×

Uyarı

JUser: :_load: 3208 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

Son zamanlarda STATÜ Konusuna fena takmış durumdayım.

Sözlük anlamına bakıyorum, değişik sözlüklerde üç aşağı beş yukarı aynı tanım var, ancak; bize biçilen “STATÜ” biraz farklı.

Statü kelimesinin sözlük karşılığı şöyle;

Kökeni Fransızca’ daki "statut" kelimesidir.

  1. Bir şirketin ana kuruluş sözleşmesi, tüzük.
  2. Toplum içinde bir kimsenin durumu, kazandığı saygınlık.
  3. Bir kimsenin çalıştığı kurumdaki idari hiyerarşi içindeki yeri, kadro durumu, yetki ve sorumluluk derecesi.

Astsubaylar için yukarıda belirtilen STATÜ kelimesinden çok farklı bir uygulama çıkıyor ortaya…

Statü değil, sanki kader, alın yazısı… Statü değil, devletlu padişahın kölelik fermanı… Statü değil de derebeylik dönemlerinin kast sistemi…

Her talebin karşısına statü dikiliyor, statü öyle bir şey ki, yasaların, anayasanın, evrensel insan hakları beyannamesinin üzerinde bir güç.

Ben üniversite bitirdim, anayasanın eşitlik ilkesine göre üniversite bitiren herkesin yararlandığı haklardan yararlanmalıyım… Statü diyor ki “OLMAZ” çünkü senin statün astsubay! Ama insanım ben, anayasa, eşitlik falan, filan… Geç bunları, bak kitap ne yazıyor? Statü bu boru mu? Sen astsubaysın, ordinaryüs profesör ol fark etmez… Sen astsubaysın, unutma!

Peki, bu statü bana Allah’ın emri mi, düzeltilemez mi?

Köle statüsünden sadece ve en azından özgür insan seviyesine yükseltilemez mi?

Elbette düzeltilir ama ağaların işine gelmez. 

Bu statü konusunda Google’da arama yaparken Genelkurmayın TEMAD ile ilgili bir bildirisine rastladım.

TEMAD’ın kamuoyunu yanlış bilgilendirdiğinden söz ediyor,  “MESLEK SEÇMENİN KİŞİLERİN TERCİHİ OLDUĞU” hususunda inceden laf sokuyordu.

Ben de diyorum ki, gel anlaşalım; ben 1973 yılında assubay okuluna girdim. O zaman Kıdemli Başçavuşun özlük hakları yarbay seviyesindeydi, geçen 42 yılda dünyanın ve ülkemin sosyal refah artışlarından da vazgeçtim, beni 1973 yılındaki statüme getir! Ama sen beni ittire ittire üsteğmen seviyesine getirdin. Assubayların pilotluk yaptığı dönemlere de gitmiyorum

1997 den beri özel sektörün içindeyim. Gördüğüm şu; Türkiye’de kapitalizm değil, vahşi kapitalizm var. Tek GÜÇ, tek amaç, tek ilke, tek kanun PARA!

Patron açıktan ya da örtülü, zam isteyen çalışana ”BEĞENMİYORSAN GİT, DIŞARIDA BU MAAŞA RAZI BİR SÜRÜ AÇ VAR” der. Bizim ağalar da aynı mantık ve söylemde!

Bu güne kadar astsubaylarla ilgili o kadar çok mızrak bir çuvala sığdırılmış ki, değişen dünya şartlarında artık mızraklar çuvalı yırtmaya başladı. TEMAD’ın organize ettiği MOBBİNG konulu seminerde ilk kez izlediğim Avukat Erkan AKKUŞ, gururla, gıptayla belirtmeliyim ki, mızrakların çuvalı yırttığı yerlere parmağını sokup, yırtığı genişletiyor.

Bir de şu statü konusuna el atsa, yüreğime gerçekten buz gibi sular serpilecek.

Bekliyorum, umutluyum!

Bayram arifesindeyiz… Ramazan boyunca her gün izlediğimiz, peygamberimizin bir hurmayla oruç tuttuğundan bahseden milyoner hocalarımızın etkisiyle, izninizle bir bayram duası da ben den!

ALLAHIM, BU MUBAREK GÜNLER YÜZÜ HÜRMETİNE…

Astsubaylara, birlik, dirlik, huzur ver,

Allahım statülerini yükselt!

Astsubay onur-hak mücadelesinin astsubayın astsubayla didişmesi anlamına gelmediğini kalplerine işle!

Siteden siteye, facebook’tan twiter’a, instagramdan, whatsap’a şeytan taşlar gibi birbirlerini taşlamanın sorunların çözümü olmadığını fark etmelerini sağla!

Ramazan Bayramınızı en iyi dileklerimle kutluyor, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden…

İHRAÇLAR !

Aralık 18, 2014

İhraçlar konusunda assubay kamuoyunun duyduğu endişeye katılmamak mümkün değil.

Ben de TEMAD’tan ihraç edilenlerdenim.

Damdan düşenlerdenim yani, damdan düşenin halinden ben anlarım!

Sayın Mustafa EROL’un TEMAD Başkanlığı döneminde, Mahmut ERDEM rumuzlu kişiyle Sayın Mustafa EROL’un yazıları bire bir örtüştüğü için, her ikisini de (ME) kısaltması ile tanımlayarak eleştirel yazılar yazdım bu sitede. Her iki ME de “Sivil Kitle Örgütü” diyordu, her ikisi de aynı imla hatalarını yapıyordu. Sayın Mustafa EROL,  “Gel bilgisayarlarımızı kontrol et” dedi. Böyle bir şey haddim de, hakkım da değildi.

Sonuçta “birlik-beraberliğe zarar vermek” gibi çok soyut bir kavramla suçlandım, savunmam istendi, savunma değil, açıklama gönderdim. Bu savunma değil, açıklamadır dedim.

Hiç kimsenin şahsına yönelik eleştiri yapmadım, icraatları eleştirdim. Asla hakaret etmedim, kırıcı olmadım. Makama saygısızlık etmedim.

İhraç edildim!

Sayın Mustafa EROL görevi devrettikten sonra Sayın Ahmet KESER ve ekibi göreve geldiğinde Sayın KESER’i kutladım, yarı şaka “Sayın Başkanım, işiniz çok kolay, sizden önceki yönetim ne yaptıysa siz tam tersini yapın, başarı kaçınılmaz olur” dedim.

Dernek olsun, parti olsun, kurum olsun yöneticilerin çok uzun süre görevde kalması bazı olumsuzlukları beraberinde getiriyor. Eleştiriye tahammül azalıyor, başarısızlıkların üstünü örtmek, ya da koltuğu korumak için kendi toplumu ile savaşmaya başlıyor yönetici, asıl amaç, hizmet ikinci hâttâ üçüncü planda kalıyor. 

İhraç edildim de ne kaybettim? 

Maaş mı alıyordum, çıkar mı sağlıyordum TEMAD üyesi olmaktan? 

Aidatımı ödüyordum, toplumsal faaliyetlere katılıyordum!

Bir taraftan “her üye bir üye daha getirsin” kampanyası yapacaksınız, diğer taraftan “suya sabuna dokunan” ortak amaç için, fikrine katılırsınız ya da katılmazsınız çaba gösteren insanları ihraç ediyorsunuz…

Tahammül nerde kaldı? 

Birlik beraberlik çağrılarına ne oldu? 

Birbirimize hoş görü ile yaklaşıma ne oldu?

Rekabet kaliteyi getirir, Sendika  ya da bir başka girişim olabilir, toplum kendi vicdanında değerlendirir. Kimde umut görüyorsa ona yönelir.

İhraç, kimse üzerine alınmasın ama bir yönetimin çaresizliğini gösterir. Benim fikrim yetmedi, benim dağarcığım boşaldı anlamına gelir.

Hangi kurumda olmuş olursa olsun, hangi yönetim yapmış olursa olsun, bu tür cezalandırmalar toplum nezdinde kabul görmüyorsa, yönetimler kendilerini mahkûm etmiş olurlar.

