Yazının başında şunu açıkça ifade etmeliyim ki Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) önemli sorunlarından biri astsubayların mutsuzluğu ve rahatsızlığıdır. Üstelik bu yeni değil, kökeni ilk mektepli astsubayların göreve başladığı 1912 yılına kadar uzanan köklü bir sorundur.
Basın haberleri, Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği (TEMAD) açıklamaları, sosyal medya ve internet forumlarındaki tartışmaları okuyacak olursanız görevdeki ve emekli astsubayların başta mali ve statü ile ilgili konular olmak üzere birçok sorun ve talebin ısrarlı bir şekilde dile getirildiğini görürsünüz.
1970'li yıllardan bu yana astsubaylar basın ve gösterilerle şikâyetlerini toplumun geniş kesimlerine duyurmaya çalışıyor. Hatta gazeteci Nail Güreli yaptığı araştırma ve röportajlarla bu talep ve şikâyetleri toparlayıp 1991'de "Astsubaylar" adı altında yayımlamıştı.
Bu yazıda astsubayların talep ve şikâyetlerini tekrar kaleme almak niyetinde değilim. Bunlar yukarıda belirttiğim gibi defalarca farklı mecralarda dile getirilmiştir. Benim niyetim sorunun ihmal edilen bir boyutunu ortaya koymaktır. Bir askeri tarihçi olarak bunu tarihi süreç içinde anlatacağım.
Günümüzde Türkiye'de astsubay dediğimizde aklımıza ordunun teknik ve idari hizmetlerini yerine getiren teknisyen, makine operatörü, silah nişancısı, levazımcı, maliyeci ve personelci gelmektedir.
Oysa modern astsubay statü ve sınıfının doğmasının sebebi ateşli silahlarla kuşanmış orduların talimci (uygulamalı eğitmen) ve küçük birlik liderlerine olan ihtiyaçlarıdır. Yani astsubaylık en alt kademe icracıya duyulan ihtiyaç üzerine ortaya çıktı.
İlk ateşli silahlar oldukça ilkel ve hantaldı. Bunların doldurulması, nişan alınıp ateş edilmesi ve tekrar doldurulması güç, zaman alıcı ve tehlikeliydi. Hedefi vurma istikrarları düşük olduğundan birliğin topluca aynı anda ateş etmesi (yaylım ateş) gerekmekteydi.
Daha da kötüsü askerlerin tamamının eğitimsiz ve cahil olmasıydı. Silahlarını topluca emniyetli ve hızlı bir şekilde doldurup ateşleyebilmeyi öğrenebilmeleri için sıkı ve devamlı talim görmeleri gerekiyordu.
Muharebede ise askerlerin düşman ateşi altında paniğe kapılıp dağılmadan silahlarını kullanıp gereken manevraları yapabilmeleri için başlarında her daim onları yöneten ve denetim altında tutan küçük birlik komutanlarına ihtiyaç vardı.
Böylelikle hem askerlere ferdi ve birlik halinde talim yaptıracak hem de muharebede onları sevk ve idare edecek uzman rütbeli asker ihtiyacı modern astsubay sınıfının doğmasına neden oldu.
Yani ülkemizdeki yaygın kanaatin aksine, astsubayların asıl işlevi talimcilik ve takım seviyesine kadar küçük birlik komutanlığıdır.
Top ve diğer ağır silahların kullanılması, istihkâmcılık (tahkimat, mevzii ve tünel kazma, sahra ve yol inşaatı, engellerden geçit açma gibi işler), bakım ve onarım eskiden sivil mühendis ve ustaların göreviydi.
Levazım, maliye, personel ve diğer idari işler ise sivil müteahhitlerin sorumluluğundaydı. Bu önemli görevlerin sivil sözleşmeli (üstelik bazıları yabancı) personel tarafından ifa edilmesi savaş esnasında görevde devamlılık, sadakat, disiplin ve emniyet sorunları yarattığı için zamanla askerileştirildi.
Bu yeni askeri teknisyen, operatör ve diğer teknik ve idari görevliler astsubay statüsü verilip astsubay sınıfına dahil edildiler.
Avrupa'da 16'ncı yüzyılda ortaya çıkan astsubaylık Türkiye'ye çok geç geldi. Osmanlı ordusu Avrupa'yla beraber ateşli silahları bünyesine almıştı, ama rütbeli askerleri subay-astsubay diye ayırma ihtiyacını hissetmedi.
Zaten astsubaylığın doğuşuna neden olan sıkı ve daimi talim klasik Osmanlı askeri sisteminde bir türlü yer bulamadı.
II. Mahmut başta Yeniçeriler olmak üzere klasik Osmanlı sistemini 1826'da kanlı bir şekilde sona erdirdiğinde yeni ordu kurmak için gereken acil ihtiyaçlar arasında astsubaylar yer bulamadı.
Öncelik Avrupa tarzı akademik eğitim görmüş subay yetiştirmeye verilmişti. Ancak 1890lara kadar kıtalara ulaşan mektepli subay sayısı çok az olduğundan subay açığı alaylı subaylarla kapatıldı.
Yani birlikler kendi subaylarını kendileri yetiştirmek durumunda kaldı. Kabiliyetli ve istek erler komutanlarca teskere bırakmaya teşvik edilmekteydi.
Teskere bırakan usta erler önce "gedikli" adı altında astsubay görevlerini icra etmekteydi. Başarılı gedikliler ise subay nasbedilirdi.
