Etdir Gitsin!

Mart 12, 2015

etdir-gitsin

 

Etmeleri şart değil hani!...

Yeter ki etmelerine karâr verilsin...

Etmelerine karâr verilmişse şâyet;

İpdil

Gecici bir madde eklenir

Akabinde

Etmiş sayılırlar,

Etdir Gitsin!..

Hespi bu kadar!

Etdirmek istemiyorsan şâyet

Onun da bin türlü yolu var elbet!

Guvvet gomutanlığı goltuğuna gıçını goyan bir hokkabaz çıkar ortaya

Ve dahi şöyle emir buyurur; “etdirmeyin!

Peki,

Etdiren kim?

Etdirilen kim?

Kim, kimi ne etmiş?

Kim, ne etdirilmiş?

*  *  *  *  *

Kıymetli meslekdaşım Sayın Mete YANIKCI, emekliassubaylar.org’daki köşesine bir haber misâfir etdi bir kaç gün evvel. Asubayların gönül dosdu Sayın Umur TALU’nun Habertürk gazetesindeki köşesinde

11 Mart 2015 târihinde neşretdiği makâlesinden bir bölüm idi bu haber.

images-02 

  • Maddî sıkıntı,
  • Mesleğin dayanılmaz çalışma koşulları,
  • Fırsatda eşitsizlik, hattâ fırsatsızlık,
  • Gayri insânî muamele,
  • Ailevî sıkıntılar

Ve dahi

  • Bilinmeyen sebeplerden dolayı

İntihâr eden Asubay haberleri artık vak’ayi âdiyeden addediliyor idi.

Fakat bu kez bir Asubay meslekdaşımız,

Daha evvel hiç duymadığımız bir sebepden dolayı intihâr etdi.

Sayın TALU’nun yazdığına göre,

İntihâr eden Asubay meslekdaşımızın mesai arkadaşı olan bir Asubay,

Umur beye bir mektup göndermiş.

Mektubdaki habere göre,

Kara Kuvvetleri Komutanı Hulusi Aga, Asubayların AÜKH eğitimi aldığı okulu teftiş etmiş.

Sivil gibi düşünüp de

Asker gibi hareket etmesiyle namlı Hulusi Aga,

Şöyle bir soru sormuş teftiş esnâsında; “kursu şimdiye kadar başaramayan (Asubay) olmadı mı?

Bu soruya; “Hayır komutanım, olmadı! Öyle bir eğitim veriyoruz ki, okulumuzda başarı oranı yüzde yüzdür” diyecek kadar yürekli ve şerefli bir gomutan çıkmamış. Kursa devâm eden Asubaylardan birisini hemen başarısız yapmışlar. Kendine yapılan bu haksızlığı hazmedemeyen meslekdaşımız, eğitimin son haftasında intihâr etmiş...

Okulun komutanları

Bir Asubayın intihâr etmesi bahasına kendi gıçlarını kurtarmışlar. Kınayı yaksınlar, bu korkaklar sürüsü...

Aptal ve g.tlek subayların aldığı bu ahlâksız karârın ceremesini de

Tabii her zamân olduğu gibi gene Asubay çekmiş!..

Kendisine Allah’dan rahmet diliyorum.

Hulusi Aga geçen sene Balıkesir’e gitdi,

Oralara pisledi...

Bu sene Ankara’da gitdiği okulu da

Kana buladı...

*  *  *  *  *

Bir Vak’a Bizden

Yukarıda bahsetdiğime benzer bir durumu da 1978 senesinde bizzat ben yaşadım. Beylerbeyi Deniz Asubay Hazırlama Okulu birinci sınıfdayım. Atölye ismi verilen bir dersimiz var. Bu dersde; soğuk kaynak, sıcak kaynak, demir döküm, torna tesviye ve ağaç işleme eğitimi alıyoruz. Öğretmenlerimizin hepsi, tabiidir ki Asubay... Sâdece ağaç işleme dersini veren öğretmenimiz sivil... Adı da, Allah selâmet versin, Ȃkif Hoca. Biz, ortaokuldan sonra başladığımız hazırlık okulundayız. Fakat sanki sınıf okulundaymışız gibi eğitim alıyoruz. Öğretmenlerimizin hepsi hârika. Ve Birisi hâriç, hepsini de çok seviyoruz. Şimşir desem, herkes bilir. Çünkü şu fakir de birden fazla dayağını yemişdir... Beylerbeyi Deniz Astsubay Hazırlama Okulundan mezun olup da O’nun dayağını yemeyen kimse yokdur.

