Basına yansıdığı şekliyle, olay kısaca şu şekilde gelişiyor:
''26 Şubat 2011 tarihinde Milliyet gazetesinde çıkan haberle ilgili olarak aynı gün, haberdeki ‘asker’ ifadesinin gerçeği yansıtmadığı yönünde bir açıklama yapılmıştır.
Bu açıklama, olayın gazeteden öğrenilmesi üzerine öncelikle İstanbul Merkez K.lığı nöbetçi heyeti tarafından, bilahare İstanbul Mrk.K.nın talimatıyla Mrk.K.lığında görevli emniyet yetkilileri tarafından hem olayın meydana geldiği bölgeden sorumlu Başakşehir Polis Karakolu'ndan hem de İstanbul Terörle Mücadele Merkezinden alınan bilgiler doğrultusunda yapılmıştır. Her iki emniyet birimi de olayın doğru ancak yakalanan şahısların asker olmadıklarını ifade etmişlerdir.
Dolayısıyla, 26 Şubat 2011 tarihinde yapılan açıklama, birkaç defa teyit edilerek yapılmıştır.
Daha sonra, teyit edilen bu bilgilere rağmen konu araştırılmaya devam edilmiş, saat 16:30’da İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüyle yeniden irtibata geçilerek herhangi bir gelişme olup olmadığı sorulmuştur. Bunun üzerine saat 17:20’de aynı şubede görevli bir komiser tarafından, olayın 25 Şubat 2011 tarihinde meydana geldiği, asker olduğu ifade edilen kişinin Balıkesir’de askerliğini yapmakta olan bir er olduğu (Birliğinden 01-28 Şubat 2011 tarihleri arasında hava değişimine ayrılmıştır) ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde savcı talimatı gereğince gözetim altında tutulduğu ifade edilmiştir. Bunun üzerine 26 Şubat 2011 günü sabah saatlerinde yapılan açıklama TSK’nın internet sitesinden kaldırılmıştır.
Bahse konu askeri şahıs, ilgili yasa ve genelgelere aykırı olarak 36 saat emniyet müdürlüğünde gözetim altında tutulmuş ve İstanbul Mrk.K.lığına bilgi verilmemiştir.
353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun 79’ncu maddesinde, suç işleyen asker kişilerin (Aynı Kanun’un 10’ncu maddesi gereğince erbaş ve erler de bu kapsamdadır) hangi hallerde geçici olarak yakalanabilecekleri düzenlenmiştir. Aynı Kanun’un 80’inci maddesi ‘yakalanan kişi serbest bırakılmaz ise hemen en yakın askerî inzibat karakoluna veya askerî makama teslim olunur veya yetkili askerî inzibat gelinceye kadar olay yerinde tutulur’ hükmünü amirdir. Ayrıca, Adalet Bakanlığı tarafından yayımlanan 01 Ocak 2006 tarihli, ‘Asker kişiler hakkındaki soruşturma’ konulu ve 23 No.lu Genelge hükümleri de bu yöndedir.”
Sonuç,
Devlet, kurumlarıyla, organlarıyla bir bütün… Eğer bir kurum, yasalara göre sorumlu olduğu personelinin peşine düşüp 36 saatte sonuca ulaşabiliyorsa ve bu arada kamuoyuna yanlış bilgiler verilmesine de sebebiyet veriliyorsa, burada akla şu soru geliyor: Kurum, bir kurumdan doğru haber alamıyorsa, kurum kurumdan yasal düzenleme dışı, yasanın dışında çalışıyorsa, çalışabiliyorsa; böyle bir durum için vatandaş, halk ne düşünmeli?
Yorumlar
Böyle ortamlarda KİŞİ ve KURUMLAR birbirleri üzerinde HAKİMİYET, ÜSTÜNLÜK kurma çaba ve gayreti içinde olurlar.Aynen bugün yaşanılan ortamda olanlar gibi.
YASAMA,YÜRÜTME,YARGI erklerinin alanları KESİNLİKLE belirlenmeli ve bu alanlara MÜDAHELE edilinmemelidir.
Rütbesi,makamı,mevkii ne olursa olsun kimse bir diğer ERK'in sahasına KARIŞMAMALI,MÜDAHELE ETMEMELİ,EDEMEMELİ,BU YASALARLA KESİN ÇİZGİLERLE AYRILMALIDIR.
OLDU Kİ BİRİLERİ BU ÇİZGİLERİ AŞARAK,BİR DİĞER ERK'in görev alanına girerek YETKİSİZ olduğu halde bir takım işler yaptı. İşte o zaman YASALAR bunu CAYDIRICI bir şekilde vakit kaybetmeden EN AĞIR ŞEKİLDE CEZALANDIRMALI,KAOS ortamını sonlandırmalıdır.
Yoksa herkes kendini YETKİLİ ve ETKİLİ görerek bugünkü yaşananlar daha da artarak devam eder.
Unutulmamalıdır ki DOĞADA DAHİ BOŞLUK KALIRSA,HEMEN DOLDURULUR Kİ,insanoğlunun olduğu yerde BIRAKILAN BOŞLUK HEMEN DOLDURULUR ve KULLANILMAYAN YETKİLER DE YETKİSİZ KİŞİLERCE HEMEN KULLANILIR.
Bugüne kadar HAKLI olup SESSİZ kalanların SESLERİ çıkmadığından MEYDAN,HAKSIZLIK YAPANLARA ve DAHA ÇOK BAĞIRIP,SES ÇIKARANLARA kalmıştır.
Bu ortamda KUSURLU olanlar MEYDANI BOŞ BULANLAR MI,ONLARA MEYDANI BOŞ BIRAKANLAR MIDIR? İyi düşünmek ve değerlendirmek gereklidir.