Tavsırın ne ağzı vardır ne de dili. Tek kelime edemez. Siz sormadıkca da konuşmaz. Ahraz uşak gibi durur, melûl melûl bakar size.
Karşısına geçer ya da elinize alırsınız ve ona bakarsınız.
Ne zaman siz sorarsınız işde o zaman o tavsır kendi hikâyesini anlatmaya başlar size. Makâlemize misâfir etdiğimiz tavsırın da işde bu anlatdıklarımızdan hiç farkı yok aslında.
Sinema ve fotoğrafcılıkda görüntüyü resim çerçevesi içine almaya kadraj diyorlar. Resim makinesinin arkasındaki ekrana bakdığınızda hemen şu alt tarafdaki bayanın baş-boyun bölgesinin etrafındakine benzer bir çerçeve görürsünüz. Resimini çekmek istediğiniz her neyse ki ona konu denir, işde bu çerçevenin içine tam olarak oturtmalısınız.
Çerçeveleme (kadraj) kavramının iyice anlaşılması için aşağıya bir iki tavsır karesi ekledik.
Solda ve sağda, çerçevelemeyi yâni gâvurcasıyla kadrajlamayı gösteren iki numûne var.
Ortada ise resim makinesi veya kameranın vizör denen ekranında zuhur eden bir görüntü var. Ekrandaki bu zahirî çervenin içinde görünen herşeye kadraj diyorlar. Buradaki güzel hanıma da konu diyorlar.
Dikkatli bakılırsa koyu ve kalın çizgilerle çizilmiş bir çerçeve var ortadaki resimde. Bu çervenin dışında kalanlar resim kağıdında görünmez. Haberiniz olsun!
Filim ya da tavsır çekerken, resmedilmesi önceden tasarlanan her filim karesine dikkat etmek çok önemli bir kuraldır. Çerçevelemesi (kadraj) doğru yapılmadan çekilmiş filim karesinden ne iyi filim çıkar ne de resim. İyisi, doğrusu, güzeli dururken kötüsünü ve yanlışını yapmanın anlamı var mıdır?
Bazen doğruyu anlatmak için yanlışı göstermek daha tesirlidir. Çabuk netice verir. Aha, size bir iki kötü örnek… Yanlışlar bizden, doğruyu keşfetmesi de sizden.
Başının tamamı görünmeyen bir kadın,
Başının üst yarısı tırpanlanmış bir oğulumuz ve
Arka tarafına doğru yarısı gırpılmış bir martı guşumuz…
Bakınız bakalım şöyle bir!
Beğendiniz mi?..
Durun hele! Öfkeli öfkeli bakmayın bana yiğitler! Temâşa eylediğiniz yukarıdaki bu tavsırları ben çekmedim. Gırpıp gırpıp garga guşuna çeviren de ben değilim. Örütbağ denen bilgi deryâsından aynen intihâl etdim.
Siz, siz olun, gördüğünüz her resimi, resim zannetmeyin. Lâkin değildir… Resim denen kâğıt parçasının senelere meydan okuması için bir anlamı, bir kıymeti olmalıdır.
Yukarıdaki tavsırlarda gördüğünüz martı guşu ve insanların talihsizliği makineyi eline alıp resim çekdiğini zanneden sanatkârlarla(!) yollarının aynı yerde ve aynı anda kesişmiş olması. Onların tek kabahati işbilmez resimcilerin ellerine düşmek.
Zemheri dönemini idrâk etdiğimiz şitânın şu soğuk erbain günlerinde sizi daha fazla iştiyakda bırakmayalım da bu meseleyi burada kapatalım.
Fakat kapatmadan önce şu lâkırdının müellifiden size pek hasiyetli bir tavsiye. İyi bir resim çekmek istiyorsanız şâyet; resmini çekeceğiniz konuyu evvelâ makinenin ekranındaki çerçeveye göze hoş görünecek şekilde güzelce yerleşdirin. Sonra resim makinesinin düğmesine basın!..
Güzel ilimiz Denizli’nin horozları tellidir,
Astsubay dediğin asker kişi rütbesinden bellidir…
Karacı, Denizci, Havacı, Cenderme ya da benim kuvvetim Sahil Güvenlik…
Farketmez!
