Eski Tüfek Şükrü IRBIK’dan
Sayın Prof.Dr. Mesut UYAR’a Mektup-1
Sayın Prof.Dr. Mesut UYAR,
Antalya Bilim Üniversitesi, İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı
Uluslararası İlişkiler Profesörü
Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
18 Ağustos 2022
Konu: Astsubay Sorununun İhmâl Edilen Boyutu İsimli Makâleniz Hakkında.
İlgi: (a) (https://www.indyturk.com/node/458671/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/astsubay-sorununun-ihmal-edilen-boyutu) isimli bağlantıda yayınladığınız 12 Ocak 2022 Çarşamba gün ve 5:32 saatli “Astsubay Sorununun İhmal Edilen Boyutu” isimli makâleniz.
Sayın Prof.Dr. Mesut UYAR,
Independent Türkçe için yazdığınız ve 12 Ocak 2022 Çarşamba günü İlgi bağlantıda yayımladığınız “Astsubay Sorununun İhmal Edilen Boyutu” isimli makâlenizi emekliassubaylar.org isimli siteden okudum.
Emekli bir subay olarak; mezkur makâlenizde “köklü bir sorun” dediğiniz Türk Ordusundaki “astsubay” sınıfı hakkında böyle bir makâle yayımladığınızdan ötürü size teşekkür ederim. Handiyse ömrünüzün tamamını hasretdiğiniz subaylık mesleğinizi icrâ eder iken ciddî ve sizi hayretlere düşüren olay ve durumlar yaşamış olmalısınız ki; Ordumuz astsubay sınıfının durumunu bu makâlenizde “köklü bir sorun” olarak nitelemişsiniz.
Kıymetli Mesut Hocam,
Emekli bir astsubay olarak ben Şükrü IRBIK da; mensubu olduğum astsubay sınıfının târihini emekli olduğum 2011 senesinde buyana nâcizâne tetkik etmeye çalışıyorum. Bu konuda yazdığım makâlelerimi de emekliassubaylar.org isimli sitemizdeki Eski Tüfek isimli köşemde yayımlıyorum.
Bu mânâda; sizin mezkûr makâlenizi okumak emekli bir astsubay olarak beni hem mesrur etdi hem de tabii olarak cevaplanması gereken bir takım suâlleri zihnimde tebellür etdirdi. Bu suâllerin cevâbını sizden öğrenmek hiç şüphe yok ki, “astsubay meselesinin” anlaşılmasına; devletimiz, ordumuz ve astsubay sınıfının yaşadığı sıkıntılara bir an evvel çözüm bulunmasına çok yardımcı olacak.
Bu cümleden olmak üzere; söze konu makâleniz hakkında 19 madde başlığı altında hazırladığım ve aşağıdaki sayfada size tevcih etdiğim 32 adet suâlimi cevaplamanızı ricâ ederim hocam.
Saygılarımla
Şükrü IRBIK
Astsubay Sorununun İhmal Edilen Boyutu İsimli Makâleniz Hakkında Suâllerim;
1. Mezkûr makâlenizin birinci satırında; astsubay meselesinin 1912 yılına kadar uzandığını ifâde etmisşiniz.
Suâl-1; Astsubay meselesi’nin 1912 yılına kadar uzandığına dâir verdiğiniz bu bilginin kaynağı nedir?
2. Bilindiği üzere bugün “astsubay” olarak tesmiye etdiğimiz asker sınıfı; 5802 Sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde teşkil edildi. Mersum Kânunun birinci maddesinde astsubay; “T.C. Ordusunun “eğitim, sevk ve idare ile diğer idari işlerde subaya yardımcı olan asker kişi” olarak târif, tefrik ve tavzif edildi. 5802 Sayılı mezbûr Kânunun birinci maddesinin işbu hükümü; 926 Sayılı Kânunda bugün de hâlen ve aynen cârîdir. Hukuk bunu emretmesine rağmen mezkûr makâlenizin beşinci satırında; astsubay sınıfının ordumuzun “teknik” hizmetlerini yerine getiren teknisyenleri olduğunu ifâde etmişsiniz.
Suâl-2; Astsubay sınıfının ordumuzun “teknik” hizmetlerini yerine getiren teknisyenleri olduğuna dâir verdiğiniz bu bilginin kaynağı nedir?
3. Bugün “astsubay” olarak tesmiye etdiğimiz asker sınıfı; 5802 Sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde teşkil edildi. Mersum Kânunun birinci maddesinde astsubay; “T.C. Ordusunun “ast komuta kademelerinde” görev yapan asker kişi” olarak târif, tefrik ve tavzif edildi. 5802 Sayılı mezbûr Kânunun birinci maddesinin işbu hükümü; 926 Sayılı Kânunda bugün de hâlen ve aynen cârîdir. Hukuk bunu emretmesine rağmen mezkûr makâlenizin altıncı satırında; astsubay sınıfının ordunun “en alt kademesinde” görev yapan asker sınıfı olduğunu ifâde etmişsiniz.
Suâl-3; Ordumuzda kaç çeşit “kademe” vardır? Bu bilginin kaynağı nedir?
Suâl-4; Astsubay sınıfının ordunun “en alt kademesinde” görev yapan asker sınıfı olduğuna dâir verdiğiniz bu bilginin kaynağı nedir?
4. Sözüme konu makâlenizin;
- Dokuzuncu satırında;
“Muharebede ise askerlerin düşman ateşi altında paniğe kapılıp dağılmadan silahlarını kullanıp gereken manevraları yapabilmeleri için başlarında her daim onları yöneten ve denetim altında tutan küçük birlik komutanlarına ihtiyaç vardı” demişsiniz.
Suâl-5; Bu cümlenizde bahsetdiğiniz ordu, hangi devletin ordusudur?
Suâl-6; Bu ihtiyacın kaynakları ve belgeleri nelerdir?
- Onuncu satırında;
“Böylelikle hem askerlere ferdi ve birlik halinde talim yaptıracak hem de muharebede onları sevk ve idare edecek uzman rütbeli asker ihtiyacı modern “astsubay” sınıfının doğmasına neden oldu” demişsiniz.
Suâl-7; Astsubay sınıfının doğmasına neden olan bu nedenlerin kaynak ve belgeleri nelerdir?
5. Mezkûr makâlenizin onbirinci satırında şöyle demişsiniz;
“Yani ülkemizdeki yaygın kanaatin aksine, astsubayların asıl işlevi talimcilik ve takım seviyesine kadar küçük birlik komutanlığıdır.”
Suâl-8; Astsubay hakkında ülkemizdeki yaygın kanaat nedir? Bu kanaatın kaynağı nedir?
6. Mekzûr makâlenizin onikinci satırında şöyle demişsiniz;
“Levazım, maliye, personel ve diğer idari işler ise sivil müteahhitlerin sorumluluğundaydı. Bu önemli görevlerin sivil sözleşmeli (üstelik bazıları yabancı) personel tarafından ifa edilmesi savaş esnasında görevde devamlılık, sadakat, disiplin ve emniyet sorunları yarattığı için zamanla askerileştirildi. Bu yeni askeri teknisyen, operatör ve diğer teknik ve idari görevliler “astsubay” statüsü verilip “astsubay” sınıfına dahil edildiler.
Suâl-9; “Bu yeni askeri teknisyen, operatör ve diğer teknik ve idari görevliler “astsubay” statüsü” verilip “astsubay” sınıfına dahil edildiler” bilgisinin kaynağı nedir?
7. Mezkûr makâlenizin onüçüncü satırında şöyle demişsiniz;
“Zaten astsubaylığın doğuşuna neden olan sıkı ve daimi talim klasik Osmanlı askeri sisteminde bir türlü yer bulamadı”
Suâl-10; “Astsubaylığın doğuşuna neden olan sıkı ve daimi talimin klasik Osmanlı askeri sisteminde bir türlü yer bulamamasının” sebedi nedir? Bu bilginin kaynağı nedir?
8. Mezkûr makâlenizin onüçüncü satırında şöyle demişsiniz;
“Teskere bırakan usta erler önce "gedikli" adı altında “astsubay” görevlerini icra etmekteydi. Başarılı gedikliler ise subay nasbedilirdi”
Suâl-11; “Teskere bırakan usta erlerin önce "gedikli" adı altında “astsubay” görevlerini icra ettiği” târih nedir?
Suâl-12; “Teskere bırakan usta erlerin önce "gedikli" adı altında “astsubay” görevlerini icra ettiğine” dair bu bilginin kaynağı/kânunu nedir?
9. Mezkûr makâlenizde şöyle demişsiniz;
“Usta-kalfa-çırak tarzı geleneksel görev başı eğitimle yetiştirilen gedikliler eğitmenlik, küçük birlik komutanlığı ve nişancı/operatör görevlerini yapıyor gözükseler de çoğunluğu okuma-yazma ve aritmetik bilmediğinden “astsubaylık” görevlerini layıkıyla yapamamaktaydılar.”
Suâl-13; “Gedikli" sınıfının “astsubay” sınıfı olduğuna dair bu bilginin kaynağı/kânunu nedir?
10. Mezkûr makâlenizde şöyle demişsiniz;
“Gediklilerin yapamadığı “talimcilik” ve “küçük birlik komutanlığı” görevlerini mektepli subaylar üstlenmek durumunda kaldı. Yanaşık düzen dahil bütün eğitimi subay üstlenince gedikliler daha çok idari ve lojistik görevlerde istihdam edilmeye başlandı.”
Suâl-14; Bu bilginin kaynağı nedir?
“Böylelikle etkisi günümüzde de devam eden “tehlikeli bir gelenek” başladı: Eğitimin tamamen küçük rütbeli subayların (teğmen-üsteğmen) görev ve sorumluluğu olarak görülmesi.”
Suâl-15; Bu bilginin kaynağı nedir?
Suâl-16; Efrâdın ta’lîmi hakkında ATATÜRK’ün Veli Çavuş’a atfen irâd buyurduğu nasihatini okudunuz mu?
11. Mezkûr makâlenizde şöyle demişsiniz;
“31 Mart Vakası ve diğer isyanların faturasının alaylı subay ve çavuşlara (gedikli) çıkarılması sonucunda geleneksel kıta kaynaklı subay ve astsubay yetiştirme sistemi tamamen kaldırıldı.”
“Yerine aynı yıl ordu merkezlerinde "Gedikli Küçük Zabit Mektepleri" açıldı. Böylelikle ilk defa astsubay unvanına karşılık yeni bir tabir "küçük zabit" kullanılmaya başlandı ve Avrupa tarzı astsubay sisteminin kurulabilmesi için somut adım atıldı.”
Suâl-17; 31 Mart Vak’asının vuku bulduğu 1909 senesinde Ordu merkezlerinde "Gedikli Küçük Zabit Mektepleri" açılması için meriyyete konulan kânunu siz okudunuz mu? Sizde var ise şâyet bir sûretini bana gönderir misiniz?
Suâl-18; Avrupa’nın hangi devletlerinde “astsubay” sistemi mevcutdur? Bu bilginin kaynağı nedir?
12. Mezkûr makâlenizde şöyle demişsiniz;
“Mektepli gedikliler deneyimi hiç de planlandığı gibi gerçekleşmedi. Ancak hem sayıları azdı hem de birliklerde büyük zorluklarla karşı karşıya kalmışlardı. Subaylar onları eski alaylı gediklilerden farklı görmedi. Askerler ise onları ne amirleri gördü ne de kendilerinden saydı.”
Suâl-19; Bu bilginin kaynağı nedir?
13. Mezkûr makâlenizde şöyle demişsiniz;
“1947'de Amerikan askeri yardım misyonu Türkiye'de göreve başladığında TSK'nın en büyük sorunlarından birinin “astsubaylar” olduğunu tespit etti.”
Suâl-20; Amerikalıların tesbit etdiğini bildirdiğiniz bu “astsubaylar sorunu” nedir?
Suâl-21; Bu bilginin kaynağı nedir?
Suâl-22; Amerikan ordusunda “astsubay” asker sınıfı mevcut mudur?
Suâl-23; Bu bilginin kaynağı nedir?
14. Mezkûr makâlenizde şöyle demişsiniz;
“Genelkurmay ve eski nesil subayların itirazlarına rağmen Amerikan yardım heyeti “astsubay” okullarına el atıp yeni silah, araç ve teçhizatı kullanacak, bakım ve onarımı yapacak tarzda dönüşüm gerçekleştirdiler ve yeni okullar açtılar.”
Suâl-24; Bu bilginin kaynağı nedir?
15. Mezkûr makâlenizde şöyle demişsiniz;
“1949'da “gedikliler” memur statüsüne geçirildi ve maaşları arttırıldı. 1951'de “gedikli” tabiri yerine Amerikan Deniz Kuvvetleri'nde kullanılan "petty officer" teriminden Türkçe bir karşılık icat edilip "astsubay" tabiri kabul edildi. Yeni astsubay rütbeleri ise Amerikan Hava Kuvvetleri'nden alındı.
Suâl-25; Bu cümlenizdeki bilglerin kaynakları nelerdir?
Suâl-26; Türk Kara Kuvvetleri “astsubay” sınıfı için hangi ingilizce kelime icat edildi? Bu bilginin kaynağı nedir?
16. Mezkûr makâlenizde şöyle demişsiniz;
“İlginç bir şekilde astsubaylar taleplerini duyurmaya çalışırken devletten ziyade kendi komutanlarını ve subayların tamamını muhatap almalarıdır. Talepler istenilen derecede karşılanılmayınca astsubaylar arasında subay düşmanlığı doğdu.”
Suâl-27; Bu cümlenizdeki bilglerin kaynakları/belgeleri nelerdir?
17. Mezkûr makâlenizde şöyle demişsiniz;
“Profesyonel ordu aslında eski sorunları düzeltmek için büyük bir fırsattı. Yapılması gereken örnek alınan Amerikan ordusundaki gibi “profesyonel askerlik” ile “astsubaylığı” birleştirmek ve “tek bir statü” yaratmaktı.”
Suâl-28; “Amerikan ordusunda “profesyonel askerlik” ile “astsubaylığı” birleştirdiğini beyân etdiğiniz bu cümlenizdeki “tek bir statü” nedir?
Suâl-29; Amerikan ordusundaki bu “tek bir statü”nün kaynağı/belgesi/kânunu nedir?
18. Mezkûr makâlenizde şöyle demişsiniz;
“Şu an silahlı kuvvetlerde dört ayrı çavuş bulunmaktadır:
Suâl-30; Amerikan ordusunda kaç çeşit “çavuş” bulunmaktadır?
Suâl-31; Amerikan ordusunda bulunan “çavuş/çavuşlar” hangi asker sınıflarına dahildir?
19. Mezkûr makâlenizde şöyle demişsiniz;
“Eğer gerçekten modern bir silahlı kuvvetlere sahip olmak istiyorsak kangren haline dönüşmüş “astsubay sorunu” konusunda somut adımlar atılmalıdır.”
Suâl-32; Türk Ordusunda kangren haline dönüşmüş “astsubay sorunu” konusunda atılması gerekdiğini ifâde etdiğiniz bu cümlenizdeki “somut adımlar” nelerdir, açıklar mısınız?18.08.2022.
Saygılarımla
Şükrü IRBIK
Eski Tüfek’in Açıklaması;
Sayın Prof.Dr. Mesut UYAR,
Okumuş, târih profesörü olmuşsunuz. Hayırlı, kademli olsun.
Emekli bir harbiyeli subay olarak astsubay sınıfı hakkında makâle yazmışsınız, tebrik ederim…
Astsubay sınıfı hakkında sorduğum yukarıda gördüğünüz şu suâllerimi,
Biliminizin sadakası olarak cevaplar mısınız, Mesut Hocam?
Bu suâllerime göndereceğiniz cevaplarınızı da
İşde, burada yayımlayacağım.
Saygılarımla.
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
|
* * * * *
Emekli olduğum 2011 senesinden bu yana emekli asubay ben ŞÜKRÜ IRBIK da
Bilgi Edinme Kânunu kapsamında devlete dilekceler gönderiyorum.
Bugüne kadar BİMER ve CİMER’e gönderdiğim dilekcelerimin sayısı 1.500’den fazladır.
Gönderdiğim bu dilekcelerim;
Ve özellikle de
Bu dilekcelerimi ben Şükrü IRBIK, “astsubay” dedikleri köle askerlere yapılan;
Gönderdiğim dilekcelerimden de bugüne kadar çok iyi neticeler aldım.
Aldığım bu neticelerin ancak çok az bir mikdarını emekliassubaylar.org’daki
Eski Tüfek isimli köşemde kamuoyuna ve târihin şaşmaz hâfızasına teslim etdim.
Fakat
İçinde yaşadığımız 2019 senesinin Ağustos ayından beri tuhaf bir şeyler oldu!
e-devlet vasıtası ile gönderdiğim dilekcelerime, CİMER işlem yapmamaya başladı.
Sebebini öğrenmek için gene e-devlet vasıtası ile
Aşağıda gördüğünüz 1902715748 sayılı şu dilekcemi CİMER'e gönderdim.
CUMHURBAŞKANLIĞI MAKȂMINA
Beştepe / ANKARA
20 Kasım 2019
KONU: CİMER’de İşlem Yapılmadan Bekletilen Dilekcelerim Hakkında.
İLGİ: (a) CİMER’de İşlem yapılmayı bekleyen 14 adet dilekcem.
(b) 4982 sayı ve 09 Ekim 2003 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânûnu.
1. 30 Ağustos 2019 târihinden başlamak üzere müteaddit zamanlarda e-devlet vasıtası ile CİMER’e gönderdiğim bugün itibârı ile 14 adet dilekcem, hiçbir gerekce gösderilmeden CİMER’de bekletilmekdedir.
2. Bu durumu bildirmek üzere, 08 Kasım 2019 Cuma günü öğleden sonra CİMER’e bizzat gitdim. İsminin Filiz olduğunu söyleyen hanımefendi ile görüşdüm. Durumu Filiz hanıma anlatdım ve CİMER’de bekleyen dilekcelerime işlem yapılmasını talep etdim. Filiz hanım, bir dilekce yazıp bana verin dedi. Ben de yazdım ve dilekcemi kendisine teslim etdim.
3. Cumhurbaşkanlığı makamına hitaben CİMER’de yazdığım işbu dilekcemde; CİMER’de bekleyen dilekcelerime işlem yapılmamasının sebebinin tarafıma izah edilmesini talep etdim.
4. 08 Kasım 2019 Cuma günü öğleden sonra CİMER görevlisi Filiz hanıma elden teslim etdiğim işbu yazılı dilekceme, 12 gün geçmesine rağmen henüz bir cevap alamadım.
5. Cumhurbaşkanlığı makamından taleplerim şunlardır;
a. 30 Ağustos 2019 târihinden başlamak üzere müteaddit zamanlarda e-devlet vasıtası ile CİMER’e gönderdiğim İlgi (a)’da mezkûr 14 adet dilekceme CİMER’in İlgi (b) kânuna istinaden işlem yapmasını,
b. 08 Kasım 2019 Cuma günü öğleden sonra CİMER görevlisi Filiz hanıma elden teslim etdiğim aynı konulu yazılı dilekceme cevap vermesini,
Saygılarımla arz eylerim. 1902715748.
* * * * *
20 Kasım 2019 Çarşamba günü gönderdiğim bu dilekceme de CİMER cevâp vermedi.
Bunun üzerine bizzat “Külliye'ye” gitdim. Ve CİMER’deki ilgili memur ile görüşdüm. Dilekcelerime niye işlem yapmıyorsunuz şeklindeki suâlime Filiz isimli bayan memur, cevap veremedi. Kendisi bana, durumu anlatan bir dilekce yazıp vermemi tavsiye etdi. Hemen orada, cumhurbaşkanlığı makâmına hitâben bir dilekce yazdım ve Filiz hanıma teslim etdim. Bu dilekcem ile; dilekcelerime CİMER’in işlem yapmamasının sebebinin tarafıma izah edilmesini talep etdim.
Fakat CİMER, bu dilekceme de cevâp vermedi…
Bu yazımı neşretdiğim 13 Aralık 2019 Cuma günü itibârı ile
Aşağıdaki ekran görüntülerinde sizlerin de gördüğünüz üzere
CİMER’in işlem yapmadan bekletdiği dilekcemin sayısı 18’dir.
* * * * *
İşde, muhterem asubay meslekdaşlarım ve kıymetli okuyanlar;
BİMER/CİMER’e gönderdiğim dilekçelerimden bâzılarının konuları şunlar;
1. Düzenli ilk Türk Ordusunu M.Ö. 209 senesinde kurduk diyorlar, yalan söylüyorlar, 2. Deniz Astsubay Okulunu’nun kuruluşunu 17 Kasım’da kutluyorlar, yalan söylüyorlar, 3. Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okulunu’nun ingilizce ismini Yüksek Öğretim Kânununa aykırı olarak yazıyorlar, yalan söylüyorlar, 4. Deniz Harp Okulunu 18 Kasım 1773 târihinde kurduk diyorlar, üç yalan birden söylüyorlar, 5. Deniz Lisesini 18 Kasım 1773 târihinde kurduk diyorlar, üç yalan birden söylüyorlar, 6. Deniz Astsubay Okulunu 17 Kasım’da kurduk diyorlar, yalan söylüyorlar; “Deniz gedikli” sınıfı “Deniz astsubay” sınıfıdır diyorlar, iki yalan daha söylüyorlar, 7. İstanbul Teknik Üniversitesini 1773 senesinde kurduk diyorlar, yalan söylüyorlar, 8. Kara Harp Okulunu 1834 senesinde ferman ile kurduk diyorlar, yalan söylüyorlar, 9. Kara Harp Okulu ilk mezunlarını 1841 senesinde verdi diyorlar, gene yalan söylüyorlar, 10. Târihcesindeki bilgide Deniz Kuvvetleri Komutanlığı; Subay (zâbit) sınıfına dâhil olan “Deniz Gedikli” sınıfının uyduruk bir asker sınıfı olan “Deniz Astsubay” sınıfı olduğu yalanını söylüyor. 11. Kara Havacılık Komutanlığını 1911 senesinde kurduk diyorlar, yalan söylüyorlar! Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ümit DÜNDAR; bu konuda sana gönderdiğim dilekcelerime cevap ver! 12. Jandarma Teşkilâtı’nı 14 Haziran 1839 târihinde teşkil etdik diyorlar, götlerinden uyduruyorlar, 13. Resmî örütbağ sayfasındaki târihcesinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı; “Deniz Astsubay” sınıfının “Deniz Gediklisi” isimi ile 03 Nisan 1890 târihinde kurulduğu yalanını söylüyor. Bu yalanı Deniz Kuvvetleri Komutanlığı; "müstakil bir zâbit sınıfı" olarak teşkil edilen “Donanma gedikli zâbit” sınıfını inkâr ediyor hem de “Donanma gedikli zâbit” sınıfının târihini “muvazzaf deniz astsubay” sınıfının sırtına yüklüyor. 14. Hava Kuvvetleri Komutanlığını 1911 senesinde kurduk diyorlar, yalan söylüyorlar, 15. Bu yalan tutmayınca bu kez de Hava Kuvvetleri Komutanlığını 1944 senesinde kurduk diyorlar, gene yalan söylüyorlar! Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR; bu konuda sana gönderdiğim dilekcelerime cevap ver! 16. Deniz Kuvvetleri Komutanlığını "15 Ağustos 1949 günü" kurduk diyorlar, yalan söylüyorlar, 17. Hava Harp Okulunu 1951 senesinde “kurduk” diyorlar, yalan söylüyorlar! Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR; bu konuda sana gönderdiğim dilekcelerime cevap ver! 18. Hacettepe Üniversitesinde hâlen "doktora" talebesi olan yarbay rütbesinde hava öğretmen Deniz KURT isimli bir subay var ki; Hava Harp Okulu 1911 senesinde “kuruldu” demekden hiç utanmıyor! Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR; bu konuda sana gönderdiğim dilekcelerime cevap ver! 19. Yazdığı uyduruk okul târihcesinde Kara Astsubay Meslek Yüksek Okulu Komutanı; Astsubaylar “orta kademe yöneticidir” diyor, yalan söylüyor. 20. “Erbaş” olan “küçük zâbit ” sınıfı “ astsubay” sınıfıdır diyorlar, yalan söylüyorlar, 21. İngilizce “ noncommissioned officer ” teriminin türkcesi “ astsubay”dır diyorlar, yalan söylüyorlar, 22. Amerikan Ordusunda “ astsubay” denilen “ortada sandık” bir asker sınıfı var diyorlar, yalan söylüyorlar, 23. Amerikan Ordusunun “ erlerine” Ankara'da "astsubay” diyorlar, yalan söylüyorlar, 24. Kara Astsubay Okulunu 2003 senesinde kurduk diyorlar, yalan söylüyorlar, 25. Deniz Astsubay Okulunu 2003 senesinde kurduk diyorlar idi! Bu yalanı söyleyenlere yedirdik, evvel Allah. Fakat 26. Hava Astsubay Okulunu 2003 senesinde kurduk diyen Hava Kuvvetleri Komutanı hâlâ yalan söylüyor!.. 27 . Cumhuriyet târihinin en büyük yalanını ise Genelkurmay Başkanları söylüyor! Amerika, İngiltere ve NATO üyesi devletlerin ordularında “subay” ve “er” olmak üzere iki sınıf asker mevcut. İki senelik ön lisans düzeyinde eğitim/öğretim verip; Sanki harp okulu mezunu “muvazzaf subay” imiş gibi “astsubayları cebren ve hile ile muvazzaf yapan” Ve dahi “15 mecburî hizmete” cebreden dünyada Türkiye’den başka ordu yok!
1956 senesinden beri Genelkurmay Başkanları; Amerikan ve İngiliz Orduları ile NATO’da “astsubay” isimli ortada sandık bir asker sınıfının mevcut olduğu yalanını söylüyorlar. İngilizcede “muvazzaf astsubay” tâbiri mevcut bile değil! “Muvazzaf astsubay” tâbirine karşılık olarak Genelkurmay Başkanlarının götlerinden uydurduğu “Noncommissioned officer” ve “Petty officer” tâbirleri de yalan. Bu yalanlar ile Genelkurmay Başkanları; a. Amerikan ve İngiliz “erlerine” Türkiye’de “astsubay” muamelesi yapıyor, b. Kânunun “subay yardımcısı” dediği “Türk astsubayları” da; Amerika, İngiltere ve NATO’da “yabancı erlerin” emrinde çalışdırıyor. NATO devletlerindeki “er” kurslarına “Türk astsubayları” gönderiyorlar. c. Bizim dangalak astsubaylar da; Amerika’da, İngiltere’de ve NATO’da “astsubay” kadrolarında görev yapdıklarını sanıyor gerzekler. Bu yalanları Emekli "Astsubay" Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK, Sizlerin huzûrunda 13 Aralık 2019 Cuma günü burada târihin şâhidliğine teslim ediyorum.
Eski Tüfek – 2019 .
|
Askerlik târihimiz konusunda, Subaylarımızın şu güne kadar ortaya sıçdıkları bu yalanları anlatmak için yüz yüze görüşmek üzere MSÜ Rektörü Prof.Dr. Erhan AFYONCU’ya dilekceler yazdım.
Fakat Erhan AFYONCU, “vakdim yok” diyerek “astsubay” ben Şükrü IRBIK ile görüşmeye tenezzül etmedi…
İşde, MSÜ Rektörü Prof.Dr. Erhan AFYONCU ile görüşme talebime dair CİMER dilekcem
Ve bu dilekceme MSÜ’nün verdiği cevap;
Elbet bir gün gelecek, Vicdanlı, ahlâklı, bilime saygılı, cesur ve tabi ki “vakdi olan” bir hoca, MSÜ’ye rektör olacak! İşde o gün, Erhan AFYONCU, ben Şükrü IRBIK ile görüşmeye tenezzül etmediğine çok hayıflanacak, haberi olsun!..
Eski Tüfek – 2019 .
|
Bugüne kadar gönderdiğim dilekcelerime cevap verirler ise şâyet
Subaylarımızın söyledikleri bu yalanlar bir bir ortaya dökülecek,
Vatandaş da bu yalanlardan kurtulacak, inşallah...
Millî Savunma Bakanları, Genelkurmay Başkanları, Kuvvet Komutanları…
Kurmayından, öğretmeninden, doktorundan doçentine kadar omuzu bol rütbeli anlı şanlı subaylarımıza…
Üfürükden unvânlı, çok kitaplı, pek kibirli profesörlerimize sesleniyorum!..
Bu söylediklerimin yalan olduğunu iddia ediyor iseniz şâyet!
Ben Şükrü IRBIK’ı hemen mahkemeye verin!..
Hele bir verin de! Vicdânlı, nâmuslu hâkimlerin huzuruna çıkalım hep berâber.
Ve kitapsız yazar, emekli asubay Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK,
O çirkef yüzlerinizdeki şirin yalan maskelerini bir bir yırtayım, inşallah!
Haydi!
Ciğeriniz, ilminiz, rütbeniz, unvânınız ve şerefiniz yetiyor ise şâyet, buyurun!
İşde meydan!..
* * * * *
e-devlet vasıtası ile gönderdiğim dilekcelerime CİMER işlem yapmayınca,
Ben de bu kez bakanlıklara yazılı dilekce vermeye başladım. 1902823554 sayılı CİMER dilekcem, Millî Savunma Bakanlığına 02 Aralık 2019 Pazartesi günü elden teslim etdiğim dilekcemdir.
Fakat bakanlıklarda tuhaf birşeyler olmaya başladı.
Yazılı dilekcelerime yakın zamana kadar cevâp veren ilgili bakanlıklar da artık cevâp vermemeye başladı.
Cevap vermeyen bakanlıkları şikâyet etmek için gönderdiğim itiraz dilekcelerime,
İlgili makâm olan Adalet Bakanlığı da işlem yapmıyor…
* * * * *
Anlaşılan o ki dilekcelerimde tevcih etdiğim suâllerimden sineklenen birileri var.
Bunların kim olduklarını şimdilik bilemiyorum.
Ancak şunu çok iyi biliyorum ki; Devletin yapdığı hiçbir işlem ilelebet sır olarak kalamaz!..
Fakat
Dilekcelerime cevap vermeyenlerin maksatlarının ne olduğunu gâyet iyi biliyorum;
Bugün dilekcelerime cevap vermeyen siyâsiler,
"Astsubay" dedikleri askerleri köleleşdiren kokuşmuş "subay zihniyetinin" hâmiliğini yapıyorlar…
* * * * *
Düne kadar gönderdiğim dilekcelerime,
Genelkurmay Başkanlığı veya Kuvvet Komutanlıkları cevâp vermiyor idi. Dilekce hakkı "yasak" idi.
AK Parti, hükûmet oldu ve “yasakları” kaldıracağını söyledi.
Bu seneye kadar da dilekcelerime gâyet iyi bir şekilde işlem yapıyor idi.
Fakat bu Ağustos ayından buyana işler, tam da eski duruma döndü!..
Dilekce hakkı gene "yasak" oldu.
Millete “efendi” değil, “hizmetkâr” olmaya geliyoruz dediler.
Fakat şimdi görüyorum ki millete “efendilik” yapıyorlar.
* * * * *
Anadolu Ajansı’na 18 Şubat 2019 Pazartesi günü verdiği beyanda
CİMER Başkanı Prof.Dr. Fahrettin ALTUN şöyle diyor;
“ Başvuruları ilgili mercilere sevk ediyoruz! ”
Lâkin Fahrettin Başkan,
2019 Ağustos ayından bu yana bizim dilekcelerin üzerine yatıyor!..
* * * * *
Düne kadar memleketde “subay tahakkümü” var idi. Çünkü subaylar dilekcelerime cevâp vermiyorlar idi.
|
“Subay tahakkümü” mağduru olduğunu söyleyerek vatandaşdan rey isdeyen “siyâset”, Kasım 2002 senesinde hükûmet oldu.
Bugün ise artık görüyorum ki bir “siyâsî tahakküm” ile karşı karşıyayım.
Bu kez de "siyâsetin kendisi" vatandaşa “tahakküm” tatbik etmeye başladı. Çünkü bugün de "siyâsiler" dilekcelerime cevâp vermiyorlar.
|
|
Ben Eski Tüfek Şükrü IRBIK şunu çok iyi biliyorum ki;
Her şey, inceldiği yerden kopar!
Fakat zulüm, kalınlaşdığı yerden kopar!
Gönderdiğim dilekcelerime yapdıkları “siyâsî zulüm” iyice kalınlaşdı…
Bugün dilekceme cevap vermeyen "siyâsilere" diyorum ki;
Bir zamanlar memlekete zulmeden "darbeci subaylara" bak! Ve Kendi hâlini gör!..
|
* * * * *
AK Parti’ye rey veren muhterem "astsubay" meslekdaşlarımdan ricâ ediyorum. Herhâlde sizi kırmaz!
Ak Parti Genel Başkanı reyise söyleyin de! CİMER, üzerine yatdığı şu dilekcelerimi bir zahmet, ilgili "mercilere" sevk etsin!
|
Hamiş: Bu makâleyi yazmaya hiç niyetim yok idi. Fakat CİMER dilekcelerime işlem yapmadığı için yazmaya mecbur kaldım. Ağustos ayından buyana kânunsuz olarak bekletdiği dilekcelerime CİMER işlem yapar ise şâyet Ben Şükrü IRBIK bu makâlemi yayından kaldıracağım. |
Asubay Tefrikası-7 Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
2013 senesinde Ankara öylesine rezil bir tiyatroya sahne olmuş ki!.. Anlatılır gibi değil…
Bu rezâlet tiyatrosunun oyuncuları şunlar; Baş oyuncu; Genelkurmay Başkanı, Esas oğlan; Amerikalı Er, Figüranlar; Genelkurmay Başkanı Astsubayı ve Kuvvet Kıdemli Astsubayları…
Evet, yanlış duymadınız!.. Oynanan bu rezil tiyatronun figüranları da bizim “Astsubaylar”…
* * * * *
Bilmece Bildirmece, Astsubayları Kandırmaca!..