Okulda okuyan öğrencilerin hepsi, fakir, fukara Anadolu çocukları. Öğretmenlerimizin verdiği işleri öyle bir güzel yapıyoruz ki! Onlar, öğretmenin hazzını yaşıyor ve bizimle gurur duyuyorlar. Bizler de yüksek not almanın sevincini yaşıyoruz. Akif Hocam bir gün dersde şunları anlatdı bize... Dönem notları belli olunca, öğretmenler kurulu toplanıp birinci dönemi değerlendirmiş. Okulda yüzde yüz başarılı olan dersler, okul komutanının dikkatini çekmiş. Ve sebebini sormuş. Kendisi son derece arkadaş canlısı ve yürekli bir insan olan Ȃkif Hoca bu soruya cevâp vermek için ayağa kalmış ve şöyle demiş; “Sayın komutanım, bu sene çok iyi bir seçme imtihânı yapmışsınız. Ve hârika çocuklar seçmişsiniz. İçlerinde bâzıları var ki daha şimdiden mühendis diploması versem eline, inanın az gelir. Böylesi mükemmel ve kâbiliyetli çocukları seçdiğiniz için sizi tebrik ederim komutanım!

Hiç beklemediği bu çarpıcı tesbit karşısında çok sevinen okul komutanımız Güverte Albay Muzaffer ATAKLI, akabinde diğer öğretmenlere dönüp şöyle demiş; “Arkadaşlar, Ȃkif Hocayı duydunuz. Mâdemki öğrencilermiz hârika, öyleyse hepinizden yüzde yüz başarı bekliyorum!

*  *  *  *  *

Bir Vak’a da Coni’den

Sene, 1943...

İkinci Dünyâ Savaşının en şiddetli dönemleri...

Kıtaların ötesinden Avrupa’ya gelen tâze kuvvet Coni’ler, Hitler ile İtalya’da savaşıyor idi.

Daha önce hiç harp yüzü görmemiş Coni’lerde kısa zamanda savaş yorgunluğu başladı. Cephe Komutanı Korgeneral PATTON, Sicilya’da kurdukları bir sahra hastânesinde yatan yaralı askerleri ziyâret ederken orada duran iki asker dikkatini çekdi. Yarası beresi olmayan bu askerlere niye savaşmadıklarını sordu. Askerler, savaş yorgunu olduklarını ve savaşmakdan korkduklarını söylediler. Aynı çadırda eli ayağı kopmuş yaralı askerlerin inlemesinin yanında bu lafları duyan PATTON, aldığı cevap karşısında hiddetine mâni olamadı. Ve bu iki askere birer tokat aşketdi.

images-08 

PATTON’un iki askeri tokatladığını duyan ordu,

Hemen durdu...

 Hitler’i piyâde kovalayan Coni, düşmanı takip etmeyi

Hemen durdurdu.

Tanklar, toplar kontak kapatdı...

Hemen durdu...

PATTON’un yanındaki gazeteciler

Haberi ânında okyanus ötesine uçurdu.

Coni Genelkurmayı ve Amerikan halkı bu haber karşısında kelimenin tam anlamıyla ayağa kalkdı.

Bütün millet savaşı, savaşda ölen evlatlarını bir yana bırakdı ve tokat yiyen askerleri konuşmaya başladı.

Amerikan Genelkurmay Başkanı meşhur MARSHALL şöyle dedi;

  • “Tokatlanan bu askerlerimizin gururu incinmişdir. Gururu incinen asker, harp edemez!”

Tokat, gurur ve asker...

Asker, bizde var,

Tokat da bizde var da...

Gurur nerede?..

Demekki askerin olduğu yerde tokat ve gurur aynı anda olamıyormuş!...

Komutanının dövdüğü iki asker,

Harbde ölen yüzbinlerce askerden daha fazla tesir bırakdı Amerikan halkının üzerinde...

Amerikalı analar şöyle dedi;

  • “Biz, çocuklarımızı harp etsinler diye verdik size. Tokat atasınız diye değil!”
  • “Çocuklarımız, düşman ateşiyle ölürse bunu anlarız. Fakat onları dövmenizi asla kabul edemeyiz!”

PATTON’un âmiri olan EISENHOWER, aynı gün bir telgraf çekdi.

Ve şöyle dedi; “Tokatladığın o iki askerden derhâl özür dile!

PATTON’un önünde iki tercih var idi;

  • Ya istifâ edip askerlik yaşantısına böyle kötü bir şöhret ile vedâ edecek idi.
  • Ya da tokatladığı askerlerden özür dileyecek idi.

Askerlik mesleğini tutku derecesinde seven ve aslında iyi bir subay olan Korgeneral PATTON, ikincisini tercih etdi. Hitler’in uçaklarının gökden yağdırdığı bomba sağanağı altında PATTON bütün askerleri hemen orada ictimâ eyledi.

Ve binlerce askerinin huzurunda, tokatladığı o iki askerden özür diledi...

Ve dahi

Ordu tekrâr yürüdü...

*  *  *  *  *

Askerlerimizin başına çuval geçiren Amerika içinimages-04

Köstebek Hilmi ne demişdi?

Mukâvemet etmesinler!

Ve dahi

Büyük devletler özür dilemez!.

Amerika’da;

Büyük devletin korgenerali

Büyük devletin erinden özür diledi.

Fakat büyük devletin kendisi

Bizim dörtyıldızlı büyük generallerimizden özür dilemedi...

Demek ki bizim dört yıldızlı subaylarımızın

Amerikalının nazarında

Kendi askeri kadar kıymeti yok!

Niye olsun ki?..

