Dolar 34,3061
Euro 37,1912
Altın 3.018,65
BİST 8.885,00
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 14°C
Çok Bulutlu
Ankara
14°C
Çok Bulutlu
Paz 11°C
Pts 11°C
Sal 10°C
Çar 12°C

Milletin Vekilleri Ve Astsubay

"Yazarların yazıları kendi düşünce ve sorumluluklarını taşır"
30/07/2013 2:58 PM | Son Güncellenme: 19/08/2024 8:17 AM
47

Milletin Vekilleri ve Astsbuay

 

1923, 2596, 499 ve 4699 derken, başladığı yerde bitdi!..

1923 ile Milletin vekili verdi. 2596 ile darbeci Millî Güvenlik Konseyi’nin eli kanlı 5 subayı geri aldı.

Gasbetdikleri az geldi arsız subaylara. Zal Mahmut lâkabıyla maruf subay emeklisi kerizci Cumhurbaşkanıurun ha!” deyip ferman çıkarmışdı bir kere! 499 ve 4699 ile subaylar son darbeyi urup hakkımızdan “1 kademe daha” gaspetdiler…

Bu darbeyle, doğduğu yerde öldürüldü. Tıpkı Âdem (a.s)’ın oğullarından Kabil’in kışkançlık sebebiyle garındaşı Habil’i öldürdüğü gibi!..

Başbakanlık föterini giydi, astsubaya “1 derece” verdi. Cumhurbaşkanlık föterini giydi, astsubaydan “1 kademe” geri aldı.

Önce “1 derece” verdiler. Sonra geri aldılar. Bir gün geldi bu kez de “1 kademe daha” gasbetdiler.

16 Nisan 2008’de 1/4’ünü verdiler. Ertesi gün geri aldılar. 4 sene sonra geri verdiler.

Şu gel-git, şu ver-al, şu yaz-bozlara, şu fırfırlığa, şu kararsızlığa, şu dönekliğe bir bakar mısınız?..

Tam bir muammâ değil mi? Memuruyla subayıyla devlet adamı sıfatını haiz haysiyet fukarası edepsizlerin yüksek öğrenimde intibak konusunda biz astsubaylara atdığı bu kazığın esasını anlamak için gelin bu muammanın gözüne ucu sivri nodullu bir üvendire batıralım! Batıralım da eyyâm-ı bahurun hüküm sürdüğü şu mübârek Ramazanda kim ne halt etmiş herkes görsün, herkes bilsin garayağız yiğitler?..

İşbu Makâlemizin Maksadı;

Astsubayı Taşlamak isimli girizgâhımızı takiben Cumhurbaşkanı ve Astsubay, Anayasa Mahkemesi ve Astsubay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Astsubay ve Genelkurmay Başkanlığı ve Astsubay isimli makâlelerimiz evveli heftelerde sevenleri ile kucaklaşdı. Pek muhterem çilekeş hanımları ve kıymetli çocuklarıyla birlikde sayıları milyonlar eden emekli ve muvazzaf astsubaylara ve okuyanlarına hayırlı, kademli olsun!

Astsubayı Taşlamak isimli makâlemizde 30 Mayıs 2013 Perşembe günü siz kıymetli kariler ile kavilleşdiğimiz üzere, sıra geldi tefrikanın altıncı ve son halkasına. Milletin Vekilleri ve Astsubay ismiyle maruf işbu makâlemiz de çok şükür emekliassubaylar.org sitesinde matbuat dünyasına gözlerini bugün açdı…

Bu makâlemizde;

  • T.C. Ordusunun yüksek öğrenim gören astsubaylarına 1923 sayılı Kanun ile 1975 senesinde T.B.M.M.’nin verdiği “devlet memurlarına kıyasen 1 üst dereceden” maaş intibak hakkının gasp edilmesinde ihtilâlci artığı Millî Güvenlik Konseyi’nin 1982 senesinde biz astsubaylara vurduğu darbeler silsilesinin son halkasına bir bakış atacağız.
  • Anayasa’dan neşet eden bu meşru hakkımızın gasp edilmesi yetmezmiş gibi, astsubayın yüksek öğrenim hakkına, zamanın Genelkurmay Başkanının 1993 senesinde vurduğu nihâî ve öldürücü darbenin üsdünde biriken bir barmak kalınlığındaki türâba şöyle derinden bir püf diyeceğiz.
  • T.C. Ordusunun astsubaylarının yüksek öğrenimden neşet eden intibak hakkının gaspedilmesi vetiresinde 1923 sayılı Kanun’un devamı niteliğinde olduğundan bize verilen intibak hakkını iptal eden 2596 sayılı Kanun’u ve söz konusu hak gasbını daha da derinleşdiren 499 sayılı KHK ile 4699 sayılı Kanun’u tetkik edeceğiz. Ve bu Kanun’lar vasıtasıyla biz astsubaylara yapılan orostopolluklar silsilesinin küf ve namertlik kokan sayfalarını şöyle bir karıştıracağız.
  • Yüksek öğrenim maaş intibakı bakımından astsubayların 657 sayılı Devlet Memurları Kanun’unda tefrik edilen Genel İdare Hizmetleri sınıfından memur olduğuna hükmeden Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin 16.9.1981-12.2.1982 tarihleri arasına denk gelen 5 aylık sürenin herhangi bir gününde verdiği rezil kararın izlerini süreceğiz.

Şunları Hatırlayalım!

  • Çoban Sülü’nün Başbakan olduğu 39’uncu hükûmet, 1923 sayılı Kanun’u 1975 senesinde Meclis’den çıkartdı. Bu Kanun ile T.C. Ordusunun yüksek öğrenim gören astsubaylarına “devlet memurlarına kıyasen 1 üst dereceden” maaş intibak hakkı verdi.
  • Anayasa Mahkemesi tam 1 yıl sonra, 1976 senesinde söz konusu Kanun’un bu hükmünü iptâl etdi.
  • 1976 senesinden 1982 senesine kadar geçen zaman içinde astsubayların yüksek öğrenimde intibak hakkı konusunda yeni bir düzenleme yapılmadı. 6 senelik bu süre içinde astsubaylar, devlet memuruna emsâl kabul edilerek intibak işlemi yapıldı.
  • 12 Eylül subay darbesinin arifesinde, Millî Güvenlik Konseyi bütün işini gücünü bırakdı ve astsubayların yüksek öğrenim intibak meselesini çözmek (!) için kolları çemreyip fazla mesai yapdı.
    Başkanlığını zottirik’in yapdığı bir oturumda, 12.2.1982 tarihinde 2596 sayılı Kanun çıkartdı. Bu Kanun ile 926 sayılı TSK Personel Kanunu madde 137’ye, c fıkrasını ekledi. Bu düzenleme neticesinde astsubayların emsâlinin, devlet memuru olduğu Kanunlaşdı. Yüksek öğrenim gören devlet memuruna ne kadar veriliyorsa astsubaya da o kadar verilecekdi. Böylece astsubay, devlet memuru ile “eşit” duruma getirildi.
  • Astsubayların “devlet memuru” olduğuna karar verdikleri ve astsubayın “1 üst dereceden” intibak hakkını gasp etdikleri bu oturumda, “bizim oğlanlar” beşlisi, “makam tazminatı” ismini verdikeri yeni bir mama keşfetdiler kendileri için. Aynı Kanun’a Ek Madde-18’i ilave etdiler. Böylece Cumhuriyet tarihinde bir ilk olmak üzere subaylar için “Makam Tazminatı” adı altında yeni bir tazminat peydahladılar. Makam tazminatı konusunda astsubaylar “yok” sayıldı.
  • 1982 senesinden 1993 senesine kadar geçen sürede yüksek öğrenim gören astsubayların maaş intibakları devlet memurları emsâl kabul edilerek yapılmış olmalı.
  • 1982 senesinden tam 11 sene sonra pek tuhaf bir gelişme zuhur eyledi. Esbab-ı mucibesi her ne ise rüzgâr, astsubayların aleyhine esmeye başladı. Sayın Tansu ÇİLLER Başkanlığındaki 50’nci hükûmet, 9.8.1993 tarihinde 499 sayılı KHK’yi imzalayıp meriyyete koydu. Ve T.C. Ordusunun astsubayının yüksek öğrenim hakkına o güne kadar hiç görülmemiş türden bir darbe vurdu.

Bu Kanun hükmü ile yüksek öğrenimde intibak konusunda astsubayların bu kez de “devlet memuru ile emsâl olmadığına” hükmetdiler. Böylece astsubaylar, intibak konusunda devlet memurlarının da aşağısına düşürüldü.

499 sayılı KHK’nin meriyyete girdiği 1993 senesinden buyana yüksek öğrenim gören astsubayların maaş intibakı devlet memurlarına göre “1 kademe aşağıdan” yapılıyor.

Sebebi her ne ise yüksek öğrenimde intibak konusunda geçen zaman içinde astsubayların aleyhine olmak üzere devamlı bir kötüye gidiş var. Sürekli bir hak gasbı var. Siyasetcisiyle subayıyla idare yeni haklar vermek şöyle dursun biz astsubaylara daha önce verilen hakları bir bir geri alıyorlar.

İyi İnsan, İyi Amel!..

Allah, insanları iyi âmel üzere yaratmış dediydik evvelki kelâmlarımızda. Bu sebepdendir ki insanların iyi, güzel, faydalı ameller etmesi beklenir. Bu cümleden olmak üzere pek tabidir ki; veren el, alan elden üstündür; yapan adam, bozan adamdan kıymetlidir; mert kişi, nâmert kişiden yücedir; iyilik yapan, kötülük edenden faziletlidir; doğuran kul, öldüren kuldan mübarekdir, azizdir.

Edep sahibi, vicdân ehli, yüreğinde Allah korkusu, insan sevgisi ve şaşmaz yanılmaz kuvvetli bir adâlet duygusu taşıyan bir kısım civanmert ve hamiyyetperver millet vekili; daha iyiye, daha âdil ve hakkâniyetli paylaşıma doğru koşdu zamanın bir behrinde.

Çünkü bu vekiller biliyordu ki Türk Ordusu; dünyanın en kavi, en donanımlı ordularından birisiydi.

Çünkü bu vekiller biliyordu ki; “ordu, midesinin üstünde ve fakat astsubayların sırtında yürür idi

Orduyu, ancak cephenin en önünde harp eden askerler kahramanlaşdırır. Sığınaklara çömelip cenk edenleri menzil dışından dürbün ile temâşâ eyleyenler değil! İlk cümlenin yüklemine “kim” sualini sorarsanız, cevap olarak “astsubay”ı bulursunuz. Aşağıdaki satırlarda bahsedeceğimiz vecizinde Atatürk de öyle demiyor mu?

image003Önderliğini sağ tarafınızda tavsırını gördüğünüz Konya Milletvekili Sayın Şener BATTAL’ın yapdığı bu vekiller görmüşlerdi ki; 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın gerçek kahramanları; cephenin en önünde, Mehmetciğin başında, Yonan gâvuruyla burun buruna, diş dişe, can cana cenk eden T.C. Ordusunun astsubayları idi. Elini, kolunu, ayağını, bacağını ve nihâyet biricik canını, kendinden aziz ve mukaddes bildiği vatanı uğruna gözünü kırpmadan fedâ etmişdi astsubaylar.

Dünya’nın en kavi ordusuna da dünya’nın en iyi, en donanımlı astsubayı yakışır dediler. Öyleyse dünya’nın en iyi astsubayını yetiştirmek için ne icâb ediyorsa biz yapmalıyız diye düşündüler. Ve bunu yapmanın şerefi bu Meclise ait olmalı diye hep beraber kavilleşdiler.

Bu nokta-i nazardan bakıldığında; zamanın 39’uncu Hükûmetin Başkanı Çoban Sülü, lengeli fötür şapkasını alışkın olduğu üzere bir kere daha alıp gitmeyi değil fakat astsubayların bu hakkı alması için kellesini bile vermeyi göze aldı.(¹)

Bu ulvî düşünceden hareket eden vekiller, devletden bir kuruş yardım almadan, kendi parasıyla yüksek öğrenim tamamlayan astsubaylara, devlet memurlarına kıyasen “1 üst dereceden” maaş intibakı veren 1923 sıra sayılı Kanun’un 37 inci maddesini 3.7.1975 senesinde T.B.M.M.’de kabul etdiler. (Bkz. ↓)

image009

Çünkü bu vekiller biliyordu ki “Ben, bu orduyu astsubaylar ile de idare ederim!” diyen Başbakanı bu memleketin bölücü ve irticaî subayları idam etmişdi.

Zamanın mangal yürekli yiğit Milletvekilleri de verdikleri bu karardan dönmemek üzere İspanya Fâtihi Ziyad’ın oğlu Tarık’ın yapdığı gibi, gemileri kendi elleriyle yakdılar hasbiden.

Bu faziletli ve mukaddes hakikâtlerin rehberliğinde yola çıkan Türk Milletinin vekilleri, T.C. Ordusunun astsubayının eğitilmesi, çağın gerekdirdiği bilgi ve maharet ile mücehhez olması ve neticeten dünyanın en iyi astsubayı olması yönünde mesai yapdı. Nefes tüketdi, ter dökdü, emek harcadı, çaba sarfetdi…

Meşin Vicdân ve Meşin Cüzdân!..

Fakat darbeci alabacak birkaç subay ve bu gürûhun dümen suyunda kayık yüzdüren eyyamcı milletvekilinden hâkimine kadar diğer bir kısım memur da meşin cüzdânı uğruna meşin vicdânlarını karartdı.

Bütün bu güzelliklere, tekâmüle matuf çabalara engel olmak için hiç utanmadan rahvan rahvan koşan bu darbeci subayların kuyruğuna takıldı. Ve T.C. Ordusunun astsubayının dünyanın en iyi astsubayı olmasını engellemek için ellerinden gelen orostopolluğu arkalarına koymadı. Şerefini ve izzet-i nefsini ekmeğine katık etdi arsızca. Bölücü subaylara dalkavukluk ve yalakalık yapmak için bütün bu haksızlıkları, kanunsuzlukları ve edepsizlikleri yapmakdan geri durmadılar. Darbeci utanmaz subaylara şirin görünüp o koca işkembelerine devlet kesesinden sadece biraz daha ılık mama akıtmak için…

Kötülük, sonunda iyiliğe teslim oldu! Hattâ kötülük, iyiliğe Meclis binasında ve milletin gözleri önünde alenen tecavüz etdi!.. Haset-fitne-fesat üçlüsü birlik olup adâlete galebe çaldı! Ve ne yazık ki ecnebî folimlerinde olduğu üzere, hikâyenin sonunda gene kötüler gâlip geldi!

