TARİHİ ŞAN, ŞEREF
VE
GURURLA DOLU TÜRK ORDUSUNUN
ŞANI,
TARİHİNDEKİ DÜŞMANLARA VERDİĞİ DERSLERLE DOLUDUR,
TOPRAK, ÖZGÜRLÜK
VE
NAMUSUNA UZANAN ELLER HER DAİM KIRILMIŞTIR.
VARLIĞI UĞRUNDA
VERDİĞİ ŞEHİTLERİN KANINI
GÖKYÜZÜNDE DALGALANAN AL BAYRAĞINA VEREN TEK MİLLETTİR,
BU DÜN BÖYLEYDİ,
BU GÜNDE, YARINDA BÖYLE OLACAKTIR,
BU ASALETİ BİZE BIRAKAN
MUSTAFA KEMAL'DEN
HASAN TAHSİN'LERE, CENGİZ TOPEL'E
NENE HATUN'LAR DAN
SÜTÇÜ İMAM ALİYE KADAR
HEPSİNE MİNNETTARIZ,
HER BİRİNİ SAYGIYLA SELAMLIYORUZ,
BU BAĞLAM DA
BU DEĞERLERİN IŞIĞINDA
KIBRIS BARIŞ HAREKATININ 41. YILINI
BİR KEZ DAHA KUTLUYOR,
TÜM ŞEHİTLERİMİZİ RAHMETLE ANIYORUZ,
MEKANLARI CENNET OLSUN...
Vatana adanan hayatın
Şerefli
Onurlu insanlarının,
Tüm assubay ailesinin
Dualarının kabulü,
Hakları ve hak ettikleri her şeye kavuşmaları dileğiyle,
Kadir Geceniz Mübarek Olsun!
Sorarlar Bir Eyyâm Gelir! -2-
Güzel Memleketimin Vicdânlı İnsanlarına...
Sokakdayım...
Ne yapacağım şimdilik meşkûk!
Ayaklarımın beni nereye götüreceğini ben de bilmiyorum.
Rüzgârın yönü sâbit, gözledim fakat
Nereye yelken basacağım ise tam bir muammâ!..
Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar şarkısını söylemiyorum.
Hiç kimsenin aşkında gözüm de yok!..
Berrâk bir güz gecesi
Kehkeşânda öte beri gıpraşarak pırıldayıp duran sayısı bilinmez kevkebler kadar
Yapayalnızım!
Lâkin
Kaldırımın ortasında dururken nice insan öykülerine şâhidlik eden
Ve dahi
Beyâz tâze çiçekler ile bezeli şu koca akasya ağacındaki herhangi bir yaprak kadar da
Hürüm!
Deliye hergün bayram olsun, ziyânı yok! Fakat bugün ben târif edemeyeceğiniz kadar gene
Yok, yok!..
Necdet Bey, Asubaylara tazminât vermeye başlamadı!
Nisan ayında evvelâ
Mikroplu bir hastalık olan zona ile kahramanca harp edip gâlip geldi
Akabinde
Mayıs ayında kestanecik ameliyatı oldukdan sonra karârgâhını teşrif edip mesaiye başladı...
Fakat Asubaylara tazminât vermeye başlamadı!
Görevi süresince Türk Ordusuna âdetâ bir fetret devri yaşatan Necdet Bey
Tam dört sene saltanat sürdü fakat
Asubayların tazminât ve İntibâk meselesini halletmeye ciğeri de nefesi de yetmedi nasıl olsa...
Zâten kendisi artık yolcu! Bağlasan da durmaz!
Hanıma yakalanmadan evden sıvışmayı bu kez de başardım ya!
İşde, sırf bu sebepden dolayı sevinçliyim...
Sabâh ezânı okunalı 20 dakika oldu, olmadı.
Dün akşam uyumadan evvel kafamda iyice tasarlamışdım.
Bu sabâh hanımdan 15 dakika önce uyandım. Ve O uyanmadan attım kendimi sokağa...
Yanıma almayı bu kez unutmadım! Cep telefonumu evde bırakdım! Bilerek ve isdeyerek...
Çünkü yanımda olsaydı, hanım uyanınca daha yüzünü bile yıkamadan hemen açıp telefonu şöyle diyecek idi bana;
İki sene evvel verdiği bu sipârişi dışarı çıkmıyorum diyerek hep kulak ardı etdim. Bugün de bilerek kaçdım evden! Gururluyum!
Çünkü bu kez de evden çıkışımda gene ben kazandım.
Motor, yağsız çalışmaz; yatak sarar, biliyorum. Evdeki tencereler yağsız pişirmeye, biz de yağsız yemeye alışdık, alışmasına şunca zamândan beri! Lâkin bizim motor da teklemeye başladı âhiren. İnkıbâz mı başladı ne?.. Sebebi yağsız yemek yemekden olsa bile sırf hanım istedi diye almıyorum işde o yağı...
Aceleden olsa gerek! Baharlığımı almayı unutmuşum evden çıkarken...
Mevsim bahâr, beşinci ayın ilk günleri...
Ankara sabâhının meşhûr kuru ayazı daha şimdiden kemiklerimi delip geçdi ve ilikllerime kadar işledi...
Fakat ne olursa olsun geri dönmek yok eve...
Soğukdan donup da Melih GÖKÇEK’in dânesine onbin Coni doları ödeyerek Çin’den getirtdiği ucûbe dinazor heykeli gibi donakalsam da dönmeyeceğim!
Ortalık henüz ışımadı... Güneş ise bu sabah nikâbını indireceğe benzemiyor...
Sabah namâzını cemâat ile edâ etdikden sonra
Câmiden evlerine giden üç beş vatandaş, bir iki çöp kamyonu, çöpcü ve köpeklerden başka kimse yok ortalıkda...
Müştekî değilim!..
Dün okuldan bizim kız aradı... Baba, yârın öğleye döner getir bize dedi. Bacanağın oğlu, bizim kız; O’nun kız arkadaşı... Etdi üç... Ağaç govuğundan peydâ olmadık! Nihâyetinde, biz de Allah kuluyuk! Can taşıyoruz hani. Bayram namâzı gibi senede iki kere de olsa biz de bugün bir döner-ekmek öğütsek ne olur ki? O zamân, etdi dört!..
Ayazda abasız kalmış abdâl misâli
Sabâhın seher vakdinde kaç saat arşınladım Ankara’nın andezit daşı döşeli galdırımlarını, hesâplamadım!..
Vakit geldi...
Öteki mahallede iyi bir dönerci var. Yaprak döner sarar kendisi. Oradan almak gerek!.. Kısa bir arşınlamadan sonra vâsıl oldum oraya. Saat, 12 olmuş, dönerleri almanın tam zamânı...
Dün akşamdan tıraş olmadığı belli dönerci ustası ile aramızda şöyle bir muhabbet cereyân etdi;
O konuşurken ben önce, susdum! Akabinde somurtdum. En son olarak kızmaya başlamışdım ki!..
Boyu döner tezgâhından bile daha uzun olan bu iri kıyım adamın son sözleri beni can evimden vurdu...
Ya Rabbim! Sana yalvarıyorum!
Böyle vicdânlı insanların sayısını Sen, şu ülkede 75 milyondan ziyâde artdır!
Bu makâlemizi okuyan her vatandaşımıza bir döner ziyâfeti çekemesek de
Bugün burada size gösdereceğimiz belgeler ile
Gözlerinize keyifli bir ziyâfet çekeceğiz evvel Allah.
Memleketimizin herhangi bir köşesinden bir nefes kıssa üfledikden sonra sizlere
İmdi gelelim sadede...
