×

Uyarı

JUser: :_load: 6532 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

JUser: :_load: 932 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

Bodrum'da, "karaya vuran çocuğun" cesedine iyi bakın,

Vatansızlığın resmidir o.

Annesiyle, babasıyla umuda yolculuğa çıkıp da,  sonu hüsranla biten resimdir o.

Belki annesi son nefesine kadar, boğulurken bile, onu kurtarmaya çalıştı,

Ya babası kim bilir nasıl çırpındı,

Varsa, kardeşine,  kardeşlerine neler oldu?

Son anlarında neler yaşadılar? Ve ne düşündüler?

Bu resme iyi bakın!

Çünkü bu resim;

Tükenmişliğin, çaresizliğin ve umudun bittiğinin resmidir,

Vahşi kapitalizmin, kan emici emperyalizmin,  karaya vurmuş halidir,

Çok uluslu şirketlerin, silah tüccarlarının, savaş çığırtkanlarının çabalarının sonucudur o resim,

Kapitalistlerin, dolmak bilmeyen kasalarının anahtarıdır o resim,

İnsanlara yerini yurdunu terk ettiren çok uluslu sözde savaşçıların eylemlerinin sonucudur o resim,

Orada ölen  sadece bir çocuk  değil,

Tüm insanlığın, 21. Yüzyılda dünyanın öldüğünün resmidir.

Savaş isteyenler o resme daha  iyi baksın,

Hanginiz çocuğunuzun cesedini bu şekilde karaya vurmasını ister,

Ya da kendi cesedinizi böyle görmek ister misiniz?

Hiç bilmediğiniz bir yerde, bir  akrabanızın cesedinin,  böyle karaya vurması hoşunuza gider mi?

Resme baktığınız kadar, çocuğun kara gözlerine bakacak  cesaretiniz var mı?

Otopsiden sonra kimsesizler mezarlığına gömülecek o çocuk,

Kim olduğunu, nereli olduğunu , akrabalarını kimse bilemeyecek,

Yitip gidecek bu dünyadan,

Arayanı,  soranı da olmayacak,  sonsuzluğa uçup gidecek.

Ya hiç cesedi karaya vurmayanlar,

Bilinmedik denizlerin dibinde bedeni yok olup gidenler, 

Orada karaya vuran ceset değil, insanlıktır,

İnsanlık  bile, insanlığından utanır oldu da,  insanlar utanmadı o resimden,

Güle güle çocuk,

Güle güle çocuklar,

Güle güle insanlık,

Bize mutluluğun resmini çizemedin ama, acının heykelini  yüreğimize diktin be çocuk!

Seçimlerden yeni çıktık. Toplum tamamen iktidarın zaferine tutunmuş durumda. Ancak iktidarda bu zafere sevinecek mecal kalmamış. Kendilerince toplumun gündemini Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yoğunlaştırıyorlar ancak gerçek gündem çok farklı. Keşke bütün derdimiz seçim olsa. Keşke kara tablolar masal kadar uzaklarda olsa. Keşke sadece kesilen ağaçlar, katledilen doğa, kaybolan çocuklar gündemine üzülecek kadar lüksümüz olsa… Hatta keşke sadece çalınan oy pusulalarına kahredecek, trafoya giren kedi esprilerine gülecek manidar günler geçiriyor olsak.

Artık çok geç. Tren kalktı. Ve ne makinist biziz, ne de trenin içindeyiz. Maalesef kaçırdık treni. Çaresizliğimizin bile farkında olmadan bir karanlığa doğru gidiyoruz. İdeolojilerimizi öldürdük ve tek adamın ideolojisine angaje olduk. Bildiklerimizi unuttuk. Artık söylenildiği şekilde yaşayacağız. Güvencemiz ancak feodal devlet büyükleri. Ağalarımızı milletvekili ve belediye başkanı seçtik. Şu an televizyonda çalan bir şarkı gibiyiz.

