Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar 6-7
* * * * *
|
* * * * *
Asubay Tefrikası’nın altıncı bölüm yedinci kısımını terkip edecek bu makâlemizde gene “Astsubay” ismi verilen köle askerlere atılan başka bir kazığı daha teşhir edeceğiz evvel Allah…
* * * * *
Bu makâleyi ben 2018 Kasım ayında yazmaya başladım. Fakat 2019 senesinin ilk ayı olan Ocak’da tamamlayabildim. 1076 sayılı kânun makâlemizin bu kısımının konusu. ATATÜRK’ün 92 sene evvel yapdığı bu kânunun 2019 senesindeki son durumunu görüyorsunuz aşağıda. Temiz bir kâlp ve iyi niyet ile bakdığımda; gözlerini dünyâya yeni açmış bebek mâsumiyetine bürünmüş bir kânun gördüm karşımda. Fakat Subay var ise şâyet mutlaka bir çapanoğlu vardır içinde dedim kendi kendime. Çünkü bugüne kadar bu kâide hiç değişmedi!.. Bilim aklı, sağlam bir vicdân ve hür bir irâde ile tetebbu edince de gördüm ki Hakikâten şeytânî bir hile gizlenmiş bu kânunun içine… İşde; sûreti, bebek mâsumiyeti ile bize bakan bu kânunun 2019 Ocak ayındaki tâze ekran görüntüsü! Bu mâsum sûretin arkasında gizli olan şeytânî suratı da makâlemizin aşağıdaki bölümlerinde göreceksiniz.
1927 seneli bu kânundaki “gedikli küçük zâbit” denilen askerlerin 2019 senesinde “astsubay” dediğimiz asker kişiler olduğunu hatırlatalım. Yeni adı ile 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kânununun Yukarıdaki çerçeve içindeki ikinci maddesinin sarı boyalı kısımlarını okuduğumuzda şunu öğreniyoruz;
Kânunun bu hükmü, içinde yaşadığımız 2019 senesinde de aynı şekilde yürürlükde!.. Fakat Uygulamaya bakdığımızda gedikli küçük zâbitlerin;
Ve dahi
O vakit burada durmak ve şu suâli sormak geliyor aklımıza;
Bu suâllerin cevaplarını bulmak için Kandırmacalar foliminin 1909-1910 senelerine ait makarayı oynatmamız gerekecek. Senelerin, şâhısların ve kânunların şâhidliğinde bir folim bekliyor bizi bugün, evvel Allah. Haydi, Eski Tüfek! Bu kadar tıraş, Zemheri ayında cilde zarar… Oynat bakalım şu folimi!...
* * * * *
Sene, 1910… Tıpkı 15 Temmuzcuların yapdığı gibi;
31 Mart Vak’asını bahâne eden zâbitân, siyâset ve münevver gürûhu Osmanlı Devletini evvelâ yıkdılar! Sonra da Meclis-i Mebusân’ı, Meclis-i Ȃyan’ı, askerini ve devletin tekmil teşkilâtını ele geçirdiler. Bu darbeciler; Kukla olarak oynatacaklarını iyi bildikleri Sultan Mehmed Reşad’ı da padişah tahtına oturtdular. Saltanât başı ve başkomutanımız Sultan Mehmed Reşad idi. 31 Mart darbecibaşı Müşir Mahmut Şevket Paşa; Meclisleri ilga edip kapılarına kilit vurmuş
Ve dahi Tertip etdiği bir nizamnâme ile Berrî (Kara) Küçük Zâbitliği (Asubaylığı) 1909 senesinde cebren ve hile ile ihdâs etmiş idi. Kara ordumuzda ilk kez “küçük zâbit” yetiştirmek üzere teşkil etdiği Dersaadet Küçük Zâbit Mektebi; İlk mezun 173 "kıdemli küçük zâbiti" "kıdemli çavuş" rütbesi ile 1911 senesinde vermiş idi.
