Özellikle de savaş dönemlerinde yaygın olarak başvurulun bir yöntem olan propaganda, etki alanlarında anlamlı çözülmelere ve dolayısıyla yaymaççı devletin hedeflerine ulaşmasına büyük bir katkı sağlamakta…
Birinci Dünya Savaşı sırasında, bir zamanlar Cihan Devleti olan Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülerek, dağılmasını hedef almış olan başta İngilizlerin Araplara yönelik olarak “bir peygamber gelecek ve çölde su çıkaracak”, planlı yaymacının akabinde, susuz çöle boru döşeyerek su hattı çekmeleri, bedevileri suyun aktığı yere götürerek yaymaçlarını ispatlamaya çalışmaları ve onların da buna “çıkarlarına uygun gelmesi nedeniyle inanmaları”, akabinde sahte peygamber İngiliz ajanı Albay Lawrence’ın ortaya çıkması, Araplarla aynı safta namaz kılması, bütün bunların yanında İslam birliğini bozmaya yönelik bir de mezhep oluşturması, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasında etki etmiş yaymaçlara bir misal…
Savaş sırasında, Osmanlı tebaasının üzerine uçaklardan bırakılan, kurtuluş mücadelesini önlemek amaçlı “sahte İngiliz fetvaları”…
Ya da binerce insanı peşinden sürükleyebilen Hitlerin sürekli tekrara dayalı “radyo yayınları” ve hemen hemen her köşede asılı posterleri…
Bu ve benzer yaymaçlar kabul edilebilir veya kabul edilemez olsa da, inançları, ahlâki değerleri, kültürleri, hedefleri farklı olan insanın emellerine ulaşmak için uyguladığı birer yaymaç yöntemi…
Demokrasinin ürünü olan bir siyasi grup, düşüncelerini yaymakla, söylemleri ile taraftar bulabilmektedir. Kişi, bir siyasi grubun, partinin söylemlerine yönelik olarak; “evet, bu söylenenler, benim düşüncelerim ile örtüşüyor” veya “tam olmazsa da düşüncelerime yakın”, dediği anda, siyasi gruba destek verenler arasına katılıyor… Ve böylece, grup bir güç olamaya başlamakta… Ve işte tam da burada, siyasi grubun, partinin yaymacını yayarken izlediği teknik önem kazanmakta.
Siyasi grup güç olma yolunda ilerlerken, yaymacını nelerle destekliyor? İnandırıcılığını nasıl kuvvetlendiriyor, pekiştiriyor? Bunlara bakmak ve esas amacını anlamak, anlayabilmek önem kazanıyor…
Saf, temiz duygularla mı hareket ediyor? Yoksa her türlü duyguları, bir zamanlar İngilizlerin Araplara uyguladığı ve şimdilerde Amerika’nın uygulamakta olduğu türden, başta da “din” duygusu olmak üzere, duygular istismar ediyor mu? Demokrasinin, özgürlüğün yegâne unsuru ve dolayısıyla kişin namusu olan “oy” satın alınmaya mı çalışılıyor? Oy kullanana ahlâka uygun olmayan bir çıkar sağlanıyor mu? Yoksa medeni bir ortamda mı hareket ediliyor?
Bir “devlet yönünden” diğer devlete karşı, bir “siyasi grup”, parti yönünden güç, taraftar kazanmaya karşı yapılan yaymaçlardan kısaca bahsettik…
Meslek grupları, statülere gelince,
Yukarıda sıralananların dışında meslek grupları içinde, statüler arasında da yaymaçlar olabilmekte.
Birlikte hareket etmek, aynı amaca yönelik çalışmak dururken, üstelik de “halkçılık ilkesi”ne rağmen, bir meslek grubu içinde, statüler arasında olumsuz yaymaçlar niçin oluşturulur? Ve bu yaymaçlar niçin sistemli olarak yayılır?
