Su ve İdrar...

Temmuz 19, 2023

Su ve İdrâr…

 

Bugün 19 Temmuz 2023. Günlerden Çarşamba…

İzmir’de Ankara Caddesi var mı, bilmiyorum! Fakat Ankara’da İzmir Caddesi var. Hem de Kızılay’ın en mûtenâ yerinde… Az evvel geldim oradan. Günübirlik işim var idi. Üç-beş saatliğine öğle üzeri gitdim.

Mâlûm, Temmuz buralarda en sıcak aydır. Hem de Ağustos’dan bile...

Gökyüzü berrak mı berrak; bir çama bile bulut yok! Güneş, Hüseyingâzi Dağı’ndan değil de sanki filimlerde gördüğümüz cehennem ateşi püsküren yanardağın ağızından çıkıp da koşarak gelmiş gibi başımın üzerinde fokur fokur kaynıyor!...

Ulus Meydanı'nda geçenlerde yıkılan 100’üncü Yıl Çarşısı’nın önünde otobüsden indim ve başladım yürümeye… İşde, Ulus'dayım.

Türkiye’nin merkezi Ankara, Ankara’nın merkezi Ulus

Ulus; Tahtları, taçları kıran, saltanâtı yıkan ve yerine Cumhuriyeti kuran mekân.

Ulus; kul vatandaşı târihe gömen ve hür vatandaşı doğuran mekân.

Ulus; Türkün şanlı adını dünyâ târihine bir kez daha yazan mekân…

 

- Sol tarafımda; yöre ahalisinin ATATÜRK heykeli olarak bildiği Zafer Anıtı’nı görüyorum… Rekzedildiği 1927 senesinden itibâren Anıtkabir inşaatının tamamlandığı 1953 senesine kadar önemli resmî merâsimlerin tertip edildiği; son birkaç seneden beri de maaşları açlık sınırına kadar düşen biz emekli astsubayların basın açıklamalarına şâhidlik eden âbide… Atatürk Bulvarı ile Anafartalar Caddesi'nin kesişdiği köşenin iç kısımına; iki cepheden yaslanan ve tek taşlı eşsiz bir pırlanta gibi rekzedilmiş Zafer Anıtı burada...Su ve İdrar_Eski Tüfek

- Polatlı cihetinden gelmekde olan Yonan kisveli İngiliz düşmanı gözleyen Mehmedcik burada…

- Vatan, nâmus uğruna şehâdete susamış silâh arkadaşlarını; sol eli ile verdiği “ileri” işâreti ile düşmân üzerine atılmaya sevk eden Mehmedcik burada…

- Sol omuzunda cepheye mermi taşıyan Kara Fatma burada…

- Mahmuzlasa ATATÜRK; bütün cihânı bir hamlede fethetmek ve toynakları ile târihimize zafer yazmak için hazır ve emir bekliyor… Zafer Anıtı’nın yüksek mermer kaidesi üzerinde dört ayağı da yere basar şekilde rekiz edilmiş Sakarya burada…

- Ayağında çizmeleri ile Sakarya’nın üzerinde ve dizginleri elinde tutar iken bütün heybeti ile ufku gözleyen suvâri ATATÜRK; hemen karşısında, Cumhuriyet Caddesi’nde yer alan Birinci ve İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisini pür dikkat tarassut ediyor! Sakarya’nın dizginlerini eline verdiği ATATÜRK de burada…

ATATÜRK Bulvarı boyunca yolun sağ tarafından Kızılay’a doğru yürümeye devâm etdim. Merkez Bankası, Ziraat Bankası, Gençlik Parkı, Büyük Tiyatro/Opera ve hemen sonra Adliye.. Sıhhiye köprüsünün altından süzülüp ileri doğru geçdikden sonra Hitit Güneş Kursu Heykelini solumda bırakıp sağa, Necâti Bey Caddesine dümen kırdım. Caddeyi soldan yukarı doğru yürür iken bir değil, ikincisinden sola kıvırdınmı, işde, geldin… İzmir Caddesindesin.

Şu sıcak günün öğleninde uzun sayılabilecek yürüyüşden sonra kısa bir soluk alayım der iken İzmir Caddesinin ortasında buluverdim kendimi. Evden çıkar iken Serpil hanım müjdeyi vermiş idi; akşama kuru ve bulgur pilavı pişireceğim dedi… Ben de hele bir de dereotlu cacık oldu mu yanında diye mukâbele etdim!

Fakat acıkmadan eve gelmek ne mümküm! Oruçdan talimliyim çünkü.. Açlık ne ise de! Susuzluk bir başka canım… Dayanmanın imkânı yok! Bakdım, durduğum yerin tam karşısında Simit Ustası isimli büfe var. Yanaşdım oraya ve kasadaki genç, güler yüzlü çocukdan; bir simit, bir çay bir de küçük su ricâ etdim. 31 lira beyefendi dedi… Fiyatlarını sordum… Gene aynı gülen yüz ile; simit 8, çay 18, küçük su 5 lira beyefendi, dedi. Satın aldığım simit, cam bardakda çay ve küçük suyun parası olarak; üç dâne onluk kağıt ve bir dâne de demir 1 lira uzatdım. Benden önceki müşterilere davrandığı gibi bana da kibar ve güleç davrandığı için fiş isdemedim. Nakit ödemiş idim nasıl olsa! O da vermedi…Su ve İdrar_Eski Tüfek

Üç gün evvel misafirleri Anıtkabir’e götürdüm. Ziyâret sonunda tuvalete uğradık; biliyorum, parasız idi. Anıtkabir'in çıkışındaki bayrak direğinin yanındaki büfeye uğrayıp birer küçük su aldım. Damla marka yarım litrelik suyun fiyatı 10 lira idi. Hayret! Anıtkabir’deki suyun fiyatı İzmir Caddesindeki büfede satılan suyun fiyatının tam iki katı!

Evvelâ sosyalist olmalı diyen ATATÜRK’ün Anıtkabir’ini vahşi kapitalizm esir almış da haberim yok. Ne kadar acı!..

Yaz mevsiminde Ankara boşalır. Köyü olan avam köyüne; parası olan havas ise tâtil mekânlarına hücum eder… Kışın bile buraları terketmeyen güvercinleri saymaz isek şâyet; Ankara sokakları da sâhipsiz köpeklere ve benim gibi emeklilere kalır…

Güvercinler burada, köpekler burada, muzâyakanın dibine düşmüş emeklililer burada… ATATÜRK de burada! Daha ne isderim ki, şimdi ben, Allah'dan?

Mis gibi kokan demleme cam bardakda çay bir elimde; susama bürünmüş çıtır simit ve ucuzundan yarımlık küçük su diğer elimde… Oturacak bir yer dikizliyorum… İzmir Caddesi kış günlerine göre handiyse bomboş… Hani mümkün olsa da şu an Ankara dışında olanlar Ankara'ya gelmeseler de hep oralarda kalsalar... Vıcır vıcır öteye beriye biteviye koşuşan güvercinler etraftaki insanlara nisbet yaparcasına hayâsızca sevişiyorlar! Gölgede oturacak yer bulmakda hiç zorlanmadım. Kısa bir süre sonra bir yer buldum ve telâş etmeden acelesizce çulu serdim oraya. Vay mübârek vay be… Evde olsa bu kadar lezzetli olmaz vallahi. Çayı simide yoldaş eyleyip hapır hupur yutuverdim hemencecik. Tıpkı, Köyden İndim Şehire filiminde günlerce aç kaldıkdan sonra Kayserili Behçet’in oğullarının çeyrek simit ile karınlarını doyurduğu gibi...

Neler gördü, neler!.. Gözlerim yaşımdan yorgun, cebimdeki telefon benden eski… Fakat keyfim yerinde! Hani dedim kendime... Cep telefonumun fotoğraf makinesi olsa idi! Bu çay-simit ziyâfetinin şöyle afili bir tavsırını çekebilseydim… Sizler de o keyifi, bugün burada görebilseydiniz! Neyse, tek derdim bu olsun! Köyden İndim Şehire’de Saffet'in elindeki çeyrek simidin son lokmasını çiğnemeden yutuşuna bakın, beni görürsünüz...

Aç ayı oynamıyor da! Aç insan niye oynasın ki? Çay-simit-su çok iyi geldi... İzmir Caddesi hiç olmadığı kadar sâkin, yerim serin... Öylesine ılgıt ılgıt bir de rüzgar esiyor ki! Târifi kâbil değil; cana can katıyor desem vallahi, az gelir! Hani Nesrin SİPAHİ’nin “söyledim aşkımızı Ankara rüzgârına” dediği o şarkı var ya! İşde, o şarkıdaki rüzgârdan daha da hârika bir rüzgâr…

(https://www.youtube.com/watch?v=nMX-jlqg2Cw&ab_channel=ttlmz)

Hem o şarkıda Nesrin SİPAHİ Ankara kızlarının vefâsız olduğunu söyler ve şöyle devâm eder;

Söz verecek, gelmeyecek, hep seni aldatacak!”

Ankara rüzgârı öyle mi, ya! Bak, vekillerimiz bile güneş, deniz ve kum ile seni aldatdı. Fakat sen var ya, sen Ankara rüzgârı… Ne köpekleri yalnız bırakdın ne de beni ve benim gibileri…

Adı deniz olsa da Marmara’yı saymıyorum! Karadeniz, Akdeniz, Adalar Denizi… Adriyatik Denizi, Manş Denizi, Kuzey Denizi, Atlas Okyanusu… Hespini dolaşdım…13 sene gemi hizmetim var. Hem de ilk 10 senesini ara vermeden, tek seferde yapdım. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yapmış subayların bile bu kadar deniz hizmeti yok.

 

Eski Tüfek Şükrü IRBIKEski Tüfek Şükrü IRBIKEski Tüfek Şükrü IRBIKEski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Gemi deyince, yanlış anlaşılmasın! Aşk gemisi değil, harp gemisi. Harp gemisinde denizcilik yapmanın ne olduğunu ancak harp gemisinde görev yapmış başka bir denizci anlayabilir. Deniz ile boğuşmuş, dalga ile sevişmiş; deniz ile yorulmuş, deniz ile dinlenmiş; deniz ile üzülmüş, deniz ile sevinmiş; deniz ile yunmuş yosun kokan biri olarak bugün denizi olmayan şu şehirde yaşadığıma bâzen çok şaşırıyorum! Fakat ruhumu okşamak, gönlümü ferahlatmak için bütün şirinliğini şu ortaya döküşün yok mu ya, Ankara rüzgârı… Şaşkınlığımı bir anda alıp götürüyorsun benden… Sadakâtinin sonsuz olduğunun sen bile farkında değilsin; ömrün de sonsuz olsun ey, Ankara rüzgârı!

Seni boğmak için yıkılıp her seferinde biraz daha yüksek katlı inşâ edilen ve insanı soluksuz bırakmak için gökyüzünün eşsiz maviliğine paslı birer hançer gibi saplanan kapitalizmin şu çirkin beton tapınaklarına inat,

Sakın ha, Ankara rüzgârı! Sakın değişme!

Sen, hep böyle kal, emi?

Manzara böyle olunca da oturdum orada bir hayli zaman… Tam kendime geldim der iken birden bire küçük abdestimin basdırdığını fark etdim. Eve kadar tutmanın imkânı yok. Şunun şurasında küçük bir su içdik! Mecburen küçük de bir su tahliyesi yapmalı… Askeriyede her nöbet başında-sonunda doldur-boşalt misâli. İzmir Caddesinin güney ucunda bir üst geçit var… İş Bankası şubesinin tam karşısında... O üst geçidin merdivenlerinin altında bir umumî helâ var, biliyorum. Daha önce de gitmiş idim.

Han Duvarları’nda, hanlara seslenen Deli Ozan şöyle der;

Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.”

Aslında ben de buralardaki hanlarda gizlenen umumi helâları bilirim! Çünkü geze geze öğrendim

Oturduğum yerden kalkdım ve hemen oraya doğru seyirtdim…Vâsıl oldukdan sonra; bir iki saat evvel içdiğim küçük suyu gene küçük su olarak ve handiyse aynı mikdarda önümdeki duvarda bana bakan deliğe boca etdim. Az deniz suyu yutmadık, zamânında… Bu sebepdendir ki laf aramızda, biz denizcilerin küçük çişinin rengi deniz mâvisidir… Ne kadar rahatladığımı anlamak isder iseniz şâyet; Kibar Feyzo filiminde Feyzo’nun hamallık yapar iken sıkışıp da şeher tuvaletinde ohhh! deyip de rahatladığı o filim karesine bakın, beni görürsünüz.

Giriş herkese beleş idi. Fakat çıkış kimseye değil… Girer iken duvarda görmüş idim; küçük-büyük ayırt etmeden 5 TL yazıyor idi. Cüzdanımdan kağıt bir beşlik çıkartıp görevliye verdim. Geçen sefer buraya geldiğimde parayı aldıkdan sonra oradaki görevli bir peçete vermiş ve kolonya ikrâm etmiş idi. Bu sefer ikisi de yok!

Mesâneyi boşaltıp da rahata erdikden sonra gözümün önü ışıdı, aklım başıma geldi. Çay, simit, su… Hepsi hârika… Akabinde, tuvalet parası... Parmak hesâbı ile yekûn 36 lira harcamışım. Çay, simit ve suya verdiğim para neyse de… Küçük su tahliyesi için verdiğim 5 lira bana hakikâten dokundu. Tuvalete verdiğim parayı sanki yolda yürür iken oralarda bir yerlerde cebimden düşürüp de kaybetmiş gibi hissetdim… Bir avuç su dökmek de paralı olurmu, yahu!

İşim bitince dedim ki kendime! Şimdi dedim; cebinde 5 liran var ve sen tuvalete girdin, çişini yapdın!.. Peki, ya o 5 lira olmasa, hâlin nice olur idi? Namaz kılmanın bedava olduğu câmilerde bile tuvalet paralı… En parlak çâreler insanın en çâresiz kaldığı anlarında ortaya çıkar… Birkaç sâniyelik fikir fırtınasından sonra zihnimin köşesinde hemen tasarladım! Cıgara işmemişim! Hak, harâm yememişim! Ciğerler kiraz çiçeği gibi; göt, göbek, yağ mağ da yok; sırım gibiyim, çok şükür! Uzak değil buraya… Bir koşu varırım, Gençlik Parkı’na evvel Allah. 19 Mayıs Stadı, AKM, THK, kaderine terk edilen Paraşüt Kulesi, hemen yanındaki Kore Anıtı… Çok defâlar arşınladım, iyi bilirim oraları… Sonra… Sonra, Köyden İndim Şehire’de Himmet ve Gayret’in orada yapdığını yaparım;

İki gavak ağacının arasındaki takkeli beyaz binânın önündeki topağaca sırtımı verdimmi, burnumun dikine elli adım atdıkdan hemen sonra, orada gördüğüm ilk çalının dibine şu sıcak Temmuz ayında üre-asit-sülfat-fosfat dolu, amonyak kokulu bir nebze de olsa bir serinlik veririm. Hem de beleşinden dedim… Bir kere daha rahatladım... 

Sonra dedim ki kendi kendime;

Necdet ÖZEL!

Benim gibi, sen de bu vatanın evlâdısın!

Şu an sen, benim yerinde olsa idin şâyet;

Şu İzmir Caddesini başından sonuna kadar,

Elini kolunu sallaya sallaya tek başına yürüyebilir mi idin?

Şuradaki büfeden bir çay, bir simit, bir su alabilir mi idin?

Şuradaki şu çınar ağacının dibine bağdaş kurup da şu insanlar ile sohbet edebilir mi idin?

Sonra! Sıkışınca, hemen caddenin sonundaki şu halk helâsına girip de işeyebilir mi idin?

Biliyor musun? Az evvel ben bunların hepsini yapdım!  Hey be! Bendeki şu özgürlüğe bak sen!

 

Kendi Gitdi, Yasağı Kaldı Yadigâr…

 

Ben bunları düşünür iken hakkımdaki orduevi yasağı geliverdi aklıma...

Hem de süresiz.

Hem de kânunsuz…

 

Dünyâ hukuk târihinde böyle bir cezâ görülmüş, duyulmuş, verilmiş değil…

Fakat bu dünyâda bunu bir tek sen başardın(!), Necdet ÖZEL…

(https://www.emekliassubaylar.org/k2-kategoriler/item/2315-asubay-misin-er-misin)

Su ve İdrar_Eski Tüfek

 

Zihniyet Sürgünü isimli makâlemizi emekliassubaylar.org sitesindeki Eski Tüfek isimli köşemizde 13 Mart 2014 târihinde neşretmeye başlamış idim. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL hiç vakit kaybetmeden mahkemeye koşdu! Hemen ertesi gün, mahkeme karârı ile yayın yasağı koydurdu. Bu makâlemiz şu an bile hâlâ yasaklı… Benim orduevine girişimi de hem kânunsuz hem de süresiz olarak yasakladı. Bu sebepden dolayı; çay-simit keyfi şöyle dursun 14 Mart 2014 târihinden beri, ki 10 sene etmiş, orduevi tuvaletine işemişliğim yok. 29 sene orduevi aidâtını maaşımdan her ay peşin peşin kesdiniz, ulan pezevenkler! Hem de cebren!.. Fakat şimdi gidip de tuvaletine çöğdüremiyorum bile.

Necdet ÖZEL’in kânunsuz olarak verdiği hakkımdaki orduevi yasağının peşini bırakmadım elbet.

Zulüm odağı olan Askerî Mahkeme, İdârî Mahkeme, İstinaf der iken sıra şimdi Anayasa Mahkemesinde.

Tüfeği henüz duvara asmadım…

Su ve İdrar_Eski Tüfek

Dosyamız 28 Ocak 2021 târihinden beri, yâni 30 aydan beri “Komisyonlar Önünde İncelemede!

Emsâl karâr belli…

Hakkımda kânunsuz olarak verilen orduevi yasağını Anayasa Mahkemesinin kaldırmakdan başka yapacağı yok. Bunu biliyorum.

Fakat bu komisyon incelemeyi ne zaman tamamlayıp da karâr verecek işde, onu bilemiyorum.

Bugüne kadar bekledim. Bu kadar daha beklesem de ölmem! Hem buna alışdım ben.

İsdemiyorum! Ben ölmeden evvel incelemeniz biter de yasağı kaldırır iseniz şâyet,

Hepinize yazıklar olsun diyeceğim.

 

 Su ve İdrar_Eski TüfekSucukcu Necdet ÖZEL;

Sana da yazıklar olsun diyorum!

Kânunsuz olarak verdiğin orduevi yasağının,

Bugünün parası ile bana mâliyeti sâdece 5 lira…

 

Genelkurmay Başkanı olarak senin gücün de ancak

Şükrü IRBIK’ın küçük çişini yapmasını engellemeye yetiyor imiş!

 

 

Su ve İdrar_Eski Tüfek

 

 

 

 

 

 

 

 

Asubay Tefrikası-9

Mart 23, 2020

Asubay Tefrikası - 9

Ordumuzun Kölesi: Muvazzaf Asubaylar

 

 

    Balık, başdan kokmuş!

    Memleketde nâmussuzluk, hırsızlık hiç bu kadar azgın olmamış idi!

    Adamın birisi, Ankara’nın kalabalık caddelerinden birinde dönerci dükkânı açmış.

    İçindeki müşderinin haddi hesâbı yok!

   Fakat bu dükkânı işletenlerde vicdân, ar duygusu, Allah korkusu hiç yok!

   Dönerci ile kasacı bir olmuşlar müşderileri kaz gibi yoluyorlar.

   Satdıkları her dönerde hırsızlık yapmakdan utanmıyorlar.

   Nasıl mı? İşde, şöyle…

   Biraz yürüyelim diye hanım ile birlikde dışarı atdık kendimizi.

  Yaklaşık bir saat kaldırım arşınladıkdan sonra hanım, şuradan döner al da yiyelim dedi.

  Etrâfa şöyle bir bakdım, her zamân önünden geçdiğimiz dönerci dükkânı, tam da karşımda. Tamam, dedim hanıma. Bu arada hemen şu geliverdi aklıma… Evlenmeden önce hanım, yavan somunu bile bölüşürüm senin ile demiş idi bana. Hakikâten, bugüne kadar çok defâlar katıksız somun bölüşdük de...

   Ben de şurdan bir döner dürüm alırım ve hanım ile bölüşürüm diye aklımdan geçirdim. Girdim içeri. Fiyât lisdesine bakdım. 200 gıramlık döner dürümü gözüme kesdirdim. Kasadaki kel kafalı, zulmet suratlı gence, 200 gıram döner ver usda, dedim. Parayı da kredi kartı ile ödedim.

   Ücreti ödedikden sonra döner tezgâhının önüne ilerledim. Elimdeki fişi döner usdasına uzattım ve 200 gıram döner dürüm yap usda dedim. Tezgâhın önünde bekler iken kasadaki kelaj genç bana dedi ki abi sen otur isdersen, döneri ben masaya getiririm. Bu lafı duyunca ben, vehleten işkillendim! Ben de O’na mahsuru yok, beklerim dedim. Bu arada dönercinin eti tartacağı terâzinin ekranını iyi görebileceğim şekilde mevkilendim.

   Döner usdası başladı bizim döneri kesmeye… Kesdiği döneri elindeki küçük kefeye doldurdukdan sonra o kefeyi hemen önündeki tezgâhın üzerinde duran elektronik terâzinin üzerine koydu. Terâzinin ekranında 152 rakamını çok iyi bir şekilde gördüm. Fakat sesimi çıkartmadım! Döner usdası; kefedeki eti dürümün üzerine dökdü, dürdü ve dürümü bana uzatdı. Dürümü almadım ve usdaya dedim ki; Usda, 200 gıram et vermen gerekiyor idi fakat sen 152 gıram tartdın. Usda bana, yok abi 200 gıram tartdım dedi. Peki öyle ise elindeki o dürümü aç ve içindeki eti tekrar tart bakalım, dedim. Kasadaki genç, sanki yanlış bir şey yokmuş gibi bizi öylece seyrediyor idi. Dönerci, elindeki dürümü açdı ve dürümün içindeki eti, sâkin bir tavır ile döner tepsisine dökdü. Dökdüğü bu eti, eline aldığı uzun saplı tahta kaşık ile tepsideki diğer etlerin arasına çarçabuk karışdırdı. Ve böylece bizim usda, kendi aklınca hırsızlık delilini ortadan kaldırdı. Bakdım ki bizim usdanın, müşderinin gözü önünde böyle alenen hırsızlık yapacak kadar ar damarı çatlamış. Ben de hemen kasadaki genci yanıma çağırdım.

   Olup biteni başından beri sanki bir şey yok imiş gibi takip eden kasacıya bak, dedim, genç! Usda 200 gıram et tartması gerekiyor idi fakat 152 gıram tartdı. Senin usda bizim dönerden 48 gıram çaldı. Dönerci usdası, tartıp dürümün içine koyduğu eti, ben tart dediğim hâlde beni dinlemedi. Bunu söylediğimi sen de işitdin! El çabukluğu ile tartdığı eti, tepsideki etlerin içine karışdırdı ve yapdığı hırsızlığın belgesini ortadan kaldırdı.

Dönerci usdası, yapdığı bu hırsızlıkdan hiç utanmadan, sanki hiçbir şey olmamış gibi ve gâyet pişkin tavır ile tekrâr et tarmaya başladı. Fakat ben usdaya döner kalsın dedim. Kasadaki gence, öfkeli bir tavır ile ver paramı, dedim. Kredi kartı ile ödediğim ücreti kasacı genç, kartıma iâde etdi.

İşde, döner için ödediğim fiş ve iâde fişi yanyana... 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Döneri tartan usdanın yapdığı bu gıramaj hırsızlığına kasacının sanki hiçbir şey olmamış gibi sessiz kalması aslında bu hırsızlığı berâber yapdıklarını çok açık bir şekilde gösderiyor. Abi sen otur isdersen, döneri masaya ben getiririm diye kasacı, meğerse bizi boşuna pışpışlamamış! Bu dönerci dükkânı, Etlik, Tevfik Sağlam Caddesindeki Nar Dönerci. Yolunuz düşer ise şâyet dikkatli olmanızı tavsiye ederim size.

   Akşamüzeri ayağımıza dolanan bu nâhoş olaydan sonra

   Hanım ile dönerciyi öfkeli bir şekilde terk etdik!

   Eve gelir iken yaşadığımız bu rezâleti konuşur iken

   Bu kez de kendimizi simit fırını önünde bulduk!

   Döner yiyemedik! Bâri, şurdan iki simit al da yiyelim dedi, hanım.

   Niyet döner dürüm idi! Fakat bu akşam kısmetde çıtır simit var imiş!

   "Diplomasız" devlet adamlarının idâre etdiği şu memleketde,

   Hırsızlık, ahlâksızlık ve nâmussuzluk mahalledeki dönerciye kadar bulaşmış!

   Yazıklar olsun be!

   Demek ki balık, hakikâten "başdan" kokuyor imiş!..

  *  *  *  *  *  

    Muhterem asubay meslekdaşlarım;

   Asubay Tefrikası rezâletler silsilemizin,

   Dokuzuncu bölümünü terkib eden bu makâlemizde

   Genelkurmay Başkanları ve Millî Savunma Bakanlarının

   Kendi paşa keyiflerine göre yapdığı elvân çeşit fitne kânunlar ile tezgâhladığı

   Ve bizlere “muvazzaf” kılıfı ile yutdurduğu “mecburî hizmet süresinin;

  •  İç hukukumuzdaki

         Ve dahi

  •  Uluslararası Andlaşmalar ile devletimizin bağlandığı dış hukukdaki yerini

   Zamân, olay, mevzuât müsellesi dâhilinde görüp öğreneceğiz, evvelallah…

 

  *  *  *   

 

   Nedir bu mesele?

   TEMAD yönetim kurullarında görev yapan Başkan ve yardımcılarından hiçbirisi,

   Bu bugüne kadar tek kelime etmedi!..

   Çünkü genel merkezde bu konuda henüz bir şuurlanma dahi yok!

   Emeklilierin umurunda değil! Kendileri Ordudan paçayı sıyırdılar nasıl olsa!..

   Kalanların da canı çıksın diyorlar!..

   Muvazzaflar ise ne yazıkdır ki, hâlâ farkında bile değil!..

   Nedir bu mesele?

   “Mecburî hizmet” meselesi…

 

  *  *  *  

   Muharip Orduların Gevur Subayları Cephede Ölür İken,

   T.C Ordusunun Müslüman Subayları Ne Yapmışlar?

   Birinci Cihân Harbine;

   Osmanlı Devleti, Almanya, Fransa, İngiltere, Amerika vs. iştirâk etdi.

   Bu harbde, muharip ordulardan en az 10 milyon "subay ve er" cephede öldü.

   Birincisinden çok daha şedit cereyân eden İkinci Dünyâ Harbine;

   T.C Devleti ve Ordusu iştirâk etmedi…

    

   İkinci Dünyâ Harbinde;

   Muharip devletlerin ordularından en az 15 milyon "subay ve er" cephede ölür iken,

   Kışlada mıntıka temizliği yapdıran T.C Devletinin ibiş "subayları" ise

   Ordumuzun “mecburî hizmet” süresi ile köşe kapmaca oynamışlar…

  *  *  *  *  *  

 

   27 Mayıs darbeci subaylarının 1967 senesinde tertip etdiği

   Ve bir darbe kânunu olan 926 sayılı TSK Personel Kânununa bakdığınızda

   “Yükümlülük” alt başlığı altında yer alan “mecburî hizmet” konusunda şu cilâlı cümleyi görürsünüz;

                                 

                                       TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU(1)

 

      Kanun Numarası : 926                                                                     Kabul Tarihi : 27/7/1967

 

     ONUNCU KISIM

     Yükümlülük

 

     I – Subayların ve astsubayların yükümlülüğü: (2)

 

       Madde 112  – (Değişik: 26/3/1982 - 2642/15 md.)

  

  Muvazzaf subay  ve  astsubaylar 

subay ve astsubay nasbedildikleri tarihten itibaren

   fiilen onbeş yıl hizmet etmedikçe istifa edemezler.   (1)(2).

 

   Yüzündeki şirinlik maskesini kaldırınca,

   Bu cilâlı cümle bize kısa olarak şunu anlatır;

 

    Kendi ayakların ile gelirsin karşıma,

   Şu kağıda bir imzâ atarsın!

   15 sene köle gibi çalırsın!

 

   Kimdir köle olan?

   Subay ve astsubay…

   Peki,

   Mâdemki burada bir kölelik var! Bu köleliğin şartları nedir?

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Peki,

   “Astsubay” dedikleri “bendeler” cenâhında manzara-i umumiye nasıldır?

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   İnsan ömrünün en güzel, en kıymetli, en kavi, en tâze 15 senesi söz konusu ise şâyet

   Ki, şüphesiz öyle,

   Bu 15 senelik “mecburî hizmet” konusunda nimet-külfet bakımından bu kadar fark var ise şâyet,

   Ki, şüphesiz var,

   Bu orduda silâh arkadaşlığından söz edebilir miyiz?

   "Biz bir aileyiz" diyen subay emeklisi Bakan Hulusi AKAR’a, kim bakar?..

 

  *  *  *  *  *   

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Mülâzım-ı Evvel Mustafa Kemâl’in bu hârika vecizinden aldığı ilhâm ile

   Eski Tüfek de bugün şöyle diyor;

   Ordumuzun efendileri beyaz subaylarımızın

   Ordumuzun içinde çevirdiği filfilli orostopollukları “anlamak” için de

 

  • Araşdıracak kadar merâklı ve azimli,
  • Okuyup anlayacak kadar da akıllı olmalı!..

 

   Kitapsız yazar Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK, merâk ve azim ile araştırdım ve “anladım.

   Ve dahi

   “Muvazzaf kölelik” konusunda beyaz subaylarımızın bugüne kadar çevirdiği orostopollukları

   Asubay Tefrikası 9 isimli bu makâlemizde “anlatdım.

 

   Benim ortaya çıkartdığım bu acı hakikâtleri okuyup anlayacak kadar "akıllı" olmaya gelince…

   “Muvazzaf kölelik” konusundaki hakikâti ben Şükrü IRBIK, kendim okumak için yazmadım, elbetde!..

 

   Yirmi birinci asıra bir kala şöyle dedi, sürgün şâir Ataol GÜRUS;

   “Aşk iki kişiliktir.” 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Aşk, iki kişilikdir; Ȃşık ile Mâşuk!

   Aşk gibi,

 

   Hakikât de iki kişilikdir; Söyleyen ile anlayan.

 

   Lübnan asıllı Amerikalı şâir Halil CİBRAN da

   Şöyle dedi, yirminci asırın yirmi altıncı senesinde;

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Yazan kişiden, okuyan kişi ârif gerek!

   

    Hakikâti Eski Tüfek bugün, burada söyledi!

   Anlamak da bu makâleyi okuyan siz “astsubay” meslekdaşlarımın meselesi oluyor!..

 

  *  *  *  *  *  

 

   Meşrû kabul edip hayvan pazarında “mal” gibi alıp satdığı köle emeği üzerinde neşvünemâ eyleyen

   Sömürgen Roma İmparatorluğundan bahsetmiyorum!

 

   Dünyâya “özgürlükler ülkesi ve insan hakları” yalanını pazarlar iken,

   Afrikalı zenci kölenin alın teri, kanı ve canı üzerine inşâ etdikleri Amerika’dan da bahsetmiyorum!

 

   İçine doğduğumuz,

   Üzerinde yaşadığımız,

   Vatandaşı olduğumuz,

   Kaderini paylaşdığımız memleketimizden,

   Türkiye’den

   Ve dahi

   Ömrümüzü hasretdiğimiz Türk Ordusundan söz ediyorum…

 

   Devlet ve subay tahakkümüne mahkûm edilen Türk Ordusu olarak sen,

   Hukûken henüz reşit bile olmamış 15 yaşındaki süt kuzusu erkek çocuğa bir kağıt imzâlatıyorsun!

   Ve sen, hiç utanmadan o çocuğa diyorsun ki;

    

   “Kendi ayakların ile geldin ve imzâyı atdın, nasıl olsa!..

   Ey Türk çocuğu!

   İşde, kafesledim seni artık!..

 

   1986 senesinde neşretdiği Emret Komutanım isimli düzmece kitabında

   Yalancı ve sünepe gazeteci Mehmet Ali BİRAND’ın

   Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mustafa Necdet ÜRUĞ’un ağzından akdardığı gibi,


Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK 

  

  “Herkesin okula girerken ne olacağı belli…

   Sonradan ortaya çıkan bir şey yok!”   

 

    Sen, şu andan itibâren bu Ordunun kölesi oldun!

   Hem de gönüllü kölesi…

 

 

         Ve sonra da

 

  • Ordu olarak sen bu çocuğu 15 sene tepe tepe köle olarak kullanıyorsun!
  • Subay yardımcısı oldun diyorsun, subayın görevini yapdırıyorsun,
  • Subay olarak emrediyorsun ve erin görevini de yapdırıyorsun,
  • Subayın yardımcısı yapdım diyorsun ve harbde subayın yerine öldürüyorsun…
  • Esir kampında da sen; subayın çorabını yıkatıyorsun, odasını temizletiyorsun!       

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

Bu satırları yazan Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK da

Bu devletin o kağıdını imzâlayan kölelerden birisiyim!..

 

 

 

  *  *  *   

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Ölenleri, şehit niyetine gömdük ve çokdan unutduk da!

   Peki,

   15 senelilk “gönüllü kölelikden” sonra ne yapacak bu çocuk ?

   Devlet ve subayın ordusu diyor ki; Bu, benim meselem değil! Ne bok yersen ye!..

 

  *  *  *  *  *  

 Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  Resimdekiler;

 

   Anam Şahinde IRBIK,

   Yeğenim Ali Osman ŞAHİN

   Ve

   Beylerbeyi Deniz Astsubay Hazırlama Okulu

   Birinci sınıf C şubesi talebesi 957 numaralı ben Şükrü IRBIK.

   Sene 1978 ve ben henüz 15 yaşındayım.

                                                                                                                                                                                                Avcılar - İstanbul. Sene – 1978. 

 

 

    Aşağıda gördüğünüz çerçevenin altındaki resime dikkat ile bakınız!..

 

   Subay;

   Ellerinde deri "eldiven", eğninde birinci sınıf yünden mâmül "palto" ile

   Hayvan pazarından mal seçen kasap gibi talebelerin arasında seyirtiyor!..

 

   Köle astsubay talebesi sübyan da;

   Eğininde sâdece gömlek ile

   Teftiş taburunda kış soğuğu ile imtihâna çekiliyor…

 

   Aşağıdaki resimin çekildiği okul bahçesinde 1978-1981 seneleri arasında

   Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK da

   İşde, bu köle sübyan mektebinin "astsubay" talebeleri gibi

   Subayların 5 dakikalık teftişleri için kış soğuklarında saatlerce titredim...

 

 Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Sene 2002 oldu ...

   Lise seviyesinde 3 senelik eğitim veren

   Ve dahi

  Dünyânın hiçbir ordusunda mevcut olmayan “Astsubay Hazırlama Okullarını” feshetdiler…

 

   Reşit bile olmayan ağzı süt kokan tâze çocuklarımızı

   Kendilerine “muvazzaf bende” etmek için beyaz subaylarımızın tezgâhladığı

   Bu "köle sübyan mekteblerinin" devir-i saltanâtı çok şükür, sona erdi!..

  

   Fakat

   “Mecburî hizmet” isimi altında 15 sene “kölelik

   İçinde yaşadığımız 2020 senesinde bile, bugün de hâlen ve aynen devâm ediyor!..

 

   Peki,

   Kim bu “kafeslenen çocuk?

   Kim bu “gönüllü bende?

   Hem de “muvazzaf bende.

 

  *  *  *  *  *  

 

   Bildik suâller, bilinmedik cevâplar!

 

   Asubay Tefrikası -9- isimli bu makâlemizde inşallah,

   Aşağıda gördüğünüz şu 5 suâlin cevabını arayacağız!..

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 *  *  * 

 

    Ahır, Öküz ve Maraba Teslisi

 

     Ahır, öküz ve maraba meyânında

     Şöyle bir vaziyet tasavvur edelim!

     Ve şu suâlleri soralım;

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   İşde,

   Yukarıdaki çerçevelerin içinde gördüğünüz şu beş suâlin cevâbını bulduğunuz anda

   Müntesibi olduğunuz "astsubaylık" mesleğinin ruhûnu hakikâten anlayacaksınız!..

 

 *  *  *  *  * 

 

   Kıymetli vatandaşlarım!

   Muhterem "astsubay" meslekdaşlarım,

 

   Ordumuzun beyaz efendileri karanlık suratlı subaylarımızın

   1909 senesinden beri içinde yaşadağımız 2020 senesine kadar geçen son 111 senede

   “Mecburî hizmet” konusunda karârgâhlarda çevirdiği fitne ve rezillikler tiyatrosu fasılından,

   Asubay Tefrikası -9- isimli yeni bir oyun makâlemizi daha okumaya hoş geldiniz!..

 

 *  *  *  *  * 

 

   Osmanlı (Berrî, Kara) Ordumuzda küçük zâbit (astsubay) sınıfı;

   Mukadder olan İstiklâl Harbinde

   Harbiyeli beyaz zâbitin yerine ölmesi için

   Menzil eşşeği gibi cephenin en önüne sürülmek maksadı ile

   İlk kez olmak üzere 1909 senesinde teşkil edildi.

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   05 Ekim 1909 târihli (Kara) Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi,

   31 Mart darbecibaşı Gürcü Müşür Mahmud Şevket Paşa’nın,

   Türk milletinin yüksek irâdesinin yegâne tecelligâhı olan;Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  • Meclis-i Mebusân’dan
  • Meclis-i Ȃyan’dan

        Ve en feci olanı da

  • 31 Mart öncesinin padişahı II. Abdülhamid’e rağmen

        Ve dahi

  • 31 Mart sonrasının padişahı Mehmet Reşad’ın haberi olmadan gizlice yapılmış bir darbe kânunudur.

   

   Darbe kânunu olduğundan dolayı da

   05 Ekim 1909 târihli Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi;

  •    Hem gayri meşrû ve bir darbe kânundur,
  •    Hem de bu kânun ile Kara Ordumuzda teşkil edilen “küçük zâbitlik” “gayri meşrû” bir asker sınıfıdır,

   

   Rüşvetin “belgesi” olmaz da, lan pezevenk!

   Darbeci zâbitin tertiplediği darbe kânununun “gerekcesi” olur mu, Allah aşkına?..

 

 *  *  *  *  * 

 

   Yeri gelmiş iken,

   Ordumuza bugüne kadar subay-asubay yetişdiren;

  •    Askerî okullar,
  •    Tahsil seviyeleri ve
  •    Tahsil süreleri hakkında

   

   Siz kıymetli okuyanlara şu bilgileri ikrâm edelim;

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

    Yukarıda gördüğünüz çizelgeden de kolayca anlaşılacağı üzere;

 

  •    Kara astsubay sınıfına temel teşkil eden Küçük Zâbit sınıfı 1909 senesinde,
  •    Deniz astsubay sınıfına temel teşkil eden Gediklli Küçük Zâbit sınıfı 1929 senesinde,
  •    Jandarma astsubay sınıfına temel teşkil eden Gedikli Küçük Zâbit sınıfı 1931 senesinde,
  •    Hava astsubay sınıfına temel teşkil eden Astsubay sınıfı da 1951 senesinde teşkil edilmiş.

 

  *  *  *  

 

   Târih Yazdığını Zanneden Zübük Deniz Subaylarına,

   Eski Tüfek Diyor Ki;

 

   Amiralinden, kurmayından, hâkiminden öğretmenine kadar

   Yüksek lisans ve doktora sâhibi kimi gerzek deniz subayları;

   Deniz astsubay sınıfının "Deniz Gedikli" isimi ile 1890 senesinde teşkil edildiği yalanını söylüyorlar.

   

   Târih yazdığını zanneden kadınından erkeğine bu zübük deniz subaylarımız ayakda beklesinler!

   Deniz astsubay sınıfının "Deniz Gedikli Küçük Zâbit" isimi ile 1929 senesinde kurulduğunu,

   Yakın zamanda Eski Tüfek'den öğrenecekler!..

                                       

                                                                                             Eski Tüfek - 2020    

 

 

 

  *  *  *  *  *  

 

   Hemen yukarıdaki çizelgede gördüğünüz üzere

   Bugün “astsubay” ismi ile bildiğimiz asker sınıfı, târih sırasına göre; 

  •   Küçük Zâbit, (Kara kıdemli küçük zâbit, kıdemsiz küçük zâbit)
  •   Gedikli Küçük Zâbit, (Kara, Deniz ve Jandarma)
  •   Gedikli Erbaş (Kara, Deniz ve Jandarma) 

          Ve en son olarak da 1951 senesinde kânunda “hile” yapılarak Kara, Deniz, Hava ve Jandarma'da 

  •   Astsubay olarak tesmiye edildi.  

   

      Osmanlı ve Türk Ordusunun sidik yarışdırdığı devletlerin ordularında

   “Mükellef asker” sınıfı içinde teşkil etdikleri bu sınıfa verdikleri isimler hep aynı kalmış!     

 

  • İngilizce: Noncommissioned officer
  • Fransızca: Sous officier
  • Almanca: Unteroffizier

 

   Fakat

 

    “Muvazzaf  asker” sınıfına tavhil etdikleri bu köle askere isim vermek konusunda

    Bizim her boku bilen gerzek subaylarımız ise resmen cır cır olmuş!..

 

 

      Astsubay yetiştiren okullar;

  •    İbtidâî (Sıbyan mektebi),
  •    İhzârî,
  •    Hazırlama,
  •    Sınıf Okulları,
  •    Ve en son olarak da 2002 senesinden beri Meslek Yüksek Okulları isimleri ile hizmet gördü.

   

   Dönemine göre “hazırlık+sınıf okulları” olmak üzere 1 ilâ 5 sene arasında değişen sürelerde tahsil verdi.

   Harb Okullarına talebe hazırlayan okullara Genelkurmay Başkanları;

  •     İptidâi,
  •     Rüşdiye,
  •     İdâdî,
  •     Lise isimlerini verdi.

 

   Fakat

   “Astsubay Sınıf Okullarına” talebe hazırlayan ve aynı seviyede tahsil veren “astsubay” okullarına ise

   Aynı Genelkurmay Başkanları niyeyse

  •    İhzârî
  •    Hazırlama
  •    Sınıf Okulu isimlerini verdi.

   

   Subay-asubay “mecburî hizmet” süresini gösdermek için hazırladığım çizelgelerde

   Mukâyese kolaylığı temin etmek gâyesi ile;

   İlkokul, ortaokul, lise, sınıf okulu ve Harp okullarnda verilen toplam tahsil sürelerini yazdım.

 

 *  *  *  *  * 

 

   31 Mart darbesinin gayri meşru çocuğu kara küçük zâbit sınıfı nedir?

 

   Osmanlı Devletini yıkmak ve Türk milletini târihden silmek için tertip etdiği

   31 Mart darbesinin elebaşı Müşür Mahmut Şevket Paşa’nın

   Darbe kânunu ile Osmanlı (Kara) Ordu Komutanlıklarında “kânunsuz” olarak teşkil etdiği

   Kara küçük zâbitliği iki sınıfda tefrik ediliyor idi;

 

       1. Kıdemsiz küçük zâbit

       2. Kıdemli küçük zâbit

 

    1. Kıdemsiz Küçük Zâbit; Nizâmiye (mükellef) askerlik dâhilinde görev yapıyor idi. 1909 senesinde nizâmiye (mükellef) askerlik süresi; Alman Kara Ordusunda olduğu gibi, Osmanlı Kara Ordusunda da 3 sene idi. 3 senelik nizâmiye (mükellef) askerliğini tamamlayan isdekli neferlerden seçilen “alaylıkıdemsiz küçük zâbitinmecburî hizmet” süresi Nizâmiye (mükellef) askerliğin iki katı olan 6 sene idi.

 

    2. Kıdemli Küçük Zâbit; Ordu Komutanlıklarında teşkil edilen Küçük Zâbit İbtidâî Mektebi ve Küçük Zâbit Mektebinden mezun olan “mektebliküçük zâbitdir. İlkokul seviyesinde olan Küçük Zâbit İbtidâî Mektebi’nin tahsil süresi 1 ilâ 3 sene idi. Ortaokul seviyesindeki Küçük Zâbit Mektebi’nin tahsil süresi de 2 ilâ 3 sene idi. 3+2 olmak üzere 5 senelik taalim-tahsili başarı ile tamamlayıp mezun olan talebeler,

Kıdemli küçük zâbit onbaşı rütbesi ile mezun oluyor ve kıt’alarına sevk ediliyorlar idi.

Toplam 5 senelik taalim-tahsile karşlık olarak da kıdemli küçük zâbit‘in “mecburî hizmeti” de 8 sene idi.

 

 

   Verdiği 5 senelik tahsile karşılık olarak,

   Osmanlı Devleti, küçük zâbite 8 sene “mecburî hizmet” yapdırıyor idi.

 

   Fakat

   Verdiği 2 senelik tahsile karşılık olarak Millî Savunma Bakanı,

   “Astsubay” dediği ortada sandık askerden 2020 senesinde tam 15 sene “mecburî hizmet” isdiyor!

 

 

 

   Osmanlı Devleti,

   Verdiği her 1 senelik tahsile karşılık olarak “küçük zâbitden” dün 1,6 sene “bedel” isdiyor idi.

 

   Fakat

   Verdiği her 1 senelik tahsile karşılık olarak Millî Savunma Bakanlığı,

   “Astsubay”dan bugün 7,5 sene “bedel” isdiyor!

 

   1909 senesinden beri içinde yaşadığımız 2020 senesine kadar geçen 110 senede;

   “Astsubay” dediği biz köle askere verdiği tahsil karşılığında aldığı “bedel” bakımından,

   Türk Devleti tam 5 kat daha kötüye doğru gitmiş!

 

   Ne diyeyim!

   Devletin açıkladığı fakirlik sınırının bile yarısı kadar emekli maaşı ile yaşamayı mârifet belleyen “astsubay” meslekdaşlarıma,

   “Bedel” konusundaki bu 5 kat “bedel giydirme” hayırlı, uğurlu olsun!..

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 *  *  *  *  * 

 

   Osmanlı (Berrî, Kara) Ordusunda ilk kez olmak üzere

   1909 senesinde teşkil etdiği “küçük zâbit” sınıfını,

   31 Mart darbecisi zâbitân heyetimiz, Prusya Almanya’sı Kara Ordusundan hırsızladı!

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   İhtiyât Zâbitânı Teşkilât Kânunu 1909 senesinde Meclis-i Mebusân’da müzâkere edilir iken

   Taşlıca mebusu olan Kara Piyâde Binbaşı Ali Vasfi Bey,Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Encümen-i Askerî Mazbata Muharriri (MSB Komisyon üyesi) sıfatı ile

   22 Kasım Pazartesi günü meclisde söz aldı.

 

   Ve ruznâme (gündem)’de olmadığı hâlde,

   Osmanlı (Kara) Ordusunda küçük zâbit sınıfının teşkil edilmesi hakkında bir konuşma yapdı.

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Gündem;

 

   Osmanlı askerî târihinde ilk kez teşkil edilmesi tasarlanan İhtiyât Zâbitânlığı idi.

   Aslında gündemde yok idi.

 

   Fakat “Ömer diyecekmiş gibi” ağzını domaltan Ali Vasfi Bey,

   Henüz üç ay evvel meclislerden kaçırarak darbeci Mahmud Şevket Paşa’nın Harbiye Nezâretinde yazdığı

   Bir “darbe Nizâmnâmesi” ile teşkil etdikleri Berrî (Kara) “Küçük Zâbitliği” hakkında şu incileri dökdü;

 

  Sayfa: 62

 

   ALİ VASFİ BEY (Taşlıca (Üsküp) Mebûsu (Devamla);

 

   Şimdiye kadar bizde “küçük zabitlik” yoktu.

 

   Vakıa Dahiliye Kanunnamemiz kırküç (Milâdî 1827. IRBIK) senesinde tercüme edilmiş kırkbeşte (Milâdî 1829. IRBIK) tadil edilmiş, yani Sultan Mahmut zamanında kabul edilmiş.

   Bu nizamnamenin bazı yerlerinde “küçük zabit” tabiri vardır. Bunun aslı Fransızcadan tercüme edildiği için (sou-officier)’den aynen alınmıştır.

   Fakat orası bizde unutulmuş. Belki “onbaşı, çavuş, bölük emini” yerinde kullanılmıştır. Bundan dolayı şimdi “küçük zabit” tabirini kabul etmeli ve Ordu kabul etti.

 

   Bugün her orduda hemen hemen Almanya tensikatının aynı caridir. Avusturya keza. Hep “küçük zabit” kadrosu vardır.

 

   O orduların vakti hazarda en büyük ve mühim uzvu, cüz'ütâmı bölüktür. Bölükteki heyeti muallime, “küçük zabitan” heyetidir.

 

   “Küçük zabitan” efratla beraber yatarlar, onlarla beraber hem haldirler. Seviyei irfanları yekdiğerine daha karib (yakın) olduğundan, onun için kuvvei muavine ile talebe arasında bulunurlar.

   Binaenaleyh bugün Ordu, hakikî bir terakki etmek için o mühim tensiki yapmak şartıylaküçük zabitan” kadrosunu kabul etti.

 

   “Küçük zabitan” yetiştirmek için şurada bir mektep küşad edildi. “Küçük zabitan” kabul ediliyor, yetiştirilecektir. Şimdi Avrupa devletleri ne yapıyor? Bir defa hizmeti muvazzafai askeriye üç senedir, sonra bir de ihtiyat vardır. Beş sene bir “küçük zabit” manen, fıtraten, ahlaken tabiatı saniye hükmüne gelmiş silâh endazlıktan şöyle yıkanıp çıktıktan sonra talebeyi teşkil eden efrada karşı zabitlik haysiyetini, etvârını, evsafını takınabilir. Zabitin bulunmadığı bir zamanda gaybubetini (yokluğunu) hissettirmeyecek; efrad üzerine maddî tesir icra edilmek için bir defa sinnen (yaş olarak) azıcık ziyade olması lâzım gelir.Küçük zabit” 28 yaşında olmalı. Hiç olmazsa celî (bilinen) bir tabirimizle «Ağabey» dedirtecek kadar olmalı. Bunların zaten tahsilleri; terbiyeleri iptidai olduğu halde, kendileri müddeti medîde (uzun süre) ameliyat ve tecrübe görerek zabitleşmeli. Zabitlik, kendilerine kumandan vazifesi, tabiatı saniye hükmüne gelmeli. Fakat yirmisinden otuzuna kadar temini maişet edemeyeceğinden ondan sonra hiçbir iş tutamaz.

 

   Fakat Şarkî Avrupa devletleri ne yapıyorlar? Bilfarz Almanya'da 12 senedir istikamet ve iffet dairesinde iktidar ve maharet göstererek, iyi muallim ve mürebbi olduğunu ispat ederek, bir çok efrad yetiştirerek bir gün şahadetname alacak olursa, ki biz bunu daha teklif etmiyoruz, çünkü bütçemiz fakirdir - kendisine senede bir defa zengin bir ordu, bin mark yani elli tane İngiliz lirası veriyor. Bu şahadetname ile polis memuriyeti, telgraf memurluğu ve posta memurluğu gibi hizmetlerde istihdam olunur. Bu hizmetinden istifade edilmek için kendisine her gün öğleden sonra ikişer saat müsaade olunur. Ait olduğu mevakii askeriyede isbatı vücut eder. Meselâ hukuk müntesibininden birisi her gün öğleden sonra iki saat ders alır, sonra dört senede bir şahadetname alıp devairi adliyede (adliye dâirelerinde) kâtiplikle vesair hizmetlerde istihdam edilir. Veyahut Polis Dairesine devam eder. Cezaya, kavanini adliyeye ait icabeden malumatı tederrüs eder. İşte Avrupa hükümetleri “küçük zabitana” böyle muaveneti nakdiye vesairede bulunur. Şimdi biz muaveneti nakdiyede bulunamayız. Komisyon burayı düşünmüş, teemmül etmiş (düşünmüş). Buraya konmamış, sonra bu kanunda böyle bir madde yoktur. Fakat Ciheti Askeriye, tabiî diğer bir kanun ile sureti saniyede bunu teklif eder, talep eder.

 

Şimdi “küçük zabit” iyi bir muallim, mürebbi olabilmek için sekiz on sene işlemeli,

Yoksa yetiştiririz, terhis ederiz, vücudundan istifade edemeyiz.

 

O noktai nazardan,

Sair devletlerin 12 sene olduğu halde bizde 10 sene kabul edilmiş.

O halde bu haddi asgarî diye telâkki edilmelidir.

 

 

   İşde,

   Osmanlı Ordusunda küçük zâbitl sınıfının teşkil edilmesi konusunda

   Yukarıda gördüğünüz incileri yumurtalayan mebus Ali Vasfi Beyin künyesi.

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Yukarıdaki beyaz çerçeve içinde bir kısmını gördüğünüz bu konuşmasında

   Binbaşı Ali Vasfi Bey, çok büyük bir nâmussuzluk yapdı!..

 

   Prusya Ordusundaki küçük zâbit sınıfının “mecburî hizmet” süresi konusunda,

   Bilerek eksik bilgi verdi ve Meclis-i Mebusan’ı kandırdı.

 

   Sahtekâr Binbaşı Ali Vasfi Bey’in meclisin dikkatinden kaçırdığı çok önemli bu bilgiyi de

  111 sene sonra ilk defâ olmak üzere; Türk milletine kaynağından burada, Eski Tüfek veriyor.

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

     Eski Tüfek Tercümesi;

 

   Potsdam küçük zâbit mektebine 17-20 yaşınlarındaki Prusyalı gençler kabul ediliyor idi.

Gençler, mektebde aldıkları her 1 senelik tahsile karşılık olarak 2 sene “mecburî hizmet” edeceğine dâir sözleşme imzâlıyor idi.

   Mükellef küçük zâbit olmayı tercih edenler “mükellef askerlik hizmetinden” muaf tutuluyor idi. Küçük zâbit mektebinin tahsil süresi, talebenin bilgisi seviyesine göre 1 ilâ 3 sene idi.

   “Mükellef askerlik” kapsamında yapılan 9 senelik hizmetden, mektebde geçen 3 senelik tahsil süresi mahsup edildiğinde, küçük zâbitin “mükellef asker” olarak yapdığı “mecburî hizmet” süresi 6 sene oluyor idi.

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

   19 maddeden mürekkep 03 Eylül 1814 târihli Prusya Askerlik Kânunu’na göre;

 

   20 yaşını ikmâl eden her Prusya erkek vatandaşı, memleket müdafaası için 5 sene “askerlik” vazifesi ile mükellef idi. Bu sürenin 3 senesini tamamlayan er; harb yok ise şâyet, isdediği takdirde geri kalan 2 seneyi redif (ersatz, yedek) olarak izinde tamamlıyor idi. Prusyalı gençlerin ekserisi de böyle yapıyor idi.

 

   Bu kânun ile ihtiyâcı kadar “mükellef er” tedarik edemeyen Prusya Kralı,

   Gençleri askerliğe teşvik etmek için çeşitli çârelere başvurdu.

   Daha fazla “er” istihdam etmek gâyesi ile Kral,

   “Mükellef askerlik” hizmeti kapsamında görev yapdırmak üzere “unteroffizier” isimli bir “mükellef er” sınıfı teşkil etdi.

 

  Burada, yeri gelmiş iken subaylarımızın yapdığı bir orospuluğa işâret etmeliyim!

 

  “Unteroffizier” kelimesini 31 Mart darbecibaşı Müşür Mahmut Şevket Paşa

  Ve

  Kuklası Piyâde Binbaşı Ali Vasfi Bey, 1909 senesinde türkceye “küçük zâbit” şeklinde tercüme etdi.

 

 

    

   Fakat;

 

   1935 senesinde ATATÜRK’ün bizzat hazırladığı Türkce Rütbe isimleri kitabında

   Ve dahi

   Gene aynı sene içinde TBMM’nin meriyyete koyduğu 2771 sayılı Ordu Dâhili Hizmet Kânunu’nda,

   “Küçük zâbit” tâbiri türkceye “erbaş” olarak tercüme etdi.

 

 

   1953 senesinde meriyyete koyduğu 6020 sayılı Kânun ile de

   İngilizce “non-commissioned officer” tâbirini TBMM, türkceye “erbaş” olarak tercüme etdi.

 

       “Erbaş” kelimesinin zamân içinde sırası ile;

 

  •    Küçük zâbit
  •    Astsubay

           Ve en son olarak da

  •    Muvazzaf astsubay

   Yapılması konusunda nâmussuz subaylarımızın yapdığı öylesine orospuluklar var ki!..

 

   Bu konuda söyleyecek sözüm var fakat burada yazacak yerim yok!

   Lâkin,

   Asubay Tefrikası 9 isimli bu bölüm daha şimdiden bir kitap kadar uzun oldu!..

 

 

   

   Prusya Krallığı’nın Başkenti olan Potsdam’daki

   (Kara) küçük zâbit mektebinin tahsil süresi, gencin o anki tahsil durumuna göre 1 ilâ 3 sene idi.

 

   17-20 yaşlarındaki Prusya vatandaşı, “mükellef askerlik” yapmak yerine küçük zâbit mektebine kayıt yapdırabiliyor idi. Kayıt yapdırır iken de mektebdeki her 1 senelik tahsile karşılık olarak 2 sene “mükellef askerlik” edeceğine dâir sözleşme imzâlıyor idi.

   Küçük zâbit olmayı tercih edenlerin mektebde geçen 3 senelik talebelik süresi, “mükellef askerlik”den sayılıyor idi. Bir başka ifâde ile; küçük zâbit olmayı tercih eden Prusyalı gençler, “mükellef askerlik” hizmetinden muaf tutuluyor idi.

 

   31 Mart darbecisi Harbiye Nâzırı Müşür Mahmut Şevket Paşa’nın,

   1909 senesinde kânunsuz olarak tertip etdiği Küçük Zâbit Nizâmnâmesindeki “kıdemli küçük zâbitlik

 

   İşde, Prusya Krallığındaki bu “mükellef küçük zâbitliğin” aynısıdır.

   Mektebden mezun oldukdan sonra “mükellef küçük zâbit” olarak 6 sene “mecburî hizmet” şartı var idi. Bu 6 senelik “mecburî hizmetin” gerekcesi de gâyet basit idi. Mektebe girmeden evvel imzâladığı sözleşmeye göre Prusya Kralı; kendi vatandaşına verdiği tahsilin bedeli olarak 2 kat “mecburî hizmet” isdiyor idi. Potsdam Küçük Zâbit Mektebinin tahsil süresi, talebenin bilgi seviyesine göre 1 ilâ 3 sene idi.

 

   Potsdam (Kara) Küçük Zâbit Mektebinde: 

  •      1 sene tahsil edenler 2 sene “mecburî hizmet”,
  •      2 sene tahsil edenler 4 sene “mecburî hizmet”,
  •      3 sene tahsil edenler ise 6 sene “mecburî hizmet” edecek idi.

 

     6 sene “mecburî hizmeti” tamamladıktan sonra,

 

     İkinci bir 6 sene hizmet etmek için sözleşme imzâlayan “mükellef küçük zâbite” ise

     Toplam 12 senelik mükellef askerlik hizmetinin sonunda devlet dâirelerinde memurluk veriliyor idi.

