Orta yaş üzerindekiler için Rusya, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği demektir. Bu yaşlarda olanlar için bu ülke öyle bir çırpıda tanımlanabilecek bir ülke değildir. Çünkü çok büyük bir askeri güçten, çok derin bir edebiyattan, çok geniş bir coğrafyadan, çok zengin doğal kaynaklardan ve hepsinden önemlisi çok ileri bir teknolojiden bahsetmek gerekmektedir.
İşte böyle bir Rusya’yı başlık yaptıktan sonra, Baltacı ile Katerina’nın macerasından, doksanlı yıllarda yapılan bavul ticaretinden veya maalesef “Nataşa” adını verdiğimiz fahişelerden bahsedecek değilim.
Rusya çok büyük bir devlettir. Tarihi acılarla doludur. Vatandaşlarını zaman zaman aç, sefil, çaresiz bırakan bu ülke her zaman önde kalmayı başarabilmiştir. Tüm bunları, müthiş bir değişimci yapısına borçludur. Bu ülkeyi tarih sahnesinde incelediğimizde, gözümüzden kaçan ilginç detaylarla karşılaşırız.
Rusya dünyanın en büyük sömürü üretebilen ülkesidir. Kendi sınırları içinde gösterdiği halkları, Rus halkı lehine sömürürken, bu ülkelerin ellerine her zaman onlara yetebilecek kadar oyuncak bırakmıştır. Halen daha özgürlüğüne kavuştuğu söylenen eski Sovyet Ülkelerinde bile halen bir Rus otoritesi mevcuttur. Nitekim iki binli yılların başında Amerika’nın eski Sovyet ülkelerinde gerçekleştirmek istedikleri renkli devrimler çok kısa sürmüş, bu ülkeler tekrar rus yanlısı politikacıların yönetimine geçmiştir. Aynı şekilde dünyanın bir çok ülkesinde Rusya’nın ağırlığı hissedilebilmektedir. Orta Avrupa ülkelerinde, Afrika ülkelerinde, Ortadoğu ülkelerinde, Uzak Asya Ülkelerinde, Güney Amerika ülkelerinde Rusya’nın etkisi halen devam etmektedir. Rusya bir çok ülkeye silah satmaktadır. Aynı zamanda da teknik servis hizmeti de sağlamaktadır. Çok ilginç bir örnek vermek istiyorum. Ermenistan’ın Türkiye sınırlarını Rus askerleri korumaktadır. Ermenistan’ın tüm hava ve kara kuvvetleri Rus malıdır. Aynı şekilde Ermenistan ile savaş halinde olan Azerbaycan’ın da silahları Rus yapısıdır. Azerbaycan askeri sanayini henüz kuramadığı için her türlü giderini yurtdışından satın alarak karşılamaktadır. Öyle ki Azerbaycan ordusunu Türkiye lojistik olarak desteklese de, bugüne kadar kayda değer bir şekilde Türk veya Amerikan yapımı teçhizat Azerbaycan envanterinde yoktur. Olsa dahi bu teçhizatlar teknik servis pahalılığı nedeniyle bir köşede beklemektedir. Çünkü büyüklerin Pazar savaşında Azerbaycan Rusya’nın etkisi altında kalmak zorundadır. Ülke yöneticilerinin başka pazarlara yönelmesi demek, siyasi tercihlerinde değişmesi olarak algılanacağından, Rusya’yı ürkütmemeye dayalı bir politika eski Sovyet ülkelerinde mevcuttur.