Meslek grupları, statüler arasındaki yaymaç; bir meslek grubundan, statüden bahsedilince, toplumda yaygın bir kanaat oluşturmak, oluşturulan yaygın kanaatten yayanın lehine olmak üzere korku yaratmak, güç sağlamak amaçlı, olabilmekte… Hayatın akışı içinde, meslek grupları, statüler arasındaki yaymaçla karşılaşmak mümkün…
Yaymacın ana amacı, gücün, düşüncenin yayılması ve pekiştirilmesi olduğuna göre; bir meslek grubu, diğer meslek grubu üzerinde, üstelik de kanunlarla belirlenmişin dışında, neden güç oluşturmak ister?
Hele bir de yapılmak istenen, bir meslek grubu üzerinden toplumda “bak ben güçlüyüm” anlamında yaygın bir kanaat oluşturmak, mesaj vermek ise… Ve bu yolla topluma ulaşıyor veya ulaşılmak isteniyorsa…
Bir meslek grubunu, statüyü geliştirmek dururken, bu türden olumsuz, “sistemin geneline zarar verici” yaymaçlar, belki de bir soğuk savaş kültürünün kalıntıları, kırpıntıları…
Unutulmamalıdır ki, yaymaç mağdurlarının yanı sıra, yaymaca şahit olan da bir insan ve farkındalıkları vardır… Ve her dinleyenin de hayata geçirmek istediği bir düşüncesi olabilir. Ve gün gelir ki dinleyen kişi, o yaymacın dışında, yaymaçtan edindiği çatlaklardan da istifade ile çok farklı bir yaymaca girişebilir… Bu girişim beklenen amacın çok çok dışında da olabilir!
Yaymaç, yayanın ahlâki ve kültürel yapısıyla yakından alakalı…
Bir devletin, bir siyasi partinin yaymacına bir yere kadar, evet…
Bir Devletin ulaşmak istediği hedefleri vardır. Bu hedefler o devleti yönetenlerin genel ahlâkıyla, kültürüyle ilgilidir ve yaymaçları da o yöndedir, denilip geçilebilir.
Aynı şekilde, bir siyasi grubun, partinin de bir amacı vardır. Amacına ulaşmak için uygulanan yöntemler tamamen siyasi grubun ahlâkı ve kültürel düzeyi ile ilgilidir, denilip geçilebilir…
Fakat amacı topluma hizmet üretmek olan bir meslek grubunun diğer meslek grubuna karşı olumsuz yaymacına, hayır…
Meslek grupları sürekli bilimsel gelişimden yana olmalılar… Bir meslek grubu diğerinin önünde, aşılması gereken engel teşkil etmemelidir…
Unutulmamalıdır ki, her olumsuz yaymaç, aynı zamanda atana geri dönen türünden bir bumerangtır! Bugün şunu yaydım diye kimse övünmemeli, yerinmemeli… Atılan bumerang atılış maksadına göre, döner, döner ve yayanı da eninde sonunda olumlu veya olumsuz bir şekilde etkiler…
Olumlu düşüncenin olumlu etkilerinden istifade etmek ve güzel bir yaşam dileğimle…
EŞİMLE BERABER YANINIZDA OLACAGIM TURAN ABİCİM..(GENELKURMAY KORKUSUYLA SİZİN YANINIZDA OLMAYAN TEMAD BAŞKANINI ŞİDDETLE KINIYOR,İSTİFAYA DAVET EDİYORUM)
“Gerçek demokrasiye kavuşacak gibi” söylemlerine ve beklentilerine sadece acı acı gülüyoruum. Pakistan’ın Svat Vadisi veya Papua Yeni Gine dünya ileri, gerçek demokrasinin merkezi de kitaplar yazmadığı için biz mi bilmiyoruz?
Atatürkçü düşünce derneği ve tesud birlikte eylem planlıyor ama bunu temad’a duyurmuyor.Sebep nedir? Bizi yanlarında mı görmek istemiyorlar,yoksa bizi begenmiyorlar mı sebep nedir acaba?
————————————————————
YÖNETİCİ YORUMU.