Astsubay dediğin asker kişiyi uzun namlulu tüfek menzilinin ötesinden bile rütbe işaretinden şıp diye tanırsın. Sağ kol pazısında kocaman bir dâne. Aynısından bir dâne de sol kol pazısında… Her iki kol pazısındaki sarı sırmalı pırpırları ben burdayım diye sessiz çığlık atarlar taa ıraklardan. Aha, sana çakır gözlü, kaplan parçası bir astsubay. Kol pazısındaki rütbe işareti bu astsubay gardeşimizin gafası gadar büyük, değil mi?
Tanımamak mümkün mü?
Önce resim çekmenin püf noktası,
Sonra astsubay rütbesinin cezbeden dayanılmaz görünüşü..
Bu kısa peşrevden sonra gelelim makâlemizin maksad-ı ulviyyesine. Biz, işbu makâlemizde TESUD’un tevessül etdiği fakat cürmü meşhut halinde yakalandığı bir vaziyetden bahsedeceğiz.
Subay gardeşlerimiz tilki değiller. Fakat kurnazlık söz konusu olunca tilkiyi suya götürüyorlar ve orada boğazlayıp kanına ekmek doğramakda hudut tanımıyorlar.
Birileri hâlâ inkâr etmeye yeltense de biz de tilki değiliz hani!..
Örütbağ denen bilgi ormanında ferhande fenersiz ve değneksiz dolaşırken TESUD’un sayfasında bir haber ilişdi gözüme. Neşretdikleri 03 Ocak 2014 tarihli bu havadisde emekli subaylarımız, şehit ailelerini şubeye, yani ayaklarına kadar celp etmişler. Önce yılbaşılarını kutlamış ve bir iki dâne teberik tutuşdurmuşlar ellerine. Bu günün anısına dizilip aynı safda tam üç dâne tavsır çekdirmişler.
Sonra da bu tavsırları TESUD örütbağ sayfasında neşreylemişler. Bu tavsırlardan makâlemize konu olanı sağ cenahınızda görüyorsunuz. Fotoşop-motoşop, rötuj-mötuş(!) filan yok bu tavsırda. TESUD’un örütbağından aynen apardım buraya.
TESUD’un örütbağ sayfasında teşhir edilen bu tavsıra bakdığımda sağ tarafda duran asker kişinin subay olduğunu zannetdim önce. Orada görünen asker kişiyi çerçeveye öyle bir yerleşdirmişler ki astsubay olduğunu anlamanın imkânı yok. Tavsırı bilgisayarda iyice büyütdükden sonra bir kez daha bakdım. Bu asker kişinin subay değil fakat astsubay olduğunu ancak o şekilde ayırt edebildim.
Buraya kadar her şey güzel. Emekli subay gardeşlerimizin bu ulvî davranışlarını takdire şâyan buluyor ve kendilerini hassaten tebrik ediyoruz. Geç de olsa biz de onların yeni yıllarını yürekden kutluyor 2014 senesinin milletimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyoruz.
Bizim asıl merâmımız, bu güzel faaliyete konu bir resim karesinde ortaya dökülen kurnazlıkdır. Şimdi, geliniz her şeyi bir yana bırakınız. Bir çift gören gözün sahibi bir vatandaş olarak Site İdarecisi Sayın Semih KOÇ’un sayfanın hep sağ tarafına yapışdırdığı şu tavsıra ipdil dikkatli bir nazâr fırlatınız.
Sonra, gözlerinizi ovuşdurup ferini tazeleyin ve bu tavsıra bir kere daha bakınız. Diplomalı resim sanatcısı olmanıza lüzum yok. Resimi ve resim çekmenin ne olduğunu bilen bir vatandaş olarak deyiniz bakalım!
Bu resim size neler fıslıyor?..
Size dediğimin aynısı ben de yapdım. Ve bu resim şunları söyledi bana…
Sâdece bir kare resim. Aslında dikdörtgen… Kare değil! Fakat galat-ı meşhur olmuş. Kare diyoruz.
Antikacıları gezdiğimde görüyorum. Resimin icâd edildiği ilk senelerde çekilmiş tavsırlar var. Yepyeni duruyorlar. Kâğıda sanki daha dün basılmışlar gibi. Kadir kıymet bilenlerin ellerine düşer de iyi muhafaza edilirse bu tavsırlar demek ki asırlarca saklayacaklar hikâyelerini. Kendilerinden sonra gelen nesiller hem ders hem de ibret alsınlar diye…
Yukarıda gördüğünüz bu dikdörtgen şekilli tavsırda altı insan; aynı mekân ve aynı zamânda yanyana gelip tarihe kayıt düşmüşler. Zamânı dondurmuşlar adetâ.