Yönetimler gelir geçer,  ihraç edilenler bu toplumun hep bir parçası olmaya devam edeceklerdir.

Umarız ki, akıl ve sağduyu hakim olsun, öfke ve kin değil!

TEMAD destekçileri,

PES diyen Astsubaylar,

İlerici Emekli Astsubaylar Hareketi,

Türkiye Astsubay Sendikası,

Çağdaş Demokrat Astsubaylar,

Genç Kuşak Emekli Astsubaylar,

(Mutlaka başka guruplar da vardır ama, bana değil Google Amca’ya sitem etsinler) 

Google Amca’ya sordum, yukarıdaki gurupların adını verdi.”Güzel” dedim, “mücadele yedi koldan yürütülüyor. Guruplar oluşturulmuş, ortak bir hedef, ortak bir amaç için demokratik mücadele veriliyor

Sitelere girdim, şöyle bir baktım, gerçekten amansız bir mücadele veriliyordu, ama ortak bir amaç için değil, mücadeleyi birbirimize karşı veriyorduk!

Suçlama,

Hakaret,

Küfür,

Aşağılama!

Çanakkale şehitliğini çoğumuz gezmişizdir, her yönüyle dünyada eşi olmayan bir savaş! Bir tarafta dünyanın zengin devletlerinin BESİLİ askerleri, her türlü silaha, imkana, teçhizata sahip, diğer tarafta  karavanasında ekmek-bulgur pilavı-üzüm kompostosu olan onu da üç öğün bulamayan, teçhizatı silahı değil, üzerinde doğru dürüst giysisi bile olmayan TÜRK askeri! 

Türk askerinin diğerlerinden bir tek fazlası ZAFERE ve ölümü esarete tercih eden sarsılmaz inancı!

Sonucu hepimiz biliyoruz, kazananı tarih yazdı, ya da kazananlar TARİH yazdı!

Bu iki ordu, savaşın en şiddetli anında ateşkes yapıyor, ölü ve yararlılarını cephe gerisine taşıyor, sonra aynı şiddette savaşa devam ediyordu!

Yukarıda anlattıklarım ilgisiz gibi görünüyor, ama toparlayacağım!

Hepimizin bildiği gibi bakanlık bütçeleri TBMM’de görüşüldü, bütçenin tümü üzerindeki görüşmeler ise 13 Aralık 2014 tarihinde başlayacak ve muhtemelen 10 gün civarında sürecek.

Bütçenin tümü üzerinde yapılacak görüşmelerde araya birçok şey sıkıştırılacak, eklemeler yapılacak, milletvekillerine, öz evlatlara ballı börekler, yandaşlara kıyaklar çekilecek!

Toparlıyorum!

Hiç değilse, Aralık ayının sonuna kadar bir ateşkes yapalım. 25 gün, sadece 25 gün ortak mücadele verelim, birbirimize karşı değil, birlikte mücadele edelim.

Evet, karşımızda çok donanımlı, her türlü imkana sahip bir yapı olabilir.

Biz Çanakkale’de savaşan Türk askeri gibi yoksun olabiliriz, eğer o askerler gibi inancımız varsa ve birlikte hareket edebilirsek yine kazanırız!

1 Ocak’tan itibaren birbirinizle SAVAŞA bir dahaki ARALIK ayına aralıksız devam edebilirsiniz!

Elbette kazanmaya inancınız varsa!

TEMAD VE EUROMİL

Kasım 03, 2014

Burada gaye, tektir.

Tek olmalıdır.

O da;

Assubay Haklarıdır.

Gerisi tatava!

Tas-Sen

Avrupa Assubaylar Birliği'ne

"Euromil'e" üye kabul edildi.

Sizlere kısaca Euromil’i tanıtmak isterim; Avrupa'da 30 ülkeninin katılımı, 40'tan fazla askeri kuruluşların üst kuruluşudur. Avrupa Palementosu ve Nato'da söz sahibi bir kuruluştur. Bunun adı da Euromil'dir.

Bir assubay emekli kuruluşu düşünün,

arkasında Avrupa Birliği'ni oluşturan çağdaş ülkeler varken,

destekli iken,

verilmeyen hakları istemek...

Haksızlıklara Avrupa destekli dur deme,

isteklerimizin neresi beğenilmiyor?

Yalnız kalıp, üzülerek medet ummak mıdır iyi olan?

Veya,

emeklilikte, geçim sıkıntısı çekmek midir iyi olan?

Temad,

hepimizin içtenlikle, ruhen ve candan bağlı olduğumuz,

büyük bir toplumsal kuruluşumuzdur.

Bunu kimse inkar edemez!

İnkar eden de yok.

Bölünme söylemi külliyen uydurmadır!

İnkar etmek isteyen de,

bu yükün altında kalır!

Ben de Temad üyesiyim.

Temad'lı olmayı hiç bir üstünlüğe değişmem.

Ancak...

Konu; Assubay Hakları,

Emeklilerin bile,

gerçekleri yazanları sindirilme olgusunda.

Konulan yasaklar,

ayrıcalıklı olumsuzluklar,

statü ayıcalığı, ünvan konusunun sağladığı haklar,

emekli maaşlarında asgari ücrete yakınlık,

aynı ortamda aynı işi yapanların,

emeklilikte üç kata varan maaş farkları

göz önünde iken,

herkesin takkesini önüne koyup düşünmesi gerekir gibi.

Ben öyle düşünüyorum....

Ancak!

Düşünmem gereken;

Nedir bu Euromil?

Şöyle veya böyle

bu çekişmeler çok çirkin!

Astsubay toplumuna yakışmıyor!

Bir bardak suda fırtınalar koparma,

hoş söylemler olgusunda.

Avrupa Birliği'nin desteğini almak mı kötü?

Ben Temad'lıyım.

Ve önerim;

Temad olarak haklarımızı korumaya, aramaya soyunan yöneticiler,

kendilerine buluşma için iki defa teklif götürüldü.

Ve Temad Merkezi'ne ziyarette bulunuldu.

Diyalog için yetkililer yerinde bulunamadı!

Sekreterlerle muhatap olunuldu.

Diyologta bulunmanın kimseye zararı olamaz!

Görüşme konusunda,

Euromil hakkında bilgi sunmak üzere talep edilen randevu teklifine,

neden iki defa "hayır" dendi?

Bilgilenmenin neresi kötü?

Ne kaybedilir?

Assubaylara hizmet konusunda,

biri bana dese ki,

"lağım çukuruna gir."

Girerim!

Temad yöneticilerinden dileğim.

Başkan'ın başkanlığında hemen bir ekip oluşturup,

Euromil kurucuları ile temasa geçilmelidir.

Ortak çalışma olanakları aranmalı,

bizlerin çıkarı için gereken yapılmalıdır.

Kimsenin bir kaybı olmaz.

Ve Temad güç kazanır.

Yazım ortamında da,

ilgisi olmayanların gereksiz olarak kullandıkları,

ve sen-ben çekişmesi yaratan kalemlerini ceplerine koyup

gereksiz tartışmalara fırsat vermemelidir.

Bundan sakınmaları,

assubayların çıkarına olacaktır.

Saygılarımı ve sevgilerimi sunarım.

 

Mehmet KAYALI

17 Ekim Asssubaylar günü!

17 Ekim’i dünya assubaylar günü olarak evrenselleştirmeye çalışıyoruz, tutar mı tutmaz mı zaman gösterecek.

Ertesi günü Genel Kurul var, astsubaylar gününü kalabalık kutlamak ve iki amacı bir arada gerçekleştirmek için seçimin hemen 18 Ekim’de yapılması mantıklı. Muhalif kesimlere göre biraz baskın seçim gibi. Seçim tarihinin açıklanması için de yasal prosedür var, seçim tarihinin ne zaman açıklanacağı hem tüzükte, hem de Dernekler Kanununda belli. Eğer kanun ve tüzüğe uygunsa, bu kadarcık şark kurnazlığı varsa bile  sineye çekilmeli! Kaldı ki seçimin yılı belli, sadece ay-gün belli değildi. Çalışmaların çok önceden başlatılması gerekiyordu.

