×

Uyarı

JUser: :_load: 932 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

TEMAD

Mayıs 06, 2014
TEMAD NEDİR BİLİR MİSİNİZ?
ASTSUBAY OLGUSUNDA!
TEMAD:  MUTLULUK VE SEVGİ YUVASIDIR.
GERÇEKTE.

TEMAD’LI  OLMAK AYRICALIKLI OLMAKTIR,
HAK ARAMA ORTAMINDA
ANLAYABİLENE.

ONU TANIMAK,  MUTLULUĞU PAYLAŞIMDIR.
İÇTENLİKLİ  İNSANLAR ARASINDA OLMAKTIR.
VE AYDINLATTIĞI YOLLARDA,
TEMAD BAYRAĞI İLE KOŞMAK,
ONURDUR”.

BU ONURU YAŞAYABİLMEK GURURDUR.
BU GURURU ÖZÜMSEMEKTİR.
FARKLILIK.

TEMAD BİR REHBERDİR.
ZOR ORTAMLARDAN SIYRILIP GELEBİLEN
HAK ARAMA ORTAMINDA.
BİLENLER, ANLAYABİLENLER İÇİN.

O REHBERİN GÖSTERDİĞİ YOLLARDA.
ASTSUBAYLARIN  HAK ETTİKLERİNE,
ULAŞMA YOLUDUR.
GELECEĞİ AYDINLATAN IŞIĞIMIZDIR.
BİLEBİLENLER İÇİN.
TEMAD……

MUTLULUK VERİSİDİR.
ÇAĞDAŞLIK OLGUSUDUR.
VE BİZLER DE BU YOLUN YOLCUSUYUZ. İLERİ YAŞIMA RAĞMEN.
NEFERİYİM VE MUTLUYUM.
TEMAD'LI OLMAKTAN
GURURLUYUM…..

SEN DE MUTLULUĞU TEMAD’DA ARAMALISIN. 
ARARSAN:
İÇTENLİĞİ, SEVGİYİ, ERDEMİ VE HAKLARINIZA  KAVUŞMAYI…
TEMAD’LA  ULABİLECEĞİNİ  BİLMELİSİN.
VE FARKLI KİŞİLERDEN,
BİRİ OLACAĞIN MUHAKKAKTIR.  
TEMAD’IN GÜÇLENMESİ,  ASTSUBAYLARIN  GÜÇLENMESİ DEMEKTİR
MUHTEREM KARDEŞLERİM.
SEVGİLERİM SİZLERİN OLSUN
HAYDİ TEMAD’A ÜYE OLUN

MEHMET KAYALI

SAYIN SÖZCÜĞÜ.

Kasım 20, 2013

Çoğunlukla eğitimli ortamda kullanılan bir söylemdir. Daha çok yaşayanlar için kullanılır. Karşılıklı iletişimlerde genellikle sayın söylemine büyük görev düşer  eğitimli insanlar arasında. Bu sözcük gerçek kişiler için,  bir saygı sözcüğüdür. Sayın’ın içinde saygı  kavramı vardır. Elbette.

Eğitim dedik, söylemin başında.  Her şeyin başı eğitim sözcüğü kimselerin ağzından düşmez. Her seviyede okullarda,tam olarak istenilen düzeyde olmasa da, öğretim verildiği söylenebilir. Asıl eksiklik burada eğitim eksikliği ile başlar.

Hangi konularda ele alınırsa, işte meselenin esası buradadır.  Kültürü de beraberinde getirdiği için bu iki kavram. Yani eğitim ve kültür,  işlevde de birlikte bütünleşirler. Özellikle toplum örgütlenmesinde, katılım kültürü , paylaşım kültürünün işlevleri de burada başlar,  güç oluşumu olgusunda  kendisini gösterir.

Toplum örgütlenmesinde genelde üç kategori üzerinde durulur. Dünyada üç gurup insan olduğu var sayılır.  Aynı ideal de örgütsel yapılar ortamında.

  • 1. Bir şeyi ortaya çıkaran veya yapan ve bir şeyler için savaşan,  inançlı  küçük seçilmiş bir gurup.
  • 2. Bir şeyin yapılmasını seyreden ve sadece konuşup yerinde sayan gereksiz söylemleri ile katkıda bulunduğunu zanneden, kendini etkin sayan büyükçe bir gurup.
  • 3. Ve neyin olup bittiğini, bilmeden yaşayan muazzam bir kalabalık.

Burada toplum kültürünü tekrar ele aldığımız zaman katılım kültürü ile oluşan büyük bir birlikteliğin oluşturacağı gücü düşünün. Ve eğitimli olduğunu, atılımcı olduğunu düşünün. Lidere saygılı ve gayesinde  inançlı  olduğunu düşünün. Ve adının da  TEMAD   olduğunu düşünebiliyor musunuz?

O zaman bu gücün liderinin neler yapabileceğini de düşünmelisiniz. Toplum olarak 200.000 emekli  astsubayımız  var.  Bu 400.000  oy  demektir. Buna  fahri  katkısı olacakları da eklendiğini varsayın. Etkin katılımcı sayısı daha da büyüyeceği kesin. İşte o zaman siz başkalarının kapılarını çalmazsınız, sizin kapınız çalınır...  Ne işiniz var Dikmen yollarında. Meclisin arka kapılarında sesinizi siz duyurmaya çalışmazsınız. Sizin sesinizi duymaya gelirler gelişmiş demokrasilerde.  Çağdaş ortamda kural bu.

Hemen yukarıda 3. Gurubun tamamını,  2. Gurubun  bir kısmını kazanın; onları,  yani sayın duyarsız emekli  meslektaşlarımızın, birliktelik ve toplum kültürü kazanımı için mutlaka bir yol aramalıyız bulmalıyız.

Mehmet KAYALI

Muvazzaf Saf!

Ocak 16, 2013

Muvazzaf Saf! Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Muvazzaf Saf!

 

Bölünmez vatanın bekâsı için; dört mevsim, on iki ay, hem gece hem de gündüz; soğuk sıcak demeden başı duman kaplı yalçın dağlarda eşkıya kovaladın, kelle koltukda... Asil kanın ile boyadığın al sancağın gölgesinde mayaladığın mukaddes yurdun her karış toprağında ayaklarının silinmez mühürü var.

Toprak, döşek; taş, yasdık; yavşan otu yorgan oldu semâdaki ay-yıldızlara yarenlik etdiğin zulmet gecelerde.. Akreplerle uyudun koyun koyuna, kınalı keklik sesiyle uyandın alacakaranlıkda. Yılanlarla, çıyanlarla halay çekdin el ele, yarların yanıbaşında. Buzunu kırdın; özgürce çağıldayan derenin. Serin suyunda yundun, arındın. Gövermiş pelitini topladın ormanın; çoban ateşi yakdın. Isındın, kurulandın.

Kartallarla selamlaşıp dağların şahikalarında, ısırdığında insandan et kopartan sivri sineklerle sevda türküleri söyledin, etrafında boğuk boğuk uluyan sefil sırtlanlara, çemkiren alçak çakallara inat. Göğsündeki maneviyatın ile büyüdün, serdeki vatan aşkıyla beslendin, yüreğindeki iman ile çelikleşdin. Yüce Türk Milletinin şanlı tarihindeki eşsiz utkularda destanlaşdın, kahramanlaşdın.

Kanın ile terinin birbirine karışdığı savaş gemilerinde kulakları sağır eden motorların homurdandığı, kesif yanık yağ kokan makina dairesinde; soğuk ve rüzgârlı güvertesinde vardiya tutup ay yıldızlı al bayrağını dalgalandırdın, sayılmamış nice görevlerde. Bir kâse çorbaya hasret, sadece haşlanmış patates yedin sırf denize dayanıp vardiyana devam edebilesin diye. Bir yudum tatlı suyun tahassürüyle günler, aylar boyunca fit suyu içdin, peklik çekeceğini bile bile... Uskurunun dövdüğü yedi deniz, dört mevsimde dümen suyunun ebedî izleri var. Ceviz kabuğu misâli biteviye sallanan savaş gemilerinin rutubetli sintinesinde, cızırtılı telsiz kamarasında, köprü üstünde yiğit deniz kurdu oldun. Yer ile göğün yeksan olup; yerin gök, göğün yer olduğu kıyameti andıran o fırtınalı havalarda, o mahşerî denizlerde coşup kabaran azgın dalgalara gem vurdun, levend oldun.

Pistin başında, tankın altında, topun dibinde sayısı bilenmez nöbetlere damganı vurdun. Kara toprağın bağrına deşdiğin soğuk siperleri yuva belleyip oralarda geceledin şahin gibi, hesabı tutulmayan günler, aylar, seneler boyunca, botunu hiç çıkartmadan ayaklarından...

Havalanan her uçak mutlaka yere iner der, havacılar. İner de nasıl iner? İnmek ya da inmemek; işte bütün mesele bu! Zembil değil ya gökden hemen öyle şıp diye iniversin! Can dedin, uçağın içindeki... Uçak da yüce milletin malı... Bütün gayretin, bütün emeğin, bütün duan, yegâne isteğin uçağın piste her seferinde sâlimen teker koyması idi... O kadar mahir, o kadar büyüksün ki tamir etdin, uçurdun. İçine bindin, uçdun..

Anan-baban, eşin-çocuğun, bacın-gardaşın, başın-dişin ağrısı bir yana, vatan bir yana. Vazifedeyken unutdun hepsini. Düşündüğün tek şey, ezelden ebede “Önce Vatan” idi.

