MEHMET ALİ BİRAND VE ASSUBAYLAR (1)

Cumhuriyetin kuruluşu sonrasında yaşanan birtakım gelişmeler sebebiyle, Türk ordusu; halkına darbe yapan bir işleyiş kazanmıştır. Önce 1960 Darbesi, ardından 1971 Muhtırası ve sonrasında 12 Eylül 1980 İhtilalı. Günümüze doğru yaklaştığımızda ise 28 Şubat 1997 Muhtırası ve halen mahkemesi devam eden, içinden çıkılmaz derecede karmaşık darbe öyküleri… Türk Ordusu, yıllar boyunca kendisini cumhuriyetin temel kurucusu olarak gördüğünden dolayı, kurtarıcılığının da kaçınılmaz bir sonuç olduğunu düşündü. Bu yüzden ne zaman ortalık karışsa ya da karıştırılsa, barış ve huzur ortamını sağlamayı kendine görev bildi. Fakat bunu yaparken çok canlar yaktığını, halkı ile arasına kara kediler soktuğunu görmedi, göremedi. Aslında bu darbelerin bir alışkanlık olmasının temelinde cumhuriyetin koruyucusu olma tavrından öte şeyler de aranmalıydı. Karl Marx, genelde ordunun üst yapısını sermayenin koruyucusu ve kollayıcısı olarak niteler. Yani onların halkı değil de, var olan sistemi savunduğunu dillendirir. Hiyerarşik yapının ve rütbe sisteminin kaldırılması için denemeler yapan sosyalist devletler; rütbeli ordu sistemini eleştirirken şu tespitte bulunurlar:

Rütbeli ordu sistemi, yönetici kadrolarla asker kitlesi arasında sıkı ve yoldaşça ilişkilerin kurulmasını önlüyor, küçük burjuva kibirliliğini ve gururunu körüklüyor, yaratıcı inisiyatifin gelişmesini köstekliyor ve böylece subayların ve generallerin kitlelerden kopma tehlikesini getiriyordu.

Burada küçük burjuva kibirliliğini biraz açalım. Eğer bir insanı; mevkisinden, makamından ve rütbesinden soyutladığınızda, karşınızda boş bir beyinden başka şey kalmıyorsa, “bunu da şu yaptı” diyeceğiniz bir kalıcı eser bırakmamışsa, işte orada bariz şekilde, bu kibirlilik olayı vardır. Bu kibirle yaşayanları sistem var etmiş ve kendisine koruyucu tayin etmiştir. Onlar;  üretmez, yenilik yapamaz, devrim gerçekleştiremez, çağ atlatamaz. Sadece sistemin var olan yapısını korurlar. Gerçekleştirdikleri darbe ve ihtilallara dayanak olarak kutsal ve albenisi olan pek çok şeyi bahane etseler de bunların içi temelinden boştur.

Olaylara bir de bu pencereden bakmanın faydalı olacağı düşüncesindeyim.

İstiklal Savaşı’nın düzenli ordu ile kazanılması ve Cumhuriyet ilan edilirken en büyük güvencenin ordu olması ona halk nezdinde apayrı bir kutsiyet kazandırdı. Darbeler ve muhtıralar nedeniyle halkın içine işleyen korku da ordunun tabulaşmasında ayrı bir etken oldu. Nihayetinde kutsallaşan ordu, ülkenin dokunulmazları arasına girdi. Konuşulmuyordu, eleştirilmiyordu. İçinde neler olduğunu kimse bilmiyor, kimse görmüyordu. Bilenler ve görenler de susuyordu. Bilmezden geliyordu. Ordu, ülkeyi ve rejimi kurtarma sevdasıyla ha bire darbeler yapıyordu ama kendi içinde yapması gereken devrimi beceremiyordu. Bir gün bir şekilde duvara toslaması kaçınılmazdı.emret-komutanim

Tabulaşmış olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ilk kez 1986 yılında dokunuldu. 29 Ekim 1986 tarihinden itibaren 12 günlük süre ile Milliyet Gazetesi’nde yayımlanan Mehmet Ali Birand’ın “Emret Komutanım” başlıklı yazı dizisi, bir anda Türkiye’nin gündemine oturmuştu. Bu bir ilkti. Mehmet Ali Birand, daha sonra kitaplaştırdığı bu yazı dizisine başlarken şöyle bir giriş yapıyordu:

Türk Silahlı Kuvvetleri, 800 bin kişilik mevcuduyla, 1986 yılında bütçenin yüzde 25’ini (yaklaşık bir buçuk trilyon) harcadığımız, ülkenin en iyi örgütlenmiş, bozulmadan bugüne kadar getirilmiş ve en disiplinli kuruluşudur. Aynı zamanda bütün NATO ülkelerinin de en büyük ordularından biridir.