17 Ekim’i sorunsuz atlatacağız İnşallah!

18 Ekim 2014 günü için endişeliyim.

O gün yeni bölünmelere, yeni küskünlüklere yol açmamak için herkese düşen sorumluluklar var.

Yönetimin sorumluluğu daha büyük!

Muhalefet “çamur at, tutmazsa izi kalır” tarzı  suçlamada bulunmamalı, elinde somut bilgi-belge varsa hiç çekinmeden ve tereddüt etmeden Genel Kurula sunmalıdır.

Dil ve Üslup çok önemli… Kürsü adabına uygun, bağırıp çağırmadan, üç-beş saat sonra genel kurulun biteceği, seçilecek başkan ve ekibi kim olursa olsun tüm toplumu temsil edeceği unutulmadan konuşulmalı. Yönetim muhalefete her türlü kolaylığı göstermeli… Kurallara uyulmalı, hiç kimse kimliğini, kişiliğini, şahsiyetini hakaretlerle kirletmemeli.

Yönetimin şeffaf ve hesap verebilir durumda olması ve hesabını şeffaf  bir şekilde vermesi durduğu zemini sağlamlaştırabilmesinin tek yoludur. Şeffaf ve hesap vermekten kaçınan bir tutum yönetimin üzerinde durduğu zemini kirletecek, kayganlaştıracaktır.

Delegeler için de bir sınav günüdür 18 Ekim!

Oy kullanırken vicdanın sesi mi, yoksa takım tutar gibi tuttuğu kesimin sesi mi baskın çıkacaktır, toplumsal çıkarlar mı, kişisel çıkarlar mı ön planda olacaktır! Orada söz sahibi delegedir ve delege aklın yolu ve vicdanının sesi ile hareket etmiyorsa sonuç hüsran olacaktır. Oy kullanan delegenin oy verme kriteri, aynı zamanda kendi şahsiyetinin, kişiliğinin de bir sınavı olacaktır.

Divan Başkanı tüm Genel Başkan adaylarının mutabakatı ile seçilmeli, Divan Başkanı kendisine duyulan güvenin bir onur olduğunu, onurunu kirletmemek için de kesinlikle tarafsız, herkese eşit mesafede ve adil olması gerektiğinin bilincinde olmalıdır.

Genel Kurul hepimizin, tüm emekli assubayların sınavı olacaktır. Olgunluğumuzun, toplumsal dayanışmamızın, birliğimizin yansıması olacaktır Genel Kurul sonuçları!

En çok utanmamız, utandığımız için de kaçınmamız gereken husus Genel Kurul sonuçlarının mahkemelere taşınması ve emekli assubayın emekli assubayla mahkeme önünde karşı karşıya gelmesidir.

Mevcut yönetim mutlaka çok hassas davranmalı, yalnızca tüzükte yazılanlara değil, genel geçer etik kurallara, akla, mantığa ve insani değerlere uygun davranmalıdır.

Bizler zor sınavlardan, zor hayat şartlarından, zor görev koşullarından süzülerek gelmiş insanlarız.

Bizi ancak biz anlarız!

Ankara’da karga çoktur… Hele bu mevsimde!

Şöyle bir bakın etrafınıza, tellere tünemiş, kara gözlüklü, pardon kara gözlü kara kargalar gülmeye hazır bekliyorlar…

Bu sefer, hiç değilse bu sefer güldürmeyelim!

Genel Kurul sonucu her ne olursa olsun, şimdiden kutluyorum. Bu seçim kaybedeni olmayan bir seçimdir.

Değerli Meslektaşlarım

Bu yazının içerisinde, hakaret, küfür, ayrıştırma, nefret söylemi, siyasi bir düşünceyi empoze etme, bir gurubun mensubu gibi hareket etme söz ve düşüncesi bulunmamaktadır. Bu tür kavramları arayanlar için yazı çok sıkıcı olabilir. Bu nedenle  bu tür beklentiler içinde olan   meslektaşlarımı  boşuna  hayal kırıklığına uğratmak istemem.

Umutlanmıştık. Gururlanmış, sevinçli, huzurlu ve mutluyduk. Çünkü yeni bir lidere, yeni yönetim ekibine, yeni anlayışa yeni bir bakış açısına sahiptik. Bu nedenle birleşmiş, tek yumruk olmuştuk. Bir anda sosyal medyada çığ gibi büyümüş, seven sevmeyen herkesin ilgi odağı olmuştuk.  En gözde meslek mensupları dahi bizlere gıpta ile bakar hale gelmiş, bunu açıkça beyan etmeye başlamışlardı.  Örgütümüzle, başkan ve  ekibi ile gurur duyuyor,  hak ettiği övgülerle kendilerini koşulsuz desteklediğimizi ve sahip çıktığımızı yazılarımızla beyan ediyorduk.

Uzunca bir süreden beri bizleri sosyal medyada takip eden, meslek mensubu olan ya da olmayanların olup bitenleri, birbirimize karşı tutum ve davranışlarımızı izledikten sonra, varacağı sonuç;  bu insanlar  bu ortamlarda yazarak asıl amaçları, hak arama çabası içinde olmak mıdır? Yoksa hakaretleşme, karşılıklı hınç alma veya aşiret grupları gibi,  öç alma  amacıyla toplanmış kişiler mi olduğu konusunda kafalarının iyice karışacağını sanıyorum.

Halbuki, aynı haklı amaç doğrultusunda birlikte hareket etmek için bir araya gelerek, ses getirmiş, muhataplarımızın dikkatini çekmeyi başarmıştık.

Bugün neden ayrışma içine girdik? Birbirimize karşı çoğunlukla neden  hakaret ve nefret söylemleri geliştirdik?

Bu aşamadan sonra bu ayrışma, nefret ve hakaret söylemlerini yazmayacağım. Ancak  tespit edebildiğim sebeplerden birkaçını belirtmek istiyorum.  Ayrıştırma ve hakaret sözlerini  tekrar etmenin, birilerinin diğer birilerine karşı neler yaptığını  veya söylediklerini açıklamanın,  haklı ya da haksız ayrımına gitmenin artık ne faydası olacağına, ne de gerekli olduğuna inanmıyorum. Çünkü  ayrıştırmanın  ben de bir parçası olmak istemiyorum.   Hepimiz, başkanından sade bir üyesine, hatta üye dahi olmayan bir meslektaşımızın sağduyu ile hareket ederek, hatalardan ders çıkartarak yeni baştan tek yumruk haline gelebiliriz.

Bunun için yalnızca iyi niyetli olmak yeterlidir.  Önceki TEMAD  yönetiminin hatalarından çıkardığımız ders sonucu, yeni yönetimin seçildiği tarihten itibaren belirtilen hususların ısrarla nerede ise  her yazımda   önerildiği halde, geldiğimiz sonuç itibariyle, son  bir kez daha önerme zorunluluğu  hissettim.