Ben bir karaağaç gölgesi buldum. Cebimde ümitlerim.

Halka rağmen, kurumlara rağmen, tüm bunlar bir elin tersi ile itilerek yönetilen ülkedeyiz. Duydunuz mu? Suriye ile savaş halinde imişiz. Benim bildiğim savaş kararlarını Türkiye Büyük Millet Meclisi alır. Ortada dimdik duran bir facia var. Meclis yok sayılıyor. Ama kimse üstüne düşmüyor. Sebep çok basit. Kimi antidemokratik duruşlara karşı tepki vere vere toplumun tepkisizliği karşısında pes etmiş. Kimi de bir Karaağaç gölgesi bulmuş.

Dünya bir soğuk savaşın, bir de sıcak savaşın eşiğinde. Direkt savaşamayan ülkeler piyonlarını savaştırıyor. Afrika Ülkelerinde, Ortadoğu ülkelerinde ne olduysa bugün Kırım’da o oluyor. Alabildiğince bir nüfuz savaşı. Alabildiğince jeostratejik ve ekonomik noktalarda varlığını arttırma, ele geçirme çabaları.

Henüz daha içine ateş düşmemiş ülkeler kendilerini 1990 önceki konumlarına çekmeye çalışıyorlar. Bu soğuk savaş sürecinde bazıları için en iyisi bilinen cephelere geri dönmek. Ama bazı ülkeler için bu kolay olmayacak. Bu süreçte hiç ummadığımız ülkelerde, hiç ummadığımız kadar çok kan akacak.

Zavallı ülkem tüm bu olayların ortasında, kaderini bir kişinin eline bırakmış durumda. O isterse NATO’ya fedai olacağız. O isterse NATO’ya rest çekip gerekirse NATO’dan çıkacağız. Ortası yok. Adam kabadayı. Diplomatik dil dediğimiz söylemi zaten Sayın Dışişleri Bakanımız ile tarihe gömdük. Artık dik durup diklenmeyenlerin zamanı. Ayrıca olan biteni alkışlayacak, ateşe körük olacak o kadar büyük bir kitle var ki…

Bizim hayat damarlarımız zaten kurumuştu. Şöyle bir geriye doğru bakın. Son beş yılda bestelenip hit olmuş, dillerde dolaşan sanat müziği veya halk müziği şarkısı var mı? Son yıllarda tiyatrolarımızı seyreden seyirci sayısını önceki yıllarla kıyaslayın. Gösterime giren oyunu kıyaslayın. Açılan resim ve heykel sergilerini kıyaslayın. Çok basit şeyler yazdım değil mi? Bununla ne alakası var değil mi? Alt tarafı Ucube işler.

Bir de şuradan yaklaşalım. Savaş çıksa (ki çıkmış, Başbakan söyledi.) ve ülkemizi, namusumuzu savunma durumunda kalsak, kiminle savaşacağız? Kimlere karşı kendimizi savunacağız? Suriye ile ordu savaşı yaparsak, karşımızda kimleri bulacağımızı tahmin bile etmek istemezsiniz. Tabii ki Rusya. Çünkü Rusya hiçbir zaman Türkiye’nin aktif belirleyici bir ülke olmasını istemez. Bu nedenle ilk  yapacağı şey Türklerin yaşadığı ülkeleri sıkı bir şekilde zaptı rapt altına almak, Azerbaycan’a gözdağı vermektir. Çünkü kendince Birleşmiş Milletlerde oluşacak taraflar grubunu kuvvetli tutmak ister. Doğu’dan ülkemize girip ülkemiz topraklarında Ermenistan haklarının savunuculuğuna soyunması hiç de uzak bir ihtimal değildir. Zaten sadece Türkiye’ye karşı yönelmiş iki adet Rus Tümeni Ermenistan’da göreve hazır beklemektedir. Türkiye ile Rusya’nın silahlı bir mücadeleye girmesi trajedi olacaktır. Tarihte Türklere karşı kaybetmeyi alışkanlık edinmemiş bir ülkenin kazanmak için neler yapabileceğini ben düşünebiliyorum.