Sorarlar, Bir Eyyâm Gelir! -1- künyeli makâlemizde ele aldığımız
Ve dahi
Mıncıklamaya başladığımız Asubayların târihinin gasp edilmesi konusuna
Kaldığımız yerden devâm edelim yiğitler...
Târih sıfırlama meselesini tetkik ederken bir husus daha takıldı gözüme...
Subay yetişdiren okulların eğitim süresi arttırıldığı senelerde, bu okullar subay mezûn vermemiş. Mezûn vermediği seneleri birinci bölümde çizelge ile sizlere gösderdik.
Fakat Asubay okullarının eğitim süresi arttırıldığında bu okullar Asubay mezûn vermiş.
Bir başka ifâde ile Asubay okulları her dönemde ve her koşulda mezûn vermeye devâm etmiş.
Buradan şu neticeye varmak mümkün
Fakat
Efendim?
Yanlış mı düşünüyorum?..
Üsdelik akıllları başına sonradan gelmiş olmalı ki
4752 sayılı temel kânunu kabul etdikden tam 1 sene sonra yukarıdaki geçici maddeyi kânuna ekleyebilmişler.
emekliassubaylar.org sitesinin kurucularından
Ve
Atatürk’ün Samsun limanına ayak basdığı gün gönüldaşlarıyla buluşan emekliasubaylar.org’un kurucusu
TEMAD Muğla İl Başkanı
Ve dahi
347 borda numaralı şanlı TCG Kılıçalipaşa muhribinde berâber görev yapmaktan kıvanç duyduğum
Kıymetli meslekdaşım Sayın Halil ERGENLİ
Deniz Assubay Okulunun Kuruluş Yıldönümü Kutlu Olsun isimli makâlesinde
17 Kasım 2014 Pazartesi günü ifşâ etdi...
Meğerse Deniz Astsubay Okulu’nun bunca zamândan beri bizlere yutdurdukları kuruluş günü de sahte imiş...
Pekiyi
Kuruluş yıldönümü sahte olan okulumuzun
Ve dahi diğer Asubay Okullarının
Mezûn etdiği dönem sayısının hâli pür melâli nedir acap?..
Silâh arkadaşları olduğumuzu söyleyen subay gomutanlarımız
Asubaylara bütün Türk vatandaşlarından tam 30 sene sonra yüksek öğretim hakkı verdiler!
O da 2 senelik eğitim demek olan ön lisansın sâdece ikinci senesi...
Fakat bu ilâve 1 senelik eğitime karşılık olarak;
Ve dahi
Asubayların elinden gasp etdiler...
4 kuvvet komutanlığımızın işbirliği yapıp tezgâhladığı bu târih hırsızlığının hesâbının sormak için
TEMAD ve TAS-SEN başkanlarını buradan hemen dâvâ açmaya dâvet ediyorum.
Tenezzül edip de bize danışırlar ise şâyet elimizde başka belgeler de var.
Erken davranan kazanacak evvel Allah.
Hele bir de her iki başkanımız ilk defâ da olsa bir araya gelip de
Ortak dâva açarlar ise şâyet
İşde o gün biz Asubaylar için hem düğün hem de bayram olur!..
Ahmet Kutsî TECER; öğretmen, oyun yazarı, siyâsetci ve şâir…
Anası O’nu, babasının memur olarak görey yapdığı Kudüs’de doğurdu.
Babası; Erzincan Vilâyetinin eski adıyla Eğin,
Yeni adıyla Kemâliye İlçesinin Apçağa köyünde dünyâya gelmiş idi.
Babasının bedeni gurbetde, Kudüs’de yaşıyor
Fakat
Vatan hasretiyle yanıp tutuşan yüreği, Apçağa’da atıyor,
Gönlü, ruhu, doğduğu köy olan Apçağa’da yaşıyordu.
Şâir TECER’in kendisi
Baba yurdu Apçağa’yı hiç görmedi!..
Fakat
Ata yurdu Apçağa hakkında çocukluğunda babasından o kadar çok hikâye işitdi ki…
Rüşdünü isbatladıkdan sonra bir gün
Aldı kalemini eline
Ve dahi
Babasının Apçağa köyüne duyduğu târifsiz sevgi ve hasreti anlatan o meşhur şiirini yazdı;
Orada bir köy var, uzakta
O köy, bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür...
Şâir TECER’in yukarıda okuduğunuz meşhur şiirinden ilhâm aldık!
Ve dahi
Biz de kendi şiirimizi şöyle yazdık kadim dostlarım;
Orada bir Asubay okulu var, uzakda...
O Asubay okulu
Benim mezûn olduğum okuldur!..
Sayın TECER,
Babasının, doğduğu köyüne olan hasretini kağıda döken bir şiir yazdı.
Fakat ben aşağıda
Mezûnu olduğum okul hakkında bir mersiye yazmaya mecbur kaldım!
Yazan değil fakat Eski Tüfek’e bunu yazdıran şerefsizler utansın!..
Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızın 2014’de neşretdiği Deniz isimli dergide neşredilen iki haber var aşağıda.
Soldaki resimde Deniz Harp Okulu’nun 241’inci yıldönümünü kutladıklarını yazmışlar.
Sağdaki resimde ise aynı okulun 241’inci dönem mezûniyet törenini icrâ etdiklerini ilân etmişler.
Makâlemizin birinci bölümünde ifşâ etdik!
Mezûniyet dönem sayısı hakkındaki şâibeler silsilesi bir yana
Sizlerin de yukarıdaki haberlerde gördüğü gibi
Deniz Harp Okulunun kuruluş yıldönümü ile mezûniyet dönem sayısında bir mesele yok.
241 senelik târihi olan bir okulun verdiği mezûn dönem sayısı 241 olabilir.
Peki
Gene Deniz Kuvvetlerimizin Deniz isimli aynı dergisinde,
Yukarıdaki haberler ile aynı sayılarda neşredilen Deniz Asubay Okulları hakkındaki haberlere bakalım bir de...
Soldaki resimde Deniz Asubay Meslek Yüksek Okulu’nun 124’üncü yıldönümünü kutladıklarını yazmışlar.
Sağdaki resimde ise aynı okulun 10’uncu dönem mezûniyet törenini icrâ etdiklerini duyurmuşlar.
Kusura bakmasın denizci subay silah arkadaşlarımız
Lâkin
Şecâat arz ederken sirkâtin söyleyen Arab-ı kiptî bile ancak bu kadar aptalca bir haber yazabilirdi...
Târih denen mefhum, tedâvül paraya
Tedâvül para da yazıya benzer...
Bugün itibâriyle bizim yazdıklarımız da öyle...
Liradan 6 sıfır atdık diye böbürlenen ahmak siyâsetciler o vakit zil takıp oynamışlar idi. Daha şunun şurasında 10 sene evvel tedâvüle çıkardıkları o 1 kuruşlar nerede şimdi?..
Bugün yaşayıp seyretmekle yetindiğimiz olaylar bir zamân gelecek
Tesirini ve neticesini mutlaka gösderecek; iyisiyle kötüsüyle kıymeti, önemi ancak o zamân anlaşılacak...
1 lira ile bugünün târihinde sâdece 1 simit alabilirsiniz. Zamân geçdikce tedâvüldeki bu 1 liranın kıymeti azalır, azalır, azalır... Ve o 1 lira ile bir simitin üstündeki susamlardan bir dânesini dahi satın alamaz olursunuz. Ve bir zamân gelir, hiçbir değeri kalmadığından dolayı tedâvülden kaldırılır. Fakat tedâvülden kaldırılması o 1 liraların yok olduğu anlamına gelmez. Pek farketmesek de aslında geçen zamân içinde iki şey daha olmuşdur;
İşde, binbir emek ve göz nûru dökerek bizlerin bugünlerde yazıp çizdiklerinin değeri
Bugünün târihinde ve bugünün parasıyla 1 lira eder, belki de etmez!..
