ANEKDOTLARLA ATATÜRK
ÖNSÖZ
Atatürk: Gelmiştir, destanını yaratmıştır, tarihe intikal ettirmiştir ve her fani gi-bi bu dünyayı terk etmiştir.
Bu yaşam yolculuğu içine sıkışan ise: emsali görülmemiş bir destandır. Onun hayat hikâyesi: Doğumundan ölümüne kadar olanlar ile sınırlandırılamayacak ka-dar köklü ve muhteşemdir. Onun devrimleri ile ilkelerini, yerleştirdiği doktrinler ile ilelebet yaşatmak, yüce Türk Milletinin ebedi görevidir.
Her Türk, Atatürk’ü her şeyden önce duygu ve heyecan açısından görür. Hâl-buki Atatürk bir duygu ve heyecan adamı değildi. Yargılarına, kararlarına ve davra-nışlarına daima mantık hâkimdir. Ancak Türk gençliğinin onu bir duygu ve heyecan açısından görüşleri de son derece haklıdır.
Atatürk; ne insanlarla insanlar, ne milletlerle milletler arasında bir kin, bir düşmanlık kaygısı gütmeden eserini veren belki de tek liderdir. Düşmanını daha yendiği anda affetmiştir. Esir ettiği generallere daha savaş meydanında mertçe el uzatan tek adam o dur. Bu generalleri kendi yurduna salan, önderleri devlet, hü-kümet başkanlarını ülkesine dost olarak çağıran, onları kendi toprağında dost ola-rak karşılayan, ağırlayan ve onların hepsinin istisnasız gönlünü fetheden de o dur. “Yurtta Barış, Dünyada Barış” bir tek onun sloganıdır. O yalnız kudretli bir asker, kudretli bir devlet kurucusu ve çağdaş devrimci değil, çağımızın ölçüsüne de sığma-yan bir dehadır.
Bir ilahi hüküm şöyle diyor:
“Bütün canlılar bir gün ölümü tadacaklardır.” Atatürk için de kaçınılmaz olan bu son tecelli etmiştir. Ancak diğer fanilerden farklı olarak: Atatürk milletine, taşı-dığı isme layık bir miras bırakmıştır.
Maddi mirası, birer tarım okulu olarak düşündüğü ve yoktan var ettiği çiftlikle-rini zaten gözlerini kapamadan millet hazinesine armağan etmiştir. Kalanları da hayrına ve faydasına inandığı iki kuruma, DİL ve TARİH kurumlarına bıraktı. An-cak; onun asıl mirası “HER BAKIMDAN BÜYÜK BİR TÜRKİYE CUMHURİYETİ”dir. Onu da Türk Gençliğine emanet etmiştir.
Sayın İlber Ortaylı’nın Gazi Mustafa Kemal Atatürk adlı eserinde; (Kronik kitap 2018)
“Tarihin akışını değiştiren, ona mührünü vuran veya büyük tehlikelere mani olan liderlere her memlekette rastlamak mümkün değildir. Türklerin her asırda büyük mareşallerinin ve büyük devlet adamlarının olduğu bilinmektedir ve Türkiye böylesi bir zenginliğe sahiptir; fakat Atatürk nadiren görülen bütünleyici bir yönetici, bir dahidir.
Bununla beraber Atatürk’le ilgili –Atatürk kurucumuzdur- ve –Atatürk 20. Yüzyılın büyük devlet adamıdır- gibi devamlı kullanılan klişelerimiz var. Bunlar doğrudur ama elzem olan bu sloganları maalesef kullanmıyoruz.
Birincisi Atatürk, Türkiye Mareşal’idir. Büyük mareşaldir çünkü başka mareşalleri takdir etmeyi bilmiştir. Bunlar onun en büyük özelliklerindendir. Büyük ve yaratıcı adamlar bu geçiş-leri kolaylıkla yaparlar.
İkincisi Atatürk bir organizatördür. Hem askeri alanda hem de politikada başarı göster-miştir. Büyük bir devlet adamı olduğunun göstergesi olarak monarşiyi Cumhuriyet’e dönüş-türmüş ki bu gerçek bir inkılâptır. Bu büyük inkılâbı başka hangi inkılâplarla besleyeceğini de bilmiştir. Cumhuriyet’i ilan etmiş olsa bile eski vagonda gitmeye devam edebilirdi. Ancak böy-le yapmamıştır ve dolayısıyla kendisinden -Halaskar gazi, Gazi Paşa, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Gazi Paşamız- unvanıyla bahsedilmesi uygundur.” Diyor.
Günümüzde; bu büyük “Deha” sahibi Türk önderi; kimi gaflet içindeki hainler tarafından fütursuzca saldırıya uğramaktadır. Bunun yanında onları cesaretlendi-ren davranışlara göz yuman yetkili, etkili ve görevli kişilerin de olduğu bilinmekte-dir. Ancak bu hain fikir sahibi aymazların da Atatürk sayesinde bu makamlara ge-lebildikleri ve özgürlüklerini yaşadıkları unutulmadan, bu büyük önderimizin, ilke ve devrimlerinin yılmaz savunucusu ve bekçisi olarak manevi huzurunda saygı ve minnetle eğiliyorum.
