Okuduğu zaman İNSAN hayretler içinde kalıyor. KENDİNİ İNKAR ETMEK BU OLSA GEREK diye düşünmeden edemiyorsunuz. TSK'da İNSAN HAKLARININ her türlü HUKUK kuralları ile EVRENSEL HUKUK kurallarına göre UYGULANDIĞI ve bu konularda PERSONELİN BİLİNÇLENMESİ için DERSLER, EĞİTİMLER, SEMİNERLER verildiği belirtilmektedir.

TSK içindeki uygulamaları BİLMEYENLER DE TSK'da EVRENSEL HUKUK kurallarının AYIRIMSIZ ve İSTİSNASIZ olarak UYGULANDIĞINI zannederler. TSK'da Personele verilen EĞİTİM, DERS, SEMİNERLERE göre EVRENSEL HUKUK kurallarına UYULUYOR ise bugüne kadar TSK'da ASSUBAYLARA yapılan AYIRIM-HAKSIZLIK ve ÖTEKİLEŞTİRME uygulamaları hangi YASALARA göre yapılmaktadır?Yapılanlar EVRENSEL HUKUK KURALLARINA-AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNE  ve ÜLKEMİZİN İMZA ATMIŞ olduğu AB UYUM yasalarına UYUYOR MU?

TSK'da başta GENKUR BŞK ve KOMUTA heyeti "SÖZDE" dersler, eğitimler, seminerler vereceğine "ÖZDE" olarak İNSAN HAKLARINA uygun hareket edilmesini TEMİN etmek için gerekli çalışmaları yapmalıdırlar. TSK'da KOMUTA kademesinde GÖREVLİ olanlar EVRENSEL HUKUK kurallarına UYUYOR ve BİLİYORLARSA o zaman TSK içinde Assubaylara yapılan HAKSIZ-HUKUKSUZ-AYIRIM ve ÖTEKİLEŞTİRMELERİ DE SONLANDIRMALIDIR.

TSK'da bugüne kadar Assubaylara yapılan AYIRIM-HAKSIZ-HUKUKSUZ-ÖTEKİLEŞTİRME uygulamaları tamamen YASALARA aykırı davranışlardır. Bu uygulamaları KOMUTA kademesi de bildiğinden yapılanlar BİLİNÇLİ ve KASTİDİR. O zaman TSK'da İNSAN HAKLARINDAN DA, HUKUKTAN DA bahsetmek ABESLE iştigal etmek demektir. Hem İNSAN HAKLARININ BİLİNMESİ-KORUNMASI için TEŞKİLAT içinde DERSLER, SEMİNERLER, EĞİTİMLER vereceksiniz, hem de bunu BİLİNÇLİ olarak UYGULAMAYACAKSINIZ. Bu nasıl bir ADALET, HUKUK ANLAYIŞI ve DAVRANIŞ biçimidir?

TSK'da Assubaylara yapılan AYIRIM-HAKSIZLIK-HUKUKSUZLUK ve ÖTEKİLEŞTİRMELERİN BİLİNÇLİ ve KASITLI olarak yapıldığının en güzel ÖRNEĞİ TSK'nın kendi yayımladığı "TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNDE VERİLEN İNSAN HAKLARI EĞİTİMLERİ" ile ilgili yaptığı faaliyet programıdır. Bu programın yapılması ve yayımlanması aynı zamanda TSK yönetiminin bu güne kadar Assubaylara yapılan AYIRIM -ÖTEKİLEŞTİRME uygulamalarının HAKSIZ -HUKUKSUZ olarak yapıldığının İTİRAFI ve KABULUDÜR.

TSK Komuta heyeti TSK'nın BÜTÜN ve AYIRIMSIZ olduğunu söyleyerek ASSUBAYLARA yaptığı AYIRIM -HAKSIZLIK-HUKUKSUZLUK ve ÖTEKİLEŞTİRMEYİ İNKAR etse de, kendi yayımladığı programda belirttiği "İNSAN HAKLARINA" kendisinin UYMADIĞINI da İTİRAF ve KABUL etmektedir. Bu DAVRANIŞ biçimi de TSK komuta HEYETİNE OLAN GÜVENİ ZEDELEMEKTEDİR.

Genkur tarafından yayımlanan aşağıdaki faaliyet programını okuduğunuzda ASSUBAYLARA yapılanların BİLİNÇLİ ve KASTİ olduğunu daha iyi anlayacaksınız. Çünkü İNSAN HAKLARININ BİLİNMESİ ve KORUNMASI için personele DERS, SEMİNER ve EĞİTİMLER verdiren GENKURUN kendisinin bu şartları uygulamadığını da bizzat göreceksiniz.
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNDE VERİLEN İNSAN HAKLARI EĞİTİMLERİ

Gün geçtikçe önem kazanan insan hakları konusunda Türk Silahlı Kuvvetleri personelini en üst seviyede bilinçlendirmek ve Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlamak maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde bulunan çeşitli seviyelerdeki eğitim birimlerinde insan hakları konusunda eğitimler verilmektedir. Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde verilen eğitimler aşağıda belirtilmiştir.

1.Okullar ve eğitim merkezlerinde verilen insan haklarına ilişkin eğitimler:

  • a.Askerî liseler ve Bando Astsubay Hazırlama Okulu haftalık ders çizelgelerinde "Demokrasi ve İnsan Hakları" dersi seçmeli ders olarak bulunmaktadır.
  • b.Astsubay meslek yüksekokulları müfredatında yer alan "Anayasa Hukuku" ve "İnsan Hakları" derslerinde insan hakları konusu işlenmektedir. Sağlık Astsubay Meslek Yüksek Okulunda ise "Meslek Etiği" başlığı altında anılan konu hakkında bilgi verilmektedir.
  • c.Söz konusu eğitim, Kara Harp Okulunda “Sosyal Bölümler” öğrencilerine birinci sınıfta, “Mühendislik” öğrencilerine ikinci sınıfta “Hukukun Temelleri” dersinde verilmektedir. Ayrıca; “İşletme ve Kamu Yönetimi Bölümü” öğrencilerine ikinci sınıfta “İnsan Hakları Hukuku” dersi verilmektedir. Ayrıca, Gülhane Askerî Tıp Fakültesi ile Hemşirelik Yüksek Okulunda da "Meslek Etiği" ve "Tıp Etiği" ana konuları altında insan hakları konusuna değinilmektedir.
  • d.Harp Akademileri Komutanlığında;
  1. Kara, Deniz ve Hava Harp Akademileri ile Silahlı Kuvvetler Yüksek Sevk ve İdare Akademisinde Uluslararası Hukuk kapsamında “İnsan Hakları Hukuku”, “Silahlı Çatışma Hukuku” ve “Deniz Hukuku” Adli Görevlere İlişkin Dersler kapsamında “Kolluk Hukuku”, “Ceza Hukuku”, “Ceza Muhakemeleri Hukuku” ve “İnsan Hakları Kolluk Yetkileri” "Savaş Dışı Harekât Hukuku (İnsancıl Hukuk)" ve "Silahlı Çatışma Hukuku" dersleri görülmekte,
  2. Komutanlık ve Karargâh Subaylığı öğrenimi süresince "Silahlı Çatışma Hukuku" eğitimi konferanslar şeklinde verilmekte,
  3. Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Harp / Harekât Hukuku Yüksek Lisans Programı kapsamında;
  • a. "Silahlı Çatışma Hukuku",
  • b. "İnsan Hakları ve İnsan Haklarının Uluslararası Alanda Korunması",
  • c. "Terörizm ve Uluslararası İnsancıl Hukuk" dersleri verilmektedir.
  • e. Türk Silahlı Kuvvetleri Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezi (BİOEM) Komutanlığında verilen;
  1. Silahlı Çatışma Hukuku”,
  2. Birleşmiş Milletler Askerî Gözlemci”,
  3. İnsan Ticareti İle Mücadele”,
  4. Sivil Asker Etkileşimi” kurslarında insan hakları konularında eğitim verilmektedir.”
  • f. Ayrıca, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığında insan hakları konusunda yüksek lisans eğitimi yapmış personel bulunmaktadır.

2.Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bağlı sınıf okulları ile eğitim merkez komutanlıklarında düzenlenen kurslar ile subay, astsubay, uzman erbaş ve erlere insan hakları konusunda eğitimler verilmektedir.

3.Kıtalarda erbaş ve erlere "Yurt Sevgisi Eğitimi" kapsamında insan hakları konusunda bilgi aktarılmaktadır.

4.Diğer birimlerde icra edilen muhtelif eğitimler:

  • a. Askerî ceza ve tutukevlerinde görevli personel Milli Savunma Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı ile yapılan protokoller çerçevesinde Adalet Bakanlığı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri Personeli Ankara Eğitim Merkezinde her yıl düzenli olarak açılan kurslarda eğitime tabi tutulmaktadırlar.
  • b. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine yeni katılacak memur adayları için düzenlenen intibak kurslarında insan hakları konusuna yer verilmektedir.
  • c. Barışı Destekleme Harekâtı ve İç Güvenlik Harekâtına katılan birlik personeline, insan hakları konusunda uygulanacak kuralların yer aldığı eğitimler verilmektedir.
  • d. Yurt Dışı Mesleki Gelişim Programı kapsamında yurtdışından "Barış Operasyonlarında Uluslararası İnsan Hakları ve İnsancıl Hukuk (Course On International Human Rights And Humanitarian Law in Peace Operations)" kursu alınmaktadır.

Genkurun insana "BU NE PERHİZ,BU NE LAHANA TURŞUSU?" dedirtecek uygulamaları ŞAŞIRTIYOR. Bir KURUMUN içinde bu kadar ÇELİŞKİ YAŞANIR MI? TSK da "PERSONEL AYIRIMSIZDIR" diyor, UYGULAMALARINDA EN BÜYÜK AYIRIMI KENDİSİ YAPIYOR. İNSAN HAKLARINI BİLİYOR, ÖĞRETMEYE ÇALIŞIYORLAR AMA UYGULAMAMAK İÇİN KENDİLERİ YILLARDIR DİRENİYOR VE İNSAN HAKLARINI AYAKLAR ALTINA ALIYORLAR. BU KURUM AYAKTA KALIR, PERSONEL BİRBİRİNE İNANIR, GÜVENİR Mİ? TSK'YI BU HALE GETİRENLERE YAZIKLAR OLSUN. ONLARI İNSAN HAKLARINI ÇİĞNEDİKLERİ İÇİN KINIYORUM. AYNI HAKSIZLIKLARA UĞRAMALARINI DA YÜCE ALLAHTAN DİLİYORUM. MEZARLARINDA RAHAT OLMASIN, DİK DURSUNLAR.

