Türkiye’nin de imzâ atıp dâhil olduğu Bologna Süreci’nin hedefi Avrupa devletlerinin çocuklarına lisans düzeyinde tahsil vermekdir. Birinci şartı da “lisans veya yüksek lisans” eğitimidir. Jandarma Genel Komutanlığı basına duyurduğu açıklamasında, JAMYO’da Bologna Süreci’ne geçdiğini beyân etmiş. Söz konusu bu süreç, en az 4 senelik lisans eğitimini şart koşuyor. Bu süreci tatbik edeceksen şayet en az 4 senelik lisans eğitimi vermelisin diyor. Fakat JAMYO, sadece 2 senelik ön lisans eğitimi vererek süreci tamamladığını iddia ediyor.
Ortada yanlış bir şeyler yok mu sizce?
Evinin kapısını açmak istiyorsan önce binanın kapısını açmalısın. Birinci şartı yerine getirmiyorsan şayet diğerlerini yapmanın hiçbir ehemmiyeti yokdur. Ötekileri istesen de tahakkuk ettiremezsin.
Tercüme etmekde dürüst davranmayanlar, süreci tamamlamakda samimî olabilir mi?
Değil astsubayları, olsa olsa kendini kandırırsın.
Lisans eğitimi vermeden Bologna Sürecini nasıl tamamladıklarını BİMER vasıtasıyla İçişleri Bakanlığına ve yok olasıca YÖK’e sordum. Bakalım ne cevap verecekler.
Harp okullarının 2 senelik olan tahsilini tam 34 sene önce, 1979’da lisans seviyesine yükseltdin. Fakat bugün akademik çalışma diyerek yutdurmaya yeltendiğin ve altına imzâ atdığın sürecin icâbını yerine getirmiyorsun. Astsubayların eğitimini lisans düzeyine çıkartmıyorsun. Kurnazca davranıyor ve anlaşmanın can direği olan “lisans eğitimi” şartını tercüme bile etmiyorsun.
YÖK’e bağlı olan polis, hemşire ve adliye daktilocuları bile ön lisans eğitimine biz astsubaylardan çok daha önceleri başladı. Fakat 1 senelik eğitimle mezun etdiğin astsubayları ön lisans eğitimine yükseltmek için sen tam 32 sene bekletdin. Bu konuda o kadar geç kaldın ki bugün verdiğin ön lisans eğitimi de astsubayların ihtiyacının çok gerisindedir.
Yüksek Öğretim Kurumu, bugün itibariyle nalbant yetiştirmek için ön lisans eğitimi veriyor. Demek ki nalbant yetiştirmek için bile insanı 2 sene eğitmek gerekiyor. (Bkz.↓)
Bu cümleden olmak üzere, astsubayların tahsil seviyesi konusunda Genelkurmay Başkanlığı şu temel sorulara hemen bugün cevap vermelidir;
Bu suâllerin cevabını biz astsubayların bilmeye hakkı vardır.
Bugünden tezi yok!
Millî Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı çıkıp kamuoyunun önüne Türk Milletine bu suâllerin cevabını versinler.
Basiretli davranmıyorsun,
Dürüst davranmıyorsun,
Samimî davanmıyorsun,
Hakkâniyetli davranmıyorsun!
Hiç olmazsa yalan söyleme.
Çık ortaya ve de ki “Ben, Bologna Süreci’ni reddediyorum!.”
Daha haysiyetli bir iş yaparsın.
Askerî okullların eğitim seviyesinin yükseltilmesi konusunu İntibâkların Seyir Defteri ismiyle maruf makâlemizde tafsilâtlı olarak açıklamışdık. Yeri geldiği için kısaca bir kere daha fâş edelim. İşbu makâlemizde açıkladığımız üzere 2 sene olan harp okullarının öğretim süresi 4.8.1971 tarih ve 1462 sayılı Kanun ile 3 seneye yükseltildi. Kanun’un 4’üncü maddesine eklenen ikinci bir cümle ile Genelkurmay Başkanlığının canı istediği bir zamanda öğretim süresini 4 seneye yükseltmek için kılıfı daha 1971 senesinde hazırladı. (Bkz.↓)
Genelkurmay Başkanlığı hiç vakit kaybetmedi. Keyfi hemen geldi, canı hemen istedi. “Bilim ve askerî eğitim de hemen zarûrî kıldı.” Ve 27.3.1979 tarih ve 2218 sayılı Kanun’unun 4’üncü maddesiyle 1462 sayılı Harp Okulları Kanun’unda yapılan değişiklik ile 3 sene olan eğitim süresini bu kez de 4 seneye yükseltdi. (Bkz.↓)
Genelkurmay Başkanımız 2 sene olan harp okullarının eğitim seviyesini 1971 senesinde önce 3 seneye yükseltdi. 1979 senesinde de 4 seneye yükseltdi.
Harp okulunda 4 sene tahsil yetmezmiş gibi bir de subaylara ücretli izin verip üniversitelerde okutdular.
AYİM’in şu anki başkanı hâkim kılıklı subay da işde devletin parasıyla okuyup avukat olan subaylardan.
Adı, Allahkulu Aslan. Rütbesi tuğgeneral. Önce, harp okulunu bitirip muvazzaf teğmen oldu. Harbiyede aldığı tahsil az geldi. Sonra, Genelkurmay babası onu okula gönderdi. Maaşını da Genelkurmay babası cebine koydu. Hem de tıkır tıkır, guruşu guruşuna...
Aslan, kışlada tâlim etmek yerine gidip kendi hesabına hukuk fakültesinde mesai yapdı. Nasıl oluyorsa maaşlı öğrencilik yapdı. Devletin parasıyla tam 5 sene okudu.
Okudu, okudu, okudu... Okuduklarını tam minder yapacakdı ki bir de bakdı, avukat oldu. Sonra da apoletli ceketinin üzerine yakası fırfırlı, kolçağı bol cırcırlı hâkim cüppesini giyip subay kılıklı hâkim oldu.(Bkz.↗)
Alt taraf kaval, üst taraf şeşhâne...
Mercedes görünümlü şahin arabası gibi...
Avukatlık vesikasını eline alan Aslan, hiç vakit kaybetmeden Merâsim Sokakda volta atmaya başladı. Tevâtür odur ki palyaço kıyâfeti giyip AYİM başkanı olduğunu iddia ediyormuş. Bu arada boş durmayan bu zâtı- muhterem, astsubayları kesip doğrayan kararlara imzâ atıyormuş. (bkz.)
Devlet parasıyla okuma fırsatını altın tepside subayların burnuna dayayan Genelkurmay Başkanımız bu esnasda ıslak imzalı emirler yayınlayıp astsubaylara kendi parasıyla okumayı yasakladı. Üsdelik okuyanları da fişledi... Kayıtları imha etmedilerse baksınlar. Listede benim ismimin de olması lâzım!..
Sıra astsubay okullarının eğitim düzeyinin “bilimin, askerî eğitimin” ve zamanın ihtiyacına göre yükseltimesine geldiğinde Genelkurmayımız hiç acele etmedi.
Lise sonrası 1 sene olan astsubay sınıf okullarının öğretim süresinin önlisans düzeyine yükseltilmesi kararı bildiğiniz üzere 19 Aralık 1994 tarihinde alındı. Çünkü 1 senelik eğitim veren astsubay sınıf okullarının hukûkî yapısı YÖK mevzuatına uygun değildi. Bir başka ifade ile çağdışı, aykırı, ilkel, yetersiz, battal ve köhne idi.
Subayın tahsil düzeyini yükseltmek için 1970 senesinde kolları sıvayıp harekete geçen Erkân-ı Harbiye-i Umumiye, konu astsubayların tahsil seviyesinin yükseltilmesine gelince işi elinden geldiği kadar ağırdan aldı.
Hattâ ayak sürüdü. Altmış sene önce eceliyle ölmüş subaya kılıç vermek için bile aylarca mesai harcayıp T.B.M.M.’den Kanun çıkartdı.(Bkz.↓)
Fakat astsubayın eğitimi söz konusu olunca hiç acele etmedi. 1994 senesinde alınan karar tam 8 sene sonra, ancak 2002 senesinde uygulamaya konuldu. 11.4.2002 tarih ve 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksek Okulları Kanunu kabul edildi.
Bu Kanun ile astsubay sınıf okullarının adı Astsubay Meslek Yüksek Okulları olarak değiştirildi. Lise sonrası 1 sene olan tahsil süresi Kanun’un 30’uncu maddesinin a fıkrasına istinaden 2 seneye yükseltildi. O kadar gecikme oldu ki bu Kanun daha çıkmadan köhnedi, battal oluverdi.(Bkz.↓)
Astsubay sınıf okullarının eğitim süresini ön lisans düzeyine yükseltmek Genelkurmay Başkanlığımızın tam 32 senesini aldı.
Ayak sürüyerek başladığı bu işde, Jandarma Genel Komutanlığı, Bologna Süreci’ne uyum çabasında daha işin başında sınıfda kaldı. Astsubayın eğitim düzeyini lisans seviyesine yükseltmek için burnunun dibine kadar gelen bu fırsatı kasden boşa harcadı.
Diğer kuvvetlerin bu konuda ne yapacağını tahmin etmek için bakla falına bakmaya hâcet yok. Jandarma Genel Komutanlığının yapdığını kesip yapışdıracaklardır. Kimbilir, belki de yapmışlardır.
Samsun Hedef isimli gazetenin köşe yazarı olan Alaadin CEBECİ isimli tekâüt bir miralay, yazdığı son makâlesinde biz astsubaylara sitem etmiş kendileyin. 05 Kasım 2013 tarihli yazısında astsubay kelimesinin “t” sini bahâne eyleyip türban kelimesinin “t” si üzerinden astsubayları tezyif etmeye yeltenmiş. Bu yapdığına kel alâka deyip geçelim. Zırva, tevil götürmez çünkü.
Aynı yazısında Miralay efendi, tahsil seviyesinin yükseltilmesi konusunda biz astsubayların herhangi bir isteği olmadığını ifade buyurmuş. Doğru bir konuyu eğri ifadelerle gündem etmiş. Abdest almadan namaz kılmış. Ve zemheri zürafası gibi külliyen açığa düşmüş...
Muvazzaf günlerinde elleri gıçında dolaşıp emir buyurmakdan başka bir şey yapmayan bu miralayımıza suâl eylesek, astsubay rütbelerini bî-noksan sayamaz. Oturduğu goltukdan gıçını bile galdırmadan sadefden inci misâli fikir serdeden zabit efendi bu mesnetsiz iddiasıyla da paldımı epeyi aşmış!..
Sayın miralay efendi laylon leğende kâğıtdan kayık yüzdürüp defterin üstünde mürekkepsiz divit gezdireceğine astsubayların bugünkü taleplerinin ne olduğunu öğrenmeye zahmet etseydi çok daha hasiyetli bir iş yapmış olurdu.
Astsubayların lisans tahsili almasını gerekceleriyle birlikte ortaya koyan meslekdaşlarımızın bugüne kadar sayısız makâle yayımladığını görürdü. Bu hakikâtleri bilerek konuşsaydı o vakit biz de kendisine cidden saygı duyardık.
Her şeyi bildiğini iddia eden subay gomutanlarımız, söz astsubayların tahsiline gelince hemen “kalemli ümmî” oluyorlar. Muhterem miralayımız, buyursun gelsin. Jandarma Genel Komutanının astsubaylara şu günün behrinde revâ gördüğü eğitim seviyesine bir baksın hele. Baksın da önce kendi gözlerindeki merteği bir görsün!
Peki biz astsubaylar tahsil düzeyimizin çağın ihtiyaclarına uygun olarak düzenlenmesi için bugüne kadar ne mi yapdık?
Yazdık, çizdik!
Arz etdik, talep etdik,
Bağırdık, çağırdık,
Anlayan oldu mu peki?
Kellim kellim, lâ yenfâ!..
Niyeti iyi olmayanın ameli iyi olur mu?
Harp okullarının 2 sene olan eğitim süresinin 35 sene evvel önce 3 seneye,
Sonra da 4 seneye yükseltilmesi için
Subay gardeşlerimiz garargahlarda gara gara gocaman gazanlar mı galdırdı?
Ya da
Genelkurmay Başkanının yolunu kesip
Ucu gırmızı mumlu zarf ile muhtıra mı verdi?
Her iki suâli de müsaade buyurursanız bu satırın müellifi şu fakir cevaplasın! El cevap, hayır!..
Subay olunca,
Şâhikası ala karlı yüce dağlardan bal,
Şırıl şırıl akan milli derelerden gaymaklı süt akıyor.
Sıra astsubaylara gelince,
Kırk dereden kırkbirbin kova bulanık su getiriyorlar.
Sayın miralayımız bu hakikâtleri niye gündem etmez?..
Akıl akıldan üstündür, değil mi yiğitler?
Bugün astsubayları yakıp kavuran sıkıntılara, maruz bırakıldıkları haksızlıklara dermân olacak bir iki tavsiye duymak isterdik kendisinden.
Ancak görüyoruz ki bunu bile yapmaya yüreği yetmemiş!
Bütün bunlar bir yana,
Astsubayların eğitimi konusunda şayet samimi ise,
Muhterem miralayımız kalemini oynatsın ve şöyle yazsın;
Diyebilir mi?
İşde meydan!..
Fakat emekli bir astsubay olarak ben diyorum ki,
Subayların yüksek lisans düzeyinde eğitilmelerinin zamanı artık geldi.
Yirmibirinci asırda var olmak istiyorsan şayet;
Astsubayına lisans eğitimi,
Subayına yüksek lisans eğitimi vermeye mecbursun...
Çünkü dünyanın geldiği merhale artık burasıdır.
Miralay Alaaddin beyin bu sözlerini okuyunca aklıma bir fıkra geldi. Yazması bizden. Bu durum ile alâkalı olup olmadığına varın siz karar verin.
Cingöz bir muhabir, Çoban Sülü’ye devr-i iktidarında muziplik yapıp şöyle bir suâl sormuş; “Özel hayatınızın sıkınıtılı olduğuna dair ortalıkda bir tevâtür var. Ne dersiniz bu hususda?”
Çoban Sülü bu, lafın altında kalır mı hiç?
Sarkık gıdısını gıvıra gıvıra hemen yapışdırmış cevabı.
Afet İNAN’dan naklen; "Çankaya köşkünden Meclis binasına giderken o günün Ankara'sında, yol kenarında bir tek iğde ağacı vardı. Atatürk, önünden geçerken o ağaca selâm verirdi. Niçin böyle yaptığını sorunca şöyle dedi; “O iğde ağacı, yediğim meyvenin, sığındığım gölgenin, teneffüs etdiğim havanın bir neferi. En az öbür neferler kadar bu ağacın da selâma hakkı var.”
Bir gün bir de bakıyor, o iğde ağacını kesmişler. Soruyor niçin kesdiniz diye? Yolu genişletmek için kesdik diyorlar. “Yahu” diyor Atatürk, “Kesmeden önce bana sorsaydınız, o ağacı kurtaracak bir yol bulurdum." Sonra dayanamıyor, arabaya biniyor, sürücüyle arkadaşının önünde, hüngür hüngür ağlıyor.
Bu olaydan sonra, “Atatürk gibi düşünmek” deyimi desdân olup vatandaşların diline düşüyor.
Cumhuriyet kurulalı henüz bir iki sene olmuş. Atatürk, 1924 Teşkilâtı Esasiye (Anayasa)’nin ikinci maddesine Ankara’nın Başkent olacağını kendi eliyle yazdı. Ankara’nın gelecek 100 senelik nâzım planını tasarlamak için Çankaya’da bir akşam yemeği verdi. Yaşına, başına, makâmına ve rütbesine bakmadan o zaman için mesleğinde en iyi olan fikir adamlarını sofrasına çağırdı. Konu, bir ara Ankara/ Ulus’da inşâ edilen Meclis binasının civarının tanzimine geldi. Mühendislerin hazırladığı taslağa kısa bir göz atan Atatürk, Meclis’i Çankaya’ya bağlayan güzergâhın bölünmüş yol olmasını ve genişliğinin 100 metre olmasını emretdi.
