×

Uyarı

JUser: :_load: 3208 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

Suç cezasız kalmaz, ancak ömür boyu süren ceza da olmaz!

Assubayların başbelası, haksızlığın katmerleşmiş olanı, maddi-manevi ''İşkence Aracı'' 926s. AS.PER.K.'daki ''ALEYHDE NASIP DÜZELTİLMESİ'' Meselesine bir kez daha bakalım. Son çıkan ''Disiplin Kanunu''nun uygulamaları hakkında bilgim yok. Elimizde mevcut olan bir istatistiğe göre bu uygulamaya maruz kalanların %65'i Assubay.

NEDİR BU ALEYHDE NASIP DÜZELTİLMESİ BİR ÖRNEKLE AÇIKLAYALIM VE DEVAM EDELİM: Makam ve memuriyet itibariyle emretme selahiyetini haiz olan ''AMİR'', Kanunlara, nizamlara ve amirlere mutlak bir itaat göstermediğinizi ve ''Disiplin Mahkemesi'' aracılığı ile alacağınız cezanın kendisini tatmin etmeyeceğini düşünerek ASKERİ MAHKEME'de yargılanmanız için gerekli işlemleri yapar ve soluğu, savcı ve hakimlerinin ''Askeri Hakim'', başkan ve üyelerin ise sınıf subaylarının olusturduğu ASKERİ MAHKEME'de alırsınız. İddianeme okundu, soru soruldu falan filan derken hoooop savcının ''Tutuklama Talebi'' gereği karar yüzünüze okundu ve bu kez de soluğu tutuklu olarak Askeri Ceza ve Tutuk Evi'nde aldınız. Bir-iki duruşma daha oldu ve ''Gerekçeli Karar''la 3 ay HÜKÜMLEŞMİŞ CEZA aldınız.

Bu arada hemen TUTUKLU AYLIKLARI'ndan kısaca söz edelim; dedik ya, ''TSK'da, 4 duvar arasına girenlerin %65'i ASSUBAY'' diye. işte bu Asb.'lar tutuklu oldukları sürece aylıklarının 1/2'sini alıyorlardı. Ancaaak, ne zaman ki yüksek rütbeli TSK mensupları da 4 duvar arasına girmeye başladı, ''Tutuklu Aylıkları'' 926 s. AS.PER.K. ortada ''Kabak'' gibi duruyorken, 657 s. D.M.K.'nun Madde 141 – Görevden uzaklaştırılan ve görevi ile ilgili olsun veya olmasın herhangi bir suçtan tutuklanan veya gözaltına alınan memurlara bu süre içinde aylıklarının üçte ikisi ödenir. Madde hükmüne göre 2/3 olarak ödenmeye başladı. Demek ki kaderimizde bu da varmış (wink ifade simgesi)

Şimdi tekrar konumuza dönelim. 3 ay hükümleşmiş cezamızı ''Ceza İnfaz Kanunları'' gereği de yerine getirilerek çektik ve çıktık. Bundan sonra çekeceğiniz azaplar, size ''Keşke ömrümün sonuna kadar ceza evinde kalsaydım'' dedirtecek cinsten olacak. Öncelikle ''ALEYHDE NASIP DÜZELTİLMESİ'' hakkında, Kuvvet K.'lığından gelecek yazı ile başlayalım. (Bu yazı cezaevindeyken mi, yoksa çıktıktan sonra mı geliyor bunu bilmiyorum)

Bu NASIP DÜZELTME yazısı ÖRNEK olarak özetle; ''...şu, ...şu nedenden dolayı ..şu, ...bu kanunun bilmem ne maddesi gereği almış olduğunuz ... ay hükümleşmiş cezanız nedeniyle 30 Ağustos 1978 olan Asb.Kd.Çvş.'luk NASBINIZ 30 Kasım 1978'e götürülmüştür.'' formatındadır. ''SUÇ CEZASIZ KALMAZ'' dedik ve kafamızın bir köşesine yerleştirdik.

Geldik ''Zurnanın ZART dediği yere'' Komedi-İşkence-Azap-Başbelası-Önyargılar-Ötekileştirmeler buradan itibaren başlıyor. Hemen AS.PER.K.'daki ilgili maddeler bakalım; IV - Terfi zamanı:

Madde 33 – Muvazzaf subayların terfileri her yıl 30 Ağustos Zafer Bayramı günü yapılır.(Değişik:10.5.2006-5497/2 md.)

V - Terfi zamanı:

Madde 81 –Astsubayların terfi zamanı hakkında 33üncü madde hükmü uygulanır. (926/81)

''TSK'da TERFİLER 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMINDA YAPILIR''

Tamam, güzel, günü gelince bayramı da seyranı da hep beraber yaparız ama sen benim NASBIMI hangi tarihe götürmüşsen o tarih geldiğinde bana 1 (bir) üst kademeden aylığımı öde. Bu verilecek kademeden dolayı rütbe mütbe istemiyorum, velevki bu kademe ilerlemem dolayısıyla bir üst dereceye yükseleceksem (Örnek: 9/3'den 8/1'ne yükseliyor durumda isem) burdan hak edilen rütbeyi de bayram gelince takarız.

''Terfiler 30 Ağustos Zafer Bayramında yapılır'' takıntısının NASIP DÜZELTMESİ olanlar için kaldırılmasını talep ediyorum. Yeknesaklık olması adına TSK'da bir üst rütbeye terfii edenleri böyle anlamlı bir günde bir araya getirmek ve tören yapmak şüphesiz anlamlıdır. Ancak nasbı aleyh'de 5-10 gün ileriye götürülenler için ömür boyu çekilen kayıp hem hukuksuz-antidemokratik, hem de ızdıraptır. Bugünkü teknolojide artık tüm personele ait pekçok bilgiye bir TIK'la ulaşılabiliyor. Dolayısıyla karışıklık olabilecek bir durum olmaz, sadece maliye-bütçe şubelerinin takip işi biraz artar ayrıca sıralı makamlara da kademe (varsa derece) onayı da gider...

Kanun Uygulayıcılar bana ''NASIP DÜZELTMESİ'' yazısı göndermiştide onu aklımızın bir köşesine yazmıştık ya; bu yazıya göre, örneğin ben bu cezayı aldığımda 9ncu derecenin 3ncü kademesinde isem, 30 Kasım geldiğinde bir üst derece veya kademeden aylık alamayacaksam, bu yazının da hiçbir hükmü olmayacaksa neden zahmetler çekip bunu hazırladınız ve bana gönderdiniz.

Şimdi gelelim infazdan sonraki çekilen azaplara;

  1. Özgürlükten men
  2. Mahkümiyet süresince aylıktan men (Tutuklu/açık durumun varsa tutuklulukta ve açıkta geçen süreler içinde 2/3 aylık)
  3. Ömür boyu 1 yıl geriye götürülmüş Aleyhte NASIP DÜZELTMESİNDEN dolayı alt kademeden aylık almak (her ne kadar nasıp düzeltmesi mahkümiyet günü kadar aleyhte nasıp düzeltmesi yapılsa da TERFİLER 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMINDA YAPILIR takıntısı ile BAYRAMI bekliyorsun)
  4. Sicil amirlerinin artık verecekleri sicilde hep önyargılı olmaları ve kanaatlarini de buna göre değerlendirmeleri
  5. Yurdışı daimi görevler için ECL sınavlarından yüksek puanlar alsan da aday tercihinde asla ön planda olamamak
  6. Sonraki yıllarda dosyan takdir yazılarıyla dolu olsa bile bunların karşılığını alamamak
  7. Üstlerin ve durumu kavrayamayanların önyargıları
  8. Psikolojik sıkıntıları v.b.

Ç Ö Z Ü M : Ya sicil affı çıkarılmalı, ya da ALEYH'deki NASIP DÜZELTMELERİ hangi tarihe götürülmüşse derece/kademe ilerlemesi o tarihte olmalıdır. Böylece bir suçtan alınan ceza sayısı 8'den 2'ye düşmüş olur...

Assubayların derdi 1 tane değil ki; onlarca konuda mağduriyetimiz var. Bu arada tekrar ifade etmemiz gerekirse: Biz hiyerarşiye saygılıyız, ne daha fazlasını ne de imtiyaz istiyoruz. Bizler sadece adalet, eşitlik ve insan onuruna saygı istiyoruz...

Umarım en kısa zamanda, TSK içinde herkesin sadece ''Ekmeğinin Peşinde'' olduğu bir çalışma ortamı olur. Sağlıklar dilerim.

Fahrettin BAĞRI
E.Maliye Asb.

DİSİPLİN YASASI

Aralık 28, 2013

31.01.2012 Tarih ve 6413 Sayılı Disiplin Yasası

Tarih 24.Aralık.2014 sabah kalktım, bilgisayarda bir haber. 6 Jandarma Astsubayı meslekten ihraç. Disiplin yasasının yürürlüğe girişi  31.12.2012… Aradan bir yıl bile geçmedi der.  Sayın Dede Ersel Aksu’nun 23.12.2013 tarihinde ağlamaklı sızlanımlarla dolu anlatımlarına. Bende kendilerine içtenlikli katılım içindeyim.

Gerekçe, disiplin  yasası ve kabahat türünden suçlamaların, puanlarının toplanması olmalı. Yasalalarda yazılı olmayan kabahat türünden  suçlamalardır. Disiplin yasası kapsamına giren olgulardır.

Yasalarda yazılı suç nevinden  olanlar. “Kasıt-Kusur-İhmal gibi olumsuz olguları

Zaten askeri mahkeme veya bağımsız mahkemelere gider suçluları.

TSK. dışında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kamu hizmeti gören diğer kurumlarımda benzer ve bu türde yaptırım içerikli ceza verebilme yetkisi olan yasalar varmı?  

Üniformalı olup, eşdeğer olarak jandarma hizmetlerine  benzer hizmet veren kurumlar var. “T.C.“ devletinde. Örnek; Emniyet Genel Müdürlüğü Hizmetleri.

Disiplin Yasasına neden gerek duyulmuştur? Hizmete katkısı nedir?

Devletin, diğer kurumlarında olmayan, Disiplin Yasası neden bu kurumda var?

Bu yasa, uygulanan kişiler üzerindeki verilere dayalı. Subay-astsubay-uzman personel arasında istatistik yapılmalıdır. Yasanın ne ölçüde, kimlere nasıl uygulandığı belirlenir ise varsayılan suç nevilerinin gerçekten neden işlendiği ve bunların statüleri anlaşılacaktır. En önemli konu budur.  

Kamuoyunun gerçekleri bilmesi için, Disiplin Yasası uygulama sonuçlarının istatisk ortamında incelenmesine mutlak ihtiyaç vardır.

İstatistik; gerçekleri, verilere dayalı olgularla doğru olarak ortaya çıkaran bir bilim koludur.

Bu yasanın, hizmete ve kamuya katkısı  nedir? Gayesi nedir? Ayrıcalıklı uygulamalar varsa eğer, ortaya çıkaracaktır istatistik incelemeleri.

Çünkü, her yasanın belli bir işlevi vardır, devlet yasalar ortamında.

Varlığı da hizmete katkısı ile ölçülüdür..

Yaptırım içeren yasalar, tüm kamu kuruluşları ortak uygulama alanıdır. Tüm kamu çalışanlarını kapsar nitelikte ise ceza yasalarında da eşitlik ilkesi var demektir. 

Kamu çalışanları ortamında belli bir kuruma has, kuruma ayrıcalıklı disiplin yasası, kişi eşitlik ilkesine, özgürlüğüne ve üyesi bulunduğumuz Birleşmiş Milletler'in İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi kriterlerine uyum içerisinde değildir. Nedeni, ayrıcalıklı olduğu içindir. Haksız cezaların iptali için bağımsız mahkemelere dava açma yetkisi de olmadığı içindir. Bu yasada objektif, sübuta ermiş suç olgusu olmasa bile  amirin, kişiye yoruma yönelik, disiplin bahanesi ile suçlama olasılığı vardır.

Çünkü, disiplin temininin takdiri yasalara dayandırılsa da, tamamen amirin inisiyatifindedir.

Beyannamenin madde: 7-8-10-11 'özellikle 10. maddesi', Disiplin Yasası ile çelişki halindedir.

Emirle vatan için şehitlik mertebesine gönderilenlere özel disiplin yasası neden? Sorguladığımız budur!

Oysa, yasaların ruhu evrenseldir ve geneldir. Disiplin yasasının, özellikle ceza içeren 32-33-34 maddeleri Disiplin Kurulu oluşumunu belirler. Bu kurulu oluşturanlarda, hukuk eğitimi, ceza verebilme yetkinliği ve donanım zorunluluğu aranmamaktadır! Disiplin yasası hükmüne dayanarak, cezanın sonuçlarını bilmeyenlere, cezalandırma eğitimi almayanlara, ceza verme yetkisi tanımaktadır!

Cezalandırmada, verilen cezanın niteliği-niceliğini tespit donanım ile ilgilidir. Cezalandırmada, sonuçların olumlu olması, bilimin ışığında mümkündür. Amirlerin, Disiplin Kurulu oluşturması ise "ben seçtim, oldu" demektir. Yasa izin verse bile, seçilen kişilerin donanım eksikliğinin gereksiz mağduriyetlere sebep olacağı açıktır!

Bu konuda, hukuk ve ceza eğitimi, donanımı şart olmalı. Ceza verebilme konusu, suç işlemeye karşı caydırıcılık özelliğini beraberinde getiren önemli bir yaptırımdır.

Disiplin gerekçesi öne sürülerek yasalarda yazılı olmayan kabahatları kapsayan cezalandırma ve yasa zorlaması ile oluşan disiplin, kişileri  sindiricidir. Hizmet verimini düşüren olgudur.  Verimlilik gayesinden uzak bir yaptırımdır. Sonuçları içtenlikli ve verimli olamaz.

Gerçek disiplin, sevgi içermeli ve güvene bağlı olmalıdır.

İçtenlikli, güvene bağlı, sevgi içeren disiplin daha etkilidir ve kalıcıdır. Disiplinli olma alışkanlığını da beraberinde kazandırır. Amirler emirle  şehitlik mertebesine sevk ettikleri personeline ceza verme yerine, astlarının güvenini, sevgilerini kazanma konusunda kendilerini yetiştirmeliler, farklı eğitim almalıdırlar.

Cezaların birikip 18 puandan fazla olunca veya 2 amirden 12 den fazla ceza alarak, başkaca hiç bir yasal veri ve karine gösterilmeden meslekten ihraç edilmek, yaşam için cezaların en ağırlarından biridir!

Sadece cezalandırılanla sınırlı kalmaz. Bakmakla yükümlü olduğu eşi ve günahsız çocuklarını cezalandırmaktır. Varsa, bakmakla yükümlü olduğu ebeveynlerini de cezalandırmaktır. Yasanın, yaptırımlarının sonuçları budur!

Puan biriktirip, meslekten ihraç olayı devletin diğer kurumlarında yoktur! Verilen cezaya itiraz olgusu da yoktur. Kabahatların sonucu ağır bir cezalandırma olgusudur, ihraç. Serdededilen hüküm, mükerrer cezalandıma olasılığı ile eşdeğerdedir. Mükerrer cezayı beraberinde getirmektedir.

Şöyleki; kişiye kabahata dayalı ceza veriliyor. İnfaz ediliyor. Sonuçları bitmiş olması gerekirken, sonradan genel infaz sisteminin ön görmediği şekilde, bunlar birikip belli bir puana, miktara ulaşınca bu defa daha ağır bir yaptırım ile meslekten ihrac uygulanıyor.

Konunun cezalandırma sistemi olarak incelenmesi gerekir. Bu türde bir yaptırım, uygulayıcının yanılma ihtimalinde. Mağdurun bağımsız yargıya itiraz hakkı olmalıdır.

Evrensel insan hakları ile çelişkilidir. Beyannamenin 10. maddesi kesindir ve tarafsız mahkemelerde hak arama olgusundan bahseder.

Kabahatlar değil, yasalarda belirlenen gerçek suçlar zaten mahkemelerin işleridir.

Yasalarda yazılı olmayan kabahatler sonucu oluşan bu olgular, vicdan ölçülerine vurulduğunda, iç sızlatıcı sonuçları ortadadır. Uygulayanların yeterliliği, ceza verme eğitimden geçmedikleri ve donanımlı olmadıkları için kusursuz olduğu söylenemez. Empati duyguları ile sonuçta,  uygulayanları da huzursuz etmesi gereken bir olgudur. Çağdaş hiç bir ülkede olmayan ve devletin başka kurumlarında bulunmayandır  eleştirdiğimiz, disiplin yasası. Kişiler üzerine bir eleştirimiz yoktur.

Ancak, meslekten ihraç gibi çok ağır sonuçları olan bir olgunun kabahatlere dayalı disiplin yasasına bağlı suçlamalar, puanlama sistemine göre değil de, ceza yasalarındaki suç nevilerinin karine gösterilerek sübuta ermiş somut olgular, objektif suçlara göre olması daha özlenen durumdur. Disiplin olguları, bakışa göre ve suçlayan kişiye göre değişme olasılığı olan sonuçlardır.

