Değerli arkadaşlarım,
Artık herkes görüyor, konuşuyor, söylüyor. Zaman değişmiştir. Haksızlıklar KORKMADAN dile getiriliyor. Yanlışların düzeltilmesi için düşünceler açıklanıyor yapılması gerekenler ifade ediliyor. Bu gelişmelerden camiamız mensupları da etkilenerek aynı davranışları sergilemektedirler. Haksızlık ve sıkıntıları dile getirenler her geçen gün artmaktadır. Bu umut verici bir gelişmedir. Haklılığımızdan doğan çizgimizden ve doğrulardan sapmadan, kırmadan, dökmeden, haklı davamızdan dönmeden, alnımızda bir leke taşımadan, ona buna yaltaklanmadan, mücadelemize artan bir ivme ile daha da güçlenerek devam etmeliyiz.
Etmeliyiz; çünkü HAKLIYIZ ve HAKLILIĞIMIZI daha da GÜR olarak seslendirmeliyiz. Vazgeçmek bizlerin değil, DÖNEKLERİN işidir. Bizlerin kaybedecek bir şeyi yoktur. Zaten yıllardır yapılan HAKSIZLIKLARIN ağırlığı ve yorgunluğu omuzlarımızdadır.
Psikolojik harekat bir insanın veya toplumun düşünce ve duygularını kontrol etmek, değiştirmek, yönlendirmek, yılgınlığa ve umutsuzluğa sürüklemek için BİLİNÇLİ ve MAKSATLI olarak yapılır. İnsanların bilinçaltı hedeflenerek onların farkına varamayacağı şekilde mesajlar verilir.
TSK'nın son 5 Genkur Bşk.larının (ÖZKÖK, BÜYÜKANIT, BAŞBUĞ, KOŞANER, ÖZEL) verdiği mesajlara ve Assubay HAKLARINDA yapılmayan İYİLEŞTİRMELERE bakıldığında yapılanların hiçbir şekilde tesadüf olmadığını görürüz. Hepsi aynı kalıptan çıkmış, aynı hedefe yönelik bildirim ve davranışlardır. Kişiler değişse de UYGULAMA AYNEN SÜRMEKTE, ÖNCEDEN BELİRLENEN HEDEFE GÖRE HAREKET EDİLDİĞİ AYAN BEYAN ORTADADIR.
Bugüne kadar yapılanlardan amaç toplumun davranışlarını, fikirlerini, duygularını etkilemek ve yönlendirmek, DUYGU VE HEYECANLARI FRENLEYEREK, GÜNÜMÜZÜN TABİRİYLE TOPLUMUN gazını ALMAKTIR. Bugüne kadar yaptıkları da aynen budur.
Canlıların yaşamak için HAVA alıp vermeye ne kadar çok ihtiyacı varsa, ülkemizde oynanan oyunlarla bölünme, parçalanma aşamasında olan günümüzde, TSK'nın BİRLİK ve BERABERLİĞİNE, GÜÇLÜ olmasına da EN AZ o kadar İHTİYAÇ vardır. AYAKTA kalabilmek için ELZEMDİR, GEREKLİDİR. Bütün yaşananlardan bilinmesine ve görülmesine rağmen, TSK yönetiminden HÂLÂ Assubay haklarının düzeltilmesine yönelik bir gayret gösterilmemesi, Assubayların TSK'da HÂLÂ yok sayılmaya devam edilmesi de o kadar İLGİNÇ ve DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR.
Bu güne kadar camiamıza yapılanlar adeta bir cezalandırma ve infazdır. TSK'nın en üst katında bulunan ve bir SÖZÜNÜN İKİ edilemeyeceğini bildiğimiz GENKUR Bşk.nın ASSUBAY DEVRİMLERİ ve İYİLEŞTİRMELERİ yapacağım diyerek ortaya çıkması ve daha sonra da HİÇ BİR ŞEY yapmadan arkasına bakmadan ÇEKİP GİTMESİ OLACAK şey midir? Bu ALDATMA, KANDIRMA, YALAN SÖYLEME değil midir? Bu yapılan koskoca GENKUR BŞK.na, bu makamda olan kişinin KARAKTERİNE yakışır mı?
AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN sözü bizler kadar genkur bşk.lığınca da İYİ değerlendirilmeli, HAKLARIMIZLA ilgili icraatları MÜSPET olarak gerçekleştirilmelidir. Artık sözlere DEĞİL YAPILANLARA VE YAPILMAYANLARA göre KARARLI hareket etmeliyiz. Haksızlıkların ARTIK doğru olarak DEĞERLENDİRİLMESİNİN camiamıza olduğu gibi, TSK ve ÜLKEMİZE, ÜLKENİN BİRLİK VE BERABERLİĞİNE VE TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜN korunmasına da büyük KATKISI ve yararı olacaktır. Bunları görmemek için KÖR, duymamak için SAĞIR olmak gerekir. Ya da tüm bu yapılanların arkasında KASIT ve ART niyet vardır.
Saygılarımla.
Bildiğiniz gibi 2008 yılı NATO’da Assubay Yılı olarak kabul edildi ve bu kapsamda uluslararası bir takım etkinlikler, seminer ve sempozyumlar yapıldı. Fakat bunların Türkiye’ye hiçbir yansıması ve etkisi olmadı. Assubaylarla ilgili ne bir pozitif gelişme gördük, ne de onların fedakârlığını ve önemini vurgulayan tanıtım çalışmaları.
Oysa Amerika’da yine Assubaylar gündemde kalmaya devam etti. Bu kez Amerikan Kara Kuvvetleri 2009 yılını Assubay Yılı olarak kabul etti ve önemli çalışmalar yaptı.Assubayların sorunları Başkan Obama’ya değin iletildi. Kara Kuvvetleri Ordusu Kıdemli Başçavuşu Kenneth O. Preston, Ocak 2009’da Başkan Obama ile başbaşa bir görüşme yaptı ve hem assubayların hem de kıdemsiz askerlerin sıkıntılarını birincil ağızdan dile getirdi.