Usta-kalfa-çırak tarzı geleneksel görev başı eğitimle yetiştirilen gedikliler eğitmenlik, küçük birlik komutanlığı ve nişancı/operatör görevlerini yapıyor gözükseler de çoğunluğu okuma-yazma ve aritmetik bilmediğinden astsubaylık görevlerini layıkıyla yapamamaktaydılar.
Zaten bu yüzden Avrupa'dan farklı olarak sivil usta ve kâtipler Osmanlı ordusunda çalışmaya devam etti.
Gediklilerin yapamadığı talimcilik ve küçük birlik komutanlığı görevlerini mektepli subaylar üstlenmek durumunda kaldı. Yanaşık düzen dahil bütün eğitimi subay üstlenince gedikliler daha çok idari ve lojistik görevlerde istihdam edilmeye başlandı.
Böylelikle etkisi günümüzde de devam eden tehlikeli bir gelenek başladı: Eğitimin tamamen küçük rütbeli subayların (teğmen-üsteğmen) görev ve sorumluluğu olarak görülmesi.
31 Mart Vakası (13 Nisan 1909) ve diğer isyanların faturasının alaylı subay ve çavuşlara (gedikli) çıkarılması sonucunda geleneksel kıta kaynaklı subay ve astsubay yetiştirme sistemi tamamen kaldırıldı.
Yerine aynı yıl ordu merkezlerinde "Gedikli Küçük Zabit Mektepleri" açıldı. Böylelikle ilk defa astsubay unvanına karşılık yeni bir tabir "küçük zabit" kullanılmaya başlandı ve Avrupa tarzı astsubay sisteminin kurulabilmesi için somut adım atıldı.
Üç yıl süreli bu okullar ilk mezunlarını 1912'de Balkan Savaşı esnasında verdi.
Mektepli gedikliler deneyimi hiç de planlandığı gibi gerçekleşmedi. Ancak hem sayıları azdı hem de birliklerde büyük zorluklarla karşı karşıya kalmışlardı. Subaylar onları eski alaylı gediklilerden farklı görmedi.
Askerler ise onları ne amirleri gördü ne de kendilerinden saydı. Ayrıca alaylılar tasfiye edildiğinden ordunun çok sayıda küçük rütbeli subaya ihtiyacı vardı. Mektepli gediklilerin çoğu kısa sürede subay nasbedildi.
Geri kalanlar ise büyük karargâh ve eğitim merkezlerinde veya idari görevlerde istihdam edildi. Zaten gedikliler de yaşadıkları zorluklar yüzünden birlik komutanlığı görevinden kaçmak için fırsat aramaktaydı.
Birinci Dünya Savaşı esnasında astsubay ihtiyacı yedek subaylardan karşılandı. Lise ve üniversite mezun ve öğrencileri temek eğitim sonrasında birliklere "zabit namzeti" adı altında çavuş rütbesiyle gönderilmişti.
6 ay astsubay görevlerini yaptıktan sonra birlik komutanı uygun görürse asteğmen naspedilmekteydiler.
1923'te yeni Cumhuriyet ordusu kurulurken savaşlarda edinilen tecrübe ve devam eden Alman etkisi sonucu harp okullarında verilen üç yıllık akademik eğitime son verildi.
Yerine iki yıllık uygulamalı askeri eğitim konuldu. Benzeri şekilde gedikli okulları da üç yıldan bir yıla düşürüldü ve sınıf okulları şemsiye altına alındı.
Kısa süre içinde birlikler yeni gediklilerden şikâyet etmeye başlayınca mevcut gedikli okullarının kalite ve süresinin artırılması yerine bu okullara öğrenci yetiştirmek üzere 1927'de "Gedikli Küçük Zabit İhtizari (Hazırlama) Mektebi" açıldı.
Ancak hiçbir dönemde hazırlama okulları yeteri kadar öğrenci yetiştiremediği için astsubay okullarına dışarıdan öğrenci alımı devam etti.
Görüldüğü gibi yeni gedikli okullarının eğitim kalitesi düşüktü ve mezun sayısı ordunun ihtiyacını karşılamıyordu. Mezunların çoğu idari ve lojistik görevlere kaydırıldığı için muharip birliklerde çok az gedikli vardı.
Dolayısıyla subayların eğitim ve küçük birlik komutanlık görevlerini ifa mecburiyeti devam etti.
1947'de Amerikan askeri yardım misyonu Türkiye'de göreve başladığında TSK'nın en büyük sorunlarından birinin astsubaylar olduğunu tespit etti.
Amerikalılar yardım olarak verdikleri silah, araç ve teçhizatın hemen kullanıma sokulmasını, bakımlı ve işler tutulmasını istiyorlardı. Mevcut gedikliler ve işçiler, operatörlük, şoförlük ve teknisyenlik yapacak konumda değildi.
Genelkurmay ve eski nesil subayların itirazlarına rağmen Amerikan yardım heyeti astsubay okullarına el atıp yeni silah, araç ve teçhizatı kullanacak, bakım ve onarımı yapacak tarzda dönüşüm gerçekleştirdiler ve yeni okullar açtılar.
1949'da gedikliler memur statüsüne geçirildi ve maaşları arttırıldı. 1951'de gedikli tabiri yerine Amerikan Deniz Kuvvetleri'nde kullanılan "petty officer" teriminen Türkçe bir karşılık icat edilip "astsubay" tabiri kabul edildi. Yeni astsubay rütbeleri ise Amerikan Hava Kuvvetleri'nden alındı.
