Haklarım, haklarım, beklentilerim de...
Seni yaşatmak içimde,
Güneşi ararcacasına, bulutlu ortamda!
Tam ortasında, görmeyen gözlerin,
Duyarsız kulakların.
Uzanıp tutuveresim gelir,
Bugün mü, yarın mı derken,
Ninniler benim için söylenir sanki!
Çabalar çırpınırım, gayretlerim boşuna.
Ezilen kişiliğimi ararcasına.
Düzenin koruyucuları tam techizat,
Saf tutmuşlar kendi ortamlarinda.
Bir içtensizlikle kaplanmiş olgudur dileklerim.
Düşmüşler, düşlerin karanlığınaÇekerim çilemi aç, bilaç ızdıraplarımla.
Olgu buysa katlanırım acılarla,
Tüm güzellikler varken ortamda.
Mendilim ıslanır bulanık bakışlarımda.Bir erdemli, hakgüder ararım olgularda.
Beni benim kadar tanıyabilen,
Dertlerimin, içtenliğimin anlatımına
Çare buysa, çırpınışlarım açlığın pençesinde.
Adalet bu mu derim, özverilerime?
Bu mu hak, reva görülen emeklerime?
Bakarım melül, melül olanaklara. Ve...
Hakkım olanı, benim adıma kullananlara....
Mehmet KAYALI
Yanınızdayım, bilirseniz.
Beni sevmeyenlerin sevgisini kazanmakla geçti tüm meslek yaşantım. Kendimi boşlukta hissettim zaman zaman. Hiç sevdiremedim, çabalarım olsada!
Mutluluk öykünmesinde, duygularım ve arzularım vardır elbette. Bundan daha evrenseli olamaz bence. Kendi kendime bakışlarım da.
Toplumda erinç sayılan olgular vardı. Tüm düşlerimde.
Beni tanımamalarıdır solgunluğum, küskünlüğüm, çaresizliğim, duygularım. Tanımak istemezler benliklerinde, hak dağılımında, eşit paylaşımın gerçeğini tanımadıkları gibi.
Kendilerine özgüsel ve okulsal kişiliklerinin erinç paylaşımları önceliklidir!
Olgularda, birilerinin belirlemesinde saklıdır haklarım. Umutlarımın ötesinde kalanlardır bence.
Ortalarda dolanan içi boşaltılmış söylemler.
Çağdaş hak paylaşımı bilincine ulaşılamayan ortamında verdiğim, vermeğe çalıştığım, içtenlikli tüm hizmetlerimle, varlığımla ayakta duranların dışlamasındayım. İş’de güçlü, aş’da güçsüzümdür!
Üstünlüklerim, verilerim görünmez. Gösterilmek istenmez! Bilinmez.
Şehadet mertebesine ulaşılır bazen. Varlığım iki dudak arasındadır.
Gözlerimi kaparım, vatan derim, koşarım, tek söylemlerine.
Çok kitap okurum, tanırım ortamı.
Bilgilerim küllendiğinde insan olduğum unutulur. Baskının ve yıldırmanın her türlüsünü yaşadım. Yaşayanlar vardır, uslu çocukçasına. Sesim, nefesim kısılır bazen, üzgünlüğümde.
Uyarım, uydum, uydurmak istedikleri içtensizliklerine. Yine de itelenirim.
Beni tanımayanların, paylaşımsız duyguları benim içindir.
Bütün yükün bana yüklendiği ortamdayım. Taşırım gücümün üstünde olsa bile. Mantıksız da olsa katlanırım olgulara acı, acı gülümseyerek.
Her söz ağıza yakışmaz ama bana yakıştırılır. Tüm olumsuz dışlama, yok saymalar, görünmez güç gibiyimdir, konu hizmet olunca.
Ama yine de, bir küçümsemedir ödülüm.
Anlayışsızlıkların vurgusudur bencileyin.
Belki konuşmayı bilirim ben de, yerine göre.
Ama ortam hiyerarşi ile tıkalıdır!
Yenileştirilmiş, varsayımı ile öne sürülen, çağdaş olmayan. Adı "Yeni Disiplin Yasası" denilen yasalar vardır dilimi buran. Bilinçli olsam da, devletin başka kurumlarında olmayan, nedeni bilinmez bu ayrıcalığın!
Anlatımdan uzaktır. Bir sırdır kendi içeriğinde, yılların getirdiği varsayılan.
Böyle gelmiş, böyle gitmesi istenen alışkanlıktır, belkide.
Oysa, dünyada, çağdaş ülkelerde, şaha kalkan insan haklarının yasaları vardır, içtenlikli.
Devletimizce benimsenmiştir bu insan hakları yasaları. Kabul görülmüştür. Altlarına imza atılmış, onanmış benim devletimce.
Eşitlik olgusu içeren, eşit paylaşımı öngören kuralları var.
Belli bir noktada tıkanır ülkemizin, bazı özel kurumlarında.
Farklı okulsal insan güçleri vardır, varsayımlı güçlerini kullanan.
Verilerimin değeri paylaşılır, bana değer vermeyenler arasında. Sonra, arkalara itilirim birdenbire, konu paye olunca.
Bulunduğum statü ve yeri hatırlamamı isterler belki.
Öykünmenin temelinde, içtensizlikler yattığı için.
Hani, bir umuttur bendeki, kabul edilmeyen.
Bir lokma, bir hırkaya eyvallah cinsinden.
Hak, adalet, lokma, rızık, statüko, mutluluk, huzur, çaba, cesaret, şehitlik, mobing, eziyet -dindarların baş söylemi olan zulüm- dolanır durur ortalarda, herkesin dilinde olan.
Yeniden canlansa da kişiliğim "Demogles’ in kılıcı" vardır sanki tepemde.