Bu kitapta; Yüce Atatürk’ün dünya görüşü, yaşam tarzı, yurt ve millet sevgisi, azim ve çelik iradesi ile dehasının yansımalarından” kırıntı”lar bulacaksınız.
BİYOGRAFİM
Refazettin Çığır;
1950 Yılında Ordu-Mesudiye Erik köyünde dünyaya geldi. İlkokul eğitimini 4 sınıfa kadar bu köyde, 4 ve 5 sınıfları Samsun-Terme'nin İnesül köyünde tamamladı.
1963 yılında Deniz Astsubay Hazırlama Ortaokuluna girerek 1969 yılında mezun oldu. Deniz Kuvvetlerinin çeşitli Yüzer - uçar ve Kara birliklerinde ve Sahil Güvenlik Komutanlı-ğında görevler yaptı. 1983 Yılında subay naspedildi ve 2005 yılında emekli oldu.
Çeşitli mesleki eğitim ve kurslar yanında birçok Seminer, panel ve konferanslara katıldı. Orta – kademe ve üstü yöneticilik eğitimleri aldı. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Tarihçe ça-lışmalarında da görev aldı.
Tarih araştırma ve incelemelerine olan merakı ile Mesudiye yöresinin tarihi geçmişi, ar-keolojik buluntuları, şifalı bitkileri, folklorunu da kapsayan MELET ve biyografik bir çalışma olan MAVİ YILLAR isimli yayınlanmış iki kitabına ilaveten, ANEKDOTLARLA ATATÜRK kitabının yazarıdır.
Ülkü hanımla 1973 yılından beri evli ve hayata beraber yürüyor. Aslı ve Arzu adında iki kız evlat sahibi, Metin Boray, Adil Aslan adında iki erkek ve Duru adında da bir de kız torunu vardır.
Halen Kocaeli Değirmendere’de, yaz aylarında ise Çanakkale Küçükkuyu’da yaşamını sürdürmektedir.
Assubaylar tüm haksızlıklara hukuksuzluklara rağmen söz konusu vatansa gerisi teferruat diyerek vatan için severek canlarını feda eden kahramanlardır ;
15 TEMMUZ hain darbe girişiminin önlenmesinde büyük katkıları olan demokrasinin simgesi meslekdaşımız P.Kd.Bşçvş. Ömer HALİSDEMİR
Türkiye Cumhuriyetinin bekası için hiçbir değerin geri getiremiyeceği canınlarını feda eden yüzlerce meslekdaşımızdan biri olarak gönlümüzdeki yerini alan HALİSDEMİR meslekdaşımızı tüm şehitlerimiz adına NİGDE'de ki kabrinin başında anacağız ;
TEMAD Genel Merkezinin koordinasyonunda yapılacak bu etkinlik için ANKARA'dan ve yurdumuzun muhtelif illerinden otobüsler kaldırılacaktır;
Katılmak isteyen arkadaşlarımız bulundukları yada yakın oldukları TEMAD şubelerine başvurmalarını rica ediyoruz.
Şehitlerimize minnettarız ruhları şad mekanları cennet olsun
Siyaset hayatın parçasıdır. Biz assubaylara ön yargılarla yapılan haksızlıklar, hukuksuzluklar ancak hukukun üstünlüğü ilkesinin gerçekleşmesi ile son bulacaktır. Birçok milletvekili bizlerle ilgili yasa teklif leering, soru önergeleri vererek adaletin sağlanmasına gayret göstermekteler, kendilerine minnettarız; ancak mecliste bizden birinin olması konuyu çok farklı noktalara taşımaktadır.
Unutmayın ki Atalarımızın ELİN İYİSİNDEN KENDİ KÖTÜN DAHA İYİDİR sözündeki gibi bizi ancak aynı çileleri çeken arkadaşlarımız anlayabilir.
Çeşitli partilerden arkadaşlarımız milletvekili aday adayı olduklarını açıkladılar,hangi partiden olursa olsun hepsine sonsuz başarılar diliyoruz. Bunlardan biri birikimi mesleğine ve meslektaşlarına saygısı ile ön plana çıkan Sn. Ömer BAYRAM'ı sizlere tanıtmayı amaçladık diğer adaylara da sayfalarımız açıktır.
Ömer BAYRAM 1970 Bolu Mudurnu doğumlu olup babasının memuriyetinden dolayı farklı ilçelerde eğitimini tamamlamış 1989 yılında çok sevdiği Hava kuvvetlerine Asb olarak katılmıştır.
Hava kuvvetlerinde farklı birliklerde görev yapmış 2012 yılı itibarıyla meslek hayatına emekli olarak son vermiştir. Emeklilik sonrasında siyasete atılmış bir yandan da sivil toplum örgütlerinde gönüllü olarak görev almıştır. Özellikle Emekli meslektaşlarının kurduğu T.E.M.A.D. derneğinde İzmir il başkan yardımcı olarak bir dönem gönüllü görev almıştır.