Madalyonun öbür yüzüne bir bakalım. Diyelim ki, Suriye yönetimi yıkıldı. Diyelim ki, Türkiye bu süreçte mevcut durumunu korumaktan öteye gitmedi. Ya da ileri gitti. Peki, Suriye’nin bugünkü sınırlarının aynı kalacağını kim söyleyebilir? Diyelim ki Suriye’nin haritası değişecek. Masada Türkiye var mı? Eğer yoksa ve eğer İsrail masada ise Türkiye’den de Kürdistan adına bir toprak istenmeyeceğini nasıl söyleyebiliriz?

Bu senaryolar uzar… uzar… Hatta aklımıza gelmeyen başka durumlar bile oluşur. Ancak tüm bu durumlara karşı keşke hepimizi temsil eden demokratik, bir meclis aritmetiği ile hareket etsek. Keşke bu işin daha başında Kürt-Türk, Sünni-Alevi, Sağ-Sol, Cemaat- Hükümet gibi ayrışmalara gitmemiş olsaydık. Keşke gezi olayları, 17 Aralık olayları olmasaydı. Keşke halkın inanacağı bir şeyler kalmış olsaydı.

Saygılarımla…

Türkiye’deki kamplara yerleşen Suriyeli sayısı  100 bini aşmış durumda. Kamplara yerleşen Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) askerlerinin resmi üniformalarıyla şehirlerarası seyahatleri bölge halkında tedirginlik yaratmakta ve görüldüğü yerde polise şikâyet edilmekte.

Suriye’den gelerek kamplarda tutulan, gerektiğinde sınır aşıp Suriye’de eylem yaparak tekrar Türkiye’deki kamplara dönen ÖSO askerlerinden, yoksullukla mücadele etmekte olan Türk halkı rahatsız. Gelişmeler halk tarafından protesto edilmekteyken sınırın öte yanından Akçakale İlçesine düşen top mermisi beş vatandaşımızın hayatına mâl oldu.

Bu üzücü hadiseden sonra gerektiğinde Suriye’ye savaş ilan etmek üzere 04 Ekim 2012 tarihinde TBMM’de toplanan milletvekillerince, çıkabilecek savaşta çocuklarını savaşa gönderecek olan halka kapalı yapılan oturumda AKP ve MHP milletvekillerinin oyu ile 129 ret oyuna karşılık 320 oyla tezkere kabul edildi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla TBMM Başkanlığı'na gönderilen tezkerede, şu hususlar yer aldı:

Suriye'de devam etmekte olan krizin bölgesel istikrar ve güvenliğe olduğu kadar, ulusal güvenliğimize menfi etkisi giderek artan şekilde görülmektedir. Suriye Arap Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetlerince yürütülen askeri harekâtlar kapsamında, 20 Eylül 2012 tarihinden itibaren ülkemiz topraklarına da saldırgan eylemler yönelmiş ve müteaddit uyarılarımıza ve diplomatik girişimlerimize rağmen bu eylemler devam etmiştir. Ülkemiz topraklarına yönelik söz konusu saldırgan eylemler silahlı saldın eşiğindedir.

Bu durum, ulusal güvenliğimize ciddi tehdit ve riskler oluşturan bir aşamaya ulaşmıştır. Bu itibarla, ülkemize yönelebilecek ilave risk ve tehditlere karşı zamanında ve süratle hareket etmek ve gerekli tedbirleri almak ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu çerçevede, hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükümetçe takdir ve tespit edilmek kaydıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve görevlendirilmesi ile bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Hükümet tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için bir yıl süreyle izin verilmesini Anayasanın 92. maddesi uyarınca arz ederim.