"Öyle nereye?" derler umut yolculuğına çıktığımda. Dertlerimi, ızdırabımı, açlığımı anlatma çabasına düştüğümde.
Çağdaşlık var sanırım, zaman zaman arzularımın olgularının anlatımında.
Bu da değer yargılarımı alt üst etmenin farklı bir yoludur, olumsuzlukların.
Verilerimin üstü küllenip, kendi değerlerini, üste çıkarmaktır gaye. Zamandır sanki, çağdaşsızlık paylaşımında. Benim değerlerimin yok olduğu ortamda.
Korkunun getirdiği içtenliksiz, gereğinden fazla saygılı görünmektir bana düşen.
Sorulan sorulara mecbur tutulurum sonra.
Bir türküdür sanki yıllardır söylenen, ninniye benzerlik içeriğinde.
Benim de acılı türkülerim var derim, elbette.
Kulakları kaşındırdığı için söylememe izin vermezler gibi.
Günün birinde, başka bir türkü çağıran olursa; hemen kısarlar sesini onun, özel yasaların olguları ile.
"İnsan dediğin biraz direngen olmalı" derler. Alışılmış türkülerin devamıdır, onları mutlu eden.
Nasıl güvenmeli böylesine?
Adaletin kuvvetli, kuvvetlilerin de, adaletli olmaları gerekir.
Pascal
Adaletsizliği işleyen, çekenden daha sefildir.
EflatunAdaletsizlik hükme acılık, geciktirme de tatsızlık verir.
Bacon
Devletin hazinesi adalettir.
KonfüçyusZayıf daima adalet ve eşitlik ister.Halbuki bunlar kuvvetlinin, umurunda bile değildir.
Aristoteles
derler mütefekkirler.
Hani bir olgu vardır çalışma ve iş ortamımda.
Ben hep buradayım, hiç de uzağınızda değilim. Elimden geldiğince yardımcınız olurum. Çok, pek çok gücüm vardır benim. 98000'e varan olgularla tüm gücüm yalnızlığımın, itilmişliğimin ürünleridir.
Bende var olanları, dağıtmak isterim hizmet olarak. Ve hizmetlerimin faydalarını, sonuçlarını.
Buyurun, buyurun dilediğiniz kadar alın emeklerimden. Minnet duygusu beklentim de yoktur benim.
Beni görmek istemeseniz de, amacım sizi incitmek değildir.
Yalnızca sizlerden ilgidir, sevgidir, içtenliktir beklentilerim, ne kadar ezilsemde.
Bana veremediğiniz, vermek istemediğiniz sevgiyi, değeri, hep size verme çabasındayım.
Kalıcı hiç bir şey mutluluk vermiyor bana artık. Yaşım 81 olunca! Ne insan, ne eşya, ne de duygu. Giydiklerim yakışmıyor, yediklerim yatışmıyor artık.
Beklentim; tatlı bir bakış, gülümsemenin varlığı, mutluluğumdur benim.
Zamanla üzeri toz kaplanan, bir türlü verilemeyen haklarımdır, beni üzen!
Yüreğim buruk, acılı. Sevgiye dönüşmeye istekli gibi. Bir yandan ürpertili saygı duyguları ile başım eğiktir.
Bir yanda da şaşkınlık, hak ettiklerimi alamanın ezikliği içinde, olanları benden başkası bilemez, asla.
Kutsal bir fısıldamadır sanki kulağıma. Kafamda eski belirsizliklerle sezinliyorum. Büyülerin bozulması, benzerliğidir haklarıma kavuşmam.
Durmadan anlatırım kendimi, derdimi.
Çıt çıkarmadan bir ağlayıştır, benimki...
Mehmet KAYALI
GENELKURMAY Başkanı Orgeneral Necdet Özel ile Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Haşim Kılıç arasındaki “görüşemiyoruz” sohbeti, iki kurum arasındaki ilişkilerin son altı ayda yoğunlaşmasına yol açtı. Kılıç, 6 ay önce mahkeme binasında Özel ve ekibi için yemek verdi. Başbakan Tayyip Erdoğan ve Başdanışman Yalçın Akdoğan’ın, “Devlet içinde çete var, askere kumpas kuruldu” açıklamalarının öncesinde 18 Aralık’ta bu kez Orgeneral Özel, AYM üyelerini Genelkurmay Karargahında ağırladı.
Edinilen bilgiye göre askeri kanat, Ergenekon ve Balyoz ismini vermeden askerlerin yargılandıkları davalara ilişkin sıkıntıları ve silah arkadaşlarının mağduriyetini AYM üyelerine iletti. TSK tarafı, “Çeşitli davalarda silah arkadaşlarımız yargılanıyor. Pek çok açıdan mağdur oldular. Askerlerin yargılandığı davalarda yaşanan sıkıntılar biliniyor. Usullere aykırı uygulamalar var” çerçevesinde değerlendirme yaptı. AYM üyeleri ise bireysel başvuru ile önlerine gelebilecek davalar konusunda yorum yapmazken, askeri dinlemekle yetindiler.
YEMEĞE KİMLER KATILDI
Genelkurmay karargahında iade-i ziyaret olarak verilen öğle yemeğine Orgeneral Özel’le birlikte, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Gürel, Genelkurmay Genel Sekreteri Tuğgeneral Metin Özbek, Genelkurmay Adli Müşaviri Hakim Albay Muharrem Köse, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanı Hakim Tuğgeneral Abdullah Arslan, AYİM Başsavcısı Hakim Albay Hasan Mutlu, Askeri Yargıtay Başkanı yurtdışında olduğu için Askeri Yargıtay İkinci Başkanı Hakim Albay Mehmet Ali Uzun katıldı. Başkan Kılıç, Orgeneral Özel’le 6 ay önce bir sohbet sırasında kararlaştırdıklarını ve Anayasa Mahkemesi’nde birlikte yemek yediklerini anımsatarak, “10 gün önce de kendileri bizi Genelkurmay Karargahında yemekte ağırladılar. Bütün üye arkadaşlarımız vardı. Özel bir gündemimiz yoktu” dedi.