Amerika’da;

Tokatladığı askerlerden özür dileyen PATTON, ordudan atılmakdan kurtuldu.

Fakat iki askerine atılan iki tokadı Amerikan Genelkurmayı affetmedi...

PATTON, bir seneden fazla bir süre cephe gerisinde kızağa çekildi.

Ve Londra’daki çok bahalı bir otelde, kendi ifâdesiyle tam bir hapis hayâtı yaşadı.

Savaş devâm ederken ve sınıf arkadaşları zaferden zafere koşup kahraman olurken

PATTON, bir daha terfi yüzü göremedi...

İki askerine atdığı iki tokat,

Korgeneral PATTON’a Genelkurmay Başkanlığına mâl oldu.

images-05 

Şimdi

Bu hikâyeyi niye fâş eylediğimi sormayın bana...

Orası nere?

Burası nere?

Meslekdaşımızın bu vahim ve hazin intihâr vukuatından sonra kendiliğinden istifâ edecek bir subay var mı bizde?

Ya da

Bu intihâra sebep olanları ordudan tard edecek kadar cesur ve şerefli subaylar var mı bizim ordumuzda?

Bunları cevâplamak Necdet Beye düşer değil mi?

Coni’lerin anaları asker doğuruyor da

Memed’in anaları taş mı doğuruyor?

Daha da acısı

Tokatlanan iki asker için Coni’nin anaları ayağa kalkıyor da

Memed’in anaları nerede?..

Bütün bu sorular ortalığı toza, dumana gark ederken

Neşretmeye başlayalı bugün, tam bir sene oldu...

Zihniyet Sürgünü subaylar ordumuzu boklamaya devâm ediyor!..

*  *  *  *  *

Bu hikâyeleri niye anlatdığımı zannederim izâh etmeme hâcet yok.

Herşey ortada...

Doğru öğretmen, doğru seçilmiş öğrencilere doğru ders verirse, başarı mutlak oluyor.

Ancak ne var ki

Sayın TALU’nun bahsetdiği intihâr vak’asındaki hakikât benim anlatdığımdan çok farklı bir manzara çıkartıyor ortaya!

Çünkü, merhum meslekdaşımız;

  • Sınavı kazanıp okula kayıt yapdırmış,
  • Okul eğitimini başarıyla tamamlayıp Asubay olarak mezun olmayı hak etmiş,
  • Bunca sene muvazzaf olarak görev yapmış,
  • Yurtdışı göreve tefrik edilip memleketimizi oralarda başarıyla temsil etmiş,
  • Bilâhire, AÜKH imtihânını kazanıp eğitime başlamış...

Bu kadar sıkı eğitimleri başarı ile tamamlayan bir Asubay, o eğitimde başarısız olamaz...

Yeter ki böyle ahlâksız, böyle nâmussuz, böylesi alçak bir müdahaleye mâruz kalmasın...

Bu anlatılanlar gerçek ise şâyet durum gerçekden vahimdir.

Bu intihâr vak’ası doğrudan doğruya Türk Ordusu’na yapılmış bir suikastdır.

Aksi vârid ise şâyet, Hulusi Aga çıkıp meydana tekzip etsin!

Tekzip etmez ise şâyet, bu haberin altında kalır kendisi...

*  *  *  *  *

Peki,

Vukatın nesnesi Asubay olunca hakikât bu minvâl üzere tecelli ediyor da

Subay olunca netice nereye varıyor acap?

Vukuatın nesnesi subay olunca

Başarılı  olmaları şart değil hani!..

Bir darbe tezgahlanıyor,

Geçici bir madde ekleniyor,

Başarılı olmuş sayılıyor..

Nasıl mı?

İşde, ibretin belgesi;

images-06 

Yukarıda gördüğünüz kânunun

Yürürlüğe girdiği târihe bakmanız yeterli...

Geçici madde eklemişler,

Kurmay eğitimine devâm eden subaylarımız

Henüz eğitimlerini tamamlamadan kurmay olmuşlar

Subay için

Evvelâ darbe tezgahla

Akabinde

Mezun etdir, gitsin!..

Asubay için

Evvelâ bir teftiş tezgahla

Akabinde

İntihâr etdir gitsin!..

 brove

 

 

 

 

Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

Umur Talu 06.02.2015 tarihli “Kabza koltuk istikametinde, namlu masanın soluna paralel… Baş iki masa arasında, ayaklar soldaki duvar istikameti boyunca!” başlıklı yazısında Vedat Tanrıverdi Kd.Bçvş.un 11.11.2013’teki intiharına ilişkin 20.01.2015 tarihli Askeri Savcılık kararından, intihar vakasını ele almış durumda(1).

Emekli assubay, yazar Selçuk İçer de bu elim hadisenin 1 ve 2'nci günlerinde iki önemli yazı yazmıştı.

Umur Talu’nun yazısından alıntılar “tırnak içinde, yatay”, şahsımın ve Selçuk İçer’in yazıları (parantez içinde) belirtilerek, konuyu ele almaya çalışalım:

7.15: Sabah sporuna katılmak için spor kıyafetlerini giyip çıktı.