Fakat bugün piyasada dolaşan bu 1 liralık makâlelerden bâzıları zamân içinde o kadar kıymetlenecek ki
Bir vakit sonra milyon dâne simit almaya yetecek kadar nâdir 1 lira gibi milyonlarca paraya alınıp satılacak...
Târih şuurundan yoksun insanlar, mâhlûk mesâbesinden öteye geçemezler! Kul olurlar, bende olurlar...
Ancak târih bilinciyle yüklü insanlar kul olmayı, köle olmayı reddederler!
Târih hâfızası silinen insanlar, mankurtlaşır!
Kendilerine eşref-i mâhlûk sıfatını vehmedip komutan sıfatıyla ortalıkda dolaşan kimi rezil subaylar
Asubay Okullarının târihini sıfırlamak sûretiyle
Asubayları mankurt mu yapmaya tevessül etdiler yoksa?..
Emir verip bizi ölmeye, öldürmeye gönderen subaylarımız
Kendi târihleriyle iftihâr etmesini dahi Asubaylara çok mu görüyorlar?
İşde, belgesi...
Bugünkü Deniz Asubaylığın temelini teşkil eden Deniz Gediklisi dedikleri asker sınıfının
1890 senesinde ihdâs edildiğini benim de mezûnu olduğum okulun kendi târihcesine yazmışlar.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızın daha 9 ay evvel neşretdiği aşağıdaki târihce kitabında
Deniz Asubaylığının 5 Şubat 1890 târihinden beri mevcut olduğunu sizler söylemediniz mi?
Evet, sizler söylediniz...
Bugünün târihi itibâriyle;
Her isim değişdirdiğinde bu Harp Okullarının târihini sıfırladınız mı agalar?..
Hayır, sıfırlamadınız!
Türk Ordusunun Asubaylarının târihini 2005 senesinde sıfırlayan
Ve dahi
Bu târih hırsızlığını bugün hâlâ savunmaya yeltenen ahmaklara soruyorum;
Harp Okullarının eğitim süresini 1971’de 2 seneden 3 seneye yükseltdiniz.
Peki, Subayların târihini 1971 senesinde sıfırladınız mı agalar?..
Cevâbı biz verelim; Hayır, sıfırlamadınız...
Harp Okullarının eğitim süresini 1979’da bu kez de 3 seneden 4 seneye yükseltdiniz.
Peki, Subayların târihini 1979 senesinde sıfırladınız mı agalar?
Cevâbı biz verelim; Hayır, sıfırlamadınız...
Subayların târihini sıfırlamadınız da
Asubayların târihini 2005 senesinde niye sıfırladınız agalar?..
Burada yeri gelmişken bir hususa daha dikkat çekelim. Kânun yapmanın bütün dünyâda kabul edilmiş temel kaidelerinden birisi de makâbiline şâmil olmasıdır. Bir başka ifâde ile kânunun getirdiği hüküm, kabul edildiği târihden geriye doğru işletilmez. Fakat yukarıda gördüğünüz 2218 sayılı işbu kânun ile 1979 senesinde, kânun yapmanın bu kuralını hiçe saymışlar. Bunu yaparak da geçmişde 2 ve 3 senelik harp okulu mezûnu subay gardeşlerimize sanki 4 senelik harp okulundan mezûn olmuş gibi muamele yapıp maaş ve özlük hakları intibâkları için başka bir kânun yapmanın kılıfını hazırlamışlar...
1951 târihli aşağıda gördüğünüz kânun ile
Hayır, etmediniz!
Yok!..
Pekiyi
Hayır! Ölürsünüz de etdirmek isdemezsiniz!..
Tahmin edemeyeceğiniz ölçüde farkındayız.
Yukarıda gördüğünüz Astsubay Kânununu ilgâ mı etdiniz?
Evet, ilgâ etdiniz...
Fakat
Astsubay Kânununun yukarıda gördüğünüz birinci maddesi
Aşağıda gördüğünüz TSK Personel kânununun 208/k maddesine göre bugün hâlâ meriyyetde mi?
Evet, meriyyetde...
Öyleyse
1951 senesinde bir sahtekârlık ile peydahlayıp Astsubay dediğiniz asker sınıfı ordumuzda bugün hâlâ mevcut mu?
Evet, mevcut.
2005 senesinde Asubay Okullarından kimleri mezûn etdiniz?
Asubay Çavuşları
Pekiyi
Bıldır, yâni 1 sene evvelki Asubay Okullarından kimleri mezûn etdiniz?
Asubay Çavuşları
Asubay Sınıf Okullarından 2004 senesinde son dönem olarak mezûn etdiğiniz Asubay Çavuşlar ile
Asubay Meslek Yüksek Okullarından 2005 senesinde ilk dönem olarak mezûn etdiğiniz Asubay Çavuşlar arasında hukûkî olarak bir fark var mı?
Yok!
Asubay dediğiniz asker sınıfı
2015 senesinin Mayıs ayında bugün hâlâ Türk askerî mevzuâtında mevcut mu?
Evet, mevcut!
O zamân zorunuz nedir agalar, paşalar?
Târihin tabii akışına niye çatallı çomak sokuyorsunuz?
Asubayların bir asırdan fazla olan şanlı târihini hangi hakla sıfırlıyorsunuz?
Eşşek bile aynı çukura bir kere düşer, a benim subay gardeşlerim!..
Ordumuzun muvazzaf Asubay sınıfının askerî mevzuâtımızdaki mevcudiyeti devâm etdiğinden dolayı
Bir kadirşinâslık nişânesi olarak
Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerimiz bir takım faaliyetler tertip edip
Asubaylara olan vefâlarını bir nebze olsa da kamuoyu huzurunda ifâde etdiler.
Kara Kuvvetleri Komutanlığımız
2009 senesinde Asubay Okulları Târihi isimli kıymetli bir kitap neşretdi.
Bu kitabın hazırlanıp neşredilmesine emek veren subay, asubay, sivil her kişiye
Ve dahi
Hediye olarak bize göndereden kıymetli meslekdaşım Sayın Cevat KILINÇDEMİR’e
Samimî teşekkürlerimi gönderiyorum buradan.
K.K. EDOK Okullar Komutanlığının 01 Haziran 2009 senesinde neşretdiği bu kitabın
Sağ tarafda gördüğünüz önsözünün ilk ve son cümlesinde bakınız ne diyor;
Öyleyse
1909 senesinde ihdâs etdiğiniz Kara Asubaylığının târihini sıfırlamak da ne oluyor agalar?..
Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız 12 Haziran 2015 târihinde bir panel düzenledi.
Panelin adı; Geçmişden Geleceğe 125’inci Yılında Deniz Astsubaylığı.
İşbu panelde Komutanımız Oramiral Sayın Bülent BOSTANOĞLU şöyle dediler;
“50 bin kişiye yaklaşan insan gücümüzün yaklaşık % 30’unu oluşturan, yüzer, dalar, uçar ve kıyı birliklerimizin işletilmesinde vazgeçilmez bir rol oynayan “Deniz Astsubaylık Kurumumuz”, Türk Donanmasının eğitim, harekât, bakım, onarım ve lojistik fonksiyonlarının yerine getirilmesinde 125 yıldır hayati görevler icra etmekte, bahriye örf ve adetlerinin geçmişten gelecek nesillere aktarılmasında önemli vazifeler yerine getirmektedir.”
