Dolar 36,6495
Euro 40,0521
Altın 3.537,03
BİST 10.862,14
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 13°C
Az Bulutlu
Ankara
13°C
Az Bulutlu
Sal 2°C
Çar 3°C
Per 6°C
Cum 10°C

POLİTİKA DERGİSİ – MELİSA TEKELİ ROPORTAJ

POLİTİKA DERGİSİ – MELİSA TEKELİ ROPORTAJ
12/03/2014 9:20 PM
3


12 Mart 2014

Melisa TEKELİ: Öncelikle bu kadar zor şartlar altındayken Politika Dergisi adına görüşme talebimizi kabul edip zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ederiz. Çok fazla insan konuya pek hakim değil. Hem onları bilgilendirmek hem de konuya bir giriş yapmak için soruyoruz: Astsubayların şu anki özlük hakları ne durumda?

Ahmet KESER: Astsubaylık sistemi zaten var olurken yok sayılarak kurulmuş bir sistem. Dolayısıyla yok sayılan sistem git gide pekiştirilerek 2014 yılına getirildi. Ama insanlar artık yok sayılmayı, ötelenmeyi, dışlanmayı kabul etmiyorlar. Bireycilik gelişti, bireysellik gelişti. Eğitim düzeyi oldukça yukarılara çıktı ki eğitim düzeyine toplamda baktığınız zaman astsubaylar kendilerini komuta eden amirlerinden daha yüksek eğitim düzeyine sahip. Meslek Yüksek Okulu çıkışlı olmalarına rağmen büyük bir bölümü lisans eğitimiyle beraber asgari 6 yıllık bir eğitim alıyor. Meslektaşlarımız gelişen bu duruma paralel olarak özlük haklarında düzenleme istiyorlar. Biz özlük haklarımızda düzenleme isterken kimsenin makamını, mevkisini istemiyoruz. Makamının, mevkisinin karşılığındaki parayı da istemiyoruz. Biz sadece mevcut bulunduğumuz statünün rehabilite edilmesini istiyoruz.

M.T. : Ölüm orucu gibi bir yola başvurduğunuza göre bu artık son aşama olsa gerek. Bu konuda daha önceki girişimleriniz neler?

A.K. : Örgütlü toplum gücünü sahaya yansıtmadığı sürece bu söylemde kalıyor. Biz söylem gücümüzü kullandık, sıra eylem gücümüze geldi. Bugüne kadar hep gelecek zamanlı yaklaşımlar oldu.Bizim neyi yapabileceğimizle, sahada ne kadar güçlü olduğumuzla, kendimizi ne kadar sahaya yansıtabileceğimizle ölçülü bir bekleyiş, bir yoklama vardı. Biz de sahaya gücümüzü yansıttık. Görüyorsunuz, bu yağmurlu günde de insanlar durmuyor, geliyor. Birazdan daha fazla insan da gelecek, daha fazla insanla da konuşacağız. Biz söylem gücünden eylem gücüne geçtik.

M.T.: Astsubayların özlük haklarındaki yetersizliğe ya da ölüm orucuna yabancı olan, bu konuları yeni yeni duymaya başlayan insanlar ölüm orucunun nedenini sizin ağzınızdan duymak isteyebilir, sonuçta TEMAD olarak başlattığınız bir eylem. Ölüm orucunun sebebi nedir?

A.K.: Ölüm orucu eylemi askerler tarafından dünyada ve dolayısıyla Türkiye’de de ilk kez yapılıyor. Askerler bugüne kadar hep idarenin savunucusu oldular fakat idarenin savunuculuğunu yaparken gördük ki idare bizi çok ciddi bir şekilde baskı altına almış.Haklarımız ötelenmiş, hukukumuz yok sayılmış. Bu hukuksuzluk, haksızlığın içerisine sosyal haksızlıklar, ekonomik yetersizlikler, ötelenmişlikler, dışlanmışlıklar eklenmiş. Bu süreçte idarenin de siyasetin de Genelkurmay başkanının da dikkatini çekiyoruz. Son yıllarda hazırlık anlamında da olsa insanlar bir takım çalışmaların içerisine girdi. Biz artık hazırlık istemiyoruz, sonuç istiyoruz.

M.T. :Peki şu anda ölüm orucunda bulunan insanların sağlık durumu ne halde ve bunun son noktası nedir? Nasıl sonlanacak bu?

A.K.: Götürebildiğimiz yere kadar götüreceğiz. Dün iki arkadaşımız hastaneye kaldırıldı. Nereden baksanız bu insanların hemen hepsi 50 yaşın üzerinde. Yaş aralığının tavanı 90’a kadar uzanıyor. Zaten yılların getirdiği fiziki hırpalanmışlık var, bu da açlıkla ve buna paralel yoğun sıkıntıyla karışınca sağlık problemleri ortaya çıkıyor.