Bu yasa, Anayasa Mahkemesi'nin denetiminden mutlaka geçmelidir.

TSK Personel Kanunu’nun 107’inci maddesi'ki bu madde yeni hazırlanmış olan kanun taslağında da geliştirilerek, özü korunmuştur':Disiplinsizlik ve ahlaki durum sebebiyle Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmeyerek sicil yoluyla çıkarılanlar hariç olmak üzere istifa eden veya emekliye ayrılan veyahut yetersizlik nedeniyle Silahlı Kuvvetlerden ayırma işlemine tabi tutulan astsubaylar, rütbeleriyle yedek astsubaylığa geçirilirler. Bunların yedeklik çağları, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 40’ıncı maddesi hükümlerine tabidir.” hükmüne haiz her sivil assubay, bir yedek assubaydır. Dolayısıyla her çalışan, yarının yedek assubay adayıdır.

Vaktiyle ülke savunmasına hizmet etmiş, geçmişin muvazzaf, şimdinin yedek assubayları, TSK’nın günün teknolojik şartlarına, ulusal bütünlüğün korunmasına katkı yaparak emekli olduktan sonra üye olunan dernekler, siyasi partiler, cemiyetler yoluyla ulusal değerlere sahip çıkmanın yanı sıra, TSK içinde yaşamış oldukları ve emekliliklerinde de halen devam eden ulusal bütünlüğe, aidiyet duygusuna zarar verici hal ve tutumları dile getirerek, günün koşullarına göre mücadele yöntemi belirleyerek yaşamın içinde yer almaktadırlar.

Assubay eylemlerine baktığımız zaman ülkede yaşanan siyasi gelişmelerden uzak olmadığını görmekteyiz. Yetmişli yıllarda yapılan eylemler ve sivil toplum örgütlerinin, yazarların 'Hak arayan Assubayları Mao’nun askeri olarak gören, ordudan ilişiğini kesen, işler aksamasın diye vardiya yöntemiyle hapseden kimi general, subay hariç' hatta kimi general ve subayların assubaylara vermiş oldukları destekler tarihteki yerini almıştır.

Günümüze geldiğimizde yetmişlerdeki gibi işçi eylemlerini görememekteyiz. Sosyal ve siyasi yaşam eskisine göre çok farklılıklar göstermekte. Fakat assubaylar için adaletsiz uygulamaların ısrarla sürdürüldüğüne halen şahit olmaktayız.

Ülkeye baktığımız zaman, eyaletlere ayrılmanın söz konusu olacağı başkanlık sistemi halka adeta dayatılmakta. Dış destekli terör örgütünün şehit ettiği insanların aileleri başta olmak üzere halk, bölücü isteklerine iknaya çalışılmakta. Her alanda dışa bağımlılık ve dolayısıyla adaletsizlik artmış, zengin daha zengin, fakir ise daha fakir olmuş, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, Lozan’da kabul ettirilemeyen taleplerin bir bir gerçekleştirilmek istendiği görülmekte.

İşte böyle bir siyasi gidişatın olduğu yerde yapılacak eylemler, söylemler günün koşullarını elbette ki içermelidir. İçermelidir ki, aynı duyarlılıkta bulunan sosyal örgütlerle birleşme ve birlikte bir şeyler başarma kararlılığı meydana gelebilsin.

Sivil ama yedek assubaylar derneklerine ait çalışmalarına hızla devam etmekte. Bu çalışmalardan sonuncusu 13 Nisan 2013 tarihinde Balıkesir TEMAD (Türkiye Emekli Assubaylar Derneği) İl Başkanlığında gerçekleşti.

Balıkesir TEMAD İl Başkanı Zafer ÇİMEN, ülkenin içinde bulunan durumu assubay meseleleriyle bağdaştırarak, vaktiyle düşman tarafından işgale uğramış, yakılmış, yıkılmış, tecavüze uğramış Balıkesir’den, oldukça yerinde ve zamanında anlamlı bir konuşma yapmış bulunmakta.

İşte o konuşma:

Bizler;

Türkiye Emekli Astsubaylar Derneğinin tüm kayıtlı olan, olmayan üyeleri olarak, yıllarca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığı, birliği ve dirliği için vatanımızın her köşesinde görevlerimizi yaptık. Kimi silah arkadaşlarımız; vatan savunmasında etiğimiz yeminde ki gibi yaşamlarını seve seve feda ederek ŞEHİT, Kimi arkadaşlarımız ise bu uğurda GAZİ oldular.

Bugünkü tabloya baktığımızda, gördüğümüz fotoğraf içimizi sızlatmaktadır.

Ülkemiz; kurtuluş ve kuruluş ülkümüzden, içimizde ki işbirlikçi hain eller tarafından uzaklaştırılmakta, Yönetimi ele geçirenler, milli değerlerimizi, bağımsızlığımızı değil, Küresel yağmacıların amaçlarının hizmetkârlığına soyunmuşlardır.

Yıkımın taşeronları; Türkiye Cumhuriyetine, 1920'lerden bu yana içlerinde biriktirdikleri kin ve intikamla saldırmaktadırlar. Bu gün, anayasamızın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinin değiştirilmesi tartışmaya açılmış, iktidarı ve muhalefeti ile Atatürk’ün Meclisinde, Atatürk adını, devrim ve ilkelerini kaldırmak için uzlaşma komisyonları kurulmuştur.

Türk adını, Türk kimliğini tarihten silmeye, Cumhuriyetle hesaplaşmayı tek amaç haline getirilmiş, Psikolojik savaşın, en kirli, onursuz yöntemleri sahneye sürülmüştür. Ulusal Bayramlar yasaklanmış, Milli/ Ulusal olan her değer itibarsızlaştırılmıştır. Son hamle ise Devlet Kurumlarının önünde yazılan T.C.(Türkiye Cumhuriyeti)ni kaldırmaya yönelmişlerdir.

Ama gayretleri boşunadır.

Binlerce yıldır, Türk düşmanları, Türk ulusunu yok ettiklerini düşündükleri her dönemde, Türkler bir olup, birlik olup yeniden “ERGENEKON’dan” çıkmışlar ve kendilerini yok etmeye yönelen gafillere dünyayı dar etmişlerdir.

Bugün yine Türk Ulusu birleşe, birleşe dirilecek, Sevr özlemiyle yanıp tutuşanlara dünyayı dar edecektir.

Dost, düşman bunu böyle bilmelidir!

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!


BU ANLAMDA “GENEL MERKEZİMİZİN” İLK VE ÖNCELİKLİ GÖREVİNİN TÜRKİYE CUMHURİYETİNE VE ATATÜRK DEVRİMLERİNE SAHİP ÇIKMADA ÜZERİNE DÜŞEN KARARLILIĞI VE DURUŞU GÖSTERMESİNİ BEKLİYOR, ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİNİ YOK SAYMAYA YÖNELİK ADIMLARA KARŞI TAVIR VE DURUŞ SERGİLEMENİN ASLA TARAFLILIK OLMADIĞINI ÖZELLİKLE BELİRTMEK İSTİYORUM.

TEMAD BİR AİLE AİDİYETİ İLE TÜM İNSANLARINA VE DAVASINA SAHİP ÇIKMAK VE BÜTÜN TOPLUMUNU KUCAKLAMAK DURUMUNDADIR. BU SEBEPLE 1970-1975 YILINDA HAK VE ADALET TALEPLERİ ADINA EŞ VE ÇOCUKLARI BAŞTA OLMAK ÜZERE ZİNDANLARDA BİLE MÜCADELESİNE DEVAM EDEN VE ORDUDAN İLİŞİĞİ KESİLEREK İHRAÇ EDİLEN YÜZLERCE BÜYÜĞÜMÜZÜN VE MESLEKTAŞIMIZIN ÇALINAN HAK VE ADALETLERİNİ GERİ VERDİRME MÜCADELESİ DE TEMAD’IN ANA GÖREVLERİNDEN VE ÖNCELİKLERİNDENDİR. BU DAVA BİZİM VE BU TOPLUMUN AHDI VEFA DAVASIDIR. GENEL MERKEZİMİZİN BU DAVAYA SAHİP ÇIKMASI ONURUMUZ VE ŞEREFİMİZ ADINA ELZEMDİR.

BU İKİ ANA HUSUSU BURADAN İFADELENDİRMEYİ İL BAŞKANLIĞIMIN ASLİ BİR GÖREVİ OLDUĞUNUNDAN ÖZELLİKLE BİLİNMESİNİ İSTİYORUM.

BU VESİLE İLE BAŞTA TEMAD GENEL BAŞKANIMIZ OLMAK ÜZERE DEĞERLİ YÖNETİM KURULU ÜYELERİMİZİ VE TÜM KONUKLARIMIZA TEMAD BALIKESİR BULUŞMASINDA BİZLERİ ONORE ETMELERİ SEBEBİYLE TEKRAR HOŞGELDİNİZ DİYOR SAYGILARIMI SUNUYORUM.

Zafer ÇİMEN

  • ANKARA BAROSUNA TEŞEKKÜRLER

Değerli Meslektaşlarım,

Emekli bir assubay olarak hem kendi adıma, hem de başkanlığını yaptığım kamu yararına çalışan ‘’Kültürel Gelişim Derneği‘’ adına ANKARA BARO BAŞKANLIĞINA TEŞEKKÜRLERİMİ SUNUYORUM. Baro başkanlığı nezdinde başta Sn. Başkan Av.Metin Feyzioğlu olmak üzere tüm üyelerini KUTLUYORUM.

Ankara Baro Başkanlığına niye teşekkür ediyorum, neden onları kutluyorum! Diye aklınıza bir soru gelebilir! Kısaca anlatayım.

Değerli meslektaşlarım; Ben, Temad üyesi emekli bir assubay olarak aynı zamanda kamu yararına çalışan KÜLTÜREL GELİŞİM DERNEĞİ’nin Başkanlık görevini yürütmekteyim. Dernek üyelerimizin çoğu meslektaşlarımızdır. Derneğimiz 1955 yılında kurulmuş bugüne kadar varlığını sürdürmüş, sürdürmeye de devam etmektedir.

Sivil toplum kuruluşu olarak derneğimiz, kamu yararına çalışmaları içerisinde, yasa, yönetmelik ve tasarılarla ilgili kamu yararı gözetilerek raporlar hazırlayıp, yetkili ve sorumlu makamlara hazırladığı bu raporları sunma çalışmaları da vardır.

Bu bağlamda TSK içinde görev yapan ve bundan sonra görev yapacak olan yüz binlerce kişiyi ilgilendiren TSK Disiplin Kanun Tasarısı konusunda da rapor hazırlayıp, ilgili ve yetkili makamlara gönderilmesinin gereğine inandığı için bu yönde de çalışmalarını sürdürmüştür.

TSK Disiplin Kanun Tasarısı TBMM geldiğinde, Kültürel Gelişim Derneği (KGD) olarak hemen bu tasarıyı (gerekçeli maddeleri dahil 54 sayfa) dosya halinde Ankara Baro Başkanlığına götürdük. Hukuksal açıdan kanunlara, anayasaya, insan haklarına uygun olup olmadığının bir rapor halinde tarafımıza bildirilmesini talep ettik.

Ankara Baro Başkanlığı müracaatımızdan bir müddet sonra bu konudaki görüşlerini, bünyesinde kurulu olan Yasa İzleme Enstitüsünün çalışmalarıyla rapor halinde tarafımıza bildirdiler. Hiçbir etki altında kalmadan, hiçbir karşılık beklemeden hazırladıkları bu rapor ve çalışmalarından dolayı kendilerini kutluyor, teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Bu arada duyarlı meslektaşlarımızın mücadelelerinden, Temad Genel Merkezinin TSK Disiplin Kanunu ile ilgili çalışmalarından, emekliassubaylar.org sitemizin organizasyonu ile sorumlu makamlara gönderilen dilekçelerden, e-postalardan bahsetmiyorum. Çünkü bu siteyi takip eden herkes bunları biliyor.

Ankara Barosundan gelen raporun bir nüshasını hemen Türkiye Emekli Assubaylar Derneği (TEMAD) Genel Merkezine, bir nüshasını da Emekli Uzmanlar Derneği (EMUZDER) Genel Merkezine götürüp teslim ettik.

TSK Disiplin kanun tasarısı ile ilgili TBMM Başkanlığına ve Milli Savunma (MS) komisyonunun AKP, CHP ve MHP’li hukukçu üyelerine e-posta ile bu yasaya onay vermemeleri talep ettik. Koskoca TBMM ve MS Komisyonunda Sn.Turhan Tayan, Sn. Orhan Düzgün ve Sn. Ali Demirçalı’nın şerh koymalarının dışında başka hiçbir milletvekilinin sesi çıkmamıştır. Bu yasaya şerh düşen milletvekillerimize de teşekkürler.

Bütün bunlara rağmen bildiğiniz gibi TSK Disiplin Kanun Tasarısı TBMM den geçerek yasalaştı. Sn. Cumhurbaşkanımızın bu yasayı onaylamamaları için e-posta ile yine bu konudaki düşüncelerimiz Sn. Cumhurbaşkanı’na iletildi. Neticede Sn. Cumhurbaşkanımızda bu yasayı onayladı.

Bu tablo karşısında Kültürel Gelişim Derneği olarak, TSK Disiplin Kanunu, Ankara Baro Başkanlığının raporu ve Temad’ın bu yasa ile ilgili görüşlerinden oluşan 2 dosya hazırlayıp derneğimizin (KGD) üst yazısıyla birlikte dosyanın birini CHP Genel Merkezine, diğer dosyayı da MHP Genel Merkezine götürüp elden teslim edildi. Parti genel merkezlerine teslim edilen bu dosyaların içeriğindeki amaç, derneğimiz üst yazısında da belirtildiği gibi bu yasada insan haklarına, anayasaya aykırı olan maddelerin iptal edilmesi için bu yasanın CHP ve MHP tarafından anayasa mahkemesine taşınmasıdır. CHP’de, MHP’de bu konudaki talebimizi yerine getirmemiş, konuyu Anayasa Mahkemesine taşımamışlardır.

AKP Genel merkezine bu konuyla ilgili dosya götürülmemiştir. Nedeni ise bu yasa AKP iktidarı tarafından yasalaştırılmıştır. Bu nedenle AKP’ye böyle bir dosyanın götürülmesine gerek yoktur! Ayrıca TBMM de grubu bulunan BDP’ye de böyle bir dosyanın gönderilmesi yersiz olacağı nedeniyle gönderilmemiştir.

Değerli meslektaşlarım, yukarıdaki satırlarda kısaca açıkladığım gibi, TSK Disiplin Kanunu konusunda YARGI hariç, yapılması gereken her şey yapılmıştır. Kim ne derse desin, TSK Disiplin Kanunu ÇAĞDIŞI BİR KANUNDUR. Sonuç ne olursa olsun bu kanun, hiç zaman geçirilmeden TEMAD tarafından YARGIYA TAŞINMALIDIR. Hukukçu meslektaşlarımızda bu davada Temad’ın yanında yerini almalıdır!

Bütün bu açıklamalardan sonra, hiçbir menfaat gözetmeden tarafsız bir şekilde, TSK Disiplin Kanun Tasarısını inceleyerek, görüşlerini rapor halinde Kültürel Gelişim Derneğimize sunan, ANKARA BARO BAŞKANLIĞINA hem dernek olarak, hem de emekli bir astsubay olarak tekrar teşekkürlerimizi sunarken, bu önemli raporu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Saygılarımla

Hikmet AYDINCAK
E.Asb. Kültürel Değişim Derneği Başkanı


TSK.DİSİPLİN YASASI KANUNU HAKKINDA ANKARA BAROSUNUN GÖRÜŞLERİNİ BELİRTEN RAPOR :
HUKUKÎ GÖRÜŞ

I. Enstitümüze Verilen Görev:

1Ankara Valiliği ÎI Dernekler Müdürlüğü'ne kayıtlı Kültürel Gelişim Derneği; kamuoyunu ilgilendiren konularda raporlar hazırlayarak yetkili makamlara iletmeye yönelik faaliyetleri bulunduğundan bahisle, Ankara Barosu Başkanlığı'na müracaat ederek :

Genelkurmay Başkanlığınca hazırlanan ve T.B.M.M.'ne gönderilen Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu tasarısı hakkında, ilgili makamlara sunacakları rapora esas olmak üzere, Ankara Barosu Başkanlığının söz konusu tasarıya ilişkin hukuki görüşünü bildirmesini talep etmiştir.

2Vâki müracaatı değerlendiren Ankara Barosu Yönetim Kurulu, konunun incelenmesi için Yasa İzleme Enstitüsü'nü görevlendirmiş bulunmaktadır.