Astsubay ve sınıf okullarının kapasite ve kalitesi Amerikan yardımıyla yükseltildi. Fakat Amerikalılar şoför, operatör/nişancı ve teknisyen eğitimlerine ağırlık verdiği için asıl astsubay görevleri olan eğitmenlik ve küçük birlik komutanlıklarında somut adımlar atılmadı.
Eskisi gibi bu görev ve sorumluluklar küçük rütbeli subayların omuzlarında kaldı.
Özlük ve statü ile ilgili düzeltmeler astsubayları tatmin etmedi. Hukuki, sosyo-ekonomik ve statü sorun ve talepleri devam etti. 1970lerde astsubaylar ve aileleri toplu dilekçe vererek ve gösteriler yaparak hak arayışına çıktı.
İlginç bir şekilde astsubaylar taleplerini duyurmaya çalışırken devletten ziyade kendi komutanlarını ve subayların tamamını muhatap almalarıdır. Talepler istenilen derecede karşılanılmayınca astsubaylar arasında subay düşmanlığı doğdu.
Bir başka dert ise astsubaylık bir türlü toplum tarafından beğenilen ve istenilen bir meslek özelliği kazanmamasıydı. Astsubaylık köy, kasaba ve şehirlerin varoşlarında yaşayan çok çocuklu fakir aileler tarafından tercih edilmekteydi.
Çünkü kısa süre içinde meslek kazanıp düzenli maaş alma imkânı bulunmaktaydı. Sosyo-kültürel ve ekonomik köken Türkiye'de astsubaylık sorununun önemli bir parçasıdır.
Zaman içinde astsubay okullarının eğitim kalitesi yükseltildi. Astsubay hazırlama okulları 1967'de (Elektronik Astsubay Hazırlama 1964'te) lise düzeyine çıkartıldı. Astsubay sınıf okulları ise ancak 2003'te meslek yüksekokulu statüsüne kavuştu.
Zaten bütün ordu değişmekteydi. 1992 sonrasında kısa süreli zorunlu askerlerden uzun süreli profesyonel askerliğe geçiş kademeler halinde başlatıldı.
Profesyonel ordu aslında eski sorunları düzeltmek için büyük bir fırsattı. Yapılması gereken örnek alınan Amerikan ordusundaki gibi profesyonel askerlik ile astsubaylığı birleştirmek ve tek bir statü yaratmaktı.
Bunun tam tersi yapıldı. İlk profesyonel askerler eskinin uzman çavuş statüsünü canlandırılarak göreve alındı. Ardından sözleşmeli er ve yedek astsubay çavuş gibi yeni statüler üretildi.
Şu an silahlı kuvvetlerde dört ayrı çavuş bulunmaktadır: kıta çavuşu, uzman çavuş, yedek astsubay çavuş ve astsubay çavuş.
Sonuçta profesyonelleşmeye rağmen Türkiye'de astsubaylar asıl işleri olan askeri eğitim ve küçük birlik komutanlığından uzak kaldı. Özellikle piyade sınıfında bu sorun kendisini daha çok göstermektedir.
Eğer gerçekten modern bir silahlı kuvvetlere sahip olmak istiyorsak kangren haline dönüşmüş astsubay sorunu konusunda somut adımlar atılmalıdır.
Astsubayların talep ve şikayetlerine çözüm getirilirken astsubaylık görev ve sorumlulukları tekrar gözden geçirilmeli ve olması gerektiği gibi uygulanmalıdır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
KAYNAK , Prof.Dr.Mesut UYAR https://www.indyturk.com/node/458671/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/astsubay-sorununun-ihmal-edilen-boyutu
© The Independentturkish
Yeni yılın size ülkemize sağlık,huzur,bereket ve mutluluk getirmesi dileklerimizle
Yeni yılınızı kutluyoruz. Herşey gönlünüzce olsun
SİTE VE ASSUBAY GÜÇBİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
TEMAD GENEL MERKEZ SEÇİM SONUCU
Toplam Delege Sayısı 483
Kullanılan Oy Sayısı 482
Hamza DÜRGEN 245
Cengiz YILDIRIM 168
Necmi TENGİLİMOĞLU 45
Cengiz ERTEN 15
sami başkaya 9
TOPLAM 482
Seçim sonucunun anlamı;
ASTSUBAYLARIN UFAK TEFEK SORUNLARI VARDIR DİYORDU YA TEMAD BAŞKANI, YANILMIŞ!
ASTSUBAYLARIN HİÇ BİR SORUNU YOKTUR...
HERKES HALİNDEN MEMNUN.
AĞLAŞMAYIN İYİSİNİZ İYİ.
* * *
NE KADAR GELİR OLDU, NE KADAR GİDER OLDU, PARALAR USULÜNE GÖRE HARCANDI MI DİYE RAPOR HAZIRLAMASI GEREKEN YÜKSEK DENETLEME KURULU BAŞKANI ZEYTİN YAĞININ ÇOK PAHALANDIĞI DÖNEMDE BOL YAĞ İSRAF EDEREK BANKADAKİ MEVCUT PARAYI SÖYLEDİ VE YÖNETİMİN FAALİYETLERİNİ SAYDI DÖKTÜ. BÜYÜK ALKIŞI HAK ETTİ.
Genel bir tespit yapalım.
Son dört yıl…
TEMAD tarihindeki en pasif dönem oldu.
Her siyasi görüşten üyeyi içinde barındıran TEMAD, bir siyasi partinin arka bahçesi haline getirildi. Fikri olan, farklı düşünen şube başkanları tek tek “infaz” edildi. Hiçbir eylem, hiçbir hak arama adına çaba gösterilmedi. Devasa sorunlarımız iktidar karşısında “ufak tefek” olarak ifade edildi.