Yüreğini mayalayan imanınla “ölürsem şehit, kalırsam gaziyim” dedin. Bir an bile olsun tereddüt etmeden elini, gözünü, ayağını, bacağını ya da bunların hepsini birden armağan etdin mukaddes bildiğin vatan uğruna. Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, dedin. Rütben, gazilik oldu.

İman dolu göğsünü siper edip vatana, ateşe doğru uçuşan pervaneler misâli ölüme yürüdün yiğitce. Peygamber ocağı bilip koşarak geldiğin bu yuvada “vatan sağ olsun!” dedin ve gözünü hiç kırpmadan şehadet şerbetini içdin. Vatan, uğrunda ölen varsa vatandır, dedin. Rütben, peygamberimiz (a.s.m)’den sonraki en yüce rütbe oldu.

Kahramanlık, yiğitlik zor zanaat dostlar. Marifet ister, fedakârlık ister. Korluk gibi yürek ister. Vatan, namus demekdir. Namus da can ister, candan. Bugün emekli olan bizler, ömrümüzün en güzel kısmından en az 20 senesini, 30 senesini yukarıda kısa birer cümleye sığdırdığım vazifeleri yapan kahramanlarız.

Farkında mısınız? Bizler, vatan sevmenin bedelini gazilik ile, şehadet ile ödeyen meslekdaşlarımızın bakiyeleriyiz. Şehitlerimiz vatanın mukaddes bağrına emanet, bizler de Türk Milletine...

İnsan genç iken, gücü kuvveti yerindeyken sanki hiç yaşlanmayacakmış, ömür denen sermaye sanki hiç bitmeyecekmiş gibi geliyordu değil mi? Oysa zaman denen şaşmaz yanılmaz ve hep ileriye doğru devinen düzeneğin dişleri arasında ömrümüz nasıl da gıdım gıdım öğütüldü.

Bir vakit sonra, en gecinden bile olsa yaş elli beş deyince bir de bakıyorsun ki emekli kervanına katılıvermişsin sessizce. Bu mânâda, şu koca dâr-ı dünyaya kim kazık kakmış ki? Yaşayıp görüyorsun ki sen, “yeni” değilsin. Sen, artık “eski tüfek” sin.

Üstelik, birileri görevdeyken aldığı son maaşının seviyesinden, yani tam maaş ile pişmiş kelle gibi sırıta sırıta emekli olmuş. Aynı zevat, senin maaşının beline bir nacak darbesi indirmiş ve tam ortadan ikiye bölüp yarısını vermiş sana...

Gözlerin daha az gördüğü; ellerin daha zayıf olduğu, ayakların daha zayıf basdığı, kulakların daha az işittiği zorluklarla dolu ömrün son demi, fasl-ı hazan başlamışdır artık. Dillerde segâh makâmında bir şarkı. Nafiledir, geriye dönüş yokdur bu yolda. Gidenlerin geri geldiğini gören de olmadı şu vakde kadar. Para için sağlığını haraç mezat satılığa çıkartmışsındır da kazandığın servet bile olsa hepsini harcasan dahi geri getiremezsin saçının bir telini, o kartal gözlerinin ferini, rüzgârın fısıltısını duyan o kulağının keskinliğini, o koca ellerinin demiri büken acı kuvvetini, basdığı yeri titreten ayaklarının takâtini.

Bugün artık ömrünü vakfetdiğin devletinden, milletinden, bir tutam şefkat, birazcık minnet bekliyorsun. Hepsi o kadar. Zaten verebilecek başka bir şeyleri de yok!.  Vatana hizmet yolunda harcadığın o güzelim gençliğini geri verecek bir babayiğit var mı oralarda?

Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu, o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Mazide muktedirken bütün kuvvetiyle çalışanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin, istikbâle güvenle bakmaya hakkı yokdur.

demiş, ATATÜRK taa 1933’de. Peki, bugün Devlet erkini elinde tutan muhterem zevatın, emekli astsubaylara hakkını verip hiç olmazsa ömrünün son dönemecinde bir nebze olsun rahat ettirmek konusunda Atatürk’ün bu vasiyetini yerine getirdiğini söyleyebilir misiniz? Cevabınız hayır ise şayet sana yalan söyleyen kim? Sana minnet hissi duymayan kim? Sana ihanet eden kim? Kimler gaflet ya da dalâlet içinde? 60 seneden beri biz emekli astsubaylara yapılan şu gadirliği, şu haksızlığı yüce önderimizin o çakmak çakmak bakan gözleri bugün görse şayet kime, neler söylerdi acap?..asb-elele

Dördüncü Kuvvet isimli makâlemiz ile TEMAD hakkındaki fikrimizi serdetdik. 60.000 Gaip Aranıyor! isimli makâlemizde, hâlâ bir havadis alamadığımız altmış bin gaip tekaüt safına seslendim ve ışığa koşan pervaneler misâli, yuvalarına koşmaya davet etdim. Bulmacanın son parçasını da yerine yerleştireyim. Şimdi de muvazzaf safına diyeceğimiz bir çift kelâmımız var, onu irat edelim müsaadenizle.

Vazifede karşına örülen meşakkât, haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizilik, vicdansızlık duvarına toslayınca, yandım anam deyip feryad-ı figan ediyorsun. Duyuyoruz, görüyoruz.. Nerede Devlet, nerede TEMAD diye çığırıyorsun. Yerden göğe kadar hakkın var. Peki, bunu söylerken, bu haklı feryadını ilgililerin duymasını isterken, sen neredesin ey muvazzaf saf?..

Allah nur içinde yatırsın. Her daim tedbirli olmayı tembihlerken, ebemdedem şöyle derdi; “Oğul; odunu bol eyle, imama don eyle” Zira buğday başak verince, orak bahaya çıkar.

2847 sayılı Askerî Dernekler Kanunu’na göre muvazzaflar, kendi derneklerine üye olamazlar. Âlâ... Ucu kırmızı mumlu, hem de telli yaldızlı davetiye ile sizi üye olmaya çağıran da yok. Peki, eş ve çocuklarınızın, TEMAD’ın tabii üyesi olduğunun farkında mısınız?(¹) Madem eş ve çocuklarınız TEMAD’ın tabii üyesi, niye onlar gidip üye olmazlar? Muvazzaf safındakilerden kaç kişinin eşi ve çocuğu muhitinizdeki TEMAD şubesinin yerini, yurdunu, yolunu biliyor? Eşinizin ve çocuğunuzun bu derneklere üye olmasını ve senede bir defa bir paket duman ya da çeyrek köfte ekmek parası aidat vermekden sizleri alıkoyan var mı?

Ey muvazzaf saf! Emeksiz yemek olur mu hiç? Ya odunu bol eyle ya da imama don eyle. Sen, sen isen şayet, bu tarafa doğru sallayıp durduğun o elindeki paslı çuvaldızı önce kendi kaba etine bir batır bakalım. Gözündeki merteği, ağzındaki baklayı çıkar. Eteğindeki taşları bir dök hele.

Sen, emekliliğin ne olduğunu bilmiyorsun. Fakat bu satırın muharriri, muvazzaflık nedir, pekâla biliyor! Hatırladınız değil mi? Hani ne diyor şarkısında, Orson Welles?..

Muvazzafsınız, sizin vaktiniz yok. Ben de en kısa makalelerimden birisini yazdım bu sefer. Malûmu ilam ettirmeyin bana. Nereye gitsen, okka dört yüz dirhem. Gaip safındaki emeklilere harcadım en güzel kelimelerimi, “60.000 Gaip Aranıyor!” isimli makâlemde. Hepiniz merak edin ve bakın lütfen. Hâttâ okuyun. Hâttâ anlayın. Sizin sehminize düşen kıssalar da var orada.

Vakit, emekli vakdi. Önümüzdeki aylar, malûm, emekli ayları. Kimileri koşa koşa, kimileri istinkaf ederek; 55’i bulanlar da zoraki son selamı verip şanlı sancağa, bu tarafa gelecek.

temad-logo

Şu günlerde muvazzaf safında olan sizlerden bir kısmı yakında madalyonun öteki yüzünü görecek. Emekli olmayacaklar ise bu devir daimden ibret alıp ellerini çabuk tutsunlar. Eş ve çocuklarıyla, bu kahraman zümrenin yegâne temsilcisi TEMAD’a üye olsunlar.

Gören göze ibret vardır her şeyde. Orak böceğinin koygun akibetinden ibret al!

Muvazzaf iken emeğin olsun ki emekli olunca yemeğin olsun.

Öyleyse ey, muvazzaf saf! Haydi bakalım, pamuk eller cebe!..

 

brove

Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Astsb. III Kad.Kd.Bçvş.

 

60.000 mi büyük, yoksa 2 mi? Bunu bilmeyecek ne var? Tabii ki 60.000 büyük diyorsanız, bu makaleyi sonuna kadar okumalısınız. Zira, ya Arşimet yanlış hesapladı ya da siz yanılıyorsunuz.

Peki, nasıl oluyor da 1+1, yani 2 rakamı 60.000’den büyük olabiliyor? İstisnâsı olsa da görmek, inanmakdır değil mi? Buyurun, görelim.

Tabiatda meydana gelen bazı olayların, fiillerin sonucunu tayin eden “nicelik” değil, bilakis “nitelik”dir. İstesek de istemesek de bu böyledir. Mutlak doğrudur, neticeyi değiştiremeyiz.