Bugüne kadar Öğrendiklerimiz

T.C. Ordusunun astsubayına yüksek öğrenimde devlet memurlarına kıyasen “1 üst dereceden” maaş intibak hakkını veren 1923 sayılı Kanun’un meşhur 37’inci maddesinden bahsediyorum. Bir başka ifadeyle, 926 sayılı T.S.K. Personel Kanun’u 137’nci maddesinin c fıkrası…

image0111923 sayılı Kanun Meclis’de kabul edilip Resmî Gazetede neşredildikden sonra tam 7 ay boyunca tatbikata konulmadı. Zamanın Millî Savunma Bakanı Sayın Ferit MELEN, Kanun hükmünü işletmemek için ayak sürüdü… Zamanın Genelkurmay Başkanı bu Kanun’unu baltalamak, savsaklamak ve nihâyet tatbik etmemek için elinden gelen orostopolluğu ardına koymadı.

image013Bu dümeni farkeden Antalya’nın hamiyyetperver ve cin göz Milletvekili Sayın Ömer BUYRUKÇU, Kanun’u niye tatbik etmiyorsunuz diye Meclis’e okgalı bir soru önergesi verdi. Bu tarihde Genelkurmay İkinci Başkanı sıfatını taşıyan Zottirik labıyla maruf darbe sanığı subay, bu Kanun maddesini iptâl ettirmek için ağzından salyalar akıtarak karargâhda iştahla fazla mesai yapdı. Anayasa Mahkemesine ve Askerî Yüksek İdare Mahkemesine emirler, talimatlar gönderdi. Daha sonra da gecekondu inşa eder gibi kendi elleriyle teşkil etdiği M.G.K.’nin başına kendi tayin etdiği zamanın Başbakanı ve subay emeklisi emir eri Bülent ULUSU’ya emirler yağdırdı. (bkz.)

İptal edilmesine kadar geride kalan 5 aylık sürede ise T.C. Ordusundan sadece 17 astsubay bu hakdan istifade edebildi.

Bu Kanun’a göre;

  • T.C. Ordusunda  yüksek öğrenimde “bir üst derece intibak hakkından ilk istifade eden” ve
  • “Birinci derece dördüncü kademeye ilk terfi eden astsubay”, 1964 neşetli yiğit büyüğümüz Jandarma Astsubay Kıdemli Başçavuş Sayın Mehmet KAYALI’dır.

80’li yaşına rağmen Keşişdağı’nın kışın karlı, yazın dumanlı şâhikalarında kaplan gibi tek başına gezerek bir aşağı bir yukarı koşdurup sivrisineklere tereyağ, arılara hâlis çambalı kusduran ve hattâ azgın tekelerden süt çıkartan bu meslek çınarımızın bu vesileyle bir kez daha elinden öper, ailesiyle birlikde kendisine sağlıklı ve uzun ömürler temenni ederim. (bkz.)

Hatırlanacağı üzere biz astsubaylara 1/4’ü, 25 Mayıs 2012 tarihinde verildi. Hem de devlet memurlarına ve subaylara verilmesinden tam 37 sene sonra. Bu tarihe kadar “T.C. vatandaşı olup da birinci derece dördüncü kademeyi alamayanlar sadece astsubaylardır” diye başda TEMAD olmak üzere biz astsubaylar her yerde lâfı güzâflar üfürdük. Hattâ bu yanlışımıza Meclis’deki konuşmalarında Milletin Vekillerini dahi ortak etdik. Demek ki ortaya atdığımız bu iddia doğru değilmiş! Demek ki TEMAD’ın galınbok Başkanları, onların yardımcıları ve biz astsubayların, 1923 sayılı Kanun’dan hiç haberimiz yokmuş. Haberi olanlar da bu hakikâti bildikleri halde bilmezlikden gelmişler.

Pişdârlığını Jandarma Astsubay Kıdemli Başçavuş Sayın Mehmet KAYALI’nın yapdığı hazır tüfek bekleyen 17 astsubay meslekdaşımız, birinci derece dördüncü kademeyi taa 1975 senesinde almışlar. Hem de kanırta kanırta. Almışlar almasına da bu hakikâti bu 17 astsubaydan başka bilen olmamış!

Birinci derece dördüncü kademeye yükselme hakkı verilmeyen tek meslek zümresi astsubaylardır” demek yerine “Astsubaylar 1976 senesinde gasp edilen hakkını geri istiyor” fikriyle meydana çıkıp hakkımızı arasaydık daha etkileyici, daha inandırıcı, daha tesirli olmaz mıydı?

Sen TEMAD olarak, sen astsubay olarak kendi davanın aslını asdarını bilmezsen kim bilecek?

1975 tarihinin hükûmeti, astsubaylara “1 derece yukarıdan” intibak hakkı verdi. Türkiye, hak hukuk bakımından 1975 senesinden daha da kötü bir durumda mı? Bugün TEMAD’ın ve bizlerin böyle bir talebi, böyle bir hedefi var mı?..

Devam edelim konumuza…

  • Zal Mahmut lakabıyla maruf emekli subay kerizci Cumhurbaşkanı Fahri beyin yalan beyanı ve sahtekârlık dolu şikayeti üzerine başlayan Anayasa Mahkemesi iptâl süreci tam 1 sene devam etdi. Ve astsubaya Milletin vekillerinin verdiği bu hakkı mevcut hakikâtlere ve insan haklarına aykırı bir şekilde Anayasa Mahkemesine iptâl ettirdi. (bkz.)
  • ayimAnayasa Mahkemesinden sonra darbe indirme sırası Askerî Yüksek İdare Mahkemesi’ne geldi. Ahmet Davud’un oğlunu yanına çağırmak için Başkan Bubama’nın yapdığı el işaretine benzer bir el işareti yapdı Zottirik. Bu işaret üzerine önce hazırola geçip sonra tekmili birden tekmil veren AYİM’in hâkim kılıklı emir eri subay üyeleri; bilinmez bir tarihde yüksek yüksek anfilerde toplandı. Yüksek perdeden konuşdu. Meseleyi yüksek zâviyyelerden mütalâa etdi. Bilinmez bir gerekceyle AYİM, dünya hukuk tarihinin utanç listesine giren yüksek derecede kepâze bir karar verdi.

İşbu kara kararında şöyle kara bir inci yumurtaladı AYİM; “Yüksek öğrenimde intibak konusunda “Astsubaylar, asker değildir. Devlet memurudur!” Biz astsubaylar da bu zokayı yuttuk(!) tabi ki.

AYİM, karar metnini açıklamadığı için bu rezil karara imza atan emir eri hâkim subayların kim olduğunu tabiatıyla bilemiyoruz. Bu âdi ve alçak karara imza atanların kim olduğunu bilemesek de lanetimiz ve bedduamız muhataplarını bulacak inşallah! Milyonlarca astsubay ve akrabalarının nefreti ve laneti siz AYİM üyelerinin üzerine olsun? Bu karara imza atan hâkim subayların hepsini Allah tez elden helâk edecek inşallah!..

Zottirik’in Rütbe ve Makam İle İmtihanı…

Bir zaman gelir ve;

Altını, ateş ile;
Kadını, altın ile;
Adamı, kadın ile sınarlar.

Yüce Rabbimiz de her kulunu bu dünyada birşeyler ile imtihan eder. Kimine para-pul; kimine mevki-makam; kimine şan-şöhret; kimine de unvan-rütbe verir. Ve bir damla sudan hâlk etdikten sonra akıl bahşetdiği kulunu, kendi haline bırakır. Gerisi, artık kulun kendi aklına, nefsine, vicdânına, ahlâkına ve sütüne kalmışdır. Kimisi hayırlara, kimisi de şerlere vesile olur bu imtihanda kendileyin! Yapdıklarının hesabını da mizân günü Allah elbet sorar. Bu kaderden şimdiye kadar kaçabilen, kurtulabilen oldu mu hiç? Olmadı!.. Kullû nefsin zâikatul mevt, değil mi?

image016Bizim oğlanların başı” zottirik Ahmet Kenan’ı da makam ve rütbe ile sınadı şu yalancı dünyada Yüce Rabbimiz.

Fakat, ezelebed astsubay düşmanı olan ebleh Ahmet Kenan ne yapdı dostlar? Haydi, söyleyin! Aklınızdan geçeni şu fakir de biliyor! Papyonlu kedi hikâyesini duymuşsunuzdur!.. Ne olursa olsun, ne giyerse giysin, nereye giderse gitsin; ne yaparsa yapsın; kedi, kedidir. Fâre görünce hemen aslına rücû eder ve o fâreyi kovalamakdan kendini alamaz!

Zottirik Ahmet Kenan da fâre peşinde koşan kedinin yapdığını yapabildi ancak. Düşman peşinde koşacağına kendi milletinin ve kendi astsubayının peşinden koşabildi. Memlekete hizmet edeceği yerde yapa yapa darde yapdı! Çünkü kuturu buna yetiyordu. Çünkü, hamuru bu kadar idi… Çünkü Ahmet Kenan gibi harcıâlem kumaşdan çıksa çıksa zottirik gibi darbeci bir subay çıkabilirdi. Öyle de oldu!..  Çünkü kafası, basa basa ancak darbeye basdı.

Besle Gara Gargayı, Oyuversin Gözünü!..

Bir çeşni nevinden pek de bilinmeyen bir malumatı ekelim makâlemizin üzerine müsaadenizle! Böylecene belki daha rahat okursunuz. Domurcuk çayda dem, yandan çarklı dibek kahvede köpük, sıcak sahlepde tarçın niyetine bu bölüme serpişdirdiğimiz hakikât şöyle;

image018Sene, 1978… Vakit, askeriyemizin yüksek kademelerinde terfi vakdi… Sınıf arkadaşı merhum Alpaslan TÜRKEŞ’in tavsiyesi üzerine, Kara Kuvvetleri Komutanlığına zottirik Ahmet Kenan’ı tayin eden er kişi kim, biliniz bakalım? Zamanın Başbakanı Çoban Sülü. Bu atamayla Çoban Sülü, zottirik’e Genelkurmay Başkanı olma yolunu açıyor kendi elleriyle.

Gel zaman, git zaman… Al takke, ver külâh. Darbe kapıyı çalıyor… 12 Eylül darbesini yapdıkdan sonra biliniz bakalım, zottirik ilk iş olarak ne halt etdi? Kendisine Genelkurmay Başkanlığı yolunu açan kararnameye imza atan Çoban Sülü’nün bileklerine kelepce takdı hemencecik. Zottirik, Çoban Sülü’ye olan minnet borcunu, onu Zincirbozana hapsederek ödedi.

Görgüsüz birini kaymakam yapdılar! Gıcır makam goltuğuna gıçını goyup mesaiye başladığı ilk gün ne yapdı bu densiz?.. İşde zottirik de benzerini yapdı, lengeli fötürlü Çoban Sülü’ye!..(²)

Çift ikramiye ile emekli(³) olmak hayali kuran ebleh bir subayı Ege yöresinin tarlalarından şevketibosdan kopardır gibi kulağından tutup terfi ettirirsen işde böyle olur Sülü Çoban. Yemlersen böyle hain gara gargayı, oyuverir gözünü!

image020Zottirik, makam ve rütbe ile sınanırken azması için Allah o’na “koş ya kulum Ahmet Kenan!” dedi. Zottirik azacak, böylece cehenneme girmeyi sağlama bağlayacak idi peşinen. İmdi o artık hem Dövlet Başkanı hem Genelkurmay Başkanı hem de darbe artığı Millî Güvenlik Konseyi’nin Başkanıydı. Aslında başka başkanlıkları da var da bu makâlemizde saymaya değmez! Dövlet kademesinde üsdüne oturacak başka başkanlık da kalmadıydı zaten. Ne de olsa üstüne çöreklendiği Türkiye Cumhuriyeti’nin en kudretli ve tek adamıydı. Beslemeden asdığı asdık, beslemeyip de kesdiği gene asdık idi! Ali ezen, kelle kesen idi. Köpeksiz, hem de sahipsiz memleket bulduydu nasılsa. Eteğine dolanan diğer “bizim oğlanlar” ile beraber değneksiz dolaşıyordu arsızca.

Verildiği Yerde Geri Alındı!..

Darbeci subaylar ve onların gıçını yalayan bazı devlet memurlarının ayak oyunlarına meze olup oradan oraya sürüklenen, örselenen, hırpalanan, tepiklenen, itilen kakılan bu Kanun maddesinin idam sephasına giden işkence ve çile dolu serüveni 1975 senesinde T.B.M.M.’de başladı! Ve başladığı tarihden tam 7 sene sonra gene aynı yerde kurulan dârağacında hitâm buldu! Sandalyeye tekmeyi de zottirik atdı netekim.

T.C. Ordusunun astsubayına yüksek öğrenimde “1 üst dereceden” intibak hakkı veren Kanun’un başına gelenler çiğ tavuğun, pişmiş kellenin, haşlanmış hindinin, kızartılmış kazın hattâ fırınlanmış kuzunun bile başına gelmedi.

T.B.M.M.’nin biz astsubaylara 1975 tarihinde verdiği hakkı, Zal Mahmut lakabıyla maruf kerizci Cumhurbaşkanı Fahri beyin fıştaklamasıyla önce, 9.7.1976 tarihinde Anayasa Mahkemesi’nin meşin suratlı, ve emir eri gibi davranan birisi gugu çiçeği kılıklı asker olmak üzere 7 hâkimi “kısmen” iptâl etdi. Bir başka ifadeyle, bu Kanun maddesinin hükmünü kelimenin tam anlamıyla iğdiş etdi.

1923 sayılı Kanun’un 37’nci maddesindeki hüküm ile, yüksek öğrenim tamamlamış astsubayların maaş intibakları, devlet memurlarına kıyasen “1 derece yukarıdan” yapılacak idi. 1976 senesinde, Anayasa Mahkemesi bu hükmü iptâl etdi. Yüksek öğrenimde intibak hakkı bakımından astsubayların, devlet memurları ile “emsâl” olduğuna karar verdi.

Bilâhare, 12 Eylül subay darbesinin esdirdiği kapuska kokan rüzgârını ve zottirik’in kaba gücünü arkasına alan Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, 16.9.1981 ile 12.2.1982 tarihleri arasında bir tarihde gizli bir celseyle toplandı. Bu toplantının tarihini bugün dahi bilemiyoruz. Çünkü, bu toplantıda verdiği kararı bugün bile AYİM’in hâkim kılıklı subaylarının yüreği açıklamaya yetmiyor. Arsızca saklıyor bizden.

Bu gizli celsede, “Astsubaylar; asker değildir! Bilâkis, devlet memurudur” şeklinde mesnetsiz ve sapkın bir karar tesis etdi. Ve astsubayın hakkına bir darbe de AYİM vurdu. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Astsubay isimli makâlemizde fâş etdiğimiz üzere, AYİM’in bu konuda verdiği meş’um kararının gerekcesinin de ne olduğunu bugün dahi bilemiyoruz.

Bildiğim kadarıyla AYİM, re’sen dava başlatamıyor. Öyleyse bu kararı vermesi için AYİM’e birisi dava açmış olmalı? Anayasa Mahkemesine verdiği yalan yanlış dolu beyanında astsubayın aleyhine takındığı tavrına bakılırsa davayı sanki M.S.B. açmış gibi görünüyor. Mahkemede davalı kim idi? Davacı kim idi? O zaman itibariyle bile emeklisi muvazzafıyla sayısı 150.000 bin civârında olan astsubaylar adına bu davayı kim, hangi hukûkî gerekceye istinaden nasıl başlatdı ve karara bağladı?

Kanunlara ve nizamlara mehel karar veren bir mahkeme, kararını saklamaz! Dünyaya fâş eder, değil mi? Astsubayın maaşı hakkında AYİM’in verdiği bu karar, kimse korkmasın, kainat sırrı değil neticede. T.B.M.M.’nin gizli celse tutanakları bile kendi örütbağ sitesinde cümle âleme tellâlsız ilân ediliyor bugün. İnsan, kendini utandırmayacak bir şeyi niye saklar? Bizlerden bu kararını bugün dahi sakladığına göre AYİM’in bu karar gerekcesi konusunda bir kuyruk acısı var. Veya eteğinde goçdaş şağı büyüklüğünde daşlar var. Ya da bu kararda AYİM’i bugünün koşullarında zor durumda bırakacak başka orostopolluklar gizli.