Kendisinin de yaşadığı Mesleki sorunların ve üstlerin egemenliğinde yaşanan hak gasplarının düzeltilmesi için etkin olarak mücadele etmiştir. Bunlar Eylem bazından yazılı görsel basında meslektaşlarının sorunlarını dile getirmiş,hiçbir baskı karşısında korkmadan her plartformda yaşanılan haksızlıkları dile getirmiştir. Aynı zamanda üyesi olduğu ve siyasi mücadele verdiği Cumhuriyet Halk Partisinde Şehit yakını ve Gazilerimizin sorunlarını dile getiren çalışmalar yapmış partiye bu konuda katkı koymuștu.
TSK içinde uzman çavuş ve erbaşların sorunlarını da sahiplenmiş çalışmalarını sadece kendi meslektaş sorunları ile sınırlandırmamıştır. Bu durum onun yaşam felsefesi haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır ilkesinden kaynaklanmaktadır. Aidiyet duygusu artmış Türk silahlı kuvvetler mensuplarını çoğaltmak ve hayata geçirmek yasal zeminde mücadelesi ile emin adımlarla ilerlemektedir. Hatta herkesin görmezden geldiği adi malul emekli personelin de hamiliğini yaparak mağduriyetlerinin duyulması ve düzenlenme yapılması gayretine girişmiştir.
Bitmek bilmeyen enerjisi ve engin deneyimi kendisini uzman olarak gördüğü bu sahada alanlara yansıtmak katkı sağlamak onun en büyük ideali olmuştur. Sayın Ömer BAYRAM'ın bu kalabalık mücadele yelpazesinde sadece bunlarla sınırlı çalışmaları yoktur. Kendisi Cumhuriyet Tarihi Uzmanı oluşu akademik eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesinde Atatürk ilke ve İnkılapları Tarih Enstitüsünde tamamlaması onu bu alanda da akademik uzman yapmış insanlara Atatürk sevgisini aşılamak, Cumhuriyet hafızamızı diri tutmak için elini taşın altına sokmuştur, bu anlamda Atatürkçü Düşünce Dernekleri dergilerinde araştırmacı yazılarıyla okuyuculara bilimsel yazılarıyla katkı sağlamaktadır, ayrıca konferans ve sunumlar yaparak bıkmadan usanmadan laik sosyal hukuk devletini bize emanet eden Atasına layık insan olma ve genç beyinleri Atatürk sevgisiyle doldurmak kendisinin yaşama amacı haline getirmiştir.
Evli ve bir kız babası olan Ömer bey yaptığı hizmetleri etki alanını genişletmek ve kanun yapıcılarla bizzat içinde olmak için parlementoya aday ve bu konuda uğruna mücadele ettiği meslektaşlarından, şehit yakını ve Gazilerimizden uzman Çavuş ve erbaşlardan malul olarak emekli olan personelden ve ulusalcı olduğunu düşünen herkesten kendisine destek vermesini bekliyor, aydınlık yarınları birlikte inşaa edelim diyor. Kendisine çıktığı bu yolda başarılar diler partisi tarafından atanır umuduyla kolay gelsin diyoruz .
Ömer BAYRAM'ın şu sözüyle de yazımızı bitiriyoruz. Partime ve Bana güvenen insanlara yarınlar için verdiğimiz sözler var bugün için yapmamız gerekenler var. Allah yar ve yardımcımız olsun tüm meslektaşlarımı en kalbi duygularla selam ve saygılarımı sunuyorum.
SİTE VE ASSUBAY GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
Türk Silahlı Kuvvetleri Kamuoyunun Dikkatine,
OYAK Genel Müdürlüğü, Algı Anketi adı ile kamuoyu yoklaması niteliğinde anket olarak tanımlayabileceğimiz sorular göndermiş, ayrıca serbest bir bölüm bırakarak düşüncelerimizi paylaşmamızı istemiştir.
OYAK, yıllarca maaşlarımızdan, çoluk çocuğumuzun boğazından keserek zorunlu ödeme yaptığımız bir kuruluştur ve “BİZİM”DİR.
OYAK’IN iyi yönetilmesi bizim ve kurum olarak OYAK’IN kendisinin yararınadır.
Bu nedenle samimi, yapıcı eleştirilerimizi, beklentilerimizi iletmek hem hakkımız hem de görevimizdir.
Biz aşağıdaki hususları belirledik. Siz de kendi düşüncelerinizi ekleyerek, size anket için SMS gelmişse On Line Hizmetlerden anket formuna, gelmemişse OYAK’A doğrudan göndermeniz hepimizin yararına olacaktır.
Takdirlerinize sunarız.
Not: Lütfen bu iletiyi ilgili olduğunuz OYAK Üyelerinin olabileceği tüm sosyal medya platformlarında paylaşınız.
1. OYAK Gereklidir, iyi düşünülmüş bir kurumdur. Ancak OYAK bir ticari kurum değil bir sosyal yardım kurumudur. Tüm tasarruflarında bu hususu göz önünde bulundurmalıdır.
