Aradan 38 yıl geçmiş. Halıcıoglu/Lv.Ok.K'lıgından mezun olmuşuz. Türkiye'nin dört bir yanına kur'alarımızı çekmişiz. Yıl 1973, CUMHURİYET'imizin 50 nci yılı. Mezuniyet fotograflarımızı gururla taşımışız bu yılın amblemiyle birlikte hatıra panomuza. Ve kimimiz Topkapı garajından, kimimiz Haydarpaşa garından dagılmışız güzel yurdumuzun dört bir köşesine. Faruk Ardahan'a, Nejdet Erzurum/Dadaşköy'e, Hacı Bekir Diyarbakır'a. İçimizde yeni mezun olmanın heyecanı ile ayrılıyoruz İstanbul'dan. Ama birbirimize sarılıp aglayarak. Kimse gidecegi kasabanın, kentin nerede, nasıl, nice oldugunu bilmeden, sorgulamadan, korkmadan, çekinmeden...
Katıldığımız birliklerin bulundugu kasabalarda ev bulamadık. "Bekara ev vermeyiz" en sık karşılaştıgımız sorundu. Birliklerde, mesai yaptığımız odalarda tek kişilik portatif karyolalarda sabahları bekledik. Erzurum'du, Palandöken dumanlıydı, sekiz ay kış sürerdi. Servislerin kalkmadıgı evlere gidilmedigi günler olurdu. Televizyonlarda haftada üç gün paket programlar olurdu uçaklar iniş yapıp kasetleri getirebildilerse! Degilse memlekette kalmış uzak aşk anıları ile birbirimizi avutur izbe bekar odalarında esrik düşlerle uyurduk. Güzel insanlardık biz. Her asker astımız degil kardeşimizdi. Dövmeyi ve sövmeyi kaldıracaktık TSK'dan. Daglar taşlarca halkçıydık, Ecevit'çiydik. Dogruluk, dürüstlük, vatanseverlik hiç taviz vermeyecegimiz ilkelerimizdi. Atatürk'e hiç bir zaman poster olarak bakmadık. Gözünü hep üstümüzde hissettik.
Haksızlıklar karşısında susmamız beklenemezdi. 22-23 yaşlarındaydık. Civa gibiydik. Dogruyduk dürüsttük, vatanseverdik ama aptal degildik. Emegin, ücretin, eşitligin ne oldugunu Fransa'dan başlayıp dalga dalga bütün Avrupa'ya yayılan 68 olaylarının etkisiyle ögrenmiştik. Öyle "Celebin sopasını görünce adeta magrur salhaneye koşan koyunlardan" degildik!
Kaldıgımız izbe bekar odalarında örgütlenmeye başladık. Ögle yemegi paydoslarında neler yapabilecegimizi tartışmaya, konuşmaya başladık.TEMAY'ı duyduk, ögrendik. Eskişehir, Malatya, İzmir, Bandırma, Ankara gibi yogun oldugumuz yerlerde eylemler planlandıgını duyduk. Erzurum Radarı'ndaki agabeylerimiz çok kalabalıktılar. Onlarla diyalog kurduk. Pankartlar yazdık sabahlara kadar. Birligimizdeki bazı Agabeylerimiz "Ben 1956'dan beri emekli olacagım günü bekledim. Emekliligime bir yıl kaldı. Atılırsam üç çocuguma bakacak kimsem yok. Kafamı sokacak bir evim yok. Kusura bakmayın ben size katılamam" dediler. Kızdık, gücendik, kendimizi terkedilmiş sandık ama daha sonra hak verdik. Buyurganlarımız da boş durmadılar. Tehdit ettiler, uyardılar, hatta bizim Bl.K.'mız yerine vekalet eden Bnb. Y... "Üç Assubayı yan yana konuşurken görürsem toplu isyan sayar savcıyı çagırırım" diye emir yayınladı ve teblig edildi. Çok güldük kendisine...
Eylemler sonrası eşlerimizin saglık karneleri toplandı. Mitinge katılanların bir kısmı tespit edildi. 9'uncu Kor. Foto-film merkezindeki muhabereci agabeyimiz sayesinde bir çok arkadaşımızın eşinin resmi tanınmaz halde basıldı. Bütün Türkiye'nin eylemlerimizden haberi oldu. TBMM yaptıgı yanlışı düzeltmek için yasayı geri çekti. Yeni düzenleme yapıldı. Eylemleri biz yapmış, biz magdur olmuştuk ama buyurganlarımız eylemlerimize karşı çıkmış olmalarına karşın onlar da bu işten sebeplenmişlerdi. Yasa, hatırladıgım kadarı ile şöyle düzenlenmişti; "İş riski Assubaylar 100 puandan 300 puana çıkarıldı. Sb.'lar ise 400 puandan 500 puana çıkarıldı. İş güçlügü de Assubaylarda 100 puandan 300 puana Sb.'larda 400 puandan 500 puana çıkarıldı". Bu rakamlar yaklaşık olarak yazılmıştır. Ama mantıgında bir yanlışlık yoktur.