Türk Silahlı Kuvvetleri aynı zamanda, müdahaleleriyle siyasi ve günlük yaşantımızı da etkilemiş, önümüzdeki yıllarda da ağırlığını hissettireceği anlaşılan bir güçtür. Özel sohbetlerden, iç politika tartışmalarına kadar, daima ‘ordu ne der?’ sorusu sorulur, yanıtlar aranır. Gazetelerde müdahaleleri nasıl yaptığı tefrika edilir, kitaplar yayınlanır.

Türk toplumu genelde ordusu ile iftihar eder, onun güçlü olmasını ister, başka hiçbir NATO ülkesinde bulunmayan bir yerde tutar. Ordudan sadece övgüyle söz edilir. Hiçbir zaman eleştirilmez. Adeta bir tabudur. Sıkıntıya düşülünce de kurtarıcı gözüyle bakılır.

Oysa aynı toplum, bu dev kuvveti yöneten yaklaşık 70 bin kişilik subay-assubay çekirdeğini pek tanımaz. Dünyanın başka hiçbir uygar ülkesinde, bu kadar iç içe yaşanan, ancak az tanınan bir başka ordu yoktur. Günlük hayatımızı ve güvenliğimizi böylesine yakından etkileyen bu insanların hangi kökenden geldikleri, nasıl yetiştikleri, hangi fikirle büyüdükleri, ne yiyip, ne içtikleri, nelere önem verdikleri, özetle ‘subayların dünyası’ çok az bilinir.



Türk Ordusu, bu toplumun bir parçası, bir aynasıdır. Bundan dolayı da Türk toplumundaki çelişkiler, belirli geri kalmışlıklar veya hastalıklar, Türk Ordusu’nda da mevcuttur. Amacım, sizlere uygar ülkelerde olduğu gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin doğruya en yakın resmini çekebilmek, zaten her gün karşılaştığımız övgülerin dışında gerçekleri gösterip, orduyu gerçek boyutlarda değerlendirebilmenizi sağlamaktır.

posta-malibirand-haberiM. Ali Birand, geçirdiği bir kalp krizi sonucu, 17 Ocak 2013 tarihinde aramızdan ayrıldı. Sevenleri tarafından,  hüzünle, ebediyete uğurlandı. Basın ve medya alanında usta bir isim olarak pek çok başarıya imza atmış, unutulmazlar arasına girmeyi başarmıştı. Yine de siyasetin sığ sularında gezinen kimi insanlar, onu, ölümünde bile acımasızca eleştirmeyi erdem saydı. Oysa o; tarafını gerçek anlamda habercilik olarak seçmişti. Demokrasiden ve insandan yana tavır koymuştu.

Her daim olduğu gibi, tartışılan insanların gerçek değerini geçen zaman ortaya koyacak. Anlık değerlendirmelerin tarihte hiç yeri yok.

M. Ali Birand’ı nasıl hatırlayacağımıza ilişkin bir şeyler söylemek gerekirse, Habertürk Gazetesi yazarı Amberin Zaman’ın sesine kulak vermemiz yerinde olacaktır:

Mehmet Ali Birand, Türkiye’nin askeri vesayet rejiminin, kapalı ekonomisinin yaydığı griliği, hepimizin iple çektiği 32’nci Gün programıyla birlikte delmeyi başarmıştı. Türkiye’nin de ötesinde koskocaman bir dünya olduğunu göstererek Türkiye’nin bu dünya içerisindeki yeri ve önemini bizde merak ve heyecan uyandıracak şekilde anlatan Mehmet Ali Birand televizyon haberciliğinde yeni bir çığır açtı. Bunun ötesinde Türkiye’nin gözlerini açtı. Rahmetli Turgut Özal’ın Türk ekonomisi ve siyasetinde gerçekleştirdiği devrimi, rahmetli Mehmet Ali Birand da medyada gerçekleştirdi. Bizleri dünyaya açtı. Ufkumuzu genişletti. Nice başarılı meslektaşım, Mehmet Ali Birand ekolünden yetişti.



“Emret Komutanım” kitabıyla bir kutsala dokunmuştu. Abdullah Öcalan’ı da Türkiye’ye ilk tanıtan gazeteci yine Birand’dı.