2014 senesinde tertip etdiğiniz mezûniyet töreninde de
10’uncu dönem Deniz Asubaylarını mezûn etdiğinizi kamuoyuna duyurdunuz.
125 senelik bir târihi olan Deniz Asubaylığı
2014 senesinde 10’uncu dönem Asubaylarını mezûn ediyor ise şâyet
Kurulduğu 1890 senesinden
2015 senesine kadar 114 dönemde mezûn etdiği onbinlerce Deniz Asubayı nerede?..
Seyirdeyken hepsini denize mi düşürdünüz yoksa, sayın gomutanım?..
Öyleyse
1890 senesinde ihdâs etdiğiniz
Ve dahi
“Türk Donanmasının eğitim, harekât, bakım, onarım ve lojistik fonksiyonlarının yerine getirilmesinde 125 yıldır hayati görevler icra etdiğini söylediğiniz Deniz Astsubaylık Kurumumuzun 114 senelik târihini sıfırlamak da ne oluyor agalar?..
Hava Kuvvetleri Komutanlığımız da 2011 senesi Şubat ayında
Hava Kuvvetlerinin 100’üncü kuruluş yıldönümü vesilesi ile Hava Asubaylarını gündem etdi.
Bakınız,
Tertip edilen konferansda konuşan zamânın Kuvvet Komutanı Orgeneral Sayın Hasan AKSAY ne dedi;
Aynı konferansda söz alan Hv.Lv.Asb.Kd.Bçvş. M. Mustafa ÖZDEMİR ise pilot asubaylar konusunda şunları söyledi;
Öyleyse
1916 senesinde Hava Kuvvetlerimize hizmet eden pilot asubaylar nerede?
Ve dahi
1911 senesinde ihdâs etdiğiniz Hava Asubaylığının târihini sıfırlamak da ne oluyor agalar?..
Sayın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL,
Kendi örütbağ sayfasından çarşaf çarşaf ilân verip
“Jandarma Genel Komutanlığımızın 176’ıncı kuruluş yıldönümünü kutlamanın gurur ve heyecanını yaşıyoruz” diyorlar.
176’ıncı kuruluş yılını kutlayan aynı Jandarma Genel Komutanlığımız
İlk dönem Jandarma Asubaylarını nasıl oluyor da 2005 senesinde mezûn edebiliyor?
Teşkil edildiği 1839 senesinden buyana Jandarma Genel Komutanlığımız
Milletimizin huzur ve güveliğini sâdece subayları ile mi temin ediyor acap?..
Bu yapılan târih hırsızlığı gaflet, dalâlet, cehâlet ya da ihânet midir?
Bakalım bu aptallık, aymazlık ve sersemlik uykusundan
Hangi kuvvet, ne zamân ayacak!..
Al Sana 1 Sene,
Ver Bana 120 Sene!
Kuvvet komutanlıkarına dilekce gönderdikden sonra
Yapdıkları bu hırsızlığı kabul edeceklerini ve dahi hemen telâfi edeceklerini samimi olarak umdum.
Fakat yanıldığımı anlamam uzun sürmedi!..
Asubayların târihine yapdıkları bu alçak tasallutu kabul edip hemen düzeltmek yerine
Karşıma geçip pişmiş kelle misâli arsızca sırıtmayı tercih etdiler.
Asubayların târihinin sıfırlanmasını bugünkü subayların savunmaya yeltenmesi aslında
Bu hırsızlığı 2005 senesinde bilerek ve kasden yapdıklarını çok güzel isbatlıyor.
Sayısı üçü beşi geçmeyen şu subay cuntası
Asubaylara ne zamân yeni bir şey verseler
Verdiklerinden daha kıymetli bir şeyi geri alıyorlar.
Daha doğrusu
Gasp ediyorlar
Evvel zamân içinde yapmışlar idi bu hırsızlıkları...
Bugün, gene yapıyorlar.
Asubayların dönem mezûniyet sayısının hesâplanmasında da
Bu orostopolluk,
Bu hırsızlık maalesef devâm ediyor.
Üsdelik bu târih gasbını bugün
Bir avuç subay gürûhu gözümüzün içine baka baka yapıyor...
Bakmayın siz, sayın subay gomutanlarımızın
Pipildekli üfürüzmalarına...
En merdi bile
Ya darbe yapmış
Ya da biz Asubaylar uykudayken
Şâir Orhan Veli’nin Dalgacı Mahmut’u gibi
Alessabâh kalkıp
Sâdece bulutları boyamış!
Bu dalavere açısından bakıldığında Zihniyet Sürgünleri cephesinde
Aslında yeni bir şey yok!
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
(*** Devâm edecek)
Kaynak: Makâlede mündericdir.
Okumak için tıklayınız!
Öğretmen…
Müderris…
Eğitmen…
Hoca…
Asıl temelden başlamak lazım… Onun için ilk öğretmenden, ANA’dan başlamak gerek galiba! İlk öğretmenin, Ana’nın bakışlarından karşılıksız ve sonsuz sevgiyi, şefkati, korumayı öğreniriz. Annenin evladına bakarken yüzündeki ifadeyi başka hiçbir yerde görmeniz mümkün değildir. İster evlat 70, Ana 90 yaşında olsun, o ifade değişmez. O ifadede her zaman sevgi, şefkat vardır…
Babadan güven duygusunu öğreniriz… Gölgesinde huzur bulunan bir ulu çınar gibidir baba! Her zora düştüğümüzde baba vardır geride… Yaşımız kaç olursa olsun!
Sonra, erken okul yaşları başlar…
İlk öğretmenimiz, ya annemizden sonra gördüğümüz en yakın kadın, ya da babamızdan sonra gördüğümüz en yakın erkektir.
Öğretmenlik gerçekten sabır işi… Okulla, eğitimle, kursla, dersle olacak iş değil, yürekle, içten gelerek, severek yapılacak bir meslek…
Daha çişini tutmayı yeni öğrenmiş bir sınıf dolusu çocuğa, sabırla, şefkatle, büyümeyi öğreteceksiniz. Yemek yemeyi, toplu hareket etmeyi, başkalarına saygıyı, tertibi, düzeni, tuvalet adabını öğreteceksiniz. Tek yaptırımınız sevgi… Elinizde göstereceğiniz sevgiden başka bir yaptırım gücü yok… En büyük dayanağınız sabrınız!
Biraz büyüyecekler, büyüdükçe yaramazlıkları, büyüdükçe sorunları artacak…
Ergenlik çağına girecekler, farklı problemler yaşayacak öğretmen…
İsyanlar, kişiliğini bulma çabaları, hırçınlıklar, ilk sevda ateşleri, ilk hayal kırıklıkları, ilk göz yaşları, her yıl değişen müfredat, geçim sıkıntıları, toplumsal sorunlar, herkesin zaten kendine yetecek kadar sorunu varken, herkes kendi çocuğu ile uğraşırken siz herkesin yaşadığı sorunlardan başka yine bir sınıf dolusu deli fişeğin sorunları ile uğraşacaksınız. Elinizdeki tek güç sevginiz, meslek aşkınız ve sabrınız! Kendini düşün/e/meyen öğrencinin geleceğini siz düşüneceksiniz. Ne yazık ki her bir öğrencideki her olumsuzluk için ailelerle uğraşacaksınız! Çünkü SİZ suçlanacaksınız!
İktidar değişecek, sırf bir önceki iktidar döneminde atandığınız için sürüleceksiniz!