Bir avuç meslektaşın Ankara-İzmir-İstanbul gibi şehirlerde gerçekleştirdiği, meslektaştan çok resmi-sivil polisin katıldığı basın açıklamalarına bile sahip çıkamadı TEMAD Yönetimi. Sahip çıksa siyasi ikbal beklediği iktidarla arasına kara kedi girecekti.
Verilen sözler unutuldu.
Yetti mi, yetmedi!
Budadı TEMAD Çınarını yetmedi, şimdi kökünden kesmeyi kafasına koymuş. Federasyon için yetki istiyor. TEMAD’ı kökten yok edecek FEDERASYON peşinde, hangi pazarlıklar yapıldıysa artık.
TEMAD Genel Başkanlığı seçimleri var ve mevcut yönetim başladığı işi bitirmek için tekrar aday.
Karşı tarafa bakalım…
Aday enflasyonu var, bilebildiğimiz aday sayısı en az 6-7.
TEMAD’tan ihraç edilmiş, Ordu evi yasağı almış, ama yüreğindeki astsubay sevdasını kimsenin elinden alamadığı Sayın Levent ULUCAN durumu görüyor, bu gidişin sonunun TEMAD’ın sonu olacağını ön görüyor.
Levent Ulucan yazıları ile çırpınıyor, kimi zaman hayal kırıklığını, kimi zaman umutlarını, kimi zaman umutsuzluklarını toplum adına yazıya döküyor. Sizi, bizi, hepimizi anlatıyor. Bam telimize dokunuyor.
Yetmiyor, kendince inisiyatif alıyor, güvendiği, yakın bulduğu meslektaşlarla görüşüyor. Adayları bir araya getirme fikri olgunlaşıyor. Bir kısım adayları bir araya getiriyor. Parçalanmış bir muhalefet karşısında delegeyi kendine göre dizayn ettiğini düşünen, yönetimde olduğu için avantajı elinde bulunduran mevcut yönetimin karşısına birleşik güç olarak çıkılması gerektiğini düşünüyor.
Beklenen oluyor, kişisel ego, toplumsal çıkarların önüne geçiyor. Ortak hareket teklifi masada kalıyor. TEMAD’a başkan adayı olan arkadaşlar, bize göre kişisel egoları ile TEMAD’ın tabutuna çivi çaktıklarının ya farkında değiller, ya da umurlarında değil.
Çalışan, emekli, şehit, gazi, şehit ailesi, malül, TEMAD’ı kurup bu güne kadar yaşatanlar adına soruyoruz;
“TEMAD ya benim olsun, ya kara toprağın” mı diyorsunuz?
Bu anlayıştaysanız, zaten TEMAD Genel Başkanlığını hak etmiyorsunuz!
Bu anlayıştaysanız zaten TEMAD’ın başında bu zihniyet var.
Yenisine gerek yok.
Siz TEMAD’ın anahtarını mevcut başkana verin o da FEDERASYON’a versin.
Her şeye rağmen son umut delegede…
Biz DELEGENİN Sağduyusuna güvendik, güvenmeye de devam edeceğiz.
Bugün 17 EKİM
Assubayların kendilerine adadığı kendilerinin kabul ettikleri gün!
Bu ülkede herkesin günü var, Tıp bayramı,hemşireler günü,polis haftası,hostesler günü fok sevenler günü hatta muhtarların günü var!
Ama assubayların günü yok!
Neden?
Toplumu değersiz olduğuna inandırmak!
Bir toplumu değersiz olduğuna inandırdınız mı gerisi kolay!
Birbirine düşürmek kolay!
Ezmek kolay!
Bölmek kolay!
Haklarını hukukunu gasp etmek kolay!
Çalıştırıp Başarının üzerine oturmak kolay!
Türkler ordu millettir.Tarihi boyunca ordusu öncü olmuştur
Bu karmaşık,bu kanlı coğrafyada güçlü orduya sahip olmayan ülkelerin durumu ortadadır.
Türk ordusu kurulan kumpaslara, iç-dış oyunlara rağmen güçlü bir ordudur
Subaylarımız alınmasın ama Türk ordusunun temeli assubaylardır.
Assubaylar önce kendilerinin değerinin farkına varmalıdır.
HİÇ KİMSE SİZE SİZİN KENDİNİZE VERDİĞİNİZ DEĞERDEN FAZLASINI VERMEZ
Assubaylar önce kendilerine,meslekdaşlarına,mesleklerine değer vermeli ,gurur duymalıdır
Çünki asalak değiliz,çünki her birimizin uzman olduğu bir alan var, çünki ekmeğimizin alın teriminizin karşılığı çünki kutsal vatan savunmasının en önemli unsuruyuz,çünki assubay olmadan bırakın ordunun savaşmasını asker karnını doyuramaz
Bu bilinç ve inançla;
ASSUBAYLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN
ASTSUBAY TOPLUMU HAK ETTİĞİNİ YAŞIYOR!
En tehlikeli insanlar büyük makamlara gelmiş küçük insanlardır. (ALINTI)
30 Eylül 2021 günü Ankara’da delege seçimleri vardı, salgın hastalık nedeniyle fazladan yaklaşık bir yıl daha hükümranlığını sürdüren mevcut TEMAD Yönetimi nihayet delege seçimini yaptı ve Genel Kurul için hazır.