> 2. OYAK dışarıdan sermaye girişi olmayan sadece üyelerinin mütevazi maaşlarından zorunlu kesintilerle oluşmuş devasa bir kuruluş haline gelmiştir. OYAK üye ve sermayesinin %60 dam fazlası Astsubaylara ait olmasına rağmen, yönetim-denetim organlarında Astsubayların yeterince söz hakkı yoktur. Temsilde adalet mutlaka sağlanmalıdır.
> 3. Üyeler arasında hizmette ayrımcılık söz konusudur. Her üyeye ödediği aidat oranında hizmet verilmesi doğaldır. Ancak üst rütbelere pozitif ayrımcılık yapılması kabul edilemez, adaletsizdir.
> 4. OYAK, yatırımları ile devasa bir kuruluş haline gelmiştir. Ne yazık ki üyelerinin büyük çoğunluğu geçim derdindedir. KISACA ZENGİN OYAK´IN FAKİR ÜYELERİYİZ. Üyelere yardım arttırılmalıdır.
> 5. Asker kişiler yalnızca emeğini değil aynı zamanda canını ortaya koyan kişilerdir. Kendi parasıyla oluşturduğu Sosyal Güvenlik Kurumu meslekteki ve emekli personele yaşamlarını kolaylaştırmak için örneğin 5 yılda araba, 10 yılda ev edinmesini sağlamalıdır.
> 6. OYAK’IN son yıllarda ürettiği konutların kimlere hitap ettiği anlaşılamamaktadır. 400-500 bin ₺ mertebesindeki evi kaç astsubay, subayın alabileceği düşünülmelidir. Kaldı ki aynı koşullarda aynı özellikteki konutu piyasadan bulmak mümkündür. OYAK’IN bu durumda üyesine sağladığı imkan öncelikle OYAK Yönetimi tarafından sorgulanmalıdır.
> 7. Bilişim teknolojisi ve yazılım önümüzdeki çağın mesleğidir. OYAK mutlaka bu alanda atılım yapmalıdır.
> 8. OYAK İştiraklerinde astsubay subay çocukları benzerleri arasından öncelikle istihdam edilmelidir.
9. OYAK Sosyal sorumluluk kapsamında büyük şehirlerde öğrenci yurtları yaparak gençlerimizin tarikatların, Atatürk düşmanlarının kucağına düşmekten kurtarmalı. Rütbe esas alınmadan ihtiyaç durumuna göre burs sağlanmalıdır.
10. Bir çok şehrimizde ORDU Evlerimiz ne yazık ki askeri personelin sosyal statüsüne uygun değildir ve yetersizdir. Sosyal sorumluluk kapsamında ORDU Evlerine destek sağlanmalıdır.
11.Kurum iştiraklerinde tüm üyelerin hakları vardır Kurulduğundan itibaren emekli olan her üyeye katılımları nispetinde hisse senedi verilmeli Dileyen birikimini kurumda değerlendirmeye devam etmelidir
Saygıdeğer Üyelerimiz;
Sitemiz, assubay onur mücadelesinde büyük katkıları olan bir meşaledir. Henüz muhataplarımızı değiştiremesek bile bizler olumlu yönde değiştik. Yıllardır tayin, sicil ve ceza baskısı ile susan - susturulan zümremiz, "HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK!" sloganı ile eleştirmeye, sorgulamaya kamuoyu ve ilgililere gerçekleri anlatmaya başlamış, bir çok taşın yerinden oynamasına vesile olmuştur. Mücadelemizi adalet, eşitlik ve insan onuruna saygıyı sağlayıncaya kadar, her geçen gün artan bir güçle sürdürmeye devam edeceğiz. Bu anlamda, zaman zaman ilgilileri ve basın mensuplarını bilgilendirme çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.
Arkadaşlarlarımızın da bu konuda kişisel gayretleri olmakta, konu bütünlüğünü sağlamak için yazılacak metni hazırlamamızı talep etmektedirler. Arzu eden arkadaşlarımız aşağıdaki metni aynen veya kendi duygu ve düşünceleri ile sorunlarımızı ilgililere gönderebilirler. Tüm engellere rağmen mutlaka başaracağız.
Saygılarımızla...
Saygıdeğer Kamuoyu'na
Biz; emeği ile yaşayan, emeğinden başka gücü olmayan, sonu başından belli, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin tüm yükünü sırtında taşıyan sessiz bir toplumuz. Hükümetlere muhtıra verme gücümüz, omuzlarımızda yıldızlarımız yoktur. Ama muhtıra verenler bize güvenerek muhtıra verirler, ihtilal yaparlar. Pek kimsenin dikkatini çekmeyiz. Bizler ne daha fazlasını, ne de imtiyazı talep etmekteyiz. Tek arzumuz adalet, eşitlik ve insan onurunun gerçekleşmesidir. Bu nedenle, bize insan olduğumuz için ve insanca yaklaşan herkese minnet duyarız. Saygılarımızla.