Mehmet Ali Birand, istikrarlıydı. Savrulmuyordu. Çizgisi netti. Türk siyasetinde esen fırtınalarda eğilmeden bükülmeden, temel prensiplerinden asla taviz vermeden ve zaman zaman maruz kaldığı karalama kampanyalarına karşın her daim ayakta kalmayı başardı. Ve her zaman zirvedeydi.

malibirand5İşte onu kısa ve öz olarak anlatan yazı. Onun ismini zikrettiğimizde ilk aklımıza gelecek şeyler; Emret Komutanım kitabı, Otuz İkinci Gün programı, gazetecilik ve habercilik ekolü ve bir de Abdullah Öcalan röportajı… Herhalde burada en çok canımızı sıkan, terörist başı diye nitelendirdiğimiz Abdullah Öcalan Röportajı olsa gerek. Fakat bunu da bir habercilik başarısı olarak değerlendirmemiz mümkün.

Mehmet Ali Birand ismi assubaylar için ne ifade ediyordu derseniz, bu kez size cevabı bir başka yazı ile vermemiz gerekecek. Gazeteci ve yazar Cengiz Çandar, kendisi ile yapılan bir röportajda Mehmet Ali Birand’ın askerleri (yani aslında general tayfasını) niçin kızdırdığını ve neden andıçlandığını şöyle ifade ediyor:

Birand’ın iki büyük kusuru oldu askeri algılamaya göre. Bir, Abdullah Öcalan’ı ve Osman Öcalan’ı ekrana çıkarttı. İki, Emret Komutanım kitabının son halini yayımlanmadan önce göstermedi. Kitaptaki maaş bordroları, assubay maaşları onları çok rahatsız etmiş.

Gördüğünüz gibi bizim paşaları en çok kızdıranlar assubaylar ve teröristler. Nerden isterseniz oradan buyurun, dilediğiniz gibi değerlendirin. Yorumunuza açık bırakıyorum.

O halde gelin şu “Emret Komutanım” kitabını bir değerlendirmeye alalım. Neden bu denli ortalığı karıştırmış, neyin teşhisini yapmış, hangi tespitleri ortaya koymuş ve başına ne işler açılmış bir bir inceleyelim.

Birand, bu kitap için yaptığı çalışmalar esnasında sessiz ama derinden assubayların sorunlarına değindi. Mümkün olduğunca diplomatik bir üslup kullandı. Fakat buna rağmen yarayı buldu ve deşti. Kimsenin o ana değin yazmadığı şeyleri öyle derli toplu, öyle anlaşılır ortaya koydu ki camdan saraylarda saltanat sürenlerin yüreği hopladı. Ona bu kitabı yazması için fırsat verip olanak tanıyanlar, çok şaşaalı şeyler üreteceğini ve kremalı bir ordu portresi yaratacağını sanıyorlardı. Bundan o denli emindiler ki her yerde ona özel ilgi ve alaka gösterdiler. Sonuna kadar yardımcı oldular. Bütün kapıları ardına kadar açtılar. Fakat Mehmet Ali Birand, Cilalı Taş Devri gazetecilerinden birisi değildi. Gerçeği bütün çıplaklığıyla kamuoyuna sunmayı görev olarak benimsemiş, aydınlanmayı ve aydınlatmayı düstur edinmiş ilkeli bir kalemdi.

Aydın Kulak

Kaynak gösterilerek ve yazar adı belirtilerek alıntılanmasında/ kullanılmasında bir sakınca yoktur.
Ögeyi Oylayın
(36 oy)