1920’lerin Ankara’sında oralarda dolaşan insan sayısı, elli kişi, altmış kişi... At arabası, kağnı dersen, sayısı beş-on... Motorlu araç ise bir elin parmaklarının sayısından ziyâde değil...
Hâl böyle olunca taslağı hazırlayan mühendisler önce Atatürk’e sonra da birbirlerinin sıfatlarına bakdılar. Emir, Atatürk’den... Atatürk 100 metre diyorsa sen, hayır efendim 25 metre kâfi gelir diyebilir misin?
Mühendisler, emredersiniz deyip konuyu kapatdılar. Kendi basiretsizliğinin farkında olmayan mühendisler, başbaşa kalınca; yolun genişliği 100 metre olsun diyen Atatürk’ün o akşam aslan sütünü fazla kaçırdığına kanaat getirdiler.
Ankara Belediyesinin bugün dahi yapdığı şehiriçi yolların genişliği 100 metrenin yarısı bile değil.
Gidip bakın! Kendi gözlerinizle temâşâ eyleyin!
Atatürk Türkiyesi’nin insanlarının ufkunun genişliğine, basiretinin vuzuhuna ve derinliğine bakar mısınız?
Yirminci asırın en büyük adamı olmak kolay mı?
1935 senesinde inşâ edilen Ankara Gar’ında tam 6 dâne peron olduğunun kaç kişi farkında? Düne kadar sadece bir peronu hizmet veriyordu. Hızlı tirenin hizmete girmesiyle bugün bile ancak 3 peronu kullanıyor. Diğer 3 peronu ise 80 seneden beridir sahipsiz kalmış. Kaderine terkedilmiş! Mühmel, mahsun bekliyor öylece...
Bakmayın siz, bugün burnu bulutları aşan tower dedikleri çirkin binalar yapdıklarına! İçi Cumhuriyet düşmanı haramzâde dolu...
Hele bir de bu binalara verdikleri ecnebi isimler var ki!.. Gönül diyor ki al o isimleri... Binaların sahiplerinin mabadına...
Bakmayın siz, milyonlar harcayıp hizmete açdıkları şu köprü, bu kavşaklara! Hepsi birer mimarî ucûbesi! Yapmadan önce oralardan geçmek daha az zaman alıyordu.
Atatürk deyince salip görmüş vampir gibi korkuyorlar! Ve O’nun yapdığı iyi işlere bile sırtlarını dönüyorlar. Anladık!..
Katolik nikâhı kıyıp gelin olarak yatağına girmek için can atdıkları Avrupa’lının inşa etdiği yollara, köprülere niye kör bakarlar?..
Ankaray ve metro derseniz... İnşaatında bugünkü belediye başkanının bir kürek harcı yok!
Yol yapmak için Allah’ın evini dahi yıkmayı marifet sayan rantperest paragöz eblehlerden ne beklenir ki?..
Cumhuriyet Türkiye’si binbir emek harcayıp mihnet çekerek Ankara bozkırında Atatürk Orman Çiftliğini 90 senede yeşertdi. Fakat Atatürk Orman Çiftliği bu iktidarın Atatürk’den intikam almak için serbest atış alanı oldu. Bu cennet bahçesini bugünün Cumhuriyet düşmanları Yağma Hasan’ın böreği misâli talan etdiler. Ve bir gecede asfalt ve beton çölüne çevirdiler. Bu hainlik de yetmedi... Çiftçilik yapılsın diye Atatürk’ün bu millete emânat etdiği kendi mülkü olan tarım topraklarının üstüne yüksek maaaşlı devlet erkânı için en ucuzu 500.000 liraya satılan saray yavrusu inşâ etdiler.
Üstelik sosyal konut diye...
Tavukların yumurtalayıp kuluçkaya yatdığı devletin toprağının üzerine TOKİ’nin yapdığı bu evlerde şimdi devlet düşmanları kuluçkaya yatdı. Kendileri gibi kindar devlet düşmanı cücükler çıkartmak üzere.
Hem de ölümüne kalkmamacasına...
Tam ortasına da hânedân haramzâdesi için Başkanlık sarayı inşâ ediyorlar şimdi.
En acısı ise Atatürk’ün öz mülkünün üstüne Amerikan conisinin utanmadan gelip büyükelçilik binası inşâ etmesi.
Bu zillet bu millete yeter de artar bile...
Atatürk’ün tapulu arazisinin üstüne zottirik lakabıyla maruf general bozuntusu bir subay, orduevi yapıp adına da Gâzi Subay Orduevi dedi. Zottirik osurursa ahlâk ve görgü fukarası arsız hırsız azgın siyâsetciler de işde böyle çatır çatır sıçar...
Başkent Ankara, 90 sene öncesine göre daha yaşanmaz, daha yorgun, daha mutsuz, daha çekilmez bir şehir oldu. Ankara’yı idare eden bugünün devlet adamları bile hâlâ Atatürk zamanında verilen önemli kararların ve yapılan büyük işlerin mirâsını yiyorlar.
90 sene sonra bile Ankara’nın merkezi bugün hâlâ o kadar insan ve araç selinin kahrını çekebiliyorsa bu, Atatürk ve Atatürk gibi düşünen yurtdaşların keskin basireti sayesindedir.
Kamu görevlisi Genelkurmay Başkanından, belediyeci tayfasından, memurundan siyâsetcisine bir de bugünün devlet adamlarına bakın!..
Hepsinin itibâr-ı şahsiyesi yerle yeksân vaziyetde...
Taraf Gazetesi yazarı Sn. İlker DEMİR 01.10.2013 tarihinde bir yazı yayımladı. Makâlesinin başlığı “Dinci faşizm, devrimci faşizme karşı.”
Türkiye'de eğitimin kifâyetsizliğinden bahsederken İlker bey yazısının bir yerinde şöyle bir ifade irâd etmiş; “Toplumun bilgi ortalaması, hemen işbaşı yapsınlar diye adeta hızlandırılmış bir eğitimle her konudan biraz öğretilen astsubaylar düzeyindedir.”
Sn. DEMİR’in bu tesbitine çoğu meslekdaşım şiddetle karşı geldi.
Hemen reddiyeler yazdılar.
Belki de bâzıları hakâretâmiz iii meyıl(!) yolladılar...
Makâlesinin müteakip satırlarında şöyle bir ifade daha kullandı Sn. DEMİR; “Yarı uzmanlık yarı cahillik demektir.”
İlkey beyin bu sözüne kimse dikkat etmedi.
Tenkit etmeden önce yazısını bir bütün olarak ele alıp meselenin özüne nüfûz edebilseydik keşke...
Benim kanaatime göre İlkey beyin her iki tesbiti de doğru ve yerli yerinde.
Yapılması gereken tek şey, sözü doğru yerinden kavramakdır.
Muhterem meslekdaşlarım;
Zarfa değil, mazrufa bakınız!
Sn. İlker DEMİR’in makâlesinde parmak basdığı tesbitlerine buyurun bir de şu açıdan bakalım;
İlker beyin her iki tesbitine ben yürekden iştirak ediyorum. Tam da İlker beyin ifade etdiği gibi bugün astsubaylara 2 senelik hızlandırılmış eğitimle her konudan biraz öğretilmekdedir. Bu cümle, astsubaylara bugün ve geçmişde verilen eğitimi çok iyi özetliyor.
YÖK’e bağlı okullarda 2 senede sadece bir meslek öğretiliyor; Aşcı, pasdacı, dakdilocu, nalbant vb...
Astsubay okullarında bugün verilen 2 senelik eğitimde ise hem askerlik eğitimi ve hem de meslek eğitimi veriliyor.
Bu iki eğitim yönteminin birisi yanlış olmak zorunda.
Sizce hangisi?..
Ölçülemeyen bir şeyin kıymeti yokdur. İsderseniz dünyanın etrafını beş kere dolanın. Ne kadar yürüdüğünüzü bilmiyorsanız yapdığınız işin gerçekde önemi yokdur.
Bu cümleden olmak üzere; eski adıyla tâlim-terbiye denen eğitim-öğretim mefhumu, ilmî esaslar dahilinde ölçülüp değerlendirilebilir olmak zorundadır. Başarıyla tamamlanmış her eğitimden sonra verilen vesikanın da bir itibarı olmalıdır. Bir başka ifadeyle, bu eğitimlerin akademik kıymeti olmalıdır.
Okuldan mezuniyetden sonra eğitim birliklerinde aldığı elvân çeşitli eğitim-öğretim sonucunda astsubaylara verilen şahâdetnâmenin Ordu dışında bir itibarı var mıdır?
Akademik bir değeri var mıdır?..
Meslek hayatımız boyunca aslî vazifemizden ayrı olarak bize dayatılan işleri; yüklenen ikiz, üçüz, görevleri şöyle bir gözünüzün önüne getirin bakalım...
Sene 1987...
Çankaya’nın şişmanı, o tarihde başbakanlık koltuğunda oturuyor. Ben, İstanbul’da gemi görevindeydim. Bıldır evlenmişim. Üsküdar’da oturuyor, Beykoz’daki gemimde görev yapıyorum. Birinden diğerine mesâfe, İstanbul’un iki ucu...
O zamanlarda bu iki nokta arasında gelip gitmek, günlük mesaimizden bile daha uzun vakit alıyordu.
Aldığım maaaş tam 90 milyon lira... Zottirik Kenan, Beykoz’a iki katlı lojman inşâ edip subaylara verdi. Kaloriferli lojmanın kirası 20 milyon lira. Bana ise yok. Üsküdar’dayım. Kiradayım, dardayım... Sobalı bir daireye ödediğim kira tam 50 elli milyon. Bu evi de enişdem sayesinde eş-dost hatırına bulabildim. Evde telefon yok... Su ve cerayana 10 milyon lira veriyorum.
Yeni evli bir aile olarak İstanbul gibi koca bir şehirde aylık maişetimiz için elimde sadece 30 milyon lira kalıyor.
Daha cebime koymadan maaşımın üçde ikisi elimden uçup gidiyor.
Tek tabancayım, anlayın hâlimi...
O zamanlarda Üsküdar/Uncular’da kurulan seyyâr tanzim kamyonlarının önünde uzun kuyruklara girip alışveriş yapıyoruz.
Biraz daha ucuza alabilelim diye. Burada satılan her şey harcıâlem nasılsa...
Kayınpederim rahmetli Sıtkı bey ve anamın emekli maaşından takviye gelmese ne yapardım, bilmiyorum.
Hayatımız cant üstünde giderken İstanbul denen şehir azmanının bir kuytusunda
Zamanın başbakanı şişman adam, bir gün gıçına vurdu ve kaka renginde bir yumurta yumurtaladı.
Bokunda bulduğu yumurtanın adı “paralı askerlik” idi.
Basdır çil çil pangonotları,
Askerlikden azâde ol!
Parası olmayan ne yapacak?
Burası Kıraliçe Elizabet’in memleketi değil!
Sulh zamânında paralı askerlik yapmak ile
Harp zamânında cepheden firâr etmek arasında fark yok bence.
Temel askerlik hizmetinde her vatandaş eşit olmak zorunda.
Şu son senelerde Türk askeriyesine vurulan darbenin birincisini işde bu şişman adam vurdu.
Mukaddes vatan hizmetini paraya tahvil etdi.
Ben bunu 30 sene önce yaşadım...
Çalışdığım gemi, hücümbot. İki telsiz astsubayı ve bir yazıcı er kadrosu var. Ben, gûyâ kıdemli telsiz astsubayıyım. Önceki gemimde kendi işimi yapıyor sadece mesaj yazıyordum. Fakat bu gemimde İdârî sınıfından astsubay kadrosu yok. Bu kadronun görevi, ikiz görev olarak benim üzerimde...
Kendi işim olan mesajı yazıyorum...
Sonra oturup İdârî astsubayın yapması gereken evrak işlerini yapıyorum.
İşim başımdan aşkın, canım burnuma gelmiş!..
Vaziyet bu minval üzereyken
Binbir emek verip son bir senede yetişdirdiğim yazıcı er, tam işi öğrendi derken, teskere alıp gitdi.
Diğer astsubay arkadaşım ise 6 aylığına kursda.
Üç kişilik kadroda yapayalnız kaldım. Gemidir, ne iş vardır diyenler günahıma girer, bilesiniz!
Koca bir harb gemisinde yazılan çizilen ne kadar evrak, yazı, çizi, rapor varsa hepsi bu gemide de var.
Eski yazıcı da teskeresini alıp gitdikden iki hafta sonra yeni yazıcı er, acemi eğitiminden sonra gemiye geldi.
“Ben”, dedi “Paralı askerlik için müracaat etmişdim. Kabul edilmiş. İşde yazısı. Benim hemen gitmem gerekiyor!”
Paralı askerlik konusunda herkesin olduğu kadar benim de bilgim vardı. Şişman adam, sağ eline kalemi alıp havada daireler çizerek işkembe-i kübrâdan bol bol atıyordu.
Gara gerdanını gıvıra gıvara anlatıyordu faziletlerini paralı askerliğin.
Bütcede deliği böyle kapatacağı yalanını yüzü kızarmadan üfürüyordu.
Paralı akserlik diye siyâset erbâbının atıp tuttuğu bu kararın bana tesirinin ne olacağı hakkında hiçbir fikrim yokdu.
Gidip karargahdaki personelcilere sordum. “Evet, bu eri hemen terhis edin!” dediler.
Yazıcı eri, gemiye geldiği gün apar topar bütün evraklarını yazdım ve terhis etdim.
Başladım beklemeye, yenisi gelsin diye.
O tarihde acemi eğitimi, üç ay...
Tam üç ay sonra, yeni bir yazıcı geldi... Bu er de acemi birliğindeyken paralı askerlik için müracaat etmiş. “Terhisimi bekliyorum. Her an gidebilirim” dedi. Ve öyle oldu. Bir hafta sonra terhis evrağını aldık. Artık işi öğrenmişdim. İkinci yazıcı erimi de paralı askerlik alıp götürdü.
Bir üç ay daha bekledim. Parasını ödeyip askerliğini yapan erlerin yerine atama yapılmadı. İşler bizim üstümüze kaldı anlayacağınız.
Tam 6 ay sonra üçüncü yazıcı er gemiye geldi. Hazırlıklıydım. Parasını yatırdığına dair banka makbuzunu gösterse bu erin de teskeresini hemen eline tutuşturacakdım.
Bu gelen çocuk, “Hayır komutanım, babam paralı askerlik yapmamı istemedi!” dedi.
Antalya’lı emekli bir polisin çocuğu olan Hakan ile onbeş ay baba-oğul gibi çalışdık. Musabeciymiş. Akıllı, dürüst, çalışkan bir çocuk... Bir kere anlatıyorum, hemen öğreniyor...
Bir gün uzun bir rapor yazdım. Al, oğlum şunu götür imzalat getir dedim. Evrağı götürdü. İmzâ atacak yüzbaşı, bende kalsın. İmzalayıp ben getiririm demiş. Yazıcı erim ile birlikde daktilonun başında çalışırken yüzbaşımız yanımıza kadar avdet etdi. Elindeki imzâ sümenini Hakan’a uzatıp “teşekkür ederim oğlum. Tam istediğim gibi olmuş” dedi.
Hakan, akıllı çocuk. Efendim yazıyı ben yazmadım. Komutanım yazdı dedi.
Yazıcı er’e teşekkür edecek kadar babacan olabilen bu yüzbaşı, Hakan’dan aldığı cevap karşısında sadece dut yedi!
