Tazminât Makâmından Ninniler!..
İnsan, gördüğüne inanır.
Elbet istinâsı vardır.
Meselâ
Havayı, kokuyu
Göremeyiz,
Hislerimizi
Elimizle tutamayız.
Fakat varlığını hissederiz.
Hissetdiririz.
Görmesek de
İtikâtımız icâbı
Bizi yaradan yüce rabbimizi
Yüreğimizde hisseder
Bütün ruhumuzla
O’na teslim olur
İmân ederiz.
Gözlerimizi, görünmeyen âlemden görünen âleme teveccüh eyleyelim can dostlarım. Biz astsubaylar cephesinde geçmişde kalmış ve yakında vuku bulacak çok önemli iki olaya bir bakış atalım bugün.
Birisi, şikâyetimizin merkezinde pişmiş kelle misâli sırıtan mâkam tâzminatı meselesi.
Diğerini merak ediyorsanız şâyet
Bu mâkalenin en son sayfasını okumanız gerekecek!
Astsubayların mâruz bırakıldıkları haksızlıkları anlatan yazılar bugünlerde pehlivan tefrikası gibi dizi dizi neşrediliyor gazetelerde. Biz astsubayların akla ziyân sıkıntılarını, dertlerini anlatan bu haberler rağbet görüyor ki gazeteler yazıyor. Demek ki milletimiz bu konuya karşı ciddi bir muhabbet ve hassasiyet gösteriyor.
Hem
Astsubay meslekdaşlarımız
Hem de
Onların kader arkadaşları yiğit hanımları
Dertlerini, yaşadıkları sıkıntıları, insan olanın vicdânını sızlatan haksızlıkları gayet güzel bir şekilde anlatıyorlar.
Hak istemeye gelince de şöyle diyorlar; “Subayın aldığında gözümüz yok. Fakat biz de istiyoruz.”
Hasetlik-fesatlık etmeden, fitne-fücur düşünmeden, kumpas-tezgâh tertiplemeden başkasının rızkına göz dikmeden istiyorlar haklarını. Böyle yapmakla da meseleyi çok doğru yerinden kavrıyorlar.
Ne kadar diğerkâm bir tutum.
Ne kadar ulvî bir davranış…
Astsubaylar ve fedakâr hanımları böyle düşünüp böyle söylüyorlar da astsubayların haketdiği tazminâtı vermek konusunda bugüne kadar kim, ne yapdı dersiniz?
Bugünü görmek için geçmişe bakmamız gerekiyor. Çünkü muvazzaf iken yaşadıklarımız yetmezmiş gibi bugün çekdiğimiz sıkıntıların ipuçları ve fâilleri geçmişin tozlu geçeneklerinde gizli…
657 sayılı Devlet Memurları Kânun’una tabi memurların böyle bir sıkıntısı yok. Nimet-külfet dengesi üzerine inşâ edilmiş bir ücretlendirme var onlarda. Ne kadar köfte, o kadar ekmek. Devlet memuru olmak isteyen kişi elindeki diplomaya bakıp alacağı maaşı, yükselebileceği makâmı ve sâir hakları memur olmadan önce kendi hesaplayabilir. Kendi aralarında nifak konusu olacak bir hülle, bir kirli çıkı, kapalı bir kutu yok o tarafda. Eşit eğitime eşit ücret! Ne kadar mürekkep yaladıysan o kadar maaş alıyorsun.
Aklın, vicdânın ve bugünün hukuk anlayışının bizi getirdiği yer burası. Kural bu kadar basit.
Beğenmezsen de basıp istifayı hemen bırakıyorsun işi. Memleketde adam olana iş mi yok?
Peki,
ATATÜRK’ün “Türk birliğinin, Türk kudret ve kâbiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir.” veciziyle tevkir etdiği ve târihe nakşetdiği ordumuzda bu “eğitim ve ücret” meselesi ne minval üzere acap?
Askerlik, zor zenaat yiğit okuyanlar yazanlar.
Canını sermâye edip vatan hizmetine koşan subayına devlet her şeyin en iyisini vermek zorunda.
Bunun aksini düşünmek bile bu memlekete, bu millete hayır getirmez.
Subay, biricik kellesini koltuğuna alıp vatan hizmetine koşuyor.
Subay, haketdiğini alsın almasına da…
Güzel!
Peki, aynı yerde hattâ daha zor görevleri yapan astsubay, koltuğunda karpuz mu taşıyor acap?