Sayın meslektaşım bu TEMAD’ın çizgisinin tam olarak bilinmemesinden ya da geçmişte yaşananlardan duydukları mahcubiyet nedeniyle bu daveti yapmamalarından kaynaklanıyor olabilir. Biz hukukun üstünlüğünü talep eden bir meslek grubu olarak kin tutmayız ve hak, hukuk arayanlara desteğimizi veririz.Bu bizim kendimize olan saygımızın gereğidir.
DAHA ÖNCE OLDUĞU GİBİ 10 MART 2011 tarihinde 13. İŞ MAHKEMESİNDE OLACAĞIM.
Sevgi ve saygılarımla.
Değerli büyüğüm toplumları harekete geçiren liderlerdir bizim toplumumuzda bunun tam tersi yaşanıyor. Bugüne göre çok daha antidemokratik bir ortam olan 1970’li yılların başında eşlerimizin yürüyüşü ardından arkadaşlarımızın protestosu ve çektikleri çilelere rağmen bugün demokratik bir hak olan eylemleri ne yazık ki TEMAD koordine edip başlatamıyor bu durumu eleştiren şubelerimiz bir elin parmakları kadar! Tarih tekerrürden ibaretmiş, bizim eşlerimizin eylemleri sırasında bizlere eşlerinin etekleri altına gizlenen MAO’nun askerleri diyerek suçlayıp cezalandıranların eşleri şimdi hukuk talebi ile yollarda; geçmişten onlar ders alacaklar biz kindar değiliz, hukuku talep eden bir meslek olarak bu talepte bulunan her kesimin yanındayız desteğindeyiz.Keşke bu düşüncelerimizi ve tepkimizi yasal temsilcimiz TEMAD gösterebilseydi.
22 Şubat’taki TEMAD basın bildirisine ve zat-ı alinizin büyük fedakarlıklarla takip ettiği davamız için özellikle Ankara’daki arkadaşlarımızın gerekli desteği vermelerini istirham ediyorum.
Katılan arkadaşlarımızın gönlü ve duaları sizinle olacaktır.Saygılarımla.
Sayın İsmail TURAN abimiz sizi bilge kişiliğiniz ve cesur yürekliliğiniz nedeniyle kutluyorum. İnanın ANKARA’da olsam gönülden söylüyorum her duruşmanızda yanınızda olmaktan gurur duyardım, uzaklarda da olsam dualarımız sizinledir ” Allah muavfak eylesin.”
Abi bir aksilik olmazsa o gün Ankara’da olacagım.Şayet gelemezsem bir meslektaşın ve de bir hemşerin olarak kalben yanındayım.
Tesud’un Temad’ı çağırmaması yorumcu arkadaşlarda kırgınlık yaratmış. Yapılan faaliyet bilinçli bir tercihtir. Bunun adına nitelik ve nicelik denir. Nitelik sosyolojide sayı olarak az ama bilinç seviyesi yüksek, az ama etkili kitleyi, nicelik ise etkisiz anlam ifade etmiyen güvenilmez büyük kalabalıkları ifade eder. Tesud’un bakış açısı tam da böyledir. Askeri bakış açısı budur. Tesud’a göre Temad’ın toplamı bir asteğmen etmez. Bir Asteğmen veya Teğmen Kıt’ada binlerce Astsb.dan üst değil mi. Onun emriyle binler örneğin uygun adım marş dediğinde yürümez mi? O zaman astsubay niceliktir. Boş kalabalıktır.
BATI CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEY YOKTUR. Biz işimize bakalım.
Astsubaylar meslekte ortada üstte subayı altta uzman çavuşları ve erleri idare edeceğim diye kendisi ile ilgili hiçbir konuda çalışma hak arama veya özlük haklarının iyileştirilmesi gibi ismail abimin dediği gibi sadece verilen emirleri uygulamaya proğramlandık.