Rus halkı dünyanın en çok seyahat eden halklarındandır. Sıradan bir Rusla sohbet ederseniz, kendi ülkelerinin toprakları çok geniş olmasına rağmen birçok şehirde bulunmuştur. Elli yaşlarındaki sıradan bir rus muhakkak Moskova’yı ve San Peterburg’u görmüştür. Bir çok Cumhuriyette çalışmıştır. Kazan, Novosibirsk veya Omsk’ta yaşayan biri için bin kilometre uzaktaki Moskova uzak bir yer değildir. Ülkede benzin fiyatlarının ucuz olması nedeniyle genel olarak ekonomik araçların tercih edilmesine gerek olmadığı gibi, seyahat ücretleri de bize göre komik denecek kadar azdır. Cebine bin doları koyan biri, bir uçtan bir uca yaklaşık on bin km olan tüm Rusya’yı dolaşabilir. Böylesine iç hareket olanakları yüksek, nüfus hareketleri fazla olan bir ülkenin vatandaşlarının, tatil yapma ve seyahat etme kültürü de yüksektir. Sıradan, aylık geliri 500 dolar olan bir memur bile yurt dışına çıkıp tatil yapar. Tatilinden feragat etmeyi sevmeyen rus halkı önceleri en çok uzak doğu ülkelerini tercih etmişlerdir. Gözde ülkeleri Tayland, Malezya, Hindistan gibi ülkelerdir. Dünyanın bir çok irili ufaklı ülkesinde havacılık sektörü Rusların elindedir. Güney Amerika, Afrika ve Asya’dan sonra Akdeniz ülkelerine yönelen Ruslar başlangıçta Yunanistan, Rum Kesimi, İtalya ve İspanya’yı tercih etseler de Türkiye’nin sunduğu imkanlar karşısında, ülkemize müthiş bir ilgi göstermişlerdir. Özellikle Antalya ve Alanya’da Ruslar önemli ölçüde gayrimenkul almaya başlamışlardır. Ancak turizmi seven Rusların bu defa ki hedefi farklı olmuştur. Ruslar Türkiye’ye kalmak üzere gelmektedirler.
Lafı biraz amiyane tabire getirirsek Türkler ve Ruslar tarih boyu hem savaşmış, hem sevişmiş milletlerdir. İki ülkenin de tarihi emelleri olduğunu söylesek de Rusların emelleri daha belirgindir.
Ruslar her zaman Akdenize inme hayallerini korurlar. Çanakkale ve İstanbul boğazı aslında Rusların boğazını sıkan iki adet el gibidir. Montrö deklaresini defalarca delen Ruslara karşı Türklerin aslında yapabileceği pek fazla bir şey yoktur. Tarih boyunca teknolojide ve askeri büyüklükte Türklerden daima çok güçlü olmayı başaran Ruslar için Türkiye mevcut konumuyla çok önemlidir. Ancak bölgesel bir güç olmaktan ileri giderek küresel bir güce dönüşmeye çalışan Türkiye her zaman Rusya için bir rakip ve dolayısıyla tehlikedir. Güçlenen Türkiye bu coğrafya’da Rusların emellerine sekte vuracaktır. Ruslara göre, Türkiye mevcut yapısı ile diğer bölgesel ülkelerden farklı değildir. Sonuçta kendine özgü büyük bir sanayi altyapısı yoktur. Bir çok alanda dış ülkelere bağlıdır. Amerika’nın desteklediği yönetimlerin işbaşına geldiği bir ülkedir. Ancak süreç gereği ellerinde bulundurdukları ülkeleri kaybetmemek adına Türkiye, Mısır gibi ülkelerden de şimdilik ellerini çekmişlerdir.
Türkler, 1774’de Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım’ı kaybettikten sonra, Rusya içindeki Türklerden kopmuşlardır. Bu kopuş Rusya’nın korkunç bir kitlesel göçe zorlama hareketleri sayesinde olmuştur. Bu göçlerden geri kalanlar, Kafkasların dağınık halkları gibi istenildiği gibi yönetilmiştir. Ancak geçen zaman içinde Türklerin Orta asya ve Kuzey Türkleri ile ilgili emelleri zaman zaman alevlense de, bu halkın bitkin, dağılmış ve ümitsiz halleri Sovyet döneminde milliyetsizleşme çalışmaları nedeniyle sekteye uğramıştır. Türkiye bir taraftan bölgesel, diğer taraftan ekonomik sorunlarla uğraşırken Rusya üzerindeki emellerini NATO vasıtası ile yapmaya kalkışmıştır. Ancak NATO’nun amacı Türkiye’yi savunmak veya Türk ideallerini gerçekleştirmek değil, Sovyet yayılmacılığının önüne geçmekti. Nitekim görevini tamamlayınca da geri çekildi.