Bunları niye anlatıyorum?..
Yanımda çalışması gereken yazıcı erimi, şişman adam para isteyip ayartdı?
Niye?
Bütce delik ya!.. Yamananacak.
Yanımdaki astsubay arkadaşımı ordu, kursa gönderdi.
Niye?
Okulda verdiği eğitim yetmiyor! Takviye yapılacak.
Hay sizin yama tutmayan delik bütçenizi de...
Okulda verdiğiniz yarım yamalak eğitimi de...
Hırsız-arsız siyâsetci tayfası Ankara’da yılkı beygiri gibi tepişdi.
Fakat gemide görev yapan astsubay Şükrü ezildi.
Anam beni sizin deliklerinizi tıkayayım diye mi doğurdu be eblehler?..
Gemide eski duruma dönmek tam dokuz ayımı aldı...
Sözde Ergenekon davasından şu anda mahpus olan Sn. Turgay ERDAĞ, Allah yardımcısı olsun, yüzbaşı rütbesinde ve geminin ikinci komutanı.
Bu sıkıntılı günlerde bir gün bana dedi ki “Para isde, vereyim. Fakat ne olur, hastalanma ve benden izin isteme! İkisini de kabul edemem!”
Benim tek başıma görev yapdığım gemide şu anda üç astsubay kadrosu var...
Bu süre içinde kendi görevimi yapdım,
İdârî astsubayın görevini “ikiz görev” olarak yapdım,
Aynı dönemde kursa giden astsubay arkadaşımın görevini, “üçüz görev” olarak yapdım,
Parayı basdırıp askerliği satın alan yazıcı erlerin görevini de “dördüz görev” olarak yapdım.
Bunların hepsi de ciddî mesuliyet isteyen görevler...
İki satır emirle yapdık bunları da hâtâ yapsak bizi kim savunacak?
Kimse,
Yapılan ufak bir yanlışda soluğu Merâsim Sokak’da almak var!
Çekdiğim sıkıntıları Allah’dan başka kimse bilemez.
Elimizin emeğini, alnımızın terini, gözümüzün ferini tüketdik.
Ömrümüzü hesapsızca harcadık vatan uğruna.
Emirle görev verenler bu işlerin karşılığında bir guruş verdiler mi?
Hayır!
Beşiz görev yapdım mı?
Yapdım.
Hani, Avrupalı devlet adamları açıyorlar ya!.
İşde bunun için ayrı bir fasıl açmam gerekecek...
Bütün bu görevleri yaparken bir de nöbet var tabi ki.
Günlük nöbet, bellidir.
Her üç günde bir kere gemide kalıp 24 saat nöbet tutardık.
Sabah sekizde nöbeti alırsın.
Ertesi gün sabah sekizde nöbeti devretmen gerekir.
Fakat ertesi gün nöbeti ne zaman vereceğin çoğu zaman muammadır.
Görev bitince nöbet biter.
Bir de haftalık nöbetler var ki anlatmaya değer.
Cuma sabahı sekizde gemide nöbet başlar.
Cuma, Cumartesi ve Pazar geceleri gemide kalırdık.
Tam 3 gece ve 4 gün süren nöbetden sonra Pazartesi akşam mesaiden sonra eve giderdik.
Her üç günde bir defa, günlük nöbet,
Her üç haftada bir defa, hafta boyu nöbet.
Hafta içinde 6 dâne nöbet,
Hafta sonunda 4 dâne nöbet.
Her ayın üçde biri,
Bir başka deyişle
Bir ayda tam 10 gün nöbet...
Bir senede eder tam 120 gün...
Seyirde geçen günleri de ilâve et,
Bir senenin en az 240 günü evden uzak, gönüllü mahpus hayatı.
Gemi görevimin son senesinde tam 280 gün gemide kaldığımızı gemi jurnalinden kendim hesaplamışdım.
Bekâr olarak çalışdığım ilk üç seneyi saymıyorum.
Fakat 13 senelik muharip gemi görevimin 10 senesi
Bir koca, bir baba olarak işde bu şartlar altında geldi, geçdi.
Bütün bu hesapları yapmak için dört işlem bilmek bile yetmez.
Eşime ve çocuklarıma karşı yaşadığım bu ayrılıkların bedelini nasıl öderim, bilmiyorum!
Peki, günün şu vakdinde sinekkaydıran cinsinden bu sakal tıraşını niye yapdım?
İkiz, üçüz, dördüz görevin ne olduğunu bilmeyenler öğrensin diye.
Astsubayın hangi şartlar altında vatan görevi yapdığını duysunlar diye.
Üstelik bu görevler 30 senelik muvazzaf astsubaylık hayatımın ne ilk ne de son ikizleri, üçüzleri, dördüzleri oldu!..
Her emeğin bir karşılığı olmalı, değil mi?
Ömrümü törpülemek bahasına canımı dişime takarak yapdığım bu görevlerden dolayı devletim bana bir guruş fazla para ödemedi.
Nur içinde yatsınlar!
Babamın, ebemin, dedemin hatırına yapdım bütün bunları.
Bunaldığım her seferinde onların vasiyeti geldi gözümün önüne...
Huzur ve hazarın diyetine
Bu garayağız torun esker olacak inşâllah!
Devletime, milletime
Helâl olsun hakkımız...
Pişman mıyım?
Hayır!..
Çünkü,
Vatan bir yana,
Askerlik ve para...
Bu iki mefhumu hiçbir zaman bağdaşdıramadım.
Karnımı doyurun,
Lojman verin,
Yapdığım askerlik için para istemem!..
Ben, böyleyim...
Anamdan, rahmetli babamdan böyle öğrendim.
İşde, muhterem meslekdaşlarım, tarihden bir nefes verdik sizlere...
Vatan sevdâlısı yüzbinlerce astsubayın yaşadığı milyonlarca hikâyeden sadece birisi...
Kimileri Genelkurmay babasının parasıyla hukuk fakültelerinde okuyup AYİM’e başkan, ya da mühendis olurken ben gemide, denizde, fırtınada, karda, kışda bu şartlar altında vatana hizmet etdim.
İmdi dönelim gazeteci Sn. İlker DEMİR’in sarf etdiği sözlerine.
Biz astsubaylara yüklenen bu ikiz görevlendirmelerin çoğunu hiçbir eğitim almadan yapdık.
Böyle olunca da kendisine ısmarlanan her işi yapan, ömrünü hebâ eden fakat en önemlisi de emeğinin karşılığını alamayan vasıfsız bir işçi tanımı çıkıyor ortaya.
Bir astsubay olarak benim bu yapdıklarımdan sadece birisini bir işveren, işçisine yapdırsa Anayasa madde 18’i ihlâlden soluğu mahkemede alır. (Bkz.↓)
Bu hakikâtleri inkâr edebilir miyiz?
Bugün astsubayların hâlâ görev tanımları yok ise, hâlâ kadro unvanı yok ise, görevde bir terfi mertebesi yok ise bunun suçlusu Sn. İlker DEMİR midir?
Bugün astsubaylara okulda verilen eğitim yeterli değil ki mezuniyetden sonra dizi dizi hizmetiçi eğitimler veriliyor. Hiçbir akademik değeri olmayan bu merdivenaltı kurslarla eğitim açığını yamamaya çalışıyorlar.
Harb okulundan sonra subaylar yüksek lisans ve harp akademileriyle beslenirken astsubaya merdivenaltı eğitim verilmesini içinize sindirebiliyor musunuz?
Bunlara kim yanlış diyebilir?
İşde mevcut ve haklı tesbiti Sayın DEMİR kendi sözcükleriyle ifade etmiş.
Elin gâvuru kendi astsubayına “akademi” eğitimi verirken senin adamların ne yapıyor?
Hırsızın hiç mi suçu yok?..
İlkey beyin tesbitlerine bir şerhim var; Öğrendiği konulardan birisi astsubayın esas konusudur. Mesleğidir. Ve her astsubay, kendi konusunun usdasıdır.
İşde Sn. DEMİR ile ayrıldığımız tek nokta burasıdır.
Bu cümleden olmak üzere şu satırın müellifi diyor ki;
Bugün bizler, astsubaya verilen 2 senelik eğitimin yeterli olmadığını iddia ediyorsak “Yarı uzmanlık, yarı cahillikdir!”diyen İlker bey ile aynı noktada buluşuyoruz.
Her ikimiz de aynı tesbiti
Sadece farklı cümleler ile ifade ediyoruz.
Hepsi o kadar.
Dışarıdan bakan bir gazetecinin gördüğü bu hakikâti, Genelkurmay Başkanı Nejdet bey niye görmez?..
Sorulması icâb eden asıl suâl budur, canlarım...
Doğru söyleyeni daşlamak yerine ilhâm almalıyı bilmeliyiz.
Akıllı adam; yanlışdan, doğru elde edebilendir.
(Devam edecek)
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Astsb. III Kad.Kd.Bçvş.
*** Kaynakca üçüncü (son) bölümdedir.
Okumak için resimi tıklayınız
Genelkurmay Başkanlığı Assubayların TSK'da yıllardır DİLE getirdikleri AYIRIM - HAKSIZLIK - HUKUKSUZLUK ve ÖTEKİLEŞTİRME hareketlerini YANITSIZ ve ÇÖZÜMSÜZ bırakarak YASAL uygulamalara GİTMEMESİ SUBAY SINIF haklarını KORUMA amacını ve haddini aşan bir davranış biçimi halini almıştır.
Genkur Bşk. ve Sıralı Komutanların bu YANLI davranışları konuya vakıf olan... KAMU vicdanını da Assubayları da İNCİTMEKTE ve RENCİDE etmektedir.
TSK'nın BİRLİĞİ BERABERLİĞİ ve DİSİPLİNİ için başta GENELKURMAY Başkanları ve SIRALI komutanlar hem YASALAR hem de kamu VİCDANI açısından TARAFSIZLIKLARINI koruyarak, TARAF olmaktan kaçınmalı TSK'da YASALARIN uygulanabilir hale gelmesi için GÖREV ve YETKİLERİNİ kullanmalıdırlar.
Bugüne kadar ASSUBAYLARIN taleplerini CİDDİYE almayan, sorunlardan BİRİNİ dahi ÇÖZME yoluna gitmeyen Genkurun TARAFSIZ olduğuna İNANMAK mümkün müdür? Yıllardır ASSUBAY sorunlarını ÇÖZMEZKEN, bugün ÇÖZÜLECEK bir SUBAY sorunu olmaması ASSUBAYLARA karşı en BÜYÜK BİTARAF olmak ve HAKSIZLIK değil midir? Hani TSK AYIRIMSIZ ve AİLEYDİ? Böyle BÖLÜNMÜŞ-PARÇALANMIŞ ve aralarında GÜVEN unsuru YOK olmuş BİREYLERDEN AİLE olur mu?
TSK'da en güzel ve TARAFLI AYIRIMLAR TAZMİNATLAR - LOJMANLAR - ORDUEVLERİ ile YAŞANMIŞ ve daha da GÖZ ÖNÜNDE olan CANLI örneği ise TSK'da Harp okullarıyla Assubay Okullarının süreçlerinde YAŞANMIŞTIR.
Harp Okullarındaki ÖĞRETİM süresi sırasıyla 2 yıldan 3 yıla, daha sonra 3 yıldan 4 yıla çıkarıldığında ÇALIŞAN ve EMEKLİ olan SUBAYLARIN İNTBAKLARI hiç vakit kaybedilmeksizin yapılmışken,
Assubay Okullarının Meslek Yüksek Okulu sürecine çıkarılmasının üzerinden 10 yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen Assubayların İNTİBAKLARI hâlâ YAPILMAMIŞ, Assubayların MAĞDURİYETLERİ sürmektedir. Genelkurmay Başkanının bu konuda hâlâ SÖYLEYEBİLECEĞİ bir şey varsa ve hâlâ "TSK'da AYIRIM yoktur" diyebiliyorsa, buna da artık ancak "PES" denir. İNKARCILIĞIN bu kadarına gerçekten de PES yani.
ASSUBAY camiası olarak ASSUBAYLARIN İNTİBAKLARININ 10 yıldır NEDEN geciktirildiği ve halen NEDEN yapılmadığı konusunda Genelkurmay Bşk.dan CİDDİYETE dayanır YASAL bir açıklama bekliyoruz.
Bu ÖRNEK geciktirme Assubayların TSK'da yaşadığı HAKSIZLIK - AYIRIM ve ÖTEKİLEŞTİRMEDEN sadece birisidir. Bunları SOSYAL yaşam ve EKONOMİK konulardaki ve GÖREVDEKİ ADALETSİZLİKLER ile çoğaltmak mümkündür.
İşte Genelkurmay Başkanlarının TSK BÜTÜNDÜR. ASSUBAYLAR TSK'nın AYRILAMAZ UNSURUDUR, AİLEDİR ve AYIRIMSIZDIR dedikleri TSK budur. Bu mu AYIRIMSIZ ve BÜTÜN olan TSK?
TSK'da bütün bu HAKSIZLIK - HUKUKSUZLUK - AYIRIMLARLA bunları CANLI olarak bizzat YAŞAYAN ASSUBAYLAR YAŞADIKLARINI DİLE GETİRDİKLERİ İÇİN Genelkurmayca SUÇLU ilan edilirken, TSK'da BUNLARI yaşatanlar, Assubayların GÖZÜNÜN içine bakarak TSK BÜTÜNDÜR ve AYIRIMSIZDIR diyen GENELKURMAY BAŞKANLARI ve Sıralı Komutanlar GÖREVLERİNİ ihmal ettikleri halde SUÇLU olmuyorlar da, HAK aradılar, yapılan yanlışları söylediler diye ASSUBAYLAR SUÇLU ve GÜNAH keçisi mi ilan edildiler? Haksızlığın bu kadarına da gerçekten PES yani.
Acaba Genkur Bşk ve Sıralı KOMUTANLAR TSK BİR BÜTÜNDÜR - AYIRIM YOKTUR derken KENDİLERİ buna İNANIYOR MU? BU SÖYLEDİKLERİNİ SAMİMİ OLARAK İÇLERİNE SİNDİREBİLİYORLAR MI?
GENKURUN TSK BÜTÜNDÜR ve AYIRIMSIZDIR söylemlerine Assubaylar KESİNLİKLE İNANMIYOR ve YAŞANILANLARDAN dolayı KOMUTA kademesine de GÜVENMİYORLAR.
ÖNCELİKLİ olarak ÇÖZÜLMESİ gereken SORUN TSK'da "YOK" olan GÜVEN sorunudur. Genkur Bşk ve Komuta kademesinin ÖNCELİKLİ GÖREVLERİ personelin Komuta kademesine karşı kaybolmuş olan İNANÇ ve GÜVEN kaybını kazanmak ve tazelemek olmalıdır.
Bunun için önce ÜLKENİN ve TSK'nın BÜTÜNLÜĞÜNE ve KORUNMASINA İNANMAK gerekir.
Bugüne kadar Assubaylara ayırım - haksızlık ötekileştirmeleri yapan Genkur Bşk.lığı ve Komuta kademesi mi, Yoksa yapılan bu AYIRIMCI-BÖLÜCÜ ve Personeli birbirinden AYRIŞTIRAN SİSTEMİN yanlışlarını söyleyerek TSK'da birliğin dirliğin SAĞLANMASINI İSTEYEN Assubaylar mı SUÇLUDUR?
Dünyada YANLIŞI gösterip, YANLIŞLARDAN vazgeçilmesini isteyenlerin KUSURLU-SUÇLU görüldüğü başka bir yer var mıdır?
Assubaylar sadece TSK'da personeli AYIRIM ve BÖLÜNME noktasına getiren YANLIŞLARDAN kurtulmak ve bunların sonlanmasını, yapılan HAKSIZ-HUKUKSUZ uygulamalardan oluşan MAĞDURİYETLERİN giderilmesini istemektedirler.