8.30: Eve döndü. Nöbetçi olduğu “işyeri”ne gitti. Evrakları Binbaşı’ya imzalattı.

(Hazırladığı yazıyı ilk amirine imza/parafe ettirdikten sonra evrakın sorumluluğu, takibi, varsa bir üst amire, arzı hazırlayandan sonraki ilk parafe parafe edene geçmeli, Binbaşımız evrakı alarak, silsileyi takip ettirmeliydi)

8.40: Evrakları Kurmay Yarbay’a götürdü. Yarbay birini imzalamadı, birinde düzeltme istedi.

(Vedat Kd.Bçvş. evrakı Kurmay Başkanına arza götürmemeliydi.)

Yarbay’ın yanından çıkınca Binbaşı’ya rastladı, “Ne oldu” sorusuna “Düzeltmeler yapıp tekrar götüreceğim” dedi.

(Özellikle de, düzeltme istenmesinden sonra amirleri devreye girip, birlikte düzeltme yapmalı, evrakı Kurmay Başkanına götürmeliydi.)

Çay ocağına Binbaşı ile gittiler. Düzeltmeler hakkında konuştular. “Akşam bölük nöbetçisiyim. Askerleri yatırıp ileriki tarihli işlerle ilgili çalışacağım” dedi.

 9.30: Yakın arkadaşı Başçavuş …’yi gördü. Arkadaşına göre “rengi soluk ve durgundu.” Arkadaşı “Kaça satıyorsun” dedi. “Neyi” diye sordu. Arkadaşı “Turşuyu” dedi. Cevap vermedi. “Arkadaşının yanağından makas alıp” gitti.

Arkadaşı onu şöyle anlattı: “22 yıllık arkadaşlığımız var. Astsubay okulunda beraber okuduk. İlk defa Kıbrıs’ta beraber çalışma imkânımız oldu. Aracımı 2 ay önce ona satmıştım. Sakin, efendi, mülayim, ağırbaşlı, beraberken konuşkandır. Birbirimize takılır, şaka yaparız. Olay sabahı normalden farklı ruh hali vardı. Şaka yapmama rağmen ruh halini değiştiremedim. Sıkıntısı var gibiydi.

Çay ocağından, görev yaptığı odaya gitti. Odada 7 personel daha görev yapıyordu ancak sadece biri odadaydı. O da çay ocağına gitti. Odada yalnız kaldı.

(Odada yalnız kaldığında muhtemelen, evrakı düzelterek tekrar Kurmay Başkanının yanına gidip- gitmemeyi, bu gitmelerin onun görevi olup olmadığını, neden sıralı amirlerinin arza gitmediğini, düşündü durdu. Ve yine muhtemelen, bu vahim sonuca göre, sıralı amirleri de uzun bir süre arzdan sakınmış da olabilirler. Kurmay Başkanı, belki de, yazıdaki düzeltme yoluyla şubesindeki sorumlu subaylarını yanına çekmek istemiş de olabilir.)

11.00: Çay ocağına giden Başçavuş döndü. Onu, sandalyesinde hafif aşağıya kaymış, başı sağ öne eğilmiş gördü. Yaklaşınca sol göğsü üstünde kırmızılık gördü. Omzuna dokunup “Vedat Abi” diye seslendi. Göğsündeki deliği ve masa üzerinde tabancayı gördü. Hemen sol çapraz odadaki kısım amiri Binbaşı ile Sağlık Binbaşı’ya bildirdi.

Üçü odaya geldi. Sağlık Binbaşı nabzı kontrol etti.  “Nabız alamıyorum” dedi. Binbaşı Tabip Üsteğmen’i arayıp ambulansla gelmesini istedi. Kurmay Yarbay’a bildirdi. Tabip Üsteğmen ambulansla geldi. Nabzı kontrol etti, kalp masajı yaptı. Birisi kurtarıcı soluk verdi.

11.15: Ölüm saatinin bu olduğuna karar verilip müdahaleye son verildi.

17.15: Lefkoşa Devlet Hastanesi’nde otopsi: Ateşli silahla akciğer ve kalp yaralanması sonucu iç kanama.

***

Şimdi imza sırasında ve sonrasında olanlara ilişkin iletilenler yoluyla, yaşandığı iddia edilen ayrıntıları yazar Selçuk İçer’den okuyalım

(O birlikte o gün olan bitenden sonra İstanbul’da bir telefon çalar. Çalan telefon her yazısının altına telefon numarasını da ekleyen emekli assubay, yazar Selçuk İçer’indir. Selçuk İçer telefonunu açar, muhtemelen “buyrunuz” der, kişi olayı anlatır, dinler, not alır ve sonra 12 Kasım 2013 tarihli “ASSUBAYIN İNTİHAR SEBEBİ KURMAY BAŞKANI(MI) ?” (2) başlıklı, olaya ilişkin ilk ayrıntıları okuduğumuz bu yazıyı kamuoyuna duyurur.

