KAFALAR KARIŞIK, HERKES YÖN BULMAYA ÇALIŞIYOR…
Ahlaki çürüme ve yozlaşmanın had safhalara vardığı bir süreçten geçiyoruz. Fuhuş, uyuşturucu, hırsızlık, dolandırıcılık vs. pisliklerin içinde yaşamaya çalışıyoruz. Zira, ahlaksızlığın ekseriyetinin perde arkasında cereyan ediyor olmasıdır. Patlak verenlerin mevcudun ancak su üzerindeki görünen bölümüdür. Ne dersiniz ?
YOZLAŞMAK, FARKLI KÜLTÜRLERİN ESİRİ OLMAK, KÜLTÜRÜNÜ KAYBETMEK, BOZULMAK ÇOK TEHLİKELİDİR .!
Toplum veya sınıflar İÇTEN İÇE ÇÜRÜYORSA, ÇÜRÜTÜLÜYORSA …
BİR DE YILLARIN ULU ÇINARI, TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ İSE BU ÇÜRÜMEDE SÖZÜ EDİLEN.!!!
Yazmak, ifade etmek, analiz etmek çok zordur bu durumda. Onlarca dava, yüzlerce tutuklu tarihinin en zor bir sürecinden geçen TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ…
TV’ lerdeki her gün onlarca akademisyen, sosyal bilimci, hukuk adamı, köşe yazarı, eski yeni siyasiler bir tv’den diğerine koşarak gidiyor.
KONUŞUYORLAR, KONUŞUYORLAR, KONUŞUYORLAR… Dikkat ediniz her bir noktadaki konularda fikirlerde UZLAŞMA YOK !
Yıllardır yazıyor, ifade etmeye çalışıyor, tüm kurumlara Cumhurbaşkanı’mızdan en küçük birime dek BİZ ASSUBAYLARIN SORUNLARINI dile getirmek için bir grup insan çabalıyoruz.
TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ ?..
BU SESE KULAK VERİNİZ…
ARTIK YETER…
SABIR TAŞI ÇATLADI, feryatları ile basın dahil çalmadık kapı bırakmayan bizleri DUYAN OLMUYOR …
YILLARIN ULU ÇINARI İÇTEN İÇE ÇÜRÜYOR BEYLER, SEVGİNİN, SAYGININ OLMADIĞI SINIFLARIN SONU HÜSRANDIR..
“Çürüme Bulaşıcıdır.
Çürüme bir yerden başladı mı hemen her alana bulaşabiliyor. Eşyanın, insanın ve toplumun gerçeği de hemen hemen aynı neticeye götürüyor.
Mesela bir ulu çınar bile içten içe bir çürüme illetine tutulduğu zaman bakarsınız ki hiç beklenmedik bir zamanda ve aniden yıkılıp gitmiştir. Dikkat, rikkat ve hassasiyet yoksulu ve yoksunu olanlar kendilerinin ani olarak adlandırdıkları bu durum karşısında hayretlerini gizleyemezler. Çünkü onlar ne çürümeyi hazırlayan haşaratlara ne de ulu çınarın zaman zaman çıkardığı inlemelerine kulak vermemişler, gözlerini üzerine hassasiyetle çevirmemişlerdir.İnsanın ve toplumdaki çürümenin gerçeğine gelince…
Önce değerler, önce ölçüler her alanda ve her platformda çürütülmeye ya da çürüdüğünü gösteren işaretler verilmeye, yoksa icat edilip öne sürülmeye başlar. Mesela insanın ve dolayısıyla içinde bulunduğu toplumun varlığını her anlamda sağlıklı olarak sürdüren, bu sağlıklı yapının devam etmesine vesile olan akla gelen hangi “değerler” varsa önce aşındırılmaya ardından da çürümeye bırakılmaya başlanmaktadır. “Aile” kurumuna çeşitli sebeplerle ve akla hayale gelmedik şekillerde, bazen çok sinsi olarak hücum anlayışları çürümenin bulaşıcılığını açıkça gösterir. Öyle ki önce aileyi meydana getiren fertleri bir arada tutan sevgi, saygı, fedakârlık, anlayış, hoşgörü, önemseme, paylaşım gibi değerlerin çürütülmeye başlaması adına sosyal hayatın bütün alanlarında planlı girişimler başlatılmıştır. Bu girişimlerde bilim ve sanatın yanında çeşitli kurum ve kuruluşlar, etkisi ve bulaştırıcılığı tartışılmayan medya da bilerek ve de sinsi bir şekilde araç olarak kullanılmaktadır. Aile içi değer arz eden ilişkiler, davranışlar güya bilim adına önce çözülmeye ardından da çürümeye bırakılmaktadır.”
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ; SUBAYI, ASSUBAYI HER BİRİMİ İLE BİR BÜTÜNDÜR. ACABA !..
ŞU AN MEDYAMIZIN DURUMU… Bu resimde çok önemli rol oynuyorlar. Bir çok kanalda sabahın erken saatlerinden başlayan şakıdım-şukudum programları ile insanların düşünmesini bile engelleyen, şu saate şu dizi, bu dizi var diyerek tv’ leri izlemiyor muyuz? ÇOĞUNLUK İLE MEDYAMIZ YABANCILARIN ELİNDEDİR ARTIK YILLARDIR .
KURT ÇALIŞIYOR..?
Dağlarda, taşlarda, karda buzda, güneşin altında, sınır boylarında, daracık gemilerin koridorlarında, tankın o kasvetli noktasında görev yapan assubayı BÜRO MEMURUNUN BİLE ALTINDA DEĞERLENDİREN BU PİS ZİHNİYETİN ÇÜRÜMEDEKİ ROLÜNÜ SORMALI…!
KOSKOCA ÇINAR ÇÜRÜYOR BEYLER, SALTANATINIZ BATSIN, UYANIN ARTIK..!!!
SAYGILARIMLA.
Atilla ABAYLI
İZMİR
Sayın IRBIK;adeta ders niteliğinde yazınızı bir solukta okudum,subaylarımızın okumasını tavsiye ederim,yüreğinize ,kaleminize sağlık,iyi ki varsınız.Saygılar sunarım.
Sayın IRBIK;
Yazılarınızda ileri sürdüğünüz hususlar, hukuki dayanaklarınız gerçekten mükemmeldir. Sorunların kaynağının bir ayağı çok gerçekçi ve etraflı bir şekilde ortaya konmuştur.
Ancak; bizim taleplerimize, hükümetlerden olumlu ya da olumsuz tepki beklerken, maalesef kendi kurumumuzdan ilginç tepkiler aldık. Bu yüzden bu tepkilerin nedenini sorgulamak zorunda bırakıldık.
Geldiğimiz bu aşamada bize yasal gerekçe olarak artık şu ifadeler kullanılmaktadır:
1. “ Bu mesleği ve mesleğin koşullarını bilerek siz seçtiniz”
2. “Statü görev ve sorumluluklar nedeni ile personelin sahip olduğu bazı hak ve yetkilerin, eşitsizlik ve adaletsizlik olarak değerlenderilmesi asker ve sivil kurum ve kuruluşların doğasına aykırıdır”
3. “Şimdi de ordunun içinde subaylarla astsubayların arasını bozarak nifak sokmak istiyorlar.” Denmektedir. ( Özellikle son gerekçe çok enteresan olmuştur. Çünkü, hak arayan eli kolu kopmuş gaziler ve 93 yaşındaki emeklilere karşı dahi, nifakla-hak sözcüklerinin yanyana getirilmesi ibret verici olmuştur )
Cumhuriyet ve demokrosi ile yönetilen bir ülkede, sosyal hukuk devleti niteliğini anayasasına yazmış, muasır medeniyetin üzerine çıkmayı hedeflemiş ve özellikle bunun sözcülüğünü yapanlar tarafından, gerçeğe uysa da uymasa da, bunların söylenmesi gelinen aşamanın ne kadar vahim olduğunu anlatmaya yetiyor zaten.
Bunların hepsi ayrı ayrı geniş açıklamayı ve sorgulamayı gerektiren hususlardır. Ancak bize taleplerimiz konusunda gerekçe olarak gösterilen bu hususlarla ilgili tek bir soru sorarak cevaplamak istiyorum.
Yukarıda sayılan hususların bir an doğru olduğunu kabul edersek;
Assubayların herhangi bir sorunu yoksa, o zaman neden birkaç tane kanun teklifi hazırlayıp, hükümete gönderme gereği duydunuz. Bu zamana kadar olduğu gibi yalnızca subaylar için tekliflerinizi hazırlayıp göndermediniz? Yapılan teklifler sorunları çözmek içinse , neden yukarıdaki gerekçeleri gösterme gereği duyuyorsunuz?
Bizlerle ilgili yalnızca bizim kurumumuzu sorumlu tutmak, çok büyük bir eksikliktir. Sorunları çözmesi gereken makam hükümettir. Meclistir. Sorunların tamamı bilindiği halde kılını kıpırdatmayan, yüksek sesle bağırdığımız halde, görmezlikten, duymazlıktan gelen, bir kesime sürekli düzenleme yaparken, hatta önlerine kadar giden tekliflere dahi duyarsız kalan hükümet baş sorumlu olarak öylece durmaktadır. Son on yıldır ekonomik gelişmeleri, bütçe dengelerini, Milli gelirin çıkarıldığı seviyeyi, enflasyonun indirildiği düzeyi konuşurken fırtınalar koparanlar, söz konusu bizler olunca, bunların hepsi unutulup,değişmez tek gerekçe derhal ortaya konuluyor. “BÜTÇE İMKANLARI, KAYNAK SORUNU” Bunun inandırıcılığı var mı? Bu zamana kadar yapılan tüm düzenlemelere bakılınca, inandırıcılığı bence SIFIR.
Peki bu durumda ne yapılması gerekir?
Özellikle önümüzdeki yılbaşından itibaren önlerindeki yasa teklifleri ile ilgili olumlu birtakım adım atılmaz ise, son on yılın hesabını gerekçeleri ile birlikte açıkça bizlere vermelidirler. Sorunlar hükümetin kucağına verilmiştir. Bundan sonra asli sorumlulardan hesap sorulmalıdır. Hem de bıkmadan usanmadan ve en etkili bir biçimde.
Emekleriniz için çok teşekkürler. Sağolun.
Sayın Rafet DURAN,
İdare, subaylara;
• Liseden sonra iki yıl olan harp okullarını önce 3 seneye sonra da 4 seneye çıkartacağız diye söz mü verdi?
• Harp okullarının eğitim sürelerinin böyle sürekli arttırılmasına koşut olarak, 2 ve 3 yıllık harp okulu mezunu subayları, 4 yıllık harp okulu mezunu seviyesine intibak ettirmek için dizi dizi kanunlar çıkartacağız diye söz mü verdi?
• Makam/temsil ve hizmet tazminatlarının serüvenini MAKAM TAZMİNATININ FESAT SARMALI isimli makalemde açıklamaya çalışdım. Bu kanunlar çıkartılmadan önce subay olanlara, “arkadaşlar, biz bilmem kaç yıl sonra sizlere makam/temsil/hizmet ve hâkim olanlarınıza yüksek hakimlik tazminatı vereceğiz” diye söz mü verdi?
• Kendileri, bizlere dayattıkları gibi kendi mesleklerinin koşullarını bilerek mi seçtiler?
• Yarbay olun, bir gece gizlice bir KHK çıkartıp size zam yapacağız diye söz mü verdi?
• Yeter ki subay olun, def-i hacet ettiğiniz yerler bile diğerlerinden farklı olacak diye söz mü verdi?
Seni ölünceye kadar “huzurlu” yapacağım diye söz mü verdi?
Bu soruları çoğaltmak sizin de bilginiz üzere pekâla mümkün!
Sizin de temas ettiğiniz gibi, idareyi temsil edenler tam anlamıyla bir fikir bulanıklığı ve bunun neticesi olarak korku ve telaş içindeler. Ve aslında söylediklerine kendileri de inanmıyorlar. Çünkü kimyaları bozuldu ve doğruyu söylemediklerini artık gizleyemiyorlar. Genelkurmay Başkanlığı bize bir yandan “astsubaylık mesleğininin koşullarını bilerek seçtiniz” derken şu şu düzenlemeleri içeren teklifleri şuralara gönderdik diyorsa burada yaman bir çelişki yok mu sizce? Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? İdare, şayet mesleğimizin koşullarını bilerek seçtiğimize inanıyorsa niçin zahmet edip de şu şu teklifler hazırlamak zahmetine girsin?
Kendilerine yağ akıtan dağlar, bal akıtan dereler bizlere gelince buharlaşıveriyor. Olmaz, artık bu kör mantık, bu köhne zihniyet artık bu maziperestlik son bulacak. Bugünün insanlık ve adalet kavrayışı artık bu zehirli düşünceleri kökden reddediyor. Bugün astsubaylara verilecek maaş artışını, idareciler kendi ceplerinden ödemeyecek, babalarının parası da değil. Genelkurmay Başkanı, Maliye Bakanı değildir. Maliye Bakanlığının şapkasını giyip Maliye Bakanı gibi düşünmek vazifesi değildir. Sayıca az olsalar da asıl bütçeye asıl yükü getiren subay maaşlarıdır. Sen sayıca 3′ te bir ol, maaşda 3’ün 2’sini al, olmaz!. Sen yükde hafif ol, pahada ağır basmaya yelten, olmaz.
Subaylara sonuna kadar akıtılan devletin imkanları hiç korkmasınlar astsubaylara haydi haydi yeter. Laf ile peynir gemisi yürütmeye yeltenmek yerine, bir subayın devlete maliyeti nedir, bir astsubayın devlete maliyeti nedir, çıkıp rakamlarla açıklasınlar da millet de öğrensin. İdarenin yapacağı çok kolay ve basit; kendi için istediğini biz astsubaylar için de istemesini bilmek ve bu konuda samimi davranmak, o kadar.
Umarım milli subay bakanımız da bir gün başçavuş ile kıdemli başçavuş’un ayrı rütbeler olduğunu öğrenir.Henüz acemi olsa gerek…
Mükemmel yazınız üzerine biraz ironi yapayım 🙂
Böyle derinlikli yazılar yazarsanız, statücüler statünüz üstünde düşünce üretiyorsunuz derler. Tabii ki adamlar assubaylara kendisini geliştirmemesi için mesai üstüne mesai yaptırırlar. Emekliye de gazete alamasın, kitap okuyamasın, geçim derdinden başka bir şey düşünmesin diye sefalet içinde yaşatmayı hak görürler.
1971’de zamanın Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç “Toplumdaki Sosyal Gelişme Ekonomik Gelişmenin Önüne Geçti” diyerek hükümete muhtıra vermiş anayasal ve yasal değişiklikler yapılması gerekliliğinden söz etmişti. Ve kurdurduğu Nihat Erim hükümetiyle daha özgürlükçü olan 1961 anayasası epeyce bir tırpanlanmıştı.
Mevcut durumda şimdiki Gen.Kur “büyüğü” Memduh Tağmaç’dan etkilenerek “Astsubayların fikirsel gelişmesi,ekonomik gelişmelerinin önüne geçti” diyerek bir hal çaresi düşünebilir mi? 🙂
Sayın KOÇ,
KILIÇLAR ve TÜFEKLER isimli makalemin resminde küçük bir değişiklik yapmamız gerekiyor. Şöyle ki başlıkdaki kelimelerin yani KILIÇLAR ve TÜFEKLER sıralamsının, resime de aynen yansıması ve önce TESUD ambleminin sonra da TEMAD ambleminin konulması gerekiyor. Protokol de bunu gerekdirir. Bir başka ifadeyle, yukarıda resimdeki amblemlerin yerini değiştirmemiz gerekiyor. Size gönderdiğim nüshada da o şekilde yerleştirmişdim. Bu düzenlemeyi yapmanızı rica eder esenlikler dilerim.
Şükrü IRBIK