R.T’NİN KARARI KONUŞULDU
Başkan Kılıç, sohbet sırasında o gün çıkan bir kararın konuşulduğunu da bildirdi. Hürriyetin ulaştığı söz konusu karara göre, TSK’dan atıldıktan sonra üç suçlamadan da “delil yetersizliğinden” beraat eden R.T, 7 Aralık 2012’de AYM’ye bireysel başvuru yaptı. R.T’nin beraat kararlarını dikkate alan AYM, 7 Kasım’da oybirliğiyle “masumiyet karinesinin” ihlal edildiğine karar verdi. AYM, tazminat yerine, askeri yüksek yargı yönünden ilk anlamına gelen “yeniden yargılama yapılması” kararı aldı. AYM kararında, “İhlalin ve sonucunun ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine” denildi. Böylece, R.T’nin ve aynı durumda disiplinsizlikten atılıp ardından beraat eden askerlere “yeniden yargılama” yoluyla TSK’ya dönüş yolu aralandı.
AYİM FORMÜL ARIYOR
Anayasa Mahkemesi, çavuş R.T’nin dosyasını “yeniden yargılama yapılmak” üzere AYİM 1. Daire’sine gönderdi. 17 kez asker dövdüğü için oda hapsi, göz hapsi, uyarma, maaş kesme gibi disiplin cezaları alan, uyuşturucu ticareti, rüşvet, hırsızlık gibi ağır suçlardan yargılanan bir kişinin tekrar mesleğe alınmasının TSK’nın itibarına zarar vereceği ve disiplin hukukunun çökeceği gerekçesiyle yeniden yargılamayı uygun bulmayan AYİM ise çare aramaya başladı.
KARARGAHTA KONUŞULDU
Disiplinsizlik nedeniyle atılan bu durumdaki askerlere bu yolun açılmaması; ancak anayasaya göre bağlayıcı bir kararla karşı karşıya kalan Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, ihlal kararının uygulamasıyla ilgili çalışmak üzere beş kişilik komisyon kurdu. Çavuş R.T ihlal kararı ve son dönemde AYM’nin, süre yönünden askeri yargı ile ilgili verdiği diğer ihlal kararları Özel’in, 18 Aralık’ta Karargahta verdiği bu yemekte konuşuldu. Yemeğe katılan askeri yargı temsilcileri, AYM’nin, bireysel başvuru kararının disiplin yargılamasını bitireceği, anayasaya göre AYİM’in “ilk ve son derece askeri mahkeme” olduğu, yeniden yargılama şeklindeki ihlal kararının anayasaya aykırı olduğunu savundular. Askeri yargı temsilcileri, “AYM süper temyiz haline geldi” eleştirisi yaptılar. AYM temsilcileri ise kararlarının doğru olduğunu savundular, ancak yanlış bir dosya üzerinden bu kararın verildiğini söylediler.
AYM TSK DİSİPLİN KANUNU DA KISMEN İPTAL ETTİ
ANAYASA Mahkemesi (AYM) askeri yargıya dönük nasıl uygulanacağı tartışılan ihlal kararları yanında CHP’nin başvurusu üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Disiplin Kanunu’nun TSK’dan disiplin puanına göre ayırmayı düzenleyen 13/6. maddesinin kısmen iptaline karar vermişti. AYM, son bir yıl içinde 18 disiplin cezası alanlardan savunmasız ayırma işlemi yapılacağı düzenlemesini anayasaya aykırı bulmuştu. İptal kararı ışığında da yeni düzenleme yapılması gerekiyor.
İTİBARA ZARARDAN ATMAYA VİZE
Ancak, AYM, ayırmayı gerektirecek disiplinsizliklerin yer aldığı 20/1-c maddesindeki, “devletin ve TSK’nın itibarına zarar verecek nitelikte tutum ve davranışlar” yanında, “ağır suç veya disiplinsizlik teşkil eden fiillerde bulunmak” ibaresinden atılmayı anayasaya aykırı görmeyerek iptal istemini reddetmişti.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/25483471.asp
Yasal emeklilik sigortasının temel ilkesi; nüfusun bugün çalışmakta olan kesimi, artık çalışmamakta olan kesiminin emeklilik maaşlarını karşılar, yani çalışma hayatı boyunca ödenmiş olan emeklilik sigortası primleri, daha sonraki emekli maaşının ödeneceği bir sermaye birikimi oluşturmayıp, ödenen emeklilik sigortası primleri aracılığıyla emeklilik maaşı talebine hak kazanılır.
Almanya’da yasal emeklilikte ortalama emekli maaşı erkeklerde 963 avro, kadınlarda 502 avrodur. Danimarka’da erkek ve kadınlarda yaklaşık 765 avro, İsveç’te erkek ve kadınlarda yaklaşık 880 avro, İngiltere’de erkek ve kadınlarda yaklaşık 525 avro’dur. Türkiye’de emekli bir astsubay ise 405 avro (1.200,00 TL.) emekli maaşı almaktadır.