II. Ön Tespitlerimiz :

1 Etüde konu Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısının, Milli Savunma Bakanlığınca hazırlandığı, 26.11.2012 tarihinde Bakanlar Kurulu'nca Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na arzına karar verildiği;

19.12.2012 tarihinde Meclis Başkanlığı'na gelen tasarı ile ilgili olarak, Milli Savunma (esas) Adalet (tâli) ve Avrupa Birliği Uyum (tâli) komisyonlarının görevlendirildiği, komisyon çalışmalarının tamamlandığı ve tasarının şu anda 1 / 730 Esas sayı ile meclis genel kurulu gündeminde olduğu belirlenmiştir.

2 Askerliğin, herhangi bir görev ya da meslek olmadığı; askeri hizmetin özel bir ihtisas bilgisi gerektirdiği ihtilafsızdır. Tasarıya konu disiplin olgusunun da askerlik mesleğinin olmazsa olmaz unsurunu teşkil ettiği malûmdur. Bu itibarla, Tasarının disiplin adına getirdiği düzenlemenin yerindeligini sorgulama anlamını taşıyabilecek bir değerlendirme, bu çalışmanın konusu değildir.

Söz konusu Tasarı, disiplin hukukuna egemen olması gereken ceza ve ceza yargılaması hukuku prensipleri açısından ele alınmıştır.

III. Tasarı Hakkında Değerlendirmemiz :

1 10 bölüm ve toplam 48 maddeden oluşan Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısı (bundan sonra Tasarı olarak adlandırılacaktır) genel gerekçesine bakılırsa ;

  • Askeri mevzuatta halen dağınık bir şekilde bulunan disiplin hükümlerini derleyip bir araya getirmeyi,
  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, Türkiye'yi tazminat ödemeye mahkûm eden kimi kararlarında işaret edilen mahzurları aşmayı,
  • Mevcut disiplin mevzuatını, günümüzün gelişen hukuk anlayışına uygun hale getirmeyi, bu cümleden olarak; Sivil memurları, askeri disiplin mevzuatı dışına çıkartmayı, disiplin cezası verme konusunda subay ve astsubaylar arasındaki ayrımı kaldırarak, astsubayları da sicil verme yetkisine haiz disiplin amiri kılmayı ve disiplin amirlerinin verebilecekleri cezalan, rütbe ve makamları dikkate alarak yeniden belirlemeyi hedeflemiştir.

Mamafih, biraz aşağıda ayrıntılı şekilde değinileceği üzere, Tasarının, kanaatimizce getirdiği en önemli değişiklik; barış zamanı için disiplin mahkemelerinin yetkisini kaldırmış olmasıdır. Bunun yerine disiplin kurulları ile yüksek disiplin kurulları ihdas olunmakta ve disiplin cezalarını verme yetkisi, disiplin amiri, disiplin kurulu ve yüksek disiplin kurulu arasında paylaştırılmaktadır

2 Türk Silahlı Kuvvetleri personeli ile ilgili disiplin hükümleri, halihazırda, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu ile 477 sayılı Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanunu'nun ( bundan böyle 477 sayılı Kanun olarak adlandırılacaktır) maddeleri arasına dağınık bir şekilde serpiştirilmiştir.

Bu dağınıklığın önüne geçecek şekilde bir toplu düzenleme yaptığı görülen Tasarı; 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun disiplin hukukuna ilişkin bir kısım maddelerini yürürlükten kaldırmış, 477 sayılı Kanunun da sadece savaş zamanında tatbik imkanı bulmasını öngören bir düzenleme getirmiştir.

Bu düzenleme ile yukarıda vurgulandığı üzere disiplin mahkemelerinin barış zamanında yetkileri kaldırılmış olmaktadır. Barış zamanında bu yetkileri, Tasarı ile ihdas olunan disiplin kurulları ve yüksek disiplin kurulları kullanacaktır. Başvurucu derneğin, Baromuz Başkanlığından hukuki görüş talep eden dilekçesinde ;

"Tasarı ile yargılama görevinin, yargıya, hukukçulara değil, kişilere ve disiplin kurullarına bırakıldığı, bu kişilerin komutan emriyle belirlendiği, disiplin kurullarında emirle görevlendirilen bu kişilerin hukukçu değil, muharip sınıf personelinden seçildiği" şeklinde dile getirilen eleştirel saptama da, arz ettiğimiz bu değişikliğe ilişkindir.

Ne var ki, Tasarının getirdiği disiplin kurulları ile yüksek disiplin kurulları üyelerinin hukukçulardan değil başka sınıflardan seçilen subay ve astsubaylardan oluşacağı ve görevlendirmenin de teşkilatında kurulduğu komutan veya askeri kurum amiri tarafından yapılacağı doğru olmakla birlikte; mevcut 477 sayılı Kanun kapsamında görev yapan disiplin mahkemelerinin başkan ve üyeleri de hukukçulardan oluşmamaktadır. Dolayısıyla, Tasarı bu anlamda bir yenilik içermemektedir. Tasarının getirdiği esas yenilik, barış zamanına mahsus olarak, 477 sayılı Kanunun bütün maddeleri ve dolayısıyla disiplin yargılamasına ilişkin hükümlerinin de askıya alınacak olmasıdır.

Gerçekten, disiplin mahkemelerinin yerine getirilen disiplin kurulları ile yüksek disiplin kurullarının, Tasarının öngördüğü farklı soruşturma ve yargılama usullerini tatbik edeceği anlaşılmaktadır. İşte, irdelenmesi gereken husus, bu düzenlemenin mahiyet ve sonuçlarıdır.

3 Disiplin hukuku ile ceza hukukunun yakınlaştığı günümüzde, ceza hukukuna ve usulüne ait esaslar, disiplin hukuku alanında giderek daha büyük yer tutarken; Tasarının getirdiği bu düzenlemenin ciddi bir geriye dönüş olduğunu belirtmemiz gerekir.

Zira, 477 sayılı Kanuna göre görev yapan disiplin mahkemelerinin başkan ve üyeleri de askeri hâkim sınıfından seçilmiş kişilerden oluşmamakla birlikte ; bu mahkemelerde tatbik olunan usûl, ceza muhakemesi hukukunun temel prensipleri ile uyum halindedir. Nitekim, 477 saydı Kanun, aksine hüküm bulunmayan hallerde, Askeri Ceza Kanunu ile Askeri Mahkemelerin Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu hükümlerinin, disiplin mahkemelerinde de uygulanacağını söyleyerek, bu hususu açıklamış bulunmaktadır (madde 63).

  • Bu açıdan incelendiğinde, disiplin kurulları ve yüksek disiplin kurullarında sözgelimi, yargılama hukukunun ilgilisine sağladığı en önemli teminatlardan biri olan aleni duruşma usulüne yer verilmediği gözlemlenmektedir. Tasarıda, disiplin kuruluna sevk edilen personelin, tanık dinletme ve sözlü ya da yazılı olarak savunma yapma hakkına sahip olacağı belirtilmekle ( md. 37 ) birlikte; Tasarının ifadesi ile disiplin kurulu oturumlarının, aleni duruşma anlamı taşımadığı belirgindir. Oysa, 477 sayılı Kanunun 21. maddesinin sadece başlığı dahi anlamlıdır : " Duruşmanın Açıklığı "
  • Benzer şekilde. Tasarıda, 477 sayılı Kanundan farklı olarak, savunmanın en önemli enstrümanlarından biri olan müdafi kurumuna da yer verilmemiştir. Disiplin yargılamasının, hukukçulardan oluşmayan bir kurul tarafından yürütülmesinin mahzurlarını bir nebze olsun azaltabilecek müdafi seçme imkanına, Tasarıda neden yer verilmediği de belirsizdir. Halbuki, hukuk devleti ilkesi gereğince müdafi yardımından yararlanılması, temel bir insan hakkıdır. Müdafiin savunma faaliyetlerinde bulunmadığı bir ceza muhakemesi adil olmayan, eksik bir yargılama faaliyeti olur. En temel insan haklarından biri olan savunma hakkının sınırlandırıldığı böyle bir durumda verilecek karar, meşru da kabul edilemez.
  • Tasarı, disiplin kurulunun yapacağı işlemleri koordine etmek üzere, 477 sayılı Kanun gibi disiplin subaylığına yer vermiştir.

Ancak temel bir farklılık vardır. 477 sayılı Kanuna göre disiplin subayları, teşkilâtında disiplin mahkemesi kurulan komutanlıklar veya askeri kurum amirlikleri ile Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarlığında yardımcılığı kaldırılan askeri hâkim sınıfına mensup subaylar arasından seçilir.

Buna mukabil, Tasarı, "disiplin subayı askeri hâkim sınıfına mensup subaylar arasından atanabilir." demek suretiyle atama makamını seçim konusunda muhtar bırakmıştır. Disiplin subayının, disiplin soruşturmasının selâmeti açısından haiz olduğu önem dikkate alındığında, bunun, yargılama hukukunun taşıması gereken teminatı zayıflattığı rahatlıkla söylenebilir.

© Tasarıda, "Savunma hakkı" başlığı altında, isnat olunan hususların ilgilisine açıkça ve yazılı olarak bildirileceği ve savunmasını yapması için süre tanınacağı açıklanmış olmakla birlikte; bu düzenlemenin de 477 sayılı Kanunun gerisinde olduğunu kaydetmek gerekir. Çünkü 477 sayılı Kanun, isnat olunan hususların bir iddianame şeklinde bildirileceğini öngörmektedir.

İsnadın, iddianame ile bildirimi dahi, adil yargılamanın varlığı için bizatihi önem taşır. Zira, bir iddianamede, Tasarıdaki gibi sadece sadece isnat olunan hususlar değil; isnat olunan eylem ile birlikte deliller ve uygulanması istenen kanun maddesi de yazılmak durumundadır. Suçlamanın dayanağını teşkil eden deliller bildirilmeden, ilgiliden savunma yapmasının istenmesi halinde, adil yargılamadan bahsedilemeyeceği açıktır.

4 Tasarıda her ne kadar, mevcut sistemde yer alan disiplin cezalarına karşı yargı yolunun kapalı olması uygulamasına son verilerek; subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaşlar ile sözleşmeli erbaş ve erler hakkında yüksek disiplin kurullarınca verilen Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası ile disiplin amirleri veya disiplin kurulları tarafından barış zamanında verilmiş olan aylıktan kesme, hizmet yerini terk etmeme ve oda hapsi cezalarına karşı Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde iptal davası açılabilmesine imkan tanınmışsa da ; bu durumun, yukarıda dile getirilen ağır hukuki mahzurları ortadan kaldırmaya yetmeyeceğini belirtmekte fayda vardır.

Zira, idari yargılamanın özünü, yazılı yargılama usulü oluşturur. Oysa, disiplin hukuku ve yargılamasının giderek yakınlaştığı ceza yargılamasının temel karakteristiği, muhakemenin sözlü olmasıdır. Yetkili makamın vicdanına doğrudan hitap edebilmeyi sağlayan muhakemenin sözlü olması hali, aynı zamanda bir dürüst muhakeme ilkesidir. Sözlülük, savunmasını yapan kişinin ve avukatının sundukları dilekçelerin okunmayabileceği endişesini aşmaları temin eden ; yargılamanın süjeleri ile birlikte toplumun da yürütülen muhakemenin dürüstlüğüne inanmalarını sağlayan bir ilkedir.

Diğer yandan, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, ağırlıklı olarak askeri hâkim sınıfından seçilmiş üyelerden oluşmakla birlikte; tabiatı icabı, uyuşmazlıklara, idare hukuku ve idari yargılama hukuku perspektifinden bakmaya meyillidir. Buna mukabil, disiplin suçları, ceza ve ceza muhakemesi hukuku prensipleri ile ele alınmayı gerektirir. Dolayısıyla, Tasarının getirdiği düzenleme, hukuki teminat getirmekten uzaktır.

IV. Sonuç:

Yukarıda *** hatları ile izah olunan çerçevede, Tasarı, adil yargılama ilkesine aykırılık teşkil eden ve hazırlanma gerekçeleri ile de çelişen düzenlemeler barındırmaktadır. İnsan hakları ve hukukun üstünlüğü açısından daha ileri bir metin konumundaki 477 sayılı Kanunun, ancak savaş gibi olağanüstü durumlarda tatbik imkanı bulacak olması da apayrı bir çelişkidir. Zira, asıl olan; barış gibi olağan hallerde, bireylerin hak ve hukukun kısıtlanmaması gereğidir. Tasarının getirdiği düzenleme, bu bakımdan da hukuk ve mantık kurallarına ters düşmektedir.

Keyfiyetten bilgi edinilmesini dileriz.

Saygılarımızla.

21.01.2013

7 Tasarı, her ne kadar disiplin suçlan tabiri yerine disiplinsizlik terimini kullanarak, idare hukuku terminolojisine yakınlaşmış gözükse de, yaptırıma konu fiillerin özünde disiplin suçu karakteri taşıdığı belirgindir. Nitekim, yalnızca savaş zamanına özgü olsa da aynı fiiller için disiplin suçları başlıklı 477 sayılı Kanunun tabik imkan: bulacak olması, bu tesbiti doğrulamaktadır.

ANKARA BAROSU YASA İZLEME ENSTİTÜSÜ

Değerli Arkadaşlarım,

Kişinin geleceğine ve yaşamına ÇÖREKLENMİŞ KAN EMİCİLER YOK olmadıkça toplumdaki ADALETSİZLİKLER BİTMEZ TÜKENMEZ. Birileri veya YASALAR buna DUR demedikçe Adaletsizliklere her gün YENİLERİ eklenir.

Her şeyi YALNIZ kendilerine HAK görenler, diğer BİREYLERİN YAŞAM HAKLARINI KISITLAR, onların YAŞAM STANDARTINI BİLİNÇLİ olarak baskı altına alıp, DÜŞÜRÜRLER. Bu TOTALİTER sistem biçimini ENGELLEYECEK TEK YÖNETİM BİÇİMİ DEMOKRASİDİR. Ama bu DEMOKRASİ biçimi de KAĞIT üzerinde olmayıp UYGULANABİLİRSE GEÇERLİ olabilir.

Ülkelerin ANAYASASINDA DEMOKRASİ ve YÖNETİM biçimi CUMHURİYET (Halkın kendi kendini yönetme biçimi) yazdığı halde bazı KİŞİ ve GURUPLARIN görüş ve isteklerine göre UYGULAMA yapılıyorsa bu DEMOKRASİ ve CUMHURİYETTE tartışmaya AÇIK hale gelir.

ANAYASADA belirtilen MADDELER herkes için GEÇERLİ ve UYGULANIR olmalıdır. ANAYASAYA uymayanlara YAPTIRIM gücü olmazsa ORTAYA T.C. Devletinde uygulanan DEMOKRASİ ve CUMHURİYET ortaya çıkar. Birileri ÇIKAR kendini ANAYASADAN-DEVLETTEN-CUMHURİYETTEN daha büyük görüp "bir kere delmekle bir şey olmaz" diyerek ANAYASAYI ihlal ederse, kendisinden sonra GELECEKLERE DE bu İHLALİN yolunu AÇMIŞ olmaz mı?

Ülkemizde bunlar YAŞANMADI MI?

ÖZEL de olsa TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNDEKİ YASALARA, ANAYASAYA aykırı KİŞİ HÜRRİYETLERİNİ bağlayıcı KARARLAR verilmesi doğru mudur?

Halen de GELİŞEN TÜRKİYE'DE UYGULAMA bu değil midir?

Son çıkan DİSİPLİN YASASINDA bu YETKİLER daha da AĞIRLAŞTIRILMAMIŞ MIDIR?

Gelişen TÜRKİYE BU MUDUR?

İnsan HAKLARINA UYMA ve UYGULAMA böyle mi GELİŞECEKTİR?

TSK'daki HİYERARŞİK sisteme KİMSE İTİRAZ etmemektedir. İTİRAZ,KEYFİ uygulamalara VERİLEN YETKİLEREDİR. Bu sonlanmadıkça TSK' da HUZUR sağlanamaz.

TÜRKİYE'nin GÖSTERMELİK değil GERÇEK anlamda UYGULANABİLİR bir DEMOKRASİYE ihtiyacı vardır. Bu demokrasi SİVİL yaşama nasıl İNSAN HAKLARI uygulaması getiriyorsa SİLAHLI KUVVETLERDEKİ personeli de KAPSAMALIDIR.

KİMSENİN HAYATLA olan BEKLENTİLERİ kendilerini YETKİLİ addedenlere KANUN eliyle YOK etme YETKİSİ KİMSEYE YETKİ olarak VERİLMEMELİ, bu hayal KIRIKLIĞI HİÇ KİMSEYE yaşatılmamalıdır.

KİŞİ ve HAKLARININ TEK GÜVENCESİ-KORUYUCUSU YASALAR olmalıdır. KİŞİ HAKLARI yalnız ve YANIZ YASALARIN GÜVENCESİ altında olup KİŞİLERİN KEYFİLİĞİNE HİÇ BİR ŞEKİLDE HİÇ BİR ZAMAN BIRAKILMAMALIDIR.