M.T.: Ölüm orucuna ve önceki girişimlerinize medyanın ilgisi ne durumda?

A.K. : Medya ilgili. Özellikle medyanın çok baskı altında olduğu bu döneme kıyasla bakarsak oldukça ilgililer. Sesimizi kamuoyuna duyurabiliyoruz.

M.T.: Derneğin adında bir “emekli” ifadesi de var. Sizin başlattığınız bu eyleme muvazzaf astsubaylar, subaylar ya da Genelkurmay ne derecede destek oluyorlar ya da ne tepki gösteriyorlar?

A.K.: Tabii Genelkurmay Başkanı’nın destek olma gibi bir durumu söz konusu değil. Genelkurmay Başkanlığı destek olacaksa özlük haklarımızın iyileştirilmesinde destek olmalı. Özlük haklarımızın iyileştirilmemesi gerekçesini biz burada protestoya dönüştürmüşsek, kendi protesto edilen idare gelip buraya destek vermez. Ancak emekli ya da muvazzaf fark etmeden tüm meslektaşlarımızdan çok ciddi destek alıyoruz. Bakın sabahın bu saatinde insanlar toplandı geldi buraya. Bu halka büyüyecek.

M.T. : Peki size destek olan diğer kuruluşlar neler?

A.K. : İktidar hariç siyasi partiler geldi. İktidar da nabız yokluyor, onu hissediyoruz. Siyasi partiler destek veriyor. Sivil toplum örgütlerinden yoğun ilgi var, dün altı tane konfederasyon geldi. Bu sabah bir sendika başkanı geldi. Platformlar geliyor. Bu sabah bile bir sendika, bir de platform olarak iki sivil toplum örgütü geldi. Sanıyorum akşama kadar da bu ziyaretler, destekler devam edecek. Önümüzdeki günlerde de devam edecek. Çünkü bu ordu milletin ordusu. Milletimiz bu orduya duyarsız kalamaz. Özellikle emekli dediğimiz insanların bu vaziyetleri eminim ki onların yüreğini de sızlatıyordur.

M.T.: Bu röportaja hazırlanırken elimizden geldiğince okuyucularımıza da ulaşarak onların da sorularını iletmek istedik. İki astsubayımızın gönderdiği sorular var. Önce ilkini sorayım. Neden sadece Genelkurmay, neden hükümete ve muhalefet partilerine baskı yapılmıyor? Bu yönlendirmesinin gerekçesi olarak da daha önce hükümet ve muhalefetin baskısıyla askerlik süresinin kısaltılmasını öne sürmüş.

A.K.: Askerliğin bir profesyonel tarafı var, bir de yükümlü tarafı var. Yükümlü tarafı oya tedavül edilebilecek bir alan. Oysa diğer profesyonel tarafı ile ilgili siyasetin bir girdisi yok. Bu ülkede yaşayan 78 milyon insandan 35.000 tanesi muvazzaf subay, 100.000 tanesi muvazzaf astsubay, 120.000’i de emekli astsubay. Bunun dışında kalan insanların tamamı askerlikle ancak yükümlülükle bağlantısı olan insanlar. Yani bir anne evladının 19 ay yerine 15 ay askerlik yapmasından hoşnut oluyor. Veya bir yükümlü 15 ay yerine 12 ay askerlik yapmayı yeğliyor. Aradaki bu üç aylık iyileştirme ya da hak, oya dönüşüyor. Bu siyasi bir durum. Yoksa Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içinde bulunduğu durumla çok örtüşür bir durum da değil. Oraya baktığınız zaman geniş bir oy potansiyeli var, her evi ilgilendiren bir durum. Ama bizim durumumuz her evi ilgilendirmiyor. Oysa bizim durumumuz ulusal bir sorun yaratabilecek bir durum, fakat toplum makro düzeyde bakmıyor bu işe. Toplumun askerlikle bütün ilişkisi oğluyla, resmi geçitlerdeki ya da darbelerdeki, savaşlardaki askerlerle yaşanıyor. Yani idarenin ihtiyaç duyduğu anda ortaya çıkardığı askerlerin varlığını görüyorlar. Onun dışında askerler kışlalarına çekildiği için toplum bunu çok hissetmiyor. Biz kışlanın ruhunu, işleyişindeki aksaklığı, haksızlığı, adaletsizliği toplumla yeni yeni buluşturuyoruz.

M.T.: Bir diğer astsubayımızın ilettiği soru da şöyle. 2012 yılının bahar aylarındaki eylemler Genelkurmay’ın net hiç bir şey söylemediği iki basın açıklamasından sonra bitirildi. Net bir şey söylenmemesine rağmen bu eylemler neden bırakıldı?