Fişek, dolu ise doludur; boş ise boşdur. Avlanmak üzere tüfeğinize sürecekseniz şayet bir milyon boş fişek mi yoksa bir tek dolu fişek mi işinize yarar?..

Zeytin yağı dolduracak iseniz kulpu kırmızı kırk kırık küpü mü yoksa bir tek sağlam küpü mü yeğlersiniz?

Beraber hareket eden 2 kişi, pek tabiidir ki eşgüdümsüz ve örgütsüz hareket eden 60.000  kişiden daha büyükdür. Şöyle açalım bu mefhumu; uygun bir kaldıracın doğru sıklet noktasına oturan bir tek kişi, dünyayı mahrekinden oynatabilir mi? Evet, oynatabilir. İlmen mümkün. Kanunu  bile var (¹). Peki, yanlış yerde oturan altmış bin kişi dünyayı yerinden kıl kadar kımıdaltabilir mi? El cevap; Hayır, gıpraşdıramaz! Kımıldattığını gören var mı? Yok! Demek ki neymiş? 2 rakamı, 60.000’den daha büyükmüş! Kavilleşdik mi dostlar?

Yukarıda gördüğünüz üzere, birlik olmuş 2 kişi; hedefsiz, gayesiz, amaçsız 60.000 kişiden daha büyük ise şayet kaldıracın doğru sıklet noktasında duran 40.000 kişiyi bir düşünün... Ya da aynı fikir etrafında birbirine kenetlenmiş, aynı amaç uğrunda mayalanmış; tek bilek, tek yürek, tek ses, yek vücut olmuş 100.000 emekli üyesi olan bir dernek tasavvur ediniz hele...

Her biri farklı hedefin peşinde farklı yöne doğru umarsızca koşan ve böyle olduğu için her biri yek diğerinden bîhaber  altmış bin kişi, ancak bir kişi kadar önem taşır. Belki de taşımaz, taşıyamaz! Örgütsüz insanlar, kuru kalabalıkdan öte mânâ ifade edemez. Böyle insanlar, ortak davranamaz. Aynı anda ellerini havaya bile kaldıramaz. Bu anlamda altmış bin kişi, beraber hareket edebilen iki kişi kadar bile tesirli değildir. Kavilleşdik mi dostlar? Peki...

Örgütlü hareket etmek; emek ister, çaba ister, sebat ister, sabır ister, gayret ister yiğitler. Topyekûn mücadele etmekse niyetin şayet, tereddütsüz elini taşın altına koyacaksın. Fikrî düzeyde birlik olup aynı amaç uğrunda yoğurulmuş, aynı hedefe odaklanmış; bir işaretle, bir kelime ile bir nidâ ile bir araya gelebilen; aynı anda hareket edebilen insanlar her engeli aşar, her menzile vasıl olur. Bunca yıl emir almış, emir vermiş, nice badireler atlatmış, nice mihnetlere göğüs germiş; zorluklarla büyümüş, çeliklenmiş ve ordu idare etmiş askerleriz biz. Aynı anda aynı adımı atmayı; bir milyon kişi bile olsak yek vücüt hareket etmeyi bizden daha iyi bilen var mı?.. Kavilleşdik mi dostlar? Âlâ...

Sayın Başkan Ahmet Keser; 11 Aralık 2012 tarihinde, TARIM TÜRK TV'de saat 15:00’da naklen yayınlanan "2'den 4'e Hayat" isimli programa iştirak etdi. Başkanımız, yayına telefonla bağlanıp 60 seneden beri gasp edilen haklarımızı gayet sarahatle kamuoyuna bir kez daha ifşâ etdi (²).

Sunucu hanımefendi güzel. Allah sahibine bağışlasın. Güzel olduğu kadar kibar. Kibar olduğu kadar zarif. Zarif olduğu kadar da akıllı bir hanım. Sorduğu sorulardan anlıyoruz bütün bunları.

Programın sunucusu Sayın Esra YILDIZ, ilk önce Sayın Başkana hitaben “programa hoş geldiniz” dedi. Ve konuşmasına şöyle devam etdi;

  • Türk Silahlı Kuvvetlerinin görünmeyen kahramanlarından, astsubayların özlük haklarından ve sosyal haklarından bahsediyoruz. Öncelikle ben şunu sormak istiyorum. TEMAD’ın kaç üyesi var?

Sayın Başkanımız, bu soruyu şöyle cevapladı;

  • Doksan şube, yüz bin emekli astsubay, kırk iki bin civarında TEMAD üyemiz var.

Kıymetli arkadaşlarım, Sayın ESRA YILDIZ’ın sorusuna lütfen dikkat buyurunuz; “kaç üyeniz var?.” Alın size buram buram akıl kokan bir soru!.. Siz kimsiniz?, Derdiniz nedir?, Ne istiyorsunuz?, Kaç para istiyorsunuz? diye sormuyor. Kaç kişisiniz diyor. Adamın gönül teline dokunan soru işte tam da bu... Örgütlü hak arama mücadelesinde üye sayısı kadar söz sahibi oluyorsun, gündem tutabiliyorsun, itibar görüyorsun çünkü.

Sunucu hanımın sorduğu bu suale, Sayın KESER’in  şöyle bir cevap verdiğini hayal edin. “Bugün itibariyle yüz bin emekli astsubayımız vardır. TEMAD’ın üye sayısı ise doksan sekiz bin’dir. Bu rakam, emekli olan astsubaylarımızın %98’ine tekabül etmektedir."

*Gaip; Göz önünde olmayan, hazır bulunmayan, nerede olduğu bilinmeyen.

Bu meyanda, soralım; yoksulluk sınırında emekli maaşı alan ve TEMAD’a hâlâ üye olmayan altmış bin emekli astsubay nerede? Gören, bilen, işiteniniz var mı?  TEMAD, burada. Peki, Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekli olan altmış bin astsubay  nerede? Yoksa gaip* mi?..

YABAN KAZLARI!..

60.000 Gaip Aranıyor! Eski Tüfek Şükrü IRBIKYeşil başlı gövel ördek uçup gitse de göle karşı, suyun içinde avlanırken ölümün soğuk nefesini her an ensesinde hisseder. Çünkü kuşlar sıcak kanlıdır ve su donarsa suyun içindeki yaban kazları da açlıkdan donarak ölebilir.

Takdir-i ilâhidir. Bilirsiniz; insan, aklı ile; hayvan ise içgüdüsü ile hareket eder. İdrâki kıt olanları aşağılamak için bazen insan,  insana “kaz kafalı” der. Hâlbuki küçümsediği o kazlarının öyle bir marifeti var ki duymayın gitsin. İnsana dudak ısırtacak cinsden. Allah’ın akıl bahşettiği yegâne mahlûk olan insan bazen idrâkden mahrum kalırken nasıl oluyor da aklı olmayan yaban kazları bazı şeyleri idrâk edebiliyor?

Kışın ayaz günlerinde, yaban kazları yaşadıkları gölün donacağını hissederler. İnsiyakî olarak bilirler ki; yegân yegân uçsalar yeterli olmayacak ve göl donacakdır. Gölün donması demek kazların hepsinin açlıkdan donarak ölmesi demekdir. Gölün üstünde kalırlar ise suyun donmasıyla birlikde hepsi gene donarak ölecek. Gölün donacağını “idrâk” eden yaban kazları, eylem birliği edip sürü halinde yuvalarından aynı anda havalanırlar. Gölün üzerinde hep beraber alçakdan uçarak kanat hareketiyle nispeten daha sıcak bir hava akımı meydana getirirler. Bu hava akımıyla gölün yüzey sıcaklığının daha fazla düşmesini önler ve gölün donmasına mâni olurlar.

Aynı maksat için işbirliği yaparken yaban kazlarının o küçücük yüreklerindeki ortak kavil, “ya hep beraber, ya hiçbirimiz”dir. İnsiyakî olarak bilirler ki “hiç’lik ölüm getirir, bir’lik ise kurtuluş demekdir.” Bilirler ki gecenin büründüğü o kemik çatırdatan soğuklar ve katran karası o zulmet sürgit devam edemez. Bilirler ki karanlık, aydınlığa mağlup olacak ve sabah gene gelecek. Güneş o sıcak, güleç yüzünü gene gösterecek ve dünyayı tekrar ısıtacak. Yaban kazlarını birbirine bağlayan, aynı teknede mayalayıp, yek vücut haline getiren ve peşinde sürükleyen yegâne hayal, işte budur yiğitler.  Yaban kazları bilirler ki sürüden ayrılanın akibeti ölümdür. Yaban kazları bilirler ki hayal etmek, elleri böğründe sızlanıp ölümü beklemekden efdaldir. Hayat, gerçeğe dönüşen hayallerin başarı hikayeleriyle doludur. Önemli olan husus şudur; siz, o hikayenin hangi tarafındasınız? Kendi hemcinsimize kaz kafalı diyerek hakir gördüğümüz bu hayvanlardan bile insanoğlunun alacağı ne ibretler varmış meğerse.

image004

DAMLADAN SELE...