 

Sosyal yaşamı düzenleyen, kamu kudreti ile maddi yaptırımı olan kurallar bütünü olan hukuk; kimi kurumlar için özel olarak oluşturulan kuralları da içine almaktadır. Dolayısıyla kurumlar, yasalarını hazırlarken ya rütbe sahibi olmayan görevlilerinden ya da oluşturulmak istenen kuralların muhatapların içerisinde bulunan hukuk ilmi almış kişilerden istifade etmelidir ki yasa sağlıklı ve uygulanabilir olabilsin.

Son olarak, assubaylarca, kimi emekli generallerce olumsuzlukları dile getirişmiş olan TSK Disiplin Yasası’nın hazırlanmasında kuvvetlerde görevli hukuk ilmi almış olan assubaylardan görüş alınmış mıdır? Bunu bilmemekteyiz. Fakat yasa şimdiden kabul görmemeye aday görünüyor.

Birbirini kollama durumu statüler içerisinde ister istemez görülebilmektedir. Ancak kurumun genel havası, statüler üstü olmak durumundadır ve üstün gelen statüyü destekleyen düşüncelerin yasaya dökülme tehlikelerine karşı tarafsız olması gereken kurum yöneticileri tedbirler almalıdır.

Bir arkadaşım, hukuk mezunu assubayların genellikle bölük assubaylığına atandırıldığını iletmişti. Peki, kurumun genelini ilgilendirmesi bakımından daha büyük bir öneme haiz, 2012 yılında oluşturulan (Deniz Kuvvetlerinde daha eski tarihte oluşturulmuştu) Genelkurmay ve Kuvvet Assubaylığı kadrolarında Hukuk mezunu assubayı var mı? Eğer yoksa, kurumların genellikle hukuki mevzuatlarla ilgili olduğu, Hukuk’un ayrı bir bilim dalı, kendine özgü bir dili, yorumu olduğu dikkate alınarak bu kadrolara Hukuk ilmi almış assubaylar atandırılmalı ve yasal mevzuatların hazırlanmasında görüşü alınmalıdır.

Bu anlamda; 30 Ocak 2013’de TBMM’den geçerek Cumhurbaşkanı’na onaya sunulmuş olan, belki de onaylanmış olan TSK Disiplin Yasası’na yönelik olarak Emekli Assubaylar Derneği (TEMAD) Hukuk Müşavirlerince dile getirilen yasadaki tezat ve tehlikeler dikkate değer bulunarak, yasanın tekrar TBMM’de görüşülmesi gerektiği ortaya çıkmış görünmektedir.

TEMAD Hukuk Müşavirlerince tespit edilen, henüz Resmi Gazete’de yayımlanmamış olan Disiplin Yasası’ndaki tezatları aşağıda sunuyorum,

Orhan Kaya


TSK DİSİPLİN MAHKEMELERİ KANUN TASARISINDAKİ TUZAKLAR

Kast sistemini yasalaştıran Yüksek Askeri Şura'nın hukuksuzlukla askeri personeli TSK’dan ayıran gücü, yeni “TSK Disiplin Mahkemeleri Kanun Taslağı” ile Disiplin Kurullarına devrediliyor.

Hukuksuzluğun yasalaştırılmaya çalışıldığı düzenlemeleri kabul edilemez buluyoruz.

Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği Genel Başkanlığı

 

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ DİSİPLİN KANUN TASARISINA İTİRAZLARIMIZ

Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısı” adı altında TBMM Başkanlığı’ na sunulan mevzuat hakkında, bir dönemin muvazzaf astsubayları ve halen aynı camianın temsilcisi sivil toplum örgütü olmamız sebebiyle yaptığımız incelemelerde ve gerek halen muvazzaf olarak TSK nde göreve devam eden ve gerekse emekli üyelerimiz ile yaptığımız istişare neticesinde, tasarının aşağıya alıntı yapılan bir kısım maddelerinin, evrensel ceza hukuku yasaları ve Uluslar arası İnsan Haklarına ilişkin metinlere uygun olmadığı ve bu haliyle TSK nde disiplin anlayışının süregelen yanlışlarını düzeltmeye yeterli olamayacağı, aksine amir, üst ve ast arasındaki saygı ve sevgi ortamını zedeleyeceği, TSK’ nden ayırma işlemlerine esas idari takdir yetkisinin genişletilmesi suretiyle personelin aidiyet duygusunu zedeleyici nitelikte düzenlemelere yer verildiği tespit edilmiştir.

Bu sebepler ve aşağıda açıklanan gerekçeler dikkate alındığında; TSK Disiplin Hukuku’ nun yazılı kaynaklarından olup 1930 yılından bu yana yürürlükte olan 1632 sayılı “Askeri Ceza Kanunu” ve 1964 yılından bu yana yürürlükte olan “Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanun” un lafzından kaynaklanan ve ülkemizin AİHM nezdinde defalarca kez ve onbinlerce euro tazminata mahkum edilmesi ve Avrupa Birliği ve Evrensel Çağdaş Ceza Hukuk Sistemi karşısında kaybettiği prestijin tekrar kazanılmasını ve iç hukukta yargı birliğini sağlamayacağı gibi düzenlemenin doğrudan muhatabı olan TSK personeli arasında da birlik ve beraberlik ile aidiyet duygusunu zedeleyici nitelikte olduğu; TSK nin kurumsal yapısını da olumsuz yöne etkileyeceği değerlendirilmektedir.

Nitekim;

1.Tasarının 1'inci maddesinde; “TSK'nde etkin bir disiplin sisteminin tesisi, muhafazası ve idamesinin” amaç edinildiği açıklanmıştır.

Ancak; tasarıya bakıldığında, disiplinin amir ve üst konumundaki personele, astları konumundaki personel üzerinde geniş tahakküm ve özgürlüğü bağlayıcı cezalandırma yetkisi vermek suretiyle sağlanabileceği anlayışının hakim olduğu anlaşılmaktadır.

En başta sorgulanması gereken husus, disiplinin katı kurallar ve kişi özgürlüğüne yapılan müdahalelerle mi yoksa astın ve üstün hukukuna riayet ile mi sağlanabileceğinin araştırılmasıdır.

50 yıldan fazla süredir uygulanan disiplin mevzuatının da aynı doğrultuda düzenlendiği ve disiplin amirlerinin kişi özgürlüğünü kısıtlayan yetkilerle donatıldığı ve bu sebeple disiplinin tesisine olumlu etkisinin olmadığı anlaşılmıştır ki yeni bir disiplin tasarısı ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu yeni tasarıda da aynı yetkiler ile disiplinin etkin bir şekilde sağlanabileceği düşüncesi, önceki düzenlemeden kaynaklanan sorunların ortadan kaldırılamayacağının göstergesidir.

Yeni tasarıda, asıl amacın sadece ülkemizin AİHM nezdinde amirlerce verilen “oda hapsi”cezalarının kaldırılması ve bu anlamda ülkemizin tazminata mahkum edilmesinin önüne geçilmesinin amaçlandığı, bunun dışındaki düzenlemelerin ise mevcut disiplin durumuna olumlu etkisinin olmayacağı, aksine amir ile ast arasındaki sevgi, saygı ve muhabbete dayalı disiplin ortamını sağlamaya yeterli olmayacağı açıkça anlaşılmaktadır.

2. Tasarının 4'üncü maddesi ile genel ceza hukuku kurallarına uygun düzenleme yapılarak, suçta ve cezada kanunilik ve içtima kurallarına yer verilmekte ise de; maddenin 4'üncü fıkrasındaki “Bir fiilin diğer kanunlar kapsamında idari yaptırıma bağlanmış olması, aynı fiile bu Kanun kapsamında disiplin cezası verilmesine engel teşkil etmez” şeklindeki hükümle, ceza hukukunun bu genel ve evrensel ilkelerine aykırı bir düzenleme yapılmıştır. Bu fıkra ile keyfiliğin önü açılmış ve suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı bir şekilde disiplin cezası vermeye yetkili makamlara yeni suç ve cezalar ihdas etme imkanı tanınmıştır.

3. Keza; tasarının 5'inci maddesindeki “Herhangi bir fiilden dolayı ilgili hakkında yapılan adli soruşturma veya kovuşturma, aynı fiilden dolayı ayrıca disiplin soruşturması ve tahkikat yapılmasını, disiplin cezası verilmesini ve bu cezanın yerine getirilmesini engellemez” şeklindeki düzenleme de, Suçta ve Cezada Kanunilik ilkesinin ihlali niteliğindedir.  

Kişinin işlediği iddia edilen bir suçun disiplin mevzuatında yazılı düzenlemelerden birinin ihlalini doğurması durumunda yetkili amir tarafından disiplin cezası ile tecziyesi, disiplin suçlarını oluşturan eylemlerin hiçbir yazılı düzenlemede bulunmayan ve tanımlanamayan eylemlerin personel tarafından işlenmesi ve bunun disiplini önemli derecede etkilediği düşüncesinden kaynaklanabilir. Fakat; eylemin adli soruşturmaya ve kovuşturmaya konu edilmesi, personelin eyleminin bir başka ceza yasasında tanımlanan ve suç teşkil eden fiili işlediği anlamına gelmektedir.

Bu durumda, suçu tespit edecek ve cezalandırma yoluna gidebilecek olan makam adli soruşturma ve kovuşturma makamları olmalıdır.

Soruşturma makamının “kovuşturmaya yer olmadığı” şeklindeki veya kovuşturma makamının da“beraat” gibi bir kararının anlamı, isnat edilen fiilin şüpheli veya sanık tarafından işlenmediği veya eylemin diğer sebeplerle cezalandırma şartlarının bulunmadığı anlamına gelmektedir. Bu nitelikteki kararlara rağmen, disiplin cezası vermeye yetkili amir tarafından, ayrıca disiplin cezası verilmesine imkan tanıyan bu düzenlemenin kabulü mümkün değildir ve keyfiliğe sebebiyet verebilecektir. Disiplin cezalarının personelin TSK nden çıkarılmasına kadar önemli etkilerinin olduğu dikkate alındığında, ağır mağduriyetlere sebebiyet verebilecek yönde keyfiliklere tasarıda yer verilmemelidir.

4. Tasarının 6'ncı maddesi ile, disiplin cezası vermeye yetkili kişilerin bu yetkilerini kullanırken, takdir hakkını gerekçeli olarak kullanması ve ölçülülük, orantılılık, adalet ve hakkaniyet ilkelerine riayet etmek suretiyle ceza verilmesi anlayışının getirilmesi, keyfi ve hiçbir gerekçesi olmaksızın ve muhatabın savunmasını gerekçesiz olarak reddeden ve cezalandıran anlayışın önüne geçmek bakımından isabetli olmakla birlikte;

Devam eden 7'nci maddede “disiplin soruşturmasının, soruşturmacılar vasıtasıyla ya da şahsen yapılabileceği ve disiplin soruşturmacısı olarak tek bir kişi görevlendirilebileceği gibi en az üç kişiden oluşan bir heyet de görevlendirilebileceği” şeklindeki takdire bırakılan hususlar, tasarının 6'ncı maddesindeki keyfiliğin önüne geçmeye yönelik düzenleme ile çelişmektedir.

Her halukarda, bir disiplin amirinin disiplin suçu teşkil eden personel davranışını tespit etmesi durumunda, soruşturmacı heyet teşkil etmesi ve bu heyetin düşüncesi ve tespiti doğrultusunda ceza verip vermeme hususunda karar vermesi, takdir hakkının hukuka uygun kullanılması ve keyfiliği önleyici uygulamaların önüne geçilmesi bakımından önemlidir. Bu sebeple, 7'nci maddede geçen“şahsen” ibaresinin tasarı metninden çıkartılması ve her türlü disiplin soruşturmasının heyet marifetiyle yapılması ve heyetin de suçu işlediği iddia edilen personelin rütbesine uygun olarak subay, astsubay, uzman erbaş, erbaş ve erlerden teşkil edecek en az 3 kişiden oluşturulması gerekmektedir.

Amirin tek başına disiplin soruşturması  yapabilmesi keyfiliğin önüne geçemeyeceği gibi, amirin sadece emri altındaki personelden soruşturmacı tayin etmesi de aynı  neticeyi doğuracaktır. Bu sebeple, mümkün olduğunca, suç işleyenin doğrudan amiri olmayan ve disiplin amirinin de doğrudan emri altında olmayan personelden soruşturma heyeti teşkil edilmesi hakkaniyete uygun bir soruşturmayı sağlayacaktır. Bunun gibi, disiplin suçu işlediği iddia edilen personel ile aynı statüde ve o’nun  görevi itibariyle aynı durumunu bilen personelden de en az bir kişinin soruşturmacı heyete dahil edilmesi, objektif cezalandırmayı sağlayabilmek ve otokontrolü de sağlamak bakımından önemli bir çözüm tarzı olacaktır.

Bu anlayışın hakim olması ve amirlerin tek başına alacakları kararla disiplin cezası verme yetkilerinin kaldırılması, her durumda soruşturmacı bir heyet teşkil edilmesi, disiplin suçu işleyenin de daha sonraki görev anlayışı ve aidiyet duygusu ile suça meyilini önleyeceğinden, tasarının hiçbir yerinde tek başına cezalandırma yetkisi bulunmamalıdır. Disiplin mevzuatı ancak bu şekilde, kolektif bir soruşturma sonucunda cezalandırma yetkisini zorunlu kıldığı kadar hakkaniyete ve adalete uygun olabilecektir.

Aynı esaslar dahilinde yapılan soruşturma neticesinde, disiplin amirinin ceza verip vermemekte takdir hakkının olduğu ve gerek görmediği takdirde ve gerekçeli olmak kaydıyla disiplin cezası vermekten vazgeçebileceği de düzenlemeye dahil edilmelidir.

5. Tasarının 8'nci maddesinin 2'nci fıkrasında düzenlenen “bu Kanunda belirlenmiş olan disiplinsizliklere nitelik ve ağırlıkları itibarıyla benzer eylemlerde bulunanlara, eylemleri adli veya askeri suç teşkil etse dahi aynı neviden disiplin cezaları verilebilir” hükmü, yukarıda açıklananlar gibi disiplin amirine sınırsız bir takdir hakkı tanımış olacaktır. Zira, disiplin tecavüzlerinin “hiçbir kanunda tanımlanmamış eylemler” olduğu ve bu suretle disiplin amirlerine cezalandırma yetkisinin tanındığı bilinmektedir. Bu durumda, bir personelin eyleminin adli veya askeri ceza kanunlarında tanımlanan bir suça vücut vermesi durumunda, disiplin amirinin yetkisinin sadece soruşturmayı yapmak ve adli veya askeri makamlara göndermekten ibaret olması gerekmektedir.

6. Yine, tasarının 9'uncu maddesinin 1'nci fıkrası (d) bendinde “Bu Kanuna göre cezalandırılması zorunlu olan bir disiplinsizlik bilinmesine rağmen kendinden önceki disiplin amirleri tarafından cezasız bırakılmışsa” şeklindeki düzenleme ile tasarının 14'üncü maddesi ile çelişkiye düşülmüştür.

Zira; tasarının 14'ncü maddesi (3)üncü fıkrasında “Disiplin amirleri, uyarma, kınama ve hizmete kısmi süreli devam cezalarını gerektiren disiplinsizliklerinden dolayı personeline disiplin cezası vermeyebilir” şeklinde bir takdir hakkı ile donatılmış olmasına karşın, disiplin amirinin bu takdir hakkını ortadan kaldıracak şekilde sonraki disiplin amirine cezalandırma yetkisi verilmiş olması yasanın lafzı ile ruhuna da aykırıdır.

7. Tasarının 10'uncu maddesi ile, disiplin amirine sınırsız bir yetki tanınmakta ve disiplin amirinin takdir hakkına dayalı olarak personele bir nevi cezalandırma niteliğinde ilave görev ve sorumlulukların verilebileceğinden bahsedilmektedir.

Oysa ki; disiplin tecavüzü bir nevi hukuka aykırı eylemin karşılığıdır. İlave görev ve sorumluluklar ise hizmete ilişkin hususlar ile alakalı olup görev ve sorumlulukların cezalandırma amacıyla kullanılabilmesi, hizmette verimliliği düşüren ve göreve olan bağlılığı azaltan bir durumdur.

Görev ile cezalandırma sistemi hiçbir disiplin mevzuatında yer almayan bir sistemdir.

Yine; aynı maddenin 1'inci bendinde, amirin eleştirmesi ile sözlü veya yazılı olarak uyarmasının disiplin cezası sayılamayacağı belirtilirken, bu eleştiri ve uyarının mahiyetinin kesin çizgilerle belirlenmemiş olması da yine keyfi davranışlara sebebiyet verebilecek ve sınırın aşılması suretiyle kişilik haklarını zedeleyebilecek nitelikte bir düzenlemedir. Bu sebeple; bu madde hükmü tasarıdan çıkartılmalı, keyfi uygulamalara sebebiyet verilmemelidir.