 

   

 

   Darbeci Mahmut Şevket Paşa’nın 1909 senesinde kânunsuz olarak tertip etdiği

   Osmanlı Kara Küçük Zâbit Nizâmnâmesine göre;

   Mektebde tahsil süresi, namzetin bilgi seviyesine göre 3+2 sene olmak üzere yekûn 5 sene idi.

   Namzet, giriş imtihânında aldığı nota göre 1 ilâ 5 sene arasında değişen sürede tahsil görüyor idi.

   Prusya Kralı, verdiği tahsil süresinin “2 katı” hizmet isdiyor idi.

 

   Fakat

   Toptancı bir zihniyet ile hareket edip

   Türk küçük zâbitine “sığır” muamelesi yapan çetebaşı ve darbecibaşı Mahmut Şevket Paşa

   Dersaadet Küçük Zâbit Mektebinde; 

  •      1 sene tahsil eden talebeye de
  •      5 sene tahsil eden talebeye de

   

   Cebren ve hile ile 8 sene “mecburî hizmet” yapdırdı.

 

   Prusya Kara Ordusu "küçük zâbit" sınıfı ile 

   Osmanlı Kara Ordusu "küçük zâbit" sınıfı arasındaki en çarpıcı fark ise şu idi;

 

   Prusya Kara Ordusundaki küçük zâbit sınıfı, “mükellef er” sınıfına dâhil idi.

 

   Fakat

   Kânunsuz olarak tertip etdiği Osmanlı "küçük zâbit" sınıfını ise

   Darbeci Mahmut Şevket Paşa “muvazzaf er” sınıfa dâhil etdi.

 

   Darbeci Mahmut Şevket Paşa sâyesinde(!) Osmanlı Devleti ve Osmanlı Kara Ordusu

   Dünyâ askerlik târihinde ilk defâ olmak üzere “muvazzaf er” sınıfını icâd eden devlet ve ordu oldu.

 

    İşde, Prusya adâleti,

 

   İşde, darbecibaşı Mahmut Şevket Paşa adâleti!..

 

 

   

   Sahtekâr Binbaşı Ali Vasfi Bey,

   Osmanlı Kara Ordusunun küçük zâbit sınıfı için şart koşduğu 8 senelik “mecburî hizmet” süresini kendi aklınca mâkul ve meşru gösdermek için

   Alman Kara Ordusunun kendi küçük zâbiti için meşrut olan 12 senelik “mecburî hizmet” süresini örnek olarak gösdermiş.

Ve tabi ki Ali Vasfi Bey, bu konuda büyük bir nâmussuzluk yapmış!..

 

   Çünkü;

     3 sene küçük zâbit mektebinde “talebelik”,

     6 sene de mükellef küçük zâbit olarak “mecburî hizmet” olmak üzere

   Prusya Ordusunun kendi küçük zâbiti için şart koşduğu “mecburî hizmet” süresinin tamamı  9 sene idi.

 

   Fakat

   Osmanlı Ordusunun kendi “muvazzaf küçük zâbiti” için şart koşduğu 8 senelik “mecburî hizmet” ise sâdece küçük zâbitin “fiilî hizmet” süresini kapsıyor.

   3+2 sene olmak üzere küçük zâbit mektebinde geçen 5 senelik “tahsil süresini” de hesâba ilâve etdiğinizde,

   Osmanlı Ordusu muvazzaf küçük zâbitinin toplam “askerlik süresi” 13 sene oluyor.

 

   İşde,

   Nâmussuz Binbaşı Ali Vasfi Bey,

   Bu önemli hakikâtleri Meclis-i Mebusan’ın dikkatinden kaçırmış!..

 

 

 *  *  *  

 

   Küçük zâbit mekteblerine hapsetdikleri talebelere

   Darbeci Mahmut Şevket Paşa'nın verdiği yemeklerin nasıl olduğunu öğrenmek için de

   Dersaadetli piyâde küçük zâbit Süleyman Nuri Efendi’nin şu sözlerinin bize anlatacağı çok şeyler var;

 

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  • Mektebde kara ekmek yiyorduk!

 

 

  • Zâbit mekteblerindeki talebelere verdiklerinden daha az yemek veriyorlardı bize.

 

 

  • Rütbe farkını anlıyordum da!..

 

 

  • Mide farkını aklım bir türlü almıyor idi!..

 

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Ne vaad etdiler? Ne yapdılar?

 

   Demi ve yeri gelmiş iken bir hakkı sahibine teslim edelim,

   Ve dahi

   Osmanlı Devletinin kara küçük zâbit sınıfına verdiği şu hakları da buraya yazalım.

   T.C Devletinin ise küçük zâbit sınıfına bugün dahi bu hakları vermediğini de buraya şerh düşelim.

 

  

          1909- Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi

 

   Hicrî 21 Ramazan 1327- Rûmî 22 Eylül 1325 (Milâdî 05 Ekim 1909)

 

      Madde 47:  Küçük zâbit mekteblerinden veya alay mektebinden yetişerek kıt’ada toplam 9 sene hizmet etmiş olanlar polis, jandarma, saray, müze dâireleri muhafızlığı, koruculuk, tahsildârlık, şimendifer ve şirket idârelerinde, yol ve köprülerde, askeriyeye ait fabrika, fırın, anbarlarda ve dâirelerde kâbiliyetlerine göre istihdam olunurlar.

      12 sene hizmet etmiş olanlardan imtihanla liyâkatlarını ispatlayanlar yedek subaylığa nakil edilecekleri gibi genellikle en az 300 kuruş maaşlı memuriyetlere de tercihen tayin edilirler.

 

 

   Yukarıda gördüğünüz 1909 Küçük Zâbit Mektebi Nizâmnâmesi hakkında

   Yeri gelmiş iken şu hususu söyleyelim.

 

   Bu nizâmnâmenin Madde 48’inde “diğerleri” dedikleri küçük zâbitândan birisi de;

   İstiklâl Madalyası sâhibi Gâzi Piyâde Pilot Küçük Zâbit Kıdemli Başçavuş Vecihî (HÜRKUŞ) Efendi idi.

   Vecihî Efendi, 1910-1918 seneleri arasında talebelik dâhil Osmanlı Berrî (Kara) Ordusunda; 

  • Piyâde küçük zâbit,
  • Tayyâre makinist küçük zâbit ve
  • Pilot küçük zâbit olarak,

 

   Vatanına tam 9 sene kelle koltukda “fiilî hizmet” etdi.

   Birinci Cihân Harbinde Kara Ordumuzdaki zâbitimizin yerine ölmesi için tertip edilen küçük zâbitliği seçen;

  •    546mekteblikıdemli küçük zâbit ve
  •    2.564alaylıkıdemsiz küçük zâbit olmak üzere
  •    Toplam 3.110 küçük zâbitândan

   Tam 10 sene devam eden bu harbden sağ salim kurtulan çok az sayıdaki kara küçük zâbit ise

   Harbden sonra yukarıda gördüğünüz devlet dairelerinde görev aldı.

 

   

   ALİ VASFİ BEY (Encümen Mazbata Muharriri) (Devamla) —

   (…)

   Fakat Şarkî Avrupa devletleri ne yapıyorlar? Bilfarz Almanya'da (küçük zâbitlik.IRBIK) oniki senedir istikamet ve iffet dairesinde iktidar ve maharet göstererek, iyi muallim ve mürebbi olduğunu ispat ederek, bir çok efrad yetiştirerek bir gün şahadetname alacak olursa, - ki biz bunu daha teklif etmiyoruz, çünkü bütçemiz fakirdir - kendisine senede bir defa zengin bir ordu, bin mark yani elli tane İngiliz lirası veriyor.

   Bu şahadetname ile polis memuriyeti, telgraf memurluğu ve posta memurluğu gibi hizmetlerde istihdam olunur. Bu hizmetinden istifade edilmek için kendisine her gün öğleden sonra ikişer saat müsaade olunur. Ait olduğu mevakii askeriyede isbatı vücut eder. Meselâ hukuk müntesibininden birisi her gün öğleden sonra iki saat ders alır, sonra dört senede bir şahadetname alıp devairi adliyede kâtiplikle vesair hizmetlerde istihdam edilir. Veyahut Polis Dairesine devam eder. Cezaya, kavanini adliyeye ait icabeden malumatı tederrüs eder.

   İşte Avrupa hükümetleri küçük zabitana böyle muaveneti nakdiye vesairede bulunur. Şimdi biz muaveneti nakdiyede bulunamayız. Komisyon burayı düşünmüş, teemmül etmiş. Buraya konmamış, sonra bu kanunda böyle bir madde yoktur. Fakat Ciheti Askeriye, tabiî diğer bir kanun ile sureti saniyede bunu teklif eder, talep eder. Şimdi küçük zabit iyi bir muallim, mürebbi olabilmek için sekiz on sene işlemeli, yoksa yetiştiririz, terhis ederiz, vücudundan istifade edemeyiz. O noktai nazardan sair devletlerin oniki sene olduğu halde bizde on sene kabul edilmiş. O halde bu haddi asgarî diye telâkki edilmelidir.

 

 

   Bir tarafda Prusya Almanyası,

   Diğer tarafda Devleti Aliyyei Osmanî!..

 

   Sen; Ey 31 Mart darbesinin çetebaşı

   Ve dahi

   Osmanlı Kara Ordusunda "küçük zâbit" sınıfının tertipçisi Müşür Mahmut Şevket Paşa;

   Prusya Almanyasına bakıyorsun!

   Ve diyorsun ki,

 

   Komşum sikişdi, canım çekişdi!

   Alman Ordusunda olduğu gibi

   Ben de Osmanlı Ordusunda "küçük zâbit" sınıfını tertip edeyim!...

 

   Mâdemki “küçük zâbit” sınıfını Almanya’dan hırsızlayıp ithâl ediyorsun!

   O vakit;

   Alman Ordusunun kendi “küçük zâbitine” verdiği hakları sen, kendi küçük zâbitine niye vermiyorsun?..

 

   Mâdemki Alman Ordusu gibi sikişmek isdiyorsun!

   Almanya gibi niye nâmuslu davranmıyorsun?

 

   Kıymetli vatandaşlarım,

   Muhterem asubay meslekdaşlarım!

   Görüyorsunuz, değil mi?

 

   Alman Ordusu;

   Küçük zâbit sınıfını kendi vatandaşına “meslek edinme kursu” vermek için teşkil etmiş.

 

   Peki Osmanlı Ordusu küçük zâbit sınıfını hangi maksat ile teşkil etmiş?

   “Vücudundan istifade etmek için!..

   Bu cümlenin açık anlamı şu oluyor;

   Harbde zâbit yerine ölmesi için küçük zâbit sınıfını teşkil etdik!..

   Yazıklar olsun, hepinize be!..

 

 *  *  *  *  * 

 

   Aşağıda gördüğünüz kânun lâyihasında 12 sene olarak teklif edilen “zâbit mecburî hizmet” süresini,

   Meclis-i Ȃla 10 seneye tenzil etdi.

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Kânunun kabul edildiği 1910 senesinde, zâbit olmak için bir genç;

 

  • 3 sene Rüşdiye,
  • 4 sene İdâdî ve
  • 3 sene de Harbiye olmak üzere 10 sene tahsil yapıyor idi.

 

   Kânunun kabul edildiği 1910 senesi,

   Osmanlı Devletinin ismi henüz bilinmeyen büyük bir harbe hazırladığı sene idi.

   Böylesi bir durumda dahi Osmanlı Devleti, zâbitinden sâdece 10 sene mecburî hizmet isdedi.

   Mecburî hizmetin 10  sene olarak tesbit edilmesinin “gerekcesi” de gâyet basit idi;

   Devletin verdiği her “1 sene tahsile” karşılık “1 sene mecburî hizmet.

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Aşağıda gördüğünüz kânunun kabul edildiği 1910 senesinde,

   Osmanlı (Kara) Ordusunda  bir tek dahi olsun “küçük zâbit” henüz mevcut ve müstahdem değil idi.

 

   Çünkü

   1909 senesinde teşkil edilen (Kara) Küçük Zâbit Mektebleri,

   İlk mezunlarını 10 Temmuz 1911 târihinde 173 kıdemli çavuş rütbesi ile verdi.

   Bu târihde bile Osmanlı neferâtı, 20 sene hizmetden sonra “tam maaaş ile” emekli olabiliyor idi;

 

 

   03.07.1910 târihli Askerî Tekâüt ve İstifa Kânunu;

 

   OTUZDÖRDÜNCÜ MADDE — Yirmi sene  bilafasıla silâh altında ifâyı hizmeti askeriye eyleyen neferât, rütbei hâzırası (son aldığı. IRBIK) maaşıyla tekaüt edilir.

 

 

   “Astsubay” olduğunu söyleyen muhterem meslekdaşlarım bir de;

   Bugün kaç senede emeklilik hakkını kazandıklarına

   Ve dahi

   Kendi aldıkları emekli maaşına baksınlar hele!..

  

 *  *  *  *  * 

 

   Osmanlı Bahriyesinde “gedikli” sınıfı, ikinci kez olmak üzere 1915 senesinde teşkil edildi.

   Bu “gedikli” sınıfı, “zâbit” sınıfına dâhil idi.

   Deniz Kuvvetleri Komutanlığının son 100 seneden beri “astsubay” diye yutdurmaya çalışdığı asker sınıfı,

   Bahriye gedikli zâbit sınıfının ta kendisidir. 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Birinci Cihân Harbinin en şedit bir şekilde devâm etdiği 1915 senesinde bile Osmanlı Bahriyesinde;

 

  • Bahriye neferi,
  • Bahriye küçük zâbiti ve
  • Bahriye gedikli zâbiti sınıflarında olmak üzere

 

   Bahriye gedikli zâbit sınıfının toplam “mecburî hizmet” süresi sâdece 12 sene idi.

 

 *  *  *  *  * 

 

   Asubay Tefrikası -9- isimli bu makâlemizde kullandığımız kânunlardan

   T.C. Devletinin “mecburî hizmet” konusunda kabul etdiği ilk kânun,

   29 Nisan 1925 târih ve 638 sayılı

   Askerî Tekaüt ve İstifâ Kânununun Elinci Maddesini Muaddil Kânunun Son Fıkrasının Lâğvı Hakkında Kânun’dur.

   

   Aşağıda gördüğünüz bu kânun ile T.C Devleti,

   Kara zâbitin mecburî hizmetini” 10 senedem 15 seneye terfi etdirdi.

 

 Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 *  *  *  *  * 

 

   31 Mart isyânının elebaşı Harbiye Nâzırı Müşür Mahmud Şevket Paşa’nın,

   Meclislerden kaçırdığı

   Ve dahi

   Padişahlardan izin almadan 1909 senesinde teşkil etdiği

   “Kara küçük zâbit” sınıfının “mecburî hizmet” süresi

   Birinci Cihân Harbinin başladığı senede bile 8 sene idi.

 

   Türk Milleti;

   Topyekûn bir seferberlik neticesinde Birinci Cihân Harbini muzaffer bir millet olarak tamamladı

   Ve dahi

   1923 senesinde T.C Devletini teşkil etdi. Harb-darb hitam buldu.

 

   Lâkin

   Ordumuzun “muvazzaf kölesi” küçük zâbitin çilesi bitmek bilmedi…

   1925 senesinde meriyyete koyduğu aşağıda gördüğünüz 648 sayılı kânun ile T.C. Devleti;

   1 senelik tahsile karşılık olarak kara küçük zâbitden tam 10 sene “mecburî hizmet” almaya başladı.

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Ordumuzun “muvazzaf kölesi” küçük zâbite” biçilen 10 senekik “mecburî hizmet” gömleğini

   Dönemin Müdafaai Milliye Veliki tekâüt zâbit Recep (PEKER) Bey, şöyle izâh etdi;

 

   MÜDAFAAİ MİLLİYE VEKİLİ (Millî Savunma Bakanı) RECEP BEY —  (Kütahya);

   Efendim;

     (…)

   Müdafaai Milliye Encümeni kıdemsiz olan sınıfı kaldırmış ve kıdemli olan sınıfı kabul etmiştir. Onu da şu farkla:Kıdemli küçük zabitan için on sene hizmeti mecbureyi kabul etmiştir. Bir defada on sene hizmeti mecbureyi tekeffül etmeyi kabul edecek küçük zabitan az bulunur. On sene hizmet mecburiyetini kabul ederek orduya girmek ağır bir şeydir. Dört buçuk sene hizmet etmeyi kabul ederek aynı maaşı almak üzere girerse ondan sonra tekrar temdit eder.

   Binaenaleyh safha safha icabında beş sene, on sene kalabilir. Fakat bir kerede ben on sene kalacağım diye senet vermesi, haleti ruhiye ve insanların serbestiye iştiyakından dolayı o kadar tabiî ve mümkün değildir.

   (…)

    Encümenin maddesi kabul edilirse o zaman on sene hizmet edecektir.

  Böyle olursa küçük zabit bulamayacağız,

  Kimse rağbet etmeyecektir ve ihtiyaç temin edilmeyecektir.

    İhtiyaç hâsıl olmayacaktır.

 

 

   Netekim, benim teğmenim!

 

    Ordumuzdaki “en kıdemli asubayın” “en kıdemsiz subaydan” daha az maaş aldığı konusunda

   Zottirik Kenan EVREN’in şöyle bir laf etdiği söylenir;

    “Başçavuş bile olsa, benim teğmenimden fazla maaş alamaz!

   Zorti’nin hakkını zorti’ye teslim edelim;

   Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan EVREN’nin böyle bir söz etdiğine dâir olmak üzere

   Ben Eski Tüfek bugüne kadar bir belge bulamadım!

 

    Lâkin,Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK 

   “Başçavuş, asteğmenden fazla maaş alamaz!” sözünü  

   İlk olarak kimin yumurtaladığını söyleyeceğimi

   Asubay Tefrikası -1-‘de 3 sene evvel sizlere muşdulamış idim.

 

 

   Şimdi okuduğunuz Asubay Tefrikası -9-‘da Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK

   Bu sözü ilk olarak kimin söylediğini bugün, burada size fâş eyleyeceğim.

 

   Küçük Zâbitân Maaşı Hakkında Kânun TBMM’de 109’uncu inikadda müzâkere edilir iken

   Müdafaai Milliye Vekili (Millî Savunma Bakanı) mütekait zâbit Mehmet RECEP (PEKER) Efendi şöyle dedi;

 

            “Başçavuş, asteğmenden fazla maaş alamaz!

 

   İşde belgesi;

 

 

   MÜDAFAAİ MİLLİYE VEKİLİ (Millî Savunma Bakanı) RECEP BEY —  (Kütahya);

   (…)

   Yalnız bunda bendeniz bir şey derpiş ettim. Bin kuruş alan bir başçavuşun iaşe i ilbas i ciheti askeriyece temin edildiği için kendisine sarfedilen miktar en küçük rütbedeki zabitin maaşını biraz aşıyor.

 

   Onun için en yüksek küçük zâbitin alacağı para,

   En küçük rütbede olan zâbitin alacağı paradan yüz kuruş az olsun.

 

   Onun için Vekâlet (Müdafaai Milliye Vekâleti/ Millî Savunma Bakanlığı.IRBIK) dokuz yüz olarak tespit etmiştir. Mamafih bin derseniz de olur. Gökten ne yağdı da yer kabul etmedi?

 


 Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   13 sene taalim ve tahsil etdirdiği,

   Birinci sınıf levâzım ile ibâte, iâşe ve ilbâs etdiği Harbiye mezunu zâbitin “mecburî hizmeti” 15 sene.

 

   Fakat

   Talimgâhda verdiği 1 senelik talim-taallüme

   Ve dahi

   Yedirdiği “kara ekmek” ve sâde suya tirit cinsinden karavanaya “bedel” olarak

   Küçük zâbitin “mecburî hizmeti” 10 sene!..

 

   Bu devlet, ne gözel devlet!

   Bu ordu, ne gözel ordu,

   Bu adâlet, ne gözel adâlet, değil mi?..

 

 *  *  *  *  * 

 

   T.C Devletinin kurucu irâdesi,

   Cumhuriyeti teşkil etdikden 3 sene sonra

   Türk Kânunu Medenisi isimli kânunu meriyyete koydu.

   İsviçre Medenî Kânununu esas alarak hazırladığı bu kânun ile T.C Devleti, şunu emretdi;

 

 

   Türk Kânunu Medenisi 

 

   Şahsiyetin Himayesi, Ferağ ve Takyit Edilememesi;

 

   YİRMİ ÜÇÜNCÜ MADDE —   

   Kimse, medenî haklardan ve onları kullanmaktan kısmen olsun ferâgat edemez.

   Kimse, hürriyetini ferağ edemediği gibi kânuna veya adabı umumiyeye mugayir surette takyit dahi edemez.

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Kurucu Reisicumhur Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün 1926 senesinde Türk milletine verdiği bu hak;

   4721 sayılı aynı kânunun aynı maddesi ile

   İçinde yaşadığımız 2020 senesinde bile bugün dahi aynı şekilde muteberdir.

 

   2 senelik tahsile karşılık olarak astsubaydan bugün isdenen “15 senelik mecburî hizmet”,

   ATATÜRK’ün 1926 senesinde verdiği emirine ve irâdesine karşı alenen işlenmiş bir suçdur.

 

 *  *  *  *  * 

 

   Aşağıda gördüğünüz 18 Mart 1926 târih ve 788 sayılı Memurin Kânunu ile T.C. Devleti,

   Devlet adına “yurt içinde” tahsil verdiği memurun “mecburî hizmet” süresini tâyin ve tesbit etdi.

 

   Bu kânuna göre yurt içinde 5 sene orta tahsil yapıp memur olan vatandaş;

   Bu tahsil karşılığında devlete 5 sene “mecburî hizmet” edecek,

   4 sene yüksek tahsil yapıp memur olan vatandaş da;

   Bu tahsil karşılığında devlete 8 sene “mecburî hizmet” edecek idi.

   Osmanlı Devletinin kendi zâbiti için yapdığı gibi,

   T.C. Devleti de kendi memuruna verdiği;

 

  • Her 1 senelik “orta tahsile” karşı “bedel” olarak “1,6 sene mecburî hizmet”,
  • Her 1 senelik “yüksek tahsile” karşı “bedel” olarak da “2 sene mecburî hizmet” taleb edecek idi.

 

 Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 *  *  *  *  * 

 

   T.C Devletinin kurucu irâdesi,

   Cumhuriyeti teşkil etdikden 3 sene sonra

   Borçlar Kânunu isimli kânunu meriyyete koydu.

   İsviçre Medenî Kânununu esas alarak hazırladığı Borçlar Kânunu ile T.C Devleti, şunu emretdi;   

 

     Sözleşmenin sona ermesi

 

    Belirli süreli sözleşmede

 

    MADDE 430- Taraflardan her biri, 10 yıldan uzun süreli hizmet sözleşmesini 10 yıl geçtikten sonra, altı aylık fesih bildirim süresine uyarak feshedebilir.

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Kurucu Reisicumhur Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün 1926 senesinde Türk milletine verdiği bu hak;

   6098 sayılı Türk Borçlar Kânunu madde 430 ile

   İçinde yaşadığımız 2020 senesinde bile bugün de aynı şekilde muteberdir.

 

   2 senelik tahsile karşılık olarak astsubaydan bugün isdenen “15 senelik mecburî hizmet”,

   ATATÜRK’ün 1926 senesinde verdiği emirine ve irâdesine karşı alenen işlenmiş bir suçdur.

 

 *  *  *  *  *  

 

   Asubay Tefrikası -9-‘un en çok çiçek açan kânunu,

   Aşağıda gördüğünüz şu 1001 sayılı Gedikli Küçük Zâbit Menbalarına Dâir Kânun’dur.

 

   İsimi her ne kadar gedikli küçük zâbit olsa da

   Bizim köle gedikli küçük zâbit ile hiçbir ilgisi, akrabalığı yok!..

 

   Konu; Harbiye, Askerî Tıbbiye ve Baytar Mekteblerinden tard edilen zâbit namzedi talebeler…

   Evet, konu, zâbit yetiştiren mekteblerden tard edilen talebeler…

 

   Beyaz subaylarımızın;

   Asubay okullarının başarılı talebelerini harb okullarına nakledip

   “Zâbit” yapdıklarına dâir ben şu güne kadar bir “kânun” görmedim!

 

   Fakat subaylarımız;

   Harp Okullarında başarılı olamayan talebeleri,

   “Gedikli küçük zâbit mekteblerine” nakletmek için elvân çeşit kânunlar yapmışlar.

   Ve dahi

   “Zâbit” olmak için harbiyeye giren talebeleri “gedikli küçük zâbit” yapmışlar!..

 

   Müdafâi Milliye Vekili (Millî Savunma Bakanı) tekaüt zâbit Mehmet Recep (PEKER) Efendi,

   Bu kânun teklifinin meclisde müzâkere edildiği 46’ncı inikâdda

   Kânunun“mecburî hizmet” emreden maddesinin “gerekcesini” şöyle “müdafaa” etmiş;

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Müdafâi Milliye Vekili tekaüt zâbit Recep (PEKER) Efendinin bu hesâbında korkunç bir hatâ var idi.

 

   Şöyle ki;

   Zâbit mekteblerinden tard edilen talebeler için olduğu gibi,

     1 sene tahsile bedel olarak 1 sene “mecburî hizmet” yapılıyor ise;

     3 sene tahsil verilen “gedikli küçük zâbitin” de 3 sene “mecburî hizmet” yapması gerekiyor idi.

 

   Fakat

   1927 senesinin Erkânıharbiyei Umumiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) Mareşal Fevzi ÇAKMAK,

   Köle asker yerine koyduğu “gedikli küçük zâbiti

   Aldığı tahsilin “iki misli mecburî hizmete” mahkum etdi!

   Zâbitine şevkât kollarını açan dönemin Erkânıharbiyei Umumiye Reisi Mareşal Fevzi ÇAKMAK,

   

   Sıra “gedikli küçük zâbit”e gelince, köle sâhibi beyaz efendi gibi davranmakda hiç beis görmedi!..

   Bu dönemde “gedikli küçük zâbit” sınıfının “mükellef asker” sınıfına dâhil olduğunu da bilelim.

 

 *  *  *  *  *  

 

   1923 senesinde teşkil edilen Cumhuriyetimizin fâzilet ve nimetleri

   T.C. Ordusu zâbitân heyetimizin omuzlarına yıldız yıldız yağar iken,

   Aynı T.C. Ordusunun köleleri olan gedikli küçük zâbitân heyetinin sırtındaki “mecburî hizmet” kamburu,

   Habis bir ur gibi her geçen sene biraz daha azgınlaşarak büyüdü!..

 

   Deverân ve güzerân eyleyen seneler içinde Cumhuriyetimiz,

   Gedikli küçük zâbitin maaşına zammeylemedi!..

 

   Lâkin,

   1925 senesinde 6 sene olan gedikli küçük zâbitin “mecburî hizmetine

   1929 senesinde 9 sene birden zammeyledi!..

 

   Aşağıda gördüğünüz 1446 sayılı Kânun ile;

   Ordumuzun köle askeri olan gedikli küçük zâbitin “mecburî hizmeti” 15 sene oldu!..

 

   Gedikli küçük zâbite verdikleri 3 senelik tahsile karşılık olarak

   Dönemin Erkânıharbiyei Umumiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) Mareşal Fevzi ÇAKMAK,

   Köle asker sınıfı olan gedikli küçük zâbit‘den bu tahsilin tam “5 katı mecburî hizmet” isdedi.

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Daha 4 sene evvel, 1925 senesinde,

   Harbiyeli “beyaz” talebelerimiz söz konusu olunca;

   “Tahsil süresi kadar mecburî hizmet” diyen bülbüller,

   Ordumuzun “mükellef gedikli küçük zâbit” heyeti söz konusu olunca 1929 senesinde;

   Başka makâmlardan ve başka nakarât şakımaya başladılar…

 

   Gedikli küçük zâbite verdikleri “3 senelik” tahsile karşılık olarak tam “5 misli bedel” isdediler.

 

   Gedikli küçük zâbit‘in “mecburî hizmet” bu kânun ile 15 seneye “terfi(!)” etdirildi.

 

   Cumhuriyetimize,

   Cumhuriyet Ordusuna

   Ve

   Gedikli küçük zâbitâna hayırlı olsun!..

 

 *  *  *  *  *  

 

   1930 senesinde 1675 sayılı kânun ile

   Hava Makinist Mektebi mezunu gedikli küçük zâbitinmecburî hizmet” süresi gene 15 sene idi.

   Aşağıda gördüğünüz bu kânunun meriyyete konulduğu 1930 senesinde

   Hava Makinist Mektebinin tahsil süresi de “2 sene” idi.

   Dönemin Başvekili Mustafa İsmet (İNÖNÜ)

   Ve dahi

   Erkânıharbiyei Umumiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) Mareşal Fevzi ÇAKMAK,

   Köle asker sınıfı olan gedikli küçük zâbit‘den “2 senelik” tahsilin tam “7,5 katı mecburî hizmet” isdedi.

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   1930’lu senelere vâsıl olduğumuz zamânlarda

   Askerî ortaokul ve askerî liselerde başarılı olamayan zâbit adayları, mekteblerinden tard ediliyor

   Ve dahi

   Cebren gedikli küçük zâbit okullarına nakledilip cebren gedikli küçük zâbit celb ediliyor idi.

   Askerî ortaokul ve askerî liselerde 6 sene tahsil eden bu gençlerin “mecburî hizmeti” 15 sene idi.

 

   Fakat

   Hava Makinist Mektebinde verdiği 2 senelik taalim-taallüme

   Ve dahi

   Yedirdiği sâde suya tirit cinsinden karavanaya bedel olarak

   Cumhuriyet Ordusunun “gönüllü “kölesi gedikli küçük bitinmecburî hizmeti” de 15 sene!..

 

   Bir ordu düşünün!

   6 senelik tahsil ile 2 senelik tahsili aynı kefeye koyup aynı muameleyi yapabilsin!

   Bu devlet, nasıl bir devlet!

   Bu ordu, nasıl bir ordu?

   Buna karar veren zâbit, ne cins bir zâbit?

   Bu adâlet, nasıl bir adâlet?..

 

 *  *  *  *  * 

 

   1930 senesinde kabul edilen Askerî ve Mülkî Tekaüd Kânunu ile

   Zâbit ve askerî memurlara 15 sene “mecburî hizmet” yüklendi.

   Bu kânun teklifini Mâliye Vekâleti (Bakanlığı) hazırlamış idi.

   Kânunun “mecburî hizmet” getiren 20’nci maddesi,

   Hiçbir gerekce gösterilmeden komisyonda  ve meclisde aynı şekilde kabul edildi.

 

   1930 senesinde aâbit yetiştiren;

 

  • Askerî Rüşdiye,
  • Askerî Lise ve
  • Harbiye’de toplam tahsil süresi 10 sene idi.

 

 Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Subaylarımıza 1930 tahmil edilen 15 sene “mecburî hizmet” senesi,

   2020 senesinde tahmil edilen “mecburî hizmet” süresi ile birebir aynı!..

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 *  *  *  *  *  

 

   Aşağıda gördüğünüz 1934 seneli ve 2505 sayılı kânun ile Cumhuriyet Ordumuz;

   Askerî lise,

   Askerî orta mektep,

   Harbiye ve deniz harp mekteplerinden tard edilen zâbit namzetlerini

   Cebren gedikli küçük zâbit yapmaya son verdi.

 

   Bu kânun ile artık butalebelerden “arzu edenlergedikli küçük zâbit nasb edilecekler idi.

   Ordu hesâbına Üniversite ve Baytar fakültesinde tahsildeki talebelerin ise

   Cebren gedikli küçük zâbit celb edilmesine devâm edilecek idi.

   Ve bu gedikli küçük zâbitânın cümlesi ordumuza 8 sene “mecburî hizmet” edecek idi.

 

 

 

   Bu kânunun meriyyete konulduğu 1934 senesinde;

   Askerî orta mektepler (Rüşdiye)’de tahsil süresi 3 sene,

   Askerî liselerde tahsil süresi 3 sene,

   Harbiye ve deniz harp mektebinde tahsil süresi 3 sene,

   Ve dahi

   Ordu hesabına Üniversite ve Baytar fakültesindeki talebelerin tahsil süresi de 4 sene idi.

 

 

 

 

   Bu zâbit mekteblerinden tard edilen talebenin;

   En az tahsil süresi 1 sene,

   En fazla tahsil süresi de 9 sene idi.

 

   Fakat

   Gedikli küçük zâbit olanların hepsi için “mecburî hizmet” tek tip idi;

   Deniz, hava ve sanâtkâr sınıflarında 12 sene,

   Sâir sınıflarda ise 8 sene idi.

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Dönemin meclis zabıtlarını okur iken;

   Akıl, vicdân ve günün koşullarından uzak ve koyu bir irticâî zihniyet ile alelacele hazırladıkları

   Ve dahi

   Peşpeşe piyasaya sürdükleri yarım yamalak cır cır kânunlar ileAsubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Cumhuriyet Ordumuza gedikli küçük zâbit temin etmek için

   Dönemin Başvekili Mustafa İsmet (İNÖNÜ)

   Ve dahi

   Erkânıharbiyei Umumiye Reisi Mareşal Fevzi ÇAKMAK’ın

    Derin bir çelişki ve târifsiz bir çâresizlik içine düşdüklerini gördüm!

   ATATÜRK’ün müdâhalesi olmadan sıçmaya bile gidemeyen bu kurmay zâbit heyetinin şaşkınlığı,

   ATATÜRK’ün delâlet etdiği Ordu Dâhili Hizmet Kânunu 1935 senesinde hazırlanasıya kadar devâm etmiş!

 Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK 

   Başvekil Mustafa İsmet (İNÖNÜ)

   Ve

   Erkânıharbiyei Umumiye Reisi Mareşal Fevzi ÇAKMAK,

   1492 sayılı kânun ile 1929 senesi Cumhuriyet Ordusunda;

   Cihân Harbinde beyaz zâbitin yapmadığı bütün pis ve tehlikeli işleri sırtına yüklediği “gedikli zâbit” sınıfını cebren ve hile ile tasfiye etmiş,

   

   Bilâhire

   Alman bahriyesinde olduğu vech üzre bir “baş gediklilik” rütbesi ihdâs etmiş,

   Ve bu sûretle

  “Deniz zâbitân heyeti” ile “deniz gedikli küçük zâbitânı” arasında “sarih bir hattı fasıl çizmiş”,

   “Küçük zâbit” sınıfını ise

   Cebren “gedikli küçük zâbit” sınıfına tahvil etmiş ve 12 sene “mecburî hizmete” mahkûm etmiş idi.

 

   Bir anda âdetâ sudan çıkmış balığa dönen gedikli zâbitlerin düşürüldüğü zelil durumu gören türk gençleri,

   Küçük zâbit olmakdan köşe bucak kaçmaya başlamış idi.

 

  • 1927 senesinde 1001 sayılı kânun (Kara Gedikli Küçük Zâbit sınıfı teşkil edildi),
  • 1929 senesinde 1446 sayılı kânun (Deniz Gedikli Küçük Zâbit sınıfı teşkil edildi),
  • 1930 senesinde 1675 sayılı kânun, (Kara’da Hava Gedikli Küçük Zâbit sınıfı teşkil edildi)
  • 1931 senesinde 1861, sayılı kânun (Jandarma Gedikli Küçük Zâbit sınıfı teşkil edildi),
  • 1934 senesinde 2505 sayılı kânun,
  • 1942 senesinde 4260 sayılı kânun
  • 1947 senesinde 5100 sayılı kânun,

 

   Birer ikişer sene fasıla ile peşpeşe pisayasa sürdükleri bu “cır cır” kânunlar ile

   Başvekil Mustafa İsmet (İNÖNÜ)

   Ve

   Erkânıharbiyei Umumiye Reisi Mareşal Fevzi ÇAKMAK’ın emir-gomutasındaki Cumhuriyet Ordusu âdetâ linet olmuş idi…

 

   Ancak şu tâlihsizliğe bakınız ki

   Cumhuriyet Ordusu zâbitân heyetinin götünü kaşıtacak “ortada sandık” asker sınıfı tertipleme tezgâhı hep geri tepmiş idi…

 

   İsmet-Fevzi ikilisi;

   “Zâbit” olmak için harbiyeye giren talebeleri bile “gedikli” yapacak kadar gözünü ve vicdânını karartmış idi.

 

   Fakat

   1934 senesinde piyasaya sürdükleri 2505 sayılı kânun ile İsmet-Fevzi ikilisi;

   Birden bire irşâd oldular ve insâfa geldiler!..

   Zâbit mekteblerinden tard etdikleri talebeleri cebren “gedikli küçük zâbit” celbetmekden vazgeçdiler.

 

   Aynı İsmet-Fevzi ikilisi;

   Sâdece 2 sene tahsil verdikleri Cumhuriyet Ordusunun köle askeri “gedikli küçük zâbit”lerinden

   Davşanın götünden gıl yolar gibi tam 12 sene çatır çatır “bedel” yolmaya devâm etdiler.

 

    Birinci Cihân Harbi meydân muharebelerinin muzaffer gomutanları,

   Cumhuriyet Ordumuz beyaz zâbitân heyetinin götünü kaşıtacak bir asker sınıfı teşkil etmek için girdikleri muharebelerinin mutlak mağlup gomutanları oluverdiler…

 

   Çünkü;

   İsimi ne olur ise olsun, “zâbit ile er arasında” görev yapdırmak için tezgâhladıkları asker sınıfı,

   “Alışmadık götde don durmaz” misâli Türk milletine bir türlü uymuyor idi.

 

   Çünkü;

   Türk evlâdının hilkâti ve mizâcı,

   Teşbihde hatâ câizdir, “zâbit ile er arasında”, “kuma” görevi yapmayı asla kabul etmiyor idi!

   Ya içinde yaşadığımız 2020 senesinde durum ne merkezde acap?..

 

  *  *  *   

 

   Yukarıdaki “kuma” teşbihimizden rahatsız olan “astsubay” var ise şâyet,

   Bu meslekdaşlarım şu suâlin cevabını versinler!

   Ne diyor beyaz subaylarımız; “Biz bir aileyiz

   Ailede;

  • Karı,
  • Koca

        Ve

  • Çocuk vardır,

        Değil mi?

 

   Peki,

   “Astsubay” olarak senin bu ailedeki yerin ne?

   Çocuğu olmadığın belli de!..

 

   Ey sen “astsubay” meslekdaşım! Sen, bu ailede nesin?

 

  •    Koca mısın?
  •    Karı mısın?..

 

   “Astsubay” meslekdaşım, söyle bana!

   Bu suâle verecek cevâbın var mı?..

 

 *  *  *  *  *  

 

   1942 senesinde aşağıda gördüğünüz 4260 sayılı kânun piyasaya sürüldü.

 

   Bu kânunun maksadı;

   Ordu nâmına üniversitede okur iken tard edilen talebelerden “isdekli” olanları gedikli küçük zâbit yapmak idi.

 

   Kara ve Deniz Harp Okulları tahsil süresi 4+4 = 8 sene,

 

   Ordu nâmına talebe okutan üniversite ve veteriner fakültelerinin tahsil süresi 4 sene idi.

 

   Bu zâbit mekteblerinden tard edilen taleberlerden “arzu edenlergedikli küçük zâbit celb edilecekler

   Ve aldıkları 4-8 sene tahsil için 12 sene “bedel” ödeyecekler idi.

 

   Fakat

   Ortaokulda aldığı sâdece 3 senelik tahsile karşılık olarak,

   Köle gedikli küçük zâbitler ise 8 sene dike dike “bedel” ödeyecek idi.

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 *  *  *  *  *  

 

   Genelkurmay Başkanının 1947 senesinde tezgâha sürdüğü aşağıda gördüğünüz kânun,

   Harb okullarının târihcesinde hiç bahsedilmeyen bir hakikâti fısıldıyor bize…

   Askerî liseler, harb okulları ve üniversitelerde başarılı olmayan subay adaylarımız

   1927 senesinden beri cebren ve hile ile gedikli küçük zâbit celbediliyor idi.

   Meğerse Genelkurmay Başkanlarımız subay mekteblerinde başarılı olamayan harbiyelileri

   Askerî Muamele ve Hesap Mekteblerine naklediliyor ve askerî memur yapıyorlar imiş!

   Askerî memur sınıfını niye tertip etdikleri de bugun bu makâlemizde ortaya çıkıyor!

 

   Askerî lise,

   Askerî orta okullar,

   Harb ve deniz harb okulları ile

   Ordu hesabına diğer Yüksek Öğrenim Kurumlarından tard edilen öğrencilerden

   “İsteyenler”, gedikli erbaş  celb edileceker

   Ve dahi

   Ordumuza gedikli erbaş olarak 12 hizmet edecekler idi.

   Cumhuriyet Ordumuza hayırlı olsun!.

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  *  *  *  *  *  

 

   Türkiye Cumhuriyeti Devleti,

   İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi’ni 1948 senesinde imzâladı.

 

 

     Bu beyânnâmenin dördüncü maddesine göre T.C. Devleti;

 

       1. Hiç kimseyi kölelik veya kulluk altında bulunduramayacak,

       2. Kölelik ve köle ticâretini her türlü şekliyle yasaklayacak idi.

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

   1948 senesinde imzâladığı İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi’ni,

   T.C Devleti, aşağıda gördüğünüz Bakanlar Kurulu Karârı ile kabul etdi ve meriyyete koydu.

 

   Bu Beyannâmenin dördüncü maddesi mucibince T.C Devleti;

   Kölelik ve köle ticâretinin her türlüsünü yasaklayacağını

   Ve dahi

   Memleketde hiç kimseyi kölelik veya kulluk altında bulunduramayacağını dünyaya taahhüt etdi.

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

   Bakanlar Kurulu Kararı

   Karar  Sayısı: 3 / 9119

 

   Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 10/12/1948 tarihli ve 217 (111) sayılı karariyle kabul edilen ilişik “İnsan Hakları Evrensel Beyanname”sinin;

     Resmî Gazete ile yayınlanması ve

     Yayımdan sonra okullarda ve diğer eğitim müesseselerinde okutulması ve yorumlanması ve

     Bu beyanname hakkında radyo ve gazetelerde münasip neşriyatta bulunulması,

   Dışişleri Bakanlığının 28/3/1949 tarihli ve 36084/122 sayılı yazısı üzerine

   Bakanlar "Kurulunun 6/4/1949 tarihli toplantısında kararlaştırılmıştır. 6/4/1949

 

   CUMHURBAŞKANI

   İSMET İNÖNÜ

 

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

   T.C Devleti, 5434 sayılı T.C Emekli Sandığı Kânununu 1949 senesinde meriyyete koydu.

   Bu Kânunun maksadı, o vakde kadar elvan çeşit kânunlara tâbi olan devlet memurlarını

   Tek bir emekli çatısı altında toplamak ve teadül etmek idi.

   5434 sayılı bu kânun, 1930 sene ve 1683 sayılı Askerî ve Mülkî Tekaüd Kânununu ilga etdi.

   Bu kânunun zâbit ve askerî memur için şart koşduğu 15 senelik “mecburî hizmet” süresi,

   Emekli Sandığı Kânununa aynen ithâl ve ipka edildi.

 

   1949 senesi itibârı ile;

   Harp okullarındaki toplam tahsil süresi 9 sene, “mecburî hizmet” süresi 15 sene,

   Gedikli erbaş okulllarındaki toplam tahsi süresi 3 sene, “mecburî hizmet” süresi de tıpkı subaylar gibi 15 sene idi.

   Subaylarımız için 9 senelik tahsile bedel olarak 15 sene “mecburî hizmet”,

   Ordumuzun köle askerleri gedikli erbaşlar için 3 senelik tahsile bedel olarak da gene 15 sene, “mecburî hizmet”,

 

   Bu Ordu, ne şanlı ordu,

   Bu Ordunun subayları ne gahraman subay,

   Bu ordunun gedikli erbaşları ne “köle” askerler be!..

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

   Bir askerin,

   Bedelini ancak kanı ve canı ile ödeyebileceği “mecburî hizmet” konusunda,

   T.C Ordusu, linet olmuş idi bir kere…

   Karargâhda cır cır,

   Kışlada cırt pırt!...

   Kıt’a cart curt!..

   Sahrada zart zurt!..

 

   1950 senesine vâsıl olduğumuzda,

   Şanlı Ordumuzun gahraman subayları,

   Bir sabah uyandıktan sonra helâda cır cır makâmından kıllı zurna ötdürür iken

   Yeni bir asker sınıfı icâd etdiklerinin farkına vardılar, vehleten; Gedikli erbaş!..

 

   5619 sayılı kânun ile teşkil etdikleri

   Ve dahi

   Dünyânın hiçbir ordusunda mevcut olmayan bu “gedikli erbaş” sınıfını,

   Düşman ordusunda bile olmayan budaklı bir kazığın üzerine oturtdular; 15 sene “mecburî hizmet”

 

   Bir devletin bir ordusunda bir kânun;

   Ancak bu kadar nâmert,

   Ancak bu kadar nâmussuz,

   Ancak bu kadar ahlâksız,

   Ancak bu kadar rezil bir kânun olabilir idi!..

   Oldu da! Hem de T.C Ordusunda…

 

   5619 sayılı bu Gedikli Erbaş Kânunu, sâdece 15 ay yaşamış en kısa ömürlü ve en rezil kânundur.

   Meclisden bir kânun çıkartmak için en az 15 aylık süre gerekir.

   Bu kânunun meriyyete girer girmez ölü doğduğunu anlayan bizim dangalak subaylarımız,

   Hemen peşinden 5802 sayılı Astsubay Kânununu tezgâha sürmüşler.

   Nâmussuz ve ahlâksız subaylarımız 1950 senesinde;

   “Gedikli erbaş” olarak tesmiye etdikleri köle bir asker sınıfı teşkil etdiler

   Ve dahi

   Bu köle gedikli erbaş sınıfını nâmussuz bir şekilde tam 15 sene “mecburî hizmete” mahkûm etdiler.

   Subaylarımız için 8 senelik tahsile “bedel” olarak 15 sene “mecburî hizmet”,

   Gedikli erbaşlar için 3 senelik tahsile “bedel” olarak da gene 15 sene “mecburî hizmet”,

   Yazıklar olsun, sizin gelmişinize, geçmişinize be!..

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK 

   İşde,

   Gahraman subaylarımızın “gedikli erbaş” dedikleri köle askerleri

   Sanki harbiye mezunu subaylar imiş gibi tam 15 sene “mecburî hizmete” mahkum etmelerinin

   Osdurukdan gerekcesi!..

   Ey bu kânunu hazırlayan ve pazarlayan beyaz subaylar! Mezarlarınızda ters dönün, inşallah!..

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

   Subaylarımız için 8 senelik tahsile bedel olarak 15 sene “mecburî hizmet”,

   Gedikli erbaşlar için 3 senelik tahsile bedel olarak da gene 15 sene “mecburî hizmet”,

   Yazıklar olsun, sizin gelmişinize, geçmişinize be!..

 

  *  *  *  *  *  

 

   5619 sayılı Gedikli Erbaş Kânunu,

   Meriyyete konulduktan sâde 15 ay sonfa iflâs edince,

   Dönemin Başbakanı Adnan MENDERES,

   Genelkurmay Başkanını siklemeden 5802 sayılı Astsubay Kânununu meriyyete koydu.

   Bu Astsubay Kânunu;

   Aşağıda gördüğünüz gâyet sağlam gerekce ve hüsniyet ile hazırlanmış temel bir kânun idi.

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Fakat

 

   27 Mayıs’ın zulmet suratlı darbeci subayları,

   Bu kânunu hiç tatbikâta koymadan 1967 senesine kadar beklediler.

   Başbakan Adnan MENDERES’i idam eden

   Ve dahi

   Vatandaşın seçdiği milletvekillerinin teşkil etdiği hükümeti yıkan cellât ve ceberrut subayları,

   1967 senesinde tezgâhladıkları 926 sayılı kânun ile,

   5802 sayılı bu kânunu idam sephasında sallandırdılar.

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Subaylarımız için 8 senelik tahsile bedel olarak 15 sene “mecburî hizmet”,

   Köle astsubaylar 2 veya 4 senelik tahsile bedel olarak 9 sene “mecburî hizmet”,

   Yazıklar olsun, sizin gelmişinize, geçmişinize be!..

 

  *  *  *  *  *  

 

   T.C Devleti NATO’ya üye olmadan bir sene evvel,

   Kendisi bir hukukcu olan Demokrat Parti Tokad Vekili Muzaffer ÖNAL,

   28 Mayıs 1951 Pazartesi günü TBMM’ye bir kânun teklifi verdi.

   Gerekcesi itibârı ile târihe altın harfler ile yazılacak kıymetde olan bu teklifinde Muzaffer ÖNAL,

   Subay ve askerî memurların 15 sene olan “mecburî hizmet” süresinin 8 seneye indirilmesini talep etdi.

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Türk Ordusuna bugüne kadar biçilen binbir çeşit “mecburî hizmet” süresi hakkında

   Bugüne kadar bilinen bütün askerlik târihimizde ifâde edilmiş en mükemmel gerekce olduğu için

   Ve dahi

   “Mecburî hizmet” hakkında bugünlerde laf geveleyenlere "ibret" olması için,

   Tokad Vekili hukukcu Muzaffer ÖNAL’ın bu teklifini

   Ve

   Bu teklifini TBMM’de nasıl da reddedilemez gerekceler ile  savunduğunu izhâr etdirmek için

   Vekil Muzaffer ÖNAL’ın bu mükemmel kânun teklifini bugüne kadar ilk defâ duyurmak üzere

   Bu kânun teklifinin tamamını

   Ve dahi

   Komisyon Raporlarını makâlemize misâfir ediyorum.

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

                                                                                

28.V.1951

Yüksek Başkanlığa

 

 Subay, askerî memur re gedikli erbaşların mecburi hizmet müddetleri ve istifaları hakkındaki kanun teklifimi ilişik olarak sunuyorum.

   Gereken işlemin yapılmasını saygılarımla arzederim.

 

   Tokad Milletvekili

   Muzaffer Önal

 

   Subay, askerî memur ve gedikli erbaşların mecburi hizmet müddetleri ve istifaları hakkındaki kanunun gerekçesi;

 

   Subay, askerî memur ve askerî mektep talebelerinin ordudan istifaları hakkındaki hükümler (1683) numaralı Askerî ve Mülki Tekaüt Kanununun 14, 20 ve 21 nci maddeleriyle tanzim edilmişti. 1683 numaralı Kanunun 5434 numaralı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile ilgası üzerine mezkûr hükümler 5434 numaralı Kanuna geçici 83 ncü madde olarak konulmuştur.

   Askerî istifa hükümlerinin Emekli Sandığı Kanununa geçici bir madde olarak ithali de gösteriyor ki, mezkûr hükümler eskimiş ve artık bugünün ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelmiştir.

   Nitekim bahis mevzuu olan geçici 83 ncü maddedeki esas hükümlere göre, muvazzaf subaylarla askerî memurlar, subay veya askerî memur olduklarından itibaren fiilen on beş sene askerî hizmet yaptıktan sonra istifa edebilirler. Ancak, yabancı memleketlerde tahsil edenlerin veya staj görenlerin istifalarının kabulü, masrafları kendi taraflarından ödenmişse tahsil veya staja azimet ve avdet tarihleri arasında geçen müddet kadar, Devlet tarafından ödenmişse, bu müddetin iki misli kadar fazla hizmet etmeleriyle mümkündür.

   Askerî okullar talebelerinden istifa etmek istiyenlerin istifaları, Devletçe yapılan bütün okul masraflarının ödenmesine bağlıdır. Ancak, bunların emeklilik hakları başladıktan sonra, okul masraflarını verseler bile, istifaları kabul edilemez.

   Görülüyor ki bu hükümler hem gayriâdil, hem hukuk sistemimize aykırı ve hem de antidemokratiktir.

   Şöyle ki:

    788 numaralı Memurin Kanununun 2919 numaralı Kanunla değiştirilen 64. maddesine göre, Devlet, özel idare ve belediyeler hesabına memleket içinde tahsil görenlerden orta tahsili bitirenler beş ve yüksek tahsili bitirenler ise sekiz sene müddetle; ve aynı idareler hesabına ecnebi memleketlerde Hükümetin tâyin ettiği müesseselerde tahsilini bitirenler de tahsil müddetlerinin iki misli kadar meslek ve ihtisasları dâhilinde hizmete mecburdurlar. Bunlardan hizmete alınmak için müracaat etmiyenlerle mecburi hizmet müddetlerini ikmal etmeden evvel vazifeden ayrılanlar tahsil müddetlerince kendilerine yapılan masrafı faizi ile birlikte ödemeye mecburdurlar.

   5434 numaralı Kanunun geçici 83. ve 788 numaralı Kanunun 64. maddelerinin mukayesesinden de anlaşılacağı üzere, Devlet, özel idareler ve belediyeler hesabına tahsil yapan sivil memurların istifaları hakkındaki hükümlerle subay ve askerî memurların istifaları hakkındaki hükümler arasında bariz bir ahenksizlik ve adaletsizlik mevcuttur.

   Nitekim;

    Devlet, özel idareler ve belediyeler hesabına memleket içinde orta tahsil yapan sivil memurlar (5) ve yüksek tahsil yapanlar da (8) senelik mecburi hizmete tâbi tutuldukları halde, subaylar ve askerî memurlar, gedikli erbaşlar subay, askerî memur ve gedikli erbaş oldukları tarihten itibaren (15) senelik mecburi hizmete tabidirler.

    Devlet, özel idareler ve belediyeler hesabına tahsil yapanlar (Orta veya yüksek) tahsil müddetlerince kendilerine yapılan masrafı faizi ile birlikte ödemek şartiyle mecburi hizmetten aflarını temin edebildikleri halde subay ve askerî memurlara böyle bir hak tanınmamıştır. Onların mecburi hizmetleri bedenî mükellefiyet şeklindedir.

    Devlet, özel idareler ve belediyeler hesabına tahsil gören talebeler kendilerine yapılan masrafı faizi ile birlikte ödemek şartiyle her zaman istifa hakkını haiz oldukları halde askerî talebeler tekaüt hakları başladıktan sonra istifa edemezler.

   II - Kontinantal Avrupa devletlerinin en medenisi olan İsviçre'den alınmış bulunan Borçlar Kanununun 343 ncü maddesi (10) seneden fazla bir müddet için yapılan hizmet akitlerinde işçiyi bile bu akitte bağlı saymamaktadır. Bu hüküm her ne kadar hususi hukukta mevcut bulunan bir hüküm ise de âmme intizamına taallûk etmekte olduğundan kanun vâzıınca âmme hukukuna mütaallik kanunların tedvini sırasında da göz önünde tutulması icabeden bir kaidedir. Medeni mevzuat bir kimsenin çalışma hürriyetinde (10) seneden fazla feragatini bağlıyıcı bir esas olarak kabul etmemektedir. Esasen, Türk Kanunu Medenisi de hiçbir kimsenin medeni haklarından ve onları kullanmaktan kısmen olsun feragat edemiyeceğini, hiçbir kimsenin hürriyetini ferağ edemediği gibi kanuna veya genel âdaba aykırı olarak takyit dahi edemiyeceğini kabul etmiştir. Halbuki, yukarda arzedilen askerî istifa hükümleri medeni mevzuatın âmme intizamına mütaallik olarak kabul ettiği esas prensiplerle demokratik prensiplere ve Hükümetimizin iltihak ettiği İnsan Hakları Beyannamesine tamamiyle aykırı bulunmaktadır.

   III - Askerî istifa hükümlerinin sivil memurların istifa hükümlerine mütenazır olarak yeniden tedvini demokratik inkişafın zaruri bir icabıdır. Zira:

    Bugünkü demokratik inkişaf, vatandaşlar arasında külfet ve nimetlerde müsavat bulunmasını gerektirmektedir. Devlet hesabına dört sene yüksek tahsil gören bir sivil memur (8) senelik mecburi hizmete tâbi ve masrafını vermek suretiyle her an istifa hakkını haiz iken, bilfarz bir yüksek tahsil müessesesinde tahsilinin son senesinde orduya intisap suretiyle bir sene veya yalnızca bir gün müddetle ordu hesabına tahsil yaparak subay veya askerî memur çıkan bir vatandaşın hiçbir veçhile istifa hakknı haiz olmadan ve hiçbir mâkul gerekçeye istinat etmeden (15) sene bilfiil mecburi hizmete tâbi tutulması demokrasinin adalet, nısfet ve müsavat prensibine uygun düşemez.

   Ordunun subay ve memur ihtiyacının temini bu ıslahat ve adalet hareketine engel teşkil edemez. Zira, demokratik bir idare ordu kadrolarını vatandaşların bir kısmına fevkalâde ve gayriâdil külfetler tahmili suretiyle değil, demokratik ve mesleke cezbedilen vasıtalarla temin ve tedarike çalışmalıdır. Bunun aksi totaliter bir zihniyetin ifadesi olur.

    Mecburi hizmet Devletin yaptığı masrafların bir karşılığı bulunduğundan yapılan masrafla mecburi hizmet müddetinin mütenasip bulunması en basit bir hukuk prensibidir. Şurasını da esefle zikretmek icabeder ki, bugünkü askerî mecburi hizmet müessesesi Osmanlı Saltanatı zamanındakinden daha geri ve daha anti demokratiktir. Zira: 11.VIII.1325 tarihli Askerî Tekaüt ve İstifa Kanununun 50, 51 ve 52. maddelerine göre, Subaylarla askerî memurlar duhullerinden itibaren (10) sene hizmet etmek suretiyle istifalarını istiyebilirler. Daha evvel istifa etmek istiyenler mektepte bulundukları müddetçe kendilerine sarfolunan masrafı tamamen ödemek şartiyle yine istifa hakkını haizdirler.

   Yabancı memleketlere gönderilen subay ve askerî memurlar da (10) sene hizmetten sonra ecnebi memlekette kendilerine yapılan masrafı iade etmek suretiyle istifa edebilirler. Görülüyor ki, bu hükümler bugünkülerden daha âdil ve insan hak ve hürriyetlerine ve ordu ihtiyaçlarına daha uygundur. Bu hükümlerin mer'i olduğu İmparatorluk devrinde ordunun personelsiz kalmadığı ve bugün sivil memuriyette de durumun böyle olduğu bir vakıadır. İstifa hükümleri âdil bir şekilde tanzim edilecek olursa ruhan askerlikle imtizaçları gayrimümkün bir hal almışolanlar çekilme hükümlerinden istifade ederek ordudan ayrılmak ve memlekete yararlı olabilecekleri başka bir hizmet sahasına atılmak imkânını bulurlar;  bu da hem memleketin menfaatine olur ve hem de askerî disiplin ve otoritenin daima sağlam bünyeli olarak kalmasını temin eder.

   Ordu disiplininin kendine has bir ruhî karakterin mevcudiyetini şart kıldığı tabiîdir. Bu cihet, adlî tıp heyetinin verdiği muhtelif raporlarla da ilmen sabit bir hale gelmiştir. Mecburi hizmet müddeti (15) sene gibi uzun bir müddet olunca ruhan askerî disiplinle imtizaç edemiyecek durumda bulunanlar bu disiplin çemberinden kendilerini bir an evvel kurtarabilmek için muhtelif vesilelerle suç işlemek, ezcümle metres hayatı yaşamak ve yahut da intihara teşebbüs etmek gibi elîm ve feci ruh dalâletleri göstermektedirler. Bu husus Millî Savunma Bakanlığının ilgili dosyalarının tetkikiyle kolayca, anlaşılabilir. Bu itibarla, askerî mecburi hizmet müessesesininordu disiplin ve kriminalite ile olan münasebeti gayrikabili inkârdır.