***

Dışişleri Bakanlığınca Suriye’ye nota verildikten hemen sonra tezkerenin kabul edilmesiyle yetkilerle donatılan hükümet şimdi ne yapacak?

Hükümet cephesinden gelen ilk açıklamalara bakılırsa “bu bir savaş ilanı, kararı değil, sadece Suriye’ye bir gözdağı.

Yakın tarihten bir olay.

4 Temmuz 2003'te Irak’ın kuzeyinde yer alan Süleymaniye kentinde Amerikan askerlerinin, 11 Türk askerini derdest ederek başlarına çuval geçirdikleri halen hafızalardaki tazeliğini korumakta.

ABD askerlerince, Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesiyle ilgili olarak “Amerika’ya nota verecek misiniz?” sorusuna, Başbakan Erdoğan: “Ne notası veriyorsun. Müzik notası mı bu? Olayı bir teşhis edeceksin. Derinliğine teşhis edeceksin. Kavrayacaksın, bileceksin. Bir olay olduğunda pat diye onun üzerine atlanılmaz. Konjektürel sonunlar hiçbir zaman başımızı yere eğdiremez. Biz sahiden büyük ve sahiden güçlü bir ülkeyiz” demiş ve ABD’ye nota verilmemişti.

***

Şimdi Suriye olayı derinliğine incelenirse belki de altından ÖSO çıkacaktır.

Diyelim ki altından ÖSO çıkmadı ve Türk sınırları içerisine top mermileri düşmeye devam etti. Ve Türkiye Suriye’ye savaş ilan etti. İşte böyle bir durumda, acı gerçekler gün ışığına çıkacak. Ve Türkiye, parasını verip satın aldığı kimi silahları ABD’nin, NATO’nun izni olmadan kullanılamayacak! Ya izin vermezlerse? Veya ağır koşullar sunarak izin verirlerse?

Suriye’deki Kürtleri eğittiğini açıklayan ve PKK terör örgütüne destek veren Barzani’den PKK terör örgütünün üyelerini Türkiye’ye teslim etmesi istendiğinde “Türkiye’ye bir Kürt kedisi bile vermem” derken herhalde bir bildiği vardı.

basina-corap-ormek

Zavallı halkımızın düştüğü duruma bir bakın. Bir yıl öncesine kadar sarmaş dolaş olduğumuz Suriye ile şu an savaşın eşiğindeyiz. Hükümetin, muhalefetin ve halkın da bildiği gibi biz Suriye’nin iç işlerine haksız olarak karışmaya başladık. Çünkü bölgedeki güvenliğimiz için bize böylesi bir görev verilmişti.

Sonra böylesi sorunlu olduğumuz bir ülkeyi tahrik etmeye başladık. Bu ülkenin sınırları içine uçaklarımızı soktuk. Sorunlu olduğumuz ülkede onurunun gereğini yaptı ve uçağımızı düşürdü. Şehit olan pilotlarımız hükümetin bölgesel oyundaki rolünün kurbanı oldular. Şimdiler de uçaklarımız sınır bölgesinde harıl harıl sınıra yaklaşan Suriye unsuru arıyorlar. Sözde karşılık verilecekmiş. Amaç gerilimi savaş noktasında arttırmak…

Ancak Suriye yönetiminin politikaları çok akıllıca. Öncelikle Türkiye’nin hasmane tavrına çok kırgınlar. Türkiye Hükümetinin mezhep temelli hareket ettiğini söylüyorlar.

Türkiye Cumhuriyet tarihinde hiç görülmediği kadar gerçekçilikten ve bölge ülkesi olmaktan uzak hareket ediyor. Kendini dünya devi gibi görüyor. Haritaya bakıp yerini ve coğrafyasını görmüyor. Halkından bu kadar uzak dış politika üreten bir iktidara halk hiçbir şey sormuyor.