Aşağıda bu haberi okuyacaksınız. Kendi ülkemizde yaşananlarla kıyaslayacaksınız. Bizde haksızlıklara uğrayanlar ve emeği sömürülenler eylem yapmadıkları sürece farkedilmezler. Hoş, fark edilseler bile, Tekel İşçilerinin grevinde gördüğümüz gibi ancak onları siyasi emellerinde kullanmak isteyenler farkeder, diğerleri değil. Oysa demokrasi ve modernleşme, her insana değer verilmesini özümser. Toplumun üst sınıfını oluşturmayan sıradan insanların ve mesleklerin bile bir değeri ve bir konumu vardır. Hepsinin enerjisiyle ve sinerjisiyle bir toplum var olur ve kalkınır.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üst yönetiminde de bunları gözlemleyebiliriz. Yani hiyerarşinin alt basamağını oluşturanların sorunları yerine ülkenin siyasetini ve yönetim şeklini biçimlendirmeye çalışmalarını fark edebiliriz. Erleri, Uzman Jandarmaları, Uzman Çavuşları ve Assubayları ve hatta genç subayları görmezden geldiklerine şahit olabiliriz. Ne zaman ki, daha önce yapılması gereken şeyler kaçınılmaz ve zorunlu bir gereklilik olur, ancak o zaman akılları başlarına gelir ve küçücük adımlarla durumu idare etmeye çalışırlar.
Ayrıca temel politika olarak, orduyu sınıflara bölmeyi ve efendilik-kölelik mantığını yürürlükte tutmayı her daim yeğlerler. Bunun aksini söyleseler bile, lafa gelince demokrasiden, insan hakları ve çağdaşlıktan söz etseler bile yaptıkları ve yapmakta oldukları aşikâr bir şekilde ortadadır.
Durumu idare etmek adına yaptıkları şeyler sadece şeklen bir şeyleri değiştirmek ve yıllardır süren kast sistemini makyajlamaktan ibarettir. Örneğin, Kuvvet Assubaylığı yapısını Amerika’dan kopyalarlar ve uygulamaya koyarlar ama o mevkiye gelen kişinin “tuvalete gitmek için bile” kendilerinden izin almasını sağlarlar. Etkisiz, yetkisiz ve göstermelik bir açılımdır sunulan. Şimdi koskoca Genelkurmay Başkanı varken, bir Kuvvet Assubayının birebir görüşmek üzere, bir Başbakan’a, bir Cumhurbaşkanı’na çıkabileceğini düşünebiliyor musunuz? Yine aynı görevdeki assubayın bağımsız olarak, basına sorunlarla ilgili bir beyanatını hayal edebiliyor musunuz? Mümkün mü benim güzel memleketimde böyle bir şey?
Gedikliye hak verip de başımıza iş mi açacaksınız durduk yerde!
Bir de dünyanın öteki ülkelerinde duruma bakalım. Herhalde şu Amerika bizden çok geri olmalı ki, böyle garip şeyler yapabiliyor. Yani, adam yerine konulmayacak sıradan adamlar(!) taa Devlet Başkanı’nın makamına kadar çıkıp sorunlarını dile getirebiliyorlar. Yuh yani, bu ne ilkellik kardeşim. Güzel Türkiyeme gelin de ders alın, yeni bir şeyler öğrenin. Hani alimallah, adamlara bu kadar hak veriyorsunuz, ya yarın cephede de grev yapmaya, hak istemeye başlarlarsa nice olur halimiz! Kötü örnek oluyorsunuz Bay Obama, hem de çok kötü.
Bakalım yahu, ne yapmış şu ilkel Amerikalılar?
Başkan Barack Obama, Ordu Kıdemli Başçavuşu Kenneth O. Preston ile bir araya geldi. Görüşme 30 Ocak 2009’da Oval Ofiste gerçekleşti. Başkan, kuvvetlerin kıdemsiz askerlerinin sorunlarını ve endişelerini kaynağından yani kıdemli temsilcilerinden duymak istedi.
Başkan Obama, ilk kez gerçekleşen böyle bir toplantının, ordunun assubayları ile dostluk köprüsü kurmak için güzide bir fırsat olduğunu belirtti.
Ordunun başkomutanı sıfatını taşıyan Başkan’ın tarihte ilk kez assubaylar ve kıdemsiz askerlerle resmi bir toplantı düzenlediği belirtiliyor. Önceki başkanlar daha çok Birleşik Askeri Personel yapılanmasının kıdemli temsilcileriyle bir araya geliyordu. Zaten Başkan Obama, Birleşik Askeri Personel temsilcileriyle yaptığı toplantılar sonrasında kıdemsiz askeri personel temsilcileriyle daha yoğun temas kararı almıştı.
Ordu Kıdemli Başçavuşu Preston, “Ben assubaylarla oturup konuşan ve onların sorun ve tavsiyelerini dinleyen bir başka başkan hatırlamıyorum” dedi. “Başkan, bu şekilde orduya bir destek mesajı gönderiyor ve bizim üyelerimizle (Assubaylar) samimi bir iletişim köprüsü kurmak istediğini gösteriyor” diyerek, Başkan’a “Ordu’daki en büyük endişesinin Kuvvetlerdeki yoğun stres” olduğunu söylediğini belirtiyor.
Preston, “Art arda dördüncü yıldır, intihar vakalarında artış gözlemliyoruz” dedi ve ekledi : “Bizim askerlerin ve ailelerinin üzerine binen ve günlük yaşamlarını etkileyen baskıların göstergesi olarak, PTSD, aile içi şiddet, cinsel taciz ve görevi kötüye kullanma eylemleri geçtiğimiz yıl artış gösterdi.”