   IV - Askerî istifa hükümlerinin mâkul ve âdil bir hadde indirilmesi halinde orduya müracaat edeceklerin miktarı da artacaktır. Bu da tabiî bir istifa rolü oynamak suretiyle ordu kudretinin genç, dinamik ve enerjik ellerde kalmasını ve binnetice ordu personel kalitesinin yükselmesini temin edecektir.

   İşte yukarda arzedilen mülâhazalar sebebiyle ve sivil Devlet memurlarına muvazi bir Askerî İstifa Kanunu tedvini maksadiyle 788 numaralı Memurin Kanuniyle (4489) numaralı Yabancı Memleketlere Gönderilecek Memurlar hakkındaki Kanun ve 5434 numaralı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun muvakkat 83 ncü maddesi ve 5619 numaralı Gedikli Erbaş Kanununun 15 nci maddesi hükümleri göz önünde tutularak bu kanun tasarısı hazırlanmış,Askerî mektep talebeleri mukavele ile orduya intisap ettiklerinden ve mukavelelerinde mecburi hizmete dair hükümler bulunduğundan bunlar hakkında ayrıca bir hüküm sevkına lüzum görülmemiştir.

   İlgili komisyona havale edilmek üzere Yüksek Başkanlığa sunulur.

   Tokad Milletvekili

   Muzaffer ÖNAL

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   (…)

   Teklif, subay ve askerî memurların mecburi hizmet müddetlerini sekiz sene olarak derpiş eylemiş ise de komisyonda vâki müzakere ve münakaşalarda teklif sahibinin rızasının da inzimamiyle bu müddet on sene olarak    kabul edilmiştir.

 

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

   Tokad Milletvekili Muzaffer Önal’n subay, askerî memur ve gedikli erbaşların mecburi hizmet müddetleri ve istifaları hakkında kanun teklifi Maliye ve Millî Savunma Bakanlıkları ile Jandarma Genel Komutanlığı temsilcilerinin huzuriyle komisyonumuzca incelendi.

   Gerekçede belirtilen hususlar ve Hükümet temsilcilerinin verdikleri izahat nazara alınarak teklifin lüzumu üzerinde tam bir mutabakata varıldı ve Millî Savunma Komîsyonuu raporu esas ittihaz olnunarak maddelerin müzakeresine geçildi.

   Başlık, ve birinci madde Mîllî Savunma Komisyonundaki gibi aynen kabul olundu.

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   MADDE 1. — Muvazzaf subaylar ile askerî memurlar, subay ve askerî memur olduklarından itibaren fiilen (10) yıl askerî hizmetlerini yaptıktan sonra istifa edebilirler.

 

 

 Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  *  *  *  *  *  

 

   T.C Devleti;

   İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi’ni 1948 senesinde imzâlamış idi.

   Bu Beyannâmenin dördüncü maddesi mucibince T.C Devleti;

   Kölelik ve köle ticâretini her türlüsünü yasaklamış idi

   Ve dahi

   Memleketde hiç kimseyi kölelik veya kulluk altında bulunduramayacak idi.

 

   1954 senesinde geldiğimizde,

   T.C. Devleti bu kez de İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi’ni imzâladı.

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

       Bu Sözleşmenin dördüncü maddesi mucibince T.C Devleti;

 

    1. Hiç kimseyi “köle” ve “kulluk” hâlinde tutmayacak,

        Ve dahi

    2. Hiç kimseyi zorla çalıştırmayacak veya “mecburî çalışmaya” tâbi tutmayacak idi.

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

   T.C Devleti NATO’ya üye oldukdan dört sene sonra,

   NATO’nun okyanus ötesindeki ağababası bir kânun meriyyete koydu.

 

   Bu kânun ile NATO’nun ağababası,

   Coni Harp okullarında verdiği 4 senelik tahsile bedel olarak

   Kendi subaylarından sâdece 5 sene “mecburî hizmet” isdedi.

 

   3 senelik süre için de “ihtiyât” olarak izinli sayılacak idi.

 

   Türk Ordusunda bizim her boku bilen beyaz subaylarımızın bugün dahi yapdığı gibi;

   Coni Ordusundan ayrılanlara dayatılan tazminât yok, hapis cezâsı hiç yok!

   

   Nerede olur ise olsun!

   Zor ile güzellik olmuyor, değil mi?..

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   

   Coni harp okulundan mezun olup da Amerikan Ordusuna giren bir subay,

   Haysiyetsiz bir şekilde ordudan ayrılmak isdiyor ise şâyet;

   Teğmen nasbedildiği gün subaylıkdan istifa edebilir!

 

   Haysiyeti ile ordudan ayrılmak isdiyor ise şâyet,

   5 sene görev yapar. 5 senenin sonunda da ertesi gün istifa edip orduya son selâmını verir!

   Amerikan subayının “mecburî hizmet” kuralı bu kadar basitdir. 1956 senesinden beri de böyledir…

 

   İşde,

   Coni subay ve erinin,

   Göreve başladığının ertesi gününden itibâren ordudan tel tel ayrılışlarını gösderen çizelge…

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

§4348. Cadets: agreement to serve as officer;

           Bölüm 4348- Harb okulu öğrencisi; Subay hizmet sözleşmesi;                

 

   (a) Each cadet shall sign an agreement with respect to the cadet's length of service in the armed forces.

       Harb okulu öğrencisi, Orduda yapacağı görev süresine dair olmak üzere sözleşme imzâlar. 

 

       The agreement shall provide that the cadet agrees to the following:

       İmzâladığı bu sözleşme ile harb okulu öğrencisi aşağıdaki şartları kabul eder.

 

   (1) That the cadet will complete the course of instruction at the Academy.

   (2) That upon graduation from the Academy the cadet—

   (A) will accept an appointment, if tendered, as a commissioned officer of the Regular Army

   or the Regular Air Force; and

 

   (B) will serve on active duty for  at least five years  immediately after such appointment.

   (B) Göreve başladıkdan sonra muvazzaf subay olarak  en az beş sene  hizmet eder.

 

 

   Amerikan “erinin” "gönüllü hizmet süresi"  ise “sözleşme” ile karşılıklı olarak tesbit ediliyor.

   Bu süre de kuvvetlere göre 2 sene ile 5 sene arasında değişiyor.

 

   Amerikan Ordusunda “astsubayların” mecbûrî hizmet süresi nedir diye sormayın!

   Çünkü;

   Amerikan Ordusunda “astsubay” isimli “kuma” cinsinden bir asker sınıfı hiçbir zamân mevcut olmadı.

   Mevcut diyenler de götlerinden uyduran câhil ya da âdi yalancılardır.

   

  *  *  *  *  *  

 

   27 Mayıs darbesinin çetebaşı subayları,

   Bu darbeden 16 sene sonra bir kânun tezgâha sürdüler; TSK Personel Kânunu.

 

   Bu darbe kânunu ile cuntacı subaylarımız;

   Başbakan Adnan MENDERES’in 1951 senesinde yapdığı 5802 sayılı Astsubay Kânununu ilga etdi,

   Bu kânun ile MENDERES’in “astsubaya” verdiği bütün hakları da gasp etdiler.

 

   926 sayılı bu kânun piyasaya sürülesiye kadar astsubayın “mecburî hizmeti” 9 sene idi.

   Darbeci subaylarımız, astsubayların maaşına zam yapmadı!

 

   Fakat

   Bu darbe kânunu ile beyaz subaylarımız;

   Ordumuzun köle askeri olan “astsubayın” “mecburî hizmeti”ne 1 sene zam yapdı…

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Şimdi,

   Muhterem “astsubay” meslekdaşlarım;

   27 Mayıs darbeci subaylarının 1967 senesinde tertip etdiği

   Ve dahi

   Bir darbe kânun olan 926 sayılı TSK Personel Kânunu’nun

  “Mecburî hizmet” süresini tesbit eden 112 maddesinin

   Kânun teklifinde 115’nci madde olarak müzâkere etdiği 111 sayılı Birleşimine,

   01 Haziran 1967 Perşembe gününe gidelim

   Ve dahi

   “Muvazzaf subay” ve aslında “muvazzaf olmayan astsubayın” “mecburî hizmet” süresi konusunda

   Hangi milletvekili ibretlik ne laflar etmiş, kendi ağızlarından bir işitelim hele!..

 

 

    Meclisi B : 111, 1.6.1967. O : 1

 

   ONUNCU KISIM

   Yükümlülük

 

   I - Subayların ve astsubayların yükümlülüğü

 

              Madde 115. —   Muvazzaf subaylar ,   astsubaylar, 

              subay ve astsubay naabedildüklerinden itibaren,

                fiilen 10 yıl hizmet etmedikçe istifa edemezler. 

 

 

   BAŞKAN — Madde hakkında söz istiyen?

   Buyurun Sayın Yılanlıoğlu

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

İSMAİL HAKKI YILANLIOĞLU (Kastamonu)

— Muhterem arkadaşlarım, madde «Muvazzaf subaylar, astsubaylar, subay ve astsubay nasbedildiklerinden itibaren fiilen 10 yıl hizmet etmedikçe istifa edemezler» diye kesin bir hüküm var. Evvelâ bu hükmü Anayasanın kişi dokunulmazlığı maddesine aykırı bulmaktayım.

Madde 14 diyor iki, «Herkes, yaşama, maddi ve mânevi varlığını geliştirme haklarına ve kişi hürriyetine sahiptir.» Şimdi, istifa etmesin, etti istifa, ne olacak, hapis mi yapacağız, zorla tutup eline kelepçe vurup hizmet mi gördüreceğiz?

İstifa edemez, ederse, zorla bir subayı, hele Silâhlı Kuvvetler gibi, ordu gibi çok daha mühim müessesede zorla çalıştırabilir miyiz ve  bunu Yüce Heyetiniz doğru bulabilecek mi? İstifa ettiği takdirde birtakım tazminatı, müeyyidesi konulur. Bu şekilde katî olarak hüküm konmaz. Bu durumda maddeyi tatbik etmek de zordur. Ne yapacaksın istifa edene. Binaenaleyh, bu hususta Komisyon izahat vermek lûtfunda bulunurlarsa mesele açıklığa kavuşmuş olur.

Aksi takdirde bu maddenin değiştirilmesi daha uygun olur. Hürmetlerimle.

 

 

 

   BAŞKAN — Buyurun llyas Kılıç.

  

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

İLYAS KILIÇ (Samsun) — Muhterem arkadaşlarım, Sayın Yılanlıoğlu'nu dinlememiş olsaydım söz almayacaktım. Şimdi arkadaşlar, arkadaşlarımız zannediyor ki, hep şahsın hakkı vardır.

Devlettin hakkı yok mu? Devletin de hakkı vardır. Şahsın hakkı olduğu yerde Devletin vazifesi, Devletin vazifesi olduğu yerde şahsın hakkı vardır. Şimdi bu umumi bir hüküm ve mecburi hizmettir, bütün kanunlarda buna muvazi olarak 3-5 sene gibi hükümler vardır. Siz alıyorsunuz bir kişiyi, Devlete ait okullarda okutuyorsunuz, diğer mekteplerden ayrı olarak birtakım haklar ve statüler tatbik ediyorsunuz, ondan sonra Devlete hizmet vermeye başlıyor e, onun okuduğu müddetçe Devlete hizmet etmesi Anayasaya mugayir değil, onun asğari bir müddetle yükümlü olması esasen okumuş olduğu mekteplerde Devletin kendisine sarf etmiş olduğu masrafların emeği karşılığı olarak kabul edilmiştir. Peşinen kabul edilmiş, buna ait mektebe girerken de şartname imza etmiştir.

Binaenaleyh, buradaki on sene Anayasanın kişi haklarını tanzim ederken öngördüğü hükümlere bence asla mugayir değildir.

Çünkü hak ve vazifeler karşılıklı olduğuna göre, sayın arkadaşım burada benim anlayışıma göre haksız gibi geliyor. Asgari müddettir bu ve normaldir. Benim hukukî anlayışımla da Anayasaya asla aykırı değildir.

Şimdi ya istifa ederse, evet edebilir. Ama diğer kanunlarda da buna muvazi hükümler vardır. Onlara tabi olacaktır, istifa ederse. O zaman cezai hüküm giyecektir. Yani cezayı müstelzim bir fiil işlediği zaman ona ait kanun var arkada, yanda ona ait kanun var, o kanun kendisine elbette ki tatbik edilecek. Yabancı ile evlense. Evlenemez diyor, müstafi sayılacaktır.

Şimdi şu anda aklıma gelmiyor, fakat buna mümasil birtakım hükümler var, yapılamaz, yapılırsa cezası var; Ceza kanunlarından bu müesseselerin çalışmasını tanzim eden ve çalışma esnasında işlemiş olduğu fiillerin hukukan suç veya suçun cezayı müstelzim olduğu hallerde de kendisinin hesap vereceğine ait ayrıca kanunlar vardır. Binaenaleyh 10 senelik bir müddet asla Anayasaya mugayir değildir. Normal kabul edilmiş ve diğer kanunlarımızda buna ait hükümler vardır. Ben üzülerek söyliyeyim ki, bir arkadaşımla aynı fikirde değilim.

Tahmin ediyorum ki diğer arkadaşlarım da benimle beraberdir. Saygılar sunarım.

 

  

   BAŞKAN — Sayın Akalın buyurun.

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

MUSTAFA AKALIN (Afyon Karahisar) — Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri, tüm Silâhlı Kuvvetler Personel Kanununun 115 nci maddesinin getirdiği hüküm ilk bakışta Anayasaya aykırı gibi görünür. Hakikaten arkadaşımız Yılanlıoğlu'nun dediği gibi, on sene gibi bir mecburiyet koymak, istifa edememesi için tahdit koymak ilk bakışta insana hürriyeti tahdid ediliyor gibi ve Anayasaya aykırı gibi geliyor.

Ama hepimizin bildiği üzere nihayet Türk Devleti kuruluşundan bu güne kadar askerî bir Devlet olarak kurulmuş, ve binaenaleyh askerliği mecburi olarak kabul etmiş bir Devlet için eğer subay ve astsubayların 10 sene hizmet etme mecburiyetni Anayasaya aykırı görürsek, o takdirde mecburi hizmet olarak vatan evlâdını alıyoruz, evinden getiriyoruz, askersin diyoruz ve onu kanunların tâyın etdiği müddet kadar 1,5 - 2 sene hattâ bir zamanlar, 4 yıl askerlik yaptırılıyordu. Asker, kalkıp da hayır ben yapmıyacağiım diyebiliyor mu? Hayır diyemez.

Kaldı ki diğer maddelerde yeri gelecek o zaman yine filkrimizi beyan edeceğiz, belki ileride 118 nci madde gelecektir, orada bahis mevzuu oluyor.

Harb okulu ve yüksek okullardaki talebelerin, astsubay öğrecilerinin ve bir aylık intibak devresinden sonra istifa edemiyecekleri hususu üzeninde belki tartışılabilir. Ancak, artık subay çıkmış, astsubay olmuş, Devlet ona birtakım sırlarımı açmış, bir takım bilgiler öğretilmiştir.

Elbette bunun karşılığı 10 yıl mecburî hizmet görürcesine istifa edememesi şartının konulması Anayasaya aykırı olmaz kanaatindeyim.

Bu itibarla maddenin yerinde olduğunu ve aynen Ikalbulü gerıeiktüğini arz etmek isterim. Saygılarımla.

 

 

   BAŞKAN — Sayın İşgüzar, buyurun.

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

HİLMİ İŞGÜZAR (Sinop) — Muhterem milletvekilleri, ben, benden önce konuşan arkadaşlarımın bâzı fikirlerine iştirak etmekle beraber bir noktaya temas etmek için huzurunuza geldim. 115 inci madde Anayasaya aykırı bir madde değildir. Çünkü kamu yararı olduğu yerde özel şahıs ve kişilerin menfaatleri ondan sonra gelir. Her şeyde bir vazife hak ve mükellefiyetler karşılıklı birbirlerine çeşitli tâvizler venmek mecburiyetindedir. Burada «Muvazzaf subaylar, astsubaylar, subay ve astsubay nasbından itibaren 10 sene hizmet etmedikten sonra istifa edemezler» kaydı, esasında askerliğin icabatıdır. Benden önce konuşan sayın arkadaşım Mustafa Akalın'ın da söylediği gibi, bâzı zaman memleket menfaatlerinin korunmasını sağlamak için şahısları askere alıyoruz, iki sene, üç sene, beş sene; bunları hizmet servisinde çalıştırıyoruz. Bu bakımdan Anayasa ile ilgisini şahsan bendeniz göremiyorum.

Yalnız bu maddenin biraz daha elâstiki olabilmesi için; On yıl hizmet etmedilkçe istifa edemezler, ancak Devletin bunlara yaptığı çeşitli yardımlar vardır, çeşitli masraflar vardır, ödeme yapılır, masrafları ödeme yapmak suretiyle istediği zaman ayrılabilir imkânının maddede yer alması yerinde olurdu. Benim görüşüm bu merkezdedir. Hürmetler ederim.

 

 

   BAŞKAN — Başka söz istiyen?... Buyurun efendim.

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

GEÇİCİ KOMİSYON BAŞKANI İSMAİL SARIGÖZ (Rize) — Muhteremi arkadaşlar, 115 nci madde subaylarla, astsubayların yükümlülüklerini tanzim etmektedir. Takdir buyuracağınız veçhile Silahlı Kuvvetlere lüzumlu personel yetiştirebilmek için Devlet harb okulları, astsubay okulları, harb akadamileri ve çeşitli okullar açmış ve bunlara talebe almak suretiyle Silahlı Kuvvetlerin çeşitli bölümlerine personel yetiştirmektedir. Bu personeli yetiştirebilmesi için Devletlin giriştiği türlü külfet vardır. Devlet buna mukabil âdeta hizmet akdi gibi bir akidle bu personelle kendisine bir yükümlülük tahmil etmek suretiyle bir akit yapmış durumuna girmekledir. Şimdi eski arkadaşlar hatırlıyacaklardır. Silâhlı Kuvvetlerde istifa süresi 15 yıldır.  O zaman, bu sürenin Anayasaya aykırılığı iddia edilmedi,  fazla, uzun olduğu iddia edildi ve bilâhara çıkarılan bir kanunla on yıla indirildi.

   

 

   Eski Tüfek:

 

   İsmail SARIGÖZ burada yalan söylüyor! “O zaman” dediği, 1953 senesi.

   1953 senesinde 6077 sayılı kânun ile 15 senelik "mecburî hizmetin";

 

  • İnsan Hakları Evrensel Beyânnâmesi’ne,
  • Borçlar Kânunu

      ve

  • Medenî Kânuna aykırı olduğunu Tokad vekili Muzaffer ÖNAL iddia etdi.

 

   1953 senesinde Teşkilât-ı Esâsiye Kânunu meriyyetde idi.

 

   Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş kânunu olan bu kânunda;  askerin “mecburî hizmet” süresine dâir hükümler olduğunu söylemek, süzme aptallıkdan ya da  nâmussuz bir yalancılıkdan başka bir şey olamaz.

 

   "Astsubay" dediği köle askere karşı bitmek tükenmek bilmeyen bir nefret ve hınç ile tavır alan mâlûl emekli subay İsmail SARIGÖZ’ün astsubaylardan kaynaklanan şiddetli bir kuyruk acısı olduğu besbelli... 

 

 

Yılanlıoğlu arkadaşımız bu sürenin fazla olduğunu iddia etseydi belki bir başka şekilde düşünmek mümkün olurdu. Ama Anayasaya aykırılığı İddia edildikte bunun Anayasaya aykırılığı ile uzaktan yakından bir alakası olduğunu kabul edemiyoruz. (1961 Anayasası, Md.65. IRBIK)

Şimdi Sayın İşgüzar arkadaşım dediler ki; biz prensip itibariyle ve bir yükümlülük olması bakımından bunun muhafazasında zaruret görürüz.

Ancak masrafları ödediği takdirde, Devletin yaptığı masraflar ödendiği takdirde bu kimselere istifa edebilme imkânlarını her sürede tanıyalım. Böyle anladım, yanlış anlamadıysam.

Takdir buyuracağınız veçhile Silâhlı Kuvvetlerin bir personel plânlaması vardır. Bu suretle harb okullarında, çeşitli askerî okullarda okuyup, okullarını bitiren vatandaşlara, Devletin masraflarını ödediği takdirde istifa etme imkânını tanırsak, ona bir yükümlülük teklif etmezsek o takdirde Devletin personel plânlaması, Silâhlı Kuvvetlerim personel plânlaması alt üst olacaktır. Kaldı ki, komisyonumuzun verdiği bir önerge ile 5434 sayılı Kanunda özel olarak tanzim edildiği bâzı hallerde subaylar, istifa etmiş kabul edilmekte ve Devletim yaptığı masraflar da maddenin fıkralarında tesbit edilen hadler içerisinde kendilerinden tazminat olarak ödettirilmektedir. Bu yükümlülüğü şahsi haklar takyidediliyor diye kabul ettiler. Biz bunu böyle düşünmüyoruz. Meselâ şahsi hakların bâzı hallerde buradaki durumdan daha ileri nisbetlerde takyidedildiği vâkıdır. Fıkralarda gelecektir, yabancılarla evlenenler ayrı bir muameleye tabi tutuluyorlar. Bugün dışişleri memurları yabancı memurlarla evlendikleri takdirde istifa etmiş sayılıyor ve kendilerinden Devlettin yaptığı masraflar tahsil ediliyor. Bu itibarla burada bir zaruret varıdır. Anayasa ile uzaktan yakından aykırılık bakımdan bir alâkası yok. Maddenin aynen kabulümü istirham ederiz.

 

 

FERDA GÜLEY (Ordu) — Söz istiyorum.

 

BAŞKAN — Komisyon önergesi üzerinde mi?

 

FERDA GÜLEY (Ordu) — Evet.

 

BAŞKAN — Buyurun efendim.

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 C.H.P. GRUPU ADINA FERDA GÜLEY (Ordu) — Muhterem arkadaşlarım, evvelâ bundan evvelki birleşimlerde kabul edilmiş olan bir usule bu birleşimde de riayet edilmesinin kanunun müzakeresinde çok faydalı olacağını hatırlatmak istiyorum. Komisyon, şimdi dinlediğiniz veçhile, bu madde de 5434 sayılı Kanunun bu mesele ile ilişkin maddenin iki hükmünü, iki fıkrasını getirerek, diğer yönlerden düzeltmeler yaparak, maddeye hakikaten güzel şekil vermiştir.

Metnin 115 nci maddesi okunmadan evvel komisyonun 115 nci maddesi okunsa ve müzakereye mevzu o olsaydı, bâzı arkadaşlarımız daha bu madde üzerinde aydınlanmış olacakları için ve bendeniz de bu sözü şimdi değil o vakit alacaktım.

Muhterem arkadaşlarım, bu maddede subaylar ve astsubaylar istifa yönünden birleştirilmektedir.

Çünkü, bu iki sınıf birbirinden istifa yönünden ayrı idiler. 5802 sayılı Astsubay Kanununa göre astsubaylar, dokuz yıl hizmet etmedikçe, subaylar da on yıl hizmet etmedikçe istifa edememekte idiler. Şimdi astsubaylar, subaylar gibi on yıl hizmet etmedikçe istifa edemez durumu getirilmektedir. Komisyonun değiştirgesinde de metindeki bu had muhafaza edilmiştir. Anayasaya aykırı değildir, tabiî hiçbir alâkası yoktur. Elbette ki Devlet, akdin iki tarafından biri olarak böyle bir şey getirebilir.

Karşı taraf kabul etmezse mesele yoktur. Ancak, bu hizmet süreleri getirilirken bu işin hukuku, mantığı ne idi, ne olabilir? Evet Devlet bir şart koşuyor, kabul eden vatandaş gelir, kabul etmiyen gelmez. Ama, bunun bir mantığı, bir hukuku vardır. Bu da o şahsa Devletin yaptığı masraf ile izah edilebilir, hizmetin ağırlığı ile izah edilebilir. Yani unsurları vardır. Biri, 15 sene iken, öbürü değildi, biri 10 sene iken öbürü dokuzdu. Şimdi astsubaylara, ona da on sene diyoruz.

Astsubay dediğiniz,

  • Ortaokulu bitirdikten sonra veya sanat enstitüsünü bitirdikten sonra veya muadili bir okulu bitirdikten sonra iki sene sınıf okulunda, astsubay sınıf okulunda okuyan gençtir.

 

Subay, harb okuluna eğer doğrudan doğruya alınmışsa veya bir fakülteye doğrudan doğruya alınmışsa düşününüz

  • Fakültede okuyacak,
  • Yüksek harçlıklar alacak,
  • 6 sene talebelik yapacak, altı sene sonra subay olacak. Masrafı ağır.

 

Hele ortaokuldan itibaren, liseden itibaren harb okulundan, kaynaktan böyle gelen bir subay, Devlete pahalıya mal olmuştur.

Mecburi hizmet kıstası, nihayet böyle bir mantıktan hareket etmek iktiza eder. İkisi de on sene. Birine çok masraf yapıldığı için evet on sene, öbürüne o kadar masraf yapılmamış. Denilebilir ki, harb okuluna birden alsak... Hiç masrafsız geliyor, ona on sene diyoruz. Askerî mektepten gelen? Ona da on sene diyoruz. Evet, Devlet olarak, mukavelenin bir tarafındaki Devlet diyor ki, liseyi bitiren bir genç, on sene mecburi hizmetin vardır, gel.

Şimdi...

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   BAŞKAN —;

 

   Sayın Güley,

 

   Müddetin beş dakika ile tahdid edilmiş olduğunu hatırlatırım efendim.

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

FERDA GÜLEY (Devamla) — Biliyorum efendim. Şimdi nihayet bunun astsubaylar için eski kanunda olduğu gibi dokuz seneye indirilmesi kanaatimce nasafete, madelete uygundur.

Eğer bu plânlamayı bozuyor, işte hepsi on sene olsun falan diye bir direnme, efendim on senede birleştirme yoluna gidilecekse, ki ben bunu tervic edemiyorum, (tervic; bir fikire katılma, desteklemek.IRBIK) bu takdirde işte Anayasa  ve kişi hürriyetlerine değinen arkadaşlarım için bilhassa söylüyorum, bunu da 5802 sayılı Kanunun dokuz seneyi tanzim eden hükmüne göre astsubay olmuşları, yani, halen bu tasarı çıkmadan evvel, kanunlaşmadan evvel, astsubaylık vazifesi yapmış olanları mutlaka bu hükmün dışına çıkarmak lâzımdır, işte Anayasaya ilişkin hüküm budur, müktesep hak vücut bulmuştur.

Ben dokuz sene üzerinden hizmet yapacağım diye astsubay olmuşum. Bu kanun dolayısiyle on sene çalışana yeni bir hüküm getiriyor.

Benden sonrakiler için tatbik edilebilir, benim için tatbik edilmemesi lâzımdır. Ya bu maddenin metninde bu gelmeliydi, ben bunu bekliyordum değiştirge önergesinden, yahut da daha evvelki bir maddede olduğu gibi, geçici maddelere bu madde ile ilişkin bir hüküm getirilmelidir. Komisyon eğer böyle getireceğiz derlerse hiç önerge filân verımiyerek kendilerine teşekkür ederim. Bu metnin oylanmasını rica ederim. Cumhuriyet Halk Partisi Grupu olarak bu iki husus dışında komisyonca gelen önergeyi tasvibettiğimizi saygılarla arz ederiz.

 

  

   BAŞKAN — Komisyon, buyurun efendim.

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

GEÇİCİ KOMİSYON BAŞKANI İSMAİL SARIGÖZ (Rize) — Muhterem arkadaşlarım;

Sayın Güley, astsubaylarla subayların mecburi hizmet sürelerinin onar sene olarak tesbitini, kendilerine Devletin yaptığı masraflar itibariyle bir kademeye tabi tutmak gerekir gibi, ben böyle anladım, beyanda bulundular ve dediler ki, meselâ askerî liselerde okumuş bir talebenin bilâhara harb otkıulunu bitirerek subay çıkması takdirinde Devletin yapacağı masraflar doğrudan doğruya astsubay okuluna girmiş ve astsubay çıkmış bir vatandaşa Devletin yaptığı masraflar arasında fark vardır. Bu fark doğrudur. Yalnız, biz burada Devletle bu okullara girip subay veya astsubay çıkacak olan vatandaşlar arasındaki akitte tek hizmet haddini de nazarı itibara aldık. Eğer, Devletin yaptığı masrafları nazarı itibara alarak, bu masrafların derecesine göre dereceli bir hizmet mükellefiyeti yükleseydik bu takdirde, Silâhlı Kuvvetlerde bir personel buhranına, bir personel plânlamasının intacına imkân kalmazdı.

Mesele doğrudan doğruya harb okuluna girmiş, harb okulunu iki yılda veya üç yılda bitirmiş bir vatandaşın mükellefiyeti ile, o zaman askerî liseye girmiş bir vatandaşın mükellefiyeti arasında fark olacak ve bu personel plânlaması alt, üst olacaktı. Biz buna gitmedik. Her iki zümreyi de on yıl mecburi hizmete tabi tutmak suretiyle bir had içerisinde yükümlülüğe tabi tuttuk.

 

 

 

    BAŞKAN — Muhterem arkadaşlarım; Geçici Komisyonun önergesini oylarınıza sunuyorum.

Kabul edenler... Kabul etmiyenler... Geçici Komisyonun önergesi kabul edilmiştir.

 

Geçici Komisyonun maddeye vermiş olduğu yeni şekli, 115 nci madde olarak oylarınıza

arz ediyorum. Kabul edenler... Kabul etmiyenler...

115 nci madde yeni şekli ile kabul edilmiştir.

 

 

 

  • Subaylarımız için 6 senelik tahsile bedel olarak 10 sene “mecburî hizmet”,
  • Köle astsubaylar için 2 senelik tahsile bedel olarak 10 sene “mecburî hizmet”
  • Subaylarımız için 6 senelik tahsile bedel olarak 1,6 kat “mecburî hizmet”,
  • Köle astsubaylar için 2 senelik tahsile bedel olarak tam 5 kat “mecburî hizmet.”

 

   Ey, “astsubaylara” bu 15 senelik “mecburî hizmet” gömleğini giydiren 27 Mayıs'ın darbeci subayları!..

   Mezarlarınızda şimdi ters dönün, inşallah!..

 

  *  *  *  *  *  

 

   1971 senesine vâsıl olduğumuzda,

   TSK’nın gahraman gomutanları subayları,

   Silâhlı Kuvvetler nâmına tıpda uzmanlık, mühendislik vs. eğitim almak için

   Yurt içi ve yurtdışına subaylar gönderdiğini keşfetdi…

   Aşağıda gördüğünüz 1424 sayılı kânunun 36’ncı maddesi ile de

   Bu “talebe” subaylarımızın “mecburî hizmet” süresini tesbit edecekler idi.

   İyi bir teklif olduğunda “astsubay” sınıfını hukukda yok sayan subaylarımız,

   Konu budaklı cinsinden “mecburî hizmet” kazığı sokmak olunca,

   Köle asker astsubayları da kendi düşdükleri bok çukuruna çekdiler…

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Bir astsubayın;

   Silâhlı Kuvvetler nâmına tıpda uzmanlık ve mühendislik eğitimi için

   Yurtiçinde veya yurtdışında kursa gönderildiği ne zamân görüldü?

 

   İşde, nâmussuz subaylarımız,

   Yuriçi ve yurtdışında tıpda uzmanlık, mühendislik vs. eğitimleri için kendilerine kesilen 15 senelik “mecburî hizmet” cezâsına,

   Hiçbir alâkası olmadığı hâlde, Ordumuzun köle askeri olan “astsubayları” da dâhil etdiler…

   Köle astsubay sınıfına hayırlı olsun!..

  

  *  *  *  *   

  

   Sözde Kıbrıs Barış Harekâtının ertesi senesinde;

   Eskişehir milletvekili Ayşe Aliye KÖKSAL ve vekil 33 arkadaşı meclise bir kânun teklifi verdi.

 

   Bu teklif ile;

   Yurt içi ve yurtdışında Silâhlı Kuvvetler nâmına tıpda uzmanlık, mühendislik vs. eğitim almak için gönderilen subayların bu eğitimlerde geçen sürelerinin “mecburî hizmetden” mahsub edilmesini isdediler

   Hiç alâkası olmadığı hâlde “astsubayları” da bu kânun teklifine, boşlukları doldurmak için “safra” niyetine eklemişler!

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *   

  

   Meclisdeki harâretli münâkaşalara bakdığımda;

   Bu kânun teklifinin kabul edilmesi için götünü yırtan vekillerden bâzılarının,

   İç oğlanı dâmatlarının

   Ya da

   Daşşağı doğuşdan incili mahdumlarının bu eğitimleri alan “torpilli subaylar” olduğu hissine kapıldım.

   

     Sömürgen subaylarımız;

   Bu eğitimleri alan subayların kuyruğuna takdıkları “muvazzaf subayların” da “mecburî hizmet” süresini bu tufada 15 seneden 10 seneye indirmeye çalışmışlar!..

 

   Fakat

   Kendisi de tekâüd bahriye zâbiti olan sabık Deniz Kuvvetleri Komutanı

   Ve dahi

   Dönemin Cumhurbaşkanı olan Fahri Sabit KORUTÜRK bu zokayı yutmamış!

   Şimdilik de olsa zor, oyunu bozmuş!

 

   TBMM’nin kabul etdiği bu kânunu Cumhurbaşkanı;

   27 Mayıs darbeci subayların yapdığı 1961 Anayasa’sı 93’üncü maddesinin kendisine verdiği yetkiye müsteniden reddetmiş.

   Böylece mamacı subaylarımızın kendi zâdegân iç oğlanları ve daşşağı incili mahdumları için verdikleri bu tezgâhda hevesleri kursaklarında kalmış!

   Ve meclisin kabul etdiği bu kânun da böylece “kadük” olmuş!

 

  *  *  *  *  *  

 

   1976 senesinde kabul edilen 2028 sayılı kânun ile

   Yurt içi ve yurtdışında Silâhlı Kuvvetler nâmına tıpda uzmanlık, mühendislik vs. eğitim almak için gönderilen subayların bu eğitimlerde geçen sürelerinin 15 senelik “mecburî hizmetden” mahsub edilmesi için

   1975 senesinde meclise verilen kânun teklifini

   Kendisi de tekâüd bir deniz subay olan sabık Deniz Kuvvetleri Komutanı

   Ve dahi

   Dönemin Cumhurbaşkanı olan Fahri Sabit KORUTÜRK veto etmiş idi!

   Daha aradan bir sene bile geçmeden,

   Kendi zâdegân iç oğlanları ve daşşağı incili mahdumlarının “mecburî hizmetinin” azaltılması için

   TBMM’ye bir hücum daha yapdılar.

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

   Aynı kânun teklifini daha şunun şurasında

   Geçen sene reddeden Dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Sabit KORUTÜRK, birden bire irşâd oldu!

 

   Artık bundan böyle;

   Kendi zâdegân iç oğlanları ve daşşağı incili mahdumları olan subaylarının;

   Silâhlı Kuvvetler nâmına tıpda uzmanlık, mühendislik vs. eğitim için yurt içi ve yurtdışında geçen süreleri, 15 senelik “mecburî hizmetden” mahsub edilecek idi.

 

   Bir buçuk senelik kısa bir süre içinde 180 derecelik bu keskin dönüş için

   Cumhurbaşkanı Fahri Sabit KORUTÜRK‘ü irşâd eden hakikât ne idi acap?..

 

  *  *  *  *  *  

 

   27 Mayıs darbesi bahânesi ile T.C devletinin üzerine çullanan cuntacı subaylar,

   Darbenin hemen ertesinde 1961 Anayasası’nı tezgâha sürmüşler idi.

 

   Bu darbeden sâdece 20 sene sonra

   Aynı suratlı fakat sâdece isimleri farklı başka darbeci subaylar

   Bu kez de 12 Eylül’de T.C devletinin üzerine çullandılar.

 

   Ve darbenin hemen ertesi senesinde de 1982 Anayasası’nı piyasaya sürdüler.

 

   Darbecibaşı subay Zottirik Kenan, artık Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmuş idi…

   Aynı sene içinde piyasaya sürdükleri 2642 sayılı aşağıda gördüğünüz şu kânun ile de

   Devleti ele geçiren “muvazzaf subaylar” ile birlikde,

  “Muvazzaf olmayan köle astsubayların” “mecburî hizmet” süresini 15 sene olarak tahkim etdiler.

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

   TSK’nın muhteşem subay gomutanları,

   Subay ve astsubay okullarından temin etmeyi beceremedikleri subayları,

   Sivil piyasadan tedarik etmek için 2001 senesinde bir kânun tertip etdiler.

 

   Bu kânun ile TSK’da ilk defâ olmak üzere “sözleşmeli subay ve astsubay” sınıflarını icâd etdiler.

   Sayısını Genelkurmay Başkanlarının bilmediği "subay ve astsubay sınıflarına" ilâve olarak,

   Artık ordumuzu “sözleşmeli subay ve astsubay” kurtaracak idi...

 

   Gerzek subaylarımızın 2001 senesinde tertip etdiği

   “Sözleşmeli subay ve astsubay” sınıfı hakkındaki düşüncelerimizi izhâr etdirmeden evvel,

   Bu konuda gönderdiğim CİMER dilekceme

   Ve dahi

   Bu dilekceme Millî Savunma Bakanlığının verdiği cevâbı sizlere bildireyim.

 

   Dönemin Genelkurmay Başkanının, dönemin siyâsî gerzeklerine dayatdğı

   Ve dahi

   2001 senesinde piyasaya sürdükleri “sözleşmeli subay ve astsubay” kânunu hakkında

   Bıldır şöyle bir dilekce gönderdim CİMER’e; 

 

 

      KONU: TSK’de İstihdam Edilen Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında.

   İLGİ: (a) 4678 sayı ve 13 Haziran 2001 târihli TSK’de İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve    Astsubaylar Hakkında Kânun.

   (b) 4982 sayı ve 09 Ekim 2003 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânunu.

   (c) 2004/7189 sayı ve 19 Nisan 2004 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânunun Uygulanmasına İlişkin Esâs ve Usûller Hakkında Yönetmelik.

 

    1. İlgi (a)’da merkûm kânun; TSK’de ihtiyaç duyulan sınıflarda istihdam edilmek üzere sözleşmeli olarak alınacak subay ve astsubayların hukukunu tanzim eden temel kânundur. S. Sayısı : 579 ile TBMM’ye takdim edilen işbu kânunun Komisyon Rapor sayısı ise 1/698’dir. Plan ve Bütçe ve Millî Savunma Komisyonlarının hazırladığı işbu Komisyon Raporlarının “Genel Gerekce” başlığı altında; 4678 sayılı işbu kânunun hedefleri şöyle tefrik ve tavzih edilmekdedir;

   (…)

   Belirtilen sebepler çerçevesinde bir zaruret olarak ortaya çıkan sözleşmeli subay ve astsubay istihdamının;

    a) Kıt'aların takım komutanı ve küçük rütbeli subay ve astsubay ihtiyacının, harp okulu ve astsubay okulu kaynaklı subay ve astsubaylara nazaran daha ekonomik olarak karşılanması

   b) Yedek subaylara nispetle, daha uzun süre istihdam edileceklerinden birçok hizmetin kısmen profesyonel personel ile yürütülmesine imkân verilmesi,

      c) Harp okulu mezunu subayların daha etkin ve kritik görev yerlerinde kullanılması,

      d) Yedek subay istihdamının zamanla azaltılmasına ve hatta kaldırılmasına imkân verilmesi,

    e) İleride, dış kaynaktan subay alımı uygulamasının durdurularak denenmiş çalışkan, istikbal vadeden sözleşmeli subayların muvazzaf subay kaynağına aktarılarak, dış kaynağın getirdiği olumsuz personel problemlerinin asgari seviyeye indirilmesi,

    f) Üst kademelerde arzu edilen subay ve astsubay mahrutunun teşekkülünde idareye elastikiyet sağlanması,

    g) Kısmen profesyonel ordunun teşkiline bir adım daha yaklaşılması,

    h) Diğer subay ve astsubay kaynaklarında meydana gelecek değişikliklerin telafisinde elastikiyet sağlanması,

   ı) İstihdam alanında, ülke çapında yeni bir iş sahası açılması,

    j) Sözleşmeli astsubayın sırasıyla önce muvazzaf astsubay daha sonra da muvazzaf subay olabilmesi,

 Mümkün olduğundan motivasyon ve verimlilik açısından da herhangi bir problemle karşılaşılmayacağı değerlendirilmektedir.

 

    2. İlgi (a)’da mezbûr işbu kânunun bugüne kadar geçen 18 senelik süre içindeki saha tatbikatı neticesinde;

    a. Kânunun yukarıda görülen temel hedefleri tahakkuk etdirilmiş midir?

    b. Tahakkuk etdirilmiş ise şâyet;

   b.1. Hangi hedefleri

   b.2. Hangi ölçü/derecede tahakkuk etdirilmişdir?

    c. İşbu kânun mucibince bugüne kadar istihdam edilen sözleşmeli subay ve sözleşmeli astsubay sayısı nedir?

   ç. İşbu kânun, hangi ülke kânunundan iktibas edilmişdir?

    d. Dünyanın hangi devletlerinin silahlı kuvvetlerde “sözleşmeli astsubay” istihdam edilmekdedir?

 

    3. İşbu dilekcemin yukarıda görülen ikinci maddesinde tevcih etdiğim beş suâlimi İlgi (b ve c) mevzuât muvacehesinde Millî Savunma Bakanlığının cevaplamasını saygılarım ile arz eylerim.10.09.2019. 1902077502.

 

 

   “Sözleşmeli subay ve astsubay” sınıfı hakkında yukarıdaki dilekcemde gördüğünüz suâllerime

   30 Mart 2020 Pazartesi günü (bugün) Millî Savunma Bakanlığı aşağıda gördüğünüz şu cevâbı verdi.

 

 

   CİMER Başvuru Cevabı

 

   Translate message to: English | Never translate from: Turkish

   CM

   Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi <Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.;

   Mon 3/30/2020 5:39 PM

   To: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.


   Sayın 
ŞÜKRÜ IRBIK,


   T.C Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER)’ne 10.09.2019 tarihinde yapmış olduğunuz 1902077502 sayılı başvurunuz 30.03.2020 tarihinde PERSONEL TEMİN DAİRESİ BAŞKANLIĞI tarafından cevaplanmıştır.

 

   CİMER başvurunuz incelenmiştir.

 

   Bilgi edinme talebiniz , 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ;

   Madde 7- Bilgi edinme başvurusu, başvurulan kurum ve kuruluşların ellerinde bulunan veya görevleri gereği bulunması gereken bilgi veya belgelere ilişkin olmalıdır.

    Kurum ve kuruluşlar, ayrı veya özel bir çalışma, araştırma, inceleme ya da analiz neticesinde oluşturulabilecek türden bir bilgi veya belge için yapılacak başvurulara olumsuz cevap verebilirler. 

   Madde 25- Kurum ve kuruluşların, kamuoyunu ilgilendirmeyen ve sadece kendi personeli ile kurum içi uygulamalarına ilişkin düzenlemeler hakkındaki bilgi veya belgeler, bilgi edinme hakkının kapsamı dışındadır. Ancak, söz konusu düzenlemeden etkilenen kurum çalışanlarının bilgi edinme hakları saklıdır.

   Kapsamında değerlendirildiğinden cevap verilememektedir.

   İyi günler.

 

 

   Yukarıda gördüğünüz cevâbına bakdığımda;

   Sözleşmeli subay ve astsubay kânununun kabul edilmesi için

   Millî Savunma Bakanlığı’nın 2001 senesinde TBMM’ye beyân etdiği “gerekceleri” çokdan unutduğunu

   Ve aslında TBMM’deki konuşmalarında “osdurup osdurup” ipe dizdiğini gördüm!.. 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Aslında “sözleşmeli subay ve astsubay” kânununun yukarıda gördüğünüz “gerekcesi”, bahâne idi…

 

   Fakat

   Bu kânun ile subaylarımızın “mama” hânesine yazılacak “irâd” şahâne idi…

 

   Bakınız,

   Bu kânun ile nâmussuz subaylarımız, aslında ne "halt" etmek isdemişler;

 

 

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNDE İSTİHDAM EDİLECEK

SÖZLEŞMELİ SUBAY VE ASTSUBAYLAR HAKKINDA KANUN;

 

      Dönem : 21, Yasama Yılı : 3. T.B.M.M.    (S. Sayısı : 579).

 

    Türk Silâhlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında

           Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe ve Millî Savunma Komisyonları Raporları (1/698);

 

          (…) 

                               Sözleşmeli subay ve astsubay sistemi ile; 

 

                                   harp okullarına alınacak öğrenci miktarı azaltılacak,        

                                                                    ve

   mevcut öğrencilerin de kurmaylık ve yükselme şansları daha da artacak...   

 

 

 

  27 Mayıs’ın karanlık suratlı darbeci subayları

  1967 senesinde tertip etdiği 926 sayılı darbe Kânunu Madde 14 ile

  Fakülte mezunu subaylara harp akademisinin kapısını çokdan kapatmış idi nasıl olsa!

 

 

  • Sözleşmeli subaylar, çayınızı getirecek,
  • Sözleşmeli astsubaylar, çorbanızı pişirecek,
  • Muvazzaf astsubaylar, götünüzü kaşıyacak,
  • Mükellef er, şehit olacak!..

 

   Peki,

   Sen, kurnaz kurmay subay ne yapacaksın?

 

   Gebeş beylik beygiri gibi karargâhda; 

  • Reyisin dediği gibi yan gel yat,
  • Arpa ye,
  • Su iç

         Ve

  • Bok sıç, öyle mi?..

 

   Vay sizi, nâmussuzlar vay!..

 


Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

   2002 seçimlerinde devleti ele geçiren AK Parti isimli fırka;

   Evvelâ “iktidâr” olmuş,

   Muayyen bir zâman sonra da “muktedir” olmuş idi.

 

   15 Temmuz’a giden meş’um ve dönülmez yolda;

   Hem rakiplerini bir an evvel saf dışı bırakmak

   Hem de

   Akdaşlarını bir an evvel isdediği mevki ve makâmlara yerleştirmek için

   2012 senesinde bir kânun piyasaya sürdü!..

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Bu kânun ile;

   "Muvazzaf subaylar"

   Ve dahi

   "Muvazzaf olmayan astsubayların" “mecburî hizmet” süresi 15 seneden 10 seneye tenzil edildi.

 

   Gerekce mi?

   Dört sene sonrasının 15 Temmuz akşamına bakmak kâfi olur!..

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

   Devletin üzerine çullanan AK Parti fırkası,

   15 Temmuz akşamı abdestsiz yakalanmış ve kelleyi teslim etmesine ramak kalmış idi!

 

   2012 senesinde piyasaya sürdüğü 6318 sayılı kânun ile

   15 Temmuz’un kozmik odasının kilidini açan hükûmet,

   Aynı kapıdan rakiplerin girmesini engellemek için

   6318 sayılı kânun ile açdığı kozmik kapıyı

   15 Temmuz'un ertesi senesinde bu kez de 681 sayılı KHK ile kapatdı.

 

   Bu KHK ile bıldır olduğu gibi Ak Parti fırkası;

   Muvazzaf subayların

   Ve dahi

   "Muvazzaf olmayan astsubayların" “mecburî hizmet” süresini 10 seneden 15 seneye terfi etdirdi.

 

   Gerekce mi?

   Adama laf bir kere söylenir,

   Biz de söyledik ya!...

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

   AK Parti fırkası;

   Daha bıldır, 681 sayılı KHK ile alelacele,

   15 seneye terfi etdirdiği “muvazzaf subay” ve “muvazzaf olmayan astsubay” “mecburî hizmet” süresini

   15 Temmuz’dan iki sene sonra tezgâha sürdüğü 7073 sayılı kânun ile tahkim etdi.

 

   "Gerekcesi", bir kânunun nâmusudur!..

 

   Darbe dönemlerinde darbeci subaylarımızın yapdığı kânunların bile

   İyi kötü “gerekcesi” var idi.

 

   Peki,

   Ak Parti fırkasının 2018 senesinde yapdığı bu kânunun “madde gerekcesi” nerede?

 

    "Madde gerekcesi bulunamadı!.."

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  


   Ne idüğü belli olmayan corona virüs ile çalkanan içinde yaşadığımız şu senenin

   İçinde yaşadığımız ayının 11’nci gününde

   “Muvazzaf olmayan astsubayların” “mecburî hizmet” süresinin tenzil edilmesi için

   CHP milletvekili Murat BAKAN, TBMM’ye bir kânun teklifi tevdi etdi.

 

   2/2714 Esas Numaralı bu kânun teklifi ile Murat BAKAN,

   “Muvazzaf olmayan astsubayların” 15 sene olan “mecburî hizmetinin” 10 seneye indirilmesini talep etdi.

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Kendisi de bir “astsubay” mahdumu olan CHP milletvekili Murat BAKAN,

   TBMM’ye verdiği kânun teklifinin “genel gerekcesi”nde şu savları ileri sürdü.

   

 

          GEREKÇE

 

   Astsubayların eğitim süreleri Meslek  Yüksekokulu mezunu oldukları için 2 yıl ve önlisans, subayların ise Harp Okulu mezunu oldukları için 4 yıl ve lisans düzeyidir.

   Türk Silahlı Kuvvetleri’nin subay ve astsubay yetiştirme süresi ve birinin önlisans, diğerinin lisans düzeyinde olması ve bu eğitim için harcanan bedelin de farklı olması ancak eğitim süreleri farklı olan astsubay ve subayların aynı sürede mecburi hizmete tabi tutulmaları Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olup, toplum vicdanını da zedelemektedir.

   Bu nedenle astsubaylar ile subaylar arasındaki mecburi hizmet yükümlüğü süresinin farklılaştırılması amacıyla bu kanun teklifi hazırlanmıştır.

 

 

 

   Aynı zamânda hukukcu olan Murat BAKAN’ın kânun teklifinin “madde gerekcesi” de şöyle idi;

 

 

     MADDE GEREKÇELERİ

 

   MADDE 1- 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda, 681 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Milli Savunma İle İlgili Bazı Düzenlemeler Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin 29. Maddesi ile değişiklik yapılarak 926 sayılı Kanunun 112. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan “Muvazzaf subay ve astsubaylar subay ve astsubay nasbedikleri târihden itibaren fiilen onbeş yıl hizmet etmedikçe istifa edemezler.” cümlesi “Muvazzaf subaylar subaylığa nasbedikleri tarihten itibaren (fiilen kelimesi burada yok. IRBIK) on beş yıl, muvazzaf astsubaylar astsubaylığa nasbedildikleri tarihten itibaren fiilen on yıl hizmet etmedikçe istifa edemezler.” şeklinde değiştirilerek; astsubay ve subayların eğitim süreleri arasındaki farktan kaynaklanan eşitsizlik giderilmeye çalışılmaktadır.

   Astsubayların eğitim süreleri 2 yıl, subayların ise 4 yıldır, bu eğitim için harcanan bedel de farklıdır.

   Dolayısıyla eğitim süreleri farklı olan astsubay ve subayların aynı sürede mecburi hizmete tabi tutulmaları Anayasa’nın eşitklik ilkesine aykırı olup, toplum vicdanını da zedelemektedir.

 

 

   Madde 1- 27.7.1967 tarihli 926 sayılı kanunun 112. Maddesinin 1. Fıkrasında yer alan “ “Muvazzaf subay ve astsubaylar subay ve astsubay nasbedikleri târihden itibaren fiilen onbeş yıl hizmet etmedikçe istifa edemezler.” cümlesi “Muvazzaf subaylar subaylığa nasbedikleri tarihten itibaren fiilen on beş yıl, muvazzaf astsubaylar astsubaylığa nasbedildikleri tarihten itibaren fiilen on yıl hizmet etmedikçe istifa edemezler.” şeklinde değiştirilmiştir.

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   “Muvazzaf olmayan astsubayların” 15 sene olan “mecburî hizmet” süresinin 10 seneye indirilmesi için

   “Astsubay” mahdumu ve hukukcu CHP milletvekili Murat BAKAN,’ın

   TBMM’ye verdiği kânun teklifine “gerekcesi” açısından bakdığımda;

   Bu kânun teklifinin “ölü doğmuş ve kadük” bir kânun olduğunu şimdiden ilan ediyorum.

 

   “Muvazzaf olmayan astsubayların” “mecburî hizmet” süresinin 10 seneye indirilmesi konusunda

   Murat BAKAN, sâmimî ise şâyet;

 

  •    Meslekdaşı Tokad Milletvekili rahmetli Muzaffer ÖNAL’ın,

           6077 sayılı kânunu TBMM’deki savunmasını kendine "örnek" alarak okumasını,

 

  •    926 sayılı darbe kânunu 112’nci maddesinin 1967 senesinde TBMM’de müzâkere edildiği

           111 sayılı Birleşimi kendisine "ibret" alarak okumasını,

 

            Ve dahi

 

  •     Babasının meslekdaşı olan ben Şükrü IRBIK'ın yazdığı bu makâleyi de "tenezzülen" okumasını,

   Önemle tavsiye ederim.

 

   Birincisi bu!...

 

 

          Milletvekili Murat BAKAN’ın billmesi icâb eden ikinci husus da şudur;      

 

   Murat BAKAN, kusura bakmasın!

   Hem “gerekcesi”nin zayıflığı ve hattâ içinin "boş" olması bakımından

   Hem de "astsubay" için talep etdiği 10 senelik “mecburî hizmet” süresinin "çok olması" bakımından

   Bu kânun teklifini, bir hukukcu hazırlamışa hiç benzemiyor!

 

   Yoldan geçen herhangi bir vatandaşı çevirsen ve durumu anlatsan!

   Desen ki;

-  Hacı, durum beyle iken beyle... Astsubayın “mecburî hizmet” süresi kaç sene olsun?

 

   O vatandaş şöyle der;

-   "7,5  sene olsun, be müslüman!.."

 

      Hukukcu Milletvekili Murat BAKAN; 

  • Astsubay” ismi verilen köle askerin “mecburî hizmet” süresinin 10 sene olmasına nasıl karâr verdi?
  • Türk gencinin ömründen çaldığı 10 seneyi “mecburî hizmet” kılıfı içinde kimden almış da kime bağışlıyor?

 

    Astsubay mahdumu Milletvekili Murat BAKAN “mecburî hizmet” konusunu; 

  • Emekli astsubay babasına sordu mu?
  •  Nezâket gösderip de TEMAD ‘a danışdı mı?
  •  TBMM’de bu konuda kim, ne zâman, ne lakırdı etmiş?
  •  Dünyânın hangi ordusunda şu târihde 15 sene “mecburî hizmet” var? 

   Zahmet edip de araşdırdı mı acap?..

 

   200 sene evvelinin Prusya Ordusundaki terâziye bile vursak,

   Türk astsubayına bugün verilen 2 senelik tahsilin bedeli en fazla 4 sene “mecburî hizmet” olabilir!

 

   Sen kendi oğlunu 10 sene “mecburî hizmet” ile köle “astsubay” yapar mısın, Murat?

   Astsubay çocuğu olan Murat BAKAN'da Prusya Kralındaki kadar da mı vicdân ve insâf yok?

   Yazıklar olsun sana, Murat!.. 

   

   Sevr Anlaşmasını Osmanlı Devletine dayatan yedi düvelin düşman gevuru bile

   1920 senesinde Osmanlı küçük zâbiti için "12 sene mecburî hizmeti" şart koşuyor idi!..

 

   Fakat

   Murat BAKAN, hovarda bir mirâsyedi gibi davranmış!

   Ve dahi

   Astsubaya 10 sene “mecburî hizmet” mahkûmiyeti giydirmiş.

    Köle “astsubaya” bir darbe de "astsubay çocuğu" olduğunu söyleyen Murat BAKAN vurmuş!

 

   Murat BAKAN’ın cevâbını bilmesi icâb eden en iç gıcıklayıcı suâl de şudur;

 

   Türkiye’nin sidik yarışdırdığı hangi ordularda “astsubay” ismi verilen “kuma” bir asker sınıfı var?..

 

   Tanıyan var ise şâyet, kendisine söylesin!

   Elindeki bu uyduruk kânun teklifi ile Murat BAKAN, züccaciye dükkânına girmiş file benziyor...

   Astsubay çocuğu Murat BAKAN, bu kânun teklifi ile kaş yapayım der iken ancak göz çıkartabilir!.. 

 

  *  *  *  

 

   Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKOrdumuzun köle askerleri olan sözde “muvazzaf astsubay” sınıfının

   Hâlen 15 sene olan “mecburî hizmet” süresini 10 seneye indirmek için

   Astsubay çocuğu olan CHP milletvekili Murat BAKAN’ın TBMM’ye verdiği bu kânun teklifini

   Bize bildiren kıymetli meslek büyüğümüz Fahrettin BAĞRI’ya bu vesile ile teşekkür ederim.

 

 

  *  *  *  

 

   Yeri geldiğinde bizim her boku bilen Genelkurmay Başkanları;

   NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sâhibiz diyerek dübürden üfürmeyi pek iyi bilirler!..

 

   Peki,

   Senin o birinci dediğin ordu ne durumda, sen ne durumdasın?

 

   Amerikan Genelkurmay Başkanları;

   1956 senesinden beri subayının "mecburî hizmet" süresini değişdirmemiş.

 

   Erini de 1973 senesinden beri sözleşmeli olarak askere alıyor! 

 

  *  *  *  

 

   İngiltere’nin yazılı Anayasası bile yok!..

 

   Yazılı Anayasa’sı olmayan bir devletin ordusu,

   Askerinin "mecburî hizmet" süresini değişdirmek için linet göt gibi cırt pırt kânun yapar mı?..

 

   Üniversite mezunlarını kabul eden İngiliz Harp Okullarındaki tahsil süresi sâdece 11 ay.

   Bu tahsilin karşılığı "mecburî hizmet" ise sâdece 3 sene.

 

   Erini de,

   Amerikan Ordusunun yapdığı gibi 2 ilâ 5 sene arasında değişen süreler ile "gönüllü" olarak askere alıyor.

 

   İngiliz ve Amerikan Ordularında;

   “Astsubay” olarak tesmiye edilmiş “kuma” bir asker sınıfı olmadığını söylemeye hâcet yok!..

 

   Fakat

   Bizim her boku bilen Genelkurmay Başkanları;

   Hem kendilerinin

   Hem de kuyruklarına takdıkları ve “muvazzaf astsubay” dedikleri köle askerlerin mecburî hizmet süresini

   1909 senesinden 2018 senesine kadar geçen 110 senede tam 28 kere değişdirmişler.

 

   Bu yapdıkları ile beyaz subaylarımız, ordumuzu resmen bozmuş!

 

   Bozulan sâdece ordumuz olmamış, elbetde,

   Ordumuzu bozan subaylarımızın kendileri de bozulmuş. Bundan hiç şüphem yok!

 

   Peki,

   Nerede, subaylarımızdaki bu bozukluk?

  •    Soyunda, sopunda,
  •    Sütünde, kanında, kalbinde, damarında,
  •    Aklında, vicdânında, kafasında,

            Ya da

  •    Nâmusunda mı?..

 

  *  *  *  

 

 

   T.C Devletinin son 120 senede meriyyete koyduğu kânunlar ile

   “Muvazzaf subay

   Ve

   Ordumuzun köle askerleri “muvazzaf olmayan astsubay” sınıfına

   Bugüne kadar takdir edilen “mecburî hizmet” süresini mukâyese etmek için

   Kânunlardan topladığım rakamları çizelgeye havâle etdim.

 

   İşde, karşıma şöyle rezil bir manzara çıkdı!..