Peki, Aynı helâya bile sıçmakdan ikrâh eden, Bir elin parmakları gibi beş benzemez türünden bu oyunculara Aynı sahnede toz yutduran sebep nedir acap?..
Ankara’nın göbeğinde oynanan bu ucuz tiyatronun konusunu anlamak için evvelâ Aşağıdaki şu resime bir dikiz atın!
Kaynak: (https://www.eucom.mil/media-library/photo/24822/fleet-master-chief-petty-officer-roy-m-maddocks-jr-spoke-with-more-than-100-students-of-the-sixth-class-at-the-sergeants-major-academy) Sonra da Konuşma baloncuklarının içindeki yazıları bir okuyun hele!.. Bakalım, kim ne demiş!
Lutfen dikkat buyurunuz!
|
* * * * *
Bir de şu resime bakın!..
Ya da
Yukarıda gördüğünüz şu resimde bir de kepazelik var! Ve birileri birilerini kandırıyor!..
Yoksa!
|
* * * * *
Havva-Ȃdem’den Subay-Asubay’a Kandırmacalar Târihi…
Yalan söylemek, biliyoruz ki insanlık târihi kadar eski bir tıynet…
İlk aldatan insan, anamız Havva; ilk aldanan insan da babamız Ȃdem (as.)…
İnsan sıfatına bürünmüş kişilerin oynadığı “aldatanlar-aldananlar” oyununda;
Sıfatı, yaşı, unvânı ve rütbesi ne olursa olsun! İnsanoğlu her devirde yalan söylemişdir.
İşde,
Yalan söyleme konusunda bizim subaylarımız da hiç de sütden çıkmış ak kaşık değildir!..
Bu filfilli "aldatan-aldanan" oyunu bugün bile hâlâ hükümünü sürmeye devam etse de
Çok şükür ki züğürt tesellisi cinsinden de olsa bir avuntumuz var…
Çünkü;
Ve bir de
Demi-devri zuhûr eyleyince de
Her yalan, iyot gibi kendini hemen ele veriyor.
Biz asubayları kandırmak için
Subaylarımızın söylediği rezâlet kıvamında filfilli bir yalan daha
Asubay Tefrikası -7- künyeli bu makâlemizde
İyot gibi kendini burada ele verecek, inşallah!..
Haydi, buyurun!..
Türk subay ve astsubayları ile Amerikalı erlerin oynadığı tek perdelik aldatanlar-aldananlar tiyatrosuna…
* * * * *
Boyalı matbuâtımızın yüz akı(!) gazetelerinden birisi olan Haber Turk
11 Şubat 2014 Salı günü şu "manşet" ile karisine günaydın dedi;
“Astsubaya ilk kez karargâh açıldı!”
Aynı manşetin alt başlığında ise şu haber yer aldı;
“2. sınıf” muamelesi görmekten yakınan “astsubaylar” için G.Kurmay’da ilk kez seminer düzenleniyor. 200 kıdemli “astsubay”, karârgâhda toplandı.
“Astsubaylar” 2 günlük seminerde maaş, lojman, subay gibi yan ödeme ve tazminat alma taleplerini ilk ağızdan aktarmış olacak.”
|
Yukarıdaki haberinde gördüğünüz üzere Haber Turk gazetesi, “Astsubay” dedi.
|
* * * * *
Haber Turk gazetesinin bu haberi kışkışlamasından iki gün sonra
Aşağıda gördüğünüz örütbağ ana sayfasında
TSK Genelkurmay Başkanlığı şu haberi dünyâ kamuoyuna fâş eyledi.
Kaynak: (http://www.tsk.tr/3_basin_yayin_faaliyetleri/3_1_basin_aciklamalari/2014/ba_03.htm)
|
Seminer sona erdikden ve misafirler karargâhı terk etdikden sonra yayınladığı bu basın açıklamasında
TSK Genelkurmay Başkanlığı şöyle dedi;
Ve dahi
Yukarıdaki haberinde gördüğünüz üzere Seminere dâvet etdiği misafirlere Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL, “Astsubay” dedi.
|
* * * * *
TSK Genelkurmay Başkanlığı‘nın tertip etdiği seminerin ismi şu idi;
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ KIDEMLİ " ASTSUBAYLAR " SEMİNERİ
Kendi hazırladığı seminer müfredâtında Karargâhına kendi dâvet etdiği misafirlere Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL, “Astsubay” dedi.
|
* * * * *
Seminer müfredâtına göre birinci günün öğleden evvelinde Anıtkabir'e intikâl etmek üzere
Aslanlı Yol’da piyâde yürüyenlerin de hepsi “Astsubay” idi.
|
* * * * *
Misâk-ı Millî Kulesinde “hazır ol!”da bekleyenler Ve dahi Bu kuledeki kürsünün üzerinde duran “Anıtkabir özel defteri”ni imzâlayan da “Astsubay” idi.
|
* * * * *
Atatürk’ün kabrine çelenk koyan karacı şu asker de “Astsubay” idi.
|
* * * * *
Kara, Deniz, Hava ile Jandarma ve Sâhil Güvenlik… O gün Atatürk’ün kabri önünde içtimâ edip İhtirâm duruşunda selâm verenler de “Astsubay” idi.
|
* * * * *
Anıtkabir merdivenlerinde içtima etdikden sonra “toplu” resim çekdirenler de “Astsubay” idi.
|
* * * * *
TSK Kıdemli Astsubaylar Semineri’nin ilk günü Karargâh binasının önünde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in Toplu resim çekdirdiği misâfirler de “Astsubay” idi.
|
* * * * *
Genelkurmay Karargâhı toplantı salonunda TSK Kıdemli Astsubaylar Semineri’nin Açılış konuşmasını yapan Ve Toplantıya iştirak edenler de “Astsubay” idi.
|
* * * * *
Genelkurmay Karargâhı toplantı salonunda TSK Kıdemli Astsubaylar Semineri’nin Kapanış konuşmasını yapar iken hitap etdiği askerlere II. Başkan Orgeneral Yaşar GÜLER de “Astsubay” dedi.
|
* * * * *
TSK Kıdemli Astsubaylar Semineri’den beş gün sonra Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’i Makâmında ziyâret edenler de “Astsubay” idi.
|
Kaynak: (http://www.tsk.tr/3_basin_yayin_faaliyetleri/3_4_tsk_haberler/2014/tsk_haberler_09.htm#1)
17 Şubat 2014, Pazartesi
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNDEN HABERLER - 1
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL, 14 Şubat 2014 tarihinde, Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlıkları ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı Kıdemli Astsubaylarını makamında kabul ederek, bir süre görüşmüştür.
|
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL
Ve dahi
II. Başkan Orgeneral Yaşar GÜLER’in buraya kadar söylediklerini ve yapdıklarını resimlediğimizde
Ortaya şöyle bir manzara çıkıyor;
* * * * *
Asubay Tefrikası -7- künyeli bu makâlemizin yukarıdaki sayfalarında Buraya kadar okuduğunuz faaliyetler, 2014 senesinde cereyân etmiş idi.
Şimdi, şâyet iltifât buyurur iseniz, Folim makarasını bir sene geriye, 2013 senesine çevirelim. Bıldır neler yaşamışız da haberimiz olmamış, Şöyle bir tahattur edelim hele!
|
* * * * *
Genelkurmay Karargâhını Ziyâret Eden Amerikalı Esrarengiz Asker
Faaliyet sona erdikden saatler sonra bile olsa
TSK Genelkurmay Başkanlığı isimli örütbağ’da yayınladığı basın açıklaması ile
2014 senesinde icra etdiği TSK Kıdemli Astsubaylar Seminerini
Genelkurmay Başkanı kamuoyuna duyurmuş idi.
Fakat
USEUCOM (Avrupa Komutanlığı)’un “Kıdemli Er”’i olan Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,’ın,
2013 senesinde Genelkurmay Başkanlık Astsubayına yapdığı bir günlük ziyâret hakkında
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL, kamuoyuna tek kelime bilgi vermedi.
Bizim Genelkurmay Başkanı Türk kamouyunu bilgilendirmeye tenezzül etmese de
ABD Avrupa Komutanlığı (USEUCOM) bu ziyâreti kendi örütbağ sayfasında dünyâ âleme ilan etdi.
Bu ziyâret hakkında makâlemizde gördüğünüz bilgileri ben,
ABD Deniz Kuvvetlerinden Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın “Kıdemli Er” olarak görev yapdığı USEUCOM (Avrupa Komutanlığı) isimli örütbağ sitesinden aldım.
Genelkurmay Başkanı ve II. Başkanın ziyâreti söz konusu olduğunda davul zurna ile cümle âleme duyuran Genelkurmay Başkanı,
USEUCOM “Kıdemli Er”’i olan Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın 03 Nisan 2013 Çarşamba günü Genelkurmay Başkanı Astsubayı Astsubay III Kademeli Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK’a yapdığı bir günlük ziyâret hakkında dut yedi, bülbül oldu!
İşde bu sebepden dolayı
Türk kamuoyu bu ziyâreti sâdece Eski Tüfek’in yayınladığı makâlelerden öğrendi.
* * * * *
EUCOM (USEUCOM) Nedir?
1952 senesinde Stuttgart/Almanya’da teşkil edilip hizmete başlamış. SAC (SACEUR)’a bağlı olarak görev yapan ve Amerikalı bir hava orgeneralin komuta etdiği EUCOM (USEUCOM), tamamı Amerikalı 1.000 sivil/asker ile hizmet veren müşterek ve NATO’ya tahsisli bir müttefik komutanlıkdır.
EUCOM (USEUCOM) Kıdemli Er’i Ne İş Yapar?
EUCOM karargâhının kıdemli eri ise; İncirlik’de görevli Amerikan erleri de dahil olmak üzere,
51 ülkede görevli toplam 88.000 Amerikan erinden sorumlu olarak ve doğrudan komutana bağlı olarak görev yapar.
Genelkurmay Başkanı Astsubayı Astsubay III Kademeli Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK’ı ziyâret etmek için 03 Nisan 2013 Çarşamba günü Ankara’ya gelen
ABD EUCOM Kıdemli Er’i olan ABD Deniz Kuvvetlerinden Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın özgeçmişi de
İşde, şöyle;
Yukarıda gördüğünüz özgeçmişine bakdığımızda
Meslekî gelişim ve eğitim durumu bakımından
USEUCOM “Kıdemli Er”’i olan Amerikalı Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın
Bizim Genelkurmay Başkanlarından bile daha iyi ve üst düzeyde olduğunu görüyoruz.
Yeri gelmiş iken burada bir hususu daha hatırlatayım;
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL,
İki senelik harp okulundan asteğmen rütbesi ile mezun olan son devre subaydır.
* * * * *
2013 senesi Nisan ayının ilk Çarşamba gününde
Genelkurmay Başkanlığımız, karargâha gizlice yabancı üç asker dâvet etdi.
Türk kamuoyundan saklanan bu dâvetin misafirlerinden birisi olan asker,
ABD Deniz Kuvvetlerinden Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr. idi.
Almanya/Stuttgart’da konuşlu olan
USEUCOM’un “Kıdemli Er”’i olan Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,
Aynı günün sabahında
Fleet Master Chief Petty Officer Roy M. Maddocks, Jr. visited Anıtkabir, the mausoleum the country of Turkey's founder, Mustafa Kemal Atatürk.
Fleet Master Chief Petty Officer Roy M. Maddocks, Jr. visited Anıtkabir, the mausoleum of the nation's founder, Mustafa Kemal Atatürk, and laid a wreath and observed a minute of silence, April 3, 2013 during his visit to Turkey. The command senior enlisted leader for European Command was here as part of a counterpart visit with the Senior Enlisted Leader of the Turkish General Staff Harun Ağpak where he discussed NCO and SNCO professional development and military education, met with senior enlisted leaders of the Turkish military services and visited the Sergeants Major Academy.
By TURKISH GENERAL STAFF PUBLIC AFFAIRS Apr 08, 2013
|
Yukarıda gördüğünüz bağlantısında neşretdiği 08 Nisan 2013 Pazartesi günlü resimde EUCOM;
Aynı bağlantıdaki haberin kaynağının Genelkurmay Başkanlığı olduğunu yazdı.
* * * * *
Aşağıda gördüğünüz bu haberde ise EUCOM;
“Kıdemli Er” Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın
“Mevkidaşı” Genelkurmay Başkanı “Kıdemli Er”’i Harun AĞPAK’ı ziyâret etmek için Ankara’ya geldiğini yazdı.
USEUCOM “Kıdemli Er”i Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,
Aynı gün öğleden sonra da
“Astsubay Üst Karargâh Hizmetleri Eğitimi” ismini verdiğimiz ucube mektebe gitdi.
Kaynak: (https://www.eucom.mil/media-library/photo/24822/fleet-master-chief-petty-officer-roy-m-maddocks-jr-spoke-with-more-than-100-students-of-the-sixth-class-at-the-sergeants-major-academy)
Bu uyduruk mektebin AÜKHE talebesi “Kıdemli Astsubayları” er gazinosunda içtima eyledi.
Sonra, USEUCOM “Kıdemli Er”’i Roy M. MADDOCKS Jr.,
Kahraman ordumuzun bu necip “Kıdemli Astsubaylarına”
Amerikan ordusundaki ve NATO’daki “kıdemli erliğin” fâzilet ve nimetlerini anlatdı…
* * * * *
Yaşar;
Karakolda Doğru Söyler,
Mahkemede Şaşar!
Burada bir nefes alalım!..
Ve dahi
Genelkurmay Başkanlarının iki yüzlü davranıp “ikili kıvırmasına” bir örnek verelim…
* * *
Devletlerarası yazışmalarda doğru kelime kullanmak ve ifâde birliği temin etmek gâyesi ile
Genelkurmay Başkanlığı; İngilizce-Türkce ve Türkce-İngilizce Askerî Terimler Sözlükleri yayınlar.
“Genelkurmay Başkanlığı Astsubayı” ibâresinin ingilizce tercümesini öğrenmek için
Genelkurmay Başkanlığının 2007 ve 2008 senelerinde yayınladığı
İngilizce-Türkce ve Türkce-İngilizce Müşterek Askerî Terimler Sözlükleri’ne bakdım.
Fakat
“Genelkurmay Başkanlığı Astsubayı” ibâresinin türkcesi ve ingilizcesinin
Bu sözlüklerin her ikisinde de mevcut olmadığını gördüm.
Kadrosunu ihdâs edeli şu güne kadar handiyse 10 sene oldu.
Fakat Genelkurmay Başkanlığı;
“Genelkurmay Başkanlığı Astsubayı”’ ibâresinin türkce ve ingilizcesini bu sözlüklere hâlâ ilave etmemiş!..
Genelkurmay Başkanlığının yayınladığı İngilizce-Türkce-İngilizce Müşterek Askerî Terimler Sözlükleri’nde
“Genelkurmay Başkanlığı Astsubayı” ibâresinin türkce ve ingilizcesini öğrenmek için ben Eski Tüfek de
26 Haziran 2019 Çarşamba günü,
Elden bir dilekce teslim etdim, Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR’a
Ve dedim ki;
“Genelkurmay Başkanı Astsubayı” unvânının “ingilizce tercümesi” nedir?
KONU: Bâzı Türkce Askerî Terimlerin İngilizce Tercümesi Hakkında. İLGİ: (a) (http://www.eucom.mil/media-library/photo/24821/fleet-master-chief-petty-officer-roy-m-maddocks-jr-spoke-with-more-than-100-students-of-the-sixth-class-at-the-sergeants-major-academy) bağlantısında münteşir 08 Nisan 2013 târihli haber. (b) 4982 sayı ve 09 Ekim 2003 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânunu. (c) 2004/7189 sayı ve 19 Nisan 2004 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânununun Uygulanmasına İlişkin Esâs ve Usûller Hakkında Yönetmelik.
1. İlgi (a)’da mezkûr haberde a. ABD Deniz Kuvvetleri “Kuvvet Kıdemli Er”’i Roy M. MADDOCKS JR.’ın 03 Nisan 2013 târihinde Genelkurmay Başkanlığımızı ziyâret etdiğinden Ve dahi b. Söze konu şahısın AÜKHE eğitimi alan 100’den fazla “astsubayımıza” bir konferans verdiğinden bahsedilmektedir. İşbu haberin ekran görüntüsü Ek’dedir.
2. Aynı haberde Genelkurmay Başkanlığımızın; a. “Genelkurmay Başkanlık Astsubayı” dediği “Astsubaydan” “Senior Enlisted Leader”, b. “Astsubay Üst Karargâh Hizmetleri Eğitimi” (AÜKHE ) ismini verdiği okuldan da Kıdemli Er MADDOCKS’un “Akademi” olarak bahsetdiği görülmektedir.
3. İlgi (a)’da mezkûr haber ve yukarıdaki ilk iki maddede verdiğim bilgiler muvacehesinde benim suâllerim şöyledir; a. İlgi (a)’da mezkûr haberde, “Genelkurmay Başkanlık Astsubayı” için ABD Deniz Kuvvetleri “Kuvvet Kıdemli Er”’i Roy M. MADDOCKS JR.’ın kullandığı “Senior Enllisted Leader” ve “AÜKHE” için kullandığı “Akademi” tâbirâtı konusunda Genelkurmay Başkanlığımız ne düşünmektedir? b. Genelkurmay Başkanlığımızın; b.1- “Genelkurmay Başkanlık Astsubayı” olarak tesmiye etdiği unvânın “ingilizce tercümesi” nedir? b.2. “Astsubay Üst Karargâh Hizmetleri Eğitimi” (AÜKHE ) olarak tesmiye etdiği okulun “İngilizce tercümesi" nedir?
4. Yukarıda mezkûr madde 3’de tevcih etdiğim suâllerimi İlgi (b ve c) mevzuât kapsamında cevâplamasını Millî Savunma Bakanlığımızdan saygılarımla arz ederim. 24.06.2019. (CİMER kayıt: 26.06.2019. 1901433131. Şükrü IRBIK
|
* * *
Sağolsun,
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar GÜLER şu cevabı gönderdi bana;
* * *
NATO ve ABD’ye başka kıvır,
Türk astsubayına daha başka kıvır!..
Birkaç sayfa yukarıdaki satırda resimini gördüğünüz
08 Nisan 2013 Pazartesi günü bir NATO karargâhı olan USEUCOM’a jurnallediği haberde
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL,
“Genelkurmay Başkanı Astsubayı” Harun AĞPAK’ın ingilizce unvânın;
“Senior Enlisted Leader” olduğunu söylüyor,
Fakat
2019 senesinde bana gönderdiği cevapda
Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar GÜLER ise bu kez
“Genelkurmay Başkanı Astsubayı” Harun AĞPAK’ın ingilizce unvânın;
“Chief of Turkish General Staff Non-Commissioned Officer” olduğunu söylüyor.
* * *
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar BÜYÜKANIT’ın 2007 senesinde yayınladığı
İngilizce-Türkce Müşterek Askerî Terimler Sözlüğüne bakdığımda;
“Non-Commissioned Officer” ibâresinin türkce tercümesinin
“Astsubay” olduğunu görüyorum.
* * *
“Enlisted” ibâresinin türkce tercümesinin de
“Er” olduğunu görüyorum.
* * *
Fakat ne rezil bir durumdur ki;
Hem “Non-Commissioned Officer” ibâresini
Hem de “Senior Enlisted Leader” ibâresini,
1944 senesinde icat eden Amerikan Ordusunun askerî terimler sözlüğüne bakdığımda ise;
Hem “Non-Commissioned Officer” ibâresinin türkce tercümesinin
Hem de “Enlisted” ibâresinin türkce tercümesinin
Aslında “Er” olduğunu görüyorum.
* * *
Ne demiş atalarımız;
Alışmış, kudurmuşdan beterdir!..
1956 senesinden beri
Gömleklerinin ilk düğmesini hep yanlış iliklemeye alışmışlar bir kere!..
Yaşar gibi kıvıran Türk Genelkurmay Başkanları
Aslında hem karakolda hem de mahkemede yalan söylüyorlar.
Söyledikleri bu yalan ile bizim herbokolog Genelkurmay Başkanları;
Kânunun “subay yardımcısı” dediği askerleri yurt içinde “astsubay” olarak pazarlıyor,
Fakat
Yurt dışında ise Amerika’ya ve NATO’ya “er” olarak pazarlıyor!..
* * * * *
Kaynağı Genelkurmay Başkanlığı olan
Ve dahi
USEUCOM’un kendi örütbağ sayfasında neşretdiği bu haberin can alıcı iki noktası var.
Birincisi;
USEUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,
“Genelkurmay Başkanı Astsubayı” Astsubay III Kademeli Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK’ın kendisinin “mevkidaşı” olduğunu söylüyor.
İkinci husus da şudur;
“Genelkurmay Başkanı Astsubayı” Harun AĞPAK’ın görev unvânının “Kıdemli Er” olduğunu söylüyor.
Yukarıda gördüğünüz bilgileri resimlediğimizde ise
Ortaya şöyle bir manzara çıkıyor;
* * * * *
Burada şu suâlleri sormamız icâb ediyor;
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in “Astsubay” dediği Harun AĞPAK’a
USEUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr., nasıl oluyor da “Er” diyor?
Kaynağı Genelkurmay Başkanlığı olan yukarıdaki bağlantıda münteşir haberde EUCOM
Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın;
“Mevkidaşlık”; iki muhtar, iki kaymakam, iki başbakan, iki subay, iki asubay, iki er gibi
Ancak eşit mevkiye sahip şahıslar arasında söz konusu olabilir.
Protokolün ve saygının birinci şartı bunu emreder iken
Görev unvânı “Kıdemli Er” olan Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,
Görev unvânı “Astsubay” olan Harun AĞPAK’ın nasıl “mevkidaşı” olabiliyor?
* * * * *
Yalandan Kim Ölmüş?..
İşde,
Yalandan ölmeyenlerden birisi olan Orgeneral Bekir KALYONCU da
2013 senesinde Ankara’da oynanan “yalan tiyatrosunda” sahneye çıkmış!..
Ve dahi
Emekli günlerinde torunlarına anlatacağı yalanlara bir yenisini daha eklemiş.
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir KALYONCU,
ABD EUCOM “Kıdemli Er”i Amerikalı Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın
“Mevkidaşım” dediği Genelkurmay Başkanı Astsubayı Astsubay Harun AĞPAK’ı
03 Nisan 2013 Çarşamba günü ziyâretini haber yapmış…
Ve Mayıs ayında neşretdiği “Jandarma Dergisi” isimli derginin 136’ncı sayısında,
Amerikalı denizci “Er” Roy’un bu ziyâretini Türk kamuoyuna "gururla" duyurmuş!..
Aşağıdaki resimde gördüğünüz üzere;
Sol tarafda misafir Amerikalı "Er" Roy
Sağ tarafda ise ev sahibi Türk "Astsubay" Harun...
Oturmuşlar aynı masada karşı karşıya
Şu bizim Türk "astsubaylarının" hâl-i pür melâlini istişâre ediyorlar.
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir KALYONCU;
Bu derginin 70’inci sayfasındaki haberde filfilli bir yalan üfürmüş!..
Subaylarımız her boku bilirler ya!..
Tıpkı komutanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in yapdığı gibi
Orgeneral Bekir KALYONCU da bir kerâmet gösdermiş ve
Amerikalı Deniz “Er” Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın “Astsubay” olduğunu söylemiş.
Bekir KALYONCU;
Fakat
Aynı Orgeneral Bekir KALYONCU,
Amerikan Ordusunda “astsubay” sınıfının mevcut olduğu yalanını söylemiş...
Kendi “astsubayı” ile aynı masada yemek yemeyi zul addeden Orgeneral Bekir KALYONCU,
Amerikanın “Er”ine Ankara’da “Astsubay” muamelesi etmiş!..
Yazık!..
Orgeneral rütbesi ile piyasa yapan subay Bekir KALYONCU’nun düşdüğü şu rezil duruma bakar mısınız?..
* * * * *
İkinci Rüştü ERDELHUN Vak'ası...
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL,
Amerikalı “Er” Roy M. MADDOCKS Jr.’a “Astsubay” muamelesi ediyor
Ve kendisi için Anıtkabir’de "II numaralı askerî tören" tertip ediyor.
51’inci Tümen Komutanı iken 1952 senesinde Tümgeneral Rüştü ERDELHUN,
Genelkurmay Başkanı iken 2013 senesinde Orgeneral Necdet ÖZEL de
Amerikalı “Er” Roy M. MADDOCKS Jr.’a Ankara’da “Astsubay” muamelesi etdi.
Sonra da
Üzerinde “Kıdemli Er” yazan çelenk ile Aslanlı Yol’da,
Hem de Ebedî Başkomutan ATATÜRK’ün mânevî huzurunda,
Türk astsubaylarının önünde yürütdü!..
Kim bilir?..
Kendi astsubayının sıçdığı deliğe sıçmakdan ikrah eden Orgeneral Necdet ÖZEL
Karargâhda bu Amerikalı Er’in belki ceketini de tutup sırtına giydirmişdir!..
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in
Devletlerarası mütekabiliyet ilkesini de ayaklar altına alan bu işgüzârlığı
Ve
2013 senesinde Amerikalı Er Roy M. MADDOCKS Jr.’ye bu yapdıkları
Türk Ordusunu
Ve en vahimi de
Türk Astsubaylarını düşürdüğü bu rezil durum
Türk Ordusunun târihinde
İkinci Rüşdü ERDELHUN vak’asıdır!
* * *
51’inci Tümen Komutanı iken 1952 senesinde Tümgeneral Rüştü ERDELHUN’un;
Gözleri ile gören 27 Mayıs darbeci subayı Topcu Üsteğmen Şefik SOYUYÜCE, Anlatdığı bu rezilliğin resimini ortaya koyamamış ve bu vak'a, şehir efsânesi olarak kalmış idi...
Fakat
Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK, 2013 senesinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in, Amerikalı Er Roy M. MADDOCKS Jr.’a Anıtkabir’de “astsubay” muamelesi etdiğinin resimini, Türk kamuoyunda ilk defâ olmak üzere bu makâlemde bir kez daha târihe kayıt ediyorum.
|
* * * * *
Amerikalı asker Roy M. MADDOCKS Jr.,
Kendisinin “Er” olduğunu söylüyor. Bu söylediklerine delil olarak da şu mevzuâtı beyan ediyor
Bu mevzuâtın resmini çizdim. Ortaya şu manzara çıkdı;
1777 senesinde kurulduğu günden beri
Amerikan Ordusunda 2 sınıf asker var;
1. Er
2. Subay
* * * * *
Bizim Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL ise;
Aşağıda gördüğünüz şu kânunları ihlâl etdi;
Amerikalı Eri, Türk Astsubaylarının önünde yürütmek fiili ile
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL aynı zamânda
T.C Devletinin taraf olduğu şu uluslararası andlaşmaları ve Anayasaları iğfal etdi;
Bu mevzuâtın resmini çizdim. Ortaya şu rezil manzara çıkdı;
1777 senesinden beri Amerikan Ordusunda olduğu gibi
T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK de
1935 senesinde T.C Ordusunu 2 sınıf asker ile teşkil etdi;
1. Mükellef Er
2. Muvazzaf subay
Fakat
ATATÜRK’ün ölümünden sonra tezgahladıkları fitne kânunlar ile
Hâin subaylarımız bugüne kadar ordumuza tam 6 sınıf asker doğurtdu!..
* * * * *
Her Boku Bilen Asker; Bizim Subaylar!..
Subaylarımız her boku bilirler ya!..
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL de
İngilizce “Enlisted” kelimesinin Türkce karşılığının “Er” demek olduğunu pekâkâ biliyor idi.
Bu cümlenin neticesi olarak Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL;
Yüzüne karşı “Astsubay” olduğunu söylediği Harun AĞPAK’a bilerek ve isdeyerek “Er” dedi
Ve dahi
Amerikalı “Er” Roy’un yanında “Astsubay” Harun AĞPAK’a bilerek “Er” muamelesi etdi.
Dahası,
Hani, subaylarımız her boku bilirler ya!
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL de
03 Nisan 2013 Çarşamba günü karargâha dâvet etdiği Amerikalı askerin
“Er” (Enlisted) olduğunu da pekâlâ biliyor idi.
İşde, belgesi…
Genelkurmay Başkanlarının hazırladığı İngilizce-Türkce sözlük…
İşde,
Bu sebepden dolayı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL,
USEUCOM’a gönderdiği yukarıda gördüğünüz 08 Nisan 2013 târihli haberde
Yüzüne karşı “Astsubay” dediği Harun AĞPAK’ın aslında “Er” (Enlisted) olduğunu yazdı.
* * * * *
Yüzüne karşı “Astsubay” dediği Harun AĞPAK’ın aslında “Er” (Enlisted) olduğunu bilen sâdece;
Ve
Yukarıda gördüğünüz İngilizce-Türkce Müşterek Askerî Terimler Sözlüğünün
Aşağıdaki resimin sol tarafında gördüğünüz numarasız şu sayfasında peşin olarak beyan etdikleri üzere;
Ve dahi
Yüzüne karşı “Astsubay” dedikleri askerlerin NATO'da “Er” (Enlisted) olduğunu bal gibi biliyor idi…
İsimlerini gördüğünüz bu subay güruhu üç yalan birden söylemişler;
Yukarıda kapak resimini gördüğünüz sözlüğün EK-C’sine ekledikleri aşağıdaki şu sayfa ile de Gözlerimizin içine bakarak söyledikleri bu filfilli yalanlarını gene bu subaylar kendileri tescil etmişler!.. |
2013 senesinin 03 Nisan Çarşamba günü Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in Türkiye’nin başkenti Ankara’da Hem de Başkomutanı ATATÜRK'ün huzurunda sahneye koyduğu bu rezillikler tiyatrosunda Yukarıda isimlerini gördüğünüz bakan ve subaylar da Kendi paylarına düşen "ikili kıvırma" görevini oynamak için sahneye çıkdılar…
|
* * * * *
Yukarıdaki resimde kimlerin hangi sırada yürüdüklerini görebilmek için
Aşağıdaki şu temsilî resimi çizdim.
262 metre uzunluğundaki Aslanlı Yol’da piyâde yürüyorlar!..
Protokolun baş misafiri olan Amerikalı denizci Er
Biraz sonra Misâk-ı Millî Kulesine vâsıl olacak.
Ve oradaki kürsünün üzerinde duran 2 numaralı Anıtkabir Özel Defterini imzâlayacak.
En son olarak da
ATATÜRK’ün kabrine çelenk koyacak ve bir dakikalık ihtirâm duruşu gösderecek!..
Peki,
Amerikalı bu denizci Er kim?
Anıtkabir’de ne işi var?
Üzerinde " ABD Avrupa Komutanlığı Kıdemli Eri " yazılı çelenk de ne oluyor?
Amerikalı denizci Er’in arkasında yayaklayan dangalak Türk Astsubayları kim?
Fleet Master Chief Petty Officer Roy M. Maddocks, Jr. visited Anıtkabir, the mausoleum of the nation's founder, Mustafa Kemal Atatürk, and laid a wreath and observed a minute of silence, April 3, 2013 during his visit to Turkey. The command senior enlisted leader for European Command was here as part of a counterpart visit with the Senior Enlisted Leader of the Turkish General Staff Harun Ağpak where he discussed NCO and SNCO professional development and military education, met with senior enlisted leaders of the Turkish military services and visited the Sergeants Major Academy.
Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı
“Kıdemli Er” Roy M. MADDOCKS Jr.’ın bu ziyâret haberini hemen EUCOM’a kışkışladı…
ABD Avrupa Komutanlığı (USEUCOM) da bu haberi
EUCOM isimli resmî örütbağ sayfasında 08 Nisan 2013 Pazartesi günü bütün dünyâya ilan etdi...
EUCOM’un örütbağ ana sayfasında teşhir edilen bu haberde
Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı şöyle dedi;
ABD Avrupa Komutanlığı “Kıdemli Er”’i Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr., “Mevkidaşı” olan Genelkurmay Başkanı “Kıdemli Er”’i Harun AĞPAK’ı ziyâret etmek için Türkiye’de idi.”
|
* * * * *
Bizim her boku bilen subaylarımız;
Türk Milletinin önüne çıkıyor ve
1951 senesinden beri şöyle diyorlar;
“Harun, Astsubay’dır”
Sonra da
Yeldir yepelek Amerika’ya ve NATO’ya gidip
Oralarda laf geveliyorlar.
Türk Milletine söylediklerinden çok farklı konuşuyorlar
Ve şöyle diyorlar;
“Harun, Er’dir”
Türk Ordusunda devşirdiği Türk(!) subaylar sâyesinde
Soros, işin sırrına ermiş idi bir kere…
Türkiye’nin “ en iyi ihraç malı, askeri ” idi nasıl olsa!..
İşde,
Bu adamın bu aşağılık sözünü yalayıp yutmuş olmalılar ki
Her boku bilen Amerikan perestiş subaylarımız,
Biz asubayları Amerika ve NATO’ya bu kez de hiç utanmadan “Er” olarak pazarlıyorlar.
* * * * *
Ey Türk Astsubayı!..
Söyle Bana, Allah Aşkına! Sen Nesin?..
Astsubay mı?
Er mi?..