Hem subay
Hem de astsubay
Sermâye olarak biricik canını ortaya koyuyorsa
Subaya 6 verir iken
Astsubaya 1 bile vermemek olur mu?..
Subayı analar doğurdu da
Astsubay ağaç govuğundan mı peydâ oldu can dostlarım?
Al sana 6 dâne tazminât.
Subaylar hepsini alıyor.
Astsubaylar hiçbirisini alamıyor.
Peki, kim kime ne vermiş ya da verememiş?
Ve dahi
“Hükümet vermiyor” deyip astsubayları başından savuşduran utanmaz insanların
Ve dahi
Efendim?
Hayır, yüzleri kızarmayacak!
Biliyorum.
Dün yapdıklarının aynısını fırsat bulduklarında bugün de yapacaklar! Çünkü, can çıkar da huy çıkmaz.
Sayıları çok değil.
Fakat
Hamurlarında var çünkü.
Ordumuz
Bu ukalâ dümbeleklerinden kurtulduğu gün
Askerler kardeş olup kucaklaşacak.
Subaya bir çırpıda verdiğin bir hakkı astsubaya taksit-taksit, bölük-pörçük, eksik-güdük veriyorsun!
Bunlardan bâzıları.
Subaya verdiğini
Geri almıyorsun. Verdiğinin üsdüne yenilerini, daha fazlasını ekliyorsun.
Fakat
Astsubaya verdiğin bir hakkı
Bir zaman sonra geri alıyorsun;
Yüksek tahsilde;
Bunlardan bâzıları..
Sene başında yapılan yüzde bilmem kaçlık zam, emekli ya da çalışan her memura, her askere verilir. Sonuçda herkes eşit oranda zam alır. Bu hususda ayırım gözetilmediği için de herkes boyun büküp hissesine râzı olur. Komşunun tavuğu da komşuya kaz görünmez. Bu konuda Genelkurmay Başkanının asker için yapacağı bir şey yok. Samimî olmak gerekirse yapmasına da gerek yok.
Peki, işin asker cenâhına bakıldığında askerin maaşına büyük etkisi olan tazminâtlar konusunda neler oldu acap?
Bu makâlemizin bir tek konusu var.
Subayların aldığı 6 çeşit tazminâtdan sâdece birisi!
Makâm Tazminâtının Fesat Sarmalı isimli mâkalemizde bu meseleyi ele aldık.
Ekseriyeti yazı olan bir tarzda 2012 senesinde tetkik etdik.
Bu sefer farklı bir yol tutacağız. Meselesinin iyi anlaşılması için yazıdan çok şekil göstereceğiz sizlere.
Üçü bir yerdeyse ancak bir anlam ifâde eder.
Olayı anlamak için
Öyleyse günün revaç tâbiriyle
Zamânın ve mekânın ruhunu kavramamız gerekiyor.
Zamân,
12 Eylül 1980 sabahı…
Mekân,
Kalbimizin şu anda atdığı yer;
Türkiye…
Türk Milleti bugünün sabahına, subay darbesiyle uyandı…
T.C. Devletinin üç erki olan yasama, yürütme ve yargı salahiyyetinin üzerine beş subay çöreklendi.
T.B.M.M.’yi lağvetdi. Bir başka ifâde ile milletin meclisinin kapısına kilit vurdu. Kapının önüne de nöbetci iki Mehmetcik dikdi.
Kendilerinin teşkil etdiği ve Millî Güvenlik Kurulu adını verdikleri ucûbe nevinden bir teşkil ile kendi hükûmetlerini tesis etdiler netekim!
Zottirik Kenan
Her şeyin başı…
Askeriyenin başı,
O,
Devletin başı,
O,
Halay başı,
O,
Hattâ
Okgası bugünlerde üç buçuk liraya fırlayan
Acı kelle soğanın bile başı
Gene O!..
Mahşerden firâr edip gelen bu muhammes subay takımı, devlet idaresini zapdu rapt altına aldıkdan 2 sene sonra, 12 Şubat 1984’de meclisde ictima eyledi. Aşağıda tarassut etdiğiniz Kânun’u yumurtaladılar.
Ve dahi
T.C. Ordusu târihinde subaylarımız,
Kendilerine ilk defa olmak üzere “makâm tazminâtı” adını verdikleri bir ballı börek ihdâs eylediler.