Devletin çoktan unuttuğu ücra dağ köylerinde, doğunun unutulmuş, haritalarda bile görünmeyen, terörle iç içe mezralarında, soba yakmayı, okuma yazma öğretmeden önce Türkçeyi öğretmeyi öğreneceksiniz.
Yaşınız kaç olursa olsun, öğretmen, öğreten ellerinizden öpüyoruz!
Okulu badana edecek, tuvalet temizleyecek, öğrenci gelmeden sobayı yakacaksınız… Ayakkabıları yırtık, sırtlarında doğru dürüst giysi olmayan öğrencilerinizin soğuktan kızarmış ellerini sobada ısıtırken yüzlerine yayılan mutluluğa sevecenlikle bakacaksınız!
Siz öğretmensiniz!
Yılda bir gün sırtınızın sıvazlanmasına, ikiyüzlü politikacıların sahte nutuklarına prim vermezsiniz. Sizin tek ödülünüz, başbakan, bakan, doktor, şu ya da bu olmuş öğrencileriniz değil, sosyal statüsü ne olursa olsun, adam gibi adam olmuş oğullarınız, çağdaş kızlarınızı görmektir.
Bir dileğimiz var;
Okuttuğunuz her şey unutulacak, tarih, coğrafya, trigonometri, biyoloji, her ne öğrettiyseniz unutulacak. Öğrencilere insan olmayı, pozitif düşünmeyi, pozitif bilim felsefesini, hurafelerden arındırılmış gerçek dini, toplumsal sorumluluğu, toplum bilincini, onurlu olmayı, sürüden biri değil BİREY olmayı, kısaca İNSAN olmayı öğretirseniz, işte bunlar hiç unutulmayacak!
Bir de, Atatürk’ün temel ve gerçek felsefesini öğretirseniz, gelecekte bin odalı saray yaptıran din taciri Receplerimiz, lastik ayakkabısı yırtık Receplerimiz olmaz.
Ata’nın ders niteliğindeki sözüyle bitirelim;
Öğretmenler, gelecek nesiller sizin eseriniz olacaktır.
Yıl dönümleri insanların ve Kurumların yaşam döngüsünde önemli bir yer tutar. Doğum günü, evlilik yıl dönümü, kuruluş yıl dönümü bu olguların gerçekleştikleri günlerde kutlanır.
O günlerde gerçekleştirilen özel organizasyonlar ve kutlama programları ile anlamlanır.
Kişilerin doğum günleri ve evlilik yıl dönümleri nüfus cüzdanları ve evlenme cüzdanlarında yazılıdır ve yazılan günlerde kutlanır. Kutlanıp kutlanmaması kişinin ve çevresinin keyfine kalmıştır, kimsenin buna diyecek bir şeyi yoktur.
Kurumların kuruluş yıl dönümleri ise resmi belgelerde, kuruluş evraklarında, kendilerinin kamuoyu ile paylaştıkları tarihçelerinde yazılıdır. Kutlamalarında yazılı olan bu günlerde yapılması genel geçer kuraldır.
Deniz Assubay Hazırlama Okuluna 1979 yılında girdim. Hemen o yıl Kasım Ayının 17'nci günü 1890 yılında kurulduğu Ambleminde de yazılı olan okulumuzun kuruluş yıl dönümü olarak bizim de katıldığımız törenlerle kutlandı. O gün özel yemekler, eski mezunların katılımı ve iyi organize edilmiş seremonilerle çok keyif aldık bu kutlamalardan. Takip eden yıllarda da bu böyle süregeldi.
Yıllar yılları kovaladı, Hazırlama Okulları Assubay MYO kanunu ile kapatılıp Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okulu (DAMYO) adı ile Assubay yetiştirmeye devam etti.
2008 Yılında www.emekliassubaylar.org sitesinden arkadaşlarımızla Assubayların da bir günü olmalı, her yıl kutlanmalı fikri ile ilgili hangi tarih sorusunun yanıtını ararken Deniz Assubay Okulu'nun Kuruluş tarihinin ülkemizdeki Okulların en eskisi olduğu varsayımı ile bir öneri yaptım. Bu önerimi belgeye dayandırmak içinde DAMYO sitesindeki tarihçe bölümünü açtım. Açtım açmasına da baştan sona iki kez okudum, ne 1890 yılında ne de daha sonraki süreçte 17 Kasım Tarihine rastlayamadım. 1890 Yılını içeren bölümde yazılanlar aynen şöyleydi;
Zamanla bu ihtiyaç daha artarak subaylarla erbaş ve er arasında görev yapacak olan "Astsubay Sınıfı"na ihtiyaç duyulmuş bu ihtiyacı karşılamak üzere Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa 5 Şubat 1890'da Ceride-i Bahriye Gazetesinde de yayımlanan "Gedikli Sınıfı"nın açılması emrini vermiştir. Daha sonra Şura'yı Bahriye'nin 3 Nisan 1890 tarih ve 21 Sayılı Ceride-i Bahriye'de çıkan nizamnamesiyle "Deniz Gedikli Sınıfı" resmen kurulmuştur. İlk Gedikli Sınıfı 15 HAZİRAN 1890 yılında Selimiye Gemisi'nde eğitim ve öğretime başlamıştır. Ancak bir süre sonra sınıf değiştirmedeki sorunlar nedeniyle kapatılmıştır.
Aldı mı beni bir merak. Sen bunca yıl mezun olduğun okulun kuruluş yıl dönümü diye kutladığın bir tarihe o okulun resmi tarihçesinde rastlayama...
İki olasılık geldi aklıma, ya tarihçe kaleme alınırken bir hata yapılmıştı, ya da bu tarih uydurma bir tarihti.
Teknolojinin nimetlerinden yararlanarak 17 Kasım tarihinin kerametini Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın bilgi edinme kısmına sordum ve gelecek yanıtı beklemeye başladım.
Beklediğim yanıt 22.04.2008 tarihinde geldi. Geldi gelmesine de benim için tam bir hayal kırıklığı idi ve korktuğum başıma gelmişti. 17 KASIM Tarihinin uydurma bir tarih olduğunun itirafı olan bir yanıt vermişti Deniz Kuvvetleri Komutanlığı.
From: DzKK Bilgi Edinme Kısmı
To: Halil Ergenli
Sayın Halil ERGENLİ;
“Deniz Astsubay Okullarının Kuruluş Yıldönümü Kutlamalarının İcra Tarihi” hakkında yapmış olduğunuz bilgi edinme başvurunuz incelenmiş ve konuya ilişkin görüşler aşağıda belirtilmiştir;
değerlendirilmiştir.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
O günlerde bu konuyu paylaştığım arkadaşlarımdan bunun ciddiyeti anlamında ilgi göremedim ve bu konuyu zamana bıraktım. Ancak o günkü organizasyonlarla insanların bir araya gelmesini, yayınlanan resimlerdeki mutlu tabloyu hep beğeniyle takip etmeme rağmen bu konu o günden bu güne beni hep rahatsız etti.
Aşağıdaki iki soruya vereceğimiz yanıtlar bu konu ile ilgili davranış biçimimizin ne olması gerektiğinin de anahtarı olacaktır. Bu nedenle Özellikle Deniz Astsubay Okulu Mezunlarının bu konudaki fikirleri önemlidir.
Her şeye rağmen Deniz Assubay Okulu'nun Kuruluşunun 124'üncü yılı kutlu olsun.
Halil ERGENLİ
Temad Muğla İl Başkanı
(E) Dz. Kd. Bşçvş.