Kıymetli vatandaşlarım ve muhterem asubay meslekdaşlarım;
Asubay Tefrikası isimli makâle silsilesinin yedincisi olan işbu makâlemizde
Buraya kadar verdiğimiz bilgi ve beyan etdiğimiz belgeler şâhidliğinde
Bu “aldatanlar-aldananlar” tiyatrosunun son rezâlet perdesi de
İşde, şöyle oluyor;
Sâhil Güvenlik Komutanığından emekli asubay Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK, Bu kepâzeliği Türk milletine Ve dahi Dünyâ kamuoyuna Bugün bir kere daha teşhir ve ilân ediyorum;
Dünyânın hiçbir ordusunda;
Duyduk duymadık demeyin!..
|
* * * * *
27 Mayıs darbecisi subayların 1967 senesinde tertip etdiği
Ve bir darbe kânunu olan 926 sayılı TSK Personel Kânununun 84’üncü maddesi
Astsubayların “kıdem sırasını” mufassal bir şekilde şöyle tanzim eder;
TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU (1)
Kanun Numarası : 926 Kabul Tarihi : 27/7/1967 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 10/8/1967 Sayı : 12670 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 6 Sayfa : 2352
I – Kıdem ve kıdem sırası:
Madde 84 – (Değişik: 2/7/2000 - KHK - 607/10 md.; Değiştirilerek kabul: 10/5/2006-5497/7 md.) Kıdem ve kıdem sırası aşağıdaki esaslara göre düzenlenir: a) Rütbelerde kıdemler, onay metninde yazılı tarihten başlar. (1)
b) Aynı günde astsubaylığa nasbedilenler arasında kıdem sırası, okullarda kazanılan not ortalamalarına göre tespit edilir ve bunlar kendi aralarında sıralanırlar. c) Aynı rütbe ve nasıplılar arasında kıdem sırası, her yıl tespit edilen yeterlik derecesine göre saptanır. Aynı rütbe ve nasıplı olup, değişik kaynaklardan yetiştiğinden yeterlik derecesi kıyaslanamayan astsubaylar arasındaki kıdem sırası aşağıda belirtilmiştir: 1. Astsubay meslek yüksekokulu mezunları. 2. Uzman jandarmalıktan astsubay olanlar. 3. Uzman erbaşlıktan astsubay olanlar. 4. Kıt'a erbaş ve erlerinden astsubay olanlar. 5. Sözleşmeli astsubaylıktan muvazzaf astsubay olanlar. 6. Sivil kaynaktan muvazzaf astsubay olanlar. 7. Sözleşmeli astsubaylar.
d) Çeşitli sınıflara mensup, aynı rütbe ve nasıplı astsubaylar arasındaki kıdem sırası aşağıdaki önceliğe göre; 1. Yeterlik dereceleri, 2. Astsubaylık hizmet süreleri, 3. Bir önceki rütbeye yükselme tarihleri, 4. Bir önceki rütbenin son yılında tespit edilen yeterlik dereceleri, 5. Bu durumda da eşitlik varsa, eşitlik bozuluncaya kadar sıra ile bir önceki rütbenin son yılında tespit edilen yeterlik dereceleri, dikkate alınarak belirlenir.
e) Her ne sebeple olursa olsun sınıfı değiştirilenler, yeni sınıflarındaki yeterlik dereceleri tespit olununcaya kadar, yeni sınıfının aynı nasıplılarının sonunda sıralanırlar.
f) Kuvvetleri ayrı olan aynı rütbe ve aynı nasıplı astsubayların kıdem sırası; 1. Aynı yıl terfi edenlerden kıdem almadan yükselenler, 2. Her ikisi de kıdem alarak yükselmiş ise bir önceki rütbeye yükselme tarihi önce olanlar, 3. Bütün şartlar aynı ise mensup olduğu kuvvete göre sıra ile kara, deniz, hava, jandarma, sahil güvenlik, diğerlerine nazaran kıdemlidir. Yukarıda belirtilen ilkelere göre kıdem ve kıdem sırasının belirlenmesine ilişkin diğer usûl ve esaslar Astsubay Sicil Yönetmeliğinde gösterilir.
|
TSK Personel Kânuna göre;
Önce “subay yardımcısıdır” deyip pışpışladığı
Sonra da kendi sınıf arkadaşları arasında “kıdem sırasına” göre hizaya getirdiği astsubayları
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL,
Anıtkabir’de Amerikalı “Er”’in arkasında yürütdü!..
Bu fiili ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL,
TSK Personel Kânununun yukarıda gördüğünüz 84’üncü maddesini bütün dünyânın gözleri önünde ihlâl etdi.
Her boku bilen subaylarımız protokol konusunda şöyle der; “Protokolde yüzde doksan dokuzluk başarı, başarı değildir!”
Bu söze Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK da bugün burada şu söz ile mukabele ediyorum; Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in kendi astsubayına yapdığı bu saygısızlık da 2013 senesinin 03 Nisan Çarşamba günü târihin Anıtkabir'de kaydetdiği “Yüzde yüzlük bir protokol rezâletidir!”
|
* * * * *
Ey, Çadırcı!
İçdiğin şarap, sevdiğin güzel idi.
Gitdin câmiye, niyetin kilim aşırmak idi!..
Lâkin;
Dilinden dökülen hiçbir kelâm yalan,
Sen de yalancı değil idin, be!..
* * * * *
Şimdi de hakikâti konuşmanın vakdi geldi...
* * * * *
* * * * *
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Asubay Tefrikası 6-10
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
Astsubaylarda "onur" yok mu ki?..
Özgürlük mücâdelesi, Ekmek mücâdelesi, Hak mücâdelesi, Onur mücâdelesi…
İnsan; Kendisinde olmayan şeyler için mücâdele verir, değil mi?..
Fakat Kimi “astsubay” meslekdaşımız “onur” mücâdelesi verdiğini söylüyor!..
Meslekdaşlarımızın bu sözüne bakınca da şu suâli sormak icâb ediyor;
Bu “astsubay” meslekdaşlarımızda “onur” yok mu ki "Onur” mücâdelesi verdiklerini söyleyip duruyorlar? |
* * * * *
Subaylarımız; “Astsubay” dedikleri askerleri bugüne kadar Üst rütbelere yükselmek için Omuzlarına basılıp geçilmesi gereken “terfi taşı” olarak kullandılar.
Siyâsiler ise “astsubay” dedikleri askerleri; Kendi menfaatlerini tahakkuk etdirmek için Üzerine basılıp geçilmesi gereken “ceset basamağı” olarak kullandılar. Bunun en son örneğini de 15 Temmuz 2016 Cuma gecesi Özel Kuvvetler Komutanlığında yaşadık ve gördük!
|
* * * * *
Subaylar; Sırtına bindikleri "astsubaylar" sâyesinde Terfi ü tefeyyüz edip kendi yıldızlarını parlatdılar.
Siyâsi gürûh ise; "Astsubayların" kanı üzerine inşa etdikleri iktidarları sâyesinde Hep kendi işkembelerini doldurdular!
Peki,
Yoksulluk sınırında maaş alan “astsubaylar” bugüne kadar kendileri için ne yapdılar?
Bu suâlin cevabını bugün vermek için Aynaya bakacak kadar cesâreti olan kaç “astsubay” var acap?..
|
* * * * *
Yukarıdaki bölümde okuduğunuz bu iki tesbitden Ve dahi Bu tesbitler çerçevesinde tevcih etdiğimiz üç suâlden sonra İmdi, gelelim sadede!..
|
* * * * *
Ben birikdirmedim, zamân birikdirdi! Ben hatırlamadım, zamân hatırlatdı! Ben öğrenmedim, zamân öğretdi! Ben götümden uydurmadım, zamân itiraf etdi! Ben yazmadım, zamân yazdırdı!
Zamânın ezelî sabır ve umut ile târih târih birikdirip de Hâlîlerde kulağıma usûlca fısıldadığı hakâike Eski Tüfek mahlaslı emekli asubay ben Şükrü IRBIK Bugün, burada; Ses oldum, Söz oldum, Tercüman oldum!
Hepsi bu!..
|
* * * * *
Bugün Ordumuzda “subay” ismi ile bildiğimiz askerlerin unvânı Kapıkulu ve yeniçeri ocaklarında 1.600’lü senelerde “zâbit” idi.
İşde, bu “zâbit” kelimesini ATATÜRK, 1935 senesinde “subay” olarak tebdil etdi.
Askerî mevzuâtımıza girdiği günden bugüne kadar geçen 400 küsur senede Subaylarımızın unvânı olan “zâbit” ve “subay” kelimelerinin hikâyesi sâdece bu kadar.
Fakat Ordumuzun “köle askeri” olan “astsubaylara” son 100 küsur senede yakışdırılan
Denizde kum misâli…
|
* * * * *
Asubay Tefrikası’nın altıncı bölüm, onuncu ve sonuncu kısımını teşkil eden bu makâlemizde bugün biz,
Cârî askerî mevzuâtımızın 1951 senesinde “astsubay” olarak tesmiye etdiği askerlere;
Deniz Kuvvetlerimizde teşkil edildiği 1890 senesinden beri, Kara Kuvvetlerimizde ise teşkil edildiği 1909 senesinden beri yakışdırılan;
Târih sırasına göre bir çırpıda cem’an görüp öğreneceğiz, inşallah!..
Eski Tüfek - 2019
|
* * * * *
1890 senesinde Donanmayı Hümâyun (Padişah Donanması)’da
“Asâkir-i Bahriye-i Şahâne” (Padişah Bahriye Askeri) mevcut idi.
Bu askerlere “Kur’a Efrâdı” veya “Bahriye Efrâdı” ismi de veriliyor idi.
Bahriyenin ihtiyâcı nisbetinde kur’a ile tesbit edilen “kur’a efrâdı” Osmanlı gençleri,
Donanmayı Hümâyun’da 5 sene nizâmiye (mükellef) askerliği yapmaya mecbur idiler.
Bu 5 senelik “mükellef askerlik” süresi içinde bahriye askerlerine,
Harb gemilerimizde yapacakları hizmete göre çeşitli denizcilik ve meslek eğitimleri veriliyor idi.
Bu denizcilik eğitimlerini de bahriyeli zâbitânımız veriyor idi.
5 senelik “mükellef askerlik” hizmetini tamamlayan bahriye askerleri, tam işe yarayacakları anda tezkere alıp gidiyorlar idi. Bahriye zâbitânımız, teskere alan bahriye askeri yerine gelen acemi efrâda denizciliğe dair her şeyi, her celp döneminde yenibaşdan öğretmek mecburiyetinde kalıyor idi.
Ayrıca;
İngiltere’nin buhar gücünü savaş gemilerine tatbik etmesi ile Avrupa Devletlerinin başlatdığı
Ve dahi
Bahriye silah ve makinelerinde meydana gelen
Ve
Aklın sınırlarını bile aşan gelişmelerin kapıya dayanması sebebi ile;
Elektrikçi, torpidocu, mayıncı, kazancı, ateşçi, çarkcı ve telsizci gibi yeni bahriye meslekleri ortaya çıkmış idi.
Hem uzmanlık isdeyen, hem çok tehlikeli ve hem de yağlı-paslı olan bu meslekleri,
Padişah daşşağından düşme bahriyeli beyaz zâbitânımız bir türlü yapmak isdemedi.
Asubay Tefrikası 6-2
Ve dahi
Asubay Tefrikası 6-8 isimli makâlelerimizde
Bu konuyu tafsilâtlı olarak işledik.
Bahriye zâbitânımızın yapdığı;
Hem bahriye askerinin taalim-taallümü görevini
Hem de ihtisas gerekdiren ve tehlikeli olan bu meslekleri,
Zâbitânın yerine yapmak üzere;
Hem “zâbit” olmayan,
Hem de zâbit maaşının çeyreğine yapacak “ortada sandık” bir bahriye asker sınıfı teşkil etdiler.
1890 senesinde teşkil etdikleri bu “uyduruk” ve “ortada sandık” bahriye asker sınıfına da
Yukarıda resimlerini gördüğünüz dönemin Padişahı ve Bahriye Nâzırı “Gedikli” ismini verdi.
"Donanma Gedikli" sınıfı;
Ve fakat
Donanmanın boğaz tokluğuna çalışan “kethüda kadını” olacak idi…
Ve böylece bahriye zâbitimiz de Keyif ile güvertede ellerinde göt gezdirebilecek idi… Eski Tüfek - 2019
|
* * * * *
1909 senesinin Ordu-yu Humâyûn’una zâbit temin eden
Harbiye, Bahriye ve Mühendishâne Mekteplerinde taalim-taallüm eden zâbit namzedi efendilerin
Okuduğu sınıflarına göre “rütbe isimleri” şöyle idi…
1899 senesinde Manastır Askerî İdâdisini muvaffakiyet ile ikmâl eden Mustafa Kemâl, Aynı senenin 13 Mart Pazartesi günü, İstanbul Pangaltı'daki, Mekteb-i Harbiye-i Şahâne’ye 1283 numara ile kayıt edildi.
Mustafa Kemâl hakkında târih(!) yazan târih uğrusu yalancı subaylarımız hiç söz etmez!
Fakat Kendi sınıfının Kısım Çavuşu olan 1283 Mustafa Kemâl’in;
|
Beyaz zâbitân heyetimiz;
1834 senesinden beri harbiye talebesi efendilerin rütbesi olan
Silâhendaz Onbaşı, Çavuş ve Başçavuş rütbe isimlerini,
1909 senesinde piyasaya sürdükleri bir "darbe" kânunu ile;
Ve dahi
* * * * *
Bugün “astsubay” olarak bildiğimiz askerlere
1909 senesine vâsıl olduğumuz günlerde, aşağıda gördüğünüz şu isimler verildi.
Osmanlı Devletinin ekmeğini yiyen Osmanlı Ordusunun kıyafetini giyen ve rütbesini taşıyan “mektebli” zâbitân heyetimiz;
|
Asırlardan beri Osmanlı Devletini yıkmak isdeyen İngiltere ve kuyruğundaki düvel-i garbînin
Yapmak isdeyip de yapamadığını bizim “mektepli zâbitân” heyetimiz, 31 Mart’da yapdı.
Padişahlarımız, Osmanlı Ordusunda;
Ya da
|
Çünkü; Ölmek ve öldürmek sanatı demek olan askerlikde; “Öl ve öldür” emirini veren asker ile “Öl ve öldür” emrini yerine getiren asker arasına kimse giremez idi…
|
İşde, bu değişmez sebepden dolayı da padişahlarımız;
Her askerin yüreği, bileği ve aklı nisbetinde en yüksek rütbeye kadar yükselmesini teşvik etdiler.
31 Mart darbesini tertip ve tatkbik eden “mektepli zâbitân” heyetimiz
Bab-ı Ȃli’deki İstanbul Vâli Konağında 1909 senesinin 06 Ekim Salı günü gizlice içtima eyledi
Ve tertip etdiği bir “darbe nizamnâmesi” ile “Küçük zâbit” ismini verdiği asker sınıfını
Kara Ordumuzda teşkil etdi.
Bugün piyasaya sürülen 06 Ekim 1909 târihli Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit-i İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi’nin;
|
Netice itibârı ile; 06 Ekim 1909 târihli Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit-i İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi,
Ve dahi
|
Bu cümleden olmak üzere; Osmanlı Kara Ordusunda Küçük Zâbit sınıfının teşkil edilmesi Ve dahi Bugünkü hukûkî mevcudiyeti hâlâ gayri meşrudur.
|
* * * * *
Karesi Mebusu ve Bahriye Encümeni Ali Galip Efendi,
1910 senesinde Meclis-i Mebusan’da
Donanma Gediklisi için “Donanmanın kethüda kadını” dedi.
* * * * *
31 Mart darbesinden sonra
Kara “küçük zâbit” sınıfını tertip eden karanlık suratlı zâbitânımızın isimleri ve cisimleri meçhul idi!
Fakat darbeden bir sene sonra,
Bu karanlık suratlı beyaz zâbitândan birisi, kendisini ele verdi;
Alman perestiş ve darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa!
Padişah Sultan II. Abdülhamid’e “Baykuş” diyerek hakâret den darbeci Mahmut Şevket Paşa,
Meclis’de 1910 senesi bütçesi müzakere edilir iken
06 Ekim 1909 târihli “Kara Küçük Zâbit” sınıfını kendisinin tertip ve teşkil etdiğini itirâf eyledi.
Darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa;
Ve dahi
“Mayın eşşeği” niyetine cephenin en önüne sürdüğü “ortada sandık” yeni asker sınıfının isminin
“Küçük zâbit” olduğunu yumurtaladı…
* * * * *
31 Mart’ı tertip eden "beyaz zâbitân heyetimiz";
Darbeden sâdece 6 ay sonra teşkil etdikleri
Ve dahi
“Küçük zâbitân” ismini verdikleri “köle” askerlere
Aynı senelerde sâdece “nefere” verilen “prangabent cezâsı” vermeye başladılar.
Mensubîn-i Askeriyyenin Siyasiyât ile Men’i İştigali Hakkında Askerî Cezâ Kânunnâmesine Zeyl Kânun
MMZC, İnikad:23, 18 Haziran 1328 (1912) Pazartesi
Madde 1. — Siyasî içtimaat ve tecemmuat ile nümayişlere iştirak ve makalât-ı siyasiyye neşr veya o yolda alenen irad-ı nutk eyleyen ve kânunen hâiz olduğu hakkı istimalden gayri surette umur-u intihabiyye ile iştigal, Erkân ve Ümera ve Zâbıtân ile Mensubin-i Askeriyye ve Silah-endazan, iki mâhtan altı mâha kadar hapis veya hapis ile berâber mevkii tebdil olunur ve tebdilinden dolayı harcırah verilmez. Mükerrirlerden, Silah-endazandan gayrisi, dört mahtan bir seneye kadar hapis ile silk-i askeriden ihraç olunur ve Küçük Zâbit, Onbaşı ve Neferât-ı Askeriyye 2 mâhtan (aydan.IRBIK) 6 mâha (aya. IRBIK) kadar prangabend ve hizmet-i muvazzafası iki aydan iki seneye kadar tezyid (uzatılır. IRBIK) olunur. Eski Tüfek - 2019
|
* * * * *
Aşağıda gördüğünüz şu kânun ile 1915 senesinde Donanma-yı Humâyûn’da,
“Donanma gedikli zâbit” sınıfı “müstakil” bir “zâbit” sınıfı olarak teşkil edildi.
Gene aynı kânun ile başçavuş, donanma mühendisi (asteğmen)’nin “üstü” idi.
“Donanma zâbitân heyetimiz ”;
Bu usûlü de o senelerde muhibi oldukları Prusya Almanyası'ndan aşırmış idi…
* * * * *
1915 senesinde Ordu-yu Humâyûn (Kara Ordusu)’da,
Aşağıda gördüğünüz şu kânuna göre
“Küçük zâbit başçavuş” “zâbit vekili” (asteğmen)’nin mafevki (üstü) idi.
* * * * *
Bugün “astsubay” olarak bildiğimiz ve “küçük zâbit” sınıfına mensup askerler
1916 senesinde bu kez de
“Kıdemsiz küçük zâbit” ve “kıdemli küçük zâbit” oldular.
* * * * *
Ordumuzun “ortada sandık” asker sınıfı olarak teşkil edilen “küçük zâbitlik”
1917 senesinde bu kez de “takımbaşı” oldu.
Cephede götlerini kaşıtmak isdeyen beyaz zâbitân heyetimiz
“Başçavuş” rütbesindeki “küçük zâbitâna”;
Bir de
Padişah daşşağından düşme "beyaz zâtibin yerine ölmesi için"
Çanakkale Cephesinin önüne sürülen Güççük Zâbit Başçavuş Emin ÇÖL’e verdikleri gibi
“Ucu sivrice, ağzı kör ve ham demirden”
Ve hemen akabinde
“Takımbaşı” unvânı ve “Takım Kumandanı zâbit” yetkisi ile
Hem de “zâbitin yerine ölmesi için” düşmanın önüne “yem” olarak atdılar.
* * * * *
Dedelerimizin “Harb-i Kebir” dediği Birinci Cihân Harbi bütün şiddeti ile devâm eder iken,
Ordumuzun “küçük zâbiti” 1917 senesinde bu kez de
* * * * *
1917 senesinde Ordu-yu Osmanî’de “silâhendaz” ismi verilen bir nefer (er) sınıfı mevcut idi.
Silâhendaz sınıfı nefer, tıpkı bügünkü Amerikan Ordusundaki “deniz piyâ deleri” gibi idi.
“Silâhendaz” tâbirini, bu sene içinde “küçük zâbit ve efrat” torbasının içine tıkışdırdılar.
* * * * *
Tevkir mi, tahkir mi, ben bilemedim!..
Fakat
“Küçük zâbitler”, 1918 senesinde Ordumuzun “beyaz kargaları” oldular!..
* * * * *
“Küçük zâbitler;
İlk mezunlarını verdiği 10 Temmuz 1911 Pazartesi gününden itibâren
T.C Devletinin teşkil edildiği 23 Nisan 1920 Cuma gününe kadar
Tam 10 sene devam eden harbler boyunca
Hem zâbit yerine ölmesi için cephenin en önüne sürülmüş
Hem de ölümü bahasına cenk etdiği “harbi kazanmış” idi.
Fakat
Kıt’a kumandanı zâbitân gürûhu takdirleri beşer-onar paypay eder iken
Ordumuzun “cüzzamlı askeri” olan “küçük zâbitler” 1921 senesinde;
Ölmek sırası gelince, beyaz zâbitân heyetimiz;
“Ufak zâbit” ve efradın arkasına saklandı…
Fakat
Madalya paypaylamak sırası gelince beyaz zâbitân heyetimiz bu kez
“Ufak zâbit” ve efradın önüne geçiverdi.
Ordumuzda bugün de durum hâlâ aynen böyle değil mi?..
* * * * *
1925 senesine vâsıl olduğumuzda "ihtiyât" ile beraber Ordumuzda
“Üç cins küçük zâbit” görev yapıyor idi.
* * * * *
Tam 10 sene devam harpler hitam bulmuş,
29 Ekim 1923 Pazartesi günü “Cumhuriyet” ilan edilmiş idi.
Harbi uzakdan sevk ve idare eden zâbitân heyetimiz,
Harbden sonra yüksek rütbelere “terfi” etdiler.
Fakat harb devam eder iken teşkil etdilen
Ve dahi
Zâbitin yerine ölmesi için cephenin en önüne sürülen “gedikli zâbit” sınıfı ise
Harb-darp sona erince vehleten “gedikli küçük zâbit” sınıfına “tenzil” edildi.
“Beyaz zâbitân heyetimiz”, "gedikli zâbitin” sırtında "dereyi" geçmiş idi, nasıl olsa!..
* * * * *
31 Mart darbecisi Alman perest Mahmut Şevket Paşa’nın
Bir “darbe kânunu” ile 1909 senesinde teşkil edip
“Küçük zâbit” dediği asker sınıfına,
Cumhuriyeti kuranlar ne isim vereceklerini şaşırdılar!..
1927 senesine geldiğimizde, Cumhuriyetin kurucu iradesi;
“Kıdemli Küçük Zâbit” unvânını “Gedikli Küçük Zâbit”e
“Kıdemsiz Küçük Zâbit” unvânını da “Küçük Zâbit”e tebdil etdi…
* * * * *
Tıpkı efendinin kölesini falakaya yatırdığı gibi
Cumhuriyet İdaresinin beyaz zâbiti de
"Köle asker" olan “küçük zâbiti”
* * * * *
1927 senesi, “küçük zâbit” denilen asker sınıfı için çok bereketli oldu...
Peşpeşe yapılan kânunlar ile;
“Küçük zâbitân”a elvan çeşitli isimler, unvânlar ve rütbeler verildi.
Bu sene meriyyete koydukları Askerlik Mükellefiyeti Kânunu ile
Cumhuriyetimizin kurucu iradesi,
Ordumuzda “iki sınıf asker” olduğunu tasdik etdi.
1. Efrâd
2. Zâbit
Bu iki sınıflı asker teşkilâtlanması,
Asırlardan beri dünyada sınanmış ve kabul görmüş bir teşkilâtlanma idi.
* * * * *
1930 senesine geldiğimiz günlerde
500 sene önce Viyana muhasarasında sıçmayı öğretdiğimiz Avrupa’dan
Bu kez Askeriyemizin Ceza Kânununu aldık ve bu sene tekrar meriyyete koyduk!..
Prusya Almanya’sından aşırdığımız Askerî Ceza Kânununda
“Küçük zâbit” dediğimiz “içi alacalı - dışı sıracalı” askere
Aşağıda gördüğünüz şu isimleri yakışdırdık!..
* * * * *
31 Mart darbecisi Alman sevici Müşir Mahmut Şevket Paşa’nın
“Darbe kânunu” ile 1909 senesinde teşkil edip “daimî küçük zâbit” dediği asker sınıfına,
Cumhuriyetin kurucu iradesi 1927 senesinde bu kez de “Mükellef Küçük Zâbit” dedi.
Aslında bu “Mükellef Küçük Zâbit” tâbiri isabetli bir tesmiye ve tefrik idi…
Çünkü;
Bugün “astsubay” dediğimiz asker sınıfı, dünya ordularında “mükellef asker” idi.
1935 senesinin Türkiye Cumhuriyeti Ordusunda,
“Küçük zâbit” olarak tesmiye edilen bahriye askerleri “mükellef” asker idiler.
Aşağıda gördüğünüz 1/178 sayılı şu “Encümen Mazbatası”
“Mükellef Küçük Zâbit” tâbirini hâvi tek belgedir, haberiniz olsun!..
“Küçük Zâbit” asker sınıfının “mükellef” asker olduğuna dair ilk belgeyi de
Gene İlk defa sizler, Asubay Tefrikası 6-9’da gördünüz,
İkinci defa ise gene sizler görüyorsunuz!
Kaynak: 2851 sayılı Kânunun Komisyon Raporu.
Fakat
Bu seneden sonra tertip etdikleri elvan türlü tuzak kânunlar ile şerefsiz subaylarımız,
“Mükellef” asker olan “küçük zâbit” sınıfını
Sinsice “muvazzaf” asker sınıfına “tahvil” etdiler.
* * * * *
Dünya askerlik târihine bakdığımızda,
Dünya askerlik târihine yön vermiş devlet ordularında,
Asker teşkilâtının “iki sınıflı” olduğunu görüyoruz.
Dünya çapında bir asker olan ATATÜRK,
Dünya askerlik târihini çok iyi biliyor idi…
İşde, bu sebepden dolayı da
T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK,
1935 senesinde T.C Ordusunu “iki sınıf asker” ile teşkil etdi;
1. Mükellef Erbaş (Er)
2. Muvazzaf Subay (Zâbit)
İşde, kânunu…
İşin doğrusunu söylemek gerekir ise şâyet
Fütühâtcı bir rûh ve sonsuz terfi töresine sâhip olan Türk Ordusu için
En uygun olan askerlik de bu idi…
* * * * *
ATATÜRK sonrasının Cumhuriyet idaresi,
ATATÜRK’ün öldüğü günden itibaren ATATÜRK’ün mirasına ihanet etmeye başladı!..
Vaziyet, bugün de aynı ile vâkidir!..
Yukarıda gördüğünüz 2771 sayılı kânunda ATATÜRK, “mükellef asker” sınıfına “Erbaş” demiş idi.
Fakat
ATATÜRK’ün öldüğü günün hemen ertesinde ATATÜRK’ün koltuğuna çöreklenen İNÖNÜ,
ATATÜRK’ün “Mükellef Erbaş” dediği asker sınıfını “Muvazzaf Gedikli Erbaş” yapdı.
Ve böylece Cumhurbaşkanı İNÖNÜ,
Hazerde;
Kışlada, karargahda subayımızın götünükaşıyacak,
Seferde ise;
Subayımızın yerine "mayın eşşeği" gibi ölüme sürülecek “muvazzaf” bir asker sınıfı teşkil etdi…
Askerî Muhakeme Usulü Kânununun Bâzı Madelerini Değiştiren Kânun (Resmî Gazete ile neşir ve ilâm: 8.VIII.1942 - Sayı: 5179
No. 4280 Kabul Târihi: 3 .VIII.1942
BİRİNCİ MADDE — 1631 sayılı Askerî Muhakeme Usulü Kânununun 1,3,4 ve 26 ncı maddeleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
Dâvaların tehiri
Madde 4. — 1. Muvazzaf ve ihtiyat erâtın ve yedeksubaylarla yedek askerî memurların askere girmeden veya silâh altına çağırılmadan evvel işledikleri yukarı haddi bir seneye kadar şahsi hürriyeti bağlayıcı bir cezayı müstehzim suçlara ait dâvalarda ilk ve son tahkikat muameleleri terhislerine kadar tehir olunur.
Muvazzaf gedikli erbaşlarla askerlikten tard ve ihracı müstelzim suçlardan maznun olan yedeksubay ve askerî memurlar bu hükümden müstesnadır.
|
* * * * *
ATATÜRK’ün öldüğü günün hemen ertesinde
Mal bulmuş mağribî gibi ATATÜRK’ün koltuğunua çöreklenen İNÖNÜ idaresindeki Türkiye Cumhuriyeti,
Bir tarafdan sömürgen İngiliz, diğer tarafdan da kemirgen Amerika’nın kucağına oturmaya başladı.
Moskof gelecek korkusu ile gündüz vakdi dudağı uçuklatılan İNÖNÜ ve şürekası,
Meclisden kaçırarak imzaladıkları gizli ve sinsi ikili anlaşmalar ile
T.C Devletini hem İngiliz hem de Amerika'nın kuyruğuna takdılar.
Bu hainlikler silsilesi tezgahlanır iken
Ordumuzun köle askerleri “Muvazzaf Gedikli Erbaş” da “Gedikli Erbaş “ oluverdi!..
* * * * *
Gitdi tekâüd zâbit İNÖNÜ, geldi tekâüd zâbit BAYAR
Ha, Ali-Veli! Ha, Veli-Ali…
Al birini, vur ötekine!... Yok idi aslında birinin diğerinden alâmeti fârikası!..
Tam 12 sene ATATÜRK’ün koltuğunda gurk yatan İNÖNÜ,
1950 seçiminde BAYAR’dan yediği okgalı tokat ile irkildi. Ve Pembe Köşkü terk etdi.
BAYAR da tıpkı İNÖNÜ gibi koyu bir Amerikan muhibi idi.
Cumhurbaşkanı intihab edildikden sonra
T.C. Devletini babasının sığır çiftliği zanneden BAYAR da şöyle dedi;
“Türkiye’yi Küçük Amerika yapacağım!”
T.C Devletini, Küçük Amerika yapdı,
Türk milletini, Küçük Amerikan milleti yapdı,
Askerlik teşkilâtını da Amerikadan tam olarak alsa idi şâyet
Ordumuzu da “Küçük Amerikan Ordusu” yapacak idi.
Fakat yapamadı!..
Teşkil edildği 1774 senesiden beri Amerika’da sâdece ”iki sınıf asker” var idi.
1. Mükellef Er
2. Muvazzaf Zâbit
Türk Ordusunu Amerika’nın kuyruğunda NATO’ya nikahlayan BAYAR-MENDERES ikilisi
Amerikan Ordusunda olmayan bir asker sınıfını, bizim ordumuzda teşkil etdi;
“Mükellef astsubaylık”
Ve böylece beyaz subaylarımız;
BAYAR-MENDERES döneminde de tertip etmeyi becerdi!..
Ne diyeyim?.. Helâl olsun, efendi subay gardeşlerimize!..
* * * * *
Yelesinden kavice kavradıkları küheylan “Demir gıratı” şahlandırıp da Kanser virüsü gibi en ince damarlarına kadar girdikleri devleti Babalarından mirâs sığır çitliği gibi hovardaca idare etmeye başlayan BAYAR-MENDERES ikilisi Türkiyeyi 1952 senesinde NATO’ya nikahladı.
Bir sene sonra da harb esiri askerlere yapılacak muameleye dair sözleşmeyi imzaladı. 1949 seneli Cenevre Sözleşmesinde, BAYAR-MENDERES ikilisi “Astsubay” dediği askerlere işde, şu kelimeleri yakışdırdı!.. Eski Tüfek - 2019
|
* * * * *
T.C Devletinin tepesinde tam 11 sene saltanât süren BAYAR-MENDERES ikilisi
1960 senesinin 27 Mayıs sabahına “subay darbesi” ile uyandı!..
Bu subay darbesi ile de
Gitdi tekâüd zâbit Celâl Bey, geldi tekâüd zâbit Cemal Ağa!...
Al BAYAR’ı, vur GÜRSEL’e…
ATATÜRK ilke ve inkılâpları kılavuzluğunda
Memleketin idaresine el koyduğunu söyleyen 27 Mayıs’ın darbeci subayları,
Evvelâ orduyu zapd-u rapt altına almak ile işe başladı.
BAYAR-MENDERES ikilisinin “subay yapmak şartı ile” teşkil etdiği “mükellef astsubayları”
27 Mayıs’ın darbeci subayları, “muvazzaf köle astsubay” yapmak için hemen kolları sıvadılar.
Uzun zamândan beri gizlice hazırladıkları TSK İç Hizmet Kânununu
27 Mayıs subay darbesinden sâdece 7 ay sonra tezgaha sürdüler…
5802 sayılı kânunun 1951 senesinde “mükellef astsubay” olarak tefrik etdiği askerleri
“Muvazzaf astsubay” yapmak için darbeci subaylar,
Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE’yi kurşun asker olarak mayın hattına sürdüler…
27 Mayıs subay darbesinin tetikci kurşun askeri Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE,
“Mükellef astsubay” ı ömür boyu köle demek olan “muvazzaf astsubay” yapmak için
Yumuşak geçişli bir “darbe tezgahı” hazırladı.
TSK İç Hizmet Kânunu olarak tesmiye edilen bu darbe kânununun
27 Mayıs darbe meclisinde görüşülmesi için
Darbeci binbaşı Selahattin ÖZGÜR’ün verdiği kânun teklifinin “Gerekçe”sine şöyle bir göz atalım;
Madde 3. — Bu maddenin tedvininde 2771 sayılı Kanunun 2 nci maddesi esas olarak alınmıştır.
"Erbaş" tarifi, "astsubaylar" hususi bir kanunla (1951_5802. IRBIK) bu tarifin dışında kaldığından onbaşı, çavuşlarla uzatmalı ve uzman onbaşı ve çavuşlar ithal edilmek üzere yazılmıştır.
Hususi kanunu (1951_5802. IRBIK) ile statüsü belirtilmiş olan "astsubaylar" ayrıca tarif edilmiştir.