Yaşadıklarımızı görmekten. Tükendim. USANDIM. Assubay camiasına AYIRIMSIZ denilen TSK da yapılan HAKSIZLIKLARA -HUKUKSUZLUKLARA-AYIRIMA-ÖTEKİLEŞTİRMELERE hayret ediyor, personel arasında oluşan AYRIŞMAYI üzüntüyle izliyorum.

Genelkurmay Bşk nın yapmak isteyip de istediklerini yapamamasının SEBEBİ TSK nın KAST sistemidir.

Hayret etmemin "BİRİNCİ" NEDENİ TSK piramidinin EN ÜST kademesinde bulunan ve TSK nın KOMUTANI olan GENKUR BŞK .nı tarafından defalarca hem ASSUBAY camiasına, hem de YAZILI ve GÖRSEL basına bugüne kadar yapılamayan "ASSUBAY DEVRİMLERİNİ" yapacağını bizzat açıklamasına rağmen, aradan YILLAR geçtiği halde ASSUBAY DEVRİMLERİNİN yapılmasını bırakın, ASSUBAYLARIN SORUNLARININ KARTOPU haline gelerek her geçen yıl BÜYÜYEREK arttığını görüyoruz. Bir GENELKURMAY BAŞKANI yapacağım dediğini YAPMIYOR veya YAPAMIYOR ise TSK da kendisinden daha üst rütbede, makamda biri veya birileri mi var ki SÖZÜ (EMRİ) geçmiyor, SÖZÜNÜ ( EMRİNİ ) geçiremiyor, YAPMAK istediklerini YAPMIYOR, YAPAMIYOR.

KAST sistemi de, TSK da PERSONEL arasında ONARILMAZ SORUNLAR ve UÇURUMLAR yaratarak PERSONEL ARASINDA GÜVENSİZLİĞE SEBEP OLMAKTADIR. KAST sistemi GÜVENSİZ ve DAYANIŞMASIZ bir ortam YARATMASINA rağmen VAZGEÇİLEMEZ bir ŞART MIDIR Kİ TSK.ya ZARAR verdiği halde hala SÜRDÜRÜLMEKTEDİR?

TSK da ki HİYERARŞİK sistem VAZGEÇİLEMEZ olabilir, buna AKLI SELİM kimse İTİRAZ etmez, edemez. TSK da ASTLIK - ÜSTLÜK hukuku kesinlikle uygulanmalıdır. Ama bu UYGULAMA TEK TARAFLI UYGULANMAMALIDIR. Üstün HUKUKU Gözlendiği gibi ASTIN HUKUKU DA GÖZLEMLENMELİ ve bu HUSUS yasalarla TEMİNAT altına alınmalı, KİŞİLERİN TAKDİRİNE bırakılmamalıdır.

Bugün TSK da ki UYGULAMADA HİYERARŞİK sistem ile KAST sistemi birbirine KARIŞTIRILARAK sadece ÜSTÜN hukukunun korunduğu, ASTIN hukukunun hiç DİKKATE alınmayarak büyük SORUNLARIN yaşanmasına SEBEP olduğu GÖZLERDEN kaçmaktadır. Bu UYGULAMALARLA TSK da HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ değil, TAMAMEN ÜSTÜNLERİN HUKUKU GEÇERLİ OLMAKTA ve UYGULANMAKTADIR.

Bu uygulamalar nedeniyle TSK da PERSONEL arasındaki DAYANIŞMA ve GÜVEN ortamı her geçen gün azalmakta, AST personel için "GÜVENLİ ve HUZURLU" çalışma ortamı YOK olmaktadır. Assubaylar TSK da ki HİYERARŞİK SİSTEME değil, yapılan HAKSIZLIK, HUKUKSUZLUK-AYIRIM ve ÖTEKİLEŞTİRME uygulamaları ile PERSONEL arasında oluşan UÇURUMLARA, her geçen gün daha çok NETLEŞEN ve BÜYÜYEN "GÜVENLİ" çalışma ortamının YOK olmasına İTİRAZ etmektedirler.

Assubayların KİMSENİN ne MAAŞINDA, ne RÜTBESİNDE, nede MAKAMINDA gözü YOKTUR. Assubaylar uzun yıllara DAYANAN ve TSK da ki BİRLİK ve DİRLİĞİ bozan AYIRIM, HAKSIZLIK, HUKUKSUZLUK ve ÖTEKİLEŞTİRMELERİN SON bulmasını istemektedirler. Bu yapılmadığı takdirde Assubaylar "GÜVENLİ" çalışma ortamı olmadığından TSK da ASSUBAY kadrolarının kaldırılmasına da RAZIDIRLAR.

Beni en çok hayrete düşüren "İKİNCİ" neden ise Assubay camiasının YILLARDIR yaşamış olduğu tüm bu HAKSIZLIK-HUKUKSUZLUK-AYIRIM ve ÖTEKİLEŞTİRMELER karşısında hala BİR araya GELEMEMELERİ, TEK YUMRUK ve TEK SES haline gelerek HAKLARINI etkili bir şekilde ARAYAMAMALARI, aksine araya SOKULAN NİFAK tohumlarıyla parçalanmalarıdır.

Assubay CAMİASININ bugün içinde bulunduğu durum YILLARDIR HAKLARIMIZIN verilmesini KASITLI olarak ENGELLEYENLERİN "TAM OLARAK İSTEDİĞİ ve ARADIĞI" bir ortamdır. Yıllar önce NETEKİME sorulan SORUDA verdiği cevap ÇOK ilginç olduğu kadar DÜŞÜNDÜRÜCÜ ve MANİDARDIR.

  • SORU; EN ÇOK NEDEN KORKAR veya ÇEKİNİRSİNİZ?
  • CEVAP; HİÇ bir şeyden KORKMAM ve ÇEKİNMEM ama ASSUBAYLARIN BİR ARAYA GELEREK OLUŞTURACAKLARI GÜÇ BENİ KORKUTMAKTADIR. Ancak BİZLER onları ÖYLE bir EĞİTTİK Kİ, "BİR ARAYA" gelmeleri MÜMKÜN görünmediğinden KORKACAK ve ÇEKİNECEK bir şeyimiz YOKTUR

demiştir. İşte her şey bu CEVABIN içinde GİZLİDİR. Bizler BİLİNÇLİ, MANTIKLI olarak bir araya GELMEZ, GELEMEZSEK BUGÜNE KADAR OLDUĞU GİBİ, BUNDAN SONRA DA HAK HUKUK diye daha çok YAZAR-ÇİZER, SORUNLARIMIZIN SEBEBİ OLANLARLA DEĞİL, KENDİ ARAMIZDA MÜCADELEMİZİ sürdürmeye devam ederiz.

Bugüne kadar YAŞADIKLARIMIZI UNUTMAYALIM, UNUTTURMAYALIM.

Eğer GENKUR istese idi bugüne kadar VERİLMEYEN ASSUBAY HAKKI kalır mıydı? Bizim karşımızda ki İLK ve TEK ENGEL GENKUR BŞK lığıdır. ASSUBAYLARIN haklarını VERDİRTMEMEK için SİYASİLERİ DE kendi AMAÇLARINA ALET etmekte, TOPU kendi kalesinden UZAKLAŞTIRMAYA çalışmaktadır. Genkurun bugüne kadar YAPTIĞI hep budur.

Assubayların artık yapacakları TEK şey ÖN ŞARTSIZ, ÖNYARGISIZ, hiç bir NEDEN göstermeden BİR ARAYA GELMEK, TEK SES, TEK VÜCUT olmaktır. Eğer bunu bu defa da BAŞARAMAZSAK HAKLARIMIZI almak için verdiğimiz mücadelede karşımızda ki DUVAR her geçen gün daha da YÜKSELECEK, SORUNLARIMIZ daha da BÜYÜYECEKTİR.

UNUTMAYALIM, ASSUBAY SORUNLARININ ÇÖZÜMÜNDE TEK ÇARE VE ÇÖZÜM ASSUBAYIN KENDİSİDİR.