Geçen dört yıla yakın sürede astsubay toplumu için en ufak bir kazanımı olmayan, Uzmanlar için dernek kurulmasına katkı sağladığını düşünüp, tek icraatı ve övünç kaynağı bu olan yönetim, öyle görülüyor ki tekrar seçilmek için çok iyi çalışmış.
Genel olarak divan başkanı seçimleri muhalefet ile yönetim arasındaki ilk bilek güreşidir ve genelde divan başkanının seçimi, seçim sonucu ile örtüşür. TEMAD Genel Merkezi delege seçiminde de sonuç değişmedi. Divan Başkanlığını açık ara kazanan Yönetim, delege seçimini de kazandı. Divan Başkanlığına seçilen meslektaşımıza cevap hakkı doğmaması için kişiliğinden söz etmiyoruz, herkes herkesi tanıyor sonuçta.
Eski Başkan Sayın Ahmet Keser’i eski başkan olarak savunmak gibi bir derdimiz yok, bu sitede yaptığı olumlu şeyler takdir edildi, hataları en sert şekilde eleştirildi. Ancak; hem eski bir başkan, hem de bir astsubay olarak salona alınmaması Divan Başkanı’nın ayıbıdır. Kişiliğinin bir göstergesidir. Mevcut yönetimin de baştan beri kıyımlarla, ihraçlarla sürdüregeldiği yönetim şeklinin sonucudur.
Yazının başlığı her şeyi anlatıyor ancak, yine de konuyu biraz açalım.
Bu toplum ciddi haksızlıklara uğramış, halen de haksızlıklara uğramakta olan, mazlum, mağdur, sahipsiz bir toplumdur. Tek çıkar yolu bu toplumun birlik olup, kendi kendine sahip çıkmasıdır. Bu birlikteliğin sağlanacağı yer de TEMAD çatısıdır.
Yaklaşık dört yıldır topluma hiçbir kazanım sağlayamayan, biat etmeyen her ismi gönüllülük esasına dayalı bir dernekte, “sen yoksan bir eksiğiz” sloganı ile iş başına gelip, sonra da TEMAD tarihindeki en yüksek ihraç sayısına ulaşan yönetime destek veren bir toplum, yaşadıklarını hak ediyor demektir.
Hiçbir başarısı olmayan assubaylar için önyargının kırılma noktası olan başlangıç derecesi sorununu 1 yıl içinde çözmezsek istifa edeceğiz sözü veren bir yönetime destek vermenin mantığını biz anlayamadık, anlayamıyoruz.
Hamza DÜRGEN’in egosunu bir üç yıl için daha tatmin etmek için seçiyorsa bu toplum, halinden memnun demektir. Toplumun tek sorunu Hamza DÜRGEN’in siyasi ajandasına hizmet, egosunu tatmin ise yaşadıklarını kesinlikle hak ediyordur.
Bastonuyla titreye titreye gelip aidat yatıran seksenlik büyüklerimizin,
Üç kuruşa özel güvenlik görevlisi olarak çalışan meslektaşlarımızın,
Açlık sınırındaki tüm emeklilerimizin,
Eli-dili bağlı çalışan meslektaşlarımızın vebali kim olursa olsun TEMAD Yönetimini sırf kendi egoları için kullanan ve onları oy verip seçenlerin olacaktır.
Bu vebal size yeter.
Sondan söyleyeceğimizi en baştan söyleyelim;
Bizim askerimiz istisnasız sıvasız evlerin çocuklarıdır.
Askerlik bizim ülkemizde her zaman onurlu bir meslek olmuştur, Türkler asker millettir ve askerini sever.
Askerlik kuralları baştan konulmuş bir meslektir. Ne zaman şark görevine gideceğiniz, ne zaman döneceğiniz, istisnalar dışında bellidir. Terfi zamanınız da öyle (en azından eskiden öyleydi)
Hiyerarşi kuralları, özlük hakları bellidir. (İçinde haksızlıkları, vicdansızlıkları barındıran bir sistem olsa da)
Yapılan görev kutsal vatan savunmasıdır. En baştan “gerektiğinde canımı vatan uğruna seve seve vereceğime” diye yemin ederek göreve başlanır. Başka hiç bir meslekte olmayan, baştan canını ortaya koyma taahhüdüdür bu yemin. Her asker için şehit olmak şereflerin en büyüğü, gazi olmak her asker için onur vesilesidir.
Vatan Namustur, asker namusumuzun bekçisidir.
Ancak; bu kutsal görevin felsefesini, kutsallığını, onurunu anlamaktan aciz, kişilik sorunu olan, aşağılık duygularını rütbe ile örtmeye çalışıp, kendilerine emanet edilen astlarına kanun dışı, vicdan dışı, insanlık dışı kötü muamelede bulunan, çok çok az sayıda da olsa, her rütbeden kişiler ne yazık ki mevcut.
Bir emirle ölüme gönderilen kuş uçmaz kervan geçmez dağlarda azgın denizlerde birçok kişinin macera olsun diye 48 saat tahammül edemiyeceği şartlarda görev yapan personele haksızlıkların yanı sıra birde mobing ve şiddet uygulamak kimsenin ne haddi ne de olamaz.