Saygıdeğer Üyelerimiz
Cumhuriyetin özü, "bireyin varlığını" kabul eden bir yönetim sistemi oluşudur. Monarşi denilen tek kişi yönetimine dayalı yönetim sistemlerinde, babadan oğula miras kalan "asalet" ya da "kraliyet" her türlü tartışmanın dışında ve üzerindedir. Halk ise "teba" veya "kul" dur. Kral, Hükümdar ya da Sultan, hiç kimseye hesap vermek zorunda olmayan, ama herkesten hesap sorabilen bir konumdadır. "Kul" kesimi ise itaat etmekle yükümlüdür.
Bireyin varlığı kabul edilmediği için, bireylerin oluşturduğu toplumdan da söz etmek mümkün değildir. Halkın tercihleri doğrultusunda bir seçme-seçilme söz konusu olmadığı için, halkın yönetimi etkilemesi de söz konusu olamaz.
Kurtuluş Savaşımız, Fransa'da olduğu gibi bir demokrasi mücadelesi değil, bağımsızlık mücadelesidir, emperyalist ülkelerin işgallerine son vermek için verilen bir mücadeledir. Sözü edilmese de sanki, Kurtuluş Savaşı bir demokrasi mücadelesi gibi algılanır.
Kurtuluş Savaşı'nın hemen ardından kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve arkasından ilan edilen CUMHURİYET, bireyin varlığını kabul ediyor, babadan oğula geçen saltanat dönemine son veriyor, insanın sadece insan olduğu için bir değere sahip olduğunu özellikle vurguluyordu. Cumhuriyet bağımsızlıktır...
Artık, "birey" vardı ve bireyler toplumu oluşturuyor, toplum kendisini yönetecekleri seçiyor, beğenmezse değiştiriyor, seçilenler de gücünü kendisini seçenlerden aldığını biliyor, günü geldiğinde toplum karşısında hesap vereceğinin farkına varıyordu. Padişah babanın oğlu olduğu için padişah olmadığını bilen yöneticiler, halkın sesine kulak vermeyi bir zorunluluk olarak görüyordu.
Bu yıl 90 yaşına basan TÜRKİYE CUMHURİYETİ, Monarşiye son vermiş, aynı zamanda inanç özgürlüğünü getirerek, din sömürüsünün önüne geçmiştir. Din üzerinden beslenen şeyhler, şıhlar, dervişler saltanatına son vermeyi amaçlamıştır.
Ne yazık ki, 90 yıllık Cumhuriyet, şeyhler, şıhlar, dervişler saltanatına son verememiş, padişah heveslilerinin pusuda beklemesine de engel olamamıştır...
İslamda RUHBAN SINIFI olmamasına rağmen, son model otomobillerde gezip, Cumhurbaşkanı gibi korumalarla dolaşan tarikat liderleri gazete manşetlerine yansımakta, tarikat liderinin elini öpmek için uzun kuyruklar oluşmaktadır.
Cumhuriyetimizin Kurucusu Büyük Atatürk'ün Cumhuriyeti emanet ettiği Türk Gençliği, Cumhuriyetin 90'ıncı yaşını kutlarken, ne yazık ki bazı kesimler tarikat evlerinde Cumhuriyet düşmanı olarak yetiştirilmektedir.
Cumhuriyet, hiç bu kadar buruk kutlanmamıştır bu ülkede.
Cumhuriyet, bu zorlu sınavı da geçecektir, bu sınavdan da güçlenerek çıkacaktır...
Emperyalist güçlere başkaldırarak,ülkemizin her tarafında bayrağımızın dalgalanmasının kaynağı olan Laik,Demokratik CUMHURİYET"imizi kuran Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına, vatanımızın bağımsızlığı ve bekası için canlarını veren aziz şehitlerimize ve kanlarını döken kahraman gazilerimize minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz.
CUMHURİYETİN 90'INCI YILI ULUSUMUZA KUTLU OLSUN
Saygıdeğer Meslektaşlarım
Yıllardır bizi manevi olarak onurlandıracak ASSUBAY GÜNÜ ve ASTSUBAY MARŞI’mızın olmasını arzu ederek bu dileğimizi yasal temsilcimiz TEMAD yönetimlerindenve genelkurmay'dan talep ettik. Bunu ilk kez geçen yıl 17 EKİM 2012, üstelik uluslararası düzeyde ve gayet güzel bir organizasyon ile şimdiki TEMAD yönetimi gerçekleştırdi. Bu yıl ikincisi yapılacak olan etkinlik için bazı arkadaşlarımız kendilerince haklı kişisel görüşlerine göre böyle bir organizasyon için harcanacak paraların devam eden sorunlarımız, haksızlıklarımızın çözümüne katkı için harcanmasını, ayrıca bu günün BM tarafından kabul edilmediğini ileriye sürmektedirler.
Dünyada kutlanan önemli günlerin büyük bir bölümü bir kişinin girişimi ile başlamıştır. Her günü BM onaylaması beklenemez. Nitekim bir çok gün ya geleneksel ya da ulusal kararla alınmıştır.
Örneğin; En önemli günlerden dünya'da ve ülkemizde kutlanan anneler günü Anne Jervis’in adında bir Amerikalı’nın 1908 tarihinde ölen annesi için tüm arkadaşlarını toplayarak yaptığı etkinliğin kabul görmesi üzerine 1914 yılında ABD Kongresi tarafından Mayıs ayının 2'nci pazarı anneler günü olarak onaylanmış, ABD'de kutlanan bu gün dünyaya yayılmıştır. ABD'nin 2008 yılını NATO’nun 2009 yılını assubaylar yılı olarak kutlaması resmi onaylara ve BM kararlarına dayanmamaktadır;
Biz bir ilki başlatacağız inanıyorum ki bir milyonluk bir aile olan assubayların günü ülkemizde ve uluslar arası düzeyde daha coşku ile parlementolar hatta BM tarafından kabul görecektir her şeyin bir ilki bir başlangıcı vardır. Dileğim 2014 yılı kutlamaları tüm kuvvetleri kapsayan dinlediğimiz zaman burnumuzun direğini sızlatıp göğsümüzü kabartan assubay marşı ile başlamasıdır, bu konuda özellikle bando sınıfı meslektaşlarımızdan böyle bir armağan bekliyoruz.
Sağlık durumunuz, ekonomik durumunuz, özel durumunuz bu güne Ankara'da katılmaya imkan vermeyebilir; Ancak mutlaka bulunduğunuz il ve İlçe TEMAD'larının kutlamalarına katılabilirsiniz ama katılmamak için geçerli mazereti üretip arkasına sığınmayalım! Özellikle Ankara ve civarındaki arkadaşlarımızın bu konuda mazereti olamaz. Sen kendine saygı duymaz isen sana kimse saygı göstermez. Bu törenlere katılımımız kararlılığımızın göstergesi olacaktır ve bütün gözlerin ANKARA’da olduğunu unutmamalıyız. Nice 17 EKİM’leri daha büyük coşku ile kutlamak dileği ile hepinizin 17 Ekim Dünya Assubaylar gününü şimdiden kutlar, sevgi ve saygılar sunarım.
Not. www.17ekim.org/ekatalog/17_dunya_astsubaylar_gunu_katalog/index.html#features/
Milletlerce kurulan devletler hafızasını kaybederse yaşayabilir mi?
Kuruluşunda, yaşamında karşılaştıkları hadiseler ve alınan tedbirler devletlerin, dolayısıyla milletlerin de hafızasını oluşturur.