Almanya’da yeterli emekli gelirine sahip olmayan kişilere, temel ihtiyaçlarını karşılanmasına yönelik emekli maaşlarına ek olarak sosyal yardım uygulaması yapılmaktadır. Danimarka’da ise ihtiyaç tespitinin ardından bekârlar için en fazla yaklaşık 795 avroya ulaşabilen halk emekliliği zammı mevcuttur. İsveç’te ise çalışanlar ücretlerinin (küçük) bir kısmını, sermaye esasına dayalı bir emeklilik sistemine yatırmakla yükümlü tutulduklarından emekli maaşlarına ilave gelire sahiptirler. İngiltere’de ise yeterli emekli gelire sahip olmayanlara sosyal yardımlarla birlikte emeklilik kredisi olarak adlandırılan ve yalnız yaşayan emeklilere 173,35 paund, evli çiftlere ise 209,70 paund tutarında haftalık gelir garantisi verilmektedir. Türkiye’de ise emekli astsubaylar sosyal yardım, emeklilik kredisi, sermaye esaslı emekli geliri başta olmak üzere hiçbir ilave emekli gelirine sahip değildirler.
Yukarıda karşılaştırılan ülkeler ile astsubay emekli ikramiyesi ve OYAK (tamamlayıcı emeklilik) ikramiyesi dikkate alınmamıştır. Emekli maaşlarına ikramiyeler dahil edilmesi halinde Yoksulluk açığı daha da artmaktadır. Sonuç olarak Türkiye’de yaşayan bir emekli astsubay emekli olduğunda diğer ülkelere göre daha düşük ücret almaktadır.
(*) Yoksulluk Risk Oranı: Toplumdaki gelirler kesitinin %60’ının altında bir gelirle hayatını sürdürmek zorunda olan kişilerin oranını ifade eder.
(*) Yoksulluk Açığı: Yoksulluk riskiyle karşı karşıya olanların yoksulluk derecesini ifade eder. Yoksulluk riskine maruz olanların ortalama gelirinin yoksulluk sınırından ne kadar uzaksa, yoksulluk açığı o kadar fazladır.
Emeklilik hakkına sahip olmayan (yaşını bekleyen) ya da yetersiz ölçüde sahip olan (yaşını dolduran normal emekli) astsubayların temel maddi ihtiyaçlarını karşılaması söz konusu değildir.
Ayrıca; toplumda resmi sigortaya ilave özel sigorta yaptırmış olan zenginler olması nedeniyle iki sınıfa bölme tehdidi içermektedir.
Emekli maaşlarının artışını 926 sayılı kanunda yapılacak değişiklikle tazminatlarla artırmak çokta mantıklı bir teori değildir. Üstelikte hiçbir akademik araştırma ve veriye dayanmamaktadır. Ülkemizde erkeklerin toplam yaşam ortalaması 72 olduğu bilinmeden yapılan kavram karmaşasıdır.
Kırılgan bir yapısı olan ülkemizde, 2012 yılında Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda çok kapsamlı yapılan değişiklikle emeklilik yaşının 65’e çıkartılması ileride emekli ücretlerinin de düşeceğinin göstergesidir.
İktidar tarafından günü kurtarmak amacıyla yapılan ama hiç bir zaman emeklinin ücretine yansımayan ücret artışları yerine ne yapılması gerekir?
Astsubaylarımızın;
Öncelikle OYAK’la birlikte ilave özel genel sağlık ve yaşam sigortası yaptırarak hem kendilerinin hemde ailelerinin geleceklerini garanti altına almaları, TEMAD sigortanın bu yönde çalışmalarının bulunduğunun bilinmesi,
TSK.lerince;
Astsubayların uzun süreli meslekte kalmaları yönünde teşvik ve iyileştirmelerin yapılmasının ülke menfaatleri gereğince önemli olduğunun bilinmesi,
İktidar tarafından;
Eğitime, meslek eğitimine ve meslekte ilerleme eğitimine yatırımlar yapılması,
Emeklilere yönelik sosyal yardımların yapılması,
Artan şirket ve servet gelirlerini kamusal emeklilik sigortasının finansmanına daha fazla dahil edilmesini,
Çalışma hayatının insanileştirilmesi,
Sermaye esasına dayalı emeklilik sisteminin uygulanmasına,
(*) Sermaye Esasına Dayalı Emeklilik : Emekli olacak kişiler, daha genç olan kuşağın onların menkul emeklilik değerlerini satın almasına muhtaçtırlar ki, emekliler bu gelirler sayesinde geçinebilsinler.
Saygılarımla,
30 Aralık 2013
Hamdi ÖYKE
TEMAD Beylikdüzü Şube Başkanı
Tarih 24.Aralık.2014 sabah kalktım, bilgisayarda bir haber. 6 Jandarma Astsubayı meslekten ihraç. Disiplin yasasının yürürlüğe girişi 31.12.2012… Aradan bir yıl bile geçmedi der. Sayın Dede Ersel Aksu’nun 23.12.2013 tarihinde ağlamaklı sızlanımlarla dolu anlatımlarına. Bende kendilerine içtenlikli katılım içindeyim.
Gerekçe, disiplin yasası ve kabahat türünden suçlamaların, puanlarının toplanması olmalı. Yasalalarda yazılı olmayan kabahat türünden suçlamalardır. Disiplin yasası kapsamına giren olgulardır.
Yasalarda yazılı suç nevinden olanlar. “Kasıt-Kusur-İhmal gibi olumsuz olguları”
Zaten askeri mahkeme veya bağımsız mahkemelere gider suçluları.
TSK. dışında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kamu hizmeti gören diğer kurumlarımda benzer ve bu türde yaptırım içerikli ceza verebilme yetkisi olan yasalar varmı?
Üniformalı olup, eşdeğer olarak jandarma hizmetlerine benzer hizmet veren kurumlar var. “T.C.“ devletinde. Örnek; Emniyet Genel Müdürlüğü Hizmetleri.
Devletin, diğer kurumlarında olmayan, Disiplin Yasası neden bu kurumda var?