HAVA KUVVETLERİNDE EN KARİYERLİ SINIF

PİLOTLUKTUR,

TÜM BRANŞLAR BİR UÇAĞIN UÇMASI İÇİN KONUMLANDIRILMIŞTIR,

BİR PİLOTUN DA EN BÜYÜK KARİYERİ UÇTUĞU UÇUŞ SAATLERİDİR,

HAVA KUVVETLERİNDE

F-4 DE EN FAZLA UÇUŞ SAATİ OLAN BİNBAŞIYI,

YA DA

F-16 İLE EN FAZLA UÇUŞ SAATİ YAPAN YARBAYI

HAVA KUVVETLERİ

TARİHİNİ ANLATAN KARARGAH,

MÜZE, DERGİ VS. HER YERDE GÖRÜRSÜNÜZ.,

AMA

HAVA KUVVETLERİNİN UÇURMASI EN ZOR UÇAĞI

C-47 DE TARİHİN

EN FAZLA UÇUŞUNU GERÇEKLEŞTİRMİŞ

ASSUBAYI

HAVA KUVVETLERİNİN HİÇ BİR YERİNDE

GÖREMEZSİNİZ,

TÜRKİYE SEMALARINA 1946 YILINDA ÇIKAN, KUĞU GİBİ SÜZÜLEN BİR UÇAK,

VE

GÖKYÜZÜNDE EN FAZLA KALAN, UÇAN

UÇURMASI TAM BİR USTA İŞİ OLAN

C-47 LERDE 11736 SAAT UÇUŞ TAMAMLAYAN

YAZILMAYAN TARİHİN,

HAVA KUVETLERİNDEKİ EN FAZLA UÇUŞUNU YAPAN PİLOTU

KIDEMLİ BAŞÇAVUŞ MAHMUT ŞENGÜL'Ü

HAVA KUVETLERİ TARİHİNİN HİÇ BİR YERİNDE GÖREMEZSİNİZ,

TIPKI HER YERDE OLDUĞU GİBİ

TEL ÖRGÜLERİN İÇİNDE

DUYGU VE DÜŞÜNCELERİ SIRMALI AY-YILDIZA HAPSEDİLMİŞ

ASSUBAYLARI HİÇ BİR YERDE GÖREMEDİĞİNİZ GİBİ

KIDEMLİ BAŞÇAVUŞ MAHMUT ŞENGÜL'Ü

SAYGIYLA ANIYOR,

GURURLA SELAMLIYORUZ

TARİHE DAMGA VURAN

TÜM KARARTMA VE YOK SAYMA

ÇABALARINA KARŞIN

GÖKYÜZÜNDE

GÜNEŞ GİBİ PARILDAYAN

ALTIN BRÖVE SAHİBİ

SIRMALI AY-YILDIZI

GÖKLERDE BULUTLARA

NİŞAN GİBİ TAKAN

ONU VE TARİHE İMZA ATAN

TÜM ASSUBAYLAR İLE ONUR DUYARKEN,

HER BİRİ

AYRI BİR DEĞER OLAN

TÜRK ORDUSU EĞER BİR YERLERDE İSE

BURALARA GELMESİNDE

BÜYÜK EMEKLER TAŞIYAN

MESLEKTAŞLARIMIZI

ASSUBAYLARI

KARANLIK DUVARLARININ

KARANLIĞINA ATANLARA İNAT

GÜN YÜZÜNE,

GÜNEŞİN IŞIKLARINA

TÜRKİYE'NİN TARİH SAYFASINA

ÇIKARTMAYA DEVAM EDECEĞİMİZİ

HERKESİN

BİLMESİNİ İSTERİZ...

Kimler geldi, kimler geçti başımızdan hiç biri diğerini aratmadı,

Aynı cepheden aynı açıya baktılar hep 4 yıl,

Ailenin yıldızlı çocukları gelişti büyüdü,

Kendileri için hazırlanan mis gibi kanunlarla,

Özel bir yaşam alanı yarattılar kendilerine,

Hem çalışırken,

Hem de emekli olduklarında refah ve güvenli bir hayat, yazgılarına bir dantel inceliğinde işleniverdi,

Kimden ne istedilerse aldılar ama hep kendilerine aldılar,

Biz bir aileyiz yutturmacasının karşı yakasındaki çocuklar

Her seferinde biraz daha küçüldüler,

İstedik alıyoruz tamam oluyor,

Bekleyin,

Aynı kurgu, aynı masal, aynı film,

Değişen bir şey yok

Son, hep aynı son,

Değişen yalnızca hikayenin kahramanları,

Görevlerinden birisi belki de en önemlisi, aile içi adaleti sağlamak olan başkanlar,

Adaleti kendi içinden geldikleri yıldızlı çocuklar için kullandılar hep,

Terazinin hep bir kefesi havalandı,

Diğeri yere paralel bir şekilde yer çekimine meydan okuyor hâlâ,

Siz vermediniz,

Biz de hiç bir zaman isteyemedik,

Size özenen,

Sizin kafanızdaki adamları kendimize,

TEMAD'a genel başkan seçtik,

Hâlâ da seçiyoruz,

Bir kere isteyecek gibi olduk 70-75' lerde,

Üstümüzden silindir gibi geçtiniz,

Binlercesi işinden, ekmeğinden ailesinden oldu,

Yüzlercesi de özgürlüğünden,

 

Eskisi görevini başarıyla yaptı,

Gözünün ucuyla bile bakmadı sırmalı yıldızlılara,

Hayal kırıklığı yaratmadı yani,

İçi rahat

Gönlü pak bir şekilde makamını yeni başkana devretti bugün

Yeni başkan da ne yapacağını,

Neleri yapmayacağını biliyor,

Bizim için değişen hiç bir şey olmayacak,

Yeni komuta kademesi eskisi gibi çalışacak,

Ama

Çok daraldık bunaldık, geçinemiyoruz

''Bir gazoz bile içemiyoruz''

Diyen TESUD başkanı emekli paşaya

Yukarıdan takviyeli

Buzlu bir ayran ikram eder her halde...!

BİTSİN ARTIK!

Temmuz 21, 2015

Benzer sonuçlara ulaşma gayesinde bulunan.

Aynı çalışma ortamında,

insanları alt statü, üst statü, unvan gibi uyduruk söylemlerle,

düzmece oranlamalarla,

hak kısıtlaması yaratmak,

bazılarına şehzade yaklaşımı,

diğerlerine kapı kulu benzerinde hor bakışın reva görülmesi,

alt statüde olanların, verdiği hizmet verilerine.

Üst statünün, bakışlarında.

ben senin yaptığın görevi,

bir ere bile yaptırabilirim yaklaşımı düşüncesi,

şartlanmış tepeden bakan küçümseyen anlayışlar.

beyinlerden silinmelidir.

Çünkü alt statüye itilenlerin hizmet verileri,

deneyim ve uzmanlık gerektiren sonuçlar içermektedir.

Farklı yükümlülükleri vardır.

Trilyonluk zimmetlerden şu anda subay kendini özel kayırımlı

yasallaşmış olgular ile soyutlamış durumdadır.

Bu yükümlülüğü ere de veremezsin.

Çünkü, ayrı bir muhasebe tekniği gerekmektedir.

Subayın yaptığı taktik hizmetler ne kadar kutsal ise.

assubayın yaptığı teknik hizmetler de,

üretime bağlı, dayalı ve yönelik olup.

daha da kutsal olduğu gerçekleri orta yerdedir,

küçümsenemez.

Assubaylar da, hizmetleri de küçümsenemez.

Bu olumsuz ortamdan,

menafi sonuçlara dayalı hizmet sonuçları beklemek boşunadır.

Çağdaşlaşma yolundaki tüm insan toplumları,

modern, iletişim ve bilim araçlarının sağladığı,

iletişimin olanakları sayesinde her olumsuzluğu,

toplum fertleri, farkındadır.

Zorlamaların bir yerde bitmesi gerekir gibi.

Assubaylar da ekonomik ve geçim sıkıntılarından soyutlandırılmalıdır.

Eşit paylaşımların sağladığı,

içtenliğin gerektiği bilinmelidir.

Mehmet KAYALI

Etdir Gitsin!

Mart 12, 2015

etdir-gitsin

 

Etmeleri şart değil hani!...

Yeter ki etmelerine karâr verilsin...

Etmelerine karâr verilmişse şâyet;

İpdil

Gecici bir madde eklenir

Akabinde

Etmiş sayılırlar,

Etdir Gitsin!..

Hespi bu kadar!

Etdirmek istemiyorsan şâyet

Onun da bin türlü yolu var elbet!

Guvvet gomutanlığı goltuğuna gıçını goyan bir hokkabaz çıkar ortaya

Ve dahi şöyle emir buyurur; “etdirmeyin!

Peki,

Etdiren kim?

Etdirilen kim?

Kim, kimi ne etmiş?

Kim, ne etdirilmiş?

*  *  *  *  *

Kıymetli meslekdaşım Sayın Mete YANIKCI, emekliassubaylar.org’daki köşesine bir haber misâfir etdi bir kaç gün evvel. Asubayların gönül dosdu Sayın Umur TALU’nun Habertürk gazetesindeki köşesinde

11 Mart 2015 târihinde neşretdiği makâlesinden bir bölüm idi bu haber.

images-02 

  • Maddî sıkıntı,
  • Mesleğin dayanılmaz çalışma koşulları,
  • Fırsatda eşitsizlik, hattâ fırsatsızlık,
  • Gayri insânî muamele,
  • Ailevî sıkıntılar

Ve dahi

  • Bilinmeyen sebeplerden dolayı

İntihâr eden Asubay haberleri artık vak’ayi âdiyeden addediliyor idi.

Fakat bu kez bir Asubay meslekdaşımız,

Daha evvel hiç duymadığımız bir sebepden dolayı intihâr etdi.

Sayın TALU’nun yazdığına göre,

İntihâr eden Asubay meslekdaşımızın mesai arkadaşı olan bir Asubay,

Umur beye bir mektup göndermiş.

Mektubdaki habere göre,

Kara Kuvvetleri Komutanı Hulusi Aga, Asubayların AÜKH eğitimi aldığı okulu teftiş etmiş.

Sivil gibi düşünüp de

Asker gibi hareket etmesiyle namlı Hulusi Aga,

Şöyle bir soru sormuş teftiş esnâsında; “kursu şimdiye kadar başaramayan (Asubay) olmadı mı?

Bu soruya; “Hayır komutanım, olmadı! Öyle bir eğitim veriyoruz ki, okulumuzda başarı oranı yüzde yüzdür” diyecek kadar yürekli ve şerefli bir gomutan çıkmamış. Kursa devâm eden Asubaylardan birisini hemen başarısız yapmışlar. Kendine yapılan bu haksızlığı hazmedemeyen meslekdaşımız, eğitimin son haftasında intihâr etmiş...

Okulun komutanları

Bir Asubayın intihâr etmesi bahasına kendi gıçlarını kurtarmışlar. Kınayı yaksınlar, bu korkaklar sürüsü...

Aptal ve g.tlek subayların aldığı bu ahlâksız karârın ceremesini de

Tabii her zamân olduğu gibi gene Asubay çekmiş!..

Kendisine Allah’dan rahmet diliyorum.

Hulusi Aga geçen sene Balıkesir’e gitdi,

Oralara pisledi...

Bu sene Ankara’da gitdiği okulu da

Kana buladı...