"Erat" ve "gedikli" tâbirleri "Astsubay Statüsünün" doğması sebebi ile kaldırılmıştır.
|
"Mükellef astsubaylığın" 27 Mayıs darbeci subaylar marifeti ile “muvazzaf astsubaylığa” tebdil edilmesi için
Güvenlik Komisyonu Araştırma ve İnceleme Kurulu Üyesi sıfatı ile
Tetikci kurşun asker Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE, darbe meclisinde şu incileri yumurtaladı…
TSK İç Hizmet Kânûn Teklifi, Birleşim 58;
Ahmet KERSE: (…) Önce astsubayların erattan ayrılması meselesini izah edeyim. Astsubaylar eski İç Hizmet Kanununa (1935_2771. IRBIK) göre erattan sayılırlardı. İç Hizmet Kanununda bir değişiklik yapılmadı, değişmedi, ama, 5802 sayılı ayrı bir kanunla astsubayların statüsü değişti. Buna rağmen astsubaylar erlerle aynı tâbir içinde sayılmakta devam etti. Gediklilere astsubay dendi ama, İç Hizmet Kanununa göre gene erbaş tâbiri içinde kaldı.
Şimdi biz bunu çıkarıyoruz, erattan ayırıyoruz. Erbaş tâbirini kıtadan yetişen onbaşı, çavuş, uzatmalı, uzman çavuşa inhisar ettiriyoruz. Bunların tariflerini yapıyoruz, hudutlarını gösteriyoruz. (…)
AHMET KERSE — Eski kânununda “erat” tâbirine “erlerle astsubaylar” dâhildi. Er sınıfına dâhil olanlar da erlerin aldıkları şeyi alsınlar denilmişti.
Fakat 5802 sayılı Kânun bunların bir kısım haklarını teminat altına almıştır. Yalnız iç çamaşırını erler gibi alırlardı, şimdi alamıyacaklardır.
|
Kânun teklifini hazırlayan darbeci Kurmay Binbaşı Selahattin ÖZGÜR
Ve dahi
Kânun Gerekcesini tezgahlayan kurşun asker Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE,
Mükellef astsubay” ı “muvazzaf köle astsubay” yapmak için
İlk darbeyi 1961 senesinde işde, böyle vurdular.
İkinci ve son darbeyi de
926 sayılı kânun ile 1967 senesinde gene 27 Mayıs’ın darbeci beyaz subayları vuracak idi…
* * * * *
1774 senesinden beri Amerikan Ordusunda olduğu gibi
1949 senesinde Amerikan Devletinin teşkil etdiği NATO’da da iki sınıf asker var;
1. Er
2. Subay
1952 senesinde NATO’ya üye olan Türk Devletinin ordusunda “iki sınıf” asker olması gerekiyor idi.
211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu üçüncü maddeye bakar iseniz
Türk Ordusunda tam 6 sınıf asker olduğun görürsünüz;
MADDE 3— Askerler ve Rütbeler:
a) Askerler
1. Er 2. Erbaş 3. Astsubay 4. Askerî Öğrenci 5. Askerî memur 6. Subay |
Fakat
Genelkurmay Başkanlığının NATO’ya beyan etdiği “asker sınıflarına” bakdığımızda
Subaylar hâriç olmak üzere sâdece “bir sınıf asker” olduğunu görüyoruz.
“Subay” sınıfına dâhil olmadığına göre
“Astsubay” dedikleri asker sınıfının aslında NATO’ya göre “er” olduğunu anlıyoruz.
Bu “ikili kıvırmayı” izah edebilecek bir tek dahi olsa şerefli bir subayımız var mı acap?
27 Mayıs darbeci subaylarının
Darbenin hemen ertesi senesinde tertip etdikleri
211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu isimli “darbe” kânunu ile;
Fakat aynı zamanda,
* * * * *
1914 senesinde yazdığı Zâbit ve Kumandan ile Hasb-ı Hâl'de Osmanlı Zâbiti Erkân-ıharbiye Kaymakamı Mustafa Kemâl;
Eski Tüfek - 2019
|
Târihci olduğunu söyleyip de
Târihin ırzına geçen zübük subaylardan birisi olan
Kara Doktor Öğretmen Albay Tahsin ÜNAL
1965 senesinde “bölüğün anası” "astsubaydır" dedi.
Şimdi, Tahsin Hocam;
Bölüğün “çocuğu” kim?
Bölüğün “anası” kim?
Peki,
Hazır, siz subaylar Türk Silahlı Kuvvetleri bir “ailedir” deyip duruyorsunuz!
Öyle ise bir de “koca” olmalı, değil mi?
Kara Doktor Öğretmen Albay Tahsin ÜNAL’ a şu suâli sormak,
Emekli "astsubay" Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK'ın boynuna borç oldu!..
Tahsin Hocam, “ bölüğün anası olan biz astsubayların kocası ” kim?
Siz subaylar mı yoksa?..
* * * * *
27 Mayıs’ı tertip eden darbeci subaylarımız,
Darbeden 7 sene sonra bir kânun tertip etdiler.
TSK Personel Kânunu ismini verdikleri bu “darbe kânunu” ile
“Mükellef asker” olan “astsubay” sınıfını cebren “muvazzaf astsubay” sınıfına tebdil etdiler.
Bu darbeci subaylarımız Türk Ordusunu da
“Muvazzaf astsubay” asker sınıfına sahip olan ilk devlet ve tek ordu yapdılar.
Aşağıda gördüğünüz 926 sayılı TSK Personel Kânunu;
“Muvazzaf” ve “astsubay” kelimelerini “muvazzaf astsubay” şeklinde bir araya getiren ilk kânundur!
Bu hakikâti de Asubay Tefrikası 6-10 ’da ve ilk defa siz kıymetli okuyanlar görüyorsunuz…
|
İşde,
27 Mayıs subay darbesinden 6 sene sonra
926 sayı ile kânunlaşan TSK Personel Kânununa imza veren
Gene darbeci subayların başını çekdiği vekiller…
|
Darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa,
Padişah Sultan II. Abdülhamid’e rağmen hazırladığı bir darbe kânunu ile
Küçük Zâbit Nizâmnâmesi ile 1909 senesinde “daimî küçük zâbit” sınıfını teşkil etmiş idi.
Kurucu Reisicumhur Mustafa Kemâl ATATÜRK,
Küçük zâbit sınıfını “mükellef asker” sınıfı olarak 1927 senesinde teşkil etmiş idi.
Fakat
Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün subayları olduğunu söyleyen 27 Mayıs’ın darbeci subayları,
1967 senesinde tertip etdikleri 926 sayılı “darbe kânunu” ile
Başbakan MENDERES’in 1951 senesinde “mükellef asker” sınıfı olarak teşkil etdiği “astsubaylığı”
1967 senesinde cebren ve hile “muvazzaf asker” sınıfına tebdil etdiler.
Bu cümleden olmak üzere; “Muvazzaf astsubay” tâbirini ilk defâ olmak üzere
926 sayılı bu “darbe kânunu” ile askerî mevzuâtımıza 27 Mayıs’ın darbeci subayları dahil etdiler.
Padişah Sultan II. Abdülhamid, Orduyu Humayûn’da “küçük zâbit” isimli “ortada sandık” bir asker sınıfı isdemiyor idi.
Fakat
31 Mart darbecisi Müşir Mahmut Şevket Paşa;
“Küçük zâbit” isimli “ortada sandık” asker sınıfını,
1909 senesinde Padişah Sultan II. Abdülhamid’e rağmen teşkil etdi.
1935 senesinde Reisicumhur ATATÜRK, “küçük zâbitliği” “mükellef” bir asker sınıfı olarak teşkil etdi.
1951 senesinde de Başbakan Adnan MENDERES,
“Astsubay” ismini verdiği asker sınıfını “mükellef” bir asker sınıfı olarak teşkil etdi.
“Küçük zâbit” olarak bildiğimiz asker sınıfını Harbiye Nâzırı darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa 1909 senesinde Sultan II. Abdülhamid’e rağmen teşkil etmiş idi. Eski Tüfek - 2019
|
Bugün "muvazzaf astsubay" olarak bildiğimiz asker sınıfını ise 27 Mayıs’ın darbeci subayları 926 sayılı TSK Personel Kânunu ile Hem Reisicumhur Mustafa Kemâl ATATÜRK’e rağmen Hem de Başbakan Adnan MENDERES’e rağmen teşkil etdiler.
Eski Tüfek - 2019
|
* * * * *
Darbeci subay zottirik Kenan ve darbe arkadaşı 4 subay,
1982 senesinde bir Anayasa tezgahladı. Bu Anayasa’nın 11’inci maddesi şunu emreder;
2002 senesinde imzaladığın Astubay Meslek Yüksek Okulları Kânunu’nda “Ara kademe” tâbiri yok!
Fakat 2003 senesinde imzaladığın Astubay Meslek Yüksek Okulları Yönetmeliği’nde “Ara kademe” tâbiri var.
Ömrünün neredeyse nısfını Millî Savunma Bakanlığı koltuğunda heba eden Vecdi GÖNÜL’e soruyorum;
Yukarıda gördüğün Anayasa’nın 11’inci maddesinden senin haberin var mı?
2003 senesinde imzaladığın Astubay Meslek Yüksek Okulları Yönetmeliğindeki “Ara kademe” tâbirini Vecdi GÖNÜL, sen, nerenden uydurdun?.. Eski Tüfek - 2019
|
* * * * *
Bu satırları okuduğunuz 2019 senesinden tam 10 sene evvel
Kara Kuvvetleri K.lığı EDOK Okullar Komutanlığı, bir kitap neşretdi; “Astsubay Okulları Tarihi”.
Bu târihce kitabında Kara Kuvvetleri Komutanlığı,
“Astsubay” dediği askeri, şöyle târif etdi;
“Orta kademe yönetici”
* * * * *
2011 senesinde Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN,
2547 sayılı Yüksek Öğretim Kânununda bir değişiklik yapdı.
Bu kânunun;
Üçüncü maddesinin “l” fıkrasındaki “Ön Lisans” tâbirinin açıklamasında yer alan “ara kademe insan gücü” tâbirini
“nitelikli insan gücü” olarak değişdirdi.
Bugüne kadar tam 8 koca sene deverân eylemesine rağmen;
Yüksek Öğretim Kânununda yapılan bu değişikliğe kör bakmaya devam ediyorlar!..
Ne diyeyim!..
Ordumuzun siz “ara kademe yöneticilerine” hayırlı, kademli olsun!..
* * * * *
Saatli Maarif takvimi 03 Nisan 2013 târihini gösderdiği Çarşamba gününde
Genelkurmay Başkanlığımız, karargahda yabancı bir “eri” misafir etdi.
Bu misafir “er”, ABD Deniz Kuvvetlerinden Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr. idi.
Almanya/Stuttgart’da konuşlu oaln
ABD Avrupa Komutanlığı EUCOM’un “Kıdemli Er”’i olan Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,
Evvelâ Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in acı kahvesini içdi,
Akabinde “meslekdaşı” “Genelkurmay Başkanlığı Astsubayı” Astsubay Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK’ı ziyâret etdi,
Nihayetinde de “Astsubay Üst Karargah Hizmetleri Eğitimi” ismini verdiğimiz ucube mektebe gitdi.
ABD Hava Kuvvetlerinden Binbaşı Elizabeth APTEKAR,
EUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın bu ziyâretini,
ABD Avrupa Kuvvetler Komutanlığına ait EUCOM isimli örütbağda 08 Nisan 2013 Pazartesi günü haber yapdı.
(http://www.eucom.mil/media-library/photo/24821/fleet-master-chief-petty-officer-roy-m-maddocks-jr-spoke-with-more-than-100-students-of-the-sixth-class-at-the-sergeants-major-academy) bağlantısında münteşir 08 Nisan 2013 târihli haber.
Hava Binbaşı Elizabeth APTEKAR’ın 03 Nisan 2013 târihli başka bir haberinde
EUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in;
* * * * *
27 Mayıs darbecisi bir subayın mahdumu olan Ümit ÖZDAĞ,
Siyâset konusunda "Profesör doktor" unvânlı bir âlim idi.
Fakat
“Assubay” dediği köle asker sınfının târihi konusunda ise Ümit Hoca tam bir câhil idi.
Câhil Ümit Hoca;
18 Ekim 2013 târihinin mübârek Cuma günü Sözcü gazetesindeki köşesinde
Sözde “Dünya Assubaylar Günü” vesilesi ile bir makâle yayınladı.
Bu makâlesinde Prof.Dr. Ümit ÖZDAĞ, “assubaylar” için şu incileri dökdü;
İşde,
Türk Dil Kurumu’na göre "tampon" kelimesinin anlamları...
Ey “assubay” meslekdaşlarım;
Seç, beğen al, kendine yakışanı!..
Dervişin fikri ne ise zikri de odur, değil mi?..
* * * * *
15 Temmuz’dan sâdece bir ay sonra,
18 Ağustos 2016 Perşembe günü Başbakan Binali YILDIRIM
15 Temmuz akşamı şehit edilen “Astsubay” Ömer HALİSDEMİR için şöyle dedi;
“Kahraman” ve “delikanlı.”
* * * * *
17 Haziran 2019 Pazartesi günü
Milli Savunma Üniversitesine ait
(https://www.msu.edu.tr/tanitim/KAMYO/KAMYOKitapcik.pdf) isimli siteye şöyle bir bakdım.
Kara Astsbay Meslek Yüksek Okulu’nun târihcesini neşretdikleri bu bağlantıda
Kara astsubaylarının “orta kademe yönetici” olduğu yazıyor idi!...
Kaynak:
MSÜ’ye ait (https://www.msu.edu.tr/tanitim/KAMYO/KAMYOKitapcik.pdf) isimli bağlantıda münteşir
KAMYO e-Kitapcığının 7’nci sayfası.
İndirme Târihi: 17 Haziran 2019 Pazartesi, saat: 10:15.
* * * * *
17 Haziran 2019 Pazartesi günü
Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okuluna ait
(http://www.damyo.edu.tr/Sayfalar/Kurumsal/tarihce.html) isimli siteye şöyle bir bakdım.
Deni Astsbay Meslek Yüksek Okulu’nun târihcesini neşretdikleri bu bağlantıda
Deniz astsubaylarının “subay ile erbaş ve er arasında görev yapan asker” olduğu yazıyor idi!...
Kaynak: Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okuluna ait
(http://www.damyo.edu.tr/Sayfalar/Kurumsal/tarihce.html) isimli bağlantıda münteşir okul târihcesi.
İndirme Târihi: 17 Haziran 2019 Pazartesi, saat: 10:18.
* * * * *
Ve en nihâyetinde Geldik, "astsubay" dediğimiz askerlere yakışdırılan unvân, isim, sıfat ve lakaplar silsilesinin sonuncusuna…
Hulusi AKAR;
Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmay Başkanlığı yapdığı dönemlerde
Astsubaylar lehine “hiçbir iş yapmayan subay oldu...”
Fakat aynı Hulusi AKAR;
Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmay Başkanlığı yapdığı senelerde Ve dahi Şimdi de Millî Savunma Bakanlığı yapdığı şu güne kadar
Astsubaylar hakkında “en fazla laf eden subay oldu...”
|
(https://www.takvim.com.tr/guncel/2019/01/25/bakan-akardan-astsubaylara-mujde) isimli bağlantısında,
Takvim gazetesi 25 Ocak 2019 Cuma günü bir haber neşretdi.
Bu haberde yazdığına göre Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR,
Astsubaylar için şu sıfat ve lakapları söyledi…
25 Ocak 2019 senesinin mübârek Cuma günü Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR Astsubaylar için şu "lafları" etdi;
Hulusi AKAR astsubayı böyle târif eder iken, Subayımızın iki eli nerede ve ne yapıyor acap?..
Allah Allah!... Kim imiş bu kaşarlı köleler?..
Eski Tüfek - 2019
|
Hayyam;
Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz demiş idi.
Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz! İki başımız var, bir tek gövdemiz. Ne kadar dönersem döneyim çevrende; Er geç baş başa verecek değil miyiz?
Bir gövdede “iki baş” olur mu, Allah aşkına?.. Bir orduda "iki baş” olur mu, Allah aşkına?..
|
Takvim gazetesine ait
(https://www.takvim.com.tr/guncel/2019/01/25/bakan-akardan-astsubaylara-mujde) isimli bağlantıda
25 Ocak 2019 Cuma günü neşredilen haber
* * * * *
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Asubay Tefrikası 6-9 Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
Asubay Tefrikası’nın altıncı bölüm, Dokuzuncu kısımını teşkil eden bu makâlemizde Bugün biz, biricik suâl soracağız!.. * * * * *
Devlet konusunda atamız Göklerin Oğlu, Sekizyüz sene evvelinden şöyle seslendi, bize; |
* * * * *
Dünyânın en büyük heykelinin üzerinden Bütün dünyâya meydân okuyan gurur, cesur ve heybetli duruşu ile Moğolistan’ın uçsuz bucaksız bozkırına Amansız bir bakış fırtlatan Cihan Hükümdârı,
Askerlik konusunda ise şu üç nasihatı gönderdi, bize;
|
* * * * *
Fakirlik sınırının yarısı kadar emekli maaşı alan köle astsubaylar inim inim inler iken, 6 çeşit tazminâtı midelerine tıka basa doldurdukdan sonra Bugünlerde ortalıkda külhan beyi gibi dolaşır iken biz asubayları kasdederek
“Arkadaşlar; subayı ve astsubayı ile biz, et ile tırnak gibiyiz” Diyerek dübürden üfüren gebeşlerin kulakları çınlasın!.. “Tırnak” olup da subayların götünü kaşımaya benim hiç niyetim yok!..
Çünkü; Asubay ben Şükrü IRBIK, ne "et"im ne de "tırnak." "Et" kimdir?, Sen, kime "tırnak" diyorsun, be dangalak?..
|
* * * * *
Kıymetli okuyanlar ve muhterem asubay meslekdaşlarım!
Cengiz Han’ın dediği gibi;
Devlet silâh ile kurulur!
Fakat kalem ve kânun ile idare edilir!
Atamızın bu harika sözünün mütemmim cüz’ü olmak üzere
Biz de şöyle desek herhâlde münasip olur;
Devlet, kânûnu olduğu sürece yaşar!
Yeri gelmiş iken şu güzel sözü de söyleyelim de
Maksadımız tam hâsıl olsun.
Asker;
Midesi üsdünde yürür,
Gitdiği yere kendi kânûnunu da götürür!
Dünyânın gelmiş geçmiş en büyük askeri olan bilge ve kahraman atamız Cengiz Han,
Devlet ve askerlik konusunda sekiz asır evvelinden böyle dedi ve böyle yapdı!..
Peki,
Atamız Cengiz Han’ın mirâsı üzerinden,
Bilgelik taslayan cüce beyinli zübük devlet adamlarımız
Ve
Kahramanlık devşiren sömürgen beyaz subaylarımız
Devlet ve askerlik konusunda bugüne kadar ne haltlar etmiş acap?
* * * * *
Zottirik Kenân’ın 12 Eylül subay darbesi ile peydahladığı 1982 Anayasası’nın ikinci cümlesi şöyle der;
“Türkiye Cumhuriyeti bir hukûk devletidir.”
İkinci Halifemiz Hz. Ömer (R.a)’in,
“El âdl-ü esâs ül mülk” vecizinin üzerine inşâ edilmiş bir devletden bahsediyor bu cümle, zâhiren.
Ȃdâlet üzerine inşâ edilen bir devletde
Kânûnların da âdâlet (Anayasa) üzerine inşâ edilmesi icâb eder, değil mi?
Ben Eski Tüfek de öyle olduğunu zannediyor idim. Bir gün dedim ki kendime...
Askeriyemizin bugüne kadar meriyyete koyduğu temel idârî ve cezâ kânûnları da acap
Anayasamıza göre mi inşâ edildi?
İnşâ edilmediğini bugüne kadar defâlarca ve bizzat tecrübe ederek öğrenmiş idim aslında.
Fakat
Gene de yanılmak umudu ile bir dilekce yolladım, Millî Savunma Bakanlığımıza.
Dedim ki Bakanımıza;
Askeriyemizin temel idârî ve cezâ kânûnları,
Meşrûiyetini, eskilerin deyişi ile “kuvve-i teşriyyesini” Anayasamızın hangi maddesinden alıyor?
KONU: Askerî Kânûnların Anayasa Dayanağı Hakkında. İLGİ: (a) 2709 sayı ve 18/10/1982 târihli T.C. Anayasası (b) 211 sayı ve 4/1/1961 târihli TSK İç Hizmet Kânûnu. (c) 926 sayı ve 27/7/1967 târihli TSK Personel Kânûnu. (ç) 1632 sayı ve 22/5/1930 târihli Askerî Cezâ Kânûnu. (d) 6413 sayı ve 31/01/2013 târihli TSK Disiplin Kânûnu. (e) 4982 sayı ve 09 Ekim 2003 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânûnu. (f) 2004/7189 sayı ve 19 Nisan 2004 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânûnunun Uygulanmasına İlişkin Esâs ve Usûller Hakkında Yönetmelik.
1. İlgi (a)’da mezkûr T.C. Anayasası’nın; “IV. İdare, A. İdârenin esâsları, 1. İdârenin bütünlüğü ve kamu tüzelkişiliği” altbaşlığındaki 123’üncü maddesi birinci fıkrası; “İdarenin, kuruluş ve görevleriyle bir bütün olduğunu ve kânûn ile düzenleneceği” hükmünü âmirdir.
2. İlgi (a)’da mezkûr T.C. Anayasası’nın; “XI. Anayasanın bağlayıcılığı ve Üstünlüğü” altbaşlığında yer alan onbirinci maddesi; a. Birinci fıkrası “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idâre makâmlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları” olduğu, b. İkinci fıkrası da “Kânûnların Anayasaya aykırı olamayacağı” hükümlerini âmirdir.
3. İlgi (b-d)’de mezkûr askerî kânûnların, Anayasanın yukarıda mezkûr hükümleri muvâcehesinde hazırlandığında şüphe yokdur. Ancak ne var ki söze konu bu askerî kânûnların metinlerinde, meşrûiyetini Anayasanın hangi maddelerinden aldığına dair de hiçbir hüküm ya da atıf yokdur.
4. İlgi (b-d)’de mezkûr askerî kânûnların meşrû iyetini Anayasanın hangi maddelerinden aldığını İlgi (e ve f) mevzuât muvâcehesinde tarafıma bildirmesini Millî Savunma Bakanlığımızdan saygılarımla arz eylerim. 05.02.2017. 1700171525. Şükrü IRBIK |
Yukarıda gördüğünüz gibi bu dilekceme cevâp verme süresi çokdan doldu.
Fakat
Millî Savunma Bakanlığımızdan ne ses geldi, ne de selen!..
Bu davranışı ile Millî Savunma Bakanlığı, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kânûnunu resmen ihlâl etdi.
Hukûk devleti olduğumuzu Anayasamıza yazmak ile iş bitmiyor!
Riayet etmez isen de şâyet Anayasa’nın bu emrinin hiçbir hükmü olmuyor.
Anayasaya riayet edecek haysiyetli ve şerefli asker ve devlet adamlarımızın da olması gerekiyor.
Fakat,
Bugün meriyyetde olan temel askerî idârî ve cezâ kânûnlarımızın Anayasaya göre meşrûiyeti yok!
Yukarıdaki dilekcemde bahsetdiğim askerî kânûnların, Anayasamız nezdinde aslında hiçbir kıymeti yok!
Vardığım netice itibâriyle ben, bunu gördüm!
Subay darbelerinin meş’um karanlığında tertiplenen bu kânûnlar ile beyaz subaylarımız,
Türk Ordusunu Anayasa’ya aykırı olarak teşkil ve tanzim etmişler!
Fakat askeriyemizde;
Bilen yok!
Çünkü Anayasamızda yok!
Bakınız,
1632 sayılı Askerî Cezâ Kânûnumuzda idam cezâsı bugün bile hâlâ var.
İdam cezâsının ilga edildiği 2002 senesinden bugüne kadar geçen 17 sene içinde var ise şâyet,
İdam etdiğimiz askerleri, Anayasa’nın hangi maddesine göre idam etmişiz, belli değil.
Çünkü Askerî Cezâ Kânûnunun Anayasa dayanağı yok! Beyaz subaylarımız uydurup uydurup yazmışlar!
Sonra da meclisde ayartdıkları yardakcı, şerefsiz siyâsetcilere bu yapdıklarını kânûn diye yutdurmuşlar.
Her 10 senenin sabahına subay darbesi ile uyanan bizim memleketimizin,
1982 senesinde kabul etdiği bir Anayasamız var.
Darbeci subaylarımızın tertip etdiği bu sözde “asker” Anayasamızda sâdece biricik “subay” kelimesi var.
O da AYİM’in “askerî hâkim subayı” hakkında.
Ey vatandaşlar! İşitin bunu!... Anayasamızda, askerliğe dâir bir tek hüküm yok!
Kimimiz “astsubay”,
Kimimiz “assubay”,
Eski Tüfek gibi nev zuhûr kimileri de ATATÜRK’e izâfeten haklı olarak “asubay” diye gıçımızı yırtıyoruz!
Fakat bu unvânların hiçbirisi Anayasamızda yok!
Açın bakın, isderseniz!..
12 Eylül darbecisi zottirik Kenan’ın tertip etdiği 1982 Anayasa’sında;
|
* * * * *
Biliyor musun, ey Çadırcı;
Akıl ile bir konuşmam oldu dün gece;
Sana soracaklarım var, dedim!
Sen ki her bilginin temelisin,
Bana da yol gösdermelisin!
* * * * *
Osmanlı Devletini paylaşmak için
Avrupa devletlerinin başlatdığı Birinci Dünyâ Harbinde Padişah Efendimiz;
Birinci Dünyâ Harbine “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” tâcı ile giren İngiltere,
Harbin sonunda bu tâcını Amerika’ya kapdırdı.
Birinci Dünyâ Harbinin mutlak ve biricik galibi, Amerika oldu.
* * * * *
Tıpkı Birinci Dünyâ Harbinde olduğu gibi
İkinci Dünyâ Harbinin de mutlak ve biricik galibi gene Amerika oldu.
T.C. Devleti, İkinci Dünyâ Harbine doğrudan iştirak etmedi.
Fakat
Harbden sonra bu kez de Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ,
Türk Ordusunu Amerika’nın kucağına oturtdu.
Cumhurbaşkanı İNÖNÜ’nün Amerika ile 1948 senesinde başlatdığı ikili andlaşmalar ile Türkiye,
İkinci Dünyâ Harbinin mağlup devetlerinden bile daha aşağılık duruma düşürüldü.
Amerikan Ordusunun talimatları birebir Türkceye çevrildi ve ordumuzda aynen tatbik edilmeye başlandı.
Elimizde Amerikancadan tercüme talimatlar var idi.
Fakat
Bu talimatlarda sözü edilen Amerikan silah ve echizesi,
Ordumuzda henüz yok idi…
* * * * *
Türkiye;
Amerika’nın teşkil etdiği ve arka bahçesi olan Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’na 1945 senesinde üye oldu.
Türkiye;
Amerika’nın teşkil etdiği ve Amerikanın mutlak emrinde olan NATO’ya 1952 senesinde üye oldu.
Bu cümlelerden de anlaşılacağı üzere;
Hem BM’nin hem de NATO’nun ağası, Amerikan devletidir.
Her iki teşkilâtda da Amerika’nın sesi, Amerika’nın sözü ve Amerika’nın kânunları geçerlidir.
T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK,
T.C. Ordusunu kaç sınıf asker ile teşkil etmiş,
Amerika’da
Ve dahi
Amerika’nın teşkil etdiği ve söz sahibi olduğu BM ve NATO’da kaç sınıf asker var imiş,
Buyurun, bir görelim hele!..
* * * * *
Amerikan Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var?
Askerlik konusunda bizim Anayasamızda vaziyet, yukarıda söylediğim gibi; tam bir rezâlet!..
Fakat
Şunun şurasında daha 200 sene evvel teşkil edilen Coni Ordusunda durum nasıl dersiniz?
Coni kendi askerini;
Dünyâya sonsuz zenginlik vaad eden ve insan hakları pazarlayan Coni’de vaziyet nedir acap?
Bakınız, bizim gözümüze yalan perdesi çekdiren Coni, kendi memleketinde neler yapmış!
* * * * *
Coni kıt’asındaki 13 eyâletde yaşayan vahşi batılılar evvelâ birbirlerini katletdi.
Sonra da sağ kalanlar, 15 Kasım 1777 târihinde bir araya geldi ve bir sözleşme imzâladı.
İsmine Konfederasyon Maddeleri dedikleri bu sözleşme, aslında Coni’nin ilk Anayasası oluyor.
Bu sözleşmeye göre Coni, kendi ordusunu “iki sınıf asker” üzerine teşkil edi;
1. Subay,
2. Er
Emek verip bu Anayasa’nın Türkcesini yazdım!
Okuyanlar anlasın,
Bilmeyenler de öğrensin diye!..
Devletler Birliği Beyânnâmesi, 15 Kasım 1777
(Articles of Confederation, 15 November 1777)
Madde-IX
(...)
Kurultay hâlinde toplanmış Birleşik Devletlerin; kurultayın toplantıları arasındaki müddet zarfında toplanacak ve her devletin bir temsilcisinden teşekkül edecek "Devletler temsil heyeti" unvânı ile bir heyet vücude getirmeğe ve kendi idâreleri altında Birleşik Devletlerin umumî işlerini tedvir için lüzumlu görülen diğer heyetleri ve mülki memuriyetleri ihdâs etmeğe; üyelerden birini başkanlık makâmına getirmeğe (hiç kimse üç senelik bir müddet zarfında bir yıldan fazla başkan vazifesini göremez); Birleşik Devletlerin âmme hizmetleri için tahsil edilmesi lâzım gelen para miktârını tesbit etmeğe ve bunların âmme hizmetlerine sarf edilmek üzere ne şekilde ödenek kayıt olunacağını tâyine; her devlete altı ayda bir borç alınan para veya çıkarılan tahvil miktârını gösteren bir cetvel göndermek sûretiyle borç para almağa ve Birleşik Devletlere ait tahviller çıkarmağa; gemiler inşâ etmeğe veya bunları silâhlandırmağa; kara ordularının mevcudunu tesbit etmeğe; her devletten o devletin beyaz ırka mensup nüfusiyle mütenasip asker toplamasını talep etmeğe (bu taleplere riâyet mecbûridir) iktidârları vardır. Böyle bir talep vukuunda, her devletin yasama organı alay subaylarını tâyin eder, asker toplar. Onları Birleşik Devletlerin hesabına, bir askere lâzım gelen şekilde giydirir, teslih ve teçhiz eder; bu sûretle silâhlandırılan, giydirilen ve teçhiz edilen subaylar ve erler (officers and men) heyet hâlinde toplanmış Birleşik Devletler tarafından tesbit olunacak mahalle tâyin edilen müddet zarfında gideceklerdir. Ancak, eğer heyet hâlinde toplanmış Birleşik Devletler, bazı ahvâl ve şerâitten dolayı, bir takım devletlerin hiç asker göndermemesini veya kendi hissesine düşenden daha az göndermesini ve diğer bir devletin de kendi hissesinden fazla göndermesini uygun görürlerse, bu fazla miktar da, başlarında subayları olmak üzere, bu devletin asıl hissesine düşen asker miktarı gibi giydirilmiş, teçhiz ve teslih edilmiş olarak yollanacaktır. Yalnız eğer o devletin yasama meclisi bu fazla miktarın gönderilmesini kendi emniyetine uygun bulmazsa, bu takdirde emniyetini tehlikeye düşürmeden gönderebileceği miktarı toplayacak, başlarına subay tahsis edecek silâhlandıracak, giydirecek ve teçhiz edecektir. Bu sûretle teslih edilmiş, giydirilmiş ve teçhiz edilmiş subaylar ve erler (officers and men) heyet hâlinde toplanmış Birleşik Devletler tarafından tesbit olunacak mahalle tâyin edilen müddet zarfında gideceklerdir.
İnsan için her şeyin başı, sağlık!
Devlet için de her şeyin başı, Anayasa...
Bu da İngilizcesi...
Articles of Confederation, 15 November 1777
(Devletler Birliği Beyânnâmesi, 15 Kasım 1777)
Article-IX
(...)
The united states in congress assembled shall have authority to appoint a committee, to sit in the recess of congress, to be denominated "A Committee of the States," and to consist of one delegate from each state; and to appoint such other committees and civil officers as may be necessary for managing the general affairs of the united states under their direction--to appoint one of their number to preside, provided that no person be allowed to serve in the office of president more than one year in any term of three years; to ascertain the necessary sums of money to be raised for the service of the united states, and to appropriate and apply the same for defraying the public expences to borrow money, or emit bills on the credit of the united states, transmitting every half year to the respective states an account of the sums of money so borrowed or emitted,--to build and equip a navy--to agree upon the number of land forces, and to make requisitions from each state for its quota, in proportion to the number of white inhabitants in such state; which requisition shall be binding, and thereupon the legislature of each state shall appoint the regimental officers, raise the men and cloth, arm and equip them in a soldier like manner, at the expence of the united states; and the officers and men / subaylar ve erler so cloathed, armed and quipped shall march to the place appointed, and within the time agreed on by the united states in congress assembled: But if the united states in congress assembled shall, on consideration of circumstances judge proper that any state should not raise men, or should raise a smaller number than its quota, and that any other state should raise a greater number of men than the quota thereof, such extra number shall be raised, officered, cloathed, armed and equipped in the same manner as the quota of such state, unless the legislature of such state shall judge that such extra number cannot be safely spared out of the same, in which case they shall raise officer, cloath, arm and equip as many of such extra number as they judge can be safely spared. And the officers and men / subaylar ve erler so cloathed, armed and equipped, shall march to the place appointed, and within the time agreed on by the united states in congress assembled.
1777 senesinde “iki sınıflı ordusunu” teşkil etdikden 10 sene sonra Coni, ilk Anayasası’nı hazırladı.
Kendi meclisi (senato)’nin “ordu teşkil etmek” hakkı olduğunu da bu Anayasa ile teslim ve tescil etdi.
Emek verip bu Anayasa’nın da Türkcesini yazdım!
Herkes okusun, anlasın,
Bilmeyenler de öğrensin diye!.
BİRLEŞİK DEVLETLER ANAYASASI (17 EYLÜL 1787)
(THE CONSTITUTION OF THE UNITED STATES (17 SEPTEMBER 1787)
Biz, Birleşik Devletler halkı; daha mükemmel bir birlik teşkil etmek, adâleti tesis etmek, dâhilî emniyeti sağlamak, müşterek müdafaayı temin etmek, umumî refâhı artırma; kendimizin ve ahfâdımızın hürriyetin nimetlerinden istifâde edebilmesi için işbu Amerika Birleşik Devletleri Anayasasını ısdâr ve tesis eyliyoruz.