A.K.: Genelkurmay Başkanı bir bildiri yayımlamadı, bildiğiniz muhtıra verdi. Biz 2012’den bu yana buradayız. Bu bir eylem süreci. Eylem basamaklandırılarak gider. Biz bunu basamaklandırırken birinci aşamada söylem gücünü kullandık. Söylem gücünde öncelikle kamuoyunu kendi yanımıza almamız gerekiyor. Kamuoyu bizi tanımıyor ki, bütünün içerisinde değerlendiriyor. Askeri lojmanlarda rahat yaşayan, kamplarda yaz aylarında keyif süren, çok yüksek gelir düzeyine sahip insanlar sanıyorlar. İstanbul Bebek’te oturan birine Hakkari Çukurca’daki askeri anlatamazsınız. Oralarda doğan büyüyen insanların memleketlerinden ayrıldıkları yerlerde biz senelerce görev yapıyoruz. Bir astsubay 6 ile 9 yıl arası Şark görevi yapıyor. O kadar iptidai şartlarda yaşıyoruz ki kendi hayat mücadelemizi veriyoruz. Hakkari Çukurca’daki astsubay şu anda ne anlatabilir? Biz anlatmalıyız. Bunu Ankara’da algılatmak çok da kolay bir iş değil. Kızılay’da bütün sosyal imkanları kullanan insanların Çukurca’daki astsubayı anlaması mümkün değil. Soruyu soran arkadaşımız herkesin bizi tanıdığını düşünüyor olmalı ama ne yazık ki böyle bir şey yok. Şöyle düşünün. Dün ateşkes bozuldu, şu anda operasyon görevinde arazide örneğin 9 gün arazide yürümek zorunda olan insanlar var. Dinlenecek, yatacak, oturacak bir yer yok. 9 gün açlık, 9 gün susuzluk. Siz memleket için o kadar koşturuyorsunuz, peki kendinizi anlatabiliyor musunuz? Hayır. Artık Türkiye’nin gündemine kendimizi taşımamız lazım, senelerdir kendimizi taşımamışız. Kendi içimizde söylenmişiz, ne kadar ağır şartlarda olduğumuzu konuşmuşuz ama dışarı çıktığımızda ordu, disiplin, vatan sana canım feda demişiz. Vatana canımız feda ama bu memleketin külfeti bizde nimeti başkalarında, biz de diyoruz ki nimette de külfette de adalet. Bunu hak ediyoruz.

M.T.: Tüm konuştuklarımızı toparlarsak, TEMAD’ın daha doğrusu emekli, muvazzaf tüm astsubayların talep ettiği iyileştirmeler neler? Artık ne yapılmalı bu konuda?

A.K.: Aslında çok basit. Birisi ekonomik alanda iyileştirmeler. Bugün subaylara da verilen görev tazminatının bizlere de verilmesini istiyoruz. Esasen 57. Hükümet döneminde bu görev tazminatı verilmişti fakat bunun bir dağılımı yapılmadı ve dağılımı yapılmayınca iptal edildi.Yeniden mahkemeye verseniz kazanırsınız diyorlar. Belediyelerin 10 kuruş düşürdüm diyip indirim yapması gibi 50 kuruş verilse ne yapacağız? Bulamıyorsunuz o 50 kuruşu, düzen aynen devam ediyor. Biz çözüm istiyoruz ve bunun formülü son derece net. Ekonomik alandaki çözümlerde birincisi intibaklar, ikincisi görev tazminatlarının verilmesi. Bunlar çözümün ekonomik ayağını oluşturacak. Çalışan arkadaşlarımızla ilgili çözüm de mobbingin kaldırılması.Üç haftada yedi astsubayımız intihar etti, bu ciddi bir vaka. Başka meslek gruplarında olsa o grubun temsilcileri bunu kamuoyu gündemine taşır. Çalışan astsubaylarımız canlarına kıydığıyla kalıyor, bu durum gündeme taşınmıyor. Biz taşıyınca da siz konuşmayın diye muhtıra veriyorlar. Bir önceki soruyu cevaplarken bahsettiğim muhtıra buydu. Biz de bu muhtıralara, bu baskılara, bu mobbinge karşı direniyoruz, ölüm pahasına da olsa direnmeye devam edeceğiz. Kararlığımız devam ediyor.

M.T.: Eklemek istediğiniz ya da özellikle belirtmek istediğiniz bir nokta var mı?

TEMAD Kadın Kolları Genel Başkanı Kadriye OKUR: Ben bu konuda bir kaç cümle söylemek istiyorum. Ben merhum olmuş bir astsubay eşiyim. Bugün Dünya Kadınlar Günü. Eşim bu günde beni, arkadaşlarının eşlerini burada gördüğü için muhakkak kemikleri sızlıyordur. Eminim ki o beni duyuyordur.Kemikleri sızlamasın,bizi sokağa döken insanların vicdanları sızlasın. Biz burada başkanlarımızla, ağabeylerimizle, kardeşlerimizle kocaman bir aileyiz. Eşim de dahil olmak üzere tüm merhum astsubaylarımız rahat uyusun.