Bir başka ifâde ile; 1909 senesine kadar Berrî (Kara) ordumuzda “küçük zâbit” denilen köle askerler henüz mevcut değil idi. Çünkü Osmanlı padişahları, ordumuzda böyle “ortada sandık” bir asker sınıfını asla isdemiyorlar idi.
* * * * *
1910 senesinde Osmanlı Devletinde iki kademeli bir meclis var idi;
1. Meclis-i Mebusân
2. Meclis-i Ȃyan
Bizim padişahlarımız girişdiği harblerde muvaffak olmak için saray müneccimlerinden medet umar iken Avrupa devletleri akıllı bilim adamları ve zâbitânı sâyesinde sanayi devrimini çokdan başlatmış Ve dahi Dünyâyı sömürmek için ölümüne bir yarışa başlamışlar idi. Bu yarış öyle acımasız bir hızla artarak devâm etdi ki. Aklı başında devlet adamları ve subaylar eşi benzeri görülmemiş bir harbin mukadder olduğunu görebildiler.
Bizim “mektebli” zâbitân heyetimiz ise;
Osmanlı Ordusunda tam anlamı ile bir cadı avı başladı. Zâten 31 Mart Vak’asından hemen sonra orduda müthiş bir tasfiye başlamış idi. Darbeciler, kendilerine karşı duran “mektebli” ve “kalın kafalı” dediği “alaylı” zâbitân heyetinin handiyse nıfsını ordudan tard etdiler. Geri kalan yarısının da rütbelerini tenzil etdiler. Tükenmiş Osmanlı Devletinin ölüsünü ele geçiren darbeci Mahmut Şevket Paşa ve dışarıdan beslemeli-feslemeli siyâsetciler, Başlamak üzere olan büyük harbe orduyu hazırlamak için peşpeşe kânunlar tertip etdiler. Ve bu kânunlar ile ordumuzda daha evvel mevcut olmayan iki yeni asker sınıfı teşkil etdiler;
1. Küçük zâbitlik
2. İhtiyât zâbitliği
İşde bugün biz burada ihtiyât zâbitliği kânununa kalem batıracağız inşallah.
* * * * *
Sözde 31 Mart Vak’asının efsane(!) komutanı Müşir Mahmut Şevket (KETHÜDAZȂDE) Paşa, Bu isyanı basdırmada gösderdiği kahramanlıkdan(!) dolayı hemen Harbiye Nâzırlığına terfi etdi.
1909 senesinde “küçük zâbitliği” icâd etmesinden aylar sonra Mahmut Şevket Paşa bu kez de 1910 senesinde Avrupa’dan aşırma yeni bir “zâbit” sınıfı teşkil etdi. İhtiyât zâbitliği ismini verdiği bu yeni zâbit sınıfının meclislerde kabul edilen sekizinci maddesi şöyle diyor idi;
1910 seneli İhtiyât Zâbitânı Kânununun, Yukarıdaki çerçeve içinde gördüğünüz sekizinci maddesini okuduğumuzda şunu öğreniyoruz;
İhtiyât Zâbitânı Kânununun yukarıdaki çerçeve içindeki dokuzuncu maddesini okuduğumuzda şunu öğreniyoruz;
Aşağıda gördüğünüz sarı çerçeve içindeki kânun maddesinde gizli olan çok önemli iki husus var;
Birinci husus şudur;
İkinci husus da şudur;
Bu bilgiyi ilk defâ burada sizler duydunuz. Bir de bugün kimler ve nasıl yedek subay (ihtiyât zâbiti) oluyor, ona bakın hele! Bırak gâzi olanı, hele şehid olanı!.. 1927 senesinden beri askerliğini “er” olarak yapmış bir tek Genelkurmay Başkanı mahdumu var mıdır acap?