TSK BÜTÜNDÜR - AİLEDİR - ASSUBAYLAR TSK'NIN AYRILAMAZ ÖNEMLİ UNSURUDUR diye açıklamalarda bulunan GENKUR BŞK.lığı SORUNLARI çözeceği yerde ASSUBAYLARLA DİYALOG ve İLETİŞİM yollarını tamamen kapatmış, ASSUBAYLARIN taleplerine KULAKLARINI tıkamış, Assubaylara ve SORUNLARINA YOK gözüyle bakarak, ASSUBAYLARI TSK'dan SOĞUTMA suçunu işlemiştir.
HUZURSUZLUK sadece TSK'yı değil, aynı zamanda ÜLKEMİZİ de ilgilendirmektedir. BİRLİĞİ-DİRLİĞİ ve DAYANIŞMASI kalmamış bir TSK'nın ÜLKENİN BÜTÜNLÜĞÜNÜ KORUMA ve KOLLAMA görevini icra etmesi zordur. Bu durum Başkomutan sıfatıyla C.Başkanını da, VESAYETTEN kurtulduğu söylenilen TBMM'ni de ilgilendirmektedir.
Eğer T.C. de ÜLKENİN BİRLİK ve BERABERLİĞİ, TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ ÖNEMSENİYORSA Başkomutan sıfatıyla C.Başkanı, TBMM ile Genkur Başkanı da artık TSK'da ASSUBAYLARI kopma noktasına getirmiş olan SORUNLARI ÇÖZMELİ VE BU KONUDA HİÇ VAKİT KAYBETMEDEN HAREKETE GEÇMELİDİRLER.
İkisi de pizzacıların memleketi İtalya’dan geldi bize...
Her ikisi de bugün artık kullanılmayan, ölü bir dil olan Lâtince kelimeler.
Birincisi, geldiği memleketde bir şehirin adı...
Aynı zamanda sığır, dana ve domuz etinin karışımından bu şehirde yapılan sucuğa verilen isim. (Bkz.→)
Sucuk deyince biz Türklerin aklına memleketim olan Afyonkarahisar geliyorsa
İtalyanların aklına da Bologna geliyor.
Bologna sözcüğü Bononia kelimesinden türemiş.(¹)
Afyonkarahisar ismi üç sözcükden mürekkep birleşik bir kelime; Afyon, kara ve hisar...
Tesadüfe bakınız ki Afyonkarahisar’ın üçüncü kelimesi gibi Bononia sözcüğünün anlamı da hisar demekmiş.
Aynı denize kapısı açılan, iki ayrı memleketin iki farklı şehrini iki aynı hususiyet meşhur etmiş; Sucuk ve hisar...
İkinci kelime, bir pizzacının icat etdiği kokulu suya verilen isim. Bu kokulu suyu 1709 senesinde bir İtalyan vatandaşı imâl etmiş. Fakat bugünkü İtalyanların ataları Lâtin senyörleri bu suya hiç rağbet göstermemiş. Hâl böyle olunca da mucidi, soluğu Almanya’nın Köln şehrinde almış. Uyanık İtalyan, tezgâhı burada açmış. İmâl etdiği kokulu suyu Köln ahalisi pek sevmiş. Adam su satmış, servet yapmış!..
Köln, bildiğiniz üzere Almanca bir kelime. Lâtince colonia kelimesinden türemiş. Anlamı müstemleke, sömürge demek. Kokulu su meşhur olunca Köln şehrinin ahalisi, Köln kelimesinin Lâtince’si olan colonia ismini vermiş.
Tıpkı bizim lokuma ecnebilerin Türk lokumu dediği gibi...
Biz Türkler de bu kokulu suyun ismindeki C harfini, Almanca’da söylendiği şekilde K olarak telâffuz etmişiz.
Ve evlerimize gelip gidenlerin avucuna teklifsiz boca etdiğimiz kolonya çıkmış ortaya. (Bkz.→)
Mevsimler divânında söz aldı karakış fırtınası şimdi! Dış kapının dışına dayandı kış.
Tekâüt aylıklarınızın nısfını doğal gaza vermeye hazır olun! Zirâ okgalı bir zam bindirecekler pek yakında, haberiniz ola!
Okumak için tahassür ile açdığınız bu sayfaya gelince...
Makâlemizin konusu, sizi elvan çeşit güzel kokular ve sosis sucuk salam konusunda irşâd etmek değil, bilesiniz!
Bu vazifeyi ortalıkda bilâ bedel icrâ eyleyen beyni midesine yapışık hazcı, sazcı, gazcı şarapperestler hapazla nasıl olsa...
Yeni yılda “emekliye zam!” müjdesi de veremiyoruz...
Zirâ sitemiz idaresi bombayı henüz patlatdı. Camiamıza hayırlı olsun!..
Üstelik hepimizin işi gücü var. Vakit, tedârik görme vakdi. Malûm, gaz, tuz, cızz!..
Sucuğu, T.C. Ordusunun “İlk kamu görevlisi” Genelkurmay Başkanına verin! Alışkındır, kendisi pek sever...
Kolonya ise bizim fakirhanede... Müsait bir zamanda buyurursanız limonlusundan bolca ikrâm etmesi de bizden olsun!
Mürekkebimi asıl vakfetmek istediğim konu, şu günlerin netameli bir sözcüğü olan “süreç” ile alâkalı...
Başladı, durdu, bitti, öldü, gitdi diye yutturmaya çalışdıkları süreci, meselenin erbablarına bırakıyoruz şimdilik kaydıyla. Herkesin diline pelesenk etdiği ve fakat içinde ne olduğunu bir iki insanın bildiği o meşum ve mel’un süreç değil bizimki.
Bunun adı, Bologna Süreci...
Bakınız, neler olmuş yiğit meslekdaşlarım!..
Jandarma Genel Komutanlığımız, JAMYO’da henüz bir faaliyet tamamlamış. Bologna Süreci isimli bu faaliyeti aşağıda gördüğünüz resmî yazısında kamuoyuna ilân etmiş.
JANDARMA ASTSUBAY MESLEK YÜKSEK OKULU (JAMYO)
Jandarma Astsubay Meslek Yüksek Okulu 4752 sayılı Kanun ve Astsubay Meslek Yüksek Okulları Yönetmelik esaslarına göre 2003 yılında eğitim öğretime başlamış ve 2005 yılında ilk mezunlarını vermiştir.
Jandarma Astsubay Meslek Yüksek Okulunda, Bologna Sürecine dâhil olma çalışmaları 2011 yılında başlamış ve 2012 yılında süreç tamamlanmıştır.
Avrupa’da ortak bir Yükseköğretim alanı yaratmayı hedefleyen Bologna Süreci, 19 Haziran 1999 tarihinde İtalya’nın Bologna şehrinde, 29 Avrupa ülkesinin yükseköğretimden sorumlu bakanlarının katıldığı toplantı sonunda Bologna Bildirisi’nin yayınlanmasıyla başlamıştır. Halen, dünyada 48 ülke bu sürece dâhil olmuş, 24 ülke ise bu süreci takip etmektedir.
Türkiye, 2011 yılında Prag’da yapılan toplantıda Bologna Süreci’ne dâhil olmuş ve Yükseköğretim Kurumu (YÖK)’nun koordinatörlüğünde Yükseköğretimin yeniden düzenlenmesi çalışmalarına başlamıştır. Türkiye’deki yüksek öğretim kurumlarının tamamı, 2012 yılı sonuna kadar bu sürece dâhil olacaktır.
Bologna süreci ile;
![]() |
|
Bu süreçte, Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi 2008 yılında, Türkiye Ulusal Yeterlilikler Çerçevesi ise 2010 Yılında belirlenmiştir. Bu doğrultuda, her bilim alanının Yeterlilikler Çerçevesi ve bu alanda eğitim veren programların yeterliliklerinin belirlenmesi çalışmaları başlatılmıştır.
Bu kapsamda;
Yeni düzenleme ile;
JAMYO’nun Bologna Süreci’ne dâhil olmasının bakınız hedefleri neler imiş! Bir kere daha kıraat edelim ve hemen peşinden nacizâne fikrimizi serdedelim;
Bunu yapmak için niye Avrupa’nın kapısını çalıyorsun? Kendin yapmak için aklın yetmiyor mu?
Hayrola? Üç guruş döviz getirsinler diye köle muamelesi yapdığın kendi vatandaşının emeğini Avrupa’ya haraç mezat satdığın yetmedi galiba. Astsubaya verdiğin ön lisans diplomasını Avrupa tanısa ne olacak? Yoksa bu kez de Avrupa’ya Türk Jandarma Astsubayı mı ihraç edeceksin?
Bu mesnetsiz sözü söyleyenlerin dillerini eşşek arısı soksun e mi? Anlı şanlı gomutanlarımız diyor ki; ben seni sadece iki sene okuturum. Bu eğitimin adı da ön lisansdır. Ondan sonra sen çal, sen oyna! Lisans yapmak ise senin gözel gönlüne galmış gayrı. Basdır parayı! Dikey geçişde çeşitlilik gani nasıl olsa! Seç birisini... Git, kendi paranla iki sene daha oku ve lisans diplomanı al. Nasıl olsa hiçbir işe yaramayacak. Gönül diyork ki al o diplomayı! Dür, bük ve bu lafı edenlerin...
İşde bu söze diyecek bir şey bulamıyorum. Kuyruğunu kovalayan köpek deyimi geldi aklıma birden.
İşde bu mesnetsiz söze acı acı gülmekden başka bir şey gelmiyor içimden. Tam bir kurnaz kurmay lafzı boş bir tümce... Vermeden almak, sadece Allah’a mahsusdur. Toprağa ne verdin ki toprakdan ne bekliyorsun? Sürec öncesine göre jandarma astsubayına ilave olarak ne verdin ki sürec sonrasında hizmetlerin etkinliği artsın Allahaşkına?
Buraya kadar yapılmak istenen, kırağının bile çalmaya tenezzül etmediği gara patlıcanın faziletinden daha ehven değil. Bunu herkes bilsin.
Yukarıda okuduğunuz evrak, aslında Bologna Süreci’ni anlatan örütbağ sitesinin sayfasında yayınlanan İngilizce yazının bir tercümesi. Başka bir şey değil! Jandarma Genel Komutanlığı karargahından birisi o sayfaya girmiş. Gördüğü İngilizce metni tercüme etmeye çalışmış. Çalışmış diyorum çünkü tercümeyi yaparken İngilizce aslında mevcut olan çok önemli bir cümleyi atlamış. Hüsniyetle yaklaşıp gözünden kaçmış diyemeyiz. Çünkü bir kelime değil, beş kelime değil. Sayfada üç satırlık yer tutmuş koskaca bir cümle! Gözden kaçar mı?
Şimdi, geliniz biz bu folim karesini burada donduralım. Metini tercüme eden mütercimin kasden kıvırdığı fakat çevirmediği cümleye bir bakalım. (3) (Bkz.↓)
Kırmızı çizgiyle altını çizdiğim birinci sözcüğün Türkçesi “Lisans”, ikinci sözcüğün Türkçesi “Yüksek lisans” demek. Bu iki sözcüğü aklınızda tutun lutfen. Başına gelenleri makâlemizin aşağıdaki bölümlerinde fâş eyleyeceğiz.
Yukarıdaki pencerede mavi renk ile boyadığım İngilizce cümlenin Türkce’ye tercümesi şöyle oluyor;
Bologna Süreci’nin temel amacı; Avrupa’da Yüksek Öğretimine olan rağbeti artırarak rekabeti geliştirmek, kolay anlaşılır programlar ve diplomalar ile lisans ve yüksek lisans düzeyinde eğitimler temin ederek ülkelerarası öğrenci hareketliliğini ve iş imkanlarını kolaylaşdırmakdır.
Yukarıda tarassut etdiğiniz İngilizce metinde, Bologna Süreci’nin amacı açıklanmış. Bu amaç, temel bir şarta bağlanmış; “Lisans ve yüksek lisans düzeyinde eğitim vermek.” Sürecin can direği işde bu can dostlarım!... Bunu da bir kenera yazınız.
Görmezden geldikleri bu temel şartın ortadan kalkması ile Bologna Süreci’nin içini boşaltmışlar! Netice itibariyle de bu süreci, jandarma astsubaylarına hiçbir faydası olmayan sahte bir ilaç haline getirmişler.
Avrupalı’nın yapdığı iyi, güzel işleri yapmaya anlaşılan kafanız basmıyor.
Fakat yapılan iyi güzel işleri ifsâd etmeye, iğdiş etmeye gelince kurnazlıkda, hinlikde sınır tanımıyorsunuz.
Türkiye’nin 2011 senesinde imzaladığı Bologna Süreci’nin hedefi Avrupa devletleri arasında içerik ve nitelik bakımından eğitim birliği temin etmekdir. Bu bu sürece dâhil olmak da gönüllülük esasına dayanır. Sürece dâhil oldukdan sonra da şartlarını yerine getirmek her ülkenin kendi hür iradesine bağlıdır. Fakat imzaladıktan sonra anlaşmanın hükümlerine uymak ve şartlarını tam olarak yerine getirmek gerekir. Uluslararası hukuk anlayışı ve kabul görmüş devlet ahlâkı bunu icap etdirir.
Sağ tarafdaki gördüğünüz kendi resmî örütbağ sayfasından aldığım 8 Kasım 2003 tarihli Berlin Bildirgesi’nde sarı renkli tümcelerde bakınız bu konuda neler demiş elin oğlu. (4) (Bkz.↓)
Jandarma Genel Komutanlığının evrağındaki madde imlerine dikkat ediniz. Sağda görülen İngilizce sayfanın madde imlerinin aynısı!..
Başka söze hâcet var mı, gara gözlü goç garındaşlarım?..
Anayasa’nın bütün hükümlerini gözünüzün önüne getirin. Ben, Anayasa-babayasa tanımam diyebilir misin? Bir maddesini bile reddediyorum diyebilir misin? Bu memleketin vatandaşıysan şayet Kanun’larına nizamlarına harfiyen itaat etmeye mecbursun. Kaçamazsın, kıvıramazsın... Aksini yaparsan nargilenin marpucuna mapushanede ince ince çızık attırırlar adama.
Niyetin ne ise akibetin odur. Başka yolu, çığırı yokdur bunun...
Niyetin kötüyse akibetinin iyi olmasını beklemek aymazlıkdan başka bir şey değildir.
Sağlam bir bina, ancak sağlam direk üzerinde durabilir. Binanın direğini kesersen o binanın altında kalırsın.
1999 depreminde öyle olmadı mı?
İşde, Bologna Süreci’nde de durum aynen bu minval üzeredir.
Jandarma, lisans eğitimi şartını tırpanladı
Ve Bologna Süreci külliyen kepdi...
Ya şartlarının tamamını kabul edersin ya da hiçbirisini.
Ya tamamen içindesindir ya da tamamen dışında...
Ya tamamen reddedersin ya da tamamen kabul edersin.
Hamama gidenin niyeti terlemekdir, değil mi yiğitler?
Avrupa devletleri kendi çocuklarına en az lisans düzeyinde eğitim vermek için çırpınırken sen, değirmenci Ali’nin kör beygiri gibi aynı yerde dön dön dur.
Kapının eşiğine çakdırmadan ayağını koy. Ne içeri gir ne de dışarı çık! Sonra da süreci tamamladığını ilân et.
Çık ortaya ve jandarma astsubayının eğitim kalitesinin artacağını ve seviyesinin yükseleceğini idddia et.
Bu iddiaya olsa olsa
Filimci âkil Gadir inanır,
Gazcı Muammer güler,
Şeyinin şeyini şey etdiğim
Bülent de ağlar!..
(Devam edecek)
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Astsb. III Kad.Kd.Bçvş.
