TARİH |
OLAY |
9.Eylül.1934 |
19.yüzyılın ikinci yarısında filizlenen ve 20.yüzyılın başlarında sistematik bir düşünce haline gelen “Türkçülük” fikrinin 1930’lu yıllarla birlikte önderi olan Hüseyin Nihal Atsız, Kasımpaşa’da bulunan Deniz Gedikli Erbaş Ortaokulu’na Türkçe öğretmeni olarak tayin edilmiş ve dört yıl burada görev yapmıştır. 30 Haziran 1938 tarihinde bu okuldaki görevinden ihraç edilmiştir. O dönemde, Deniz Gedikli Hazırlama Okulu’nun yönetmeliğine göre, Türk olmayanlar okula alınamamaktadır. Yeni öğrencileri imtihan eden komisyonda yer alan Atsız, sorduğu sorularla adaylardan Türk asıllı olmayanları tespit etmekte ve öğrenci olarak okula alınmayan bu adaylar yüzünden de etrafındaki düşmanlarını çoğaltmaktadır. Arnavut asıllı olduğu iddia edilen müdür, komisyondan Atsız’ı çıkarmış ve bu hadise üzerine Arnavut asıllı müdüre selam vermeyerek disiplin suçu işleyen Atsız, müdürün Milli Savunma Bakanlığı’na yazdığı bir yazı yüzünden okuldaki vazifesinden ihraç edilmek durumunda kalmıştır |
9.Nisan.1935 |
Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki rütbe isimleri, yeni Türkçe terimlerle değiştirildi. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde kullanılan rütbeler; Laiklik ilkesi kapsamında çıkartılan 2590 sayılı ‘Efendi, Bey, Paşa gibi Lakap ve Unvanların Kaldırılmasına Dair Kanun’ un üçüncü maddesine dayanılarak Bakanlar Kurulu’nun 09 Nisan 1935-No:2/2295 sayılı ‘Ordudaki Rütbeler ve Yeni Karşılıkları Hakkındaki Kararname’ ile yürürlüğe girmiştir. (Madde 3: Askeri rütbelerden adın başına gelmek üzere kara ve havada Müşürlere Mareşal, Birinci Ferik, Ferik ve Livalara General, Denizde Birinci Ferik, Ferik ve Livalara Amiral denilir. Generallerin ve Amirallerin derecelerini gösteren unvanlarla Deniz Müşürleri unvanlarının ve diğer askeri rütbelerin karşılıkları Ali Askeri Şurası kararı ve İcra Vekilleri Heyetinin tasdiki ile konulur.) Bu kapsamda Gedikli Erbaş (Assubay) rütbeleri de şu şekilde değişikliğe uğramıştır: Eski/Yeni – Başgedikli/Başgedikli-Başçavuş/Başçavuş – Başçavuş Muavini/Üstçavuş – Çavuş/Çavuş – Onbaşı/Onbaşı |
10.Haziran.1935 |
2771 sayılı “Ordu Dâhili Hizmet Kanunu” ile yeni rütbe ve kategori tanımlamaları yapılmıştır. Burada Er’den Başgedikliye kadar olan rütbeye haiz kişilere “Erat” deneceği belirtilmiş, Yarsubay’dan Mareşal’e kadar olan rütbeye haiz kişilere ise “Subay” deneceği belirtilmiştir. Erat tanımlamasındaki personelden özel kanunlar ile mükellefiyetlerinden fazla hizmet kabul edenlere “Gedikli” deneceği karara bağlanmıştır. Böylece Gedikli Küçük Zabit yapılanması da Gedikli Erbaş olarak kanunlarda tanımlanmaya başlamış ve sınıf olarak bir kategori düşüşü yaşanmıştır.
Ayrıca, rütbe kategorisi olarak şu gruplar belirtilmiştir. Erbaşlar: Onbaşı, Çavuş, Üstçavuş, Başçavuş, Başgedikli. Asubaylar: Yarsubay (Zabit Vekili), Asteğmen, Teğmen, Yüzbaşı, Binbaşı. Üstsubaylar: Yarbay, Albay, Generaller ve Mareşal. (Burada dikkat çekici olan şey, Gedikli Zabitliğin yerine Yarsubaylık rütbesinin getirilmesi fakat halen görevde olan Gedikli Zabitlere bu rütbenin verilmemiş olmasıdır. Muhtemelen bu rütbe Harp Okulu öğrencilerinin mezuniyet sonrası için ihdas edilmiştir.) (Gedikli Erbaşların sosyal hakları kısıtlı olmasına rağmen maddi hakları bu günkü Assubayların maddi durumlarından çok daha iyiydi. Bir Gedikli Erbaş naspedilişinden sonra 18 sene evlenemezdi. Sonrasında ise üst kademeden evlilik onayı almak zorunluluğu vardı. Koğuşta eratın en başında yatar, haftada bir gün şehre izinli çıkardı.)