Madde-I
Bölüm 8
(…)
Bu da İngilizcesi...
THE CONSTITUTION OF THE UNITED STATES (17 SEPTEMBER 1787)
(BİRLEŞİK DEVLETLER ANAYASASI (17 EYLÜL 1787)
Preamble (Başlangıç)
We the People of the United States, in Order to form a more perfect Union, establish Justice, insure domestic Tranquility, provide for the common defence, promote the general Welfare, and secure the Blessings of Liberty to ourselves and our Posterity, do ordain and establish this Constitution for the United States of America.
Article I (Article 1 - Legislative)
Section 8
11: To declare War, grant Letters of Marque and Reprisal, and make Rules concerning Captures on Land and Water.
12: To raise and support Armies, but no Appropriation of Money to that Use shall be for a longer term than two years.
13: To provide and maintain a Navy.
14: To make Rules for the Government and Regulation of the Land and Naval Forces.
1787 Anayasası Madde-I, Bölüm-8 ile “ordu teşkil etme” hakkını ihrâz eden meclis (senato),
“Başlık-10” (Title-10) altında Coni Silâhlı Kuvvetler Personel Kânûnunu terkip etdi. (US Code Title 10 – Armed Forces, dtd. Aug.10, 1956).
Ve 1956 senesinden beri bu kânûnun aşağıda gördüğünüz maddelerinin tek kelimesine dahi dokunmadı;
Chapter – I / Bölüm – I Page/Sayfa 18 & 19
101. Definitions / Tanımlar;
(b) PERSONNEL GENERALLY. — The following definitions relating to military personnel apply in this title:
(b) Personel: Bu başlık altında sözü edilen askerî personel için aşağıdaki tanımlar geçerlidir.
(1) The term " officer/subay " means a commissioned or warrant officer.
(2) The term " commissioned officer/muvazzaf subay " includes a commissioned warrant officer.
(3) The term " warrant officer/gedikli subay " means a person who holds a commission or warrant in a warrant officer grade.
(4) The term " general officer/general " means an officer of the Army, Air Force, or Marine Corps serving in or having the grade of general, lieutenant general, major general, or brigadier general.
(5) The term " flag officer/amiral " means an officer of the Navy or Coast Guard serving in or having the grade of admiral, vice admiral, rear admiral, or rear admiral (lower half).
(6) The term " enlisted member/ gönüllü er " means a person in an enlisted grade.
(14) The term " medical officer/tabip subayı " means an officer of the Medical Corps of the Army, an officer of the Medical Corps of the Navy, or an officer in the Air Force designated as a medical officer.
(15) The term " dental officer/dişci subayı " means an officer of the Dental Corps of the Army, an officer of the Dental Corps of the Navy, or an officer of the Air Force designated as a dental officer.
İşde, gördünüz!
Coni Anayasası’na göre Coni Ordusunda "iki sınıf asker" var;
Yukarıda gördüğünüz Coni Askerî Personel Kânununun resimli izahı da şöyle oluyor;
* * * * *
Ey, Hayyam; Bu sözleri sen, kim için söyledin, Allah aşkına?..
Bir elde kadeh, bir elde Kur’ân
Bir helâldir işimiz, bir harâm!
Şu yarım yamalak dünyâda
Ne tam kâfiriz ne de tam müslümân!
* * * * *
Bu da Coni Ordusunun subay ve er mevcudu;
İşde, görüyorsunuz!
Ordusundaki “subay ve erlerin” mevcudunu Coni, rütbelerine kadar tek tek vermiş.
Subay ve er sınıfındaki her rütbenin aldığı maaşı da gene aylık olarak kamuoyuna ilan ediyor.
31 Ocak 2019 Perşembe gününe ait yukarıda gördüğünüz Coni asker mevcudunun
Subay ve er oranları da şöyle;
Yukarıda gördüğünüz bu subay-er oranı,
İngiliz ve Alman Orduları için de aynı…
Aşağıda gördüğünüz çizelgede ise Amerikan ordusunda;
Herbir “subay başına düşen er sayısının” senelere göre "azalış" oranlarını görüyorsunuz.
Yukarıdaki çizelgenin bizlere söylediği çarpıcı bilgiler şunlardır.
2000 senesinden 2015 senesine kadar geçen 15 sene içinde;
Yapılan bu işlemlere mefhumu muhalifinden bakınca ortaya şu netice çıkıyor; Amerikan Ordusunda “er başına düşen subay sayısı”, her sene biraz daha artıyor! |
Aşağıdaki çizelgede;
Subaylarımızın “astsubay” dediği köle asker sayısının son 63 senede içindeki "artış" hızını görüyorsunuz.
Yukarıdaki çizelgede gördüğünüz üzere;
|
1951 senesinden 2014 senesine kadar geçen 63 senede;
Zannedersin ki Türkiye, Üçüncü Dünyâ Harbine hazırlanıyor...
Amerikan Ordusunda Er sayısı sürekli olarak azaltılır iken,
NATO’ya göre Ordumuzun “Er” sınıfına dahil olan “Astsubay” sayısı acap niye sürekli olarak artıyor?
* * * * *
T.C Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var İdi?
1777 senesinde Coni ordusunda olduğu gibi
T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK de
1927 senesinde T.C Ordusunu iki sınıf asker ile teşkil etdi;
1. Mükellef Nefer (Efrad, Er)
2. Muvazzaf zâbit (zâbit vekili (asteğmen) dâhil bütün subaylar)
İşde kânunu.
* * * * *
T.C Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var İdi?
Türkiye Cumhuriyeti Ordusunun ilk Askerî Cezâ Kânununu
Cumhuriyeti teşkil eden zâbitân heyeti 1930 senesinde tertip etdi.
Dönemin Başvekili tekâüd zâbit İsmet İNÖNÜ,
T.C. Ordusunun ilk Askerî Cezâ Kânununun Gerekcesini (Esbâb-ı Mucibe) TBMM'ye şöyle arz eyledi;
1632 sayı ile 1930 senesinde kânunlaşan yeni Cumhuriyet Ordusu'nun ilk Askerî Cezâ Kânunu;
Fransa, Almanya, Belçika gibi büyük devletlerin askerî ceza kanunları tetkik edildikten sonra
Ve
Ötedenberi askerî teşkilâtımızın muvazi gittiği Alman kanunları esas tutularak
Fakat aynı zamanda
Fransa’da bir kaç senelik uzun bir tetkik neticesinde kabul edilmiş olan 1928 tarihli kanundan da istifade olunarak tanzim kılınmış idi.
Cumhuriyeti teşkil eden Zâbitân Heyeti;
Cumhuriyet Ordusunu da şu iki sınıf asker ile teşkil etdi;
1. Zâbit
2. Efrât
* * * * *
T.C Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var İdi?
1777 senesinde Coni ordusunda olduğu gibi
T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK de
933 senesinde T.C Ordusunu iki sınıf asker ile teşkil etdi;
1. Mükellef Nefer (Efrad, Er)
2. Muvazzaf zâbit (zâbit vekili (asteğmen) dâhil bütün subaylar)
İşde,
1933 sene ve 2183 Sayılı Askerî Cezâ Kânununa Müzeyyel Kânun’un TBMM zabıtı;
|
REFİK ŞEVKET B. (Manisa) — Efendim, bendenizin maruzatım esasa ait değildir. Çünkü müzakeresinde bulundum. Yalnız bunu müzakere edip çıkardıktan sonra Heyeti Umumiyeden bir karar çıktı. O kararla bunu telif etmek için encümen mazbata muharriri arkadaşımızın ve Müdafaai Milliye vekili arkadaşımızın nazarı dikkatlerini celbederim. Kelime tashihi meselesidir.
Birinci madde zâbitleri,
İkinci madde zâbitândan maada (başka, IRBIK) aksamı askeriyeyi ihtiva ediyor.
Bundan evvel jandarmaların kanununa ait bir tadilname geldi. O tadilname dolayısile Millî Müdafaa encümenimizin ve
Dahiliye encümenimizin tetkikatı var, orada askerleri tasnif eder ve bu tasnifte müşterek noktai nazarlar gösteren
iki kanundan bahsediliyor. 1111 numaralı kanunla (Madde-1. IRBIK). diğer bir kanun (1930_1632, Madde-3. IRBIK).
İkisi de bilhassa şu ifadeyi kullanıyor.
«Neferden zâbit vekiline kadar olanlara "efrat" denir.»
Binaenaleyh müşirden zâbit vekiline kadar - onlar da dahil - zâbit deniyor.
Askerlik teşkilâtı budur.
Binaenaleyh "neferin" içinde: Onbaşı, çavuş, küçük zâbit ve gedikli zâbitler dahil
olduğuna göre birinci maddenin ihtiva ettiği kısımdaki bu karar sarahaten göstermiştir ki küçük zâbit
tabirine "nefer" de dahildir.
"Neferin" dahil olduğu bir zümreyi, yalnız zâbitâna mahsus olan bir zümre içine koymak;
* * * * *
T.C Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var İdi?
1777 senesinde Coni ordusunda olduğu gibi
T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK de
1935 senesinde T.C Ordusunu iki sınıf asker ile teşkil etdi;
İşde, kânunu…
Türkiye Cumhuriyetini teşkil eden Kurucu Reisicumhur Mustafa Kemâl ATATÜRK;
1935 senesinde tasdik etdiği yukarıda gördüğünüz 2771 sayılı Kânunun,
Aşağıda gördüğünüz dördüncü maddesi ile
Cümhuriyet Ordusunu da;
1. Muvazzaf "subay"
2. Mükellef "erât" olmak üzere iki sınıf asker ile teşkil etdi.
İki sınıflı askeri olan T.C Ordusuna ilk darbeyi ATATÜRK’ün subayları olduğunu söyleyen 1960 darbeci subayları vurdu!
Götlerinden uydurdukları ve “astsubay” olarak tesmiye etdikleri asker sınıfını da Darbeden sâdece sekiz ay sonra “üçüncü asker sınıfı” olarak ordumuzun demirbaşına kayıt etdiler. İşde, kânunu ... |
* * * * *
NATO’da Kaç Sınıf Asker Var?
Coni’nin kucağına oturan zamânın siyâsetcisi ve conisever kimi subaylarımızın pışpışlaması ile
Meclise getirilen aşağıda gördüğünüz 5886 sayılı şu kânun
Beyni midesine bağlı vekillerin gözünü kapatarak verdiği reyler ile Meclisden bir çırpıda geçirildi.
Ve böylece Türkiye
1952 senesinde NATO’nun doğu sınırlarını canı bahâsına bekleyen hasbi cendermesi oldu!
|
5886 sayılı kânunu imzâlamak ile Türkiye,
İşbu Andlaşmaya taraf olduğunu bütün dünyâya ilân etdi.
Bu irâdesinin tabii neticesi olarak Türkiye aynı zamânda;
Türk Ordu teşkilâtını “2 sınıflı asker” üzerine tertip edeceğini de taahhüt etdi.
NATO üyeliğini kabul etmekle birlikde Türkiye Devleti,
NATO’da asker sınıflarını tesbit ve tefrik eden STANAG 2116’yı da kabul etdi.
NATO üyesi ülke ordularının kendi iç hizmetlerine göre tasnif ve teşkil etdikleri elvan çeşit asker sınıfları,
Bu Andıç ile NATO’da belli kurallarda eşitlenir.
|
* * * * *
Sen;
Kendi memleketinde,
Kendi ordunda,
Kendi sınıfına ve kendi rütbene ne dersen de!..
Bu konular ancak senin memleketinde, senin ordunda ve sâdece seni ırgalar!..
Lâkin,
Nerede olursa olsun; NATO bayrağı altında içtima eyleyip de tekmil verdiğin dakikada
Sen, susarsın!
Coni ve Tomi’nin beygiri osdurur!
Neticeten;
1. Man: Er, 2. Conscript: Celp eri, 3. Drafted: Celp eri, 4. Enlisted: Gönüllü er, 5. Enlisted Man: Gönüllü er, 6. Enlisted Member: Gönüllü er, 7. Enlisted Personnel: Gönüllü er, 8. Other Ranks: Diğer rütbeler (Er ve Erbaş), 9. Petty Officer: (Deniz) Erbaş, 10. Non Commissioned Officer: (Kara, Hava, Deniz Piyâde) Erbaş |
Kendi askerî mevzuâtında kullandığı bütün bu tâbirlerden Coni,
Sizin “Subay” değil fakat “Er” olduğunuzu anlar.
Bu tâbirlere “Asubay” anlamı yüklemek, câhil olanlara özgüdür.
Fakat
Bizim bu düşüncemiz Coni’nin nazârında hiçbir şey ifâde etmez.
Ve züğürt tesellisinden başka bir işe de yaramaz.
Çünkü her millet kendini, kendi töresi ve kendi kelime dağarı ile târif eder.
Tabiat kânunudur; Oyunu kim kurarsa, kuralını da o koyar!
NATO dediğimiz uluslararası askerî teşkilâtı tesis eden de,
Bu teşkilâtın kuralını koyan da Coni’dir.
NATO görevinde iken derecem OR-7 idi. İşde, sağ tarafda gördüğünüz üzere; Türk Asubayı olarak, bayrak töreninde Er Coniler ile birlikde defâlarca bayrakdâr oldum... Kendi bayrağımı taşımak benim için şereflerin en büyüğüdür, o başka!
Fakat diğer ülkelerin OR-1, OR-2’leri ile birlikde yapdım bu görevi… Coniler için bir tuhaflık yok bu işde. OR-1 ile OR-9 arasında uygulamada hiçbir fark yokdur. Çünkü bu derecelerin hepsi Eratdır. Bana bu görevi veren kişi de aynı karagahda görev yapdığımız Türk Subayımız idi.
Ben Eski Tüfek; NATO’da yardımcı oyuncuyu oynayan bir “Er” olarak söylüyorum!..
Coni’nin kurduğu bu NATO oyununda, bizim ordumuza biçilen görev de Coni’nin uygun gördüğü “yardımcı oyuncuyu” oynamakdır. NATO görevine tefrik edilen subaylarımız da bu hakikâti bal gibi bilirler. Fakat esen yele göre ve işlerine nasıl gelirse öyle anlarlar. Bizzat kendim defâlarca şâhid oldum! Ne hazindir ki kimisi yutkunarak, fakat çoğu da “gönüllü” teslim olurlar bu hakikâte!..
Bugün iç piyasada efelenen kimi subaylarımızın Coni karşısında süt dökmüş kedi gibi, el pençe divân durduğu günleri hatırlıyorum da...
Bir insan nasıl bu kadar evrim geçirebilir? Hem şaşıyorum hem de gülesim geliyor!..
* * * * *
Biz asubaylar kendimizi avutmayalım!
Coni’de iki sınıf asker vardır; Subay ve Er.
Hangi ülke olursa olsun "subay olmayan" her askeri Coni, “Er” olarak telâkki eder.
NATO’da rütbelerini tefrik eden Andıç STANAG 2116’ya göre,
Aslında bizim Genelkurmay Başkanlığımız da kendi Asubaylarını NATO’ya Erat olarak beyân ediyor.
İşde isbatı.
Erlerimiz, Uzman Erbaşlarımız ve Asubaylarımızın hepsi “Erat” torbasının içinde bir arada...
Genelkurmay Başkanlığımızın NATO’ya beyân etdiği yukarıda gördüğünüz İngilizce çizelgenin,
STANAG 2116’ya göre Türkcesi de şöyle oluyor;
İşde, burada gördüğünüz üzere,
Subay gardeşlerimiz hâricinde kalan “diğer askerlerin” hepsini bu torbanın içine tepmişler!..
Genelkurmay Başkanları da biz asubayları NATO’ya “Er” olarak pazarlamış!.
Üsdelik Genelkurmay Başkanlığımız,
Yukarıda gördüğünüz çizelge torbasına hukûkî dayanak olarak da TSK İç Hizmet Kânununu gösdermiş.
Peki, TSK İç Hizmet Kânununda böyle bir sınıflandırma var mı, Sayın Başkanım?..
Ne diyelim, helâl olsun sana vallahi...
Uydurdukları bu nenni ile de son 65 seneden beridir bizi uyutmuşlar!
Ya da biz asubaylar uyumuşuz!..
Bu alavere dalaverede kim, kimi kandırıyor acap?..
* * * * *
Birleşmiş Milletler’de Kaç Sınıf Asker Var?
İsviçre’nin Cenevre şehrinde yapılan toplantı neticesinde,
Üçüncü Cenevre Sözleşmesi olarak bilinen andlaşmayı
59 ülke temsilcisi ile Türkiye, 12 Ağustos 1949 târihinde imzâladı.
|
Rana TARHAN isimli dişi hâriciyecimizin 1949 Cenevre Sözleşmesini imzâlaması ile
Türkiye, işbu Sözleşmeye taraf olduğunu dünyâya ilân etdi.
Genelkurmay Başkanlığımızın "astsubay" ismini verdiği "uyduruk" asker sınıfını teşkil etmesinden sâdece 2 sene sonra
Devletimiz, 12 Ağustos 1949 târihli Cenevre Sözleşmesini Meclis’de tek celsede görüşdü ve
6020 sayılı kânun olarak 1953 senesinde onayladı...
Kabul edildiği günden bugüne kadar tam 63 sene geçmesine rağmen
Raflarda tozlanan bu kânunun bir tek kelimesine dokunan olmadı...
Bunun anlamı şudur;
Ey "tırnak" astsubay meslekdaşlarım,
Esir kampında düşmân eline "esir" düşdüğünüzde,
"Etiniz" olan subaylarınızın aynı zamanda "kölesi" de olmaya hazırlanın!..
|
Cenevre Sözleşmesi Nedir?
İsviçre'nin Cenevre şehrinde kabul edilmiş dört adet muahededir. Uluslararası hukukta insan hakları üzerine yapılmış ve 1949 yılında imzâlanmış önemli sözleşmelerdendir. Uluslararası olan veya olmayan çatışma durumlarında silâhlı kuvvetler ve insanî yardım kuruluşlarının uyması beklenen kurallar silsilesini tesbit eder. 1859 senesinde yapılan Solferino Muharebesi'nde; harb eden ülkelerin, esir aldığı askerlere yapdığı vahşetden etkilenen Jean Henry Dunant'ın çabaları sonucunda oluşduruldu. Cenevre Sözleşmeleri, silâhlı çatışma hukuku veya harp hukuku olarak da bilinen uluslararası insanî hukukun ilk ve tek kaynağıdır.
İşbu Sözleşmeler ve konuları şu şekildedir: Birinci Cenevre Sözleşmesi; harp eden silâhlı kuvvetlerin yaralı ve hastaların vaziyetlerinin ıslahına ilişkin sözleşme. İkinci Cenevre Sözleşmesi; silâhlı kuvvetlerin denizdeki hasta, yaralı ve kazâzedelerinin vaziyetlerinin ıslahına ilişkin sözleşme. Üçüncü Cenevre Sözleşmesi; harp esirlerine yapılacak muameleye ilişkin sözleşme. Dördüncü Cenevre Sözleşmesi; harp zamanında sivillerin korunmasına ilişkin sözleşme.
|
Biz, bugün bu makâlemizde, konumuz ile alâkalı olan üçüncü sözleşmeyi tetkik edeceğiz.
Bu sözleşme ile harp esirlerine yapılacak muamele kuralları tesbit edilmiş.
İşde, bu kurallardan üçü şöyle diyor;
HARP ESİRLERİNE YAPILACAK MUAMELE İLE İLGİLİ CENEVRE SÖZLEŞMESİ (Cenevre, 12 Ağustos 1949, Üçüncü Protokol)
Madde 44 – Harp esiri olan subaylara rütbe ve yaşlarına göre gösterilmesi gereken hürmetle muamele edilecektir.
Subay kamplarının hizmetini temin etmek üzere, subaylarla mümasillerinin rütbeleri gözönünde tutularak buralara aynı silahlı kuvvetlere mensup ve mümkün olduğu nisbette aynı dili konuşan kâfi sayıda "esir askerler" (other ranks / diğer rütbeler) ifraz olunacaktır; "bunlar” (orderlies / hizmet eri), başka hiçbir iş görmeye mecbur tutulmayacaklardır.
Subay yemeklerinin kendileri tarafından idare edilmesî hususunda her türlü kolaylık gösterilecektir. |
Cenevre Sözleşmesi 44’üncü maddesinin anlamı şudur;
Ey köle astsubay meslekdaşlarım, Esir kampında düşmân eline “esir” düşdüğünde, sen aynı zamânda “Silâh arkadaşım” dediğin subaylarının da “hizmet eri” ve “kölesi” olacaksın!.. |
Dünyâ Orduları içinde böylesi aşağılık bir muamelenin de Sâdece Türk Ordusunda, sen "köle astsubaya" yapıldığını göreceksin!.. |
* * * * *
HARP ESİRLERİNE YAPILACAK MUAMELE İLE İLGİLİ CENEVRE SÖZLEŞMESİ (Cenevre, 12 Ağustos 1949, Üçüncü Protokol)
Madde 60 – Esirleri elinde tutan devlet bilumum harp esirlerine aşağıda yazılı meblağların mezkûr devlet parasına tahvili suretiyle tesbit olunacak miktarda aylık bir maaş avansı ödiyecektir:
Sınıf I - Çavuştan aşağı rütbedeki esirler: 8 İsviçre Frangı, Sınıf II - Çavuş ve sair erbaş esirler: 12 İsviçre Frangı, Sınıf III – Yüzbaşı rütbesine kadar subay esirler: 50 İsviçre Frangı, Sınıf IV - Binbaşı, yarbay ve albay rütbesindeki esirler: 60 İsviçre Frangı, Sınıf V - General rütbesindeki esirler: 75 İsviçre Frangı. |
Cenevre Sözleşmesi 60’ncı maddesinin anlamı şudur;
Ey köle astsubay meslekdaşlarım, Düşmân “esir” kampında
Subay sınıfına dâhil olan “6 aylık asteğmen” bile 50 İsviçre Frankı maaş alacak Fakat 50 senelik “astsubay” bile olsan da sen, 12 İsviçre Frankı maaş alacaksın!.. |
Dünyâ Orduları içinde böylesi aşağılık bir muamelenin de Sâdece Türk Ordusunda, sen "köle astsubaya" yapıldığını göreceksin!..
|
* * * * *
HARP ESİRLERİNE YAPILACAK MUAMELE İLE İLGİLİ CENEVRE SÖZLEŞMESİ
(Cenevre, 12 Ağustos 1949, Üçüncü Protokol)
Madde 97 – Harp esirleri, inzibati cezalarını çekmek üzere hiçbir halde ceza müesseselerine (hapishaneler, cezaevleri, sürgün yerleri, ilâh) naklolunamıyacaklardır. İnzibati cezaların infaz olunacakları bilûmum binalar 25 nci maddede yazılı sıhhî şartlara uygun olacaktır. Cezaya çarpılan harp esirlerine 29 ncu madde mucibince kendilerini temiz tutmak imkânı verilecektir.
Subaylar, gedikliler ve erlerle aynı binalarda mevkuf tutulamıyacaklardır. |
Cenevre Sözleşmesi 97’nci maddesinin anlamı şudur;
Ey köle astsubay meslekdaşlarım,
Düşmân “esir” kampında Senin “etin” olan subaylar, “rahat odalarda” viskilerini keyif ile yudumlar iken,
Subayın “tırnağı” olan sen "astsubayı" ise “Erlerimiz ile birlikde balık istifi aynı koğuşlara” kapatacaklar!.. |
Dünyâ Orduları içinde böylesi aşağılık bir muamelenin de Sâdece Türk Ordusunda, sen "köle astsubaya" yapıldığını göreceksin!..
|
* * * * *
27 Mayıs 1960 Cuma günü beyaz subaylarımız,
Cumhuriyet târihimizin ilk “ subay darbesini ” yapdı.
Yapdıkları bu subay darbesinin bir sene sonrasında, tam da sene-i devriyyesinde;
27 Mayıs 1961 Cumartesi günü bu kez de
Aşağıda gördüğünüz şu “ darbe Anayasası ”’nı hazırlayıp piyasaya sürdüler.
1961 ANAYASASI
Kurucu Mecliste Kabul Tarihi : 27/5/1961 Halkoyuna Sunulmak Üzere Tasarının Resmi Gazete ile İlanı : 31/5/1961 Kanunun Resmi Gazete ile İlanı : 20/7/1961 / Sayı: 10859 Kanun No: 334 Kabul Tarihi: 9/7/1961
|
Bu darbe Anayasası’nın aşağıda gördüğünüz 65’inci maddesinde
27 Mayıs darbesini tertip eden karanlık suratlı subaylarımız bütün dünyâya şu sözü vermiş idi;
II. TBMM’nin Görev ve Yetkileri
b) Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma
Madde 65- Türkiye Cumhuriyet adına yabancı Devletlerle ve milletlerarası kurullarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır. (…) Türk Kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların yapılmasına 1 inci fıkra hükmü uygulanır.
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.
Bunlar hakkında 149 uncu ve 151 inci maddeler gereğince Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.
|
* * * * *
Tıpkı 16 Temmuz 2019 senesinin mübarek Cuma gününde yapdıkları gibi
Kahraman Türk Ordusu maskesinin arkasına saklanan darbeci subaylar
1960 senesi 27 Mayısının gene mübarek bir Cuma gününde bütün memleketde idâreyi ele aldılar.
28 Mayıs 1960 Cumartesi günü sabah saat 04;30’da
O dâvudî sesi ile darbe beyannâmesini radyoda okuyan
Darbeci Kara Piyâde Kurmay Albay Alpaslan TÜRKEŞ de
Şu sözü vermiş idi;
“ Gayemiz Birleşmiş Milletler Anayasası’na ve İnsan Hakları Prensiplerine tamamıyla riayettir. ”
Fakat;
Dünyâ ve Türk milletinin gözünün içine bakarak verdiği sözü TBMM’de yalayan darbeci subaylarımız;
Birleşmiş Milletler Anayasası’na ve İnsan Hakları Prensiplerine “ riayet ” etmedi.
Kendilerinin hazırlayıp meriyyete koyduğu “ 6 sınıflı asker teşkilâtını ” esâs alan 211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu ile darbeci subaylar;
Ve
Ve dahi
|
* * * * *
Darbeci subayların yapdığı
Ve dahi
Bir “darbe kânunu” olan 211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu’nun
Aşağıda gördüğünüz 111’nci maddesine göre
Harb esirlerine yapılacak muamele konusunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti,
1953 senesinde Meclisden tek celsede geçirip meriyyete koyduğu ve
6020 sayılı kânun ile kabul etdiği 1949 Cenevre Sözleşmesi harb hukukunu tatbik edeceğini taahhüt etdi.
TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU (1)
Kanun Numarası : 926 Kabul Tarihi : 27/7/1967 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 10/8/1967 Sayı : 12670 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 6 Sayfa : 2352
R) HARB ESİRLERİ VE MÜLTECİLER
Madde 111 – Harb esirleri hakkında 6020 ve mülteciler hakkında da 4104 sayılı kanun hükümleri tatbik olunur.
|
* * * * *
TSK İç Hizmet Yönetmeliğinin aşağıda gördüğünüz 123’üncü maddesinde
Harb hukukuna göre esir düşmüş “ asubaylar ” yok sayıldı.
Subay yok ise şâyet, ordumuzun diğer askerlerin esir olmasının
Genelkurmay Başkanlığımız nezdinde demek k, hiçbir kıymet-i harbiyesi yok!..
Resmî Gazete Târihi: 06.09.1961 Resmî Gazete Sayısı: 10899
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ İÇ HİZMET YÖNETMELİĞİ
7 - Esirlere karşı ve esirlikte hareket tarzı Madde 123 - Herhangi bir garnizonda muhtelif parçalara ayrılmış esir subaylardan her parçadaki en rütbeli veya kıdemli subay esir garnizonları kumandanlığı tarafından grup kıdemlisi tâyin edilmiş olmasa dahi esaretten dönüşte Millî Savunma Bakanlığına takdim edilmek üzere kendi grubundaki subaylar hakkında not tutmağa mecburdur. Bu notlar üzerine kabahat ve suçları anlaşılanlar hakkında kanuni muamele yapılır. |
* * * * *
27 Mayıs darbeci subaylarımızın tertip edip,
1967 senesinde meriyyete koyduğu bir “ darbe kânunu ” olan
926 sayılı TSK Personel Kânunu ile ordumuzdaki “ rütbe ” kavramı târif edildi.
İşbu kânunun aşağıda gördüğünüz üçüncü maddesi ile
Ordumuzda sâdece subay ve asubayların rütbesi olduğuna hükmedildi.
211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu ile 1961 senesinde 4 çeşit rütbe ihdâs edilmiş iken
Aşağıdaki Personel Kânunu ile 1967 senesinde 2 çeşit rütbe ihdâs edildiğini kimsecikler fark etmedi...
TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU (1)
Kanun Numarası : 926 Kabul Tarihi : 27/7/1967 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 10/8/1967 Sayı : 12670 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 6 Sayfa : 2352
III – Tarifler:
Madde 3 – Bu kanunda yer alan bazı kavramların anlamları aşağıda gösterilmiştir:
a) Rütbe: Subayların ve astsubayların ilk subaylığa veya astsubaylığa başlamada ve bekleme süreleri sonunda bu kanun gereğince kazandıkları askeri unvanlardır.
|
Şimdi!
Muhterem vatandaşlarım ve kıymetli Asubay Meslekdaşlarım;
İşbu makâlemizin burasında bir çay molası verelim ve bir soluk alalım hele!..
Zere bu satırlardan sonra duyacağınız hakikât, insanı beyin dumuruna uğratacak cinsden...
1949 Cenevre Sözleşmesine göre subayların târifi gâyet olarak yapılmış.
Bu sözleşmenin İngilizce metinindeki “ officer ” kelimesi de Türkceye hep “ subay ” olarak tercüme edilmiş.
Fakat
Aynı Cenevre Sözleşmesinin İngilizce metinindeki “ other ranks ” kavramını TSK Personel Kânununa uyarlar isek şâyet
“ Diğer rütbeler ” kavramı içinde sâdece “ Asubay ” denen askerlerin olduğunu görüyoruz.
Bugüne kadar kimselerin farketdirmediği
Ve dahi
Kimselerin de farkedemediği bu filfilli “ bit yeniğini ” ilk duyan ve dahi ilk bilenler siz oluyorsunuz, haberiniz olsun!
Makâlemizin başında Asubayların hizmet eri olduğunu fâş eylemiş idik.
İşde, burada öğrendiğiniz bu bilgi, az sonra bizleri,
Asubayların “ hizmet eri ” olduğu gerçeğine götürecek...
* * * * *
Bizim oğlanların elebaşısı Zottirik Kenan’ın subay darbesini icrâ eylemesinden 2 sene sonra
Vatandaşlarımızın büyük teveccühüne mazhar olan(!) 1982 Anayasası, hükümünü ele aldı.
TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU (1)
Kanun Numarası : 926
Kabul Tarihi : 27/7/1967
Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 10/8/1967 Sayı : 12670
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 6 Sayfa : 2352
III – Tarifler:
Madde 3 – Bu kanunda yer alan bazı kavramların anlamları aşağıda gösterilmiştir:
a) Rütbe: Subayların ve astsubayların ilk subaylığa veya astsubaylığa başlamada ve bekleme süreleri sonunda bu kanun gereğince kazandıkları askeri unvanlardır.
Bakınız, yeni Anayasamızın yukarıda gördüğünüz 90’ıncı maddesi ne diyor;
“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.”
“Kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”
Bu hükümden, şu neticeye kolayca varabiliriz;
Mâdem uluslararası andlaşmalar bunları emrediyor da 1961 senesinde kabul edilen edilen TSK İç Hizmet Kânunu’nda niye 6 sınıf asker var?
|
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ İÇ HİZMET KANUNU (1)
Kanun Numarası : 211 Kabul Tarihi : 4/1/1961 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 10/1/1961 Sayı : 10703 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 4 Cilt : 1 Sayfa : 1008
Madde 3 – Askerler ve rütbeler: a) Askerler: 1. Er 2. Erbaş 3. Astsubay 4. Askeri öğrenci 5. Askeri memu 6. Subay
|
Şimdi burada ortaya çıkan netice şudur;
Ordumuzda 1961 senesinde teşkil edilen 6 çeşit asker sınıfı konusunda
211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu;
Ve dahi
1982 Anayasası’nın 90’ıncı maddesini alenen ihlâl etdiği gerekçesiyle
211 sayılı TSK İç Hizmet Kânununun iptâlini talep edecek kadar
Astsubayların ve TEMAD’ın aklı ve cesâreti var mıdır?
Bu makâlemizin yukarı satırlarındaki bu akıl çelen hakikâtleri öğrendikden sonra;
|
T.C. Devletini temsil eden bu yasama ve yürütme kurumlarının hepsinin de birlik olup “ Astsubay ” dedikleri sen “ köle ” askeri 1961 senesinden beri aldatdığını göreceksin!..
|
Dünyâ Orduları içinde böylesi aşağılık bir muamelenin de Sâdece Türk Ordusunda, sen " köle astsubaya " yapıldığını göreceksin!.. |
* * * * *
Kendisi alenen söylemese de meğerse
Bugünün Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR, Ermenistan konusunda "Târih Doktoru" imiş!..
Boğaziçi Ünüversitesine 2005 senesinde verdiği “Ermenistan’a Harbord Askerî Görevi; Bir Amerikan Hakikâtleri Tetkik Heyetinin Hikayesi ve Türk-Amerikan Münasebetlerine Tesiri” isimli “yama” doktora tezinde
Bakınız, Hulusi AKAR ne demiş;
Yukarıdaki kırmızı çerçeveler içinde gördüğünüz İngilizce kelimelerin anlamı da şöyle oluyor;
İngilizce bilmeyen “astsubay” meslekdaşlarımıza bugün bir iyilik yapalım
Ve dahi
Yukarıdaki tezinde Hulusi AKAR’ın söz etdiği İngilizce “enlisted” kelimesinin Türkcesini
Genelkurmay Başkanımızdan öğrenelim.