Ben, bu karar metnini istemek için M.S.B.’ye iki kere dilekce gönderdim. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve Astsubay isimli makâlemizde bahsetdiğimiz üzere AYİM, bu karar metnini vermeye tenezzül etmedi.

Üçüncü dilekcemi Başbakanlık BİMER’e gönderdim. M.S.B. verdiği cevapda şöyle diyor; “Talep etdiğiniz karar metnine AYİM’in internet sayfasından ulaşabilirsiniz.” Ben dilekcemde, karar metninin tarih ve numarasını talep etdim. Karar tarih ve numarasını bildirmek dururken M.S.B.’nin verdiği cevaba bakar mısınız? İyi niyetli ve samimi geliyor mu size? M.S.B.’den bir albayın imzalayıp gönderdiği bu cevabın devlet ciddiyeti ile alâkası var mı?

M.S.B’nin verdiği bu cevabın doğru olması ihtimâli bencileyin pek düşük de olsa merak edenlerin bakmasını rica ediyorum. Bu kararı gerçekden orada yayınlıyorlar mı acap?

Demidir, zülfü yâre dokunalım bu arada ve soralım! TEMAD sitesine farklı zamanlarda iki kere yazı gönderip sordum. Lâkin cevap alamadım. AYİM’in bu karar metninin bir örneği TEMAD’da var mıdır acap? Yoksa şayet, TEMAD’ın elde etmek niyeti var mıdır? Bu karar metnini elde etmek için TEMAD bugüne kadar herhangi bir hukukî işlem yapmış mıdır?..

Daha sonra AYİM’in aldığı bu kararı emir telâkki eden zamanın darbe artığı Millî Güvenlik Konseyi’nin beş generali devlet işini, orduyu sevk ve idare görevini bir yana bırakdı. Astsubayın bu hakkını gasp etmek için 12.2.1982 tarihinde 2596 sayılı Kanunu çıkartdı. Bu düzenleme ile astsubayın yüksek öğrenim hakkını 1975 öncesine ircâ etdi. Daha doğrusu gasp etdi. Bu Kanun maddesiyle Millî Güvenlik Konseyi, yüksek öğrenimde intibak konusunda astsubayların  “devlet memuruyla eşit hakka” sahip olduğuna karar verdi.

İmdi, burada mis gibi kokan demli domurcuk çayınızdan, yandan çarklı dibek kahvenizden ya da sıcak sahlebinizden büyükce bir yudum hüpletin. Bu arada da aşağıdaki belgelere yakından bir nazar eyleyin.

Bugün Öğreneceklerimiz

Zal Mahmut lâkaplı Cumhurbaşkanı kerizci Fahri beyin ricasını emir telâkki eden Anayasa Mahkemesi, hukuk kaidelerini ve meslek ahlâkını ayaklar altında çiğnemekde beis görmedi. Ve subay emeklisi Fahri beyin buyruğunu hemen yerine getirdi. Yüksek öğrenim görmüş astsubaylara, devlet memurlarına kıyasen “1 üst dereceden” intibak hakkı veren T.B.M.M.’nin 1923 sayılı Kanun’unun 37’nci maddesinin ilgili hükmünü iptâl etdi.

Görevi yerine getirmenin keyfiye coşan Anayasa Mahkemesi, bu Kanun maddesine bir darbe vurması için AYİM’e havale etdi. Astsubaya vurulan darbeler silsilesinde AYİM, kapalı kapılar ardında gizli bir celsede aldığı bir karar ile “astsubayların asker değil fakat devlet memuru” olduğunu keşfetdi. Bu kararın ardından AYİM, astsubayları hedef gösterip topu zamanın Başbakanı subay emeklisi Bülent ULUSU’ya yuvarladı.

T.C. Ordusunun astsubayına darbe indirme sırası imdi darbeci bizim oğlanların işgâl etdiği Millî Güvenlik Konseyi’nde idi. Alışkanlık işde, can çıksa da huy çıkmıyordu! Aldığı bu kafa pasını zottirik’in parmak işaretiyle emir telâkki eden zamanın Başbakanı subay emeklisi Bülent bey, AYİM’in verdiği emri derhâl yerine getirmek üzere hemen kolları sıvadı. 16 Ekim 1981 tarihinde, tarihe dikkat buyurunuz, emir eri Bülent bey, Millî Güvenlik Konseyi’ne bir dilekce verdi ve şöyle dedi (Bkz. ↓);

image024

Yukarıdaki evrakda yazanlara lutfen pür dikkat ediniz muhterem astsubay silahdaşlarım!… Tâbiri câizse emekli subay Bülent bey bu dilekcesiyle mandanın mâbadına suyu gaçırıyor!..

AYİM’in biz astsubaylardan saklamaya çalışdığı bir bilgiyi subay emeklisi Başbakan Bülent ULUSU burada fâş ediveriyor kendiliğinden! İstermisiniz? AYİM’in bizlerden köşe bucak sakladığı karar gerekcesi yukarıdaki evrakda görülen yalan ifadelerden ibaret olsun! Öğreneceğiz elbet!

Hemen ardından Meclis Plan ve Bütce Komisyonu devreye giriyor. 22 Ocak 1982 tarihinde Millî Güvenlik Konseyi’ne bir evrak gönderiyor ve şöyle diyor (Bkz. ↓);

image025

Yukarıda temâşâ eylediğiniz evrak mucibince ve AYİM’in emriyle harekete geçen 44’üncü Hükûmetin Başbakanı subay emeklisi Bülent bey ve Bülent beyin parmak işaretiyle hazırlığa başlayan Meclis Bütce Plan Komisyonu, astsubayın yüksek öğrenim hakkını iğdiş etmek için kolları sıvadı. Ve devletin mesaisini, kağıdını, mürekebini astsubayın hakkını gasp etmek için hovardaca harcamaya koyuldu.

Millî Güvenlik Konseyi, darbeci başı zottirik başkanlığında toplandı ve 7 sene evvel zamanın T.B.M.M.’sinin verdiği kararın bu kez tam aksi yönünde bir karar verdi.  Ve “Astsubaylar asker değil, devlet memurudur” diyerek 1923 sayılı Kanun hükmünü 2596 sayılı Kanun’un 1/c maddesiyle 12.2.1982 tarihinde iptâl etdi. (Bkz. Madde 1/c ↓)

image033

TEMAD’a Duyurulur!..

image034Basında sık sık bahsi geçiyor. Görüyoruz ki 12 Eylül darbesini yapan bizim oğlanları yargılıyorlar. Hem darbeci subaylar yargılanıyor hem de yapdıkları 82 Anayasası yargılanıyor. Bu Anayasa’ya karşı nefret o düzeye geldi ki artık kimse sahiplenmiyor. Hukukcusuyla siyâsetcisiyle insanların kâhir ekseriyeti gayri meşru kabul ediyor. Muhalefetiyle iktidarıyla bütün milletvekilleri zottirik’in yapdığı bu Anayasa’yı kökden değiştirmeye çalışıyor.

Madem ki 82 Anayasa’sının bugün itibariyle gayri meşru olduğu yönünde kuvvetli bir kanaat var öyleyse bu Anayasa’yı yapan iradenin arkasındaki Millî Güvenlik Konseyi’nin mevcudiyeti ve kabul etdiği Kanunlar da gayri meşrudur.

Şu hakikâti herkes görsün, herken anlasın! T.B.M.M.’de vekillerin toplandığı salonun duvarında doksan seneden beri ne yazıyor? Hâkimiyet (Egemenlik) Kayıtsız Şartsız Milletindir! Peki, bu darbeci eli kanlı 5 subay Milletin hâkimiyetini temsil edebilir mi? Asla temsil edemez!.. Çapları, kuturları, bilgileri, kumaşları ve hele hele yürekleri yeter mi? El cevap; asla yetmez!..

Öyleyse yiğit astsubay meslekdaşlarım, 12 Eylül subay darbesi ne kadar gayri meşru ise yukarıda gördüğünüz darbeci 5 subayın yapdığı 2596 sayılı Kanun da o kadar gayrimeşrudur. Darbeci subaylar, Yüce Türk Milletinin ve Meclis’in irâdesini ayaklar altında çiğnereyerek bu Kanun’u çıkardılar. Bir başka ifade ile bu Kanun alenen gayri meşrudur.

Darbeci subayların yapdığı darbe ve darbe mahsulü Anayasa bugün ne kadar tartışmaya açık ise bu Kanun da o mertebede tartışmaya açıkdır. TEMAD, bu fikirden hareket ederek bu Kanun maddesinin iptâli yönünde derhâl hukukî bir hamle başlatmalıdır.

Astsubaylar Bahane, Subaylara Makam Tazminatı Şahane!..

Darbe yapıp Genelkurmay Başkanlığı’nin  üzerine çöreklenen eli kanlı 5 subay, bildik bir çirkefli tezgahı sahneye koydu. Gene bir zarf ve mazruf orostopolluğu!  Olmadı astsubaya, oldu subaya!..

Astsubay, bahâne; subaya, şahâne! Astsubayın yüksek öğrenimden neşet eden “1 derece yukarıdan”  intibak hakkını gaspeden darbeci subaylar, 27 maddelik aynı Kanun torbasının içine, kendileri için çifte kaymaklı bir makam tazminatı sakladı, iyi mi? Hem de damga vergisi hariç, sair bütün vergilerden muaf olmak şartıyla (Bkz. Ek Madde 18 ↓).

image039

Yukarıda mezkûr Kanun hükmünün Ek Madde 18’inde görülen cümlede yazılı iki hususa yakından bakınız.

Birincisi, Kanun’un kabul edildiği oturumu yöneten Başkan’ın kim olduğuna dikkat duyurunuz.

İkincisi, sadece Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarına tazminat verilmiş, çok değil demeyiniz! Bakınız neler olmuş müteakip yıllarda;

1 12/2/1982 tarihli ve 2596 sayılı Kanunla 926 sayılı TSK Personel Kanununa eklenen Ek 18 nci madde ile Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanına makam tazminatı ödenmesine imkân verildi.

2 26/6/1984 tarihli ve 241 sayılı KHK’nin 39’uncu maddesi ile Orgeneral ve Oramiral rütbesindeki subaylar da makam tazminatı kapsamına dâhil edildi.

3 24/12/1986 tarihli ve 265 sayılı KHK’nin 3’üncü maddesi ile Ek 18’nci madde değiştirildi ve makam tazminatı general ve amiral rütbesindeki personelin tamamına teşmil edildi.

4 09/04/1990 tarihli ve 418 sayılı KHK’nin 21’inci maddesi ile 926 sayılı TSK Personel Kanununa V sayılı Makam Tazminatı Cetveli eklendi ve kıdemli albaylara da makam tazminatı ödenmeye başlandı.

5 27/12/1991 tarihli ve 475 sayılı KHK’nin 10’uncu maddesi ile anılan Cetvelde yer alan “kıdemli albaylar” ibaresi “albaylar” olarak değiştirilerek, albay rütbesindeki subayların tamamına makam tazminatı ödenmeye başlandı.

6 13/07/1993 tarihli ve 486 sayılı KHK ile de kıdemli albaylar ve albaylar için farklı makam tazminatı göstergesi tespit edildi. Aynı rütbede olan subayların farklı makam tazminatı alması bakımından dikkat çok çeken bir durumdur.

7 19/12/1996 tarihli ve 568 sayılı KHK’nin 3’üncü maddesi ile 926 sayılı TSK Personel Kanununa ekli V Sayılı Makam Tazminatı Cetveli değiştirilerek, yarbay rütbesindeki subaylara da makam tazminatı ödenmeye başlandı.

Nasıl? Mükemmel kerre mükemmel bir dümen değil mi?

Sadece subaylara verilen her türden işbu tazminatlar konusunda şu fakirin dikkatini celbeden bir bit yeniği var. Size anlatayım;

Bilginiz üzere KHK’ler, kısa yoldan amaca ulaşmak için olağanüsdü hallerde başvurulan kesdirme bir hukuk yordamıdır. Meclis’in gerçek iradesini asla temsil etmez. Zamanın hükûmetlerinin bu hususu sulandırıp hiç lüzumu yokken tomar tomar KHK çıkartması Anayasa Mahkemesinde sık sık dava konusu edilmiş. Yapdığı inceleme sonucunda dava edilen KHK’lerin önemli kısmını Anayasa Mahkemesi iptal etmiş.

Fakat subayların cebine çeşit çeşit tazminat girmesi için çıkartılan KHK’lerin bugüne kadar hiç birisine kimse dokunmamış. Hiçbirisi dava konusu edilmemiş. Şayân-ı dikkat bir vaziyet, değil mi?

Yüksek öğrenim gören astsubaya verilen intibak Kanunu’nu fener bosdanındaki teveğin dibinden daş ayıklar gibi arayıp bulan ve iptâl eden Anayasa Mahkemesi, subayların elvan çeşitli tazminat KHK’lerine niye dokunmaz?image041

Çekirge ve Subay!..

Çekirge istilâsını bilirsiniz. Yüz milyonlarcası sürü halinde aynı anda saldırır! Ortalıkda ne bulursa bir iki dakika içinde sömürür, yer bitirir. Hattâ kendi ölülerini bile!.. Hızlı bir istilâ biçimidir. Seyretmekden başka bir şey gelmez insanın elinden.

Lâkin hızlı istilâ etmenin kötü bir tararfı vardır; hemen fark edilir!

Hızlı istilâ etmenin bu mahzurunu bilen Genelkurmay Başkanımız ve kuyruğuna takdığı Millî Savunma Bakanımız, makam tazminatı  konusunda hiç acele etmedi. Çünkü kendileri çekirgeden akıllılar ya! 12 Eylül subay darbesinden sonra memleketi zapt-ü rapt altına alıp idarenin üzerine yuvalanan zottirik; Dövlet Başkanı, Genelkurmay Başkanı, Millî Güvenlik Konseyi Başkanı, Bülbül Ötüşlü Kanarya Sevenler Derneği Başkanı ve Nü Ressamlar Derneği Başkanı olduğu bir zamanda Kanunları dulda köşelerde kısdırdı. Ve “bizim oğlanların” el kaldırıp indirmesiyle subaylara tazminat veren 2596 sayılı bu Kanun’u 1982 senesinde kabul etdiler.image042

Astsubayın yüksek öğrenim kıdem hakkını gasbetmek için kalkan eller bu kez de subaylara makam tazminatı vermek için kalkdı. Kendileri çaldı, kendileri oynadı!

Allah rahmet etsin! Kervan, yolda düzülür dediydi babamın anası Emsâl ebem. İpdil bir Kanun çıkart. Gerisi gelir nasılsa. Alışmış, gudurmuşdan beterdir, değil mi? Bu Kanun’a yaslanarak kısa yoldan 6 dane daha KHK çıkart ve Kanun’u ilisdire çevir.

Kendi çıkartdıkları bu Kanun’u dayanak gösterip hemen hemen her sene gizliden gizliye birer KHK çıkartdılar. İstilâyı, afedersiniz, makam tazminatını böyle yaparak hem zamana yaydılar hem de Kanun’da tazminat hakkı olmayan subaylara teşmil etdiler. Ve böylece Meclis gündemine taşımadan, görüşmeden sadece kulislerde ayartdıkları Bakanların imzasıyla gizlice kabul ettirdiler. Niye böyle yapdılar? Subayların, havuduyla yutduğu çifte hörgüçlü tazminat develerini kimseler görmesin, kimseler fark etmesin diye!.. Subaylar, çekirge mi?..