Varıp meclisine, emekli astsubayı sual eylesek; elvan çeşit kırkbinmilyon sebep, bahane, özür, şikayet, mazeret, gerekce işitir şu kulaklarımız. Zor değil, yağlı yağlı kesip işkembe-i kübradan bol bol atmak... Aç ağzını, yum gözünü... Dilin kemiği yok nasılsa! Üfür de üfür. Öfkene mağlup olursan şayet savur bol bol küfür. Kağıtdan kayık yüzdürüyorsan çimdiğin leğenin içinde hani mesele yok!.. Kendi ellerinle inşa ettiğin sahte, biçimsiz, sessiz, hissiz dünyanın efendisi ol zahmetsizce. Ne azgın fırtına, ne deli rüzgâr, ne dev dalgalar, ne hırçın denizler, ne de insanın ciğerine işleyen soğuklar yalasın o narin yanaklarını... Sen es, sen gürle...

image006

Komutanına kızmışdır, devletine küsmüşdür. Kendi sınıf arkadaşına gönül koymuşdur. Eşe dosda gücenmişdir. Dünyaya sırtını dönmüşdür. Yorulmuşdur, yıpranmışdır, alınmışdır, kırılmışdır. Vefâsızlıkdan yakınır. Muvazzaf iken maruz kaldığı adaletsizliğe, uğradığı tarifsiz nice haksızlığa isyan etmişdir. Halinden memnun değildir. İstikbâlinden umutsuzdur...

Hakkı vardır elbet. Ateş olmayan yerde duman tüter mi hiç? Sızlanmalar, söylenmeler, kahretmeler, şikayetler, isyanlar... Al benden de o kadar! Bütün bunları ben de yaşadım sizler gibi. Peki yerden göğe kadar haklı bile olsak bu ilenmeler, bu söylenmeler bir arpa boyu dahi yol aldırır mı bize? Götürür mü bizi hedefimize?..

Durmak, oturmakdan; konuşmak, susmakdan yeğdir. Sen, sen ol. Üfürme öyle tek başına cılız cılız. Esip gürleyen, sürükleyen, alıp götüren, kasıp kavuran yel ol. Damla iken sel ol. Hep beraber el ele ol!..

image0081’LİKDEN BİRLİĞE!

Goca çamın gürlemesi dal ilen,
Goca çamın gürlemesi dal ilen,
Goç yiğidin eğlencesi yar ilen,
değil mi?

TEMAD, goca bir çam ise deyiniz bakalım, goca çamın dalleri kimdir?

Dalleri yoğusa can dostlar, goca çam gürleyebilir mi?..

Aynı anda kanat çırpmak, aynı anda üflemek ve birleşerek büyümek...

Hedefe yek vücut yürümek..

Bazı mefhumları göremesek bile bu, onların olmadığı anlamına gelmez. Meselâ, sevgi, aşk, neşe; elem, acı keder...  Meselâ, rüzgâr. Meselâ, ses. Meselâ, suhunet. Meselâ koku. Meselâ, dağın arka tarafı... Bütün bunlar, göremesek bile yerli yerinde öylece duruyor. Marifet odur ki bunları hissedebilesin, duyabilesin, görebilesin. Bilir misin ki seni fırdolayı kuşatan o başı pâre pâre dumanlı yüce dağların arkasında ne geniş göller, coşkun akan ne derin ırmaklar, ne hırçın denizler, hatta uçsuz bucaksız nice ummanlar var... Gönül gözüyle bak ve o dağın arkasındakilerini gör.image010

Sivri sinekli sazlığın sığ sularında sazdan yapdığın kayıklarda kürek çekmekden vazgeç. Lâkin beyhudedir. Bulanık suda balık avlanmaz. Kurtul, gel yalnızlığından. İçinde çimdiğin galvaniz leğende kağıtdan gemicik yüzdürmeyi bırak. Hayal et ve kendini,  menziline vasıl olmak için engin ummanlarda hırçın dalgalarda, vahşi fırtınalarla ölümüne boğuşan gözü pek denizcinin yerine koy.

Söylenmeyi, sızlanmayı; b.kun ile güreşmeyi, gölgen ile kavgayı, karanlığa küfür etmeyi bırak. Zira nâfiledir. Sürüden ayrılan kınalı kuzunun akibetinden ibret al. Zaman, büyük düşünme zamanı. Artık lütfen büyü ve büyük düşün...

Her kuşun tüneyecek bir yuvası, her geminin sığınacak bir limanı vardır, olmalıdır. Yuvası olmayan kuşu, sığınacak limanı olmayan gemiyi tasavvur et hele... Akibeti nice olur?

İptil sen seni bil, sonra ele nazar eyle. Altmış binliklerden isen şayet 2’den küçüksün. Dulda köşelerde, karanlık mahfillerde insan eti çiğneme. Atatürk’den mirasdır bize; samîmi ve meşru olmak şartıyla her fikire hörmet ederiz. Söyleyecek bir çift efdal sözün var ise çık ortaya ve haykır yiğitce.

Çıkmaz sokaklarda, bilinmedik mecralarda, dikenli yollarda dolaşma. Tehlikeli sularda nâfile debelenme. Elindeki taşı kendi ayağına bırakma!.. Ağaç kurdu değilsin, kabuğun altına saklanma! Gürleyen goca çamın budaklı gövdesinde gürbüz bir dal ol!.. 

Muhannetin düdüğü olma, emeğini heder etme, beydude işlerde ömrünü törpüleme, densizin diline düşme. Köhnemiş kibirli kör kirpilerin fitne değirmenine dibi delik helkeyle ağulu su taşıma.

Bunca vakitden beri ölümüne yatdığın gaflet uykusundan uyan gayrı... 

Birbirinin farkında bile olmayan isimsiz, amaçsız, hedefsiz altmış bin insan kalabalığının arasından sıyrıl. Ait olduğun asıl yuvana, son limanına dön!..

Madem ki hak aramak kutsî ve şerefli bir davranış, faziletli bir iş, öyleyse buyur gel!

image011Bu yuvada, bu limanda her emekli astsubaya yer var.

  • 2012 senesi, söylem yılı idi. Fikrî hazırlık yapıldı, talepler tespit edildi ve kamuoyuna duyuruldu.
  • 2013 senesi, eylem yılı, taleplerimizin tahakkuk ettirildiği sene olacak, olmalıdır.
  • 1 iken 2 ol.  1’liği bırak, birlik ol!
  • Aslına rücû et! Kırk iki bin yürekli yiğit emekli meslekdaşın seni bekliyor!..
  • Goca çamın gürlemesi yakındır kıymetli dostlarım.

brove

 

 

 

 

 

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Astsb. III Kad.Kd.Bçvş.

 

takim-ruhu

Aradan 38 yıl geçmiş. Halıcıoglu/Lv.Ok.K'lıgından mezun olmuşuz. Türkiye'nin dört bir yanına kur'alarımızı çekmişiz. Yıl 1973, CUMHURİYET'imizin 50 nci yılı. Mezuniyet fotograflarımızı gururla taşımışız bu yılın amblemiyle birlikte hatıra panomuza. Ve kimimiz Topkapı garajından, kimimiz Haydarpaşa garından dagılmışız güzel yurdumuzun dört bir köşesine. Faruk Ardahan'a, Nejdet Erzurum/Dadaşköy'e, Hacı Bekir Diyarbakır'a. İçimizde yeni mezun olmanın heyecanı ile ayrılıyoruz İstanbul'dan. Ama birbirimize sarılıp aglayarak. Kimse gidecegi kasabanın, kentin nerede, nasıl, nice oldugunu bilmeden, sorgulamadan, korkmadan, çekinmeden...

Katıldığımız birliklerin bulundugu kasabalarda ev bulamadık. "Bekara ev vermeyiz" en sık karşılaştıgımız sorundu. Birliklerde, mesai yaptığımız odalarda tek kişilik portatif karyolalarda sabahları bekledik. Erzurum'du, Palandöken dumanlıydı, sekiz ay kış sürerdi. Servislerin kalkmadıgı evlere gidilmedigi günler olurdu. Televizyonlarda haftada üç gün paket programlar olurdu uçaklar iniş yapıp kasetleri getirebildilerse! Degilse memlekette kalmış uzak aşk anıları ile birbirimizi avutur izbe bekar odalarında esrik düşlerle uyurduk. Güzel insanlardık biz. Her asker astımız degil kardeşimizdi. Dövmeyi ve sövmeyi kaldıracaktık TSK'dan. Daglar taşlarca halkçıydık, Ecevit'çiydik. Dogruluk, dürüstlük, vatanseverlik hiç taviz vermeyecegimiz ilkelerimizdi. Atatürk'e hiç bir zaman poster olarak bakmadık. Gözünü hep üstümüzde hissettik.

1975 yılında huzurumuz kaçtı. O güne kadar duymadıgımız yan ödemelerin adını duyduk. Bizim iş güçlülügü ile iş riski ile bir ilgimiz yoktu. Kimin nereden çıkardıgını bilmiyorduk. Ama gördügümüz manzara şu idi. Sabahtan akşama kadar soguk baraka ikinci, üçüncü kademelerde arkadaşlarımız ellerine 13-14 anahtarlar yapışarak motor indiriyor ve iş güçlülügü olarak 100 puan alırken kapıdaki postasının yaktıgı sobasının ısıttıgı odasından çıkmayan Tgm. Ütgm.ve Yzb.'lar 400 puan alıyor! Kendisinde zimmetli bir kurşun kalem bile olmayan Tk., Bl.ve Tb.K.'ları 400 puan alırken üzerinde bütün Tb. Veya Tk. ve Bl.'lerin zimmeti bulunan ve boş kovanlar için bile mahkemeye verilen Assubaylar  100 puan alıyordu... SADECE EMİR VERİP İMZA ATAN BUYURGANLAR bir yıl önceden geçerli olan yasa ile birikmiş paraları ile bir son model (1975) Renault alırken biz Assubayların kısmetine de ancak bir siyah-beyaz Tv. düşüyordu. İlginçtir iktidarda halkçı Ecevit ve yasa onay makamında eski bir Amiral olan Fahri Korutürk vardır. Biri emekçiden yanadır digeri TSK'da kimin çalışıp kimin emir vererek maaş aldıgını çok iyi bilen biridir.