8. Tasarının 12'nci maddesinin (5)inci fıkrasında tanımlanan “Hizmet yerini terk etmeme cezası” nın disiplin amirleri ve disiplin kurulları tarafından verilebileceği düzenlemesi hatalıdır. Bu türözgürlüğü bağlayıcı cezaların disiplin amirleri tarafından verilmesi AİHM kararlarına da aykırılık teşkil etmektedir. Bu cezanın disiplin amirince verilebilecek süresinin, disiplin kurullarında tanınan yetkiden daha kısa süreli tutulması ise, özgürlüğü bağlayıcı nitelikte olması nedeniyle bir anlam ifade etmemektedir.

11'nci maddenin disiplin amirine tanıdığı  yetkilerden kısa süreli de olsa özgürlüğü bağlayıcı  nitelikteki yaptırımların tümünün disiplin kurulları tarafından verilmesi yasanın amacına daha uygun düşmektedir

9. Tasarıda oda hapsi cezasının, barış zamanında tek bir istisna haricinde kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Bu istisna; karasuları dışında işlenen disiplinsizlikler kapsamında oda hapsi cezasının verilmesine imkan tanımasıdır. Bu hususun da kabulü mümkün değildir. Çünkü; AİHM kararlarından açıkça anlaşılacağı gibi, oda hapsi cezalarının adil yargılanma ve güvenlik haklarını ihlal ettiği, bu tür özgürlüğü bağlayıcı cezaların bağımsız ve tarafsız mahkemelerce verilmesinin gerekliliği yönündeki kararlar dikkate alındığında, bu tür cezaların disiplin mevzuatından tamamen kaldırılması ve bu tür cezalara sebebiyet verecek eylemlerin askeri veya adli yargı mercilerince kullanılması gerektiği kabul edilmelidir.

 

10. Tasarının 13'ncü maddesinde; Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayırma cezası ve usulü düzenlenmiştir.

Bu düzenleme, mevcut ayırma işlemlerinden daha da vahim bir düzenlemeyi içermektedir.

Nitekim; mevcut durumda Subay Sicil Yönetmeliğinin 92 ve Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 61'inci maddesi uyarınca başlatılan ayırma işlemleri, uygulamada çok büyük sakıncalara neden olmakta idi.

Nitekim; aynı düzenleme YAŞ kararı ile de personelin ilişiğinin kesilmesine imkan tanımakta iken bu kez bakan onayı dahi gerekmeksizin, Kuvvet Komutanlıkları bünyesinde başlatılan işlemlerle personelin TSK'dan ayrılmasına karar verilebilir hale getirilmiştir. Bu düzenleme, mevcut haliyle dahi bir çok karışıklığa sebebiyet vermekte ve maalesef kararın iptali maksadıyla müracaat edilebilecek yargı organı olan AYİM in de idare lehine verdiği kararlar ile hukuka aykırılığın boyutunu ve kişilerin mağduriyetini önleyemezken, son düzenleme ile kuvvet komutanlıkları bünyesinde oluşturulan kurullar aracılığı ile ve hatta bakan onayı dahi gerekmeksizin Kuvvet Komutanı ve Genelkurmay Başkanı onayı ile personelin TSK'dan ilişiğinin kesilmesine imkan verecek tarzda düzenlenmesi kabul edilir gibi değildir.

Bilindiği gibi, TSK'da amir ve emir mekanizmaları, kayıtsız ve şartsız itaati emretmektedir.

Mevcut durumda, personelin disiplin amiri, personel hakkında ayırmayı gerektiren bir disiplin durumu olmadığını düşünmesine rağmen, kuvvet komutanlıkları  tarafından verilen emirler ile personel hakkında emirle ve TSK'dan Ayırmayı Gerektirir nitelikte sicil belgeleri düzenleyebilmektedir.

Disiplin ve sicil amiri, personelinden ne kadar memnun olsa da, verilen emir üzerine ayırma nitelikli sicil belgesi tanzim edebilmekte ve bu hususun ilgili kuvvet komutanlıklarında oluşturulan kurullarda görüşülmesi ile de personel hakkında ayırma işlemi yapılabilmektedir. Bir dönem bu işlemler Yargı Denetime kapalı YAŞ kararları ile yapılmış ve neticede bu durumun hukuka aykırılığı anlaşılarak TSK Personel Kanunu’  na geçici 32'nci madde eklenmek suretiyle, YAŞ kararlarının yargısal denetiminin önü açılmıştır.

Ancak; şu an getirilmek istenen TSK Disiplin Hukuku’  nda daha vahim bir durumla karşılaşılmaktadır. Son tasarı ile bakan onayını dahi ortadan kaldıracak nitelikte ve tamamenYüksek Disiplin Kurulu adıyla kurulan komisyonların takdir yetkisine bağlı olarak, hiçbir yargı kararına dahi ihtiyaç duyulmaksızın personelin TSK'dan ilişiğinin kesilebilmesine zemin hazırlanmaktadır.

Dikkat edildiğinde; üç farklı yöntemle personelin TSK'dan ilişiği kesilebilmektedir.

Bunlar;

  •  a- Ayırma cezası verilecek personelin disiplin amirlerince başlatılan işlem,    
  •  b- ikincisi, doğrudan Yüksek Disiplin Kurulunca başlatılacak işlem
  •  c- Ve son yöntem ise doğrudan Genelkurmay Başkanı tarafından başlatılacak işlem olarak öngörülmüştür.

Her üç yöntemde de personel hakkında düzenlenecek olan belgelerin Yüksek Disiplin Kurulu diye adlandırılan kurula gönderilmesi ve bu kurulun kararı ve Kuvvet Komutanı  onayı dışında başka bir makamın onayına gerek kalmaksızın ilişiğinin kesilmesi öngörülmüştür.

Ayırma işlemlerinin tamamen mahkeme kararlarına dayalı olarak tesis edilmesi gerektiği ve bu işlemin disiplin kurullarına bırakılmaması yönündeki düşüncelerimizi tekrarlamakla birlikte; düzenlemeye göre disiplin amirleri tarafından işlemin başlatılması durumunda disiplin amirince personelin savunmasının alınması ve yine Yüksek Disiplin Kurulları tarafından işlemin başlatılması durumunda personelin yazılı veya sözlü savunmasının alınmasının zorunlu olması ve kurul toplantısında personelin hazır bulunmak suretiyle sözlü veya yazılı savunmada bulunabilmesi yönündeki düzenlemeler önemli ise de bunun bir zorunluluk olması ve personelin bu kurul önünde yapacağı savunmada bir müdafiin hukuki yardımından yararlanabilme imkanına sahip olabilmesi de düzenlemeye dahil edilmelidir.

Çünkü; TSK personeli olan kişinin kendisinden kademelerce üst daire başkanları ve generallerden oluşan kurul önünde baskı altında kalabileceği ve sağlıklı savunma yapamayacağı veya bu imkandan mahrum bırakılabileceği de dikkate alınmak ve ayırma işlemi sonrasında bu işlemin iptali maksadıyla AYİM nezdinde ikame edilecek davada da dikkate alınmak maksadıyla, personelin Yüksek Disiplin Kurulu önündeki savunmasının ve müdafiinin beyanlarının karşısında kurulun aldığı kararların hukuka uygunluk denetiminin yapılması ancak bu durumda mümkün olabilecektir. Bu sebeple; Yüksek Disiplin Kurulunda Personelin Müdafii bulundurma imkanı ve tüm savunma ve beyanların tutanağa bağlanması ve neticenin de gerekçeli olarak karar altına alınması suretiyle gerekirse personelin ilişiğinin kesilmesine karar verilmesi şeklinde düzenleme yapılması hukuka ve hakkaniyete uygun düzenleme olacaktır.

Bununla birlikte; personelin sıralı disiplin amirleri tarafından başlatılan işlemden bağımsız olarak, Genelkurmay Başkanlığı veya Kuvvet Komutanlıkları tarafından başlatılan işlemlere de son verilmesi gerekmektedir.

Özellikle, son dönemlerde Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı tarafından personelin özel hayatının ihlali ve bu yönde hukuka aykırı delil toplanması suretiyle, Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliğinde belirtilen usul ve esaslar ile TCK ve CMK'nın hukuka aykırı delil elde etme ve kişilerin özel hayatlarının ihlaline dayalı ve hukuka aykırı olarak elde edilen delillerle, bir çok personelin sorguya alındığı, zor durumda bırakılarak ifade vermeye zorlandığı ve neticede ilişiklerinin kesildiğine tanık olunmaktadır.

Son 2 aylık dönemde bu yöntemle Hava Kuvvetleri Komutanlığı emrinde görevli Subay ve Astsubaylardan 150'ye yakınının ilişiği kesilmiştir.

Bunlardan bir çoğu, kişilerin özel hayatlarının gizliliği ilkesine aykırı olarak delil elde etme ve kişileri baskı altına alma yöntemi ile gerçekleştirilmiştir.

Sonucunda da, kamuoyunu günlerce meşgul eden ve neticede Meclis araştırmasına dahi konu edilen Nazlı Üsteğmenin intiharı ile sonuçlanan ayırma işlemleri sıklıkla yapılmaktadır.

Keza; Malatya 2'nci Ordu Askeri Mahkemesi nezdinde de bu tür sorguyu yapan Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı  Personeli hakkında kovuşturma da başlatılmıştır.

Dolayısıyla; idare kendi personelini aradığı en iyi niteliklerde göreve kabul ve devam yönünde ne kadar haklı ise de, bu sonucu hukuka aykırı delil elde etme yöntemi ve personelin hukuka aykırı sorgu yöntemleri ile ilişiğinin kesilmesi ile elde edememelidir.

Bu doğrultuda, tasarının TSK'dan ayırma cezasına ilişkin hükümleri tam bir şeffaflık içerisinde ve ilgili personelin bu kurul karşısında müdafiden faydalanma imkanları da tanınmak suretiyle yerine getirilmesine yönelik düzenlemeler önem arz etmektedir.

11. Tasarının 20'nci maddesinde “Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını gerektiren disiplinsizlikler” hali düzenlenmiştir. Bu disiplinsizlik hallerinden aşırı borçlanmak hususu, kişinin geliri ve mal varlığı ile orantılı olmayacak şekilde aşırı borçlanmayı ifade etmelidir. Kişinin mal varlığı ve borçlanmayı gerektiren somut durumları ile borcunu ödeme yolunda gösterdiği iyi niyet kurallarına uygun davranışları dikkate alınmaksızın salt aşırı borçlanma nedenine dayalı olarak ilişiğinin kesilmesi kişilerin mağduriyetine neden olabileceği gibi borcun hiç ödenememesine de sebebiyet verebileceğinden dikkatli uygulanması ve yasa ile ayrıntılı düzenlemeyi gerektiren bir durumdur.

Ahlaki zayıflık” gerekçesinin de kesin çizgilerle belirlenmesi ve kişinin görevi esnasında veya meslektaşları ile ilişkilerinde sahip olduğu ahlaki değerler ve bekâr bir personelin yaşam tarzına ilişkin hususlar konusunda ayırt edici düzenlemelere yer verilmesi gerekmektedir. Yine; bu hususlarda elde edilecek delillerin de hukuka uygun olmasına, kişilik haklarını ve özel hayatın gizliliğini zedeleyici nitelikte olmamasına dikkat edilmelidir.

Hizmete engel davranışlarda bulunmak” ifadesinin sayma yoluyla belirlenmesi ve bu düzenlemenin genel anlamda kullanılmaması gerekmektedir.

Disiplinsizliği alışkanlık hâline getirmek” hususunun da yine uyarı ve ikazlarla belgelenebilir olması, soyut iddialardan uzak olması gerekmektedir.

12. Tasarının 21'nci maddesinde “Disiplin ceza puanına bağlı olarak ayırma cezası verilmesi” hususu düzenlenmiştir.

Bu düzenlemenin disiplin amirleri tarafından verilecek cezalardan ziyade disiplin kurulları ve askeri mahkemelerce verilen cezalara dayandırılması gerekmektedir.

Kısaca; disiplin amirlerinin bir takım sübjektif düşüncelere dayanarak cezalandırma işlemi yapabilmeleri mümkündür. Bu cezalara dayanılarak personel hakkında ayırma cezası verilmemeli, disiplin kurulları ve askeri mahkemelerden verilecek cezalar ve ardından yapılacak uyarılara uygun davranış sergilenmemesi durumunda personel hakkında ayırma işlemi tesis edilmesi gerekmektedir.Aksi durumda, birçok personelin mesleki geleceği amirlerinin inisiyatifine bırakılmış olacaktır ki şu an TSK'nın profesyonelleşmesi adına atılmış adımlardan biri olan Uzman Erbaş sistemine yeterli müracaatın olmamasının sebebi de budur.

Amirler, bir takım sübjektif düşüncelere dayanarak personel hakkında çok kısa sürede 30 gün ve üzeri disiplin cezası  vermekte ve bağlı yetki kuralı uyarınca da personelin ilişiği kesilebilmektedir. Bu durumun farkında olan askerliğini yapmış gençler de uzman erbaşlık sistemine sıcak bakmamaktadırlar.

13. Tasarının Sekizinci Bölümünde 32'nci madde ve devamında Disiplin Kurullarının teşkili ve görevlerinden bahsedilmiştir. Disiplin kurullarının bağımsız hakim sınıfından olmayan başkan ve üyelerle toplanması kabulü mümkün bir düzenleme değildir. Hele hele aynı kıt’ a komutanlığı nezdinde ve kıt’ a komutanının emri altındaki personelin disiplin kurluna başkanlık etmesi ise tamamen hukuka aykırı olup, bu yönde AİHM kararlarının da dikkate alınmadığının açık göstergesidir.

Disiplin Kurulu tarafından yapılacak soruşturma ve kovuşturma işlemlerinde, şüpheli veya sanığın bir müdafiin hukuki yardımından faydalanmasına imkan verecek tarzda düzenleme yapılmamış olması da yine evrensel hukuk ilkelerinden olan adil yargılanma ve savunma hakkının ihlali niteliğindedir. 

Nitekim; hali hazırdaki düzenleme olan 477 sayılı “Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanun” un 25'inci maddesinde müdafii atanmasından bahsedilmekte olmasına rağmen yeni tasarının 37'nci maddesinde bu hususa değinilmemiş olması önemli bir eksiklik ve hukuka aykırılıktır.

14. Keza; disiplin cezalarına verilecek cezanın zamanaşımı ile ilgili olarak, disiplin hukukunun bozulan askeri disiplinin muhafazası amacı da dikkate alınmak suretiyle daha kısa zamanaşımı süresine tabi tutulması gerekmesine rağmen, 5 yıl gibi bir üst zamanaşımı süresine tabii tutulması mümkün değildir. Disiplinin zafiyete uğraması nedeniyle, disiplin suçlarına 1 ay sonra ceza verilememesi ve neticede de mevcut haliyle (1) yıl içerisinde cezanın infaz edilmesi gerektiği hususu korunmalıdır.

15. Tasarının 43'üncü maddesinde “Yüksek disiplin kurulları tarafından verilen Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezaları ile subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş ile sözleşmeli erbaş ve erler hakkında disiplin amirleri veya disiplin kurulları tarafından barış zamanında verilmiş olan aylıktan kesme, hizmet yerini terk etmeme ve oda hapsi cezalarına karşı Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde iptal davası açılabilir“  yönünde düzenleme yapılmıştır.

Bu haliyle Uyarma, Kınama ve Hizmete Kısmi Süreli Devam cezalarına ise yargısal denetim yollarının kapatıldığı anlaşılmaktadır.

Fakat; Uyarma, Kınama ve Hizmete Kısmi Süreli Devam cezaları da tasarının 48'inci maddesindeki düzenleme ile puanlama sistemine dahil edilmiş bulunmaktadır.

Yine; tasarının 21'inci maddesinde “Disiplin Ceza Puanına Bağlı Olarak Ayırma Cezasının Verilmesi” halleri düzenlenmiş olup, bu maddenin (a) bendi ile“en son alınan disiplin cezasının kesinleştiği tarihten geriye doğru son bir yıl içinde onsekiz disiplin cezası puanı veya en az iki farklı disiplin amirinden toplam oniki defa veya daha fazla disiplin cezası almış olmak” ve “en son alınan disiplin cezasının kesinleştiği tarihten geriye doğru son beş yıl içinde otuzbeş disiplin cezası puanı veya en az iki farklı disiplin amirinden toplam yirmibeş defa veya daha fazla disiplin cezası almış olmak” hususu düzenlenmiştir.

Bu düzenleme uyarınca puan sistemine dahil olan herhangi bir suçtan belirtilen miktarda ceza almış olmanın ayırmayı gerektireceği açıktır.