|
26 Şubat 1937 |
205 sayılı kanunun 2.nci maddesini değiştiren 3134 sayılı kanun ile gedikli erbaşların en az ortaokul tahsiline haiz olmaları şartı getirilmiştir. Assubayların, Hazırlık Okulları sonrasında tahsil süreleri (ortaokul üstü) 2 yıllık sınıf okulu yani sanat enstitüsü seviyesine çıkarıldı. |
16 Mayıs 1938 |
2771 sayılı kanunda (Ordu Dâhili Hizmet Kanunu) değişiklik yapıldı. Subay rütbeleri değiştirildi. Assubay rütbelerinde bir değişikliğe gidilmedi. (3387 sayılı kanun) |
Haziran 1938 |
Şair Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Hikmet Kıvılcımlı ve Kerim Korcan ile bir avuç deniz assubayı “Donanma Davası” olarak bilinen dava nedeniyle tutuklandı. Nazım Hikmet ve arkadaşlarının suçları Donanma’daki assubaylara kitap okutmak ve henüz icat edilmemiş bir suç olan “Komünizm” propagandası yapmaktı. Söz konusu kitapların çoğu, bugün dünya klasikleri diyebileceğimiz eserlerden oluşuyordu ve hiç biri yasak yayın değildi. Komünizm propagandası suçu, yargılanma sürecinde ancak yasalara girdi. Türk Ceza Yasası’ndaki 141-142. maddeler, 16 Temmuz 1938 gün ve 3531 sayılı yasayla değişikliğe uğratılarak, yalnız eylemi değil, düşünce açıklamayı da cezalandırır hale getirildiler. Nazım Hikmet, Erkin gemisinde sintineye kapatıldı. Ondan önce tutuklanan Kemal Tahir grubu ve deniz assubayları ilk önce Yavuz Zırhlısı sintinelerine, yer kalmayınca da Erkin Gemisi sintinelerine hapsedildiler. 10 Ağustos 1938 tarihinde Erkin Gemisinde başlayan mahkeme, 29 Ağustos 1938’de karara bağlandı ve ağır cezalarla sonuçlandı. Kemal Tahir’in assubay kardeşi (Nuri Tahir) ve sanık diğer assubaylar da paylarına düşen cezaları aldılar. Bu davada ilk kez yüzer-gezer mahkeme olarak kullanılan Erkin Gemisi de bu özelliğiyle Zulüm Mahkemesi olarak tarihe geçti. |
12 Aralık 1938 |
Genelkurmay Başkanlığı, dünyadaki siyasi şartların bir savaşa doğru meyletmesini dikkate alarak, ordudaki subay sayısının artırılması yönünde karar almış ve bu maksatla on yıl hizmetten sonra emekliye ayrılan Gedikli Erbaşların, imtihandan geçirilerek yedek teğmen olarak orduya alınmasını uygulamaya koymuştur. (Kanun No: 3543, Resmi Gazete Tarih/Sayı:21/XII/1938- 4090) |
1 Eylül 1939 |
1937 yılında çıkan yasa gereği ilkokul seviyesindeki Musiki Gedikli Okulu kapanmış ve yeni bir yapılanma ile Ankara Musıki Gedikli Erbaş Hazırlama Orta Okulu, Riyaseti Cumhur Armoni Mızıkası’nın yanındaki binada açılmıştır. Bu kuruluşta Riyaseti Cumhur Armoni Mızıkası Şefi Bando Yarbay Veli Kanık’ın (Şair Orhan Veli’nin babası) emeği büyük olmuştur. Bandoların icracı assubaylarını yetiştirmek amacıyla 3 yıl süreli eğitim verilmekte, ayrıca mezunlar, 8 ay kıta stajı ve 10 ay kurs gördükten sonra assubay olarak kıtalara atanmaktaydılar. Okulda okutulan bütün derslerin sorumluluğu Cumhurbaşkanlığı Armoni Mızıkası Komutanlığına verilmiştir. Okul, ilk mezunlarını 1941-1942 eğitim yılında vermiş, bu dönemde 20 öğrenci diploma almıştır. |
18 Ocak 1940 |
3779 sayılı “Gedikli Erbaşların Maaşlarının Tevhit ve Teadülüne Dair Kanun” yürürlüğe girdi. Bu kanunda gediklilerin maaş tutarları, rütbeleri, görev ve temdit süreleri ile her rütbenin yaş hadleri belirtiliyordu. Bu kanunun bir özelliği de o tarihe kadar kaçıncı hizmet yılında olursa olsun aynı aylığı almakta bulunan Başgediklilerin dört yılda bir yapacakları uzatma ile aylıklarının birer derece yükseltilmesidir. Böylece hizmet ve kıdemleri olumlu yönde değerlendirilmiştir. |
1940 |
Assubay Okullarına ilkokul mezunlarının alınmasına son verildi ve Ortaokul mezunları alınmaya başlandı. |
24 Nisan 1942 |
2/17733 sayılı kararname ile Donanma mensubu Gedikli Küçük Zabit ve Gedikli Okulu öğrencilerinin şapka şeritlerine “Türkiye Cumhuriyeti Bahriyesi” anlamına gelen “T.C.B.” simgesinin yazılması hükmü konuldu. |
1943 |
Mersin’de bulunan Deniz Gedikli Mektebi, Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ tarafından ziyaret edildi. |
1947 |
Hava Assubay Okullarına, son kez pilot adayı öğrenci alımı yapıldı. |
1949 |