Bâzı resimler vardır. Açıklayıcı yazısı yoktur. İzah isdemez. İşde, aşağıda gördüğünüz Kânun ve onun hemen sağ böğrüne yapışdırdığım şu sararmış solmuş tavsırlar da bunlardan bâzıları.
12 Eylül darbesini yapan bu yüksek rütbeli subaylarımızın kendi kendilerine ikrâm etdiği makâm tazminâtında da vaziyet işde aynen böyle.
İzahı kendinden menkûl!..
Altını galın gırmızı cızgı ile cızıkdırdık! Bu kânun maddesiyle muhteşem beşli takımın hangi rütbedeki subaylara “makâm tazminâtı” bahşeddiğine bahusus dikkat buyurunuz.
12/02/1982 târih ve 2596 sayılı Kânun ile 926 sayılı TSK Personel Kânun’una eklenen Ek 18 nci madde ile;
makâm tazminâtı ödenmesine karar verdiler.
Bu makâm tazminâtını da damga vergisi müstena olmak üzere sair vergilerden muaf tutdular.
* * *
Zamânın hükûmeti 24/04/1984 târih ve 2999 sayılı Kânun ile Meclis’den Kânun Hükmünde Kararnâmeler çıkartma yetkisi aldı. Yetki, mâli yılın sonuna kadar geçerli.
Bu Kânun ile “memurların ve diğer kamu görevlilerinin çalışmalarında etkinliği artırmak ve mâli ve sosyal haklarında iyileştirmeler yapacaklar” idi…
Bakanlar Kurulu KHK’ler çıkartmak için hemen kolları sıvadı.
926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kânun’una tabi olan;
Biz,
Bir aileyiz, değil mi?..
Meclis;
Sırat köprüsünde titreyen kâfir gibi 12 Eylül’ün zelzelesi ile hâlâ tir tir titriyor. Zorti’nin bir kaş-göz işâretiyle hazır ol vaziyete geçen MGK üyeleri bir yetki Kânun’u daha neşretdi.
Sayın MGK üyeleri çeşme akar iken bakracı doldurmak konusunda hiç tereddüt etmediler.
Bir gün gelip mutlaka öleceklerine biraz olsun inansalardı şâyet
Devlet mezârlığından kendilerine kabir yeri tahsis etmek için bile Kânun fermân buyuracaklar idi.
Bakanlar Kurulu kafa patlatıp dirsek çürütdü. İmim imil mesai yapdı. Meclis’in denetiminden kaçırarak yeni KHK’ler peydahladı. Çıkartdıkları KHK’ler, doğura doğura gatırandan da gara hormonlu bir domuzlan böcüğü doğurdu.
Aşağıda temaşâ eylediğiniz 26/06/1984 târih ve 241 sayılı Kânun Hükmünde Kararnâmenin 39 ncu maddesi ile de;
rütbesindeki subaylar makâm tazminâtı kapsamına dâhil edildi.
Darbeci Zorti karda yürümüş, izini belli etmişdi bir kere. Kânun’u iyi mayalamışdı. Yukarıdan aşağıya doğru kabardıkca kabardı. Taşdı, taşdı, taşdı…
Zorti’den sonra görev yapan Genelkurmay Başkanlarının,
Makâm tazminâtını aşağı rütbedeki subaylara teşmil etmesi zor olmadı…
Orgeneral ve oramiral rütbesindeki subaylara yamadıkları makâm tazminâtını,
“Ölesiye kadar” almayı da gene bu KHK ile teminât altına aldılar.
24/12/1986 târih ve 265 sayılı Kânun Hükmünde Karârnamenin 3 ncü maddesi ile de 926 sayılı TSK Personel Kânun’u Ek 18 nci maddeyi değişdirdiler.
Bu KHK ile makâm tazminâtı;
rütbesindeki subayların tamamına teşmil edildi.
Gene kayd-i hayat şartı ile…
09/04/1990 târih ve 418 sayılı Kânun Hükmünde Kararnâmenin 21 nci maddesi ile 926 sayılı TSK Personel Kânun’una V sayılı Makam Tazminatı Cetveli eklediler.
Bu tezgâh ile;
makâm tazminâtı alan subaylar kervanına katıldı.
27/12/1991 târih ve 475 sayılı Kânun Hükmünde Kararnâmenin 10 ncu maddesi ile V sayılı Makâm Tazminâtı Cetveline bir neşder daha atdılar.
Cetvelde yer alan “Kıdemli Albaylar” ibâresini “Albaylar” olarak değişdirdiler.