Bu tavsırın en solunda duran, muhtemeldir ki şehidin kardeşi. Onun solunda babası ya da amcası duruyor. Onun solunda, kar gibi beyaz yaşmakla başını örtmüş elleri öpülesi şehit anası var. Anamızın solunda da şehidimizin babası veya amcası yer almış. Hepsinin yüzlerinde şehidin acısının hâlâ derin izleri var.
Ateş düşdüğü yeri yakar. Allah bütün şühedâ yakınlarına sabır ihsan, bizlere de şühedânın şefaatine nâil olmayı nasip eylesin.
Astsubay çocuğumuzun hemen sağında, ağzı kesekâğıdı gibi yırtılıp kulaklarına varıncaya kadar açılmış tekâüt bir subay gardeşimiz duruyor. Kendisini tanımam. Kim olduğunu da bilmem. Fakat üzerine giydiği en az 700 gaymelik ışıltılı urbasına ve gönençden kulaklarına kadar uzamış ağzına bakarsan subay emeklisi olduğunu söylemek zor değil. Eh, askeriyede şu anda goltuğunda oturan, afedersiniz, çalışan gıdemli bir albayın aldığı gadar maaşı ben de cebe indirsem benim de ağzım kulaklarımın ardına varır.
Hemen yanında eleme ve acıya gark olmuş vaziyetde şehit akrabaları dururken bu emekli subayımızın böyle pişmiş kelle gibi sırıtması mehel midir, onu da size bırakıyorum.
Ve çerçevenin en sağında ise işbu makâlemize konu olan astsubay çocuğumuz duruyor. Bu astsubay meslekdaşımız ne hazindir ki dış gapının mandalı gibi ancak eğreti olarak yer bulabilmiş kendine. Vücudunun yukarıdan aşağıya sağ yarısı tavsırın içinde sol yarısı ise tavsıra sığmamış!
Ne Mutlu Türk’üm Diyene,
Ne Mutlu Astsubayım Diyene!
Maşşallah boylu poslu, sırım gibi…
Tam bir astsubay gibi poz vermiş;
Vücüt, dik
Endâm, fevkalâde
Kararlı ve olgun bir tavır
Bir o kadar da vakûr dolu edâ
Türk olmanın iftiharıyla kabarmış göğsü, ilerde
Baş, kendisine bakanlara doğru yakıcı bir bakış fırlatmış! Düşman yüreğini tereyağı gibi eritecek kadar kuvvetli ve keskin…
Özgüveni yerinde bir astsubay olarak bütün heybetiyle ben buradayım diyor.
Çakır gözlü bu aslan parçası astsubay evlâdımı görünce ben şahsen kendisiyle gurur duydum.
Ne mutlu ona!
Ne mutlu onu doğurup emzirip, beleyip, kundaklayıp, büyütüp vatan hizmetine yollayan ana-babasına…
Ne mutlu biz astubaylara.
Ne mutlu T.C. Ordusuna ki böyle bir astsubaya sahip…
İşde bütün bu âmillerden nâşi bu makâlemi, huzurunuzda adını dahi bilmediğim bu astsubay çocuğuma ithâf ediyorum.
Sözümüze konu olan bu tavsırın tahliline devam edelim yârenler. Bakalım bize neler söyleyecek!..
Bu suallerin cevâbını bilen varsa lutfensinler de biz de muttali olalım.
Yılbaşını kutlamak gayesiyle TESUD’un icrâ etdiği böyle bir faaliyetde astsubay görevlendirilmesi, şehit olan askerin, subay olmadığını söylüyor bize.
İmdi gelelim bu tavsırda TESUD’un yapdığı kurnazlığa.
Söze konu tavsıra dikkatli bakdıysanız;
Eee, peki ne var bunda diyorsanız, vakdinizi hebâ etmeyiniz.
Bu resimden bu sonuca varanlara üzülerek söylemeliyim ki bu makâlenin sizlere verebileceği bir şey yok!
Biz, ele aldığımız bu resimde bir tuhaflık olduğu kanaatine varanlar ile devam edelim yolumuza.