Nasıl buldunuz babayiğitler? Mükemmel bir dümen, kibar bir yol, şirin bir yordam, şahâne bir tabiye (taktik), harika bir tezgâh (strateji) ve nihâyet kurnazca bir tuzak, değil mi?…

Bilirsiniz, KHK’ler sadece olağanüsdü hallerde başvurulan ve tatbik edilen bir hukuk çığırıdır. Bu anlamda Meclis’in iradesini yansıtmadığı için tartışmaya müsaitdir. Subayların cebine sırf biraz daha fazla para girmesi için çeşit çeşit tazminat KHK’leri peydahlamanın olağanüstü bir önceliği, ehemmiyeti var mıdır? El cevap, elbette yok. Çünkü ne diyor muhterem subaylarımız? Önce Vatan. Peki, dillerinden dökülen bu kelâmın doğru olduğunda samimi iseler şayet memleketde hayat günlük seyrinde, vatandaş kendi hâlinde devinip giderken niye olağanüstü bir hukuk kuralını işletdiler? Efendim?…

  • Komutanlarımızın çıkartdığı KHK’ler ile subaylar 6 çeşit yeni tazminatı cebe indirdi.
  • Fakat bizim için çıkartdıkları KHK’ler ile astsubayların var olan hakkını gaspetdiler.
  • 499 sayılı KHK ile astsubayların yüksek öğrenim hakkından “1 kademe” gasp etdiler.
  • Fakat aynı sene içinde çıkartdıkları 486 sayılı KHK ile “albay ve kıdemli  albay” rütbesindeki subaylara farklı miktarda makam tazminatı vermeye başladılar.
  • Çıkartdıkları KHK’ler ile subaylara verilen hakları genişletdiler ve alt rütbelere de hak verdiler.
  • Fakat biz astsubayların mevcut olan haklarını gasbetdiler.

İşde, subayların vatan sevgisi diye gıçlarını yırtdıkları bu hudutsuz soytarılıkların arkasında aslında böylesi ballı-gaymaklı ve elvan çeşit tazminatların hepsinin birden sadece kendi midelerine indirilmesi gerçeği yatıyor can dostlarım!

Astsubay hakları söz konusu olunca pişkin pişkin “Valla arkadaşlar defalarca hükûmetden istedik fakat onlar vermedi”, “Devletimizin imkânları dahilinde..”, “Bir sistem bütünlüğü içinde..” ya da ucuz beylik laflarıyla “Statü” deyip konuyu kendi akıllarınca kapatıyorlar. Fakat sıra kendilerine gelince çifte hörgüclü hecin devesini havuduyla yutmakda sınır tanımıyorlar. Ebemkuşağı renkli binbir türlü KHK’yi tereyağından kıl çeker gibi kaş ile göz arasında şıp diye çıkarttırıyorlar.

Astsubayların hak taleplerini duyunca karınlarına sancılar giren ve hakkımızı vermemek için onyüzbin dereden çamurlu su getiren özel Genelkurmay Başkanımız, bugün bir KHK de biz astsubaylar için çıkarttırsın bakalım. Çıkarttırsın da niyetinde samimi olduğuna biz de kanaat getirelim. Ne dersiniz? Yapabilir mi?..

İmdi ben bu kaltabanlığı yapanlara; bölücü, şeref fukarası, gerici, kerizci, gugu çiçeği, edepsiz, alabacak, darbeci, dinazor vb. sıfatlarını takarsam suç mu işlerim? Söyleyin Allahaşkına! Günaha mı girerim garındaşlar?..

Elbette kepâzelik Makam Tazminatı ile sınırlı değil. Komutanlık Tazminatı, Kadrosuzluk Tazminatı, Görev (Hizmet) Tazminatı, Temsil Tazminatı… Hepsinde de durum aynı. Bu tazminatların tamamını senelerden beri sadece subaylar mideye indiriyor! Mefhumu muhalifinden söylersek, Genelkurmay Başkanlığı bu tazminatların hiçbirisini astsubaylara vermiyor.

Bütün bu edepsizlikler yetmezmiş gibi bir de Görev (Hizmet) Tazminatı var ki astsubaylara yapılanlar neresinden bakarsanız bakın tam bir arsızlık örneği… Bu hususu Makam Tazminatının Fesat Sarmalı isimli makâlemizde fâş eyledik. Bâdı hevâdır, okuyunuz! Hem de sevapdır.

Karnı gövdesinden geniş ve omurgasız üç beş haset-fesat asker düşmanı subayı keçekülâh etmediğimiz sürece biz astsubaylara yapılan bu hudutsuz adâletsizlik ve ölçüsüz haksızlık devam edecek, bunu böyle bilelim. 1980 darbesini yapan subaylar ile içinde olduğumuz 2013 senesinin komuta kademesinde oturan subayların bu tazminatlar konusunda zihniyetleri birbirinin tıpatıp ruh, beden ve zihniyet ikizidir.

Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz diyen gözlüklü, göbekli ve kısa boylu o ebleh Cumhurbaşkanı’nın kemikleri sızlasın! Zottirik Ahmet Kenan, makam tazminatı Kanun’u çıkartdı. Kendinden sonra o goltuğa gıçını goyan gomutanlarımız, bu Kanun’a yaslanarak ve çakdırmadan farklı tarihlerde 6 KHK daha çıkartdılar. Tıpkı ötürüklü göt gibi zırt-pırt bir daha, bir daha, bir daha… Ve KHK çıkartmaya doymadı utanmaz subaylar! Bakalım sırada kendileri için hangi KHK’ler var?..

TESUD’un dolduruşuyla vecde gelen Genelkurmay Başkanımız, makam tazminatını şimdi de binbaşı rütbesindeki subaylarına vermek için kıvranıyor. Ve duldalarda köşe bucak mehel bir fırsat kolluyor. Bu fesat kumpanyasında gene astsubay iki kademeli kıdemli başçavuşlar öne sürülüyor. Hüsniyetli bazı meslekdaşlarımız da bu gizli tuzağı kanıksamış ve peşinen kabul etmiş görünüyorlar. Merak etmesinler! Yanıldıklarını görecekleri günler yakındır. Çünkü torbanın içinde gene sadece subaylar olacak.

Makam tazminatını binbaşılar için kotardıkdan sonra aynı ya da başka bir tezgâhı yüzbaşılar, üstteğmenler, teğmenler ve astteğmenler için sahneye sürecekler tabi ki.

Biz astsubaylara mı? Sayın Genelkurmay Başkanımız vermeyecek! Alırsak, biz alacağız!

Kendi parasıyla yüksek öğrenim yapan T.C. Ordusunun astsubaylarının “maaş intibak meselesini” anlayabilmemiz için evvela bu konuda devlet memurları hakkında Başbakanlığın yapdığı düzenlemeleri tetkik etmemiz gerekiyor. Bunun iki sebebi var.

Birincisi; malumunuz AYİM, yüksek öğretim konusunda astsubayın asker değil fakat devlet memuru olduğuna karar verdi.

İkincisi, Genelkurmay Başkanlığı, astsubayların eğitim hakları konusunda hep devlet memurlarını geriden takip etdi. Devlet memurları için yapılan düzenlemelerin daha kötüsünü, hem de gecikdirilerek astsubaylar için yapdı. Çünkü astsubayları perişan eden yüksek öğretim intibakı konusunda subayların tuzu kuru idi. Çünkü subayların artık bu konuda alacak başka bir şeyleri kalmamışdı. Çünkü bu konuda verilebilecek her şey subaylara mezun olduğu gün verilmişdi.

KEY’ler, Köy Sandığına!..

KEY ödemelerini hatırlayınız. Subaylara lojman tahsis edildiği için KEY aidatı ödemediler. Bu sebepden dolayı KEY alacakları da olmadı. Astsubayların kâhir ekseriyetine lojman verilmediğinden dolayı kirada oturmak zorunda kaldılar. KEY aidatı, astsubayların maaşlarından kesildi. Üstelik tercih hakkı vermediler. Gün gelip çattı ve hükûmet KEY’leri iade etmeye karar verdi. Fakat devletin kurumları, bizden aldığı aidatları doğru dürüst kayıtlara geçirmedi. Üsdelik maaşımızdan kesdiği aidat karşılığında bize herhangi bir belge de vermedi. Ödeme günü geldiğinde hesaplarlar alt üst oldu. Maaşımdan 7 sene boyunca KEY aidatı kesen görev yapdığım 3 askerî kurum, peşin peşin kesdiği aidatlar karşılığında bana belge veremedi. Dediler ki sizde belge varsa getirin bir bakalım!… Vermediğiniz belgenin, belgesi mi olur pzvnkler?

İşin içinde subaylar olmadığı için gerek M.S.B. gerekse Genelkurmay Başkanlığımız bu meseleye türkü çığırı çığırı yaklaşdı. Ve binlerce astsubayı KEY mağduru etdi. Okuduğunuz bu sözleri kağıt üzerine akıtan şu fakir de KEY mağdurur kendileyin. Başından son gününe kadar maaşımdan kesdikleri halde sadece 12 (oniki) TL tahakkuk ettirdiler. Almadım. Ve bugün itibariyle bir tekaüt maaşına denk gelen KEY paramız köy sandığına kaldı.

Nerede Kaldıydık?..

Makâlemize kaldığımız yerden devam edelim. Biz astsubayların yüksek öğrenimden neşet eden maaş intibak hakkının iğdiş edilmesini konuşuyorduk, değil mi?

İşin içinde astsubay olduğundan dolayı Genelkurmay Başkanlığı, astsubayların yüksek öğrenim intibakı konusunda hep önce bekle-gör, sonra da oyala yöntemine başvurdu. Çünkü bu meseleyi zamana yayıp gecikdirmeyi kendi menfaatine daha uygun buldu.

Yüksek öğrenim intibakı konusunda önce devlet memurları yürüdü, iz bırakdı. Genelkurmay Başkanlığı ise ancak memurların izinden gitmeyi tercih etdi. Üstelik her zaman ve kasden gecikmeli olarak…

Astsubayların özlük haklarının iyileştirilmesi konu edildiğinde hiç acele etmedi. Söz konusu hakları önce devlet memurları aldı. Genelkurmay Başkanlığı daha sonra harekete geçdi. Misal, TSK Personel Kanunu…

Başbakanlık, 657 sayılı Devlet Memurları Kanun’unu 1965 senesinde hazırlayıp meriyyete sokdu. Fakat Genelkurmay Başkanlığı 926 sayılı TSK Personel Kanun’unu ancak 2 sene sonra, meriyyete koyabildi.

Bir örnek daha; Harb okullarının öğretim süresini  1 tek günde önce 2 seneden 3 seneye, daha sonra da 4 sene çıkartdı. Fakat astsubay okullarının 1 sene olan eğitim seviyesini ise harp okullarından tam 32 sene sonra 2 seneye çıkartdı. (bkz.)

Sadece bu iki örnek bile Genelkurmay Başkanlığının astsubay meselesine bakış açısını çok çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır.

Bunları yazıp söyleyince bize “muvazzafları tahrik ediyorsunuz!” diyorlar. Peki bu haksızlıkları yapan subaylara biz ne diyelim?..

AYİM = Astsubayı Yoketme ve İmha Mahkemesi…

image0441923 sayılı Kanun konusunu yazmaya karar verdiğim günden buyana zihnimde sürekli vecd-i zikir eyleyen ve fakat cevabını bulamadığım bir sual var, can dostlarım! Bu sorunun cevabı, biz astsubaylara yapılan bütün hak gasplarının odağıdır, merkezidir, rahmidir.

12 Eylül 1980 zottirik darbesinden hemen sonra, 1981 ile 1982 arasındaki bir tarihde Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, gizli bir celseyle toplandı ve astsubaylar hakkında bir karar verdi. Bu kararında AYİM dedi ki; “Yüksek öğretim intibakı konusunda astsubaylar, 657 sayılı Devlet Memurları Kanun’unda tasnif edilen Genel İdare Hizmetleri sınıfına dâhil devlet memurdur.

Astsubayların devlet memuru cenderesine sokuşdurulması konusunda bildiğimizin hepsi bu kadar. Çünkü astsubaylar hakkında verdiği bu karar metnini AYİM, biz astsubaylardan hâlâ gizliyor.

Bugün bu memleketin Başbakanı da devlet memuru, Cumhurbaşkanı da devlet memuru. Fakat, subayların hiçbirisi devlet memuru değil. (bkz.)

Devlet memuru kardeşlerimiz yanlış anlamasınlar. Bizim reddiyemiz, devlet memuru olmaya değil. Devlet memuru olmak da biz astsubaylar için şerefdir. Bizim itirazımız, hangi Kanun’a tabi olduğumuzu bilmemek. Memurlar, 657’ye tabi. Subaylar, 926’ya tabi. Peki, ya biz astsubaylar hangi Kanun’a tabiyiz Allahaşkına?..

AYİM bu sapık kararını, aşağıya sûretini yapışdırdığım 657 sayılı Devlet Memurları Kanun’u madde 1’de görülen hükme aykırı olarak verdi. Duymayanlar da duysun gâri!.. (Bkz. ↓)

image048

Kanun Tanımazlığın Belgesi!

Edes’li selim(!) akıllı bir işadamımız, devletin bankalarından birisinden usulsüz kredi almak istedi. İşi kolayca kotarmak için o bankanın engin tecrübeli civan müdürüne rüşvet verdi. Çevirdiği dolap ayağına dolaşan bu  işadamı birgün soluğu mahkemede aldı.

Mahkeme hâkimi, banka müdürüne sordu; Rüşvet aldığınız iddia ediliyor. Ne diyeceksiniz?

Banka Müdürü cevapladı; Hayır almadım! Rüşvet aldığımı iddia eden varsa belgesini göstersin!

İşadamı hemen atıldı ve hiddetle şöyle bağırdı; Rüşvetin belgesi mi olur, lan pzvnk?

AYİM’in astsubayları devlet memuru sınıfına sokması da en az bu rüşvet kadar ahlâksızdır, Kanunsuzdur. Bunu söylemek için hukuk ilmetmeye hâcet var mı? Üstelik yukarıda gördüğünüz üzere bu Kanunsuzluğun belgesi de var. Üsdüne basa basa kasden ve hile ile Kanun’u çiğneyen hukuk katili AYİM’in bu zorbalığına, arsızlığına, bu kanun tanımazlığına bakalım kim, ne zaman dur diyecek!

AYİM’in bu kepâze kararını unutmamak üzere bir kenara koyalım ve konumuza devam edelim.

Bu mukaddimeden sonra zihnimiz işin ayrıntılarını kavramaya hazır hâle geldi zannımca. Şimdi gelelim biz astsubayların yüksek öğrenimden neşet eden maaş intibak hakkına. Bu hususda devlet ricâlinin eyyâm-ı bahuru yaşadığımız şu ikibinonüç senesine kadar yapdığı icraata bir nazar eyleyelim.

Meselenin kolay kavranması için bu konuda bugüne kadar yapılan düzenlemeleri zaman/olay bağlantısı  içinde ele alacağız.