Preston ayrıca, kıdemsiz askerlerin her zaman kendi kendilerine “Biz ne zaman, dağıtımlar arasındaki bekleme süresinin 12 aydan daha fazla olacağını göreceğiz?” diye sorduğunu da vurguladı. Buna bağlı olarak Ordu Kıdemli Başçavuşu, “Bekleme süresi denilen o 12 ay, bize sıcacık evimizde geçireceğimiz bolca zaman dilimi sağlanması demek değildir.” şeklinde durumu Başkana açıkladığını söyledi. Başkan’ın askerler ve aileleri için bekleme süresinin ne anlam ifade ettiğini anladığını ve konuya olumlu ve nazik yaklaştığını fark ettiğini belirtti.
Obama ile yapılan samimi ve içten görüşmede Ordu mensupları ve ailelerinin bugünkü ekonomik durumdan olumsuz etkilendikleri konusuna da değinildi. Preston, Başkana “Ekonomideki olumsuz gelişmelere bağlı olarak, ordunun kıdemsiz personeli ve ailelerinin çok sık yer değiştirdiklerini ve bu sebeple Mortgage kredilerinde, oturdukları evin değerinin çok çok üstünde bir ipotek değeri ile karşılaştıklarını ve her geçen gün borçlarının arttığını” da söylediğini belirtti. Preston, Kıdemsiz askeri personel ve ailelerinin ekonomideki olumsuz gelişmelerden nasıl etkilendiğini Başkanın anladığını da ekledi. Başkan, Kıdemsiz askeri personel ve ailelerinin ekonomik gelişmelerden nasıl olumsuz etkilendiklerini dinledi ve anlayıp kavramaya çalıştı.
Başkan ile yapılan görüşmede Orduda kalma (ordudan ayrılanların azalması) konusundaki başarıya da vurgu yapıldı. Buna örnek olarak, Dördüncü Piyade Tümeninin 2009 mali yılının ilk dört ayı içindeki “askeri personeli orduda tutma” oranının %96 olarak gerçekleştiğini gösterdi. Preston, ayrıca ordudan ayrılan askerlerin ve ailelerinin tekrar (askere alma/sözleşme yapma) yoluyla geri kazanılması için nasıl özverili bir çalışma yaptıkları konusunda da açıklama yaptı.
“Askerler geri dönüyor, tekrar kaydoluyor ve takımda kalıyorlar” dedi ve ekledi : “Ülkemize hizmet etme konusundaki gönüllülükleri süreklilik gösteren bu askerler ve fedakâr aileleriyle hepimiz gururlanabiliriz.”
Başkanın, planlı olarak Preston’la ve diğer kıdemsiz askeri personel kıdemlileri ile görüşmelerine devam edeceğini söyleyen Preston, bunun asker hikâyelerini(yaşanan dramları ve sorunları) anlatmak için bulunmaz bir fırsat olduğunu da sözlerine ekledi.
Preston, Kara Kuvvetleri Ordusu’nun bu yılı (2009) Assubay Yılı olarak kutlaması nedeniyle, bu görüşmenin tesadüfi olarak gerçekleştiğini fakat yine de Obama ile yapılan bu ilk görüşmenin faydalı ve iyi olduğunu değerlendirdi. Başkan’ın konuşmalarında “Ordu ile ilgili çalışmalarımızda, her zaman bizim assubaylarımızın katkı, fedakârlık ve önemlerini takdir etmeye gayret ediyor, çaba gösteriyoruz” dediğini de belirtti.
Preston, “Bu makam benim ya da bir kişinin değil, ordudaki bütün başçavuşların ve assubayların temsil edildiği mevkidir. Assubaylarımızın fedakârlığını, cesaretini, değer ve önemini anlatma mevkisidir. Unutmayın ki, Astsubaylar, ordu içindeki subayları nasıl lider yapacağını en iyi bilen ve onları gerçek bir lider olarak yetiştiren kişilerdir.” diyerek açıklamalarını tamamladı.
Saygıdeğer Arkadaşlarım,
Bu nasıl bir zihniyet, nasıl bir adalettir? Her kurum kendi personelini korur-kollarken milletin gözbebeği TSK, "211 sayılı yasada amirlerine personeli koruma görevi vermişken" kendi personelinin haklarını korumuyor! Adeta, TSK=Türk Subay Kuvvetleri olmuş! Bu durum, görevdeki personelin moral motivasyonunu olumsuz etkileyerek hizmet verimliliğini düşürürken, emekliler arasında da kuruma olan saygıyı azaltıp hukuka olan inancı erozyona uğratmıştır!
Onlarca sosyal ve ekonomik haksızlıklarımızdan birisini daha bilgilerinize sunuyorum. Haklı taleplerimizin mücadelesine destek vermek hepimizin görevi olmalıdır.
Saygılarımla.
ORDU BU ÜLKENİN GÖZ BEBEĞİDİR. Bu söz yıllardır içimizde yer etmiş ve de vatandaşlarımız tarafından da benimsenmiştir. Hiç bir vatandaş bu önemli ilkeyi göz ardı edemez.
Son yıllarda T.S.K. üzerinde yapılan bir çok saldırının hem Silahlı Kuvvetleri'n emekli bir ferdi olarak, hem de normal bir vatansever olarak kafalarımızı karıştırdığı bir gerçektir. Bir taraftan "ORDUMUZU YIPRATMAYALIM" derken, bir taraftan 'bir asker olarak' zaman zaman bu bakış penceresinin gerçekleri ve olanlar ile yaşayanlar ne düşünüyorlar?
Her olayın 'anında' büyük kitlelerle paylaşılması, yaşadığımız teknolojik çağın gerçeğidir.
YÜCE ATAMIZIN BİZLERE BIRAKTIĞI O GÜZEL DEĞERLERİ, KOMUTANLARIMIZ YILLARDIR HANGİ NOKTAYA TAŞIDI?