*  *  *  *  *

Bir Vak’a Bizden

Yukarıda bahsetdiğime benzer bir durumu da 1978 senesinde bizzat ben yaşadım. Beylerbeyi Deniz Asubay Hazırlama Okulu birinci sınıfdayım. Atölye ismi verilen bir dersimiz var. Bu dersde; soğuk kaynak, sıcak kaynak, demir döküm, torna tesviye ve ağaç işleme eğitimi alıyoruz. Öğretmenlerimizin hepsi, tabiidir ki Asubay... Sâdece ağaç işleme dersini veren öğretmenimiz sivil... Adı da, Allah selâmet versin, Ȃkif Hoca. Biz, ortaokuldan sonra başladığımız hazırlık okulundayız. Fakat sanki sınıf okulundaymışız gibi eğitim alıyoruz. Öğretmenlerimizin hepsi hârika. Ve Birisi hâriç, hepsini de çok seviyoruz. Şimşir desem, herkes bilir. Çünkü şu fakir de birden fazla dayağını yemişdir... Beylerbeyi Deniz Astsubay Hazırlama Okulundan mezun olup da O’nun dayağını yemeyen kimse yokdur.

Okulda okuyan öğrencilerin hepsi, fakir, fukara Anadolu çocukları. Öğretmenlerimizin verdiği işleri öyle bir güzel yapıyoruz ki! Onlar, öğretmenin hazzını yaşıyor ve bizimle gurur duyuyorlar. Bizler de yüksek not almanın sevincini yaşıyoruz. Akif Hocam bir gün dersde şunları anlatdı bize... Dönem notları belli olunca, öğretmenler kurulu toplanıp birinci dönemi değerlendirmiş. Okulda yüzde yüz başarılı olan dersler, okul komutanının dikkatini çekmiş. Ve sebebini sormuş. Kendisi son derece arkadaş canlısı ve yürekli bir insan olan Ȃkif Hoca bu soruya cevâp vermek için ayağa kalmış ve şöyle demiş; “Sayın komutanım, bu sene çok iyi bir seçme imtihânı yapmışsınız. Ve hârika çocuklar seçmişsiniz. İçlerinde bâzıları var ki daha şimdiden mühendis diploması versem eline, inanın az gelir. Böylesi mükemmel ve kâbiliyetli çocukları seçdiğiniz için sizi tebrik ederim komutanım!

Hiç beklemediği bu çarpıcı tesbit karşısında çok sevinen okul komutanımız Güverte Albay Muzaffer ATAKLI, akabinde diğer öğretmenlere dönüp şöyle demiş; “Arkadaşlar, Ȃkif Hocayı duydunuz. Mâdemki öğrencilermiz hârika, öyleyse hepinizden yüzde yüz başarı bekliyorum!

*  *  *  *  *

Bir Vak’a da Coni’den

Sene, 1943...

İkinci Dünyâ Savaşının en şiddetli dönemleri...

Kıtaların ötesinden Avrupa’ya gelen tâze kuvvet Coni’ler, Hitler ile İtalya’da savaşıyor idi.

Daha önce hiç harp yüzü görmemiş Coni’lerde kısa zamanda savaş yorgunluğu başladı. Cephe Komutanı Korgeneral PATTON, Sicilya’da kurdukları bir sahra hastânesinde yatan yaralı askerleri ziyâret ederken orada duran iki asker dikkatini çekdi. Yarası beresi olmayan bu askerlere niye savaşmadıklarını sordu. Askerler, savaş yorgunu olduklarını ve savaşmakdan korkduklarını söylediler. Aynı çadırda eli ayağı kopmuş yaralı askerlerin inlemesinin yanında bu lafları duyan PATTON, aldığı cevap karşısında hiddetine mâni olamadı. Ve bu iki askere birer tokat aşketdi.

images-08 

PATTON’un iki askeri tokatladığını duyan ordu,

Hemen durdu...

 Hitler’i piyâde kovalayan Coni, düşmanı takip etmeyi

Hemen durdurdu.

Tanklar, toplar kontak kapatdı...

Hemen durdu...

PATTON’un yanındaki gazeteciler

Haberi ânında okyanus ötesine uçurdu.

Coni Genelkurmayı ve Amerikan halkı bu haber karşısında kelimenin tam anlamıyla ayağa kalkdı.

Bütün millet savaşı, savaşda ölen evlatlarını bir yana bırakdı ve tokat yiyen askerleri konuşmaya başladı.

Amerikan Genelkurmay Başkanı meşhur MARSHALL şöyle dedi;

  • “Tokatlanan bu askerlerimizin gururu incinmişdir. Gururu incinen asker, harp edemez!”

Tokat, gurur ve asker...

Asker, bizde var,

Tokat da bizde var da...

Gurur nerede?..

Demekki askerin olduğu yerde tokat ve gurur aynı anda olamıyormuş!...

Komutanının dövdüğü iki asker,

Harbde ölen yüzbinlerce askerden daha fazla tesir bırakdı Amerikan halkının üzerinde...

Amerikalı analar şöyle dedi;

  • “Biz, çocuklarımızı harp etsinler diye verdik size. Tokat atasınız diye değil!”
  • “Çocuklarımız, düşman ateşiyle ölürse bunu anlarız. Fakat onları dövmenizi asla kabul edemeyiz!”

PATTON’un âmiri olan EISENHOWER, aynı gün bir telgraf çekdi.

Ve şöyle dedi; “Tokatladığın o iki askerden derhâl özür dile!

PATTON’un önünde iki tercih var idi;

  • Ya istifâ edip askerlik yaşantısına böyle kötü bir şöhret ile vedâ edecek idi.
  • Ya da tokatladığı askerlerden özür dileyecek idi.

Askerlik mesleğini tutku derecesinde seven ve aslında iyi bir subay olan Korgeneral PATTON, ikincisini tercih etdi. Hitler’in uçaklarının gökden yağdırdığı bomba sağanağı altında PATTON bütün askerleri hemen orada ictimâ eyledi.

Ve binlerce askerinin huzurunda, tokatladığı o iki askerden özür diledi...

Ve dahi

Ordu tekrâr yürüdü...

*  *  *  *  *

Askerlerimizin başına çuval geçiren Amerika içinimages-04

Köstebek Hilmi ne demişdi?

Mukâvemet etmesinler!

Ve dahi

Büyük devletler özür dilemez!.

Amerika’da;

Büyük devletin korgenerali

Büyük devletin erinden özür diledi.

Fakat büyük devletin kendisi

Bizim dörtyıldızlı büyük generallerimizden özür dilemedi...

Demek ki bizim dört yıldızlı subaylarımızın

Amerikalının nazarında

Kendi askeri kadar kıymeti yok!

Niye olsun ki?..

Amerika’da;

Tokatladığı askerlerden özür dileyen PATTON, ordudan atılmakdan kurtuldu.

Fakat iki askerine atılan iki tokadı Amerikan Genelkurmayı affetmedi...

PATTON, bir seneden fazla bir süre cephe gerisinde kızağa çekildi.

Ve Londra’daki çok bahalı bir otelde, kendi ifâdesiyle tam bir hapis hayâtı yaşadı.

Savaş devâm ederken ve sınıf arkadaşları zaferden zafere koşup kahraman olurken

PATTON, bir daha terfi yüzü göremedi...

İki askerine atdığı iki tokat,

Korgeneral PATTON’a Genelkurmay Başkanlığına mâl oldu.

images-05 

Şimdi

Bu hikâyeyi niye fâş eylediğimi sormayın bana...

Orası nere?

Burası nere?

Meslekdaşımızın bu vahim ve hazin intihâr vukuatından sonra kendiliğinden istifâ edecek bir subay var mı bizde?

Ya da

Bu intihâra sebep olanları ordudan tard edecek kadar cesur ve şerefli subaylar var mı bizim ordumuzda?

Bunları cevâplamak Necdet Beye düşer değil mi?

Coni’lerin anaları asker doğuruyor da

Memed’in anaları taş mı doğuruyor?

Daha da acısı

Tokatlanan iki asker için Coni’nin anaları ayağa kalkıyor da

Memed’in anaları nerede?..

Bütün bu sorular ortalığı toza, dumana gark ederken

Neşretmeye başlayalı bugün, tam bir sene oldu...

Zihniyet Sürgünü subaylar ordumuzu boklamaya devâm ediyor!..

*  *  *  *  *

Bu hikâyeleri niye anlatdığımı zannederim izâh etmeme hâcet yok.

Herşey ortada...

Doğru öğretmen, doğru seçilmiş öğrencilere doğru ders verirse, başarı mutlak oluyor.

Ancak ne var ki

Sayın TALU’nun bahsetdiği intihâr vak’asındaki hakikât benim anlatdığımdan çok farklı bir manzara çıkartıyor ortaya!

Çünkü, merhum meslekdaşımız;

  • Sınavı kazanıp okula kayıt yapdırmış,
  • Okul eğitimini başarıyla tamamlayıp Asubay olarak mezun olmayı hak etmiş,
  • Bunca sene muvazzaf olarak görev yapmış,
  • Yurtdışı göreve tefrik edilip memleketimizi oralarda başarıyla temsil etmiş,
  • Bilâhire, AÜKH imtihânını kazanıp eğitime başlamış...

Bu kadar sıkı eğitimleri başarı ile tamamlayan bir Asubay, o eğitimde başarısız olamaz...

Yeter ki böyle ahlâksız, böyle nâmussuz, böylesi alçak bir müdahaleye mâruz kalmasın...

Bu anlatılanlar gerçek ise şâyet durum gerçekden vahimdir.

Bu intihâr vak’ası doğrudan doğruya Türk Ordusu’na yapılmış bir suikastdır.

Aksi vârid ise şâyet, Hulusi Aga çıkıp meydana tekzip etsin!

Tekzip etmez ise şâyet, bu haberin altında kalır kendisi...

*  *  *  *  *

Peki,

Vukatın nesnesi Asubay olunca hakikât bu minvâl üzere tecelli ediyor da

Subay olunca netice nereye varıyor acap?

Vukuatın nesnesi subay olunca

Başarılı  olmaları şart değil hani!..

Bir darbe tezgahlanıyor,

Geçici bir madde ekleniyor,

Başarılı olmuş sayılıyor..

Nasıl mı?