Hava Assubay Okulları Pilot Assubay olarak son mezunlarını verdi. 1947 yılında Amerikan sistemine geçildiğinden, o yıldan itibaren pilot adayı öğrenci alımı durduruldu ve 1950’den bu yana Pilot Assubay yetiştirilmiyor. |
23 Mart 1950 |
ABD’li danışmanların tavsiyeleri paralelinde hazırlanan Gedikli Erbaş Kanunu ile Gedikli Sınıfının yetiştirilmesine ilişkin hususlar yeniden düzenlendi. 5619 sayılı Gedikli Erbaş Kanunu yürürlüğe girdi. Kimlerin Gedikli Erbaş olabileceği, maaş ve rütbeleri, mecburi hizmet, yükselme ve bekleme durumları, çekilme şartları gibi hususlar yeniden düzenlenmiş ve daha önce yürürlükte olan bir takım kanunlar kaldırılmıştır. Bu kanuna göre, Gedikli Erbaş olabilmek için en az ortaokul ve eşidi okullardan (ve hazırlama ortaokullarından) mezuniyet şartı getirildi. Sonrasında ise gedikli erbaş okullarını (sınıf okulları) veya sanat enstitülerini bitirmek gerekiyordu. Bu kanunla en kıdemli assubayın maaşı subaylarda yüzbaşı rütbesine karşılık gelmekteydi ki, ilerleyen dönemlerde bu seviye bir asteğmen maaşı düzeyine değin indirilmeye çalışılacaktı. |
30 Haziran 1950 |
23 Mart 1950 tarihinde kabul edilen Gedikli Erbaş kanunu yürürlüğe girdi. |
7 Haziran 1951 |
Amerikan yardımı ile edinilen modern harp silah ve araçları ile donatılan Türk Ordusu ve Donanması; artan bilgili, teknik donanımlı ve kaliteli personel ihtiyacını karşılamak üzere yeniden düzenlediği Gedikli Erbaş Kanununu, edinilen deneyimler ışığında bir kez daha gözden geçirdi. Bu konuda yeni yasa ile birlikte yeni düzenlemeler gündeme getirildi. TBMM gündemine sunuldu. Gerekçe şöyle belirtilmekteydi: Modern harp silah ve araçları ile teçhiz edilen silahlı kuvvetlerimizde, bu modern harp silah ve araçlarını kullanacak ve erlere öğretecek muharip veya yardımcı sınıf astsubay ve takım komutanına ihtiyacın çok fazla olduğu, evvelce küçük zabit denilen ve sonra gedikli erbaş olarak adlandırılan bu sınıfın statüsünde zaman zaman değişiklikler yapılmak ve hukuki durumlarının çeşitli kanunlarla tespiti suretiyle bu sınıfa rağbet teminine çalışılmışsa da tatbikatta edinilen tecrübeler bütün bunların bilhassa muharip sınıflara rağbeti sağlamak için kafi olmadığını gösterdiği, bu kanun tasarısı ile muharip assubaylara aylıkla birlikte, liyakat gösterenlerin subay nasbedilmeleri ve kıdemli yüzbaşılığa kadar yükselmeleri sağlanmak suretiyle rağbetin arttırılması düşünüldüğü, bu suretle Anadolu’nun küçük kasabalarında ortaokuldan fazla tahsil imkanı bulamamış Türk çocuklarına daha geniş hizmet imkanları verilmiş ve liyakatleri ile mütenasip rütbelerle taltif edilmeleri de imkan dâhiline girmiş olacağı, böylece kazanılacak teğmen-yüzbaşı rütbesindeki sınıf subayları, ordu subay mahrutunun kaidesini teşkil ederek harp okulunda yetiştirilecek subayların daha uzun süreli bir tahsile tabi tutularak yüksek komuta için daha yüksek kapasitede eleman yetiştirilmesi sağlanmış olacağı… Ayrıca Gedikli Erbaş tabirinin Astsubay olarak değiştirilmesi teklif edilmiş ve gerekçe olarak; bunların subaylığa da yükselecekleri özellikle vurgulanmıştır. |
Haziran 1951 |
Gedikli Erbaş kanun Tasarısının Milli Savunma Komisyonundaki müzakeresinde, Astsubay terimi yerinde bulunmamış ve kanunun ruh ve manasına daha uygun olarak “Küçük Subay” denilmesi öngörülmüş olmasına rağmen bütçe komisyonu, halen yürürlükte olan 1059 sayılı Küçük Zabit Kanunu ile tedahül (birbirine karıştırılacağı) edeceği ve orduda bu adla bir sınıf teşekkül etmiş bulunduğundan bahisle hükümetin teklifini desteklemiş ve kanunun 5802 sayılı (Astsubay Kanunu) olarak Meclisten geçirip yürürlüğe koymuştur. |
2 Tem. 1951 |
