Biz assubaylar bankaları hortumlamadık.
Kendimize kıyak emeklilik yasaları çıkarttırmadık.
İhalelere fesat karıştırmadık. İhalelerden aslan payını almak için şebeke oluşturmadık.
Bu ülkenin kaynaklarını yandaşlarımıza peşkeş çekmedik.
Emekli olduğumuzda holdinglerde yönetici olmayı, Oyak’ta ya da MSB. lığı yurtlarında kendimize, akraba ve yakınlarımıza istihdam kapısı yaratmayı planlamadık. Bizlerin, ne flamalı makam aracı, ne de eş ve çocuklarımızın sivil plakalı, devlet memuru ünvanlı şoförlerimiz oldu.(Rüyasını bile görsek, kabus görmüş gibi uyanırdık!)
Hiç bir imtiyazımız olmadı. Aksine; emekli maaşlarımız dahi başkaları gibi, görevdeki meslektaşlarımızın maaşlarına hiç yaklaştırılmadı. Daha da uzaklaştırılması için ne gerekiyorsa o aksatılmadan yapıldı. 926 sayılı kanuna göre, bazıları rütbeye göre tek cetvelden maaş alırken, bizler kendi aramızda kategorilere ayrıldık. Hep aşağıya itildik, yukarıya çıkarılmadık.
Aynı hukuk fakültesinden mezun olsak dahi, çocuğumuz yerindeki atğm.ler bizi yargılayan hakim yapıldı ya da başımıza komutan olarak atandı. Fakat, assubay olan hatta assubaylıktan subaylığa geçen hukukçu meslektaşlarımızın, yalnızca mahkemelere yargılanmak için gitmesi uygun görüldü. Sadece assubaylara özel, maaş artışı için KHK hiç çıkarttırmadık. Fakat hizmet süremizin artırılması için jet hızı ile meclisten yasalar çıkartıldı.
Aynı fakülteleri bitirmiş olsak dahi, dereceler, rütbe terfileri, erken terfiler, makam, hizmet, temsil, kadrosuzluk tazminatları, 1/4 derece ve buna uygun gösterge ve ek göstergeler başkalarına, bizlerin ise yalnızca 1/3’de kalmamız uygun görüldü.Görev koşulları ve sorumlulukları bizlerle kıyaslanamayacak MYO memurlar 9/2’den göreve başlarken hangi değer yargısı ile assubaylar 9/1 kademeden göreve başlatıldı ?
Her yıl olmasa da, kara yollarında görevli bir işçi kadar kamplardan yararlanma imkanlarımız da olmadı. İtibarımız ve puanlarımız bir türlü yetmedi. Aynı kurumdan emekli bir başka meslek grubu mağduriyeti hiç tanımazken, külfet ve zahmetler bizlerin sırtına yüklendi, haklar başkasının cebine kondu. Bütün bunlara rağmen hukuktan doğan taleplerimiz hiç rağbet görmedi, adam yerine konmadık ve kısaca itibarımız olmadı.
Halbuki bizler, TMK. larda hangi görev yazılıysa, amirler tarafından hangi ek görevler uygun görülmüşse, birlik ya da kurumda ne kadar mal, malzeme, silah ve cephane, arazi ve arsa, para, pul ve kıymetli döküman varsa, zimmeti ve külfeti bizlere yüklenmesine karşın, iş güçlüğü ve iş riski, eleman teminindeki güçlük zammının aslan payı başkalarına oldu.
Halbuki nereye, hangi ücra köşeye tayin edilmişsek oraya gittik. Hizmet süresi ne kadarsa o kadar görev yaptık. Kaç kere uygun görülmüşse o kadar tayin edildik. Görevin gereği ölmemiz gerekiyorsa öldük. Birçoğumuzun uzuvları kayboldu. Eksik uzuvla yaşamayı şeref kabul ettik. Ama şehitlerimize ve gazilerimize dahi ayrımcılık yapıldı. Bunları dahi sineye çektik. Şehitlerimizin isimlerinin milletimizin göreceği yerlere adil olarak yazılmasından dahi çekinilmesini bir türlü anlayamadık. Hiçbir şeye itiraz etmedik, zaten yasalar karşısında edemezdik de.
Bunca emek, bunca fedakarlık ve bunca yurtseverlik karşısında, en çok sözü dinlenen ve itibar görmesi gereken bizlerin neden sözü dinlenmez, değer verilmez, hiçbir talebi karşılanmaz duruma düşürüldük? Bunun sorumluları kimlerdir? Yapılan bu ayrımcılık ve hukuksuzluklar yalnızca TSK’nin önemli bir kısmını mağdur etmek, TSK düşmanlarını sevindirmek, gerçek kahramanları kahretmek kimlerin eseridir?
İlgili ve yetkili sorumlular, mesleki ya da şahsi ikballeri peşinden koşarken bizleri unutmuş, ya da dikkate alma gereğini dahi duymamış olabilirler. Ama ya bizler, ya bizim meslektaşlarımız, bu itibarsızlaştırmanın bir parçası değil midirler? Adını bile artık yazmak benim için bir üzüntü kaynağı olan STK’nun başına getirmiş olduğunuz temsilciler, hak aramak yerine, kendi meslektaşlarına “Onlar bizden değil komutanım“ diyen zatı hangi nedenle üç kere seçme ihtiyacını duydunuz? Hak arayan meslektaşlarını Habur’dan giriş yapan PKK otobüsünün üzerinde mi gördünüz ki, onlar bizden değil dediniz? Onlar sizden değilse, elimizdeki takdir, onur ve ödül belgelerini hangi ordunun mensupları bizlere verdi ?
Sanıyorum içinde yaşadığımız durumun sorumluluğunu tamamen başkalarına yıkmak da doğru değildir. Bizler, bizim temsilci olarak seçtiklerimiz bu tablonun baş mimarlarıdır. TEMAD Şubelerinde önümüze konan birer masa ve üzerine dökülen okey takımları ile bizlere sunulan bu değerli hizmeti yeterli görüp, haklarımız verilmese de, adam yerine konmasak da, sözümüz dinlenmese, itibarımız olmasa da, bu benzersiz ve kıymetli hizmet için şubelerdeki ve genel merkezdeki temsilcilerimizi tekrar seçerek vefa borcunu ödemek zorunda mı saydık kendimizi? Sahi siyasi partiler bizleri adam yerine koyup, adaylarımızı seçilebilecek yerlerden listelere yerleştirip, taleplerimize itibar ettiler mi? Bir milyon oya sahibiz. Siyasi partiler için oy demek her şey demektir. Bunca oyumuza rağmen bize itibar edip listelere neden almadılar acaba? Nedenini hiç sorgulamayacak mısınız? Bizlerin üçte biri kadar dahi oy potansiyeline sahip olmayan meslek gruplarından ne kadar adayın listelere yerleştirildiğini nasıl açıklayabileceksiniz merak ediyorum.
Hak, hukuk, adalet ve en önemlisi de itibarımızın ne önemi var ki! “Hak verilmez alınır” ne demek? Meydanlara çıkıp, demokratik hak arama eylemi de neyin nesi?… Haksızlıklara itiraz ederek karşı koyarak itibar kazanılmaz mı diyorsunuz.? O zaman okey takımlarınıza iyi sahip çıkacaksınız. Hak aramak bölücülüğe girer. Başkanımız kimi uygun görüyorsa, onu kişisel itibarını kullanarak istediği yere getirir! Diğerleri zaten kendisinden sayılmaz!