Yıllar yılları takip edip omuzlarındaki yıldızlar artarken, olgunlaşmak yerine, gelişen dünya düzeninde, "bizler farklı insanlarız, MEZARLARIMIZ BİLE AYRI OLMALIDIR" bakış açısı bu ülkede uygulanmadı mı? Hâttâ, bu konunun kendi aralarında dahi ne noktalara geldiği bilinmemekte midir?
Son dönemlerde Genelkurmayımızın yaşadığı ve de yaşamakta olduğu OLUMSUZ gelişmeler, bizlerin on yıldır beklediği İYİLEŞTİRMELER açısından bir talihsizliktir!...
Bir kere, bu ülkedeki üst düzey yöneticilerin büyük çoğunluğu 'sanki karargahtaki emir subayı imiş gibi', "EMREDERSİNİZ PAŞAM" yaklaşımı ile bir kaç kez yaşanan demokrasi kesintilerinin en önemli sebeplerindendir.
Artık şu gerçeği hep birlikte görmeliyiz; HER BİR ASKERİ DARBE BİRİLERİNE İMTİYAZ ÜZERİNE İMTİYAZ SAĞLARKEN, BİZ ASSUBAYLARI TAM TERSİ YÖNE GÖTÜRÜLMÜŞTÜR.
DOKUZ YILDIR ARA İSTASYONDA bizi alacak treni beklerken önümüzden öğretmen, bekçi, yargıç, hakim, savcı, doktor, sağlıkçı, imam ve de sekiz kez de polis trenleri geçmiştir ne yazık ki!...
HER KESİMİN HAMİSİ VARKEN BİZLER UNUTULDUK! Basının satılmış kalemşörleri ülkeye yön verirken, bir kaç köşe yazarı başta "Umur TALU", "Nail GÜRELİ", "Ümit ÖZDAĞ" gibi yazarlar sesimiz oldular.
YILLARDIR "ORDUYU YIPRATMAYALIM" SÖYLEMİ İLE SUSTUK. BU İLKE HEP ÖN PLANDA UYGULANDI!
Yıllarca, HAKLI taleplerimiz ve ANAYASAL haklarımızın kazanımı için, dosyalarla "yalvarırcasına" oradan oraya gittik, geldik. HAMİMİZ GENELKURMAY, yıllardır bizim için ne yaptınız? Lütfen söyleyin.
Yıllar yılları takip ederken, apoletlere yıldızlar düşerken 'tabii ki büyük bir kısım hariç' bizleri aşağılayıcı bir pencereden baktınız!...
Sadece bir örnekle ifade ettiğimiz bu ve bunun gibi onur kırıcı yaklaşımlar Silahlı Kuvvetler'deki SAYGI, SEVGİ, BÜTÜNLEŞME konularına büyük zararlar vermektedir. Yüzde yüze yaklaşan bir oranda üniversite mezunu olan biz assubaylara artık KOMUTA KADEMESİ de bir başka pencereden bakmalı, hem ekonomik hem de sosyal tüm yaralar sarılmalıdır .
SABIR TAŞI ÇATLAMIŞTIR.... BİZİ BU NOKTAYA TAŞIYANLAR KONUMU NE OLURSA SUÇLUDUR...
SAYGILARIMLA...
ATİLLA ABAYLI
İZMİR
Zaman zaman sizler de rastlamışsınızdır. TSK ile ilgili bazı yazılar okuduğunuzda Ordudaki FEDAKARLIK RUHUNUN sadece SUBAYLARA mahsus olduğu ifade edilir, bu yönleriyle sadece SUBAYLAR ön plana çıkarılır. Bunu belirtmekten maksadım bazıları gibi ÖN YARGILI davranarak TSK'da ayrıcalık yaratmak ve kıskanmak değil, tam tersine bu şekilde kullanılan ifadelerin MAKSADI aşan ifadeler olduğu veya bir yönlendirme amacıyla yapıldığını ifade etmek içindir. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, TSK ERİNDEN-MAREŞALINA kadar birbirinden ayrılmaz olan kişilerden TEŞEKKÜL ETMİŞ BİR KURUMDUR.
Bu tür ifadeler TSK'nın diğer önemli UNSURLARI olan ASSUBAY - UZMAN-ERBAŞ ve ERLERE KARŞI HAKSIZ bir durum yaratır.
BİRLİK, BERABERLİK, VATANSEVERLİK RUHU ve FEDAKARLIK RÜTBEYLE değil, kişilerin YÜREĞİ ile ilgili bir olgudur. Baktığında bir şeye BENZETEMEDİĞİN bir ER yeri geldiğinde bazı rütbelilerden daha fazla FEDAKARLIK yapacak RUHA sahip olabilir.
TSK'da EMEK = ALINAN ÜCRETLERE bakılınca ESAS FEDAKARLIK RUHUNUN ASSUBAYLARDA olduğu, VATANSEVERLİK ruhunun ASSUBAYLARIN kemiklerine kadar işlediği ve bunu kalplerine NAKŞETTİĞİ görülecektir.
Assubaylar yaptıkları FEDAKARLIĞIN karşılığını YILLARDIR alamamalarına RAĞMEN VATAN VE SORUMLULUK RUHUYLA, göğüslerini siper edercesine FEDAKAR ve CEFAKAR bir tutumla GÖREVLERİNİ EKSİKSİZ SÜRDÜRMEKTEDİRLER.
BUNUN AKSİNİ İDDİA EDENLER BUGÜN ASSUBAYLARIN YAPTIKLARI İŞİ, FEDAKARLIĞI YAPARAK AYNI MAAŞI ALSINLAR, BU RUHU NEREYE KADAR, NE ZAMANA KADAR TAŞIYIP, SÜRDÜREBİLECEKLERDİR birlikte GÖRELİM.