Nasıl ki dinler, bireysel ibadetlerin dışında, sosyal yaşamda var olarak, tüm inananlarca bayram düzeyinde kutlanan; paylaşma, dayanışma, kardeşlik, birlik, beraberlik ve ibadet gibi anlamları olan günler kaynağı yoluyla ilan edilmişse; benzer şekilde, çeşitli badireler atlatarak milletlerin meydana getirmiş oldukları devletlerinin de ilan etmiş olduğu, milli bilinci açık tutan, toplumda birlik ve beraberliği pekiştiren bayramları vardır.
Türkiye’de kutlanmakta olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı TBMM’nin açılışını, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı bağımsızlığa giden yolda 19 Mayıs 1919’daki ülkenin durumunu, 30 Ağustos yedi düvelin dize getirilerek yurttan kovuluşunu, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı da medeni bir yaşamın ülkede tesis edilmesini simgeliyor olması bakımından Türk ulusu için önemli günlerdendir. Bunların yanı sıra yöresel kurtuluş günlerini de unutmamak gereklidir.
***
İlim merkezleri olması gereken Osmanlı medreseleri geçmişte pek çok ilim insanının yetişmesine vesile olmuşken, Osmanlı’nın son iki yüz yılında, bulunulan günden, gelecekten, dünya siyasetinden, ilimden kopuk olarak halifelerin, Arap kabilelerinin yaşamlarına ağırlıklı olarak yer vermesi, zamanla ilmin dışına çıkması, teknoloji üretimine katkı sağlamaması, Osmanlı’nın toprak kaybetmesine ve hazin bir şekilde son bulmasına sebep olmuştur.
Osmanlı soyundan gelenler bir kısım Avrupa, Asya ve Afrika topraklarının ve insanların sahibiyken, İngilizin, Almanın, İtalyanın, Amerikalının, Rusun, İspanyalının, Hollandalının, Belçikalının…üç kıtadaki Osmanlı tebaasını menfaatleri doğrultusunda yoldan çıkartmasıyla her şey alt-üst olmuştur.
Osmanlı tebaalarının yoldan çıkartılması için İngilizlerin bir sahte peygamber ortaya atması ve Arap kabilelerince kabulü, ardından, İslam’ın birliğini bozucu Vahabi mezhebinin İngilizlerce oluşturulması ve Hac ibadetinin yapıldığı bölgenin bu mezhep sahiplerine bırakılması, oldukça düşündürücüdür.
Bir başka peygamber gelmeyeceğine dair dini inancı Arap tebaalarının bilmiyor olması(!), Osmanlı eğitim sisteminin yetersizliğini göstermesinin yanı sıra, çıkar uğruna nelerin yapılabileceğini de göstermektedir.
Sözün özü, bilim dışı yönetim ve eğitim sistemi Osmanlı’nın sonunu hazırlamıştır.
***
İlk evvela “Hasta Adam” olarak dünya çapında adından söz ettiren Osmanlı’nın son dönemleri kan kayıplarıyla sürmüş.
l.Dünya Savaşı sürecinde toprak kayıpları hızlanan, başkenti dâhil işgal edilen Osmanlı’dan kalan son toprak parçası üzerinde bölgesel kurtuluş çareleri arayan Türk halkını bir araya getirerek bir devlet kurmayı başarabilen Mustafa Kemal, bu birlikteliği hiç de kolay sağlamamıştır.
O günün kitlelerini etkileyebilen, yabancı hayranı sözde aydınları ille de İngiliz Himayesi, Amerikan Mandası derken, Mustafa Kemal tam bağımsız bir devlet kurmak için ikna çabalarını sürdürür ve tam bağımsız Türkiye Devleti’ni kurar.
Tam bağımsız devlet meydana getirildikten sonra, Türkiye’de çıkartılan sayıları bir düzineyi bulan ve Osmanlı meclisinde son olarak kabul edilen Misak-ı Milli sınırları dâhilinde olan Musul ve Kerkük’ün kaybedilmesiyle de sonuçlanan iç isyanlar, ülkede yaşayan yabancı hayranlarının adeta birer eseridir.
Günümüzde “ne örmüş, ne yapmış” denilerek yerilmek, halkın gözünde küçük düşürülmek istenen Mustafa Kemal, yabancının yerli hayranlarına rağmen, meydana getirmiş olduğu düşünce çerçevesinde halkıyla birlikte kurduğu Türkiye’nin hızla ilimde, fende, medeniyette gelişmiş toplumları yakalaması ve muasır medeniyetlerin önüne geçmesi, Batı’nın yüzyıllar önce yakalamış olduğu aydınlanmayı Türk halkına sunmak için “en büyük eserim” dediği Cumhuriyeti 29 Ekim 1923’de ilk meclise sunmuş ve ilanını sağlamıştır.
***
Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet'in 10’uncu yılı kuutlamalarının yapıldığı 29 Ekim 1933 tarihinde verdiği 10. Yıl Nutku'nda, bu günü en büyük bayram olarak nitelendirmiştir.
Milli bayramların coşkuyla kutlanmasını arzu eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bayramlara hasta olmasına rağmen katılmış bir lider. Her halde katılmadığı tek bayram 19 Mayıs 1938’daki Gençlik ve Spor Bayramı’dır. Vefatından 174 gün önceye denk gelen o gün ise Hatay sorunuyla ilgili olarak Mersin ve Adana’ya gitmek üzere hasta olmasına rağmen trenle yola çıkmış ve sonuçta da Fransızlarla olan Hatay sorunu, Atatürk’ün istediği şekilde sonuçlanmıştır.
***
Milli bayramlar bir toplumun varoluşuyla yakından ilgili olmasına rağmen gelin görün ki 29 Ekim 2012 tarihinde büyük bir coşkuyla kutlaması gereken Cumhuriyet Bayramı’nda Ankara’da olmak isteyenler hükümet genelgesiyle yollarda alıkonulmuş, seyahat özgürlükleri ellerinden alınmış, devletin jandarmasıyla, polisiyle halk karşı karşıya getirilmiştir.
Bayramı coşku ve kardeşlik duygusu içinde kutlamak için Cumhuriyetin ilan edildiği Ankara, Ulus, İlk Meclis önünde, ellerinde Türk bayrağı ve bağlı oldukları, demokrasinin vazgeçilmez unsuru sivil toplum örgütlerinin flaması olduğu halde toplanan halkın çevresinde hükümet genelgesi gereği yerini alan polis ile halk arasında, Anıtkabir’e yürüyüş ve meydanda birbirine yakın halk topluluklarının polis barikatını aşarak bir araya gelmesi konusunda yaşananlar tarihe kara bir gün olarak geçecek hadiseleri meydana getirdi.
Caddelerde, meydanlarda kutlanan bayram, hipodromlardaki resmi geçitlerde yer alan Türk çocuklarının üstün bir yetenekle kullandığı yabancı silahların geçidini izlemekten binlerce kat daha heyecan vericidir.
Coşkuyla kutlanacak nice bayramlara...
Değerli Meslektaşlarımız
Yıllardır ön yargılarla tahakküme varan haksızlıklar yaşayan, haklı talepleri ötelenen, hâttâ sicil, tayin ve ceza korkusu ile susturulan assubaylar, "kol kırılır yen içinde kalır dedikleri" zaman, bu kez kanatları kırıldı! "TSK bir ailedir" diyenler bizlere üvey evlat muamelesini bile çok gördüler. Fakat, artık haksızlıklara, hukuksuzluklara, üvey evlat muamelesine "HAYIR" diyen assubaylar, onur mücadelesinde kararlı bir şekilde yürüyor ve yürümeyede devam edecekler.