İşde, ibretin belgesi;

images-06 

Yukarıda gördüğünüz kânunun

Yürürlüğe girdiği târihe bakmanız yeterli...

Geçici madde eklemişler,

Kurmay eğitimine devâm eden subaylarımız

Henüz eğitimlerini tamamlamadan kurmay olmuşlar

Subay için

Evvelâ darbe tezgahla

Akabinde

Mezun etdir, gitsin!..

Asubay için

Evvelâ bir teftiş tezgahla

Akabinde

İntihâr etdir gitsin!..

 brove

 

 

 

 

Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

ASSUBAYIN ADI YOK

Mart 11, 2015

NATO ordularında kuruluş günleri kutlanan, ABD ordusunda itibar ve pozitif ayrıcalık gören öykülerinde, filmlerinde başrollerde yer alan Assubayların Türkiye versiyonuna baktığınız zaman ön yargıların, adaletsizliklerin, vicdansızlıkların üçgeninde sinir harbi yaşayan, sosyal ve ekonomik haksızlıklara uğrayan buna rağmen orduyu sırtında taşıyıp teri, kanı ve canı ile ülkesine sadakatini ispatlayan bir meslek grubunu görürsünüz.

TSK düşmanlığını ve sevgisizliğini ifade etmenin bir yolu da Assubaylar üzerinden gerçekleşir. Ne yazık ki bu duruma Genelkurmay ve bizleri temsil etmek için kurulan derneğin yöneticileri sessiz kalırlar!

Assubayı sadece 28 günlük askerliği sırasında tanıyan yazar çizer takımı, bizim kıçımızla başımızla 'sözde' mizah yaparlar. Maaşlarını Subaylarla kıyaslama cesaretini gösteremeyen hâkimi, hekimi, öğretmeni Assubayların görev koşullarını sorumluluklarını dikkate almadan  aldığı üç kuruşa göz diker! Adında adalet olan bir partinin hükümetinin maliye bakanlığı ise haklarımızla ilgili tekliflere yanıtında mahalle bekçisinden daha alt kademeden göreve başlatılan ilkokul mezunu KİT işçi emeklisinden daha az emekli maaşı alan Assubayın maaşını kamu görevlileri ile kıyaslama adaletsizliğini gösterir!

Dizilerde tavuğa kene düşmanı başçavuş diye isim takılır! Milletin vekili, üstelik MS Komisyonu üyesi Assubayları sadistlikle suçlar! Başındaki türban ile müslüman olduğunu zanneden yazar müsvettesi bir gafil, Assubayları dinsiz olarak lanse etmeye çalışır! Toy bir teğmenin sadist  cezalandırma yöntemi  ile pimini çektiği el bombası 4 evladımızın şehit olmasına neden olur! Dini - imanı - ahlâkı kimseye bırakmayan bir televizyon kanalı, dizisinde bu suçu Assubaya mâl eder! Meslek yaşantısını Assubayların çalışmaları ile geçirip emir Subayı ve koruması Assubay olmadan karargahtan çıkamayan efsane komutan kitaplarında belgeselinde Assubayı yok sayar! Sanki  onlar  kahramanlık yaparken Assubaylar zap suyu kenarında  rakı - balık piknik yapıyorlardır!

Dizilerde yakışıklı jönler Subay, Sami Hazinses gibi tipler Assubaydır ve onların kahraman olmaya hakları yoktur!

TSK'yı acımasızca eleştirenler nedense ordudaki ayırımcılıktan Assubayların sosyal ve ekonomik haksızlıklarından söz etme cesaret ve erdemini göstermezler!

Tüm bu olumsuzlukları sizlerin desteği ile yazarlarla, dizi yapımcıları ile gazete ve televizyonların yönetimleri ile paylaşan, tepki gösteren, RTÜK ile Savcılıklara suç duyurusunda bulunan, davalar açan, sonuçlar alan, binası, sekreteri, aidatı, ödeneği olmayan sitemizin basın ve halkla ilişkiler birimi E. ASSUBAYLAR GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU'dur.

Şimdi size Sn. Hakan EVRENSEL'İN "Güneydoğudan öyküler" kitabındaki  bir hakimin anılarını aktarmak istiyorum. Güneydoğunun küçük bir ilçesinde görev yapan hakim ilçe dışındaki lojmanından görünen karakolun bir gecesini şöyle anlatır:

Lojmanımızın balkonundan o karakol görünürdü. Yaklaşık bir aydır her istihbarat kaynağından karakolun basılacağı haberi geliyordu. Üstelik baskının şimdiye kadar yapılanlardan çok daha büyük olacağı söyleniyordu. Yakın birliklerden timler getirildi, karakolun etrafına mayınlar döşendi, ağır silahlarla takviyeler yapıldı ve baskın beklenmeye başlandı.

En son gelen istihbaratta baskının saati ve baskına katılacak terörist sayısı bile veriliyordu. 22.10, beş yüz terörist. Karakol o gün basılmadı.

Bir gün sonra, bildirilen saatte cehennem başladı. Balkonumuzdan izlediğim dehşet dolu manzarada, daire haline gelmiş teröristlerin, dairenin ortasına, gecenin karanlığında ateşleri parıldayan silahları ateşlediklerini görüyordum. Karakolun, havan ve roket mermilerinin patladığı yerde olduğunu biliyorduk. Tam anlamıyla çember içine almışlardı. Lojmandan ayrılıp doğruca jandarmanın binasına gittik. Karakolun merkezi, telsizle, sürekli timlerden durumlarını bildirmelerini istiyor; dış emniyette bulunan timler de bu çağrılara cevap veriyor, havan ve uçaksavar ateşi istedikleri yerleri de tarif ediyorlardı.

Bir süre sonra telsiz konuşmaları, timlerden birinin üzerine yoğunlaştı. Timden bir türlü cevap alınamıyordu. Üst üste, defalarca çağrı yapılıyor ancak bir türlü timle irtibata geçilemiyordu. Konuşmaları takip eden askerler timden ümitlerini kesmişlerdi. Ama bir yandan da çağrılar devam ediyordu. Bir saat kadar sonra, telsizden bitkin bir ses duyuldu: "Yaralılarım var, yaralılarımı alın." Tüylerimiz diken diken olmuştu. Hemen cevap verildi. "Tamam Suat 3, sakin olun, az sonra birlik çıkacak." İlk yaralı haberi, bu saatlerdir aranan timden gelmişti. Tim komutanı konuşurken arkadan silah sesleri duyuluyordu. Herkes bu sözler üzerine yorum yapıyordu. Telsizin başındaki tim komutanlarından biri, bu timde şehit olduğundan emindi. Merkezden tekrar çağrı yapıldı. "Suat 3 irtibatı kesme. Sakin olun!"

Cevapta bir değişiklik olmadı : "Yaralılarım var. Kan kaybediyorlar. Yaralılarımı alın!"

Ve tam bir buçuk saat, beşer dakika arayla Suat 3 kodlu timle muhabere aynen bu sözlerle sürdü: "Yaralılarımı alın" , "Sakin olun, geliyoruz." Hepimiz o time kimsenin yardıma gidemeyeceğini çok iyi biliyorduk. Karakola düşen mermi sayısında azalma olmuyor, aksine, takviye alan teröristler baskının şiddetini gittikçe artırıyorlardı.

Kimsenin, değil karakolun dışına çıkmak, mevzi değiştirebilecek fırsatı dahi olmadığı apaçıktı.

Bir süre sonra, Suat 3''ün telsizinden hırs dolu kelimelerini işittik: "Hemen gelip yaralılarımı almazsanız, karakola dönüp bölüğü tarayacağım." Hepimiz şok olmuştuk. Hemen tabur komutanı devreye girdi. Hemen hemen aynı sözcüklerle tim komutanına sakin olma çağrısı yaptı. Ama işe yaramıyordu. Tim komutanı "Yaralılarımı alın!" dışında başka bir şey demiyordu. Tabur komutanının da telsizi bırakmasıyla, bir saat kadar daha tim komutanından ses çıkmadı. Birer dakika arayla yapılan yoğun çağrılara cevap vermedi. Hepimiz tim komutanının da şehit olduğunu düşünüyorduk. İçim burkuluyor, başım dönüyor, tanık olduğum bu anlardan nefret ediyordum. Telsizin başına tim komutanının okuldan devre arkadaşı geldi. Son bir ümitle eline mikrofonu alıp, cevap beklemeden, telsizin kodlarını da kullanmadan, konuşmaya aşladı : "Devrem ben Hüseyin. Geçmiş olsun devrem. Biraz daha dayan olur mu? Bak destek timleri yola çıktı. Sana doğru geliyorlar. Devrem aman pes etme olur mu?"

Telsizin mandalını bırakıp beklemeye başladı. Hepimiz Motorola marka, duvara monteli telsiz cihazının hoparlör kısmına gözlerimizi dikmiş bekliyorduk. Ve konuştu : "Devrem, bölük komutanı nerde?" Hepimiz derin bir "Oh!" çektik. Telsizden, "İzinde devrem" yanıtı verildi. Suat 3 , artık tükenen bir sesle konuşmayı sürdürdü : "Ne olur yaralılarımı alın. Ben de yaralıyım."

O ana kadar kendisinin de yaralı olduğunu söylememişti. Hepimiz donup kalmıştık. Telsizin başındaki devre arkadaşı da bu sözü üzerine mikrofonu fırlattı ve odadan çıktı. Ben kapının hemen eşiğinde ayakta duruyor, duyduklarım ve gördüklerimle bir tarihe tanıklık ettiğimi düşünüyordum. "Ben de yaralıyım" dan sonra yine ses kesildi. Sabaha kadar hiç konuşmadı, yüzlerce kez yapılan çağrılara cevap vermedi. Artık onun şehit olduğuna ben de inanmıştım.

Gün ağarırken hepimiz yorgun düşmüş, telsizden yapılan "Suat 3, Konuşan Suat, Cevap ver!" çağrısından bıkmış halde bir köşede yığılmışken, birden telsizin mandalına basıldığını fark ettik. Telsizden silah sesleri geliyordu. Ve on - on beş saniye sonra hayatım boyunca unutamayacağım bir İstiklal Marşı dinlemeye başladım. Mandala sürekli basıldığı için bütün telsizlerin konuşma imkanı durmuştu.