Yeni bir başlangıç yapalım. Önce TEMAD Genel Merkez Yönetim Kurulu olarak;
  • Yönetici konumunda olanların haklı eleştirileri dikkate almalı ve bunlardan yararlanmalıdır.
  • Yöneticilerin üyelerine karşı açık, yeri ve zamanı geldiğinde hesap verebilir, kararlı, yönlendirici, birleştirici, haklı konularda eleştirenleri (hakaret eleştiri değildir)  dışlama,  övgüler düzenleri kollama kolaycılığından vazgeçilmelidir.
  • Yönetim Kurullarının kendi aralarında uyum içinde olmalı sorunlarını diyalogla çözmelidirler.
  • Çeşitli medya kanallarından, yetkili kurumlarla ilgili olarak kamuya yapılan açıklamalarda bir tarafa ağır ve bazen lüzumsuz eleştirilerde bulunurken, diğer tarafı görmezlikten gelmek, meramın hak arama değil, siyasi düşünce nedeniyle yanlı davranıldığı kuşkusu  yaratılmamalıdır.
  • Çok çeşitli nedenlerle TEMAD’ı eleştirenlerin ve bu eleştiriler nedeniyle savunma ihtiyacı hissedenlerin, hakaret, aşağılama  vb, söz ve söylemlerden ısrarla kaçınmalarını, (art niyetle yapılan hiçbir eleştirinin ömrü zaten fazla olmayacaktır.)
  • TEMAD Genel Merkezi;  her ne sebeple olursa olsun, üyelerin kendi aralarındaki gereksiz polemik,  hakaret, aşağılama, küçük düşürme söylemlerine müsamaha göstermemelidir. Gerek görüldüğünde açıklamaların bizzat yetkili kurulları vasıtası ile yapılacağını ilan etmesi  artık kaçınılmaz, gözardı edilemez bir zorunluluk haline gelmiştir.
  • Önceki TEMAD Yönetiminin sıklıkla başvurduğu üyelikten çıkarma uygulamalarının devam ettiği üzülerek gözlenmektedir. Yöneticiler daha hoşgörülü ve sabırlı olmak zorundadırlar.  İç barışın sağlanması için bu meslektaşlarımızın  üyeliklerinin tekrar gözden geçirilerek, iyi niyetli bir yönetim anlayışı içinde bulunulduğunu göstermek için yeniden  bir başlangıç yapılmalıdır.

Yukarıda bahsedilen hususlarla ilgili olarak TEMAD Genel Merkezi hiçbir kusuru ve sorumluluğu bulunduğunu düşünmüyorsa, bildiği gibi hareket etmeye devam edebilir. Fakat assubaylar kendi temsilcileri ile mahkeme önlerinde dahi birbirlerine saldırmaya devam edeceğe benzemektedir.

Sosyal Medyada yazan her meslektaş için:
  • Yalnızca  başkalarının mücadelesinden medet uman meslektaşlarımı birlikte hareket etmeye ikna etmeliyiz.
  • Fiilen yaşadığı sıkıntılar nedeni ile  acilen çözüm bekleyen meslektaşlarımızı suçlamak büyük bir  haksızlıktır.

Sorunların çözülmesi ile ilgili kararlı, etkili bir mücadele yöntemi sergilenmesini TEMAD Şubelerinden ve Genel Merkez Yönetiminden beklemek   en doğal haklarıdır.

Bununla birlikte:   Sorunların bir an önce çözülmesi için hep birlikte ve aynı amaç etrafında bütünleşmek,  temsilcilerin yasalara uygun, haklı,  meşru kararlarını  desteklemek ve katkı sunulması gerekir.    Her meslektaşın  kendi hakları ve onuru  için mücadele etmesi, aynı zamanda  ahlaki bir zorunluluktur.

Ayrıştırmayı kaçınılmaz kılan siyasi söylemler, bu söylemlerin arkasından gelen hakaretamiz sözler  doğal olarak karşıtlık yaratmaktadır. Hepimizin siyasi bir dünya görüşü var.  Bizler, hak ve onur mücadelesinde siyasi düşünce tarzımıza göre değil, hukuk, adalet ve hakkaniyet anlayışını esas alarak elbette sorumlularını eleştireceğiz. Bu bizzat oy verdiğimiz ya da üyesi olduğumuz siyasi parti de olabilir. Haksızlık ve hukuksuzluğu kim yapıyorsa elbette eleştiriyi hak edecektir. Ancak haklı olunan bir konuda hakaret ve küfürle hak aranamayacağı gibi suç işleneceği unutulmamalıdır. Hakaret, küfür, aşağılama hiç kimsenin hakkı olamaz.

Eli kalem tutan çoğunluğun  sağduyu ile düşünüp hareket etmesi halinde, aykırı davranışlar içinde bulunanlar ile yalnızca kişisel çıkarları için hareket edenler  zaman içinde zaten yok olup gideceklerdir.

Aklı başında her meslektaşım, başka bir hesap içinde değilse, geçmişe gerçekten sünger çekerek;   
  • Kurumlara, emeğe, yaşa, deneyime,verilen hizmete ve mücadele için özverili çabalara  saygı göstermelidir.
  • Her söylediği söz, yaptığı her türlü davranış, hukuka, adalet ve hakkaniyet anlayışına ve ahlaka uygun olması için azami titizliği göstermelidir. Aklımıza gelen her düşünceyi veya eylemi çok iyi düşünmeden, kurumlara, makam ve kişilere nasıl zarar vereceğini hesap etmeden bu ortamlarda uluorta kullanmamalıyız.

Bizler birbirimizi bağışlamalı, birbirimizden gerekirse özür dileyerek el sıkışmalıyız. Birlik olmak için gerekli çabayı göstermez ve kısaca birbirimize saygı duymaz isek, hiçbir kurum ve makamın bizleri dikkate almasını bekleyemeyiz.  İçine düştüğümüz bu çıkmazdan acilen kurtulmamız gerekmektedir. Aksi takdirde mücadelemizde başarılı olmamız boş bir hayalden öte gitmeyecektir. Sosyal medyada  kör dövüşü yaparak zaman öldürmekten ve kendi kendimizi bitirmekten başka bir sonuç elde edemeyeceğiz.  Artık sinirlerimizle değil, akıl ve sağduyu ile hareket etmek bizler için zorunluluktur. Başarısızlığı sadece bu neslimize değil, bundan sonraki nesillerimize dahi anlatmakta zorlanacağımız gibi, sorumlularının da pek hayırla anılmayacağı açıktır. Saygılarımla…

Meslek hayatın boyunca horlandın, haklı haksız azarlandın…

Dışlandın, yok sayıldın!

Kaderin kanunlarla değil, birilerinin iki dudağından çıkacak sözlerle çiziliyordu…

Sustun, çünkü ekmek parasıydı…

Sustun, 15 yıla mahkûmdun!

Emekli olunca, “kazasız belasız emekli oldum” diye kurban kesen tek meslek bizimkisi!

Emekli oldun, çile devam ediyor!

Seni anlıyorum, hıncını, hırsını, öfkeni anlıyorum!

Emek senin, yemek başkasınındı, külfet sana nimet başkasınaydı, haklısın!

Yıllar boyu sustun, yıllar boyu içine attın, tamam!

Ama Allah aşkına, insanlık adına bunun acısını senin gibi, seninle aynı, belki de senden daha fazla acı çekmiş meslektaşından çıkarma!

Meslektaşların tüm bu yaşananların ne sebebi ne de sonucu, sadece senin gibi mağduru!

Meslektaşlarınla uğraşma, çünkü sorunlarının çözümü meslektaşlarınla uğraşmakta değil!

Ola ki bir tartışma çıktı meslektaşlar arasında, taraf olma, ortada kal ve uzlaştır!

Haklısın, haklı kal!

Kimseye hakaret ederek bir yere, bir sonuca varamazsın!

Meslektaşının farklı düşüncesi olabilir, olmalıdır da… En fazla ben de “şöyle” düşünüyorum de… Bildiğin doğru varsa paylaş, olmadı görmezden gel!

Yıllardan beri, birbirimizi kırmaya, incitmeye, üzmeye doymadık mı?

Yetmedi mi?

Yetmez mi?

Yönetimler gelir geçer, kimse koltuğu mezara götürmüyor… Göreve adaysan bile kırmadan, dökmeden, hakaret etmeden, kutuplaşmadan, kutuplaştırmadan aday ol!

Yönetimdeysen sonsuza kadar orada kalmayacağını unutma!

Seçimden sonra yine yüz yüze bakabilesin!

Koca dünyada yalnızsın, esnafı, memuru, mühendisi, okumuşu, okumamışı hep seni hedefe koyar!

Assubaylığı herkes kötüler, ama aldığın üç kuruş da herkesin gözüne batar. Hep seni örnek gösterirler, “astsubay kadar maaş alamıyoruz” diye…

15 Ay askerliği yapmamak için de kaçacak sıçan deliği ararlar!

Tek dayanağın, seni anlayacak, derdini paylaşacak yine meslektaşın!