Personeline eziyet olsun diye fazla mesai yaptıran, Assubaya kül tablası fırlatan,uzman çavuşun platinli sakat ayağını tekmeleyen assubayın uzun saçını kesmeye çalışan,muhaheze hududunu aşıp hakarete varan sözler söyleyenler, komutan değil üniformalı magandadır
Suç işleyen ast vardır, olur, olacaktır. İnsanın olduğu her yerde her türlü hata olacaktır. Suçun cezası yasalarda bellidir. Suçun cezasını yasalar verir. Suç işleyen asta hakaret etmek, darp etmek, sırf ailesine ekmek parası götürmek zorunda olan insanların çaresizliğinden yararlanıp, ego tatmin etmek alçaklığın, şahsiyetsizliğin, zavallılığın en tiksindirici boyutudur.
Silah arkadaşlığı kardeşlikten öte, en güçlü arkadaşlık bağıdır. Bizler emekli olalı, üniformamızı çıkaralı on yıllar olmasına rağmen, hepimizin en yakın dostları yine silah arkadaşlarımızdır. Bu güçlü ve kutsal bağı ne yazık ki yukarıda sözünü ettiğimiz bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar ama süte düşmüş sinek misali mide bulandıran pislikler zedelemektedir.
Ast köle değildir.
Ast Esir de değildir.
Rütbe, bir asalet ünvanı değil, görevdeki hiyerarşiyi belirleyen, sınırları ve yetkileri kanunla belirlenmiş sistematik bir yapının tanımıdır. Astlar da kimsenin kölesi değildir, 21 nci yüz yılın özgür ve anayasal hakları olan bireyleridir.
Özellikle de uzman er-erbaş Silahlı Kuvvetlerin her türlü cefasını çeken, terörle mücadelede en önde savaşan memleket evlatlarıdır.
Ülkenin ekonomik durumu belli, insanlar yoksulluktan, işsizlikten, çaresizlikten her gün şehit haberleri gelmesine rağmen ekmek parası uğruna akın akın silahlı kuvvetleri tercih ediyor.
Başkalarının çaresizliğinden güç devşirmek, silahlı kuvvetlerin kanunla belirlediği hak ve yetkileri aşarak, kötüye kullanarak astına zulümde bulunmak en çok Silahlı Kuvvetlere zarar verir.
Bu tür ak sütteki lağım sineklerine karşı çıkmak her rütbedeki, her makamdaki asker kişinin asli görevi olmalıdır. Çünkü Silahlı Kuvvetlerin onurunu, yapısını, saygınlığını, birliğini korumak günlük faaliyetlerin çok ötesinde önemli bir görevdir.
Son sözümüz de görevdeki silah arkadaşlarımıza; Hakkınızı ve sorumluluğunuzu, tabi olduğunuz kanunları bilin ve öğrenin. Kanun dışı angaryaları, haksızlıkları, hukuksuzlukları, kanunlar çerçevesinde ilgili mercilere iletin. Eminiz karşılık bulacaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri derebeylik değil, Türkiye Cumhuriyetinin kanunlarına tabi güzide bir kuruluştur.
EMEKLİ ASSUBAYLAR GÜÇBİRLİĞİ PLATFORMU
En son söyleyeceğimizi en başta söyleyelim; TEMAD’ın geleceği, daha geniş bir söylemle astsubay toplumunun yarınlara umudu TEMAD Delegelerinin namus ve vicdanına emanet.
TEMAD Yönetimi pandemi nedeniyle aylar önce yapılması gereken seçimi henüz yapmadı, zorunlu uzatmanın keyfini çıkarıyor, her geçen günü kâr sayıyor olmalılar.
Bu arada boş durmuyorlar, kendilerine oy vermeyeceğini düşündükleri yönetimleri görevden alıyorlar, kayyum atıyorlar.
Delegeleri kendi istedikleri gibi dizayn etmek istiyorlar.
Genel Başkan adayı olabilecekleri dernekten atıyorlar, Antalya örneğinde olduğu gibi. Muhalifse vur tırpanı.
Mevcut yönetiminin en büyük icraatı “muhalif öğütmek” oldu,İstanbul'dan Elazığ’a, Narlıdere’den Antalya’ya muhalif kim varsa koltuk hırsı ile öğüttüler. Gönüllülük esasına göre üye olunan bir dernekten, mahkeme kararı olmadan güdümlü “disiplin kurulu” kararıyla üye atmanın akılla, mantıkla, vicdanla, dahası sivil toplum örgütü olma anlayışıyla bağdaşan bir tarafı yok.
Bazı duyumlar geliyor, il-ilçe yönetimlerinin delege listeleri Genel Merkez tarafından hazırlanıyor, yönetimlere baskı yapılıyor, Genel Merkezin istediği kişilerin delege olması sağlanıyormuş. Doğrudur ya da değildir ama ortada bu tip söylentiler dolaşıyor.
Genel Merkez belli ki göreve devam etmeyi çok istiyor, Astsubay toplumu için yaptıkları hiçbir katkı yok bu güne kadar verdikleri namus sözü kabul ettiğimiz sözler gerçekleşmedi, gerçekleştiremezsek istifa ederiz sözleri havada kaldı ama koltuk tatlı ve 2023 seçimleri için bir takım siyasi hesaplar olması muhtemel.
Ne de olsa TEMAD Başkanı’nın geçmişinde başarısız bir siyasi girişim var. Astsubay camiası için bu güne kadar yaptıkları yapacaklarının göstergesi; olası muhalifleri de öğütmek.
TEMAD Olağan Genel Kurul tarihi sır gibi saklanıyor, açıklanmıyor, belli ki kendilerince en uygun zamanı kollamak, delege dizaynı, şube ziyaretleri ve baskın seçim hayali kuruyor olmalılar.