Biz; Türk Silahlı Kuvvetleri'nin teknik ve idarî kadrosuyuz. “Teknik” sözcüğü yalnızca teknoloji anlamında değildir. Belki teknokrat demek daha doğru olur. Tankların, uçakların, gemilerin, tüm silah ve sistemlerinin bakımı, sevk ve idaresi bizim sorumluluğumuzdadır. Uçağa silahı biz yükler, bakımını biz yapar, uçuşa biz hazır eder, pist başına kadar biz getirir, son kontrolünü biz yaparız. Uçağın, sadece havada uçurulması pilota aittir. Hava Kuvvetleri'nin ilk kuruluş yıllarında Türk Hava Kuvvetleri'nin pilotları, pilotların da hocalarının çoğu assubaydı. Sonradan kaldırıldı. Günümüzde Hava Kuvvetleri K.lığı yapan generaller, öğretmen assubaylara saygı ile yaklaşırlardı. Tanklarda da, askerî gemilerde de durum aynıdır ...
Bizler; görevimizi en üst düzeyde yapmamız gerektiğinin bilincinde bir toplumuz. Biz biliriz ki, yeterince sıkılmayan bir vida, en ucuzu 55 milyon dolar olan bir uçağın düşmesine, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne hayli maliyetli olan bir pilotun hayatına, bir cana mâl olacağını çok iyi biliriz. Bu bilinçle görevimizi en iyi biçimde yapmanın sorumluluğunu taşırız.
Görev için yola çıkacak bir tankın, denize açılan bir geminin her an göreve hazır olması gerektiğini, en az bir uçak kadar hassas sistemlere sahip gemi, tank ve silah sistemlerinin en üst düzeyde göreve hazır tutulması gerektiğini biliriz. Ve bu görevi biz, yalnızca biz yaparız.
Her bölgeden, ekonomik ve kültür seviyesinden gelen mehmetçikleri, belli bir düzen içinde eğitmek, onları bir arada tutmak, sağlıklarından insan ilişkilerine ve askerlik hayatlarından sonraki dönemde hayata hazırlamak da bizim görevimizdir. Bu kadar karmaşık bir toplumu omuz omuza ve kardeşçe bir arada tutmak için neler yaptığımızın sırrını zaman zaman biz bile bilemeyiz.
İç güvenlikte, asayişte, depremde, sel felaketinde, kargaşada, anarşide, bölücü terörle mücadelede biz hep ön plandayız
Ordumuzun kahraman mehmetçiğine en yakın olan biziz. Onlardan birine bir şey olduğunda kendi evladımız gibi içimiz yanar. Şehit düşen bir evladımızın cansız bedenini topraktan ilk biz kaldırırız. İçimizdeki öfkeyi, taşan sabrımızı kontrol etmek bize düşer. Mesleğimizin en zor yanı budur. Yanımızda yaralanmış, umutla gözlerimize bakan bir mehmetçiğin yaşaması için sadece dua etmekten başka çaremizin olmadığı anlar uykularımızı böler, rüyalarımıza girer..
Bir mehmetçiğin cansız bedenini anne-babasına teslim ederken, hani basında tek satırlık bile haber olamayan, hani hangi mankenin o gece kiminle eğlendiği kadar toplum ve basın nezdinde haber değeri taşımayan bir yiğit vatan evladının cansız bedenini sevdiklerine teslim ederken küçülüp kaybolmak isteriz. Gözlerimizi kaçıracak yer ararız. Dilimiz damağımız kurur. Gözlerimiz yanar. Ama gene de dik durmamız gerektiğini biliriz.
Mesai saatimiz yoktur. İş bitince gideriz evlerimize. Ayda ortalama 5 gün 24 saat esasına göre nöbet tutarız, haftanın bir günü gece eğitimine katılırız. Tatbikatlar, özel görevler bunun dışındadır ve bir kuruş fazla mesai tazminatı alamayız. Göreve 24 saat hazırız. Görev gerektiğinde zaman kavramı yoktur.
Biz; Yunan sınırında,biz Irak sınırında,biz GABAR Dağında,biz Bosna’da,biz Lübnan’dayız.Biz Şemdinli’de,biz Hakkari’deyiz... Biz;göklerde,biz,yedi deniz dört iklimdeyiz.
Biz; Kuşadası’nda, Bodrum’da Çeşme'de masa başında klimalı,kaloriferli ofislerinde oturan büro memurları ile aynı kefeye konulan insanlarız. Görev koşullarımız ve sorumluluklarımız büro memurları ile kıyas kabul etmese de aynı maaş derece ve kademesinden göreve başlatılırız.
Meslek hayatımızın neredeyse üçte biri nöbette,tatbikatta, gece eğitiminde, özel görevlerde ve evimizden uzakta geçer. Biz; eşlerimizin hamileliğini, çocuklarımızın bebekliğini, diploma günlerini, ana-babamızın hastalıklarını görmeyiz. Biz; vatana hizmet etmek olan işimizle evliyiz.
Biz; Türk Silahlı Kuvvetleri'nin tüm yükünü omuzlarında taşıyan onurlu emekçileri, biz Assubaylarız.