Son zamanlarda rus vatandaşları ile evlilik yapanların sayısında büyük artış vardır. Bu evlilikleri incelediğimizde hemen hemen hepsinde Türk vatandaşı olanlar erkektir. Bu arada evlenenlerin etnik yapısına bakıldığında ise, Ruslarla evlenen erkeklerimizin ezici çoğunluğu Kürt kökenli gençlerimizdir. Evlenme sebeplerine baktığımızda ise, yine büyük bir bölümü sevgiye dayalı değil, bilakis menfaate dayalı evliliklerdir. Rusların amacı Türk vatandaşlığını alabilmektir. Çünkü bir Rus kızı için Türk vatandaşı olabilmek bir nevi kurtuluştur. Kendi ülkesinde değer görmeyen ve ekonomik yoklukla pençeleşen bu kızlar, Türk örf ve ananelerinin kendilerine sağladığı imkanlardan oldukça memnunlar. Rus bayanları bir çok yönüyle Türk bayanlarından çok şanslılardır. Çünkü onlar kendilerini güzel gösterebilmek adına aile baskısı diye bir engel bilmezler. Dinsel baskı yaşamazlar. Ayrıca iş hayatına atıldıklarında Türkiye’de iyi de para kazanırlar. Erkeklerden gördükleri ilgiyi kurnazca değerlendirmeyi bilirler. İş hayatında da bir Türk bayana nazaran daha disiplinli ve daha aktiftirler. Ayrıca arkadaşlık engelleyici törelerden etkilenmedikleri için erkekler gözünde daha makbuldürler. Peki Kürt gençlerimiz neden böylesi evlilikler yapıyorlar? Birbirini severek evlenenleri tenzih ederim ancak en önemli etkenlerden biri, ailelerinden uzakta, turizmde çalıştıkları ve kendilerini özgür hissettikleri bir ortamda fazladan ilgi görmek hoşlarına gidiyor. Yarını, olabilecekleri, aile yapısını, düşünecek yakınlarından uzak olmaları bu evlilikleri daha kolay kılıyor.
Çocuklar… Çocuklarımız dünyanın hangi milletinden olursa olsun, en masum, en savunmasız ve en sevimli ırktaşlarımız. Çocukların bu yönüne değinmeden ülke gerçeklerime geçmemi umarım af edersiniz. Şimdilerde Türk Silahlı Kuvvetlerine çifte vatandaş olanların da kabul edilmesi gibi bir kanun yasalaşmak üzere. Maalesef her şeye sessiz kalan toplumumuz bir zahmet edip bunu da tartışmadı. Kendi kendime soruyorum. Başbakanımız “ Alkollü içecekler kanununun İki sarhoşun bir araya gelerek çıkardığı bir kanun olduğunu söyledi.” Sonra da bu lafın kimseyi hedef almadığı, öylesine söylendiği açıklandı. Acaba ben de şimdi şu çifte vatandaşlık kanunu çıkarsa, kimseyi hedef almadan, “üç hainin çıkardığı kanun” diyebilecek miyim? Tamamen Rus kültürüne bağlı, ancak Türkçe konuşan bir insanın Türk Silahlı Kuvvetlerinde işe girebilmesi doğru mu? Ya da sözkonusu ülkede böyle benzeri bir uygulama var mı? Tabii ki cevabı net biliyorum. Rusya’da çifte vatandaşlık yasak.