Bu yasa, uygulanan kişiler üzerindeki verilere dayalı. Subay-astsubay-uzman personel arasında istatistik yapılmalıdır. Yasanın ne ölçüde, kimlere nasıl uygulandığı belirlenir ise varsayılan suç nevilerinin gerçekten neden işlendiği ve bunların statüleri anlaşılacaktır. En önemli konu budur.
Kamuoyunun gerçekleri bilmesi için, Disiplin Yasası uygulama sonuçlarının istatisk ortamında incelenmesine mutlak ihtiyaç vardır.
İstatistik; gerçekleri, verilere dayalı olgularla doğru olarak ortaya çıkaran bir bilim koludur.
Bu yasanın, hizmete ve kamuya katkısı nedir? Gayesi nedir? Ayrıcalıklı uygulamalar varsa eğer, ortaya çıkaracaktır istatistik incelemeleri.
Çünkü, her yasanın belli bir işlevi vardır, devlet yasalar ortamında.
Varlığı da hizmete katkısı ile ölçülüdür..
Yaptırım içeren yasalar, tüm kamu kuruluşları ortak uygulama alanıdır. Tüm kamu çalışanlarını kapsar nitelikte ise ceza yasalarında da eşitlik ilkesi var demektir.
Kamu çalışanları ortamında belli bir kuruma has, kuruma ayrıcalıklı disiplin yasası, kişi eşitlik ilkesine, özgürlüğüne ve üyesi bulunduğumuz Birleşmiş Milletler'in İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi kriterlerine uyum içerisinde değildir. Nedeni, ayrıcalıklı olduğu içindir. Haksız cezaların iptali için bağımsız mahkemelere dava açma yetkisi de olmadığı içindir. Bu yasada objektif, sübuta ermiş suç olgusu olmasa bile amirin, kişiye yoruma yönelik, disiplin bahanesi ile suçlama olasılığı vardır.
Çünkü, disiplin temininin takdiri yasalara dayandırılsa da, tamamen amirin inisiyatifindedir.
Beyannamenin madde: 7-8-10-11 'özellikle 10. maddesi', Disiplin Yasası ile çelişki halindedir.
Oysa, yasaların ruhu evrenseldir ve geneldir. Disiplin yasasının, özellikle ceza içeren 32-33-34 maddeleri Disiplin Kurulu oluşumunu belirler. Bu kurulu oluşturanlarda, hukuk eğitimi, ceza verebilme yetkinliği ve donanım zorunluluğu aranmamaktadır! Disiplin yasası hükmüne dayanarak, cezanın sonuçlarını bilmeyenlere, cezalandırma eğitimi almayanlara, ceza verme yetkisi tanımaktadır!Emirle vatan için şehitlik mertebesine gönderilenlere özel disiplin yasası neden? Sorguladığımız budur!
Cezalandırmada, verilen cezanın niteliği-niceliğini tespit donanım ile ilgilidir. Cezalandırmada, sonuçların olumlu olması, bilimin ışığında mümkündür. Amirlerin, Disiplin Kurulu oluşturması ise "ben seçtim, oldu" demektir. Yasa izin verse bile, seçilen kişilerin donanım eksikliğinin gereksiz mağduriyetlere sebep olacağı açıktır!
Bu konuda, hukuk ve ceza eğitimi, donanımı şart olmalı. Ceza verebilme konusu, suç işlemeye karşı caydırıcılık özelliğini beraberinde getiren önemli bir yaptırımdır.
Disiplin gerekçesi öne sürülerek yasalarda yazılı olmayan kabahatları kapsayan cezalandırma ve yasa zorlaması ile oluşan disiplin, kişileri sindiricidir. Hizmet verimini düşüren olgudur. Verimlilik gayesinden uzak bir yaptırımdır. Sonuçları içtenlikli ve verimli olamaz.
İçtenlikli, güvene bağlı, sevgi içeren disiplin daha etkilidir ve kalıcıdır. Disiplinli olma alışkanlığını da beraberinde kazandırır. Amirler emirle şehitlik mertebesine sevk ettikleri personeline ceza verme yerine, astlarının güvenini, sevgilerini kazanma konusunda kendilerini yetiştirmeliler, farklı eğitim almalıdırlar.
Cezaların birikip 18 puandan fazla olunca veya 2 amirden 12 den fazla ceza alarak, başkaca hiç bir yasal veri ve karine gösterilmeden meslekten ihraç edilmek, yaşam için cezaların en ağırlarından biridir!
Sadece cezalandırılanla sınırlı kalmaz. Bakmakla yükümlü olduğu eşi ve günahsız çocuklarını cezalandırmaktır. Varsa, bakmakla yükümlü olduğu ebeveynlerini de cezalandırmaktır. Yasanın, yaptırımlarının sonuçları budur!
Puan biriktirip, meslekten ihraç olayı devletin diğer kurumlarında yoktur! Verilen cezaya itiraz olgusu da yoktur. Kabahatların sonucu ağır bir cezalandırma olgusudur, ihraç. Serdededilen hüküm, mükerrer cezalandıma olasılığı ile eşdeğerdedir. Mükerrer cezayı beraberinde getirmektedir.
Şöyleki; kişiye kabahata dayalı ceza veriliyor. İnfaz ediliyor. Sonuçları bitmiş olması gerekirken, sonradan genel infaz sisteminin ön görmediği şekilde, bunlar birikip belli bir puana, miktara ulaşınca bu defa daha ağır bir yaptırım ile meslekten ihrac uygulanıyor.
Konunun cezalandırma sistemi olarak incelenmesi gerekir. Bu türde bir yaptırım, uygulayıcının yanılma ihtimalinde. Mağdurun bağımsız yargıya itiraz hakkı olmalıdır.