Bu kez yapdıkları gayet ince bir “balans ayarı” idi.
Acısız, ağrısız, sızısız, kansız, dikişsiz…
Ve de habersiz…
Çünkü KHK demek, sel önünden sahipsiz kütükleri kapmak demekdi.
Kimseye göstermeden, tartışmadan, çakdırmadan, sormadan, izin almadan Meclisden Kânun çıkartmak demek idi.
Bu kumpas ile de;
makâm tazminâtı ödemeye başladılar.
13/07/1993 târih ve 486 sayılı Kânun Hükmünde Kararnâme ile makâm tazminâtına bir ameliyat daha yapdılar.
Bu kez de;
farklı makâm tazminâtı göstergesi tespit edildi.
Aynı rütbede olan subayların farklı oranda makâm tazminâtı alması bakımından dikkat çeken bir durumdur. Resmî yazışmalarda Albaylara kıdemini yazmayı yasakladılar. Fakat kıdemini yazmasına izin vermediği albaya en kıdemlisinden makâm tazminâtı verdiler.
Helâl olsun!
Başkumandan sıfatıyla Cumhurbaşkanı “Anayasa’yı bir kez delmekle bir şey olmaz!” der ise şâyet
O Cumhurbaşkanının subayları ne yapmaz?..
21/11/1996 târih ve 4214 sayılı Kânun ile zamânın hükûmeti, zamânın Bakanlar Kurulu’na yeni KHK’ler çıkartma yetkisi verdi.
Evvel zamân içinde idi
Tazminât da kalbur içinde…
Tıpkı 1984 senesinde olduğu gibi.
Târih, tekerrürden ibâretdir,
Değil mi, ÂKİF Mehmet?..
Bakanlar Kurulu’nun 12 sene sonra aldığı ve siz muhteremlerin aşağıda nazâr etdiğiniz işbu yetki Kânun’unun amacı;
“Kamu kurum ve kuruluşlarında görevli memurlar ve diğer kamu görevlileri ile bunların emeklilerinin;
kadar saf, masum ve iyi niyetli idi.
Hem
Görevdeki memurların
Hem de
Emekli memurların
Geçmiş yıl kayıplarını gidermek ve
Mâli ve sosyal haklarında
İyileşdirme yapmak!..
Zamânın Cumhurbaşkanı Çoban Sülü’ye böyle yapacaklarını söylediler.
Çoban Sülü de
Bunu söyleyen insan müsveddelerine inandı, güvendi ve
Kânun’u imzaladı.
Sâdece 4 aylığına aldığı bu yetkiye istinâden kolları sıvayan zamânın Bakanlar Kurulu,
Yeni KHK’ler çıkartmak üzere çalışmaya başladı.
Bakanlar Kurulu’nun 18 gün önce aldığı KHK çıkartma yetkisinin süresi 4 ay içinde bitecek idi.
Ne demişler?
Vakit, nakitdir!..
Genelkurmay Başkanımız ellerini çabuk tutdu. Meclisin pırıltılı salonlarında hemen hummalı bir “bakan ayartma, tavlama harekâtı”na başladı. Karargâhdan üç beş kurmay subay gönderdi Meclise. Tenhalarda kısdırdıkları Sayın Bakanlarımızı bir punduna getirip iknâ etdiler.
Vakidi, hemen nakide çevirdiler.
19/12/1996 târih ve 568 sayılı KHK’nin 3 ncü maddesi ile 926 sayılı TSK Personel Kânununa ekli V Sayılı Makâm Tazminatı Cetveli değiştirildi.
Kânun, böyle diyor. Aslında değişiklik yapılmadı.
Sâdece bir kelime ilâve edildi.
Enflasyon denen ve arsız siyâsetcilerin peydahladığı bu hayat pahalılığı senede yüzde yetmişlerde geziniyordu o tarihlerde. Memurun ve bu arada astsubayın maaşı da eriyip pula döndü.
Bu Kânun ile Genelkurmay Başkanımız;
Subaylara ve
Astsubaylara
Biraz nefes aldıracak bir maaş artışı yapacak idi.
Çoban Sülü’ye öyle söz vermiş idi.
Fakat
Şapkadan çıka çıka
Sâdece davşan!!!!!!!!
Afedersiniz,
Torbadan sâdece
Yarbay rütbesideki subaylarımız çıkdı.
Makâm tazminâtını düzenleyen meşhur V Sayılı Makâm Tazminatı Cetveli’ne son eklenenler “yarbay” larımız oldu.
Makâm tazminâtı için köşe bucak kıvranıp uygun fırsat kollayan yarbay rütbesindeki subaylarımız
En sonunda emellerine nâil oldular.
Gökden
Biricik makâm tazminâtı düşdü,
Talihe bakınız ki,
O da
Yarbaylarımızın başına düşdü!..
1982 senesinden 1996 senesine kadar tam 14 hazân mevsimi deverân etdi.
14 senede;
Su uyudu,
Subaylarımız uyumadı…
Su akar iken
Astsubaylar bakar iken
Subaylarımız
Ceplerini doldurdu…
Yarbaylarımız,
V Sayılı Makâm Tazminatı Cetveli’ne eklenen son asker kişiler oldu olmasına da!
Bu cetvele eklenmek için yanıp tutuşan başka subaylarımız yok mu?
Var!
Kendi uydurdukları “üstsubay” kılıfına dâhil edilen binbaşılar sırada avuçlarını ovuşduruyor iştiyakla…
Teklif şimdilik hizmet (görev) tazminâtını koparmak için…
Kapı bir açılsın hele!..
Gerisi gelir nasıl olsa…
Kendi uydurdukları
Ve dahi
Hiçbir hukûkî mesnedi olmayan “üstsubay” kılıfına gizledikleri binbaşılara
“Hizmet tazminâtı” almak için birileri hileye başvurmakda hiç tereddüt etmediler.
Kânun teklifinin yukarıda gördüğünüz gerekcesinde,
Gırmızı çerçevenin içindeki ifâdeye dikkat buyurunuz yiğit yârenler!
Ne demiş sayın vekilimiz o çerçeve içinde?
“1 nci dereceye yükselen ve 3600 Ek Göstergeye hak kazanan subay…”
Kim bu subay peki?..
Kelime hilesine bakar mısınız?
Ben mâliyeci değilim.
Fakat yapdığım parmak hesabına göre;
Binbaşı rütbesindeki bir subayın birinci dereceye yükselmesi imkânsız.
O sayın binbaşımızın 3600 Ek Göstergeye yükselmesi de mümkün değil.
İstisnâlar hâriç, derecesi 2 olur. İstisnâ olsa da kâideyi bozamaz!.
Ek Gösterge rakamı da 3000.
İşde isbatı;
Birinci dereceye ve 3600 Ek Göstergeye yükselmesi için bir subayın yarbay rütbesinde olması gerekir.
Muhterem yarbaylarımız bu tazminâtları hâlen alıyorlar.
Peki, bu dalavere niye öyleyse?..
Birinci dereceye yükselmiş ve
3600 Ek Gösterye yükselmiş astsubayların içine
Bu hakları hâiz olmayan binbaşı rütbesindeki subayları kaynak yapıyorsun Sayın vekilim!..
Ayıp oluyor hani!..
Senin amacın nedir Sayın TÜRELİ?
Birinci derece ve 3600 Ek Göstergeye yükselen astsubaylara mı tazminât vermek?
Yoksa
Astsubay posdunun içine sakladığın binbaşı rütbesindeki subaylara mı tazminât koparmak?
Vekilime ne gerek?
Vekilime doğruyu söylemek gerek!…
Yanlış hesap yapdıysam Bağdat’dan dönsün! Bilenler doğrusunu söylesin.
Şâyet benim yapdığım hesap doğru ise o hâlde Sayın Vekilimiz bu çirkin tuzağa niye düşdü?
Ya da Milletin Vekilini kimler tongaya basdırdı?
Birisi Sayın Vekilimi uyarsın!
Hatâya düşmesini arzu etmeyiz.
Satılık tazminâtlarım var. Üsdelik bîlâ bedel! Sırada bekleyen subay var mı?
Var elbet dostlarım…
Tek yapmaları gereken şey
Siyâsetcilerin yapdığından…
Takiyye!..
Murailik, fesatlık ve arsızlık silsilesiyle dolu folim makarasını tekrar başa sarmak!
Ne dedi ÂKİF Mehmet?
Tekrar oynat!
Hemen kolları çemre!
İşde sana Kânun Teklifi.
İzmir Vekili Sayın Rahmi Aşkın TÜRELİ’den…
Üsdelik ıslak imzalı…
Sonra gelsin dizi dizi KHK’ler.
Ve en nihâyet olarak da
926 sayılı TSK Personel Kânun’undaki V Sayılı Makâm Tazminâtı Cetveli’nin alt kısmına ekle.
Asteğmenler mi?
Olmaz!
Onlara yok!
O kelimenin başında “ast” var ya!
Teğmenden fazla okusa bile askerliğe 1 derece aşağıdan başlayan kimler sanıyorsunuz?
Subaylarımız;
Peki, hepsi bu kadar mı?
Devlet memuru ve diğer kamu görevlileri deyince
Sâdece subaylarımız mı var?
Yok elbet!
Subaylar ile aynı Kânun’a tabi olan astsubaylar var!..
Ordunun;
Astsubaylar,
Devletin vatandaşı değil mi?
Astsubaylar,
T.C. Ordusunun askeri değil mi?
Subaylar bu konuda son derece hasis ve arsız davrandılar.
Bugün itibâriyle bu tezgâhın farkına vardık!
Necdet Bey,
Biz,
Bir aile miydik?
Askerin en büyük vasfı
Şerefli olmasıdır.
Genelkurmay Başkanı
Çoban Sülü’ye verdiği sözü tutsun!
Biz Astsubaylar
Hak etdiğimiz tazminâtları istiyoruz!
Subaylarımıza
Tam 6 çeşit tazminât var…
Astsubaylara ne var?
Astsubaylara
Tazminât makâmından ninniler!..
Sonunda oldu!
Kırk seneden beridir verdiğimiz
Medenî, insânî ve hukûkî mücâdele ile
Hakkımızı alamadık!
Daha doğrusu
Biz istedik de
Bizi ölüme sürenler
Hakkımızı vermedi…
Çözüm imkânları tükendi!..
Başka çâre kalmadı!..
TEMAD Genel Başkanımız Sayın Ahmet KESER,
Emekli astsubayların 01 Mart 2014 tarihinde
Ölüm orucuna başlayacağını
Kamuoyuna ilân etdi.
Dünya’nın dokuzuncu büyük ordusu
Tarihinin en ciddi ve
En tehlikeli sınavıyla karşı karşıya.
Bu sınavın gâlibi olmayacak!
Vatanı uğruna ölmeye ve öldürmeye
Nâmusu ve şerefi üzerine yemin eden
Türkiye Cumhuriyeti Ordusunun
Emekli astsubayları kendi hakkını almak için
Ölmeye yemin etdi.
Böylece dünyada “ölüm orucu kararını ilk veren astsubaylar” da
Türk emekli astsubayları oldu.
Siyâsetcisiyle
Askeriyle
Beceriksiz idâreciler ülkemizi bu hâle getirdiler.
Astsubayara hakkını vermezler ise
Hepsine yazıklar olsun!..
Bizden helâllik beklemesinler.
Emekli astsubaylar ölüm orucuna yatar iken
Devleti idâre edenler
Ölüm sessizliğinin arkasına saklanamaz!
Bu ölüm orucunda ölecek emekli bir tek astsubay meslekdaşımızın dahi vebâlinin altında herkes ezilir!
Sizlerin nâmusunu korumak için
Ölmeye yemin etmiş emekli astsubaylarınızın
Canını bugün korumaya mecbursunuz.
Devleti idâre etmek için devletin ekmeğini yiyen sizler,
Emekli astsubayların kendisini öldürmesine seyirci kalamazsınız!..
Devleti idâre etdiğini zanneden
Herkes aklını başına devşirsin!..
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Astsb. III Kad.Kd.Bçvş.
Assubaylar ülkelerine,ordusuna ve demokrasiye bağlılıklarını ilk demokrasi şehitlerini vererek kanıtlamışlardır. Talimat almadan insiyatif kullanarak bu hain darbenin sekteye uğramasında baş rolde olmuşlardır. Dileriz ki bu nusubetten alıncacak derslerle ordumuz imtiyaz ve adaletsizliği sonlandırıp milletin ordusu olacaktır. Demokrasi şehitlerimize rahmet ve minnet duygularımızı sunuyoruz.
Şehidimizle ilgili yazıya yapılan aşağıdaki yoruma olumsuz not veren biatçı nemacılar YORUM NERENİZE DOKUNDU ? Tüm alçaklığınıza rağmen assubaylar ülkesi ve ordusuna sadakatini devam ettirip hak ettikleri seviyeye ulaşacaklardır.Biz sizi görevde iken de tanıyorduk size lanet olsun