* * * * *
Osmanlı Berrî (Kara) Ordusunun “küçük zâbit” ismi verilen askerleri 10 sene başarılı hizmetlerinden sonra 1910 seneli İhtiyât Zâbitânı Kânununa göre ihtiyât mülâzim sâni (asteğmen) oluyorlar idi. Bu uygulama, Osmanlı Devletinin teslim olduğu 1918 senesine kadar devâm etdi. Evvelâ teslim olan sonra da yıkılan Osmanı Devleti’nin mirâsı üzerine Cumhuriyeti kurduk ve ilân etdik. 600 küsûr seneden beri padişahın kölesi olan reaya, Cumhuriyet ile birlikde fikri hür, vicdânı hür ve irfanı hür birer yurtdaş oldu. ATATÜRK gibi nâmuslu, âdil, basiretli, haksever ve halksever bir devlet adamının kılavuzluğunda medeniyete yürüyen millet; Eğitim, sağlık ve adâlet gibi temel vatandaşlık haklarından eşit olarak faydalanmaya başladı. İnsan haklarındaki bu tekâmül ve inkişâfdan T.C Ordusunun askerleri de nasiblerini aldılar. 1927 senesinde TBMM, 1076 sayılı İhtiyât Zâbitleri ve İhtiyât Askerî Memurları Kânûnunu meriyyete koydu. Aşağıda, bu kânunun birinci ve dördüncü maddelerini görüyorsunuz.
1076 sayılı kânunun yukarıda gördüğünüz birinci maddesini izah etmeye zannederim ki hâcet yok! Dördüncü maddesinin özeti de şöyle oluyor;
Her şey yerli yerinde… Kânunun muhtevasına bakdığımızda; 1910 seneli kânuna göre gedikli küçük zâbitlerin ihtiyât zâbitliğine terfi etmesinin daha kolay hâle getirildiğini görüyoruz. Bu kânundan neşet eden hakkını kullanan gedikli küçük zâbitlerin, ihtiyât mülâzımlığına terfi edildiğine dâir belgeleri Makâlemizin ilerleyen bölümlerinde fâş eyleyeceğiz.
* * * * *
Kurucu Reisicumhurumuz ATATÜRK, 1927 senesinde başka bir kânun daha meriyyete koydu. Mükellef askerlik hizmetini tanzim eden bu kânunun ismi Askerlik Mükellefiyeti Kânunu idi. Bu kânunun birinci maddesi şöyle diyor idi;
5802 sayılı Astsubay Kânununa göre; 1951 senesinden beri “astsubay” dediğimiz asker sınıfı, işde tam da bu târife uymakdadır.
Netice itibârı ile; Bugün “astsubay” dediğimiz asker kişiler aslında 1927 senesinden beri efrâd (erât)’dır.
Yukarıda sizlerin de gördüğü üzere; Bu kânun, her erkek vatandaşın istisnasız olarak askerlik yapmasını emrediyor idi. Yeri gelmiş iken bir hakkı sâhibine teslim edelim. ATATÜRK’ün yapdığı bu kânunu ilk delen kişiler;
Ve dahi
ATATÜRK’ün hazırladığı bu kânunun en önemli tarafı da şudur; 1927 senesi itibârı ile T.C Ordusunda iki sınıf asker var idi. Bu kânuna göre “mükellef” askeri saymaz isek şâyet ordumuzda sâdece muvazzaf zâbit (subay) var idi.
* * * * *
Askerlik Mükellefiyeti Kânununun Türk askerlik mesleğine getirdiği yeniliklerden birisi de Bu kânunun onbirinci maddesinde söz edilen “gönüllü askerlik” idi. Buradaki “gönüllü askerlik”, ABD ordusunun bugün uyguladığı “gönüllü” (enlisted) askerliğin ta kendisi idi.
* * * * *
ATATÜRK dönemi Türk Ordusunda askerlere verilen haklar sürekli olarak inkişâf etdi. Cumhuriyetin kurucu irâdesi; Askerlik mesleğini câzip hâle getirmek için askerlere peşpeşe yeni haklar ve terfi fırsatları verdi. 1927 senesinde gedikli küçük zâbitâna, ihtiyât zâbitânı olma hakkını vermişler idi. 1932 senesinde bu kez de Bir kısım gedikli küçük zâbitâna askerî memurluğa nakil hakkı verildi.