15.5.1975:

image049Zamanın Cumhurbaşkanı, Zal Mahmut lakabıyla maruf kerizci Fahri bey. Başbakanı, Çoban Sülü.

Bizim anlayacağımız kelâm ile izah edelim. Yüksek öğrenimi Kanun’daki lafzıyla “üst öğrenim” intibak hakkı, 657 sayılı Devlet Memurları Kanun’una tabi olan memurlar için, 1897 sayılı Kanun ile 15.5.1975 tarihinde ilk defa verildi. (Bkz. ↓)

Madde 36 bent (A) alt bent (12–d) – (15/5/1975 tarih ve 1897 sayılı Kanunun hükmüdür)

             d) Memuriyette iken veya memuriyetten ayrılarak (87 nci maddeye tabi kurumlarda çalışanlar dahil) üst öğrenimi bitirenler, aynı üst öğrenimi tahsile ara vermeden başlayan ve normal süresi içinde bitiren emsallerinin ulaştıkları derece ve kademeyi aşmamak kaydıyle, bitirdikleri üst öğrenimi giriş derece ve kademesine memuriyette geçirdikleri başarılı hizmet sürelerinin tamamı her yıl bir kademe her üç yıl bir derece hesabıyla ilave edilmek suretiyle bulunacak dereceve kademeye yükseltilirler.”

İşbu Kanun’a göre, yüksek öğrenimde geçen her başarılı 1 seneye karşılık 1 kademe maaş intibak hakkı verildi.  Bu hak, bugün hâlâ aynen geçerlidir. Örnekleyelim; 2 senelik eğitime 2 kademe, 3 senelik eğitime 3 üç kademe, 4 senelik eğitime karşılık olarak da memurlara 4 kademe maaş terfisi verilmesi hükme bağlandı.

Devlet memurlarına bu haklar verilirken Genelkurmay Başkanlığı olanları seyretmeyi yeğledi. Çünkü bu düzenlemeler subayları ilgilendirmiyordu.

Yüksek öğrenim yapan astsubaylara, devlet memurlarına kıyasen “1 üst dereceden” intibak hakkı veren 1923 sayılı Kanun’a burada temas etmeyeceğim. Merak buyuranlar bu konu hakkında daha önce yazdığımız 4 makâleyi inceleyip işin aslını öğrenebilirler.

1 sene sonra, 1976 senesinde Anayasa Mahkemesi bu Kanun’un bu hükmünü iptal etdi. Bu konuda yapılan orostopollukları da bu dizinin önceki makâlelerinde izah etmeye çalışdık.

12.2.1982:

image051Bizim oğlanların başı zottirik; Dövlet Başkanı, Genelkurmay Başkanı, M.G.K. Başkanı vs …

Başbakan, emekli subay Sayın Bülent ULUSU.

Millî Savunma Bakanı, Sayın Ü. Haluk BAYÜLKEN.

1976’dan 1982’ye kadar geçen 6 sene içinde astsubayların yüksek öğrenim intibakı konusunda Genelkurmay Başkanlığı hiçbir düzenleme yapmadı. Elleri böğründe hoyuk gibi bekledi.

12 Eylül subay darbesinden sonra 1982 senesine gelindiğinde zottirik, 2596 sayılı Kanunu çıkartdı. Bu Kanun’un getirdiği hüküm ile astsubaylar 657 sayılı Devlet Memurları Kanun’unda tarif edilen “Genel İdare Hizmetleri” sınıfa dâhil memur kabul edildi. (Bkz. ↓)

Madde 137, fıkra 4, bend (c) – (12/2/1982 tarih ve 2596 sayılı Kanunun hükmüdür.)

Astsubaylar hakkındaki gösterge tabloları EK – VIII sayılı cetvelde gösterilmiştir. Görevde iken yükseköğrenimini bitiren astsubayların intibakı; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun Genel İdare Hizmetleri sınıfında aynı yükseköğrenimi bitirenler için tespit edilen derece ve kademelerden hizmete başlamış kabul edilerek yapılır.”

Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim! Biz astsubaylara 1975 senesinde verilen “1 üst dereceden” intibak hakkımız, bu Kanun ile gasp edildi. Fakat hemen aşağıdaki satırlarda bahsedeceğimiz üzere, 1993 senesinde astsubayların intibak hakkı, yukarıdaki Kanun maddesinde öngörülen seviyenin bile “1 kademe” gerisine götürüldü.

Yukarıda görülen düzenleme şunu ifade ediyordu. Yüksek öğrenim konusunda astsubaylar, 657 sayılı Devlet Memurları Kanun’una tabidir. Bu konuda, “astsubaylar, devlet memurudur.” Genel İdare Hizmetleri sınıfına dahil memurlara verilen başarılı her “1 seneye” karşılık “1 kademe” yüksek öğrenim intibak hakkının aynısı astsubaylara da verilir.

Bu tarihlerde bu hakdan istifade ederek “bire bir” intibak yapdıran meslekdaşlarımız var mı, bilmek isterim doğrusu!

2.9.1993: image054

Cumhurbaşkanı, tabi ki Çoban Sülü…

Başbakan, Prof. Dr. Tansu ÇİLLER.

Millî Savunma Bakanı, Polis Müdürü Nevzat AYAZ.

Genelkurmay Başkanı, Orgeneral Sayın Doğan GÜREŞ, İkinci Başkanı Orgeneral Sayın Fikret KÜPELİ.

image0539 Ağustos 1993 tarihinde İkinci Başkanlık görevine gelen ise Hava Orgeneral Sayın Ahmet ÇÖREKCİ.

1993 tarihine gelindiğinde çok tuhaf bir olay zuhur eyledi. Çifte vatandaş Tansu ÇİLLER başkanlığındaki zamanın 50’nci hükûmeti 499 sayılı KHK’yi Meclis’den geçirdi. Bu KHK’de mezkur düzenleme ile, devlet memurlarına verilen hakkın aynısını vermek şöyle dursun astsubaylara 1982’de verilen intibak hakkını(!) daha da kötüye götürdüler.

image057

“Astsubaylar hakkındaki gösterge tabloları EK-VIII sayılı cetvelde gösterilmiştir. Yükseköğrenim yapmış olan astsubayların intibakı; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun Genel İdare Hizmetleri Sınıfında aynı yüksek öğrenimi bitirenler için tespit edilen derece ve kademelerden hizmete başlamış kabul edilerek yapılır. Bu intibaklar bir defa ve personelin fakülte, yüksekokul veya meslek yüksekokulunu bitirdiğine dair resmi belgeyi ibraz edip müracaatını yaptığı tarihteki derece ve kademelerine, 2 yıl süreli yüksek öğrenim için 1 kademe, 3 yıl süreli yüksek öğrenim için 2 kademe, 4 yıl süreli yüksek öğrenim için 1 derece ilave edilerek yapılır. 5 yıl ve üzerindeki öğrenimlerin 4 yıldan fazlası için kademe verilmez.”

Yukarıda yazılı satırları şu fukara okudu. Her iki Kanun hükmü arasında en ufak bir benzerlik göremedi, bulamadı. Bir de siz okuyunuz can dostlar. Söyleyin bakalım, 657 sayılı Devlet Memurları Kanun’u, madde 36 “ORTAK HÜKÜMLER” bölümü, fıkra (A), (12) numaralı bent, (d) alt bendinde bahsedilen hüküm ile 926 sayılı TSK Personel Kanun’u madde 137/c’de bahsedilen hüküm arasında en ufak bir benzerlik var mı?

Zamanın Başbakanı çifte vatandaş Tansu bacının biz astsubaylara atdığı bu çifte budaklı ve hattâ yağsız kazığın esbab-ı mucibesini anlamalıyız yiğitler!

Hiç kuşku yok ki zamanın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın Doğan GÜREŞ ve bilhassa İkinci Başkanı Orgeneral Sayın Fikret KÜPELİ’nin bu hakkımızın gasbı konusundaki paylarını görmeliyiz.

İkinci Başkanlık görevi 9 Ağustos 1993 tarihinde devir-teslim edildi. Bu tarihden sonraki görevi Hava Orgeneral Sayın Ahmet ÇÖREKCİ teslim aldı.

İşbu KHK Meclis’de görüşülüp kabul edilirken Sayın ÇÖREKCİ de astsubayların hakkının alenen gasp edilmesini elleri cebinde ve ıslık çalarak seyretdi.

Basından;

“Çiller’e hayrandı!
Öylesine hayrandı ki,
GÜREŞ Paşa bir röportajında “Tansu Hanım şak diye emrediyor; ben, tak diye yapıyorum!” demiş, adeta emir subayı gibi konuşmuştu! (⁴)

Görev süresinin uzatılacağı işaretini alan etekli (⁵) GÜREŞ Paşamız, sırf ikbâli uğruna bu emeline nâil olmak için eteği boklu Tansu hanımın dizinin dibinde dolaşmış ve fazladan 1 sene daha Genelkurmay Başkanlığını koparmışdı.

T.C. Ordusunun astsubayının yüksek öğrenimden neşet eden “1 kademesinin” gaspbedilmesini de Başbakan Tansu hanım şak diye emretdi,

Şanlı Genelkurmay Başkanımız Doğan GÜREŞ Paşa’da şak diye yapdı.clip image002

Sağ cenahınızda tavsırını gördüğünüz bu üç komutanımız, biz astsubaylara yeni haklar vermek şöyle dursun, elimizdeki hakkımızı gasp etdiler.

Kendileri söylüyorlar. Komutan, yapdığı iyi işlerden olduğu kadar kötü işlerden de sorumludur. Bu düzenleme ile sayın komutanlarımız ailesiyle birlikde milyonlarca astsubayın vebâlini ve bedduasını aldı. Ve biz astsubayların sırtına kelimenin tam anlamıyla bir hançer daha sapladılar.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu madde 36/d’nin mevcut kapsamını iyice daraltan söz konusu bu KHK, 926 sayılı TSK Personel Kanunu madde 137/c’ye de ilk defa girdi. Çünkü bu tarihden önce böyle bir hüküm yok idi.

Böylece, astsubayların 1982 senesinde mevcut olan “bire bir” yüksek öğrenim intibak hakkı, 1976 senesine göre bile daha kötü bir duruma götürüldü. 657 Sayılı Devlet Memuru Kanun’u ile T.C. vatandaşı olan her memura “1 seneye 1 kademe” kıstasına göre verilen yüksek öğrenim maaş intibakı, astsubaylara gelince “1 kademe eksik” olarak verilmeye başlandı. Etekli-Küpeli-Çörekci Paşa üçlüsünün bu konuda yapdığını, astsubayların azılı düşmanı olan zottirik bile yapmadı biz astsubaylara.

1993 senesinde “1 alt kademeden” yapılmaya başlanan biz astsubayların yüksek öğrenim intibakları, bu makâleyi okuduğunuz ikibinonüç senesinde bile hâlâ  aynı şekilde “1 alt kademeden” yapılıyor.

1 üst dereceden” diyerek astsubaylara 1975 senesinde verilen yüksek öğrenimde maaş intibak hakkı, tam 20 seneden beridir “1 alt kademeden” yapılıyor. Nereden, nereye?…

28.6.2001:

image061Cumhurbaşkanı, hukuk timsâli diye hakkında güzellemeler düzülen Sayın Ahmet Nejdet SEZER.

Başbakan, Kıbrıs Fâtihi diye yutturulan Halkcı Bülent ECEVİT.

Genelkurmay Başkanı, Orgeneral Sayın Hüseyin KIVRIKOĞLU.

İkinci Başkanı, Orgeneral Sayın Mehmet Yaşar BÜYÜKANIT.

12 Eylül zottirik darbesinin dayatdığı örfî idare döneminde ve aslında darbecilerin devamı olan hükûmetler, akla ziyân tûl-i emellerini kısa yoldan tahakkuk ettirmek için hovardaca KHK’ler çıkardılar.

Bu dönemde o kadar çok KHK çıkartmışlar ki ne zaman, hangi KHK’yi imzaladıklarını kendileri bile takip edememiş. Öyle ki zamanın hükûmetlerinin yürürlükde zannedip bu KHK’lere istinaden meriyyete koyduğu bazı KHK’lerin çokdan yürürlükden kaldırıldığı ya da Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği çıkmış ortaya.

Zottirik, Cumhurbaşkanlığı goltuğundan gıçını galdırıp gözyaşlarına gark olarak Marmaris’in yolunu tutduktan sonra, kendisinin devrinde sürekli tecavüz altında tutulan hukuk, memlekette tedricen işlemeye başladı.

Devlet memurlarının özlük haklarını düzenlemek için çıkartılan KHK’ler de bu aymazlıklar silsilesinden nasibini almış. Hükûmetlerin bu konuda çıkartdığı KHK’leri Anayasa Mahkemesi birer ikişer iptal etmeye başlamış. İntibaklar konusunda kabul edilen KHK’leri Anayasa Mahkemesinin iptal etmesi üzerine bizim askerî ricâl hemen mesaiye başlamış.image063

KIVRIKOĞLU-BÜYÜKANIT ikilisinin görevde olduğu 28.6.2001 tarihinde Meclis,  4699 sayılı Kanun’u kabul etdi. Bu düzenleme ile, 499 sayılı KHK’de bahsedilen câri durum, böylece Kanunlaşdırıldı. 4699 sayılı Kanun ile yapılan aslında malumun ilâmından başka bir şey değildi.

Fakat bu muhteşem ikili, astsubayın mevcut hakkının gasbedilmesine sessiz kalarak bu haksızlığa çanak tutdular. Tıpkı oduncu-tilki hikâyesinde, oduncunun yapdığı hainliği bu ikili biz astsubaylara yapdı. Üstelik astsubayların hiç bir suçu günâhı olmadığı halde…

Böylece astsubayların yüksek öğretimden neşet eden “bire bir” kıstasına göre yapılan intibak hakkından ”1 kademe” gasbedilmesi Kanun hükmüne bağlandı.

Bu Kanun hükmü, şu satırları okuduğunuz ikibinonüç senesinin Mübârek Şehr-i Ramazanda bile hâlâ meriyyetdedir yiğit kâriler!..

Bu Bölüme Dikkat Buyurunuz!

499 sayılı KHK, 1993 senesinde Meclis’de görüşülmeden konuşulmadan Bakanların imzasıyla meriyyete konuludu. Zamanın Cumhurbaşkanı Çoban Sülü de incelemeden bu KHK’ye basdı imzayı.

 Fakat 2001 senesinde bu hak gasbı Meclis’e getirildi ve herkesin görüşüne açıldı. Astsubayların yüksek öğrenim hakkından “1 kademe” gaspeden bu Kanun maddesinin Meclis’de görüşülmesi esnasında kimse söz almadı. İşin aslını merak eden olmadı. 657 sayılı Devlet Memurları Kanun’una açıkdan aykırı olduğuna bakmadı. Astsubaylar, Meclis’de tam anlamıyla câmi avlusuna terkedilimiş bebe gibi sahipsiz kaldı.

Bu Kanun maddesiyle, Anayasa’nın eşitlikle ilgili 12’nci maddesinin alenen ihlâl edildiğine kimse aldırmadı.

image064Genelkurmay Başkanının niyeti belli. Himmet beklemek saflık olur. Sağ tarafınızda tavsırını gördüğünüz zamanın Millî Savunma Bakanı olan Sayın Sabahattin ÇAKMAKOĞLU’nun dilleri de dut yedi! O gün Meclis sıralarında oturan kelleler sayıldı. Eller kaldırıldı, Eller indirildi. Astsubayın “1 kademesini” gasp eden bu Kanun maddesi kabul edildi.