TEMAD’ın mücadelesine destek veren bir astsubay çocuğu: Yıllar boyu çekilen çileler var. Eşleriyle, çocuklarıyla bu insanlar 20-25 yıl görev yapıyor. Artısıyla eksisiyle her şeyini yaşıyorlar ve istedikleri tek şey zaten sahip olmamız gereken haklarımızın verilmesi.Mevcut haklarımızı istiyoruz, fazlasını istemiyoruz.

YORUMLAR

  1. EMEKLİ ASSUBAYLAR dedi ki:

    Hainlerin 15 TEMMUZ 2016 darbe girişiminden sonra nedense herkeste bir özür dileme vicdan muhasebesi yapmak moda oldu.
    [b]Vicdanının rahatsız olması dolayısı ile eski genelkurmay başkanı bay Necdet Özel de özür diliyor. Paşa, Paşa sizin devri iktidarınızda Kuş uçmaz kervan geçmez dağlarda,azgın denizlerde yakıcı güneş altında insanı donduran soğukta ölümü göze alarak görev yapan assubaylar klimalı ofislerde görevli memurlardan daha değersiz görülüp alt kademeden göreve başlatılıp subaya verdiğiniz 6 tazminatın bir tekinden yararlandırmadığınız zaman VİCDANINIZ TATİLDE MİYDİ? Size hakkımızı helal etmiyoruz.[/b]

  2. ibrahim dedi ki:

    Sn Öztürk,hislerimize tercüman oldunuz,böyle özür dilemekle işin içinden sıyrılmak olmaz,adil bir yargı önünde hesap vermekle olur,saygılarımla.

  3. Ahmet CAN dedi ki:

    Mehmet Öztürk beyin Gnkur.başkanına 2015 Temmuz’unda yazdığı mektubun altına eminim bütün Assubaylar imza atar,o kadar güzel.Mektubun bam teli,son paragraftan önceki cümleler; “Eğitim seviyesini daha çok yükselteceğiniz yerde, ilk okula kadar düşürdünüz 21. yüzyılda. Neden acaba? Okumuş insanlar hak arar, diye mi bu uygulamanız?”
    1984 yılında yaşadığım bir olay anlatacağım.Gerçeğin tam da bu olduğunu, olayı okuduğunuzda daha iyi anlayacaksınız. Hatay İl Jandarmada personel Şube müdürüydüm, J.Gn.K.lığından bir emir geldi.”Assubay kaynağı ne olsun? Assubay sınıf okullarına alınacak Lise mezunu er ve erbaşlar mı? Askere alınmamış lise mezunları mı? Hazırlama okuluna alınacak orta okul mezunları mı?” Alay Komutanı benden başka bir Asssubay arkadaş ve Yüzbaşı’ya emir verdi.”Üçünüz bir çalışma yapın,görüşümüzü birlik olarak J.Gn.K.lığına yazalım.” dedi. Assubay arkadaşımla biz,Assubay kaynağınının Lise mezunu sivillerin olmasını ama ilave olarak Assubay sınıf okulları eğitim-öğretim seviyesinin de iki yıla çıkarılması teklifini yaptık.Ama faşist Subaylara göre çok ılımlı bir subay ve aynı zamanda hemşerim olan,heyetimizdeki Yüzbaşı inanılmaz şekilde,şiddetle Assubayların 2 yıl sınıf okuluna karşı çıktı.”Assubaylar çok okursa,kanundan,kitaptan,haktan,hukuktan çok bahsetmeye başlar”dedi. Aynen böyle dedi. Hem de biz iki Assubaya. Ve ekledi,”bu emirde Assubayların eğitim seviyelerinin ne olması gerektiği sorulmuyor, Assubayların kaynağının ne olması gerektiği soruluyor”dedi. Dolayısıyla da,üst makama gönderilecek öneriye bizim teklifimiz yazılmadı. Demem odur ki,bunların (subayların) en ılımlılarının dahi, hem de daha Yüzbaşılık rütbesinde istediği; eğitimsiz, bilgisiz,cahil, korkak,ezik ve bu hasletlerin gereğini yerine getirecek silik Assubaylardır. Maalesef günümüze kadar da buna muvaffak olmuşlardır. Bizlerin de,bütün milletin de o gözümüzde çok büyüttüğümüz General rütbesi (daha alt rütbeleri saymıyorum bile) taşıyan birçoğunun ne tür yaratıklar olduğunu 15 Temmuz 2016’da gördükten sonra bile her şey “eski tas, eski hamam” olacaksa ne söylenebilir ki?