İşte o yazı:

Assubay meslektaşımız Tugay Kurmay Başkanı tarafından 20 dakika süreyle makamında araçlarla (?) ilgili konuda tahkir taciz edilir hakarete maruz kalır olaydan 15 dakika sonra çalışma odasında silahıyla intihar eder yaşamına son verir. İddiaları ve aldığım duyumlar, araştırmalarım.. Hakaret, baskı, tehdit sözlü şiddet  ve  ölüm..

* * *

Tugay Kurmay Başkanının hakaretleri intihara sebebiyet verdiği iddiaları ve yaşananlar derinlemesine araştırılmalıdır…)

(12 Kasım 2013 tarihinde cenaze sevk edilmiş,)

Emekli astsubay, yazar Selçuk İçer’in telefonu yine çalar. Birşeyler anlatılır ve O, anlatılanları not alıp, 13 Kasım 2013 tarihli “KUR.YARBAY AHMET KÖSE VE ASSUBAYIN İNTİHARI” başlıklı bir yazı daha paylaşır kamuoyu ile. O da bu yazı:

(14.Zh.Tug. Kurmay Başkanı Kur.Yarbay "Ahmet KÖSE" Makamında Assubayı 20 dakika süreyle aralıksız tahkir ve taciz eden yüksek sesle hakaretler yağdıran hizmeti psikolojik işkenceye dönüştüren yarattığı bu ortamdan 15 dakika sonra çalışma odasında intihar eden Assubay.

Yaşanalar Sebep sonuç ilşkisi ve Kur.Yarbay Ahmet KÖSE.

İntiharı müteakip tanık olan bazı Assubaylara "Kur.Yarbay Ahmet KÖSE'nin bağırmasını, hakaretlerini duymadık bilmiyoruz, haberimiz yok baskıları, telkinleri, Yarbay Ahmet KÖSE’yi kurtarma operasyonu. Yarbay KÖSE'nin avaz avaz çıkan bağıran sesi koskoca Tugay Kh.Binasını inletmiş, ortalık yıkılıyor sen duymadım de baskıları gözdağı bilmem ne ,

Bir cana mal olunmuş Assubayın kanı hala odasında çoluk, çocuk perişan sen olayı kapatmak için oyun üzerine oyun peşindesin. “Duymadık deyin ha”, olur emredersin ...!

Assubay bugün toprağa verildi ocak söndü geride ana, baba eş ve çocuklar perişan. Yarbay Ahmet KÖSE hala görevinin başında Kurmay Başkanı Koltuğunda yaylanıyor sallanıyor çoluk çocuğu rahat ölen yok kalan yok dokunan yok  Assubayı ölümüne döven  diğer Kur.Albay gibi..Subaya gelince kanun yasa mahkeme hak getire..

Çevresinde Assubay karşıtı olarak tanınan Tugay Kurmay Başkanı  Kur.Yarbay Ahmet KÖSE  "O KANIN İÇERİSİNDE BOĞULACAK" hesabı legal olarak sorulacak. Assubaylar sahipsiz değildir...)

Yazar Selçuk İçeri arayan “kişi”ler acaba başka yerleri de aramışlar, olay hakkında bilgi “vermiş”ler midir? Peki, ifadeler sırasında bu “kişi”ler buhar mı olmuşlar? Nereye gitmişler? Bilgilerine başvurulmamış mı? Veya onlar olayı aydınlatmak için müracaatta bulunmamışlar mı? Veya onları susturmuş ise kim susturmuştur?

***

Yeminli ifadeler: Uyumlu, çalışkan, sakin, mülayim bir insandı. Kötü alışkanlıkları yoktu. Sadece borsada yatırım yapıyordu. Husumetli, kavgalı olduğu biri yoktu. Ölümünden önceki haftadan itibaren tabanca taşımaya başlamıştı. Kıbrıs’a alışamamıştı. Baskı yapıldığına, mobing uygulandığına, amirlerden hakaret içerikli söz işittiğine dair beyanı yoktu.

Sonuç: Silah kendinin. El kendinin. Mermi kendinin. Bir el atışla kendini yaralayarak kendi ölümüne sebep olduğundan şüphe yok. Bir kusurlu yok. Kovuşturmaya gerek yok. Emanete kayıtlı eşyalarının mirasçılarına teslimine…

***

Askeri Savcılık, Astsubay Vedat Tanrıverdi’nin, 40 yaşının dolmasına bir ay kala, 11 Kasım 2013’te Kıbrıs’ta “kışlada intihar”ına, bir yıl sonra, 20 Ocak 2015’te böyle “açıklık” getirdi.

O odalarda, o imzalarda ne olduğunu bilmiyoruz! Kıbrıs’ta bir süre önce bir astsubayın komutanı tarafından hakarete, darba uğradığını ama kendisi sürülürken komutanın paşa olduğunu, birkaç gün önce bir başka astsubayın daha intihar ettiğini biliyoruz.

İktidarın, asker intiharlarının araştırılmasını Meclis’te reddettiğini biliyoruz.

 “Mirasçılar” bir eşi, bir de küçük ikizleri!

Bu tebligat oğullarının neden intihar ettiğini sorgulayan “müştekiler”e, anne ve babasına!