El-ân kelâmlarını okuduğunuz er kişi de işbu Kanun maddesinin mağdurlarından birisidir babayiğitler.

İnsanların rızkıyla oynamak işde bu kadar basit muhterem meslekdaşlarım. Say kelleleri, kaldır elleri!.

Peki, bu maddenin hazırlanması için M.S.B. ve Genelkurmay Başkanlığında tezgâhın kurulması, Meclis’de görüşülmesi, onay için Cumhurbaşkanı’na gönderilmesi esnasında TEMAD neredeydi? Kanunda var olan bir hakkı durduk yerde gasp eden bu namussuzlara karşı en az onlar kadar namuslu ve en az onlar kadar da cesur olup karşılık verdi mi?

Ne oldu da önce 1993 senesinde 499 sayılı KHK ile daha sonra da 2001 senesinde kabul edilen 4699 sayılı Kanun ile astsubaylar, devlet memurlarının da aşağısına itildi? İntibakların Seyir Defteri isimli makâlemizde bahsetdik. Devlet memuru sınıfına dahil olmayı kendilerine zül sayan ve “sınıflar üstü mahlukât olan” subaylar, nasıl oldu da vatanın bekâsı uğruna şahadet şerbeti içmeye namusu ve şerefi üzerine yemin eden astsubayları, kendi rızkı için sekizbeş mesai yapan devlet memurunun bile aşağısındaki bir mevkiye itdi?

Herkes Duysun! Bu Kanun, Anayasa’ya Alenen Aykırıdır!..

  • Kendi parasıyla yüksek öğrenim gören astsubaya, devlet memuruna kıyasen “1 üst dereceden” maaş intibak hakkını veren 1923 sayılı Kanun’un ilgili hükmünü, “Anayasa’nın 12’nci maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı düştüğü gerekçesiyle” iptâl ettirmek için 1975 senesinde zamanın Cumhurbaşkanı kerizci Fahri bey yeldir yepelek keçe kepenek koşdurup bâd-ı sabahda forsunu bir o yana bir bu yana sallaya sallaya Anayasa Mahkemesine dava açdı mı? Evet!..
  • 1993 senesinin Cumhurbaşkanı Çoban Sülü; Anayasa’nın 12’nci maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı düştüğü gerekçesiyle, astsubayın “1 kademesini” gasp eden 499 sayılı KHK’yi veto etdi mi? Hayır!
  • Ya da en kötü ihtimalle tekrar görüşülmek üzere Meclise iade etdi mi? Hayır!
  • Anayasa Mahkemesine dava etdi mi? Hayır!
  • 2001 senesinin Cumhurbaşkanı hukukcu Ahmet Nejdet SEZER; gene astsubaya, devlet memuruna kıyasen bu kez de “1 alt kademeden” maaş intibakı veren 4699 sayılı Kanun’u Anayasa’nın 12’nci maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı düştüğü gerekçesiyle veto etdi mi? Hayır!
  • Ya da en kötü ihtimalle tekrar görüşülmek üzere Meclise iade etdi mi? Hayır!
  • Anayasa Mahkemesine dava etdi mi? Hayır!

image066

Astsubay söz konusu olduğu için Ahmet Nejdet bey “gömün gitsin” mi dedi yoksa?..

Görüyorsunuz değil mi? Subaylara Evet olan cevap, astsubaylara gelince eşşeğe ters bindiriliyor ve nasıl da Hayır oluveriyor. Devleti idare eden şeref fukarası memurlarının adâlet anlayışı, eşitlik kavrayışı  işde sadece bu kadarcık can dostlar…

Üstelik biz astsubaylara bu haksızlığı yapan 57’nci Hükûmetin Başbakanı halkcı Bülent Ecevit. Zamanın Cumhurbaşkanı da Anayasa Mahkemesi Başkanlığından devşirilen ve adâlet timsâli diye yutturulan Ahmet Necdet SEZER, iyi mi?..

Bu Bölüme Dikkat Buyurunuz!

Astsubayların yüksek öğrenimden neşet eden maaş intibak hakkının gasp edilmesinde, 2001 senesinde çevirilen dolaplar 1976 senesinde yapılanlardan kadar önemlidir.image067

Zamanın Genelkurmay Başkanı, uluslararası tank yenileme ihalesinde devleti 687.5 milyon dolar zarara uğratan Orgeneral Sayın Hüseyin KIVRIKOĞLU.(⁶)

İkinci Başkanı ise Orgeneral Sayın Mehmet Yaşar BÜYÜKANIT. Kıdem düzenlemesi için çıkartılan Kanun esnasında 2008 senesinde Meclis, astsubaylara “birinci derecenin 4’üncü kademesini” vermişdi. Hem de devlet memurlarına ve subaylara verilişinden tam 37 sene sonra. Bizler bu haberi işitince “helâl olsun sayın komutanlarımıza. İlk defa astsubay açılımı yapdılar” diye sevindiydik.

Fakat hemen ertesi gün dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın Mehmet Yaşar BÜYÜKANIT “ordunun disiplini bozulur” hezayanıyla Meclis’i gizliden tehdit etdi ve astsubaylara verilen bu hakkı iptâl ettirdi. Bu haber, “Astsubaya 90+1 golü” başlığıyla basında yer aldı.image068

Bu cümleden olmak üzere, komutanım deyip sırtımızı döndüğümüz Sayın BÜYÜKANIT paşamız, biz astsubayları sırtından bir değil, tam iki kere hançerledi.

Birincisi 4699 sayılı Kanun ile 2001 senesinde, ikincisi 6318 sayılı Kanun ile 17 Nisan 2008 senesinde. Hatırınız hoş olsun sayın BÜYÜKANIT!..

Bir ülke tasavvur ediniz. Bu ülkenin memurları, kendi astsubaylarına yeni haklar vermek yerine, Kanun’larda mevcut olan hakları budayıp yüzbinlerce astsubayı perişan ediyor. Akıl ehli insanlara bu geriye gidişi anlatmanın imkânı, ihtimâlı yok canciğerler!

T.C. Devleti, içinde yaşadığımız şu 2013 senesi de dâhil olmak üzere lisans düzeyinde eğitim görmüş ve teğmen rütbesiyle mezun olmuş bir Genelkurmay Başkanı görmedi. Pek muhterem Genelkurmay Başkanlarımızın özgeçmişine bir dikiz atınız. Şu anki Başkan da dâhil olmak üzere bugüne kadar Başkanlık yapmış komutanlarımızın tamamı 2 senelik harb okulundan “astteğmen” rütbesiyle mezun oldular. Fakat harb okulundan astteğmen rütbesiyle mezun olduğunu özgeçmişine hiçbiri yazmaz. Çünkü astteğmen rütbesini kendileri için tahkir edici bir rütbe ve hattâ zül sayarlar.

Atatürk’ün bizzat teşkil etdiği Türk Dil Kurumunun 1988 senesinde neşretdiği sözlüğe bakınız. “Ast” kelimesiyle başlayan bir tek, evet sadece bir tek sözcük görürsünüz; Astsubay!.. Yülgümüzü kılağılamakdayız! Sırası gelecek elbet! Bu rezilliğe imza atan TDK’nın beyni göbeğinden beslenen subay kılıklı mamacı memurlarının bizden bir tıraş alacağı var. Hem de sinek kaydıran cinsinden…

Bizim subaylarımız “Ast” kelimesini görünce istavroz görmüş vampir gibi oluyorlar. Çünkü astteğmen rütbesi, “Ast” kelimesi ile başlıyor ya! Kendilerine ait rütbelerden sadece astteğmen rütbesinde “Ast” kelimesi var ya! Bu kelime sadece biz Astsubaylara yamanmış ya!…

Bu anlayışın bir dışa vurumu olarak Genelkurmay Başkanlığı, kurnaz bir ayak oyunuyla 1971 senesinde astteğmen rütbesinde subay mezun etmeye son verdi. Sırtında kambur olarak gördüğü astteğmenlik’den kurtulan GenelKurmay Başkanlığımız, astteğmenleri basamak olarak kullanıp harb okulu mezunu teğmenleri, emsâli devlet memurlarına göre 50 seneden beri mesleğe “1 derece” yukarıdan başlatıyor. Ve bu uygulamayı Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi, Genelkurmay Başkanı, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi ve T.B.M.M., Anayasa’ya aykırı bulmuyor.

Yüksek öğrenim gören astsubayların maaş intibakları ise 1993 senesinden buyana emsâli devlet memurularına göre “1 kademe aşağıdan” yapılıyor. Ve bu uygulamayı devletin aynı kurumları Anayasa ve sair mevzuata aykırı bulmuyor. Tarifi mümkün olmayan sapık bir adâlet anlayışı söz konusu burada yağız yiğitler. İmdi, aklımdan geçenleri şuraya bir yazsam …

Bu hak gasbına ilave olarak astsubaylar, emsâli devlet memuruna göre bugün hâlâ “1 derece aşağıdan” memuriyete başlatılıyor. Daha mesleğe başladığı gün astsubayın, 2 senelik hizmete karşılık gelen 2 kademesi gözümüzün içine baka baka utanmazca gasp ediliyor. Astsubaylara reva görülen bu iki intibak işlemine göre, astsubaylar devlet memuru bile sayılmıyor.

Takdir-i İlâhi Bu Olsa Gerek!

Astsubayın hakkını gasp etmek için T.B.M.M. çatısı altında kurulan çadır tiyatrosunda sergilenen kepâzelikler kumpanyası bu kararla da sınırlı kalmadı.

Bu kez de astsubayların yükselebilecekleri derece/kademe konusunda bir orostopolluk daha tezgazlanıp sahneye konuldu 2008 senesinde.

Genelkurmay Başkanlığı, 1/2’den maaş alması gereken yarbay rütbesindeki subayları 1992 senesinden beri 1/3’ünün etrafından dolandırarak Kanunsuz olarak 1/4’ünden maaş ödedi. Yapdığı mâli incelemede bu hırsızlığı tespit eden Sayıştay, Genelkurmay Başkanlığını suçüstü yakaladı. Suçluluk nöbetine yakalan Genelkurmay Başkanlığı alelâcele hazırladığı 6318 sayılı Kanun’un 57’nci maddesini, suç basdırmak kabilinden 22.5.2012 tarihinde Meclis’den bir çırpıda geçirtiverdi. Böylece yarbay rütbesindeki subaylara tam 20 sene boyunca Kanunsuz olarak ödemenin üstünü kendince örtdü. Örtü olarak da astsubaylar birinci derecenin dördüncü kademesine intibak ibaresi kullanıldı.

Hedef saptırmak ve suç basdırmak için bu Kanun maddesiyle astsubaylara “birinci derecenin dördüncü kademesine” kadar yükselme hakkını lutfetdi. 2008-2012 tarihleri arasında geçen 4 senede ne değişdi de astsubaylara bu hakkı verdiniz muhteremler? BÜYÜKANIT paşamızın ifadesiyle hani “ordudaki disiplin” bozulacakdı?

Takdir-i İlâhi bu olsa gerek canciğer dostlarım! Düne kadar “olmaz, olamaz, olabilemez!”, “ordunun disiplini bozulur!”, “asla vermem, kat’a verdirtmem!” itirazlarıyla gıçını yırtan alabacak dinazor subaylar, birinci derece dördüncü kademeye yükselme hakkını astsubayların ayağına kadar gidip vermek zorunda kaldı. Peki bu ikircikli hareketin sebebi ne? Ya bugüne kadar vermemekle hatâ etdiniz ya da şimdi vermekle hatâ etdiniz. Bu iki ihtimalden hangisi doğru?

Genelkurmay Başkanlığımız 1/4’ünü vermesine verdi de çok küçük(!) bir zaman farkıyla.. Bu hakkın, devlet memurlarına ve subaylara verilmesinden tam 37 sene sonra… Üstelik içini boşaltarak!

Hizmet ve Namus…

İyi bilirsiniz! Devlet hizmetinde devamlılık esasdır. Devlet, Kanun’ları tatbik etmeyi kendi memurunun namusuna, haysiyetine ve şerefine emânet eder. Yapdığı işi takip etmesi için her memurun başına bir değnekci koyamazsınız. Devletin işlerini icrâ etmek üzere görev alan memurlar Kanun’ları her hâl ve şartda ve herkese eşit tatbik etmekle mesuldur. İstisnası olamaz! Derler ya; Memurlar fâni, makâmı bâkidir. Memur değişse de Kanun’ların tatbikindeki usul, esas, ölçü değişmez.

Yüksek öğrenimde intibak hakkı ve memuriyete başlangıç derecesi konusunda devlet kimin için devamlı oluyor? Kimin için inkitaya uğratılıyor? Kanun’lar kime gelince nasıl uygulanıyor? Kime gelince nasıl görmezlikden geliniyor ya da iğdiş ediliyor? Bu soruların cevabını bugün artık biliyoruz.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı koltuğunda oturuyordu kendi hâlinde. Cumhurbaşkanlığını rüyâsında görse inanmazdı. Bu kişiyi zamanın Başbakanı Halkcı Bülent ECEVİT birgün saraydan kız kaçırır gibi kaçırdı. Ve Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtdu. Bu kişinin adı, Hâkim Ahmet Nejdet SEZER idi. Cumhurbaşkanı Ahmet bey, bu Kanun maddesi önüne geldiğinde imza atmadan önce zahmet edip şöyle bir okusaydı Anayasa’nın 12’nci maddesindeki eşitlik ilkesine alenen aykırı düştüğü gerekçesiyle Meclis’e geri göndermekden ya da veto etmekden başka çaresi yokdu. Görünen o ki hâkim kisveli Ahmet Nejdet bey bu Kanun maddesini okumaya ne zahmet etmiş ne de tenezzül. Yazıklar olsun!

Hak, verilmez! Alınır, değil mi, babayiğitler? Hele hele devletin âli makamlarını istilâ eden geniş karınlı fakat cüce beyinli darbeci muhannetlerden himmet hiç beklenmez! Bu hakikât bugün de can yakıcı bir kılıkda pişmiş kelle gibi karşımızda öylece sırıtıyor.

Bilgi, Kuvvetdir; T.C. Ordusunun Astsubayları Bilgilidir..

Dünyanın en iyi, en kâmil Kanun’larına sahip olmak elbette önemlidir. Ancak dünyanın en iyi Kanun’larına sahip olmakdan çok daha önemli ve bir husus vardır; Bu Kanun’ları harfiyen tatbik edecek donanımda ve yetkinlikde namuslu memurlara sahip olmak. Kanun’larını tam anlamıyla icrâ edecek memurlarınız yok ise en iyi Kanun’lara sahip olmanın sahiden hiçbir kıymet-i harbiyesi yokdur.

Kanun’u tatbik etmenin Kanun yapmakdan çok daha mühim ve şart olduğunu anlatmak için Atatürk bakınız 1 Aralık 1921 tarihinde Meclis’deki nutukunda ne demiş; “Halbuki Efendiler, her şey Kanun yapmaktan ibaret değildir. Bilâkis, her şey o Kanunları tatbik etmek ve ettirmekten ibarettir… “Tatbik eden, icrâ eden, karar verenden daima daha kuvvetlidir!(⁷)

Asırlara hükmeden ve kulaklara küpe olası Atatürk’ün bu vecizini T.C. Ordusuna uygularsak, biliniz bakalım; takbik eden, icrâ eden kim? Karar veren kim? Kim olmazsa, kim olmaz, olamaz? Söyleyiniz bakalım; Kim, kimden daima daha kuvvetlidir?..