2008 senesinde neşretdiği Türkce – İngilizce Müşterek Askerî Terimler Sözlüğünde
Genelkurmay Başkanımız,
Ordumuzda kullandığımız “Er” kelimesini İngilizceye şöyle tercüme etdi;
Er → Enlisted man (EM)
Dünün Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmay Başkanı,
Bugünün de Millî Savunma Bakanı olan Hulusi AKAR hemen, şimdi aynaya baksın!
Ve şu biricik suâlime cevâp versin;
NATO’nun en büyük ortağı olan Amerikan Ordusunda 2 sınıf asker var da
NATO’nun en büyük ikinci ortağı olan Türk Ordusunda niye 8 sınıf asker var?
* * * * *
Bir var idi,
15 Temmuz 2016 Cuma gününün hemen ferdâsında
Birden bire yok oldu!..
Bir zamanlar, Genelkurmay Başkanlığında bir “astsubay” kadrosu var idi!
Bu kadroya tayin edilen “astsubaya” da
Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mehmet İlker BAŞBUĞ “Genelkurmay Başkanı Astsubayı” unvânını vermiş idi.
15 Temmuz’u ganimete çevirmesini bilen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi AKAR, 2016 senesinde bu kadroyu feshetdi.
İşde,
Genelkurmay Başkanlığı karargâhında “Genelkurmay Başkanı Astsubayı” kadrosu mevcut iken,
Bu kadroda meslekdaşımız Astsubay Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK oturuyor idi.
* * * * *
Saatli Maarif takvimi 03 Nisan 2013 târihini gösderdiği Çarşamba gününde
Genelkurmay Başkanlığımız, karargaha yabancı bir askeri dâvet etdi.
Türk kamuoyundan gizlenen bu dâvetin misafiri olan asker,
ABD Deniz Kuvvetlerinden Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr. idi.
Almanya/Stuttgart’da konuşlu ABD Avrupa Komutanlığı EUCOM’un
“Kıdemli Er”’i olan Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr. ;
ABD Hava Kuvvetlerinden Binbaşı Elizabeth APTEKAR,
EUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın bu ziyâretini,
ABD Avrupa Komutanlığına ait EUCOM isimli örütbağda 08 Nisan 2013 Pazartesi günü haber yapdı.
Hava Binbaşı Elizabeth APTEKAR’ın 03 Nisan 2013 târihli başka bir haberinde EUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr., Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in;
|
Amerikalı “kıdemli er” Roy memleketimize misafir olarak geldi. Akabinde Genelkurmay Başkanı Astsubayına ve AÜKHE’deki astsubaylarımıza “er” dedi ve gitdi!..
“Genelkurmay Başkanı Astsubayı” Astsubay Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK Ve dahi AÜKHE’ne iştirak eden astsubaylarımız, Kendilerine “er” diyen Amerikalı “kıdemli er” Roy’a itiraz edip de
Hey, Roy! Ayıp ediyorsun! Biz, “astsubayız”, sen bize “er” diyemezsin dediler mi?
Ya da
AÜKHE’ne iştirak eden 100 astsubaydan birisi dahi olsa
Kendilerinin aslında NATO’da “er” olduğunun farkında mı acap?..
|
* * * * *
Amerikan, İngiliz, Alman ve Türk Orduları arasında,
Yüksek okul seviyesinde “astsubay” denilen uyduruk bir asker sınıfına sahip tek ülke, Türkiyedir.
1974 senesinden beri 45 senedir dilimize doladığımız “astsubay” meselesini anlamak için biz asubaylar,
Bu biricik suâlin cevâbını verebilecek miyiz?
Aşağıdaki çizelgede
Son bir kaç senelik rakamlara göre
NATO üyesi Amerikan, Alman ve İngiliz Ordularının asker sayısı hakkında çarpıcı bilgiler var.
Bu bilgilerin hepsini bir arada ilk defâ sizler görüyorsunuz;
Hemen aşağıdaki çizelgede, bizim ordumuzun 2016 senesine ait mevcut çizelgesi var.
İşde, görüyorsunuz!
Coni, kendi subay ve er sayısını rütbelerine kadar ayrı olarak beyan ediyor.
Fakat bizim ordumuzun mevcud çizelgesine bakdığınızda
8 çeşit asker sınıfının sayısının toptan olarak yazıldığını görürsünüz.
Bizim her boku bilen subaylarımız,
“Mevcut” konusunda da toptancı ve tepeden inmeci kokuşmuş bir subay zihniyeti ile davranmışlar.
Böyle davranıyorlar,
Çünkü subay mevcudunu rütbelere göre tek tek yazsalar,
Karagâhlarda ellerinde göt gözdiren palamut albayların sayısı ortaya çıkacak!
Böyle davranıyorlar,
Çünkü İngiliz, Amerikan ve Alman Ordularında bir tek albayın yapdığı işi,
Bizim Türk Ordusunda tam 4 albay yapıyor!..
* * * * *
Yukarıdaki 8 çeşit asker sınıfının resimli görüntüsünde ise
Şöyle rezâlet bir manzara çıkyor ortaya!
Subayımız ölmesin diye teşkil edilen bu 6 kademeli "tırnakdan" koruma duvarının
Resimli görüntüsü de şöyle oluyor!..
Yukarıdaki mevcudu grafiğe dökdüğümüzde ise
T.C. Ordusunun asker sınıflarının birbirlerine göre yüzdelik dağılım oranı da şöyle oluyor…
Makâlemizin yukarıdaki sayfalarında gördüğünüz üzere Amerika, kendi ordusunu 1777 senesinde 2 sınıf asker üzerine teşkil etdi; 1. Er 2. Subay
Amerika’nın teşkil etdiği NATO’ya Türkiye, kendi ordusunu Amerikan ordusu gibi teşkil etmek için üye oldu.
Fakat "astlarının emeği semiren" bizim sömürgen subaylarımız NATO’ya göre 2 sınıf asker üzerine teşkil etmeleri gereken Türk Ordusunu İşde, yukarıda gördüğünüz gibi tam 8 sınıf asker üzerine teşkil etdiler!.. |
* * * * *
Subaylarımız filfilli yalanlar ile sokakdaki vatandaşlarımızı kandırıyor da!..
Fakat biz asubaylar pekâlâ biliyoruz ki
NATO’ya üye olduğumuz 1952 senesinde beri,
Ordumuzun kullandığı tank, top, silah, uçak ve gemileri, biz Türkler yapmıyoruz!
Coni, Tomi ve Hans yapıyor!
Şu fakir milletin ekmeğinden, aşından kesdiğimiz vergiler ile de biz,
Coni’den, Tomi’den ve Hans’dan satın alıyoruz hepsini.
Bunun neticesi olarak da Coni’den satın aldığımız tank, top, silah, uçak ve gemileri,
Coni kendi ordusunda kaç asker ile işletiyor ise
Bizim ordumuzda biz de o kadar asker ile işletiyoruz.
Bu sebepden dolayı orası Amerika, burası Türkiye demenin bir önemi yok!..
Ordumuzdaki esas filim- fırıldağı bizim beyaz subaylarımız, subay sayısı konusunda çeviriyor!..
Amerikan, Alman ve İngiliz Ordularında 18 subayın yapdığı işi,
Bizim ordumuzda sâdece 8 subay yapıyor.
Ordumuzda vaziyet gerçekden böyle midir?
Yoksa 2 Türk subayı 1 Amerikan subayına mı bedeldir?..
Bizim subaylarımız, Amerikan, Alman ve İngiliz subaylarından iki misli daha fazla mı çalışıyor acap?
* * * * *
Kıymetli okuyanlar, muhterem asubay meslekdaşlarım!
Bugün burada soracağımız suâlin cevâbı,
Aşağıda gördüğünüz şu grafiğin içinde gizli!
Şimdi de,
Asubay Tefrikası’nın altıncı bölüm, dokuzcu kısımının biricik suâlini soralım;
İşde hendek, işde deve!..
Buyurun! Söz, sizde!..
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Asubay Tefrikası 6-8
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
Merdivenleri üçer beşer indiğimiz biz emekli asubayların şu âhir ömründe
Gündelik yaşantımıza güzellik serpen, renk katan, tat veren şeyler vardır!
Kimi zamân bir mekân, kimi zamân bir yiyecek, kimi zamân da sohbetdir, bunlar!
Kısmetimizde var ise hani! Bâzen de üçü birden çıkıverir yolumuza…
2019 senesinin birinci ayı; günlerden, Perşembe 17…
O gün, işde tam da böyle üçü bir yerde buluşdurdu, üçümüzü;
Adalet Arayan, İnsiyatif ve Eski Tüfek.
Tatlı bir mekân, bir kap tatlı sütlaç ve bol bol tatlı sohbet….
O gün orada sâdece kahvelerimiz acı idi…
İlk fırsatda buluşmak üzere üçümüz de aylar evvelinden kavilleşmiş idik!
Kıymetli meslekdaşlarım Mehmet ÖZTÜRK ve Levent ULUCAN ile Sıhhiye’de,
Ankara’nın o günkü dudak çatlatan soğuğuna inat, sıcak bir mekânda buluşduk!
Türk kahvesi ve sütlü tatlıları ile meşhur Kahveci Hacıbaba.
Kısa bir hoşbeş fasılından sonra konumuz malûm, yerlerde sürünen astsubaylık idi…
Sohbetin koyulaşdığı anlarda, tarçınlı sütlaçlarımızı kaşıklar iken de konumuz, gene astsubaylık idi.
Su gibi bir lahzada akıp giden dört buçuk saatin sonunda kalkmaya karar verdiğimiz anda da
Konumuz gene aynı idi…
Üçümüz için de çok faydalı bir buluşma olduğu tesbitine itiraz edenimiz olmadı.
Tekrar buluşmak konusunda da sözleşdik!
Buluşmanın sonunda zihnimizde kalan, birbirimizden aldığımız ilhâm ve ışıltılı fikirler idi…
O tatlı günden elimizde kalan ise
Sohbetimizin şâhidi olan şu biricik resim!
Teşekkür ederim, İnsiyatif Levent ULUCAN;
Yeri ve zamânı geldiğinde "insiyatifi" ele alırsınız inşallah!
Teşekkür ederim, Adalet Arayan Mehmet ÖZTÜRK;
Aradığınız adâleti tezelden bulmanızı temenni ederim!..
* * * * *
“Subaylığa nakil edilmek şartı” ile 1951 senesinde
Başbakan Adnan MENDERES’in 5802 Sayılı Kânun ile teşkil etdiği “astsubay” dedikleri askerlerin
“Sicilen subaylığa terfi” etdirilmesi konusunda Genelkurmay Başkanlarımızın;
İlk defâ olmak üzere Asubay Tefrikası 6-5'de belgeleri ile isbat etdik!..
Tertipledikleri 926 Sayılı darbe Kânunu ile
27 Mayıs’ın karanlık suratlı darbeci subaylarının
Astsubay dedikleri biz köle askerlerin “tahsilen subaylığa terfi” hakkını
1967 senesinde TBMM’de nasıl da hâince gasp etdiğini
İlk defâ olmak üzere Asubay Tefrikası 6-6'da belgeleri ile isbat etdik!
* * *
Kara Ordumuzun “Gedikli Erbaş” ismini verdiği köle askerlere;
1910 senesinde Padişah Sultan Mahmud Reşad’ın
Ve dahi
1927 senesinde ise Kurucu Reisicumhur ATATÜRK’ün verdiği,
“İhtiyât zâbitliği ve ihtiyât askerî memurluğuna nakil hakkını”
5619 Sayılı Kânun ile 1950 senesinde,
Kimlerin ve nasıl gasp etdiğini de
İlk defâ olmak üzere Asubay Tefrikası 6-7'de belgeler ile teşhir etdik!..
* * * * *
Kıymetli vatandaşlarım ve muhterem asubay meslekdaşlarım;
Şu an okuduğunuz bu makâle, bugüne kadar yazdığım en uzun ilk makâledir.
Sizler, benim bu en uzun makâlemi okur iken
İzin verir iseniz şâyet, ben Eski Tüfek de;
Beyaz subayların biz bahriyeli asubaylara yapdığı ihânetin kapalı kapılarının kilitlerini tek tek kıracağım!..
* * * * *
Deniz astsubay sınıfı hakkında yazdığı târihce kitaplarında;
Deniz Kuvvetleri Komutanlığının, “bahriye gedikli zâbit” sınıfını adeta yok sayması ve unutdurmaya çalışması,
Genelkurmay Başkanlığı ve Türk Dil Kurumu’nun da
“Gedikli zâbit ve gedikli subay” tâbirâtını neşretdiği sözlüklerden bile kazıyıp atmasının asıl sebebi de
Astsubayların “gedikli zâbit” olmak hakkını gündeme getirmesini engellemeye yönelik sinsi ve ahlâksız bir teşebbüsdür.
Bugün;
Vallahi benim bile gözlerim yuvasından uğradı!..
* * *
“Astsubaylık" hakkında bugüne kadar neşretdiği târihce kitaplarında Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız,
Bahriye “gedikli zâbit” sınıfını;
“Zâbit” sınıfından hep ayrı tutmuş
Ve dahi
1914 sene ve 172 sayılı kânuna göre gene “gedikli zâbit” sınıfına dâhil olarak teşkil edilen “küçük zâbit” sınıfına yamamış.
Fakat,
Kânunlarda “bahriye gedikli zâbitliğin” aslında “zâbit” sınıfına dâhil olduğu çok açık bir şekilde ifâde edilmiş. Aynı durum “gedikli zâbit” olmak için Bahriye Efrâd-ı Cedide (Acemi Er) Mektebi’nde okuyan “Gemici ve Makine Çırak” talebeleri için de söz konusu. İlgili kânunlar, bu talebelerin de “zâbit” sınıfına dâhil olduğunu sarahâten tesbit etmiş. Makâlemizin bu kısımında resimlerini gösdereceğimiz kânunlar ile de sâbit olduğu üzere, bu hakikâti isbat edeceğiz, evvel Allah.
Bahriye gedikli zâbit sınıfı hakkındaki bütün hakikâtleri bugün burada ortaya çıkardıkdan sonra inşallah,
Deniz Astsubaylığının târihini yeniden yazmaya mecbur kalacağız.
* * *
Asubay Tefrikası’nın 6’ncı bölüm, 8’inci kısmını teşkil edecek bu makâlemizde;
Bahriyeli subaylarımızın “bahriye gedikli zâbit” sınıfı üzerinde yapdığı kalleş “ameliyâtı” anlayabilmek için
Bugüne kadar yalan-yanlış anlatılan “bahriye gedikli zâbit” sınıfını
Dünyânın çeşitli devlet ordularındaki “bahriye gedikli zâbit” sınıfı ile mukayese ederek tafsilâtlı olarak anlatmamız gerekecek!
Bunun için “bahriye gedikli zâbit” sınıfının evvelâ bugünkü yeri ve durumunu anlatacağız.
Akabinde de bugüne kadar geçirdiği “ameliyât” silsilesini görmek için de
Bugünden geriye doğru olacak şekilde bilgiler vereceğiz, inşallah.
* * *
İlk Türk Ordusu Nasıl İdi?
Kendi icâd etdiği “çavuş oku” ile babası Teoman Han’ı M.Ö. 209 senesinde öldüren Mete Han,
Asya Hun Devletinin Kağanı oldu…
Babasından devraldığı devleti,
18 milyon kilometre murabbalık çok geniş bir coğrafyada büyütdü,
Büyük Hun Devletini kurdu,
Ve dahi
Dönemin en büyük devleti olan Çin’i haraca bağladı…
Büyük Hun Devleti Kağanı Mete Han, Ordusunun askerlerini;
Bölüklerin başına da;
|
Bu bilgiden rahatça anlaşılacağı üzere,
Mete Han ordusunu tek sınıf olarak teşkil etdi.
35 senelik hanlığı döneminde dünyânın bugüne kadar gelmiş geçmiş en büyük devletini
Ve dahi
En büyük ve en muzaffer ordusunu teşkil etmesine imkân veren tek husus da
Bu orduda sınıfcılığın ve bölücülüğün olmaması idi.
Büyük Hun Devleti Kağanı Mete Han’ın bu muazzam başarısının biricik sırrı işde, bu idi!..
Mete Han’ın ordusunda;
Her asker kendi kâbiliyeti, celâdeti, kendi bileği ve kendi yüreği kadar büyük idi, Ve dahi Her askerin, en büyük rütbe olan tümenbaşılığa kadar terfi hakkı var idi.
|
* * *
Hayyam;
Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz:
İki başımız var, bir tek bedenimiz.
Ne kadar dönersem döneyim çevrende:
Er geç baş başa verecek değil miyiz?
* * *
İki Başlı İnsan
Tabiatda “iki başlı” insan,
“Doğum hatâsı” (birth defect) kabul edilir.
“İki başlı” bebek;
Her 120.000 doğumda bir kere görülür.
“İki başlı” yapışık ikizlerin %92,5’i ölür!
* * * * *
İki Başlı Ordu
Cengiz Han’dan kalma meşhur Türk atasözüdür;
“İki baş bir kazanda kaynamaz!”
Sidik yarışdırdığımız NATO üyesi devletlerin ordularında iki sınıf asker var: 1. Subay 2. Er
|
1967 senesinden beri Türk Ordusu iki başlıdır; 1. Muvazzaf Subay 2. Muvazzaf Astsubay |
“İki başlı” Türk Ordusu da
27 Mayıs darbeci subaylarının “doğum hatâsı”dır…
Dünyânın muzaffer ordularında da vaziyet böyledir.
“Emir veren asker” ile “emiri icrâ eden asker” arasında;
“Yardımcı”, “elbir”, “tampon” vesâire uyduruk asker sınıfları yok!
926 Sayılı Kânuna göre Türk Ordusunda astsubay, “subayın yardımcısı”dır!
Dünyâdaki ordular arasında “yardımcısı” olan tek subay sınıfı Türk Ordusundadır.
Ȃmir ve komutan olan “subay” 6 çeşit tazminâtı cebe indirir,
Fakat
Ȃmir ve komutan olan “astsubay” ise avucunu yalar!
Subay yer, Astsubay bakar;
Türk Ordusunda işde, kıyâmet tam da burada kopar!
* * * * *
Türk Ordusu Bugün Ne Hâldedir?
Nerede çokluk, orada hoşluk olmuyor her zamân!
Meselâ bit pazarı, böyle bir yerdir!
Müdâvimi olduğum için bilirim;
Uzakdan bakınca, aradığınız her şey orada var imiş gibi görünür size...
Yaklaşıp da alıcı gözü ile şöyle bir bakınca;
Gördüklerinizin handiyse hiçbirinin işe yaramadığını,
Aslında hepsinin “çöp” olduğunu anlarsınız.
Mensubu olduğum için bilirim!
Ben Eski Tüfek’in şahsî kanaati odur ki;
Bizim ordumuz da bu minvâl üzere, bit pazarına benzer...
Uzakdan bakınca, dünyânın hiçbir ordusunda olmadığı kadar çok ve çeşitli “asker sınıfları” olduğunu görürsünüz!
Dış görünüşe bakarak kendilerini dev aynasında gören bizim cüce beyinli beyaz subaylarımız da
Dünyânın bilmem kaçıncı ordusuyuz diye utanmadan karanlıkda dübürden caka satarlar!
Fakat
İçine dikkatli bakınca; gördüklerinizin hiçbir işe yaramadığını,
Aslında hepsinin kuru kalabalıkdan ibâret “çöp asker sınıfları” olduğunu anlarsınız.
Türk Ordusunda;
Kimin kime emir verdiği,
Hangi askerin ne yapdığını kimse bilmez!..
15 Temmuz’da bütün dünyâyâ rezil olan Patagonya Ordusu mu idi?
* * *
Vatan Borcu, Nâmus Borcu...
ATATÜRK;
1927 senesinde 1111 Sayılı Askerlik Mükellefiyeti Kânununu meriyyete koydu,
Ve şöyle dedi;
Vatan borcu, nâmus borcu...
İşbu Kânun ile;
Türkiye Cumhuriyeti tebaası olan her erkek vatandaş, askerlik yapmağa mecbur edildi…
Kârun kadar zengin olsan bile vatan hizmetinde paranın adı yok idi.
Sıhhatli her erkek vatandaş;
Kışlada karavanaya kaşık daldırıyor
Ve dahi
Emret gomutanım! diyerek şafak sayıyor idi…
Fakat,
ATATÜRK’ün kurduğu Partinin koltuğunda oturan sözde Kıbrıs Fâtihi
Karaoğlan Bülent Ecevit Başbakan sıfatı ile bıldır Kânun Tasarısını hazırlamış idi.
Yeni Başbakan Çoban Sülü de;
Osmanlı Devletinin hastalıklı bir mirâsı olan paralı askerliği
“Dövizle askerlik” isimi ve 2299 Sayılı Kânun ile
Cumhuriyet târihimizde ilk defâ olmak üzere 1980 senesinde hortlatmış idi…
Millî Savunma Bakanı Seri Paşa Hulusi AKAR ise;
7179 Sayılı Kânun ile 2019 senesinde
ATATÜRK’ün ihdâs etdiği "askerlik mükellefiyetini" “bedelli askerlik” isimi ile
Cumhuriyet târihimizde ilk defâ olmak üzere "tamâmen paralı" hâle getirdi...
* * *
Fakirlikden dolayı bedel veremediği için
Geri dönmemek üzere Yemen’e asker etdiği oğlu Memed’e yakdığı ağıdında
Çukurovalı Emine Bacı şöyle çığırdı;
Yemen yolu çukurdandır,
Karavana bakırdandır.
Zenginimiz bedel verir,
Askerimiz fakırdandır!
* * *
Bedel-i Nakdî Mi?, Bedel-i Şahsî Mi?...
Gel, vatandaş gel!...
Paran var mı?
Buyur, sana bedel-i nakdî…
Basdır parayı;
Bir gün dahi askerlik yapmadan tezkere elinde…
Fakir misin, paran yok mu?
Buyur, sana bedel-i şahsî...
Adın Memed, tüfek elinde…
Emret gomutanım! diye bağırtarak,
Kışlada en az 180 şafak saydırırlar sana!..
Asker sınıfları, rütbe isimleri; astlar, üstler; kademeler, kıdemler,
Hele bir de
Uzmanlar, sözleşmeliler…
Daha neler, neler!..
ȂKİF Mehmet’in deyişi ile hepsi hercümerc olmuş!..
Kırk yamalı fukara bohçası gibi!..
Er, Erbaş, Astsubay; Onbaşı, Çavuş…
Ben Eski Tüfek iddia ediyorum;
Aşağıdaki şu çizelgeyi târihimizde ilk hazırlayan kişi benim…
Genelkurmay Başkanları dâhil olmak üzere ilk defâ görenler de sizlersiniz…
Dünyâdaki devletlerin ordularında sâdece 1 Çavuş rütbesi var!..
Türk Ordusundaki Çavuş rütbelerini ise Genelkurmay Başkanları dahi bilmiyor…
Kaynak;
⁽¹⁾ 211 Sayı ve 04 Ocak 1961 târihli Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kânunu. (Madde-3; Er, Erbaş, Astsubay).
⁽²⁾ 926 Sayı ve 27 Temmuz 1967 târihli Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kânunu. (Madde-77 ve 140; Astsubay Rütbe ve Kıdemi).
* * *
Bugün Amerikan Ordusu Nasıldır?
Ordumuzun midesi boş asker kalabalığına bakan beyaz subaylarımız şöyle diyorlar;
“NATO üyesi ülkeler arasında bizim Türk Ordusu ikinci ordudur.”
Mâdemki bizim subaylarımız Amerikalı Coni ve İngiliz Tomi subayı ile aşık atıyor!
Öyle ise biz de bizim Türk Ordusunu bu ordular ile mukâyese edelim, olur mu?
Amerika ve İngiltere;
Farklı babalardan ve fakat aynı anadan doğma kardeş devletlerdir.
Her beyaz Amerikalı çok çok İngiliz,
Her beyaz İngiliz de biraz Amerikandır. Sâdece isimleri farklıdır.
Bu hakikâtin tabii neticesi olarak da;
Gerek devlet teşkilâtı gerek ise askerlik kânunları bakımından bu iki devlet, hep birbirlerini takip ve taklit ederler.
Bu devletlerin birisi hakkında söylediğiniz her şey, öteki için de handiyse aynen cârîdir.
Bu sebepden dolayı ben burada, Amerikan Ordusunu anlatacağım sizlere…
Amerikan Ordusunda;
Subay emir verir,
Er ise emiri icrâ eder!
Bizim ordumuzun bugünkü mevcudunu emekli bir asubay olarak ben, bilemiyorum! Çünkü söylemiyorlar!
Fakat,
Bu makâleyi hazırlamaya başladığım
İşde, belgesini de aşağıda görüyorsunuz!
31 Ocak 2019 Perşembe günü itibârı ile Amerikan Ordusunun subay ve er mevcudu…
Bizim ordumuzun “astsubay kıdemli başçavuşu”, Amerikan Ordusunun “er başçavuşu” ile aynı konumdadır.
* *
* * *
Kıymetli vatandaşlarım,
Muhterem asubay meslekdaşlarım;
Amerikan Ordusunun “Subay” ve “Er” oranı şöyle oluyor;
İngiliz Ordusunun Subay ve Er oranı da babaları Amerika’nın aynısıdır!
* * *
Amerikan Kara, Deniz ve Deniz Piyâde Kuvvetlerinde mevcut olan “Gedikli Subaylık”,
Aşağıdaki çizelgede gördüğünüz üzere, “subay” sınıfına dâhildir.
Bizim bu makâlemizin konusu da
İşde, aşağıda gördüğünüz bu “Gedikli Subay” asker sınıfıdır.
Şu bilgilere bir göz atın, Allah aşkına!
* * *
Ya, Bizim Türk Ordusu Ne Hâldedir?
Bizim Ordumuzun asker sınıflarını gösderen çizelge ise
Aşiret ağalarının soyağacına benzeyecek kadar karman çorman!
Genelkurmay Başkanımıza göre bizim ordumuzda bugün tam 8 sınıf asker var, maşşallah!..
* *
* * *
Yukarıdaki resimde gördüğünüz bilgileri rakamlar ile birlikde çizelgeye dökünce de
Ebem kuşağı gibi şöyle ucûbe bir görüntü zuhûr eyliyor, orta yere!
* * *
Coni’nin Amerikan Ordusu ile bahtsız Memed’in Türk Ordusunu mukâyese etdiğimizde
Şöyle rezâlet bir manzara zuhûr eyliyor!
Aşağıdaki çizelgede gördüğünüz üzere
Amerikan Ordusunda sâdece 2 sınıf asker var.
Fakat
Elem tere fiş, kem gözlere şiş! Allah nazârdan esirgesin!
Hulusi AKAR’ın bu sene “uydurduğu” “yedek astsubaylığı” saymaz isek şâyet,
Benim sayabildiğim kadarı ile bizim ordumuzda bugün tam 8 sınıf asker var, maşşallah!..
Yukarıdaki çizelgede sizin de gördüğünüz üzere;
Coni ’nin Amerikan Ordusunda bugün “gedikli subay” olarak bilinen asker sınıfı var da!
Memed’in Türk Ordusunda bugün “gedikli subay” olarak bilinen asker sınıfı niye yok, acap?..
Kaynak;
⁽¹⁾ 1028 Sayı ve 10 Ağustos 1956 târihli ABD Silâhlı Kuvvetler Personel Kânûnu. Public Law-1028, 84th Congress Chapter-1041, 2nd Session. US Code Title-10, Armed Forces, dated August 10, 1956. Subtitle A- General Military Law, Part-I Organization and General Military Powers, Chapter–I, Section 101. Definitions, (b) Personnel Generally. (Subay ve Er).
⁽²⁾ 5802 Sayı ve 02 Temmuz 1951 târihli Astsubay Kânunu. (Astsubay).
⁽²⁾ 211 Sayı ve 04 Ocak 1961 târihli Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kânunu. (Subay, Astsubay).
⁽²⁾ 926 Sayı ve 27 Temmuz 1967 târihli Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kânunu. (Muvazzaf Subay, Astsubay).
⁽²⁾ 7179 Sayı ve 25 Haziran 2019 târihli Askeralma Kânunu. (Yedek Subay, Yedek Astsubay, Mükellef Erbaş ve Er).
⁽²⁾ 3466 Sayı ve 28 Mayıs 1988 târihli Uzman Jandarma Kânunu. (Muvazzaf Uzman Jandarma (Erbaş)).
⁽²⁾ 3269 Sayı ve 18 Mart 1986 târihli Uzman Erbaş Kânunu. (Uzman Erbaş).
⁽²⁾ 4678 Sayı ve 13 Haziran 2001 târihli TSK’de İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kânun.
⁽²⁾ 6191 Sayı ve 10 Mart 2011 târihli Sözleşmeli Erbaş ve Er Kânunu.
* * * * *
Aşağıda,
1949 senesinde yapılan 5434 sayılı T.C Emekli Sandığı Kânunu’nun 2019 senesi Şubat ayındaki son durumunu görüyorsunuz.
Bu kânunda gördüğünüz “gedikli subay” tâbiri, bugün dahi aynen mevcutdur.
Peki,
1914 senesinde “gedikli zâbit” olarak ihdas edilen
Ve dahi
1935 senesinde de “gedikli subay” olarak tebdil edilen bu tâbir,
Askerî kânunlarımızda bugün artık niye yok, acap?..
İçinde yaşadığımız şu 2019 senesine göre
Memed’in Türk Ordusunda “gedikli subay” olarak bilinen asker sınıfı,
Bugüne kadar hiç mi mevcut olmadı?
Ya da
Bahtsız Memed’in Türk Ordusunda “gedikli subay” ismi ile bir asker sınıfı var idi de
Birileri bu “gedikli subay” asker sınıfını ordumuzdan kazıyıp atdı mı acap?..
Ne dersiniz?..
Bilmek için öğrenmek,
Öğrenmek için hiç değil ise okumak gerek, değil mi?
Eski Tüfek’in;
Bunca senelerin el emeği, göz nûru ile pişirip de aşağıya dökdüğü şu hurufât çorbasını
Zamân ve olay silsilesine göre dikkat ederek içer iseniz şâyet
Ordumuzun “gedikli subay” sınıfına yapılan ibretlik “ameliyâtı” hayret ve nefret ile öğreneceksiniz!
Nasıl?.. Gözel mi?..
* * * * *
Dünyâyı sömürmek için her türlü oyunu çok iyi oynayan İngiliz Bahriyesi,
Kendi sivil ticâret gemilerini ve denizcilerini muhtemel bir harbde kullanacak şekilde eğitir ve donatır.
İşde, bu maksat ile İngiliz Bahriyesi; Birinci Cihân Harbinde kullanmak için gemici ve makinacı çırakları istihdam etdi. İngiliz Bahriyesi için bu, dün böyle idi, bugün de aynen böyledir. Bizim bahriyemizde de bir zamânlar mevcut olan makine ve gemici çırak mekteblerinin menşei de sömürgen İngiliz Bahriyesinden aşırmadır.
Yelkenli gemiler yerine buharlı gemilerin hizmete alınması ile birlikde; deniz kuvvetlerindeki harp gemilerinde yeni mesleklere büyük bir ihtiyaç hâsıl oldu. Kendi buharlı harp gemilerindeki bu ihtiyacı karşılamak için; İngiliz Kraliyet Bahriyesi Çırak Mektebleri açdı. Bu maksat ile “Engine Room Artificer Apprentice” (Boy Tiffy) isimi ile evvelâ “makine” sınıfında 1868 senesinde teşkil etmiş idi. İngiliz Kraliyet Bahriyesi makineci çıraklarından beklenen faydayı elde edince, güverte ve diğer sınıflarda da peyderpey Çırak Mektepleri açdı. İhtiyâcı olduğu hâlde kendi yetiştiremediği kimi zanaatkârları da piyasadan tedârik etdi. “Artificer” (Tiffy, zanaatkâr) isimli bu deniz askerlerini İngiliz Kraliyet Bahriyesi ihtiyacı olduğu harp dönemlerinde tepe tepe kullandı. Harp sona erince de hepsini terhis etdi.
|
Gemici ve Makine Çıraklarının bir kısmını İngilizler; mekteb eğitimi vermeden, meslek erbâbı vatandaşlar arasından toplamış idi. Fakat aynı dönemlerde Osmanlı Devletinde okuma-yazma nisbeti yüzde bir civârında bile değil iken; Osmanlı Bahriyesi, kendi gemici çıraklarına 4 sene, makineci çıraklarına ise tam 5 sene eğitim verdi.
Aynı senelerde zâbit yetiştiren Bahriye Mektebindeki eğitim ise bunlardan sâdece 2 sene fazla idi.
Bu kadar insanlık dışı ve aşağılık bir muameleyi de
Ancak bizim kurnaz-fesat beyaz subaylarımız tertip edebilir idi.
Bu aslında, değil müslümanın müslümana; gevurun bile gevura yapabileceği bir muamale değildir!
İngiliz Bahriyesi;
Birinci Cihân Harbinde kullandığı buharlı gemilerde, kral daşşağından düşme beyaz zâbitin yapmaya tenezzül etmediği tehlikeli, pis ve zor işlerini yapdırmak için sivil piyasadan kazancı, ateşçi, elektrikçi, motorcu, tornacı vs. çok sayıda meslek erbâbı istihdam etdi.
Ve bu insanlara “zâbit” sınıfına dâhil olmak üzere “gedikli zâbit” (warrant officer) unvânı verdi. Harb esnâsında da bu gedikli zâbitânı, “muvazzaf zâbit” sınıfına terfi etdirdi. Hem de yarbay rütbesi ile!...
Fakat sivil piyasadan topladığı ve zâbitin işlerini yapdırdığı “gedikli zâbitânı”,
İngiliz Bahriyesinin beyaz subayları, Birinci Cihân Harbi sona erince, sürüm sürüm süründürdü.
Bu gedikli zâbitânın çoğunu terhis etdi.