ÇANKAYA TEMAD İlçe seçiminde TEMAD Başkanı’nın yaptığı bir konuşma halen internette mevcut. TEMAD Genel Merkezi Ankara’da, Cumhurbaşkanlığı sarayı da… TEMAD Başkanı anlatıyor; Cami açılışı için Sayın Cumhurbaşkanı Yozgat’a gidince kendisi de gitmiş, polis barikatlarının üzerinden atlayarak, korumaları bin bir güçlükle aşarak Sayın Cumhurbaşkanı aracına binerken “dosya” vermiş.
Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütünün başkanı Ankara’da, 3 kilometre ötesinde 365 gün yaşayan Cumhurbaşkanına ulaşamıyor da gidip teee Yozgat’ta cami açılışında korsan girişimle dosya veriyor. Pes diyoruz, büyük harflerle “PES”
Aynı konuşmadan bir başka inci de “astsubaylar eşlerinden izin almadan kapıdan dışarı çıkamazlar” Başkan kendi adına konuşuyor diye düşünmek lazım galiba!
Bir konuşmasında da muhalif görüşleri, İstiklal harbindeki İngiliz ajanlarına benzetmesi vardı ki, tüy dikmişti.
Bu toplum böyle bir yönetimi kesinlikle hak etmiyor.
Genel Başkan Hamza DÜRGEN de o makamı hiç ama hiç hak etmiyor.
Hangi yöntemle, hangi baskılarla, hangi vaatlerle seçilmiş olursa olsun, seçilen her bir delegenin kendi namusu, vicdanı, topluma karşı sorumluluğu olduğuna inanmak istiyoruz. Kendisine saygısı olan her birey gibi, delegeler de seçim sandığının başına gittiğinde vicdani sorumluluk içinde hareket edeceklerine inanıyoruz.Son söz; ezilen, emeği yok sayılan, çalışan ve emekli astsubay toplumunun vicdani sorumluluğu delegenin omuzlarında, bekleyip göreceğiz.
Biat kültürü mü, insanlık mı?
Biat mı, namus ve vicdan mı, karar delegenin.
Jandarma Türk Silahlı Kuvvetlerinin en çileli kesimidir. Tam olarak Türk Silahlı Kuvvetleri kapsamında mıdır değil midir, tartışma götürür.Terfi sistemi Silahlı Kuvvetlere benzer,seferde kara kuvvetlerinin emrine giren bir yapısı olmasına rağmen son değişiklikle tamamen İç işleri bakanlığına bağlanmıştır.
Sonuç olarak Türkiye’nin %70'inin güvenliğinden sorumludur, sınır boylarından tutun da en ücra köye, mezraya kadar Jandarmanın sorumluluğundadır.
Yapısı karmaşık, görev alanı da neredeyse sınırsızdır. Aşiret kavgasından arama kurtarmaya, kaçakçılıktan narkotiğe, kaçak göçmenden adi hırsızlığa, karı koca kavgasından teröre her konu sorumluluk alanındadır.
Nokta tayini çok fazla değildir, il emrine verilir, il emrinde bir o kasabada bir bu kasabada iki yılda bir taşınır durur. İl içindeki atamalar atama sayılmaz. En fazla tayin gören kesimdir Jandarma.
Zordur Jandarma olmak,
Meşakkatlidir Jandarma olmak,
Jandarma hep yorgundur, hep yollardadır, hep dağlardadır, hep arazidedir.
Deprem olur Jandarma 24 saat görev başındadır, sel felaketinde Jandarma çamur deryasının içindedir.
Side Jandarma Kampı satılıyor.
Belki üç yılda, belki beş yılda bir sıra gelip Jandarma personelinin tatil yaptığı kamp satılıyor. Jandarmaya kendi parası ile kaldığı, kendi parası ile yiyip içtiği bir haftalık tatil çok görülüyor. Üç yılda bir, bir haftalık tatil çok görülüyor.
Akıl tutulması mı?
Vicdan susması mı?
Ömrünü vatan savunmasına adamış insanların cezalandırılması mı?
Amaç ne?
Sebep ne?
Memleket battı da artık sıra Jandarmanın kampına geldiyse bilmem kaç yüz milyonluk bilmem kaç odalı saraylar,devletteki savurganlık neyin nesi?
Jandarmayı kelle koltukta göreve gönderen omzu çok yıldızlı paşalarımızın gidip Sayın Cumhurbaşkanı’na bunu anlatması çok mu zor?
Tamam, sizin için bir üst rütbeye terfi etmek belli ki her şeyden daha önemli, ama değer mi gerçekten?
Astın hukukunu koruma görevi veriyor size iç hizmet kanunu!
Sırada ne var, diğer kamplar ve ordu evleri mi ? Gerçekten çok merak ediyoruz artık!
Yanlış hesap BAĞDAT'tan dönermiş bir emirle ölüme gönderdiğiniz personelinizi daha fazla mağdur ederek aidiyet duygusunu yok etmeyin ...
Site ve Assubaylar Güçbirliği Platformu Yönetimi
NOT. TEPKİMİZİ DİLE GETİRDİĞİMİZ BU YAZI VE SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARINDAN SONRA JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞININ GİRİŞİMLERİ İLE KAMP ÖZELLEŞTİRME LİSTESİNDEN ÇIKARILDIĞI GENEL KOMUTANLIK PERSONEL BAŞKANLIĞINDAN BİLDİRİLMİŞTİR İLGİLERİNE TEŞEKKÜR EDERİZ
Bizim Mahallede yaklaşık bir yıldır, Tüpçü’nün benzin istasyonları OYAK’a kakalanıp nemalar düştüğünden beri bir feryattır gidiyor.