Haksızlıklar karşısında susmamız beklenemezdi. 22-23 yaşlarındaydık. Civa gibiydik. Dogruyduk dürüsttük, vatanseverdik ama aptal degildik. Emegin, ücretin, eşitligin ne oldugunu Fransa'dan başlayıp dalga dalga bütün Avrupa'ya yayılan 68 olaylarının etkisiyle ögrenmiştik. Öyle "Celebin sopasını görünce adeta magrur salhaneye koşan koyunlardan" degildik!

Kaldıgımız izbe bekar odalarında örgütlenmeye başladık. Ögle yemegi paydoslarında neler yapabilecegimizi tartışmaya, konuşmaya başladık.TEMAY'ı duyduk, ögrendik. Eskişehir, Malatya, İzmir, Bandırma, Ankara gibi yogun oldugumuz yerlerde eylemler planlandıgını duyduk. Erzurum Radarı'ndaki agabeylerimiz çok kalabalıktılar. Onlarla diyalog kurduk. Pankartlar yazdık sabahlara kadar. Birligimizdeki bazı Agabeylerimiz "Ben 1956'dan beri emekli olacagım günü bekledim. Emekliligime bir yıl kaldı. Atılırsam üç çocuguma bakacak kimsem yok. Kafamı sokacak bir evim yok. Kusura bakmayın ben size katılamam" dediler. Kızdık, gücendik, kendimizi terkedilmiş sandık ama daha sonra hak verdik. Buyurganlarımız da boş durmadılar. Tehdit ettiler, uyardılar, hatta bizim Bl.K.'mız yerine vekalet eden Bnb. Y... "Üç Assubayı yan yana konuşurken görürsem toplu isyan sayar savcıyı çagırırım" diye emir yayınladı ve teblig edildi. Çok güldük kendisine...

Eylemler sonrası eşlerimizin saglık karneleri toplandı. Mitinge katılanların bir kısmı tespit edildi. 9'uncu Kor. Foto-film merkezindeki  muhabereci agabeyimiz sayesinde bir çok arkadaşımızın eşinin resmi tanınmaz halde basıldı. Bütün Türkiye'nin eylemlerimizden haberi oldu. TBMM yaptıgı yanlışı düzeltmek için yasayı geri çekti. Yeni düzenleme yapıldı. Eylemleri biz yapmış, biz magdur olmuştuk ama buyurganlarımız eylemlerimize karşı çıkmış olmalarına karşın onlar da bu işten sebeplenmişlerdi. Yasa, hatırladıgım kadarı ile şöyle düzenlenmişti; "İş riski Assubaylar 100 puandan 300 puana çıkarıldı. Sb.'lar ise 400 puandan 500 puana çıkarıldı. İş güçlügü de Assubaylarda 100 puandan 300 puana Sb.'larda 400 puandan 500 puana çıkarıldı". Bu rakamlar yaklaşık olarak yazılmıştır. Ama mantıgında bir yanlışlık yoktur.

Güzel insanlardık biz. Birbirimizin açıgını hep kapamaya çalıştık. Hep dayanışma içinde olduk. Hasta ve hapis arkadaşlarımızı hiç yalnız bırakmadık. Belki bir paket sigaraydı götürdügümüz. Ama götürdük. Aynı Bl.'teki arkadaşımın sagdıçlıgını yapmak için Erzurum'dan kalkıp Bodrum'a gittim. Eylemlerimizde atılan arkadaşlarımız için birlik birlik dolaşıp para topladık. TEMAY nerede idi adresi neresiydi bilmiyorduk. Ama bu paraları ulaştırdık. Hiç bir zaman atılan Agabey ve Kardeşlerimizi unutmadık. Saygı ve sevgiyle andık. Hâlâ hepsine binlerce kez teşekkür ediyorum.

Şimdi yokuş aşagı seyreden yaşamda mücadeleye daha bir sıkı sarıldık. Artık hapis yok (olsa da ziyanı yok). Daha bir nicel ve nitel olarak güçlendik. İletişim mükemmel. Örgütümüz 89 il ve ilçede örgütlenmiş. Örgüt üyelerimizin sayısı binlerle ifade ediliyor. Ama nedense 1975'lerdeki vurdugumuz yerden ses getiren eylemleri yapamıyoruz. Bir araya gelmekte zorlanıyoruz. "Sosyolojinin yasası olmaz" denir. Oysa işte ortada yasa: Toplum büyüyüp geliştikçe mücadele arzusu deger kaybediyor!.. Birlik ve beraberlik bağları gevşiyor, zayıflıyor.

Sonlarken; "Biz Assubaylar bir araya gelemeyiz." diyen arkadaşlara seslenmek istiyorum. Kültürü, mezuniyeti (İlkokul, Ortaokul, Lise ve nihayet MYO), cografi Bölgesi, ekonomik durumu, sosyal durumu, eşinin emekli olup olmaması, farklı sınıflardan oluşu (Kara, Deniz, Jandarma ve Hava Kuvvetleri), farklı siyasi görüşlerden, farklı mezheplerden oluşu biz Assubayları birlikte hareket etmekten alıkoyan etkenler olarak görülmektedir. Oysa ortak tek paydamız Assubay oluşumuz ve ekonomik çıkarlarımızdır. Bu denli çok farklılıgımız karşısında bu kadar az ortak paydamızı giderecek faktör örgütümüz olmalıdır. Bütün bu farklılıgımızı bir potada eritmek kolay degildir tabii. İşte bu nedenle Ankara'da olmak, TEMAD yönetiminde olmak hem çok çok onurlu hem de çok zor bir görevdir diyoruz. Bu zorlukları hep birlikte aşacagımıza inanıyor bütün meslektaşlarımı örgütlü mücadeleye çagırıyorum. Saygılarımla...!

society

Toplum içinde söz sahibi olmak, insana ve doğaya ilişkin olumsuzlukları ortadan kaldırmak maksadıyla bir araya gelerek örgütlenen insanların oluşturdukları gruplar, yaptırım gücü ve etkileri nedeniyle muhatap kabul ettikleri taraf için aynı zamanda esaslı bir tehdit unsurudur da. Taraf, bir mahalle muhtarı, bir il-ilçe yöneticisi, belediye başkanı, dernek yönetimi, muhalefetteki bir parti, kurum-kuruluş, işveren, hükümet olabileceği gibi meseleye göre de değişiklikler gösterebilmekte.

Birer örgüt örneği olan İşçi sendikaları, Sivil Toplum Örgütleri, Dernekler, içinde bulunulan çağa uygun, daha yaşanılır şartlar için mücadele verirken; toplumun birlik beraberliğine, toplu yaşamın gereklerine aykırı, tarih bilincinden uzak, toplumun geneline düşman unsurlarla işbirliği içinde olarak meydana gelmiş örgütler de var ki bunlar da dünyanın her ülkesinde “Terör Örgütü” olarak kabul edilmekte.

Örgütlülüğün etkileri nedeniyle aynı zamanda bir tehdit unsuru olduğundan bahisle konuyu ele alırsak, bu yönüyle Terör Örgütü, muhatap aldıkları toplumların genelini ilgilendiren bir tehdit unsurudur, denilebilir.

Toplumun yararına faaliyet gösteren Sivil Toplum Örgütlerini nazari itibara alması gereken siyasetçi aynı şekilde Terör Örgütü’nün; ülkenin birlik beraberliğine, bütünlüğüne kasteden, üstelik tarihten gelen dış tehditlerle örtüşen isteklerini dikkate almalı mıdır yoksa ona karşı tedbirler alarak yoluna devam mı etmelidir?

Konuyu ülkemiz yönünden ele alırsak;

Türkiye’nin çeyrek asırdan fazladır yaşadığı, tabiri caizse kuşların bile Milli Güvenlik Konseyi’nden izin alarak uçtukları bir dönemde başlamış olan terör olaylarının son yıllarda artarak devam ediyor olması; gözetlenen teröristlere karşı anında müdahale edilmemiş olduğuna dair görüntülerin internette yer almış olması; terörist başına “sayın” ifadelerinin en üst düzeyde günümüzde de devam ediyor olması; halka “görüşülmüyor, görüşen şerefsizdir” gibi iddialı beyanlara rağmen görüşüldüğünün anlaşılması; Ergenekon sanıkları yaka-paça sabaha karşı tutuklanırken, ifadeleri anbean basına yansırken teröristlerin ayaklarına mahkeme götürülmesi bir yana teröristlerin ve yandaşlarının tutuklanmaması gerektiği pazarlıklarının yapılmış olması; büyük şehirlerde terör eğitimi vermek üzere sözde akademiler kuranlara meclise gelip yemin etmeleri için adeta yalvarılmış olunması; ABD Büyükelçisinin söz konusu milletvekilleriyle yakın mesai yapma isteği, CHP ve MHP milletvekillerinin tutukluluk hallerinin devam ettirilmesi… Bütün bunlar Terör Örgütü’nün hükümetçe, devletçe fazlasıyla muhatap kabul edildiğini göstermez mi?