1931 sayılı bu kânun ile; Sıhhıye, Nalbant, Müzika, Tüfekci Ve emsâli meslek mensubu gedikli küçük zâbitler, yedinci sınıf ihtiyât askerî memurluğuna nakil edildi.
(T)B.M.M Yüksek Reisliğine takdim etdiği kânunun esbâb-ı mucibesinde Başvekil İsmet (İNÖNÜ) şöyle dedi;
* * * * *
1910 seneli İhtiyât Zâbitân Kânûnu Ve dahi 1927 sene ve 1076 sayılı İhtiyât Zâbitleri ve İhtiyât Askerî Memurları Kânûnundan neşet haklarını kullanan gedikli küçük zâbitler, ihtiyât zâbitliğine (yedek subay) terfi etdiler. İşde; Bu gedikli küçük zâbitândan piyade gedikli başçavuş Hüseyin oğlu M. Kemal’in İhtiyât asteğmenliğine terfi etdiğine dair Reisicumhur M. Kemal ATATÜRK’ün 1937 senesinde imzâladığı kararnâme.
* * * * *
1932 senesine vâsıl olduğumuz günlerde; ATATÜRK sonrası Cumhuriyetini idâre eden eşhâs şunlar idi;
ATATÜRK vefat etdikden bir ay sonra TBMM, aşağıda gördüğünüz kânunu kabul etdi. Bu kânun;
Ve dahi
Gedikli küçük zâbitlere verilen ihtiyât zâbitliği ve ihtiyât askerî memurluğuna nakil hakkını bir kerte daha ileriye götürdü.
Önceki kânunlara göre “asteğmen” rütbesine nakil edilen gedikli küçük zâbitler; Bu kânunun meriyyete konulması ile bir rütbe yukarıdan olmak üzere artık “yedek teğmen” rütbesine nakil edilecekler idi.
Bu kânundaki “gedikli erbaş” tâbiri dikkatinizi çekmişdir. Gedikli küçük zâbitlikden bahseder iken “gedikli erbaş” nereden çıkdı diye haklı bir suâl sorabilirsiniz. Bunun sebebini öğrenmek için Çünkü Asubay isimli makâlemizi okumanızı tavsiye ederim. Bu, birinci husus...
İkinci hususa gelince; Bu kânunun kabul edilmesinin asıl maksadı; Ordumuzun “mükellef asker” sınıfına dâhil olan “gedikli küçük zâbit” tâbirini “gedikli erbaş” olarak değişdirmek idi. Bunun ise uluslararası andlaşmalardan kaynaklanan haklı bir gerekcesi var idi. Çünkü Napolyon’un 1798 senesinde mükellef (mecburî) askerliği ihdâs etmesinden buyana Askerlik “mükellef ve “muvazzaf” olmak üzere iki sınıf hâlinde teşekkül etmeye başlamış idi. Devletimizin taraf olduğu milletlerarası andlaşmara göre de askerlik iki sınıf olarak tekâmül etmiş idi. Bu andlaşmalardan birisi de 1929 Cenevre Sözleşmesi idi. Bu sözleşmeye göre harp esirlerine yapılacak muamele konusunda askerler iki sınıf hâlinde tasnif ediliyor idi. Bu asker sınıfları şunlar idi;
1949 senesinde teşkil edilen Ve dahi Türkiye’nin 1952 senesinde taraf olduğu NATO’ya göre de askerler yukarıda görülen iki sınıf hâlinde tasnif ve tefrik edilir. Bugün bizim ordumuzdaki “muvazzaf astsubay” ismi verilen Ve dahi Bu andlaşmalara göre aslında “mükellef asker” sınıfına dâhil olan uyduruk asker sınıfının kânunsuz oluşu, Hem de Anayasa’ya göre kânunsuz oluşunun temel kaynağı da işde, gene bu milletlerarası andlaşmalardır.
Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için; Ve dahi Beterin Beteri isimli makâlelerimizi okuyunuz.