Adnan Menderes Başbakanlığındaki Demokrat Parti iktidarı tarafından 5802 sayılı Assubaylık kanununu çıkartıldı. Assubayların ordudaki başarıları ve vazgeçilmezliği kanıtlanınca 5802 sayılı kanun çıkarılarak “Gedikli Erbaş” ve “Gedikli Küçük Zabit” unvanları “Assubay “ olarak değiştirilerek son tanıma ulaşıldı. Yasada, ‘Komuta kademelerinde eğitim, sevk, idare ve diğer işlerde subaya yardımcı olan assubay çavuştan, assubay kıdemli başçavuşa kadar rütbe sahibi askeri şahıslar assubaydır’ denildi. 5802 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi ile bu Kanunda geçen “Gedikli Erbaş” adı “Assubay“, “Başgedikli” adı “Kıdemli Başçavuş” olarak değiştirilmiş ve metne işlenmiştir. Bu kanunla birlikte yeni tanımlamalar yapılmış ve daha önce (Bkz. 10 Haz. 1935) Asubaylar (Yarsubay, Asteğmen, Teğmen, Yüzbaşı, Binbaşı) olarak geçen grubun tanımı subay olarak değiştirilmiştir. Daha önce, subaylara benzer haklar talep edilmesin diye, adı Gedikli Erbaş yapılan (10 Haz. 1935) mesleğimiz, bu tarih itibarıyla Assubaylık tanımına kavuşmuş ve her ne kadar farklı tutulmaya çalışılsa da, tarihten gelen sürekliliği itibarıyla subay kavramı içine dahlolmuştur. Yine bu kanun gereğince, Deniz Gedikli Erbaş Ortaokulu’nun adı da Deniz Astsubay Hazırlama Ortaokulu şeklinde değiştirilmiştir. Kanundaki en önemli ve değişik hüküm, belli süre ve rütbe ile hizmetten sonra ehliyet ve kabiliyetlerini ispat eden assubayların subay, askeri teknisyen ve askeri kâtip sınıfına geçmelerini mümkün kılan esas ve prensipleri ihtiva etmesiydi. |
1951/1952 |
27 Mayıs 1960 askeri darbesinin yapılmasında ve Adnan Menderes’in idam edilmesinde etkin olan sözlerden birisinin: “Paşalar Saltanatını yıkacağım. Ben orduyu asteğmenlerle (yedek subaylarla) de idare ederim!” sözü olduğu çok sık konuşulur. Bu sözün kimi kez farklı aktarımına da tanık oluruz. “Ben orduyu asteğmenlerle ve assubaylarla da idare ederim” sözü de böyle bir farklı anlatımdır. Gerçi orduyu asteğmenlerle yönetmek demek zaten ordunun temel direği olan assubaylara çok güvenmek ve üst subayları atıl, miskin görmek demektir. Bu yüzden bu iki farklı söylem birbirinden pek farklı olarak algılanamaz. Nihayetinde asıl vurgulanmak istenen, ordunun yükünü çekenlerin genç ve kıdemsiz subaylar ile assubaylar ve diğer astlar olduğu gerçeğidir. Olay, üst subay ve generallerin ise bu vatansever insanların alın teri ve emeğini sömürerek, konforlu yaşam rantına çevirmeleri hadisesidir. Adnan Menderes’in bu sözleri 1951 veya 1952 yılında ve Samsun’da söylediği iddia edilmektedir. |
19 Mart 1952 |
Astsubayların nitelik ve niceliklerini belirli bir standarda kavuşturmak amacıyla Astsubay Yönetmeliği kabul edilerek, yürürlüğe kondu. |
15 Eyl. 1954 |
Vekiller Heyeti Yeni bir kararname ile Astsubay Talimatnamesi’nin 6, 17 ve 18’inci maddelerini değiştirdi. Buna göre, assubayların sınıf ve meslekleri; Muharip, Yardımcı ve Teknik Sınıf olmak üzere üçe ayrıldı. |
26 Eki. 1955 |
İlkokul mezunlarını kabul eden Gedikli Erbaş Hazırlama Ortaokulları, Assubay Hazırlama Ortaokulları, Deniz Gedikli Hazırlama Ortaokulları ve Musiki Gedikli Hazırlama Ortaokullarını bitirenler, resmi ortaokul mezunu kabul edildi. Buna göre, bu okullardan mezun olanlar, ortaokul mezunu alan bütün üst dereceli mekteplere kabul edilecek ve dışarıdan devlet lise imtihanlarına da girebilecekler. |
1956 |
I. Ve II. İnönü denizaltılarının hizmete girmesi ile birlikte subaylar tarafından 1944’ten itibaren kullanılmaya başlanan denizaltıcı brövelerinin, denizaltıcı assubaylar tarafından da kullanılması kabul edildi. |
29 Haziran 1956 |
5802 sayılı Astsubay Kanununda yer alan assubaylıktan askeri kâtipliğe geçirilme hükmü, uygulama alanı bulmadığından 6744 sayılı kanunla kaldırıldı. Ancak o tarihe kadar yetiştirilmiş askeri teknisyenlerin bu kanundan faydalandırılmaları kabul edilmiştir. 6744 sayılı kanun assubaylıktan subaylığa geçişte yaş hadlerinin belirlenmesi koşullarına da açıklık getirmekteydi. |
2 Kasım 1956 |
Ordu Kıyafet Kararnamesi, 4/8196 sayılı kararname ile kabul edildi. Cumhuriyet Döneminin en köklü kıyafet kararnamesi olan bu kararname ile pek çok yeniliğe imza atıldı. Daha önce assubaylar arasında Başgediklilere özel olan ceket takımı ve beyaz elbise (donanmada), Asb.Çvş. Rütbesinden itibaren tüm assubaylar için uygulamaya konuldu. Amerikan ve İngiliz Donanmalarında kullanılan ve İşbaşı olarak adlandırılan günlük eğitim elbisesi, Türk Donanmasında da kullanılmaya başlandı. Deniz Kuvvetleri bandolarında görevli assubaylar için bando elbisesi saptandı. |
24 Şubat 1961 |