AÇIKLAMA :Bu deklerasyon 28 Aralık 2006 tarihinde hazırlanmış askeri,siyasi otorite,basın ve kamuoyu ile muhtelif tarihlerde paylaşılmış,29 Mart 2018 tarihinde güncellenmiştir
GELEN NEBİ ASKERİ
İnliyordu meydanlar, Allah Allah sesiyle
Top sadâları ile, girdi Mehmet Afrin'e
Kalk ayağa oturma, selamla artık sen de
Son ordusu İslâm'ın, kurtardı seni işte
Gelen Nebî askeri, sakın artık üzülme
Bağrındaki pislikler, temizleniyor işte
Açacak umut çiçek, bağ ve bahçelerinde
Son ordusu İslâm'ın, kurtardı seni işte
Bırak kara bağlama, artık gül biraz sen de
Mesutça çocukların, gezsin caddelerinde
Şenlensin hüzün dolu, pazarların senin de
Son ordusu İslâm'ın, kurtardı seni işte
Geldi vefalı TÜRK'ler, Anadolu'dan yine
Barış dostluk getirdi, zeytin dalları ile
Yan bakamazlar asla, düşmanın istese de
Son ordusu İslâm'ın, kurtardı seni işte
Bırak haydi kederi, hedef şimdi Münbiç'e
Bekliyorlar onlar da, barış ve dostluk ile
Yiğit Mehmetçikleri, gelecek hemen diye
Son ordusu İslâm'ın, kurtardı seni işte
ÖMER KESKİN 28 şubat 2018
HOCALI'YI UNUTMA
Hocalı'da çocuğa, kadın ve ihtiyara
Kıyanları hatırla, unutma onu asla
Sarıp etraflarını, katil acımasızca
Katlederken onları, baktılar hâyâsızca
Seyretti bu vahşeti, dünya acımasızca
Tıkadı kulağını, çığlıkları duymaya
Saf tuttu Haçlılar da, ermeninin yanında
Silahsızdı Hocalı, o gece katliamda
Yüzdüler derileri, utanmadan arsızca
Deştiler karınları, acımadan insana
Kirletilmiş namuslar, vahşiler kin kusmada
Yakılmış canlı canlı, ateşlerin nârında
Azeri kardeşine, mezâlimi unutma
Yapılan soykırımı, kimseye unutturma
Ömer böyle diledi, kabul etsin
Hûda'da Geldiğinde kutlu gün, al intikamını da
Ermeninin yaptığı, kâr kalmasın yanına
Ömer KESKİN 26.02.2018
Asssubaylar 4 yıllık fakülte statüsüne kavuşmalı diye bıkmadan usanmadan yazdık çizdik.
Bir arkadaş yorumda demiş ki;
“ 4 okuyacaksam niye Assubay olayım ki....."
Bir arkadaş ta ;
" biz 4 yıllık fakülteli subaylara bu halimizle de kurs verir, öğretmenlik yaparız
ne varmış ki eğitim standardımızda " demiş.
Yine bir arkadaş " Assubaylık kalksın o zaman " demiş.
Bir başkası " zaten çoğumuz 4 yıllık fakülteyi bitirdik ya ne gerek var ki " demiş.
Bir başkamız "ne gereği bu şimdi durup dururkenben bu talepten bir şey anlamadım.
anlayan var mı söylesin " demiş.
Bir diğerimiz ise;
“ O zaman subaylık ne olacak, onların durumuna yazık olmayacak mı " demiş.
Bir başkası da;
“ ben zaten 1. dereceye 19 yılda bu halimle de çıkıyorum sizin fakülte kanunu ile kazanılacak
olan 8/1( veya hazırlık sınıfı da eklenirse 8/2 ) başlangıç hesabınızda bir yanlışlık var " demiş.
Birisi, " böyle bir saçmalık duymadım. hiç Assubayı subay seviyesine çıkarırlar mı " demiş.
Bir başka arkadaş; subayın statüsüne acımış,
“ onların ki 6 yıl bizim ki 4 yıl olsun o zaman ses çıkarmazlar " demiş.
İyi ki de bir çok arkadaşımız da
"4 yıllık fakülte kanunu Assubayların insani eğitim hakkıdır.
Görev, makam ve statü ayrı şeyler, öğrenim ve eğitim eşitliği ayrı şeyler "demiş.
Ne yazık ki bu gün dünyanın tam 130 ülkesinde hem kamuda hem de özel de iş yaşamında ,
ticaret yaşamında öğrenim statüsü 4 yıllık fakülte denkliğinden başlıyor.
Yukarıdaki yorumlara tabi ki saygı duymalıyız.
Bunun adı demokrasi.
Fikirlerin özgürce ifadesi.
Algı, öngörü, vizyon gücü.
Herkese teşekkür ederim.
AMA UNUTMAYALIM Kİ,
O Subaylar da 1971 yılına kadar 2 yıllık yüksek okullu idiler.
Dediler ki,
“ Biz Cumhurbaşkanı çıkaran makamlarız.
Ülkeye darbe ve muhtıralarla yön veren toplumuz.
Medyanın, basının, iş adamının, siyasetçinin, hukukçunun, öğretim görevlisinin, sanatçının muhataplarıyız.
Ekonomiyi, hukuku, anayasayı, sosyolojiyi, kamu yönetimini iyi bilmeliyiz. Eğitimini almalıyız.