3543 sayılı bu kânun için Başvekil Celal BAYAR’ın (T)BMM Yüksek Reisliğine takdim etdiği mucip sebep ise şöyle idi;
* * * * *
1910 seneli İhtiyât Zâbitân Kânûnu Ve dahi 1927 sene ve 1076 sayılı İhtiyât Zâbitleri ve İhtiyât Askerî Memurları Kânûnundan neşet haklarını kullanan gedikli küçük zâbitler, İhtiyât zâbitliğine (yedek subay) terfi etdiler. İşde; Bu gedikli küçük zâbitândan piyâde gedikli başçavuş Eyüğ oğlu Ahmet AKINERİ’nin Yedek piyâde teğmenliğine terfi etdiğine dâir Reisicumhur İsmet İNÖNÜ’nün 1944 senesinde imzâladığı kararnâme.
* * * * *
1950 senesi Mart ayına vâsıl olduğumuz günlerde devletin başında aşağıdaki devlet adamları oturuyor idi.
Bingöl milletvekili Feridun Fikri DÜŞÜNSEL, 18 Şubat 1950 Cumartesi günü TBMM’ye bir kânun teklif verdi. “Gedikli” olarak söz etdiği askerler hakkında verdiği kânun teklifinin gerekcesi de şöyle idi;
Fikri DÜŞÜNSEL’in yuvarladığı bu kânun teklifine, Dönemin Başbakanı Şemsi GÜNALTAY yolda bulmuş gibi sevindi. Hemen bir dilekce yazdı.
* * * * *
* * * * *
Ve Başbakan GÜNALTAY, bu bu dilekcesini aşağıda gördüğünüz “gerekce” ile BMM’ye arz etdi.
* * * * *
Başbakan Şemsettin GÜNALTAY’ın bu dilekcesi aslında; “Gedikli” dediği köle askerlerin 1950 senesindeki perişân hâlini gösderen iyi bir itirâfnâmedir. Aynı zamânda burada dikkat çeken çok önemli husus da şudur. Bu tasarının gerekçesinde, “gedikli erbaş” dedikleri askerlere; 1910 senesinde Padişah Sultan Mahmud Reşad Ve dahi 1927 senesinde ise 1076 sayılı kânunun 4’üncü maddesi ile Kurucu Reisicumhur ATATÜRK’ün verdiği, “İhtiyât zâbitliği ve ihtiyât askerî memurluğuna nakil hakkının” iptal edildiğine dâir bir tek kelime dahi yokdur. 1076 sayılı kânunun dördüncü maddesinin iptâl edilmesi tam anlamı ile 5619 sayı ile kânuna aykırıdır. Netice itibârı ile; 5619 sayılı kânunun 29’uncu maddesi ile iptal edilen “gedikli erbaşların” “Yedek ihtiyât zâbitliği ve yedek ihtiyât askerî memurluğuna nakil hakkını” iptal eden devlet adamları ve subaylar; Hem Padişah Sultan Mahmud Reşad’ın irâdesine Hem de Kurucu Reisicumhur ATATÜRK’ün bu karârına meclis çatısı altında ihânet etdiler.
Zâbit ile nefer arasında “ortada sandık” bir asker sınıfı olarak teşkil edilen “kara küçük zâbitler”; Mektebden mezun oldukları 1911 senesinden, harbin sona erdiği 1920 senesine kadar geçen 10 senede Zâbitimizin yerine ölmesi için neferimiz ile birlikde cephenin en önünde harbe sürüldü.
Fakat Harb sona erdikden sonra Genelkurmay Başkanlığımızın beyaz subayları; Kara küçük zâbitleri kullanılmış kağıt mendil gibi bir kenara atdılar. Ve 1950 senesine vâsıl olduğumuz günlerden bir günde de “Gediki erbaş” isimini verdikleri kara küçük zabitlerin “yedek subaylığa terfi hakkını” işde böyle gasp etdiler.