Çatışmanın altında yaralı bir tim komutanının, makamıyla söylediği İstiklal Marşı'nı dinliyordum. Gözlerim dolmuştu. O ana kadar duyduğum en güzel İstiklal Marşı''ydı. Birinci dörtlüğü bitirdi. İkinci dörtlükte sesi çatallaştı. Kelimeler uzadı. Ama marşı söylemeyi bırakmadı. Bozuk bir ses tonuyla, kendini zorlayarak okumaya devam etti. Marşı bitirdiğinde, ben de bitmiştim. Hemen orayı terk ettim.

Bir daha onun sesini hiç duymadım. Toplam 22 şehidin verildiği o baskın gecesinde, vücuduna saplanmış 7 merminin acısıyla söylediği İstiklal Marşı''nı ruhuma işleten tim komutanının ölmediğine ise halâ inanamıyorum.

 

Kimdir bu kahraman tim komutanı? Elbette assubay'dır ama öykü yazarı bunu belirtmemiş uyarılarım üzerine kitabının müteakip baskılarında düzelteceği sözünü vermiştir.

ŞEHİT'LİK en büyük mertebedir; Şehitlerimizin rütbesi ne olursa olsun onlar bu ülke için hiçbir değerin geri getiremeyeceği canlarını veren kahramanlarımızdır ve onlara minnettarlık duyuyoruz.

Yıllar sonra aynı yazıyı neden kaleme aldım? Dostu olduğu zabitlerin etkisi ile assubaya ön yargılı yaklaşan bir çoklarımızın ilgi ile yazılarını okuduğu Sn.Yılmaz Özdil 7 Mart tarihli yazısında muhtemelen astsubay lojmanlarında yaşanan bir dramı dile getirildiği Hakan Evrensel’in LOJMAN adlı öyküyü yazıp;"Ne zaman şehit bir SUBAY’ın cenaze törenini izlesem aklıma hemen LOJMAN öyküsü gelir" demiş. Yazılarında assubayı küçümsemeyi, eleştirmeyi marifet sayıp şehitlerini adeta yok sayıp  subay kahramanlıklarını şehitlerini yazan Yılmaz Özdil'e bu öykü de bizden armağan olsun...

Bir üniforması kefen olan assubayını büro memuru statüsünde göreve başlatıp sosyal, ekonomik ve insani haksızlıklara uğratmanın yanısıra kamuoyunda olumsuz imajı yaratan, sahip çıkmayan  genelkurmay şehitler subay olursa kahraman, assubay ve uzman olursa personel diye söz ettikten sonra Yılmaz Özdil ve aynı zihniyette olanlara neden kızalım?..

Kızmaya önce  olumsuzluklara tepki göstermeyen, eleştirmeyen,  kendimizden  ardından  da bunca maddi ve manevi desteğe rağmen assubayların yanlış imajını silen, onları tanıtan sempozyumlar, paneller seminerler yapmayan, gazete ve bilbord ilanları vermeyenlerle  Ahmet KESER başkanlığındaki TEMAD bizi kamuoyuna tanıttı algısını yaratarak olumsuzlukları gizleyen yönetim yandaşı amigolara  kızmamız gerekmiyor mu?..

Huzur ve adalet dolu günler diliyorum.

Çoban Ateşi

Şubat 22, 2015

fire

Türk havacılık târihinin en önemli şahsiyetlerinden birisi olan Millî gururumuz Asubay Vecihi HÜRKUŞ’u saygıyla yâd etmek için Hava Kuvvetleri Komutanlığında ilk defâ Asubay Vecihi HÜRKUŞ adına Ödül töreni tertip edildi. Törende konuşan Hava Kuvvetleri Komutanımız Orgeneral Akın ÖZTÜRK, "Asubay öğrencilerine kurmaylığın önünü açacak çalışmayı yapıyoruz" müjdesini verdi.

Ordumuzun istikbâlde alacağı yeni teşkilât hakkında çok önemli ipuçları veren bu haber ne tuhafdır ki sâdece Takvim gazetesinde yer bulabildi. Orgeneral ÖZTÜRK’ün konuşmasında ifâde etdiği haberin bu önemli unsurlarını sâir basın mecrâları ya göremedi ya da görmek istemedi. Şâyân-ı dikkat bir vaziyet hakîkâten...

*  *  *  *  *

Muhteşem Komutan Orgeneral ÖZTÜRK Asubay hakları konusunda böyle muazzam ve haklı hedefler ortaya koyarken

Aynı konuda Memur Necdet Bey bir şeyler söyledi mi diye soruyorsanız, fâş eyleyelim...

TSK Komutanlık Astsubayları Semineri tezgahı altında Kıdemli Asubayları Gücük ayında karargaha celp eyledi.

Fakat Ordumuzun önümüzdeki dönemde alacağı yeni tertip-düzen hakkında

Ve dahi

Asubayların ordumuzun içinde alacağı görevler, yetkiler hakkında bir tek söz dahi demedi.

  • Geçen seneki toplantıda önce söz vermiş fakat sonra kıvırıp konuşmamış idi. Hakkını teslim edelim! Necdet Bey, bu sene okudu, üfürdü...
  • Seminer dedikleri ve emir-komuta zenciri içinde icrâ etdikleri toplantıda alınmış bir tek karar yok. Konuş, konuş minder yap!
  • Necdet Beyimiz, bu sene ve kendi adına gazoz şişesinin kapağını son defâ açdı.
  • 60 seneden beri birikip patlama noktana gelen Asubayların gazını alıp kışlalarına geri yolladı.

*  *  *  *  *

Peki,

Memur Necdet Bey, Ne Mi Yapdı? (bknz.)

Hemen arz edelim; Memur Necdet Bey, “AKP hükûmeti ile hemfikir” imiş!..

resim-02Bu can ciğer kuzu sarması sohbet muhabbetin tâbi neticesi olarak da

  • Dokuzyüzyirmidokuz senelik Atayurdumuz Süleyman Şah Türbesini bugün bir avuç eşkıyanın eline bırakıp, arkasına bakmadan Suriye’den kaçdı.
  • Ege Denizinde; Aydın, İzmir, Muğla illerimizin sınırları içinde yer alan tam 16 Türk adasını gahpe yonanlılara teslim etdi.
  • Memleketin her köşe bucağında Bayraklarımız direkden indirildi, yakıldı.
  • ATATÜRK heykellerine türban takıldı. Yerlerde sürklendi, üstünde ateş yakıldı...
  • Ve daha yüzlerce kepâzelik...

Necdet Bey,

Gendi goltuğunun derdine düşdü. 30 Ağustos gelse de bir an evvel teskereyi alıp sıvışsam diye gün sayıyor.

Haysiyetli bir Türk subayına bu kadar utanç, bu kadar zillet yeter de artar bile...

*  *  *  *  *

Memur Hulusi Aga Ne Mi Yapıyor?

Kara Kuvvetleri Komutanımız Orgeneral Hulusi AKAR,

Bu arada boş durmadı...

Evvelâ, hemen Okyanus ötesine uçdu;

Türk Ordusunun başına çuval geçiren Coni’nin önünde

Gıldan ince o boynunu öne eğip

Düşmanı Coni’ye madalya takdırdı...

Katiline âşık olmak, buna denir işde!..

resim-03 

Akabinde

Coni’den hangi görevleri, hangi emirleri aldı?..

Gevurun madalyasını alan er kişi

Gevurun davulunu çalar, değil mi?

Menfaati yoksa şâyet Coni, boklu bitini vermez!..

Ben,

Hulusi Aga’nın şu yapdıklarınıı düşünürken

Nur içinde yatsın!

Rahmetli dedemin bir sözü tedâi ediverdi vehleten;  “Oğul; Mandanın arsızı, kasabın bıçağını yalar!..

*  *  *  *  *

Bilâhire;

Balıkesir’e gadar gizlice gidip

Kara Asubay Meslek Yüksek Okulu öğrencilerini huzurunda ictimâ eyledi... (bknz.)

Ve dahi

Şöyle dedi Memur Hulusi Ağa;

  • Subay, Subaydır; Asubay, Asubaydır. İkisinin de ayrı bir mesleği ve ayrı bir görevi vardır. Bunlar karıştırılmasın!
  • Herkes vazifesi neyse onu yapacak ve ona göre de rahatlayacak.
  • Hepimiz memuruz;

İşde, okudunuz... Bu sözleri söylediği anda

Ordumuzun istikbâlde alacağı yeni teşkilât hakkında

Memur Hulusi Agamız fikir beyan etmek hakkını peşinen ve dahi ebediyyen kaybetdi.

Tükürdüğünü yalar mı, bilemem!

Fakat

Hulusi Aga için artık geriye dönüş yok bu yolda!..

*  *  *  *  *

İkinci Başkana gelince;

Siz kadim dostlarımız bilirsiniz, kelâm cimrisi değildir Eski Tüfek...

Lâkin,

Aslını inkâr eden Yaşar GÜLER Efendi için

Bir tek kelime dahi isrâf etmeye değmez bu satırlarda!

Eski Tüfek’in köşesinde O’nun resmine de yer yok, ismine de...

Türk Ordusu,

Bu Aga, Bey, Efendi tayfası yüzünden savaşkanlık ruhunu kaybetdi...

Türk Ordusu,

Bu köhnemiş fikirlerden,

Bu sürgün zihniyetlerden  tez  elden kurtulacak inşallah.

*  *  *  *  *

Bütün bu rezâlet, kepâzelik, zillet bir yana

Hava Kuvvetleri Komutanımız Orgeneral Akın ÖZTÜRK,

Vatanımızın ufkundan yeni bir güneş doğup

Türk Ordusunun son bin seneden beri kendine yurt bildiği Anadolu toprakları üzerinde yakdığı

Ve fakat

Soz zamânlarda küllendirilmeye terk edilen çoban ateşinefire

Kuvvetli, kademli ve bereket dolu bir nefes bahşetdi.