TESUD’un örütbağ sayfasında teşhir etdiği resime tekrar bakalım. Resimdeki astsubayın sağ kolundaki rütbe işareti zar zor seçiliyor. Bilmeyen birisi bu askerin subay olduğunu zanneder.
Haydi bunu geçelim. Elinize bir mercek alıp tavsırı burnunuzun dibine kadar yaklaşdırıp bakarsınız bu askerin subay değil de astsubay olduğunu anlayabilirsiniz.
Yukarıda sorduğumuz suali tekrar edelim. TESUD’un icrâ etdiği bir faaliyetde şehit ailesi ile birlikte çektirilen aşağıdaki tavsırda bu astsubay evlâdımızın işi ne?
Şehit askerin arkadaşı, akrabası ise diyeceğimiz bir şey yok. Aksine kadirşinaslığından nâşi kendisini gözlerinden öperiz.
Bu ihtimaller söz konusu değil ise şâyet o zaman biz de bu tavsırda ortaya dökülen kurnazlık hakkında bir iki lâkırdı ederiz.
TESUD’un örütbağ ana sayfasında neşretdiği habere yukarıda gördüğünüz üç tavsırı ilişdirmişler.
İkisinin çerçevelemesinde bir sıkıntı yok.
Fakat en sağda gördüğünüz resim için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Diğer iki resimi uygun evsafda çeken eller, üçüncü resimi çekmeye gelince dingili gırık payton gibi sola kaçmış. Hem en soldaki kişi hem de en sağdaki astsubay gencimiz çerçeve içine sanki ite kaka tıkışdırılmış gibi duruyorlar. Ancak dikkatli bakıldığında farkedilen bu hususlar resim için büyük kusur olarak kabul edilir.
Resimi çeken kişi merceği çok az ileri hareket etdirip resim çekseydi astsubay çocuğumuz da çerçevenin içine rahatlıkla sığacakdı. Ve sol kol pazısındaki astsubay rütbe işareti kolayca görülecekdi. Böylece bu makâleyi yazmak için bize malzeme çıkmayacakdı.
Fakat birileri bu resimi ya kasıtlı olarak böyle çekmiş ya da yayına verirken resimi bu şekilde gırpmış.
Hangisi olursa olsun! Resim sanatında her ikisi de büyük kusur kabul edilir.
Şu vakitden sonra mazeret uydurmanın anlamı yok.
İsder beceriksizlik deyin isder kötü niyet…
Netice itibariyle ortaya kötü bir resim çıkmış.
İmrenmek, gıpta etmek,
Günücülük, fesatlık,
İnkâr etme,
Ötekileşdirme,
Ya da nedir?
Nedir bu subay efendilerin bitmek tükenmek bilmeyen her dâim şâz olma soytarılığı?
TESUD Genel Başkanı Sayın Erdoğan KARAKUŞ bu suallerimi cevâplamakla mükellefdir.
Ala geçi her vakit püsküllü oğlak doğurmaz, yiğitler!.
Biraz geri durmayı öğreneceksiniz.
Bu tavsırın bize fısladığı hikâyeye ses olmaya devâm edelim…
Kılıçlar Ve Tüfekler isimli makâlemizde fâş eyledik ve sorduyduk.
Emekli subayların derneği olan TESUD’un astsubaylar konusunda söz söyleme hakkı var mı diye…
Kendilerine makâm tazminatı koparmak için astsubayları koçbaşı olarak kullanmaya hakkı var mı diye…
Öyle Kanunları ayrı, tüzükleri ayrı, isimleri ayrı, mekânları ayrı…
TESUD durduk yerde niye astsubayın hakkını aramaya soyunsun?
Muvazzaf çağlarında aynı helâya bile sıçmakdan imtinâ etdikleri astsubayın resimini kendi örütbağ sayfasında durduk yerde niye neşretsin?
Hiç de hayra alâmet değil!..
Aynı suali TEMAD’a da gönderdiydik.
Ne TESUD’dan cevâp geldi ne de TEMAD’dan…
Bu makâlenin konusunu anlatan resimi kasdederek TESUD’a bir kez daha soralım;
Meseleye hüsniyetle yaklaşıp haklı bir sebebi ya da vesilesi olduğunu varsayalım.
Resim çekmenin en önemli kurallarından birisi de kadraj denen resim çerçevesini iyi tasarlamakdır dediydik.