Güldürme birilerini sana malum yeriyle!

Adamsan, yiğitsen, yürekliysen vurma emekli assubaya, hedefini iyi belirle!

Unutma, meslektaşına attığın taş döner sana gelir.

Ettiğin hakaretin bir parçası da sana gider!

Unutma!

Anlamadım, anlayamıyorum. Mağdur belli, mağduriyetler belli,

Sıkıntıda olanlardan elini taşın altına koyanların sayısına bakıyorsunuz. İnanılacak gibi değil.

ESAS sıkıntıda olanların mücadeleye katkısı YOK gibi.

Assubayların SORUNLARININ çözümü için gecesini-gündüzüne katanların sayısına bakıyorsunuz şaşılacak kadar AZ.

Bu sayı geçmiş yıllardakilerden geri çekilmiş olanları da ilave etsek İYİMSER bir tahminle en fazla 100- 150 olur.

Bu sayı içinde olanlarda da tam bir BİRLİKTELİK sağlanmış değildir. Görüş farklılılıkları tabii ki olacaktır ama bu farklılıklar CAMİAYI BÖLECEK - ZAYIFLATACAK durumda olmamalıdır.

BİLİNDİĞİ gibi Genelkurmay Bşk dahil, en sonda Genelkurmay ikinci Bşk olmuş bir Org. "BİZ ASSUBAYLARIN TAZMİNATLARI İÇİN HÜKÜMETE  GEREKLİ TEKLİFİ  YAPTIK ama İKTİDAR uygun görmüyor" diyerek YASAK SAVMA şeklinde açıklamalarda bulunurken ne kadar SAMİMİYETSİZ ve CİDDİYETTEN uzak olduğunu anlayınız.

Aynı kişi bugüne kadar SUBAYLAR için verilmiş olan bir TEKLİFİN HÜKÜMETÇE geri çevrildiğini söyleyebilir mi?

Siz GENELKURMAY olarak verdiğiniz teklifin arkasında ADAM gibi durduğunuz ve TAKİPÇİ olduğunuzda HÜKÜMET gereğini yaparken, YASAK SAVMA adına verilen ama arkasında DURULMAYAN Assubay tekliflerini de HÜKÜMETİN CİDDİYE almaması Genkurun bir uygulamasıdır.

Amaç daha önceden NETEKİMİN açıkladığı ve tüm Genkur Bşk larınca uygulamaya konulan "HİÇ BİR ASTI, BENİM TEĞMENİMDEN DAHA FAZLA MAAŞ ALAMAZ"  kuralını hayata geçirmek içindir. İşte bunun için Assubay Kd.Bşçvş maaşı ,Yarbay maaşıyla eşit iken SÜREÇ içinde Üsteğmen maaşıyla eşitlenmiştir.

Hala KOSKOCA PAŞALAR çıkıp "TSK BÜTÜNDÜR-AİLEDİR PERSONEL ARASINDA AYIRIM ve AYRICALIK YOKTUR" diyebiliyorlar.

Yıllardır yapılanlar AYIRIM HUKUKSUZLUK-ÖTEKİLEŞTİRME DEĞİLSE NEDİR? Bunu bir Tv proğramında karşılıklı olarak yapılacak açık oturumda YÜREKLERİ yetiyorsa açıklayabilirler mi?

Genkur 2 Bşk nın verdiği örneğe bakın. Assubayla ÇAYCIYI aynı kefeye koyuyor ama, kendi YAŞAMINI ve KORUNMASINI çaycıyla EŞDEĞER tuttuğu ASSUBAYA da teslim ediyor. Eğer böyle ise KORUNMASI için bir ÇAYCIYI görevlendirsin.

İşte bu düşüncede olanlarla bir yere varılamayacağı artık CAMİAMIZ tarafından görülmeli, BİRLİK BERABERLİK için hiç bir ÖN ŞART ve  KRİTER ortaya sürülmeden TEK VÜCUT TEK YUMRUK olmayı bilmeliyiz.

Gerekirse bundan 6-7 yıl kadar önce dile getirdiğim ama camiamızın önde gelenlerince UMUTSUZ vaka olarak değerlendirilen EKONOMİK gücümüzü ÖN plana çıkaracak hazırlıklara girişmeliyiz. Sayısal çoğunluğumuzu düşündüğümüzde BİREYSEL olarak ÖNEMSİZ görülen bir RAKKAMIN toplamda ortaya çıkaracağı MEBLAĞIN büyüklüğünü o zaman görürüz. Yeter ki İNANILAN ve GÜVENİLEN bir ortam yaratılsın.

UNUTMAYALIM. Bize bizden yarar VAR. BİZİM DIŞIMIZDA OLANLAR bizlerin iyiliğini istemiş olsalardı bugünlere gelmez, yaşadığımız sıkıntıları yaşamazdık. Bu OLUMSUZ süreci DEĞİŞTİRMEK sadece ve sadece BİZLERİN elindedir. Bizim için ELİN yapmasını bekleyeceğimize, ne yapacaksak bizler kendimiz yapalım. Kendi söküğümüzü kendimiz dikelim.

İşte yine bir yılbaşı geliyor. 2013 yılında da geçmiş yıllarda olduğu gibi VAATLER aldık, yine Genkurca TEKLİFLER verildi ama HÜKÜMETÇE kabul edilmedi MASALLARIYLA aldatıldık. Önümüzde ki yıllarda da aynı MASALLARI dinlemek istemiyorsak, artık FARKLI ve NETİCE alacak UYGULAMALARA geçmeliyiz.

Genkurun bizim SORUNLARIMIZA ÇÖZÜM olmayacağı YILLARDIR UYGULAMALARI ve OYALAMALARIYLA ORTAYA ÇIKMIŞTIR.

Genkur UYGULAMALARIYLA TSK nın açılımının TÜRK SUBAY KUVVETLERİ olduğunu kanıtlamış, Assubayları da TSK dan SOĞUTMUŞ ve ÖTEKİLEŞTİRMİŞ, Assubayların KOMUTA kademesine olan  GÜVENİNİ TÜKETMİŞTİR.

Haksızlığa karşı duran, emeğinin alın terinin akıttığı kanın karşılığında adalet, eşitlik insan onuruna saygının gerçekleşmesini isteyen, çocuklarına aydınlık yarınlar bırakmayı ve insanca yaşamayı  amaçlayan assubay meslektaşım;

Sicil, sürgün, ceza tehdidi ile yıllarca sustun suturuldun. Açlık sınırında emekli maaşına mahkum edildin. Sosyal ve ekonomik hakların  engellendi. OYAK  tarafından yok kabul edildin!...

Hâlâ susacak mısın?

"Haksızlıklara tepkisizlik yeni haksızlıklara davetiyedir" diyerek, haksızlığa isyanını onurlu bir insan olarak haykıracak mısın?

Senin vatanseverlik duyguların istismar edildi...

Hiçbir talebimizde imtiyaz ve ayrıcalık yoktu, hiyerarşiye hep saygılıydık...

Hak etmemize rağmen ön yargılarla gasp edilen haklarımız dışında, ne özel lojman, ne koruma ve şöför, ne eşlerimiz için Vip kuaförü, ne ayrıcalıklı  özel dinlenme  tesisleri talep ettik...

Delikanlı çağımızda  akranlarımız sevgililerinin elini tutarken, bizler  silah tuttuk. Onlar şarkılar söylerken bizler marşlar ezberledik...

Onlar sevdiklerine kır çiçekleri toplarken, biz kır çiçeklerini terimizle, kanımızla suladık.

Onlar,  sıcak yataklarında iken, biz ağır iklim koşullarında  dağlarda, denizlerde, kışlalardaydık.

Bir ayın asgari 10 gününü  nöbet, gece eğitimi, tatbikat gibi özel görevlerle bir tek kuruş fazla mesai ücreti almadan geçirdik.