* * * * *
1/732 sayılı Gedikli Erbaş Kânûn tasarısının 40’ncı maddesi olarak meclise gelen Ve fakat Millî Savunma Komisyonunun 29’uncu madde olarak aynen tâdil etdiği bu madde, Hiçbir gerekce gösderilmeden meclisde kabul edildi. Hem de bu celseye katılan 242 vekilin tamâmının reyi ile…
Bu tasarıdaki 29’ncu maddede söz edilen 1076 sayılı kânunun 4’üncü maddesinin ne olduğunu Bu maddeye kabul reyi veren 242 vekilden acaba kaç dânesi biliyor idi? Çünkü Bu kânun tasarısı için yapılan meclis müzâkerelerinde “gedikli erbaş” olarak tesmiye edilen askerlerin “Yedek ihtiyât zâbit” ve “yedek askerî memur” olma haklarının iptal edildiğine dâir olmak üzere bir tek cümle bile söz edilmemiş!
* * * * *
Bingöl milletvekili hukukcu Feridun Fikri DÜŞÜNSEL’in teklif etdiği Başbakan Şemsettin GÜNALTAY’ın meclise arz etdiği Ve dahi BMM’nin 1950 senesinde kabul etdiği 5619 sayılı Gedikli Erbaş Kânununun 29’uncu maddesi şöyle diyor idi;
* * * * *
* * * * *
* * * * *
Sene 1953… Birinci “demir gırat” hükümeti devr-i icraatının üçüncü senesine vâsıl olmuş idi… Yarısı okuma yazma dahi bilmeyen “seçmen” vatandaşımız; Kendilerini idâre etmesi için devleti, aşağıda gördüğünüz şu “devlet adamları”nın ellerine teslim etmiş idi.
TBMM, 10 Temmuz 1953 Cuma günü ictimâ eyledi. Gündem; Köy enstitüsü ve sanat enstitüsü mezunu vatandaşlara “yedek subaylık” hakkı verilmesi idi.
* * * * *
Bu rezil durumu ilk fark eden kişi Muğla vekilimiz Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU idi. Köy enstitüsü ve sanat enstitüsü mezunu vatandaşların, Askerlik mükellefiyetini “yedek subay” olarak yapması için bir kânun teklifi hazırladı. Ve bu kânun teklifi hakkında 1953 senesi 10 Temmuz’da o mübârek Cuma günü söz aldı.
Kore harbine iştirâk etmiş gâzi ve aynı zamânda emekli bir subay olan Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU; Konuşması esnâsında “yedek subaylık” konusunda meclisde şu sözlerini târihe şerh düşdü;
Muğla vekili Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU’nun konuşmasından sonra Aynı konuda başka bir vekil meclisde söz aldı; Ahmet Rıfat ÖZDEŞ. Kırşehir vekilimiz Ahmet Rıfat ÖZDEŞ de emekli deniz subayı idi…
Bu vekilimiz Ahmet Rıfat ÖZDEŞ de “Yedek subaylık” konusunda şu hakikâtleri târihe şerh düşdü;
Bu can yakıcı hakikâti de Meclisde söylendiği günden bugüne kadar geçen 66 sene sonra İlk defâ işiten de bu makâleyi okuyan sizler oluyorsunuz!
* * * * *
Seneler, 27 Mayıs darbesine üç’ü gösderiyor idi!.. Cumhurbaşkanı Mahmut Celâl BAYAR ve Başbakan Adnan MENDERES’in idâresindeki hükûmet, Coni’nin kucağına oturmuş, Zengin daha zengin olur iken Fakir, kuru soğana muhtaç olmuş idi. Vatandaş, akşam sofrasına ne koyacağını kara kara düşünür iken TBMM’de 1957 senesi bütçesi müzâkere ediliyor idi.
Fakat ATATÜRK’den sonra ordumuzda yedek subaylık;
Ve dahi
Hattâ bu konuda vekiller TBMM’de birbirlerine girdiler. 1957 senesine geldiğimizde TBMM’de mide bulandıran bir iddia ortaya atıldı. 1957 senesi bütçesi için hazırlanan 6937 sayılı kânunun müzâkeresi esnâsında söz alan milletvekili Salâhattin TOKER, Başvekil Adnan MENDERES’in oğlunun askerliğini “yedek subay” olarak yapdığını söyledi. Üsdelik askerlik(!) süresi içinde Başvekilin oğlu, kıt’aya hiç gitmedi. Ve bu iddia karşısında şaşkın tavuğa dönen Başvekil Adnan MENDERES, dut yedi bülbül oldu!..