 

 

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  *  *  *  

 

 

 

        27 Mayıs darbeci subaylarının tertiplediği 926 sayılı darbe kânunu ile

        “Astsubay” dedikleri köle askerlere giydirilen 15 senelik “mecburî hizmet” isimli deli gömleği;

  • 1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi’ne,
  • 1949 sene ve 3/9119 karar sayılı Bakanlar Kurulu Kârarı’na,
  • 6366 sayı ve 11.03.1954 târihli İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi ve Buna Ek Protokolün Tasdiki Hakkında Kânun’a,
  • Darbeci subayların cebren ve hile ile tertiplediği 1961 ve 1982 darbe Anayasa’larına,
  • 4721 sayı ve 21.11.2001 târihli Türk Medenî Kânunu’na

        Ve dahi

  • 6098 sayı ve 21.11.2001 târihli  Türk Borçlar Kânunu’na,

 

   Temelden aykırıdır.

   

   "Köle astsubaylara" kesilen bu “15 senelik mecburî hizmet” cezâsının hemen iptâl edilmesi için

    Daha ne olsun, Allah  aşkına?..

 

 

  *  *  * 

 

 

     Muhterem okuyanlar,

     Kıymetli "astsubay" meslekdaşlarım,

     Şimdi, şu suâllerin cevâblarını bulun bakalım;

 

     Türk Ordusunun köle askeri olan “astsubayın” T.C Devleti nazârında; 

 

  •  Köydeki kiralık ahır kadar bile olsa, kıymeti yok mu?
  •  Köydeki o ahırın içindeki öküz kadar bile olsa, itibârı yok mu?
  •  Köydeki o ahırın içindeki öküzü besleyen maraba kadar bile olsa, hakkı yok mu?..

 

 

  *  *  * 

 

   Dünyânın her ordusunda askerin,

   Bedelini ancak kanı ve canı ile ödeyebileceği “mecburî hizmet” konusunu

   Sâhil Güvenlik Komutanlığından emekli asubay ben Şükrü IRBIK;

   Almanya’dan Fransa’ya,

   İngiltere’den Amerika’ya,

   Osmanlı Devletinden T.C Devletine kadar olan ordulardaki vaziyetini

   Asubay Tefrikası 9 isimli bu makâlemizde tetkik etdim ve anladım.

   Ve dahi

   Bugüne kadar hiç bilinmeyen belgeler ile ilk defâ olmak üzere bugün, burada anlatdım!..

 

 Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   

   Makâlemizin ilk sayfalarında sizlere sorduğum 5 suâlin cevâbını da

   Buraya kadar yazdığım cümlelerimde sizlere fâş eyledim

   Ve dahi

   Ben Eski Tüfek Şükrü IRBIK vazifemi tamamladım.

 

   Okuyup bilmek ve anlamak da siz kıymetli meslekdaşlarıma kalıyor…

 

  *  *  * 

 

   Ordumuzun köle askeri olan "astsubaylara"

   Bu "mecburî hizmet” kefenini giydiren subaylarımıza ben

   Şimdi mezarlarında ters dönsünler, diye beddua etdim!

 

   Bu makâleyi okuyan mesleklaşlarım da ne diyeceklerini en iyi kendileri bilir!..

 

Bröve isimli 07d11

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

   Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız  

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKSahil Güvenlik Komutanlık BrövesiKapak 5

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası _14_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası _14_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Sahil Güvenlik Komutanlık BrövesiAsubay Tefrikası _7 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKSahil Güvenlik Komutanlık Brövesi

Asubay Tefrikası _14_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Sahil Güvenlik Komutanlık BrövesiAsubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

 

 

 

 

Eski Tüfek Şükrü IRBIK’dan

Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR’a Açık Mektup

 

KONU: Yedek Subay Asker Sınıfının Lağvedilmesi Hakkında.

İLGİ: (a) 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kânunu.

(b) TBMM Tutanak Dergisi, Dönem: IX, Cilt: 24, Toplantı: 3, 106’ncı Birleşim, 10.VII.1953, Cuma.

Sayın Hulusi AKAR,

Millî Savunma Bakanı

Bugün ordularımızda hâlen mevcut olan “yedek subaylık” hakkında yazdığım açık mektubumu,

Cevâplamanız için aşağıda size gönderiyorum.

Saygılarım ile

Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

Eski Tüfek Şükrü IRBIK'dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR'a Açık Mektup

 

Eski Tüfek Şükrü IRBIK'dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR'a Açık Mektup

 

 

 

 

 

Kurucu Reisicumhurumuz ATATÜRK,

1927 senesinde bir kânun meriyyete koydu.

Yedek subaylık hizmetini ihdâs ve tanzim eden bu kânunun ismi

İhtiyât Zâbitleri ve İhtiyât Askerî Memurları Kânûnu idi.

Aşağıda, bu kânunun birinci maddesini görüyorsunuz. 

Eski Tüfek Şükrü IRBIK'dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR'a Açık Mektup

 

Birinci Madde; İhtiyat zabit ve ihtiyat memur sınıfı seferde muhtelif kadro boşluklarını doldurmak maksadile yapılmıştır.

 

1076 sayılı kânunun yukarıda gördüğünüz birinci maddesini izah etmeye zannederim ki hâcet yok!

 

*  *  *  *  *

 

Birinci Reisicumhurumuz ATATÜRK,

1927 senesinde bir kânun daha meriyyete koydu.

Mükellef askerlik hizmetini ihdâs ve tanzim eden kânunun ismi

Askerlik Mükellefiyeti Kânunu idi.

Bu kânunun birinci maddesi şöyle diyor idi; 

 

Askerlik Mükellefiyeti Kânunu

 

(Resmi Ceride ile neşir ve ilanı: 12, 17/VII/1927 – Sayı: 631: 635)

 

BİRİNCİ MADDE -  Türkiye Cümhuriyeti tebaası olan her erkek, işbu kânun mucibince askerlik yapmaya mecburdur.

 

 Neferden zâbit vekiline (hariç) kadar olanlara efrad denir. 

 

5802 sayılı Astsubay Kânununa göre;

1951 senesinden beri “astsubay” dediğimiz asker sınıfı, işde tam da bu târife uymakdadır.

Netice itibârı ile;

Bugün sizin “astsubay” dediğiniz asker kişiler aslında 1927 senesinden beri efrâd (erât)’dır.

 

*  *  *  *  *

 

 

Sayın AKAR,

Yukarıda sizin de gördüğünüz üzere bu kânun;

Her erkek vatandaşın istisnasız olarak askerlik yapmasını emrediyor idi.

Yeri gelmiş iken bir hakkı sâhibine teslim edelim!

ATATÜRK’ün yapdığı bu kânunu ilk delen kişiler;

  • 1980 senesinin Cumhurbaşkanı emekli subay darbeci zottirik Kenan EVREN

   Ve dahi

  • Başbakan darbeci paragöz Turgut ÖZAL’dır. 

Eski Tüfek Şükrü IRBIK'dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR'a Açık Mektup

 ATATÜRK’ün hazırladığı bu kânunun en önemli tarafı da şudur;

1927 senesi itibârı ile T.C Ordusunda iki sınıf asker var idi. 

Eski Tüfek Şükrü IRBIK'dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR'a Açık Mektup

Yukarıda sizin de gördüğünüz üzere bu kânuna göre;

Mükellef” askeri saymaz isek şâyet 1927 senesinde ordumuzda sâdece  muvazzaf zâbit  (subay) var idi.

Askerlik Mükellefiyeti Kânununun Türk askerlik mesleğine getirdiği yeniliklerden birisi de

Bu kânunun onbirinci maddesinde söz edilen “gönüllü askerlik” idi.

Buradaki “gönüllü askerlik”,

Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi ABD ordusunun bugün uyguladığı “gönüllü” (enlisted) askerliğin ta kendisi idi.

Eski Tüfek Şükrü IRBIK'dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR'a Açık Mektup

 

*  *  *  *  *

Eski Tüfek Şükrü IRBIK'dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR'a Açık Mektup

 

 

 

 

 

 Sene 1953…

Birinci “demir gırat” hükümeti devr-i icraâtının üçüncü senesine vâsıl olmuş idi…

Yarısı okuma yazma dahi bilmeyen “seçmen” vatandaşımız;

Devleti idâre etmesi için aşağıda gördüğünüz şu “devlet adamları”nın ellerine teslim etmiş idi.

Eski Tüfek Şükrü IRBIK'dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR'a Açık Mektup

TBMM, 10 Temmuz 1953 Cuma günü ictimâ eyledi.

Eski Tüfek Şükrü IRBIK'dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR'a Açık Mektup

Gündem;

Köy enstitüsü ve sanat enstitüsü mezunu vatandaşlara “yedek subaylık” hakkı verilmesi idi.

Eski Tüfek Şükrü IRBIK'dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR'a Açık Mektup

Eski Tüfek Şükrü IRBIK'dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR'a Açık Mektup

*  *  *  *  *

 

Öğretmenin;

Sınıfda iken kulağını çekdiği talebesine kışlada selâm verdiği bu rezil durumu ilk fark eden kişi

Muğla vekilimiz Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU idi.

Sanat enstitüsü mezunu vatandaşların askerlik mükellefiyetini “yedek subay” olarak yapması için bir kânun teklifi hazırladı.

Ve bu kânun teklifi hakkında 1953 senesi 10 Temmuz’da o mübârek Cuma günü söz aldı.

Eski Tüfek Şükrü IRBIK'dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR'a Açık Mektup

Kore harbine iştirâk etmiş gâzi ve aynı zamânda emekli bir subay olan Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU;

Konuşması esnâsında “yedek subaylık” konusunda meclisde şu sözlerini târihe şerh düşdü; 

 

1953_6137_B_106, 10.VII.1953 Cuma.

 

NÂTIK POYRAZOĞLU (Muğla) — (…)

Hemen hepiniz yedek subay olduğunuz için, memleketin bütün münevver kitlesi yedek subay olduğu için, bundan sonra da bu münevver kitle yedek subaylık vazifesini alacağı için, bugünkü statü üzerinde biraz konuşmak istiyorum. Müsaadenizi rica edeceğim. Çünkü millî ve mühim bir dâvadır. Beni dinledikten sonra siz de, tahmin ediyorum, kaani olacaksınız ki

 

Bugünkü yedek subay statüsü kökünden değişmesi icabeden bir statüdür.

 

Medenî milletlerin, muharip milletlerin, modern ordulara sahip milletlerin ordularında bugün bizde mevcut yedek subay statüsü kalmamıştır.

 

Muğla vekili Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU’nun konuşmasından sonra

Aynı konuda başka bir vekil meclisde söz aldı; Ahmet Rıfat ÖZDEŞ.

Kırşehir vekilimiz Ahmet Rıfat ÖZDEŞ de emekli deniz subayı idi…

Eski Tüfek Şükrü IRBIK'dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR'a Açık Mektup

Bu vekilimiz Ahmet Rıfat ÖZDEŞ de “yedek subaylık” konusunda şu hakikâtleri târihe şerh düşdü;

 

BÜTÇE KOMİSYONU ADINA RİFAT ÖZDEŞ (Kırşehir) — Muhterem arkadaşlar (…);

Bugün Nâtık Poyrazoğlu arkadaşımızın söylediği gibi, asıl ve mühim olan, orduda “yedek subaylık” mefhumunu kaldırıp muvazzaf subaylık, personel subaylık koymak lâzımdır. Bu esas halledilmeye muhtaçtır.

 

Ben bu mevzuda Millî Savunma Vekiline şükranlarımı arzederim, kendileri bu kanunu Teşrinievvele kadar yetiştireceğini komisyonumuzda vait buyurmuşlardı.

Bugün cari bulunan Yedek Subaylık Kanunu muazzam bir adaletsizliğe meydan vermektedir. (…)

 

Eski Tüfek Şükrü IRBIK'dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR'a Açık Mektup

15Eski Tüfek Şükrü IRBIK'dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR'a Açık Mektup

*  *  *  *  *

Eski Tüfek Şükrü IRBIK'dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR'a Açık Mektup

   Yüce Türk milletinin yüksek irâdesinin yeğâne tecelligâhı olan TBMM,

   2001 senesinde bir kânun meriyyete koydu;

   Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kânun.

   Bu Kânunun amacı;

  “Türk Silâhlı Kuvvetlerinde ihtiyaç duyulan sınıflarda istihdam edilmek üzere sözleşmeli olarak alınacak subay ve astsubayların hukukunu düzenlemek” idi.

 

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNDE İSTİHDAM EDİLECEK

 SÖZLEŞMELİ SUBAY VE ASTSUBAYLAR HAKKINDA KANUN

  

   Kanun Numarası                     : 4678

   Kabul Tarihi                             : 13/6/2001

   Yayımlandığı R. Gazete         : Tarih    : 21/6/2001      Sayı   : 24439

   Yayımlandığı Düstur              : Tertip  : 5                        Cilt    : 40

   

BİRİNCİ KISIM

Genel Hükümler

             Amaç

Madde 1 – Bu Kanunun amacı; Türk Silâhlı Kuvvetlerinde ihtiyaç duyulan sınıflarda istihdam edilmek üzere sözleşmeli olarak alınacak subay ve astsubayların teminini, yetiştirilmelerini, sınıflandırılmalarını, hizmet şartlarını, yükselmelerini, atama ve yer değiştirmelerini, görev ve yükümlülüklerini, özlük ve sosyal haklarını, muvazzaf subaylık veya muvazzaf astsubaylık statüsüne geçmelerini, ayırma ve ayrılma esaslarını düzenlemektir.

 

 

4678 sayılı bu kânun hakkındaki “tasarıyı” dönemin Başbakanı Bülent ECEVİT meclise arz etdi.

   TBMM’ye arz etdiği kânun tasarısının “Genel Gerekce”sinde Başbakan Bülen ECEVİT,

   Bu kânunun hedeflerinden birisinin de

   “Yedek subay istihdamının zamanla azaltılmasına ve hatta kaldırılmasına imkân verilmesi

   Olduğunu TBMM’ye beyan etdi.

 

Dönem : 21           Yasama Yılı : 3                                                                                        T.B.M.M.    (S. Sayısı : 579)

 

Türk Silâhlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanun Tasarısı

                                                                                ve

                              Plan ve Bütçe ve Millî Savunma Komisyonları Raporları (1/698)

T.C.

Başbakanlık

Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü

Sayı : B.02.0.KKG.0.10/101-90/2625                                                                                23.5.2000

 

 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Millî Savunma Bakanlığınca hazırlanan ve Başkanlığınıza arzı Bakanlar Kurulunca 5.5.2000 tarihinde kararlaştırılan “Türk Silâhlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kanun Tasarısı” ile gerekçesi ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.

 

Bülent Ecevit

Başbakan

GENEL GEREKÇE

(…)

Belirtilen sebepler çerçevesinde bir zaruret olarak ortaya çıkan sözleşmeli subay ve astsubay istihdamının;

(…)

 d) Yedek subay istihdamının zamanla azaltılmasına ve hatta kaldırılmasına imkân verilmesi,

Mümkün olduğundan motivasyon ve verimlilik açısından da herhangi bir problemle karşılaşılmayacağı değerlendirilmektedir.

(…)

 

*  *  *  *  *

Eski Tüfek Şükrü IRBIK'dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR'a Açık Mektup

 

 

 

 

 

 Hukuken mevcut olsa da Yedek Askerî Memurlar ordumuzda bugün artık fiilen yok!

Fakat

2019 senesinde ilk günlerini idrâk etdiğimiz Zemheri ayının şu günlerde kendi hükümünü sürdüğü gibi;

1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kânununundaki “yedek subaylık” ibâresi

Sizin de aşağıda gördüğünüz gibi bugün de aynı şekilde kendi hükümünü sürüyor... 

 

YEDEK SUBAYLAR VE YEDEK ASKERÎ MEMURLAR KANUNU (1)

 

Kanun Numarası : 1076

Kabul Tarihi : 16/6/1927

Yayımlandığı R. Gazete :   Tarih : 9/7/1927   Sayı : 628

Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3   Cilt : 8   Sayfa : 733

 

Madde 1Yedek subay ve memur sınıfı seferde muhtelif kadro boşluklarını doldurmak maksadiyle yapılmıştır.

 

Bu sınıfa ayrılanlar hazar vaktinde yetiştirilmek üzere talim ve manevralarda bulundurulur.

 

*  *  *  *  *

 

Biz bugün, 2019 senesinin birinci ayındayız.

Her ikisi de emekli subay olan;

Muğla vekili Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU

Ve dahi

Kırşehir vekili Ahmet Rıfat ÖZDEŞ’in,

Yedek subaylık” konusunda söylediklerinin üzerinden tam 66 sene deverân eyledi.

 

 

Yedek subaylık mefhumunu kaldırılmak” için dönemin Millî Savunma Bakanı Ali Seyfi KURTBEK;

1953 senesinden bugüne kadar “çalışmaya” başlayalı tam 66 sene deverân eyledi.

 

 

Selefi emekli subay Ali Seyfi KURTBEK’in 1953 senesinde başlatdığı bu “çalışmadan”,

Bugünün Millî Savunma Bakanı emekli subay Hulusi AKAR’ın haberi var mı acap?..

 

 

1953 Senesinden Beri;

  • Medenî milletlerin,
  • Muharip milletlerin,
  • Modern ordulara sâhip milletlerin ordularında,

 

Yedek subaylık mevcut değil.

 

 

Eski Tüfek Şükrü IRBIK 2019 senesinin Zemheri ayında soruyor!

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti;

  • Medenî millet ise,
  • Muharip millet ise,
  • Modern ordulara sahip millet ise şâyet

 

Türkiye Cumhuriyeti Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR,

Yedek subaylığı bugün hâlâ niçin lağvetmiyorsun?

 


Eski Tüfek Şükrü IRBIK'dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR'a Açık Mektup

 

 

 

 

 Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

 

 

Çünkü Asubay!

Aralık 21, 2017

 Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 Çünkü Asubay

 SENE: 2017, Şeb-i Yeldâ  

 

  Türkiye Cümhuriyeti Ordusunda 

 Bizlerin  Assubay  veya  Astsubay   olarak bildiği kelime hakkında 

 Bugün burada son sözü söyleyeceğiz, inşallah! 

 Assubay  mı diyorsunuz? 

  •  Sahtekâr zâbit Kâzım’ın ağzı ile konuşuyorsunuz! 

 Astsubay  diyor iseniz şâyet, 

  •  Bu kez de sahtekâr subay Rifat’ın ağzı ile konuşuyorsunuz! 
  •  Assubay  değil ise 
  •  Astsubay  da değil ise 

 

Peki, nedir bu kelimenin aslı kökü acap? 

Bugün, hak zuhûr edecek 

Ve dahi 

 Bâtıl, burada zâil olacak, evvel Allah! 

     Suyu, pınarın gözesinden içmeli, değil mi?     

 Yerimiz dar, vakdimiz sınırlı! 

 Haydi, buyurun öyle ise... 

 

*  *  *  *  *

 

 

SENE: 1926  

 

 Türkiye Cümhuriyeti Ordusu zâbitan heyetinin 

 Arapca ve Farsca  olan rütbe isimleri aşağıdaki gibi idi. 

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

 

  SENE: 1934  

 

 Birinci Reisicumhur ATATÜRK, 

Arapca  ve  Farsca  olan asker rütbe isimlerinin Türkceleşdirilmesini emretdi. 

 

   Hazırladığı Kânun teklifine TBMM,  

 Aşağıda gördüğünüz üçüncü maddeyi ekledi. 

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

1a

 

*  *  *  *  *

 

 

  SENE: 1935  

 

Arapca  ve  Farsca  menşeli olan asker rütbe isimlerine

"Öz Türkce" karşılık türetmek için kolları sıvayan İcrâ Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu), 

Hazırladığı Kânun taslağını Reisicumhur ATATÜRK’e arz etdi.

 

  Reisicumhur ATATÜRK;  

 Astsubay  şeklinde hazırlanıp kendisine arz edilen  rütbe ismini 

  Bizzat kendisi  Asubay  şeklinde tâdil etdi.  

 

  Bu tâdili de aşağıda gördüğünüz üzere şiir gibi izah etdi.   

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  * 

 

 

  SENE: 1935  

 

 T.C. Büyük Erkânıharbiye Reisliği

Rütbe ve Birliklerin Öz Türkce Karşılıkları” isimli kitabı neşretdi. 

 

Bu kitabın içine ekledikleri tamimler ile Devlet dâireleri;

Asker rütbe isimleri ve bâzı askerî terimlerin

Bu kitapda yer alan  Öz Türkcelerinin  kullanılmasını emretdi.

 

  • 19 Şubat 935: Büyük 

    Erkânıharbiye 

    Reisi Mareşal Fevzi ÇAKMAK
  • 19 Şubat 935: Büyük 

    Erkânıharbiye 

    Reisliği
  • 17/11/935-İstanbul: Türk Dili Tetkik Cemiyeti (T.D.T.C) Başkanı Saffet ARIKAN

 

Başvekil İsmet İNÖNÜ 

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIKÇünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

 

Bu kitapdaki;

 

  • " Asubay " kelimesinin “ zâbit vekilliği ( asteğmen ) anlamına geldiğine,

        Ve dahi bize bugün;

       “ Üstçavuş ” olarak yutdurulan kelimenin aslının “ üsçavuş ”,

 

  • Hemen yukarıdaki çerçevede gördüğünüz üzere, "asteğmen" olarak bildiğimiz kelimenin de o vakitde gene " asteğmen " olduğuna lutfen dikkat ediniz.

 

 

Aynı çalışma kapsamında Birinci Reisicumhur ATATÜRK;

 

 Erkânıharbiyei Umumiye ” olan askerî tâbiri de

" Genelkurmay ” olarak tâdil etdi.

 

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Tam bir sûretini ben temin etdim.

Fakat 

Büyük Erkânıharbiye Matbaasında basdığı bu kitabın bugün itibârı ile bir nüshasının

Genelkurmay Başkanlığının kendi kütüphânesinde mevcut olduğunu öğrendim.

 

Neşredildiği 1935 senesinden bugüne kadar geçen 82 seneden beri

  Rütbe ve Birliklerin Öz Türkce Karşılıkları  isimli bu kitabı  

  İlk kez sizler görüyorsunuz.  

 

 

*  *  *  *  *

 

 

  SENE: 1935  

 

 TBMM’de kabul edilen Ordu Dâhili Hizmet Kânunu ile

Yeni rütbe isimleri resmen kullanılmaya başlandı. 

 

 Bu kânun ile Türkiye Cümhuriyeti Ordusunun askeri;   

1. Erbaş  

2. Subay  olmak üzere  iki sınıfa  tefrik edildi. 

 

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Yukarıda gördüğünüz bu kânundaki  Asubay ” tâbiri;

 

  •  Yarsubay ,
  •  Asteğmen ,
  •  Teğmen ,
  •  Yüzbaşı  rütbelerinin “ ortak isimi ” oldu.

 

 

*  *  *  *  *

 

 

  SENE: 2014  

 

 Yukarıdaki sayfada gördüğünüz rütbe isimleri kitabının sâhibi ve 

 Türk Dil Kurumunun 11 sene Başkanlığını yapan 

 Prof.Dr. Sayın Şükrü Hâlûk AKALIN ile 

 Görevli olduğu üniversitedeki kendi makâmında bizzat  görüşdüm 

 Ve dahi 

Bu sayfada okuduğunuz bilginin bir kısmını Sayın AKALIN’dan aldım.

  

Çünkü Asubay_ Prof.Dr. Şükrü Haluk AKALIN_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 Asubay  kelimesi hakkındaki hakikâtin

 gün ışığına çıkartılması için 

  Gösderdiği yakın ve samimi alâkadan dolayı 

Bütün Asubaylar adına Şükrü Hocama teşekkür ediyorum. 

 

 

*  *  *  *  *

 

 

  SENE: 1938  

 

 Reisicumhur ATATÜRK’ün bizzat kendisinin   Asubay  şeklinde türetdiği kelimeye 

 Ne hazindir ki ilk tecâvüz eden kişi de 

 ATATÜRK’ün zâbiti oldu.  

 

Aşağıda gördüğünüz kânunun esbâbı mucibesi (gerekcesi) şu idi;

 Assubay ” rütbe kümesine dâhil olan;

 Teğmen  tâbirini  üstteğmen, 

  •  Asteğmen  tâbirini  teğmen, 
  •  Yarsubay  tâbirini de  asteğmen  olarak tebdil etmek idi.

 

  Fakat ne var ki;  

 Mirlivâ Kâzım SEVÜKTEKİN isimli İngiliz çaşıtı bir zâbit,

Meclisde binbir türlü sahtekârlıklar yapdı

 Ve dahi

  Asubay  kelimesindeki  “ s ” harfinin yanına 1938 senesinde bir “ s ” harfi ilâve etdi. 

" Asubay tâbirinde böylece " Assubay "  yapdı.

 

Bu kânun ile ilk defâ uydurdukları " Assubay " tâbiri bu kez de;

 

  •  Asteğmen, 
  •  Teğmen, 
  •  Üstteğmen, 
  •  Yüzbaşı  rütbelerinin "ortak ismi" oldu.

 

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

 

  SENE: 1951  

 

İnsan, ölmeye

Hâin de hâin olmaya görsün!

Sırtını döndüğü zâbitler;

ATATÜRK’ün bu emânetine hıyânet etmekde birbiriyle yarışdı...

 

 Ne de olsa ağacın kurdu, kendi gövdesinde idi. 

 Çaşıt ve sahtekâr  Mirlivâ Kâzım’dan sonra 

 Bu kez de Askerî Hâkim unvânlı bir Korgeneral, harama uçkur çözdü!  

 

Aşağıda gördüğünüz 5802 sayılı kânunun esbâbı mucibesi (gerekcesi); 

" Gedikli Erbaş "  dedikleri “ortada sandık” askerleri “ Assubay "lığa terfi(!) etdirmek idi.

 

 

   Fakat ne var ki;  

 

TBMM’de, vekillerin gözü önünde kıvrak bir kalem hareketiyle sahtekârlık yapan Korgeneral Rifat TAŞKIN

 Assubay  kelimesindeki iki “ s ” harfinin arasına “ t ” harfini,

Paslı bir hançer gibi sapladı.

 

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

 

  SENE: 1951  

 

 Aşağıda gördüğünüz Kânun TBMM’de görüşülür iken 

 Türk Milletini temsil eden vekillerden bir dânesi dahi 

 Astsubay  kelimesini nerenden uydurdun, ey subay Rifat TAŞKIN, diye sormadı...

 

 Eski Tüfek; 

 "Astsubay"  kelimesini sahtekâr subay Rifat TAŞKIN’ın neresinden uydurduğunu biliyor da!

Şimdi aklından geçenleri şuraya bir dökse hani!..

Ortalık toz duman olur!..

 

Rifat TAŞKIN'ın sahtekârlık ile bu kânuna sokuşdurduğu “ Astsubay ” kelimesi bu kez de;

  •  Çavuş ,
  •  Üstçavuş ,
  •  Başçavuş ,
  •  Kıdemli başçavuş   rütbelerinin “ ortak isimi ” oldu.

 

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

ATATÜRK'ün subayları olduğunu söyleyen sahtekâr subaylarımız

ATATÜRK'ün türetdiği " üsçavuş " kelimesini de kânunsuz olarak "üstçavuş" yapdılar.

 

*  *  *  *  *

 

5802 sayılı  Astsubay ” Kânununu hazırlayan sahtekâr subaylarımız şöyle dedi;

Muhtelif kânunlarda geçen “ astsubay ” adı “ subay ” olarak değiştirilmiştir.

 

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

Fakat bunu diyen kerizci subaylarımızın hepsi ağızlarını domaltarak koca bir yalan söyledi.

Zere

O güne kadar yapılan “muhtelif kânunların hiçbirisinde  “ astsubay ” adı yok idi.

 

 

*  *  *  *  *

 

   SENE: 2017, Şeb-i Yeldâ;  

 

 Türkiye Cumhuriyeti Devleti; 

 1923 senesinde 364 sayılı kânun ile teşkil edilmiş bir kânun devletidir. 

 Hükümran devlet olmanın temel hususiyeti kânun yapabilme kudretidir. 

 Kânun ile ihdâs edilen bir husus ancak başka bir kânun ile tebdil edilebilir. 

 

  • " Asubay " kelimesi de kânun ile ihdâs edildi   

          Ve dahi

  • Ancak yeni bir kânun ile tebdil edilebilir idi.

 

Fakat

 Kânun devletinin sahtekâr subayları, devletin kânununu tanımadılar!..

 

  •  ATATÜRK’ün bizzat türetdiği 

         Ve dahi

  •  Askerî mevzuâtımıza 1935 senesinde 2771 sayılı kânun ile dâhil edilen “ Asubay " tâbirini; 

Kâzım isimli sahtekâr bir zâbit 1938 senesinde kânunsuz olarak “ Assubay ” şeklinde tahrif etdi.

Rifat isimli sahtekâr bir subay da 1951 senesinde kânunsuz olarak “ Astsubay ” şeklinde tahrif etdi.

 

*  *  *  *  *

 

 

  SENE: 2017, Şeb-i Yeldâ;  

 

 emekliassubaylar.org’daki  Eski Tüfek  isimli köşemizi

  • Hergün ilk kez duyan,
  • İlk kez gören,

         Ve dahi

  • Bu köşemizdeki makâlelerimizi ilk defâ bugün okuyan insanlarımız, meslekdaşlarımız hep olacak.

 

Makâlelerimizi ilk kez görenler haklı olarak

  •  Assubay ”  veya “ Astsubay ” olması lâzım,
  • Nereden çıkdı bu “ Asubay ” diyecekdir.

 

Birisine 40 kere deli der iseniz şâyet
O kişi bile bir süre sonra kendisinin deli olduğuna inanabilir.

40 kere demek şöyle dursun, sahtekâr subaylarımız, Türk Milletine;

  • 79 seneden beri “ Assubay ”,
  • 67 seneden beridir de “ Astsubay ” diyor, dedirtiyor.

 

ATATÜRK’ün bize vediâsı “ Asubay ” tâbirini kabul ettirebilmemiz için

 

 Asubay ” kelimesini bizim en az

60 sene söylememiz, anlatmamız gerekecek.

 

 

*  *  *  *  *

 

 

  SENE: 2017, Şeb-i Yeldâ;  

 

 Canlar, dostlar! 

 Gözlerinden öpdüğüm kıymetli küçüklerim 

 Ve dahi 

 Ellerinden öpdüğüm muhterem büyüklerim; 

 ATATÜRK’ün zâbiti olduğunu söyleyen iki şerefsizin 

 ATATÜRK’ün vediâsı olan  Asubay   unvânına tecâvüz edişinin 

 14 kareye sığdırdığımız 80 senelik hikâyesi 

 İşde, beyle iken beyle!.. 

 

Sahtekâr iki zâbitin 1938 ve 1951 senesinde yere düşürdüğü ATATÜRK’ün bu çok kıymetli vediâsına

Eski Tüfek mahlaslı Şükrü IRBIK

2015 senesinde bir hayat öpücüğü verdi.

 

Türkiye Cümhuriyeti Ordusu

Ve dahi

 Asubay ” dedikleri “ ortada sandık ” bu asker sınıfı var oldukca da

 Asubay  unvânı,  Asubaylar  ile birlikde var olacak, evvel Allah!

 Niçin Asubay? ” diye bugün soranlara imdi söyleyelim;

  Çünkü, hep  Asubay  idi.  

 

 Asubay  unvânını bugün kullanmak bir tercih meselesi değil

Fakat

ATATÜRK’ün vediâsına sâhip çıkmak ya da inkâr etmek meselesidir.

 Kimileri için ölmek, düşünmekden bile daha kolaydır! 

 Siz, kolaycı olmayın! 

 İnsana, düşünmek yakışır! 

  Suyu, pınarın gözesinden içmeli, değil mi?  

 

brove

 

 

 

  

 

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

 

Asubay Tefrikası 6-4

Kasım 29, 2017

 

Asubay Tefrikası 6-4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 Asubay Tefrikası 6-4

Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar

Türkiye’nin en çok aldatılan insanlarının

Asubay” denilen askerler olduğunu anlatmak için yazmaya başladığımız

Asubay Tefrikası isimli makâlemizin altıncı bölüm birinci kısımında;Kapak-6-1

Asubay” dedikleri biz “ortada sandık” askerlerin

Ve dahi

Asubaylık sınıfının özlük hakları” konusunda;

  • İcrâ makâmı” olan Genelkurmay Başkanlığı ve M.S.B,
  • Temsil makâmı” olan TEMAD,

          Ve dahi

  • Emekli ve muvazzafı ile asubayların gündemine göre,

Asubayların taleplerinin neler olduğunu gördük!

 

*  *  *  *  *Kapak-6-2

 

Asubay Tefrikası isimli makâlemizin altıncı bölüm, ikinci kısımında;

Cârî mevzuâtımıza göre “astsubay” dediğimiz “köle” asker sınıfının

Deniz Kuvvetlerimizde teşkil edilmesinin gizli maksadını fâş eyledik!

Meğerse bahriye zâbitân heyetimizin kendileri “ gemi güvertesinde öte beri göt gezdirsin ” diye

Donanmamızda “gedikli” (asubay) olarak tesmiye etdikleri “ ortada sandık ” asker sınıfını teşkil etmişler!..

 

*  *  *  *  *

 

Asubay Tefrikası isimli makâlemizin altıncı bölüm, üçüncü kısımında;

kapak-6-3

Astsubay” denilen ve dahi seferdehizmet eri” olan asker sınıfının

Hava Kuvvetlerimizde teşkil edilmesinin kan dondurucu maksadını öğrendik!

 

  • Daha kısa sürede eğitildiğimiz için
  • Daha ucuza "mâl” olduğumuz için
  • Ve en korkuncu da
  • Beyaz zâbitin yerine ölmemiz için,
  • Biz küçük zâbitânı pilot yapmışlar!

 

  Pilot olduğumuz için; 

 

  Biz  küçük zâbitân  zannediyor idik kendimizi “ makbûl ”, 

 

  Meğerse olmuşuz beyaz zâbitânın yerine biz “ maktûl.

  

*  *  *  *  *

 

Asubay Tefrikası isimli makâlemizin şimdi okuyacağınız altıncı bölüm, dördüncü kısımında ise;

Asubay Tefrikası 6-4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Akabinde de;

   Berrî (Kara) küçük zabitliğin (Asubaylığın) M.Ö bilmem kaç senesinde teşkil edildiğini söyleyen lâhanacı bosdan danası târihcilerin

   Bu ısmarlama ezberini külliyen ve ebediyyen bozacağız, inşallah! 

 

*  *  *  *  *

 

Asubay Tefrikası 6-4_ Ömer Hayyam_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Ey, Çadırcı! İçdiğin şarap, sevdiğin güzel idi.

Gitdin câmiye, niyetin kilim aşırmak idi!

Lâkin, dilinden dökülen hiçbir kelâm yalan,

Sen de yalancı değil idin be!..

Senin garbî komşu memleketdeki her boku bilen kerizci beyaz zâbitân

Ve dahi bu beyaz zâbitânın kuyruğuna takılan küçük beyinli küçük zâbitân

Bak, Allah aşkına! Ne yalanlar üfürmüşler!

 

*  *  *  *  *

 

Berrî (Kara) Ordumuzda küçük zâbitliğin (asubaylığın) teşkil edilmesine kalem batırmadan evvel

Bu köle asker sınıfının târihcesi hakkında bir iki kelâm edelim.

Târihcesine bakdığımızda

Bugün Kara Harp Okulu ismi ile bildiğimiz okulun kuruluş senesinin belli olduğunu görüyoruz.

Nasıl olmuş ise olmuş, Kara Harp Okulumuz gökden zembille inmiş de!

Babalarının minderi kendinden yaylı fayton koltuğuna “cup” diye oturur gibi

1834 senesinde “şıp” diye “kurulmuş!

 

Asubay Tefrikası 6-4_ Kara Harp Okulu Tarihcesi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

Amma ve lâkin Kara Asubay Okulunun târihi söz konusu olunca

Kerâmeti kendinden menkul borazancıbaşılar hoşafın yağına buz tutdurmuşlar!

Kara Kuvvetleri EDOK Komutanlığının 2009 senesinde neşretdiği kitaba, öyle bokdan şeyler yazmışlar ki!

Mesnetsiz, asılsız ve yalan dolan bilgiler ile “târih yazdığını” zanneden

Ve fakat

Târih yapanlara” ihânet etdiğinin farkında bile olmayan bu lâhanacı bosdan danaları

Kara Asubaylığı târihi” konusunda bakınız, güneş görmemiş ne inciler üfürmüşler!

 

Asubay Tefrikası 6-4_ Kara Astsubay Okulları Tarihcesi_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-4_ Kara Astsubay Okulları Tarihcesi_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Tarihi süreç içinde” okuma-yazma bilenlerden oluşturulan “astsubaylık müessesesi

Tarihin en eski döneminden itibaren var olan astsubay yetiştirme sistemi

 

Kara Kuvvetlerinin M.Ö. 209 senesinde teşkil edildiğini “şıp” diye biliveren müneccimbaşı subaylarımız

Astsubay” dedikleri asker sınıfının teşkil edildiği târihi söylemeye gelince dut yemiş garga guşu oluyorlar!

Bu kitabı yazan lâhana beyinli subaylarımız hem gelin hem de güvey olmuşlar!

Bilim adamlarımıza göre insanlığın başladığı târih bile belli.

Fakat ordumuzdaki asubaylığın ne zamân başladığını bilen yok!

Burada gevelediğin “târihî süreç” nedir? Ne zamân başladı? Sen, bu sürecin neresinde idin?

Târihin en eski dönemi” ne demek? M.Ö. mü, M.S. mi?

Böyle muğlak ifâdeler kullanan lâhana beyinli târihcilerimizin bu suâllere verecek cevâbı var mı?

 

*  *  *  *  *

 

MSÜ Kara Astsubay Meslek Yüksek Okulunun örütbağda neşretdiği târihceye, bakınız neler yazmışlar.

Ordumuzun “orta” kademe yöneticileri ve teknisyenleri olan “astsubaylar

İlk başlarda; sürekli olarak aynı görevi yapan

ve bu nedenle bilgi ve becerisiyle sivrilmiş erbaşlarıngedikli” unvanı ile muvazzaf hizmete alınmalarıyla sağlanıyordu.

Asubay Tefrikası 6-4_ MSÜ Kara Astsubay Okulu Tarihcesi_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

İlk başlarda” tâbiri ile hangi târihi kasdediyorsun? M.Ö. mü? M.S. mi?

İlk başlarda” diye üfürdüğün o zamânda, sen nerede idin?

  • Orduda “astsubay” mı?
  • Kundakda “bebe” mi?,
  • Portakalda “vitamin” mi?
  • Senin baban, babanın babası, babanın babasının babası “nerede” idi?

 

Sen;

Subay yardımcısı” dediğin askerin târihcesini mi yazıyorsun?

Yoksa

Gözlüklü nene gibi dizinin dibine oturtduğun emzikli bebelere masal mı anlatıyorsun?

Ey bu cümleyi yazan “târihci” kardeşlerim benim!

Sen, târih nedir; ne ile beslenir, ne ile yaşar; nasıl yazılır, biliyor musun?..

 

*  *  *  *  *

 

İlim fukarası bu subaylarımızın yazdığı ucuz târihceye bakdıkdan sonra cezbeye tutulup da

Kendini târih yazmaya vakfeden bosdan bülbülü kimi asubay meslekdaşımız ise

Tıpkı lâhana beyinli bu subaylarımız gibi börkenekden öyle bir üfürmüşler ki!

   Tarihsel süreçte “gedikli” sınıfının ne zaman ve ne şekilde kurulduğu tarih olarak net değildir.

  

Asubay Tefrikası 6_4 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK 

Asubay Tefrikası 6-4_ Tarihci olduğunu zanneden soytarılar_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Böyle yalanlar üfürmek ile “târih” yazdığını zanneden bosdan bülbülü asubay meslekdaşlarımız

Kendisini köle yapdığı için beyaz efendisinin elini öpen “köle” durumuna düşdüklerini bilmiyorlar mı?

  

Subay okullarına sahte târihce düzmek için “yontulmamış yalanlar” söyleyen bosdan gargalarının

Asubay okullarının târihi konusunda böyle dübürden laflar üfürmesinin sebebini de

Eski Tüfek fâş eylesin sizlere;

Bugüne kadar kasden ve sahtekârlıklar ile tertip etdikleri binbür türlü kânun ile

Asubayları hem madden hem de mânen nefes alamaz duruma getiren şerefsiz beyaz subaylarımız,

Kendi hatâ ve günâhlarını, ne zamân başladığı bilinmeyen bir târihin sırtına yıkmak ve hedef sapdırmak isdiyorlar!

 

*  *  *  *  *

 

Bin dört yüz sene evvelinden Hz. Ali (ra) şöyle nasihât etdi bizlere; “İlim bir nokta idi, Onu câhiller çoğaltdı!

İşde, yukarıdaki sayfalarda kimlerin ne inciler yumurtaladığını gördünüz, okudunuz!

Berrî Küçük Zâbitliği (Kara Asubaylığı) konusunda da hakikât aslında “bir doğru” idi.

Onikinci havârinin İsa (as)’yı 30 gümüş dinara satdığı gibi

Akıl ve ilim fukarası subay ve asubay meslekdaşlarımız da

Kara Asubaylığı konusunda “bir doğruyu birçok yalana satdılar!

Kara Asubaylığı konusunda ağızlarını domaltarak kerâmet buyuran târih câhili subay ve asubay mesledaşlarımız;

Hz. Ali’nin bu sözünün ne kadar isâbetli bir tesbit olduğunu bir kez daha hatırlamamıza vesile oldu!

Asubay dediğimiz “ortada sandık” asker sınıfına târihce düzme yarışında

Kimlerin ne bokdan inciler üfürdüğünü gördükden sonra

İmdi başlayalım Asubay Tefrikası isimli makâlemizin altıncı bölüm, dördüncü kısımının konusuna...

 

*  *  *  *  *

 

Küçük Zâbitlik Avrupa Devletlerinde Niçin Teşkil Edildi?

Küçük zâbit isimli “ortada sandık” asker sınıfının Osmanlı Berrî Ordusunda teşkil edilmesinin sebebini anlatmadan evvel

Avrupa devletlerinde “küçük zâbitliğin” teşkil edilmesi hakkında kısa bilgiler verelim.

Zere;

Küçük zâbit asker sınıfının Avrupa Ordularında teşkil edilmesinin sebebini öğrenir isek şâyet

Bizim ordumuzda tezgahlanmasının sebebi de kendiliğinden ortaya çıkacak.

Avusturya, Almanya ve Fransa Orduları;

Zâbit ile er arasında yer almak üzere” kendi ordularında “küçük zâbit” ismini verdikleri yeni bir asker sınıfını

19’uncu asırın başlarında teşkil etdiler.

 

Çünkü;

Her üç devlet de bütün dünyâyı kendi sömürgesi yapmak isdiyor idi.napolyon

II. Frederick William’ın Prusya Almanya’sı

Ve dahi Napolyon Bonapart Fransa’sının bu asırda yapdıkları harblere bakdığımızda

Bu niyetlerini açıkca görebiliyoruz.

Allah’ın kendisini bütün dünyâyı Fransa’ya köle yapması için yaratdığına inanan

batonVe dahi 

Fransa’yı “topyekûn seferberliğe” hazırlayan Napolyon,

Ordusunun erlerini coşdurmak için şöyle dedi;

İnkilâp târihleri neferlerin çantasında dâima mareşallik batonu taşımışdır!

Bu sözünü unutmayan Napolyon;

Harblerde fedâkârlık gösderen neferlerini hemen mareşalliğe terfi etdirdi.

 

*  *  *  *  *

 

Asker kıral” olarak bilinen Prusya Almanya’sının kıralı II. Frederick William dafred

Ordusu için kânunlar yapdırdı. Askerine çok iyi maaşlar verdi, iâşenin en iyisini yedirdi, kıyâfetlerin en iyisini giydirdi. Silâhın en iyisi ile donatdı. Askerini çok seven bu kıral, boylu-poslu ve kuvvetli gençleri ailelerinden para ile satın aldı. Vermeyi kabul etmeyen ailelerin çocuklarını da zorla kaçırıp asker yapdı. Kendi yapdırdığı kânuna göre mahkemeye kadar giden ve aleyhine karâr vermesine rağmen mahkemeye saygı gösderen kıral, II. Frederick William’dır. “Berlin’de hâkimler var!” dedirten, bu kıraldır. Bilime, akıla ve kânuna her zamân saygı gösderen II. Frederick William, girişdiği bütün harbleri kazandı ve “hiç mağlup edilmeyen kıral” olarak târihe geçmeyi hak etdi.

 

*  *  *  *  *

 

Aynı dönemde bizim padişahımız III. Mustafa ise

Sarayındaki dalkavuk müneccimlerin üfürüklerine göre devleti idâre ediyor idi.ııı-mustafa

Kıral II. Frederick William’ın harblerdeki başarıları karşısında şaşkına dönen bizim padişahımız III. Mustafa;

En güvendiği veziri olan Ahmet Resmî Efendiyi elçi olarak Prusya’ya gönderdi

Ve dahi

Kıral II. Frederick William’dan üç müneccim isdedi.

III. Mustafa’nın maksadı;

 

  • Harpde muzaffer olmak için uğurlu günler tesbit etmek 

        Ve dahi

  • Ordusuna, muzaffer olacak iyi kumandan seçmek idi.

  

II. Frederick William, bizim padişahın bu gülünç isdeği karşısında çok şaşırdı fakat alay etmedi.

Harbde muzaffer olması için III. Mustafa’ya şu üç nasihâtı verdi;

 1. Târihi iyi bilmek ve târihde yaşanmış harblerden ders çıkartmak.

 2. İyi bir orduya mâlik olmak ve sulh vakdinde dahi muharebe zamânında imiş gibi tâlim etdirmek.

 3. Her dâim dolu bir hâzineye mâlik olmak.

Ve Kıral II. Frederick William, elçimiz Ahmet Resmî Efendiye şöyle dedi;

Git, III. Mustafa’ya evvelâ selâmımı söyle! Sonra da şöyle de; “İşde, benim üç müneccimim bunlardır.” 

 

*  *  *  *  *

 

Makâlemizin bu bölümünün konusu olmadığından ötürü 18’inci asır askerliğinden bahsetmeye gerek yok!

Çünkü bu asırda dünyâda “düzenli ordu” yok idi!

Olduğunu iddia eden ve “dünyânın ilk düzenli ordusunu M.Ö 209 senesinde kurduk” diyen de “dünyâda” sâdece bizim Genelkurmay Başkanlığımızdır.

 

  • Dünyânın ilk buhar makinesini, ilk motorunu sen mi icâd etdin? Hayır! 
  • Dünyânın ilk barutunu, topunu, tüfeğini, atom bombasını sen mi icâd etdin? Hayır!
  •  Dünyânın ilk uçağını, ilk füzesini sen mi icâd etdin? Hayır!
  • Dünyâ askerlik târihine geçecek kadar önemli bir tek icâdın var mı? Hayır!

 

 

O zaman kusura bakma sen, Genelkurmay Başkanı! "Aklın yok ise hakkın da yokdur!"

Bunları icâd edecek kadar aklı olmayan ordunun, “dünyânın düzenli ilk ordusunu kurma” hakkı da yokdur.

Kibir; kibirden daha çok cehâlet; cehâletden daha çok hamâset; hamâsetden daha çok hamakât!

Her boku kendilerinin bildiğini zanneden târihci zübük subaylarımıza sesleniyorum;

Eyi, gözel!

Asker, gitdiği yere kânunu da götürür! Kânun yok ise asker de yokdur!

 

Mâdem "dünyânın ilk düzenli ordusunu" sen kurdun!

"Düzen" demek "kânun" demekdir !

 

 Maçan yiyor ise şâyet ;

  • Kurduğun şu “düzenli ordunun kânununu” bana bir gösder hele!..

Mâdem “dünyânın ilk düzenli ordusunu" kuracak kadar aklın var idi!

Öyle ise Avrupa’lının, Amerika’lının ayağına gadar gidip de;

  • İç Hizmet Kânununu, niye Prusya’dan aldın?
  • Askerî Cezâ Kânununu, niye Fransa’dan devşirdin? 
  • Askerî Harcırâh Kânununu, niye Almanya'dan ithâl etdin? 
  • Deniz Harp Okulunu, niye çaşıt Fransız karacı subay Baron de TOTT kurdu diye zil takıp oynuyorsun? 
  • Deniz Asubaylığını, niye İngiltere’den aşırdın?
  • Kara Harb Okulunu, niye Fransa’dan örnek aldın? 
  • Hava Harp Okulunu, niye gitdin Amerika’dan getirdin? 
  • Kara Asubaylığını; kimlerden, nasıl aşırdığını da ilk kez bu mâkelemizde fâş eyledik!

 


Bütün bu acı hakikâtler karşımızda sırıtırken sen hiç utanmadan, sıkılmadan diyorsun ki;

Dünyânın ilk düzenli ordusunu ben kurdum!” Yuf olsun, sizin ervâhınıza be!..

Kuduruk âşık âlemi kör, etrafındakileri de dört duvar zanneder imiş!

Dünyânın ilk düzenli ordusunu biz Türkler kurduk” diyecek kadar azgınlaşan zübük subaylarımızın da

Kuduruk âşıklar gibi o “incir çekirdeği” kadar akılları da başından uğramış zâhir!..

 

*  *  *  *  *

 

19’uncu asırın büyük bir bölümü, birbirinin topraklarını ele geçirmek isdeyen Avrupa devletlerinin kendi ordularını ve vatandaşlarını sürekli olarak “topyekûn seferberlik” hâlinde tutmalarına sebep oldu.

Avusturya, Almanya ve Fransa gibi Avrupa devletleri, dünyâyı sömürmek siyâsetinden 20’inci asırda da vazgeçmedi. İkincisinin çıkacağını bilemediğimiz için “Birinci Dünyâ Harbi”’ne “Harb-i Umumî ya da Büyük Hârp” dedik. Birincisi biteli daha 20 sene bile geçmemiş idi ki bu kez de aynı sömürgen devletler İkinci Dünyâ Harbinin müsebbibi ya da muhatabı oldular. Avrupa devletlerinin bu bitmek tükenmek bilmeyen “sömürgenlik” hırsı yüzünden 20’nci asırın ilk 50 senesi de tam anlamı ile gene “topyekûn seferberlik” hâlinde geçdi.

Bizim devletimiz İkinci Dünyâ Harbine girmedi. Fakat neticesi itibâri ile mağlub devletlerden bile daha ağır bedeller ödedik. BM ve NATO gibi milletlerarası sömürgen teşkilât, mağlub devletlerde bile yapamadığı sömürüyü ve hovardalığı bizim hâin subaylarımız ve hâin siyâsetcilerimiz vasıtası ile bizim memleketimizde yapdılar. 2016, 15 Temmuz subay darbesinden sonra Türkiye’nin NATO üyeliğinden çıkmasının açıkdan konuşulması, işde bu sömürünün ve hovardalığın açık bir emâresidir. Üsdelik de kendilerini iktidâra getiren Coniperestiş siyâsetciler söylüyor bu hakikâti...

Bu Avrupa devletlerinin “küçük zâbitliği” teşkil etmesinin esâs gâyesi de

Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa’nın 1910 senesinde Meclis-i Ȃyan’da itirâf etdiği gibi;

Yaklaşan “topyekûn seferberlikde” ölecek zâbitin yerini hemen alacak yeni bir asker sınıfı teşkil etmek idi!

  • O dönemin ordularında erâtın tamâmı okuma-yazma bilmiyor idi.
  • Okuma-yazma bilen vatandaşlar ise her orduda zâbit oluyor idi.

 

Bu sömürgeci devletler işde bu maksatla ve sâdece “seferde” (harbde) görev yapmak üzere “küçük zâbitliği” teşkil etdiler.

Fakat bu devletlerin aristokrat ailelerine mensup beyaz zâbitânı da

Cephenin en önüne sürdükleri fakir ve köylü ailelerin çocukları olan “küçük zâbitânın” kendileri yerine kolayca öldüğünü fark etdi.

Bu fırsatı kendi lehine ganimete çeviren zengin ve aristokrat aile çocukları olan Avrupa’lı beyaz zâbitân da;

  • Sefere(harbe) mahsus olarak teşkil etdikleri 

         Ve dahi

  • Küçük zâbit” dedikleri bu asker sınıfından harbden sonra da vazgeçemediler.

 

Bu sebepden dolayı Avusturya, Almanya ve Fransa Ordularındaküçük zâbitlik” bugün de hâlen mevcutdur.

 

*  *  *  *  *

 

C. Berrî (Kara) Ordumuzda Küçük Zâbit (Asubay) Sınıfının Teşkil Edilmesinin Sebebi;

Şimdi gelelim “küçük zâbitliğin” bizim kara ordumuzda peydahlanmasına...

Ağacın kurdu, gövdesindedir!

Küçük zâbit ismini verdikleri askerleri aldatanlar da gene

Ağacın gövesindeki kurt misâli kendi ordumuzun zâbitânı oldu!

Çok örnek var. Fakat biz şimdilik sâdece üç zâbitin söylediklerini burada fâş eyleyeceğiz.

Târih sırasına göre bu zât-ı şahâneler şunlar; 

  • Kara Piyâde Binbaşı Ali Vasfi Bey; Taşlıca/Üsküp Mebusu. 
  • Harbiye Nâzırı Müşir Mahmut Şevket Paşa; küçük zâbitliğin mucidi. 
  • Harbiye Nâzırı Müşir Enver Paşa; küçük zâbitlik hakkında laf geveleyen er kişi...  

 

 *  *  *  *  *

 

Târih; 1909, 22 Kasım

Berrî (Kara) Ordumuzda Piyâde Binbaşı rütbesi ile görev yapıyor idi. O vakitlerde zâbitân heyetimiz, askerlik görevlerine ilâve olarak aynı zamânda mebus da seçilebiyor idi. Binbaşı Ali Vasfi Bey de bu hakkını kullandı. 1908 senesinde memleketi Taşlıca/Üsküp’den seçime girdi. Ve sâdece 21 rey alarak mebus seçildi. Sonra, Millî Müdafaa Encümeni Mazbata Muharriri olarak Meclisde göreve başladı.

Meclis-i Mebusân 22 Kasım 1909 Pazartesi günü içtimâ eyledi.

Asubay Tefrikası 6_4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Gündem;

Osmanlı askerî târihinde ilk kez teşkil edilmesi tasarlanan İhtiyât Zâbitânlığı idi.

Aslında gündemde yok idi.

Fakat “Ömer diyecekmiş gibi” ağzını domaltan Ali Vasfi Bey,

Henüz üç ay evvel teşkil etdikleri Berrî (Kara)Küçük Zâbitliği” hakkında şu incileri dökdü;

Söylendiği, yazıldığı ve meclis kayıtlarına girdiği günden bu buyana bu kayıtları hiç kimse görmedi.

Bugüne kadar geçen 108 seneden sonra bu belgeyi,

İlk olarak sizler görüyorsunuz.

Sayfa: 62

  ALİ VASFİ BEY (Taşlıca (Üsküp) Mebûsu (Devamla);

Şimdiye kadar bizde “küçük zabitlik” yoktu.

Vakıa Dahiliye Kanunnamemiz kırküç (Milâdî 1827. IRBIK) senesinde tercüme edilmiş kırkbeşte (Milâdî 1829. IRBIK) tadil edilmiş, yani Sultan Mahmut zamanında kabul edilmiş.

Bu nizamnamenin bazı yerlerinde “küçük zabit” tabiri vardır. Bunun aslı Fransızcadan tercüme edildiği için (sou-officier)’den aynen alınmıştır. Fakat orası bizde unutulmuş. Belki “onbaşı, çavuş, bölük emini” yerinde kullanılmıştır. Bundan dolayı şimdi “küçük zabit” tabirini kabul etmeli ve Ordu kabul etti.

Bugün her orduda hemen hemen Almanya tensikatının aynı caridir. Avusturya keza. Hep “küçük zabit” kadrosu vardır.

O orduların vakti hazarda en büyük ve mühim uzvu, cüz'ütâmı bölüktür. Bölükteki heyeti muallime, “küçük zabitan” heyetidir.

Küçük zabitan” efratla beraber yatarlar, onlarla beraber hem haldirler. Seviyei irfanları yekdiğerine daha karib (yakın) olduğundan, onun için kuvvei muavine ile talebe arasında bulunurlar.

Binaenaleyh bugün Ordu, hakikî bir terakki etmek için o mühim tensiki yapmak şartıyla “küçük zabitan” kadrosunu kabul etti.

Küçük zabitan” yetiştirmek için şurada bir mektep küşad edildi. “Küçük zabitan” kabul ediliyor, yetiştirilecektir. Şimdi Avrupa devletleri ne yapıyor? Bir defa hizmeti muvazzafai askeriye üç senedir, sonra bir de ihtiyat vardır. Beş sene bir “küçük zabit” manen, fıtraten, ahlaken tabiatı saniye hükmüne gelmiş silâh endazlıktan şöyle yıkanıp çıktıktan sonra talebeyi teşkil eden efrada karşı zabitlik haysiyetini, etvârını, evsafını takınabilir. Zabitin bulunmadığı bir zamanda gaybubetini (yokluğunu) hissettirmeyecek; efrad üzerine maddî tesir icra edilmek için bir defa sinnen (yaş olarak) azıcık ziyade olması lâzım gelir. "Küçük zabit” 28 yaşında olmalı. Hiç olmazsa celî (bilinen) bir tabirimizle «Ağabey» dedirtecek kadar olmalı. Bunların zaten tahsilleri; terbiyeleri iptidai olduğu haldekendileri müddeti medîde (uzun süre) ameliyat ve tecrübe görerek zabitleşmeli. Zabitlik, kendilerine kumandan vazifesi, tabiatı saniye hükmüne gelmeli. Fakat yirmisinden otuzuna kadar temini maişet edemeyeceğinden ondan sonra hiçbir iş tutamaz.

Fakat Şarkî Avrupa devletleri ne yapıyorlar? Bilfarz Almanya'da oniki senedir istikamet ve iffet dairesinde iktidar ve maharet göstererek, iyi muallim ve mürebbi olduğunu ispat ederek, bir çok efrad yetiştirerek bir gün şahadetname alacak olursa, ki biz bunu daha teklif etmiyoruz, çünkü bütçemiz fakirdir - kendisine senede bir defa zengin bir ordu, bin mark yani elli tane İngiliz lirası veriyor. Bu şahadetname ile polis memuriyeti, telgraf memurluğu ve posta memurluğu gibi hizmetlerde istihdam olunur. Bu hizmetinden istifade edilmek için kendisine her gün öğleden sonra ikişer saat müsaade olunur. Ait olduğu mevakii askeriyede isbatı vücut eder. Meselâ hukuk müntesibininden birisi her gün öğleden sonra iki saat ders alır, sonra dört senede bir şahadetname alıp devairi adliyede (adliye dâirelerinde) kâtiplikle vesair hizmetlerde istihdam edilir. Veyahut Polis Dairesine devam eder. Cezaya, kavanini adliyeye ait icabeden malumatı tederrüs eder. İşte Avrupa hükümetleri “küçük zabitana” böyle muaveneti nakdiye vesairede bulunur. Şimdi biz muaveneti nakdiyede bulunamayız. Komisyon burayı düşünmüş, teemmül etmiş (düşünmüş). Buraya konmamış, sonra bu kanunda böyle bir madde yoktur. Fakat Ciheti Askeriye, tabiî diğer bir kanun ile sureti saniyede bunu teklif eder, talep eder. Şimdi “küçük zabit” iyi bir muallim, mürebbi olabilmek için sekiz on sene işlemeli, yoksa yetiştiririz, terhis ederiz, vücudundan istifade edemeyiz. O noktai nazardan sair devletlerin oniki sene olduğu halde bizde on sene kabul edilmiş. O halde bu haddi asgarî diye telâkki edilmelidir.