Evlatlarımızın doğumunda, sevdiklerimizin mutlu günlerinde, acılarında yanlarında olamadık.

Görev verildiğinde de, ölüme giderken de muhakemesiz hapis cezası verildiğinde yüreğimizde ve aklımızda hep vatana sadakat ve hizmet duygusu vardı.

Genç bedenlerimiz vurulurken, arkadaşlarımızın kollarında son sözümüzde "vatan sağolsun" dedik.

Bu kadar ağır koşullarda çalışırken hukuk ve vicdana sığmayan bir düşünce ile büro memurları ile aynı dereceden göreve başlatıldık.

Ön yargılar sonucu  tahakküme varan haksızlıklar yaşadık...

"Kol kırılır yen içinde kalır" dedik, kolumuzdan sonra kanadımız ve umudumuz kırıldı...

Hâlâ susacak mıyız?

Bayramları 15 yıllık elbise ile geçirerek, torunumuza, şehidimizin yetimine bayram harçlığı vermemenin ezikliğini duyarak ruhumuzda fırtınalar kopmasına izin mi vereceğiz?

Artık yeter...

MSB. ve Genelkurmay Başkanlığı tarafından açıklanan haklarımızla ilgili sözlerin hayata geçmesini istiyoruz.

Hiyerarşiye değil haksızlıklara, keyfi uygulamalara karşıyız. Ne imtiyaz ne de daha fazlasını istiyoruz. Tek talebimiz adalet, eşitlik ve insan onuruna saygıdır...

Bize verilen sözlerin, senetlerin karşılığını istiyoruz. Karşılığı yoksa verenleri gönlümüzle yargılayacağız!

Sosyal, demokratik hukuk devletine olan inancımız zayıfladı, hukukun guguk olmasını istemiyoruz...

Haklılığımızın tescil edilerek, bizlere verilen sözlerin tutulmamasını, Genelkurmay, siyasiler ve MSB arasında tenis topu olmak istemiyoruz. Adalet ve reform yanlısı Sn.Genelkurmay Başkanımızın  direktiflerinin hayata geçirilmesini bekliyoruz.

Vatanseverlik duygularımızın daha fazla istismarına izin vermeyeceğiz...

Bir parmak bal yalatılarak ruhumuzdaki haksızlıklara karşı isyanımızın ateşini kimse söndürdüğünü zannetmesin...

1975 yılında hak aradıkları için isyanla suçlanıp acımasızca haksızlığa, çilelere mahkum edilenler bize ibret değil mücadele gücü vermektedir.

Bizleri ölüme gönderenler, bizim mayın tarayıcısı makineler değil; insan olduğumuzu  unutmamalıdırlar...

Sadece göreve gönderilirken ve şehit cenazelerinde anılmak istemiyoruz.

Biz, hiyerarşiye hep saygı duyduk, mesai mefhumu gözetmeden çalıştık, ölüme tereddütsüz gittik...

Vatan, Bayrak ve TSK için terimizi, kanımızı, canımız verdik.

Ön yargıların olmadığı adalet eşitlik ve insan onurunun ön planda olduğunu görmek en büyük hakkımızdır...

Biz, hayatımızı gençliğimizi verdiğimiz TSK'nın adaleti ile  övünmek istiyoruz.

Gayretlerimiz bizi her gün biraz daha saran sevgisizlik sarmaşığından kurtulmaktır...

Anayasanın teminatı, peygamber ocağı ve her kuruma örnek olan TSK  bizlere üvey evlat muamelesi yapmaktan vazgeçmelidir.

Kahraman, fedakar  ve onurlu assubay meslektaşlarım;

Haklarımız için bir meşale yakarak yola çıktık. Bu yol zahmetli bir yoldur.

Bu yasal onur  mücadelesinin içinde mi olacaksın yoksa haksızlıklarını kader olarak yorumlayıp susacak mısın?  Karar senin!…

Değerli meslektaşlarım,

Yukarıdaki yazıyı yıllar önce o anki mevcut TEMAD yönetiminin başarısızlığı, kişiselliği, kararsızlığı nedeniyle oluşan umutsuzluğu gidermek, arkadaşlarımızı mücadeleye davet adına dile getirmeye çalışmıştım.

Şu an bizi temsil eden özverili, kararlı bir TEMAD yönetimi olmasına rağmen görevde iken tanıdığımız kişisel hesaplarını ön planda tutan, mücadeleyi araç olarak gören, kendine mücadelede rol biçenlerin sahneye çıktığı bir ortamda arkadaşlarımızda oluşan umutsuzluğu gidermeyi amaçlamak için tekrar yazmak mecburiyetinde kaldım.

Bölünerek çoğalmak eşyanın tabiatına aykırıdır; zaman zaman TEMAD’a övgüler yağdırıp mücadelenin yanında izlenimi vermeye çalışan ama, elindeki zehirli hançeri saplamaktan çekinmeyen bir avuç zavallı bizleri yolumuzdan alakoymamalıdır!

Bu yönetime hatalarını gidermek adına elbette olumlu eleştiri ve önerilerimiz olacaktır. Demokratik muhalefet görüntüsü ile kişisel  ikballerini için yönetimi yıpratmak isteyenler dürüst ve ahlaklı davransınlar. Bir oluşum adı altında birleşip saflarını belli etsinler. Sizler lütfen bunları iyi tanıyın ve itibar etmeyin.    

Bize haklarımız altın tepside sunulmayacağına göre başarının tek anahtarı olan kararlı mücadelemize devam edeceğiz. Yılmak umutsuzluğa kapılmak yok! Bilindiği gibi mücadelenin en kırılgan noktası umutsuzluktur...

İSTANBUL, KONYA ve BALIKESİR’de yapılan bölge toplantıları gibi 27 NİSAN 2013 günü Balçova termal tesisleri kardelen salonunda bilgilendirme toplantısı yapılacaktır. Bu toplantıların amacı, sonuçları tartışılabilir ama bu toplantılara katılmamız gerekiyor.

BU TOPLANTILAR BİZİM BİRLİĞİMİZ VE KARARLILIĞIMIZIN BİR GÖSTERGESİDİR...

Mücadeleyi amaç edinerek katkılarda bulunan ve destek veren meslektaşlarıma minnettarlığımı ve teşekkürlerimi sunuyorum.

60.000 mi büyük, yoksa 2 mi? Bunu bilmeyecek ne var? Tabii ki 60.000 büyük diyorsanız, bu makaleyi sonuna kadar okumalısınız. Zira, ya Arşimet yanlış hesapladı ya da siz yanılıyorsunuz.

Peki, nasıl oluyor da 1+1, yani 2 rakamı 60.000’den büyük olabiliyor? İstisnâsı olsa da görmek, inanmakdır değil mi? Buyurun, görelim.

Tabiatda meydana gelen bazı olayların, fiillerin sonucunu tayin eden “nicelik” değil, bilakis “nitelik”dir. İstesek de istemesek de bu böyledir. Mutlak doğrudur, neticeyi değiştiremeyiz.

Fişek, dolu ise doludur; boş ise boşdur. Avlanmak üzere tüfeğinize sürecekseniz şayet bir milyon boş fişek mi yoksa bir tek dolu fişek mi işinize yarar?..

Zeytin yağı dolduracak iseniz kulpu kırmızı kırk kırık küpü mü yoksa bir tek sağlam küpü mü yeğlersiniz?

Beraber hareket eden 2 kişi, pek tabiidir ki eşgüdümsüz ve örgütsüz hareket eden 60.000  kişiden daha büyükdür. Şöyle açalım bu mefhumu; uygun bir kaldıracın doğru sıklet noktasına oturan bir tek kişi, dünyayı mahrekinden oynatabilir mi? Evet, oynatabilir. İlmen mümkün. Kanunu  bile var (¹). Peki, yanlış yerde oturan altmış bin kişi dünyayı yerinden kıl kadar kımıdaltabilir mi? El cevap; Hayır, gıpraşdıramaz! Kımıldattığını gören var mı? Yok! Demek ki neymiş? 2 rakamı, 60.000’den daha büyükmüş! Kavilleşdik mi dostlar?