Değil insan, bir ağaç, bir guş, bir daş bile olsa resim çerçevesinde tam olarak görüntülenir. Bu konuyla ilgili olarak TESUD’un neşretdiği üç resim var. Fakat astsubayın göründüğü o bir tek resimde sadece astsubayın vücudunun sol yarısı yok!
Niye?
Nedir bu sığdıramazlık ey subay gardeşlerimiz?
Ne yapalım valla elimizden ancak bu kadar geliyor demekle bu işi geçişdirmek olmaz.
Şu vakitden sonra özür dilemenin de faydası yok.
Tekâüt subaylarımızı temsil eden TESUD böyle ucuz bir sâik ile meseleyi örtemez.
Peki geriye ne kalıyor?
Harbiyeye girdiği ilk gün bazı subayların beyinlerinin gerisine kazınmış astsubayı inkâr etme, basdırma ve ötekileşdirme sâiki olabilir mi?
Prof.Dr. merhum Necmeddin ERBAKAN şöyle derdi arsız, soysuz, harâmilere; “sizi gidi rantiyeciler sizi.”
Demidir,
Hem de yeridir.
Üsdelik kuvvetli delili ve mesnedi vardır.
Eski Tüfek de diyor ki;
Sizi gidi kurnaz tekâüt subaylar sizi!..
Eller yukarı!
Suçüsdü yakalandınız!..
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Astsb. III Kad.Kd.Bçvş.
Sevgili arkadaşlarımız…Bir dönemdir TSK içine sokulan nifak tohumlarının bir bütünün parcaları olan tsk nın ana omurgası olan bizleri ayrıştırdı.Gelinen nokta önemlidir.www.askerhaklari.info sayfamız bu birliktelige adım atmıştır.
Bu mücadele uzun soluklu bir yoldur.Kavga etmeden bir yol alıyoruz.Biliyoruzki komuta kademesi bizleri anlıyacaktır.
Hiyararşiye saygılı,taviz istemeden,anayasal haklarımızdır taleplerimiz.
Biz askerler, bu vatan toprakları için her noktayı kendi yuvası olarak gören, giydiği elbiseyi onuru kabul eden bir şerefli mesleğin mensupları olarak erinden maraşeline dek bir bütünüz.
“Asker Hakları Platformu“ bu yolda uzlaşıyı, içtenliği tam bir samimiyet ile sadece masada konuşarak, saygı duyarak talep etme yolunda elinden geleni yapacaktir. Bu günler ayrışma degil,kucaklaşma günleridir. Sayfamız http://www.askerhaklari.info da buluşalım …
Sayın Amiralimin bu yazısı bence, yalnızca bir duygunun yazıya dökülmüş ifadeleri değildir. Bu yazının ruhunda hukuk, adalet, hakkaniyet ve vatanseverlik duyguları vardır. Her kademedeki TSK.personeli arasında gerçek silah arkadaşlığı, büyük bir ailenin fertleri olma düşüncesi vardır. En önemlisi de, hamasi söylemlerle değil, gerçek vatanseverlik duygu ve düşüncesi vardır. Çünkü, ülkenin bekası için canını ortaya koyan insanlara vefalı davranmak, değer verildiğini her vesile ile kendilerine hissettirmek gerekir. Vatanı için canını verenlere sahip çıkmak en büyük yurtseverliktir. Bu konu kademe, derece veya üç kuruşluk tazminatlarla ölçülemeyecek kadar önemlidir. Bu kadar basit hususların bile esirgenmesi anlaşılır gibi değildir. Sayın Amiralim, bilgi, vizyon sahibi bir yurtsever olarak, duygu ve düşünceleriniz ve başarılı kaleminizden dolayı da ayrıca sizi kutluyorum. Yıllardır bu vizyona ve anlayışa sahip komutanların olmasını hayal ettik. Dilerim sizin gibi düşünenler çoğalır. Sağolun. Saygılarımla…
Sayın Amiralim, bunca ağır görevi sorumluluğu olan en önemlisi ülke için ölmeye yemin etmiş astsubayların birçok memurdan daha değersiz görülmesi intibaklarda bu yüzden binlerce arkadaşımızın mağdur kalması bizi derinden yaralıyor bize verdiğiniz desteğe teşekkürlerimi şükranlarımı arzediyorum