Kara Piyâde Binbaşı Ali Vasfi Beyin yukarıda okuduğunuz itirâfından,

İşde, şimdi en az iki yeni şey daha öğrendiniz;

  1. Küçük zâbit denilen bu melâneti biz Türklerin, kimlerden ve ne zamân aşırdığımızı,

  2. Avrupada küçük zâbitlik ne imiş!

      Fakat bizim vatan hâini subaylarımız küçük zâbitliği ne yapmışlar!..

  

  • Sen git, küçük zâbit ismini verdiğin yeni bir asker sınıfı tertip et!
  • Sonra tut, bunu da Fransa’dan, Almanya’dan, Avusturya’dan devşir!
  • Sen kendi küçük zâbitine; Almanya’nın kendi küçük zâbitine yapdırdığı bütün işleri fazlası ile yapdır.
  • Fakat Almanya’nın kendi küçük zâbitine verdiği hakların hiçbirisini sen, kendi küçük zâbitine verme!

 

Ben, Eski Tüfek Şükrü IRBIK buna; âdi, alçak ve hâince yapılmış bir şark kurnazlığı diyorum!..

İşde,

Küçük zâbitlik konusunda ordumuzun Diyârıbekir garpuzu gibi ikiye yarıldığı yer, tam da burasıdır.

Bu sakat, sapkın ve sürgün zâbit zihniyeti, bugün bile hâlâ aynen devâm ediyor.

Bu konuda söz değil fakat, bunu yapan şerefsiz zabitân heyetimize sülâle boyu öyle küfürler etmek isdiyorum ki!..

 

*  *  *  *  *

 

Kara Piyâde Binbaşı Ali Vasfi Bey’in bu konuşmasında bir kitabı dolduracak kadar ibret verici gerçek var.

Fakat makâlemizin dördüncü kısımını fazla uzatmamak için bu konuyu şimdilik kızağa çekiyorum.

 

Asubay Tefrikası 6_4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Bu esrârengiz sakâmeti suâl eden bir dilekce yolladım meclise. Bakalım ne cevâp verecekler.

Asubay Tefrikası 6_4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

İşde,

Küçük zâbitlik konusunda yukarıda gördüğünüz incileri yumurtalayan mebus Ali Vasfi Beyin künyesi.

Asubay Tefrikası 6-4_ Ali Vasfi Bey_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Bir “zâbitden”, “zâbit olmayan askerler” hakkında başka ne bekliyor idi ki?

Ve dahi

Avrupa Ordularındaki küçük zâbitliği anlatırken Ali Vasfi Beyin konuşmasına dikkat etdiniz mi?

Kara Öğ. Albay Tahsin ÜNAL’ın asubaylığı târif ederken kullandığı kelimeleri hatırladınız mı?

 

*  *  *  *  *

 

Târih; 1910, Yaz aylarında bir gün.

Berrî (Kara) Ordumuzun küçük zâbitânını aldatanların en başında,

Harbiye Nâzırı Müşir Mahmut Şevket Paşa var.

 

 

Çünkü, padişahın karşı koymasına rağmen,

Osmanlı Devletini yıkıp padişahı tahtından indiren ve küçük zâbitliği teşkil eden kişi, O!

  • Evvelâ, bu çok önemli hakikâti tesbit edelim.
  • Sâniyen, küçük zâbitliğin teşkili hakkında kısa ve fakat doğru bilgiler arz edelim,
  • Sâlisen de küçük zâbitânı aldatmak için bu zâbitin üfürdüğü yalanları ilk kez fâş eyleyelim...

 

Berrî (Kara) Ordumuzda bugün “asubay” dediğimiz “ortada sandık” asker sınıfı,

Aşağıdaki nizâmnâmesinde de görüldüğü üzere

Küçük zâbit” ismi ile 06 Ekim 1909 Çarşamba günü teşkil edildi.

Bu târihden evvel Osmanlı Kara ordusunda “Küçük zâbitlik” var idi diyen bosdan gargalarının gulağı çınlasın!

Bu asker sınıfının isminin önüne kendi akıllarınca “gedik” sıfatını ekleyen

Ve dahi

Mekteb isminin “gedikli” küçük zâbit mektebi olduğunu söyleyen karacı ve târihci(!) asubay meslekdaşlarımın da yüzleri kızarsın!

Resmî ve fakat sahte târihci subay tayfamızın gönüllü piyâdesi olan bosdan bülbülü bu meslekdaşlarımız,

Demek ki daha nizâmnâmesini bile görmeden, mezûnu oldukları mekteb hakkında târih(!) üfürmüşler!

Bizim zottirik subaylarımız daha gıdaklamadan “ortada sandık” bir asker sınıfı yumurtalıyor!

Bizim saftirik asubaylarımız da hidâyete erip “biz, ortada sandık yöneticiyiz!” diye piyasa yapıyor!

Ayıpdır! İnsanda biraz edep olur, hayâ olur!

Askerim diyor iseniz şâyet bu hasletlerden sizde kat kat fazlası olur, olmalıdır!

Akılları yetdiği kadarı ile hakikâti araştırıp doğru târih yazmak yerine

Bosdan danası târihci subaylarımızın dübürlerinden üfürdüğü yalana inanıyorlar.

Ve böyle davranmak ile de kendilerini köle yapan beyaz subaylarımızın elini, eteğini öpüyorlar!

Asubay Tefrikası 6-4_ Kara köle asubaylar ve efendi beyaz subaylar_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK


Laklâkiyât yapan bu meslekdaşlarımızın bir hatâsı daha var.

Bu zevât diyor ki; ordumuzun sözüm ona “orta kademe” yöneticiye ihtiyâcı var imiş!

  • Osmanlı Ordusunda yok idi, 
  • Bugün de Amerikalı Coni’de yok! 
  • İngiliz Tomi’de yok!

Senin ordunda niye olsun? Bunu akıl eden birisi de hiç yok!..

Amerikalı Coni’ye ve İngiliz Tomi’ye kendi devletinin, kendi ordusunun verdiği kıymeti, hakkı hukûku

Sen, kendinden niye esirgiyorsun be adam? Yoksa sen de mi bir bozukluk var?

Biraz aklı olan bir insan;

Kendi kendine “ortada sandık” bir asker sınıfının kuluyum, kölesiyim der mi, Allah aşkına?

“Ortada sandık” bu asker sınıfının mensubu olmakdan memnun isen şâyet

Meydânlara doluşup salya sümük niye ağlaşıyorsun, be adam?

 

*  *  *  *  *

 

Gedikli erbaş” tâbiri hakkında üfürdüğü yalandan dolayı Asubay Tefrikası 6-3’de

Asubay neşetli Yrd.Doç.Dr.Hv.Öğ.Yarbay Osman YALÇIN’a kısa ve fakat unutamayacağı bir ders vermiş idik!

Bu kez de bu dördüncü kısımda “gedikli” tâbiri konusunda kendi meslekdaşımıza bir ders verelim.

Aşağıda görülen makâlesinde kıymetli bir meslekdaşımız;

Laf kıtlığında asma budamış!

Ve dahi

1909 senesinde açılan mekteb isminin “Gedikli Küçük Zâbitân İptidâî Mektebi” olduğunu yazmış!

Asubay Tefrikası 6_4_ Bosdan danası tarihciler_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

Târih yazıyorum diyerek alıp da kalemi eline yukarıdaki yazıda sözünü etdiğin;

  • Erbaş

         Ve dahi

  • Gedikli Erbaş” tâbirinin

 

Türk askerî ıstılâhına ne zamân duhûl eylediğini biliyor musun sen?

Gedikli erbaş” tâbiri,

Askerî mevzuâtımıza ilk kez 2717 sayılı şu kânun ile 25 Mayıs 1935 Cumartesi günü hulûl eyledi.

Bu târihden evvel ordumuzda “erbaş” ve “gedikli erbaş” olarak tesmiye edilmiş bir asker sınıfı yok idi.

Asubay Tefrikası 6_4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

Astsubay” dedikleri uyduruk asker sınıfı hakkında bu yalanı söyleyen meslekdaşlarımız, subaylarımızın kucağından insinler artık!

Bunu götlerinden uyduran hileci subaylarımızın ilimleri yetiyor ise şâyet, buyursunlar!

Eski Tüfek’in karşısına gelsinler hele!..

Ordumuzun “orta kademe” yöneticiye ihtiyâcı olduğu yalanını üfüren bu zübükler,

Kendi işlerini “asubay” dedikleri köle askerlerin sırtına yüklemeye çalışan kurnaz zâbitânın ta kendisidir.

Bu konuda da subaylarımızın papağanı olan meslekdaşlarımız,

Subaylarımızın bu yalanına çanak tutmak ile üç halt ediyorlar;

1.  Subaylarımızın uydurduğu ordumuzun “orta kademe” yöneticiye ihtiyâcı var yalanına ortak oluyorlar,

2. Gayri meşrû ve “ortada sandık” bir asker sınıfı olan “asubaylığı” meşrûlaşdırmaya yeltenen subaylarımızın fesat değirmenine su taşıyorlar.

3.  Ȃdî bir yalan söylüyorlar; Biraz araşdırmasını bilseler! Hele bir de okuduğunu anlayabilseler idi şâyet! Bu zevât; o vakitlerde donanma gemilerimizde en düşük rütbe ile göreve başlayan bir tayfanın, kâbiliyetine ve celâdetine koşut olarak o gemiye “reis” (komutan) olabildiğini görebilecekler idi.

 

Yeri gelmiş iken şu şerhi de buraya hakkedelim;

Subaylarımızın üfürdüğü gibi ordumuzun “orta kademe” yöneticiye ihtiyâcı yokdur. “Yönetici” dediğiniz o zikzikli şey, mahalle derneklerinde filan olur!

Kendilerini “orta düzey yöneticiliğe” lâyık gören “kes-yapışdırcı” meslekdâşlarıma buradan söylüyorum;

Ordumuzun bir tek şeye ihtiyâcı vardır; ölmeye ve öldürmeye her an hazır “subay ve erâta.”

Kendilerini ATATÜRK’den akıllı zanneden kurnaz ve fakat hâin ve fitneci subaylarımız ile

Bu kurnaz, hâin ve fitneci subaylarımızın eteğinde dolaşan “köle rûhlu meslekdaşlarım” biraz daha laklâkiyât yapsınlar bakalım. Bu konuda bugüne kadar söylediklerini de yalayıp yutmaya şimdiden hazır olsunlar!

 

*  *  *  *  *

 

İmdi teveccüh eyleyelim, küçük zâbitliğin Osmanlı Berrî (Kara) Ordusunda duhûl eylemesine...

Küçük zâbitân ismi verilen köle asker sınıfının tâlihsizliği 1909 senesinde kânunun kabul edildiği gün başladı.

Nizâmnâmesinin daha birinci maddesine “dâimî” kaydı düşülen “küçük zâbitân

Berrî (Kara) Ordumuzamenzil eşşeği” gibi rapdedildi.

Küçük zâbitânı” niçin “menzil eşşeği”ne benzetdiğimi de aşağıdaki sayfalarda belgeleri ile göreceksiniz.

Asubay Tefrikası 6_4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

Bilirsiniz, harbde firâr eden asker, kurşuna dizilerek infâz edilir.

Firâr etse bedeli, Divân-ı Harp Mahkemesinde kurşuna dizilerek ölecek!

Hamiyyet gösderip yiğitce atılarak düşmân üsdüne! Bu kez de zâbitin yerine ölecek!..

Öyle bir asker sınıfı düşünün ki! Yürümeye mecbur edildiği her iki yolun sonunda da ölüme varsın!

İşde, ordumuzdaki "asubaylık" tam da bu demek oluyor...

 

*  *  *  *  *

 

Küçük Zâbit Mektebi ismi ile açılan mekteplerin kaderi de

Tıpkı Donanmagedikli” sınıfının kaderi gibi oldu.

Bu mekteplerden birisi olan Kasımpaşa’daki Dersaâdet küçük zâbit mektebi tâlime başlayalı daha bir sene bile olmamış idi.

 

Fakat mektebde er muamelesi gören cingöz talebeler, zâbit olmayacaklarını çokdan anlamışlar idi  bile...

Bu sebepden dolayı da küçük zâbit mekteplerine talep birden bire dibe vurdu... 

  • Parası olan talebeler mektebde geçirdiği her ay için 2 lira tazminât ödeyip mektebi terk etdi. 

    (1911 senesinde; 

    mülâzım 

    (teğmen) maaşı 2,5 lira, kıdemli çavuş 

    rütbesindeki küçük zâbitin aylık maaşı ise 2 lira idi.)

  • Ekserisi firâr etdi,
  • Kimisi de intihâr...

Azrâil (as)’in intihâr kisvesi ile can almak için buralarda kol gezmeye başladığı günlerden bir gün

Küçük zâbitliğin mucidi ve dönemin Harbiye Nâzırı Müşir Mahmut Şevket Paşa, bu mektebe gitdi.

Mekteb bahcesinde içtimâ eylediği talebelere şunları vaad etdi;

Asubay Tefrikası 6-4_ Harbiye Nazırı  Darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

  Sene: 1910 

  Mekân: 1326 bütçe müzâkeresinde Meclis-i Mebûsân’a hitâben; 

  Sayfa: 329 

 

  Harbiye Nâzırı (Genelkurmay Başkanı) 

  Müşir Mahmut Şevket Paşa 

  Osmanlı Ordusunda teessüf ederim ki, bugüne kadar  küçük zâbitân heyeti yoktur.

  Vâkıa Çavuş, Bölük Emini, Başçavuş denilen şeyler vardır fakat lafzî idi.

  Mânen küçük zâbit değildir.

   Küçük zâbit 12-15 sene hizmet etmeli ki, küçük zâbit mektebinde tahsil etmeli ki küçük zâbit olabilsin.

   Biz bunu, devr-i sabıkâda dikkate aldık.

   Defaatle teklif ettik fakat düşününüz haysiyyeti Hükümeti ki zâbitânın mektepli olmasını istemiyor.

   Nerede kaldı ki küçük zâbitânı mektebden yetiştirsin.

  İşde, bu fikir, devri sâbıkta küçük zâbitân heyeti teşkiline mâni oldu.

  Fakat meşrutiyet teessüs eder etmez can attık, bu mektepleri tesis ettik!

 

 

  Merdi kıptî gibi şecaâ t arz eder iken, 

  Sirkatin fâş eyleyen Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa’nın

  1910 senesi bütçe müzâkeresi esnâsında Meclis-i Ȃyan’da söylediği bu sözlerini

  Aradan geçen 107 sene sonra

  İlk gören ve ilk okuyan da gene sizler oluyorsunuz!

Asubay Tefrikası 6_4_ Başbakan Binali YILDIRIM_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  Mektepli zâbitânın tertip etdiği Birinci Dünyâ Harbinde ölmesi istenen askerler kim?

  • Küçük Zâbitân!

  Gene mektepli zâbitânın tertip etdiği 2016, 15 Temmuz subay darbesinde ölmesi isdenen askerler kim?

  • Küçük Zâbitân!

 

  Birisi zâbit, diğeri siyâsetci olan bu iki zevâtın

  107 sene sonra söyledikleri arasında bir fark var mı, Allah aşkına?

 

Meclise peşpeşe kabul etdirdiği kânunlar ile

Alaylı zâbitânı” ordudan ihrâc eden 31 Mart zâbit darbesinin sahte kahramânı Mahmut Şevket Paşa’nın maçası tutuşdu!

Hudutlarımıza dayanan düşmânların sayısı karşısında dudağı uçuklayan Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa,

Hiçbir suçu olmadığı hâlde ordudan tard etdiği “alaylı zâbitânı” mum ile arar oldu!

Mektebli zâbitânı” ölümüne cephenin önüne sürmek isdemeyen paşamız; vatandaşın harp korkusunu ganimete çevirmesini bildi.

Ve dahi

Mektebli zâbitânın” yerine ölmesi için “mektebli küçük zâbitân” ismini verdiği yeni bir asker sınıfı teşkil etdi.

 

*  *  *  *  *

 

Der Saâdet Küçük Zâbit Mektebi;

  • 1901 senesinden beri İstanbul’da yaşayan

         Ve dahi

  • Osmanlı Ordusunda Mekâtib-i Askeriye Umum Müfettişi (Askerî Mektebler Umum Müfettişi) olarak görev yapan Alman zâbit Bodo Friedrich Borries Von DİTFURTH Paşa’nın nezâretinde teşkil edildi.

Sanki mârifet imiş gibi;

Berrî (Kara) Küçük Zâbitliğin bizim ordumuzda teşkil edilişinin bokdan şerefini

Mahmut Şevket Paşa’mıza yamamak isdeyen târih câhili zübük subaylarımız,

Bu hakikâtden niyeyse pek bahsetmezler. 

Der Saâdet Küçük Zâbit Mektebi isimli bu mekteb;

10 Temmuz 1911 Pazartesi günü

Kıdemli Çavuş” rütbesi ile 173kıdemli küçük zâbiti” ilk dönem olarak mezûn etdi.

Aşağıda;

Kağıthâne çayırında icrâ edilen

Ve

Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa’nın da iştirâk etdiği bu törene ait bir resim görüyorsunuz.

Asubay Tefrikası 6-4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

Son padişahımız Sultan Vahdettin’in Başimamı Sadık Efendi’nin oğlu idi. Padişahın ikâmet etdiği Dolmabahce sarayının karşı sokağındaki konakda yaşıyorlar idi. Babasının namaz kıldırdığı camiye ve saraya gider ve Padişah Sultan Vahdetdin’i hemen hergün görür idi. Saray bahcelerinde padişah çocukları veliaht ve sultanlar ile oyunlar oynadı. 1909 senesinde 16 yaşında bir delikanlı iken Taksim Topcular Kışlası, Nişantaşı, Yıldız Sarayı ve Dolmabahce civârında cereyân eden 31 Mart Vak’asının sokak boğuşmalarına bizzat şâhidlik etdi.

  • Balkan Harbi,
  • Birinci Cihân Harbi, 
  • Çanakkale Harbi,
  • Irak Cephelerindeki harblerde 

         Ve dahi

  • Sakarya Meydân Muharebelerinde harb etdi.

 

Bu harplerin hemen hepsinde yaralandı. Irak cephesinde harb ederken İngilizlere eşir düşdü. Hindistan’daki İngiliz esir kampına sürgün edildi.

Bu kampda tanışdığı Muhammed Ali isimli bir müslüman ile çalışarak Hintli müslümanları tek başına örgütledi. Pakistan devletinin kurulması ile neticelenen halk hareketine önderlik etdi.

Muhamed Ali isimli bu müslüman; 1947 senesinde Pakistan Devletini kuran ve ilk Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Ali CİNNAH idi. Küçük zâbit Nurettin Efendinin esir kampında müslümanlara yapdığı yardımları asla unutmadı. Pakistan’ın kurucu Cumhurbaşkanı Muhammed Ali CİNNAH Türkiye’ye ilk gelişinde, İstanbul’da konakladığı otele merhum Nurettin PEKER’i dâvet etdi.Peker 2a Pakistan’ın kurulmasındaki emeklerinden dolayı kendisine hediyeler verdi ve yardımları için bir kez daha teşekkür etdi.

Der Saadet Küçük Zâbit Mektebinden kıdemli çavuş rütbesi ile 1912 senesinde mezun olan Nişantaşı’lı Kıdemli Küçük Zâbit Nurettin (PEKER) Efendinin başçavuş rütbesi ile 1914 senesinde çekdirdiği bir resimi.

Peker-1

  

  

Yukarıda gördüğünüz resimleri ve bu bölümdeki bilgilerin bir kısmını;

Piyâde Kıdemli Küçük Zâbit merhum Nurettin (PEKER) Efendi'nin oğlu olan

Ve dahi

16 Aralık 2016 Cuma günü kendisini evinde ziyâret etdiğim Sayın Orhan PEKER’den aldım.

 

Asubay Tefrikası 6_4 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Sayın Orhan PEKER,

Babası Piyâde Küçük Zâbit Başçavuş merhum Nurettin PEKER’in yazdığı

Ve yayınlamaya ömrünün vefâ etmediği

Ve fakat

Babasının vasiyeti olarak oğlu Orhan PEKER'in yayına kendisinin hazırlayıp

Doğan Kitap’dan Temmuz 2019’da birinci baskını yayınladığı

Tüfek Omza isimli kitabının bir nüshasını kendisini ziyâretim esnâsında imzâlayıp bize verme nezâketini gösderdi.

Bu vesile ile;

Sayın Orhan PEKER‘e teşekkür ediyor, ellerinden hörmetle öpüyor

Ve

Kendisine sağlık ve esenlikler temenni ediyorum.

 

*  *  *  *  *

 

  Dönemin Harbiye Nezâreti;

  • 3 sene eğitim veren Küçük Zâbit İptidâî (İlkokul) Mektebinden neşet eden küçük zâbitânı 8 sene,
  • 2 sene eğitim veren Küçük Zâbit (Orta) Mektebinden neşet eden küçük zâbitânı da 6 sene mecburî hizmet ile cepheye sürdü.

 

Harbiye Nâzırı (Genelkurmay Başkanı) Müşir Mahmut Şevket Paşa’nın

Berrî Ordumuzda “küçük zâbit” sınıfını teşkil etmekdeki “gizli maksadı”,

Meğerse “mektepli zâbitân” yerine cephede ölecek “ucuz” ve “küçük rütbeli” askerler tertip etmek imiş!

Cephenin en önünde, zâbit yerine ölüme sürüldüğünü gören küçük zâbitân, aldatıldığını anladı!

 

Ayrıca;

Berrî (Kara)  Küçük Zâbit Mektebi;

31 Martcı zâbitân heyetimizin bu sinsi maksadını bilen padişahın irâdesine rağmen tesis edildi.

Ve dahi

"Küçük Zâbit" ismini verdiği asker sınıfını darbeci zâbitân heyetimiz, Berrî (Kara) Ordumuzda gayri meşru olarak teşkil etdi.

İşde belgesi;

Asubay Tefrikası 6_4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-4_ Harbiye Nazırı  Darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  Sene: 1910 

  Mekân: 1326 bütçe müzâkeresinde Meclis-i Mebûsân’a hitâben; 

  Sayfa: 329 

 

  Harbiye Nâzırı (Genelkurmay Başkanı) 

  Müşir Mahmut Şevket Paşa

  Osmanlı Ordusunda teessüf ederim ki, bugüne kadar  küçük zâbitân heyeti yoktur.

  Vâkıa Çavuş, Bölük Emini, Başçavuş denilen şeyler vardır fakat lafzî idi.

  Mânen küçük zâbit değildir.

   Küçük zâbit 12-15 sene hizmet etmeli ki, küçük zâbit mektebinde tahsil etmeli ki küçük zâbit olabilsin.

   Biz bunu, devr-i sabıkâda dikkate aldık.

   Defaatle teklif ettik fakat düşününüz haysiyyeti Hükümeti ki zâbitânın mektepli olmasını istemiyor.

   Nerede kaldı ki küçük zâbitânı mektebden yetiştirsin.

  İşde, bu fikir, devri sâbıkta küçük zâbitân heyeti teşkiline mâni oldu.

  Fakat meşrutiyet teessüs eder etmez can attık, bu mektepleri tesis ettik! 

 

 

  Yukarıdaki bu belgeyi de

  Söylendiği günden 107 sene sonra ilk gören gene sizler oldunuz!

Târihin başlangıcından beri küçük zâbitlik vardiyen bosdan danaları bunları iyi öğrensinler!

 

*  *  *  *  *

 

Târih; 1914, 07 Mayıs  

Dönemin Harbiye Nâzırı (Genelkurmay Başkanı) Müşir Enver Paşa,

İçtihâd dergisinden Doktor Abdullah CEVDET’e 07 Mayıs 1914 Perşembe günü bir mülâkat verdi.

Asubay Tefrikası 6-4_ Harbiye Nazırı  Enver Paşa_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Mülâkat esnâsında muhabir Doktor Abdullah CEVDET, şöyle bir suâl tevcih etdi, Enver Paşa’ya;

Küçük zâbit mektebi açılmışdı;

  • Bu mekteblerden ordu merkezlerinde de açmak fikriniz yok mu?
  • Bundan ne derece istifâde idildi?
  • Orduda izrâsını tasavvur itdiğiniz ve şimdiden söyleyebileceniz ıslahât var mı, varsa nelerdir?

Harbiye Nâzırı Enver Paşa, şöyle cevâp verdi;

  • Küçük zâbit mekteblerinin fâidesi var. Yalnız onların maaşı 12 senelik bir müddet için aylık yalnız 200 guruş idi. Şimdi her 5 senede bir, maaşına 100 guruş zam itmek ve bu suretle 600 guruşa kadar yâni bir mülazım-ı sâni (üsteğmen) maaşına kadar çıkarmak için bir kânun yapıyoruz.
  • Küçük zâbit ne mikdar maaş almakda iken çıkarsa kendisine mülkiyede aynı maaşla memuriyyet bulmak için, Harbiye Nezâreti diğer nezâretler nezdinde tavsiyede bulunacak ve
  • Bunlardan "yemen", "asir", "hicaz" gibi, kur’a efrâdı mahallerinden alınmayan memleketlerdeki kıtaata, yalnız orada bulunduğu müddetce zâbit olmak ve
  • Avdet itdiği zamân yine küçük zâbit kadrosuna avdet itmek üzere gitmek isteyen küçük zâbitleri, zâbit yapub göndereceğiz.

 

Harbiye Nâzırı Enver Paşa küçük zâbitâna yukarıda gördüğünüz sözleri verdi.

Fakat 30 Ekim 1918 Çarşamba akşamı Osmanlı Devletinin teslim olması ile birlikde

Enver Paşa’nın verdiği bu sözlerinin hepsi suya düşdü!..

 

*  *  *  *  *

 

Târih; 1920, 04 Eylül  

1910 senesinde Meclis-i Ȃyan’da yapdığı konuşmasında Mahmut Şevket Paşa şöyle demiş idi;

Esnâyı seferde kesretli (çok) telefât (ölüm) vukû bulabilir. Bunun için de küçük zâbitân yetiştirmeli!”

31 Mart'ın darbecisi Mahmut Şevket Paşa’nın “zâbit” yerine “küçük zâbit” ölsün tuzağı çok iyi çalışıyor idi.

İstiklâl Harbinin en şiddetli günlerinde,

Teşkil edilmesinden 6 ay sonra Büyük Millet Meclisi 192 sayılı karârnâmeyi meriyyete koydu.

Bu karârnâmeye göre;ates hatti 1

Cephenin en önünde, düvel-i muazzâma gevuru ile göğüs göğüse cenk eden

Ve dahi

Ateş hattında” fevkalâde fedâkârlık gösderen küçük zâbitân,

Okuma-yazmasına bakılmadan zâbit vekilliğine (asteğmen) terfi etdirildi.

Gevur Napolyon;

Ateş hattına” sürdüğü kendi gevur neferine “mareşal batonu” vermiş idi.

 

Fakat bizim müslüman Müşir Mahmut Şevket Paşalarımız ise

Zâbitin yerine ölmesi için “ateş hattına” sürdüğü kendi müslüman küçük zâbitânına

Sâdece “zâbit vekilliği apoleti” verdi.

Asubay Tefrikası 6-4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

Ne vaad etdiler? Ne yapdılar? 

Numara 170 - Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi

H. 21 Ramazan 1327- R. 22 Eylül 1325 (M. 05 Ekim 1909)

  Madde 47:  Küçük zâbit mekteblerinden veya alay mektebinden yetişerek kıt’ada toplam 9 sene hizmet etmiş olanlar polis, jandarma, saray, müze dâireleri muhafızlığı, koruculuk, tahsildârlık, şimendifer ve şirket idârelerinde, yol ve köprülerde, askeriyeye ait fabrika, fırın, anbarlarda ve dâirelerde kâbiliyetlerine göre istihdam olunurlar.

  12 sene hizmet etmiş olanlardan imtihanla liyâkatlarını ispatlayanlar yedek subaylığa nakil edilecekleri gibi genellikle en az 300 kuruş maaşlı memuriyetlere de tercihen tayin edilirler.

  Madde 48: 9 sene hizmet edenlerden işiyle gücüyle iştigal edemeyecek veya 30.maddede zikrolunan hizmetleri yerine getirecek kudreti olamayanlar maluliyetini beyan edenler son maaşları yarısı ile emekli edilirler, “diğerlerine” emeklilik verilmez.

  12 sene hizmet edenler genellikle son seneleri maaşlarını yarısı ile berâber her sene için maaşlarının 1/6 nisbetinde bir miktar ilâveyle emekli edilirler. Ancak 30’uncu maddede zikredilen maaşlı memuriyetlere tayin olunduklarında işbu emeklilikleri geçici olarak  kesintiye uğrar.

 

Yukarıda gördüğünüz Küçük Zâbit Mektebi Nizâmnâmesinin madde 48’i hakkında yeri gelmiş iken şu hususu söyleyelim. Madde 48’de “diğerleri” dedikleri küçük zâbitândan birisi de Gâzi Piyâde Pilot Küçük Zâbit Kıdemli Başçavuş Vecihi (HÜRKUŞ) Efendi idi. 1910-1918 seneleri arasında talebelik dâhil Kara Ordumuzda piyâde, tayyâre makinist ve pilot küçük zâbit olarak vatanına tam 10 sene hizmet eden Ali Fehamoğlu Vecihi Efendi de

  • İşde bu madde 48 yüzünden emekli olamadı

         Ve dahi

  • Bir tek delikli guruş maaş bağlanamadan Berrî (Kara) Ordumuzdan terhis edildi.

 

Mondros Mütârekesini 30 Ekim 1918 Çarşamba günü imzâlayıp silâh bırakan Osmanlı Devleti,

İstiklâl Harbi süresince istihdâm etdiği İhtiyât Zâbitânını terhis etdi.

Terhis etdiği İhtiyât Zâbitânına birikmiş üç-dört aylık maaşını da peşin ödedi.

Fakat aynı dönemde harb edip aynı târihde terhis edilen küçük zâbitânâ

Devletimiz, delikli bir tek guruş vermedi...

 

*  *  *  *  *

 

Küçük zâbitsou-officier” unvânını,

Dâhiliye Nizamnâmesini aşırdığımız Fransa Kara Ordusundan 1830 senesinde ilk defâ tercüme etdik!

Fakat bu aşağılayıcı tâbire, Padişahlarımız ve Osmanlı Ordumuzda kimse itibâr etmedi.

  • Belgesini, yukarıdaki bölümde Mahmut Şevket Paşa’nın ağzından akdardık. Küçük zâbit unvânı 69 sene sonra tekrâr hortladı. İkinci defâ olmak üzere “unteroffizier” şeklinde, von Der Golç Paşa’nın tavsiyesi üzerine 1899 senesinde bu kez de Prusya Almanya’sından devşirdik.
  • Kara Ordumuzda ilk küçük zâbit mektebini 09 Eylül 1909 Perşembe günü hizmete açdık.
  • Hem ilk hem de ortaokul seviyesinde eğitim veren bu okullarımızdan ilk devre küçük zabit mezûnlarımızı da 10 Temmuz 1911 Pazartesi günü verdik.

 

Birinci Cihân Harbi ile dünyâyı ele geçirmeye daha 19’uncu asırın sonlarında karâr veren Prusya Almanyası;

  • Ordusunun vurucu gücünün erleri olduğunu 

           Ve dahi 

  • Harbi kazanmak için erlerini iyi eğitmenin şart olduğunu biliyor idi.

 

Bu maksada mâtuf olarak da küçük zâbit mektebleri açdı. Zâbitleri kadar iyi eğitim verdiği küçük zâbitânına,

6 senelik hizmeti tamamlamaları karşılığında devlet dâirelerinde çok iyi ücretli memuriyetler veriyor idi.

 

06 Ekim 1909  târihli nizâmnâmesinde “küçük zâbitliğin” “dâimî” olarak teşkil edildiği yazıyor.

Fakat

Meclis-i Mebûsân’da bir sene sonra yapdığı konuşmasında Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa,

Kara küçük zabitliğinin “sefere” özgü olarak teşkil edildiğini itirâf ediyor.

Birbirini yalanlayan bu kıvırmalara bakdığımızda aslında

Kara küçük zâbitliği için Harbiye Nezâretinin ileri sürdüğü gerekcenin “çürük” olduğu ortaya çıkıyor.

 

*  *  *  *  *

 

1326 senesi Muvazenei Umumiye Kânunu Lâyihası müzakeresi esnâsında

16 Haziran 1910 Perşembe günü Meclis-i Mebûsân’da yapdığı konuşmada;

Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa şöyle dedi;

 

 

Esnâyı seferde kesretli telefât vukû bulabilir.

Bunun için de küçük zâbitân yetiştirmeli!”

 

 

Mahmut Şevket Paşa’nın bu cümlesinde de açıkca görüldüğü üzere

Bizim Ordumuzdaki küçük zâbitân sınıfı da aslında,

Kapıya dayanan birinci dünyâ harbi esnâsında cephede ölecek beyaz zâbitânın yerine

Ateş hattına sürmek üzere “muvakkat(geçici) olarak teşkil edilmiş idi.

Harbden sonra da lağv edilecek idi.

 

Fakat öyle yapmadılar!.. Beyaz zâbitân bu sözünden çark etdi!..

  • Kendileri yerine küçük zâbitânın gözünü kırpmadan öldüğünü gören beyaz zâbitân heyeti; harbden hemen sonra peşpeşe çıkartdığı kıvrak(!) kânunlar ile bu “muvakkat” sınıfı, “muvazzaf” yapıverdi.
  • Harp olunca, darp olunca “menzil eşşeği” gibi cephenin en önüne sürdükleri “küçük zâbitâna” bu kânunlarla vaad etdikleri hakların hiçbirisini de vermediler.
  • Osmanlı Devletinin imzâladığı Mondros Mütârekesine istinâden 1918 senesinde küçük zâbit mekteblerinin kapılarına kilit vurduk.
  • Hizmet verdiği 10 sene boyunca bu mekteplerden 3.110kıdemli ve kıdemsiz küçük zâbit” kıdemli çavuş rütbesi ile mezûn edildi.
  • Bu mektebdeki talebelerden bâzıları imtihân edildi ve zâbit tâlimgâhlarına gönderilerek zâbit oldular. Bu zâbitândan birisi de; Kasımpaşa Der Saadet Piyâde Küçük Zâbit Mektebinde talebe iken imtihân ile seçilerek 80 arkadaşı ile birlikde "zâbit tâlimgâhına" sevk edilen İsmail Hakkı SÜERDEM’dir.
  • Mahmut Şevket Paşa 1909 senesinde “Esnâyı seferde kesretli telefât vukû bulabilir!” demiş idi.

 

Bu sözü söyledikden 13 sene sonra;

1922 senesinde İstiklâl Harbi sona erdiğinde Mahmut Şevket Paşa’nın dediği oldu!

  • Beyaz zâbitânımızın yerine “mayın eşşeği” gibi “ateş hattına” sürülen bu küçük zâbitânın yaklaşık 1.800’ü, harbde zâbitânımızın yerine öldü.
  • Cepheden sağ olarak gelebilen 100 civârındaki küçük zâbitin çoğu ise zâbitliğe terfi ettirildi.
  • Bu küçük zâbitân öylesine kâbiliyetli idi ki! Tuğ, tüm hattâ korgeneral rütbesine kadar terfi etdiler.

 

Donanmamızın “gedikli”, “küçük zâbitânı” ve “gedikli zâbitânı” ile

Kara ordumuzun “küçük zâbitânı” öyle bedbaht asker sınıfları oldular ki

  • O zamânlarda kabul edilen kânunlarda bu iki sınıf asker, kimi zamân “zâbit” kabul edildi fakat zâbite verilen özlük haklarından mahrum bırakıldılar.

 

Mühendisin (Asteğmen) mâfevki (üsdü) olan bahriye gedikli zâbiti

1923 senesinde kabul edilen aşağıdaki şu kânunda “zâbit” sınıfına dâhil edilmedi. 

Asubay Tefrikası 6-4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Fakat yanlış hesâb, Bab-ı Ȃli’den döndü!

Cumhuriyetin kurucu ruhû, gedikli zâbitânın hakkını, gedikli zâbitâna teslim etdi...

Bahriye gedikli zâbitânının “zâbit” sınıfına dâhil olduğunu anladılar.

Ertesi sene kabul etdikleri 508 sayılı şu kânun ile bahriye gedikli zâbitânını, “zâbit” sınıfına dâhil etdiler.

Asubay Tefrikası 6-4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Fakat “bahriye gedikli zâbitini” “zâbit” sınıfına dâhil edeli daha 3 sene olmamışdı ki bu sefer de

Aşağıda gördüğünüz şu kânun ile zâbit vekili (asteğmen) altındaki bütün askerleri “er” kabul etdiler.

 

Asubay Tefrikası 6-4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

18 Ekim 1907 târihli La Haye (The Hague) Sözleşmesine göre harbde esir edilen askerler, iki ayrı kampda hapsedildi;

   1. Mükellef Efrâd, (diğer rütbeler)

   2. Muvazzaf Zâbit

 

Esir düşen “kıdemli/kıdemsiz küçük zâbitânı” “erâtımız” ile aynı kamplara hapsetdiler. Zâbit olduğunu söyleyip zâbitân ile aynı kampa yerleşdirilen “küçük zâbitânı” düşmâna, önce kendi zâbitlerimiz ihbâr etdi ve zâbit kampından atdırdı!

Ruslara esir düşen piyâde küçük zâbit kıdemli çavuş Süleyman NURİ, bunlardan sâdece birisidir.

 

*  *  *  *  *

 

Bilen ile bilmeyen bir olur mu Allah aşkına?

Evvelâ harp okullarımızın müfredâtına bir bakın! Sonra da Asubay Okullarının müfredâtına...

Dört sene “harb sanatı” tahsil etmiş subay ile

Bir iki sene yarım yamalak “meslek” tahsil etmiş asubay, bilgi ve harb kıymeti bakımından aynı olabilir mi?

Dört sene eğitim almış bir subayımız ile bir iki sene eğitim verdiğimiz bir asubayımız arasında emir-komuta ve sevk- idâre bakımından en az yarı yarıya bir kıymet farkı olduğunu kim inkâr edebilir?

En az dört sene eğitilmiş bir subayımızın tâlim etdirdiği erâtımız ile

Bir iki sene eğitdiğimiz asubayımızın tâlim etdirdiği erâtımız arasında harb kıymeti bakımından en az yarı yarı fark olduğunu kim bilmiyor?

Muhtemel bir dünyâ harbinde muzaffer ordu olmak isdiyor isek şâyet

Bunu ancak, dünyânın en iyi tâlimini verdiğimiz erâtımız ile yapabiliriz.

Erâta dünyânın en iyi tâlimini de ancak dünyânın en iyi tâlimli subayı ile verebiliriz.

Tâlimgâhda erâtımıza harb sanatını öğreten zâbitânımızın karârgâhda masabaşı görevlere çekilmesi ile

Osmanlı Devletinin yıkılması arasında çok ciddi ve çarpıcı bir bağlantı olduğunu ilk söyleyen kişi de

Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK oluyorum.

Buyursunlar! Osmanlı Devletinin çöküşünü bir de bu zâviyeden incelesinler.

Dört sene eğitim verdiğimiz subayımız karârgâhda öte beri göt gezdirirken

Erâtımıza harp sanatını öğretmek işini yarım yamalak tâlim verdiğin asubayın sırtına yıkan zihniyet kimdir?

Bu zihniyetin amacı nedir?

Dünyânın en iyi eğitimini verdiğimiz zâbitânımızın eğitdiği dünyânın en iyi erâtından müteşekkil bir ordu tasavvur edin hele! Peki, bunun böyle olmasını isdemeyen kimler olabilir, sizce?

Tâlimgâhda ter döküp erâtımızı harbe hazırlayan zâbitânımızı karârgâhda masabaşı görevlere çekenlerin; ordumuza ve devletimize ihânet etdiğini de gene ilk kez ben Şükrü IRBIK iddiâ ediyorum.

Bütün bu ihtimâlleri ortaya döken emekli SG asubayı ben Şükrü IRBIK,

Bugüne kadar inandığım doğrudan çark etmiş değilim!

Tam tersine, yukarıdaki cümlelerimde söylediğim her kelime,

Savunduğum hakikâte beni biraz daha yaklaşdırıyor.

Asubay Tefrikası -3-‘de

Dünyâ siyâsetinde iddiâsı olan ordularda, “astsubay” denilen “ortada sandık” bir asker sınıfı yokdur!

Asubay denilen asker sınıfı, devletimizin taraf olduğu;

  • 1952 NATO Andlaşmasına

         Ve dahi

  • 1949 Cenevre Sözleşmesine aykırıdır!

 

Ben, ordumuzdaki “uyduruk” Asubaylık sınıfı lağv edilecek diyorum ve buna inanıyorum.

Aklı başında siyâsiler ve subaylarımızın devletimize ve ordumuza hâkim olduğu gün;

Beyaz subaylarımızın icâd etdiği ve “astsubay” dediği bu gayri meşrû asker sınıfını hemen lağvedecekler.

 

*  *  *  *  *

 

Kurtul artık dün gece içdiğin horoz kanı şarabın kemendinden,

Ve haber yolla bana Çadırcı, elâ gözlerine kurt dolanlardan!

Gözüm, kör değilsen, bunca mezârı gör;

Dünyâyı saran yalan dolanları gör;

Krallar, padişahlar çürüyüp gitmiş:

Elâ gözlerine kurt dolanları gör!

Asubay denilen vatan evlatlarına bu hâinlikleri yapanların elâ gözlerine kurtlar dolalı epeyi zamân oldu!

Lâkin

Mürteşi Müşirlerden İngiliz sevicisi zâbitânın çevirdiği bu kuyruklu yalan dolanların ceremesini

  • Deniz Ordumuzda 1890 senenesinden beri
  • Kara Ordumuzda ise 1909 senesinden beri

 

Asubay dedikleri askerler çekiyor!

 

*  *  *  *  *

 

 

Ȃrif olan adamın gözü gamaşmaz! 

10 Temmuz 2012 Salı gününden beri yazdığım makâlelerim ile

Asubayların özlük hakları mücâdelesini tâkip eden emekli bir asubay olarak şu hakikâti gördüm;

  • Duygu istismarı ile hedefine ulaşmaya çalışan insanların aslında,

Zayıf şahsiyetli ve âciz insanlar olduğunu fark etdim. Yorulmadan, emek vermeden kolay ve kısa yoldan peyniri kapmaya çalışırlar. Bir nevi dilencilik yaparlar!

  • Şahsiyetli insanlar ise;

Uzun ve meşakkâtli de olsa hedeflerine; emek, sabır, akıl ve hele de kânun ile ulaşırlar!

 

 

*  *  *  *  *

 

Üç kısımdan mürekkep Asubay Tefrikası -6- isimli bu makâlemizde fâş eylediğimiz kânunlar ve belgelerden âşikâre gördüğünüz üzere;

  • Bahrî (Deniz) Ordumuzda 1890 senesinden beri, 
  • Berrî (Kara) Ordumuzda 1909 senesinde beri, 
  • Hava Ordumuzda ise teşkil edildiği 1949 senesinden beri, 

 

Beyâz zâbitân heyetimiz Türk Ordusunun hizmet çarklarını;

Küçük zâbit” dedikleri “mektebli ve muvazzaf” askerlerin alın teri, emeği, kanı ve canı ile döndürüyor!

 

 

Müteakip bölümlerin birisinde gösdereceğiz!

İstiklâl Harbinde şehid olan “zâbit” ve “Er” sınıfına dâhil etdikleri “küçük zâbitân ile efrât” sayısı da

Bu gerçeği gâyet güzel isbâtlıyor!

*  *  *  *  *

 

Bugün, 29 Kasım 2017  

 

Her yalanın bir zevâli vardır!"

Târih yazıyorum diyerek kalemi kağıdı eline alan sözde târihci subay ve asubay meslekdaşlarımızın

Küçük zâbitlik” konusunda abdestsiz üfürdükleri yalanların zevâli de bugüne kadar imiş!

 

Yukarıda ilk defâ neşretdiğimiz belgeler tahdında

Osmanlı Berrî (Kara) Ordumuzda “küçük zâbit”liğin teşkil edilmesinin

Târih dizini şöyle oluyor;

 

1. Târih: 1909, 31 Mart (Milâdî 13 Nisan) Salı;

 Meşrûtiyete karşı olan ve padişahlığı yeniden ihyâ etmek bahânesi ile

Ve aslında Osmanlı Devletini yıkmak isdeyen saltanâtperestiş mektepli beyaz zâbitân, siyâsetci, ve İngiliz muhibi vatan hâinlerinin tertiplediği

Ve dahi

Tıpkısının aynısını 15 Temmuz 2016 Cuma akşamı bizzat yaşadığımız “isyân” başladı.

 

 *  *  * 

 

2. Târih: 1909, 06 Ekim Çarşamba;

Osmanlı Berrî (Kara) Ordumuzda “küçük zâbit” ismi verilen “ortada sandık” yeni bir asker sınıfının Nizâmnâmesini Meclis-i Ȃyan kabul etdi.

 *  *  * 

 

3. Târih: 1911, 21 Ocak Cumartesi;

Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit-i İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi isimli nizâmnâme Takvim-i Vekâi’de neşir ve ilam edildi.

 

 *  *  * 

 

4. Târih: 1911, 10 Temmuz Pazartesi;

Der Saadet Küçük Zâbit Mektebikıdemli çavuş” rütbesi ile 173 küçük zâbiti mezûn etdi. Demek ki ne imiş?

  • 10  Temmuz 1911 Pazartesi gününden evvel Osmanlı Berrî (Kara) Ordumuzda “küçük zâbit” (asubay) isimli bir asker sınıfı mevcut değil imiş!
  • Küçük zâbitliğin târihini 10 Temmuz 1911 Pazartesi gününden evvele götüren bosdan danaları

         Ve hattâ

  • 2009 senesinde neşretdiği kitabın “Ön Söz”’ünde “târihin eski döneminden itibaren “astsubaylık” var” diyerek işkembeden üfüren Kara Kuvvetleri EDOK Komutanlığı,

 

Bakalım şimdi ne halt edecekler!

 

 *  *  * 

 

5. Târih: 2013,  Aralık;

 Kaynak : Kara Öğr. Albay Ali BAL, Der-Saadet (İstanbul) Piyâde Küçük Zâbit ve Küçük Zâbit İptidaî Mektepleri, Askerî Târih Araştırmaları Dergisi Yıl:11, Aralık 2013, Sayı: 22, Sayfa: 47.

Dersaadet (İstanbul) Küçük Zâbit Mektebi;

  • 1909 senesinde hizmete açıldı,
  • İlk mezunlarını 1911 senesinde 173 kıdemli çavuş küçük zâbit  olarak verdi,
  • 1921 senesine kadar tâlim ve taallüm faaliyetinde devam etdi,

          Ve dahi

  • Osmanlı Berrî (Kara) Ordusuna 546 kıdemli, 2.564 kıdemsiz olmak üzere toplam 3.110 küçük zâbit (astsubay) verdi.

Mükellefiyet-i Askeriyye Kânun-u Muvakkati mucibince

Sinn-i mükellefiyyete dâhil olarak Harbiye Nezâretinin taht-ı silâha celbetdiği 1312, 1313, 1314 ve 1315 tevellütlü talebelerden birkaç aylık tâlim ettirildikden sonra “zâbitin yerine ölmesi için” “küçük zâbit” unvânı ile cepheye sürülenlerin sayısını ise kimse bilmiyor. (MAZC, İ-44, 15 Mart 1333 (1917).

 

 *  *  * 

 

6. Târih: 1920, 14 Aralık Salı;

 82 sayılı Karâr ile (T)BMM, meclisde kabul etdiği kânunlara sayı (numara) vermeye başladı. Bu sebepden dolayı Meclis-i Ȃyan’da 06 Ekim 1909 Çarşamba günü kabul edilen Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit-i İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi’nin sayısı (numarası) yokdur.

 

  

*  *  *  *  *

 

Târih; 1925, 12 Mart   

 

  • 1909 senesinden evvel Osmanlı Kara (Berrî) Ordusunda “Küçük zâbitlik” mevcut değil idi.
  • 1909 senesinde teşkil edilen Kara (Berrî) “Küçük zâbitliği” ise muvakkat (geçici) idi.

  • Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu günde de ordusunda muvazzaf “küçük zâbitlik” mevcut değil idi.
  • Hattâ, 1925 senesine kadar bile Türkiye Cumhuriyeti Ordusunda muvazzaf “Küçük zâbitlik” mevcut değil idi. 

 

Târihin en eski döneminden itibâren astsubay sınıfı var idi!” diyen lahâna beyinlilerin suratına bir tokat daha aşkedelim, buyurun!

Küçük zâbitlik” denen uyduruk ve ortada sandık asker sınıfının 1925 senesinde dahi ordumuzda mevcut olmadığına dâir

İşde, en yüksek devlet dâiresi olan T.B.M.M.’den resmî bir belge!

Hem de Müdafaai Milliye Vekili (Millî Savunma Bakanı) Ali Fethi Bey bizzat fâş eylemiş!..

 

Asubay Tefrikası 6-4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay Tefrikası 6-4, Eski Tüfek-2017     

 

Târihciyim diyerek soytarılık yapan subay ve asubaylarımızda biraz şeref ve haysiyet var ise şâyet,

O şom ağızlarını domaltıp “küçük zabitlik” hakkında bundan kelli tek kelime söz etmezler, herhâlde!..

 

*  *  *  *  *

Ordu; dürüst ve âdil olduğu kadar güçlüdür!

Orduyu idâre edenler de; dürüst ve kânuna uygun iş yapdığı kadar saygı görür!

 Küçük zâbitân ismini verdiği asker sınıfı hakkında,

 Beyaz zâbitân heyetimizin  bugüne kadar söylediği yontulmamış yalanları

Ve dahi

Yapdığı akıla hayâle gelmez hâinlikleri okudukdan sonra;

  • Şimdi hak verdiniz mi, asubaylara niye “köle” dediğime? 
  • Şimdi anladınız mı, asubaylığın niye “uyduruk” olduğunu? 
  • Şimdi idrâk etdiniz mi, “asubaylığı” niye tertip etdiklerini? 
  • Şimdi inandınız mı, asubayların niye “en çok aldatılan insanlar" olduğuna?..  

brove

  

  

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

 

 

   Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız  

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKSahil Güvenlik Komutanlık BrövesiKapak 5

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası _14_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK 

 

Asubay Tefrikası 6-2, Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-2

Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar

 

 

Asubay Tefrikası -6-nın birinci kısmını teşkil eden makâlemiz ile;

Türkiye’nin en çok aldatılan insanlarının kimler olduğuna dâirAsubay Tefrikası 6-1, Eski Tüfek Şükrü IRBIK 

Epeyi bilgi edinmiş idiniz. 

Lâkin,

Kırmızı buğday niyetine tarladan değil fakat

Dağarımızdan binbir emek ile derleyip de

İrili ufaklı binlerce kelimeyi sabır değirmeninde şevk ile un eyleyerek

Bunca zamândan beri sinemde biriken ter ile yoğurdukdan sonra

Ekşi mayalı, mis kokulu çıtır ekmekler pişirip

Agaya beleş! düsturu ile kapınıza kadar bilâ ücret ulaşdırsak da

Varın, siz o makâlemizdeki kelimelerin hiçbirisine kulak asmayın!

Asubay Tefrikası -6-‘nın ikinci kısmını terkip eyleyen işbu makâlemizde,

Aslında bugün sâdece bir tek bilgi öğreneceksiniz, inşallah!

Asubay Tefrikası 6-2, Eski Tüfek Şükrü IRBIK

*  *  *  *  *

 

Asubaylığın teşkil edilmesindeki sinsi maksadı fâş eylemek, bu makâlemizin elbetde yegâne hedefi değildir!

Özü itibârı ile bugünkü mevzuâtımıza göre “astsubay” olarak tesmiye etdiğimiz askerlerin,

Memleketimizin en çok aldatılan vatandaşları olduğunu belgeleri ile gözler önüne sermek sûreti ile

Asubayların aldatılmasının perde arkasını tam olarak görmek

Ve dahi

Gedikli” isimi verilen asker sınıfının donanmamızda teşkil edilmesindeki gizli maksadı ortaya çıkartmak için yazdığımız bu makâlemiz aynı zamânda;

Astsubay” denilen asker sınıfının ordumuzda teşkil edilmesine karşı duran dar kapsamlı bir “reddiye”’dir.

 

*  *  *  *  *

 

Ellerini açıp başını göğe doğru çeviren Oğuz Kağan

İkibinikiyüzyirmibeş sene evvelinden şöyle duâ etdi;


Asubay Tefrikası 6-2_Bilge Kağan_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK 

Ulu Tengri! 

 Gök Tengri!

 Gözel Tengri;

 Türk toprağında hürler yaşasın!

 Ȃdâlet hüküm sürsün sâdece!

 Türk yurdunda yoksulluk o kadar azalsın ki

Fakirlik suç sayılsın!


     Türk atası Oğuz Kağan; 


     Kendi milletine hürriyet, adâlet ve zenginlik bahşetmesi için

     Gök Tengri’ye işde, böyle yalvardı!

 

*  *  *  *  * 

 

Kendisini ziyârete gelen Romanya Dış Bakanı Vicktor Antonesko ve hanımı şerefine yemek vermek için

16 Mart 1937 Salı akşamı Ankara Park Otele giden Birinci Cumhurbaşkanı ATATÜRK,

Yemekler yenir iken sohbetin koyu bir deminde Romanya’lı misâfirlerine şöyle dedi. 

Asubay Tefrikası 6_2_Kurucu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

  • İkibin küsûr sene evvelinden Oğuz Kağan, kendi milletine “hürriyet, adâlet ve zenginlik” vaad etdi.

        Ve dahi

  • Seksen sene evvelinden Birinci Cumhurbaşkanı M. Kemâl ATATÜRK, kendi milletine “neşe” vaad etdi.

Peki,

Bizim devletimizin kimi adamları ve zâbitânı, “Astsubay” dedikleri uyduruk askerlere geçen asırlarda;

  • Neler vaad etdi?

         Ve daha da mühimi

  • Ne muâmelesi yapdı?

Bu suâllerin cevâbı da işbu makâlemizin “ast” başlıkları olacak, inşallah!

Asubay Tefrikas -6-‘nın ikinci kısmını terkip eden konumuza sayfalar dar geldi.

Bu sebepden dolayı ikinci kısmı üç “ast” başlık altında neşredeceğiz.

Bunlar;

  • Birinci kısımda, Donanma Ordumuzda Asubaylığının teşkil edilmesinin gizli maksadını,
  • İkinci kısımda, Havâî Ordumuzda Asubaylığın teşkil edilmesinin maksadını,
  • Üçüncü kısımda Berrî (Kara) Ordumuzda Asubaylığın tertip edilmesinin yürek burkan acı gerçeğini fâş eylecek,
  • Sonraki kısımlarda ise “külfetnimet” üleşimindeki akla ziyân rakamları vereceğiz, inşallah...

 

Eski Tüfek’den bugünlerde, buralarda öğreneceğiniz bilgiler karşısında

Şaşırmakdan da öte,

Afallayacaksınız!.. 

 

*  *  *  *  *

 

Asubay dedikleri asker sınıfının ihtiyâçlar silsilesindeki yerini anlamak için

İltifât buyurursanız şâyet

Evvelâ Deniz Asubaylığının ordumuzdaki târihine doğru ve kısaca bir nazâr eyleyelim.

   Genelkurmay Başkanlığı MSB diyor ki;

   Berrî (Kara) Ordumuzu, M.Ö. 209 senesinde teşkil etdik.   

   Bahrî (Deniz) Ordumuzu, 1081 senesinde teşkil etdik. 

   Deniz Harp Okuluna menşe teşkil eden “Hendesehâne” isimli mektebi, 1776 senesinde teşkil etdik.

   Kara Harp Okuluna menşe teşkil eden “Mekteb-i Ulûm-i Harbiye”’yi de 1834 senesinde teşkil etdik.   

 Harp Okullarımız hizmete açılmadan evvel Osmanlı Ordularımızda iki sınıf asker mevcut idi;

  1. Nefer (Gönüllü/Kur’alı)  

  2. Zâbit (Alaylı)  

Aynı cümleden olmak üzere gene bu târihlere kadar komutanlarımızın hemen hepsi “alaylı” idi.

Erlikden terfili başkomutanlarımızın sevk ve idâre etdiği kara ve deniz ordularımız,

Asırlar boyunca zaferden zaferlere koşdu...

Üç kıtayı yurt, denizleri göl eyleyen devletimizin yüzölçümü, 21 milyon kilometre kareye kadar genişledi.

Fakat, şu tuhaflığa bakınız ki;

Avrupa devletlerinden örnek aldığımız “harp okullarının” memleketimizde açılması ile birlikde,

Berrî ve bahrî ordularımız, muharebelerde düşmân karşısında peşpeşe mağlub edilmeye başladı.

Ve bu sözde ve şâibeli “garblılaşma” neticesinde bir şey daha oldu;

Ordumuzda çok tehlikeli bir “sınıflaşma” ve “kastlaşma” başladı...

Açdığımız her yeni asker mektebi, kendine özgü yeni ve ayrı asker sınıfları doğurdu!

Er ve zâbit”’den müteşekkil Osmanlı Devletinin iki sınıflı kavi ordu yapısını

İlk defâ teşkil etdiğimiz “gedikli” sınıfı ile 1890 senesinde, Bahrî ordumuzda bozduk!

İlk defâ teşkil etdiğimiz “küçük zâbit” sınıfı ile de 1909 senesinde, Berrî ordumuzda bozduk!

Peki,

Ordularımızın iki sınıflı sağlam bünyesini bozmak bahâsına icâd etdiğimiz bu ara sınıf” askerleri,

Paslı bıçak gibi ordumuzun döşüne saplayan beyaz zâbitân heyetimizin,

Bu “ara sınıfları” peydahlamasındaki gizli maksadı ne idi?

 

*  *  *  *  *

 

Gülgûn şarap, gül kokulu güzeller, yeşil çimen, bir somun da ekmek dedin hep;

Ey Hayyâm! Sana ayyaş diyenler utansın! Sen, güzel adammışsın be!

Sen sofusun, hep dinden dem vurursun;

Bana sapık, dinsiz der durursun.

Peki, ben ne görünüyorsam O’yum:

Ya sen? Ne görünüyorsan O musun?

 

*  *  *  *  *

 

Ordularımızdaki bu tehlikeli “kastlaşmanın” sebebini anlamak için

Evvelâ ordularımızdaki “sınıflaşmayı” ve bu sınıflaşmanın getirdiği “bölünmeyi” anlamalıyız!

Bölünmeyi iyi olarak anlar isek şâyet bölünmenin sebebi de kendiliğinden zuhûr eyleyecek, inşallah!

Ordumuzun kaşar dilimi gibi ince ince ve “sistemli” olarak sınıflara bölünmesini fâş eylemeye

Benim de eski bir mensûbu olduğum Donanmamız (Deniz Kuvvetleri) ile başlayalım...