Neyse konumuz Rusya… Dönelim tekrar Rusya’ya… Ülke büyük olunca yazısı da çok uzun oluyor. Aşırılıklar ülkesidir Rusya… Toprakları bile aşırı geniştir. İnsanın hiç girmediği geniş Tundra Ormanları ile kaplıdır. Açlığın, yoksulluğun, çaresizliğin, tükenmişliğin, kaderine terk edilmişliğin en trajik örneklerinin bulunduğu kocaman bir çöl gibidir bazen. Ancak tüm bunların yanında eğlencenin boyutlarının, sosyal yaşantının, şahşahanın, gösterişin, hesapsız harcamanın, en çarpıcı örnekleri yine bu ülkededir. Karun gibi zenginlerin ve kuru ekmeği olmayanların aynı dönemde yaşayabildiği, sözde komünist öğreti almış bu halkın görgüsüzlüğüne ve cahilliğine bazen şaşmak gerek… Bir tarafta hiç bitmeyen bir Lale devri… Diğer tarafta trajedi… Tüm bu tezatlar arasında bir şeyler üretebilmek, ülkeyi geleceğe taşımak isteyen post modern diktatör Putin… Antidemokratik uygulamaları, adil olmayan seçim politikaları ile Rusya’nın üzerindeki son karabasan gibi… Yüzde doksanların üzerinde oylarla seçilen, muhalefete hiç tahammülü olmayan bu kişi, etrafında onun şerrinden korkanlarla bir arada geziyor. Halkın kendine tepkisini, sempatiye çevirmek isterken, kimi zaman, denizin dibine girip tarihi eser buldu. Kimi zaman da tek motorlu uçakla kazlara uçmayı öğretti. Ancak hiç taviz vermediği tek alan, Rusya’nın dış politikasıdır. Bu politikayı başarıyla yürütmesinin sebebi çok açıktır. Dış politikanın başında dünyanın yakından tanıdığı, çok büyük bir siyaset adamı vardır. Sergey Lavrov…
Rusya çok büyük bir ülkedir. Türkiye’den göründüğünden çok büyük. Bir tarafta nükleer teknoloji, diğer tarafta uzay çalışmaları… Dünyanın her yerinde bir rus görebilirsiniz. Her Alanda mega bir ülkeden söz ediyoruz. Ancak bu ülkeyi bekleyen çok büyük bir tehlike var. Nüfus…
Rusya’nın nüfusu konusunda resmi ve gayri resmi sonuçlara ulaşarak bir takım yorumlar yapabiliriz. Resmi sonuçlara bakarsak gitgide azaldığı için çocuk yapılması teşvik edilmektedir. Böylece sorunları çözülecektir. Ancak gayri resmi sonuçlara bakarsak sorun çok daha büyüktür. Bu gün Rusya’da yaklaşık 150 milyon resmi nüfus görünmektedir. Ancak devlet politikasının şeffaf olmaması nedeniyle rakamların tam açıklanmadığı söylenmektedir. Bir yaklaşıma göre Rusya’nın kağıt üzerinde nüfusu 150 milyon olsa da gerçek nüfus 100 milyon civarındadır. Rakamlarda abartma vardır. Ayrıca son yıllarda Rusya’da Alkol, işsizlik ve boşanma sebeplerinden bir çok çocuk kaderine terk edilmektedir. Yetimhanelerin durumu iyi değildir. Ülkede mafya yapılanması olduğundan, organ mafyasının çocukları yurtdışına kaçırdığı düşünülmektedir. Kayıp çocuk rakamları çoktan milyonları geçmiştir. Çocukların sahipsizliği nedeniyle suç oranları oldukça yüksektir. Ülkenin sosyo kültür yapısı çökmek üzeredir.
Tabii ki Rusya için her şey bitmiş değildir. Rusya çok dinamik bir ülkedir. Bu ülke sadece İkinci Dünya Savaşında 40 milyon insan kaybetmiştir. Ancak daha sonra Varşova Paktı’nı kurarak 35-40 yıl önderliğini yapmıştır. Rusya’nın en büyük şanssızlığı hoyratça hareket eden bir lider olan Putin’dir. Atalarımız, “Bir kötünün bin yere zararı olur.” derler. Putin Rusların sadece zamanını alıyor. Genlerini değiştiremez. Rusya Putin gibileri çok gördü. Ama hiç ihtişamını kaybetmedi.
İşte benden bir kaya daha… Artık bu kayayı siz nereye dayarsanız dayayın. İsterseniz bir hikaye de siz yazın. Başlığı “Türkler” olsun. Bence aynı yazının benzeri olur.
Bu kez konum emekli assubaylar değil. Belki ilgi çekici bilgilendirme yazısı olur diye hazırladım. Okuduğunuz için şimdiden teşekkür ederim…