FEDAKARLIK VE GÖREV RUHUNUN en gerçek İSPATI DA ÜLKE için verilen ŞEHİT ve GAZİ sayılarıdır. Bu sayılara bakıldığında FEDAKARLIK RUHUNUN kimlerde olduğu daha NET ve OBJEKTİF olarak görülecektir. Bu SÖZDE değil, ÖZDE olarak herkesin karşısına bir GERÇEK olarak çıkacaktır. Bu gerçekleri hala görmeyen, KONUŞABİLEN VARSA buna da artık ancak PES denilebilir.
GERÇEKLERİ GÖRMEK VE KABUL ETMEKLE KİMSENİN DEĞERİ DÜŞMEZ, AKSİNE ADİL OLABİLENLERİN DEĞERLERİ YÜKSELİR. İnkarla da bir yere varılamaz, güneş balçıkla sıvanamaz.
TSK'da bir gerçek de vardır ki o da HİYERARŞİK SİSTEMİN gerekliliğidir. Herkes de bu HİYERARŞİYE uymak zorundadır. TSK ancak bu şekilde AYAKTA kalabilir, gücünü koruyabilir. Ama HİYERARŞİYİ uygularken yanına HAKSIZLIKLARI, HUKUKSUZLUKLARI sokuşturarak PERSONEL arasında İKİLİK ve UÇURUMLAR yaratırsanız o zaman da KOCA ÇINARIN İÇİNİN YENMESİNE, zayıflamasına SEBEP olursunuz. Bu denge çok iyi kurulmalı, gözetilmelidir.
SORUMLULARIN TSK'nın AYAKTA DURMASI için uygulamalarında ADİL ve TARAFSIZ olması, HAKKA RİAYET ETMESİ TSK'nın OLMAZSA OLMAZLARINDANDIR. Bu uygulamalar hem TSK, hem de VATANIMIZ için GEREKLİDİR, ELZEMDİR.
GÜÇLÜ, BİRBİRİNE KENETLENMİŞ, GEREKTİĞİNDE BİRBİRİ İÇİN GÖZÜNÜ KIRPMADAN ÖLECEK ŞEKİLDE BİRLİKTELİĞİ SAĞLAMIŞ BİR TSK'NIN TARİHİMİZDE GERÇEKLEŞTİRDİĞİ MUCİZELER DE ORTADADIR. Bunları görmemek için KÖR olmak gereklidir.
BU RUH VE FEDAKARLIK ORTAMININ YENİDEN SAĞLANMASI ÜLKEMİZ İÇİN OYNANMAKTA OLAN OYUNLARIN SONLANDIRILMASI AÇISINDAN DA SON DERECE ÖNEMLİ VE GEREKLİDİR.
Ülkemizin çevresinde yaşanılan olaylara bakıldığında deniz aşırı ülkeden NATO şemsiyesi altında bölgemizdeki ülkelere DEMOKRASİ ve ADALET getirmek adına oynanan oyunlara odaklanmalıyız. Sıra ne zaman bize gelecek diye beklemek yerine BİRLİKTELİĞİ SAĞLAYARAK DOSTA GÜVEN, DÜŞMANA CAYDIRICILIĞI sağlayacak GÖRÜNTÜLERİ en kısa zamanda oluşturmalıyız. Bunu bugün bizler düşünüyorsak SORUMLU MAKAMLARDA OTURAN VATANINA, MİLLETİNE BAĞLI GÖREVLİLER DE DÜŞÜNMELİ VE GEREĞİNİ DE YAPMALIDIRLAR. Yoksa zaman geçtikten sonra alınacak TERTİP ve TEDBİRLER yeterli olmayabilir. SAYGILARIMLA.
Basına yansıdığı şekliyle, olay kısaca şu şekilde gelişiyor:
''26 Şubat 2011 tarihinde Milliyet gazetesinde çıkan haberle ilgili olarak aynı gün, haberdeki ‘asker’ ifadesinin gerçeği yansıtmadığı yönünde bir açıklama yapılmıştır.
Bu açıklama, olayın gazeteden öğrenilmesi üzerine öncelikle İstanbul Merkez K.lığı nöbetçi heyeti tarafından, bilahare İstanbul Mrk.K.nın talimatıyla Mrk.K.lığında görevli emniyet yetkilileri tarafından hem olayın meydana geldiği bölgeden sorumlu Başakşehir Polis Karakolu'ndan hem de İstanbul Terörle Mücadele Merkezinden alınan bilgiler doğrultusunda yapılmıştır. Her iki emniyet birimi de olayın doğru ancak yakalanan şahısların asker olmadıklarını ifade etmişlerdir.
Dolayısıyla, 26 Şubat 2011 tarihinde yapılan açıklama, birkaç defa teyit edilerek yapılmıştır.
Daha sonra, teyit edilen bu bilgilere rağmen konu araştırılmaya devam edilmiş, saat 16:30’da İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüyle yeniden irtibata geçilerek herhangi bir gelişme olup olmadığı sorulmuştur. Bunun üzerine saat 17:20’de aynı şubede görevli bir komiser tarafından, olayın 25 Şubat 2011 tarihinde meydana geldiği, asker olduğu ifade edilen kişinin Balıkesir’de askerliğini yapmakta olan bir er olduğu (Birliğinden 01-28 Şubat 2011 tarihleri arasında hava değişimine ayrılmıştır) ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde savcı talimatı gereğince gözetim altında tutulduğu ifade edilmiştir. Bunun üzerine 26 Şubat 2011 günü sabah saatlerinde yapılan açıklama TSK’nın internet sitesinden kaldırılmıştır.
Bahse konu askeri şahıs, ilgili yasa ve genelgelere aykırı olarak 36 saat emniyet müdürlüğünde gözetim altında tutulmuş ve İstanbul Mrk.K.lığına bilgi verilmemiştir.