Bunların yanında, kendi öz kaynakları, yerli silah gereçleri olmadan yaşadığı bölge civarının siyasetini söylemlerle, sloganlarla değiştirmeye yeltenen, ülkelerin iç işlerine karışarak iç karışıklıklara, insanların birbirlerini katletmelerine varan olaylara sebep olduğu görülen bir Türkiye siyaseti! Karışıklık içinde bulunan ülke halklarında Türk halkına karşı ileride oluşabilecek düşmanlıklar gelecek kuşaklara ne gibi sıkıntılar bırakacak belli mi? Nerde kaldı ATATÜRK’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” direktifi.

Ülke, dünya meseleleri bir tarafa, önümüzdeki günlerde Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği (TEMAD) genel seçimi var. Seçim sonucunda genel merkez yönetimi belli olacak. Neredeyse her gün şehit veren bir camia olan örgütsüz, örgütsüz olduğu için muhatap alınmayan, teklifleri dinlenilmeyen, dikkate alınmayan, verilen emirleri yaptığı için üstelik de kamuoyunca tanınan şahıslarca eleştirilen, yerden yere vurulan astsubayların sorunları belli.

Sorunları çözmeye talip, aynı amaca yönelik olarak pek çok cemiyetin, grubun seçim kazanma çalışmalarını sürdürmekte olduğunu görmekteyiz. Her bir cemiyete, gruba başarılar diliyoruz…

intibak-kiyagi

….Nihayet oldu… Sesimizi duydular… Gazetelerden duyduğum haberi kontrol etmek için Milli Savunma Bakanlığı sitesine de girdim. Yazılanlar doğruydu.  Yıllardır özlemle beklediğimiz haberin gerçekleşmesine yönelik nihayet bir adım atıldı.

“…. İntibak yasası kapsamında emekli assubayların emekli maaşlarında yaklaşık %30 bir artışa ilaveten bitirdikleri sınıf okullarının da Meslek Yüksek Okulu seviyesine çıkarılması bir çok çalışan tarafından tepkiyle karşılandı.

Ö.Ç. (Emekli memur) Hükümet TSK leri personeline zam yaparak kendi belirlediği TSK yönetim kadrosuna   jest yaptı.

A.D. (Esnaf) Bizden topladığı vergilerin yan gelip yatanlara verilmesini kınıyorum.

M.A. (Öğretmen) Dört yıllık fakülte mezunu öğretmenim. Maalesef lise mezunu bir assubaydan az alıyorum. Bence öğretmenler subay statüsündedir. Subaylarla aynı maaşı almalıdır.

D.A. (Avukat) Devlet yine silahlı memur, silahsız memur diye ayrım yapmıştır.

Ö.D. (Emekli subay) Hükümetin emekli assubaylara zammı kasıtlı ve kışkırtıcıdır. TSK içindeki birlik ve beraberliği baltalamaya yöneliktir.

M.O (Doktor) Maalesef bizim dirsek çürütmemiz boşaymış. Hükümet kendi siyaseti ile doğru orantılı zam veriyor. Doktorlara da bol bol fazla mesai ve muayene hane açma yasağı…“

"Yukarıdaki haber metni ve altındaki yorumlar böyleydi” diyerek sinir katsayınızı daha fazla arttırmak istemiyorum. Ben size bir asparagas haber yaptım.

Sayın arkadaşlarım şapkanızı çıkarın, önünüze koyun ve düşünün. Yukarıdaki haber doğru olsaydı, aşağıdaki yorumlar da yapılmış olsaydı hangi teşkilatla veya teşkilatlanma ile cevap vereceğiz? Bireysel olarak karşı yorumlar veya hakaretten öte giden ne yapabileceğiz. Sayın arkadaşlarım; assubayların haklarına tecavüz etmeye kalkanlara karşı örgütsel bir tavır her şeyden çok değerlidir. Ama bu tavır şu ana kadar TEMAD tarafından kesinlikle konulmamıştır. TEMAD tabiri caiz ise bizden ve sorunlarımızdan izole bir yönetim tarzını tercih etmiştir.

Bundan önceki yazımda da para konusunu başlık yaptım. Normal bir site yazarının eğer OYAK ve assubayları konu alan yazısı varsa tıklanma sayısı 15 günde 600-800 arasıdır. Eğer diğer entelektüel veya aktüel konular yazılmış ise 300-500 arasıdır. Ancak para söz konusu olunca üç günde 2000 kişiden fazla tıklanma yakaladık. Bunu iyi değerlendirmek gerek. Tek yönlü yorum yapmamak gerek. Vay beeee konu para olunca herkes hemen tıklıyor deyip kesip atmamak gerek.

Sitemizi belirli bir noktaya odaklanarak tek yönlü takip edenlere seslenmek istiyorum. Bize bu çatı  altında yazma imkanı verenlerin gayretleriyle bir sinerji yakalanmıştır. Bu site sayesinde yapılanları mübalağa etmeden yazmaya gayret edeceğim.

  • Şu an medyada en az dört beş  yazar bizim sorunlarımızı bilmekte ve sahip çıkmaktadır.

  • Bizim aleyhimize yazı yazanlar bu site sayesinde özür yazılarını kaleme almışlardır.

  • Bu site sayesinde Ankara’daki büyük mitingimiz anlam kazanmıştır.

  • Bu site sayesinde sayın Tuncer Küçük’ün onurlu yürüyüşü medyaya yansımıştır.

  • Bu site sayesinde isteklerimiz “Biz kimiz ve ne istiyoruz?” başlığında toplanmıştır.

  • Bu site sayesinde Eski Milli Savunma Bakanı protesto edilmiştir.

  • Bu site sayesinde haklarımız koro gibi tek sesten yankılanmaktadır.

  • Bu site sayesinde Assubayların haklı mücadelesi için hukuk savaşı verenler desteklenmektedir.

Daha fazlası da var ama yeter sanırım…

Sayın arkadaşlar, lütfen “nasıl olsa birileri bir şeyler yapıyordur” mantalitesini bir kenara bırakalım. İnanın çoğuz. İnanın çok kalabalığız. Sizler de katılırsanız daha kalabalık olacağız. Sitemiz dışarıdan da izleniyor. Medya izliyor. Hükümet izliyor, Genelkurmay izliyor ve belki de gizli servisler de izliyor.  Ancak hiç biri bizim düşmanımız değil. Biz kalabalık olmadığımız sürece belirli bir çoğunluğa ulaşmadığımız sürece haklarımızı almamız hayaldir. Bize haklarımızı verecek olan makamlara önce ezici bir çoğunlukla seslenmeliyiz. Bizim sitemizin günlük tıklanma sayısı  5000 olmalıdır. Eğer 5000 kişi olursak inanıyorum sesimiz çok gür çıkacak. O nedenle lütfen sitemize giriniz. Yazılanları  okuyunuz. Arkadaşlarınıza tavsiye ediniz.

Not: Bu tür başlık atarak habere ilgi çekmek isteyen bazı internet sitelerini ve gazeteleri hep eleştirmişimdir. Üstüne üstlük size yaptığım zoraki bir haber okutma şeklindedir. Düşününce birazcık ayıp kaçmıştır. Ancak affınıza da sığınarak son iki yazımı böyle yazdım. Umarım hoşgörüyle karşılarsınız. Amacım kişisel değildir. Davamıza ilgi çekmektir.

Saygılarımla…

ImagesCaiJian_Fish

Paralı askerlik kanunu çıktıktan sonra, Astsubayların ellerinden alınan haklarının hiç birisinin siyasi iktidar tarafından verilmeyeceği ayan beyan görülmüştür. Hak aramadaki başarısızlığımız ve başarı yollarımız şunlardır.

1. Görüntümüz 2. Ne yapmamalıyız 3. Ne yapmalıyız.

1) İŞTE GÖRÜNTÜMÜZ

Aileleriyle birlikte bir milyondan fazla seçmeni var dediğimiz Astsubaylardan, kararlı ve bilinçli olarak hak arayan ve hak arama arzusunda olan bir avuç arkadaşımızın olduğunu bu site vasıtasıyla gördük. Peki diğer büyük kısım ne yapıyor.

  • Bir kısmı “Allah devletimize milletimize zeval vermesin” düşüncesiyle çok memnun.
  • Bir kısmı “Vermezler” düşüncesiyle hiçbir beklentisi yok.
  • Bir kısmı “Başkaları hak ederse nasıl olsa bende hak ederim” düşüncesiyle pusuda.
  • Bir kısmı emekli olduğunun farkında olmadığından“Komutan hapseder” diye korkuyor.
  • Bir kısmı “Ben Astsubaylığımı unuttum, durumum iyi, ihtiyacım yok” diyor.
  • Bir kısmı “Çok kurcalıyorsunuz, sizin yüzünüzden, 2. dereceye düşeceğiz” diye kızıyor.
  • Bir kısmı Astsubay haklarını arama görüntüsüyle “kendi ikballerini” düşünüyor.
  • Çok büyük bir kısmı da güveneceği bir “LİDER” arıyor.