Evrensel insan hakları ile çelişkilidir. Beyannamenin 10. maddesi kesindir ve tarafsız mahkemelerde hak arama olgusundan bahseder.
Kabahatlar değil, yasalarda belirlenen gerçek suçlar zaten mahkemelerin işleridir.
Yasalarda yazılı olmayan kabahatler sonucu oluşan bu olgular, vicdan ölçülerine vurulduğunda, iç sızlatıcı sonuçları ortadadır. Uygulayanların yeterliliği, ceza verme eğitimden geçmedikleri ve donanımlı olmadıkları için kusursuz olduğu söylenemez. Empati duyguları ile sonuçta, uygulayanları da huzursuz etmesi gereken bir olgudur. Çağdaş hiç bir ülkede olmayan ve devletin başka kurumlarında bulunmayandır eleştirdiğimiz, disiplin yasası. Kişiler üzerine bir eleştirimiz yoktur.
Ancak, meslekten ihraç gibi çok ağır sonuçları olan bir olgunun kabahatlere dayalı disiplin yasasına bağlı suçlamalar, puanlama sistemine göre değil de, ceza yasalarındaki suç nevilerinin karine gösterilerek sübuta ermiş somut olgular, objektif suçlara göre olması daha özlenen durumdur. Disiplin olguları, bakışa göre ve suçlayan kişiye göre değişme olasılığı olan sonuçlardır.
Bu yasa, Anayasa Mahkemesi'nin denetiminden mutlaka geçmelidir.
Sokaktaki İnsan | Tunca BenginBu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.Tüm Yazıları »
|
Ülke gündemi o kadar yoğun ki, bir yanda yolsuzluk skandalları, bakan istifaları, öte yanda havada, denizde şehit haberleri.. Birinde ayakkabı kutularında milyon dolarlar, diğerinde ateş düşen ocaklar. Hepsinin ortak tek özelliği ise gelir geçer, kamu vicdanını tatmin etmeyen açıklamalar. Ve yanıtsız kalan sorular...
***
Ankara Gölbaşı’nda 17 Aralık’ta düşen 10550 kuyruk numaralı Sikorsky’nin olumsuz hava koşullarına rağmen test uçuşuna çıkarıldığı yolunda iddialar vardı. Dahası bir binbaşı, bir üsteğmen, iki astsubayın şehit olduğu helikopter pilot “inisiyatifi egale edilerek” yani, pilotun uçup uçmama kararı dikkate alınmaksızın emirle havalanmıştı. 19 Aralık tarihli yazımızda bu iddialara değinmiş ve çeşitli sorular yöneltmiştik. Onlara yanıt alamamışken, bu kez de ordudaki uçucu personelin durumuyla ilgili yeni emir ve sorular karşımıza çıktı.
***
Kara Havacılığı Genel Uçuş Yönergesi’ne göre; helikopterin uçuş mürettebatı iki pilot ve asgari bir teknisyenden oluşuyor. Yönerge açık, birden fazla teknisyen olması zorunlu görevlerde (teknik ana motor sarsıntısı tecrübe uçuşu, havadan yaralı nakli, vinçle yaralı kurtarma gibi) teknisyen sayısı artabilir. Artıyormuş da... Ancak Kara Havacılık Komutanlığı’nın uçuş faaliyetlerini düzenleyen 16 Mart 2012 tarihli emri uyarınca görev gereği uçuşa katılan ve uçuş riski alan helikopterdeki teknisyenlerden sadece biri mürettebattan sayılıyormuş. O nedenle de diğerleri uçuş tazminatı alamıyormuş.(0200-43-12) numaralı emrin bu konudaki ilgili maddesi şöyle:
“Aynı anda aynı uçuşta asgari uçuş ekibi sayısından daha fazla kişiye uçuş yazılmayacak. Açıkça emredilen durumlar dışındaki (komuta kontrol, VIP uçuşları dahil) görevlerde uçuş ekibinden daha fazla sayıda görevlendirilen teknisyen, o uçuşta DG (diğer görevli) olacaktır.”
Bu ne demek, gerekirse emirle uçacaksın, görev yapacaksın ama, uçuş ekibinden değilsin. Bir başka deyişle görevli değil, yolcusun... Bu emirden kaynaklanan uygulamalar nedeniyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde açılmış uçtuğu halde alınmayan tazminatlarla ilgili davalar da var. Örneğin, 2012-2013 döneminde 132 saat uçmasına rağmen, tazminat alamayan bir teknisyenin dava dilekçesinde şöyle deniliyor:
“Yönergenin teknisyensiz veya pilotsuz uçuşa çıkılmasının önüne geçilmesi amacıyla ortaya koyduğu yasağın yanlış yorumlanması neticesinde, azami bir teknisyen yazılması uygulaması mutat bir hal almıştır.Yasa yapıcının amacı hiçe sayılarak, mevcut uçuş riskinin sadece teknisyen koltuğunda oturana ait olduğu kanısına varılmıştır.”
***
Gelelim, Gölbaşı’nda düşen helikopterle ilgili askeri savcılıkça yürütülen soruşturmaya katkısı olur düşüncesiyle öncekilere eklenen yeni sorulara:
* 10550 kuyruk numaralı Sikorsky’deki şehit düşen ikinci teknisyen uçuş ekibinde miydi? Uçuş tazminatı alacak mıydı? Yoksa emir gereği DG, yani “yolcu” statüsünde miydi?
* Uçuş ekibinden sayılmayan DG’nin vazife şehidi kabul edilmeme durumu söz konusu mu?
* TSK’da karargahlarda çalışmasına, yani uçmamasına rağmen, “uçuş tazminatı alan” üstsubay ve general pilotlar var mı?