353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun 79’ncu maddesinde, suç işleyen asker kişilerin (Aynı Kanun’un 10’ncu maddesi gereğince erbaş ve erler de bu kapsamdadır) hangi hallerde geçici olarak yakalanabilecekleri düzenlenmiştir. Aynı Kanun’un 80’inci maddesi ‘yakalanan kişi serbest bırakılmaz ise hemen en yakın askerî inzibat karakoluna veya askerî makama teslim olunur veya yetkili askerî inzibat gelinceye kadar olay yerinde tutulur’ hükmünü amirdir. Ayrıca, Adalet Bakanlığı tarafından yayımlanan 01 Ocak 2006 tarihli, ‘Asker kişiler hakkındaki soruşturma’ konulu ve 23 No.lu Genelge hükümleri de bu yöndedir.”
Sonuç,
Devlet, kurumlarıyla, organlarıyla bir bütün… Eğer bir kurum, yasalara göre sorumlu olduğu personelinin peşine düşüp 36 saatte sonuca ulaşabiliyorsa ve bu arada kamuoyuna yanlış bilgiler verilmesine de sebebiyet veriliyorsa, burada akla şu soru geliyor: Kurum, bir kurumdan doğru haber alamıyorsa, kurum kurumdan yasal düzenleme dışı, yasanın dışında çalışıyorsa, çalışabiliyorsa; böyle bir durum için vatandaş, halk ne düşünmeli?Değerli arkadaşlarım;
Yıllardır önyargıları ve uygulamalarıyla ASSUBAY sınıfına karşı HUKUK ve İNSANLIK dışı davranışlarla HAKSIZLIK yapanlara, HUKUK'u uygulamayanlara görüyoruz ki, bir zamanlar bizlere lazım olan HUKUK bugün onlara da GEREKLİ ve ELZEM olmuştur. Şimdi HUKUK' un uygulanmasını ve HUKUKİ ortam yaratılmasını onlar bizlerden daha çok istiyorlar. Bizlere HÂLÂ sürdürdükleri TAHAKKÜM ve HAKSIZLIKLARA rağmen İSTEDİKLERİNİ HAK ediyorlar mı? ALMA MAZLUMUN AHINI ÇIKAR AHESTE AHESTE....
İçinde yaşadığımız bu olaylar nedeniyle SEVİNMEMİZ tabi ki MÜMKÜN değildir, ama bazılarının bugünkü DURUMU İYİ DEĞERLENDİRMELERİ DE ARTIK KAÇINILMAZDIR. BİRLİK VE BERABERLİĞİN TESİSİ İÇİN HAKLARIMIZLA İLGİLİ ÇÖZÜMÜ GERÇEKLEŞTİRMELİDİRLER. Bunu yaparken de HÜKÜMET YAPMIYOR, VERMİYOR YALANININ arkasına sığınmadan, nasıl SB.lar için tüm yasalar GEÇİRİLİRKEN Hükümet itiraz etmiyorsa, ASSUBAYLAR için de aynının yapıldığı GÖSTERİLMELİDİR.
Bugün yapılanlarla ÜLKEDE HUKUKSUZLUK sürdürülmekte, ANAYASAL VE KİŞİLİK HAKLARI ayaklar altına alınmaktadır. Kişi SAVUNMA hakları BERTARAF olmuş, tutukluluk sürelerine uyulmamış, DELİLLERİN YETERSİZLİĞİNE riayet edilmiyerek KAOS ortamı yaratılmıştır.
Tüm bunların ardından da EĞER VARSA SUÇLULAR DA HAK ETTİĞİ CEZALARI GÖRMELİLER. Ama KURUNUN yanında YAŞ yanmamalı, sapla-saman, at iziyle- it izi birbirine karıştırılmamalıdır.
TSK'nın en üst katında olanların ortaya atılan İDDİALAR karşısında "VAR DA DİYEMEM, YOK DA DİYEMEM", "MEZARA KADAR GÖTÜRÜLECEK SIRLAR" ile "BİZİM DE ELİMİZDE DELİLLER VAR, GEREKİRSE BİLDİKLERİMİZİ AÇIKLARIZ" diyerek yüksek TONDA söylenilen ifadeler ama hiç bir şey yapılmadan EMEKLİ olunması ile anlamları AÇIKTA ve ORTADA kalmış, manasız sözler söylenmesi kafaları iyice karıştırmıştır.
Halkımız GÖRDÜKLERİ ve YAPILANLAR karşısında ortada kalmış, NEYİN DOĞRU, NEYİN YANLIŞ olduğuna karar verememektedir.
Mesele artık KİŞİSEL olmaktan çıkmış, ÜLKE, REJİM, MİSAK-I MİLLİ hudutlar MESELESİ haline gelmişken ASKER veya SİVİL VATANINI ve MİLLETİNİ seven YÜREKLİ ve MERT, toplumu BİLİNÇLENDİRİP DOĞRULARI SÖYLEYECEK birileri çıkıp BİRLİK ve BERABERLİĞİ oluşturmak adına bir adım atmayacak mıdır? YERİ GELDİĞİNDE MANGALDA KÜL BIRAKMAYANLAR şimdi NEREDELER?
Yok mu bu vatanın bağrına SAPLANMAK istenilen HANÇERİ çıkarma adına ULUSU bir bütün halinde etrafında toplayabilecek birileri? Yoksa ORTADOĞU ülkelerinde görüldüğü gibi MAL VARLIKLARINI yurt dışındaki BANKALARIN gizli kasalarına gönderip, kaçmak için UÇAKLARI hazır bekleyenler yaptıklarına hâlâ devam edecekler mi?
Halkımızın çektiği çile ve uğradığı HAKSIZLIKLAR yeterli değil mi? Acaba yine ORTAMIN oluşması, deniz aşırı ülkeden İŞARET gelmesi mi beklenilmektedir?
Tüm bu sorunların ÇÖZÜMÜ MİLLETİMİZDİR. ÇARE DE, ÇÖZÜM DE MİLLETTEDİR. Bunu gören göz işleyecek el gereklidir. Saygılarımla.