Yukarıda gördüğünüz üzere, birlik olmuş 2 kişi; hedefsiz, gayesiz, amaçsız 60.000 kişiden daha büyük ise şayet kaldıracın doğru sıklet noktasında duran 40.000 kişiyi bir düşünün... Ya da aynı fikir etrafında birbirine kenetlenmiş, aynı amaç uğrunda mayalanmış; tek bilek, tek yürek, tek ses, yek vücut olmuş 100.000 emekli üyesi olan bir dernek tasavvur ediniz hele...

Her biri farklı hedefin peşinde farklı yöne doğru umarsızca koşan ve böyle olduğu için her biri yek diğerinden bîhaber  altmış bin kişi, ancak bir kişi kadar önem taşır. Belki de taşımaz, taşıyamaz! Örgütsüz insanlar, kuru kalabalıkdan öte mânâ ifade edemez. Böyle insanlar, ortak davranamaz. Aynı anda ellerini havaya bile kaldıramaz. Bu anlamda altmış bin kişi, beraber hareket edebilen iki kişi kadar bile tesirli değildir. Kavilleşdik mi dostlar? Peki...

Örgütlü hareket etmek; emek ister, çaba ister, sebat ister, sabır ister, gayret ister yiğitler. Topyekûn mücadele etmekse niyetin şayet, tereddütsüz elini taşın altına koyacaksın. Fikrî düzeyde birlik olup aynı amaç uğrunda yoğurulmuş, aynı hedefe odaklanmış; bir işaretle, bir kelime ile bir nidâ ile bir araya gelebilen; aynı anda hareket edebilen insanlar her engeli aşar, her menzile vasıl olur. Bunca yıl emir almış, emir vermiş, nice badireler atlatmış, nice mihnetlere göğüs germiş; zorluklarla büyümüş, çeliklenmiş ve ordu idare etmiş askerleriz biz. Aynı anda aynı adımı atmayı; bir milyon kişi bile olsak yek vücüt hareket etmeyi bizden daha iyi bilen var mı?.. Kavilleşdik mi dostlar? Âlâ...

Sayın Başkan Ahmet Keser; 11 Aralık 2012 tarihinde, TARIM TÜRK TV'de saat 15:00’da naklen yayınlanan "2'den 4'e Hayat" isimli programa iştirak etdi. Başkanımız, yayına telefonla bağlanıp 60 seneden beri gasp edilen haklarımızı gayet sarahatle kamuoyuna bir kez daha ifşâ etdi (²).

Sunucu hanımefendi güzel. Allah sahibine bağışlasın. Güzel olduğu kadar kibar. Kibar olduğu kadar zarif. Zarif olduğu kadar da akıllı bir hanım. Sorduğu sorulardan anlıyoruz bütün bunları.

Programın sunucusu Sayın Esra YILDIZ, ilk önce Sayın Başkana hitaben “programa hoş geldiniz” dedi. Ve konuşmasına şöyle devam etdi;

  • Türk Silahlı Kuvvetlerinin görünmeyen kahramanlarından, astsubayların özlük haklarından ve sosyal haklarından bahsediyoruz. Öncelikle ben şunu sormak istiyorum. TEMAD’ın kaç üyesi var?

Sayın Başkanımız, bu soruyu şöyle cevapladı;

  • Doksan şube, yüz bin emekli astsubay, kırk iki bin civarında TEMAD üyemiz var.

Kıymetli arkadaşlarım, Sayın ESRA YILDIZ’ın sorusuna lütfen dikkat buyurunuz; “kaç üyeniz var?.” Alın size buram buram akıl kokan bir soru!.. Siz kimsiniz?, Derdiniz nedir?, Ne istiyorsunuz?, Kaç para istiyorsunuz? diye sormuyor. Kaç kişisiniz diyor. Adamın gönül teline dokunan soru işte tam da bu... Örgütlü hak arama mücadelesinde üye sayısı kadar söz sahibi oluyorsun, gündem tutabiliyorsun, itibar görüyorsun çünkü.

Sunucu hanımın sorduğu bu suale, Sayın KESER’in  şöyle bir cevap verdiğini hayal edin. “Bugün itibariyle yüz bin emekli astsubayımız vardır. TEMAD’ın üye sayısı ise doksan sekiz bin’dir. Bu rakam, emekli olan astsubaylarımızın %98’ine tekabül etmektedir."

*Gaip; Göz önünde olmayan, hazır bulunmayan, nerede olduğu bilinmeyen.

Bu meyanda, soralım; yoksulluk sınırında emekli maaşı alan ve TEMAD’a hâlâ üye olmayan altmış bin emekli astsubay nerede? Gören, bilen, işiteniniz var mı?  TEMAD, burada. Peki, Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekli olan altmış bin astsubay  nerede? Yoksa gaip* mi?..

YABAN KAZLARI!..

60.000 Gaip Aranıyor! Eski Tüfek Şükrü IRBIKYeşil başlı gövel ördek uçup gitse de göle karşı, suyun içinde avlanırken ölümün soğuk nefesini her an ensesinde hisseder. Çünkü kuşlar sıcak kanlıdır ve su donarsa suyun içindeki yaban kazları da açlıkdan donarak ölebilir.

Takdir-i ilâhidir. Bilirsiniz; insan, aklı ile; hayvan ise içgüdüsü ile hareket eder. İdrâki kıt olanları aşağılamak için bazen insan,  insana “kaz kafalı” der. Hâlbuki küçümsediği o kazlarının öyle bir marifeti var ki duymayın gitsin. İnsana dudak ısırtacak cinsden. Allah’ın akıl bahşettiği yegâne mahlûk olan insan bazen idrâkden mahrum kalırken nasıl oluyor da aklı olmayan yaban kazları bazı şeyleri idrâk edebiliyor?

Kışın ayaz günlerinde, yaban kazları yaşadıkları gölün donacağını hissederler. İnsiyakî olarak bilirler ki; yegân yegân uçsalar yeterli olmayacak ve göl donacakdır. Gölün donması demek kazların hepsinin açlıkdan donarak ölmesi demekdir. Gölün üstünde kalırlar ise suyun donmasıyla birlikde hepsi gene donarak ölecek. Gölün donacağını “idrâk” eden yaban kazları, eylem birliği edip sürü halinde yuvalarından aynı anda havalanırlar. Gölün üzerinde hep beraber alçakdan uçarak kanat hareketiyle nispeten daha sıcak bir hava akımı meydana getirirler. Bu hava akımıyla gölün yüzey sıcaklığının daha fazla düşmesini önler ve gölün donmasına mâni olurlar.

Aynı maksat için işbirliği yaparken yaban kazlarının o küçücük yüreklerindeki ortak kavil, “ya hep beraber, ya hiçbirimiz”dir. İnsiyakî olarak bilirler ki “hiç’lik ölüm getirir, bir’lik ise kurtuluş demekdir.” Bilirler ki gecenin büründüğü o kemik çatırdatan soğuklar ve katran karası o zulmet sürgit devam edemez. Bilirler ki karanlık, aydınlığa mağlup olacak ve sabah gene gelecek. Güneş o sıcak, güleç yüzünü gene gösterecek ve dünyayı tekrar ısıtacak. Yaban kazlarını birbirine bağlayan, aynı teknede mayalayıp, yek vücut haline getiren ve peşinde sürükleyen yegâne hayal, işte budur yiğitler.  Yaban kazları bilirler ki sürüden ayrılanın akibeti ölümdür. Yaban kazları bilirler ki hayal etmek, elleri böğründe sızlanıp ölümü beklemekden efdaldir. Hayat, gerçeğe dönüşen hayallerin başarı hikayeleriyle doludur. Önemli olan husus şudur; siz, o hikayenin hangi tarafındasınız? Kendi hemcinsimize kaz kafalı diyerek hakir gördüğümüz bu hayvanlardan bile insanoğlunun alacağı ne ibretler varmış meğerse.

image004

DAMLADAN SELE...