5802 sayılı Astsubay Kanununda değişikliğe gidilmiş ve kanunun 8. Maddesinin değiştirilmesine ilişkin olarak 262 sayılı kanun yürürlüğe konmuştur. Buna göre rütbeler aynen muhafaza edilmiş, maaş derece ve tutarlarında değişikliğe gidilmiş ayrıca Astsubay Kıdemli Başçavuş rütbesindeki üç defa uzatma ve aylık yükseltme hükmü dörde çıkarılmıştır. |
1 Mart 1961 |
205 sayılı yasa ile Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının yardımlaşma ve emeklilik fonu olarak Ordu yardımlaşma Kurumu (OYAK) kuruldu. 1960 öncesinde subay ve assubayların ekonomik durumu çok bozuktu. Kurmay subaylar Ankara’nın apartmanlarında bodrum katlarında oturuyordu. Bu dönemlerde geçim şartlarının zorluğundan dolayı pek çok subayın taksicilik yaptığı da belirtilmektedir. OYAK işte bu kısır döngüyü kırmak ve ordu personelinin yaşam şartlarını iyileştirmek ve en azından emekliliğinde rahat edeceği bir yaşam hazırlamak üzere iyi niyetle kurulmuş bir müessesedir. Fakat günümüze değin yapılan uygulamalar ve yönetimsel hatalar nedeniyle pek çok ordu mensubunu mağdur etmiştir. Zorunlu üye olunması ve kimseye seçim şansı tanımaması en kötü yanıdır. Üyelerinin büyük çoğunluğu ordunun assubayları ve diğer ast kesim olmasına rağmen, yönetimde hep üst subayların ve generallerin söz sahibi olması, kurumun yapısının ve yönetimsel kararlarının onları koruyup kollayacak şekilde dizayn edilmesi, hesap sorulabilirliğin ve şeffaflığın hâlâ gerçekleştirilememesi en olumsuz yanları olarak göze çarpıyor. Bugün üstsubay ve generaller haricinde ordu mensuplarının pek de sevemediği bir kurumsal yapı olarak varlığını sürdürüyor. Ne seviliyor ne de vazgeçilebiliyor. Çünkü ordunun astları emek ve alın terinin karşılığını tam anlamıyla alamıyor ve OYAK’ın getirilerine kendisini mecbur hissediyor. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Milli Birlik Komitesi üyeliği yapan Alparslan Türkeş’in OYAK’ın ne türden bir motivasyon ile ve hangi gerekçelere dayandırılarak kurulduğunu oldukça net bir şekilde özetleyen ve 27 Mayıs öncesi döneme atıfla anlatılan şu anekdot hayli ilgi çekicidir: “Bu dönemde yönetim, Milli Şef ve onun önde giden suç ortakları, orduya ve subaylara ve onlara önderlik eden generallere karşı yukardan bakan ve küçümseyici bir tavır benimsediler.Hayat pahalılığı ve geçim mücadelesi subayları utandırıyor ve bunaltıyordu. Subaylar her yerde ikinci sınıf insan muamelesi görüyorlardı. Ankara’da insanlar bodrum katlarına ‘Kurmay Subay Katı’ diyorlardı. Eğlence yerlerinde subaylara ‘Limonatacı’ adı takılmıştı; çünkü pahalı içecekler ısmarlamaya, karaborsacı ve vurguncularla yarışmaya güçleri yetmiyordu.” |
1962 |
Kara Kuvvetleri’ne bağlı Astsubay Hazırlama Okulları Konya’da bir çatı altına toplandı. |
1963 |
Türkiye Emekli, Malul ve Müstafi Assubaylar Yardımlaşma Derneği (TEMAY) kuruldu. |
1964 |
Assubay yetiştirme sisteminde değişiklikler yapılmış ve Ortaokul düzeyindeki okullar yavaş yavaş lise düzeyine çekilmeye başlanmıştır. |
27 Tem. 1967 |
Yeni çıkartılan 926 sayılı Askeri Personel Kanunu ile bütün askeri personel statüleri birleştirilmiştir. Personel kanununun kabulünden sonra Assubayların öğrenim durumları lise üstü 1 yıl sınıf okulu olarak uygulanmaya başlamıştır. (Yayım Tarihi: 10.08.1967) Bu kanunla Astsubaylığın tanım, görev ve rütbeleri bugünkü şeklini almıştır. Bu kanuna göre astsubay rütbeleri: Asb.Çvş/Asb.Kd.Çvş./Asb.Üçvş./ Asb.Kd.Üçvş./Asb.Bçvş./Asb.Kd.Bçvş. Şeklindedir. Bu kanun 5802 sayılı kanundaki bütün maddeleri (tanım hariç) kaldırmış ve assubaylar için bir tür geri adım olmuştur.(Özellikle subaylığa geçiş esas alındığında!). (Rütbeler ve terfi koşulları 31 Ağustos 1970 tarihinden itibaren uygulamaya konulmuş ve bu uygulama da 1970 Assubay eylemlerine sebebiyet vermiştir. Kıdemli Çavuş ve Kıdemli Üstçavuş rütbeleri ihdas edildiğinden) |
1967 |