TSK'nde bir şeylerin yanlış yapıldığı, yapılan bu yanlışlıklardan tüm ülke etkilendiği gibi en önemlisi de kendi içinde yaşanan sıkıntılar artık gizlenemez duruma gelmiştir.
Son 50 yıldır yapılan tüm hatalar ele alınmalıdır.
Yapılan yanlışlıkların sebep ve sonuçları; tarafsızlığından, yurtseverliğinden, cumhuriyet ve demokrasiye, Atatürk ilke ve İnkılaplarına samimiyetle bağlılığından kuşku duyulmayan bilim adamı, yazar, konusunda uzman bir kurul oluşturulmalı, araştırma yaptırılmalı ve elde edilen bilimsel sonuçlara göre derhal yönetsel önlemler alınmalıdır. Bu durum acil bir zorunluluk haline gelmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde yaşandığı gibi, dalkavukluk yapmak, gerçekler karşısında kafamızı kuma gömmek, durumu idare edip, görevi bir başkasına devretmek, biriken sorunları halının altına süpürmekten başka bir anlam ifade etmeyecektir. Bilimsel yönetim anlayışından, hak ve adaletten, çağdaş yönetim prensiplerinden uzak anlayışlarla, hele bu iletişim çağında sağlıklı ilerlenemeyeceği açıktır. Zira mensuplarının bir kısmı karnından konuşmaya, emeklileri de yapılanlar karşısında meydanlara dökülmeye başlamışlardır.
TSK yararına ne söylendiğine değil, kimin söylediğine bakma alışkanlığı devam etmektedir. Yapılan her iş ve eylemin altında mutlaka şahsi menfaatler, hatta zümre ve sınıf menfaatleri önem kazanır duruma gelmiştir.
Yaşanan bu olumsuzlukların sebeplerinden birisi de, bugüne kadar olduğu gibi halkımızın önem verdiği kavramlarla karalamaya, suçlamaya, örtbas etmeye uğraşarak değil, tıpkı Ulu Önder'in yaptığı gibi, derhal radikal önlemlerle çağa ayak uydurarak çözülmelidir. TSK'nin kendi içinde yaşanan olumsuzluklara adalet, hukuk ve hakkaniyet ölçülerinde çözüm getirerek, gerçek dayanışma sağlanmalıdır.
Bir kurumun önemli bir kısmını, öteleyerek, görmezlik, duymazlıktan gelerek, yalnızca, katı bir disiplin ve cezalandırma yöntemleri kullanılarak moral ve motivasyonunu sağlamanın imkanı yoktur. Çıkan seslere kulak verilmesi, can kulağı ile dinlenmesi gerekir.
Her zaman TSK'ne gıpta ve hayranlıkla bakan Emniyet mensuplarının, yaşadıkları memnuniyetsizliklerin giderilmesi için son yıllarda alınan önlemlerle moral ve motivasyonlarının nasıl artığını yaşayarak gözlemlediğimiz bir gerçektir.
Bunun yanında TSK'nin önemli bir kesimi özellikle son yıllarda, kendilerinin sesine kulak verecek bir sahip bulma arayışına girdiği de gizlenemez bir gerçektir. Kendilerinin feryadını duyuracak bir insan aramışlardır. Bu konuda samimi olduğuna inandıkları gazeteci ve yazar Sayın Umur TALU’yu dert ortağı olarak seçmişler, halkımız da haklı olarak bu yazarımız için “TOPLUMUN VİCDANI“ sıfatını vermiştir.TSK'nin yetkili makamlarında bulunanlar, bu değerli yazarımızı mahkeme koridorları yerine, nezaketle makamına çağırıp, kendi personelinin yaşadığı sorunları en iyi bilen bu yazarımızı dinleyip, danışmanlığından yararlanma ve kendisini onurlandırma akıl edilememiş, suçlama yöntemleri seçilmiştir.
TSK'nın omurgası olarak tanımlanan assubaylarla ilgili, tv.lerde emekli generaller aracılığı ile gerçekler ters yüz edilerek, sadece küçük düşürme yolu seçilmiştir. Çeşitli basın organlarında assubaylar adına yapılan küçük düşürücü yayınlar karşısında sessiz kalınması tercih edilmiştir. Son olarak TSK personelinin sosyal yardımlaşma ve dayanışma kurumu olan OYAK Yönetim Kurulu Başkanı'nın;
“Yine de inanmayıp iyi neticeleri takdir edemeyen bir kısım üye hayret duygumuzu abartısız şekilde çoğaltıyor. Bir kısım kendini bilmez, ileriyi göremeyen, kıskanç, büyük gayeyi göremeyip küçük çıkar peşinde koşan aymaz ve yönlendirilmiş kimselerin çıkardığı kasıtlı dedikodulara inanan olmasına üzülüyoruz. Bazı art niyetli kişilerin burayı bir güç kanıtlama platformu görmek için çabalaması, bireysel eşitlik prensibine sıkı sıkıya bağlı varlığımızı yıkmaya gayret göstermesi, bunun böyle algılanmasına rağmen vakur çizgi izlememizden cesaret alarak terbiyesizliğe varan beyanları yaymaya çalışanları ibretle izliyoruz.”
Sözleri ibret ve hayret vericidir. Herkesin bildiği açık gerçeklere rağmen, hiç kimsenin hiçbir şey bilmediğini sanarak, her zaman yapıldığı gibi, gerçeklerle asla ilgisi olmayan suçlayıcı, aşağılayıcı ve hakarete varan sıfatları sözlükten seçip üyelerine ve TSK. Mensuplarına reva görmesi, 50 yıldır sürdürülen yanlış anlayışların ve düşünce yapısının, artık normal bir davranış haline geldiğinin kanıtı olarak gözlenmektedir. Hak arayanlara hesap verme ve aydınlatma durumunda olanlar, ne yazık ki, hak yerine hakaret etmeyi rahatlıkla tercih edebilmektedirler.