Terhis etmeye götlerinin yemediği bahriye gedikli zâbitânın da;
“Kullan-at” siyâsetini dünyâda en iyi bilen ve oynayan İngilizlerin kral daşşağından düşme beyaz zâbitânı,
Harbden sonra ihtiyacı kalmadığı için “gedikli zâbitânı”, kağıt mendil gibi kenara atdı.
Birinci Cihân Harbi esnâsında “zâbit” sınıfına dâhil etdiği
Ve dahi
Buharlı gemilerin en tehlikeli ve pis işlerini yapdırdığı gedikli zâbitâna İngiliz Bahriyesinin beyaz zâbitânı,
Çok aşağılık ve adi bir kalleşlik daha yapdı;
Gedikli zâbitânı harb bitince “zâbit” sınıfından def etdi ve “er” sınıfına tenzil etdi.
İngiliz Bahriyesinde bugün dahi sâdece iki sınıf asker vardır;
Bugün dahi İngiliz Bahriyesine "Er" olarak giren bir asker,
Belli süre ve şartlar ile alaylı “Gedikli Zâbitliğe” kadar doğrudan terfi edebilir.
İngiliz Bahriyesinin gedikli zâbitânı işde, bu sebepden dolayı bugün de hâlâ “er” sınıfına dâhildir.
Şu resimin sağ üst tarafında gördüğünüz asker, İngiliz Deniz Kuvvetlerinden Birinci Sınıf Gedikli Zâbitdir.
* * * * *
Bizde Yok! Fakat ABD Ordusunda Var; Jet Pilotu Erler!..
Amerika ve İngiltere; farklı babalardan ve fakat aynı anadan doğma kardeş devletlerdir.
Her beyaz Amerikalı çok çok İngiliz, her beyaz İngiliz de biraz Amerikandır. Sâdece isimleri farklıdır. Bu hakikâtin tabii neticesi olarak da gerek devlet teşkilâtı, gerek ise askerlik kânunları bakımından bu iki devlet, hep birbirlerini takip ve taklit ederler. Fakat hep iyi yönde… Mâlum, iyi olan rağbet görür ya! Yazdıkları kitaplarda da her iki devlet bundan gurur ile bahsederler.
Amerikan Kara, Deniz ve Deniz Piyâde Kuvvetlerinde bugün dahi hâlâ mevcud olan “gedikli zâbitliği” Amerikan Ordusu, İngiliz Ordusundan aşırdı.
Fakat her şeyin daha iyisini yapmak için geberen Amerikalı Coni;
İngiliz Tomi’nin icâd etdiği gedikli zâbitliğe “sınıf atlatdı” ve “zâbit” sınıfına dâhil etdi.
Bu cümleden olmak üzere;
1947 senesinde teşkil edilmiş yeni bir kuvvet olan Amerikan Hava Kuvvetlerinde “gedikli zâbit” sınıfı hiç mevcut olmadı.
Fakat aynı Amerikan Hava Kuvvetlerinde helikopterin çoğunu “er” sınıfından pilotlar uçurur.
Savaş uçaklarını uçuracak “muharip pilot er” yetişdirmek üzere de 2017 senesinde kolları sıvadılar...
Cebinden dünyânın parasını harcayıp da
Kendi imkânı ile pilot ehliyeti alan “astsubay” denilen bizim köle askerlerin uçmasına izin vermeyen
Bizim Kuvvet Komutanları ve Genelkurmay Başkanlarımızın kulakları çınlasın!..
* * * * *
Amerikan Kara, Deniz ve Deniz Piyâde Kuvvetlerindeki “gedikli zâbitân” bugün de “zâbit” sınıfına dâhildir.
Bizim ordumuzun her boku bilen beyaz subayları ise
Bu konuda Amerikan ve İngiliz Ordularının yapdığından daha farklı ve fakat kalleşçe bir şey yapdı!
Kıskanç bir kuma gibi davranan;
Ordumuzu babalarından mirâs çiftlik, kendilerini aga;
Kendilerinden başka askerleri ise köle olarak telakki eden beyaz zâbitânımız,
Kâbiliyetine hep gıpta etdiği, kendileri için her zamân çetin bir rakip olarak gördüğü; subay tuvâletini dahi birlikde kullanmaya tahammül edemediği “gedikli zâbitliği” 1929 senesinde kökden tasfiye etdi.
“Bahriye gedikli zâbitliğini” tasfiye etmek için Deniz Kuvvetleri (Bahriye Nezâreti) ile Genelkurmay Başkanlığı (Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisliği)’nın
Bu konuda takındıkları haset, nefret ve kin dolu tavırlarını, meclis zabıtlarına akseden cümlelerinden anlamak hiç de zor değil! Eski Tüfek’in bu satırlarda yazdığı ifâdeleri de başka hiçbir yerde bulamazsınız!
* * * * *
Bahriye Gedikli Zâbitliği konusunda Osmanlı Bahriyesi, İngilizlerin kuyruğundan ayrılamadı.
Osmanlı Bahriyesi “gedikli zâbit” asker sınıfını 1913 senesinde, İngiliz Bahriyesinden aşırdı!
Ve o zamân hem “küçük zâbit” sınıfı hem de “gedikli zâbit” sınıfı, “zâbit” sınıfına dâhil olmak üzere teşkil edilmiş idi.
Donanmamızın padişah daşşağından düşme beyaz zâbitânı;
Osmanlı Bahriyesinin İngiltere’den satın alıp Birinci Cihân Harbi’nde kullandığı buharlı gemilerde,
Kendilerinin yapmaya tenezzül etmediği tehlikeli, pis ve zor işleri, gedikli zâbitâna yapdırdı.
Beyaz zâbitânımız, kendilerinin ölmesi gereken işlerde, gözlerini hiç kırpmadan gedikli zâbitânı ölüme sürdü.
Birinci Cihân Harbi sona erince, Osmanlı Bahriyesi;
Gemici ve Makine Çırak Mekteplerinde 4 ve 5 sene talim ve taallüm etdirdiği
Ve aslında zâbitânın yapması gereken işleri yapdırdığı bahriye “gedikli zâbitânı”;
“Muvazzaf er” asker sınıfı olur mu, demeyin! Dünyâda yok, fakat bizim ordumuzda var…
Bugün biz astsubaylar;
15 sene mecburî hizmete ve olduğu yerde otlamaya mahkûm edilmiş dünyânın tek “muvazzaf er”leriyiz.
Böylece beyaz zâbitânımız, bir daş ile üç guş birden vurdu!..
Nasıl?
Gözel mi?..
* * * * *
Bahriye Nâzırı Mürteşi Müşür Hasan Hüsnü Paşa’yı adam zanneden Sultan II. Abdülhamid,
Bu Paşa’nın 1890 senesinde hazırladığı bir nizâmnâme için irâde buyurdu!
Donanma-yı Hümâyûna Alınacak Sıbyan Efrâdına ve Bunlardan Yetiştirilecek Gediklilere Dâir Nizâmnâme.
Sultan II. Abdülhamid’in Donanma “Gedikli” sınıfını teşkil etdiği 1890 senesinde;
Donanmayı Hümâyun (Padişah Donanması)’da “Asakir-i Bahriye-i Şahâne” (Padişah Bahriye Askerliği) mevcut idi.
Bu askerlere “Kur’a Efrâdı” veya “Bahriye Efrâdı” ismi de veriliyor idi.
Bahriyenin ihtiyâcı nisbetinde kur’a ile tesbit edilen “kur’a efrâdı” gençler,
5 sene nizâmiye (mükellef) askerliği yapmaya mecbur idiler.
Bu 5 senelik “mükellef askerlik” süresi içinde bahriye askerlerine,
Harb gemilerinde yapacakları hizmete göre çeşitli eğitimler veriliyor idi.
Bu eğitimleri de bahriyeli zâbitânımız veriyor idi.
Harb gemisindeki silâh, alet, cihaz vs. demirbaşlar da gene zâbitânımızın üzerine zimmetli idi.
Eğitimlerin sonunda da “Bahriye Efrâdı, harb gemilerine sevk ediliyor idi. Aldıkları eğitimden sonra gitdikleri gemilerde iyice usdalaşan kur’a efrâdı, 5 senelik “mükellef” askerlik hizmetinden sonra teskere alarak Donanma’dan ayrılıyor idi.
Kur’a efrâdı gençler, görevleri süresince kullanmaları için kendilerine teslim edilen silâh, alet, cihaz vs. gibi demirbaş malzemeleri de kırıp döküyorlar ve bunların hesâbı da beyaz zâbitândan soruluyor idi.
Mesleğinde usdalaşan kur’a efrâdı; beyaz zâbitâna göre kendilerinden istifâde edilecekleri bir zamânda teskere alıp Donanma’dan çıkıp gidiyor idi.
Sonra da bahriye zâbitânı, gelen yeni kur’a efrâdını tekrâr eğitmeye mecbur kalıyor idi.
İşde, bahriye zâbitân heyetimiz;
Hem kur’a efrâdını eğitmek, atleti-donu, boku-püsürü ile uğraşmakdan kurtulmak
Hem de kendilerine zimmetli olan demirbaş malzemelerin zimmetinden kurtulmak için
“Aynı görevi kendileri yerine uzun süre yapacak köle bir asker sınıfı” icâd etmek isdedi.
Ve hemen akabinde,
“Gedikli” olarak tesmiye etdiği ve aslında “muvazzaf köle” bir asker sınıfı olan “Donanma sıbyan efrâdını” keşfetdi.
Dersaadet (İstanbul)’de doğup büyümüş ve denizi bilen gençlerin kabul edileceği bu “gedikli” sınıfı;
Talebe olarak bahriye harp gemilerinde tam 5 sene tâlim-taâllüm edecek,
Bu tâlim-taâllüm sonunda “sıbyan efrâdı” nâmı ile gemilerde 5 sene “mükellef” hizmet edecek idi.
İstanbul’un bıçkın gençleri “talebe ve sıbyan efrâdı” olarak toplam 10 sene hizmetden sonra
Kendisi isder ise ve Donanma’da ihtiyaç da var ise şâyet “gedikli” sınıfına nakil edilecek,
“Gedikli” unvânı ile 9 sene daha olmak üzere toplam 19 sene hizmet etdikden sonra emekli olacak idi.
Bu senelerde Bahriye Mektebi (Deniz Harp Okulu)’nde idâdî hâriç, eğitim süresi de 3 sene idi…
1890 Donanma Gedikli Nizâmnâmesini tertip eden
Bahriye Nâzırı Mürteşi Müşir Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa
5 sene nizâmiye (mükellef) askerliğin mecburî olduğu bir dönemde;
İlk 5 senede mükellef askerlik hizmetini yapar iken
İkinci 5 senede de bir meslek öğrenmenin İstanbul’lu gençler için câzip bir tercih olacağını tahmin ediyor idi.
Fakat
Hasan Hüsnü Paşa, kısa süre sonra bu tahmininde duvara tosladı.
İstanbul’lu gençler, “zâbit” olacaklarını zannederek “gedikli” olmuşlar idi.
Fakat
Gemiye gitdiklerinde;
Bahriye zâbiti kadar iyi bir eğitim aldıklarını
Ve dahi
Bahriye zâbiti kadar donanımlı oldukları gören
Ve buna rağmen aslında “efrâd (er)” olduklarını idrâk eden Dersaadet’in bıçkın delikanlıları,
“Gedikli” olmakdan hemen çark etdiler.
İşde bu sebeplerden dolayı Donanma Gedikli sınıfına talep, kısa sürede birden bire dibe vurdu.
1900’lü senelere gelindiğinde,
Bir tek dahi olsa talebe bulamayan Donanma Gedikli Sınıfı,
Yirminci asırın ilk senelerinde kapısına kilit vurdu!
Bahriye Nâzırı Mürteşi Müşir Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa’nın tertip etdiği Donanmamızın ilk “gedikli” sınıf tezgâhlama teşebbüsü,
İşde böylesi derin bir hüsrân, büyük bir hayâl kırıklığı ve sonsuz bir küskünlük ile iflâs etdi.
Fakat
Hem bahriye efrâdının tâlim-taâllümü, boku-püsürü ile uğraşmakdan sıyrılmak
Hem de kendilerine zimmetli demirbaşları başkaları üzerine yıkmak için sinsice tuzaklar tezgâhlayan Bahriye zâbitân heyetimiz,
Bulduğu ilk fırsatda “köle”, “ortada sandık” ve yeni bir “gedikli” sınıfı tertip etmeye kararlı idi.
Burada yeri gelmiş iken önemli hatâyı tashih etmeliyim.
Bugüne kadar neşretdiği târihcelerde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı; Donanma Gedikli sınıfı için;
Bu yakışdırmaların hepsi câhilliğin alâmetleridir. Donanma Gedikli sınıfı, bunların hiçbirisi değildir.
Çünkü;
Birinci husus şudur; 1890 Donanma Gedikli Nizâmnâmesinde, bir tek dahi olsa “zâbit” kelimesi yokdur.
İkinci husus da şudur; 1890 Donanma Gedikli Nizâmnâmesi, nev-i şahsına münhasır bir nizâmnâmedir.
Bu Nizâmnâme ile ihdâs edilen Donanma Gediklisi nev-i şahsına münhasır bir asker sınıfıdır.
Deniz Kuvvetlerimizin bu gedikli sınıfını, çeşitli bahriye asker sınıflarına benzetmeye ve yamamaya çalışmasının iki sebebi olabilir.
Bu sebepler;
1. Cehâletdendir, bunu anlarım.
2. Fakat daha ziyâde ihânetdendir, bunu affetmem!
Bahriyeli subaylarımızın böylesi hâince davranmasının asıl sebebleri de şunlardır;
Bugün burada belgeleri ile ortaya koyacağımız üzere,
Gerçek anlamda bahriye “zâbit” sınıfına dâhil olarak teşkil edilen “gedikli zâbit” sınıfını değersizleştirerek unutdurmaya çalışmak
Ve daha da mühimi,
Hem bahriye efrâdının tâlim-taâllümü, atleti-donu, boku-püsürü ile uğraşmakdan sıyrılmak
Ve hem de
Kendilerine zimmetli demirbaşları üzerine yıkacağı “köle”, “ortada sandık” ve yeni bir asker sınıfının teşkil edilmesine kendi akıllarınca meşru gerekçeler uydurmak telâşıdır.
* * * * *
Ölmek/öldürmek ve öldürmeyi emretmek salâhiyyetini hâiz dünyânın meşru tek katil mesleği olan askerlikde;
Ölen/öldüren ve ölmeyi emreden asker arasında başka bir asker sınıfı olamaz!
İkinci Cihân Harbine kadar dünyânın haracını yiyen İngiliz Ordusunda
Ve dahi
İkinci Cihân Harbi’nden sonra dünyânın haracını yiyen Amerikan ordusunda, Sâdece iki sınıf asker vardır;
1. Ölmeyi emreden mektebli muvazzaf subay, 2. Ölmek ve öldürmek emrini yerine getiren alaylı mükellef er.
|
Türkiye Devletinin imzâlayıp taraf olduğu milletlerarası andlaşmalara göre de durum aynen böyledir.
Fakat
Darbeci beyaz subaylarımızın;
Anayasa’yı ayaklarının altında çiğneyerek
İç hukukumuzda tertip etdikleri kimi gayri meşrû kânunlar ile ordumuzun askerlerini tefrikalara ve sınıflara böldüler.
* * * * *
İnanması Zor! Lâkin, Durum Aynen Böyle!..
Aşağıda gördüğünüz sayfayı Milli Savunma Üniversitesine ait bir bağlantıdan şimdi indirdim.
Benim de 1981 senesinde mezun olduğum Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okulu ismini verdikleri uyduruk okulun târihcesinden bahseden bu yazıda,
Deniz Astsubaylığının târihinin “Donanma Gedikli Sınıfı” ile 1890 senesinde başladığı yalanını söylüyorlar.
Fakat
Vaziyet hiç de öyle, Milli Savunma Üniversitesinin işkembeden üfürdüğü gibi değil!..
Deniz Kuvvetleri Komutanının bile bugün bu hakikâtin farkında olmadığından hiç şüphem yok!
1890 Donanma Gedikli Nizâmnâmesi bugün de hâlâ yürürlükdedir.
Çünkü bu nizâmnâmeyi ilga eden herhangi bir nizâmnâme, kânun vs. bulamadım;
1949 sene ve 5434 sayılı Emekli Sandığı Kânunu,
Ve dahi
Bugün “astsubay” olarak bildiğimiz asker sınıfının târihinden söz eden 1995 seneli AYİM kararında, sâdece 1913 nizâmnâmesine atıf var.
Kendisinden sonra meriyyete konulan nizâmnâme ve kânunlarda da 1890 Donanma Gedikli Nizâmnâmesinden tek kelime bahis yokdur.
Bugün “astsubay” ismi ile bilinen asker sınıfı, 1951 senesinde 5802 sayılı kânun ile teşkil edildi. Bu kânunda da 1890 Donanma Gedikli sınıfı Nizâmnâmesine atıf yok!
Bu sebepden dolayı;
1890 Donanma Gedikli sınıfı ile bugünkü “deniz astsubaylığı” arasında “halef-selef” bakımından hiçbir illiyet bağı yokdur.
1890 Donanma Gedikli sınıfı;
|
Deniz astsubaylığı hakkında bugüne kadar neşretdiği târihce kitaplarında Deniz Kuvvetleri Komutanlığının ortaya atdığı “bugünkü deniz astsubaylığı, 1890 Donanma Gedikli sınıfının devâmıdır” şeklindeki iddia, işkembeden söylenmiş kuyruklu ve âdi bir yalandır. Hukûkî bakımdan da son derece mesnetsizdir.
* * * * *
1890 senesinde teşkil etdiği Donanma “Gedikli” sınıfının Nizâmnâmesinde Sultan II. Abdülhamid şöyle dedi;
Madde 29 — İleride icâbı hâle göre işbu nizâmnâmenin tevsi veya tâdili zımnında lüzumu tahakkuk eden mevaddın derç ve ilâvesi câizdir.
Bu cümlenin Türkcesi şöyle oluyor;
İleriki zamânlarda zuhûr edecek ihtiyâca göre bu nizâmnâme gelişdirilir veya değişdirililir.
Fakat öldüğü 1903 senesine kadar Bahriye Nâzırlığı yapan Mürteşi Müşir Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa,
1890 senesinde hazırladığı bu nizâmnâmenin tek kelimesine dahi dokunmadı.
Ve bu sınıfın kendi kendisini tasfiye etmesini gemi gövertesinden
Manda katara bakar gibi seyretdi…
1890 Nizâmnâmesine bakıldığında, Donanma Gedikli sınıfının;
|
Donanma Gedikli sınıfının yapacağı görevler, nizâmnâmede en ince ayrıntısına kadar açıklanmış idi
Fakat emeklilik hakkı ve tâbi olacağı askerî cezâ hukûku konusunda bu Nizâmnâmede tek kelime yok idi.
* * * * *
Bahriye Encümeni nâmına söz alan Karesi Mebusu Ali Galip Efendi
1911 sesinde Meclis-i Mebusânda şöyle dedi;
Bugün mevcut Efrâdı Bahriye 6.000 adetten ibâret imiş. Zâbitânı tahkik ettik 5.600 imiş. Az daha beher efrât başına bir zâbit olacaktı. Gedikli efrât tâbir olunan efrâd var ki, bunlar kat'iyyen zâbit olamazlar. Usûlen öyle vaz olunmuş vaktiyle. Fakat bu maksadı fark etmişler bunlar, bu Gedikli efrâdı da zâbit yapmışlar. Gedikli efrâddan maksat, adetâ bizim hânelerdeki kethüda kadınlar gibi, her vapurda bu Gedikli efrâd daima bulunuyor. Kethüda gibi her umura karışıyor vapurlarda. Gedikli efrâd böyledir. Yeni gelen efrâdı bunlara tevdi ederler. Bunlar kat'iyyen vapurlardan çıkmıyorlar. Orada bulunuyorlar. Bunlar zâbit filan olmuyor. Lâkin bunların dört senede bir maaşlarına zam olunur. Muahharan son defâ olmak üzere arzolunmuş, beş altı yüz ve belki daha ziyâde Gedikli efrâdı “zâbit” yapmışlar. Hülâsa, iş çığırından çıkmış gitmiş.
* * * * *
Padişah Sultan Hamid buyurduğu bir iradei seniyye (padişah fermânı) ile
Alaylı 148 bahriye çavuşunu,
1908 senesinde mülâzım sâni rütbesine terfi etdirdi.
Bu çavuşlar, terfi etdiklerini zannederek zâbit kıyâfeti giymeye başladı.
Fakat
Dönemin Bahriye Nâzırı Hasan Râmi Efendi,
Padişahın bu fermânını mevkii tatbike koymadı.
Zâbitliğe terfilerinin işleme alınmadığını öğrenen 148 bahriye çavuşu, hakkını almak için meclise dilekce gönderdi.
Uzun müzâkerelerden sonra mebuslar,
Bahriyeli 148 çavuşun dilekçelerini reddeddi.
1908 İnkilâbından sonra, Bahriye Nâzırı Hasan Râmi Efendi’nin rütbesi alındı ve sürgüne gönderildi.
Kendinden önceki Bahriye Nâzırı Hasan Hüsnü Paşanın lakâbı “Mürteşi” idi.
Hasan Hüsnü Paşa gibi fenâ bir şöhreti olmasından ve isminin verdiği kolaylıkdan dolayı da
O’na “HaRâmî” Paşa dediler.
Aynı celsede söz alan Sivas Mebusu Dağavaryan Efendi
Meclis-i Mebusânda şu ibretlik sözünü târihin hâfızasına kayıt etdi;
DAĞAVARYAN EFENDİ (Sivas) — Bir millet, yalnız nizâm ile yaşayıp ileri gidebilir. Merhamet ile hiçbir millet ne yaşar, ne ileriye gider. Bizim, Avrupa devletlerinden farkımız yalnız budur. Onlarda nizâm, kânun hüküm-fermâdır. Bizlerde hissiyâtımız, merhametimiz hâkim ve âmirdir. Artık müzakere kâfidir. Ne kadar dinledik ise, hepsi birdir. Kânunun sadâsını çok vakit ayak altına alıyoruz.
Böyle gidersek, biz, bu mülkü (Devleti) batıracağız!
* * * * *
İşde, bu şerefli zâbit Ali Rıza Paşa,
1911 senesinde meclisde şu târihî sözünü söyledi;
Askerî Harcırah Kanunu_ İnikad-75);
RIZA PAŞA (Topçu Ferîki) — (…) Bugün orduya muktedir zâbit yetiştirmek - Hey'et-i kirâm bilirler ki - Avrupa'da bir mes'ele-i mühimme-i içtimaiyyeden maduttur. Almanlar bugün dünyâya nümûne-i imtisâl olan o güzel ordularına, zâbitleri vasıtasıyla nâil olmuşlardır. Hey'et-i zâbitânının mükemmeliyeti sâyesinde ordu da terakki ve tekemmül etmiş ve bugün herkes için numune-i imtisâl olmuştur.
Birinci ve İkinci Cihân Harbini, Almanya başlatdı.
Bütün dünyâya meydan okumasının da kendine göre çok haklı sebepleri var idi.
NATO görevinde iken Napoli’de 1994 senesinde tanışdığım bir Alman deniz yarbayı, sohbetimiz esnâsında bana şöyle dedi;
“Göreceksiniz, Şef! Üçüncü Cihân Harbini de gene biz başlatacağız!”
Amerika’nın kucağına oturmuş iken dübürden kahramanlık taslayan bizim mütarekeci subaylarımız işitsin!
Dünyâ savaşlarını başlatmasında Alman subaylarının neler yapdığını da inşallah başka bir makâlede anlatırız.
* * * * *
1890 Donanma Gedikli Nizamnâmesi,
Donanma gediklilerinin “zâbitliğe nakil edilmeleri asla câiz değildir” diyor idi!
Bu sebepden dolayı 1890 senesindeki “ilk gedikli sınıfı” denemesi, 1900’lerin başında iflâs etdi.
|
Bu iflâsdan ders alan dönemin Bahriye Nâzırı Çürüksulu Mahmûd Paşa,
İngiliz Amiral Gamble Paşa’nın 1910 senesinde hazırladığı rapor üzerine
Padişah Sultan Mehmed Reşâd’a arz eylediği bir layihâ ile
1913 senesinde bahriye (donanma) “gedikli” sınıfını “ikinci kez” olmak üzere teşkil etdi.
Süfûn-u Hümâyûn Gedikli Sınıfı;
Tekâ’üd husûsunda Askerî Tekâ’üd Kânûnuna tâbi olacak
Ve dahi
Rütbelerine mahsûs mecmû’-ı müddet olan 17 seneyi ikmâl eyledikden sonra hakk-ı tekâ’üdü ihrâz edecekler idi.
Fakat
Askerî cezâ husûsunda gedikli sınıfı askere yapılacak muâmele konusunda bu kânunda hiçbir hüküm yok idi.
* * * * *
Deniz Astsubaylığının târihi söz konusu olduğunda;
Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız 1890 Donanma Gedikli sınıfının târihini yazar iken
Bahriye Nâzırı Mürteşi Müşir Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa’dan söz etmeyi kendine bir nâmus borcu bilir.
Fakat
Bugünkü “deniz astsubaylığına” menşe teşkil eden başka kânunlar olduğunu da hep inkâr eder.
Nitekim 1913 senesinde meriyyete konulan bu nizâmnâmeyi,
Her niye ise Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız hep ıskalamayı tercih eder.
* * * * *
Donanma Gedikli sınıfının ikinci kez teşkil edilmesine dâir olmak üzere kabul edilen bu kânun;
Padişah Sultan Mehmed Reşâd’ın “bir defâya mahsus” olmak şartı ile irâde buyurduğu “muvakkat” (geçici) bir kânundur.
Bu hakikâtin tabii neticesi olarak da;
Bu kânun ile “zâbit” sınıfına dâhil olmak üzere teşkil edilen “süfün-i hümâyun gedikli sınıfı” da “muvakkat” (geçici) bir donanma asker sınıfıdır.
Bütün devletlerin dünyâ harbine hazırlandığı günlerde,
Askere giden gençlerin geri dönmeyeceğini vatandaş çokdan öğrenmiş idi.
Câzip şartlar da vaad etmediğinden dolayı bu “gedikli” sınıfı da rağbet görmedi.
1914 (R.1330) senesi Bahriye Nezâreti bütçesi müzâkere edilir iken,
"Donanmanın ruhunu teşkil eden gedikli" temininde müşkilât çekildiğini
İzmit mebusu Ziyâ Bey, şu sözleri ile Meclisde gündeme getirdi.
Sayfa-189;
Ziyâ Bey (İzmit); — Donanmamıza tesirat-ı mühimmesi olan Gedikli Kanunu var. Bu kanun, “Kanun-u muvakkat” olarak neşrolundu. Bu kanun 15-20 gün evvel Askerî Encümeninden çıktı.
Halbuki Gedikliler mes'elesi Donanmanın ruhunu teşkil ettiği halde gösterilen şerait dahilinde Gedikliler tedarikinde müşkilat çekiliyor.
Buna Encümenimiz bazı zamaim icra etti. Bunun bütçeye alakası olduğu için bendeniz bu kanunun müzakere edilmesini teklif ediyorum.
* * *
Donanma gedikli sınıfı teşkil etmek için
Taş kafalı beyaz bahriye zâbitân heyetimizin çıkartdığı bu ikinci kânun da kısa sürede iflâs etdi.
* * *
Donanmayı Hümâyûn'da 1890 senesinden beri
Bahriye Nâzırlarının hazırlayıp Padişahlara imzâlatdıkları kânunlarda
Gedikli olmak isdeyen gençlere câzip maaş ve terfi imkânı verilmediği için
Harb gemilerini işletecek uzman bahriyeli temin edemediler.
İşde bu sebepden dolayıdır ki,
Dünyanın en büyük ikinci Donanması olduğu hâlde
İstiklâl Harbinde düşmana bir top mermisi dahi atamayan Osmanlı Donanmasını
Bahriye Nâzırları Haliç’de çürümeye terk etdi.
* * * * *
1890 senesindeki Donanmada “ilk gedikli” sınıfı denemesi 1900’lerin başında iflâs etdi.
1913 senesindeki Donanmada “ikinci gedikli” sınıfı denemesi de
Bu askerin “zâbit” sınıfına dâhil olmasına rağmen aynı sene içinde iflâs etdi.
Bu iflâslardan ders alan dönemin Bahriye Nâzırı Ahmed Cemâl Paşa,
Gene İngiliz Amiral Gamble Paşa’nın 1910 senesinde hazırladığı rapor üzerine
Padişah Sultan Mehmed Reşâd’a arz eylediği bir layihâ ile
1914 senesinde bahriyede “ilk kez” olmak üzere “üç sınıf asker” birden teşkil etdi.
Bugüne kadar geçen 105 sene içinde aşağıdaki şu belgeyi ilk gören sizler oluyorsunuz!
1914 seneli Bahriye Efrâdı ve Küçük Zâbitânı ile Gedikli Zâbitânı Kânun-ı Muvakkat isimli bu kânunun
Beşinci maddesi şöyle emrediyor idi;
Bu kânun ile aşağıdaki çizelgede gördüğünüz üç sınıf asker geçici (muvakkat) olarak teşkil edildi;
Bu kânuna göre teşkil edilen üç asker sınıfının en üst aşaması olan 1914 Bahriye Gedikli Zâbit Sınıfı;
* * * * *
1914 Bahriye “Gedikli Zâbit” rütbe işâretlerinin rengi “sarı”
“Küçük Zâbit” rütbe işâretlerinin şekli aynı fakat rengi “kırmızı” idi.
Rütbe işâretlerinin renginin “sarı” olması,
Bugünkü “deniz astsubay” sınıfının, geçmişdeki “gedikli zâbit” sınıfının devâmı olduğunun gizli bir delilidir.
* * * * *
İngiliz Amiral Gamble Paşa’nın tavsiyesi üzerine hazırlanan 1914 Bahriye “gedikli zâbit” kânunu ile
“Bahriye zâbiti” hâricinde olmak üzere üç sınıf bahriye askeri birden teşkil edildi.
1. Bahriye “Mükellef” Efrâd (Er) sınıfı,
2. Bahriye “Mükellef” Küçük Zâbit (Erbaş) sınıfı,
3. Bahriye “Muvazzaf” Gedikli Zâbit sınıfı.
* * *
172 numara ve 1914 seneli bu kânun
Ve dahi
1916 seneli Makine Çırakları Nizâmnâmesinden kolayca anlaşıldığı üzere
Bahriyedeki bu asker sınıfları;
Ve
Bu kânuna göre Efrâdı Cedide (Acemi Er) Mektebine kayıt yapdıran bir gencimiz;
Makineci Çırağı olmak için 5 sene,
Gemici Çırağı olmak için ise 4 sene tâlim-taâllüm görüyor idi.
Bu tâlim-taâllüm sonunda;
1. Hem nizâmiye (mükellef) askerliğini yapıyor
2. Mükellef askerliğini tamamladıktan sonra donanmada askerlik yapmaya devâm etmek isder ise şâyet,
Belli süre ve şarta bağlı olarak;
Evvelâ; “mükellef” küçük zâbit
Akabinde de “muvazzaf” gedikli zâbitliğe dikey olarak terfi edebiliyor idi.
Bu durum, İstiklâl Harbi esnâsında ve 1927 senesine kadar 14 sene devâm etdi.
* * * * *
1914 Bahriye Efrâdı ve Küçük Zâbitânı ile Gedikli Zâbitânı Kânunu Meclisde müzâkere edilir iken
23 Ocak 1915 Cumartesi günü söz alan Kengiri mebusu Fazıl Berki Bey,
Bahriye gedikli zâbit sınıfı hakkında bakınız, neler dedi;
FAZIL BERKİ BEY (Kengri) — Bahriye Efrâdı ve Küçük Zâbitân ile Gedikli Zâbitânı Kânunu, Meşrutiyete nâil olduğumuz beş altı seneden beri Bahriye Nezâretinin, meclisimize bahriyenin terakki ve tealisi için göndermiş olduğu ilk kânundur. Binaenaleyh meserretle telakki edilmeye şâyandır. Asıl bu kânunun rûhu gedikli zâbitân kısmına ait olan cihetidir.
Gedikli zâbitânı, bahriye meselesinde adeta bir hayât ve memat vazifesi ifâ etmektedir.
Gedikli zâbitânı demek sefaini bahriyenin demirbaş insanları demektir. Sefain-i bahriyenin demirbaş eşyası olduğu gibi, demirbaş insanları da yani yirmi sene, yirmibeş sene aynı vazifede bir şubei fende sahibi ihtisas olan insanlara ait olan bir tâbirdir. Eskiden bunlar intihab ediliyordu, daha doğrusu gedikli olanlara zâbitlik tevcih ediliyordu. Hâlbuki bunlar bahriye harp zâbiti olmadıklarından mesela, ateşçi, topçu, nişancı, işaretçi olan bir zâtın doğrudan doğruya zâbit rütbesini hâiz olması, bunlar arasında suitefehhümleri mucip oluyordu.
Yeni kânunda tadilât icra edilmiş, yalnız zâbitân bunlara bir işareti mahsus verilmiş ve 20-25 sene aynı meslekte hizmet edeceklerinden şevk ve gayretlerini tezyit etmek maksadı ile maaşları da sunufa taksim olunmuştur. Mücavir devletlerde de bu usûl kabul olunmuş, bundan pek çok istifâde olunmuştur. Bu kânunu muvakkat mevki-i icrâya vaz olunduğu zamândan beri pek çok istifade edilmiş, yani hangi cihetleri muhtaç, muhtacı tadil ve tebdil olduğu görülmüş, Mesela, maaşatı kâfi derecede görülmemiş olmalı ki rağbet az olmuş ve bundan dolayı hükümetle encümen beyninde itilaf hâsıl olarak maaşât mümkün mertebe tezyit edilmiştir.