Akademisyen hüviyetli olmalıyız.
Ona göre de sosyal ve mali gelirimiz yüksek olmalı.
Tatillere, gezilere, kulüplere, balolara, törenlere, gösterişle katılabilmeli, eşlerimizle vals ve dans yapabilmeliyiz.”
Algısını görev addettiler.
Kuleli Askeri lisesine komşu olan kandilli kız lisesini kanki yaptılar.
Kızlarla dans ve vals yaptılar. Tiyatrolara, resim sergilerine gittiler.
Dario Morenonun o ünlü “deniz ve mehtab” şarkısını tarabyada, bebekte ay ışığında öpüşerek dinlediler.
Assubay adayı öğrenci genç;
Konyanın ,Çankırının bozkırında dişi sinek kovalarken, ıssız köy meydanıkadar yoksul, sokaklarında gezerken;
Çatal kaşık tutmayı öğrenemezken, çağdaş, sosyal yaşam ne demek bilmezken.
Kulelinin o 15 lik mağrur çehreli askeri öğrencileri, 16 sında, çakıl gazinosunun yolunu öğrendiler.
Sessizce de 1972 de önce 3 yıla 1978 de de 4 yıla ,fakülte denkliğine kendilerini çıkarıverdiler.
Akademik lisans aldılar.
İki diploma.
Çift ana dal eğitim.
Yüksek lisans
Tez, doktora.
Önce kariyer, beraberinde de para pul.
Bunun adı vizyon beyler.
Bunun adı öngörü.
Onlar, tam 42 yıl önce YÖK kayıtlarında mühendislik fakültesi ayarında diploma statüsüne kavuştular.
YA BİZ ASSUBAYLAR.
Oysa dedemiz o dünyanın hayranı olduğu Vecihi Hürkuş.
Toprağımız o kadar sağlam hani.
Asaletimiz o kadar belgeli.
Öyleyse bu yakıştırmamak niye.
Bu alçalma, küçülme….
Oysa orada duran koskoca TC Anayasasının eşitlik içeren 12. ci ve 130-131 nci. maddesi.
İnsan hakları evrensel beyannamesinin yüksek öğrenimden yararlanma hakkı gözeten 25-26.cı maddesi.
Avrupa insan hakları sözleşmesinin yüksek öğrenim şartı ve gerekliliğine dair 26.cı maddesi.
Unesconun eğitimde eşit fırsat içeren ve eğitimde eşitsizliği yasaklayan 1-2-3-ve 5.ci. maddesi.
Daha saymakla bitmeyecek kadar insan hakkı düzenlemesi.
KİM İÇİN ?
İnsan için tabi ki……
Bizler insanız. Bireyiz. Yurttaşız.
Onurlarımız var. Aklımız, bilincimiz.
Yaratıcı gücümüz, fikrimiz.
Heyecanımız. Tadılmamış başarılarımız.
Nankör devletin değil,
EŞLERİMİZİN VE ÇOCUKLARIMIZIN TAM YÜREĞİMİZİN ORTASINA SEVGİ İLE KOYDUKLARI HAYSİYET VE GURUR MADALYALARIMIZ VAR.
İnsanın gelişimi, yetenekleri, eğitimi için var edilen her bilgiye ve kaynağa ulaşmak ta hakkımız.
BİZ ÖNCE İNSANIZ. SONRA ASSUBAYIZ.
ADALET İNSAN HAKKIDIR. KUL HAKKI DEĞİL.
VERMEZLER İSE,
SÖKE SÖKE ALIRIZ.
SAYGIMLA
Adnan Fuat ÖZDEMİR
Bir genç liseyi bitirip üniversite sınavlarına girdi.
Taban puanına göre Assubay meslek yüksek okuluna kayıt oldu.
Yök statüsünde ve Astsubay Meslek Yüksek Okulu kanununda öğrenim süresi iki yıl
olduğundan 9/1 dereceden hizmete başladı.
Başka bir genç yine liseyi bitirip üniversite sınavına girdi.
Aldığı taban puanına göre 4 yıllık Subay Harp Akademisini kazandı.
2 yıl daha fazladan öğrenim görüp 8/1 den başladı.
(bir ay önce çıkan kanun hükmünde kararname ile bir yıllık dil hazırlık sınıfı da eklenince
4+1 olarak artık 2018 yılı itibariyle 8/2 den başlayacak.)
Yani şu an itibariyle başlangıç derecesinde bir Subaybir Assubaya tam 1 derece+1
kademe fark atmış oldu.
Meslekte iken örn.yarbaylığa 2 yılda terfi ederek ,harp akademesini bitirip aldıkları
derece kademeyi saymıyoruz bile
Biz hala 9/2 nin peşinde avuntudayız.
Subay ne olursa olsun tüm kaynak tedariklerinde göreve başlangıç derecesi olarak
mali tablolarda 8/2 (yeni)ile muhatap olur ikenbakın Assubaylarda ne kepazelik yaşanıyor.
Milli Savunma Üniversitesinde Assubayın öğrenim statüsü 2 yıl olduğundan
buradan mezun olan bir genç yukarıdaki örnekte olduğu 9/1 den mesleğe başlıyor.