*** Kaynakca üçüncü (son) bölümdedir.
Hukuka, adalete riayet etmek için ille de yazılı bir kuralın olması da gerekmez, kültür sahibi insan olmak ve bunun farkında olmak yeterlidir.
Ekim ayının başlarında, Kuzey Kıbrıs’ta konuşlu 28’inci Mekanize Piyade Tümeni 230’uncu Mekanize Piyade Alayında görevli bir assubayımız, Alay Komutanı Kurmay Albay tarafından darp edildiğini iddia eder.
Haber Türk gazetesi yazarı Umur TALU 30 Ekim 2013 tarihinde “Esas duruşta dayak yemişsin... Bir de çikolata ye unut gitsin!” başlığıyla köşesinden yazdığında, konudan haberdar olmuş olduk...
İddia edildiği üzere üstelik de esas duruşta duran bir insana “kanun da, hukuk da benim” dercesine dayak atılabilmiş olması hukuk, kanun tanımamazlık değil de ne olabilir?
Assubaylar ve astlar yıllardır, hukukunun tanınmadığını, adaletsizliklere gark edildiklerini dile getiriyorken, iddia edildiği şekliyle, kamuoyunda infial yaratacak bir eyleme daha niçin girişilebilir?
TSK’da görevli olan her seçilmiş kişinin tek amacı olmalı. O da; TSK’yı yüceltici, dünya çapında güçlü kılıcı, kurum çalışanlarının mutluluğunu, huzurunu temin edici işler yapmaktır. Bunun dışındaki her şey, kurum personelini olumsuz etkiler ve kurumu güçsüz bırakır.
Kurumun güçsüz kalışının dünya çapında siyasi sonuçları da ortaya çıkabilir.
Başbakan Erdoğan’ın “müzik notası mı veriyorsunuz, ne notası” diyerek nota veremeyerek savuşturduğu, Amerikan askerlerince, Türk askerinin başına çuval geçirilmesi olayı bir yana; Talabani “Türkiye’ye bir Kürt kedisini bile teslim etmem” demişti ya, hiç düşündünüz mü, Talabani bu lafı ne hadle etti?
TSK, keyfi idarelerin olabileceği bir aile şirketi veya adaletsizliklerin hoyratça sergilenebildiği feodal yapıyı andırabilecek görüntü vermekten her daim kaçınmalıdır.
Hukuka riayetiyle, gelir adaletiyle, personellerinin birbirine karşı olan samimi ve içten davranışlarıyla örnek olması gereken, Devletimizin en önemli kurumlarının başında, TSK gelmektedir.
TSK’yı yıpratıcı sonuçlara götürebilecek, kurum personelini ötekileştirebilecek duygular yaratıcı her uygulamanın ülke hayrına olmayacak sonuçlar doğurabileceği unutulmamalıdır.
Gelelim TEMAD’ın 22 Ağustos 2013 günü yapmış olduğu Olağanüstü Genel Kurula.
2008 yılı seçimlerinin kaybedilmesine sebep olan, Yeni Oluşum Grubu’nda yaşanan kopuşlardı. Yeni oluşumdan koparak 2011 yılında TEMAD yönetimine gelen grup, yönetimde yaşamış oldukları anlaşmazlıklar nedeniyle 2013 yılı içinde bu defa kendi içinde kopuş yaşadı.
İş olağanüstü genel kurula kadar gitti.
Buraya kadar sorun yok, anlaşmazlık varsa seçime gidilir.
Sorun, olağanüstü genel kurul esnasında, yönetime aday olan kişilere söz hakkı tanınmasında sergilendiği iddia edilen tüzüğe aykırı olarak “söz hakkı süreleri”ne riayetsizlik ve üyelik aidatını zamanında yatırmadığı iddia edilen kişilerin yönetime seçilmesinde.
Ne acıdır ki, iddialar, burada da bir hukuk tanımamazlığı işaret ediyor.
Yani, hukuk, adalet peşinde koşanların kendi içlerinde hukuk tanımamış olabilmesi eylemi...
Yazıyı Sigismund Schlomo Freud’un iki veciz sözüyle bitirelim:
“Medeniyetin ilk şartı adalettir. “
“Bırakın adalet yerini bulsun; isterse kıyamet kopsun.”
Yıllardır yazılıp çiziliyor, assubaylar maaş adaletsizliği ile de karşı karşıyadır, diye.
Emekli assubay maaşları iyileştirilecek yerde, emekli subay ile arasındaki farkın gün geçtikçe assubayın aleyhine olarak açıldığını görüyoruz.
Rütbe | Derece-Kademe | Gösterge | Ek Gösterge | Hizmet Yılı | Emekli Aylığı (TL) | Emekli İkramiyesi (TL) |
---|---|---|---|---|---|---|
Kd.Albay | 1/4 | 1500 | 5800 | 40 | 4187 | 81.622 |
Kd.Albay (ilk yılı) |
1/4 | 1500 | 5800 | 35 | 4051 | 81.622 |
Albay | 1/4 | 1500 | 4800 | 33 | 3191 | 79.272 |
Yarbay | 1/4 | 1500 | 3600 | 30 | 2688 | 72.038 |
Kd.Binbaşı | 1/1 | 1320 | 3600 | 26 | 1809 | 61.914 |
Rütbe | Derece-Kademe | Gösterge | Ek Gösterge | Hizmet Yılı | Emekli Aylığı (TL) | Emekli İkramiyesi (TL) |
---|---|---|---|---|---|---|
2.Kad.Kd.Bçvş. | 1/4 | 1500 | 3600 | 37 | 2093 | 72.176 |
Kad.Kd.Bçvş. | 2/1 | 1155 | 3000 | 28 | 1473 | 52.905 |
Kd.Bçvş. | 3/1 | 1020 | 2200 | 25 | 1359 | 45.326 |
EMEKLİ SUBAY | EMEKLİ ASSUBAY | E.Asb./E.Sb. Maaş Oranı | ||||
---|---|---|---|---|---|---|
Rütbe | Hizmet Yılı | Emekli Aylığı (TL) | Rütbe | Hizmet Yılı | Emekli Aylığı (TL) | |
Kd.Albay | 40 | 4187 | ||||
Kd.Albay (ilk yılı) |
35 | 4051 | 2.Kad.Kd.Bçvş. | 37 | 2093 | 51,67% |
Albay | 33 | 3191 | ||||
Yarbay | 30 | 2688 | Kad.Kd.Bçvş. | 28 | 1473 | 54,80% |
Kd.Binbaşı | 26 | 1809 | Kd.Bçvş. | 25 | 1359 | 75,12% |
2013 yılı 15 Temmuz’dan sonra emekli olmuş;
2.Kad.Kd.Bçvş. rütbesindeki bir assubayın emekli maaşı, Kd.Albaylığının ilk yılında emekli olan bir subay maaşının % 51,67’sine denk. Assubay %48,33 daha az maaş almakta.
Kad.Kd.Bçvş. rütbesindeki bir assubayın emekli maaşı, yarbay rütbesinde emekli olan bir subay maaşının % 54,80’ine denk. Assubay %45,2 daha az maaş almakta.
Kd.Bçvş. rütbesindeki bir assubayın emekli maaşı, Kd.Binbaşı rütbesinde emekli olan bir subay maaşının % 75,12’sine denk. Assubay %24,88 daha az maaş almakta.
Emekli Assubaylar Derneği (TEMAD) neden böyle çalışmalar yapmaz bir tarafa, bir de Kamu-Sen’in 5 Ekim’de açıkladığı Eylül 2013 Asgari Geçim Endeksi verilerine bakalım:
“Buna göre dört kişilik bir ailenin insan onuruna yaraşır bir yaşam sürmesi için gerekli olan rakamı ifade eden asgari geçim haddi, 3 bin 631,08 TL olarak hesaplandı.
Bir kişinin yalnızca sosyal yaşam içinde hayatta kalmasını sağlamak için gerekli olan en düşük miktarın belirlendiği açlık sınırı ise bir önceki aya göre 10,77 TL artarak 1403,94 TL’ye ulaştı.” Kamu-Sen.
Emekli Kd.Bçvş.un maaşı: 1359 TL, bir kişi için açıklanan açlık sınırının da altında.
Emekli Kad.Kd.Bçvş.un maaşı: 1473 TL, bir kişi için açıklanan açlık sınırının 70 TL üzerinde.
Emekli 2.Kad.Kd.Bçvş.un maaşı: 2093 TL, bir kişi için açıklanan açlık sınırının 690 TL üzerinde.
Emekli assubay bir kişiden mi ibaret?
Onun eşi, çocuğu, torunu yok mu?
Olamaz mı?
Yoksa, olmamalı mı?
Silahlı kuvvetlerdeki meslek yaşamı sorumluluklarla geçmiş, ailesiyle birlikte yurdun dörtbir yanında görev yapmış assubaylara ve ailelerine rahat bir yaşam hayal.
Assubaylara yönelik olarak muvazzaflık dönemi sonrasında, emekliliklerinde de reva görülen bu maaş adaletsizliğini sürdürenler; meydana getirmiş oldukları gelir adaletsizliği yoluyla, bir statüyü rahat ettirirken, mesleki yaşamı zorluklarla, sorumluluklarla geçmiş olan assubayları adeta ezmeye devam etmektedirler, denilebilir.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın tüm deniz birlik ve kurumları amirlerinin ve komutanlarının katıldığı VİDEO KONFERANSI’nda özlük hakları ile ilgili son bölümde, komutanın “Şu assubayların da üç kuruş için gezmedikleri televizyon, gitmedikleri gazeteci kalmadı. Bu meslek para ile değil, sevgi ile yapılır” değerlendirmesinde bulunmasını büyük bir hayret ve üzüntü ile öğrendik!
211 sayılı yasa, amirlere personelini koruyup, kollama görevini emretmesine ve TSK dışında her kurum kendi personelini koruyup kollamasına rağmen ön yargılı zihniyet biz assubaylara tahakküme varan sosyal, ekonomik ve insani haksızlıklar yaptı. Bunun nedenini yıllardır çözememiştik. Demek ki, sizin gözünüzde assubaylar "üç kuruş peşinde koşan para gözlermiş". Tüm meslek hayatınızda assubayların özveri ile yaptıkları fedakarca hizmetler gözardı edilerek edindiğiniz intiba bu ise sizi kutluyoruz. TSK'de personel ayrımcılığını, hukuksuzluğu ön planda tutan zihniyet sizle ne kadar övünse azdır!
Sn. Amiralim, biz assubaylar statümüzü, tahsil süremizi, müfredat programlarımızı kendimiz seçmedik. Atandığımız her yere koşarak gittik. Ölüme gönderilirken tereddüt etmedik. Tek cümle ile "TSK'yi sırtımızda taşıdık". Bu kadar haksızlığa, hukuksuzluğa assubaylar dışında hiç bir personel tahümmül gösteremezdi.Vatanseverlik duygularımız sürekli istismar edildi; ancak, bizim vatanseverlik duygularımızın daha fazla istismarına izin vermeyeceğiz. Madem bu meslek para ile değil, sevgi ile yapılır, bizim yerimize biraz da başkaları sevsin, başkaları şehit olsun...
Sayın Amiralim, siz hiç günlerce yatak yüzü görmeden, ayağınızdan bot çıkarmadan, ölümün nefesini ensenizde hissederek; kuş uçmaz, kervan geçmez sarp arazilerde KOM tabir edilen, bir nevi mezara benzer yerde uyuyup, sıcak bir tas çorba,yatak ve banyoya hasret günlerce görev yaptınız mı?
Muhtemelen siz ve diğer komuta kademesindekiler bunları yaşamadılar. Siz denizcisiniz. Kara, hava, jandarma assubaylarının zor şartlarını tam olarak bilmeyebilirsiniz ama gemilerde, kamaranızda sağlıklı, rahat bir ortamda görev yaparken, assubaylarınızın konserve gibi bir demir yığınında istirahat etmeye çalıştıklarını hiç mi hatırlamadınız? Hiyerarşiye saygı içinde, ağır görev şartlarında görev yapan assubaylar hukukun guguk edilmesi ile büro memuru statüsünde, mahalle bekçisi, ziraat ev ekonomisti, meclis stenografı,teknik hizmetler gibi kamu görevlilerinden daha alt kademe ve dereceden göreve başlatılıyor. Hak ettikleri tazminatlar ödenmiyor. Sosyal tesislerde sayıları ile ters orantılı kalitesiz hizmet alıyorlar. Bunları içinize sindiriyor musunuz? Sindiriyorsanız söyleyecek sözümüz yok! Hukuksuzluk olarak değerlendiriyorsanız bundan haberiniz olması için sizlere duyuramadığımız, duymak istemediğiniz haksızlıklarımızı basın yolu ile iletiyorsak, bu "üç kuruşun peşinde koşmak" mı oluyor ?..
Hayatımın en güzel yıllarını geçirdiğim TSK'nin personeli olmaktan bir kez daha üzüntü duydum. Kurumuma olan saygımı yitirdim. Sanıyorum bir çok meslektaşım da aynı duyguları taşıyordur şu an.
Sayın Amiralim, aklınıza neden subayların hiç şikayetinin olmadığını getirmiyorsunuz? Tabii, onlara her şeyin altın tepside sunulmasını "hak" olarak görüyorsunuz. Sizden istirhamımız, TSK komuta kademesi içinde söz sahibi 5 kişiden biri olarak lütfedip bu mesleğin kaldırılmasına vesile olunuz. Ancak unutmayınız ki ; Bu ön yargılı, adaletsiz zihniyet devam ederse 'Japonya'dan robot assubay ithal etmiyeceğinize göre' bu huzursuzluk yerimize istihdam edilecek personelde de devam edecektir!
Adalet olmayan yerde hiç bir şeyin olmayacağı, zat-ı alilerinizin de malumudur. Lütfen, yapacağınız tek şey sadece yüreğinizdeki adalet duygusunun gereğini yerine getirmektir. TSK'nin temel direklerinden olan assubayların talepleri adalet, eşitlik ve insan onuruna saygıdan başka bir şey değildir. Bu taleplerimize yanıt vererek ordumuzdaki adaletin, moral-motivasyonun ve aidiyet duygusunun tesisine katkıda bulunabilirsiniz .
Saygılarımla.
Cumhuriyetimizin doksanıncı yılının ikinci ayının ikinci haftasıydı. Günün adını ne siz sorun ne de ben dile vereyim. Ne önemi var ki? Hava; açık, güneşli, pırıl pırıl... Vakit, şemsin bize tam tepemizden bakdığı dem. Pastırma yazı biteli epey oldu buralarda. Ankara’nın o kurşun gibi ağır meşhur ayaz, soğuk kış günlerinden eser yok. Bugünlüğüne de olsa yalancı bahar nevinden bir hava söz konusu bugün burada anlayacağınız. İnsanın gönlünü tazeleyen serin ve hafif bir rüzgâr esiyor ki anlatılır gibi değil.
Sinek siğse, iki katre su düşse; yollar göl olur, dere olur. Üç lapa kar yağsa yollar, izler kaybolur, yürünmez yaşadığımız şehirde. Aldığımız aylık, yaşadığımız senenin rakamlarıyla emsal olsa da vakit zenginiyiz kendi çapımızda. Sıhhatimiz de çok şükür yerinde. Zaman, müsait. Zemin kuru. Hava bedava, yol beleş, şems bilâ ücret. En azından şimdilik... Yürümek fiiline özne olacak ve yürümeye teşne iki fail de hazır olunca geriye kuvveden fiile geçmek kalıyor gayrı.