Bu durumda, tasarının 48'inci maddesindeki puan sistemine dahil edilen uyarma, kınama ve Hizmete Kısmi Süreli Devam cezalarının da ayırma işleminde etkili olacağı açık olduğuna göre, bu cezaların da yargısal denetime tabi tutulmasının hukuk devleti ilkesine uygun olduğu kadar, keyfi işlemlerin de önüne geçilmesine uygun olduğu açıktır. Dolayısıyla; ya bu tür cezalandırmalar puanlama sistemi dışında bırakılmalı ya da bu tür cezalar da diğer cezalar gibi yargısal denetime tabi tutulmalıdır.

Cumhurbaşkanlığı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

http://www.temad.org/haber.php?h=ofxraabp

Saygıdeğer Arkadaşlarım,

Hukuksuzluk zincirine bir halka daha eklendi. Çağdışı Askeri Ceza Kanunu'nun bir bölümü olan “Askeri Disiplin Yasası”  sözde AB uyum yasaları gereği ve AİHM tazminat kararlarının önlenmesi adına yeniden  hazırlandı. Yasa çağdaş hukuk normlarına göremi hazırlandı. Bir tek assubayın veya TEMAD’ın görüşümü  alındı mı? Bu nasıl bir reformdur? Bu tamamen amir keyfiyetine dayalı antidemokratik uygulamadır?

Cezaların nevi aynen korunurken adı değiştirildi ve ordudan tart yetkisi kurullara verildi. Çağdışı dediğimiz eski yasada bile disiplin mahkemelerinde astsubay üye vardı.Birkaç küçük değişiklik yapılınca buna reform'mu diyorsunuz? Bu hukuk dehalarını kutluyorum (!)

Yasa, komisyonlarda görüşülürken çekincelerimizi belirttik. TEMAD bilgilendirmeler yaptı. Siyasilere mail kampanyası ile anlatmaya çalıştık. Demek ki anlayamamışlar ya da umurlarında olmamış! Haklarımızı savunan milletvekillerini de yeterince bilgilendiremediğimiz ve bunun giderilmesi gereken bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Adalet adına bize yakın olduğunu bildiğimiz MS Komisyonu üyesi emekli general Sn. Şirin Ünal bile yasa ile ilgili TBMM oturumunda yaptığı konuşmada “TSK.nin  itaat hissini sağlamlaştıran ve hukuka uygun hareket etmeye yönelik usul ve esasları belirleyen bu tasarının kanunlaşmasını diliyorum” diyerek sözlerini bitirdi.

Evet, bu yasa ile itaat hissi olmasa bile sevgisizlik sarmaşığını ve nefreti sağladınız,hukuk rormlarına uygun bir yasa fırsatını kaçırdınız; Eserinizle övünebilirsiniz...

Ülkemiz, sözde laik, demokratik hukuk devleti olduğu için mecliste tam bir demokrasi şöleni yaşadık. Kimi milletvekili zeytinyağdan, kimi ABD terör örgütleri listesinden, kimi ergenekondan bahsederek yasa ile ilgili görüşlerini dile getirdiler (!) İktidar milletvekillerinin tamamı yasayı reform niteliğinde anlamış olmalı ki muhalefet etmediler ve parmaklarını kaldırıp indirerek mecliste milletin vekili (!) olduğunu ispat ettiler. Özellikle bu iktidara oy veren arkadaşlarımız kendilerinin temsili konusunda ne kadar sevinseler azdır!

Bu yasa tazminat mahkumiyetlerinin yanı sıra hukuk sistemimizdeki adaletsizliğin dünya tarafından tesciline neden olacaktır. Umarız ana muhalefet partisi samimiyetini bu yasanın iptali için Anayasa mahkemesine dava açarak ispatlar. Aksi halde baskı ile disiplinin değil nefret sağlanacağı için bunun ayıbı ve vebali yasayı hazırlayanlar ve onaylayanların olacaktır.

Yasa görüşmeleri sırasında sorulara yanıt veren MSB daha önce Genelkurmay basın bildirisinde hükümete sunulan iyileştirme tekliflerinde açıklanan hususları milletvekillerinin soru önergelerine verdiği yanıtlarla teyit ederek gasp edilen haklarımızın iade edileceğini resmen açıklayan MSB. Sn.İsmet YILMAZ  bunların hayata geçme hazırlıklarının tamamlanmak olduğunu söylemek yerine; "Uzmana versek astsubay, assubaya versek subay istiyor" gibi mesnetsiz bir savunma ile hakların statü gereği olması gerektiğini ifade ederek  Dolmabahçe görüşmeleri kahramanı emekli paşa Büyükanıt’ın benim teğmenim başçavuştan az maaş alamaz banal zihniyetinin devam ettiğini ve  böylece  emeğe saygının hiçe sayıldığını belirtmiş oldular.

Sn.Bakanım; siz bakanlık görevini devraldığınız Sn. Vecdi Gönül (Nam-ı diğer Sabret Gönül) gibi bizi oyalamaya, masal anlatmaya çalışmayın, biz kimseden iane ve sadaka istemiyoruz, gasp edilen haklarımızı istiyoruz, söz verdiğiniz gibi bunları hayata geçirin ki adaletin sadece partinizin adında değil yüreğinizde  olduğunu gösterin.

Assubayların kimsenin maaşında gözü yok, haksızlıklara kılıf yaptığınız hiyerarşiye de saygılıyız ama emeğe saygısızlığın ve hukuksuzluğun karşısındayız.

Özlük hakları hiyerarşi ve statüye göre olmalıdır diyen hukuksuz zihniyete bizler de, o zaman  görevi maaşı yüksek olanlar yapsın ve ölüme önce onlar koşsun deme hakkımız vardır.

Sosyal ve ekonomik hakların statüye göre olması gerektiğine inananlar neden gazete ilanları ile 3000 lira maaşla profesyonel er arıyorlar? Bu adaletsizlik devam ettiği sürece ordudan kaçar gibi ayrılmalar devam edecek ve ordumuz her geçen gün kan kaybedecektir. Korkarım bu haksızlıkları bizlere reva görenler yarın orduya subay dışındaki personel yerine Japonya'dan asker robotlar ithal etmeyi düşünmelidirler!.. 

Hukuksuzlukla kendini yücelteceğini sanıp imtiyazı hak olarak görenlerle; Disiplini adalet ve karşılıklı sevgi,saygıdan ziyade baskı ve amir keyfiyeti ile sağlayacağını düşünen gafiller bu ordunun değerlerine dinamit koymaktadırlar.

Personeli göreve ve ölüme vatanseverlik duygularını istismar ederek gönderemezsiniz. Bizler, imtiyaz değil adalet, eşitlik ve insan onuruna saygı istiyoruz, bunu sağlayıncaya kadar her türlü yasal mücadelenin içinde olacağız. Bunu Genelkurmay ve iktidar birlikte  gerçekleştirin.Böylece  görevdekilerin moral motivasyonunu ,emeklinin kurumlarına olan aidiyet duygusunu yeniden kazanarak ordumuzu yüceltin. Çünkü ön yargılarla esirgediğiniz adalet bir gün size de gerekebilir...

“Yüce devletimizin sunduğu  imkanlarla, sosyal yaşam farklılıklarının bir gereği olarak”;  “Hizmet Eri Tazminatı” ile başlatılan serüven, bu adlandırma ile sürdürülemeyeceği anlaşılmış, çağın gereklerine uyularak (!) Makam, Kadrosuzluk, Temsil ve Görev Tazminatları adı altında 4 tazminat alıncaya kadar kesintisiz bir şekilde subaylarımızın maaşlarına ilave edilerek devam etmiştir. Bizlere kalan kısıtlı imkanlar dolayısıyla “Bu statüyü talep etmek, aranan kriterlere bağlı olarak kişilerin kendi tercihidir” denmiş ve  özlük hakları konusundaki itirazı olanlara son söz söylenmiştir.

1980 yılından bu yana, varılmak istenen hedefe ulaşılmak üzeredir. “Bir assubay, benim Teğmenimden daha fazla maaş alamaz” veciz sözü(!) gerçekleşmek üzeredir.

Uygulanan disiplin cezalarını çağ dışı, hukukun temel ilkelerinden olan, KANUNÎLİK ilkesine  aykırı mı bulunmaktadır? Oda  hapsi cezaları için AİHM'ne giderek, ülke tazminata mahkum mu ettirilmektedir?

Çaresi var. “Hiçbir ceza kanununda yazılmayan ve amirler tarafından suç olarak görülen”,  fiiller hukuk dışı olarak mı görülüyor? O zaman bunlar bir yasanın içerisine monte edilirse, iş kökünden çözülmüş olur! Peki, oda ve göz hapsi ne olacak?  Adını değiştirirsiniz... Yasaya, “HİZMET YERİNİ TERK ETMEME CEZASI” dersiniz olur biter.  Disiplin konusunda “Katıksız çadır hapsi”yle başlayan serüven ise HİZMET YERİNİ TERK EDEMEZSİN DURUMUNA getirilerek,  sorun çözülür...

Sosyal medyada 220 bin assubay bir araya gelince, önce bir afallandı.  Muhtıra gibi bir bildiri yayınlandı. Siyasilerden dahi tepki görünce, hata yapıldığı anlaşıldı. Sanıyorum yöntem değiştirildi. Meclisin tepkisini alarak değil, desteğini alarak ilerlemek daha akılcı ve mantıklı olduğu düşünüldü. Ola ki arzu edilmeyen bir şekilde meydanlarda assubaylar gerçekleri haykırmaya kalkar, hâttâ buna çalışanlar da destek vermeye yeltenirse, işler hiç iyi olmaz düşüncesi hakim oldu.

Önce bir yasa teklifi hazırlandı. MSB  çok süratli bir şekilde, muhalefet tarafından verilen yazılı soru  önergelerine yazılı açıklamalarda bulundu ve kamuoyuna da duyuruldu.

Tekraren soruldu, aynı şey yapıldı. Basın ve kamuoyu günlerce assubaylara verilecek hakları konuşur hale getirildi. Bizler de önce, meclisin tatile girmesinden sonra, bazı düzenlemelerin KHK. ile, bazılarının da meclis açıldıktan sonra kanunla düzenleneceğini sandık ve bekledik. Yapılmak istenen şeylerin zaman kazanmak olduğunu, “kısıtlı bütçe imkanları” gerçeği ile öğrenmek zorunda kaldık. Artık buna ister saflık, ister iyi niyet densin.  Yazılı açıklamalar çok net ve herkes tarafından anlaşılacak kadar açıktı.

Önümüzdeki 50-60 yılı daha idare edecek ve assubayları maraba durumuna sokacak disiplin ve ceza yasaları uygulamaya konulmak üzere hazırlandı. Tabiri caizse; Biz assubaylar futbol topu gibi ayaktan ayağa atılan paslarla dolaştırılırken, subaylarımız,  kaptıkları topu, doksandan gole çevirdiler.

Peki,neden hep böyle oldu:

  1. Assubayların kendi tutumlarından,
  2. Gnkur.un hukuk ve adalet anlayışı!! ile büyük bir aile anlayışından!!!
  3. Siyasilerin, darbe korkusundan, son on yıldır ise oy hesaplarından, ya da işlerine öyle geldiğinden kaynaklanmaktadır.

Bizler için şunu söylemek zorundayım:

Hak mücadelesi siyasi bir görüşün amacına hizmet etmek, ya da siyasi bir düşünceyi egemen kılmak için yapılmaz. Evrensel hukuka, Anayasaya, yasalara,  aykırı bir şekilde hak gasbı ve insan onurunu zedeleyen uygulamalar varsa, itiraz edilmesi gerekir.

Assubaylara haklarını vermemekte ısrar edenler dahi, haklı olduğumuzu kabul ettikleri halde, hak aramak için çoğu meslektaşımız, hak arayanların yanında olmaktan kaçınmışlardır.  Kendi mağduriyetlerimizi gelecek kuşaklara arktarma gibi bir aymazlığa sebep olunduğu açık iken, bunun yerine köşe bucak kaçmak ve binbir mazeretin arkasına saklanmak, vurdumduymazlık, nemalazımcılık her konuda olduğu gibi kendi yasal hakları konusunda dahi alışkanlık haline gelmiştir.

Bizler,  ATATÜRK’ten  hiçbir şey öğrenmemiş olsak dahi, haksızlık karşısında itiraz etmeyi, biat eden kul değil, hakkını sonuna kadar arayan ve kullanan yurttaş olmayı öğrenmiş olmamız gerekmez miydi?

Neden ısrarla bunları vurgulamak zorunda kalıyoruz? Çünkü;

TEMAD’a üye sayısına bakıldığında,

9 Ekim 2010 tarihinde ANKARA Mitingindeki sayılarımıza bakıldığında,

17-20 Ekim ANKARA kutlamaları ve kortejindeki sayılara bakıldığında görünen gerçek budur.

Temad’a üye sayısı 80-90 bin olduğunda, meydanları ailelerle birlikte onbinlere varan sayılarla doldurduğumuzda, biber gazı ve tazyikli su'dan korkmayacak kadar cesur olduğumuzda haklarımızı alıncaya kadar bu meydanları terk etmediğimizde, aşağıda sayılanlar yaşanmayacaktır.

  • E. Generaller  bizlere, “yönlendirilmiş küçük bir grup” diyemeyecek,
  • Gnkur.Muhtıra gibi bildiri yayınlayıp, çağ dışı yasa teklifleri hazırlayıp, meclise gönderemeyecek,
  • Hükümeler; ülke Ekonomisini bahane edemeyecek, bizleri oyalama ve avutma taktiklerinden vazgeçecektir. 
  • Bizlerle ilgili ceza yasa düzenlemelerini talimat gibi algılayıp, hukuka ve anayasaya uygunluğunu sağlamadan yasalaştıramayacaktır.
  • Hukukun üstünlüğünü egemen kılacağız deyip, üstünlerin hukuku için elden gelen tüm imkanlar acilen seferber edilmeden önce,  başkalarının da hukukunun olduğunu düşünmek zorunda kalacaklardır.

TEMAD  Genel Başkanlığı, bir yıl gibi kısa bir zaman içerisinde hiç de azımsanamayacak faaliyetleri gerçekleştirmiştir. Özlük hakları konusunda en yetkililer ve kamuoyu gerektiği kadar bilgilendirilmiştir. Disiplin Yasa Tasarısı ile ilgili sakıncalar, tek tek ele alınmış ve ilgililere zamanında  iletilmiştir. Bu çalışmalar gerçekten takdire şayandır. İyi niyetle yapılması gereken herşey yapılmıştır.

Bundan sonra assubayların hak arama mücadelesi daha da zorlaşacaktır. Çünkü, bu “Disiplin Yasası” ile muvazzaların sesleri kesilerek bertaraf edildikten sonra, emeklilerinin taleplerini dikkate dahi almaya gerek kalmayacaktır.

İşe yaramaz Temad Şube yönetimleri en kısa sürede saf dışı edilerek işe başlanmalı. Görevini layıki ile yapan yöneticilerle, üye sayısı artırılmalı. Bir, iki ay içerisinde bizlerle ilgili olumlu bir sonuç alınmaz ise, meydanlar önümüzdeki bahar aylarından itibaren, onbinlerle doldurulmalı. Kenardan, köşeden yürütülerek değil, Sıhhıye ya da Kızılay Meydanı zorlanmalıdır. Haklar elde edilinceye kadar da, bu mücadele kesintisiz sürdürülmelidir. Artık vicdana, insafa, hukuk ve adalete davet etmekle bu işlerin yürümeyeceği net bir şekilde anlaşılmıştır. TEMAD Başkanı meydanlarda da önderliğini ispat etmelidir.   Bu önerilere  gerek yoksa, sebepleri ile açıklanmalı, ya da kendi çizdikleri yol haritası varsa meslektaşlarımıza söylenmelidir.

Adalet ve hukukun temini ve onuru için mücadele veren tüm meslektaşlarıma saygılar sunarım.

Saygıdeğer Meslektaşlarımız

TSK'nın olmazsa olmazı DİSİPLİN'in tarifinde "ast'ın ve üst'ün hukukuna riayet" ilkesi vardır. Ancak, bu ilke kağıt üzerinde kalmakta, kast sistemi ile disiplini sağlamaktan ziyade, astların sorgulamasını engellemek ve onları baskı altında tutmak için âmir keyfiyetine bırakılan cezalar uygulanmaktadır!

AİHM'de "şahsi hürriyet ancak hakim kararı ile kısıtlanabilir" kararı verilmesi, Türkiye'yi bir çok kez bu konuda mahkum etmesine rağmen bu gerekçeye dayandırıldığı bildirilen yeni DİSİPLİN CEZA YASASI'nda hukukun üstünlüğünü hiçe sayan yeni düzenlemelerle eskiyi aratan bir yasa teklifi meclise sunulmuş ve gündeme alınmıştır.