Türkiye Hükümeti son yıllarda dünyada bir çok iktidara nasip olmamış bir sivil diktaya doğru hızla gidiyor. Hükümete bağlı yargı, asker ve güvenlik güçleri var. Dindar bir nesil yetiştirileceği resmen beyan ediliyor. Tek tip insan modelinin planlamaları yapılıyor. Kadınlara pozitif ayrımcılığın geldiği nokta çok dikkat çekici. Resmen vajina bekçiliği yapılıyor. Üniversite gençliği tamamen apolitize edilmiş durumda. Basın kapitalizmin kuralları ile disipline ediliyor. İş dünyası eskiden iktidardan nemalanırdı. İktidar ise Atatürkçülük altında milleti inim inim inleten militarist bir zihniyetin gölgesinde yaşıyordu. Şimdilerde iş dünyası ya Fettullahçı ya da Süleymancı…

Türk Silahlı Kuvvetlerinin belkemiği astsubay ve uzman çavuşlar asgari ücret vasfı seviyesinde personele çevrilmek isteniyor. Kaliteli, kendini yetiştirmiş, mesleki birikimi yüksek, dünya görüşü modern olan insanlar bu kadrolardan itiliyor. Düşünmeyen bir ordu yaratılmak isteniyor. Küllerinden var olmaya çalışan ve kendi onurunun Türk Silahlı Kuvvetlerinin onurunu yükselteceğini düşünen bir avuç Astsubay ve Uzman Çavuş haykırıyor.

“TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ, EKONOMİK HAKLAR KULLANILARAK BÖLÜNÜP, BİR REJİM ORDUSU HALİNE GETİRİLMEYE  ÇALIŞILIYOR. TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN YÖNETİCİ KADROLARI ARİSTOKRAT KONUMLARININ SAĞLAMLAŞTIĞINI DÜŞÜNEREK BU SENARYOYU GÖRMEZDEN GELİYORLAR. DEVRİMCİ, HALKÇI, DEVLETÇİ, MİLLİYETÇİ, LAİK VE CUMHURİYETÇİ BİR YAPILANMA, ÜMMETÇİ, DOĞMATİK, DİN TEMELLİ BİR YAPILANMAYA ÇEVRİLMEK İSTENİYOR. MAALESEF BU YAPILANMANIN TEMELİ KURULDU. DUVARLARI ÖRÜLDÜ. SIRADA ÜÇÜNCÜ AŞAMA VAR. TEK TİP HALK YARATMAK.”

Zavallı halkımız, zavallı etkisiz elemanlar, zavallı bir öğünlük ekmeğinden başkasını düşünemeyenler, zavallı balık hafızalılar, zavallı Aziz Nesinzedeler…

genclige-hitabe

Son Yorumlar

Son Eklenen Mesajlar

SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN Her şeyin gönlünüzce gerçekleşeceği; sağlık, başarı ve mutluluk dolu nice yıllar diliyoruz. SİTE VE ASSUBAY GÜÇ BİRLİĞİ YÖNETİMİ
Pazar, 31 Aralık 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
Baş öğretmenimiz ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi şahsında tüm öğretmenlerimizin ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN... Demokrasinin, adaletin, huzurun ve refahın hakim olduğu nice öğretmenler günü kutlamak dileklerimizle sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
Cuma, 24 Kasım 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZIN KAHRAMANI, LAİK, DEMOKRATİK CUMHURİYETİMİZİN KURUCUSU, EBEDİ ÖNDERİMİZ VE BAȘKOMUTANIMIZ BÜYÜK DEVRİMCİ GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü BEDENEN ARAMIZDAN AYRILIȘININ 85. YILINDA SAYGI, ÖZLEM VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ... RUHU ŞAD, MEKANI CENNET OLSUN. 10 KASIM 1938 ! Bir devre damgasını vurmuş, dünyanın gidişatını değiştirmiş, yalnızca ya...
Cuma, 10 Kasım 2023

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