Haydi biraz yüreyelim dedim hanıma. Daha beş dakika bile geçmemişdi ki kendimizi sokakda bulduk. Yürüdüğümüz mevkiden, 950 râkımlı tepenin hemen arkasında, Ankara ahalisinin hâl-i pür melâline mahzun belki de biraz öfkeyle bakan Elmadağ silsilesini tarassut edebiliyoruz. Başı karla kaplı... Başı dumanlı... Başı, bugünlerde siyasette döndürülen fesat dolapları yüzünden epeyi karışık...
Nereye gidelim diye sormadık birbirimize. Ayaklarımız nereye, biz oraya! Yürürken önünden geçdiğimiz bir dükkanın tabelasındaki ısıölçere şöyle bir bakış atdım. Sıcaklık 14 derece. Zaman zaman öyle tatlı ve insanı ferahlatan hafif ve serin bir rüzgâr esiyor ki tarif etmenin imkânı yok. Dulda bir yerde durunca güneş insanın yüzünü yakıyor. Fakat rüzgâra doğru yürüyünce lâtif ve serin bir duygu insanı çepeçevre sarıp sarmalıyor. Ne sıcak ne de soğuk... Ya da hem sıcak hem de soğuk. Ankara’nın donduran kuru kışıyla ve kavuran susuz yazıyla mukayase edilirse cennetten çıkıp da gelivermiş bir hava.. Tıpkı ipek eldivenli eliyle insanın yüzünü okşayan güzel, zarif bir kadın gibi...
Çocukken anamım, bacılarımın ve bibilerimin, ebelerimin elinden tutardım. Sizlere ömür bibilerim ve ebelerim yıllar önce rahmetli oldu. Anamın ve bacılarımın elini hâlâ tutarak yürürüm. Bu alışkanlığım evlendikten sonra da devam ediyor. Yürürken eşimin ve çocuklarımın ellerini tutarım. Eşime dostuma da her zaman tavsiye etmişimdir. Eşinizin ve çocuklarınızın elinden tutarak yürüyün diye. Çünkü, hissetmek, dokunmak güzeldir; sevgiyi besler, büyütür ve insandan insana aktarır.
İnsanı sınırlayan, inatcı bir burgaç gibi içine çeken, sarıp sarmalayan işlerden âzade olmak ne güzel bir his, ne harika bir duyuş! Hür olmanın tadı bambaşka... Yürümek, gideceğin istikamete karar vermek; sağa yürürken sola dönmek, olmadı geriye dönüp o tarafa yürümek hem de aylak aylak. Ya da hemen oraya oturup mola vermek gönlünce, sınırsızca, kimseye hesap vermeden...
Hem yürüyoruz hem de aklımıza geldiği gibi konuşuyoruz bunca yıldır kahrımı çeken kader arkadaşımla. Her telden her dilden. “Emekli olmadan önce yürürken peşinden yetişemezdim. Rahvan at gibi koşardın da b.kun seyrek düşerdi. Bakıyorum şimdi ahesde çekiyorsun kürekleri denizci”, dedi bana. Şöyle bir düşündüm, doğru söylüyordu. Görevdeyken her şey ölçülü, miatlı, sınırlı, sayılı, hesaplıydı. Şu saatte işe başlarsın, şu saatte bitirirsin. Toplantıya giriş saatin saniye şaşmaz. Çıkış saatini ise sadece yaradan bilir. Evrağa şu vakde kadar cevap yazarsın. Hattâ işe başlama saati bellidir, herkes bilir de görevin ne vakit sona ereceği çoğu zaman kainat sırrıdır. Eh, bir raddeye kadar öyle de olması gerekiyor. Ne de olsa askerlik zor zanaat. Hakkını vererek çalışıp devletin vakdini, cereyanını, suyunu, mesaisini, malzemesini, yetimin hakkını yerli yerinde, layığınca değerlendirmek lazım. Biz de öyle yapdık. Lâkin şimdi kızakdayız. İşin çokluğundan lokmaları çiğnemeden, ölünün mabadına pamuk tıkar gibi ağzımıza tıkıştırıp tüm tüm yuttuğumuz dönem geride kaldı. Artık koşturmaya, zaman ile yarışmaya, insanları peşinden sürükler gibi götürmeye ya da birilerinin peşinden sürüklenmeye hâcet yok. Avare avare, aylak aylak yürü... Gün yirmidört saat, zaman ise çantada keklik.
Neredeyse hiç mola vermeden üç saate yakın bir süre yürümüşüz. Önünden geçdiğimiz bir simitci fırınından kavrulmuş susam kokusu çalındı burnumuza birdenbire. Hemen içeri girip birer gevrek apardık. Sonra oturup yemek için yakın civarda bir çardak bulup içine çöreklendik. İnsan böğründen üşür derler. Güneşi pupadan alacak şekilde oturduk. Dut yaprağını kıtır kıtır kemiren ipekböceğine nispet yaparcasına biz de başladık gevrekleri çıtırdatmaya ucundan kenarından. Bir zaman sonra bitişik çardakdaki konuşmaya kulak misafiri olduk kerhen. Bizim akran dört beş vatandaş bir araya gelmiş de meclisi kurmuşlar bile... Sohbetin bir deminde içlerinden kurnazca bakışı olanı diğerine şöyle dedi “Siz kaçın kaçından emeklisiniz?” Sorunun muhatabından isteksiz ve kısa bir cevap geldi “Birinci dereceye bile düşemedim. Üçüncü şark sırası gelince basdım istifayı.” Bu soru bana gayet bildik geldi. Hafifce o tarafa dönüp sohbet ehlinin sıfatına bir bakış fırlattım usulünce. Hiçbirinin simâsına âşina değildim. “Kaçın kaçı” faslı bitip de askerlik anılarını yâd etmeye başlayınca hepsinin biz emekli astsubaylaran birileri olduğu gerçeği fâş ediverdi kendiliğinden.
Astsubayların birinci derece dördüncü kademeye yükselme hakkını elde edişinin macerasını Dönme Dolap isimli makâlemde ele almış ve başlangıç ve bitiş derece/kademeleri konusunda astsubaylara yapılan haksızlıkları gündeme taşımışdım. Bu haksızlıklara ilave olarak emekli astsubayları kaşar dilimi gibi ince ince birbirinden ayıran “emekli derece ve kademeleri” konusunu ise bu yazımda ele almak üzerime farz oldu gayrı.
Devlet memuru olup da devletinden maaş alan hiçbir çalışanı ve emeklisi böylesi aşağılık bir muameleye tâbi tutulmadı. Böyle hudutsuz, böyle ahlaksız bir zulüm görmedi. Aynı cephede sırt sırta harp ettiğimiz apoletli zevat da böyle bir sorunun muhatabı olmadı ezelden beri. Çünkü hepsi ezelden beridir birin dördünden emekli edildi. Üstelik ballı börekli tazminatları kesilmeden ve maaşları fazla tıraşlanmadan.(bkz.)
Peki, o çardakda sorulan suali siz emekli astsubay meslekdaşıma şu fakir sorsaydı, cevabınız ne olurdu?
Emekli matematik öğretmeni olan dostum ile oturmuş sohbet ediyoruz. Laf döndü, dolaşdı gene tekaüt maaşlarına geldi. Sohbetin bir deminde hemen söze girip dedi ki; “Bugüne kadar emekli aylığını sorduğum albayların hepsinden aynı rakamı alıyorum. Fakat, kardeşim hangi emekli astsubaya sorsam, her biri farklı bir rakam veriyor. Sahi, siz astsubayların emekli aylığı ne kadar Allahaşkına?"
Önce arkadaşıma şöyle öfkeli bir bakış fırlattım. Fakat akabinde farkına vardım. Arkadaşım böyle bir sual sormakda yerden göğe kadar haklıydı. Emekli astsubaylardan hangisinin ne kadar emekli aylığı aldığını emekli bir astsubay olarak inanın ben de bilmiyorum. Sahi, biz astsubaylar ne kadar emekli maaşı alıyoruz?
Konu astsubaylar ise şayet soru aynı fakat cevabı elvan çeşitli... Dördüncü dereceden emekliysen takriben 1.350 TL, birinci derece dördüncü kademeden emekliysen 1.900 küsür TL alırsın. Emekli astsubayların kâhir ekseriyeti dördüncü, üçüncü ya da ikinci dereceden emekli edilmiş. Her devlet memurunun yükselebileceği en yüksek mertebe olan birinci derecenin dördüncü kademesi bildiğiniz üzere astsubaylardan tam 50 sene esirgendi. Bu cümleden olmak üzere ¼’den emekli olan astsubay sayısı iki elinizin parmaklarından belki biraz fazladır.
Peki, ya subay? O, ezelebed birinci derece dördüncü kademeden... Bir başka ifadeyle, beşikden mezara en üst dereceden emekli!.. Emekli olduğu halde sanki hâlâ görevdevmiş gibi, çalışırken aldığı bilmem kaç türlü tazminatı da ilave edince bu makâlenin yazıldığı gün itibariyle emekli muhterem bir albayım 4.500 TL civarında maaş alıyor. İster bu sene emekli olsun ister 50 sene önce emekli olsun. Yoldan geçen hangi emekli albayıma sorarsanız sorun, söyleyeceği emekli aylığı miktarı aynıdır.
Ne diyelim;
Helâl-i hoş olsun bu naz.
Götür hepsini hapur hupur,
Albayım, sana bu maaş bile az(!)..
Genelkurmay Başkanı, MGK Başkanı, Devlet Başkanı, Cumhurbaşkanı hatta bizim mahallenin muhtarı sıfatıyla bu memlekette bir zamanlar icra-i sanat eyleyen “bizim çocukların başı” darbeci zottirik, devr-i iktidarında buruşuk gerdanını kıvıra kıvıra ne demişdi? “Başçavuş bile olsa benim teğmenimden fazla maaş alamaz!” Son otuz senede astsubay maaşlarının subay maaşları karşısında sürekli olarak geriye götürülmesinin birinci derecedeki müsebbibi işde sağ tarafda tavsırını gördüğünüz bu zat-ı şahanedir kıymetli yiğitlerim!. Her emekli subay gibi kendisi de 1989 senesinden beri tam 24 senedir ¼’ünden emekli maaşı alıyor. Astsubaylardan 40 sene esirgediği bu birin dördü çeşmesinin suyundan bakalım daha kaç tas içecek?
Türkiye Cumhuriyeti’ni esir aldığı dönemde, zamanın NATO Genel Sekreteri Alexander HAIG’in sözüne inanacak kadar saftirik davranıp Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne evet diyecek kadar aptalca davranan netekimci zottirik meğerse bu konuda doğru söylemiş. Otuz küsür sene önce serdetdiği bu söz ne yazık ki hâlâ geçerli... Kendisi şu sıralarda Azrail ile pazarlık yapmakla meşgul. Fakat ekdiği bu nifak tohumu karargâhlarda hâlâ yeni fitneciler, yeni müritler ve zehirli meyveler peydahlıyor.
Subay zevatının ezelden beri kaçın kaçından emekli olduğu yüzündeki kocaman gülücükden belli; birin dördünden!
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Astsb. III Kad.Kd.Bçvş
İşlenmesi gereken en önemli konu şu:
Yeni TSK Personel Kanununda bekleme sürelerinde subayların 27 yıl,
Assubayların 30 yıl gözüküyor. Kd.Bçvş.lar önceden Bnb. muadili gözükürlerdi.
Şimdi Albay muadili (daha doğrusu emsali) oldu.
Çünkü Astsubay bekleme süresi 2 rütbe daha araya girince 6 yıl arttı. Fakat Albaylık 6’dan 5’e inmişti, şimdi de 4 yıla indiriyorlar.
Yasal hakların tümü buna göre belirlenmeli. Kd.Bçvş. Alay Kh. Dışında daha ast birliklerde çalışmamalı ve Albay maaşına yakın maaş almalı ki, istifa eden sözleşmeli ve muvazzaf assubaylar da gitmesin. Özendirici olsun. Belki Kd.Bçvş. Albay yardımcısı olarak görevlendirilebilir.(Emir Astsb. Değil). Zaten Karargâhlardaki Astsubay kadroları az, onlar artırılmalı.
Bu sorun çözülürse aslında hemen hemen her şey çözülmüş olur.
Eğer bu olmayacak ise Assubaylık kast’ı tamamen kaldırılmalıdır.
Devlet bakamayacağı çocuğu yapmıştır.
Herkes Asteğmenlikten itibaren profesyonelliğe başlayabilir.
Başarılı olan kalır subay olur ve bekleme süresi olmadan çapraz sicille yükselir.
Teknisyen, vidanjör operatörü vs. astsubay olmaz sözleşmeli uzman olur.
Araya alınan sözleşmeli sb., asssubay, uzm., assubaydan subay vs. sadece subayı daha da yükseltmek için konmuştur.”
Meslektaşımızın yazısını okuduktan sonra “Adaleti Engelleyen Maharetli El Yine İş Başında” yazımızda bulunan bazı çizelgeleri “uygulanan”, “teklif edilen” ve “artış” sütunlarıyla “Adaleti Engelleyen Maharetli El Yine İş Başında-2” başlığıyla yayımlamak gerektiği ortaya çıktı.
Aşağıdaki çizelgelere bulunan eski ve yeni rakamları incelediğimizde arada yapılmış olan ince ayarlamalar fark edilmekte. Yarbay düzeyinde bir gelir bekleyen assubaylar rütbe bekleme süreleri altı yıl uzamasına rağmen binbaşı düzeyini geçemeyeceği görülmekte. Hâlbuki meslektaşlarımız Amerika’daki assubay, subay maaşlardan bile örnekler vererek durumu ortaya koymuşlardı.