Hiç kimse emeklileri ilgilendirmiyor gerekçesi ile bizi buna karşı çıkmaktan alıkoyamaz. Bizler, bu hukuksuzlukların acılarını çektik diye görevdeki meslektaşlarımızın da çekmelerine seyirci kalamayız. Kaldı ki bizler, emekli olduktan sonra SEFER GÖREV EMRİ alıyoruz. Her an göreve çağırıp bu yasa dışı ceza uygulamasına tabi olabiliriz. Haksızlığa, hukuksuzluğa sessiz kalmak ona ortak olmaktır. Bu nedenle metini Genelkurmay Başkanlığına, tüm milletvekillerine ve diğer yetkililere göndermek için adınızı, soyadınızı (uygun görenler adının yanına TC.kimlik numaralarını yazabilirler) yazıp GÖNDER tuşuna basınız ve bu adaletsizliğe karşı görevinizi yapınız.

Saygılarımızla.

E.ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU

Sayın Milletvekillerimiz ve yetkililer;

AİHM, mevcut TSK disiplin kanunundaki göz ve oda hapsi cezalarını "şahsi hürriyet ancak hakim kararı ile kısıtlanabilir" kararı ile Türkiye'yi müteaddit defalar tazminata mahkum etmesine rağmen bu husus gerekçe gösterilerek sözde yasada değişiklik getiren teklifte cezaların ismi değiştirilerek daha ağır müeyyidelerle hukuksuzluğun devamı amaçlanmıştır.

Kast sistemini yasalaştıran Yüksek Askeri Şûra'nın hukuksuzlukla askeri personeli TSK’dan ayıran gücü, yeni “TSK Disiplin Mahkemeleri Kanun Taslağı” ile Disiplin Kurullarına devrediliyor.

Hukuksuzluğun yasalaştırılmaya çalışıldığı düzenlemeleri kabul edilemez buluyoruz.

Yasa teklifinin red edilerek, geniş bir katılımla "hukukun üstünlüğü" ilkesine göre yeniden hazırlanmasının teminini saygılarımla arz ederim.

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ DİSİPLİN KANUN TASARISINA İTİRAZLARIMIZ

Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu Tasarısı” adı altında TBMM Başkanlığı’ na sunulan mevzuat hakkında, bir dönemin muvazzaf astsubayları ve halen aynı camianın temsilcisi sivil toplum örgütü olmamız sebebiyle yaptığımız incelemelerde ve gerek halen muvazzaf olarak TSK'nde göreve devam eden ve gerekse emekli üyelerimiz ile yaptığımız istişare neticesinde, tasarının aşağıya alıntı yapılan bir kısım maddelerinin, evrensel ceza hukuku yasaları ve Uluslararası İnsan Haklarına ilişkin metinlere uygun olmadığı ve bu haliyle TSK'nde disiplin anlayışının süregelen yanlışlarını düzeltmeye yeterli olamayacağı, aksine âmir, üst ve ast arasındaki saygı ve sevgi ortamını zedeleyeceği, TSK’nden ayırma işlemlerine esas idari takdir yetkisinin genişletilmesi suretiyle personelin aidiyet duygusunu zedeleyici nitelikte düzenlemelere yer verildiği tespit edilmiştir.

Bu sebepler ve aşağıda açıklanan gerekçeler dikkate alındığında; TSK Disiplin Hukuku’ nun yazılı kaynaklarından olup 1930 yılından bu yana yürürlükte olan 1632 sayılı “Askeri Ceza Kanunu” ve 1964 yılından bu yana yürürlükte olan “Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanun” un lafzından kaynaklanan ve ülkemizin AİHM nezdinde defalarca kez ve on binlerce euro tazminata mahkum edilmesi ve Avrupa Birliği ve Evrensel Çağdaş Ceza Hukuk Sistemi karşısında kaybettiği prestijin tekrar kazanılmasını ve iç hukukta yargı birliğini sağlamayacağı gibi düzenlemenin doğrudan muhatabı olan TSK personeli arasında da birlik ve beraberlik ile aidiyet duygusunu zedeleyici nitelikte olduğu; TSK'nin kurumsal yapısını da olumsuz yöne etkileyeceği değerlendirilmektedir. Nitekim;

  1. Tasarının 1 nci maddesinde; “TSK nde etkin bir disiplin sisteminin tesisi, muhafazası ve idamesinin” amaç edinildiği açıklanmıştır. Ancak; tasarıya bakıldığında, disiplinin amir ve üst konumundaki personele, astları konumundaki personel üzerinde geniş tahakküm ve özgürlüğü bağlayıcı cezalandırma yetkisi vermek suretiyle sağlanabileceği anlayışının hakim olduğu anlaşılmaktadır. En başta sorgulanması gereken husus, disiplinin katı kurallar ve kişi özgürlüğüne yapılan müdahalelerle mi yoksa astın ve üstün hukukuna riayet ile mi sağlanabileceğinin araştırılmasıdır. 50 yıldan fazla süredir uygulanan disiplin mevzuatının da aynı doğrultuda düzenlendiği ve disiplin amirlerinin kişi özgürlüğünü kısıtlayan yetkilerle donatıldığı ve bu sebeple disiplinin tesisine olumlu etkisinin olmadığı anlaşılmıştır ki yeni bir disiplin tasarısı ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu yeni tasarıda da aynı yetkiler ile disiplinin etkin bir şekilde sağlanabileceği düşüncesi, önceki düzenlemeden kaynaklanan sorunların ortadan kaldırılamayacağının göstergesidir. Yeni tasarıda, asıl amacın sadece ülkemizin AİHM nezdinde amirlerce verilen “oda hapsi” cezalarının kaldırılması ve bu anlamda ülkemizin tazminata mahkum edilmesinin önüne geçilmesinin amaçlandığı, bunun dışındaki düzenlemelerin ise mevcut disiplin durumuna olumlu etkisinin olmayacağı, aksine amir ile ast arasındaki sevgi, saygı ve muhabbete dayalı disiplin ortamını sağlamaya yeterli olmayacağı açıkça anlaşılmaktadır.
  2. Tasarının 4 ncü maddesi ile genel ceza hukuku kurallarına uygun düzenleme yapılarak, suçta ve cezada kanunilik ve içtima kurallarına yer verilmekte ise de; maddenin 4 ncü fıkrasındaki “Bir fiilin diğer kanunlar kapsamında idari yaptırıma bağlanmış olması, aynı fiile bu Kanun kapsamında disiplin cezası verilmesine engel teşkil etmez” şeklindeki hükümle, ceza hukukunun bu genel ve evrensel ilkelerine aykırı bir düzenleme yapılmıştır. Bu fıkra ile keyfiliğin önü açılmış ve suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı bir şekilde disiplin cezası vermeye yetkili makamlara yeni suç ve cezalar ihdas etme imkanı tanınmıştır.
  3. Keza; tasarının 5 nci maddesindeki “Herhangi bir fiilden dolayı ilgili hakkında yapılan adli soruşturma veya kovuşturma, aynı fiilden dolayı ayrıca disiplin soruşturması ve tahkikat yapılmasını, disiplin cezası verilmesini ve bu cezanın yerine getirilmesini engellemez” şeklindeki düzenleme de, Suçta ve Cezada Kanunilik ilkesinin ihlali niteliğindedir. Kişinin işlediği iddia edilen bir suçun disiplin mevzuatında yazılı düzenlemelerden birinin ihlalini doğurması durumunda yetkili amir tarafından disiplin cezası ile tecziyesi, disiplin suçlarını oluşturan eylemlerin hiçbir yazılı düzenlemede bulunmayan ve tanımlanamayan eylemlerin personel tarafından işlenmesi ve bunun disiplini önemli derecede etkilediği düşüncesinden kaynaklanabilir. Fakat; eylemin adli soruşturmaya ve kovuşturmaya konu edilmesi, personelin eyleminin bir başka ceza yasasında tanımlanan ve suç teşkil eden fiili işlediği anlamına gelmektedir. Bu durumda, suçu tespit edecek ve cezalandırma yoluna gidebilecek olan makam adli soruşturma ve kovuşturma makamları olmalıdır. Soruşturma makamının “kovuşturmaya yer olmadığı” şeklindeki veya kovuşturma makamının da “beraat” gibi bir kararının anlamı, isnat edilen fiilin şüpheli veya sanık tarafından işlenmediği veya eylemin diğer sebeplerle cezalandırma şartlarının bulunmadığı anlamına gelmektedir. Bu nitelikteki kararlara rağmen, disiplin cezası vermeye yetkili amir tarafından, ayrıca disiplin cezası verilmesine imkan tanıyan bu düzenlemenin kabulü mümkün değildir ve keyfiliğe sebebiyet verebilecektir. Disiplin cezalarının personelin TSK nden çıkarılmasına kadar önemli etkilerinin olduğu dikkate alındığında, ağır mağduriyetlere sebebiyet verebilecek yönde keyfiliklere tasarıda yer verilmemelidir.
  4. Tasarının 6 ncı maddesi ile, disiplin cezası vermeye yetkili kişilerin bu yetkilerini kullanırken, takdir hakkını gerekçeli olarak kullanması ve ölçülülük, orantılılık, adalet ve hakkaniyet ilkelerine riayet etmek suretiyle ceza verilmesi anlayışının getirilmesi, keyfi ve hiçbir gerekçesi olmaksızın ve muhatabın savunmasını gerekçesiz olarak reddeden ve cezalandıran anlayışın önüne geçmek bakımından isabetli olmakla birlikte;

    Devam eden 7 nci maddede “disiplin soruşturmasının, soruşturmacılar vasıtasıyla ya da şahsen yapılabileceği ve disiplin soruşturmacısı olarak tek bir kişi görevlendirilebileceği gibi en az üç kişiden oluşan bir heyet de görevlendirilebileceği” şeklindeki takdire bırakılan hususlar, tasarının 6 ncı maddesindeki keyfiliğin önüne geçmeye yönelik düzenleme ile çelişmektedir. Her halukarda, bir disiplin amirinin disiplin suçu teşkil eden personel davranışını tespit etmesi durumunda, soruşturmacı heyet teşkil etmesi ve bu heyetin düşüncesi ve tespiti doğrultusunda ceza verip vermeme hususunda karar vermesi, takdir hakkının hukuka uygun kullanılması ve keyfiliği önleyici uygulamaların önüne geçilmesi bakımından önemlidir. Bu sebeple, 7 nci maddede geçen “şahsen” ibaresinin tasarı metninden çıkartılması ve her türlü disiplin soruşturmasının heyet marifetiyle yapılması ve heyetin de suçu işlediği iddia edilen personelin rütbesine uygun olarak subay, astsubay, uzman erbaş, erbaş ve erlerden teşkil edecek en az 3 kişiden oluşturulması gerekmektedir. Amirin tek başına disiplin soruşturması yapabilmesi keyfiliğin önüne geçemeyeceği gibi, amirin sadece emri altındaki personelden soruşturmacı tayin etmesi de aynı neticeyi doğuracaktır. Bu sebeple, mümkün olduğunca, suç işleyenin doğrudan amiri olmayan ve disiplin amirinin de doğrudan emri altında olmayan personelden soruşturma heyeti teşkil edilmesi hakkaniyete uygun bir soruşturmayı sağlayacaktır. Bunun gibi, disiplin suçu işlediği iddia edilen personel ile aynı statüde ve o’nun  görevi itibariyle aynı durumunu bilen personelden de en az bir kişinin soruşturmacı heyete dahil edilmesi, objektif cezalandırmayı sağlayabilmek ve otokontrolü de sağlamak bakımından önemli bir çözüm tarzı olacaktır.

    Bu anlayışın hakim olması ve amirlerin tek başına alacakları kararla disiplin cezası verme yetkilerinin kaldırılması, her durumda soruşturmacı bir heyet teşkil edilmesi, disiplin suçu işleyenin de daha sonraki görev anlayışı ve aidiyet duygusu ile suça meyilini önleyeceğinden, tasarının hiçbir yerinde tek başına cezalandırma yetkisi bulunmamalıdır. Disiplin mevzuatı ancak bu şekilde, kolektif bir soruşturma sonucunda cezalandırma yetkisini zorunlu kıldığı kadar hakkaniyete ve adalete uygun olabilecektir.

    Aynı esaslar dahilinde yapılan soruşturma neticesinde, disiplin amirinin ceza verip vermemekte takdir hakkının olduğu ve gerek görmediği takdirde ve gerekçeli olmak kaydıyla disiplin cezası vermekten vazgeçebileceği de düzenlemeye dahil edilmelidir.
  5. Tasarının 8 nci maddesinin 2 nci fıkrasında düzenlenen “bu Kanunda belirlenmiş olan disiplinsizliklere nitelik ve ağırlıkları itibarıyla benzer eylemlerde bulunanlara, eylemleri adli veya askeri suç teşkil etse dahi aynı neviden disiplin cezaları verilebilir” hükmü, yukarıda açıklananlar gibi disiplin amirine sınırsız bir takdir hakkı tanımış olacaktır. Zira, disiplin tecavüzlerinin “hiçbir kanunda tanımlanmamış eylemler” olduğu ve bu suretle disiplin amirlerine cezalandırma yetkisinin tanındığı bilinmektedir. Bu durumda, bir personelin eyleminin adli veya askeri ceza kanunlarında tanımlanan bir suça vücut vermesi durumunda, disiplin amirinin yetkisinin sadece soruşturmayı yapmak ve adli veya askeri makamlara göndermekten ibaret olması gerekmektedir.
  6. Yine, tasarının 9 ncu maddesinin 1 nci fıkrası (d) bendinde “Bu Kanuna göre cezalandırılması zorunlu olan bir disiplinsizlik bilinmesine rağmen kendinden önceki disiplin amirleri tarafından cezasız bırakılmışsa” şeklindeki düzenleme ile tasarının 14 ncü maddesi ile çelişkiye düşülmüştür. Zira; tasarının 14 ncü maddesi (3)ncü fıkrasında “Disiplin amirleri, uyarma, kınama ve hizmete kısmi süreli devam cezalarını gerektiren disiplinsizliklerinden dolayı personeline disiplin cezası vermeyebilir” şeklinde bir takdir hakkı ile donatılmış olmasına karşın, disiplin amirinin bu takdir hakkını ortadan kaldıracak şekilde sonraki disiplin amirine cezalandırma yetkisi verilmiş olması yasanın lafzı ile ruhuna da aykırıdır.
  7. Tasarının 10 ncu maddesi ile, disiplin amirine sınırsız bir yetki tanınmakta ve disiplin amirinin takdir hakkına dayalı olarak personele bir nevi cezalandırma niteliğinde ilave görev ve sorumlulukların verilebileceğinden bahsedilmektedir. Oysa ki; disiplin tecavüzü bir nevi hukuka aykırı eylemin karşılığıdır. İlave görev ve sorumluluklar ise hizmete ilişkin hususlar ile alakalı olup görev ve sorumlulukların cezalandırma amacıyla kullanılabilmesi, hizmette verimliliği düşüren ve göreve olan bağlılığı azaltan bir durumdur. Görev ile cezalandırma sistemi hiçbir disiplin mevzuatında yer almayan bir sistemdir. Yine; aynı maddenin 1 nci bendinde, amirin eleştirmesi ile sözlü veya yazılı olarak uyarmasının disiplin cezası sayılamayacağı belirtilirken, bu eleştiri ve uyarının mahiyetinin kesin çizgilerle belirlenmemiş olması da yine keyfi davranışlara sebebiyet verebilecek ve sınırın aşılması suretiyle kişilik haklarını zedeleyebilecek nitelikte bir düzenlemedir. Bu sebeple; bu madde hükmü tasarıdan çıkartılmalı, keyfi uygulamalara sebebiyet verilmemelidir.
  8. Tasarının 12 nci maddesinin (5) nci fıkrasında tanımlanan “Hizmet yerini terk etmeme cezası” nın disiplin amirleri ve disiplin kurulları tarafından verilebileceği düzenlemesi hatalıdır. Bu tür özgürlüğü bağlayıcı cezaların disiplin amirleri tarafından verilmesi AİHM kararlarına da aykırılık teşkil etmektedir. Bu cezanın disiplin amirince verilebilecek süresinin, disiplin kurullarında tanınan yetkiden daha kısa süreli tutulması ise, özgürlüğü bağlayıcı nitelikte olması nedeniyle bir anlam ifade etmemektedir. 11 nci maddenin disiplin amirine tanıdığı yetkilerden kısa süreli de olsa özgürlüğü bağlayıcı nitelikteki yaptırımların tümünün disiplin kurulları tarafından verilmesi yasanın amacına daha uygun düşmektedir
  9. Tasarıda oda hapsi cezasının, barış zamanında tek bir istisna haricinde kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Bu istisna; karasuları dışında işlenen disiplinsizlikler kapsamında oda hapsi cezasının verilmesine imkan tanımasıdır. Bu hususun da kabulü mümkün değildir. Çünkü; AİHM kararlarından açıkça anlaşılacağı gibi, oda hapsi cezalarının adil yargılanma ve güvenlik haklarını ihlal ettiği, bu tür özgürlüğü bağlayıcı cezaların bağımsız ve tarafsız mahkemelerce verilmesinin gerekliliği yönündeki kararlar dikkate alındığında, bu tür cezaların disiplin mevzuatından tamamen kaldırılması ve bu tür cezalara sebebiyet verecek eylemlerin askeri veya adli yargı mercilerince kullanılması gerektiği kabul edilmelidir.
  10. Tasarının 13 ncü maddesinde; Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayırma cezası ve usulü düzenlenmiştir. Bu düzenleme, mevcut ayırma işlemlerinden daha da vahim bir düzenlemeyi içermektedir. Nitekim; mevcut durumda Subay Sicil Yönetmeliğinin 92 ve Astsubay Sicil Yönetmeliğinin 61 nci maddesi uyarınca başlatılan ayırma işlemleri, uygulamada çok büyük sakıncalara neden olmakta idi. Nitekim; aynı düzenleme YAŞ kararı ile de personelin ilişiğinin kesilmesine imkan tanımakta iken bu kez bakan onayı dahi gerekmeksizin, Kuvvet Komutanlıkları bünyesinde başlatılan işlemlerle personelin TSK nden ayrılmasına karar verilebilir hale getirilmiştir. Bu düzenleme, mevcut haliyle dahi bir çok karışıklığa sebebiyet vermekte ve maalesef kararın iptali maksadıyla müracaat edilebilecek yargı organı olan AYİM in de idare lehine verdiği kararlar ile hukuka aykırılığın boyutunu ve kişilerin mağduriyetini önleyemezken, son düzenleme ile kuvvet komutanlıkları bünyesinde oluşturulan kurullar aracılığı ile ve hatta bakan onayı dahi gerekmeksizin Kuvvet Komutanı ve Genelkurmay Başkanı onayı ile personelin TSK nden ilişiğinin kesilmesine imkan verecek tarzda düzenlenmesi kabul edilir gibi değildir.  Bilindiği gibi, TSK nde amir ve emir mekanizmaları, kayıtsız ve şartsız itaati emretmektedir. Mevcut durumda, personelin disiplin amiri, personel hakkında ayırmayı gerektiren bir disiplin durumu olmadığını düşünmesine rağmen, kuvvet komutanlıkları tarafından verilen emirler ile personel hakkında emirle ve TSK dan Ayırmayı Gerektirir nitelikte sicil belgeleri düzenleyebilmektedir. Disiplin ve sicil amiri, personelinden ne kadar memnun olsa da, verilen emir üzerine ayırma nitelikli sicil belgesi tanzim edebilmekte ve bu hususun ilgili kuvvet komutanlıklarında oluşturulan kurullarda görüşülmesi ile de personel hakkında ayırma işlemi yapılabilmektedir. Bir dönem bu işlemler Yargı Denetime kapalı YAŞ kararları ile yapılmış ve neticede bu durumun hukuka aykırılığı anlaşılarak TSK Personel Kanunu’ na geçici 32 nci madde eklenmek suretiyle, YAŞ kararlarının yargısal denetiminin önü açılmıştır. Ancak; şu an getirilmek istenen TSK Disiplin Hukuku’ nda daha vahim bir durumla karşılaşılmaktadır. Son tasarı ile bakan onayını dahi ortadan kaldıracak nitelikte ve tamamen Yüksek Disiplin Kurulu adıyla kurulan komisyonların takdir yetkisine bağlı olarak, hiçbir yargı kararına dahi ihtiyaç duyulmaksızın personelin TSK nden ilişiğinin kesilebilmesine zemin hazırlanmaktadır.