 

*  *  *  *  *

 

A. Donanmada “Gedikli”, “Gedikli Zâbit” ve “Küçük Zâbit” Sınıflarının Teşkil Edilmesinin Sebebi;

Donanmamıza “kastlaşma”  ve “bölünme” getiren ilk tâbirât da târih sırasına göre şunlar; 

Bu tâbirâtı donanma ıslâhımıza dâhil eden Nizâm/Kânunnâmeler de gene târih sırasına göre şunlar;

1. 1701 Donanma Kânunnâmesi,

2. 1792 Donanma Kânunnâmesi,

3. 1890 Gedikli sınıfı Nizâmnâmesi,

4. 1913 Efrâd, Küçük Zâbit ve Gedik Zâbit Nizâmnâmesi.

 

*  *  *  *  *

 

İsimlerini yukarıda zikretdiğimz Donanma Nizâmnâmelerini târih sırasına göre şöyle bir görelim hele!..

1701 Donanma Kânunnâmesi;

Bahriyemize özgü olan “gedik” tâbirine ben ilk kez, donanmamızın ilk kânunu olan 1701 Donanma Kânunnâmesinde rastladım. Bu kânunnâmede “nefer”, “aga”, “reis”, “ümerâ”, “zâbit”, “gedik” ve “donanma gedikli zâbitliği” tâbirâtı var. Bu dönemde donanmamızda mektep henüz yok idi. Mekteb olmadığı için gemi tayfasının handiyse tamâmı okuma-yazma dahi bilmiyor idi. Gemicilik mesleği “usda-çırak” esâsına göre ezbere öğreniliyor idi. 1701 Kânunnâmesinden de anlaşılacağı üzere “gedikli” ve “gedikli zâbit” tâbirâtının donanmamız ıstılâhına 1701 senesinde girdiğini görüyoruz. Bu kânunda ”gedik”lerin ne olduğu ve bu “gedik”lerde hangi “zâbit”’lerin görev yapacağı açıklanmış. Fakat o dönemde donanmamız tayfası arasında henüz belirgin bir “sınıflaşma” yok! Bir başka ifâde ile “gedik”lerde görev yapan “zâbit” tayfasının tamamı, tek sınıf olarak teşkil edildi. 

  • Gedikli zâbit” ve “zâbit” tâbirâtı, donanmamızda “devâmlı” (muvazzaf) olarak görev yapan tayfanın “sınıf” ismi oldu.
  • Gedik” tâbiri ise “zâbit”lerin yapdığı “görev(kadro) anlamında kullanıldı. 

Asubay Tefrikası 6_2_ Kölelikden terfili Kaptan-ı Derya Cezayirli Gazi Hasan Paşa_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Bu dönemlerde donanma gemilerimizde en düşük rütbe ile göreve başlayan bir tayfa,

Kâbiliyetine ve celâdetine koşut olarak o gemiye “reis” olabiliyor idi.

Buna en güzel örnek ise “palabıyık” lakablı Cezâyirli Gâzi Hasan Paşa’dır.

Tekirdağlı bir tüccarın âzâd etdiği bir köle olan

Ve dahi

Cezâyir’deki korsan gemilerinde tayfalık yapdıkdan sonra

1761 senesinde Osmanlı donanmasında “kalyon kaptanı” olarak gemiciliğe başlayan Hasan,

Kaptan-ı Deryâ (Deniz Kuvvetleri Komutanı)’lığa kadar terfi edebilmiş idi.

 

*  *  *  *  *

 

Gedik” ve “gedikli” kelimelerinin anlamını öğrenmek için de sözlüğe bakdık!

TDK, ilk Türkce sözlüğünü 1944 senesinde neşretdi. Bu sözlüğümüze göre  “gedik” ve “gedikli” ne demek imiş, buyurun görelim;

Asubay Tefrikası 6_2_ TDK Sözlük_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_2_ TDK sözlük_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Hazır, TDK’ya gitmiş iken bir de “asubay” kelimesine bakalım dedik!

Çift “s” ile yazıldığına bakmayın siz!

Asubay Tefrikası 6_2_ TDK sözlük_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_2_ Evvelden Ahire Işıltılı Yansımalar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 Cumhuriyetimizi;

  • 1920 senesinde kurduk,
  • 1923 senesinde ilan etdik!
  • 1928 senesinde eski yazıyı terk etdik ve Türkce harfler ile yazmaya başladık.
  • ATATÜRK, o zamânki ismi Türk Dili Tetkik Cemiyeti olan TDK’yı 1932 senesinde teşkil etdirdi.
  • Fakat TDK, ilk Türkce Sözlüğümüzü ancak ve lutfen 1944 senesinde neşredebildi.

   "Asubay" kelimesini 1944 senesinde TDK sözlüğüne böyle çift “s” ile yazan gerzeklerin; 

  • ATATÜRK’ün 11 sene evvel hazırladığı rütbe isimleri kitabından,

        Ve dahi

  • Aynı sene meriyyete koyduğu 2771 sayılı Ordu Dâhilî Hizmet Kânunundan haberi yok ki!    

  

*  *  *  *  *

 

Gedikliler ve Ȃdem SERT isimli makâlemizde 17 Şubat 2017 Cumâ günü fâş eylemiş idik!Gedikliler ve Adem SERT; Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Bu hakikâti bugün burada bir kez daha tekrâr edelim. Gerek 1701, gerekse aşağıdaki bölümde bahsedeceğimiz 1792 Donanma Nizâmnâmelerinden ortaya çıkan çarpıcı hakikât şudur; 

Bugün “çavuş” ve “başçavuş” olarak bildiğimiz ve "astsubay" sınıfına özgü olan “rütbe isimleri”, bu kânunnâmelerde “gedikli zâbit” sınıfına dâhil olan tayfaları temsil ediyor idi. Bir başka ifâde ile Deniz Kuvvetlerimizde bugün “subay ve asubay” olarak bildiğimiz asker sınıflarının her ikisi de 1701 ve 1792 kânunlarına göre “gedikli zâbit” idi.

Bugünkü mevzuâtımızda “astsubay” dediğimiz biz askerlere

gedikli” diyerek tahkir ve tezyif etmeye yeltenen

   târih câhili, yalancı, bölücü ve şerefsiz subaylarımız bu hakikâti öğrensinler!   

*  *  *  *  *

 

1792 Donanma Kânunnâmesi;

Osmanlı Donanmasına çeki düzen veren ikinci kânunnâme ise 1792 kânunnâmesidir. “Gedikli” kelimesine de ilk defâ bu kânunnâmede rastladım. 11 Temmuz 1792 târihinde meriyyete konulan bu kânunnâme ile donanmamızda ilk kez bir sınıflaşma başladı. Bunun sebebi de 1776 senesinde “hendesehâne” ismi ile ilk bahriye mektebinin teşkil edilmesi ile birlikde donanmamızda “mektebli zâbit” döneminin başlamasıdır. “Hendesehâne”den mezûn olan zâbitânın gemilerde göreve başlaması ile birlikde, donanmadaki tayfa sınıflarından birisi bu kez “zâbit” ya da “gedikli” olarak tesmiye edildi. Buradaki “gedikli” kelimesinin anlamı ise bugünkü “muvazzaf” kelimesinin ta kendisidir. 1792 Donanma Kânunnâmesi ile tayfalar, aşağıda görülen dört sınıfda tasnif edildi;

  • Birinci sınıf tayfa; “zâbitân” sınıfı olup geminin değişmez mürettebâtı idiler. “Gedikli” denilen bu sınıfdaki tayfa unvânları şunlar idi; birinci, ikinci, üçüncü reis; gemi hocası (kâtibi), vekilharç, gemi ağası, odabaşı, gemi başçavuş ve çavuşları, bölük çavuşları yerinde olan çavuşlar, serdümen, vardiyan; her batarya için bir sertop (baştopcu), her top için bir top kethüdası, topçu ustaları; kılavuz, cerrah, imam, ambarcı, kandilci, kalafatcı, burgucu, yelkenci, marangoz ve dalgıç. Bunlara “gedikli” sınıfı da denilirdi.
  • İkinci sınıf tayfa; Aylıkcı mariner (gemici)’ler idi.
  •  Üçüncü sınıf tayfa; Taşra neferâtı (dışarı erleri) denilen eski levendlerin yerine geçen tüfekciler (silâh endazlar) olup bunlar da her kazadan birer “aga” ve iki “sancakdârı” ile birlikte gelir idi.
  •  Dördüncü sınıf tayfa; Bâzı adalardan kayıkları ile katılan Rumlar idi. Osmanlı Donanmasında, hırıstiyanlar önemli bir yer işgâl etmekte idiler. Gemi ustalarının %95’i,  aylıkcı marinerlerin %75’i, topcu ve gemici erlerin yarısı hırıstiyan idi.

 

Yukarıda söz etdiğimiz donanma tayfalarından;

Birinci sınıfa dâhil olanlar “gedikli (dâimî)” bugünkü anlamı ile “muvazzaf” tayfa,

Diğer üç sınıf ise “muvakkat (geçici/mevsimlik)” bugünkü anlamı ile “sözleşmeli” tayfa idi.

Gedik” ve “zâbit” kelimelerinin 1792 senesinden sonra meriyyete konulan nizâmnâmelerde “zâbit gediği” ve “gedikli zâbit” şekline tebdil olunarak bugünkü “gedikli zâbit” tâbirine evrildiğini görüyoruz.

 

*  *  *  *  *

 

Yeri gelmiş iken târih uğrusu zâbitânımızın yapdığı bir târih sahtekârlığını burada teşhir edelim. Bugün bildiğimiz “subay” sınıfının bir zamânlar “gedikli zâbit” olduğunu beyaz subaylarımız hep inkâr ederler. Bakınız, aşağıda iki kitabdan sayfalar var. Donanma gedikli zâbitliğinden bahseden soldaki kitab, bir doktora tezi olarak yazılmış. Bu bilim adamı, kaynak olarak aldığı makâlede ne gördü ise aynısını kitabına almış.

Fakat sağ tarafda gördüğünüz kitabı Genelkurmay Başkanlığımız, Naci ÇAKIN ve Nafiz ORHON isimli emekli iki zâbitine yazdırmış.

Şöyle bir mukâyese ediniz, bakalım!

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Her iki kitabı yazan şahıslar; bu sayfalardaki bilgiyi, kendisi emekli bir bahriye zâbiti olan Safvet’in 1913 senesinde neşretdiği “1205’de Donanmamız” isimli makâlesinden almış.

Fakat beyaz zâbitân heyetimiz, nasıl da âdice bir “târih uğruluğu” yapmış, yukarıda siz kendiniz görünüz!

Okudunuz, biliyorsunuz!Gedikli Erbaş Sahtekarlığı -1- Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Ordumuzun “Gedikli Erbaş” isimli asker sınıfı hakkında Genelkurmay Başkanlığımızın çevirdiği tezgâhı

Gedikli Erbaş Sahtekârlığı isimli iki bölümlü makâlemiz ile 09 Ocak 2015 Cuma günü fâş eylemiş idik! 

Gedikli zâbit” ve “gedikli subay” tâbirâtının Türkce söz dağarımızdan silinmesi konusunda Türk Dil Kurumu ve Genelkurmay Başkanlığımızın çevirdiği çok sinsi bir kumpas var ki,

Bu tezgâhı çevirenlerin etinden et kopartacağımızı da bilsinler!

 

*  *  *  *  *

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski üfek Şükrü IRBIK

 

Çavuş Mustafa Kemâl! isimli makâlemizde 09 Mart 2016 Çarşamba günü ile fâş eyledik! Kara Harp Okulu talebelerine “sınıf çavuşu” ve “sınıf başçavuşu” gibi rütbeler veriliyor idi. 1889 senesinde Pangaltı’daki Harbiye Mektebine kayıt olduğu gün Mustafa Kemâl efendi de sınıfının “çavuşu” oldu.

Aynı durum Bahriye Mektebi (Deniz Harp Okulu)’nde de mevcut idi. 1897 senesinde yapılan bir düzenleme ile günlük faaliyetin müfredâta uygun olarak tatbik edilmesine yardımcı olması için her sınıfın kâbiliyetli talebeleri arasından birer “sınıf onbaşısı” ve “sınıf çavuşu” tefrik edilir idi. Beyaz subaylarımızın tertiplediği Deniz Harp Okulunun “resmî ve fakat düzmece târihcelerinde bunlardan tek kelime bahsetmezler.

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Yukarıda gördüğünüz bilginin kaynağı da Şakir BATMAZ’ın 2002 senesinde hazırladığı şu doktora tezidir.

 

*  *  *  *  *

 

Donanmamızın başına tüneyen soyu bozuk beyaz zâbitânımız;

Zamâna yayarak sinsice çıkardıkları elvân çeşit kânun ile

Donanma ordumuzu “sistemli” bir şekilde, birbirini anlamayan, sevmeyen ve güvenmeyen sınıflara böldüler.

Vatan hâini ve garbperest beyâz zâbitân heyetimizin sokduğu bu fitne ve irticâdan sonra

Osmanlı Donanması denizlerde bir daha gâlibiyet yüzü görmedi...

 Donanmamızın şanlı târihindeki o ihtişâmlı günlerine tekrâr dönmesinin biricik şart vardır;

Yekpâre ve sınıfsız orduyu esâs alan 1701 Donanma Kânunnâmesini ihyâ etmek! 

Donanma Gediklisine dâir olarak bu bilgiyi ben,

Kendisi de bir donanma zâbiti olan Safvet’in 1913 senesinde neşretiği “1205’de Donanmamız” isimli makâlesinden iktibâs eden kitaplardan aldım.

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Donanma târihimiz hakkında çok kıymetli bilgiler ihtivâ eden ve eski türkce yazılmış 8 sayfalık bu makâleyi,

Bugüne kadar 105 sene geçmesine rağmen Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız bugüne kadar hâlâ Türkceye tercüme etmedi.

 

*  *  *  *  *

 

Donanmamızın zâbit hâricindeki asker sınıflarını doğru ve tam olarak anlayabilmek için

Konuya girmeden evvel üç hususda doğru bilgileri fâş eyleyelim. Bu konularımızın başlıkları şunlar;

1. “Gedikli” sınıfının teşkil edilmesi ve donanmamız askerî silsilesindeki yeri.

2. “Gedikli zâbit” sınıfının teşkil edilmesi ve donanmamız askerî silsilesindeki yeri.

3. “Küçük zâbit” sınıfının teşkil edilmesi ve donanmamız askerî silsilesindeki yeri.

 

*  *  *  *  *

 

1. “Gedikli” sınıfının teşkil edilmesi ve Donanmamız askerî silsilesindeki yeri; 

1792 kânunnâmesini hâriç tutar isek şâyet donanmamızda “gedikli” isimli asker sınıfı, ilk kez 1890 senesinde ihdâs edildi. 1792 kânunnâmesi ile teşkil edilen “dört sınıflı” teşkilâtın yerini, 1850’lerde “iki sınıflı” bir teşkilâta bırakdığını görüyoruz. Bunun sebebi de Osmanlı Bahrî ve Berrî ordularında kur’a esâsına dayalı “mükellef” askerliğin başlamasıdır. 

Osmanlı donanmasında 1792 kânunnâmesi ile teşkil edilen “dört sınıflı” teşkilâtın yerini, "mükellef" askerliğin ihdâs edilmesi ile birlikde 1846 senesinde “iki sınıflı” bir teşkilâta bırakdığını görüyoruz. İşde, bu sebepden dolayı 1890 senesine kadar Bahrî ordumuzda aşağıda gördüğünüz şu iki sınıf bahriye askeri mevcut idi;

    1. Mükellef Er 

    2. Muvazzaf (Alaylı/Mektebli) Zâbit

Bu iki sınıf askerin bugünkü sınıflarını, biliyoruz; “Zâbit ve Er." 1890 senesinde meriyyete konulan nizamnâme ile,

Donanmamızda “zâbit ve efrâd arasında” olmak üzere “gedikli” ismi ile “orta kademe” yeni ve "üçüncü" bir asker sınıfı ihdâs edildi.

 Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

1890 Nizamnâmesinin irâde buyurulması ile birlikde, bu seneye kadar donanmanın (dâimî, muvazzaf) askerlerini târif eden “gedikli” kelimesi yeni bir anlam kazandı. Beyaz zâbitân heyeti, “gedikli” kavramından “zâbit” rütbelerini ayırdı. Ve böylece zâbitân heyetimiz, “gedikli” olarak anılmakdan kurtuldu! “Gedikli” unvânını; tıpkı zâbit gibi muvazzaf olarak çalışan, zâbitin yapdığı her işi yapan hattâ yapmadığı işleri de yapan ve “çavuş, başçavuş” gibi rütbeleri de kapsayan bu yeni sınıf donanma askerlerinin sırtına yükledi. 1890 senesinde bu “gedikli” sınıfı, bugünkü anlamı ile “asubay” dediğimiz asker sınıfının ta kendisidir. Bu sınıfın akibetini, makâlemizin aşağıdaki bölümlerinde anlatacağız.

 

*  *  *  *  *

 

1890 Nizamnâmesinde çok sayıda “gedikli” kelimesi var. Ve fakat “gedikli zâbit” tâbiri hiç yok! Bu nizamnâmeyi hazırlayan donanma zâbitân heyeti nuh demiş, peygamber dememiş. Ve “gedikli” kelimesi ile “zâbit” kelimesini bir kez bile olsun yanyana kullanmamışlar! Gerek 1701, gerekse 1792 Donanma nizamnâmelerinde Osmanlı Donanma gemilerininin “dâimî/muvazzaf” tayfasını târif etmek için “zâbit” kelimesi ile aynı anlamda kullanılan “gedikli” tâbirinin, 1890 nizamnâmesi ile sinsice bir “ameliyata” tâbi tutulduğunu ve “zâbit” tanımından dışlandığını görüyoruz.

1890 Gedikli Nizamnâmesinin bir özelliği daha var; “zâbit” anlamına gelen “gedikli” tâbiri ile “zâbit” tâbiri arasındaki anlam bağını kopartdılar! Osmanlı Donanmasında kullanılmaya başlandığı senelerden beri gemilerin devâmlı çalışan tayfasını târif etmek için hem “gedikli” hem de “zâbit” sözcükleri kullanılır idi.

Fakat 1890 Gedikli Nizamnâmesi ile;

  • Zâbit” kelimesinin, sâdece “subayı” târif edecek şekilde anlamının daraltıldığı,
  • Gedikli” kelimesinin de bu nizamnâme ile yeni tertip edilen ve “subay olmayan” donanma asker sınıfının adı olarak tefrik edildiği ortaya çıkıyor.

1890 Gedikli Nizamnâmesi ile böylece;

  • Zâbit” tâbiri; “mektebli, maaşlı ve muvazzaf” donanma askerini, bugünkü ismi ile “subayı”,
  • Gedikli” tâbiri ise; “mektebli, maaşlı, muvazzaf” ve fakat “zâbit olmayan" donanma askerini, bugünkü ismi ile “astsubayı” târif edecek şekilde tanzim edildiğini görüyoruz.

 Donanmamıza özgü tâbirât olan “gedikli” ve “zâbit” kelimeleri üzerinde yapılan “ameliyatı” şöyle özetlemek mümkün.

1701 senesinden beri donanmamızda anlamdâş olarak yek diğerinin yerine ya da birlikde kullanılan bu iki tâbiri donanma zâbitânımız, tam 190 sene sonra birbirinden ayırmış;

Ve dahi

  • Zâbit” kelimesini kendilerine yamamış,
  • Gedikli” kelimesini de kendilerinden olmayan ve yeni tertip etdikleri asker sınıfına bindirmiş!
 
 
*  *  *  *  *
 
Kıymetli meslekdaşım Ayhan BAYIRLI çok şaşıracak, farkındayım!Sayın Ayhan BAYIRLI'ya Reddiye, Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Lâkin,

Hakikâtin er ya da geç, kendini teşhir etmek tıyneti vardır, değil mi?

Şahsen ben, hakikâtin kendisi olmasam da

O hakikâtin "sesi" olarak fâş eylemeye mecburum!

İşde,

Zamân, şimdi teşhir zamânıdır!

 

 Kânunnâmemize girdiği 1701 senesinden beri

Donanmamızda tam 190 sene birlikde yaşayan “gedikli zâbit” zencirini

Vatan hâini ve bölücü beyaz zâbitân heyetimiz, 1890 senesinde kırdılar.

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Kırdıkları “Gedikli Zâbit” zencirinden de ortaya aslında;

tek gövdeli ve fakat iki başlı” şöyle iki sınıf asker çıkartdılar!

  

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Donanmamızın beyaz zâbitân heyeti, derenin guşunu, o derenin daşı ile vurmuşlar! Helâl olsun vallahi!..

1890 Gedikli sınıfı nizamnâmesi ile donanmamıza kazandırılan(!) bir tâbir daha var; “sergedikli” ya da “başgedikli.” Gediklilerden fevkalâde hizmet edenlerin “sergedikli/başgedikli” rütbesine terfi ettirileceği, bu sayının da 10’u geçemeyeceği yazıyor. Bir başka ifâde ile “sergedikli/başgedikli” rütbesi, donanma “gedikli” sınıfına dâhil olan muvazzaf askerlerin en yüksek rütbesi idi.

 

*  *  *  *  *

 

2. “Gedikli Zâbit” sınıfının teşkil edilmesi ve Donanmamız askerî silsilesindeki yeri;

Donanmamız “gedikli zâbit” sınıfı hakkında 1913 ve 1914 senelerinde olmak üzere iki kânun tertip edildi.

     a. 1913 senesinde teşkil edilen Gedikli Zâbitlik;

Deniz Kuvvetlerimizde bugün “astsubay” unvânı ile bildiğimiz asker sınıfının, “resmî ve düzmece” târihcelerde 1890 senesinde teşkil edildiği söylenir. Bize de böyle yutdurmaya çalışırlar. Fakat asubaylığa nüve teşkil ilk mektebin târihini biraz daha gerilere götürmek mümkün. Deniz Kuvvetlerimizin “târih uğrusu” beyaz subayları bu hakikâti çok iyi bildikleri hâlde deniz asubaylığının târihini 1890 senesinden başlatırlar. Konuyu uzatmamak için ve “şimdilik” şerhi ile bu meseleyi bir kenara bırakalım. Ve Deniz Kuvvetlerimizin “resmî ve fakat uydurması” 1890 senesi ile yolumuza devâm edelim.

1890 senesinde teşkil edilen ilk “gedikli” sınıfının 1900’lü senelerde iflâs etmesinden sonra 1913 senesinde meriyyete konulan muvakkat (geçici) bir kânun ile “gedikli” sınıfı ikinci kez teşkil edildi.

c 1

1913 nizamnâmesi ile teşkil edilen “gedikli” sınıfı, “zâbit” sınıfına dâhil idi. Coni ordusunda “warrant officer” denilen asker sınıfının ta kendisi idi.

Bir senelik tecrübeden sonra, 1915 senesinde tatbikata konuldu. 1429 sayılı sayılı kânun ile de bu “gedikli zâbit” sınıfı 1929 senesinde lağv edildi.

Sebebi mi? Gâyet basit!

Beyaz zâbitân heyetimiz, gedikli zâbitânı kendileri için çetin bir rakip gördü de ondan...

İşde, belgesi...

İslâmiyeti kabul etdikden sonra bir gün Hz. Ömer (ra) şöyle der;

''Cahiliye döneminde yaptığım iki şey vardır ki hatırladığımda birisi beni güldürür, diğeri ise ağlatır!

  • Beni güldüren hâdise şudur; Her akşam kendi ellerimiz ile helvadan put yapar ve sonra da O’na tapar idik! Ertesi gün acıkınca da kendi ellerimiz ile yapdığımız o putu yer idik!''
  • Beni ağlatan hâdise de şudur; Kendi ellerim ile gömdüğüm kız çoçuğumu her hatırladığımda ise ağlarım!” 

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Bilge bir subay olan ve deniz târihimiz hakkında kıymetli kitaplar yazan emekli Tümamiral Afif BÜYÜKTUĞRUL;

  • Donanmamız bahriye gedikli zâbitliğin ilgâsı

        Ve dahi

  • Yerine ikâme edilen gedikli erbaşlık hakkındaki samimî fikirlerini 1967 senesinde şu sözler ile târihe kayıt etmiş.

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-2, Bahriye Gedikli Zabiti, Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Bugüne kadar yazdığı târihce kitaplarında kimi târihci asubay meslekdaşlarımızın bizlere;

Astsubay”,

Küçük zâbit

Ya da

Gedikli küçük zâbit

Diye yutdurmaya tevessül etdiği soldaki resimde gördüğünüz "ispaletli" ve "kılıçlı" bahriye askeri aslında,

Sayın BÜYÜKTUĞRUL’un 1967 senesinde yazdığı kitabın yukarıda gördüğünüz 52’nci sayfasında bahsetdiği

"Zâbit" sınıfına dâhil olan

Ve dahi

1492 sayılı kânun mucibince 1929 senesinde tasfiye edilen “bahriye gedikli zâbitliğinin” son temsilcisidir.

Bahriye gedikli zâbitlik konusunda bizim beyaz zâbitân heyetimizin yapdığı bu alicengiz oyununa bakınca,

Benim de aklıma şimdi, Hz. Ömer (ra)'in yukarıda okuduğunuz şu hazin kıssası geliverdi...

İngiliz Bahriyesi’nden aşırdıkları “Gedikli Zâbitliği” bizim beyaz zâbitân heyetimiz,

İyi taraflarını guşa çevirdikden sonra kendi bahriyemizde teşkil etdiler.

Fakat kendi elleri ile yapdıkları bu asker sınıfını beyaz zâbitânımız;

Sırf kendilerine rakip olarak gördükleri için gene kendi elleri ile yediler.

Sadr-ı âzam daşşağından düşme bizim bahriye zâbitânımız;

  • Kendilerine rakip gördüğü “Gedikli zâbitliği” subay sınıfından tasfiye etdiler,

       Ve dahi

  • Donanmanın zor ve çok tehlikeli işlerini de “gedikli” dedikleri asubayların döşüne yüklediler.

 İşde bu sebepdendir ki bahriye zâbitân heyetimiz;

 Dikensiz gül bahçesine çevirdikleri Deniz Kuvvetlerimizde

 1929 senesinden beri tam anlamı ile tatlı bir saltanât sürüyorlar... 

Asubay Tefrikası 6_2_ Beyaz Efendi Subay Kurnazo ve Kara Köle Asubay Kerizo_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

     b. 1914 senesinde teşkil edilen "Küçük Zâbitlik" ve "Gedikli Zâbitlik"; 

1914 senesinde meriyyete konulan muvakkat (geçici) bir kânun ile Osmanlı Donanmasında;

Küçük zâbit” ve “gedikli zâbit” sınıfının her ikisi de ikinci kez teşkil edildi.

c 2a

Bir senelik tatbikatdan sonra 1915 senesinde meriyyete konulan yeni bir kânun ile 1914 nizamnâmesi tasdikan kabul edildi ve meriyül icraya konuldu.

c 3

Böylece hem küçük zâbit" sınıfı hem de “gedikli zâbit” sınıfı, “muvazzaf” birer asker sınıfı hâline getirildi. “Gedikli zâbit” sınıfı, aynı nizamnâme ile teşkil edilen “küçük zâbit” ve “mühendis” (teğmen)’in mafevki ve fakat “zâbit” sınıfının ise mâdûnu idi. Bir başka ifâde ile 1914 senesinde teşkil edilip 1915 senesinde “muvazzaf(dâimî) hâle getirilen “gedikli zâbit”, “zâbit” ile “küçük zâbit” arasında yer alıyor idi. Ve İngiliz Bahriyesindeki “warrant officer” denilen asker sınıfının aynısı idi. Çünkü Bahriyemiz, İngiliz Bahriyesinin kendi Deniz Harp Okulunda 1905 senesinde tatbik etmeye başladığı eğitim/öğretim müfredâtını 1909 senesinde aynen tatbik etmeye başladı. Ve hattâ Bahriye Mekteblerimize İngiliz hocalar ve müdürler tayin etdi. Deniz Asubaylığının 125’inci kuruluş sene-i devriyyesi vesilesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığının 2015 senesinde neşretdiği aşağıda gördünüz târihce’de bile bu önemli meseleyi doğru anlatamamışlar. “Gedikli zâbit”liğin, “küçük zâbit” (astsubay) olduğunu yazmış gerzekler.

1914 nizamnâmesi ile muvakkat (geçici) olarak teşkil edilip 1915 nizamnâmesi ile “muvazzaf” yapılan ve “zâbit” sınıfına dâhil olan “gedikli zâbit” sınıfı, donanmamızdaki mevcudiyetini 1929 senesine kadar devâm etdirdi.

Bu sene içinde kabul edilen yeni bir kânun ile;

  • Gedikli”
  • Gedikli zâbit”

         Ve

  • Küçük zâbit” sınıflarının hepsi birden lağv edildi.

1927 senesinde meriyyete konulan bu kânun ile donanmamızda bu kez de “gedikli küçük zâbit” ismi ile ve gene “zâbit ile efrâd” arasında “ortada sandık” vazife yapmak üzere bugünkü “asubaylığın” aynısı olan yeni ve uyduruk bir asker sınıfı teşkil edildi.

Bugünkü mevzuâtımıza göre “astsubay” olarak bildiğimiz asker sınıfı üzerinde oynanan ihânet oyunları bunlardan ibâret değil elbet. Kendilerinin hamallık olarak addetdiği ve yapmaya tenezzül etmediği işleri yapacak yeni asker sınıfları tertiplemekde zâbitân heyetimiz, hiç vakit kaybetmedi. 1927 senesinden sonra da başka isimler ile fakat gene aynı kokuşuk zâbit zihniyeti ile “ortada sandık” ve kendi görevlerini yapdıracak yeni ve uyduruk asker sınıfları peydahladılar.

Dedelerimizin Umûmî Harb dediği Birinci Cihân Harbi'ne iştirâk eden donanma “gedikli” ve “küçük zâbit”lerden düşmân eline  düşenler, kendi zâbitânlardan ayrıldı ve esir kamplarında efrâd (er) muamelesi yapıldı. Er ile birlikde aynı koğuşlarda kaldılar. Er maaşı ve er tayını aldılar. Birinci Cihân Harbi esnâsında taraf olduğumuz 1906 Cenevre ve 1907 La Haye Sözleşmesine göre “zâbit” hâricindeki askerlerin hepsine “er” muamelesi yapılıyor idi. Donanma “gedikli”, “küçük zâbit” ve “gedikli zâbit”lerimizden düşmân eline esir düşen var mı, ne hazindir ki bilemiyoruz.

Fakat “muvazzaf” olup da düşmân kampında “mükellef er” muamelesi gören Berrî (Kara) küçük zâbitânımız, yaşadıkları acı hâtırâları yazdılar. Rusya’ya esir düşen askerlerimize de imkânları daha iyi olan binâlarda esir tutulan kendi subaylarımıza “hizmet erliği” yapdırıldığını yazan kitaplar da var. Yeri gelmiş iken bu konu ilgili bir hâtıradan kısaca bahsedelim. Muhabere küçük zâbit olan Hamit ERCAN, Başçavuş rütbesindeyken hasta olduğundan dolayı yürüyemez. 1916 senesinde İngilizlere esir düşer ve Mısır’daki Belbis esir kampına kapatılır. Gönüllü olarak çalışmak isdediğini söyler. İngilizler Hamit ERCAN’ı, tamir için zâbitânımızın hapsedildiği Seydibeşir esir kampına  gönderir.

Küçük zâbit Hamit ERCAN, Seydibeşir zâbit kampında esir zâbitânımız için;

  • Kütüphâne olduğunu,
  • Sinema oynatıldığını

        Ve dahi

  • İçki satıldığını gördüğünden hayretle bahseder.

 Buraya kadar yudumladığımız sözün özü şudur;

Akıllı değil fakat kurnaz olan zâbitân heyetimiz, “semer vuracak eşşekleri” her devirde aradılar ve buldular.

 

*  *  *  *  *

 

Seccâde niyetine üsdüne secde edip de

Güzellerin gül kokulu göğsünde namaz kılan, sen, Hayyâm!

Farkında mısın?

Eşi, dosdu verdik birer birer toprağa;

Kiminden bir taş bile kalmadı ortada.

Sen, yorgun eşşek, hâlâ bu kalleş çöldesin:

Sırtında bunca yük, yürü bakalım hâlâ!..

 

*  *  *  *  *

 

Asubaylık târihi konusunda kalem oynatan meslekdaşlarımızın hepsi, donanmamızdaki bu “gedikli zâbit” sınıfını, “asubay” sınıfı olarak kabul etmek hatâsına düşüyorlar. Böyle yapmak ile de; akıllarını dinleyerek doğruyu arayıp doğruyu anlamak ve yazmak yerine o azıcık akıllarını da beyaz zâbitânımıza ödünç veriyor ve beyaz zâbitânımızın yazdığı ezberleme ve kuru sıkı târihin papağanı oluyorlar.

2. “Küçük Zâbit” sınıfının teşkili ve donanmamız askerî silsilesindeki yeri;

Donanma ordumuzda 1890 senesinde teşkil edilen “gedikli” sınıfı, nizamnâmesinde sarahâtle ifâde edildiği üzere, “zâbit” değil idi. Bu “gedikli” sınıfı, bugün “asubay” dediğimiz asker sınıfının ta kendisidir. 1890 senesinde ilk kez teşkil edien “gedikli” sınıfının 1900’lü senelerde iflâs etmesinden sonra 1914 senesinde çıkartılan muvakkat (geçici) bir kânun ile, efrâd ve zâbit sınıflarına ilâve olarak iki yeni sınıf asker teşkil edildi;

1. Küçük zâbit

2. Gedikli zâbit

Bu kânun ile tertip edilen “gedikli zâbit” sınıfını yukarıda bölümde izâh etdik. Gene aynı kânun ile teşkil edilen “küçük zâbit” sınıfı, “asubay” muâdili olarak donanmamızda ikinci kez ihdâs edildi. Bir senelik bir denemeden sonra 1915 senesinde muvazzaf (dâimî) hâle getirilen bu kânuna istinâden “küçük zâbit” sınıfı askerler, “gedikli zâbit” ile “efrâd” arasında görev yapacak idi. Bu “küçük zâbit” sınıfı da bugün “asubay” olarak bildiğimiz asker sınıfının ta kendisi idi.

 

*  *  *  *  *

 

Donanmamızda bir zamânlar canı bahâsına vatan hizmeti görmüş; zâbitân heyetimizin yapmaya tenezzül etmediği sağlığa zararlı ve çok tehlikeli ileri yapmış “gedikli”, “gedikli zâbit” ve “küçük zâbit” sınıfları hakkında bu kısa, doğru ve son derece önemli bilgleri fâş eyledikden sonra; 

İmdi dönelim, bu üç sınıf bahriye askerinin ihdâs edilmesinin esbâb-ı mucibesine...

Buraya kadar verdiğimiz bilgiler ile bu ara sınıfların niçin teşkil edildiği konusunda belli bir fikriniz teessüs etmişdir, herhâlde.

Bildiğiniz üzere buhar makinesini İngilizler keşfetdi. İcâd etdikleri buhar makinesini İngilizler, 1850’lerden itibâren kendi donanma gemilerinde kullanmaya başladı. Bu vakde kadar yelken ile hareket ettirilen ahşap gövdeli gemiler, deniz harblerinde nal toplar oldu. Buhar teknolojisindeki bu başdöndürücü gelişmelerden dolayı; dönemin büyük devletleri, yelkenli ve ahşap gövdeli gemilerini buharlı gemiler ile değişdirmek için müthiş bir yarışa girmeye mecbur kaldı. Buhar makinesini ilk icâd eden millet, İngilizler olmuş idi. Buhar makinesini harb gemisine ilk tatbik eden millet de gene İngilizler oldu.

Buhar demek o vakitlerde kömür demek! Kömür demek; cehennem ateşi demek, insanın ciğerini çürüten toz demek, zehirli duman demek! Dünyânın buharlı ilk harb gemisi olan HMS Agamemnon’u İngilizler, 1852 senesinde hizmete aldılar ve sâdece 10 sene kullandılar. Bu gemiyi işletmek için çoğu elektrikci, motorcu, çarkcı, kazancı ve ateşci olmak üzere 860 “zâbit ve er”, geminin kazan dâiresinde hep birlikde ter döküyorlar idi.

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Donanmamızda, bugün hâlâ “muhabere” sınıfı subay yokdur.

Kara ve Hava Kuvvetlerimizde muhabere subaylarımızın yapdığı işin aynısını, Deniz Kuvvetlerimizde, telsizci asubaylarımız yaparlar.

Asubay Tefrikası 6_2_ Bahriye Telsiz Gedikli Erbaşları_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Okuduğunuz şu kelimeleri sizlere üfüren Eski Tüfek Şükrü IRBIK da

Telsizciliği tam 30 sene icrâ eden bir donanma “gediklisi” idi.

Asubay Tefrikası 6_2_ Bahriye Telsiz Gediklisi Şükrü IRBIK_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 İşde,

İstanbul / Beylerbeyi Deniz Astsubay Hazırlama Okulu'ndan 1981 senesinde mezun olan

Ve dahi

1979-1980 senesi II-C sınıfı arkadaşlarım ve ben Şükrü IRBIK...

İlk resimdeki isimsiz öğrenci, bir üst devreden bizim sınıfa gelen İzmitli arkadaşım Tunay AKIN'dır.

Asubay Tefrikası 6_2_ Bahriye Telsiz Gediklisi _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

İşde,

Deniz Astsubay Güverte Sınıf Okulundan 1982 senesinde mezun olan 92’nci dönem Deniz Astsubay Adayları...

Asubay Tefrikası 6-2_ 1982 devresi Deniz Telsiz Asubay Çavuş  Adayları_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Lâkin;

Cumhuriyetimizin ilk senelerinde; telsiz, mayın, motor, elektriktorpido vs. meslekleri zâbitân heyetimiz icrâ ediyor idi.

Asubay Tefrikası 6-2_ Bahriye Telsiz Zabitleri_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Fakat bu işleri kendilerine yakışdıramayann sadr-ı âzâm daşşağından düşme beyaz zâbitân heyetimiz,

Bu meslekleri zamân içinde “gediklilerin” döşüne yüklediler!

Asubay Tefrikası 6-2_ Deniz Asubaylığı_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

İşde belgesi...

Yukarıda kapak resimini gördüğünüz Deniz Asubaylığı târihcesinin 54 ve 55’inci sayfalarında neşredilen makâlenin sahibi Abidin DAVER’dir. İstanbul Soğukçeşme (Kara) Askerî Rüşdiyesi mezunu olan DAVER, denizciliği seven ve "sivil amiral" olarak tanınan bir kişi idi. Bu sebepden dolayı bu makâlesinde dönemin donanma gedikli zâbitliği hakkında verdiği bilgiler bilen bir kişinin kaleminden dökülmüş gerçeklerdir.

Osmanlı saltanâtının Sadr-ı âzam daşşağından düşme bahriyeli beyaz zâbitân heyetimizin;

Kendileri gibi zâbit sınıfına dâhil olan gedikli zâbit dedikleri askerler hakkındaki gerçek düşünceleri

1918 senesinde işde, aynen aşağıda gördüğünüz gibi idi...

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Kendi yapdıkları bütün işleri sübyan gediklilerin döşüne yükleyen bahriyeli beyaz zâbitânımız artık bundan sonra;

  • Gemi güvertesinde ellerinde gezdirdikleri götlerini büyütecekler,
  • Yağ, pas, tuz, barut değmeyen nasırsız elleri ile oturdukları yerde terfi-i rütbe edecekler,

       Sonracığıma;

  • Babasının gemisine komutan, ya da paşa dedesinin Deniz Kuvvetlerine başkomutan filan olacaklar idi.

        Fakat

  • Bahtı yanık garip Anadolu çocukları ise 10, 15, 20 sene aynı yerde otlayacak idi...
  • Nasıl? Gözel mi?
  • K.K.K. iken Hulusi AKAR da 2014 senesinde asubay talebelerine Balıkesir’de aynısını demiş idi...

  • Kendi yapdıkları işleri gedikli dedikleri vatan evlatlarının döşüne yüklemek ile yetinmeyen sübyancı zâbitlerimiz;
  • 25 yaşındaki delikanlıların yapabileceği kadar ağır ve zor gemicilik ve askerlik işlerini de
  • Gedikli dedikleri 13 yaşındaki sübyan çocuklarımıza yapdırdı şerefsizler...

İstanbul / Beylerbeyi’ndeki Deniz Astsubay Hazırlama Okulu’na kayıt yapdırdığım 1978 senesi Eylül ayında

Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK da 15 yaşında, Bahriyeli sübyan bir talebe idim.

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Ayaklarının altını öpdüğüm anam Şahinde IRBIK, yeğenim Ali Osman ŞAHİN ve ben Şükrü IRBIK.

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Fakat bizim 1982 devremizde 13 yaşında olan arkadaşlarım da var idi.

 

*  *  *  *  *

 

Muzaffer bir donanmaya mâlik olmak için teknolojinin dayatdığı tekâmülü inkâr etmenin artık imkânı yok idi. Osmanlı Devleti de maddî imkânlarını iyice zorlamak bahâsına bu yarışa girdi Buhar makineli ilk harb gemilerimizi, İngiltere’den satın almaya başladı. Dünyâda denizcilik konusunda yaşanan bu hızlı dönüşüm ve acımasız rekâbet, buharlı gemilerdeki yeni makineleri çalışdırabilecek uzman bir iş gücüne sahip olmayı dayatdı. 19. yüzyıl ortalarına doğru Osmanlı Donanmasındaki bu teknoloji devrimini yapacak “uzman emek gücü” mevcut değil idi. Çünkü buhar makinası imâl etmeyen ülkenin bu makinaları işletecek uzmanı da olamaz idi! Hâlihazırda donanmamızdaki gemilerde ona buna emir vermekden başka bir işe yaramayan mektepli bahriye zâbitân heyetimiz; donanmamıza yeni alınan buharlı gemilerin kömür ile çalışan makine dâiresine inmek isdemedi. Yağlı, isli, tozlu, dumanlı, gayri sıhhî ve bu çok tehlikeli işlerde çalışmaya tenezzül etmedi. Bahriye zâbitân heyetimizin yapmak isdemediği bu ağır ve tehlikeli işleri yapacak, “uzman”, “ucuz” ve fakat “ara sınıf” emekci askerlere şiddetli bir ihtiyâç  zuhûr etdi.

Batının icâd etdiği teknolojinin getirdiği yeni işleri yapmak isdemeyen bizim beyaz zâbitân heyetimiz,

Tezgahladığı yeni ve ara sınıfı askere olan ihtiyâcı, bakınız kendi sözleri ile nasıl da mâsum ve mâkul gösdermeye tevessül etdi.

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Deniz Asubay Okulunun yukarıda gördüğünüz  târihcesinde; “Subaylar ile erbaş ve erler arasında görev yapacak “astsubay” sınıfına ihtiyâç duyulmuş!” diyorlar.

19

Bu ihtiyâcı “duyan” şerefsizler kimler idi? Böyle bir ihtiyâc olduğuna kim, ne zamân, nerede karâr verdi? Buhar makinesini icâd eden İngiltere’de ve Amerikan ordusunda, 1890 senesinde sâdece iki sınıf  asker var iken sen, üçüncü bir sınıf askere olan ihtiyâcı, nerenden uydurdun be şerefsiz?

Yukarıda gördüğünüz târihi yazan subaylarımız diyorlar ki; 1890 senesinde donanmamızda “erbaş” ve “astsubay” isminde asker sınıfları var imiş! Târih yazıyoruz diye üfürün bakalım dübürünüzden, üfürebildiğiniz kadar, nâmussuzlar!

Bu cümleyi yazan avanak subaylarımız;

1890 senesinde Türkce söz dağarımızda “erbaş” ve “astsubay” kelimelerinin mevcut olmadığının farkında bile değil!

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Töre konuşunca han sükût eder! Târih uğrusu ve târih câhili” bu subaylarımız bilmez ki “erbaş” dedikleri tâbiri ATATÜRK’ün kendisi türetdi. Hem de 1890 senesinden tam 45 sene sonra, 2771 sayılı kânun ile taa 1935 senesinde...

Ayrıca

Haşmetli Kraliçenin donanmasında bugün bile hâlâ iki sınıf asker var;

     1. Er

    2. Zâbit

Sen, Donanmandaki üçüncü asker sınıfı olarak “astsubaylığı” 1890 senesinde nerenden uydurdun, be şerefsiz?

Ananızın çakır gözlü çocukları sizlersiniz öyle mi?..

Asubay Tefrikası 6-2_ İngiliz Bahriyesinde asker sınıfları_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

*  *  *  *  *

 

Tomi’lerin kıyâfetleri, işde bugün böyle!

Bizim her boku bilen bahriye zâbitânımız bir baksın hele!..

"Asubay" dedikleri "ortada sandık" bir asker sınıfı Tomi’lerde var mı imiş?

Asubay Tefrikası 6-2_ İngiliz Bahriyesinde asker sınıfları_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 Yukarıda gördüğünüz resimlerde bir şeye daha dikkat buyurunuz;

 Bizim zottirik subayların “astsubay” dediği askere, bakınız, İngiliz Tomi’si ne diyor! 

*  *  *  *  *

 

14 Haziran 1935 Cuma günü Reisicumhur K. ATATÜRK;

Cümhuriyet Ordusunu sâdece iki sınıf askerden teşkil etdi;

     1. Erât

     2. Subay 

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Siz, ATATÜRK’ün askeri olduğunu söyleyen, bugünün zübük subayları;

Cümhuriyet Ordusuna;

  • Üçüncü,
  • Dördüncü,
  • Beşinci,
  • Altıncı,
  • Yedinci,
  • Sekizinci 

Sınıf askerleri sokuşdurmak hakkını kimden aldınız?


Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

*  *  *  *  *

 

İngiltere’nin buhar makinesini icâd etdiği senelerde bizim donanma neferimiz okuma-yazma dahi bilmiyor idi. İşde, sırf bu “uzman” “ucuz” ve “ara sınıf” emek gücünü temin etmek üzere Donanma-yu Hümâyûn, 1890 senesinde; “zâbit” ile “efrâd” arasında “ortada sandık” misâli görev yapacak “gedikli” isimli yeni bir asker sınıfı tertip etdi. Nizamnâmesini ise dört deveyi havutu ile bir lokmada yutması ile meşhur olan “yeyici” lakaplı Bozcaadalı Mürteşi Müşir Hasan Hüsnü Paşa hazırladı ve  padişaha arz eyledi.

Asubay Tefrikası 6-2_Bozcaadalı Mürteşi Müşir Hasan Hüsnü Paşa_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Bahriye Mektebi ismi ile eğitim veren Deniz Harp Okulunda bu senelerde eğitim süresi sâdece 3 sene iken,

Gedikli sınıfının eğitim süresi tam 5 sene idi.

Donanma Gedikli Sınıfı; 

  • 5 senesi talebelik (neferlik)
  • 5 sene sıbyan efrâdlığı
  • 9 sene Gedikli olmak üzere toplam 14 sene donanma askerliği yapacak idi.

Talebe olarak gemide geçirilen beş senelik tâlim taallümden sonra gediklilerimiz; 

  • Tam 14 sene donanma gemilerinde mecburî hizmet edecek,
  • Bu süreyi "sağ-sâlim"tamamlayanlar ise "maaş bağlanmadan terhis edilecekler idi. 

Vay, anam babam, vay!.. Donanmamıza asker değil de sanki kendilerine köle alıyorlar be!

Ve böylece; 

  • Gediklilerimiz, 14 senelik mecburî hizmetleri süresince donanmanın en ağır ve çok tehlikeli işlerini yaparken
  • Zâbitân heyetimiz de gemi güvertesinde, ellerinde öte beri göt gezdirecek idi.

Gedikli mektebine evvela İstanbullu çocuklarımızı aldılar. Fakat İstanbulun gün görmüş cin göz çocukları, bu yemsiz zokayı yutmadı! Gemide eğitim veren mektebe talebe bulamayınca Donanma-yu Hümâyûnumuz, bu kez de taşradan fakir fukara çocuklarını devşirmeye başladı. Gedikli onbaşı oldukdan sonra içine düşdükleri tuzağı anladıklarında, babasının evinde yiyecek ekmeği bile olmayan köylü ve fakat cin göz çocuklarımız da Gedikli sınıfına rağbet etmediler.

1890 Nizâmnâmesine göre “Gedikli” sınıfının, “zâbit” sınıfına nakil ve tahvilleri kati’yyen câiz değil idi.

Beş senelik mükemmel bir tâlim taallümden sonra donanmamızda göreve başlayan

Ve dahi

Zâbitân heyetimizin yapmak isdemediği

Ve fakat

Bahriye erlerimizin de yapamadığı ağır, tehlikeli ve karmaşık işleri yapan Gedikliler aslında;

  • Zâbitin yapdığı bütün işleri yapdığını
  • Efrâdın yapdığı bütün işleri de yapdığını
  • Fakat zâbit olmadıklarını görünce, donanma gedikli sınıfına talep bir anda dibe vurdu.

 

*  *  *  *  *

 

Bugün itibârı ile şöyle bir düşünsek!

Ordularımızda bugün subaylarımızın yapdığı hangi işleri, asubaylar yapamazlar?

Ya da

Meseleye mefhumu muhâlifinden bakalım ve şöyle bir suâl soralım!

Asubaylarımızın bugün yapdığı işlerden hangilerini subaylarımız yapamazlar?

Bu suâllerin bugün cevâbı ne ise, yüz sene evvel de aynen öyle idi...

*  *  *  *  *

 

1890 Nizamâmesinin son maddesi şöyle diyor idi; “Madde 29 — İleride icâbı hâle göre işbu nizamnâmenin “tevsi” veya “tâdili” zımnında lüzumu tahakkuk eden mevâddın derç ve ilâvesi câizdir.” Eldeki mevcut Nizamnâme, günün şartlarına göre değişiklik yapmaya cevâz verdiği hâlde bahriyeli zâbitân heyetimiz bu maddeyi, günün icâbına göre ne “tevsi” etdi ne de “tâdil”. Kendinden başkasına hayât hakkı tanımayan şerefsiz zâbitânımızın bu fesat tavrı yüzünden donanma gedikli sınıfı ölüme mahkûm edildi. Yirminci asırın başına geldiğimizde, donanmamızda mevcudu yedi yüz civârında olan gedikliler tamâmı, padişah irâdesi ile zâbit sınıfına nakledildi. Mektep gemilerine de yeni gedikli talebesi kayıt edilmedi.

Zâbit ile erat arasında “ortada sandık” misâli görev yapacak bu yeni sınıf askerler, bugünkü anlamda “asubaylığın” aynısıdır. 1890 senesinde tâlim taâllüme başlayan Donanma Gedikli mektebi; bir senesi limandaki gemide, dört senesi de denizde gezen gemideki işinin başında olmak üzere toplam beş senelik mükemmel bir eğitimden sonra ilk mezûnlarını, gedikli onbaşı rütbesi ile 1895 senesinde verdi.

 Zâbit kadar eğitimli ve donanımlı olduğu hâlde;

 Zâbitin aldığı maaşın nısfını dahi alamadığından

 Ve dahi

 Zâbit olamadığından dolayı,

 Bahriye Gedikli sınıfına talep daha ilk senelerde birden dibe vurdu... 

O an mevcut olan 700 civârındaki Donanma Gediklisinin tamâmı, padişah irâdesi ile zâbitliğe nakledildi. Ve  akabinde, Donanma sefinesinde talim taallüm veren “Gedikli mektebi” kepenk indirdi. 1900 senesinin başlarında da Donanmanın ilk “gedikli” sınıfı tamâmen iflâs etdi.

Ve böylece Donanmamızda “zâbit ile nefer arasındaortada sandık” misâli görev yapmak üzere ilk kez teşkil edilen “gedikli” sınıfı, şimdilik böylece iflâs etdi.

01 Nisan 1890 Salı günü meriyyete giren nizamnâmesinin ilgâ edildiğine dâir hiçbir belge bulamadım. Daha da hazini, gedikli sınıfı Nizamnâmesinin akıbetini, bugün Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız dahi bilmiyor!..

 

*  *  *  *  *

 

1890 senesinde ilk kez teşkil edilen “gedikli” sınıfından farklı olarak,

Muvakkat (geçici) bir kânun ile “gedikli zâbitân” sınıfı 1913 senesinde ilk kez teşkil edildi. Bu “gedikli zâbitân” sınıfı, zâbit sınıfına dâhil idi. Fakat, kendi sınıfına dâhil olan “gedikli zâbitânı” bu kez de mektepli bahriye zâbitânı kendisine çetin bir rakip olarak gördü. Bu maya da tutmadı! Ve 1915 senesinde kabul edilen bir kânun ile, zâbit sınıfına dâhil olan bu “gedikli zâbit” sınıfı da lağv edildi.

Gelişen teknolojinin dayatdığı âlet, makina ve silâhları kullanmaya, bahriye zâbitânımız hâlâ istekli değil idi. Zâbitânın yapmayı hamallık addetdiği ve fakat efrada da yapdıramadığı işleri yapacak “orta kademe” bir asker sınıfına olan şiddetli ihtiyâç azalmak şöyle dursun iyice artmış idi. İngiltere’den satın aldığımız buharlı gemileri işletecek bahriyeli askerimiz yok idi. Bembeyaz bahriye elbesesini çıkartıp, yağlı tulumu giymek isdemeyen bahriyeli kurnaz zâbitânımız, kendilerinin yapması gereken işi yapacak “ortada sandık” bir asker sınıfını ikinci kez peydahlamakda gecikmedi. Bu şiddetli ihtiyâcı tedârik etmek üzere bu kez de 1914 senesinde muvakkat bir kânun tertip etdiler. Bu muvakkat kânun ile o târihde mevcut olan zâbit ve efrâda ilâve olarak iki yeni muvazzaf asker sınıfı birden teşkil edildi;

   1. Küçük zâbit,

   2. Gedikli zâbit.

Bir senelik bir sınamadan sonra 1915 senesinde tasdikân (aynen) kabul edilip meriyyet-ül icrâya konulan bu kânun ile ihdâs edilen donanma “küçük zâbitliği”, bugün bildiğimiz “asubay” sınıfının ta kendisi idi. “gedikli zâbit” denilen asker sınıfı ise zâbitin mâdûnu, fakat küçük zâbitin mafevki idi. Zâbit hâricindeki bütün askerlerin içine tıkışdırıldığı bu yeni kânun ile Bahriyemizde bir anda 4 sınıf asker peydâ oldu...

Bahriye zâbitân heyetimizin beceriksizliği, işbilmezliği ve en çok da hâinliklerinden dolayı donanmamız, batılı donanmalar karşısında mağlubiyetler aldıkca bahriyemizi çağın gereklerine göre tanzim etmeye çalışdık. Donanmamızı ıslah ederken de gidip düşmânımız olan devletlerden yardım devşirdik, iyi mi! Küffar deyip cihâd ilan etdiğimiz bu devletlerin aklı ile sıçmaya gidip kendi donanmamızı tanzim etmeye çalışdık.

  • Gedikli” ve “gedikli zâbit” sınıfları, bizim donanmamıza özgü unvânlar. Bu tâbirâtın donanmamız ıstılâhına ne zamân dâhil edildiğini yukarıdaki bölümde açıkladık.
  • Donanmamıza ait resmî evraklarda “küçük zâbit” tâbirine 1880’lerde rastlıyoruz. Donanmamızın bağrına paslı bir kama gibi saplanan ve “ortada sandık” gibi duran “küçük zâbit” (petty officer) tâbirini ise biz, 1880’li senelerde İngiltere’den aldık! İngiltere’den aşırdığımıza delil olarak da ben, 1881-1886 senelerinde Bahriye Nâzırlığı yapdırdığımız İngiliz çaşıtı Hobart Paşa’yı ileri sürüyorum. Aksini iddia eden var ise şâyet; “iddiâsını isbata dâvet ediyorum!

Türk donanmasının rûhuna uymayan bu iki sınıfdan birisi olan “gedikli zâbit” sınıfını, subaylarımız kendilerine çetin bir rakip gördüğü için kısa sürede lağv etdiler.

Fakat bahriyemizin beyaz zâbitân heyeti, kendi yapması gereken işleri sırtına yıkdığı “küçük zâbitliğe”, denize düşeninin yılana sarıldığı gibi sarıldı ve canı bahâsına idâme etdirdi. Menfaatperest zâbitânımızın bu tek taraflı tutumu yüzünden bugün yüzlerce sıkıntısı ile karşımızda duran onbinlerce “deniz asubayı” var.

Neticeten;

İstiklâl ve Çanakkale Harplerinde, birbirinden tamâmen farklı tam 4 sınıf bahriye askeri harb etdi;

1. Mükellef Efrâd (Er)

2. Muvazzaf Küçük Zâbit

3. Muvazzaf Gedikli Zâbit

4. Muvazzaf Zâbit

Kendilerinin yazdığı ya da kendi şakşakcılarına yazdırdığı kahramanlıklar ile süslü menkıbelerinde bahriye zâbitân heyetimiz; şan, şöhret ve şeref pâyelerini sâdece kendi hânelerine ganimet kayıt eder iken

Zâbit hâricinde kalan “muvazzaf küçük zâbit” ve “muvazzaf gedikli zâbiti” ise

Nefer (er) hânesine yazdılar ve bu donanma askerlerinin adından bile bahsetmediler. 

Nereden mi biliyorum?

Çünkü sordum,

Bugüne kadar İstiklâl Madalyası tevdi edilen;

   a. Subay,

   b. Astsubay,

   c. Erbaş ve Er 

 Sayısı ayrı ayrı olmak üzere nedir? 17.12.2013.

943 890 başvuru numarası ile mesajınız başarı ile iletilmiştir.Göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür ederiz. 

Ve dahi

Muttali oldum!

 

MÜS.YRD.   :  32984417-1640- 980 -13/ASAL D.Loj.ve İd.Ş.                                                  02 Aralık 2013

(Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.)

 İLGİ :  26 Kasım 2013 tarihli elektronik postalarınız incelenmiştir.

 1. İlgi elektronik posta incelenmiştir.

 2. 4982 sayılı bilgi edinme hakkı kanunu ve kanuna ilişkin yönetmelik esasları gereği tarafınızca istenilen bilgiler aşağıya çıkarılmıştır. Bu kapsamda;

   a.  Subay (Askerî memurlar dâhil) 16.647,

   b.  Astsubay/Erbaş ve er 120.869 olmak üzere

  toplam 137.516 kişi İstiklal Madalyası ile taltif edilmiştir.

 Rica ederim.

                                                                                                  İMZALIDIR

                                                                                                   Nihat ÇAĞAN 

                                                                                                   Personel Albay

                                                                                                   ASAL D.Bşk.Yrd.

İşde,

Yukarıda görüyorsunuz!

 

*  *  *  *  *

 

1890 nizamnâmesinin “esbâb-ı mucibesi” yok!

Dönemin Bahriye Nâzırı Hasan Hüsnü Paşa güyâ kerem eyleyip bir emir buyurmuş!

Ve düşünüp tartışmadan donanmamızda “gedikli” isminde üçüncü bir asker sınıfını tertip etmişler.

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Yeyici, yutucu” Hasan Hüsnü Paşa’nın emir buyurup hazırlatdığı o nizamnâmenin son satırına bakıyoruz

Ve dahi

Orada şu şerhi görüyoruz;

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

26a

  

Devletin padişahı dururken, 

Sadr-ı Ȃzamı dururken,

Seraskeri dururken;

Bahriye Nâzırı bir zâbitin emir buyurup yeni bir asker sınıfı tertiplediğini söyleyen “târih câhili” zâbitân gürûhumuz,

Altı yüz seneden fazla yedi düvele nizâm veren Osmanlıyı, kabile devleti zannediyor zahir!.. 