TESUD Bizi neden çağırmıyor,yoksa bizi beğenmiyor mu? diye hayıflanan mehmet adındaki arkadaş; sen hala onların çağırmasını mı bekliyorsun nereye çağıracaklar seni niye çağıracaklar,çağırsalar koşarak gidecek misin. Biraz izan sahibi olmak lazım seni yıllardır yok sayan, tüm haklarını gasp eden ve bunu sistemli bir şekilde devam ettirmek için sarsılmaz bir azim içinde olan zihniyet karşısında çağrılmayı beklemek bana çok trajik geldi.Kusura bakma ama bu böyle. Kaldı ki çağrılmayı beklediğin yer bağımsız Türk yargısının verdiği kararların hukuk dışına çıkılarak proteste edileceği yer.Yani bu insanlar bizim yani Assubayların yıllardır gasp edilen ve kendi resmi temsilcileri tarafından da haksızlık olarak kabul edilen hukuksuzlukları değil dikkat et buraya vesayetin,saltanatın,ayrıcalığın,gizli dokunulmazlığın biraz biraz sorgulanabilir olduğu düşüncesi oluşmaya başlayınca bu eylemleri yapıyorlar sana ne oluyor yahu. Stockhom sendromu diye birşey var sanırım onu yaşıyorsun.
Değerli büyüğüm biliyorsunuz ama bir kez daha ifade etmek isterim,maddi ve manevi yanınızdayız emeklerinizi ödeyemeyiz bu konu başarılırsa bizim için büyük bir kazanç olacaktır. Başarılar diliyorum.
Yoruma yorum yapıldığı ve gereksiz polemik yaratabileceği gerekçesiyle yayınlanmadı (M.E.A.)
—-
(Sayın Hasan ÇANKAYA’A)
O halde kendi egoist ve mağrur dünyalarında yaşamaya devam etsinler.Nitelik anne rahminde başlar bence. Daha sonra dünyevi dış etkenler,olanaklar,imkanlar ve daha sayamadığım bir çok elde olmayan faktörler; biriylerin o veya bu şekilde yaşam denen döngüde ekmek aş ve mevki sahibi olmasına yol verir.Harp Okulu bitirenlerin tamamı nasıl ki ATATÜRK olamıyorsa,ATATÜRK ve onun musavisi zeka ve kaabileyetinde ki insanlarda çok müstesnadır.Öyleyse:Kişileri tek-tek rütbe ve sıfatlarına göre acımasızca tasnif edeceğimize; dünya denen alemde her çöplükten bir gül,her saraydan da bir meczupun çıkacağını bilmek ve insanoğlunun sirkülasyonunu asla ve zinhar statülere haps etmemek marifettir.Aristokratik sirkülasyon; yalnızca sahip olduğunuz akılla şekillenseydi, hiç kimse para ve madde için dünyada milyonlarca insanın bir bombayla telef olmasına seyirci kalmaz, “güç”e sahip olmak adına tüm vahşeti meşru saymazdı.O kuru kalabalıkta ne nitelikliler vardır kim bilir..
Emekli ve muvazzaf subayları savcılarımızın sorgulayıp bağımsız mahkemelerimizin tutuklamasıyla, eşleri büyük bir tepki vererek sokaklara dökülüp caddelerde trafiği felç ettiler, ANITKABİR’e çıkarak Atamıza koştular.
İnanın sevgili ATATÜRK sağ olsaydı veya dirilmesi söz konusu olsaydı onları ANITKABİR’in çevresine dahi yaklaştırmazdı. Bir EMPATİ yapsınlar, kendileri Atamıza layık olabilmişler mi? Atamıza layık olabilselerdi bu gün her şey daha farklı olurdu.
1980 yılında ihtilal yapıldı, o yıl liseyi bitirmiştim üniversiteye gitmeye korktum mecburen askerlik mesleğini seçtim ve alnımın akıyla 27 yıl üniformamı taşıdım. Onlar yıllar içinde silahlı kuvvetleri ikiye böldüler, MEMNUN ve GAYRİ MEMNUN KESİMİ yarattılar. Bizler açlık sınırında yaşarken onların hep bir eli yağda bir eli balda oldular. Bizlere hep yargısız infazlara maruz kaldık. Bize çuvaldızı batıranlar kendilerine iğne batırabilselerdi diyorum.