* * * * *
* * * * *
* * * * *
* * * * *
* * * * *
* * * * *
* * * * *
Maşşallah! Allah, kem gözlerden esirgesin… 27 Mayıs subay darbesinin hemen ertesinde Evinden picaması ile kaldırılıp getirilen Cemal Aga, Darbeci subaylarımızın teşkil etdiği darbe hükümetinin nerede ise “herşeyi” oldu.
ATATÜRK; 1927 senesinde Askerlik Mükellefiyeti Kânununu yapdı. Bu kânun ile, her erkek vatandaşa istisnasız olarak askerlik yapmak görevi verdi. Bu kânunun birinci maddesinde aynı zamânda ATATÜRK, şöyle dedi; Neferden zâbit vekiline (hariç) kadar olanlara efrad denir. Bu cümle ile ATATÜRK, T.C ordusunda iki sınıf asker olduğunu emretdi;
Fakat 27 Mayıs darbesini yapan Coniperestiş karanlık suratlı subaylarımız, ATATÜRK’ün bu emrini de ayaklar altına aldı. Darbeyi yapdıkdan daha bir sene bile geçmeden bir kânun tertip etdiler. 211 sayılı bu kânuna TSK İç Hizmet Kânunu ismini verdiler. Ve bu kânunun 199’uncu maddesi ile 1111 sayılı Askerlik Mükellefiyeti Kânununun birinci maddesindeki “Neferden zâbit vekiline (hariç) kadar olanlara efrad denir” hükmünü iptal etdiler.
* * * * *
Böyle bir kalpazanlığı da dünyâda yapan tek ordu, ne yazık ki sâdece ve hâlâ bizim ordumuzdur. Dünyânın bilmem kaçıncı ordusuyuz diye çemkirip caka satan beyaz subaylarımıza sesleniyorum; Ahlâk, akıl, vicdân, iz’an ve şeref sâhibi iseniz şâyet çıkın ortaya! Ve dahi Bu sahtekârlığı Eski Tüfek'e izâh edin!..
* * * * *
Yemen yolu çukurdandır Zenginimiz bedel verir
* * * * *
Kurşun atanın da kurşun yiyenin de bir olduğu 1994 senesine vâsıl olduk, vesselâm!.. Türkiye, ilk defâ olmak üzere dişi bir başbakana teslim edildi. Daha doğrusu, babası Çoban Sülü etdi. Üsdelik hem Amerikan ve hem de Türk vatandaşı olan bir dişiye… Başbakanı olduğu devleti kasdederek; “Dünyânın son sosyalist devletini yıkdık” diyecek kadar küstahlaşan Hallüsinasyoncu Tansu UÇURAN ÇİLLER;
Bunları yapar iken de laf olsun torba dolsun diye “her aileye iki anahtar” veriyor(!) idi. Başbakan Tansu UÇURAN ÇİLLER bunları yapar iken Tosuncuklarından birisi olan büyük oğlu Mert UÇURAN ÇİLLER de Deniz Kuvvetlerinde “yedek subay” dümeni ile “askerlik” yapıyor idi!.. Yedek subay adayı Mert UÇURAN ÇİLLER, SAS kursuna katıldı. Fakat derslere bile girmeden kursu birinci olarak tamamladı. Çünkü; Bu kursu veren denizci yavşak subaylar; kursu birinci olarak tamamlayan “astsubayın” hakkını yediler. Ve Yedek subay adayı Mert UÇURAN ÇİLLER’i birinci yapdılar. Mert UÇURAN ÇİLLER iki kere bile denize dalmadan SAS olmuş idi de!..