Genelkurmayın kapısında bekletilen, aba altından sopa gösterilen, "TSK'de adaletsizlik yok. Tüm personelin sosyal ve ekonomik hakları bir sistem dahilinde eşit olarak korunuyor" klişe sözleri ile bizleri oyalayanlar, kölelerin ülkelerinde genelkurmay ve devlet başkanı olduğu bir dünyada “söz vermeyin haklarımızı verin” diyen assubayların sesini duymak zorundadırlar.
Yıllardır bu sitede "assubayların marşı ve günü olsun. Manevi olarak bu mutluluğu yaşayalım" talebinde bulunduk. Bu talebimize, ne zamanın TEMAD yönetimi, nede diğer ilgililer yanıt vermedi! Her gecenin bir sabahı olduğu gibi, Sn.Ahmet KESER ve ekibi bir güneş gibi ortaya çıkıp bizlerin sesine, hislerine, taleplerine yanıt verdi. Bırakın assubaylar gününü, kimsenin cesaret edemeyeceği büyük bir organizasyona imza atarak muhteşem bir çoşku ile bizlere bu günü yaşattılar. Gn.Başkanımız Sn.Ahmet KESER, organizasyon sorumlusu Gn.Bşk.Yrdc. Sn.Yüksel Binici başta olmak üzere tüm genel merkez yönetimine, destek verenlere, sponsorlara, katılanlara ve yürekleri ile bizleri destekleyenleri kutluyor, yüreklerinden ve gözlerinden öpüyoruz.
Assubaylar olmadan ordumuzun bırakın savaşmasını askerimiz karnını doyuramaz! Aksini savunanlar varsa, aynı zaman diliminde tüm assubaylara 48 saat izin versinler... Biz imtiyaz istemiyoruz, bizim terimiz, kanımız şaşal suyu değildir! Tek talebimiz adalet, eşitlik ve insan onuruna saygıdır.
Güçlü ordu güçlü Türkiye sloganla değil yukarıdaki resmin Türkiye'de gerçekleşmesi ile mümkündür.
Tekrar DÜNYA ASSUBAYLAR GÜNÜ’nü kutlar sevgi ve saygılar sunarız.
Bizden önceki büyüklerimiz ve biz her zaman şunu dedik; ”Biz assubaylar, ordunun temelini oluşturan faaliyetleri icra eden kesimiyiz.”
Vatan evlatlarının bulunduğu askerlik şubesinden sevki, katıldığı askeri birliğin nizamiyede karşılanması, giyimi, kuşamı, iaşesi, eğitimi, morali, dertlerinin dinlenmesi ve çözümler bulunması ve terhisinde uğurlanması,
Assubaylar, ilçe jandarma, köy karakollarının yanı sıra, en zor görev koşullarına sahip sınır karakollarında, dağ başlarında komutan olarak görev yapmaktadırlar.
Ordu malı olan her türlü iaşe, ibate malzemesi, tankı topu, zırhlı-zırhsız aracı, uçağı, helikopteri, gemisi, denizaltısı, muharebe cihazları, sağlık cihazları, hafif ve ağır silahlarının trilyonları bulan zimmeti ve bu malzemelerin bakım sorumluluğu assubaylardadır. Bu görevlerin dışında yazışma ve planlarda da önemli görevler üstlenmektedir.
Askeri ve milli törenlere katılmanın dışında aynı zamanda bir moral görevi de olan askeri bandoların icracıları da assubaylardır.
Bizler bunları derken, kimi sorumsuz kişiler de “bunlardan bir şey olmaz”, “üçü bir araya gelemez”, “emekli olunca …şu olur…bu olur…” gibi olumsuz yaymacını yapadurmaktaydılar. Hatta bu türden yaymaçların kimisi internete de düştü, takip edenler hatırlayacaklardır.
İnternetteki yazılarımızda, bir araya gelişlerimizde hakları gasp edilen, her askeri darbede biraz daha gerilemiş olan, TBMM’de hakları halen korunamayan nezih, fedakâr, cefakâr camiamızı nasıl yüceltebilir, kamuoyunda yaratılmış olan olumsuzlukları nasıl ortadan kaldırabilirizin çözüm yollarını basının değerli yazarlarının da katkılarıyla, hep birlikte aramaya, yazmaya, yorumlamaya çalıştık.
Bunun yolu TEMAD yönetiminin çağa uygun projeler üretmesinden geçmekteydi ve 2011 yılına kadarki yönetim çok çalışmasına, istemesine rağmen bu konuda ne yazık ki yetersiz kalmaktaydı.
Bir üç yıllık gecikmeyle 17 Ekim 2011 tarihinde yönetime gelen yeni TEMAD yönetimiyle birlikte, çağa uygun, assubay topluluğunu bulunduğu yerden, tabanın istediği hatta onun ilerisinde hedeflere yönelten icraatlar bir bir yürürlüğe konulmaya başladı.
TEMAD Yönetimi, tabanın başlatmış olduğu Pes Hareketini üstlenerek, sorumluluğu almış, organizasyonu yönetmiş ve doğru bir yöntemle basın ve yayın yoluyla kamuoyuna aktarmıştır.
En kapsamlı iş olarak da 17 Ekim Dünya Assubaylar Günü’nü ilan ederek, assubaylar için ulusal ve uluslararası bir günün kutlanmasına vesile olmuştur.
Daha ilk olmasına rağmen basın, yayın, internet, telefon mesajları, davetler yoluyla kamuoyuna duyurulmuş olan “17 Ekim Dünya Assubaylar Günü” başta assubaylar olmak üzere, kamuoyu, ataşelikler ve siyasi partilerce benimsenmiştir.
Pek çok il ve ilçede emekli-muvazzaf askerlerin, mülki erkânın katılımıyla icra edilen 17 Ekim kutlamaları,
Panel,
Yabancı askeri ataşelerin, MHP milletvekillerinin, Ak Parti Enerji Bakanının, CHP Genel Başkanı ve milletvekilleri ile davetlilerin katılımıyla 19 Ekim günü Ankara Hilton Otelinde yapılan resepsiyon,
Resim sergisi,
Müzik gösterileri,
Yüksek sayıda katılımla gerçekleşen Anıtkabir ziyaretleri,
Bisikletle dünya turunun başlatılması,
Coşkulu kortej yürüyüşü,
Ve son gün yapılan konser,
TEMAD tarihinde ilk kez yaşanan bu tür organizasyonlar, assubayların bulunduğu kültürel seviyeyi, birlik ve beraberliğini, organizasyon gücünü Türk ve Dünya kamuoyuna sunmada büyük katkılar sağlamıştır.
Türk basını “Dünya Assubaylar Günü”ne gereken önemi vermemiş olsa da, ne kamuoyu ne de dünyanın dört bir yanında bulunan emekli, çalışan assubaylar bilgilendirmesiz kalmadı. Çünkü her birisi adeta muhabir görevi yapan binlerce assubay anlık paylaşımları yoluyla görüntüleri dünyaya sundular. Kendilerine teşekkür ediyoruz.
Yazımı hazırlarken TEMAD’ın Basın yayından sorumlu Başkan Yardımcısı Yüksel Binici’nin sosyal medya yoluyla duyurmuş olduğu “Hiç ara vermeden 17 Ekim 2013 Dünya Assubaylar Günü hazırlıklarına başlanacaktır” mesajı, önümüzdeki yılın bundan daha etkin olacağının bir işareti.
Kendilerine şimdiden kolaylıklar diliyoruz.
Son yılların en büyük organizasyonu olan ve coşkuyla kutlanan Dünya Assubaylar Günümüzü bir kez daha kutluyorum.