Sabah sporu yapan, komutanların “çok şefkat, anlayış, nezaket” gösterdiği, çayını içip odasına giden bir insanın intiharını nasıl da açıklayıcı! “Kalp yaralanması” hariç!

Göreve başladıktan üç ay sonra intihar ile sonuçlanan bu elim hadise şunu da göstermiş oldu ki, assubay, karargâh çalışması dâhilinde hazırladığı yazısının imzasını da sıralı amiri yerine, son imzaya kadar kendisi arz etmekte. Günümüzde her şey uzmanlık dallarına ayrılmış halde. Konunun mobbing uzmanlarınca incelenip incelenmediğini ise bilmiyoruz.

 

TSK’da, kurum ile çalışan personel arasında yakınlık oluşması, aidiyet duygusunu artırmak maksatlı olarak önemli günlerde personelin cep telefonlarına mesaj gönderilmesine başlanmış olduğunu öğreniyoruz.

İlk başlarda bayram kutlaması, trafik kurallarına dikkat edilmesi şeklinde başlamış olan mesaj gönderme işi daha sonra vefat eden personellerden Dayanışma Vakfı’na üye olmayanların ailesine bir ödeme yapılamaması üzerine bir astsubay ve bir uzman erbaş örneği verilerek personelin vakfa üyeliği teşvik edilmiş olduğu iddia edilmekte.

Vakıf yönetiminde etkin bir konumda bulunamayan, yönetimsel kararlarda yer alamayan ve bu nedenle vakıflara üye olmamayı tercih eden astlar konuyu Umur Talu’ya iletir. Haberdar olması üzerine; haksızlıklara, adaletsizliklere maruz kalanların basındaki sesi olmuş olan Haber Türk gazetesi yazarı Umur Talu 4 Aralık 2013 tarihli “Bana göre ölü soyuculuk!” başlıklı yazısında konuyu kendi penceresinden ele alması üzerine Genelkurmay Başkanlığı’nın “Astlık –üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir veya komutanlara karşı güven hissini yok etmeye matuf olarak alenen tahkir veya tezyif edici fiil ve hareket…” suçlamasıya Umur Talu’yu mahkemeye vermiş olduğunu 11 Ocak 2014 tarihli “Kusursuz Genelkurmay’dan şahsıma suç duyurusu!” başlığıyla ele almış olduğu yazısından büyük bir üzüntüyle öğrenmiş olduk.

Şimdi, adalet arayan bizler; olaylar üzerine yazması en kolay bir ülkede(!) yaşarken, assubayların uğradığı adaletsizlikleri yıllardır yazdığı için, hatta astların kendisini arayıp dertlerine tercüman olmasını talep etmesinden dolayı, düşürüldüğü durum için Umur Talu’dan, özür mü dilemeliyiz? Yoksa ne yapmalıyız?

Astlar, varlığı görmezden gelinerek, devlet imkânlarında ötelenen astlar…

Astlar, nereye başvuracağını şaşırmış astlar…

Silsile yoluyla hak arayıp uğraşılan astlar…

BİMER’e derdini iletip derman bulamayan ve de niye başvurdun diye sorgulanan astlar…

AİHM’den adalet bulan astlar…

Anayasa Mahkemesi’nden adalet bulabildiği için Anayasa Mahkemesi üyelerinin Genelkurmay’da yemekle ağırlandığı ve belki de önlerinin kesilmeye çalışıldığı astlar…

***

İntiharları çoğunlukla borca ve ailevi sorunlara bağlanan astlar…

Bir insan intihar etmeden önce dışarıya hiçbir belirti vermez mi?

Hiç, herhangi bir şeye isyan eder şekilde tepki göstermez mi?

Hiç, dalıp dalıp gitmez mi?

Tüm bu belirtiler onca insan içinden birilerince ve amirlerince sorgulanarak danışmanlık hizmeti verildiği karşılıklı imzalarla belgelenmez mi?

İntiharları; borca ve ailevi sorunlara bağlamadan önce, amirlere sorulmaz mı? Sorunu varsa şimdi mi öğrendiniz. Neden şimdi bunları söylüyorsunuz. Nerde kaldı sizin amirliğiniz, denmez mi?

***

Devletler ancak adaletli hukuki kurallarla varlığını sürdürebilir. Adalet ise aynı zamanda vicdanlarda hissedilen bir duygudur. Akıl sahibi her insan bu duyguyu hissedendir.

Adaletsizlikten yola çıkılarak bir devlet sistemi oluşturulamaz. Gelin adaletsiz bir devlet kuralım dense, kimse onlara destek vermez.

Devletlerin kuruluşundaki en masum beklenti; birlikte adalet içinde olarak eğitim, sağlık, güvenlik gibi ihtiyaçların ortak karşılanmasıdır. Devleti meydana getirenlerin en büyük beklentileri adalet içinde bir yaşamdır.

Coğrafi bilgilere göre, dünya üzerinde 36° -42° kuzey enlemleri ile 26°-45° doğu boylamları arasında yaşayan insanları; adaletsizliklere iten, insanları daima adalet arayışı içerisinde yaşatanlar ve kısacık yaşamı bu yolda harcatanlar kimlerdir?