Rütbeler |
Derece |
Uygulanan Ek Göstergeler |
Teklif Edilen Ek Göstergeler |
Artış |
---|---|---|---|---|
Genelkurmay Başkanı |
9000 |
9000 |
||
Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı (Orgeneral ve Oramiral olmak kaydıyla) |
8400 |
8700 |
300 |
|
Orgeneral-Oramiral |
8000 |
8000 |
||
Korgeneral-Koramiral |
7600 |
7800 |
200 |
|
Tümgeneral-Tümamiral |
7000 |
7400 |
400 |
|
Tuğgeneral-Tuğamiral |
6400 |
6800 |
400 |
|
Kıdemli Albay |
5800 |
6000 |
200 |
|
Albay |
4800 |
5200 |
400 |
|
Yarbay (*) |
0 |
4200 |
600 |
|
Diğer Personel (Muvazzaf subay, sözleşmeli subay, muvazzaf astsubay, sözleşmeli astsubaylar) (Uzman erbaşlar için bulundukları derecenin karşılığı olan ek gösterge rakamının 2/3’ünü alırlar.) |
1 |
3600 |
3600 |
|
2 |
3000 |
3000 |
||
3 |
2200 |
2200 |
||
4 |
1600 |
1600 |
||
5 |
1300 |
1300 |
||
6 |
1150 |
1150 |
||
7 |
950 |
950 |
||
8 |
850 |
850 |
(*) Yarbay rütbesi satır olarak eklenerek 3600 olarak uygulanmakta olan gösterge rakamı 600 puanlık artışla 4200 teklif edilmiş
Dereceler |
Uygulanan Ek Göstergeler |
Teklif Edilen Ek Göstergeler |
Artış |
---|---|---|---|
1’inci derece |
3600 |
3600 |
|
2’nci derece |
3000 |
3000 |
|
3’üncü derece |
2200 |
2200 |
|
4’üncü derece |
1600 |
1600 |
|
5’inci derece |
1300 |
1300 |
|
6‘ncı derece |
1150 |
1150 |
|
7’nci derece |
950 |
950 |
|
8’inci derece |
850 |
850 |
Barış zamanına ait normal bekleme süreleri
Rütbeler |
Uygulanan Bekleme Süreleri |
Teklif Edilen Bekleme Süreleri |
Açıklama |
---|---|---|---|
Asteğmen |
8 Ay |
8 Ay |
|
Teğmen |
3 Yıl |
3 Yıl |
|
Üsteğmen |
6 Yıl |
6 Yıl |
|
Yüzbaşı |
6 Yıl |
6 Yıl |
|
Binbaşı |
5 Yıl |
5 Yıl |
|
Yarbay |
3 Yıl |
3 Yıl |
|
Albay |
5 Yıl |
4 Yıl |
|
Atğm.lık Hariç Toplam |
28 Yıl |
27 Yıl |
Toplamda, bekleme süresinin 1 yıl kısaltılması teklif edilmiş. |
Tuğgeneral – Tuğamiral |
4 Yıl |
3 Yıl |
|
Tümgeneral – Tümamiral |
4 Yıl |
3 Yıl |
|
Korgeneral – Koramiral |
4 Yıl |
3 Yıl |
|
Orgeneral – Oramiral |
4 Yıl |
3 Yıl |
|
Atğm.lık Hariç Gnl.Toplam |
44 Yıl |
39 Yıl |
Toplamda, bekleme süresinin 5 yıl kısaltılması teklif edilmiş. |
Rütbeler |
5.2.2009 Tarihine Kadar Uygulanan Bekleme Süresi |
Uygulanan Bekleme Süreleri |
Teklif Edilen Bekleme Süreleri |
Açıklama |
---|---|---|---|---|
Astsubay çavuş |
3 Yıl |
3 Yıl |
3 Yıl |
|
Kıdemli çavuş |
3 Yıl |
3 Yıl |
3 Yıl |
|
Üstçavuş |
3 Yıl |
6 Yıl |
6 Yıl |
Bekleme süresi 2009 yılında 3 yıl uzatılmıştır |
Kıdemli üstçavuş |
3 Yıl |
6 Yıl |
6 Yıl |
Bekleme süresi 2009 yılında 3 yıl uzatılmıştır |
Başçavuş |
6 Yıl |
6 Yıl |
6 Yıl |
|
Kıdemli başçavuş |
6 Yıl |
6 Yıl |
6 Yıl |
|
Toplam |
24 Yıl |
30 Yıl |
30 Yıl |
Toplamda, bekleme süresi 6 yıl uzatılmıştır |
“Subay statüsünde bekleme sürelerinin albaylığa kadar 1 yıl, sonrasında ise toplamda 5 yıl kısaltılmasının teklif edildiği çizelgelerden görülmektedir. Ancak her nedense assubayların bekleme süreleri 2009 yılında toplamda 6 yıl uzatılmıştır.
Üstçavuş, Kıdemli üstçavuş rütbelerinde bekleme süresi 5.2.2009 tarih ve 5837 sayılı Kanun ile 3 yıldan 6 yıla çıkartılmıştır. Ancak, diğer rütbelerde süre kısaltmamasına da gidilmemiştir. Yani, eskinin kıdemli başçavuşu, şimdinin başçavuşu olmuş durumda. Meslek yüksek okulu mezunu olarak göreve başlayan assubay çavuş rütbesinde bekleme süresinin 2 yıla indirilmesi, 9/2'den başlangıç derecesinin uygulanması uygun olanıdır.”
Kadro ve Rütbe Ünvanı |
Uygulanan Tazminat Göstergeleri |
Teklif Edilen Tazminat Göstergeleri |
Artış |
---|---|---|---|
Genelkurmay Başkanı |
30.000 |
30.000 |
|
Orgeneral ve Oramiral olmak şartıyla; Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı |
20.000 |
20.000 |
|
Orgeneral ve Oramiral |
15.000 |
15.000 |
|
Korgeneral ve Koramiral |
10.000 |
10.000 |
|
Tümgeneral ve Tümamiral |
8.000 |
8.000 |
|
Tuğgeneral ve Tuğamiral |
7.000 |
7.000 |
|
Kıdemli Albay |
4500 |
5000 |
500 |
Albay |
3500 |
4500 |
1000 |
Yarbay |
2000 |
3500 |
1500 |
Kıdemli Binbaşı |
3000 |
İlk kez eklenmiş. |
|
Binbaşı |
2500 |
||
Kıdemli Başçavuş |
2000 |
Tazminat almak için yalnızca kıdemli başçavuş gösterilmiş.
Başçavuşlar nerede?
Ek-lll sayılı Kıta Tazminat Cetvelinde yarbay ile aynı olan kıdemli başçavuşun %30 oranı burada niçin binbaşının altına indirilmiş?
Lise, iki-üç yıllık yüksek okul seviyesinde eğitim görerek subay olmuş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Vatandaşları hiçbir ek öğrenim görmeden dört yıllık fakülte mezunu seviyesinde 8’inci derecenin 1’inci kademesinden kanunla, kararnameyle özlük haklarına, hiçbir mücadele vermeden kavuşturulurken, adeta haklar ikram edilirken; assubayın kılıç istihkakı elinden alınmışken, kırklı yıllarda mezun olmuş subaylara kılıçlarının teslimi için günümüzde süre uzatımları dâhil birkaç kez kanun, kararname çıkartılırken; assubaylar, uzman erbaşlar ve yedek subaylar öğrenimlerinin gerektirdiği başlangıç derecelerinden muaf tutulmaya halen devam edilmek isteniyor.
Değişmesi beklenen TSK Personel Kanun Taslağı daha dün elimize ulaştı.
Taslak incelendiğinde, öğrenimi hiçe sayan, rütbeyi esas alan, devlet, millet imkânlarını statülere yanlı dağıtan, kıdemli başçavuşu kimi yerde yarbay rütbesiyle, kimi yerde binbaşı altında değerlendirerek kıdemli başçavuşları bir yere oturtamayan, eskisine göre altı yıl geç terfi eden başçavuşa tazminatlarda yer vermeyen, assubayın öğrenimi gereği 9’uncu derecenin 2’nci kademesinden göreve başlatılması gereken ve genelkurmayca 28 Mayıs 2012’de açıklanmış olan bu durum her nedense kanun teklifinde 9/1 olarak yer aldırtılmış olarak, bir kanun teklifi hazırlanmış. Kısacası, assubayların beklediği değişiklikler, teklifte gözardı edilmiş görünüyor.
Kanun teklifinden ilgili hususları, kısa yorumlarımla aşağıda sunuyorum.
(1) Aylıklar; fiili kadrolara, öğrenim, statü, rütbe, kıdem, kademe ve hizmet yıllarına göre saptanır. (926/137)
(2) Derece ve kademe ilerlemeleri ile aylıkların hesaplanmasında EK I sayılı Cetvelde yer alan gösterge tablosu ile;
(3) Personelin öğrenim durumlarına göre göreve giriş derece ve kademeleri aşağıda gösterilmiştir.
(4) Subay, astsubay ve uzman erbaş öğrenim durumlarına göre EK-1 sayılı cetvelde yükselebilecekleri en son derece ve kademeleri aşağıda gösterilmiştir.
(5) Personel göreve başladıktan sonra, göreve başladıkları öğrenim seviyesinden daha üst seviye öğrenim görenlerin üst derece ve kademelere intibakları, personelin fakülte, yüksekokul, meslek yüksekokulu veya liseyi bitirdiğine dair diploma veya geçici mezuniyet belgesi ile başvurduğu tarihten geçerli olmak üzere yukarıda belirlenmiş olan göreve başlama derece ve kademesine uygun olarak yapılır. Bu şekilde yapılacak intibaklarda aynı seviyedeki birden fazla öğrenimler dikkate alınmaz.
(6) Göreve başlamadan önce veya görev esnasında; yüksek lisans (master) öğrenimi yapanlara müracaat tarihinden geçerli olarak bir kademe verilir. Bu şekilde kademe ilerlemesi yapılan personelin, kademe ilerlemesine esas olan yüksek lisans öğrenim kıdemini almaya hak kazanması durumunda yeniden kademe ilerlemesi yapılmaz. Birden fazla yüksek lisans öğrenimi dikkate alınmaz.
(7) Göreve başlamadan önce veya görev esnasında; doktora yapanlardan; daha önce yüksek lisans nedeniyle kademe almamış olanlara müracaat tarihinden geçerli olarak iki kademe, daha önce yüksek lisans nedeniyle kademe almış olanlara müracaat tarihinden geçerli olarak bir kademe verilir. Bu şekilde kademe ilerlemesi yapılan personelin, kademe ilerlemesine esas olan doktora öğrenim kıdemini almaya hak kazanması durumunda yeniden kademe ilerlemesi yapılmaz. Birden fazla doktora öğrenimi dikkate alınmaz.
(8) Durumları 6 ve 7’nci fıkra hükümlerine uyanlara, yüksek lisans (master) ve doktora öğreniminden dolayı verilecek kademe sayısı ikiden fazla olamaz.
(9) Muhtelif sebeplerle nasıp tarihleri lehlerine düzeltilenler ile kıdem alanların ve üstün başarı nedeniyle bir üst rütbeye terfi edenlerin derece yükselmesinde dikkate alınmak üzere kademe ilerlemeleri ile yeni nasıp tarihleri esas alınarak EK I sayılı cetvele göre intibakları yapılır.
(10) Son sekiz yılda almış olduğu muteber sicil notlarının ortalaması sicil tam notunun %90 ve üzeri olanlara, derece yükselmesinde dikkate alınmak üzere bir kademe verilir.
(11) Sürekli görevle atananlardan kalkınmada birinci derecede öncelikli yörelerde bulunanlara, bu yörelerde fiilen çalışmak suretiyle geçirilen her iki yıl için bir kademe ilerlemesi daha verilir. Yıllık izinde geçirilen süreler fiilen çalışılmış sayılır. İki yıldan az süreler dikkate alınmaz.
“(*): 28 Mayıs 2012 tarihli Genelkurmay Bilgilendirme Notu’nda, 23 Ocak 2012 tarihinde MSB’ye gönderilmiş olduğu belirtilen teklifte şöyle yazılmış:
Md.5/a: Subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşların öğrenim durumlarına göre göreve giriş derece ve kademeleri yeniden düzenlenerek, 4 yıllık fakülte ve yüksek okul mezunu olanların 8/1’inden, 2 yıllık fakülte ve yüksek okullardan mezun olanların 9/2’sinden, lise ve dengi okul mezunlarının 10/1’inden göreve başlamalarının sağlanmasının, 13 Şubat 2012’de Başbakanlığa teklif edildiği açıklanmış. Ancak Kanun Teklifi 77/3/ç’de ise başlangıç derecesi her nedense 9/1 olarak teklif edilmiş!”
Dereceler | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
1 | 1320 | 1380 | 1440 | 1500 | |||||
2 | 1150 | 1210 | 1265 | 1320 | 1380 | 1440 | |||
3 | 1020 | 1065 | 1110 | 1115 | 1210 | 1265 | 1320 | 1380 | |
4 | 915 | 950 | 985 | 1020 | 1065 | 1110 | 1155 | 1210 | 1265 |
5 | 853 | 865 | 894 | 915 | 950 | 985 | 1020 | 1065 | 1110 |
6 | 760 | 785 | 810 | 835 | 865 | 895 | 915 | 950 | 985 |
7 | 705 | 720 | 740 | 760 | 785 | 810 | 835 | 865 | 895 |
8 | 660 | 675 | 690 | 705 | 720 | 740 | 760 | 785 | 810 |
9 | 620 | 630 | 645 | 660 | 675 | 690 | 705 | 720 | 740 |
10 | 590 | 600 | 610 | 620 | 630 | 645 | 660 | 675 | 690 |
11 | 560 | 570 | 580 | 590 | 600 | 610 | 620 | 630 | 645 |
Rütbeler | Dereceler | Uygulanacak Ek Göstergeler |
---|---|---|
Genelkurmay Başkanı | 9000 | |
Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı (Orgeneral ve Oramiral olmak kaydıyla) | 8700 | |
Orgeneral-Oramiral | 8000 | |
Korgeneral-Koramiral | 7800 | |
Tümgeneral-Tümamiral | 7400 | |
Tuğgeneral-Tuğamiral | 6800 | |
Kıdemli Albay | 6000 | |
Albay | 5200 | |
Yarbay | 4200 | |
Diğer Personel (Muvazzaf subay, sözleşmeli subay, muvazzaf astsubay, sözleşmeli astsubaylar) (Uzman erbaşlar için bulundukları derecenin karşılığı olan ek gösterge rakamının 2/3’ünü alırlar.) | 1 | 3600 |
2 | 3000 | |
3 | 2200 | |
4 | 1600 | |
5 | 1300 | |
6 | 1150 | |
7 | 950 | |
8 | 850 |
Kıdemli başçavuş binbaşı seviyesinde tutulmuş.
Uygulanacak Ek Göstergeler | |
---|---|
1’inci derece | 3600 |
2’nci derece | 3000 |
3’üncü derece | 2200 |
4’üncü derece | 1600 |
5’inci derece | 1300 |
6‘ncı derece | 1150 |
7’nci derece | 950 |
8’inci derece | 850 |
Uygulanacak Ek Göstergeler | |
---|---|
1’inci derece | 2200 |
2’nci derece | 2000 |
3’üncü derece | 1500 |
4’üncü derece | 1100 |
5’inci derece | 900 |
6‘ncı derece | 800 |
7’nci derece | 650 |
8’inci derece | 600 |
Rütbeler | Orgeneral Aylığı (Ek gösterge dahil) Üzerinden Ödenecek Oranlar | |
---|---|---|
Orgeneral/Oramiral | % 50 | |
Korgeneral/Koramiral | % 45 | |
Tümgeneral/Tümamiral | % 40 | |
Tuğgeneral/Tümamiral | % 35 | |
Albay | % 31 | |
Yarbay | % 30 | Kıdemli başçavuş ile aynı oran |
Binbaşı | % 27 | |
Yüzbaşı | % 26 | 19 yıllık Asb./Bşçvş. İle aynı oran |
Üsteğmen | % 25 | 13 yıllık Asb./Kd.Üsçvş. ile aynı oran |
Teğmen | % 24 | 7 yıllık Asb./Üçvş. İle aynı oran |
Asteğmen | % 23 | 4 yıllık Asb./ Kd.Çvş. ile aynı oran |
Kıdemli Başçavuş | % 30 | Yarbay ile aynı oran |
Başçavuş | % 26 | |
Kıdemli Üstçavuş | % 25 | |
Üst Çavuş | % 24 | |
Kıdemli Çavuş | % 23 | |
Astsubay Çavuş | % 22 | |
Uzman Erbaş | % 21 | |
Sivil Memur | % 20 |
Kıdemli başçavuş, burada yarbay seviyesinde kabul edilmiş.
Barış zamanına ait normal bekleme süreleri
Rütbeler | Normal Bekleme Süreleri |
---|---|
Asteğmen | 8 Ay |
Teğmen | 3 Yıl |
Üsteğmen | 6 Yıl |
Yüzbaşı | 6 Yıl |
Binbaşı | 5 Yıl |
Yarbay | 3 Yıl |
Albay | 4 Yıl |
Tuğgeneral – Tuğamiral | 3 Yıl |
Tümgeneral – Tümamiral | 3 Yıl |
Korgeneral – Koramiral | 3 Yıl |
Orgeneral – Oramiral | 3 Yıl |
Rütbeler | Normal Bekleme Süreleri |
---|---|
Astsubay çavuş | 3 yıl |
Kıdemli çavuş | 3 yıl |
Üstçavuş | 6 yıl (*) |
Kıdemli üstçavuş | 6 yıl (*) |
Başçavuş | 6 yıl |
Kıdemli başçavuş | 6 yıl |
(*) Bu rütbelerde bekleme süresi 5.2.2009 tarih ve 5837 sayılı Kanun ile 3 yıldan 6 yıla çıkartılmıştır. Ancak, diğer rütbelerde süre kısaltlamasına da gidilmemiştir. Yani, eskinin kıdemli başçavuşu, şimdinin başçavuşu olmuş durumda. Meslek yüksek okulu mezunu olarak göreve başlayan assubay çavuş rütbesinde bekleme süresinin 2 yıla indirilmesi, 9/2'den başlangıç derecesinin uygulanması uygun olanıdır.