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

Yorumlar  

#7 Erdal Günşer 13-02-2013 23:30
Sayın Kulak, eleştirim size değil yazıyadır. Sanatçıların yazılarının, resimlerinin değeri yıllar sonra anlaşılır. Ancak gazetecilerin yazılarını o andaki konjüktüre göre değerlendirmek gerekir. Sayın Birand "Emret Komutanım" kitabı ihtilalcilerin aslında ne kadar demokrat, ne kadar eleştiriye açık olduklarını ispat eder gibi silahlı kuvvetler ve medya yardımlaşma çalışması olarak hazırlanmış kitaptır diye düşünüyorum. Ben bu yorumumu hazırlarken o günlere gittim. Çünkü bizler o günlerde bu kitabı şiddetle eleştirmiştik. Bu görüşümü kendime saklasam haksızlık yapmış olurdum. Saygılarımla...
Alıntı
#6 kötüadam 13-02-2013 12:39
Sevgili Erdal,başka birisinden gelmesini umduğum eleştiriyi senden duyunca gerçekten şaşırdım.Elbette görüş farklılıklarımız olacak. Ben hataları ve gafları olsa da M. Ali Birand'ı her zaman farklı görmüş ve beğenmişimdir. Özellikle Emret Komutanım kitabındaki tespitleri ve bunları yazabilme yürekliliği nedeniyle.
Buraya aktarılan her görüşe, her yoruma saygım var.Her biri bir bilginin, bir değerlendirmenin sonucu.
Sevgi ve selamlarımla...
Aydın Kulak
Alıntı
#5 Erdal Günşer 27-01-2013 22:47
Sayın Kulak, Mehmet Ali Birand’ı konu alan alışılagelmiş araştırma yazılarınıza pek benzemeyen yazınızı okudum. Bu yazınızda Mehmet Ali Birand’ı tarafsız yazmamışsınız. Ben sizden daha tarafsız bir yazı beklerdim.
Şu bir gerçek ki her fikir ve siyaset adamının olduğu gibi her gazetecinin de seveni ve sevmeyeni vardır. Aleyhte düşünce beyan etmek sığlık değildir. Ben Sayın Birand’ı bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, bir emekçi, bir astsubay olarak ele aldığımda sevemedim.
Sizin gibi değerli bir köşe yazarı arkadaşım da konuyu böylesine alınca inanın Mehmet Ali Birand hakkında daha ayrıntılı bilgi sahibi olmak için araştırma yaptım.
Sayın Birand’ın özellikle TRT’de çalıştığı yıllarda yaptığı dolandırıcılık yüz kızartıcı suç grubundadır. Üstelik hüküm giymiştir.
Sayın Birand’ın “emret komutanım” isimli yazısı kendi kariyeri için çok iyi bir eserdir. Ancak aynı kitabında kendisinin de açıkça belirttiği gibi, yazmadan önce Genelkurmay Başkanlığından izin almıştır. Dahası kitabı yazarken Harp okullarında ve Askeri birliklerde araştırma yapması için kendisine yardım edilmiştir. Kitabı yazdıktan sonra muvazzaflar tarafından kontrol edildiğini de kendisi yazmıştır. Kendisinin minnetvari ifade ile yazdığı bu satırların gerçek yorumunu size bırakıyorum. Ayrıca söz konusu kitap assubaylar tarafından koskoca camia geçiştirildiği için büyük tepki almıştır.
Sayın Çandar, sanırım Sayın Birand’ı bir çizgide gösterebilmek adına kendisini generallerin sevmediğini söylemektedir. Ancak Sayın Birand bizzat kendisi 28 şubat döneminde kendisinin de içinde olduğu basının yapılanları desteklediğini ve çanak tuttuğunu belirtmektedir.
Sayın Birand da akıllı bir adamdır. Girişken bir gazetecidir. Her dönemin adamıdır. 2012 yılında Başbakan ile söyleşisi gazetecilik adına utanç vericidir.
Benim görüşüm budur. Umarım başlıkta yazdığınız (1) ifadesinin gelecek olan (2) nolu yazısında daha objektif yazarsınız. Saygılar sunarım.
Alıntı
#4 MEHMET ALİ KILINÇ 27-01-2013 19:32
Mehmet Ali Birand iyi gazeteci miydi derseniz; evet iyi gazeteciydi..
Ama bunu sormak "Churcill iyi bir devlet adamı mıydı?" diye sormak gibi bir şey. Bu soruya da cevabım evet olurdu. Ama Churcil iyi bir devlet adamıydı ama İngiltere'nin devlet adamıydı.
Mehmet Ali Birand da iyi bir gazeteciydi, gazetecilikten iyi para kazandı, ünlü oldu ama hiç bir zaman Türkiye'nin gazetecisi olamadı. Türkiye'ye şöyle bir uğramış da ertesi gün çekip gidecekmiş gibi bir tavrı vardı. Bu tam isimlendiremediğim tavır, yaşayan gazetecilerden aklıma geliveren Gazeteci Çandar'da da var. Söylemlerinde hep Türkiye ile başka bir yerler arasında tarafsız davranmak zorundaymış, bu işle özel görevliymiş gibi bir tutumu vardı...
Kısacası iyi bir gazeteciydi ama İlhan Selçuk'ta , Uğur Mumcu'da olduğu gibi, bu topraklara ait ve yeri doldurulmayacak büyüklükte değil.
Toprağı bol olsun..
Alıntı
#3 Abdullah ZENGİN 27-01-2013 12:42
Sayın Kulak,
Sistemin özünü,Astsubay sorunlarıyla ilgili bağını,karşıt fikir ve görüşleri rencide etmeden ortaya koyduğunuz için kutlarım.
Rahmetli Birand,bazı kesimlerin zülfü yârine dokunduğu için fişlendi,dışlandı,sevilmedi.
1930-1940'lı yıllarda moda olan ırkçılığın,faşizmin uzantılarını rahatsız etti.Bu konunun ucunun bize,Assubaylara dokunduğunu ifşa etmek sır olmasa gerek.Sistemin işleyişinde
alt kademelerin yetiştirilmesi ,eğitimi üsttekilerin fikri doğrultusunda olacaktır.
Ön yargısız,saplantısız,kendimize şunu sormak lazım.Birand evrensel fikirlere sahip Demokrat bir gazeteci miydi? Yanıt evet ise karşı duranların,yerenlerin fikirleri düşünceleri
yeniden sorgulanmalıdır.
Evet, orduların üst kademeleri ve tarihçiler sistemin ve sermayenin koruyucu ve kollayıcısıdırlar.
Dünyalıkları güvence altına alınmıştır. Herşeyi kendilerine göre şekillendireceklerdir.Yaşayan her insan için önemli olan şöhret ve paraya sahip olacaklar,sistem tarihçileri tarafından da yazılıp tarihteki yerlerini alacaklardır.
Sayın meslektaşlarım,Assubaylar soruyor… Bu adaletsizlik neden? Neden haklarımız verilmiyor.?
Tam da bu noktada sistemin işleyişini,özünü izah eden Sayın Aydın KULAK’ı dinleyelim. Bana göre cevaplar bu yazının içerisinde.Saygılarımla.
Alıntı
#2 Elbirce 26-01-2013 18:32
Sn. Kulak, "yiğidi öldür, hakkını ver" diye güzel bir sözümüz var, yazınızı okuyunca bu sözü hatırladım. Yazınızı beğeniyle okudum, aynen de katılıyorum. Sn. Birand'ın cenazesine katıldım, devletin zirvesinin ilgisine mazhar olduğu kadar, halkın ilgisine de mazhar olan güzel bir törendi. Kendisine rahmet, sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Birand'ın seçtiği tarafın "gazetecilik" olduğunu, "Emret Komutanım" kitabının ise sınıfımızla ilgili sıkıntıların ilk dile getirildiği kitap olduğunu söylemek mümkün. Ardından Nail Güreli, Umur Talu da bizleri sahiplenen değerli yazarlamız oldular.
Araştırmacı yönünüzle çok güzel yazılara imza atıyorsunuz, sizi kutluyor ve selamlarımı sunuyorum.
Alıntı
#1 Ersen Gürpınar 26-01-2013 18:12
M.Ali Birand iyi bir gazeteci miydi? İyiden de öte mükemmel bir gazeteci idi, ama ben çizgisindeki sapmalar ve TRT'deki olaylar dolayısı ile kendisine saygı duymuyordum.
Sn.Kulak, araştırmacı kimliğinizle bizleri aydınlatan yazılarınızı zevkle okuyoruz, sizin de belirttiğiniz gibi TSK bölgesinde ve Nato içinde en büyük ve güçlü ordulardan biridir ama bu ulu çınarı içten içe çürüten bir özelliği de komuta, yönetim ve teknik kadrolarındaki assubaylarına ön yargılarla tahakküme varan haksızlıklar yaparken subaylarına imtiyaz ve ayrıcalık tanımasıdır. Bu, hiçbir hukuk ve vicdan kuralına sığmayan davranıştır, umarız yaşananlardan ders alınıp bu zihniyeti sonlandırırlar.
Alıntı
genclige-hitabe