Minyeli Abdullah; Türkiye’de yasaklanan romanlardan birisi. Yazarının kara listeye alınıp yargılanmasına sebep olan bir kitap. Fakat en çok baskısı yapılan ve en çok satan kitap. Tam seksen dördüncü kez basılıyor ve okuyucusuna ulaşıyor. Dini bir konuyu ele alan Minyeli Abdullah, aynı zamanda Yeşilçam’da sinemaya da uyarlandı. Gişe rekorları kırdı. Yücel Çakmaklı yönetmenliğini yaptı. Perihan Savaş ve Berhan Şimşek başrollerini oynadı. 1967’de çöpten toplanan kâğıtlara yazılan bir roman, 1989’da sinemalara ve seyircilere ulaştı. Yazarı Ömer Okçu ya da takma adıyla Hekimoğlu İsmail. 1952 yılında Zırhlı Birlikler Okulu’ndan mezun olmuş bir Kara Assubayı. 1960 yılından sonra ise Hava Kuvvetlerinde bir Füze Assubayı. Romanını görevdeyken yazdı ve takma isim kullandı. Gerçek adı öğrenilince soruşturmalara uğradı. Kitap yasaklandı. 1972 yılında emekli oldu. Timaş Yayınları’nı kurdu. Harran Üniversitesi tarafından Edebiyat Doktoru unvanına layık görüldü ve halen yazarlık kariyerini sürdürmekte. |
1970 |
Yeni çıkartılan Personel Kanunu nedeniyle bir assubayın maaşı asteğmen rütbesinin bile altına düşmüş ve diğer çeşitli uygulamalardaki olumsuzluklar (926 sayılı TSK Personel Kanunu’nun zamanı gelen rütbe terfi uygulamaları) da assubaylık mesleğine karşı onur kırıcı kabul edilmiş ve ilk assubay eylemleri başlamıştır. |
1970 |
İstanbul’daki Kolera Salgını nedeniyle, Yassıada’da öğrenim gören Deniz Assubay Aday öğrencileri (550 öğrenci) yaklaşık 1,5 ay dışarı çıkamadılar. |
16 Mayıs 1970 |
600-700 Lira tutan taban maaşının da Personel Kanunu kapsamına alınmasını isteyen assubay eşleri Malatya’da sessiz bir yürüyüş yaptı. İnzibat kordonu altında yapılan yürüyüş, saat 16.00’da başladı. İki bine yakın assubay eşi, Hükümet Meydanı’nda toplandıktan sonra Kışla Caddesi’nden Atatürk Anıtı’na kadar yürüdü ve anıta çelenk koydu. |
22 Mayıs 1970 |
Personel Kanunu’nu protesto için yürüyüş izni alamayacaklarını anlayan 300 kadar assubay ve uzman çavuş eşi, Siirt’ten, Başbakan Demirel’e “Isparta Milletvekili” olarak telgraf çekti ve “kocalarının kanundan gereği gibi faydalanamayacaklarını” bildirdi. |
21/22.Mayıs.1970 |
Assubay eşlerinin Ankara’da da bir yürüyüş için hazırlık yaptıklarını öğrenen Milli Savunma Bakanlığı ile Kuvvet Komutanları bunu önlemek için harekete geçmişlerdir. Assubaylar için Kuvvet Komutanlarının sert birer emirname yayınlayarak bu yürüyüşün yapılmamasını istedikleri öğrenilmiştir. Bu arada Malatya’da protesto için 72 assubayın meslek değiştirdikleri anlaşılmıştır. |
23 Mayıs 1970 |
Umulmadık derecede yoğun bir katılımla, Ankara’da gövde gösterisi anlamında güçlü bir yürüyüş yapılmıştır. Bu yürüyüş esnasında ne yazık ki, kendileri de bu yasadan muzdarip durumda olan toplum polislerimizle çatışmalar yaşanmıştır. Polislerin ailelerine saldırısını kenardan izlemek zorunda olan bazı meslektaşlarımız, bu zulme dayanamamış ve ortaya atılarak, tepkilerini göstermiştir. Kimileri ise kalabalığın coşkusuna kapılıp halen muvazzaf olduğunu unutmuş ve kendini arbedenin içine bırakmış, o heyecanı orada yaşamak istemiştir. Bu yürüyüşe katılanlar bazı ilginç metotlarla tespit edilmiş ve cezalandırılmışlardır. |
25 Mayıs 1970 |
Assubay eşleri ve çocukları Konya’da yürüyüş yaptı. Bu yürüyüş ve protesto astsubay eylemlerinin en güçlülerinden birisi olarak tarihteki yerini aldı. |
27 Mayıs 1970 |
Milli Savunma Bakanı Ahmet Topaloğlu, TEMAY Genel Başkanı Kemal Kerim Kalkan’a “Assubayların Personel Kanunu’ndan yeteri kadar faydalanacaklarını” bildirmiş ve “Yürüyüşlerin durdurulmasını” istemiştir. |
1970 |
Gerçekleşen protesto eylemlerine kızan dönemin Hv. K. Komutanı Orgeneral Muhsin Batur birliklere bir emir yayınlayarak; Assubayları karıların arkasına saklanan Mao’nun askerleri gibi davranmakla itham eder. Bu söylem aslında Çin’de Nisan 1927’de yaşanan At Günü Olaylarını çağrıştırmakta ve General Batur’un tıpkı orada yaşandığı gibi astsubay ve ailelerini katletme düşüncesini açığa vurmaktadır. Olaylarda öncü gözüken 73 Uçak Makinist Assubayı rütbe tenzili ile Kara ve Deniz Kuvvetlerine gönderilir. |
26 Mayıs 1970 |
Eskişehir Birinci Hava Kuvvetlerine bağlı assubayların eşleri ve çocukları Şeker Fabrikasına kadar bir yürüyüş yapmışlar ve Atatürk Anıtına çelenk koymuşlardır. Ellerinde “Anayasa, anayasa, analara verme tasa”, “Her yerde var alın terimiz, Personel kanununda yok yerimiz” yazılı dövizler taşıyan iki bin kadar assubay eşi, Ankara’dan gelen TEMAY Başkanı Kemal Kerim Kalkan’ın önleyici teşebbüsüne rağmen dağılmamıştır. |