36° -42° kuzey enlemleri ile 26°-45° doğu boylamları arasından diğer enlem ve boylamlarda yaşayan insanlara ne gibi evrensel kurallar ve insan yaşamını kolaylaştıran buluşlar sunulmaktadır? Bilen var mı?

Eğer bu enlem ve boylamlardan insanlığa bir şey sunulmamaktaysa bunun sebebi kimlerdir? Bunlar kimlerdendir?

***

Askeri Ceza Kanunu’nun 95’inci maddesinin ilgili bendi gereğince Milli Savunma Bakanı’nın izniyle mahkemeye verilmeden önce, Umur Talu’nun yazdıklarından yola çıkılarak tüm sistem gözden geçirilmeliydi. Kazanım bundaydı…

Saygıdeğer Meslektaşlarımız

Her kuruma örnek olduğunu muhtelif vesilelerle duyuran Türk Silahlı Kuvvetleri dışında, Türkiye’de,hâttâ kabile devletlerinde kendi personeline ön yargılarla sosyal, ekonomik ve insanî haksızlıklarda bulunan başka bir kurum var mıdır? Elbette yoktur!

Bizler, hiyerarşiye saygı içerisinde bu ülkeye ve orduya sadakatimizi terimiz, kanımız ve canımızla ispat ettik. Verilen her görevi imkansızlıkları aşarak yerine getirdik, ama karşılığında hiyerarşi kılıfına sığdırılmış adeletsizlikten öte vicdansızlık sayılabilecek davranışlara maruz kaldık!

Yüreğinde adalet ve insan onuruna saygı olan birkaç gazetecinin başında gelen Cesur Yürek Sn.Umur TALU  dünkü yazısında Gazeteciler Günü'nü Genelkurmay'ın suç duyurusu ile kutladığını duyurmuştur!

Neymiş efendim; Sn.Talu “Astlık üstlük münasebetini zedelemeye, amir ve komutanlara karşı güven hissini yok etmeye matuf olarak alenen tahkir veya tezyif edici fiil ve hareketlerde bulunmuş!"

Ön yargı ile adaletsizliğe mahkum ettiğiniz personelin amir ve komutanlarına saygı duyacağını nasıl düşünebilirsiniz? Birlik ve kurumlarda bir anket yapın, subaylar dışında hiçbir personelin moral motivasyonunun, hizmet verimliliğinin geleceğe olan umudunun yok olduğunu, emeklilerin ise kurumlarına olan adiyet duygusunun çoktan bittiği gerçeğini göreceksiniz. Dileriz hatadan dönmenin fazilet olduğunu anlarlar ve bu olumsuzluklar giderilir. Aksi halde ordumuz sürekli kan kaybedecek ve bu huzursuzluklar bitmeyecektir. Bizler, sizlerin düşmanı değil bir emirle ölüme ve göreve gönderdiğiniz yardımcılarınızız. Genelkurmay II.Başkanının bizzat itiraf ettiği gibi bunca işsizliğe ekmeğin aslanın ağzında değil midesinde olmasına rağmen sözleşmeli erliğe alınacaklara 3500 TL maaş, elbise, yemek ve yatma yeri temin edilip, 3 yılda 250-300 bin liraya hayır demelerinin nedeni ordudaki adaletsizlik ve mobbingtir. Bunu neden görmezler?

Sayın Talu aşağıdaki linteki yazısında; Suç duyurusunda deniliyor ki “TSK hakkında çeşitli ifadelerin yer aldığı görülmüştür”; Yüzbinlerce askeri de TSK sayıyorsanız evet doğru nasıl horlandıklarını, aşağılandıklarını, nelere maruz kaldıklarını, neden bu kadar çok intihar ettiklerini, nasıl baskılar altında olduklarını yazıp duruyorum zaten. Fakat siz TSK derken Türk Silahlı Kast’ını kastediyor olmalısınız. Çünkü, hakları savunanların yanında değil onların karşısında bir suç duyurusu yazıvermişsiniz! Aynı tershane işçilerinin ölümlerini yazdığımda tershane patronlarının suçlaması gibi… Fakat sorun şu; siz de TSK'nın patronu değil memurusunuz! Mevzumuz tamamen ”üstün asta yaptıkları”  Tabii TSK ile tek haksızlık vakasını Balyoz,Ergenekon vb.davaları zanneden vicdan timsalleri de bunu anlamaz!...                                                                                                                

Değerli meslektaşlarımız, anlarlar mı anlamazlar mı adaleti sadece kendilerine gerektiğinde mi hatırlarlar bunu zaman gösterecek. Biz assubay ve aileleri cesur yürek Sn.Umur Talu’yu gönlümüzde adalet ve demokrasi kahramanı olarak abideleştirdik. 2007 yılındaki soruşturmaya gerek duyulmayan suç duyurusunda olduğu gibi sonuna kadar her türlü desteğimizle yanındayız. Kendisine, sizler adına duygularımızı aşağıdaki mektubumuzla bildirdik.                                       

Saygılarımızla

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

www.haberturk.com/yazarlar/umur-talu/911548-kusursuz -genelkurmaydan-sahsima-suc-duyurusu


Sayın TALU,

İnsanlık Tarihi baştan sona,  adalet arayanlarla, kendi çıkarlarını korumaya çalışan bilinçli vicdansızların mücadelesine ilişkin örneklerle doludur. Kendi iktidarlarını ya da kişisel çıkarlarını korumaya çabalayan evrensel adalet duygusundan yoksun kesimler, ya adil olmak yerine güç kullanarak, ya da kimi zaman dini, kimi zaman başka değerleri amaçlarına kalkan yaparak çıkarlarını-iktidarlarını koruma yolunu seçmişlerdir.

