Son zamanlarda sık sık ve tek tek asubayların orduevlerine girişine yasaklar getirildiğine dair haberleri basından, sosyal medyadan büyük bir üzüntü ile okumaktayız.
Bilim dışı olarak tesis edilmiş bir statüye sınavla, mülakatla, sağlık raporu ile kabul edilen Türk vatandaşlarının, muvazzaflığına başladıktan sonra fark ettikleri statüye yönelik eksikliklerin giderilmesi için insani olarak beyanları idare tarafından ağır, aksak şekilde yerine getirilmeye çalışılırken; hem idarenin hem de talep edenlerin sinirleri gergin hale gelmiş görünüyor.
Asubayların gerilen sinirlerine benzer şekilde muhtemelen idarede de gerilimli tartışmaların yaşanmış olabileceği sadece bir tahmindir.
İşin idare yönüne bakıldığında; asubayı haklı görenlerin eskisine göre azımsanamayacak şekilde kendilerini ifade etmeye, otoritedeki katı tutumları yıkmaya başladıkları az, yetersiz olsa da görülmeye başlamıştır.
İdare bir konuyu iyileştirmek için; iyileştirmenin gerekliliğine dair gerekçesini yazarak, bağlılarından görüş ister. Eğer bağlılarından gelecek olan görüşler, idarenin yapmak istediğini teyit eder şekildeyse, değişimi anında uygulamaya koyar. Ancak kritik bir yerden gelecek bir olumsuz görüş, diğer olumluları ne yazık ki olumsuza çevirir.
Mesdres kıyafetin asubaylara tahsisi, pantolonlardaki şeritlerin tamamen kaldırılması, sakındırağa sarı şeridin uygulanmasını kolaylıkla gerçekleştiren silahlı kuvvetler, rütbelerin apolete alınmasındaki süreçte bir yerde takı kaldı. Bilerek ya da bilmeyerek bir yer bu değişimi engelledi.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin yazım kurallarına çok dikkat ettiğini, Türkçenin doğru kullanılmasına, Türkçesi varsa asla yabancı kelimeyi kullanmadığına TSK’da görev yapan her insan şahit olmuştur.
Ancak asubay statüsü ile ilgili olarak ise; ne yazık ki aynı duyarlılığı kişilerin daima ast olduğunu hatırlaması, durumunu psikolojik olarak da hissetmesi istenmiş olsa gerek ki, dil bilimcilerin Astsubayın “Asubay” olarak yazılması, kısaltmasının da “Asb.” olması gerektiğine dair kaynaklarını daha düne kadar dikkate almamıştı.
Kurumlarda değişim güçtür, ağır olur. Bu ağırlık mağdurları adeta isyan ettirir.
Küçük gibi görülen bu değişim bizler için, TSK için büyük değişimlerin habercisi adeta.
Kurumlardaki ast birimlerin başında bulunan yöneticiler, üst idarecinin niyet ve maksadını kavradığında ise değişimler daha hızlı olur. Bu ise bir kavrayış meselesidir. Asubay rütbelerinin apolete alınamamış olması, bu kavrayışa bir örnektir.
Bilimsel olarak değişmesi gereken şeyler şimdiye değin değiştirilmiş olsaydı, ne Sami Başkaya adeta isyan eden duygularını ifade ederdi, mahkemelik olurdu, ne de bugün orduevi yasağı konulan meslektaşlarımız olmazdı.
Muhtemeldir ki, bir asubayı isyan eden duyguya götüren etmenler, duygu ve düşünceler, acılar, yaşanmışlıklar devletin kayıtlarına geçecek, Sami Başkaya vesilesi ile, mahkeme salonunda.
İnsanlar, sevdiği, ilgi duyduğu şeyi eleştirir. TSK’yı bilimsel, yapıcı yönde eleştiren kişiler aslında onu en çok sevenlerdir.
Not: Bundan böyle, kanunlarda, yönetmeliklerde dil bilimine aykırı olarak yazılan Astsubayın doğru yazışı olan Asubay kelimesi yazılarımda kullanılacaktır.
Yorumlar
Yel esmez ise
Dal, depremez
Yaprak, düşmez!..
Fikir, irâde ve fiil meczetmez ise
Aş pişmez!..
Tabiatda meydana gelen her işin özünde; önce fikir, sonra irâde en son olarak da fiil vardır.
Sayın Orhan KAYA’nın Yankı’sında neşretdiği “Asubaylar Hasım Değil, Hısımdır” isimli makâlesinden öğrendik. Bugüne kadar mesnetsiz olarak “Astsb.” şeklinde kısaltdığı “Astsubay” kelimesini Genelkurmay Başkanlığımız “Asb.” şeklinde kısaltmaya karar vermiş. TSK Askerî Kısaltmalar Sözlüğüne işlediği bir düzeltme ile bu değişikliğin resmiyet kazandığını da biz duyduk. Astsubay kelimesinin uydurulduğu 1952 senesinden beri devâm eden bir saçmalığa Necdet Bey artık son verdi. Hayırlı olsun, tebrik ederiz kendisini.
Bugün burada tebrik etmekle mükellef olduğum bir asker kişi daha var... Makâlesinde Asubay kelimesini ilk kullanan meslekdaşımız, Sayın Orhan KAYA’dır. Bu tutumundan ötürü huzurlarınızda kendisini tebrik ediyor ve hörmetlerimi gönderiyorum.
Esen yel, depreyen dal, düşen yaprak!
Haziran’da yel esdi,
Sonra Necdet Bey depredi,
Aralık’da yaprak düşdü...
Sayın Orhan KAYA’nın her iki eylem arasında kurmayı zühul etdiği bu illiyet bağını da biz bağlasak, nasıl olur?
Paşa keyfinden yapmadı elbet bu düzeltmeyi. Evvel’den Âhire Işıltılı Yansımalar isimli makâlemizde gündeme getirip bu konudaki sahtekârlığı belgeleriyle fâş eyledik. Astsubay kelimesi uyduruk bir kelimedir dedik. Aslının faslının ne olduğunu bu makâle tefrikamızda eni konu ilân etdik. Bununla iktifâ etmeyip rütbemizdeki ”Astsb.” kısaltmasını bundan kelli “Asb.” şeklinde yazacağımızı siz kıymetli dost, akran ve büyüklerimize duyurduk.
Demek ki bu konuda bizim iddiamız doğru imiş.
Demek ki emekliassubaylar.org’u takip ediyorlar.
Karargahda akıllı ve vicdanlı birisi çıkmış; fikir, irâde ve fiil meczetmiş ve bu karara varmışlar. Netice itibariyle bir Orgeneralimizin 62 sene evvel yapdığı ayıbı başka bir Orgeneralimiz bugün ilgâ etdi.
Yel, Eski Tüfek’den; fikir, irâde ve fiil Necdet Bey’den.
Fakat bu yalap şalap makyaj ile zevahiri kurtaramazlar. Bu yapılan, yapılması gerekenlerden sâdece birisidir.
Bunun esbâb-ı mucibesini de Evvel’den Âhire Işıltılı Yansımalar’da izah etdik.
Akıl vasıtasıyla, vicdân ölçüsüyle ve gönül gözü ile bakdıkları gün
Makâlemizde gündem etdiğimiz Asubayların diğer taleplerinin de doğru ve haklı olduğunu görecekler...
İşde o gün;
Yel, esecek
Dal, depreyecek
Yaprak, düşecek
Ve dahi
Asubaylar haklarını alacak...
Hatâdan kurtulmak, doğruya yönelmek insanı güzelleşdirir...
İnsanlarımızı güzel olmaya dâvet ediyoruz...
Eski Tüfek