Peki, Yedek subay Mert, hakikaten askerlik yapıyor mu idi?.. Bu suâlin cevâbını bulmak için; 1994 senesinin “% 10’cu” vekillerin ihâle kovaladığı TBMM’ye kadar şöyle bir uzanmamız gerekecek. Rize milletvekiki Ahmet KABİL 06 Ekim Perşembe günü meclise bir soru önergesi verdi. Bu önergenin iki ve üçüncü sırasındaki sorular oldukca câlib-i dikkat idi.
Mükellef askerlik için Askerlik Şubelerine müracaat eden bu çocukların sınıflandırılmasının Bilgisayar ile yapılıp yapılmadığını anlamak isdeyenlerin işi zor değil. Aşağıda gördüğünüz sarmaş dolaş kuzu sarması misâli şu resimlere bakın, yeterli…
* * * * *
İkinci bin yılın birinci senesine vâsıl olduğumuz günlerde Devletimizin muhterem idâre heyeti aşağıda gördüğünüz şu zevâtdan mürekkep idi…
İslamköylü Çoban Sülü; Föterini alıp 6 defâ gitmiş Fakat yedinci defâ gelişi muhteşem olmuş idi. Ve dahi Bu seferinde devletin en yüksek makâmı olan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna köskelmiş idi. Ülkemiz; devletin, devlet politikası olarak adam öldürdüğü günlere düşegelmiş idi…
Çoban Sülü ve sözde Kıbrıs Fâtihi Karaoğlan ECEVİT kafa kafaya verdiler Ve 4551 sayılı kânun ile Askerî Cezâ Kânununda ve diğer kânunlarda geçen; “Başgedikli", "Gedikli" ve "Küçük Zabit" ibarelerini "Astsubay" olarak değiştirdiler.
Fakat Aynı kânunlarda geçen “gedikli küçük zâbit” ibâresine dokunamadılar!.. Bunu yapmak için meclisde kimin nasıl kıvırtdığını öğrenmek için de Yalancının Mumu’nu tıklayın yeter.
* * * * *
2019 senesinde ilk günlerini idrâk etdiğimiz Zemheri ayının şu günlerde kendi hükümünü sürdüğü gibi; 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kânununun aşağıda gördüğünüz ikinci maddesi Ve dahi Bu kânundaki “gedikli küçük zâbit” ibâresi bugün de aynı şekilde kendi hükümünü sürüyor...
Hukuken mevcut olsa da Yedek Askerî Memurlar ordumuzda bugün artık fiilen yok! Bilim aklı, sağlam bir vicdân ve hür bir irâde ile tetebbu edince Bebek mâsumiyeti ile size bakan şu kânunun içine şeytânî bir hile gizlendiğini şimdi görebildiniz mi?..
* * * * *
* * * * *
* * * * *
* * * * *
Şükrü IRBIK (E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
|
Yorumlar
Ama:Söz konusu Subayın astlarına gelince hangisi var bir tane söyleyin de bilelim .
Kimsesizlerin kimsesi olacağız diye yıllardır iktidarda olanlar bile; kimsesiz olan bu zümrenin feryatlarını duymamazlıktan gelip, 1951 den bu yana her sorulduğunda özlük hakları ve sosyal hakların iyileştirilmesi üzerinde bir türlü bitirilemeyen şu çalışmalar Dünyanın sonu gelene kadar bitmeyecek herhalde ? Pek çok Genelkurmay Başkanı,Pek çok Milli Savunma Bakanı,Pek çok Başbakan ne sözler verdiler hiç birisi de sözlerini tutmadılar. Biz ezildik, biz süründük, biz cefasını çektik ,Subaylarımız sefahatını sürmeye devam etsin,Kahraman astlarını sadece ölüme gönderirken varlar ondan sonra aileyiz dedikleri astlarını hatırlamasın ve unutsunlar...Siz razı olun Ama Allah razı olmaz.....
BEDENİM BENDEN OLMAYANA SÜTREDİR..
ZABİTLER İLE NE ETİZ NE TIRNAĞIZ....
ATA' MIZIN ONURLU ŞANLI ASSUBAYIZ ....