İsmi lâzım değil! Biz, onun ismini bir kiraz çeşine vermişiz. İkinci İskender olma sevdasıyla kendisinden öncekilerin yapdığı gibi tam donanımlı onbinlerce askerinin önünde, bilmem kacıncı haclı seferine çıkdı. Kölelikden paşalığa kadar terfi eden Deve kasabı lâkaplı Ahmet Paşa’nın savunduğu Akka Kal’asını muhasara etdi. İki saatde Kal’ayı zapdedip yoluna devam etmek istiyordu. Fakat dediğini yapamadı. Muhasara esnasında deve kasabı Ahmet Paşa’dan yediği Osmanlı tokadından sonra yandım anam deyip donunu bile toplayamadan gıçını tutarak Fransa’ya doğru kaçmaya başladı.

Türklerden yediği bu Osmanlı tokadından sonra arkasına bakmadan kaçarken “Türkler yenilir fakat asla mağlup edilemez!” diyen bu ecnebi asker zamanın birinde şu vecizi irâd etdi; “Asker, midesi üzerinde yürür!” Doğru söze ne denir? Tamam, aldık kabul eyledik. Atatürk’ün yukarıdaki emrini duydunuz? Asker midesi üzerinde yürür ise söyleyiniz bakalım babayiğitler! T.C. Ordusu, kimin sırtında yürür?..

İğneyi Başkasına, Cuvâldûzü…

Yüksek öğrenim gören astsubayları “1 kademe aşağıdan” intibak ettiren 4699 sayılı bu deli gömleği, nefes aldığımız şu lahzada bile Anayasa’nın 12’nci maddesine açıkdan aykırıdır şekerpârelerim! Tartışmasız, hilafsız; şeksiz, şüphesiz! Devletin bütün memurlarına ve pek tabi ki subaylara taa başından beri verilen “birinci derece dördüncü kademe” konusunda 50 sene boyunca biz astsubaylara yapılan haksızlık ne kadar açık ve belli ise bu husus da o kadar açık ve bellidir! Bu Kanun’un altına imza atanlar alenen Anayasa suçu işlediler. Daha ne diyelim? Kanun tanımaz bu zorbaların analarına-avratlarına, gelmişlerine-geçmişlerine küfür mü edelim?

Peki, yüksek öğretimde intibak konusunda astsubayları devlet memurlarının aşağısına iteleyen bu Kanun maddesi Meclis’de görüşülürken 1993 ve 2001 senesinin TEMAD idarecileri ne yapıyordu dersiniz? Bu Kanun maddesinin iptâl edilmesi için hiç olmazsa Meclis’e ya da Cumhurbaşkanına hitaben bir satırlık bir dilekce verdiler mi?  Yoksa, sayın komutanlarına umarsızca biat edip huzur-u âlilerinde el pençe divan mı duruyorlardı? Hazırola geçip yüksek ökçeli ve cam cilâlı ayakkabılarıyla topuk selamı çakıp tekmil mi veriyorlardı? Elleri armut topluyor; dilleri dut diyor; burunları havada, başları bulutun üzerinde geziyor; ayakları da düğünlerde, davetlerde, eğlentilerde elvan çeşitli şeker mi eziyordu?

Ya da bugünkü TEMAD idarecileri! Gündeminizde böyle bir konu, böyle bir madde, böyle bir hak talebi; hele hele avukatınız vasıtasıyla açdığınız bir dava var mı? Bu Anayasa suçunu mahkemeye taşımak için bugüne kadar ne yapdınız?  Hırsızın niyeti bellidir de ev sahibinin hiç mi suçu yok?..

Tüzük izin vermiyor demeyiniz! Kelâmullah değil neticede! Günün ihtiyacına göre tâdil edin gayrı…

Gelen, Gideni Aratır mı?..

Söze konu olan Genelkurmay Başkanlığı’nın dillere destan, bebelere fisdan icraatlarıysa şayet, cevap maalesef, evet! Niyedir, şu fakirin aklı yetmiyor! Halbu ki biz, “Oğul, atayı geçer” diyen bir milletin evlatlarıyız. Fakat tecrübe ederek gördüm ki ekseriyetle gelen, gideni aratdı. Özellikle seciye bakımından, şahsiyet ve haysiyet bakımından…

1993 senesinin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın GÜREŞ, İkinci Başkanı Orgeneral Sayın Fikret KÜPELİ ve Orgeneral Sayın Ahmet ÇÖREKCİ ile 2001 senesinin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın Hüseyin KIVRIKOĞLU ile İkinci Başkanı Orgeneral Sayın Mehmet Yaşar BÜYÜKANIT’ın intibak konusunda biz astsubaylara yapdığı kötülüğü “çift ikramiye” ile emekli olma hayâli kuran (⁸)Bizim oğlanların kıdemlisi” zottirik bile yapmaya cesâret edemedi.

Fakat siz beşiniz, elinizi uzatıp astsubayların yüksek öğrenim intibak hakkından “1 kademeyi” gasp etdiniz! O pis ellerinizi astsubayın taa midesine sokup bir kuru lokmasını daha çaldınız! Ve yüzbinlerce astsubayın âhını aldınız. Zottirik’in haline bakıp ibret alın. Caddelerden, sokaklardan, okullardan (⁹)  ve kışlalardan (¹⁰)  isimleri siliniyor Ve olur olmaz yere konulan heykelleri kaldırılıyor birer birer. (¹¹)  Sıra size geliyor! Buradan fâş ediyorum! Beşiniz de iflâh olmayacaksınız!

Ey bu kararın altına imza atan vekiller ve subaylar! 1982 tarihinden sonra geçen 11 senede ne oldu da astsubayları devlet memurlarının altına itdiniz? Nerede eşitlik? Nerede hakkâniyet? Vicdânınız yok, anlaşılan. Fakat Anayasa’yı böylesi açıkdan ve edepsizce ihlâl etmeye utanmadınız mı?

Astsubaylar tavuğunuza kışt mı dedi? Tekerinize taş mı koydu? Subayların yapdığını yapıp darbeye mi teşebbüs etdi? Ensenize tokat, o yağlı goca gıçınıza barmak mı atdı? Yoksa ananıza avradınıza küfür mü etdi? Önce 1993 senesinde çıkartılan KHK ile sonra da 2001 senesinde çıkartılan Kanun ile yüksek öğrenim gören astsubaylara sizlerin yapdığı bu haksızlığı, bu edepsizliği, bu alçaklığı, bu namertliği 12 Eylül’ün darbeci subayları bile yapmadı.

Edebiyle, şerefiyle davranana lütuf ile, hörmet ile mukabele ederim. Fakat bir pundunu bulup sizin gibi edep ve şeref fukarası mamacıları duldalarda yakalarsam ne yapacağımı iyi biliyorum!

Yeri gelmişken diyelim!. Yazılarda, sözlerde herkes “asker darbesi” ya da “askerî darbe” diyor. Bu, yanlış bir ifade.

Asker kavramı, Er’den Orgeneral’a kadar bütün rütbeyi kaplayan çok geniş bir kavramdır. Askerin sadece %5’ini teşkil eden subaylar yüzünden geri kalan %95’ini töhmet altında bırakmak doğru değil! Söyler misiniz? Darbeci er var mı? Darbeci astsubay var mı? Darbeleri yapanlar subaylardır. Bu hakikatden hareketle, bu kalkışmalara “subay darbesi” denmelidir.

Bazar Ola, Beri Gele… Nereden, Nereye?..

Bir üst derece” verelim diye yola çıkdılar. Verdikleri bu “1 dereceyi” geri aldılar. Daha sonra “bir alt kademeden” intibak kararıyla son noktayı koydular. Tam bir çadır tiyatrosu! Tam bir meddah oyunu. Tam bir karaların karası mizah örneği! Tam bir rezalet!

Hakkını yemeyelim; “1 üst dereceden” intibak etsin diyenler ile “1 bir alt kademeden” intibak etsin diyen diller, kafalar ve havaya kalkıp inen eller aynı değil tabi. Veren ellere de hörmetimiz sonsuz…

Verenler Eller İle Alan Eller…

Verenler;

1974 Kıbrıs Barış Harekâtında kahramanlaşan astsubayı taltıf etmek isteyen ve Milletin hâkimiyetinde, Konya Milletvekili Sayın Şener BATTAL’ın önderliğindeki T.B.M.M.’nin hamiyyetperver yiğit vekilleri…

Gasp edenler;image070

Verilen bu “1 derecelik” meşru hakkı geri alanlar ise 12 Eylül subay darbesinin arifesinde “Bizim oğlanların” peydahladığı darbe artığı Millî Güvenlik Konseyi!.. İşde, bu muhammes çetenin üyeleri;

Ahmet Kenan EVREN, Nurettin ERSİN, Mehmet Nejat TÜMER, Tahsin ŞAHİNKAYA ve Sedat CELASUN.

image072Bu farkı mutlaka ortaya koymamız gerekir.

1982 senesinde bizim oğlanların yapdığı bu küstahlığın devamı olarak;

Önce 1993 senesinde KHK ile “1 kademe” daha gasbeden GÜREŞ-KÜPELİ-ÇÖREKCİ üçlüsü.

Ve daha sonra da 2001 senesinde bu hak gasbını Kanunlaşdıran KIVRIKOĞLU-BÜYÜKANIT ikilisi…

image074Bu Kanun maddesi görüşülürken, Meclis’de hiçbir milletvekili söz almadı. “Dünden bugüne ne değişdi de astsubayların intibak hakkını gasp ediyorsunuz” diye Allah kulu bir milletvekili çıkıp da sormadı.

İhânetin Belgesi!…

image076

Basından;

1975 neşetli Jandarma Astsubayı olan meslekdaşımız Osman Nuri GÜRSESOĞLU  hakkında basın şunları yazıyor;

“Osman Nuri Gürsesoğlu, 12 Eylül 1980 darbesi gerçekleştirildiğinde 5 yıllık astsubaydı. Darbeden sonra, Ankara 8. Jandarma Bölge Komutanlığı Muhafız Destek Kıtalar Komutanlığı’na tayini çıktı. Gürsesoğlu, burada kısa süre görev yaptıktan sonra, dönemin Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun’un yakın koruması olarak atandı. 1990 yılında astsubaylıktan istifa eden Gürsesoğlu, Selçuk Üniversitesi Beden Eğitimi Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yaptıktan sonra emekli oldu.”

Darbenin Ardından Astsubay ve Uzman Çavuşlara Köle Gibi Davrandılar!..

Osman Nuri Gürsesoğlu, 1980 darbesinin TSK’nde en çok etkilediği kesimlerin başında astsubayların geldiğini ifade etti. Dönemin astsubaylarının konuşturulması halinde bugün bile darbeye destek veren bir tanesinin bile bulunamayacağının altını çizen Gürsesoğlu, “Astsubaylar, 1980 darbesi öncesinde özlük haklarını yavaş yavaş alıyorlardı. Ancak, darbe gerçekleştikten sonra bu hakların verilmesinin bile bahsi kesildi. Bir daha gündeme bile getirmedik.  12 Eylül’den sonra, astsubay olarak kendimizi tıpkı bir zenci köle olarak görüyorduk. Darbenin ardından, astsubay ve uzman çavuşlara inanılmaz baskılar yapıldı. Hiç kimse korkusundan sesini çıkarmıyordu. Bizlere köle gibi davranmaya başladılar.” diye konuştu.” (¹²) 

Tam yeridir. Bu taşı gediğine koyalım; Hekimden değil, çekenden sor dediydi ebemdedem. Meslekdaşımız  Sayın GÜRSESOĞLU’nun bu saptamasının eksiği var fazlası yok, değil mi dostlarım?

Çeşitli isnatlarla suçlanıp tevkif edilen subayların arkadaşları ve aileleri birçok şehirin kalabalık meydanlarında ayın her Cumartesi günü ictimâ ediyorlar.

Tertipledikleri ve “sessiz çığlık” adını verdikleri bu nümayişlerde ellerinde şöyle yazılar taşıyorlar; “Askerin düşmanı, düşmanın askeridir.” Ya da “Düşmana askerlik eden, askere düşmanlık eder.” Doğru söylüyor bu beyler ve hanımlar. Fakat burada da kurnaz davranıp gene bir post kapmaya çalışıyorlar. Şöyle ki, burada, “asker” kelimesi ile “Mehmetciğin” üzerinden duygu sömürüsü yapmaya çalışıyorlar. Bundan vazgeçsinler. İçeride kimlerin yatdığını bu memleketde bilmeyen yok gayrı!

Siz muhteremler, “asker” için değil fakat arkadaşınız ya da akrabanız olan “subaylar” için orada sessiz çığlık atıyorsunuz. Bunu gizlemeyin. Asker diye çağırdığımız mehmetciğin, bugün mahkemelerin suçladığı subaylar ile uzakdan yakından ilgisi yok. Çıkın ortalığa ve yiğitce şunu haykırınız; “subaya düşmanlık eden, düşmana subaylık eder!” Bu bir.

İkinci hususa gelince… Subaya düşmanlık eden, subayın düşmanıdır diyorsunuz. Aldık, kabul etdik! Peki, yakın koruması olarak canını emânet etdiği, sırtını yasladığı, üzerine basıp general olduğu astsubaya bugün bile hâlâ köle gibi davranan, zenci muamelesi yapan, ihânet eden, gözümüzün içine baka baka haklarımızı gasbeden ve astsubaya düşmanlık eden subaylara biz hangi sıfatı yakışdıralım muhteremler? Var mı cevabınız?..

Yüksek öğrenimde intibak konusunda biz astsubaylara yapılan bu haksızlığın sebebini araştırıp, bulup mutlaka anlamalıyız kıymetli yiğitler. Bunu yapmazsak şayet bir zaman gelir âdi, nâmert, şerefsiz birileri daha nice yağlı kazıklar daha atar biz astsubaylara.

4699 sayılı Kanun maddesi bugün bile hâlâ meriyyetdedir. Şu satırların müellifi de bu Kanun maddesinin mağdurudur. Bu Kanun sebebiyle yüksek öğrenimden neşet eden intibak hakkımdan bir senelik hizmet anlamına gelen “1 kademe”yi M.S.B’nin şalvarının arkasına saklanan Genelkurmay Başkanlığında görevli üç beş bölücü şeref fukarası subay gasp etdi. Bu hakkımı gasp edenleri Allah ne biliyorsa tez zamanda öyle yapsın inşallah!

Tavuk-Yumurta, Dünya, Amerika, Melekler ve Astsubay!..

Doğu Roma’nın elleri hayalarında gezen şehvet müptelâsı keşişleri, meleklerin cinsiyetini keşfetdi,

İnsanoğlu, İtalyan kâşif Kristof Kolomb’un “India” dediği toprakların “yeni bir kıta” olduğunu keşfetdi,

Dünya’nın “tepsi gibi düz” değil de “portakal gibi yuvarlak” olduğunu Vatikan papazları dahi kabul etdi,

Hattâ, yumurta mı tavukdan yoksa tavuk mu yumurtadan çıkar? diyenler de anlaşdı. Münâkaşa bitdi.