Oysa işaret fişeği çoktan atılmış, OYAK’ın başına kerameti kendinden menkul bir badem bıyık getirildiğinde perşembenin gelişi çarşambadan belli olmuştu.
Sözümüz bizim astsubay camiasına, üvey evlatlara, asil evlatlar halinden nasılsa memnun.
Sosyal Medya’da tag’ler açılıyor “OYAK Bizimdir” falan.
Kardeşim, 205 Sayılı OYAK Kanunu açıp okudun mu?
Bu güne kadar sosyal medyadan hangi sorununu çözdün?
Bu sefer, bari bu sefer farklı bir şey yap, onlarca astsubay kökenli avukat var, bir araya gel, kıy üç beş kuruşa, kurumsal bir yapı oluştur. Hukuka git, sonuç alırsın almazsın ayrı konu ama hiç değilse “somut” bir şey yap.
OYAK’a çöktüler diyor bir çok meslektaş, biz de diyoruz ki senin payına bu gün mü çöktüler kardeşim?
205 Sayılı OYAK Kanunu;
Madde 3 – Temsilciler Kurulu, Milli Savunma Bakanlığınca Kuvvet ve müesseselerdeki daimi üye adedi dikkatealınarak birlik ve müesseselerde vazifeli ve bu kanun 17 nci maddesinde yazılı daimi üyeler arasından, mensup oldukları birlik ve müesseselerin kumandan veya amirlerince tesbit olunacak mümessillerden terekküp eder.
Temsilciler Kurulunun mürettep üye adedi, 50 den az 100 den fazla olamaz.
Kurul üyelerinin ne suretle ve hangi esaslar dairesinde tesbit edileceği, birlik ve müesseselerin bulundukları yerler veburalarda vazifeli daimi üyelerin adedi de göz önünde bulundurulmak suretiyle hazırlanacak bir Talimatla belirlenir.
Kanunda Temsilciler Kurulu subay ya da astsubaydan oluşur diyor mu?
Demiyor!
Üye diyor, sen üye misin, üyesin! Üçüncü madde senden de bahsediyor, sana hak tanıyor, ama sen o hakkı hiç kullanmamışsın, kullandırtmamışlar.
Hakkını aradın mı, aramadın! Ne verdilerse razı oldun.
Kardeşim o zaman senin hakkına bu gün değil, tee 1961 den beri çökmüşler.
Sen subay sayısının 4 katısın, 1961 den bu yana hakkını aradın mı?
İsmini yazmayalım, dava etmeye çok meraklılar, bir emekli korgeneral “OYAK Yönetiminde astsubaylar olacağına OYAK kapansın daha iyi” demişti. Bu nasıl bir kin duymaksa astsubaya, benim olsun bile demiyor, astsubayın olacaksa hiç kimsenin olmasın diyor.
Bu Ülkede OYAK’tan başka hiçbir kuruluş yoktur ki, kasasına her ay hiç aksaksız, eksiksiz sıcak para girsin. O kuruluş sana meslek hayatın boyunca faiziyle borç para versin, senin üzerinden bir daha para kazansın, senin kesintilerinle devasa bir boyuta ulaşsın, demir çelikten otomobil fabrikasına kadar devasa firmalara sahip olsun, emekli olurken üç beş kuruş sadaka verip, seni sistemin dışına atsın!
Baştan da söyledik ya, bunu yapacak OYAK’tan başka kurum da yok.
Yedek Subayın orduda ne kadar kalacağı belli, kanuna madde koymuşsun, “3 yıldan az üyelik için geri ödeme yapılmaz” demişsin. Yedek subayın maaşından kesip bile isteye üstüne yatıyorsun. Adaletini seveyim senin.
Kuruluşundan beri tüm üyelerin kurum iştiraklerinde hakkı var benim zamanımda OYAKRENAULT satılmadı şansızım senin zamanında OYAKBANK satıldı şanslısın saçmalığı olmaz her üyeye katılımları nispetinde hisse senedi verilmeli dileyen yine birikimini kurumda değerlendirmeli diyoruz Nema eksildiğinde gösterilen tepki gösterilmiyor
Üç kişi bir araya gelsek, ortak geleceğimiz için mahallede bakkal dükkanı açsak, her birimiz 1000 tl sermaye koysak, bakkal büyüse süper market olsa 3.000 liralık sermaye olsa size 30.000 tl, ortaklardan biri “arkadaş ben emekli olacağım, payımı alayım” dese, adama “1.000 tl sermaye koymuştun, iki bin de bizden olsun, al 3 bin liranı” desen, adam o parayı senin gözüne sokar. (Siz “gözüne” kelimesinde bir harf değiştirin, daha anlamlı olur)
OYAK’ın tam da yaptığı bu!
Sonuca gelelim; dernek mi kurarsınız, birlik mi kurarsınız, ülkenin en iyi avukatlarını tutun, hiç değilse sosyal medyada kuru gürültü yapacağınıza Hukuki anlamda gürültü çıkarın.
Belki işe yarar!
Yoksa canınız pahasına kazandığınız maaşınızdan yapılan kesintiler, yetimlerin, dulların, eli ayağı tutmayan yaşlılarımızın hakları tüpçü ve benzerlerine milyon dolarlar olarak oluk oluk akmaya devam eder.
Altmış yıl gecikmeyle de olsa “DUR” deyin!
Ya da sadaka azaldı diye beddua edin.
Hep yaptığınız gibi.