Son Yorumlar

Son Eklenen Mesajlar

SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
Baş öğretmenimiz ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi şahsında tüm öğretmenlerimizin ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN... Demokrasinin, adaletin, huzurun ve refahın hakim olduğu nice öğretmenler günü kutlamak dileklerimizle sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
Cuma, 24 Kasım 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZIN KAHRAMANI, LAİK, DEMOKRATİK CUMHURİYETİMİZİN KURUCUSU, EBEDİ ÖNDERİMİZ VE BAȘKOMUTANIMIZ BÜYÜK DEVRİMCİ GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü BEDENEN ARAMIZDAN AYRILIȘININ 85. YILINDA SAYGI, ÖZLEM VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ... RUHU ŞAD, MEKANI CENNET OLSUN. 10 KASIM 1938 ! Bir devre damgasını vurmuş, dünyanın gidişatını değiştirmiş, yalnızca ya...
Cuma, 10 Kasım 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN. Cumhuriyetimizin 100. Kuruluș Yıldönümü kutlu olsun. Laik Demokratik Cumhuriyetimizin kurucusu Yüce Atatürk, silah arkadașları ve devletimizin bekası uğrunda canlarını veren aziz șehitlerimize minnettarız, ıșıklar içinde uyusunlar. Gazilerimize de șükranlarımızı sunuyoruz...
Pazar, 29 Ekim 2023
Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