Değerli arkadaşlarım,bundan sonra sizlere zaman zaman buradan seslenmeye çalışacağım.Bana bu fırsatı verdikleri için emekliassubaylar.org. sitesine teşekkür ederim.
Sevgili dostlar,
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ulu önder Gazi Mustafa ATATÜRK’ün bizlere emenat ettiği bu güzel ülkede yaşayan ancak aldığı eğitim ve tecrübelerini hem meslek hayatında hem de emekli olduktan sonra bir türlü istediği şekilde yansıtamayan değerli Astsubaylar ve emeklileri olarak hak ve emek mücadelesinde Türk Silahlı Kuvvetlerine ne gerek var diyorum.
Bu ülkenin bizlere bahşettiği en güzel şey DEMOKRASİ’dir. Demokrasiyi ilke edinen toplumlar hak ve emek mücadelesi için birilerinden icazet yada lutufta bulunmalarını beklemezler. Doğrudan isterler. Ülkemizde yasama organı TBMM meclisi olduğuna göre hedef noktamız TBMM ve mevcut hükümettir. Türk Silahlı Kuvvetleri ulus bütünlüğü ve savunması için her zaman ihtiyacımız olan temel güçtür ve yıpratılması hiçbir yurttaşımızın işine gelmez.
Türkiye’de bir çok mesleki oda, STK ve sendikalar mevcut olup, çıkış noktalarına baktığımızda çoğunun talepleri üyelerinin refah seviyelerini artırmaktır. Ancak bu taleplerini sürekli mevcut hükümete yapmaktadırlar. Hükümet ise bu gruplar ile görüşerek, uzlaşmaya, anlaşmaya vararak taleplerini yerine getirmeye çalışmaktadır. Bazen bu grupların ortak amaç için birleştiklerini taleplerini topluca hükümete bildirdiklerini de görmekteyiz.
Çoğulcu katılımın verdiği güç ile çözümlenmeyecek hiçbir sorunumuzun kalmayacağını düşünüyorum. Türkiye Emekliler Derneğinin çalışmalarını da yakınen takip etmekteyim. Türkiye Emekliler Derneği emekliye verilmeyen banka promosyonları ve intibaklar konusunda mücadelesi devam etmektedir.
Fakültelerde okuyan çocuklarımız, gençlerimiz hakim, yargıç, mühendis, v.s. diplomaları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde en iyi görevleri şu an olduğu gibi daha iyi yapacaklarına şüphem bulunmamaktadır. Dileyen astsubayda talep etmeleri halinde Bakanlıklar, İl Özel İdareleri, Belediyeler, Üniversitelere yatay geçiş hakkını kullanarak daha iyi mevkilere ulaşması çok da uzak hayaller değildir. Nitelikli yetişmiş elemanların önü asla engellenmemelidir. Hükümete düşen görev mevcut yasayı değiştirerek orta ve alt grup gelire sahip milletinin çocuklarına imkan sağlamaktır.
Bunu yaparken; önümüzde yerel yönetimler seçimi yaklaşmaktadır. İçimizde çok değerli ağabeylerimiz, ablalarımız ve onların evlatları, torunları siyasi partiler de çeşitli görevler yapmaktadır. Bazı büyüklerimizde mahalle muhtarlığı, belediye meclis üyeliği ve belediye başkanlığı için adaylıklarını açıklamışlardır. Beğenelim veya beğenmeyelim, bulunduğumuz yerlerde bu adaylarımızı desteklemeliyiz. Siyasi parti çalışmaların içinde olanların yanında olmalıyız. Muhtarını dahi belirleyen bir güç merkezi durumunda olan meslek gruplarının istek ve talepleri karşısında hiçbir hükümet görmezden gelemez. Bunu yaparken derneğimiz ve Astsubaylar siyasallaşmaz, Siyasiler Astsubaylaşır. Sorunları çözüme kavuşturmak için ilçe, il ve genel merkez teşkilatlarında astsubay emeklilerine daha çok yer vermek zorunda kalır.
En derin sevgi ve saygılarımla.
21 Aralık 2013
Hamdi ÖYKE
TEMAD Beylikdüzü Şube Başkanı
Türkiye gazetesinden Balcicek İlter’in Genel Kurmay 2.Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ile astsubayların artan intihar olayları ve sorunlarına yönelik cesurca yapılmış söyleşisini köşesinde okuduğumda aklıma gelen söz, Albert Einstein'in dediği gibi "ön yargıları parçalamak atomu parçalamaktan daha zordur".
Anlaşılan artan intihar olayları ve yaşanan sorunlar karşısında, Genel Kurmay ve siyasiler kulaklarını tıkamışlar.
Sorular ayrıntılı olmasa da, muhataplarınca tahmin ediliyor. Cevaplar genel ve politik.
Özellikle artan intiharlar, 15 günde 7 astsubayın intiharı, anlaşılan pas geçilmiş…
Genel Kurmay 2. Başkanı şöyle ifade etmiş;
Memleketteki intihar oranlarına kıyasla TSK'dakiler daha az ve nedenleri buraya özgü değil. Çok önemli nedenlerin başında psikolojik sorunlar ve madde bağımlılığı geliyor. Bizim zamanımızda bir elin parmaklarını geçmezdi bu vakalar ama şimdi toplumun genelinde nasıl arttıysa buraya gelenlerin arasında da maalesef çok yaygın...'
MSB Bakanı İsmet Yılmaz, TSK’da durmak bilmeyen intiharlara yönelik eleştirileri cevaplamak adına yaptığı açıklamaları, İntihar Haberleri TSK’da Bulaşıcılık Riskini Artırıyor mu? Başlıklı yazımda aktarmıştım.
Söylemler hep aynı.