Bu resmi başlangıç derece ünvanımız.
Dışarıdan kendi nam ve hesabına 4 yıllık bir fakülteyi bitirip te iş bulamadığı için
yine başka bir kaynak tedarik metodu yolu ile Assubay olmak isteyen bir genç te
8 aylık bir intibak sınıf eğitimine müteakip göreve başlatılıyor.
Ama bu arkadaş intibak düzenlemesi ile 9/1 yerine9/3 den başlangıç derecesine kavuşuyor.
Yani Assubaylar kendi içinde aynı yıl mezunları da olsalar en az 2 kademelik
bir farklılık yaşıyorlar.
Sosyal medyada kendi içimizde bu çatışmanın ve farklılığınörneklerini her gün artarak yaşıyoruz.
KENDİ İÇİMİZDE DAVADA VE HEDEF ALGISINDA HIZLA BÖLÜNÜYORUZ.
Daha ilginç olanı ise bu gün Subay gibi 4 yıllık lisans mezuniyeti olan tüm Assubaylar
ise o subayla yine 2 kademelik bir başlangıç derecesi mağduriyeti yaşıyorlar.
(Subayın yeni KHK ile bir yıl hazırlık sınıfı sonucu artık 8/2 oldu).
Daha da garibi Subay Assubaydan 2 yıl fazla okumasına rağmen aradaki kademe
farkının da 2 olması gerekirken bu gün bu fark 3 kademe olarak özlük haklarına yansıyor.
(hazırlık sınıfı şu an sadece harp okullarında başlatıldı).
Assubaylara da hazırlık sınıfı konulup konulmayacağı henüz belirsiz.
Tek bir Cumhuriyet Anayasadan hele ki o Anayasanın 12. maddesinden nasıl böyle bir
faşizan ayırım ve aşağılama çıkıyor kimse de izah edemiyor.
BAŞTA KURUMSAL TEMAD OLMAK ÜZERE ASSUBAY TOPLUMU BİR BÜTÜN OLUP TA
BU GÜNE KADAR BU KONUDA ANAYASAL EŞİTSİZLİK ADINA BİR DAVA OLSUN
AÇMAYI BECEREMİYOR.
Aynı beceriksizliği öğrenim hakkına dair eşitsizlik konusunda da,
Anayasal ve uluslar arası sözleşmelere dayanarak ta 4 yıllık askeri öğrenim statüsü için
yine bir anayasal eşitsizlik davası açamayarak ta yapamıyor.
Bir çorba sistemi almış başını gidiyor.
Subaylar ömrü hayatlarında hiç bir zaman ne derece, ne kademe,
ne de tazminat adına hiç sorun yaşamamışken ;
Assubaylar inanılmaz bir kargaşa ve karışıklığın içinde hastane ambulans aracı
sireni gibi bağıra çağıra dönüp duruyorlar.
1951 Astsubay kanunundan beri.
1984 TEMAD kuruluşundan beri.
2002 Astsubay meslek yüksek okulu kanunundan beri.
Tam 16 yıl önce alınması veya verilmesi gereken sınıf okulu kaynaklı
bir kademeyi dahi başlangıç derecesine ekletemiyorlar.
Saçma sapan bir bürokrasi trafiğinde ikram izzet protokolle mest olup uyutuluyorlar.
Ne zamandan beri derseniz.
Aslında taa Vecihi HÜRKUŞ tan beri.
Kendilerini ve ne olduklarını ifade edemiyorlar.
Kendilerini tanımlayamıyorlar.
Anlatamıyorlar.
Ne olduklarını da anlamıyorlar.
Sanıyorlar ki Statünün tarifindeyiz…
Nedir o algı, bakış derseniz.
“ Subay ile erat arasındaki basamak, bağ, ince bağırsak.”
Bu günde bu toplum hala bir fikir ve akıl birliği içinde olmayı başaramıyor.
Ne derecesinde, ne öğrenim ve eğitiminde, ne de tazminatında hala
ne durumda olduğunu dahi kavrayamıyorlar.
Bu işler düzelir mi…
Elbet ki düzelecek.
Biz düzelteceğiz. Akli, ve teknik, vizyon , öngörü sahipleri.Mali danışmanlarımız,
Anayasal ve hukuki insanlarımız, sendikal örgütlenmede deneyimli STK cı
dostlarımız , sosyal uzmanlarımızla.İdare veya sistem veya vesayet ile değil.
4 yıllık fakülte denkliği mezuniyeti şartı ve kanunu ile.
Yeter ki durumumuzu bilelim. ne yapmamız gerektiğini de…
Kafamızı azıcık bulutlara değdirelim.
Fincancı katırları ne kadar uzaklara gitmiş, biz nerede kalmışız görelim.
O mesafe nasıl kapatılacak, nasıl aşılıp deve kervanına karışılacak anlayalım.
Ata mı bineceğiz, eşekle mi yola devam edeceğiz kara kara düşünelim.
Kafa kafaya verip bir yol haritası yapalım.
Saygımla.
Adnan Fuat ÖZDEMİR