Fakat cumhurbaşkanından milletvekiline; subayından hâkimine ve hâkim kılıklı emir eri subayına kadar devletimizin şunca adamı; “astsubayın, asker mi yoksa devlet memuru mu olduğuna” hâlâ karar veremedi.

Akılları mı yetmiyor? Ya da niyetleri mi kötü? Sizce hangisi?

Kafalar Değil,  Önyargılar Kırılmalı!..

  • 1975 senesinde 39’uncu Hükûmet; “astsubaylar, kendi karmaşık teşkilât yapısı içinde ve olağanüstü zor koşullarda vazife yapmaktadır. Kellesi koltuğunda gezen bu vatan evlatlarının devlet memurlarına göre bir farkı olmalıdır. Çünkü subaylara, devlet memurlarına göre zaten ayrıcalıklı olarak böyle muamale yapılıyor” dedi. Bu sebepden dolayı, “astsubaylar, askerdir!” deyip “1 üst dereceden” intibak vermek için Kanun çıkartdı. (Kanun Numarası: 1923)
  • Hemen ertesi sene, Anayasa Mahkemesinin 15 Hâkim üyesinden 7’si, “astsubaylar, devlet memurudur” diye tam aksi yönde bir karar verdi. (Karar Numarası: 1976/15)
  • Şimdilik bilemediğimiz bir tarihde, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, “astsubay, devlet memurudur” diyen bir karar aldı. (Karar Numarası: Bilemiyoruz. Çünkü söylemiyor).Yeri gelmişken şu bilgiyi de verelim. Devlet memuruna göre “1 kademe eksik” intibakı yapılan yiğit meslekdaşlarımız konuyu, AYİM’e dava etmişler. Karar gerekcesinde AYİM, 1981-1982 tarihleri arasında verdiği kendi kararının tam aski yönde bir karar vermiş. Demiş ki; “Astsubaylar devlet memuru değildir, askerdir. Bu sebepden dolayı, astsubayların yüksek öğrenim intibakı hususunda 926 sayılı TSK Personel Kanun hükmü uygulanır.”(¹³)
  • 1982 senesinde, darbeci zottirik’in başkanlığında toplanan Millî Güvenlik Konseyi, AYİM kararını tasdik etdi “astsubay, devlet memurudur” diye Kanun yapdı. (Kanun Numarası: 2596)
  • T.C. ordusunun astsubayları, devlet memurunu emsâl gösterip OHAL  kıdemi almak için açdığı davada AYİM, daha önce verdiği kararın tam aksi yönde bir karar verd. AYİM, bu kez de  “Astsubaylar, devlet memuru değildir, askerdir. Bu sebepden dolayı, astsubaylara OHAL kıdemi hususunda 926 sayılı TSK Personel Kanun hükmü uygulanır.” dedi. Bir o yana kıvır bir bu yana!.. Hesap soran yok nasıl olsa.(¹⁴)
  • 1993 senesine gelindiğinde; zamanın Genelkurmay Başkanı ve yardımcısı, “astsubay, devlet memuru dahi değildir”, “bilâkis, devlet memurunun bile aşağısındadır” dedi. Ve bu tesbitini 499 sayılı KHK ile  Tansu ÇİLLER Başkanlığındaki 50’nci Hükûmete tescil ettirdi. (KHK Numarası: 499)
  • 2001 senesinde; zamanın Genelkurmay Başkanı ve yardımcısı, “astsubay, devlet memuru dahi değildir” “bilâkis, devlet memurunun bile aşağısındadır” tesbitini Halkcı Bülen ECEVİT Başkanlığındaki 57’nci Hükûmet ile birlik olup Kanunlaşdırdı. (Kanun Numarası: 4699)

Elin adamları, maddenin en küçük zerresi olan atom çekirdeğini bile parçaladı. Fakat bizim adamlarımız(!) astsubaylar hakkındaki kendi sapkın peşin hükümlerini bir türlü parçalayamadı.

Yukarıdaki özetde görüldüğü üzere kimi zaman “astsubay, askerdir” dediler, kimi zaman “astsubay, devlet memurudur” dediler. İşlerine nasıl geldiyse astsubayı o kalıba sokdular.

Subaylar mı? “Subaylar, sınıf üsdü mahlukatdır” demişdik ya! (bkz.)

Sen ne paylaşılmaz, sen ne anlaşılmaz, sen ne mübârek bir adammışsın be astsubay!..

Ey subaylar ve devletin âli makamlarını işgâl eden memurlar! Kalkın ayağa! Bugün bir karar verin! Ve o kararı bir daha sakın değiştirmeyin; Astsubaylar; asker midir? Yoksa devlet memuru mudur?

Kış, Kışlığını Yapıyor!.. Ya Biz Astsubaylar?..

Fesat, kindar, kıskanç ve hırsı boyundan büyük birkaç kaltaban subay, basiretli ve vicdân ehli insanların bu çabalarını kösteklemeseydi şayet bugün biz, ordumuzu içden içe kemiren astsubay meseleleri ile yüz yüze gelmez, dağları aşan bu sıkıntıların altında ezilmezdik.

Yapılan bu namussuzlukdan, haksızlıkdan, adâletsizlikden, utanmazlıkdan, döneklikden, hainlikden kimler kazançlı çıkdı? Fitne-fesat sarmalında tezgahlanan bu çirkef oyununda kaybedenler belli! T.C. Ordusunun sayıları milyonları geçen astsubayları, hanımları ve çocukları…

Bilirsiniz! Düşmanın düşmanı, dostdur diyen bir kelâm-ı kibar vardır. Peki, bu orostopolluğun kazanan tarafı kimler? Kimler, kimin ekmeğine yağ sürdü? Düşman kim? Düşmanın düşmanı kim? Düşmanın dosdu kim?.. Düşman ile işbirliği yapan kim?..

Darbeyi yapan mamacı subaylar. Her darbeden sonra kendi dünyalıklarını tahakkuk ettirmek için dizi dizi Kanunlar çıkartan, gene mamacı subaylar. Subaylar, bir eli yağda bir eli balda keyif çatarken astsubaylara yapılan ve zulüm kertesinin de çok ötesine varan bu tahkir, bu tezyif, bu haksızlıklar, hainlikler, edepsizliklerin hesabını ne zaman soracağız?

Vaziyet, Beyleyken Beyle!..

Kendilerine bunca haksızlık, hukuksuzluk, hainlik yapılsa da Genelkurmay Başkanlığı intibaklarını “1 kademe aşağıdan” yapsa da astsubaylar, kendi paralarıyla okumaya ve kendilerini bu yüzyılın ihtiyaçlarına göre mücehhez olmaya azimle ve sebatla devam edecekler. Hedefleri; dünyanın en donanımlı, en bilgili, en mahir, en mükemmel ve düşmana parmak ısırtan astsubayları olmak.

Bu hedefe ulaşmak için; eğitime daha çok önem atfedecek, rızkından daha çok para ayıracak, daha çok okuyacak, daha çok araştıracak, daha çok öğrenecek ve daha çok bilecek… Alnının terini, elinin emeğini, ömrünün varını ve damarının kanını ve en nihâyet biricik canını sermaye edip Türk Milletinin Ordusuna daha fazla, daha iyi hizmet etmek ve daha faydalı olmak için elinden gelenden daha fazlasını yapacak.

Astsubaylar, ordunun kendine özgü karmaşık yapısı ve ağır görev koşulları içinde daha fazla görev ve daha fazla mesuliyete talip olacak. Bu tekâmülün doğal neticesi olarak da daha fazla söz hakkı ve daha fazla refah payı isteyecek. Komutanlar kulaklarını açsınlar ve bu hususu iyi anlasınlar!

Astsubaylar, Anayasa’nın kendisine verdiği her türlü hakkı almak için daha fazla çalışacak. Şimdiye kadar hiç olmayan bir azim ve kararlıklık ile hak arama mücadelesine devam edecek.

Astsubayın büyüdüğünü, gelişdiğini, donandığını ve aradaki bilgi farkının kapandığını gören subay da, masa başında kağıt üstünde kalem oynatıp ya da eli gıçında oraya buraya kuru emirler yağdırmakdan vazgeçecek. Sahaya çıkmak, kendine çeki düzen vermek ve daha çok ter dökmek zorunda kalacak. Bundan başka yol, bundan başka yordam, bundan başka çığır yokdur.

Kendiliğinden gelişen ve olgunlaşan bu hareket içinde Millî Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığına düşen ise basiretli ve selim akıllı davranmakdır. Bu kurumların üzerine düşen vazife, astsubayların yükselen sınıf mücadelesinde dile getirdiği taleplerine samimiyetle yaklaşmak ve bir an evvel çözüme kavuşturmak olacak. Gecikmenin bedelini en başda kendileri ödeyecekler.

Beyler, Paşalar; Astsubayı Taşlamayın!..

Önce, subaylar ve devlet memurları astsubayı taşlamamayı öğrenecek. Başından beridir hak etdiği değeri astsubaya verecek, saygıyı gösterecek.

Astsubayın, subayın rakibi değil fakat yardımcısı olduğunu görecek. Beden, ruha; et, kemiğe muhtâc olduğu kadar en kıvrak akıl dahi tecrübeye muctâcdır. İnsanın doğruyu bulması için aklı ile bilgisini harmanlamakdan gayrı çaresi yokdur.

Subaylar, sırf kendi menfaati için bölmek yerine âdil bölüşmek şartına teslim olacak! Bugüne kadar Astsubaylardan gaspetdikleri hakları bir bir geri verecek. Astsubayların bugün istediklerini de verecek. Son olarak, subay ve astsubay sımsıkı kucaklaşacak ve helâlleşecek. Bunun aksini yapanlar hiç şüphesiz mutlaka helâk olacak! Ve tarih bunları asla affetmeyecek.

İkincisi; Devlet idare etmek, ciddiyet, samimiyet, sebat isder. Devlet memuru olmak da şerefli, haysiyetli, vicdânlı olmayı ve âdil davranmayı icâp ettirir. Devletin memurları; “o subaydır, kepçeyle ver ona; bu astsubaydır, yok buna” demeyecek. Akıl, vicdân ve gönül tahtında düşünüp doğru tartıp âdil karar vermeyi öğrenecek.image077

O beyler, o subaylar! Astsubayın bedduasını almayın! “30 senelik bile olsa senin başçavuşun, benim 1 senelik taze teginmenimden fazla maaş alamaz!” diyen paşamızın şu an içinde olduğu durumdan ibret alın. Kendisini Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna sırtında taşıyan astsubaylara, devr-i iktidarında köle muamelesi yapan bu zottirik şimdi “Kimseye hayrım yok! Ölmek istiyorum!” diye yalvarıyor. Yalvarıyor da Azrail (a.s), onun canını almaya tenezzül etmiyor. Çünkü bu muhteremin hayrı şöyle dursun biz astsubaylara pek çok şerri oldu!

Bu paşamız, astsubayların çok ahını, türlü türlü bedduasını aldı? Yüce Rabbimin hikmetinden sual olunmaz! Canını şimdilik almıyorsa vardır elbet bir bildiği…

Peki, Şimdi Ne Yapmalı?..

1923, 2596, 499 ve 4699 derken tefrikanın hitâmına vâsıl olduk! Anayasa’nın açık hükmüne güvenip kendi parasıyla üniversiteye devam eden T.C. Ordusunun astsubaylarının Kanun’dan neşet eden yüksek öğrenim intibak hakkını devleti temsil eden cüce beyinli subay ve memurların gasp etmesinin üzerindeki esrar perdesi, AYİM’in verdiği karar müstesna olmak üzere, şu an itibariyle zevâl buldu. Tarihin şaşmaz yanılmaz unutmaz kadim belleği bu konuda yapılanlar hakkındaki nihâi hükmünü verdi.

Allah başımızdan eksik etmesin! Meslek çınarlarımız Sayın Mehmet KAYALI ve Sayın Ersen GÜRPINAR’a bu konuda verdiğimiz kavlimizi de böylelikle edâ etdik. İşbu Kanunlar hakkında “filan tarihde filanca şahıs filan filan demişdi; bir de şuna bak; şunu bir kere daha tetkik et!” mealinden tarçınlı akîde şekeri tadındaki rikkatli tavassutlarına da inşallah artık mahal kalmadı.

İmdiye kadar eksik gedik dillendirilen, parça bölük kağıda dökülen, taksit taksit anlatılan bu konu, bugün itibariyle muacceliyet kesbetdi. Bu konuda artık söylenecek söz kalmadı!

Milletin Vekilleri ve Astsubay isimli işbu makâlemizin yayınlandığı gün itibariyle;

kepenek

Mânâlar; sûrete,
Sûretler; şekile,
Şekiller; cisime,
Cisimler; resime,
Resimler isime dönüşdü!

Yalan ile gerçek; iyi ile kötü, ete kemiğe büründü!
Eğrisiyle doğrusuyla hakikât, nihâyet bu sayfalarda zuhur eyledi!

Zaman, biz T.C. Ordusunun astsubaylarına yapılan bu derin haksızlıkları, bu hudutsuz adâletsizlikeri, bu küstahlıkları bir an önce telâfi etmek ya da ettirmek zamanı. Hem de müstâcelen!

Anamın çoban olan babası rahmetli Hakkı dedem birgün “Oğul! Kepenek altında er yatar” dediydi.

Kepenek burada!..

 

brove

 

 

 

 

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Astsb. III Kad.Kd.Bçvş.

 

Kaynak:

  1. http://www.tbmm.gov.tr/TBMM_Album/Cilt3/index.html
  2. http://yenisafak.com.tr/yazarlar/AbdullahMuradoglu/ordunun-teamulleri-varsa-hukumetlerin-de-takdir-hakki-var/23475
  3. Rumeli’den 27 Mayıs’a / İhtilâlin Kaderini Belirleyen Köşk Harekâtı – Kurmay Albay Sami KÜÇÜK, MİKADO 2008
  4. http://www.ugurdundar.com.tr/detay.aspx?haberkategoriid=10&haberid=1386
  5. http://arsiv.sabah.com.tr/1997/10/17/p03.html
  6. http://gundem.bugun.com.tr/160-tank-sir-oldu-haberi/85252
  7. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c. 1, s. 210-15
  8. http://www.haber5.com/guncel/kenan-evren-zottirik-biriydi-22m
  9. http://gundem.bugun.com.tr/kenan-evren-okulunun-adi-degisti-haberi/136975
  10. http://www.aktifhaber.com/kenan-evrenin-ismi-kaldiriliyor-523534h.htm
  11. http://www.hurriyet.com.tr/ege/24361648.asp
  12. http://www.sabah.com.tr/Gundem/2012/03/14/celasunun-korumasi-konustu
  13. Dergi No:21, Karar Dairesi:AYİM 3.D., Karar Tarihi:23.06.2005, Karar No: E.2005/309, Karar No: K.2005/950
  14. Dergi No:14, Karar Dairesi:AYİM 1.D., Karar Tarihi:12.10.1999, Karar No: E.1999/941, Karar No: K. 1999/925
YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
20/11/2023 7:07 AM
19/07/2023 4:21 PM
09/04/2023 8:42 PM
05/01/2023 10:48 AM
06/09/2022 8:54 AM
10/04/2021 4:21 PM
27/12/2020 4:42 PM
07/10/2020 11:36 AM
23/03/2020 6:55 PM
02/02/2020 6:34 PM
24/09/2019 4:16 PM
01/08/2019 5:55 PM
05/04/2019 5:53 PM
02/03/2019 3:06 PM