Gücünü adaletten almayan her sistem yıkılmıştır. Güneş batmayan İngiliz İmparatorluğunun mağrur ordu komutanlarının gücü, Hindistan'da elinde sadece bir asa ile dolaşan, yarı çıplak, yalın ayak bir ihtiyarı, GANDİ'yi yenmeye yetmemiştir.   Çünkü o, adaletten ve doğrudan yanaydı.. Gücünü elindeki silahtan değil, adaletten, adalete olan inancından alıyordu.

Emperyalist bir açlık içinde, Türk topraklarına kızıl arılar gibi üşüşen Avrupalı Emperyalistler, tüm silah üstünlüğüne, tüm sayısal üstünlüğe karşın  yoksul, silahsız ve yalnız Türk Halkı karşısında yenilgiyi kabullenmek zorunda kalmıştır.

GANDİ ve ATATÜRK...

Haksızlığa karşı verdikleri mücadele nedeniyle hâlâ hatırlanıyorlar. Yüzyıllar boyunca da hatırlanacaklar. Ama zalim ve kendi çıkarından başka bir derdi olmayan emperyalist güçlerin süslü üniformalar içindeki komutanları çoktan unutuldular.

Siz, sadece yüreğinizdeki adalet ve insan onuruna saygınız gereği tüm ezilenler gibi assubaylara da destek oldunuz. Sizin yazılarınızdan ders alıp güçlü ordunun adaletle mümkün olduğu gerçeğini göz ardı edenler  Ordumuzda subaylar dışında mutlu olan personel olmadığını görmezden geliyorlar;Bir anket yapsınlar görevdeki personelin hizmet verimliliği ve moral motivasyonunun emeklilerin aidiyet duygusunun kaybolmakta olduğunu göreceklerdir;                                                                                                                                                                                                                              

Bu vahim tablo karşısında başını taşa vurması gerekenler acaba sindirir miyiz umudu ile yargıya başvuruyorlar, eminiz ki 2007 yılındaki takipsizlik kararı ile yüzlerine vurulan hukuk gerçeği ile bir kez daha karşılaşacaklardır.

Sizi mahkemelere götürenler de inanın çok kısa zamanda unutulup gidecek...

Güçlüden yana olmak kolaydır, bu gün maalesef Türk Basınının yaptığı gibi... Ne çok renk yeşile dönüverdi! Ezilenden yana olmak zordur. Adaleti, evrensel adaleti savunmak her zaman zor olmuştur. Siz, zor olanı seçtiniz. Assubay camiası ve aileleri sizin adaletten yana ve insanca tavrınızı asla unutmayacaktır. Siz, bizlerin gönlünde abideleşen bir demokresi kahramanısınız.

Savcılığa suç duyurusunda bulunanlar siz değildiniz, sizin şahsınızda bizdik. Mazlumlar olarak, hepimiziz..

Size ulaştırılmak üzere sitemize ulaşan yüzlerce destek ve takdir yazılarının tümünü size göndermek ve zamanınızı almak yerine, tüm arkadaşlarımızın yüreklerine tercüman olduğumuz inancıyla  size sonsuz  desteğimizi minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz...

EMEKLİ ASSUBAYLAR

genclige-hitabe

Son Yorumlar

Son Eklenen Mesajlar

SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN Her şeyin gönlünüzce gerçekleşeceği; sağlık, başarı ve mutluluk dolu nice yıllar diliyoruz. SİTE VE ASSUBAY GÜÇ BİRLİĞİ YÖNETİMİ
Pazar, 31 Aralık 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
Baş öğretmenimiz ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi şahsında tüm öğretmenlerimizin ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN... Demokrasinin, adaletin, huzurun ve refahın hakim olduğu nice öğretmenler günü kutlamak dileklerimizle sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
Cuma, 24 Kasım 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZIN KAHRAMANI, LAİK, DEMOKRATİK CUMHURİYETİMİZİN KURUCUSU, EBEDİ ÖNDERİMİZ VE BAȘKOMUTANIMIZ BÜYÜK DEVRİMCİ GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü BEDENEN ARAMIZDAN AYRILIȘININ 85. YILINDA SAYGI, ÖZLEM VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ... RUHU ŞAD, MEKANI CENNET OLSUN. 10 KASIM 1938 ! Bir devre damgasını vurmuş, dünyanın gidişatını değiştirmiş, yalnızca ya...
Cuma, 10 Kasım 2023

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