Güzel insanlardık biz. Birbirimizin açıgını hep kapamaya çalıştık. Hep dayanışma içinde olduk. Hasta ve hapis arkadaşlarımızı hiç yalnız bırakmadık. Belki bir paket sigaraydı götürdügümüz. Ama götürdük. Aynı Bl.'teki arkadaşımın sagdıçlıgını yapmak için Erzurum'dan kalkıp Bodrum'a gittim. Eylemlerimizde atılan arkadaşlarımız için birlik birlik dolaşıp para topladık. TEMAY nerede idi adresi neresiydi bilmiyorduk. Ama bu paraları ulaştırdık. Hiç bir zaman atılan Agabey ve Kardeşlerimizi unutmadık. Saygı ve sevgiyle andık. Hâlâ hepsine binlerce kez teşekkür ediyorum.
Sonlarken; "Biz Assubaylar bir araya gelemeyiz." diyen arkadaşlara seslenmek istiyorum. Kültürü, mezuniyeti (İlkokul, Ortaokul, Lise ve nihayet MYO), cografi Bölgesi, ekonomik durumu, sosyal durumu, eşinin emekli olup olmaması, farklı sınıflardan oluşu (Kara, Deniz, Jandarma ve Hava Kuvvetleri), farklı siyasi görüşlerden, farklı mezheplerden oluşu biz Assubayları birlikte hareket etmekten alıkoyan etkenler olarak görülmektedir. Oysa ortak tek paydamız Assubay oluşumuz ve ekonomik çıkarlarımızdır. Bu denli çok farklılıgımız karşısında bu kadar az ortak paydamızı giderecek faktör örgütümüz olmalıdır. Bütün bu farklılıgımızı bir potada eritmek kolay degildir tabii. İşte bu nedenle Ankara'da olmak, TEMAD yönetiminde olmak hem çok çok onurlu hem de çok zor bir görevdir diyoruz. Bu zorlukları hep birlikte aşacagımıza inanıyor bütün meslektaşlarımı örgütlü mücadeleye çagırıyorum. Saygılarımla...!
Yorumlar
“Ben, cebime giren paraya, çıkarıma bakarım, beni ilgilendirmez” bencilliği o günlerde zirveden çok uzaktı.
Mücadele devrimci ruhla olur,devrimci ruhun da sağcısı,solcusu olmaz önemli olan haksızlığa karşı duruş sergilemektir.Önemli bir kısım meslektaşlarımız maalesef dünyadan kopuk yaşıyorlar,sanırım 1980 darbesinin planlı olarak maddi baskı altında tuttuğu çalışan ve emekli meslektaşlarımızda bu travma maalesef çok belirgin (en önemlisi de örgütlenememe).
Ben assubay olmaya veya assubay gerçeğine şu açıdan bakıyorum. Yetmişli yıllardaki assubaylar şu ankilerden çok daha cesur, dayanışma içinde, ben değil biz düşüncesine hakim insanlardı. Bizlerin hakları için meslekten atılmış veya mahkeme mahkeme dolaşmış tüm abilerimi saygıyla, ölenlerini rahmetle anıyorum.
Şimdilerde her duygu gibi bizim de dayanışma duygumuz öldürüldü. Yazınızı "bir zamanlar Eskişehirspor" edasıyla okudum.
Günümüze bir bakınca toplumun durumunun aynı durumunda bizleri de görürüz. Şu günlerde arabaya binince bir radyo kanalı sık sık karşıma çıkıyor. Seymen FM imiş. Küfür sözlerlerini Ankara havalarına uyarlamışlar sabahtan akşama kadar İç Anadolu kültürü, Ankara goçları diye basitlik pompalıyorlar.
Hani yetmişli yıllar ile şimdiki yıllar arasındaki mücadele azmimizi Ankara Türküleriyle kıyaslasak;
Hüdayda ve Misket havaları o yılların Assubayları için benden Seymen FM'e istek olur.
Şimdikilere de "çektim şarabı içtim rakıyı.. ohhh ohhhh yandan...."
Bu bağlamda da sayın büyüğüm ŞANLI'ya yaşamadıklarımı, anımsattığı için teşekkür ederken, o günleri yaşamadan da bu yola baş koyulabileceğinine dikkat çekiyorum.Yani o zamanın gençleri gibi şimdinin gençleri de birçok muvazzaf çok kıdemli büyüğünden daha cesaretli ve azimli.Onlarsa illaki sıkıntıyı yaşamak adına emekli olmayı bekliyor ve sonrasında da emekli olanlardan da sadece bir kısmı mücadeleye ortak olacak.Diğer kısmı mı, onlar her zamanki gibi aman sende demeye devam edecek ve başkalarının emekleriyle elde edilen her kazançtan payını utanmadan alacak.
Takipteyim.
Yani ortak paydamız net değil ve aynı dilde konuşmuyoruz.
Elbette, örgütlü davranmanın erdemini, gücünü bizim toplumumuz da er geç anlayacak. İsmail Turan büyüğümüzün verdiği mücadelede, ihtiyaç olan meblağın hala toplanamamış olması moral bozsa da, konuya dikkatlerini çekmek için aradığım 70-80 arkadaşımın önemli bir bölümünden aldığım ışık da tekrar morallendiriyor. Kimbilir, belki de sessiz ve derinden gidiyoruzdur!