Ve dahi

Küllendirilmek istenen Türk Ordusunun çoban ateşi

Orgeneral ÖZTÜRK’ün bu kutlu nefesi ile hemen

Dirildi...

Târihe nakşetdiği bu sözleriyle

Orgeneral Akın ÖZTÜRK

Hakikâte, hakkını teslim etdi.

Çünkü

Hakikâtin kendini kabul etdirme kudreti vardır!..

*  *  *  *  *

Takvim Gazetesinden Ahmet TOPAL’ın 15 Şubat 2015 târihli haberine göre Havacı Asubaylara da iyi bir eğitim için çağrıda bulunan Orgeneral ÖZTÜRK, Asubaylara kurmaylığın önünü açacak bir çalışma yaptıklarını belirterek, şunları söyledi:

Sizlerden beklentim, eğitim alanında kendinizi daha da geliştirmeniz ve Hava Kuvvetlerinin faaliyetlerine artan bir ivmeyle katkı sağlamanızdır. Sizlerin özellikle İngilizce başta olmak üzere yabancı dil eğitimine daha sıkı sarılmanız büyük önem taşımaktadır. İnanıyorum ki bir gün bir Asubay Meslek Yüksek Okulu öğrencisini Harp Okulu'nu bitirmiş, pilot olmuş, sonra kurmaylığı kazanmış ve belki de Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na gelmiş olarak göreceğiz.

resim-04 

Asubaylara subay olmak hakkının verilmesi gerekdiğini ilk defâ bir kuvvet komutanımız basiretle ve yiğitce 2015 senesi Gücük ayında gündeme getirdi. Bu ulvî, samîmi ve kadirşinas tesbitinden dolayı Hava Kuvvetleri Komutanımız Orgeneral Akın ÖZTÜRK’ü  yürekden kutluyorum. Orgeneral Sayın ÖZTÜRK’ün bu çıkışıyla ordumuzda zihniyet devriminin çoban ateşini Hava Kuvvetleri Komutanlığımız yakmışdır. Bu ateşin ışıtdığı yolda ordumuz sebat, azim ve kararlı olarak hedefine yürümeye devâm etmelidir.

Türk askeri,

Orgeneral ÖZTÜRK ve Orgeneral ÖZTÜRK gibi komutanların peşinde;

  • Yiğitce savaşır,
  • Kahramanlaşır,
  • Desdanlaşır ve dahi
  • Gülerek içer şahâdet şerbetini…

Ne mutlu Havacılarımıza ki Orgeneral ÖZTÜRK gibi komutanları var!

Darısı diğer kuvvet komutanlarımızın başına.

Peki,

Orgeneral Akın ÖZTÜRK yiğitce ortaya çıkıp bu sözleri söyledi söylemesine de. Gerçek ile alâkası var mıdır bu tesbitlerin?

Evet, Orgeneral ÖZTÜRK’ün Asubaylar hakkında söylediği her şey, hakîkâtin ta kendisidir.

Nasıl mı?

İşde şöyle;

Çok değil, daha şunun şurasında 100 sene evvel ATATÜRK;

  • Asubayları Harb Okullarına gönderdi,
  • Asubaylar, kurmay oldular,
  • Asubaylar, Tuğgeneralliğe kadar terfi etdiler.
  • Kimse şüphe etmesin! Asubaylar; bugün de Kuvvet Komutanı da, Genelkurmay Başkanı da olurlar. Fırsat verin, yeter! (bknz.)

Çok değil, daha şunun şurasında 50 sene evveline kadar;

  • Hava Kuvvetlerimizde Asubayların pilot olmak hakkı var idi.
  • Hava Kuvvetlerimizde en son pilot Asubay, 1949 senesinde mezun edildi.

Asubayların târihden neşet eden Subay olmak hakkını Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar-5 isimli makâlemizde târihe kayıt etdik! İşbu makâlemizde emekli bir Asubay olarak Eski Tüfek, samimiyetle ve cesâretle gündeme getirip 2014 senesinin Ortagüz ayında dünyaya duyurmuş idi.

Asubayların subay olmak hakkını savunan ilk Subay da Ogeneral Sayın Akın ÖZTÜRK oldu. Devletimizin bekâsı için şart olan bu hakkı sahibine teslim eden ilk Subay olarak da târih, Sayın ÖZTÜRK’ü yazacak. Devletine bağlı, milletini seven her Subay da bu hakkın Asubaylara teslim edilmesini desdeklemelidir.

Celâdet, her Türk askerinin mayasında vardır, kanında vardır, evvel Allah!

  • Eşit fırsat,
  • Şeffaf rekâbet

Ve dahi

  • Sonsuz terfi fırsatı...

Muzaffer ordunun temel şartıdır bunlar.

En iyi olan başa geçer.

Târihi zaferler ile dolu olan şanlı Türk Ordusunun

Dünyâ sahnesinde en azından on bin seneden beri varoluşunun temelinde

Bu eskimez kural,

Ruhunda atamızdan mirâs bu töz vardır.

Oyuncu değil fakat oyun kuran ve dahi oyun kazanan bir devletin muzaffer ordusu olmak için Subayları, Asubaylar ile çeliklemeye mecburuz.

Böyle yapar isek şâyet neticede;

  • Aziz devletimiz, ilelebet pâyidâr olacak,
  • Yüce milletimiz ATATÜRK’ün yolunda muaassır medeniyetlerin de fevkine yükselecek

Ve dahi

  • Kahraman Türk Ordumuz muzaffer olacak inşallah.

*  *  *  *  *

Çoban Ateşi isimli işbu makâlemi,

Kendisi de Toros dağlarına sırtını yaslayıp

Nice Çoban Ateşleri yakmış bir Toros yiğidi olan

Ve dahi

14 Mart 2014 târihinde Hakk’ın rahmetine kavuşan

Olçum Köşesinin Yazarı

Meslekdaşım merhum Mehmet Ali KILINÇ’ın aziz ruhuna ithâf ediyorum.

brove

 

 

 

 

 

Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

Üstü örtük, ön yargısız, yüzeye çıkan dertlerim var,

sunarım Sayın Başkanıma.

İnternet sayfalarında gezinirken,

önemli bir habere rastladım.

Konu:

Assubayların karşılaştıkları sorunları içeren toplantı yapılmış.

assubayların, yaşamlarındakı zorlukların giderilmesi,

olduğu yazıyordu haberde.

Brifing türünde yapılan toplantıda bulunamadığımız için

konunun tam içeriğini bilemez durumdayım.

Bilebildiğimiz, makaleyi yazan sayın arkadaşımız İçer’in sunumu ile sınırlıdır.

Toplantı 09-11.Şubat.2015 tarihinde yapılmış.

173 assubayin katıldığı yeni oluşum (uygulama),

*Komutanlık Astsubayı* ismi ile maruf,

Gnkur toplantı salonunda olmuş.

Assubaylara olanaklar içeren, gerek yaşamlarında, gerekse ekonomik şartlarda

daha huzur dolu, mutlu, onurlandırıcı ortam ve sonuçlar getirecektir mutlaka.

Ancak burada unutulanlar var gibi!

Unutulmamasi gereken konular da var elbette.

Astsubay *emeklileri*!

Hizmetin oldukça ağır yükünü taşımış olanlar var.

Omuzlarında trilyonluk zimmetini yüklenmiş,

zor şartlarda, en verimli çağlarında...

Ama şimdi emekli, çare arayan, çaresiz, gücünü yitirmişler.

Gücünün üzerine, gayretleri ile devlete hizmet verip emekli olanlar var.

Bunlar da sizlerin, geçmişten gelen personeliniz olmalı!

Orduevlerinde, dinlenme tesislerinde, sosyal tesislerde rastladıklarınız.

Şimdi hayli mağdurlar.

Bazen, hata yapanlara hata yaptın deyip, hak kısıtlaması ile

orduevi yasağı getirdikleriniz var ya hani?

Bu bir adı konmamiş yaptırımdır.

Bunları sizler biliyorsunuz.

Bilemeseniz bile, zaman zaman sizlere bilgi akışı nedeni ile sızlanmaları aktarılıyor.

Bunlara duyarsız kalamazsınız.

Yaralar derin, zaman içinde daha da büyür nitelikte.

Açlık sınırına dayanmakta gibi.

Suskunluğunuz, çile çekenlerin yaralarına merhem olmuyor!

Bunlar da sizlerin geçmişlerinden gelen hizmet yoldaşlarınız.

Hizmetlerini sizler aldınız devlet adına.

Onları koruma görevi de,

devlet adına sizlere düşüyor olmalı.

Şehitliğe yakın yerlerde görev yapma olgusunda canlarını ortaya koyanlardır,

bunlar...

Sivil memur değiller,

bunlar...

Görev esnasında *dolu zaman (ful time)* çalışanlardır.

Mesai kavramından uzak!

Nöbet, tatbikat, amir ayrılmadan ayrılamaz ”görev ortamından”!

"Mesai bitti, benim de işim bitti" diyemeyenlerdir.

Yasalar gereği uyumdan başkaca çare yok.

Gerektiğinde, canları pahasına hiyerarşi konumuna uyumlu, itaatkar olmuşlardır.

Şimdi emeklidirler.

Emir komuta zincirine bağımlı 24 saat görevli,

görevi başında devlete üstün hizmet yapanlardır.

2., 3. dereceden emekli maaşı alanlar var.

Bunların bazıları,

eğitimli, lisanslı, üniversite kariyerli.

Verdikleri hizmette bilinçli, lisans içerikli.

Görmezden gelinir!

Devlete verilen hizmetlerin ölçütü.

eğitim, bilinç, eğitilmişlik ise,

devlet;

aldığı bilinçli hizmetin tam karşılığını verdiği söylenemez!

Eksik eğitimli ile yüksek eğitimli aynı terazinin kefelerinde tartılmakta.

Sonunda da eşit görülmekte!

Fark görülmemekte, gösterilmemekte!

Senin adın; astsubay.

Konumun bu! Yeni mezun ile 30 sene hizmetli eşit!

Aşama yok!

Çağdaş ülkelerde yaklaşım bu değil.

Tüm bunlar gerçek.