Donanma Gedikli sınıfının teşkil edilmesi için Bahriye Nâzırı’nın emir verdiğini söyleyen târih soytarısı subaylarımız,

Demek ki nizamnâmesini görmedikleri Donanma “gedikli” sınıfı hakkında târih yazmaya tevessül etmişler!

Yazıklar olsun sizlere!.. 

Eski Tüfek de gemici tayfası idi, bilir bu işleri!

Senin Bahriye Nâzırı dediğin Mürteşi Müşir Hasan Hüsnü Paşa,

Sultan II. Abdülhamid’den izin almadan değil yeni bir asker sınıfı tertiplemek,

Kumandanı olduğu sefinedeki helâya sıçmaya bile gidemez idi...

İşde isbatı;

Osmanlı Devletinin İlk Anakânunu olan Kânun-i Esâsî, 24 Aralık 1876 târihinde meriyyete konuldu.

 “Donanma Gedikli” sınıfının teşkil edildiği 1890 senesinde meriyyetde olan işbu Kânun-i Esâsi’nin

 Yedinci Maddesi şöyle der;

Madde Yedi —  Vükelânın azil ve nasbı ve rütbe ve menasıp tevcihi ve nişan itâsı ve eyelâtı mümtazenin şerâiti imtiyaziyelerine tevfikan icrâyı tevcihatı ve meskûkât darbı ve hutbelerde namının zikri ve düveli ecnebiye ile muahedât akdi ve harb ve sulh ilânı ve kuvvei berriye ve bahriyenin kumandası ve harekâtı askeriye ve ahkâmı şeriye ve kânuniyenin icrâsı ve devairi idârenin muamelâtına müteallik nizâmnâmelerin tanzimi ve mücazaatı kânuniyenin tahfili veya affı ve meclisi umuminin akt ve tatili ve ledel iktiza heyeti mebusanın azası ve yeniden intihap olunmak şartile feshi hukuku mukaddesei Padişahi cümlesindendir.

 

*  *  *  *  *

 

1915 Nizamnâmesi meclisde müzâkere edilmiş. Fakat maddeler üzerinde hiçbir tartışma yapılmamış. “Gedikli zâbit ve küçük zâbit” sınıfı donanmamızda niye teşkil edilmiş, belli değil! Maddeler okunmuş, mebuslar dinlemiş! Maddeler reye sunulmuş, mebuslar ellerini havaya kaldırmış! Hiçbir mebus, bir tek dahi olsa fikir beyân etmeden bu kânunu kabul etmişler!

 

*  *  *  *  *

 

Resmî(!)” târihcesine bakdığımızda bahriyeli subaylarımız, Deniz Kuvvetlerimizi 1081 senesinde teşkil etdiğimizi söylüyolar. Kurulduğu ilk günlerde donanmamızın doğru dürüst bir nizâmı olmadığını ve gemilerimizi “usda-çırak” esâsına göre idâre etdiğimizi de gene aynı subaylarımız söylüyor. Donanmamıza dâir ilk kânunnâmemizi, 1701 senesinde yazmışız. Bu kânunnâmede, gemideki işlerin kısmen de olsa bir düzene göre yapıldığını ve fakat tayfa arasında hâlâ bir “sınıflaşma” olmadığını görüyoruz. 1792 Kânunnâmesi ile gemi tayfası dört sınıfa tefrik edilmiş. Bu Kânunnâmenin tatbik edilmesi ile donanmamız tayfası arasında ilk kez “sınıflaşma” başlamış.

Teşkil edildiği ve “sınıfsız” olarak hizmet verdiği 1081 senesinden, gemi tayfasını ilk kez “sınıflara” böldüğümüz 1792 senesine kadar geçen 711 sene içinde Osmanlı Donanmasının en parlak ve muhteşem dönemlerini yaşadığını görüyoruz.

Donanmamızı utanç denizinde boğan donanma mağlubiyetlerinin başlangıç döneminin ise

Donanma tayfası arasındaki bu “sınıflaşma” ile başladığını bugüne kadar görebilen bir subayımız var mı acap?

 

  • 1788 Özi bozgunu,
  • 1807 İngiliz gemilerinin İstanbul’u kuşatması,
  • 1827 Navarin bozgunu,
  • 1853 Sinop bozgunu,1877-1878 Rus bozgunu.

 

 Deniz mağlubiyetlerimizden aklıma ilk gelenler...

Bütün bu deniz mağlubiyetlerini biz, bugün Deniz Harp Okulu isimi ile bildiğimiz mektebi açdıkdan sonra yaşadık!

Donanmamızda “mektebli ilk sınıflaşma” 1890 senesinde oldu! Deniz Asubay Okulunun târihcesine bakdığımızda, Bahriye Nâzırı denen “yeyici ve yutucu” bir zâbitin emir verdiğini ve “mektebli gedikli” sınıfının ilk kez olmak üzere teşkil edildiğini görüyoruz. Nizamnâmesinde, “gedikli” sınıfı adını verdikleri askerlerin görev tanımları var. Fakat bu sınıfın teşkil edilmesinin “esbâb-ı mucibesi” (gerekcesi) yok! Çok tuhaf bir durum! Esbâb-ı mucibesi (gerekcesi)  olmayan kânun, gayri meşru demekdir!..

Deniz zaferlerimizden söz etmeye gelince;

Övüngen, böbürgen, sömürgen, semirgen ve kemirgen bahriye zâbitân heyetimiz kahramanlığı kimselere bırakmazlar! 

Fakat bu deniz zaferlerini kazanan tayfanın eğitimlerinin ne olduğuna ise hep kör bakarlar.

O muzaffer denizcilerimizin “okuma-yazma” dahi bilmediğini,

Ve dahi

Hemen hepsinin;

Alaylı”,

Gönüllü”,

Sokakdan toplama

Ya da

Köle” olduğunu ağızlarına dahi almazlar.

Deniz mağlubiyetlerimizden bahsederken de gene o aynı üfürükcü bahriye zâbitânımız;

Donanmamızı o harblerde sevk ve idâre eden zâbitân heyetimizin “mektebli” olduğundan tek kelime söz etmezler!

Beyaz zâbitân heyetimizin bizzat yazdığı

Veya

Devletin parası ile ısmarlama yazdırdığı sahte ve düzmece resmî târihimiz de

İşde, böyle zırvalar ile doludur.

 

*  *  *  *  *

 

Tam 10 sene devâm eden Birinci Cihân Hârbi, millet harbidir. Bu harbin gerçek kahramanı da Türk milletidir.

Ayrıca;

Deniz Harp Okuluna menşe teşkil eden “Hendesehâne” isimli mektebi açdığımız 1776 senesinden beri

Ve dahi

Kara Harp Okuluna menşe teşkil eden “Mekteb-i Ulûm-i Harbiyye”’yi hizmete açdığımız 1834 senesinden beri

Deniz ve Kara Ordularımız gâlibiyet yüzü görmedi...

 

*  *  *  *  *

 

15 Temmuz darbesinde bugün Coni’nin ayak izlerini arayanlar,

Gene ordumuzun içindeki subaylarımıza baksınlar!

Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda oturan siz Coniperestiş Rüşdü’ler, zottirik Kenan’lar, etekli Doğan’lar, kıvrık Hüseyin'ler, molla İ. Hakkı’lar, kambur Yaşar’lar, köstebek Hilmi’ler, sucukcu Necdet’ler;

Kendi subayına taa 1952 senesinden beri Coni hurması yedirir ise şâyet

Asubay Tefrikası -6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

O hurmalar Harp Okullarımızda semirir, semirir, semirir,

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

2016 senesinin bir 15 Temmuz akşamı çıkar gelir

Ve dahi

Senin gıçını tırmalar!

 

*  *  *  *  *

 

Elde tesbih, dilde Allah, biteviye besmele çekiyorsun;

Ve fakat gene sen!

Kul hakkı yerken de besmele çekiyorsun ya! Yuf olsun senin soyuna!..

İçin temiz olmadıkdan sonra

Hacı, hoca olmuşsun, kaç para!

Hırka, tesbih, post, seccâde gözel;

Lâkin, Allah kanar mı, bunlara?

 

*  *  *  *  *

 

Sen, adam olmadıkdan sonra

Sen, adam gibi denizci yetişdirmedikden sonra

Zâbit olmuş, erbaş olmuş

Alaylı olmuş, mektebli olmuş

Demeki ki hiçbirisinin kıymeti harbiyesi yok!

 Deniz Kuvvetlerimizde “zâbit ile efrâd” arasına

üçüncü bir asker sınıfı olarak paslı kama gibi sokulan

gedikli

ya da

bugünkü ismi ile “astsubay” dediğimiz asker sınıfının

teşkil edilmesinin gizli maksadı meğerki ne imiş?

Donanmamız beyaz zâbitân heyetinin kendi saltanâtını devâm etdirmesi için;

Harb sanatının kendilerine tahmil etdiği ağır ve çok tehlikeli görevleri

Zâbit” olmayan ve “ortada sandık” bir asker sınıfının "döşüne" yüklemek!

(Devâm edecek)

  *  *  *  *  *  

 

   Eski Tüfek’den Açıklama; 07 Temmuz 2023, Cuma    

 

emekliassubaylar.org sitesinde 11 Ekim 2017 Çarşamba günü yayınladığım Asubay Tefrikası 6-2 ve 02 Şubat 2020 Pazar günü yayınladığım Asubay Tefrikası-8 isimli makâlelerimizi;

  • Genelkurmay Başkanlığı yapmış emekli subaylardan birisinin yeğâne vârisi dâva konusu etmiş

         Ve

  • Müellif Şükrü IRBIK’ın TCK Madde-125, hakâret suçundan cezâlandırılmasını talep etmiş idi.

   

(Ankara 51. Asliye Cezâ Mahkemesi, Dosya Nu.:2022/120E.) Asubay Tefrikası 6_2 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

İlgili mahkeme; ifâdesini almak üzere mezkûr yeğâne vâris müştekiyi hâkim huzûruna dâvet etdi.

Fakat bu yeğâne vâris müşteki, duruşmaya gitmedi.

Akabinde aynı mahkeme, bu şahısın bu kez de mahkeme huzûruna zorla getirilmesine karâr verdi.

Mahkemenin bu karârı üzerine yeğâne vâris müştekinin avukatı;

03 Temmuz 2023 târihindeki duruşmada, hakkımdaki şikâyetinden ferâgat etdiğini mahkemeye bildirdi.

Bu karârı yeğâne vâris müştekinin kendisine hayırlı olsun…

Bu şikâyet, evvel Allah, bizim için de hayırlara vesile oldu…

Asubay Tefrikası 6-2 ve Asubay Tefrikası-8 isimli makâlelerimiz bu şikâyet vesilesi ile ibrâ edildi.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti adına bu karâr Türk kamuoyuna da hayırlı olsun.

Eski Tüfek

 

 brove

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

 

   Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız  

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKSahil Güvenlik Komutanlık BrövesiKapak 5

Sahil Güvenlik Komutanlık BrövesiAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKSahil Güvenlik Komutanlık Brövesi



 

 

 

Eski Tüfek_Bir var imiş bir yok imiş

 

Subaylarımız; Karârnâme’den Tasdiknâme’ye...

Bir Var İmiş, Bir Yok İmiş!

 

Doğru demişsin, be ERENİYE!..

Hakikâten de öyle oldu!

Şâir dediğin O’dur ki dünden bugünü, feleğin çemberinden görebile! Görmüşsün be ERENİYE!..

01Tam 85 sene sonra tahakkuk etse de

Güneş doğmuş da batmış gibi

Bir var idi, bir yok oldu!..

1929 senesinden beri zâbitân heyetimiz

Cumhurbaşkanından aldıkları karârnâme” ile “berâtlı” ve “muvazzaf” olarak göreve başlıyorlar idi...

Fakat bu kadim ve mutlak imtiyâzlarını 2014 senesinde kaybetdiler.

Artık subaylarımız da tıpkı biz asubaylar gibi “tasdiknâmeli”...

 

*  *  *  *  *

 

Karârnâme Ne?, Tasdiknâme Ne?

Evvelâ bu iki kavramın ne olduğunu bir tahattur edelim şöyle...

Tasdiknâme, bakanın harcı...  Bakan kim?

Cumhurbaşkanı

Ve Başbakan’dan sonra gelen partici... Yürütme sacayağının üçüncüsü. Yasama ve Yargıdan sonra üçüncü erk olan Yürütmenin çömezi. Ankara’nın sokaklarındaki ağaçdan daha fazla Bakan var meclisde.

Lâkin karârnâme öyle mi ya!..

Karârnâme dediğin o kağıt parçasının altına, devletin başı ve başkomutan olan cumhurbaşkanı imzâ atıyor. Cumhurbaşkanı kim dersen! Cumhuriyetimiz 94 yaşında. Cumhurbaşkanlığı makâmına bugüne kadar sâdece 12 vatandaş oturmuş. İşde, karârnâme dediğin şeyi, meclisdeki bütün bakanlar imzâlasa, başbakan da imzâlasa, mektub kağıdından öte kıymeti yok.

Fakat o aynı kağıdın altına Cumhurbaşkanı denen şahıs bir imzâ çakdı mı, oluyor sana kapı gibi kânûn.

 

*  *  *  *  *

 

İşde, size aşağıda; Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkan imzâlı 3’lü bir karârnâme...

Bir vatandaş;

Cumhurbaşkanının bugün imzâladığı bir karârnâmeyi

Ömrü vefâ eder ise

Hele bir de o karârnâmenin tasnif işlemi tamamlanıp da erişime açıldı ise şâyet

Ancak 30 sene sonra görebiliyor bu memleketde.

Birinci Cumhurbaşkanımızın 1930’lu senelerde imzâladığı karârnâmelerden

Bugün dahi, hâlâ tasnif edilmemiş ve erişime açılmamış karârnâmeler olduğunu duyarsanız, şaşırmayın!

Devletimizin arşiv yönergesi böyle diyor çünkü...

Bu sebepden dolayı, kaçıncı Cumhurbaşkanı olduğunu bilmediğim Zottirik Kenan’ın imzâladığı aşağıda gördüğünüz şu karârnâmeyi görme bahtiyarlığına erişmenizin dört sebebi var;

2

 

  • Birincisi, bu karârnâmeyi Zorti, tam 30 sene evvel imzâladı. Üzerindeki 30 senelik yasak kalkdı.

 

  • İkincisi, tasnif işlemi tamamlandı.

 

  • Üçüncüsü, erişime açıldı.

 

  • Dördüncüsü de şu; Bu satırları yazan er kişi, bu karârnâmeyi alabilmak için çil çil paralar ödedi...

 

  • Lâkin, aga târifesi uyguladık size. Okuyana beleş!

 

  • *  *  *  *  *

 

Karârnâme’den Tasdiknâme’ye Subaylarımız...

Harb okullarından mezûn edilen talebelerimiz için 2014 senesinden itibâren artık “karârnâme” yok!

 

Harb okullarından mezûn edilen efendiler için,

Yukarıda bahsetdiğimiz subaylığa nasıp karârnâmesinin;

  • Birincisini, 1929 senesinde ilk Cumhurbaşkanı Gâzi M. Kemal imzâlamış idi.
  • Sonuncusunu ise 2013 senesinde, onbirinci Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL imzâladı.

 

Ordumuzun iki aslî(!) unsurundan birisi olan “ortada sandık” asubaylarını suâl eyler iseniz şâyet

1951 senesinde kurnaz kurmay subaylarımızın icâd etdiği asubay sınıfı zâten hep “tasdiknâmeli” idi.

Fakat yukarıda özünü anlatdığımız olay neticesinde

Tıpkı biz asubayların olduğu gibi subaylarımız da artık “tasdiknâmeli” oldu.

Böylece

Ordumuzun iki aslî unsuru olan subay ve asubaylar;

Göreve başlaması için aldığı “yetki derecesinde” eşitlendiler.

Hulâsa;

Hem subaylarımız hem de asubaylarımız bundan kelli ordumuzda “tasdiknâme” ile işe başlayacaklar.

Asubaylar ezelden beri “tasdiknâmeli” idi de...

Asubayları karârnâmeye bindirmeye râzı olmayan subaylarımızın kendileri de “tasdiknâmeye” indiler.

Subaylarımızın “karârnâme”den inip “tasdiknâme”ye binişinin acıklı hikâyesini

Zamân, mekân ve olay teslisi içinde Kayıtcı Eski Tüfek anlatsın sizlere...

 

*  *  *  *  *

 

04

 

Peki, bu karârnâme ne işe yarar?

Nasıl ki cumhurbaşkanı imzâlamayınca bir kağıt parçası kânûn olamıyorsa.

Başkomutanı olan Cumhurbaşkanı da karârnâmesini imzâlamayınca,

Mezûn olduğu gün o harbiyeli talebe de subay olamıyor...

 

İşde sırf bu sebepden dolayı

Harbiye tahsilini muvaffakiyetle ikmâl eden efendilerin zâbit olabilmesi için;

  • Millî Müdafaa Vekili bir tezkere hazırlar ve Baş Vekil’e (Başbakan) takdim eder,
  • Baş Vekil bu tezkereyi imzâlar sonra da Reisicumhur’a arz eder,
  • Son olarak da Reisicumhur bu karârnâmeyi imzâsı ile tasdik eder idi.


Bugünkü devlet erkânının “üçlü karârnâme” dediği şey, işde, tam da bu oluyor.

“Üçlü karârnâme” ile terfi almak da her memurun harcı değil hani...

Bu “üçlü” imzâ faslından sonra;

Harbiye tahsilini muvaffakiyetle ikmal eden efendiler, resmen zâbit olurlar

Ve dahi

Devletin başı ve ordunun Başkomutanı olan Reisicumhur’un imzâladığı karârnâme ile;

Hem T.C. devletini temsil etmek hakkını ihrâz eder

Hem de emrindeki askerlere emir ve komuta etme “berâtını” alır idi...

İşde, harbiyeden çıkan 317 efendinin terfisi için;

Millî Müdafaa Vekili Mustafa Abdülhalik RENDA

Başvekil ismet İNÖNÜ

Ve dahi

Birinci Cumhurbaşkanı Gâzi M. Kemal’in 1929 senesinde imzâladığı türkce ilk terfi karârnâmesi...

 

3a 3b

İşde sırf bu sebepden dolayı Başkomutan olan Cumhurbaşkanları, iki elleri kanda bile olsa

Nasıp karârnâmesini imzâladığı harb okulları talebesinin diploma törenini teşrif ediyor

Ve dahi

Cumhuriyet târihimizde ilk defâ olmak üzere Birinci Cumhurbaşkanımızın verdiği bu “berât” ile

Zâbitânımız “muvazzaf/commissioned” olarak ordumuza hizmet ediyorlar idi...

Genelkurmay Başkanlığımızın neşretdiği aşağıdaki şu sözlüğün sayfasında gördüğünüz üzere

Zâbitân heyetimize biz de haklı olarak;

İngilizcesi ile “commissioned officer” demek olan “Cumhurbaşkanından berâtlı zâbit” diyor idik!

4a   4b

 

 Lâkin bugün artık böyle değil! Tekrâr söylüyorum; bugün artık böyle değil!

Subaylarımızın “berâtı”nı ellerinden aldılar... Hem de 15 Temmuz’dan bir hayli zamân evvel...

Daha basit kelâm ile yazalım;

Zâbitân heyetimiz;

İngilizcesi “commissioned” olan ve cumhurbaşkanından aldıkları “muvvazzaflık berâtını” AKP’ye kapdırdı.

Ve bundan kelli subaylarımızın hepsi artık ingilizcesi “officer” demek olan sâde “zâbit.”

Nasıl mı?

Gözlerimizin önünde cereyân eden ve fakat sâdece bakdığımız bu canlı folimi

Şâyet iltifât buyurursanız, şöyle resmedelim sizler için...

 

*  *  *  *  *

 

Yönetmelik ile eğitilip teğmenliğe nasbedilen subaylarımız,

Kendileri gibi “muhdes ve mutlak harbiyeli” olan Başkomutan ve Cumhurbaşkanlarının elinden

3’lü karârnâme ile subaylık “berâtını” (commission) alır iken

Kânûna göre eğitilip asubay çavuşluğa nasbedilen asubaylarımız,

Bakanlarının elinden 1’li  “tasdiknâme” (non-commission) alıyor idi.

Görevbaşı yapma hususunda asubaylar için kelimenin anlamı ile “üçün biri” söz konusu idi...

 

*  *  *  *  *

 

Harbiye’den mezûn olup da

Kendisi gibi “harbiyeli” cumhurbaşkanlarının elinden diplomasını aldığı gün

Her subayımız,

Elinden diploma aldığı cumhurbaşkanı gibi, kendisini “müstâkbel cumhurbaşkanı” telâkki eder idi... Hakikâten de biricik istisnâsı olsa da 1989 senesine kadar bu saltanât böyle deverân eyledi.

Harbiyeli cumhurbaşkanlarının son temsilcisi, 12 Eylül’cü darbecibaşı Zottirik Kenan oldu...

Lavantalar süründükden sonra Küçüksu’da küçük turgut’u(!) pazar gezmesine götüren büyük Turgut,

Bu fasit dâireye, 9 Kasım 1989 Perşembe günü bir fiske vurdu ve yer ile yeksân etdi.

 

5

 

Bu filfilli fiskesi ile de Büyük Turgut,

Harbiyeli” cumhurbaşkanı Zottirik Kenan’ın koltuğuna köskelmiş

Ve dahi

Harbiyesiz” cumhurbaşkanlarının birincisi olma unvânını çokdan hak etmiş idi...

 

*  *  *  *  *

 

09

 

Gördünüz! Karârnâme sûretini yukarıdaki sayfalardan birisinde verdik.

1929 senesinde Birinci Cumhurbaşkanı Gâzi M. Kemal’in başlatdığı devlet geleneği ile

Harbiyeden çıkan efendilere,

Cumhurbaşkanı, kendi imzâladığı karârnâme ile orduda görev veriyor idi.

Çünkü Devletin başı olan cumhurbaşkanları aynı zamânda ordunun başkomutanı idi...

Kâzım SEVÜKTEKİN isimli şerefsiz bir mirlivâ’nın yapdığı sahtekârlık neticesinde

Gedikli zâbitlikden gedikli erbaşlığa tenzil edilen askerler de tıpkı zâbitân heyetimiz gibi

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde karârnâme ile terfi ettiriliyorlar idi.

İşde, 1944 senesinde Gedikli Erbaşların terfisine dâir Cumhurbaşkanlığı karârnâmesi...

 

 

6a 6b

*  *  *  *  *

1951

 

1951 senesi,

Türkiye’nin NATO’ya üye olması için gizli tezgâhların tertiplendiği ve çalışmaların başladığı senedir.

Başbakan Şemsettin GÜNALTAY ile başlayan Coni’nin kucağına oturma sevdâsı,

Bir sene sonra Başbakan olan Adnan MENDERES ile geri dönülmez bir yola girdi...

NATO maskesi ile Bâb-ı Ȃli’nin kapısına dayanan Coni,

Türkiye’yi Küçük Amerika yapmak isdeyen zübük siyâsileri devletin başına,

Coniperest subayları da ordumuzun başına oturtdu.

Coni’nin ilk yapması gereken iş de

Mustafa Kemal’in askerlerini evvelâ gemlemek, akabinde de kafeslemek idi.

Çünkü, Mustafa Kemal’in çarıklı askerleri,

Dedelerimizin Harb-i Umûmi-î dediği savaşlarda garbın tek dişi kalmış tekmil canavarlarının

O biricik dişini de kerpeten ile kanırta kanırta sökmüş idi.

İşde, sırf bu sebepden dolayı bu canavarlar,

Türk askerinin savaşkan rûhunu törpülemek için yanıp tutuşuyorlar idi. Bunun için de subaylarımıza süslü püslü elbiseler giydirip kadınlar gibi süslemek

Ve daha da önemlisi,

O vakde kadar subay ve er olmak üzere iki sınıflı olan Türk askerini çeşitli sınıflara bölmek isdediler.

Coniden beslemeli ve feslemeli garb perestiş subaylarımız,

Astsubay” dedikleri “ortada sandık” cinsinden yeni ve köle bir asker sınıfını 1951 senesinde peydahladılar.

7

 

Subay yardımcısı” dedikleri Astsubayların  yetiştirme usûlleri

Bakanlıkların peydahlayacağı “Yönetmelik” ile  tesbit edilecek,

 

8

 

Yükselmeleri de Bakanlık onayı ile yapılacak idi...

9

 

Bakanlık onayı, “tasdiknâme” demek. Bir başka ifâde ile “çalışma izni” demek.

İlgili Bakanlarımız diyor ki;

“Ey, çavuş! Ben sana, orduda sâdece “çalışma” izini veriyorum. Emir verme yetkin yok, komutan olmazsın!.

 

*  *  *  *  *

21

 

27 Mayıs subay darbesi ile kudret zehirlenmesine uğrayan sömürgen subaylarımız;

Yeni bir kânûn daha peydahladılar! İsmine de TSK Personel Kânûnu dediler. Ve birbirine hiç benzemeyen subay ve asubayları aynı torbanın içine tıkışdırdılar.

Bu kânûn ile subaylarımız, 1951 senesinde tertipledikleri 5802 sayılı Astsubay Kânûnunu “ilgâ” etdiler.

Fakat bu kânûnun sâdece bir maddesine dokunamadılar; birinci maddesini “ipkâ “etdiler.

Çünkü

Sırtını dayayacakları, kendi işlerini sırtına yıkacakları,

Maçaları sıkışdığında da kendi suçlarını üzerine atacakları bu “ortada sandık” askerden vazgeçemediler.

1951 senesinde peydahladıkları ve “subay yardımcısı” dedikleri astsubayları

Personel Kânûnunun aşağıdaki şu parantezin içine “korka korka ve küçük harfler ile” sakladılar.

10

  • Kendileri gibi harbiye neşetli Cumhurbaşkanlarından imzâlı “berât” ellerinde,
  • Döne döne pervâne olmuş emir erleri, seyis erleri ve hizmet erleri her dâim etrâfında,
  • Mayın eşşeği gibi ileri sürdükleri “yedek subay” önlerinde,
  • Kendi işlerini sırtına yükledikleri “subay yardımcısı” asubaylar da yanlarında idi nasıl olsa!

 

Bu subaylarımızın sırtını kim yere getirebilir idi şu dünyâda?

Fakat!

Öyle değil midir?

Her saadetin sonu felâket değil midir?

 

*  *  *  *  *

15

 

27 Mayıs’ın darbeci subaylarının tertiplediği TSK Personel Kânûnu,

Tamâmen subayların saadetini tahakkuk etdirmek üzerine tezgâhlandı.

Subay yardımcısı” dedikleri astsubayı da kerem eyleyip

Bölük anası” ya da “tampon” olarak kullanmak maksadı ile  bu kânûna sokuşdurdular.

926 sayılı işbu TSK Personel Kânûnuna göre subaylarımızın yetiştirilmesi,

Özel Kânûnuna göre yürütülecek idi.

11

 

Yukarıdaki maddeye bakmayın siz. Bu kânûn, 1967 senesinde kabul edildi. Fakat bu târihde harp okullarının kânûnu hâlâ yok idi. 926 sayılı TSK Personel Kânûnu meriyyete konuldukdan sonra 4 sene boyunca daha harp okulları, “Yönetmelik” ile idâre edildi. Çünkü işlerine öyle gelmiş idi. Asubaylar için 1951 senesinde kânûn tertipleyen Genelkurmay Başkanlığımız için bir kânûn da subaylar için tertip etmek zor değil ki...

 

20

 

*  *  *  *  *

 

21

 

Gene aşağıda gördüğünüz Kânûna göre

Taa 1929 senesinden beri mûtâd olduğu üzere

Zâbitân heyetimiz, gene Cumhurbaşkanı karârnâmesi ile subay nasbedilecek idi.

13x

Subaylarımızı özel kânûnlarına göre yetiştirip

Cumhurbaşkanı karârnâmesi ile işbaşı yapdıran 926 TSK Personel Kânûnu

Asubay dedikleri askerlere gelince suyu yokuşa akıtdı.

Subay yardımcısı olan asubaylar;

Bakanlarımızın çala kalem tertip etdiği “Yönetmelik” ile yetişdirilecek idi...

14

 

Subay yardımcısı olan asubaylar;

Bakanlarımızın ayak üsdü imzâ etdiği “tasdiknâme” ile ordumuzda görevbaşı yapacaklar idi.

 

15x

 

*  *  *  *  *

25

 

Harbiyeli Efendilere Kelime Ayârı!

2013 senesi dâhil olmak üzere harbiyeli subaylarımızın teğmenliğe nasıpları,

Cumhurbaşkanının imzâladığı karârname ile yapılır idi.

11 Şubat 2014 târihinde  bir kânûn ile bu “karârnâme” kelimesine bir ayâr verdiler ve “onay” yapdılar.

Subaylarımızın 1929 senesinde başlayan “Cumhurbaşkanlığından berâtlı muvazzaflık” saltanâtı

Tam 85 sene sonra mutlak zevâl buldu!..

 

Birinci Cumhurbaşkanı Gâzi M. Kemal’in 1929 senesinde başlatdığı bir devlet geleneğini;

  • Onbirinci Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL 2014 senesinde yıkdı.
  • Sonuncu Cumhurbaşkanı R. Tayyip ERDOĞAN da 2017 senesinde yıkdı... 

 


İşde, o kânûn tasarısını imzâlayan vekiller.

16

 

6519 sayılı kânûn ile 11 Şubat 2014 târihinde

926 sayılı TSK Personel Kânûnunun 34’üncü maddesinde birkaç “kelime ayarı” yapdılar ve

Subaylarımızın teğmenliğe nasıpları için şart olan cumhurbaşkanı karârnâmesini “iptâl” etdiler.

Yerine de Bakanların “onayı” şartını ikâme etdiler.

Komisyon Raporunun madde gerekcesinde şöyle yazdılar;

Subaylığa nasıp işlemlerinde “karârnâme” esâsının kaldırılması ve yerine “onay” sisteminin getirilmesi...

17 6519

 

*  *  *  *  *

29

 

2014 senesinde 6519 sayılı kânûn ile yapılan “kelime ayârını” yeterli bulmayan AKP hükûmeti,

15 Temmuz’culara abdestsiz yakalanınca korkudan epeyi ecel terleri dökmüş olmalı ki

2017 senesinde tertiplediği 681 sayılı KHK ile “çift dikiş” yapdı...

18a

 

İşde, 681 sayılı KHK’yi imzâlayan siyâsiler...

khk 681 imza

 

*  *  *  *  *

 

Karârnâmesi yok! Fakat Cumhurbaşkanı var!

R. Tayyip ERDOĞAN,

Harp okulu öğrencilerinin subaylığa nasıp karârnâmesini imzâlama geleneğine Başbakan sıfatı ile 11 Şubat 2014 târihinde son verdi.

Fakat karârnâme vermediği teğmenlere, bu kez Cumhurbaşkanı sıfatı ile diploma vermeye gitdi...

Birisi dese ki; Cumhurbaşkanım; sen, o teğmenlere hangi hakla diploma veriyorsun? Diyelim ki protokol denen şeyde bir yanlışlık oldu... Fakat bu işi yapanlar iyi bilir; protokolde yüzde 99 başarı bile başarı sayılmaz. Olacak iş değil fakat ben şaşırmıyorum! Çünkü R. Tayyip ERDOĞAN’ın tarzı bu. Anayasaya Mahkemesinin aldığı karârı bile tanımayan O değil miydi? Kural, kânûn, karârnâme kendi işine nasıl gelirse öyle tatbik ediyor.

 

20x

 

Subaylığa nasıp için karârnâme imzâlamaya 2014 senesinde son verildi. Haydi, bir alışkanlıkdır, belki de bir yanlışlık olmuşdur diyelim 2014 senesinde...

Fakat Cumhurbaşkanı R. Tayyip ERDOĞAN, 2015 senesinde de aynı şeyi yapdı. Harp okullarına gitdi ve mezûn edilen teğmenlere diplomasını verdi... Peki, verdiğin o diplomaların karârnâmesini imzâladın mı, Cumhurbaşkanım?

Cumhurbaşkanı olarak sen, hem karârnâme imzâlamaya son ver.

Hem de karârnâmesini imzâlamadığın teğmenlere diploma ver!..

Türk tipi Anayasa,

Türk tipi başbakan

Türk tipi başkanlıkdan sonra

Bu da herhâlde Türk tipi diploma vermek oluyor!..

 

21x

 

*  *  *  *  *

 

Komutanlık Vasfının Dayanılmaz Ayrıcalığı!..

Burada şu tesbiti yapmalıyız!

Mevcudu ne olursa olsun! Bir askerî birliğe "komuta etmek"; askerlik sanatının bir askere tahmil etdiği en yüce yetki ve en büyük ayrıcalıkdır.

Komuta etmek demek; tıpkı Atatürk’ün yapdığı gibi, emrindeki askerlere “ölmeyi ve öldürmeyi” emretmek hak ve yetkisine sahip olmak demekdir.

Gemi Komutanından, Karakol Komutanına kadar,

Bizim ordumuzda da “komutanlık yapan” çok sayıda Asubayımız var.

 

Fakat

  • Hem subay yardımcısı,
  • Hem muvazzaf oldukları hâlde

       Ve dahi

  • Hem de komutanlık yapdıkları hâlde

Bizim Asubaylarımız, bizim ordumuzda “subay” sınıfına dâhil edilmezler.

Şu koca dünyâda sâdece T.C. Ordusuna has olan;

  • Bu saçmalığı,
  • Bu akılsızlığı,
  • Bu ahmaklığı,
  • Bu kalleşliği,
  • Bu şerefsizliği,
  • Bu hâinliği,
  • Bu ahlâksızlığı,
  • Bu kânunsuzluğu,

Şu koca dünyâda “insanım” diyen hiç kimse izâh edemez!

 

*  *  *  *  * 

 

Gitdi Karârnâme, Geldi Tasdiknâme...

Cumhurbaşkanına özgü bir imtiyâz olan subay nasıp onay yetkisi,

Hem 2014 senesinde hem de 2017 senesinde kabul edilen her iki mevzuât ile Millî Savunma Bakanına verildi.

Harb okulu mezûnu subaylar, ingilizcesi “commission” olan türkcesi “berât” demek olan “imtiyaz” hakkını, işde, böyle kaybetdiler. Bu değişiklik yapılasıya kadar Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden ve başkomutan olan cumhurbaşkanın imzâladığı karârnâme ile Türkiye Cumhuriyetini temsil etmek üzere “berat” verilen subaylarımız, böylece Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil etme hak ve imtiyâzını kaybetdiler. Bugün artık harb okulundan neşet eden subayların nasıplarını Millî Savunma Bakanı “tasdik” ediyor.

Subaylarımız bir şey daha kaybetdiler;

Başkomutan sıfatı ile cumhurbaşkanının verdiği “emir verme ve komuta etme yetkisini

Meriyyete konulan bu yeni uygulama ile;

Yetki ve imtiyâz bakımından subaylar, yüksek bir irtifâ kaybetdiler ve asubaylar ile eşit düzeye indiler.

Bir başka ifâde ile üst’lerde uçan subaylarımız, kendilerini bir anda ast’ların yanında buluverdiler.

1929-2014= Tam 85 sene ediyor.

Birinci Cumhurbaşkanımız Gâzi M. Kemal’in,

1929 senesinde meslekdaşı subaylara, başkomutan sıfatı ile armağan etdiği karârnâmeli “berât”ı

Onbirinci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 2014 senesinde

Sonuncu Cumhurbaşkanı R. Tayyip ERDOĞAN da 2017 senesinde subaylarımızın elinden geri aldı.

 

2014 senesinden itibâren subaylarımızın artık;

  • Devletin başı Cumhurbaşkanı nâmına T.C. Devletini temsil etmek hakkı ve
  • Başkomutan Cumhurbaşkanı nâmına emir vermek ve komutanlık etmek “berâtı” yok!


Merhabâ Memur isimli makâlemizde 15 Kasım 2014 Cumartesi günü söylemiş idik!

Sucukcu Necdet’in başlatdığı irtifâ kayıbını, Seri Paşa Hulusi, sıfır noktasına getirdi.

211 ve 926 sayılı kânûnlara tâbi olsalar da

1967 senesinden beri asubayların olduğu gibi

2014 senesinden buyana subaylarımız da

Millî Savunma Bakanından “tasdiknâmeli” devlet memurudur artık!

Çünkü, Anayasamıza göre sâdece Cumhurbaşkanı karârnâme imzâlayabilir.

İngilizcesi “commissioned” olan (cumhurbaşkanından berâtlı) sıfatı, bu târihden sonra mutlak zâil oldu.

Subaylarımızın diploma tevdi törenlerine Cumhurbaşkanının gitmesi için artık hiçbir sebep kalmadı.

Bu da şu demek oluyor ki;

Şu târihden sonra yapılacak subay ve asubay diploma törenlerinde artık sâdece ilgili Bakanları göreceğiz.

Subaylarımız, Cumhurbaşkanın elinden diploma ve karârnâme berâtı alma imtiyâzını da kaybetdiler.

Diploma töreni konusunda da subaylarımız,

Şöyle bir “tebdil-i vâsıta” eylediler ve

Küheylân atdan inip, karakaçan eşşeğe bindiler...

 

brove 

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

Asubay Tefrikası -2- Köleliği Kutsanan Askerler: Asubaylar,_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay Tefrikası -2-

Köleliği Kutsanan Askerler: Asubaylar

 

  

Türk isiminden söz eden yazılı ilk belgemiz olan Orhun kitâbelerinde;

  • Türk isimi kadar eski olan “çavuş” kelimesinden ilk defâ bahsedilmesi

        Ve dahi

  • Tonyukuk’un da ilk Çavuşumuz olduğu,

Askerî târihimiz bakımından elbetde önemlidir.

Asubay Tefrikası-2_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 *  *  *  *  * 

 

Çavuş rütbesi ile Tonyukuk’un,

İlteriş Kağan’ın "başkomutanı" olduğunu da biz söyleyelim.

Çavuş (Başkomutan) Tonyukuk_Asubay Tefrikası_2 Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Fakat Asubay Tefrikası’nda ben, meselenin bu veçhesiyle ilgilenmiyorum. Bunları Tonyukuk 1.300 sene evvel taşa kazımış zâten!

Benim yazacaklarım, Asubaylık konusunda bugüne kadar söylenenlerin hepsinden farklı.

Sâhil Güvenlik Komutanlığından emekli Asubay ben Şükrü IRBIK,

Asubay denilen uyduruk asker sınıfına yapılan “kanûnsuzluk ve şerefsizlikler” tefrikasını yazacağım.

Tefrikamızın son bölümünü de inşallah neşretdikden sonra Asubaylık mücâdelesinin

Bugüne kadar yapılagelenden çok farklı ve yeni bir mecrâya doğru kendiliğinden akdığını göreceğiz, evvel Allah.

Çavuş unvânının askerlik târihimizde ortaya ilk çıkışı ve gerçek anlamı böyle iken

Târih hocasından, profesöründen, gazetecisinden subayına kadar

Kendini okumuş-yazmış belleyen kimi tahsilli münevver(!) insanlarımızın

Çavuşluğun bugün temsilcisi olan Asubaylık hakkında neler üfürdüğünü,

Ve dahi

Asubayları nasıl ve neye lâyık gördüklerini

Daha da mühimi

Asubayları neye mahkûm etdiklerini buyurun, berâber öğrenelim. 

 

 *  *  *  *  *

 

Akıl Yok, Kurnazlıkda Hiç Sınır Yok!

 

Ey Çadırcı!

Şöyle bir söz işitdim, dün gece geçerken meyhânenin önünden;

Sen miydin, içerdeki o adam?

Gökde bir öküz varmış, adı Pervin;

Bir öküz de altındaymış yerin.

Sen, asıl iki öküz arasında

Tepişmesine bak şu eşşeklerin!

 

Akıl yok!

Bilgi yok!

 

Fakat

Sömürgenlik, üfürgenlik ve böbürgenlikde ise hiç sınır yok, bizim beyaz subaylarımızda!..

Dünyânın ilk düzenli kara ordusunu biz kurduk diye övünürüz. Zamân olarak da M.Ö 209 senesini şâhid gösdeririz. Fakat ordumuza subay yetiştirmek için ilk mektebi kuracak kadar akıllı olmadığımızı her niyeyse gizleriz.

Her Türk asker doğar diye gıçımızı yırtarız.

Fakat bilimde, sanatda vs. onun bunun aklı ile yol almaya çalışırız.

Askerlik mesleğinde de el şeyi ile gerdeğe giriyoruz vesselâm.

  • Mükellef Askerlik Kânûnumuz, Fransız Napolyon’dan
  • Askerî Cezâ Kânûnumuz Alman Frederick’den!..

Dünyânın en eski deniz kuvvetleri bizde diye caka satarız.

  • Fakat dünyânın ilk bahriye zâbit mektebini kuracak kadar bile aklımız yok imiş!
  • Üsdelik bu mektebi 1773 senesinde kurduk diye utanmadan yalan söyleyen zâbitleri olan bir Deniz Kuvvetlerinin sâhibiyiz.

Dünyânın ilk uçağını 1908 senesinde uçuran Coni, kendi Hava Kuvvetlerini ancak 1947 senesinde kurabildi.

Fakat kendi uçağını hâlâ yapamayan hava kuvvetlerimizi, nasıl olmuşsa biz 1911 senesinde kurmuşuz, iyi mi? Yrd.Doç.Dr.Hv.Öğ.Yb. Osman YALÇIN isimli bir zâbitimiz var. Belki de şimdiye kadar Prof. filan olmuşdur! Târih doktoruyum diyen bu zâbit, aslında tâm bir târih kasabı. Bu zâbitine, dünyânın en eski hava kuvvetleri ve dünyânın en eski hava harp mektebine sahip olduğumuz yalanını utanmadan söyleten bir Hava Kuvvetlerimiz var. Sahte kahramanlık serhoşluğu külliyen kör etmiş, böbürgen subaylarımızı...

Subaylarımızın, bir subay mektebi kuracak kadar bile akılları yok, bu âşikâre belli.

Fakat şu tâlihe bakınız ki;

Kendilerine sahte târih düzmeye gelince yalancının ferişdâhı kesilen bu zübük subaylarımız,

Mesele asubaylık denilen “köle” bir asker sınıfı peydahlamaya gelince gıdıklamadan “zihin orgazmı” oluyorlar!

Her ne hikmet ise bu zıvzıvlı subaylarımız kendilerinden bir kerâmet gösderiyor ve

Dünyânın ilk asubay okullarını hem icâd, hem de küşâd ediyorlar!..

 

  • Coni’de yok!
  • Tomi’de Yok!
  • Hans’da yok!

 

Dünyâda asubay okulları olan tek ordu herhâlde bizim ordumuzdur.

Az kaldı! Asubay sınıfını da niye peydahladığınızı yakında yüzünüze vuracağım inşallah!

1950 senesinden beri dünyânın en güçlü ordusuna sahip olan Coni subayı;

  • 12 haftalık talim-terbiye ile subayını,
  • 8 haftalık talim-terbiye ile erini savaşa hazırlayabiliyor.

Fakat bizim subaylarımız ise;

  • Subay yetişdirmek için 4 sene veya 8 sene,
  • Asubay yetiştirmek için 2 sene para, zamân ve kaynak harcıyor.

Onların erleri de bizim erlerimiz de aynı tüfeği, aynı topu, aynı tankı, aynı uçağı ve aynı gemiyi kullanıyor. Hattâ onlarınki bizimkinden çok daha gelişmiş ve karmaşık silâhlar... Çünkü biz Türkler, Coni’nin 30 sene evvel kullanıp çöpe atdığı silâhları, “yeyici” subaylarımız mârifetiyle çuvallar dolusu para verip satın alıyor ve kullanıyoruz.

Bu işin doğrusunu kim biliyor, kim yapıyor dersiniz?

Gevur Coni kendi subay ve erini bu kadar kısa sürede talim-terbiye etmeyi nasıl beceriyor acap?

Onlar mı akıllı? Gerilik, bizim insanımızda mı? Ya da bizi idâre eden subaylar mı geri zekâlı?..

15 Temmuz’da gördük! Yoksa, vatanımıza, milletimize, devletimize, ordumuza karşı gizli bir ihânet mi var? 

 *  *  *  *  *

 

Asubaylar Kısım Kısım!

 

Makâlemizin Köleliği Kutsanan Askerler: Asubaylar ismini verdiğim bu bölümüne başlamadan evvel

Hakkımdır, kendi zümrem olan Asubaylar hakkında birkaç kelâm etmek isdiyorum.

Biz asubaylar, memleketin her yerinden koşup gelerek devletimizin hizmetine girmiş insanlarız. Bu cümleden olmak üzere hayâta bakışımız itibârı ile sokakdaki vatandaşdan hiçbir farkımız yok. Okulumuzda aldığımız askerlik tâlim ve terbiyesi ile alışkanlık ve davranışımız bir hayli değişebiliyor. Fakat hayâta bakış açımız ve belli durum karşısında takındığımız tavır pek değişmiyor. Yer, damar damar; asubaylar da kısım kısım!..

Kendimizi tanıtmak ve asubaylık mesleğini anlatmak üzere kamuoyu huzûrunda büründüğümüz zebânı

Ve dahi

Takındığımız tavırı temel alarak benim de içinde olduğum asubay zümresini ben, 4 kısımda târif edeceğim.

1. Köle isdeyen kölebaşılar zümresi;Uzman Erbaşlara köle muamelesi yapılıyor_Asubay Tefrikası_2 Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay okulları eğitim seviyesi lisans düzeyine yükseltilsin!” diyecek kadar kendilerini akıllı zannederler.

Sonra da cürümlerince kerem eyleyip;

Uzman erbaşlara da önlisans düzeyinde eğitim verilsin!” derler.

Fakat uzman erbaşlara da kölelik muamelesi yapıldığını görmezler!

Kara Kuvvetleri Komutanı iken Orgeneral Hulusi AKAR’ın dediği gibi “isdemenin sınırı yokdur!” da...

 

  • Bu isdeklerin gerekcesi nedir?
  • Hangi kânûna göre isdiyorsun bunları?
  • Senin bu taleplerinin dünyâda eşi menendi var mı?..
  • Askerlik konusunda dünyâ nerede, sen neredesin?

Üfür üfür geç! İşin bu tarafını düşünen, bilen, hele bir de açıklayabilen tek kişi yok bu cenâhda. Bu meslekdaşlarımız bu bakış açısı ile, ordumuzdaki askerliğe 200 sene geride kalmış Prusya zihniyeti ile bakan Hulusi AKAR’ı haklı çıkardılar ya!.. Helâl olsun vallahi!..

Harp Okullarının tahsil süresini 4 seneye yükseltdikden tam 26 sene sonra

Genelkurmay Başkanlığımız, Asubay Okullarının tahsil süresini 2 seneye lutfen yükseltdi.

Dağlar kadar pilav pişirecekseniz şâyet dereler kadar tereyağ benden de...

Nerede bu kadar pirinç? İşde, buyurun! Şu suâllere verecek cevâbınız var mı?

 

 

  • Lisans okumuş çocuklarımıza hangi akılla “hizmet erliğini” revâ görüyorsunuz?
  • Elinde mühendislik diploması olan bir insan, “bu şartlar altında amelelik” yapar mı Allah aşkına?
  • Yaparım abi dese bile mühendise “amelelik” yapdırmak hangi akıla ve hangi vicdâna sığar?
  • Mühendis olacak kadar zekâya sahip bir insanı “ortada sandık” olacak kadar aptal mı sanıyor sunuz?
  • Mühendise amele muamelesi yapmanın asubaya “köle” muamelesi yapmakdan ne farkı kalıyor?
  • Subaylar, kendisine hak gördüğü lisans eğitimini, “ast” dediği biz Asubaylara niye versin?
  • Dünyânın hangi ülkesinde “asubaylık” var ki Türkiye’de “Asubay Okulu” olsun?
  • Hem de 4 sene eğitim veren “Asubay Okulu”, öyle mi?
  • Velev, Asubay okulları değil lisans, yüksek lisans düzeyine çıkartıldı! Sen de doktor asubay oldun! Subay ile er arasında “ortada sandık” misâli “çavuş” olduğun sürece, ne değişecek?
  • Ya da mâdemki subaylar gibi 4 sene okumak isdiyorsun! O zamân da “subay olmak istediğini” söyleyecek kadar samimî ve yürekli ol. 

 

 

    Bütün bu suâller bir yana;

  • 1949 Cenevre Sözleşmesini (GC-III) okudunuz mu?
  • 1952 Kuzey Atlantik Andlaşması (NATO) hakkında tek kelime işitdiniz mi?
  • NATO/STANAG 2116’dan haberiniz var mı?
  • 80 milyon vatandaş bir araya gelsek, devletimizin imzâlayıp taraf olduğu bu milletlerarası andlaşmaların bir tek kelimesini değişdirebilir miyiz?

 

Hayâlin bile bir sınırı vardır. Fakat bu kısımdaki asubaylarımızın hayâl gücü sınır tanımıyor maşşallah! Teşbihde hâtâ câizdir! Bu meslekdaşlarıma ben, “köle isdeyen kölebaşılar” diyorum! Sâdece kendi menfaatini düşünen, kendi rahatı için gözünü kırpmadan başkasını harcayabilen insanlardır bunlar. Kendisi “kölebaşılık” yapabilsin diye başka insanları “köleleşdirecek” tıynetdedirler.

İkinci husus da şudur; bu asubaylarımız aslında komutanlık evsâfını hâiz, yiğit ve gözü kara insanlardır. Düşmânın üsdüne ilk önce bu asubaylarımız atılır.  Fakat akılları, heyecân ve coşkularının gerisindedir.

 

2. Hâlis niyetli ve fakat umutsuz vak’alar zümresi;

Dert demleyip hastalık harmanlayan mevcut kânunlar içinde çâre arayan umutsuz vak’alardır, bu sınıfa dâhil olan asubaylarımız. Bu zümre “hem ağlarım hem giderim!” diyenlerdir. Hepsi birer Ömer HȂLİSDEMİR’dir aslında. Vatanını, ordusunu, mesleğini seven insanlardır. Fakat kimisi kendi gücüne inanmayan, ekseriyeti de kendi gücünün farkında olmayanlardır. Çâresizlik içinde yerini ve yönünü kaybetmiş asubay zümresidir.

3. Hiçbir talebi olmayan, bulduğu ile iktifâ eden dilsizler zümresi;

Biliyorsunuz ki dört beş senede yapılan seçimlerde hiç oy kullanmayan belli bir vatandaş zümremiz var. Kimler aday olmuş, kim ne yapacak; kendisi devletden ne bekliyor, kendisine, ailesine ne olacak, hiç umursamaz. Ve yüzde ona yakın bir vatandaş kesimini temsil ederler. Salla başını, al maaşını diyenlerdir bu insanlarımız. Asubaylık şöyle dursun, vatandaş olduklarının bile farkında değillerdir aslında. Ensesine vur, gursağından lokmasını al! Asubaylarımızın içinde de yüzde ona yakın böyle bir “umursamazlar” zümresi var ki, Allah, düşmânıma bile vermesin!

4. İşin doğrusunu bilen ve fakat bildiğinin farkında olmayanlar;

Asubaylık lağv edilsin diyenler bu zümrede yer alır. Uğradıkları haksızlıklar karşısında “pes artık!” diyerek öfkeyle ayağa kalkar ve “asubaylık lağvedilsin!” diyerek otururlar! Yapdıkları sâdece bu kadar... Aslında kurmay zekâlı insanlardır. Söylediklerinin farkına varabilirler, hele bir de söylediklerine evvelâ kendileri inanabilirse şâyet başkalarını da inandırabilecek asubay meslekdaşlarımızdır. Eski Tüfek olarak ben, bu zümreye mensûbum. Fakat bir tek fark ile...

Ben, ordumuzdaki Asubaylık sınıfı lağv edilecek diyorum ve buna inanıyorum. Bu duruşum ile de teşbihde hâtâ olmaz, Alman vatandaşı August LANDMESSER’in 1936 senesinde durduğu şu yerdeyim ve O’nun yapdığını yapıyorum!

 

August LANDMESSER_Asubay Tefrikası_2 Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 Bugün itibâriyle;

Asubaylık lağvedilecek diyen ilk ve tek Asubay

Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK’ım!

Falcı değilim! Kim, nasıl ve ne zamân yapar, bilemem!

Fakat şunu çok iyi biliyorum ki;

Asubay denilen uyduruk asker sınıfını lağvedecek insanlar, bu zümreden çıkacak!

Asubay Tefrikası’nın son bölümünü de okuyup anladıkdan sonra

Basiretli ve mümeyyiz meslekdaşlarımın bu zümreye teveccüh edeceğini biliyorum.

 

 *  *  *  *  *

Asubay Tefrikası’nın birinci bölümünü terkip eden Dünden Bugüne Asubay isimli makâlemizde;

  • Subay ve asubay meslekdaşlarımızın Asubaylık târihi hakkında kitaplar yazdığından,
  • Kokuşmuş subay fikriyâtının dayatdığı şaşı ve dar kapsamda yazılan bu kitapların;
  •    Yalanlarla süslenmiş “resmî târih” kalıpları içinde bize yalanlar aşılamaya,
  • Hattâ daha açık bir deyiş ile dayatmaya çalışdığından bahsetmiş idik.

Asubaylık hakkında yazılan ya da sipâriş üzerine yazdırılan kitap ve makâleler de var elbetde. Bunlardan sâdece dördünün künyesini verelim;

 

  

   1. Kara Dr.Öğ.Alb. Tahsin ÜNAL (Tahsin YAHYAOĞLU müstear ismi ile), Astsubay Okullarının Târihcesi, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Türk Kültürü Dergisi, Sayı: 32, Haziran 1965.

 

   2. Mehmet Ali BİRAND, Emret Komutanım, Milliyet Yayınları, 1986.

   3. EDOK Okullar Komutanlığı; Astsubay Okulları Târihi (Kara Kuvvetleri Astsubay Okulları 100 Yaşında), EDOK Okullar Komutanlığı Matbaası, Balıkesir-2009.

   4. Prof.Dr. Ümit ÖZDAĞ, Dünya Assubaylar Günü ve Assubaylar, Yeniçağ Gazetesi, 17 Mart 2011.

 


Kendileri kölebaşılık yapmak uğruna başkalarını köleleşdiren meslekdaşlarımız var nasıl olsa!

Biz asubayları köleleşdirmek isdeyen başka sömürgen insanlar niye olmasın? İşde, yukarıda künyesini verdiğim bu kitap ve makâleyi yazanlar da tıpkı meslekdaşlarımız gibi biz asubayları köleleşdirmek isdemişler.

Ve bakınız, asubayların köleliğini kutsamak için ne sözler üfürmüşler...

 

 *  *  *  *  *

 Asubay Tefrikası -2- Köleliği Kutsanan Askerler: Asubaylar,_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay Tefrikası-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIKÖmür boyu köle olarak kalması şartıyla Asubaylığı kutsayan ilk vatandaşımız, bir subay. Hem de fakülte mezûnu târih  öğretmeni bir subay; Kara Dr.Öğ.Alb. Tahsin ÜNAL. Türk Kültürü dergisinin 535-539 sayfalarında, 1965 senesinde Astsubay Okullarının Târihcesi isimli 5 sayfalık bir makâle neşretmiş. Bu makâlesini Tahsin hocamız, her niyeyse Tahsin YAHYAOĞLU mahlası ile yazmış. Subay ve öğretmen olduğunu gizlemiş. Bu makâleyi yazan târihci  Tahsin YAHYAOĞLU’nun, Kara Dr.Öğ.Alb. Tahsin ÜNAL olduğunu anlamak için iki üç geceyi sabaha katık etmek zorunda kaldım.

Bakınız, Öğretmen Albay Tahsin hocam, makâlesinin 536’ncı sayfasında ne demiş; “İkinci Meşrutiyeti müteakip orduda ıslahât düşünülürken, bu arada askerlerin daha iyi yetişmesini sağlamak maksadı ile “asker ile en yakından temâs eden, onunla berâber yiyip onunla berâber yatan” “Çavuşların” da daha iyi yetişmiş olmasının önemi üzerinde durulmuş ve 1909’da Mahmut Şevket Paşa tarafından önce İstanbul’da sonra yine aynı senede Konya’da iki tane “Gedikli Küçük Zâbit Okulu” açılmıştır.Beyaz subay Tahsin ÜNAL_Asubay Tefrikası_2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Aynı derginin 538’inci sayfasında şöyle buyurmuş Târihci Doktor Albay Tahsin  ÜNAL;

6- Astsubaylığın Önemi;

Ordu kadrosunda bu sınıfın önemi, zan ve tahminlerin üstündedir. Yakın zamânlara kadar er ile berâber yatıp kalkan, yiyip içen, onu eğiten ve öğreten, sabahtan akşama kadar er ile haşr-ı neşr olan, erin en yakın komutanı, onun derdi ile hemdert, neş’esi ile hem neş’e olan, subaydan önce astsubaydır. Bu itibarla astsubaylara, kıt’alarda yerinde bir tâbirle “Bölüğün Anası” denir. Evin içinde ana ile çocuğun münâsebeti ne ise Astsubay ile Er’in münâsebeti de odur. İyi bir ana çocuklarını iyi yetiştirmek için nasıl gayret sarf ederse, ”bölüğün Anası” olan iyi bir astsubay da bölüğünü iyi ve mükemmel yetiştirmek için o kadar gayret sarf eder. Bu itibarla Astsubaylık, Subaylık kadar önemlidir. Bir askerî birlik, subaydan “sonra” astsubayın eseridir.”

Şimdi,

Fakülte mezûnu, öğretmen sıfatlı bir subay, asubay dediği insanoğlunu bakınız, nasıl târif etmiş;

  • Askerlerin daha iyi yetişmesini sağlamak maksadı ile “asker ile en yakından temâs eden, onunla berâber yiyip onunla berâber yatan” “Çavuşlar
  • Ordu kadrosunda bu sınıfın (Asubay) önemi, zan ve tahminlerin üstündedir.
  • Er ile berâber yatıp kalkan, yiyip içen, onu eğiten ve öğreten, sabahtan akşama kadar er ile haşr-ı neşr olan, erin en yakın komutanı, onun derdi ile hemdert, neş’esi ile hem neş’e olan subaydan önce astsubaydır.
  • Bu itibarla astsubaylara, kıt’alarda yerinde bir tâbirle “Bölüğün Anası” denir.
  • Evin içinde ana ile çocuğun münâsebeti ne ise Astsubay ile Er’in münâsebeti de odur.
  • İyi bir ana çocuklarını iyi yetiştirmek için nasıl gayret sarf ederse, bölüğün Anası olan iyi bir astsubay da bölüğünü iyi ve mükemmel yetiştirmek için o kadar gayret sarf eder.
  • Bir askerî birlik, subaydan “sonra” astsubayın eseridir.
  • Bu itibarla astsubaylık, subaylık kadar önemlidir.

Edebimizdendir; Ölünün arkasından kem konuşulmaz! Fakat bu sözlerinden dolayı Tahsin hocayı şiddetle takbih ediyorum. İstanbul Üniversitesinde târih tahsil etmiş bir insanın, harbiye mezûnu ağzıyla böyle konuşması, hocalık adına hakikâten büyük bir talihsizlik. Üniversite mezûnu öğretmen bir subayın aydınlık yüzüne hiç de yakışmayan sözlerdir bunlar. Kır atın yanında yatan misâli Tahsin hocamız, demek ki harbiyeli subaylarımızın yanında durmakdan harbiyeli subay rûhuna ve şahsiyetine iltihâk etmiş. Kıraldan fazla kıralcı olmuş Târihci Doktor Albay Tahsin ÜNAL.