28 Mayıs 1970 |
Askeri Personel Kanun Tasarısında kocalarının haklarının yendiğini iddia eden assubay aileleri, Hadımköy’de sessiz bir yürüyüş yaptılar. Slogan ise “Alın teri, yoktur yeri!” Diyarbakırlı Assubay eşleri Orduevinin Astsubay salonunda bir toplantı yaparlar. Bu toplantı zor kullanılarak dağıtıldığı için hemen ertesi gün yürüyüş yapmak üzere valiliğe başvururlar. Yürüyüş tarihi 28 Mayıs 1970’tir. Eskişehir’deki assubay eşleri, Hava Kuvvetleri Komutanının beyanatı üzerine bir bildiri yayınlamışlardır. Bildiride “Yürüyüşün hiçbir aşırı ucun ve hiçbir ideolojinin tesiri olmaksızın anayasa teminatı altında yapıldığı” açıklanmıştır. |
30 Mayıs 1970 |
Personel Kanununu protesto amacıyla, astsubay eşleri İzmir’de protesto yürüyüşü yaptı. Assubayların eylem yapması yasak olduğundan, onların yerine eşleri yürüdü. Assubay eşleri ile toplum polisi arasında çatışma çıktı. Beşyüz civarında assubay eşinin düzenleyip katıldığı yürüyüşte toplum polisi beş defa barikat kurarak yürüyüşe engel olmak ister. Ancak bütün çabalara rağmen assubay eşlerini yıldıramaz. Barikatları yararak yürüyüşlerine devam ederler. Toplum Polisinin Amerikan Bankası’nın önünde kurduğu üçüncü barikatta, karşılıklı itişip kakışmalar çatışmaya dönme istidadı gösterir. Emniyet Müdür Yardımcısı Vasıf Erüstün’ün barikatı açtırmasıyla olayların daha ileri aşamaya geçmesi önlenir. Assubay eşleri, izinsiz olduğu gerekçesiyle önlenmek istenen yürüyüşlerinde, ellerinde dövizlerle Atatürk Anıtına kadar gitmişler, çelenk koymuşlar ve yasa taslağındaki haksızlıklara karşı seslerini duyurmuşlardır. |
Haziran 1970 |
Hava Kuvvetleri’nin jet üslerinde uçak makinisti assubaylar pasif direnişlere geçerler. Teknik işleri yavaşlatırlar. Uçaklar havalanamaz olur. Olayların öncüsü olarak değerlendirilen 73 Uçak Makinisti Assubay hakkında yasal işlem başlatılır. Birliklerdeki assubaylar, dilekçeler vererek, yeni rütbe yapılanmasındaki hak kayıplarına karşı çıkarlar. Ne yazık ki, bu dilekçelerin hepsine topluca “hayır” cevabı verilir ve geri iade edilir. Firar suçu teşkil etmeyecek şekilde işe gitmeme eylemleri yapılır. Birliklere sadece nöbetçi ve görevliler gitmeye başlar. Hava Kuvvetleri Komutanı’nın kışkırtıcı beyanatı nedeniyle bazı havacı assubaylar, kuvvet değiştirme talebinde bulunurlar. |
13 Haziran 1970 |
Assubayların eylemine karşı en tuhaf tepki, Paşa damadı Metin Toker’den gelmiştir. Haziran ayının üçünde gazetesinde yer alan yazısında “assubay eşleri hareketini” orduya karşı bir tertip olarak yorumlamakta ve “eylülde komünizm gelecek” teraneleriyle aklı sıra ülkenin birlik ve bütünlüğünü savunmaktadır. Bunun yanında bu eyleme cesurane bir şekilde hak verenler de vardır. O dönem Milliyet Gazetesinde yazan ama daha sonra Ortam ve Yeni Ortam’ı çıkaran Kemal Biselman, Assubay eşlerinin eylemlerinin haklılığını şu şekilde savunmaktadır: “ Assubay eşleri polisi göğüsleyip yürüyor… Ne istiyor? Hakkını istiyor! Nasıl oluyor da halk yararına işlemesi gereken bir sistemde, halkın yararına olan haklar verilmiyor? Nasıl oluyor da, halkın yararına olan haklar istenince anarşi sayılıyor? Demek ki, halkın yararına olan hakları vermeyip demokrasiyi demokrasilikten çıkaranlar olduğu gibi; bunlar istenince, hücuma geçen, isteyenleri tü kaka eden, “aman dümenim bozulacak” diye türlü saray oyunlarından medet uman bir zihniyet var ortada. … İstediği de statüko devam etsin, dümeni bozulmasın…” |
31.Tem./Ağu.1970 |
Assubaylarda yeni rütbe yapılanmasına gidildi ve pek çok rütbede rütbe tenziline gidilerek, hak kaybının oluşmasına sebebiyet verildi. Örneğin o dönemki şartlarda Asb. Üçvş. rütbesine haiz olanlar, yeni rütbe olan ve Üçvş.’dan düşük olan Kd. Çvş.’luğa tenzil edildi. 926 sayılı TSK Personel Kanunu’nun rütbe terfi şartlarının uygulamaya konulması ile birlikte Kd. Çvş ve Kd. Üçvş rütbeleri de assubay rütbeleri arasındaki yerini aldı. (Bkz. 27 Tem.1967) |
25 Kas. 1970 |