Kanıtları bordrolar, Emekli Sandığı kayıtları.

Burada eşit süreli eğitimlilerin,

eşit faydalanmalarından uzaklaşma var gibi.

Benim gibi.

Kaderleri, assubay olmaları.

Başlangıçta assubay okulunu seçmeleri.

Sadece tek fark, o!

Okulsal kayırım var gibi.

Ama, hizmet ortamı, verilen hizmet aynı.

Eğitilmişlikte süre eşit; bazan artılı.

Hatta fiiliyatta yük daha da ağır.

Aynı süreli eğitimliler, aynı ortamda görev yapmışlar.

Onların üç katı, emekli maaşı alanlar varken

emeklilikte yoklukla mücadele içinde olanlara olmalarına,

izin vermeyecek olan, sizlersiniz.

Genelkurmaydır.

Diğer kurumlarda,

kurum liderleri personelinin haklarını korurken,

suskunluk, gerçekleri görme isteğinden uzak gibi.

Sizler de güçlü bir kurumun liderisiniz.

Sizlerin de bu mağdur personelinizi koruma göreviniz olduğunu bilmelisiniz.

Sizleri biliyor, kabul ediyoruz.

Üst statüden emekli olup da hak arayanların, sizlere kolay ulaşması olası.

Bizler ulaşamadığımız için, dertlerimizi.

mektuplarla sizlere ulaşma, ulaştırma çabaları, ortamları arıyoruz.

Lütfedip okursanız,

düşünün ben: 1965 Ankara Üniversitesi mezunu, lisanslı assubayım.

Gerçekte 82'lik, beklentilerini yaşamla yitirmiş bir ihtiyar.

Yine, sizlerin yazılı izniniz ile,

görevde iken 11 sene, emekliliğimde 15 sene sivil liselerde,

askeri görevimi aksatmadan öğretmenlik, okutmanlık, yapmış biri.

Fransızca ticaret hukuku okutmuş biri.

Okuldaşlarım şu anda Anayasa Mahkemesi Başkanı!

Her iki muhalefet partisinin lideri!

Bu, okuldaşlarımın yaşam başarıları.

Okuldaşım oldukları için kıvançlıyım.

Ancak, 2000 yılından sonra

emeklilikte haklarım, maaşım, unvan söylemi ile kısıtlandığı için üzgünüm!

Burada sizlere anlatmak istediğim,

bu tür toplantılar muvazzaf arkadaşlarla yapılırken,

onların sizlere sunabilecekleri,

sorunlarını anlatmaları,

hiyerarşi nedeni ile kısıtlı olabilir.

Emekli olmuş arkadaşları da dinlemelisiniz.

1300-1400 TL. emekli maaşı ile yaşam çilesi çekenleri,

yetmezlik ortamında ev geçindirenleri,

çocuk okutmaya çalışanların dertlerini de paylaşmanızı dilerim.

Saygılarımla.

17.02.2015

Mehmet KAYALI

Ortak yaşam seviyesine ulaşabilen insanların meydana getirebildiği bir kültür ürünü olan Devletin, kurucularına; adalet, güvenlik, sağlık, eğitim gibi hizmetleri sunma görevleri vardır.

Devletler, sorumluluklarını yerine getirirken; ortak yaşamı düzenleyici yasaların çıkarılması Yasama, çıkan yasaları uygulayan Yürütme, uyuşmazlıkları, hukuksuzlukları denetleyici ve hüküm verici Yargı kolları ile işlevlerini yerine getirmeye çalışır.

Yasama, Yürütme ve Yargı kollarında görev yapan, liyakat sistemi ile Devlette yer alan her kişi; Devletin kutsal amacı olan kurucularına eşit mesafede “hizmet”e uygun olarak davranmasıyla, Devlet Adamlığı vasfını kazanmış olur.

Devlet Adamlığı; tarafsızlığı, yeniliklere açıklığı, saygınlığı, insana eşit mesafede oluşu içerir. Statükocular, devlet adamı değildir, asla olamazlar.

Liyakat esasına göre seçilen her kişinin asıl hedefi Devlet Adamı olmak olmalıdır.

Ancak, milletten uzak, geçmişte dış ülkelerden alınan eğitim desteği ile devlet adamı yetiştiren yerlere emanet edilen devletin kurucularının çocukları, milletine yabancılaşarak, bu yabancılaşma hali göreve başladıkları kurumda, kendinden olmayan statüleri dışlayıcı, aşağılayıcı, doku uyuşmazlığı gibi ölümüne ısrarlı tutumlarını sürdürmeleri ile devam edebilmekte.

Konuyu assubaylar yönüyle ele aldığımızda;

Bir üst statüde yer alan ve devlette assubaya nazaran etkin konumda bulunan kimi kişilerin bıkmadan, usanmadan yaydıkları “assubaylardan bir şey olmaz, güvenmeyeceksin, üçü bir araya gelmez…” (bunlar en basitinden yaymaçları) yaymaçları toplumda yer bulabilmekte ve bu yer bulma hali tıpkı “Ermeni Soykırımı vardır” diyenlerin umulmadık anda, her yerden çıkabildiği gibi, kimi zaman ortaya çıkabilmekte.

Bir gün bakmışsınız bir spor eleştirmeni, başka bir gün bir cinsel sorunlar danışmanı, başka bir gün bakmışsınız bir densiz asker kişi assubay statüsünü genelleyerek yerden yere vuruyor toplum önünde.

Artık yeter...

İnsanı, statüden kaynaklı dışlayıcı bu kirlenmişlik haline, eğer bir devlet isek herkesin dur demesi, dur deyici tedbirleri almasının vakti çoktan geçiyor.

Halen devam ettiği üzüntü ile görülmekte olan bu süreçte Assubaylara da çok büyük sorumluluklar düşmektedir.

Mesleğin büyüğü küçüğü, önemlisi, önemsizi olmaz. Her meslek, her statü kutsaldır, her statü şereflidir. Statünün şerefsizi olamaz.

Her bir assubayımız aynı zamanda bir devlet adamıdır. Devlet adamlığı sorumluluğu isteseler de istemeseler de, temsil tazminatı verilse de verilmese de, assubaylarımızın üzerindedir. İyi bir assubay; her yerde, her daim ve her koşulda bu sorumluluğunun bilince olandır.

Son olarak bir genç gazetecimiz Barış Yarkadaş 05.02.2015 tarihinde Halk Tv’de Uğur Dündar’ın sunduğu Halkın Arenası Programına katılarak “Astsubaydan MİT Başkanı” diyerek assubaylar ile ilgili bilinç altında oluşturulan/oluşan aşağılayıcı ön yargıların tuzağına düşmüş olduğu görülüyor.

Toplumca takip edilen kişiler, meseleyi genelleyerek bir yere varamaz.

PKK ile yürütülen sürece biz de karşıyız.

AS Parti kurucusu olan Cavit Kayıkçı, MİT Müsteşarı ile farklı Assubay Hazırlama Okulu mezunu olsalar bile, aynı devreler. Ve Cavit Kayıkcı da sürece karşı.

Şimdi, süreç, izlenen politik yöntemler yoluyla eleştirmeye kalktığı MİT müsteşarı ile aynı düşüncede olmayan assubayların olduğunu bilmeyen sayın gazeteci nasıl bir ön yargı tuzağına düştüğünün farkında mı acaba?

En kutsal ocaklarda Assubaya karşı ön yargı yaymacı yayanlar, bir insan sırf assubay oldu diye, insana ait her şeyini yok sayanlar, ülkemizin en büyük düşmanlarıdır.

Bu olumsuz kişiler; ellerinden gelse, yaptığı işleri kendileri yapabilse belki de assubayları bir deliğe süpürecekler.

***

asparti-kurulus-ilaniAS Parti Resmen Kuruldu

Her insan önce vatandaşıdır devletinin. Devletin bir vatandaşı, geçmişte assubaylık mesleğini ifa ederek emekli olmuş olan Cavit Kayıkcı, otuz kişiyi bir araya getirerek AS Partiyi kurmuş, Türkiye’de bir ilki ön yargıcıların gözünün içine sokmuş, vatandaş olmaktan kaynaklı olarak, vatandaşlar olarak bir araya gelmiş durumdalar.

Bu da belgesi:

AS Partiye başarılar diliyoruz.

***

Kd.Bçvş.Vedat Tanrıverdi

Vedat Kıdemli Başçavuşumuza ait soruşturma, tarafların hâkim önüne çıkmasına gerek duyulmadan, intiharından 14 ay 9 gün sonra sonuçlanmış.

Sonuç, intiharı için hiçbir belirgin unsura rastlanılamamış. Durup dururken intihar etmiş galiba.

Nerede kaldı yazar Selçuk İçer’e telefon edip de dert anlatmış olan “kişi”ler. 

Demek ki onlar da yalanmış (!).

Zaten dünya yalan, anlatanlar yalan olsa ne yazar...

Sayfa 1 / 12
genclige-hitabe

Son Yorumlar

Son Eklenen Mesajlar

SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN Her şeyin gönlünüzce gerçekleşeceği; sağlık, başarı ve mutluluk dolu nice yıllar diliyoruz. SİTE VE ASSUBAY GÜÇ BİRLİĞİ YÖNETİMİ
Pazar, 31 Aralık 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
Baş öğretmenimiz ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi şahsında tüm öğretmenlerimizin ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN... Demokrasinin, adaletin, huzurun ve refahın hakim olduğu nice öğretmenler günü kutlamak dileklerimizle sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
Cuma, 24 Kasım 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZIN KAHRAMANI, LAİK, DEMOKRATİK CUMHURİYETİMİZİN KURUCUSU, EBEDİ ÖNDERİMİZ VE BAȘKOMUTANIMIZ BÜYÜK DEVRİMCİ GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü BEDENEN ARAMIZDAN AYRILIȘININ 85. YILINDA SAYGI, ÖZLEM VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ... RUHU ŞAD, MEKANI CENNET OLSUN. 10 KASIM 1938 ! Bir devre damgasını vurmuş, dünyanın gidişatını değiştirmiş, yalnızca ya...
Cuma, 10 Kasım 2023

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