    Dikkat edildiğinde; üç farklı yöntemle personelin TSK nden ilişiği kesilebilmektedir. Bunlar; ayırma cezası verilecek personelin disiplin amirlerince başlatılan işlem, ikincisi doğrudan Yüksek Disiplin Kurulunca başlatılacak işlem ve son yöntem ise doğrudan Genelkurmay Başkanı tarafından başlatılacak işlem olarak öngörülmüştür. Her üç yöntemde de personel hakkında düzenlenecek olan belgelerin Yüksek Disiplin Kurulu diye adlandırılan kurula gönderilmesi ve bu kurulun kararı ve Kuvvet Komutanı onayı dışında başka bir makamın onayına gerek kalmaksızın ilişiğinin kesilmesi öngörülmüştür.

    Ayırma işlemlerinin tamamen mahkeme kararlarına dayalı olarak tesis edilmesi gerektiği ve bu işlemin disiplin kurullarına bırakılmaması yönündeki düşüncelerimizi tekrarlamakla birlikte; düzenlemeye göre disiplin amirleri tarafından işlemin başlatılması durumunda disiplin amirince personelin savunmasının alınması ve yine Yüksek Disiplin Kurulları tarafından işlemin başlatılması durumunda personelin yazılı veya sözlü savunmasının alınmasının zorunlu olması ve kurul toplantısında personelin hazır bulunmak suretiyle sözlü veya yazılı savunmada bulunabilmesi yönündeki düzenlemeler önemli ise de bunun bir zorunluluk olması ve personelin bu kurul önünde yapacağı savunmada bir müdafiin hukuki yardımından yararlanabilme imkanına sahip olabilmesi de düzenlemeye dahil edilmelidir. Çünkü; TSK personeli olan kişinin kendisinden kademelerce üst daire başkanları ve generallerden oluşan kurul önünde baskı altında kalabileceği ve sağlıklı savunma yapamayacağı veya bu imkandan mahrum bırakılabileceği de dikkate alınmak ve ayırma işlemi sonrasında bu işlemin iptali maksadıyla AYİM nezdinde ikame edilecek davada da dikkate alınmak maksadıyla, personelin Yüksek Disiplin Kurulu önündeki savunmasının ve müdafiinin beyanlarının karşısında kurulun aldığı kararların hukuka uygunluk denetiminin yapılması ancak bu durumda mümkün olabilecektir. Bu sebeple; Yüksek Disiplin Kurulunda Personelin Müdafii bulundurma imkanı ve tüm savunma ve beyanların tutanağa bağlanması ve neticenin de gerekçeli olarak karar altına alınması suretiyle gerekirse personelin ilişiğinin kesilmesine karar verilmesi şeklinde düzenleme yapılması hukuka ve hakkaniyete uygun düzenleme olacaktır.

    Bununla birlikte; personelin sıralı disiplin amirleri tarafından başlatılan işlemden bağımsız olarak, Genelkurmay Başkanlığı veya Kuvvet Komutanlıkları tarafından başlatılan işlemlere de son verilmesi gerekmektedir. Özellikle, son dönemlerde Hava Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı tarafından personelin özel hayatının ihlali ve bu yönde hukuka aykırı delil toplanması suretiyle, Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliğinde belirtilen usul ve esaslar ile TCK ve CMK nun hukuka aykırı delil elde etme ve kişilerin özel hayatlarının ihlaline dayalı ve hukuka aykırı olarak elde edilen delillerle, bir çok personelin sorguya alındığı, zor durumda bırakılarak ifade vermeye zorlandığı ve neticede ilişiklerinin kesildiğine tanık olunmaktadır. Son 2 aylık dönemde bu yöntemle Hava Kuvvetleri Komutanlığı emrinde görevli Subay ve Astsubaylardan 150 ye yakınının ilişiği kesilmiştir. Bunlardan bir çoğu, kişilerin özel hayatlarının gizliliği ilkesine aykırı olarak delil elde etme ve kişileri baskı altına alma yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Sonucunda da, kamuoyunu günlerce meşgul eden ve neticede Meclis araştırmasına dahi konu edilen Nazlı Üsteğmenin intiharı ile sonuçlanan ayırma işlemleri sıklıkla yapılmaktadır. Keza; Malatya 2.Ordu Askeri Mahkemesi nezdinde de bu tür sorguyu yapan Hava Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığı Personeli hakkında kovuşturma da başlatılmıştır. Dolayısıyla; idare kendi personelini aradığı en iyi niteliklerde göreve kabul ve devam yönünde ne kadar haklı ise de, bu sonucu hukuka aykırı delil elde etme yöntemi ve personelin hukuka aykırı sorgu yöntemleri ile ilişiğinin kesilmesi ile elde edememelidir. Bu doğrultuda, tasarının TSK nden ayırma cezasına ilişkin hükümleri tam bir şeffaflık içerisinde ve ilgili personelin bu kurul karşısında müdafiden faydalanma imkanları da tanınmak suretiyle yerine getirilmesine yönelik düzenlemeler önem arz etmektedir.
  11. Tasarının 20 nci maddesinde “Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını gerektiren disiplinsizlikler” hali düzenlenmiştir. Bu disiplinsizlik hallerinden aşırı borçlanmak hususu, kişinin geliri ve mal varlığı ile orantılı olmayacak şekilde aşırı borçlanmayı ifade etmelidir. Kişinin mal varlığı ve borçlanmayı gerektiren somut durumları ile borcunu ödeme yolunda gösterdiği iyi niyet kurallarına uygun davranışları dikkate alınmaksızın salt aşırı borçlanma nedenine dayalı olarak ilişiğinin kesilmesi kişilerin mağduriyetine neden olabileceği gibi borcun hiç ödenememesine de sebebiyet verebileceğinden dikkatli uygulanması ve yasa ile ayrıntılı düzenlemeyi gerektiren bir durumdur.

    Ahlaki zayıflık” gerekçesinin de kesin çizgilerle belirlenmesi ve kişinin görevi esnasında veya meslektaşları ile ilişkilerinde sahip olduğu ahlaki değerler ve bekâr bir personelin yaşam tarzına ilişkin hususlar konusunda ayırt edici düzenlemelere yer verilmesi gerekmektedir. Yine; bu hususlarda elde edilecek delillerin de hukuka uygun olmasına, kişilik haklarını ve özel hayatın gizliliğini zedeleyici nitelikte olmamasına dikkat edilmelidir.

    Hizmete engel davranışlarda bulunmak” ifadesinin sayma yoluyla belirlenmesi ve bu düzenlemenin genel anlamda kullanılmaması gerekmektedir.

    Disiplinsizliği alışkanlık hâline getirmek” hususunun da yine uyarı ve ikazlarla belgelenebilir olması, soyut iddialardan uzak olması gerekmektedir.
  12. Tasarının 21 nci maddesinde “Disiplin ceza puanına bağlı olarak ayırma cezası verilmesi” hususu düzenlenmiştir. Bu düzenlemenin disiplin amirleri tarafından verilecek cezalardan ziyade disiplin kurulları ve askeri mahkemelerce verilen cezalara dayandırılması gerekmektedir. Kısaca; disiplin amirlerinin bir takım sübjektif düşüncelere dayanarak cezalandırma işlemi yapabilmeleri mümkündür. Bu cezalara dayanılarak personel hakkında ayırma cezası verilmemeli, disiplin kurulları ve askeri mahkemelerden verilecek cezalar ve ardından yapılacak uyarılara uygun davranış sergilenmemesi durumunda personel hakkında ayırma işlemi tesis edilmesi gerekmektedir. Aksi durumda, birçok personelin mesleki geleceği amirlerinin inisiyatifine bırakılmış olacaktır ki şu an TSK nin profesyonelleşmesi adına atılmış adımlardan biri olan Uzman Erbaş sistemine yeterli müracaatın olmamasının sebebi de budur. Amirler, bir takım sübjektif düşüncelere dayanarak personel hakkında çok kısa sürede 30 gün ve üzeri disiplin cezası vermekte ve bağlı yetki kuralı uyarınca da personelin ilişiği kesilebilmektedir. Bu durumun farkında olan askerliğini yapmış gençler de uzman erbaşlık sistemine sıcak bakmamaktadırlar.
  13. Tasarının Sekizinci Bölümünde 32 nci madde ve devamında Disiplin Kurullarının teşkili ve görevlerinden bahsedilmiştir. Disiplin kurullarının bağımsız hakim sınıfından olmayan başkan ve üyelerle toplanması kabulü mümkün bir düzenleme değildir. Hele hele aynı kıt’ a komutanlığı nezdinde ve kıt’ a komutanının emri altındaki personelin disiplin kurluna başkanlık etmesi ise tamamen hukuka aykırı olup, bu yönde AİHM kararlarının da dikkate alınmadığının açık göstergesidir.

    Disiplin Kurulu tarafından yapılacak soruşturma ve kovuşturma işlemlerinde, şüpheli veya sanığın bir müdafiin hukuki yardımından faydalanmasına imkan verecek tarzda düzenleme yapılmamış olması da yine evrensel hukuk ilkelerinden olan adil yargılanma ve savunma hakkının ihlali niteliğindedir. Nitekim; hali hazırdaki düzenleme olan 477 sayılı “Disiplin Mahkemeleri Kuruluşu, Yargılama Usulü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanun” un 25 nci maddesinde müdafii atanmasından bahsedilmekte olmasına rağmen yeni tasarının 37 nci maddesinde bu hususa değinilmemiş olması önemli bir eksiklik ve hukuka aykırılıktır.
  14. Keza;  disiplin cezalarına verilecek cezanın zamanaşımı ile ilgili olarak, disiplin hukukunun bozulan askeri disiplinin muhafazası amacı da dikkate alınmak suretiyle daha kısa zamanaşımı süresine tabi tutulması gerekmesine rağmen, 5 yıl gibi bir üst zamanaşımı süresine tabii tutulması mümkün değildir. Disiplinin zafiyete uğraması nedeniyle, disiplin suçlarına 1 ay sonra ceza verilememesi ve neticede de mevcut haliyle (1) yıl içerisinde cezanın infaz edilmesi gerektiği hususu korunmalıdır.
  15. Tasarının 43 ncü maddesinde “Yüksek disiplin kurulları tarafından verilen Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezaları ile subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş ile sözleşmeli erbaş ve erler hakkında disiplin amirleri veya disiplin kurulları tarafından barış zamanında verilmiş olan aylıktan kesme, hizmet yerini terk etmeme ve oda hapsi cezalarına karşı Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde iptal davası açılabilir“ yönünde düzenleme yapılmıştır. Bu haliyle Uyarma, Kınama ve Hizmete Kısmi Süreli Devam cezalarına ise yargısal denetim yollarının kapatıldığı anlaşılmaktadır. Fakat; Uyarma, Kınama ve Hizmete Kısmi Süreli Devam cezaları da tasarının 48 nci maddesindeki düzenleme ile puanlama sistemine dahil edilmiş bulunmaktadır. Yine; tasarının 21 nci maddesinde “Disiplin Ceza Puanına Bağlı Olarak Ayırma Cezasının Verilmesi” halleri düzenlenmiş olup, bu maddenin (a) bendi ile “en son alınan disiplin cezasının kesinleştiği tarihten geriye doğru son bir yıl içinde onsekiz disiplin cezası puanı veya en az iki farklı disiplin amirinden toplam oniki defa veya daha fazla disiplin cezası almış olmak” ve “ en son alınan disiplin cezasının kesinleştiği tarihten geriye doğru son beş yıl içinde otuzbeş disiplin cezası puanı veya en az iki farklı disiplin amirinden toplam yirmibeş defa veya daha fazla disiplin cezası almış olmak” hususu düzenlenmiştir. Bu düzenleme uyarınca puan sistemine dahil olan herhangi bir suçtan belirtilen miktarda ceza almış olmanın ayırmayı gerektireceği açıktır. Bu durumda, tasarının 48 nci maddesindeki puan sistemine dahil edilen uyarma, kınama ve Hizmete Kısmi Süreli Devam cezalarının da ayırma işleminde etkili olacağı açık olduğuna göre, bu cezaların da yargısal denetime tabi tutulmasının hukuk devleti ilkesine uygun olduğu kadar, keyfi işlemlerin de önüne geçilmesine uygun olduğu açıktır. Dolayısıyla; ya bu tür cezalandırmalar puanlama sistemi dışında bırakılmalı ya da bu tür cezalar da diğer cezalar gibi yargısal denetime tabi tutulmalıdır.

Saygılarımla.

  • Yukarıdaki metni göndermek için TIKLAYINIZ!

genclige-hitabe

Son Yorumlar

Son Eklenen Mesajlar

SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN Her şeyin gönlünüzce gerçekleşeceği; sağlık, başarı ve mutluluk dolu nice yıllar diliyoruz. SİTE VE ASSUBAY GÜÇ BİRLİĞİ YÖNETİMİ
Pazar, 31 Aralık 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
Baş öğretmenimiz ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi şahsında tüm öğretmenlerimizin ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN... Demokrasinin, adaletin, huzurun ve refahın hakim olduğu nice öğretmenler günü kutlamak dileklerimizle sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
Cuma, 24 Kasım 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZIN KAHRAMANI, LAİK, DEMOKRATİK CUMHURİYETİMİZİN KURUCUSU, EBEDİ ÖNDERİMİZ VE BAȘKOMUTANIMIZ BÜYÜK DEVRİMCİ GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü BEDENEN ARAMIZDAN AYRILIȘININ 85. YILINDA SAYGI, ÖZLEM VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ... RUHU ŞAD, MEKANI CENNET OLSUN. 10 KASIM 1938 ! Bir devre damgasını vurmuş, dünyanın gidişatını değiştirmiş, yalnızca ya...
Cuma, 10 Kasım 2023

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