2) NE YAPMAMALIYTIZ

Kendilerine çok saygı duyduğum ve güvendiğim bazı arkadaşlarımızın kızarak ve küserek geri çekildiklerini görüyoruz. Geri çekilen bu arkadaşlarımızın, “biz toplu olarak hiçbir hak arayamayız” kuralını çok iyi bildiklerini biliyorum. Hak arama adımını atarken yüz binlerce emekli Astsubayın da adım atmayacaklarını hatta engel çıkaracaklarını da biliyorlardı.

Kendilerine soruyorum, hak arama adımını atıp sitelerimizde kıymetli fikirlerini yazmakla zarara mı girdiler? Hiçbir zarara girmedikleri gibi hepimizin kazancı oldu. Bu internet siteleri sayesinde birçok değerli arkadaşlar edindik. Bu kazançlarımız sayesinde “zincirin halkaları” gittikçe artıyor. Bu AZ BİR KAZANÇ MI?

Her biri altın değerinde olan bu arkadaşlarımı en kısa zamanda aramızda görmek istiyorum.


3) NE YAPMALIYIZ?
  • Çok iyi organize olup siyasi görüşümüz ne olursa olsun diğer illerdeki Astsubay sevdalısı arkadaşlarımızla da iş birliği yaparak hangi siyasi partiyi destekleyeceğimizi belirlemeliyiz.
  • En kısa zamanda belirleyeceğimiz siyasi partinin genel merkeziyle irtibata geçerek bir kere daha mağduriyetlerimizi öz ve kısa olarak anlatmalı ve iş birliği yapmalıyız.
  • Destekleyeceğimiz siyasi parti, gayet açık, özet ve anlaşılır şekilde Astsubayların mağduriyetlerini medyada, toplantılarda ve mitinglerde dile getirmelidir.
  • Genel Başkanın mitinglerinde en az üç kişilik Astsubay grubu ve mağdur kesimlerin temsilcileri bulunmalıdır. İllerdeki siyasi parti çalışmalarında emekli Astsubaylar temsil edilmeli ve gerektiğinde konuşma yapmalıdır.
  • Destekleyeceğimiz siyasi parti yazılı ve sözlü medyada ve “BİLL BOARDLARDA” Astsubay sorunlarını ve çözümlerini dile getirmelidir.
  • Bu çalışma için İzmir'de ACİLEN BİR ORGANİZASYON KOMİTESİ KURULMALIDIR.
  • Bunu başardığımız takdirde, yüz binlerce emekli Astsubay ve ailesi hem hak arama mücadelemize katılacağından haklılığımızı ve ağırlığımızı “YEDİ DÜVELE” göstereceğiz.

Bundan elli yıl  önce, 1951-53 yılları arasında Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Toplum Bilim üzerine vermiş olduğu dersin “Toplumsal Kurumlar” bölümünde örgütün faydalarına ilişkin olarak Prof.Dr. MERAY:

“Eğer beş kişi, beş diğer oyuncuya karşı bir topu bir sepete geçirmeyi amaç edinmişse, bunların karmakarışık konuşmasından ziyade, planlı, sistemli bir şekilde hareket etmeleri amaçlarının gerçekleşmesi bakımından daha etkilidir. Basketbol tekniği işte bu amacın en etkili şekilde gerçekleştirilmesi için kurulmuştur.

Toplum içinde de ihtiyaçların tatmininde insanların örgütlü olarak hareket etmeleri, örgütsüz olarak hareket etmelerinden daha iyi sonuçlar verir. Yani örgüt, herhangi bir işi başarmak için etkili bir araçtır.

…tek olarak çalışan bir insanın bir günlük verimini (a) ile gösterirsek, örgütlü olarak çalışan 10 kişinin aynı zaman içindeki verimi 10 a değildir. Çünkü bu bir matematik sorunu değil, toplumsal bir sorundur. Bu verim dolayısiyle 10 a’dan çok fazla olur…” diyor.

Toplumsal Kurumlar “Mıknatıs Etkisi” Yapar…

Prof.Dr.MERAY Kurumsallaşmayı bir mıknatıs ile anlatmakta:

“Toplumsal örgütlerin hepsi olmasa bile pek çoğu bilinçli bir çabanın neticesidir…

Bir kâğıt parçası üzerine bir avuç çivi atsak, bu çiviler açık ve belli bir şekil meydana getirmezler. Fakat bu kâğıdın altına bir mıknatıs koyarsak, kâğıtta dağınık duran çiviler, mıknatısın görünmeyen şekli etrafında toplanırlar.

Bir toplumsal grubun üyeleri için de aynı şey geçerlidir… Nasıl mıknatıs  çivileri belli bir şekilde bir araya getiriyorsa, toplum üyelerinin müşterek arzuları da, örgütlenmeyi doğurmaktadır. İşte bu şekilde, insanın bazı temel ihtiyaçlarının tatmini için tesis edilmiş, örgütlenmiş usullerin, kuralların bütününe ‘toplumsal kurumlar’ adı verilmektedir.”

Türkiye’de örgütlenebilmek…

Örgütlenmek için öncelikle örgütlülüğün yukarıda da belirtilmiş olan faydalarının bilincinde olmak gerekiyor… Bilincinde olduktan sonra kanuni engellere rağmen örgütlenmeyi gerçekleştirmek gerekiyor… Daha geçen yıl olduğu üzere hakkını aramak için eylem yapan memurlar, “örgütlenme önündeki engeller kaldırılacaktır” savlarına rağmen, hükümetçe engellenmek istenip, iş bırakanlara yönelik olarak “haklarında yasal işlem yapılacaktır”, denilmedi mi? Buradan da anlaşılacağı üzere gücü elinde bulunduranların, bilinçli toplum söylemleri söylemden öteye geçememekte…

Yaşam içindeki sosyal, ekonomik, kültürel dengeyi sağlamakta büyük etkisi olan örgütler, dengeyi kendi lehine tutmak isteyenlere karşı mücadele vermekte, en işlevsel araç… Bu nedenle, gücü elinde bulunduranlar, sözlü olarak, gerektiğinde kamuoyu önünde örgütlenmeden yana olduklarını belirtseler de, uygulamalarda meydana getirilen engeller, aslında bilinçli, örgütlü toplum istemediklerine dair, kendilerini ele vermekte…

Üst düzey kamu personeli sistem tarafından gözetilirken; sendikalaşması ve dolayısıyla hak ve hukuklarının alınması, çıkarılacak olan yasal düzenlemelerin daha başında iken müdahale etme ve dengeyi sağlama hakkından yoksun bırakılmış olan alt düzey kamu personellerinin örgütsüzlüğü adaletsiz gelir dağılımı başta olmak üzere, maddi ve manevi hak kayıplarını da beraberinde getirmekte…

Türkiye’de, belki de en fazla maddi ve manevi hak kaybına uğrayan kamu personellerinden birini oluşturan silahlı kuvvetlerin zimmet, nöbet, eğitim, idari faaliyetler, terörle mücadele açısından ağır yükünü taşıyan astsubaylar, yıllardır haklarını alamamanın yanı sıra, kimi zaman öylesine yasal düzenlemeler yapılıyor ki, bir öncekine göre, durduk yere hak kaybına da uğramakta olduğunu da görebilmekteyiz…

Peki ama, neden hep astsubaylar hak kaybına uğruyor?

Yeterince yazılmış ve yazılmakta da olan ve silahlı kuvvetlerin halka açık olması sebebiyle, askerlik hizmetini ifa eden her Türk erkeğince de az-çok bilinmekte olan, astsubayın emeklilerinin yaşadığı sorunları, yazımızı uzun tutmamak adına, burada tekrar ele almaya gerek olmadığı kanaatindeyim…

Her Türk vatandaşının güvencesi, Çin, ABD, Hindistan, Kuzey Kore, Rusya, Güney Kore, Pakistan’dan sonra sayı olarak Dünya’nın 8’inci büyük ordusunun kara, deniz ve hava gücünün idaresine önemli katkılar sağlamış olan emekli astsubayın durumu, çalışan astsubayın geleceğini göstermesi bakımından bir gerçek olarak orta yerde durmaktadır!

Kişiye maddi katkı  sağlasa da, maddi durumdan ziyade, başta bilgi ve görgülerini arttırmak ve devleti temsil etmek için yurt dışında bulunmuş olan idarecilerce, dış ülkelerdeki astsubayın maddi ve şekli durumlarının yeterince incelenmediği, uygulamalardan anlaşılmaktadır. Şekli bir husus olan, AB ülkelerindeki astsubayların rütbesinin nerede olduğunu dahi bilmeyen bazı üst düzey idarecilerin olması ise doğrusu hayret vericidir…

Astsubayın yaşadıklarından, gördüklerinden kaynaklı olarak ruhundaki derin izlerin hayatını nasıl etkilediği tartışılarak ortak bir çözüme ulaşılması, beraberinde, çalışma hayatını da içeren sosyal hayatın daha düzgün işleyişi açısından önemlidir… Yılların ötelenmiş, birikmiş sorunlarına çözüm, elbette ki bir panelde elde edilemeyebilir… Fakat yola çıkılmış olunur ki o da yolun yarısını katetmek demektir…

Şimdiye kadar, sosyal ilişkiler, basın ve internet yoluyla dile getirilen hususlara Kurumsal nitelikte, bilimsel bir bakış sağlamak maksadıyla “Yeni Oluşum Grubu”nca konunun “Panel” düzeyinde tartışmaya açılması, son zamanlarda, Türkiye’de görülen en önemli bilimsel faaliyetlerden birini oluşturmaktadır! Türk toplumunun üyesi olan bir meslek grubunun emeklileri, meselelerini açık seçik olarak bir panelde masaya yatırmaktadır… Faaliyetin desteklenmesi, katkı sağlanması ve sürdürülmesi gereklidir. Paneli düzenleyenlere ve katılımcılara şimdiden başarı dileklerimizi yolluyoruz…

Orhan KAYA

Kaynak:

Prof.Seha L.MERAY, Toplum Bilim Üzerine, hil yayın, 1.basım, Ağustos 1982, Cağaloğlu, İstanbul, Sa.142-144


YENİ OLUŞUM GRUBU PANEL DAVETİ:

panel

  • TÜM EMEKLİ ASSUBAYLAR DAVETLİDİR!