İntiharlar, silah altına alınan askerlik yükümlüleri yani erlerin sivil yaşantısına bağlanmış.
Ancak TSK’da, istihdam edilmek üzere tam teşekküllü Askeri Hastanelerde ince elenip sık dokunarak ‘’Askeri öğrenci olur’’ sağlık raporu ile alınan ve görevde iken, iki yılda bir periyodik muayeneden geçirilen muvazzaf astsubaylar ne oluyor da bunalıma giriyor, canlarına kıyıyorlar?
TEMAD’a göre ekonomik nedenler, mobbing, keyfi uygulamalar, son çıkan disiplin kanunu, eşitsizlik, umutsuzluk ve geleceğe olan güvensizlik astsubayları bunaltıyor ve de intiharı tetikliyor.
Orgeneral Güler;
Onları haklı gördüğüm tek alan tazminat talepleri... Emekli olduklarında karşılaştıkları tablo. Tek haklı gözüktükleri alan o. Onun da muhatabı biz değiliz. Hükumet de biz de farkındayız aslında. Hükümet yapmayalım demiyor ama onlara yaparsam herkes ister zammı, onlara da yapmak zorunda kalırım şimdi bu yükün altına giremem diyor.
Ancak, muvazzaf astsubaylar ve sorunları ortak olan emekli astsubaylar da diyor ki “Bizler herkes değiliz” kimseden zam veya sadaka istemiyoruz. Yok sayılan haklarımızla birlikte eşitlik ve adalet istiyoruz.
''Öncelikle şunu söyleyeyim, Balçiçek İlter ile çay getiren görevlinin durumu aynı olur mu? Ya da sizinle genel müdürünüzün durumu? Her şeyin bir hiyerarşisi, sıralaması var”
''Bana dair ne varsa her şeyi astsubayım bilir banka şifrelerimden mal varlığıma özel hayatımın detaylarına kadar, ben bilmem o bilir.''
Yukarıdaki ifadeleri ikinci kez okudum. Çay getirme işini, bildiğim kadarı ile TSK içerisinde Er’ler, özel işleri ise herkes kendisi yapıyor.
Ön lisans, lisans ve hatta doktorasını yapmış, takım, bölük komutanlığı, sevk ve komuta görevlerini ifa etmiş ve eden astsubaylara yani silah arkadaşlarına yönelik bu söylem ve örnekleme düşündürücüdür.
Astsubaylar emekli olsa da askerliği bitmiyor, seslerini çıkaran cezalandırılıyor. Nasıl mı?
“Genel Kurmay Tarafından Süreli, süresiz orduevlerine giriş yasağı, TEMAD (Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği) Genel Başkanı Ahmet Keser’ e “ 6 ay, orduevlerine girmeme cezası verilmiş” Suçu, saz çalmakmış öğrendiğim kadar…
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
twitter @daniscoban
Kemal OĞUZ 1963 yılında Tokat’ın Turhal ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Turhal’da tamamladı. Jandarma Meslek Yüksek Okulunu ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Yurdun değişik bölgelerinde görev yaptığı Türk Silahlı Kuvvetlerinden 2013 yılında emekli oldu. Gençlik yıllarından beri amatör olarak devam ettirdiği yazarlık hayatını, profesyonel olarak sürdürmeye başladı. Ciddiyeti ile tanınan Türk Silahlı Kuvvetlerinin, esprili ve komik yönlerinin de olduğunu keşfetti. TSK’da görev yaptığı otuz yıl süresince, yaşadığı veya tanık olduğu komik olayları bir kitapta topladı. Reçeteli olarak satılması ile dikkat çeken kitap, edebiyat dünyasında bir ilk olma özelliğini de taşıyor. Hepsi fıkra tadında ve ilk kez duyacağınız yaşanmış anılardan oluşan kitabın adı: Asker Gülmez Güldürür.
Neredeyse hurda haline gelmiş çok eski bir aracın şoförüydü Süleyman. Aracı sık sık arıza yapıyor, tamir için götürdüğü Bakım Onarım Komutanı Hakan Başçavuş ise her defasında Süleyman’a kızıyordu. Aracın eski olmasını göz ardı edip arızadan hep Süleyman’ı sorumlu tutuyordu. Her defasında azar işitmekten bunalan Süleyman için, korkulu an yine gelmişti. Aracı arıza yapmıştı. Aslında aracın arızalarından Hakan Başçavuş da bıkmıştı. Ancak yine de her defasında Süleyman’a hesap soruyordu. Hatta bu kez dozu artırarak:
Asker mahcup. Çünkü komutanının söylediklerine verecek bir cevabı yok, ama mahkemeye gitmek de büyük sıkıntı. Komutana yalvaran gözlerle bakarak:
Komutanı öfkeli ve gergin bir şekilde söylendi:
Asker içtenlikle ve samimi bir cevap verdi: Var komutanım, kornası ötmüyor…
Bu kitabının hemen ardından, internet-cep telefonu-televizyon üçgeninde kaybolan aile içi ilişkilerden duyduğu rahatsızlığı kitaplaştırdı. Bir baba ile kızı arasında yaşanan manevi aşkın; gülümseme, hüzün, gerilim ve gözyaşı ile harmanlanmış olduğu sıra dışı bu romanın adı ise; Dördüncü Cemre.
Yeni kitap çalışmaları devam etmekte olan yazarın ayrıca çeşitli gazete, dergi ve internet sitelerinde; makale, eleştiri ve şiirleri yayımlanmıştır.
Not:Kitaplarla ilgili haber, tanıtım ve yorumlara, internert arama motorlarına kitap ve yazar adı yazarak ulaşabilir; yorum, puanlama ve paylaşım yapabilirsiniz.