Kadro ve Rütbe Ünvanı | Tazminat Göstergeleri |
---|---|
Genelkurmay Başkanı | 30.000 |
Orgeneral ve Oramiral olmak şartıyla; Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı | 20.000 |
Orgeneral ve Oramiral | 15.000 |
Korgeneral ve Koramiral | 10.000 |
Tümgeneral ve Tümamiral | 8.000 |
Tuğgeneral ve Tuğamiral | 7.000 |
Kıdemli Albay | 5000 |
Albay | 4500 |
Yarbay | 3500 |
Kıdemli Binbaşı | 3000 |
Binbaşı | 2500 |
Kıdemli Başçavuş | 2000 |
Tazminat almak için yalnızca kıdemli başçavuş gösterilmiş.
Başçavuşlar nerede?
Ek-lll sayılı Kıta Tazminat Cetvelinde yarbay ile aynı olan kıdemli başçavuşun %30 oranı burada niçin binbaşının altına indirilmiş?
RÜTBELER | TAZMİNAT ORANLARI % |
---|---|
Subaylar : | |
Genelkurmay Başkanı | 569 |
Kuvvet Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı (Orgeneral ve Oramiral olmak şartıyla) | 500 |
Orgeneral ve Oramiral | 475 |
Korgeneral ve Koramiral | 419 |
Tümgeneral ve Tümamiral | 388 |
Tuğgeneral ve Tuğamiral | 263 |
Kıdemli Albay | 350 |
Albay | 325 |
Yarbay | 275 |
Kıdemli Binbaşı | 295 |
Binbaşı | 285 |
Kıdemli Yüzbaşı | 280 |
Yüzbaşı | 270 |
Kıdemli Üsteğmen | 260 |
Üsteğmen | 245 |
Teğmen | 235 |
Asteğmen | 170 |
Astsubaylar: | |
II.Kad.Kd.Bçvş. | 310 (Yarbaydan yüksek) |
Kad.Kd.Bçvş. | 300 |
Kd.Bçvş. | 295 (Kıdemli binbaşı ile aynı) |
Kad.Bçvş. | 280 |
Bçvş. | 265 |
Kad.Kd.Üçvş. | 250 |
Kd.Üçvş. | 230 (Teğmenden düşük) |
Kad.Üçvş. | 220 |
Üçvş. | 205 |
Kd.Çvş. | 183 |
Çvş. | 170 (Asteğmen ile aynı) |
Uzman Jandarmalar : | |
VIII.Kad.Çvş. | 220 |
VII.Kd.Çvş. | 210 |
VI.Kad.Çvş. | 195 |
V.Kad.Çvş. | 190 |
IV.Kad.Çvş. | 185 |
III.Kad.Çvş. | 180 |
II.Kad.Çvş. | 176 |
I.Kad.Çvş. | 170 |
Çvş. | 163 |
Uzman Erbaşlar : | |
1’inci dereceden aylık alan Uzman Çavuşlar | 182 |
2’nci dereceden aylık alan Uzman Çavuşlar | 180 |
3’üncü dereceden aylık alan Uzman Çavuşlar | 178 |
4’üncü dereceden aylık alan Uzman Çavuşlar | 176 |
5’inci dereceden aylık alan Uzman Çavuşlar | 174 |
6’ncı dereceden aylık alan Uzman Çavuşlar | 172 |
7’nci dereceden aylık alan Uzman Çavuşlar | 170 |
8’inci dereceden aylık alan Uzman Çavuşlar | 168 |
9’uncu dereceden aylık alan Uzman Çavuşlar | 166 |
10’uncu dereceden aylık alan Uzman Çavuşlar | 164 |
Uzman Onbaşı | 158 |
Makam | Tazminat Oranı |
---|---|
a) Alay komutanlığı, İl Jandarma Komutanlığına atananlara | % 30 |
b) Tabur komutanlığına atananlara | % 25 |
c) Bölük komutanlığına atananlara | % 20 |
ç) Takım/Karakol komutanlığına atananlara | % 15 |
d) Bölük/Birlik/Batarya Astsubaylığına atananlara | % 10 |
oranında ek hizmet tazminatı ayrıca ödenir.
Bölük/Batarya assubaylarının sorumlulukları saymakla bitmez. Konuyu “Assubaylar orduda ne iş yapar?” başlığı altında incelemiştir. Kısaca görev tanımı:
BÖLÜK ASTSUBAYI GÖREV VE SORUMLULUKLARI:
Genel: Bölüğün muharebeye hazırlık seviyesini en üst seviyede tutmak maksadıyla; barış, savaş ve gerginlik hallerinde personel, istihbarat ve İKK, harekât-eğitim, idarî ve lojistik faaliyetlerini bölük komutanı adına takip, kontrol, koordine ve icra etmektir. Geçen günler içerisinde bir bölük assubayı, gönderdiği iletisinde 2 milyona yakın zimmet sorumluluğu olduğunu iletmişti. Subay, valizini, ev eşyasını alıp tayin olduğu yere giderken, astsubay zimmet devir teslimleriyle uğraşıp durur. Şimdi böylesine icra ve zimmet sorumluluğu olan assubaya teklif edilen tazminat oranı %10.
(2) Bu Kanunun 44’üncü maddesi gereğince, gemilere atanan personele fiilen görev yapmaları şartıyla, Orgeneral aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının subaylara % 40 ı,astsubaylar ile sivil memurlara % 26 sı, uzman erbaşlara % 20 si, sözleşmeli erbaş ve erlere % 16 sı oranında her ay ayrıca ek hizmet tazminatı ödenir. Fiilen yapılan görev süresine bu Kanunun .…inci maddesinde belirtilen izin süreleri dahildir. Bu tazminat, hangi kuvvet ve sınıftan olursa olsun, gemilerde
fiilen seyir yapmak suretiyle geçici olarak ya da kontrol, tecrübe, denetleme yapmak veya eğitim yaptırmak amaçları için görevlendirilen subay, astsubay, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve er ve sivil memurlara da görevli bulundukları her gün için otuzda bir oranında ödenir.
Paragrafı çizelgeye dökünce fark daha belirgin hale geliyor:
Gemilere atanan personele fiilen görev yapmaları şartıyla, Orgeneral aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının:
Statü | Tazminat Oranı |
---|---|
subaylara | % 40 |
astsubaylar ile sivil memurlara | % 26 |
uzman erbaşlara | % 20 |
sözleşmeli erbaş ve erlere | % 16 |
İcra, ifa, görevi olan astsubaya sivil memur ile aynı tazminat uygun görülmüş. İsveç gemisinin batırdığı Dumlupınar Denizaltı’nda şehit olan personele İsveç Kralının, eşit ödenmek kaydıyla verdiği tazminatı, statülere göre dağıtmış olan TSK, halen, denizde çalışan personele, ayrıma devam etmekte.
(3) Uçuş, Paraşüt, Denizaltı, Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat Kanunu hükümlerine göre aylık yıpranma tazminatı alanlar ile 14.7.1964 tarih ve 500 sayılı Kanun ile ek ve değişiklikleri kapsamına girenlere de yurt içi aylıkları esas alınmak kaydıyla aynı tazminat ödenir. Bu Kanunun 9’uncu maddesine göre astsubaylıktan subaylığa geçenlerin hizmet tazminatı, subay naspedilmeden önce emsal oldukları astsubayların yükseldikleri rütbe, kıdem ve kademeler için öngörülen hizmet tazminatından az olamaz.
(1) Bu Kanun’un bekleme süreleri sonunda terfi ettirilemeyen general, amiraller ile subaylardan;
Emekliye sevk edildikleri tarihi takip eden aybaşından itibaren, orgeneral aylığının (ek gösterge dâhil); albaylara %70'i, tuğgeneral-tuğamirallere %75'i, tümgeneral-tümamirallere % 80'i, korgeneral-koramirallere % 90'ı, orgeneral-oramirallere % 100'ü oranında kadrosuzluk tazminatı rütbelerinin ve makamının yaş haddinden az olmamak üzere 65 yaşına kadar olan sürede Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödenir. Ancak bu suretle verilecek emekli aylığı ve kadrosuzluk tazminatının toplamı, Silahlı Kuvvetlerde görevli aynı rütbedeki bütün emsalinden en az istihkak, tazminat ve aylık alanın eline geçenden fazla olamaz. (926/49/1/f/Birinci Paragraf)
(2) Sosyal Güvenlik Kurumu üç aylık devreler halinde bu meblağı faturası karşılığında Hazineden tahsil eder. (926/49/1/f/ikinci Paragraf)
(3) Bu tazminatlar vergiye tabi değildir ve yaş haddinden önce ölenlerin varislerine intikal etmez. (926/49/1/f/Üçüncü Paragraf)
Paragrafı çizelgeye dökünce fark daha belirgin hale geliyor:
Aynı rütbede hizmete devam ettirilen general ve amirallerden ve nasıplarından itibaren iki yılını tamamlayan albaylardan kendi isteği üzerine emekliye ayrılanlara; Emekliye sevk edildikleri tarihi takip eden aybaşından itibaren, orgeneral aylığının (ek gösterge dâhil);
Rütbe | Tazminat Oranı |
---|---|
albaylara | %70'i |
tuğgeneral-tuğamirallere | %75'i |
tümgeneral-tümamirallere | % 80'i |
korgeneral-koramirallere | % 90'ı |
orgeneral-oramirallere | % 100'ü |
65 yaşına kadar olan sürede Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödenir.
“Assubaya ise böyle bir tazminat yasa teklifine eklenmemiş.”
Sonuç;
Bir kanun hazırlanıyor ve Assubayların haklarına kavuşmasını engelleyen her kimse, Genelkurmay Bilgilendirme Notu’nda açıklanmış olan iyileştirmelerin genel mantığına müdahalede, iknada başarılı olmuş görünüyor.
Saygıdeğer Meslektaşlarımız
Bizler, verilen her görevi 'tüm zorluklarına rağmen' yerine getirdik. Bunu yaparken daima hiyerarşiye saygı içerisinde kaldık. Bu ülkeye ve ordumuza sadakatimizi terimiz, kanımız ve canımızla kanıtladık; ancak her kurum kendi personelini koruyup kollarken, TSK hiç bir kurumun personeline yapmadığı haksızlığı, assubaylara yaparak karşılık vermiştir!
Yıllardır bizlere yapılan haksızlıkları muhtelif platformlarda dile getirdik. Yasal temsilcimiz olan TEMAD muhataplarımıza sorunlarımızı iletti. Açıklamalar yapılıp bizlere sözler verildi, ama ne yazık ki hiç biri hayata geçirilmedi!
Yeni hazırlanmakta olan Personel Yasası ile haksızlıkların giderileceğini umutla beklerken yasada yine bir çok haksızlık ve olumsuzlukların devam ettiğini üzülerek öğrendik. Bunlardan en önemli olanı ise Genelkurmay Başkanlığı Basın Bilgi Notunda ve MSB'nın soru önergelerine verdiği yanıtlarda subay, assubay ve uzmanların göreve başlangıç derecelerinin tespitinde 4 yıllık fakülte ve yüksek okul mezunlarının 8/1'den, 2 yıllık yüksek okul mezunlarının 9/2'den lise mezunlarının 10/1'den göreve başlatılacakları taahhüt edilmesine rağmen bizi mahalle bekçisi, ziraat teknisyeni, ev ekonomisti, meclis stenoğrafı gibi memurlardan daha önemsiz kabul ederek daha alt kademeden göreve başlatılmamız düşünülmektedir. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir!
Tüm sorunlarımız bazılarımızı kişisel olarak ilgilendirmese de ortaktır. Bu konuda hakkında site yönetimi tarafından hazırlanan mail kampanyasına lütfen destek veriniz.
Aşağıdaki metni Gnkur., MSB. ve Kuvvet Komutanlıklarına göndermek için ilgili bölümleri doldurarak GÖNDER tuşuna basmanız yeterlidir.
Verdiğiniz destek için meslektaşlarımız adına teşekkür eder sevgi ve saygılar sunarız.
E.ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU
İLGİLİ MAKAMA
İLGİ : (a) Genelkurmay Başkanlığının 28 Mayıs 2012 tarihli basın bilgi notu açıklaması
(b) MSB.lığının 11 OCAK 2013 tarih ve MAİY : 2012/7037/Kan.Kar.D.Tetkik ve İşl.Ş. sayılı yazısı
Astsubay kaynağı olan Astsubay Meslek Yüksek Okulu Yasası ile göreve başlangıç derecelerimiz belirlenmiştir. Görev koşulları ve sorumlulukları astsubaylarla kıyaslanamayacak bir çok devlet memuru bizden daha üst kademeden göreve başlamaktadır. Bu hukuksuzluğu ve bu durumun doğurduğu psikolojik sonuçları yıllarca dile getirdik.
Genelkurmay Başkanlığının Basın Bilgi notu ile Milli Savunma Bakanlığının TBMM Başkanlığına gönderdiği soru önergesi yanıtında aşağıdaki açıklama yer almıştır.
“1. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)'nde görevli subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşların özlük haklarının eğitim seviyesine göre düzenlenmesi yönünde hazırlanan ve halen Başbakanlıkta bulunan 926 sayılı TSK Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Taslağına ilişkin yasal düzenleme çalışmaları devam etmektedir. Taslak ile;
a. Subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşların öğrenim durumlarına göre göreve giriş derece ve kademeleri yeniden düzenlenerek, 4 yıllık fakülte ve yüksek okul mezunu olanların 8/1'inden, 2 yıllık fakülte ve yüksek okullardan mezun olanların 9/2'sinden, lise ve dengi okul mezunlarının 10/1'inden göreve başlamalarının sağlanması,
b. Subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşların durumlarına göre yükselebilecekleri en son derece ve kademelerinin yeniden düzenlenerek; iki yıl ve daha fazla yüksek öğrenimi bitirenlerin 1/4'üne, lise ve dengi okulları bitirenlerin 2/6'sına, ortaokul ve dengi okulları bitirenlerin 3/8'ine kadar ilerlemesi,
c. Yüksek lisans ve doktora yapanların kademe ilerlemesi yapabilmeleri amaçlanmaktadır.”
Genelkurmay ve MSB.lığının daha önceki açıklamalarına rağmen, hazırlanmakta olan yeni Askeri Personel Yasası Taslağında birçok haksızlık giderilmediği gibi; Göreve başlangıç dereceleri, (Taslak Md.77) görev koşulları ve sorumlulukları assubaylarla kıyaslanamayacak bir çok devlet memurundan (mahalle bekçisi ve ziraat teknisyeni, ev ekonomisti vb.gibi) daha alt kademeden uygulanması ve mevcut uygulamadaki MYO mezunlarının 9/1, lisans mezunlarının 9/3 kademeden göreve başlatılma adaletsizliğinin aynen korunması, görevdeki personelin moral motivasyonunu, emekli personelin de kuruma olan aidiyet duygusunu sarsmıştır.
Bu, sadece ve sadece TSK düşmanlarını sevindirecektir. Milletin ordusu adalet ile ayakta kalır.
Genelkurmay ve Bakanlık açıklamasında belirtildiği gibi 'görevi, koşulları ve sorumlulukları astsubaylarla kıyaslanamayacak birçok devlet memurunun göreve başlangıç derecelerinin de olduğu gibi' MYO mezunu astsubayların 9/2, lisans mezunu astsubayların 8/1 dereceden göreve başlatılmasının ve diğer haksızlıklarımızın giderilmesinin teminini saygılarımla arz ederim.
Adı Soyadı:
T.C. No :
Sınıf ve Rütbesi: