Bizim buralar genelde sıcaktır. Ancak bu günlerde bir soğuk, bir ayaz var, değme gitsin. Demin dışarıdan geldim. Dışarıda sıcaklık üç dört derece. Soğuk bir rüzgar esiyor. İçeri girer girmez klimayı açtık. Şöyle hafiften soyunduk. Çayımızı yudumluyoruz. Televizyonda kara kış haberleri… Donmak üzere olan eşekler ve kapanan yollar…
Eski kış günleri aklıma geldi. Hey gidi hey… Bir keresinde diye başlayan giden kış hatıraları… Soğuk ve bir o kadar da sıcak muhabbet konuları… Şimdi kimbilir aklınıza ne kış, ne kar, ne fırtına anıları gelmiştir.
Selam sana; Merzifon’un, Eskişehir’in, Diyarbakır’ın ayazında, jilet gibi kaygan buzda, şehrin ışıklarına bakarak siz güvenle uyuyun biz ayaktayız, Uçaklarımız hazır, pistlerimiz açık diyen Assubayım,
Selam sana; Dağların zirvesindeki radarlarda, rolelerde, yüzüne çarpan kar tanelerine gülümseyerek, gecenin karanlığını masmavi montuyla süsleyerek gece vardiyasına koşan, karla kaplı dağlara, çam ormanlarına, geniş ovalara, siz de güvendesiniz diyen Assubayım,
Selam sana; Gölcük’te poyraz rıhtımında demirli buz gibi çelik zırhlıların üzerinde, gece yarısı yağan sulu sepken kara gözlerini kısarak da olsa yenilmeyen, Ayakları dizlerine kadar buz tutmuş, Lumbarağzı Nöbetçi Assubayım,
Selam sana, Ankara’da, yani herkesin başkenti, bizim şark görevimiz gibi olan Ankara’da, normal günde bile otlarını kırağı çalan kış gecesinin ayazında her tarafından rüzgar giren Land Rower içinde gece devriyesi atan Nöbetçi Assubayım,
Selam sana, Tunceli’nin, Van’ın, Diyarbakır’ın, Hakkari’nin dağlarında, Türkiye Cumhuriyeti adına baca tütsün diye çalışıp çabalayan, azgın bir terör yangınına, bir avuç su atılmışcasına orada durmaya çalışan, soğuktan on’ar dakikaya indirilmiş nöbetçilerin nöbet yerlerine sevkine, dönüşüne kumanda eden, doldur boşalt emirleri ile insan sesini soğuk çelik sesi ile karıştırıp bir beste gibi karakolun bahçesini inleten Assubayım,
Selam sana, İsparta’nın yalçın kayalarında, soğuğu sıcağı konuşmayı zayıflık addeden, milleti adına her zaman en dayanıklı olmak zorunda olan Assubayım,
Selam sana, devletin tankını, topunu, zırhlı birliklerini milletin namusu olarak gören, onları sandukadaki tabanca gibi yağlı ve bakımlı tutan, dondan, buzlanmadan korumak için onlarla arkadaşmış gibi yaşayan Assubayım,
Selam sana, Dumlupınar Denizaltısında “bir ataş ver sigaramı yakayım” Şarkısı ile halkından “önemli değil, üzülmeyin!” dercesine helallik isteyen assubayım. Selam sana, kendine kurşun sıkan hainlerin kahraman ilan edilmesine karşı ancak yattığı yerde kemikleri sızlayan Assubayım. Selam sana buram buram gurbet kokan bu mesleği ciğerlerine bir soğuk hava gibi çekip ısıtan “Uçun kuşlar uçun İzmir’e doğru.” diye sıla özlemini satırlara döken assubayım. Selam sana, gece gündüz hafta sonu demeden, fazla mesai bilmeden çalışmanın karşılığını itilmek ve kakalanmakla alan assubayım.
Karanlığı yırtan, kimsenin duymadığı, karla kaplı gecelerden kopan bir çığlık gibi… Hepinize Selam
… Altmışlı yaşlarda bir ihtiyar Astsubayı uyku tutmaz o karlı, ayaz gecelerde… Sıcacık yatağında uyurken birden açılır gözleri… Pencereye koşar. Dışarıda yağan karı daha da hissetmek ister. Balkona çıkar don gömlek. İçine çeker soğuk havayı. Üzerinde askılı bir atlet, altında bol bir don, kar taneleri ile üşümeye çalışır. Hissetmek ister seni ve kendi geçmişini. Selam gönderir sana, uyumayan tüm meleklerle… Minnet duyar bu havada kimlerin nerede görev başında olduğunu bilerek… Selam tüm eski ve yeni şafak bekçilerine… Selam… Hepinize selam… Soğuk ve karlı gecelerde tüm kapılar sıkı sıkı kapalı iken, sesimizi kimse duymaz iken, haykırırcasına… SELAAAM… SELAAAM…