Yine biz emekli assubayların, sosyal ve ekonomik hak ve menfaatlerinin alınması ve korunması için seçtiğimiz temsilcilerimiz, yukarıda açıklamaya çalıştığım anlayışla, OYAK’taki haksızlıkları örtbas etme adına ve emsal oluşturmak, birkaç emekli assubayı atamak için TEMAD’tan isim talep edildiği ve bu isimlerin OYAK Şirketlerine atandığı söylenmektedir. Atandığı söylenen bir kişi tarafından da, yaşanan tüm bu haksızlıklar yetmiyormuş gibi, kendi üye ve meslektaşlarına ne yazık ki geleneğe uyarak hayvanata, kömür karası ve oduna benzetmekten kaçınmamıştır. Herkesin gözleri önünde yaşanan bu tutum karşısında, ne yazık ki politikacılar tarafından da, emekli assubaylar için sadaka niteliğindeki teklifler dikkate dahi alınmamış veya RED edilmiştir.
Gelinen noktada herkesin yaptığı yanlışlıklarının farkına vararak düzeltmesi gerekir.
Silah arkadaşlarına hakaret ederek değil, gelin öncelikle hak peşinde koşmak zorunda bırakılan emekli assubayları dinleyerek işe başlayın.
Saygılarımla.
Rafet DURAN
Hakkımızda ne acımasız günler geçti. Geçen her günde HAK olanları KENDİLERİNE aldılar!
Bizler için HAKSIZLIK yapılan ne kadar aylar geçti. Yapılan ve yaptıkları HAKSIZLIKLARI görmediler. Görmezlikten geldiler!
Aile bireylerimizle ÇİLELER çektik geçen yıllarca. Her geçen yıl kendi haklarının üstüne koydular. Bizimkileri geriye saydırıp, yok saydılar.
Yapılanlar İNANILACAK gibi değildi. Ama yaptıklarını ve hala da yapmaya devam ettiklerini, yeri geldiğinde ÖLÜME gidecek mesai arkadaşlarına REVA gördüler. Kendilerini İNSAN, bizleri farklı bir yaratık olarak gördüler.
Geçen süreç içinde kendileri üç,dört alırken bizlere biri bile çok gördüler.Diğer tüm KAMU personeline yapılan ARTIŞLARI görmelerine, bilmelerine rağmen bizlere verilmemesi için SUSTULAR, BİLMEZDEN, GÖRMEZDEN geldiler.
Yıllardır istediklerini yaptılar, oyaladılar, kandırdılar, aldattılar. Ama artık yolun SONUNA geldiler. Kendilerini temsil eden TSK nın en üstünde oturan kişinin "TSK nın İKİ AYAĞI vardır" derken yaptığı HAKSIZLIKLAR VE uyguladıkları ön yargılı davranışlar TSK nın OLMAZSA OLMAZI olan ASSUBAY ayağının bitip, tükenmesine neden oldular. TSK yapılan bu uygulamalardan dolayı ÖTEKİLEŞTİRİLEN Assubaylar açısından GÜVEN sorunu yaşanılan bir toplum haline gelmiştir.
Tüm bu ÖN YARGILI DÜŞÜNCE ve DAVRANIŞLARINDAN dolayı ortaya çıkardıkları bu tabloyu yaratanlar YAPTIKLARIYLA övünebilirler.
Bugün ülkenin içine sürüklendiği KAOS ve BÖLÜNME sürecine girilmeside GÖZ ÖNÜNDE tutulursa ÜLKEYİ KORUMA ve KOLLAMA görevi de unutulmuş, kırmızı çizgiler ortadan kalkmış, BÖLÜCÜLERİN her istediği "ÇOK GÜZEL ŞEYLER" olacak söylemleri ve BOP EŞBAŞKANI tarafından da YILDIZ olacağı söylenilen DİYARBAKIR için sona yaklaşılmaktadır.
Böyle bir ortamda bile ASSUBAYLARA ve HAKLARINA cevap verilmemekte HAKSIZ VE YANLI uygulamalar hala sürdürülmektedir.
Artık "Söz" ile alınacak yolumuz kalmadı. Çoktan sözün bittiği yerdeyiz. Haklı olanlar en az haksız olanlar kadar akıllı ve cesur olmadıkça, haklarını kazanamazlar, haklarına kavuşamazlar
Artık anlamalı ve bilmeliyiz ki KİMSEDEN ADİL ve DEMOKRAT olmasını bekleme hakkımız ve şansımızda yoktur. Onun için haklarımızı ALMA yolunda tüm yapacaklarımız BİZİ ilgilendirir. Bunu yapacak olanda BİZLERİZ. Gölge etmesinler YETER.
TSK yı ve BİZLERİ bu konuma getirenler, bu ayırımı yapanlar düşünsünler. Bunun sorumlusu bizler değil, bizleri ÖTEKİLEŞTİRENLER, kendilerini ERİŞİLMEZ zannedenlerdir.
2011 yılında HAKLARIMIZI alabilmek için DAHA BİLİNÇLİ, DAHA GÜÇLÜ olarak mücadele etmek için, yapılacak seçimlerde tüm TEMADLARDA haklarımızla ilgili MÜCADELE etmeye azimli arkadaşların yönetim kadrolarında yer almalarıyla SESİNİ daha gür ÇIKARABİLECEK BİR STK olarak hareket etmesini diliyorum. Bunu tüm olumsuzluklara rağmen İSTİYOR ve başaracağımıza İNANIYORUM.
2011 yılı TÜRKİYE de çalışan ve emekli ASSUBAYLARIN uğradığı HAKSIZLIKLARIN son bulacağı, ANAYASAL HAKLARA kavuşacağı, ASSUBAYLARIN DA T.C vatandaşı olarak kabul edileceği, AYIRIM ve ÖTEKİLEŞTİRİLMENİN bitirileceği, herkesin birbirini sevdiği, kucakladığı yıl olsun, saygılarımla.