Gençlerin Çavuş ve Onbaşı işaretleri takmaları yasaklandı. İtalya’da ortaya çıkan ve bütün dünyada hızla yayılan, gençlerin kollarına assubay, çavuş ve onbaşı işaretleri takma modası İçişleri Bakanlığı’nca yasaklandı. Bu işaretlerin anarşizmi çağrıştırdığı düşünülüyordu. |
14 Tem. 1971 |
Atatürk’ün can yoldaşı Kılıç Ali vefat etti. Kılıç Ali; askerlik hayatına Assubay olarak başlamış, Çanakkale Savaşlarında göstermiş olduğu başarı ve cesaretinden ötürü teğmenliğe terfi ettirilmişti. Daha sonra, yüzbaşılığa kadar yükselmiş, Birinci Dünya Savaşı’na ise binbaşı rütbesiyle katılmıştı. Antep, Maraş ve Havalisi Kuvayı Milliye Komutanı olarak Fransız işgaline karşı savaşırken, “Milis Albayı” olarak nasbedilmişti. |
Tem/Eki 1971 |
Deniz Gezmiş, yaptığı savunmada Astsubay Eşleri’nin yürüyüşünü “Ezilen halkın sömürüye ve onun dayanağı Amerika’ya karşı yürüttüğü demokratik mücadele” olarak tanımladı. “Ezilen halkımızın sömürüye ve onun dayanağı Amerika’ya karşı yürüttüğü demokratik mücadelelerden; öğretmen teşekkülleri, memur sendikaları, harp gazileri, teknik elemanlar, yargıçlar, öğretim üyeleri, astsubay eşleri ve yetimlerle dulların direnişlerini ve bunun gibi birçoklarını saymak mümkündür. Bu direniş ve protestoların hemen hemen hepsi, AP iktidarının çıkartmak istediği anti-demokratik kanunlara karşı olmuştur. Hayat pahalılığı ve zamların ayyuka çıktığı yurdumuzda sadece küçük bir grubu memnun etmek için çıkarılan Personel Kanunu geniş memur kesimini kapsamına almadığı için demokratik direnişler başlamıştır. Bunlardan öğretmen teşekkülleri, memur sendikaları, teknik elemanlar çalıştıkları müesseselerde işleri boykot ettiler ve yürüyüş yaptılar. Astsubay eşleri, harp gazileri, yetimler ve dullar yürüyüş yaparak Personel Kanunu’nu protesto ettiler.” |
15 Mayıs 1972 |
Dz. Assubay Hazırlama Okulu öğrenci kıyafetleri değişti. Bu dönemde okulda öğrenci olan 1971, 1972, 1973 ve 1975 yılında Assubay olarak mezun olacak tüm Assubay okulu aday öğrencileri son olarak Paletli kıyafeti giymişlerdir. |
1973 |
Türk Şiirindeİkinci Yeni akımının önde gelen temsilcilerinden Şair Ece Ayhan’ın “Devlet ve Tabiat ya da Orta İkiden Ayrılan Çocuklar İçin Şiirler” isimli kitabı yayımlandı. Bu kitapta yer alan “Meçhul Öğrenci Anıtı” isimli şiir, şairin eğitim sistemini eleştirirken Küçük Zabit Okullarını bir imge olarak kullanması nedeniyle önemlidir. “İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında” dizesi bu şiirdeki en vurucu yerdir. Burada devlet parasız yatılı okulları ve askeri ortaokullar, liseler; “Küçük Zabit Okulları” olarak tanımlanmış, bireyin yaratıcı yanının daha çocukken intihara sürüklendiği açık ve çarpıcı bir şekilde ortaya konmuştur. İşte şiirin o bölümü:
Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri: Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında Her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek.
|
1974 |
926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nda yapılan değişiklik sonucu ve 1424 Sayılı Kanun’a göre Astsubay Okulları; Astsubay Hazırlama ve Sınıf Okulu olarak ikiye ayrıldı. |
31 Aralık 1974 |
15105 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Kararname (23.12.1974 tarih ve 7/9207 sayılı Kararname) ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde uygulanacak yan ödeme ve tazminatlar belli olur. İş Güçlüğü ve İş Riski oranları yürürlüğe girer. Assubayların yan ödemeleri aşağı çekilir. Assubayların özlük ve sosyal haklarında büyük menfaat kayıpları oluşur. Bu hak ihlali üzerine T.S.K.’ inde görevli tüm Astsubaylar harekete geçerek, bu durumu protesto ederler. |
Ocak 1975 |
Yan ödeme ve tazminatlarda kendilerine yapılan haksızlığa sert tepki gösteren Assubaylar, protestolara başladılar. Ankara, İstanbul, İzmir, Gölcük, Gelibolu, Konya, Eskişehir, Balıkesir, Bandırma, Kayseri, Merzifon, Malatya, Diyarbakır, Erzurum, Erzincan, Mersin, Adana, İskenderun, gibi birçok il ve ilçede hızlı örgütlenmeye giden Assubaylar, Komiteler oluşturarak harekete geçerler. Assubay Komitelerinde her eğilimden insan vardır: AP’li, CHP’li, MHP’ li, MSP’li, sosyalistler ve devrimciler gibi… |