  

  • Bölüğün anası asubay ise şâyet, söyler misin, Tahsin hocam? O bölüğün “babası” kim oluyor?
  • Askere gönderdiğimiz Mehmedciğin “anası olarak asubayı tayin etmek” hakkını, sana kim verdi?
  • Teşbihde hâtâ olmaz da... Peygamber ocağını böyle çirkin bir teşbih ile anlatmak hakkını sen kendinde nasıl gördün? Bunlar bir yana...

 

 

Ömür boyu köle olarak kalması karşılığında asubayların köleliğinin kutsanmasının altındaki hâlet-i rûhiye nedir Allah aşkına? Fakülte mezûnu öğretmen bir subay, asubaylar hakkında böylesi tahkir edici bir kanaate sahip olabiliyor ise şâyet harbiyeli subaylarımızın asubaylar hakkındaki kanaatlerini ben, tasvir bile edemiyorum. Gerçekden çok yazık.

 

  • Erlerin her şeyi ile asubay ilgileniyor.
  • Astsubaylık, subaylık kadar önemlidir diyorsun!
  • Hem de erlerimize ömür boyu “analık” yapıyor!

 

Fakat

Sıra mevki-makâm devşirmeye; şan-şöhret kapışmaya;

Rütbe-terfi kotarmaya gelince parsayı subaylarımız topluyor.

Buna kölelik demezler de ne derler?

Allah sizlerin ahfâdına da “bölük analığı” nasip etsin inşallah!..

 

     1914 senesinde Osmanlı zâbiti Kaymakam Mustafa Kemâl;

  • "Ordunun " anası " millet,
  • Bölüğün babası yüzbaşıdır" demiş idi.

  Fakat

  Hoca sıfatlı Tahsin ÜNAL isimli bu zevzek subay,

  Kaymakam Mustafa Kemâl'in bu meşhur sözünü bile tağşiş etmiş!

 *  *  *  *  *

 

Asubay Tefrikası -2- Köleliği Kutsanan Askerler: Asubaylar,_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubayları “bölük anası”na benzeterek aşağılayıp “ömür boyu köleliğini” takdis eden başka münevverlerimiz de var. Bunlardan birisi de gazeteci Mehmet Ali BİRAND. BİRAND’ı TRT’ye hazırladığı programlar için verdiği faturalara bol sıfırlar ilâve etmek suçundan mahkûm edilmesi ile tanıyoruz.

1980 subay darbesinin kara ve kesif bulutlarının memleketimizin üzerinde devriye atdığı dönemlerde

Bir kitap yazdı Mehmet Ali BİRAND; Emret Komutanım.

Türk askeri hakkında Türkiye’de yayımlanan kendi türünün ilk kitabı. BİRAND, Amerikan ordusuna subay temin eden kaynaklardan birisinin de kendi deyişi ile “er ve assubay okulları” olduğu yalanını üfürmüş (Sayfa.198) BİRAND’ın “okul” dediği kurumlar, Coni’ye temel askerlik eğitimi veren “acemi er eğitim alayları”dır. Bu eğitim birliklerinde erler eğitilir. Bu da sâdece sekiz buçuk haftalık temel askerlik eğitimidir.

Emret Komutanım_ Sünepe gazeteci Mehmet Ali BİRAND_Asubay Tefrikası_2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Her boku bilmesinin yanında üç beş dâne zebân da bilen BİRAND;

Amerikan ordusunda “assubay okulu” olmadığının,

Çünkü Coni’de “assubay” denilen bir asker sınıfı olmadığının farkına bile varamamış!

 

Mehmet Ali bey,

Coni ordusunda sâdece iki sınıfı asker olduğunu

Bunların da;

1. Subay

2. Er olduğunu bile anlayamamış!

 

Yazmak için tam 5 senesini isrâf etdiğini söyleyen BİRAND, bakınız kitabında daha ne inciler yumurtalamış!

  • Assubayların hayatları kıt'aya çıkmalarıyla değişmeye başlar.
  • Kimi zamân yaptıkları işin ikinci sınıf olduğu izlenimine kapılırlar.
  • Assubayları en çok üzen durum, bütün meslek hayatları boyunca yönetilmek zorunda kalmaları
  • Ve hiçbir zamân yönetici durumuna girememeleridir.
  • Subay, mutlaka bir gün Komutan olacaktır. Ancak kendileri hiçbir zamân böyle bir mevkiye gelemeyeceklerdir. Bu durumu değiştirmenin olanağı yoktur. Bu da içlerinde daima bir kırıklık yaratır. Assubayların bu duyarlıklarını, birçok subay paylaşmaz: «... Herkesin okula girerken ne olacağı belli. Sonradan ortaya çıkan bir şey yok. Harp Okulları imtihanları herkese açık. Oraya başvursalardı...» derler.
  • Ancak bütün dünya ordularında olduğu gibi, baştan beri bilerek girdiği mesleğinin koşulları bu beklentilerine yeterli yanıtı getiremez.
  • Belki ikinci sınıf muamele gördükleri hissinden olacak ki, assubayların bir bölümü çocuklarını Harp Okullarına göndermek isterler.
  • Oğlunun, kendisinin yapamadığını yapması ve belki de emrinde başka assubaylar çalıştırıp emirler vermesini istemelerinden kaynaklanan bir istektir bu...

 

Mehmet Ali BİRAND’ın 31 sene evvel yazdığı Emret Komutanım isimli kitabı hakkında benim düşüncelerim şunlardır;

BİRAND, rakısını içdiği subayların ağızı ile konuşup asubaylara aba altından sopa gösdermiş!

Asubaylara “belletilmiş çâresizliği” telkin etmiş!

Asubayların köleliğini kutsamış!

Bütün bu bölücülüğü yaparken de BİRAND, kocaman yalanlar üfürmüş, utanmadan.

  

  • Dünyânın hangi ordusunda, göreve “çavuş” başlayıp 30 sene sonra “çavuş” olarak bitiriyorsun?
  • Sofrasına oturup zıkkımlandığın Coni ordusunda, erlikden terfili “alaylı Kuvvet Komutanları ve Genelkurmay Başkanı” olduğunu görmedin mi?
  • Dünyânın hangi ordusunda bir iki sene eğitim karşılığında “15 sene kölelik” yapdırıyorlar?
  • Dünyânın hangi ordusunda “asubay” denilen uyduruk ve ortada sandık bir asker sınıfı var?
  • Dünyânın hangi ordusunda subay hâricindeki bütün askerlerine “okumayı” yasaklıyorsun?
  • Dünyânın hangi ordusunda “gahraman” dediğin askerini esir kampında subayına hizmet eri yapıyorsun?
  • Galatasaray Lisesinde okudun, Fransızca bilirsin! İngilizce, Almanca da cabası. 1949 Cenevre Sözleşmesini (GC-III) okudun mu?
  • 1952 Kuzey Atlantik Andlaşması (NATO) hakkında tek kelime işitdin mi?
  • NATO/STANAG 2116’dan haberin var mı senin?
  • Mehmet Ali BİRAND! Senin zamânında da var idi. Anayasa’nın 90’ıncı maddesini okudun mu sen?

 

 Kitabında Jandarmayı "tâlihsiz kuvvet" olarak niteleyen BİRAND ve bu cins yazar-çizer takımı,

Assubay dedikleri askerlerin aldığı maaşı, oturduğu lojmanı, subaylardan yediği dayakları vs. yazdılar. İç hukûkumuzdaki yerini incelediler.

Fakat devletimizin imzâlayıp taraf olduğu milletlerarası andlaşmalara göre

Ordumuzdaki asubaylığının meşrûiyetini ise her niyeyse soruşdurmak hiçbirisinin aklına gelmedi. Düşünemediler ki asıl rezâlet burada gizli.

Aşağıda gördüğünüz şu resim, Coni Anayasası’nın 10’uncu maddesi.

Coni silâhlı kuvvetler personel kânûnu olan bu madde, 1956 senesinden beri hiç değişmedi.

Title 10_ United States Armed Forces_Asubay Tefrikası_2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 Bu kânûnun Bölüm-I, alt madde 101 “Tanımlar” başlığı altında bakınız, ne yazıyor;

Aşağıda gördüğünüz üzere Coni’de;

 

  • Tam 7 sınıf subay var.

       Fakat

  • Sâdece 1 sınıf Er var.

 

Chapter – I /    Bölüm – I   

101. Definitions /  Tanımlar;   

(b) PERSONNEL GENERALLY. — The following definitions relating to military personnel apply in this title:

   (b) Personel: Bu başlık altında sözü edilen askerî personel için aşağıdaki tanımlar geçerlidir  

(1) The term "officer/subay" means a commissioned or warrant officer.

(2) The term "commissioned officer/muvazzaf subay" includes a commissioned warrant officer.

(3) The term "warrant officer/gedikli subay" means a person who holds a commission or warrant in a warrant officer grade.

(4) The term "general officer/general" means an officer of the Army, Air Force, or Marine Corps serving in or having the grade of general, lieutenant general, major general, or brigadier general.

(5) The term "flag officer/amiral" means an officer of the Navy or Coast Guard serving in or having the grade of admiral, vice admiral, rear admiral, or rear admiral (lower half).

(6) The term "enlisted member/ (gönüllü) er" means a person in an enlisted grade.

(...)

(14) The term "medical officer/tabip subayı" means an officer of the Medical Corps of the Army, an officer of the Medical Corps of the Navy, or an officer in the Air Force designated as a medical officer.

(15) The term "dental officer/dişci subayı" means an officer of the Dental Corps of the Army, an officer of the Dental Corps of the Navy, or an officer of the Air Force designated as a dental officer.

 

Amerikan ordusunu incelediğini söyleyen uluslararası(!) gazeteci BİRAND’ın, şu kânûna bakacak kadar aklı olsa idi şâyet;

  • İkinci Dünyâ Harbinden beri Coni’de gönüllü askerliğin olduğunu,
  • Coni’nin “enlisted member” dediği ibârenin Türkcesinin “Gönüllü Er” olduğunu görecek,

        Ve dahi

  • Coni’de “assubay” denilen bir asker sınıfı olmadığını öğrenecek idi.

Fakat bunu yapacak kadar bile aklı olmayan bu sünepe gazeteci gelmiş burada, bize yalanlar üfürmüş!

Tercüme haberlerde Coni ordusunda “asubay” sınıfı olduğunu söyleyip

Milletimizi narkozlayan meslekdaşlarım da beyaz subay ezberi ile konuşmayı bıraksın artık!

Asubay Tefrikası-2 Yalancı gazeteci Mehmet Ali BİRAND_ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubaylık ve asubaylar hakkında kalem oynatıp kelâm isrâf eden böylesi gazetecilerimiz

Hep tiraj basıp para yapacak haber peşinde koşdular.

Asubayların hâmiliğine soyunup fakat aslında asubaylar üzerinden devletimize vurdular. Heyecânı gursağında gezen meslekdaşlarımız da bu devlet düşmânlarının gazına gelip ona buna küfür etdiler. Devlet dediğiniz şey nedir, Allah aşkına? Dilsiz bir uşak!..

Mâdem ki asubayları “tâlihsiz kuvvet” olarak,

ikinci sınıf insan” olarak nitelendiriyorsun.

Mâdemki asubayların sıkıntısı var diyorsun.

Öyleyse, ordumuzun asubaylarını bu hâle düşüren şerefsizlerin ipliğini pazara niye çıkartmıyorsun?

Sultan sofrasında zıkkımlanan âlimin fetvâsı meşkûk olur!

Mehmet Ali BİRAND, sofrasına oturduğu zihni çürümüş subaylarımızın ne yazık ki burada emireri olmuş!

Misâfir edildiği subay orduevinde dökdökcü subaylarımız ile işret eyleyip

Bir balık-iki kadeh rakıya karşılık olarak gazetecilik tarafsızlığını satmış!

Ve dahi

Bağnaz subay ağızı ile asubaylara aba altından sopa gösdermiş ve asubayların köleliğini kutsamış!..

Eski Tüfek de bu “Avcı-tilki-oduncu” kumpasını yedi, öyle mi?..

Gazetecilik vicdânını rakı-balık sofrasında meze eden Mehmet Ali BİRAND,

5 sene çalışarak yazdığını söylediği Emret Komutanım isimli bu kitabının bir satırında şöyle deseydi;

Ey Genelkurmay Başkanlığı!

Gitdim, araştırdım, öğrendim; Amerikan ordusunda “assubaylık” denilen bir asker sınıfı yok! Sizler bu Assubaylığı nerenizden uydurdunuz, Allah aşkına!..

Böyle diyebilecek kadar akıllı, vicdânlı, ahlâklı ve şerefli olabilseydi şâyet BİRAND,

Ordumuzda kânûnsuz olarak teşkil edilen “assubaylık” sınıfının lağvedilmesini gündeme getiren ilk gazeteci olarak târihe geçecek idi.

Ne diyelim! Tepmiş bu fırsatı!

Demek ki bilgi ve akıl her zamân işe yaramıyor!

Ahlâklı, vicdânlı ve cesûr olmak da gerekiyor. Mehmet Ali BİRAND 1986 senesinde diyemedi ise,

O’ndan tam 30 sene sonra, 2016 senesinde Eski Tüfek söyledi, bu gerçeği...

Türk ordusundaki “asubay” denilen uyduruk asker sınıfı, mutlaka lağvedilecek!..

*  *  *  *  *

 

 Asubay Tefrikası -2- Köleliği Kutsanan Askerler: Asubaylar,_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Dünyâ üç beş bilgisizin elinde;

Onlarca her bilgi kendilerinde.

Üzülme; eşşek, eşşeği beğenir;

Hayır var, sana “kötü” demelerinde.

 

Asubay Tefrikası _2  Eski Tüfek Şükrü IRBIKKendileri için Kuvvet Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığını babalarından mirâs,

Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlığı ve bakanlıkları da çantada keklik gören subaylarımızın

Biz asubayları müebbet köleliğe mahkûm etdiği tezgâh-kumpaslar bu kadar ile de sınırlı değil tabi ki. Sivil cenâhdan gazetecileri “bir balık - iki kadeh rakıya” devşiren Genelkurmay Başkanlığımız, “ast” dediği asubaylık hakkında kendi subaylarına da “ısmarlama” târihce kitapları düzdürdü. Bunlardan birisi de Asubaylık denilen uyduruk asker sınıfının 100’üncü kuruluş yıldönümü vesilesi ile EDOK’un 2009 senesinde neşretdiği kitap. 

Aslında bu kitap Kara Öğ.Yzb. Sadık TEKELİ’nin 1987 senesinde Yüksek Lisans Tezi olarak neşretdiği kitabın ucuz bir taklidi. Bu kitabı hazırlayan dangalaklar, Sadık hocamın yazdıklarından işine gelenleri aynen çalmış fakat işine gelmeyenleri de makaslamış. Şimdi, bugüne kadar bize yutdurulan bir yalana daha burada son verelim ve akabinde de Sadık hocamın makaslanan cümlesini size duyuralım.

EDOK’un neşretdiği bu kitabın daha birinci sayfasında bakınız, şöyle demişler;

  • (....) Türk birliğinin, Türk kudret ve kâbiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifâdesi olan Silahlı Kuvvetlerimizin bir parçası olarak astsubay sınıfı da Türk askerî yapısı içinde önemli bir yere sahipdir.
  • Osmanlı Devletinin ilk devirlerinden itibâren ordu teşkilâtı içinde askerî okullara rastlanmaktadır. Bunlar, Enderun Mektebi, Acemi oğlanlar Mektebi, Mehterhâne, Cambazhâne, Tophâne, Humbarahâne, Tüfekhâne, Kılıçhâne gibi okullardır.
  • Bu okulların hepsi bir eğitim-öğretim müessesesi olmaktan çok askerî ve bedenî bakımdan eğitim yapılan kışla ve fabrika görünümündeydiler.
  • Bu okullardan yetişenler, küçük rütbelerden başlayarak kâbiliyet ve başarılarına göre orduda en üst makâm ve rütbelere kadar ilerleyebiliyorlardı.

  

     Mâdem öyle,

     Bu cümleyi okuyan bir vatandaş olarak burada ben, şu suâlleri sormaya mecbûrum;

     Peki, hocam!

  • O “en üst makâmlar” ve “en üst rütbeler” nedir?
  • Bu “en üst makâm” ve “en üst rütbelere” terfi edenler kimlerdir?
  • İki dâne makâm, iki de rütbe, iki dâne de isim verebilir misiniz?
  • “En üst makâm” ve “en üst rütbelere” 100 sene evvel “ilerleyebilen” bu askerler, o “en üst makâm” ve “en üst rütbelere” bugün niye ilerleyemiyor?
  • Bu askerlerin o “en üst makâm” ve “en üst rütbelere” ilerlemesini kim, hangi sebeple ve ne zamân yasakladı?

 


 
Saklasınlar bakalım bir iki gün daha. Bizden sakladıkları bu isimleri biz ifşâ edeceğiz, evvel Allah.

Aynı kitabın daha dördüncü sayfasında bakınız, ne yalanlar üfürmüş EDOK!

Sayfa-4:

Birinci Bölüm, Osmanlı Dönemi Astsubay Okulları, 1. Astsubay Okullarının Kuruluşu;

II. Meşrtutiyetin (23 Temmuz 1908) ilânına kadar hiçbir astsubay okulu bulunmadığından, ordunun ve kıt’aların ihtiyâcı olan astsubaylar yalnız kıt’alardaki başarılı ve vücutca sağlam erler arasından seçilerek yetiştiriliyordu. Bu astsubaylar 23 Eylül 1325 (06 Ekim 1909) târihli “Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit İptidâî Mektebi Nizâmnâmesi”’nde belirtildiği gibi kıdemli ve kıdemsiz olarak iki kısma ayrılıyorlardı.

  

     Târih, belgeler ile kânûnlar ile yazılır. Belge yok ise, kânûn yok ise şâyet yazılanlar, ancak masal olabilir!

  • Kânun yok!
  • Belge yok!
  • Okul yok!
  • Aslında o vakitlerde ordumuzda bugünkü anlamda “astsubay” denilen asker sınıfı da yok!

Fakat

Okulunun ve kânûnunun olmadığı bir vakitde ordumuzda “astsubay” denilen bir asker sınıfı var imiş! İşde, târihciyim diyerek bu cümleyi kurabilen subaylarımızın aklından şüphe etmenin tam yeridir. Hazreti Ȃdem babamız ve Hazreti Havva anamızın olmadığı bir zamân ve mekânda insandan bahsetmek olur mu Allah aşkına?

Asker; kıt’ası ve bayrağı ile yürür, gitdiği her yere kendi kânûnunu da götürür! Hâl böyle iken kânûnu olmayan bir asker sınıfından bahsetmek akıllı adam işi olamaz. Târihciyim diyen, üsdelik bir de öğretmen sıfatı taşıyan bir subayın kafasına silâh dayasalar “kânûn yok idi fakat asubay var idi!” cümlesini kurmaması gerekir.

İlk Çavuşumuz Tonyukuk, ordusu için 1300 sene evvel kânûn yapdı ve bu kânûnu taşa kazıdı.

Fakat daha şunun şurasında 100 sene evvel kara ordumuzda var dediğiniz asubaylığın kânûnu nasıl olmaz? Kara Ordumuzun M.Ö. 209 senesinde kurulduğunu biliyorsunuz. Fakat aynı orduda cenk eden, can verip şehid olan asubaylığı ne zamân kurduğunuzu niye bilmiyorsunuz? Bilmiyorsunuz çünkü, Kara ordumuzda 1909 senesinden evvel asubaylık denilen uyduruk bir asker sınıfı yok idi.

Zâbitân heyetinin “efendilik” yapması için ordumuzda bir “köle” sınıf olması gerekiyor idi. İngiliz muhibi mektepli zâbitânımızın tertiplediği 31 Mart Vak’asını da fırsat bildiler ve adına “küçük zâbit” dedikleri bu “köle asker” sınıfını peydahladılar. Türk Kara Ordumuzda “subay-asubay” sınıflaşması, ”küçük zâbitlik” sınıfının teşkil edilmesi ile 1909 senesinde başladı.

Ey subay gardeşlerim! Götünüzü boş yere yırtmayın! 1909 senesinden evvel Kara ordumuzda “astsubay” dediğiniz “ortada sandık” bir asker sınıfı bulamazsınız. Bulduğunuz da bugün “astsubay” dediğiniz asker sınıfı değildir! Bu hakikâti ilk defâ olmak üzere 2017 Mart’ında Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK fâş ediyorum.

Kendilerine “efendiliği” babalarından mirâs gören,

Kendilerinden başka herkesi de “köleliğe” mahkûm eden târih uğrusu harbiyeli beyaz subaylarımızın

Emir-gomuta zenciri içinde yazdırdığı ısmarlama ve düzmece târih kitabları da

İşde, ancak bu kadar inandırıcı oluyor!..

 

Ordumuzda sınıflaşmaya sebep olan “kastlaşma” konusunda târih öğretmeni bir subayımızın yapdığı “tercüme sahtekârlığını” da tefrikamızın başka bir bölümünde fâş edeceğiz.

Bugün Kara Harp Okulu ile bildiğimiz mekteb, 1834 senesinde teşkil ve küşâd edildi. İlk mezûnlarını da açılışından tam 14 sene sonra, 1848 senesinde verdi. 1834 senesinden evvel, mektebli zâbit var demek, ancak târih ahlâksızlığı olur. Aynı şekilde, Kara Ordumuzda ilk asubaylık, “Küçük Zâbitlik” unvânı ile 06 Ekim  1909 târihli “Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit İptidâî Mektebi Nizâmnâmesi”ne tevfikan teşkil edildi. Bu târihden evvel ordumuzda “astsubaylık” ya da “astsubaylık muadili” bir asker sınıfı var idi demek de aynen böyle târih ahlâksızlığı olur. Yazdıkları târih kitaplarında asubay meslekdaşlarımız da sapkın subaylarımızın bu şıfşıflı ezberiyle konuşup aynı hâtâyı yapıyorlar, bundan vazgeçsinler.

Sayfa-5:

“II. Meşrutiyet devrinde ordunun ihtiyâcı olan astsubayların tıpkı subaylar gibi modern usullere göre yetiştirilmeleri bir zorunluluk olarak görülmüştür. 31 Mart Olayı’nda da kıtalardan yetişen bu bölük eminleri, çavuş ve “alaylı subayların” ayaklanmanın başında önemli roller oynaması Hareket Ordusu Komutanlığını bu konuda tedbirler almasına yöneltmiştir.”

2009 senesinde neşretdiği bu kitapda EDOK; kara asubaylığının son 100 senelik târihini iç hukûkumuz açısından konu etmiş.

 

  

     Devletimizin taraf ve ordumuzun üyesi olduğu;

  • 1949 Cenevre Sözleşmeleri ve
  • 1952 Kuzey Atlantik (NATO) Andlaşmasına göre bizdeki asubaylık nedir?
  • Dünyâ ordularında asubaylık denilen böyle bir asker sınıfı var mı?
  • Dünyâ orduları arasında Türk Kara Asubaylığının hukûkî durumu nedir?

       Bu konular hakkında tek kelime söyleyememiş.

 

 


Bakınız,

Kara Öğ.Yzb. Sadık TEKELİ hocamın 1987 senesinde yazdığı yüksek lisans tezindeki şu son cümlesini, EDOK yazdığı kitabda nasıl da makaslamış;

Sayfa 70:

Asubay Tefrikası-2_Eski Tüfek Şükrü IRBIKTürk Ordusundaki astsubaylar da erlerin yetiştirilmesindeki önemli katkıları ve erlerin en yakın komutanı olmaları yanısıra özellikle Kore Savaşı ve Kıbrıs Barış Harekâtında üstün disiplin ve vazife aşkıyla hizmet etmişler ve Türk Ordusunda en az subaylar kadar önemli bir yer tuttuklarını göstermişlerdir.

Tezinin son sayfasının son cümlesindeki bu tesbiti ile Sadık hocam,

Mehmet Ali BİRAND gibi çapsız zevzeklerin suratına aslında şedit bir tokat aşketmiş olmuyor mu?

  

 

 *  *  *  *  * 

 

 Asubay Tefrikası -2- Köleliği Kutsanan Askerler: Asubaylar,_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubayları müebbet köleliğe lâyık görenlerden birisi de Prof.Dr. Ümit ÖZDAĞ.

Yeniçağ gazetesinde 17 Mart 2011 târihli makâlesinde Ümit hocam şöyle anlatdı, biz asubayları:

Asubay Tefrikası-2_ Üfürükcü Ümit ÖZDAĞ_Eski Tüfek Şükrü IRBIKAssubaylar, subayla erat arasındaki tamamlayıcı unsurdur! Birliğin yönetici kademesi subaylar ile yönetilen kademesi astlar arasında iletişim kurarlar.

Biraz ağabey, biraz psikolojik, biraz komutan olarak ordu ile ilk geldiğinde sivil olan mehmet arasında tampon olan, mehmedi Mehmetçik haline getiren astsubaylardır.

Ümit bey, elleri gıçında gün boyu garargâh gezen subaylarımız,

Yönetilen kademesi “astlar” ile iletişim kurmakdan âcizler mi ki asubayları “lafcı” olarak kullanıyorlar, Allah aşkına?..

İkinci husus da şudur; bir subay çocuğu ve daha da önemlisi bir bilim adamı olarak Ümit bey, bana söyler misin? Bizim ordumuzdan başka dünyânın hangi ordusunda subaylar ile erler arasında laf gezdiren “tampon” bir asker sınıfı vardır, bunu bana anlatabilir misin? Buyur, gel! İsdediğiniz yerde konuşalım bu meseleyi... “Tamamlayıcı unsur” ne imiş, “tampon” ne imiş, anlatın bana bir hele...

Bakınız, Türk Dil Kurumu Sözlüğü, “tampon” kelimesi için neler diyor;

 

Asubay Tefrikası-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Büyük tıkaç,

  • İçi yumuşak maddeyle dolu şey,
  • Donanım,
  • Pamuklu özel parça,
  • Çatışmanın şiddetini azaltan etken.

Şimdi soruyorum, asubay meslekdaşlarıma;

Prof.Dr. Ümit ÖZDAĞ’ın bu “tampon” târiflerinden siz, hangisine benziyorsunuz?

Üçüncü husus; bir hoca olarak bilmeniz gerekir;

 

  

  • Osmanlı Devleti dönemindeki hukûkî durumu hakkında bugüne kadar bir tek cümle yazdınız mı?
  • Türk ordusundaki asubayların bugünkü hukûkî durumunu biliyor musunuz?
  • Dünyânın en güçlü devletlerinin en güçlü ordularında “asubay” denilen bir asker sınıfı var mı?
  • 1949 Cenevre Sözleşmesinden (GC-III) haberiniz var mı?
  • 1952 NATO Andlaşmasından haberiniz var mı?
  • NATO/STANAG 2116’yı okudunuz mu?
  • Zottirik Kenân’ın tertiplediği 12 Eylül Anayasasının 90’ıncı maddesini okudunuz mu?
  • Devletimizin imzâlayıp taraf olduğu uluslararası andlaşma ve sözleşmere göre ordumuzdaki asker teşkilâtının nasıl olması gerekdiği hakkında bir kelime bilginiz var mı?
  • Bugün gahraman diye alkışladığınız şehit Ömer HALİSDEMİR’in; Devletimizin taraf olduğu 1949 Cenevre Sözleşmesine göre esir kampına düşdüğünde, kendi subaylarının çorbasını pişirip çorabını yıkayacağından haberiniz var mı?
  • Bugün gahraman dediğiniz Ömer HALİSDEMİR’lerin esir kampında babanız gibi subayların “hizmet eri” olmasına bir bilim adamı olarak aklınız ve vicdânınız izin veriyor mu?

  

 

 

27 Mayıs subay darbesinin elebaşlarından bir subay mahdûmundan başka ne beklenebilirdi ki?

Tamamlayıcı unsur” ne demek Allah aşkına? Asubayları böyle târif etme hakkını kim verdi bu adama?

Tamamlayıcı unsur” kavramı, bir insan olarak benim zihnimde “yedek lastik” ya da “kuma” gibi kavramları çağrışdırdı. Ve ben, bu tanımlamayı biz asubayları tahkir ve tezyif eden bir târif olarak kabul ediyorum şahsen. “Tamamlayıcı unsur” olarak nitelediği asubaylar, Ümit ÖZDAĞ’ın subay babasını da sırtında taşıdı. Babası kurmay oldu, önce darbe yapıp darbenin kaymağını yedi. Sonra da milletvekili seçilip bu kez de siyâsetin kaymağını yedi. Fakat bu şahısın, sırtına basıp terfiler ve makâmlar devşirdiği “tamamlayıcı unsurlar” dediği asubaylara ise bakınız ne oldu;

  • Mesleğe “çavuş” başladı,
  • "Köle" muamelesi gördü,
  • 20 sene, 30 sene “çavuş” olarak hizmet etdi,
  • Ve “çavuş” olarak föteri giyip tekaüd oldu.
  • Sonra da Ümit beyin subay babasının aldığı tekaüd maaşının yarısını bile alamadı.

Siz, bu durumdan memnun musunuz? Asubaylar için sizin isdediğiniz bunlar mıdır, Ümit bey?

Bilim adamı olduğunu söyleyen Ümit ÖZDAĞ,

Kendi ağzı ile itirâf etdiği bu “kastlaşmayı”, içine zehirler gizlenmiş tatlı dolmalar olarak bize yutdurmaya çalışmış! Biz de yutduk tabi ki...

Kendisi okumuş, profesör olmuş!.. Ümit bey; asubayların, subayların gıçının yaması olmak isdemediğini, asubayların bütün dünyâ ordularında olduğu gibi, subay olmak isdeyebileceğini aklının ucundan bile geçirmemiş! “Tampon” olsun, “tamamlayıcı unsur” olsun!  “Köle” olsun! Ve sonra da yarı maaşla emekli olsun, öyle mi? Her vatandaşın Anayasadan neşet eden “kendini gelişdirme” hakkından haberi yok bu adamın, ellâham... Yazık!..

Bugün asubaylar, subayların yapdığı herşeyi yapıyorlar. Yapmadıkları, yapamadıkları her şeyi de yapıyorlar. Fakat bir şeyi yapamıyorlar; subaylığa terfi edemiyorlar. Ne yazık ki Ümit bey bu makâlesinde kendisi çok doruklu “efendilik orgazmları” yaşamış! Fakat asubayların müebbet köleliğini kutsayıp bizlere de “kölelik fetişizmi” pazarlamaya yeltenmiş.

Subay gardeşlerimiz ne yapsın? Asubayların sırtından terfi alsın, mevki-makâm kapışsın! Canı sıkılınca da darbe yapsın! Subay gardeşlerimiz biz asubayları ömür boyu köle olarak kullansın. Subaylar çalışmasın, yardımcıları asubaylar çalışsın! Subaylar ölmesin, yardımcıları asubaylar ölsün diyorlar. Ve ne büyük aymazlıkdır ki “tampon” olmaya, “tamamlayıcı unsur” olmaya teşne kimi yazar-çizer meslekdaşlarımız da bu efendi-köle fetişizminin gönüllü bendesi oluyorlar. Asubaylara “subay ile er arasında ortada sandık” misâli figüranlık donu biçmek siz asubayların üzerine ne zamân vazife oldu kıymetli arkadaşlar? Subayların ortaya atdığı bu sahte ve ısmarlama “kimlik târifi” tuzağına düşdüğünüzün farkında değil misiniz? Bu vazifeyi size kim sipâriş etdi? Vazgeçin, bırakın sömürgen subay ezberi ile konuşmayı!.. Mâdemaki asubay olarak eliniz kalem tutuyor, yazmasını biliyorsunuz! Evvelâ biraz okumasını, öğrenmesini bilin! Prof.Dr. Ümit ÖZDAĞ’a sorduğum yukarıda gördüğünüz suâlleri kendinize bir sorun hele!..

Prof. Ümit ÖZDAĞ’ın yapdığına benzer sözler ile asubaylık denen gayri meşrû asker sınıfını takdis eden kendi meslekdaşlarımız da var ne yazık ki! Böyle yazıp çizen asubaylarımız, bizleri “tamamlayıcı unsur” görerek aslında hakâret eden ve bu hakâreti, sanki mârifetmiş gibi bize pazarlamaya yetlenen böylesi zevzeklerin sofrasına meze olduklarını anlasınlar gayrı... Bize yakışdırdığınız “tamamlayıcı unsurluğa” ve “tamponluğa” ben itiraz ediyorum, Ümit ÖZDAĞ. Hem de şiddetle... Eşşekliğe teşne olanlara semer vurmak isdeyen mamacılar elbetde olacakdır. Öyleyse bu durumda mamacılara fırsat vermemeliyiz. Asubaylığı savunduğumu zannetmeyiniz! Asubaylık adına benim hiçbir talebim yok! Çünkü ben Şükrü IRBIK, asubaylığı lağvetmek isdiyorum. Fakat asubaylık lağvedilinceye kadar ne olduğumuzu, daha da mühimi ne olmak isdediğimizi böylesi insanların kokuşmuş ağızına bırakmak yerine, kendi kimliğimizi, kendi kelimelerimiz ile kendimiz târif etmesini öğrenmeye mecbûruz.

 

 *  *  *  *  * 

 

Kânûnsuzluk üzerine inşâ edilen

Ve dahi

1951 senesinden beri dert, acı, öfke ve haksızlık üreten uyduruk Asubaylık sınıfının

Bugünkü hukûk içinde hakkını alabileceğini söyleyenlere inanmak akıllı adam işi olamaz!

 

66 seneden beri alamadığın haklarını almak için; 

  • Kimlerin önünde,
  • Daha kaç takla atıp
  • Ne zamâna kadar yalvarıp yakaracaksın?

Mensûbu olduğumuz Asubaylığın mevcudiyetini bugünkü durumu ile savunan Asubaylarımız,

Aynı anda şu altı şeyi daha yapıyorlar;

 

  1. Anayasamıza ve uluslararası andlaşmalara karşı geliyorlar ve inkâr ediyorlar,

  2. Anayasamızı ve dolayısı ile T.C Devletini tanımayanların suçuna ortak oluyorlar,

  3. Ordumuzu parça bölük tefrikalara ayıran düşmânların değirmenine su taşıyorlar,

  4. Asubayların emeğini sömürüp sırtından rütbe ve makâm devşiren sömürgen subayların ekmeğine yağ sürüyorlar,

  5. Hak mücâdelesi vermeye çabalarken ordumuzdaki sınıflaşma çatlağını besleyip büyütüyorlar,

  6. En hazini de kendilerini yakan bu cehennem ateşine Asubaylar, kendi elleriyle odun atıyorlar!..

 

 *  *  *  *  * 

 

  Kölem Sağolsun!

  • Bölüğün anası,
  • İkinci sınıf muamelesi gören insan,
  • Tâlihsiz kuvvet,
  • Tamamlayıcı unsur,
  • Tampon

 

Yukarıda gördüğünüz bu yakışdırmaları elin gevuru, gevur için bile  söylemez be!.. Yazıklar olsun hepinize...

Bütün bunlar bir yana, asubaylığın bugünkü rezil durumunu kutsayan asubaylarımız da var.

İnsan, kendisini yakıp kavuran ateşe kendi elleriyle odun atar mı, Allah aşkına?

 

Atatürk ve  uşak_ Asubay Tefrikası-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK



 

Atatürk, Türk milletine her şeyi öğretdi fakat “uşaklığı” öğretemedi!

Ancak ne var ki

Atatürk’ün makâmında oturup Atatürk’ün subayı olduğu söyleyen gürûh,

Asubay dediği askerlere 1952 senesinden beri “uşaklığı” öğretmeye çalışıyor!

 

 

 *  *  *  *  * 

 

Kendinden başka herkesi köle görüp köleliğe mahkûm eden,

Devletin türlü nimetini kendilerine mülk,

Her şeyin en iyisini kendisine hak gören böylesi karanlık suratlı insanların

Asubay Tefrikası-2_Köle asubaylar_Eski Tüfek Şükrü IRBIKBugüne kadar söylediklerini özetler ise şâyet

Ortaya şöyle bir manzara çıkıyor;

 

Kölem sağolsun!

 

Ben de bugün şöyle bir manzara görüyorum ortalıkda;

Sömürgen beyaz efendi Robinson KURNAZO

İle

Kendi yurdunda köle olmayı kabul etmiş Kara Köle Cuma KERİZO!

 

 Asubay Tefrikası-2_Efendi beyaz subay KURNAZO ve Kara köle asubay KERİZO_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Hayât, aslında bu adamlardan hangisine gözel acap?

 

Asubay meslekdaşlarım artık bir karâr versinler;

Yukarıda gördüğünüz şu resimde,

Siz  Asubaylar  nerede duruyorsunuz?..

 

Asubay Tefrikası 3_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

    

 

 

 

 

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

 

 

      Evvelki bölümü okumak için resimi tıklayınız        

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

 

cavus mustafa kemal kapak

 

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Asırların nâr-ı aşkıyla yanıp tutuşan iki kara sevdâlının

Doyumsuz bir arzuyla yek vücûd sarmaş dolaş olması gibi

Sağ elimin orta ve başparmağı usûlce kavuşdu, vehleten...

Evvelâ şehvetle ve şiddetle sâdece bir kere öpüşdükden sonra

Akabinde gene aynı süratle ayrılırken birbirinden aksi yönde

Çıkan sese kulak veren kalemim, işde, gene aynı yerinde...

 

 

Koca şehrin mâsûmiyet kokulu sükût şalını örtündüğü şu yorgun saatlerde

İçmeye teşne olduğum çayını bir an evvel yudumlamak heyecanıyla

İnce belli bardağı şefkâtle ve fakat nâzikce kavrar gibi

Baş, işâret ve orta parmaklarımla kavramışım belinden...

Her zamân olduğu gibi ucu, gene sivri!..

Dert ortağım, kadim dosdum, sırdaşım âşık kalem gelir de yanıbaşıma,

O’nun biricik mâşûku kâğıt, firâka râzı olur mu Allah aşkına?

İşde, kâğıt; işde, kalem! Vuslâta erdiler gözümün önünde hemencecik!

İşi, gücü bırakdı! İdârecimiz Sayın Ersen GÜRPINAR'da sizlere fâş eylemek için alesta bekliyor nasıl olsa!

 

Mâdem öyle, haydi yiğitler! Teveccüh buyurup okuması sizden...

Bu hoş vuslâtın şerefine,

Kelâm da bizden olsun gayrı!..

 

 

*  *  *  *  *

  

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Ezber bozmak zor işdir! Duy beni, ey Ȃdemoğlu!

Rüzgâra karşı yürüyen adam’ın dediği gibi

Bir ağaç kadar tek, hür ve cesûr

Ve fakat

Bir orman kadar kavi olduğunu idrâk edip de

Hakikâtin gözlerimizi kamaşdıran o eşsiz nûruna bürünerek

Şerefli bir insan sıfatıyla yücelmek varken şu dünyâda

Son 80 seneden beridir belletilmiş çâresizlik nennisiyle uyutulmaya teşne olup da

Akıl yürütmek yerine

Himmete, minnete, zillete gönüllü teslim olmuşsa insanlar!..

İşde o vakit, işimiz orada bir kat daha zor demekdir...

Olsun!

Zor, oyunu bozar! Yiğide yaraşan da zora tâlip olmakdır, değil mi?..

Acı olsa da kimi sözlerimiz,

Batsa da kimilerinin orasına burasına....

Susmak, bize göre değil!

İşde, imdi gene yazmak vakdidir Eski Tüfek için...

Ölmek yerine düşünmeyi tercih eden ekseriyetin gül hatırına

Şâyet iltifât buyurursanız

Sâhil Güvenlik Komutanlığından emekli Asubay

Ve dahi

Eksi Tüfek mahlaslı ben Şükrü IRBIK

Bir ezberi daha bugün, burada bozmaya tâlibim, evvel Allah!

 

 

*  *  *  *  *

 

Makâlemizin başlığına bakıp da nereden çıkdı bu isim diyenlere şimdiden söyleyelim!

Aslında, hiçbir yerden çıkmadı... Çünkü hep orada idi...

Üsdelik aklımız da yerinde, çok şükür!

Çünkü

Çok zamânlar bizden sakladılar köşe bucak!

Baksa da gözlerimiz

Çok zamânlar bizler de görmek isdemedik inadına!

Tam da unutdurduklarını zannetdikleri bir anda

İşde, bugün imdi gene çıkıp geldi karşımıza...

 

 

*  *  *  *  *

 Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

1283 Mustafa Kemâl,

Talebe Mustafa Kemâl,  

Efendi Mustafa Kemâl,

Harbiyeli Mustafa Kemâl,

Kolağası Mustafa Kemâl,

Kaymakâm Mustafa Kemâl,

Ferik Mustafa Kemâl,

Mareşâl Mustafa Kemâl...

Atatürk’ün bildiğimiz unvân ve rütbeleri...

Peki,

Bunların hepsini işitdik, muttaliyiz de!..

Harbiye’deyken talebe Mustafa Kemâl’in rütbesi ne idi acap?

Duydunuz mu hiç?

T.C. Devletinin ilk Cumhurbaşkanı sıfatıyla

Tâ 1926 senesinde

“Ben, ordu ile küçük rütbelerden beri içten temâsı olan bir askerim!” derken

Atatürk bu sözüyle aslında ne demek isdiyordu bizlere?

 

 

 

 

*  *  *  *  *


 

Manastır Askerî İdâdisini başarı ile bitiren Mustafa Kemâl,

13 Mart 1899 Pazartesi günü İstanbul Pangaltı'da, Mekteb-i Harbiye-i Şahâne'ye kayıt oldu.

 

3 senelik başarılı bir Harbiye tâlim-taâllümünden sonra 10 Şubat 1902 Pazartesi günü

Bu mektebden Teğmen (Mülâzim) rütbesi ile mezun oldu.

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Daha bugün bakdım.

Yukarıda gördüğünüz örün sayfasında neşretdiği Atatürk’ün Öğrenim Hayatı başlıklı yazıda

Kara Harp Okulu, böyle demiş.

Atatürk’ün hayâtını anlatmak için kurdukları cümlelerin hiçbirinde bir tek dahi olsa “Çavuş” kelimesi yok!

Peki, “Çavuş” kelimesi ile Atatürk’ün bir alâkası var mı sizce?

Öğrenim hayâtını anlatdığı özgeçmişinde, Kara Harp Okulu Komutanlığı 

Atatürk’ün Mekteb-i Harbiye-i Şahâne’den teğmen rütbesiyle mezun olduğunu söylemiş!..

Üsdelik

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Eğitim dönemi açılış töreninde yapılan yoklamada

“1283 Mustafa Kemâl” deyince

Kara Harp Okulu talebeleri her sene ayağa kalkıp

Hep bir ağızdan “İçimizde” diyorlar da!..

1283 Mustafa Kemal’in

Talebe olarak harb sanatını tahsil etdiği 3 sene boyunca

Harbiye’deki rütbesi ne idi acap?

 

 

*  *  *  *  *

 

Kara Harp Okulu öğretim görevlilerininden Öğ. Bnb. Hayrullah GÖK, Hacettepe Üniversitesinde 2005 senesinde bir doktara tezi hazırladı. Bu tezinde Dr. Hayrettin hoca, bugün Kara Harp Okulu ismi ile bildiğimiz okulun 1834-1883 senelerini kapsayan dönemini tetkik etdi. Kara Harp Okulu hakkında hazırlanmış belki de ilk ve tek olan bu doktora tezi, başka hiçbir yerde bulamadığım ilginç bilgilerle dolu.

Dr. Hayrettin hocamızın müsaadesi olur ise şâyet,

Aşağıda ön sayfalarını gördüğünüz bu çalışmadan, konumuz ile alâkalı kısa bilgiler akdaracağım şimdi sizlere...

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

1837 senesinde kabul edilen Kânunnâmeye göre;

Kara Ordumuza zâbit yetiştiren okulun ismi Mekteb-i Harbiye,

Tahsil süresi de 3 sene idi

Okula kayıt edilen öğrenciler;

Birinci sınıfın sonunda Onbaşı rütbesine terfi ediyor,

İkinci sınıfın sonunda Çavuş rütbesine terfi ediyor,

Üçüncü sınıfın sonunda Başçavuş, Teğmen ve Sancaktar rütbesi ile okuldan mezûn ediliyor idi.

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Aynı senelerde,

Talebenin meç kılıçları, subay kılıçlarına dönüşdürüldü. Yağlı boya tavsırında görüldüğü üzere Mustafa Kemâl de Harbiye talebesi iken subay kılıcı taşıyor idi.

Nahv (cümle bilgisi) dersinden aliyülâlâ not alan talebeler;

Başçavuş nasbedilmeye

Ve dahi

Kendilerine Padişah “nişanı” verilmeye başlandı.

1839 senesinde Padişah huzurunda yapılan imtihan ile üst sınıfa geçen ve “nişan” alacak talebeler tesbit edildi.

Bu imtihan neticesinde Padişah II. Abdülmecid;

80 talebeye Onbaşı,

60 talebeye Çavuş,

12 talebeye de Başçavuş nişanı verdi.

Bu nişanların örneği aşağıdaki resimlerdedir.

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Yukarıdaki sayfada gördüğünüz üzere;

O vakit ismi Mekteb-i Harbiye olan Kara Harp Okulundan

1839 senesinde Başçavuş rütbesiyle mezûn edilen öğrencilerden bâzıları,

Kara Ordumuzda en yüksek mertebe olan Müşir (Mareşal/Paşa) rütbesine kadar terfi etdiler.

 

 

*  *  *  *  *

 

Bu târihlerde;

Kara ve Deniz Ordularımızda sâdece iki sınıf asker olduğunu da biz söyleyelim; Muvazzaflar ve Mükellefler.

Muvazzaf askerler; Zâbitan (Subaylar)

Mükellef askerler; Vatanî görevini yapan Neferât (Erat)

Nasıl?..

Gördünüz, değil mi? Tıpkı, bügünkü Coni ordusunda olduğu gibi...

 

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay talebeleri değil bu çocuklar!

Aşağıdaki resimde

Coni Kara Harp Okulu son sınıf talebelerini mezûniyet töreninde görüyorsunuz... Kıyafetlerine bir bakın hele!

Bizim Kara Harp Okulu talebelerinin kıyafetlerine benziyor mu sizce?..

 

USMA_Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Türk Ordusunu parçalayıp bölmek için tezgâhladıkları Asubay sınıfını icad eden vatan hainleri

O zamânlarda çivili tabutlarında hâlâ uykuda idi...

Osmanlı’nın sonsuz terfi fırsatı veren bu iki sınıflı ve sağlam ordu yapısını aynen kendisine tatbik eden

Ve

Kendi ordusunun sakat yapısını da bize kakışdıran Coni, 1951 senesinden beri bıyık altından bize gülüyor!..

Son 65 seneden beri ordumuzun Subay-Asubay denen askerleri arasındaki sınıf çatışmasından beslenen vampirlerin

Ve dahi

“Subay subaydır, astsubay astsubaydır. İkisinin de ayrı bir mesleği ve ayrı bir görevi vardır. Bunlar karıştırılmasın!” diyen târih fukarası ukelâ dümbeleklerinin kulağı çınlasın!

 

 

*  *  *  *  *

 

1847 senesinde meriyyete konulan aynı Kânunnâmeye göre

Öğrenciler arasında ast-üst ilişkisini tesis etmek için

Okulun her bir sınıfına ikişer “Sınıf başı” tâyin edildi.

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

*  *  *  *  *

 

Askerî Tekâüd ve İstifa Kânunu müzâkeresi esnâsında 1909 senesinde yapdığı konuşmada

Taşlıca Mebusu Binbaşı Ali Vasfi Bey Meclisde şöyle dedi;

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 


Ali Vasfi Bey (Taşlıca Mebusu) — (…) Mektebi Harbiyedeki efendilerin de doğrudan doğruya silâhendaz onbaşı veyahut çavuş ve başçavuş olarak Mektebi Harbiyedeki 3 sene müddetin, hakkı tekaüde mahsubu icap eder.


 

 

Yukarıdaki kânunda da gördüğünüz üzere 1909 senesinde bile


  • Onbaşı, harbiye birinci sınıf talebesinin rütbe isimi,

 

  • Çavuş, harbiye ikinci sınıf talebesinin rütbe isimi,

 

  • Başçavuş ise harbiye üçüncü sınıf talebesinin rütbe isimi idi.

 

 

Fakat

1909 senesinden sonar yazdıkları “düzmece” Harbiye târihcelerinde Ordumuzun beyaz subayları

Onbaşı, çavuş ve başçavuş rütbelerini

Aynı sene içinde “uydurdukları” köle asker küçük zâbitlerin pazularına yamadılar.

 

 

*  *  *  *  *

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuran ve ilk Cumhurbaşkanı seçilen

Ve dahi

Kendisi de Kara Harp Okulu mezûnu olduğuna göre

Talebe olarak 3 sene askerlik tahsil etdiği Harbiye’de

Mustafa Kemâl’in rütbesi ne idi?

Atatürk’ün özgeçmişini yazan Kara Harp Okulu,

Hazırladığı özgeçmişinde talebe Mustafa Kemâl’in mektebdeki rütbesinden her niyeyse hiç bahsetmemiş.

Öğretmen unvânlı subayların yazdığı Atatürk’ü anlatan kitaplarda da durum gene aynı...

Fakat sınıf arkadaşı Ali Fuat (CEBESOY), 1959 senesinde yazdığı hâtırâtında bu konuyu bizlere anlatmış.

 

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Kara Harp Okulu, köşe bucak esirgediği bu bilgiyi Ali Fuat’ın kitabından kerhen de olsa akdarmış bize.

Mustafa Kemâl’i anlatdığı “Sınıf Arkadaşım Atatürk” isimli hâtıratında, Ali Fuat Efendi şöyle diyor;

 

 Kendi odasına geldiğimiz zaman nöbetçi subayı hademelerden birine: 

“Birinci sınıfın birinci kısım çavuşu Mustafa Efendi buraya gelsin.” emrini verdi.

.....................

 İkimiz kapıdan birlikte çıktık. Yan yana yürüyorduk. Fakat kolundaki üçü kırmızı ve biri sarı olan şeridi fark edince duruladım. Askerlikte kıdem ve rütbe esastı.

Siz önden geçin Çavuşum, ben sizi takip edeyim. 

.....................

Mustafa Kemal, İstanbul'a gelerek 13 Mart 1899'da Pangaltı'daki Harp Okulu'na kaydoldu. İki ay içinde kendisini tanıtarak sınıfının çavuşu oldu. 

.....................

Bu sırada çavuş işaretinin üzerindeki sarı şerit dikkatimi çekti. Neye delalet ettiğini sordum. Meğer Fransızca sınavına girmiş, başarı kazanmış, ondan dolayı bu şeridi de ilave etmişler.

.....................

Fuat, Fuat!

Diye birisinin bağırdığını duydum. Başımı çevirdim, Mehmet Ali ağabeyim bize doğru geliyordu. Kendisine sınıfımızın çavuşunu tanıttım.

.....................

        Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Kısım Çavuşu" Mustafa Kemal, kısımda önce "Sınıf Başçavuşu" Ispartalı Faik ve Ömer Abdülkadir Yanya ile birlikte birinci sırada oturuyordu.

.....................

"Ertesi günü derslere başladım. Birinci sıranın baş tarafında Başçavuşumuz Ispartalı Faik oturuyordu. Bu öğrenci, Bursa Askerî İdadisi'nin birincisiydi. Zeki ve bilgili bir gençti.

.....................

Öğle yemeğinde yanıma gelen Mustafa Kemal:

Bizimle beraber oturmak ister misiniz? diye sordu. Çok memnun oldum.

Siz nasıl emrederseniz, Çavuşum.

 

 

*  *  *  *  *

 

Aynı sınıfda okuyan Ali Fuat CEBESOY’un

Yukarıda kapak resmini gördüğünüz şu kitabını kaynak gösderen Kara Harp Okulu,

Bakınız Mustafa Kemâl’in Harbiye’deki rütbesi için ne demiş!

Çavuş!..

 

2013 senesi İlkgüz ayının yirmiüçü Pazartesi günü neşretdiğimiz

Astsubay Bizimdir!  isimli makâlemizin ikinci bölümünde boşuna mı dediydik?

Çavuş Mustafa Kemâl bizimdir! diye!..

 

2016 senesi Gücük ayında târih huzurunda tekrâr hatırlatıyoruz ki;

Harbiye’li Mustafa Kemâl’in rütbesi

Bugünkü Asubay rütbesinin demirbaşı ve tâcı olan

Çavuş idi...

 

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

 

 

 

 

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

 

Kapak Resmi: (E) Dz.İda.Asb.Kd.Bçvş. Mustafa AYTAR

 

 

 

 

Meslek hayatımız boyunca bu ülke ve ordumuz için canımızı feda etmeye yemin ederek, sönen bir imparatorluğun küllerinden yedi düvel ile savaşarak sınırları çizilen bu mukaddes toprakları ve bize emanet edenlerin emanetini cansiperane koruyup, evlatlarımıza devretmeyi namus borcu olarak gördük. Ulu önderimiz Atatürk’ün gençliğe hitabesinde belirttiği gibi gücümüzü damarlarımızdaki asil kandan alıyoruz.

26 Ağustos 1922 - 30 Ağustos 1922 tarihine kadar Dumlupınar’da devam eden ve Mustafa Kemal ATATÜRK’ün önderliğinde zaferle sonuçlanan Büyük Taarruzun coşkulu törenleri her geçen gün unuttturulmaya çalışılıyor, laik demokratik hukuk devleti her gün hançerlenerek kan kaybettirilmek isteniyor. Bizler, mesleki sorunlarımızın yanı sıra ülke sorunlarına da sahibiz, sahip olmak zorundayız.

26 Ağostos 1922 sabahı askeri deha olan Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ile çok büyük güçlüklerle Kocatepe’ye yerleştirilen toplarla başlayan taaruzun yapıldığı mevkide günün anlam ve önemini belirten konuşmasında kendisine emir assubaylığı yaptığım mümtaz şahsiyet rahmetli tümgeneral Mahmut BOĞUŞLU  “Müslümanlar için KABE ne kadar kutsalsa bu ülkenin vatandaşları ve Türkler için bulunduğumuz Kocatepe de  o kadar kutsaldır” demişlerdi.

26-30 Ağustos törenleri her yıl AFYON'DA  sivil ve askeri erkanla vatandaşların katılımı ile yapılmaktadır. Bu törenlerin icrasından önce bölge ve şehitlerin gezildiği sırada komutanlık karargahı olarak kullanılan kerpiç binanın önünde dinlediğim, basında yer aldığı için bazılarınızın bildiği anıyı sizlerle paylaşmak isterim;

Dumlupınar’da Büyük taarruzun başlamasından önceki gece Atatürk’e yemek olarak bulgur pilavı ve kızarmış tavuk getirirler. Etrafındakilere "askere de tavuk çıkarıldı mı?" diye sorar. "Hayır Paşam, sadece bulgur pilavı verebildik" yanıtını alınca gözleri dolar masadan kalkar "bu tavuğu kazana atın" der ve o gece aç yatar.

İşte komutanlık budur. Askerini ve vatanını kendi canından çok seven komutanlar bu büyük zaferi ve sonucunda ülkemizi bizlere armağan ve emanet etmişlerdir.

Bizler için çok büyük önemi olan  zafer haftasında Türkiye Emekli Subaylar Derneği TESUD “BAŞKOMUTANIN İZİNDE KOCATEPE’DEN İZMİR'E ZAFER YÜRÜYÜŞÜ” organize ederek üyelerini ve duyarlı vatandaşları davet etmişler.  Peki  yönetim riyakarları tarafından büyük başarı olarak lanse edilen  teşkilatları ile birlikte toplam 120 üyeli KAMU-DER’in yılın derneği seçtiği  TEMAD NEREDE?  Gn.Mrk. yönetimi başarısızlıklarını, kişisel hesaplarını gizlemek, yönetime yapılan eleştirileri TEMAD yıpratılıyor algısı ile gündem değiştirmek için programlanan şahsiyetsiz yalaka takımının hakaret ve iftiralarına sessiz kalıp bunların sırtını sıvazlayıp 5 yıldızlı otellerde ağırlayacağına ZAFER YÜRÜYÜŞÜ’nde görevlendirseydi TEMAD’ın adını duyarmanın yanında şehitlerimize vefa borcunu da ödeme imkanı bulurduk.

İçlerinde meslektaşlarımızın bulunduğu yüzlerce şehit verdiğimiz KIBRIS Barış Harekatını hatırlamayanlar, haftalardır Türkiye’nin yangın yerine döndüğü her gün evlatlarımızı, meslektaşlarımızı şehit verdiğimiz olaylara sessiz kalanların ZAFER HAFTASI’nı hatırlamasını elbette beklemiyorduk. Bunlar, ancak  kişisel hesaplarla sağlık ve ekonomik imkanlarını zorlayarak mücadeleye destek için ANKARA’ya koşan on binlerce fedakar meslektaşlarımızı Ankara’nın arka sokaklarında aç bilaç yürüterek birilerine mesaj vermeyi bilirler.

Onlarca uyarıları ve eleştiriler sonunda lütfetmişler 26 Ağustos tarihinde TEMAD web sayfasına terörle ilgili yasak savar tarzda bir basın açıklaması koymuşlar(!) Ne oldu beyzadem tantanalı basın açıklamalarınıza; yoksa  mesajlarınızı artık kimse dikkate almıyor mu? Bu akıl tutulmasının mimarlarını şiddetle kınıyorum. Mücadeledeki başarısızlıklarının yanısıra bizler için büyük önem arzeden olaylarda duyarsız kalan bu yönetim bizim maddi ve manevi desteklerimizi hak etmiyor. 

Bu ülkeyi biz pazardan satın almadık, her karış toprağında atalarımızın kanı var. Bu millet Atatürk’ün önderliğinde kahraman Mehmet’çiklerin kanı ve canı pahasına kazandığı Büyük ZAFER’i unutmadı, unutmayacaktır. Gaflet, delalat ve hâttâ hıyanet içinde olanların hiç şüphesi olmasın, Büyük Türk ulusu,  26 Ağustos 1922 yılında büyük taarruzla başlayan ve  30 Ağustos 1922 tarihinde zaferle sonuçlanan bayramını yine aynı  şevk ve heyecanla yürekten kutlayacak, emaneti olan bu toprakları hainlere ve destekçilerine rağmen bu ülkeyi koruyup kollayacaktır .

ZAFER BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN

Sayfa 1 / 3
genclige-hitabe

Son Yorumlar

Son Eklenen Mesajlar

SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN Her şeyin gönlünüzce gerçekleşeceği; sağlık, başarı ve mutluluk dolu nice yıllar diliyoruz. SİTE VE ASSUBAY GÜÇ BİRLİĞİ YÖNETİMİ
Pazar, 31 Aralık 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
Baş öğretmenimiz ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi şahsında tüm öğretmenlerimizin ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN... Demokrasinin, adaletin, huzurun ve refahın hakim olduğu nice öğretmenler günü kutlamak dileklerimizle sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
Cuma, 24 Kasım 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZIN KAHRAMANI, LAİK, DEMOKRATİK CUMHURİYETİMİZİN KURUCUSU, EBEDİ ÖNDERİMİZ VE BAȘKOMUTANIMIZ BÜYÜK DEVRİMCİ GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü BEDENEN ARAMIZDAN AYRILIȘININ 85. YILINDA SAYGI, ÖZLEM VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ... RUHU ŞAD, MEKANI CENNET OLSUN. 10 KASIM 1938 ! Bir devre damgasını vurmuş, dünyanın gidişatını değiştirmiş, yalnızca ya...
Cuma, 10 Kasım 2023

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