Timperialismoplumdan bahsedilince, toplumla ilgili olarak: “Toplumun hareket tarzı, yaşam şekli, davranış şekli, adetleri, inançları, adalet anlayışı, bilinç durumu, kurumları, örgütlenme durumu, iktisadi ve siyasi sistemlerinin yapısı ve bu sistemler içerisinde yaşayan bireyler…” akla geliyor…

Toplumun geneliyle ilgili, toplu yaşamı düzenleyen, düzeni sağlayan kurallar, kültür, toplumla birlikte, toplum hangi yöne gidiyorsa-götürülüyorsa, onlar da o yöne doğru değişerek yoluna devam etmekte… Topluma yerleşen ileri veya geri yöndeki her yeni değişim, meydana getirilmek istenen değişimi hızlandıran bir etki yapmakta…

Değişimin, toplumun bir önceki durumuna göre daha çağdaş yaşamı destekleyen bir “gelişme” olabileceği gibi; “geriye gidiş” şeklinde de olabileceği toplum bilimcilerce kabul edilmekte… Toplumdaki değişime dair söz konusu durumun gözle görünür bir gerçek olduğu, kimi ülkelerin bugünkü durumları ile geçmişi karşılaştırıldığında fark edilebilmekte… Yani, “hızla ilerleyen zaman ile birlikte, toplum da gelişme yolunda ilerliyor” diye bir şey söz konusu olamamakta… Keşke, zamanın ilerlemesine bağlı olarak “değişim” sürekli olarak “gelişim” yönünde ilerleyerek yoluna devam edebilseydi! İşte o zaman, kimse, Atatürk sayesinde kazanmış olduğu namusu olan oyunu inanç sömürüsüne, pakete, paraya değişmez; bugün oyunu satın alanın ilerde ona neler yapabileceğini tahmin edebilirdi…

"Toplumlar kendi yönlerini, kaderlerini kendileri çizer" denilse de, günümüzde bu durum göründüğü kadar kolay mı?

Özellikle de gelişmemiş, açlık seviyesinde bir gelir ile yaşatılan, üretimi düşük, sanayide, sağlıkta, güvenlikte dışa bağımlı tutulan, işsizlik oranının yüksek olduğu örgütsüz toplumlar üzerindeki yabancı etkiler, hissettirmeden toplumu yabancının çıkarları doğrultusunda değiştirmekte ve meydana getirilen değişimler basın ve yayın yolu ile topluma “ilerleme” olarak sunulabilmekte…

Bir toplumu kendi menfaatlerine uygun olarak değiştirmeye çalışan dış etki sahibi ülke, değişimi sağlamak için; kendilerini geliştirmek üzere ülkelerine gelen gelişmemiş ülkenin devlet görevlilerini etkilemenin, yanlarına çekmeye çalışmanın yanı sıra; değişimi gerçekleştirecekleri toplumun hassasiyetliklerine göre meydana getirip tanınmasını sağlamış oldukları liderlerini en verimli olacakları konumda, şekilde bulundurarak onları değişim yönünde kullanabilmekteler…

Bugün, çalkantı halinde olan ülkelere baktığımızda ülke içinde etkili olanların dışında; sürgünde, acılar çektiği belirtilen ve duyguları istismar edebilen, toplumu uzaktan yönetebilen liderlere rast gelinmesi bir tesadüf müdür? Veya çok büyük maddi ve manevi zararlara sebep olmuş, insana acılar yaşatmış kişilerin hapisten örgüt yönetmeleri, pazarlık etmeleri normal bir şey midir?

Dış etkiler, gücünü, güçsüz, örgütsüz, bilinçsiz toplumlar üzerinde daha çok hissettirmekte!…
Soğuk savaş döneminde iki güçlü devletin, gelişmemiş ülkelere yapmış oldukları etkiler, toplumlar üzerinde değişik yaptırımları da beraberinde getirmiş… Türkiye, böyle bir durumda olmasaydı, yani, şayet, etki altında olmasaydı! ABD filosunun gelişini protesto eden gençlerini asar, cezalandırır mıydı? Ya da, bir başka açıdan bakarsak! Hak arayan muvazzaf askerlere, Atatürk’ün değil de “mao”nun askeri, denir miydi?
Örgütlenmenin önünde bin bir nifak tohumu…

Toplumun özüne sadık kalarak, değişimini gelişim yönünde devam ettirebilmesi için, toplum olarak kalabilmesi için, gerekli olan bilincin, birlikteliğin sağlanmış olması gerekli! Bunların sağlanamamış olması, aynı zamanda bilimde, eğitimde, sanayide, politikada, güvenlikte dış etkiye açık olmak, demek.

Hal böyleyken, eğer bir yerde, her şeye rağmen, yani bütün arzulara rağmen birlik ve beraberlik sağlanamıyorsa, temellerine bakılması gerekiyor! Beraber hareket etmeye engel olan “her türlü husus” belirlenerek açık yüreklilikle üstesinden gelinmesi, birlik ve beraberliği de beraberinde getirecektir…

Toplum örgütlenmesin diye etnik parçalara; meslek grupları örgütlenmesin diye çok değişik iç ayrışmalara tabi tutulabilmekte… Ve işin acı olmakla birlikte bir o kadar da ilginç, düşündürücü tarafı; birlik beraberlik diye feryat eden mazlumlar, mağdurlar, ezilenler, haksızlığa, değersizliğe uğrayanlar bir türlü anlaşıp da bir araya gelememekte… Bu nasıl bir tezattır?

Toplum olarak, meslek grupları olarak, bireyler olarak başta ulusal değerlere sahip çıkmak, kaderini elinde bulundurmak, hakkını, hukukunu korumak, onurlu, saygılı, saygın bir şekilde yaşamak için kararlılıkla örgütlenmek şart, derken 21.yy.dayız ve halen faydası belli olan bir konuda “örgütlenmeliyiz” diyoruz! Avrupa’daki örgütlenmelere dair yazılara, hikâyelere, olaylara bakınca, bu halimizle en az bir asır geriden gidiyoruz!…

Biz geriden giderken, toplumu ve dolayısıyla bulunulan coğrafyayı değiştirmek, şekillendirmek uğruna; elde edilen gücü korumak adına, Atatürk’ün en önemli prensipleri bile, el birliği ile alel acele, gece-gündüz demeden mesai harcanarak ayaklar altına alınabilmekte…

Bu durumda, toplumu birleştirecek, dış etkilere karşı bir yumruk gibi güçlü kılacak, bağımsız kılacak, ulusal kurtuluş savaşı ile elde edilen kazanımları sağlamlaştıracak, Türk toplumunu çağdaş hedeflere ulaştıracak, toplumun faydasına ilişkin Atatürk’ün gösterdiği hedeflere ulaşmak ana hedef olmalı.

Ve sonuçta,

Kurumsallaşmış, üye sayısı yüksek, güçlü örgütlerin olduğu bir ülkede; icabında dünya siyasetiyle bağlantılı olarak, etki eden ülke menfaatine olabilen yönetimsel dış etkiler azalacak, eskisi gibi yönetimsel sürprizlerle karşılaşılamayacak; kurumların başındakiler görevlerinin dışına çıkamayacak, kurumlarının çağa uygun hale gelmesiyle ilgilenecek, sipariş, danışıklı dövüş işlere girişilemeyecek ve böylece hak, hukuk öne çıkacak; siyaset kavga-gerginlik yeril olmaktan çıkıp topluma rehber, fikir, proje üretim ve uygulama yeri olabilecek…

genclige-hitabe

Son Yorumlar

Son Eklenen Mesajlar

SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN Her şeyin gönlünüzce gerçekleşeceği; sağlık, başarı ve mutluluk dolu nice yıllar diliyoruz. SİTE VE ASSUBAY GÜÇ BİRLİĞİ YÖNETİMİ
Pazar, 31 Aralık 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
Baş öğretmenimiz ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi şahsında tüm öğretmenlerimizin ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN... Demokrasinin, adaletin, huzurun ve refahın hakim olduğu nice öğretmenler günü kutlamak dileklerimizle sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
Cuma, 24 Kasım 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZIN KAHRAMANI, LAİK, DEMOKRATİK CUMHURİYETİMİZİN KURUCUSU, EBEDİ ÖNDERİMİZ VE BAȘKOMUTANIMIZ BÜYÜK DEVRİMCİ GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü BEDENEN ARAMIZDAN AYRILIȘININ 85. YILINDA SAYGI, ÖZLEM VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ... RUHU ŞAD, MEKANI CENNET OLSUN. 10 KASIM 1938 ! Bir devre damgasını vurmuş, dünyanın gidişatını değiştirmiş, yalnızca ya...
Cuma, 10 Kasım 2023

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