Varıp meclisine, emekli astsubayı sual eylesek; elvan çeşit kırkbinmilyon sebep, bahane, özür, şikayet, mazeret, gerekce işitir şu kulaklarımız. Zor değil, yağlı yağlı kesip işkembe-i kübradan bol bol atmak... Aç ağzını, yum gözünü... Dilin kemiği yok nasılsa! Üfür de üfür. Öfkene mağlup olursan şayet savur bol bol küfür. Kağıtdan kayık yüzdürüyorsan çimdiğin leğenin içinde hani mesele yok!.. Kendi ellerinle inşa ettiğin sahte, biçimsiz, sessiz, hissiz dünyanın efendisi ol zahmetsizce. Ne azgın fırtına, ne deli rüzgâr, ne dev dalgalar, ne hırçın denizler, ne de insanın ciğerine işleyen soğuklar yalasın o narin yanaklarını... Sen es, sen gürle...

image006

Komutanına kızmışdır, devletine küsmüşdür. Kendi sınıf arkadaşına gönül koymuşdur. Eşe dosda gücenmişdir. Dünyaya sırtını dönmüşdür. Yorulmuşdur, yıpranmışdır, alınmışdır, kırılmışdır. Vefâsızlıkdan yakınır. Muvazzaf iken maruz kaldığı adaletsizliğe, uğradığı tarifsiz nice haksızlığa isyan etmişdir. Halinden memnun değildir. İstikbâlinden umutsuzdur...

Hakkı vardır elbet. Ateş olmayan yerde duman tüter mi hiç? Sızlanmalar, söylenmeler, kahretmeler, şikayetler, isyanlar... Al benden de o kadar! Bütün bunları ben de yaşadım sizler gibi. Peki yerden göğe kadar haklı bile olsak bu ilenmeler, bu söylenmeler bir arpa boyu dahi yol aldırır mı bize? Götürür mü bizi hedefimize?..

Durmak, oturmakdan; konuşmak, susmakdan yeğdir. Sen, sen ol. Üfürme öyle tek başına cılız cılız. Esip gürleyen, sürükleyen, alıp götüren, kasıp kavuran yel ol. Damla iken sel ol. Hep beraber el ele ol!..

image0081’LİKDEN BİRLİĞE!

Goca çamın gürlemesi dal ilen,
Goca çamın gürlemesi dal ilen,
Goç yiğidin eğlencesi yar ilen,
değil mi?

TEMAD, goca bir çam ise deyiniz bakalım, goca çamın dalleri kimdir?

Dalleri yoğusa can dostlar, goca çam gürleyebilir mi?..

Aynı anda kanat çırpmak, aynı anda üflemek ve birleşerek büyümek...

Hedefe yek vücut yürümek..

Bazı mefhumları göremesek bile bu, onların olmadığı anlamına gelmez. Meselâ, sevgi, aşk, neşe; elem, acı keder...  Meselâ, rüzgâr. Meselâ, ses. Meselâ, suhunet. Meselâ koku. Meselâ, dağın arka tarafı... Bütün bunlar, göremesek bile yerli yerinde öylece duruyor. Marifet odur ki bunları hissedebilesin, duyabilesin, görebilesin. Bilir misin ki seni fırdolayı kuşatan o başı pâre pâre dumanlı yüce dağların arkasında ne geniş göller, coşkun akan ne derin ırmaklar, ne hırçın denizler, hatta uçsuz bucaksız nice ummanlar var... Gönül gözüyle bak ve o dağın arkasındakilerini gör.image010

Sivri sinekli sazlığın sığ sularında sazdan yapdığın kayıklarda kürek çekmekden vazgeç. Lâkin beyhudedir. Bulanık suda balık avlanmaz. Kurtul, gel yalnızlığından. İçinde çimdiğin galvaniz leğende kağıtdan gemicik yüzdürmeyi bırak. Hayal et ve kendini,  menziline vasıl olmak için engin ummanlarda hırçın dalgalarda, vahşi fırtınalarla ölümüne boğuşan gözü pek denizcinin yerine koy.

Söylenmeyi, sızlanmayı; b.kun ile güreşmeyi, gölgen ile kavgayı, karanlığa küfür etmeyi bırak. Zira nâfiledir. Sürüden ayrılan kınalı kuzunun akibetinden ibret al. Zaman, büyük düşünme zamanı. Artık lütfen büyü ve büyük düşün...

Her kuşun tüneyecek bir yuvası, her geminin sığınacak bir limanı vardır, olmalıdır. Yuvası olmayan kuşu, sığınacak limanı olmayan gemiyi tasavvur et hele... Akibeti nice olur?

İptil sen seni bil, sonra ele nazar eyle. Altmış binliklerden isen şayet 2’den küçüksün. Dulda köşelerde, karanlık mahfillerde insan eti çiğneme. Atatürk’den mirasdır bize; samîmi ve meşru olmak şartıyla her fikire hörmet ederiz. Söyleyecek bir çift efdal sözün var ise çık ortaya ve haykır yiğitce.

Çıkmaz sokaklarda, bilinmedik mecralarda, dikenli yollarda dolaşma. Tehlikeli sularda nâfile debelenme. Elindeki taşı kendi ayağına bırakma!.. Ağaç kurdu değilsin, kabuğun altına saklanma! Gürleyen goca çamın budaklı gövdesinde gürbüz bir dal ol!.. 

Muhannetin düdüğü olma, emeğini heder etme, beydude işlerde ömrünü törpüleme, densizin diline düşme. Köhnemiş kibirli kör kirpilerin fitne değirmenine dibi delik helkeyle ağulu su taşıma.

Bunca vakitden beri ölümüne yatdığın gaflet uykusundan uyan gayrı... 

Birbirinin farkında bile olmayan isimsiz, amaçsız, hedefsiz altmış bin insan kalabalığının arasından sıyrıl. Ait olduğun asıl yuvana, son limanına dön!..

Madem ki hak aramak kutsî ve şerefli bir davranış, faziletli bir iş, öyleyse buyur gel!

image011Bu yuvada, bu limanda her emekli astsubaya yer var.

  • 2012 senesi, söylem yılı idi. Fikrî hazırlık yapıldı, talepler tespit edildi ve kamuoyuna duyuruldu.
  • 2013 senesi, eylem yılı, taleplerimizin tahakkuk ettirildiği sene olacak, olmalıdır.
  • 1 iken 2 ol.  1’liği bırak, birlik ol!
  • Aslına rücû et! Kırk iki bin yürekli yiğit emekli meslekdaşın seni bekliyor!..
  • Goca çamın gürlemesi yakındır kıymetli dostlarım.

brove

 

 

 

 

 

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Astsb. III Kad.Kd.Bçvş.

 

Sayfa 1 / 2
genclige-hitabe

Son Yorumlar

Son Eklenen Mesajlar

SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN Her şeyin gönlünüzce gerçekleşeceği; sağlık, başarı ve mutluluk dolu nice yıllar diliyoruz. SİTE VE ASSUBAY GÜÇ BİRLİĞİ YÖNETİMİ
Pazar, 31 Aralık 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
Baş öğretmenimiz ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi şahsında tüm öğretmenlerimizin ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN... Demokrasinin, adaletin, huzurun ve refahın hakim olduğu nice öğretmenler günü kutlamak dileklerimizle sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
Cuma, 24 Kasım 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZIN KAHRAMANI, LAİK, DEMOKRATİK CUMHURİYETİMİZİN KURUCUSU, EBEDİ ÖNDERİMİZ VE BAȘKOMUTANIMIZ BÜYÜK DEVRİMCİ GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü BEDENEN ARAMIZDAN AYRILIȘININ 85. YILINDA SAYGI, ÖZLEM VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ... RUHU ŞAD, MEKANI CENNET OLSUN. 10 KASIM 1938 ! Bir devre damgasını vurmuş, dünyanın gidişatını değiştirmiş, yalnızca ya...
Cuma, 10 Kasım 2023

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