Diğer taraftan, zannederim ki bu kânunun muvakkat olarak icrayi hükmetmesi ve matlub olan rağbete mazhar olmaması, Millet Meclisinde müzâkeresi esnasında münakaşa ile belki de ref edileceği varidi hazır olmasından ileriye gelmiştir.
Hâlbuki bu kânun kabul edilecek olursa rağbet fevkalade artacaktır, çünkü oraya bir kere tezkere terk ettikden sonra vakfı hayat edenler 50 yaşına kadar bahriyenin bir sınıfı mahsusu olarak kalacaktır ki, böyle uzun müddet için bir vazifeye girmiş olanların istikbâlini düşünmesi de elbette vazifesidir. Binaenaleyh, bahriyenin terakki ve tealisi her türlü fedakârlığı ihtiyardan içtinap etmeyen milletin vükelayi muhteremesi bu kânunu hükümetin muvafakati ile encümenin tadili vechile kabul edeceğinden hiç şüphem yoktur.
* * * * *
Deniz Kuvvetleri (Bahriye)’nde “gedikli zâbitlik” 1914 senesinde teşkil edildi.
Kara (Berrî) Ordumuzda ise “kara hava sınıfı gedikli zâbitlik” 1917 senesinde teşkil edildi.
Hem Bahriye’de hem de Berriye’de; gedikli zâbitlik müstakil birer “zâbit” sınıfı olarak teşkil edildi.
Bahriye’de ve Berriye (Kara Ordumuz)’de teşkil edilmesinin kan donduran sebeplerini de sırası ile;
Ve
1929 senesinde de 1492 sayılı kânun ile deniz ve kara hava gedikli zâbit sınıfı külliyen ilga edildi.
Deniz ve kara hava gedikli zâbit sınıfı,
1914 senesinden 1923 senesine kadar tam 10 sene devâm eden İstiklâl Hârbi’nde canı bahasına harb etdi.
Pilot yapmak için gönüllü zâbit bulamayan Bahrî ve Berrî Ordularımız;
Bu gedikli zâbitânı, harbiyeli zâbitin yerine ölmesi için “pilot” yapdı.
Fakat harb bitince de gedikli zâbitânı;
Deniz ve kara hava sınıfı gedikli zâbitâna ordumuz o kadar vefâsızlık ve hâinlik etdi ki…
Gedikli zâbit sınıfı ordumuzun âdeta cüzzamlı askerleri oldular.
Deniz ve kara hava sınıfı gedikli zâbitâna ordumuz;
5434 sayılı Emekli Sandığı Kânununda hâlen mevcut “gedikli zâbit” ve “gedikli subay” tâbirâtını
Türk Dil Kurum’u, 1944 senesinde neşretdiği ilk Türkce Sözlüğe dâhil etmedi.
Sonraki senelerde neşretdiği sözlüklere de dâhil etmedi.
Açın, bakın, görün ve inanın!..
Bugün elimizde olan güncel Türkce Sözlükde de “gedikli zâbit” ve “gedikli subay” tâbirâtı mevcut değil.
Genelkurmay Başkanlığı da bu iki tâbire âdeta cüzzamlı muamelesi yapdı;
1929 senesinden sonra neşretdiği yeni kitaplara “gedikli zâbit” tâbirini dâhil etmedi.
Cârî askerî talimât ve mevzuâtda mevcut olan “gedikli zâbit” ve “gedikli subay” tâbirâtını da tek tek ayıkladı.
Amerikan Kara, Deniz ve Deniz Piyâde Ordularında “gedikli zâbit” (gedikli subay) sınıfı bugün de hâlâ mevcut.
Fakat Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıkları bu “gedikli zâbit” tâbirinden o kadar korkdu ki
Neşretdikleri İngilizce sözlüklere “gedikli zâbit” (gedikli subay) tâbirâtını bugün bile hâlâ dâhil edemiyorlar.
* * * * *
Bahriye küçük zâbit ya da gedikli zâbitliği söz konusu olduğunda kânunlarda, 1915 seneli kânuna atıf yapılır. Fakat kabul edilen ilk kânunun târihinin 20 Nisan 1914 olduğunu hatırda tutmalıyız. Kabul edildiği 1915 senesinde kânunlara sayı vermek kuralı mevcut değil idi. Bu sebepden dolayı atıf yapılan çeşitli kânunlarda; meselâ 5434 sayılı Emekli Sandığı Kânununda, 1915 seneli bu kânunun numarasının 172 olduğu yazılıdır.
Yeri gelmiş iken bir galat-ı meşhuru daha burada tashih edelim.
Yazdıkları astsubay târihcelerinde kimi meslekdaşlarım
Sağ tarafınızda gördüğünüz barûtî siyah çuhadan mamûl nevresim (kaput, kısa palto) giymiş şu bahriyelinin “gedikli zâbit” olduğunu söylerler.
Doğrusunu söylemek gerekir ise şâyet,
Ben Eski Tüfek de bahriyeli bu askerin “gedikli zâbit” olduğunu zannediyor idim.
Fakat tetkik etdim ve hakikâti öğrendim.
Aşağıda resmini gördüğünüz Ordu Kıyafet Kararnamesi Şekilleri isimli 1933 seneli kitaba bakdığımızda
Bahriyeli bu askerin aslında,
1492 sayılı "baskın" bir kânun ile 1929 senesinde alelacele teşkil edilen “gedikli küçük zâbit” sınıfının son aşaması olan
Ve
Bu kânunun Komisyon Raporunda itiraf edildiği üzere Alman Bahriyesinden aşırma
Ve dahi
Kazancı şubesinden bahriyeli “başgedikli” olduğunu anlıyoruz.
* * * * *
Bahriye Küçük Zâbit ve Gedikli Zâbit Rütbe İşâretlerini Hangi Devletden Aşırdık?
Makâlemizin ilk sayfalarında bahriye gedikli zâbit sınıfını İngilizlerden aşırdık demiş idim.
Bugün kullandığımız asubay “rütbe işâretlerini” de gene İngilizlerden aşırdığımızı bu sayfalarda isbat edeceğiz.
Bu iddiamızı isbat etmek için de iki belge kullanacağız;
1. 1915 senesinde neşredilmiş İngiliz Gemicilik El Kitabı
2. Ve bir İngiliz Bahriye erinin 1916 senesinde çekdirdiği resim.
İngiliz Gemicilik El Kitabı’nın kapak sayfası ve konumuz ile ilgili olan sayfası şunlar;
* * * * *
İngiliz Bahriyesinde Ne idi?, Osmanlı Bahriyesine Ne Oldu?
Ben, Şükrü IRBIK, yukarıda ortadaki resim hakkında bilgi vermek isdiyorum.
İngiliz Bahriyesinde 1849 senesinde başlayan bir gelenek var. Görevini başarı ile yapan ve siciline cezâ işlenmeyen bahriye erâtı belli süreler ile yukarıda ortada görülen “V” şeklindeki “mümtaz şahsiyet işâreti” (Good Conduct Badge) ile taltif ediliyor idi.
1916 senesindeki yönetmeliğe göre bu şartları yerine getiren bahriye erâtı; 3, 8 ve 13’üncü senelerde birer adet olmak üzere yukarıda görülen “V” şeklindeki işâreti sol kol pazusuna takıyor idi. Bahriyeli erâta bu işâretlerden en faz üç adet veriliyor ve taltif edilen erâtın maaşına zam yapılıyor idi. Böyle bir taltif yöntemi bizim ordularımızda hiçbir zaman olmadı.
Aşağıda, İngiliz Bahriyesi HMS Forester muhribinden George Smith isimli İşâretci Çavuş’un,
Eşi Emily ve erkek bebeği G.W. Charles ile 1916 senesinde çekdirdiği şu hârika resimi görüyorsunuz.
Sağ kolunda gördüğünüz şekil, askerin mesleğini gösderir. Bu asker, "İşâretci" sınıfına mensubdur.
Bu askerin iki kere “mümtaz şahsiyet işâreti” aldığını gösderir.
Bu askerin rütbesinin "Çavuş" olduğunu gösderen rütbe işâretidir.
İngiliz Bahriye erâtına 1916 senesinde verilen “V” şeklindeki “mümtaz şahsiyet işâreti” (Good Conduct Badge),
Aşağıda görüldüğü üzere 4, 8 ve 12’nci senelerde bugün dahi aynı şekilde veriliyor.
* * * * *
Şimdi, buraya kadar verdiğimiz bilgiden maksadımız şudur;
Bizim her boku bilen bahriye zâbitimiz,
İngiliz Bahriyesinde görevini iyi yapan ve cezâ almayan erâta verilen
Ve dahi
Yukarıdaki resimde, İngiliz Bahriye Çavuşu Corc’un sol kolunda gördüğünüz “mümtaz şahsiyet işâretini”;
Gedikli zâbitliğin 1929 senesinde ilga edilmesi ile birlikde bu “mümtaz şahsiyet işâretini” sırası ile;
Gedikli küçük zâbit,
Gedikli erbaş
Ve en son olarak da
"Astsubay" dedikleri biz köle askerlerin "rütbe işâreti" olarak kabul etmiş.
Demek ki bizim beyaz zâbitânın aklı, ancak buna yetmiş!..
İşde, İngiliz Bahriyesi "Er" rütbe işâretleri.
* * * * *
İşde, bizim bahriye küçük zâbit ve gedikli zâbitinin kol ve omuzluk (apolet) rütbe işâretleri…
Peki, Kim Yapdı?
Peki,
İngiliz Bahriye “erâtına” verilen “mümtaz şahsiyet işâretini”
Bizim “gedikli zâbitimiz” için “rütbe işâreti” olarak seçen kişi kimdir?
Buyurun, 1910 senesinden bugüne kadar geçen 109 sene içinde bu bilgileri ilk öğrenen sizler oluyorsunuz.
1885 senesinde girdiği Mekteb-i Bahriye-i Şahâne (Deniz Harp Okulu)’nin makine bölümünden çarhcı olarak 1891 senesinde mezun oldu. Bu mektebde muallim iken istifaya zorlandığı için görevden ayrıldı. Aynı okulda matematik ve edebiyat muallimliği yapdı. Gemi makinelerini tahsil etmek için İngiliz Bahriye Mektebinde tahsil gördü. Sipariş edilen projektörlerin muayenesi ile 1909 senesinde İngiltere’ye gönderilen Mekteb-i Bahriye Muallimi Çarhcı Kolağası İbrahim Aşkî Efendi’den Osmanlı Bahriye Nezâreti, İngiltere’deki bahriye mekteblerini tetkik etmesini istedi. Dönüşünde hazırladığı rapora göre de Osmanlı Bahriye Mektebleri başdan aşağı teşkil, tâdil ve tensik edildi. Kolağası İbrahim Aşkî Efendi sonraki târihlerde Tedrisât-ı Bahriye Müdürlüğü de yapdı.
İşde,
İngiliz Bahriye erâtının kullandığı “V” harfi şeklindeki “mümtaz şahsiyet işâreti” (Good Conduct Badge)’ni Osmanlı Bahriyesi;
Ve dahi
Müstafî bahriye zâbiti İbrahim Aşkî Efendi olmalıdır.
* * * * *
Sol tarafınızda gördüğünüz şu bahriye askerine gelince …
Omuzundaki apolete bakdığımda ben, çift “V” işâreti gördüm. Bu çift “V” işâretinin üst kısmında ise bahriyeye özgü “mayın” işâreti var.
Demek ki bu bahriyeli asker, mayın şubesine mensub ikinci sınıf gedikli zabit imiş!
İcâd edildiği senelerden beri kılıç, muharip askerlik mesleğinin en müşahhas simgesi oldu.
İşde bu sebepdendir ki subaylarımızın derneği TESUD, simge olarak kendine kılıcı seçdi.
Bizim ordumuzdaki gedikli zâbitler de tıpkı zâbitânımız gibi merâsimlerde kılıç taşıyorlar idi. Fakat kılıcı da belimizden aldılar.
Bu resimdeki bahriye gedikli zâbitin sol kalçasında taşıdığı ve sol eli ile kabzasından gurur ile kavradığı kılıca gelince.
Bu konuda subaylarımızın yapdığı orospu çocukluğunu da
Vakdi gelince Eski Tüfek fâş eyleyecek, inşallah!..
* * * * *
1914 senesinde muvakkat olarak mevkiyi icrâya konulan Bahriye Efrât ve Küçük Zâbit ile Gedikli Zâbitân Kânunu,
1915 senesinde tasdikan meriyyete konuldu ve icrâ edilmesine devâm edildi.
Bu kânuna göre;
Bahriye Efrâdı,
Küçük Zâbit
Gedikli Zâbit maaşları şöyle idi;
* * * * *
1915 Bahriye gedikli zâbit nizâmnâmesinde bir tâdil icrâ etmek için yapılan müzâkerede söz alan
Meclis-i Ȃyan üyesi Ahmet Rıza Bey,
Bahriye gedikli zâbitliği hakkında şu çok çarpıcı hususu tesbit etdi;
REİS — Esas hakkında başka bir mütalaa yoksa maddelere geçelim. O vakit beyefendi hazretlerinin buyurdukları gibi maddeyi de ayrıca okuruz. Başka bir mütalaa var mı? («Hayır» sesleri)
Birinci maddeyi okutuyorum :
Madde 1. — Efradı Bahriye ve Gedikliler hakkındaki 22 Rebiülahir 1333 ve 24 Şubat 1330 tarihli Kanunun 15’inci maddesi berveçhiati tadil olunmuştur. (18 yaşından dûn olmamak ve henüz muayenei intihaîyye görmemiş bulunmak üzere berveçhi ati şeraiti haiz olanların gönüllü olarak Bahriye Nezaretince Efradı Bahriye meyanına kayd ve kabulü caizdir.
Gönüllü olarak kayd ve kabul olunacak efradın, bilumum sevahili Osmaniye seyrü sefaine salih enhan sevahilinde mütemekkin gemicilik ve ateşçilik ve motorculuk ve kılavuzluk ve yağcılık ve dalgıçlık ve telsiz telgrafçılık ve elektrikçilik ve demircilik ve tornacılık ve tesviyecilik ve dökmecilik ve kalçınlık ve gemi marangozluğu ve buna mümasil sanayii bahriye ile meluf ve teşekkülâtı bedeniyece elverişli ve hüsnü ahlak sahibi olmaları şarttır. İşbu kanun mucibince gönüllü olarak kayd ve kabul olunacak efrad, Efradı Cedide Mektebine sevk olunurlar ve hemsinleriyle muamelei askeriye görürler)
«Efradı Bahriye meyanına 18 yaşından dûn olmamak üzere gönüllü alınabilir. Bunlar, Efradı Cedide Mektebine sevk ve hemsinleriyle muamelei askeriye görürler. Bu gibi gönüllü efradın malumatı iptidaiye ve hüsnü ahlak sahibi ve teşekkülâtı bedeniyece muntazam ve evsafı matlubeyi haiz olmaları lazım geldiği gibi, bunların münhasıran dairei bahriyece intihap ve kabul edilmeleri şarttır.»
AHMET RIZA BEY — Bir defa bu kadar sanata vakıf bir adam bulunacak olursa, onu Bahriye Nâzırı yaparlardı. Böyle sanat sahiplerinin mektebe gitmesini anlamam. Bâhusus, bu adam kıtlığında bu madde nasıl tatbik olunabilecektir?
* * * * *
Ecnebi inşaatı bahriye fabrikalarına izam olunacak tersane amele çırakları hakkında kanun layihası müzâkere edilir iken
Bahriye Nezâreti Müsteşarı sıfatı ile Meclis-i Mebusânda söz alan Sivas mebusu Vasıf Bey şöyle dedi;
1917— MMZC, İ_51, 8 Mart 1333 (1917), Perşembe.
4 — Ecnebi inşaatı bahriye fabrikalarına izam olunacak tersane amele çırakları hakkında kanun layihası;
VASIF BEY (Bahriye Nezareti Müsteşarı): (…) Avrupa donanmalarında ihtisasları itibariyle zâbitân kadar hizmet eden ve bu vazifeyi gören mütehassısların gedikliler olduğu anlaşıldığından (…)
Tersanenin amele sınıfı gibi dûn paye addedilen bir kısım çırak ve yamaklarına ait bir meseleye bu derece ehemmiyet verilmesini bir teveccüh addeder ve teşekkür eyleriz.
* * * * *
Asubay Tefrikasının bu kısımının konusu ile alâkalı değil!
Fakat “Donanma Gedikli Zâbit” sınıfından söz etmiş iken
“Gedikli Zâbit” sınıfının Kara (Berrî) Ordumuzda teşkili hakkında da bir çift söz edelim.
Kara (Berrî) Ordumuzda ise "Gedikli Zâbit" sınıfı “Tayyare Gedikli Zâbit” isimi ile
Aşağıda gördüğünüz şu kânun ile ilk defâ olmak üzere 1917 senesinde teşkil edildi.
Uyduruk, düzmece ve yalanlar ile dolu ısmarlama askerî târihimizde
Bugüne kadar beyaz subaylarımızın hiç söz etmediği aşağıdaki şu bilgileri de
İlk defâ olmak üzere siz kıymetli okuyanlar
Bugün, burada Eski Tüfek’den öğreniyorsunuz…
Yukarıda gördüğünüz kânunda iki hususa lutfen dikkat buyurun!
Birinci husus şudur;
Bu kânunun isiminde “gedikli” olarak tesmiye edilen asker sınıfının
“Gedikli zâbit” olduğu kânun metininde sarahaten izhar edilmiş.
İkinci husus da şudur;
“Küçük zâbit” olarak tesmiye edilen asker sınıfını da “neferât (er)” tâbirine dâhil etmişler,
Ki doğrusu da budur.
Çünkü;
Burada gördüğünüz “Küçük zâbitlik” aslında "Mükellef er (nefer)” sınıfına dâhil olan
Ve dahi
1951 senesinden beri bugün bize hâlâ “astsubay” olarak yutdurulan “köle” asker sınıfının ta kendisidir.
* * * * *
18 Ekim 1923 Perşembe günü meclis, askerî mektebler talebesinin maaşına zam yapmak için toplandı.
357 sayılı kânun ile Bahriye Gemici ve Makineci Çırak Mektebleri talebelerinin maaşına zam yapıldı.
25 Mayıs 1923 Cuma günü bu kânun teklifini TBMM’ye arz eden Müdafaâi Milliye Vekili Kâzım,
Bahriye Gemici ve Makineci Çırak Mektebleri talebelerinin “doğrudan doğruya zâbit” sınıfına dâhil olduğunu tasdik etdi.
* * * * *
28 Ekim 1923 Pazar günü TBMM tekrar içtima eyledi.
Kabul etdiği Berrî, Bahrî, Havâî ve Jandarma Erkân Umerâ ve Zâbitân ile Me’mûrîn ve Mensûbîn-i Askeriyye Ma’âşât ve Tahsisât-ı Fevka’l-Ȃdeleri Hakkında Kânun isimli 360 sayılı kânun ile;
Erkân, umerâ ve zâbitâna fevkalâde tahsisât ve maaşât verildi.
Fakat TBMM, bu kânunda “bahriye gedikli zâbit” sınıfını unutmuş idi.
* * * * *
24 Mayıs 1924 Cumartesi günü içtima eyleyen TBMM,
“Bahriye gedikli zâbit” sınıfına fevkalâde tahsisât ve maaşât vermek için 508 Sayılı Kânunu kabul etdi.
Bu içtimada söz alan Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey,
Fevkalâde tahsisât ve maaşât verilmeyen “Bahriye gedikli zâbit” sınıfı hakkında bakınız, neler söyledi;
TUNALI HİLMİ BEY (Zonguldak) — Efendim, şu Gedikli Zabitanı Kanununu çıkaralım.
Yazıktır bu kahramanlara!
REİS — Çıkaracağız efendim. Fakat bu saatte çıkarmak imkânı yoktur. Efendim, akşama on dakika kaldı onun için celseyi tatil edeceğim.
TUNALI HİLMİ BEY (Zonguldak) — Bir kere de Meclis iftarını burada yapıversin. Asıl hayır budur.
REİS — Efendim, bu gece saat dokuzda içtima etmek üzere celseyi tatil ediyorum.
11 — Bahriyedeki Gedikli Zabitanın maaş ve tahsisatı fevkalâdeleri hakkında Başvekâletten mevrut (1/499) numaralı kanun lâyihası ve Muvazenei Maliye Encümeni mazbatası:
REİS — Müzakeresine başlıyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti
Başvekâlet
Kalemi Mahsus Müdiriyeti
Adet : 20.4.1340
Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyaseti Celilesine
Bahriyedeki gedikli zabitanın maaş ve tahsisatı fevkalâdeleri hakkında Müdafaai Milliye Vekâleti Celilesince tanzim olunup, İcra Vekilleri Heyetinin 20.4.1340 tarihli içtimaında ledettezekkür Meclisi Âliye arzı karargir olan kanun ve esbabı mucibe lâyihaları muktezasını ifasına müsadei devletlerinin şayan buyurulması ricasiyle rapten takdim kılınmıştır efendim.
Başvekil
İsmet (İNÖNÜ)
Esbabı Mucibe Lâyihası
Bu defa intişar eden 22 Teşrinievel 1339 tarihli (360 sayılı kanun. IRBIK) erkân, ümera ve zabitan maaşatı hakkındaki kanunda muhassesatları mensubini askeriye meyanında gösterilmiş olan gedikli zabitanı, mensubini askeriyeden (İsmet Bey yalan söylüyor. Gedikli zabitanlar, 360 sayılı kanunda yok.) olmayıp doğrudan doğruya gedikli zabitanın (Fakat bu eksikliği fark etdiler ve 508 ile gedikli zabiti ilave etdiler. IRBIK) menşelerine esas olan ve 21 Kânunusani 1331 tarihli (09 Şubat 1916) nizamname mucibince teşkil olunan çırak mektepleriyle ihtisas kurslarının bermucibi program safahatı tedrisiyelerini itmam ve donanmada muayyen bir müddet bilfiil hizmeti askeriyelerini ikmal ettikten sonra imtihan neticesinde ispatı ehliyet edenler gedikli zabit unvanını haiz olmak üzere üçüncü sınıf gedikli zabiti nasbolunurlar. Halen mevcut olup üçüncü sınıf ve mafevk rütbeleri haiz bulunan gediklilere 24 Şubat 1330 tarihli kanunun beşinci maddesi mucibince Gedikli zabiti unvanı verildiği gibi yirminci maddesi mucibince namzetliklerinden itibaren on yedi seneyi ikmal edenlere zabitan misillü Askerî Tekaüt ve İstifa Kanununa tabaan hakkı tekaüt ve yirmi üçüncü maddesine tevfikan da hizmeti muvazzafai askeriyelerinin hitamından yedi sene sonra hakkı istifa verilmekte ve yirmi ikinci maddesi mucibince de elli iki yaşını ikmal edenler tahdidi sinne tabi tutulmaktadırlar.
Merasim ve teşrifatı askeriyede ise kanunu mezkûrun beşinci maddesi mucibince birinci sınıf gedikliler mühendis, yani mülâzımısaninin mafevki ve mülâzımın maddunudurlar. Vazife itibariyle sefaindeki zabitan misillu mesuliyet deruhte etmeleri ve kanunu mezkûrun yirmi altıncı maddesinde mevcut cetvel mucibince de maaşat ve tahsisatlarının gayesi sabıkına nazaran kıdemli yüzbaşı ile binbaşı arasında bulunması gediklilerin zabit sınıfına ithallerini zarurî kılmış olduğundan gedikli zabıtan hakkında vaziyeti sabıkına kıyasen tertip edilen maaş ve tahsisatı fevkalâdelerine ait lâyihai kanuniye arz ve takdim olunmuştur.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Muvazenei Maliye Encümeni
57
15.4.1340
Muvazenei Maliye Encümeni Mazbatası
Bahriyedeki gedikli zabitanın maaş ve tahsisatı fevkalâdeleri hakkında Müdafaai Milliye Vekâletince tanzim edilip, Başvekâlet tarafından Meclisi Âliye takdim ve Encümenimize havale buyurulan lâyihai kanuniye mütalâa ve müzakere olundu. Gedikli zâbitân doğrudan doğruya zabitan sınıfına mensup bulundukları halde bunlar 22 Teşrinievvel 1339 tarihli kanun ile zabitana yapılan zemaimden istifade etmemiş olduklarından teklif olunan lâyihai kanuniye Encümenimizce de kabul edilerek Heyeti Umumi reye arz olunmuştur.
TBMM’de o gün şöyle bir müzâkere cereyân eyledi.
Bahriye gedikli zâbitliği hakkında kimin ne dediğine siz karar verin gayrı…
REİS — Söz isteyen var mı efendim?
MUHTAR BEY (Trabzon) — Efendim, merbut cetvelde filhakika maaş ve tahsisatlar gösterilmiştir ve bunlar kabul edilecektir zannındayım. Yalnız ciheti askeriye ile bunlar arasındaki maaşı asliler nispeti fazladır. Yani bunların maaşı aslileri, ciheti askeriyede mevcut olan zabitanın maaşı aslilerinden fazladır. Aslolan maaşı aslidir. Onun için bunun da ciheti askeriyenin muadili olan maaşı asliler gibi tadilini istirham ederim. Yarın İnşallah muvazene hâsıl olur da kambiyo düzelecek olursa, tahsisatı fevkalâde kalktığı vakit bunların arasında bir nispetsizlik hâsıl olacaktır. Onun için arz ettiğim gibi, bunların maaşı aslilerinin ciheti askeriye ile bir olmasını ve bu suretle tadilini rica ediyorum.
MAZHAR MÜFİT BEY (Denizli) — Efendim, gedikli zabitan içerisinde sanatkâr vardır. Binaenaleyh elbette maaşları fazla olacaktır. Bunlara harp zabitanına kıyas olunarak muadil maaş verilmemiştir. İşlerinde senelerden beri sanatkâr olarak yetişen birçok kimseler vardır. Binaenaleyh Muhtar Beyin mütalâası varit değildir. Aynen kabulünü rica ederim.
REİS — Efendim, Muhtar Bey, tadilname vermemiştir. Maddeyi aynen reyinize koyuyorum. Maddeyi aynen kabul edenler lütfen ellerini kaldırsınlar... Aksini reye koyuyorum; kabul etmeyenler lütfen ellerini kaldırsınlar...
Kabul edildi.
* * * * *
1924 senesine ait 523 sayılı Bütçe Kânununun TBMM’deki müzâkeresinden öğreniyoruz ki,
20 Ocak 1924 Pazar günü itibârı ile T.C. Bahriyemizde;
27 adet birinci sınıf,
56 adet ikinci sınıf,
60 adet üçüncü sınıf gedikli zâbitân var.
1924—523_İ_10, 20.11.1340 Perşembe; 1340 Bahriye Bütcesi; Zabitan, gedikli, memurini askeriye ve efrat maaşatı: Bahrî, berrî, havaî ve jandarma erkân, ümera ve zabıtanı ile mensubini askeriye maaş ve tahsisatına dair olan 22 Teşrinievvel 1339 tarihli Kanuna müzeyyel olarak Meclisi Âlice kabul ve tasdik buyurulan ve 24 Mayıs 1340 tarihli Ceridei Resmiye ile neşredildiği için işbu tarihten muteber addedilen 22 Nisan 1340 tarihli Kanun mucibince gedikli zabitanı maaş ve tahsisatı fevkalâdelerinin tezyit edilmesi hasebiyle bütçede mevzu 20 adet birinci, 56 adet ikinci ve 60 adet üçüncü sınıf gedikli zabitanının şehri Mayıstan sekiz günlük farkı maaş ve tahsisatları münhaltı vakıadan tesviye edildiğinden yalnız dokuz aylık istihkaklarının temini için 10 782 lira talep olunmuştur.
Koskocaman T.C. Bahriyesi, 141 adet bahriye gedikli zâbite tahammül edememiş!
Yazıklar olsun be!..
* * * * *
1913 senesinde “Bahriye Gedikli” sınıfı teşkil edilmiş,
1914 senesinde “Bahriye Gedikli Zâbit” sınıfı geçici (muvakkat) olarak teşkil edilmiş,
1915 senesinde de “Bahriye Gedikli Zâbit” sınıfı muvazzaf (daimî) olarak teşkil edilmiş idi.
Evvelâ Osmanlı Devletinin Bahriyesi
Akabinde de T.C. Devletinin Bahriyesi,
1913 senesinden 1927 senesine kadar geçen 14 sene içinde gedikli zâbitânı tepe tepe kullandı.
Birinci Cihân Harbinden sonra tıpkı İngiliz Bahriyesinin kendi gedikli zâbitânına yapdığı gibi
Bizim Türk Bahriyemiz de kendi gedikli zâbitânına hâinlik yapdı…
Takvim yapraklarından 1927 rakamının döküldüğü günlerde,
Bahriye gedikli zâbit sınıfına ilk neşderi vurdular;
Ve dahi
1001 Sayılı bu Kânun ile;
Bahriye gedikli zâbiti yetiştirmek amacıyla,
1915 senesinde Muin-i zafer korvetinde açılan Makine Gedikli Okulu
Ve dahi
1916 senesinde İclâliye korvetinde açılan Güverte Gedikli Okulunun kapısına kilit vurdular. Gene bu kanun ile ilk defa olmak üzere tertip edilen gedikli küçük zabitliğe kaynak olarak Gedikli Küçük Zâbit Hazırlama Mektepleri kurdular. İşde bu okular, bugünkü Astsubay Sınıf Okulları’nın babasıdır.
1001 sayılı bu kânun ile aynı zamânda şunları da yapdılar;
Bahriye efrâdının “küçük zabitliğe” terfi etmesini gizlice yasakladılar,
Ve böylece
Ve
Ve böylece beyaz zâbitân heyetimiz;
Bahriyemizi kendileri için “ellerinde göt gezdirecekleri dikensiz bir gül bahçesi” hâline getirdiler!..
* * * * *
T.C Ordumuz; bahriye gedikli zâbitine 1927 senesinde bir güzellik daha yapdı.
Ordumuzdaki zâbit vekili (asteğmen) hâricinde kalan bütün askerleri, “efrâd” (er) sınıfına tenzil etdiler.
Kıymetli asubay meslekdaşlarım;
Beğensek de beğenmesek de
T.C. Ordusu için en doğru ve aynı zamânda uluslararası hukuka en uygun asker teşkilâtı da böyledir.
Bugün Amerikan Ordusunda acap niye sâdece iki sınıf asker var zannediyorsunuz?
Bugün ordumuzda “subay ve er” olmak üzere “iki sınıf asker” olmasından en çok korkanlar,
Ellerinde göt gezdiren beyaz subaylarımızdır, unutmayasınız!..
* * * * *
1001 Sayılı Kânun ile 1927 senesinde ilk neşder atılan bahriye gedikli zâbitliği,
Ameliyât masasında can çekişiyor idi. Geriye de sâdece fişini çekmek kalmış idi.
Bahriye gedikli zâbitliği uzun süre can çekişmedi…
İki sene sonra, 1929 senesinde gene;
Baş vekil İsmet
Ve dahi
Müdafâi Milliye Vekili Recep Beyin tertip etdiği 1492 sayılı kânun ile
Bahriye gedikli zâbit sınıfının fişini çekdiler.
Bahriye gedikli zâbit sınıfının tasfiye edilmesi için hazırladığı kânun teklifinde,
Baş vekil İsmet (İNÖNÜ) şöyle dedi;
Bahriye gedikli zâbit sınıfının tasfiye edilmesi için hazırladığı “esbâb-ı mucibe”de ise
Baş vekil İsmet (İNÖNÜ) şöyle dedi;
Deniz gedikli küçük zabit maaş kanunu lâyihasının esbabı mucibesi
1—Sefaini harbiyemizde bir çok pek karışık ve güç fennî vazifeleri deruhte eden gedikli küçük zâbitânın en asrî bir şekilde ve en mükemmel esaslara müstenit olarak yetiştirilmesine sarfı gayret olunmakla beraber bu sınıf mensubiyni kâfi derecede terfih edilmezse şaraiti lâzimeyi haiz talip bulmak imkânsızdır.
Esbâbı maruzaya binaen donanmanın unsuru hayatiyesini teşkil eden gedikli küçük zâbitânın maruz kaldıkları külfet nisbetinde ve vüsa'ti mâliyemiz derecesinde refahları temin edilmek üzere diğer mileli bahriyenin kabul ettiği esaslar Büyük Erkânıharbiye Reisliğince tetkik buyrularak maksatsız görülen gedikli zâbitân yerine kara ordusundaki gedikli küçük zâbitân gibi gedikli çavuş, gedikli baş çavuş muavini, gedikli baş çavuş ve bu rütbelere ilâveten Alman bahriyesinde olduğu vech üzre bir baş gediklilik rütbesi ihdas olunmuş ve bu suretle deniz zâbitân heyeti ile deniz gedikli küçük zâbitânı arasında sarih bir hattı fasıl çizilmiş ve işbu kânun yalnız deniz ve hava kuvvetlerimizin muvaffakiyetlerine birinci derecede âmil olan ve yetiştirilmeleri uzun bir zamana mütevakkıf bulunan güverte, uçuş, fen, ihtisas ve makinist gedikli küçük zâbitânına şâmil olması esâsı kabul olunmuştur.
Bahriyeli beyaz zâbitân heyetimiz 1492 sayılı bir kânun ile 1929 senesinde “üç guş” birden vurdu;
1. Bahriye’de “zâbit” sınıfına dâhil olan “gedikli zâbitliği” lağvetdiler,
2. “Gedikli zâbit” sınıfına geçiş için “ara ve geçici bir kademe” olarak teşkil edilen “mükellef küçük zâbitin” dikey terfi ederek “muvazzaf gedikli zâbit” sınıfına terfi hakkını gasp etdiler,
3. En büyük kalleşliği de şu konuda yapdılar. Bahriye küçük zâbitliği 1913 senesinde, “mükellef asker” sınıfına dâhil olmak üzere teşkil edilmiş idi. Bu cümleden olmak üzere küçük zâbitân
a. Bahriyede 5 sene “mükellef askerlik” yapacak;
b. 5 senelik “mükellef askerlik” hizmetinin sonunda devâm etmek isder ise şâyet sırası ile “küçük zâbitliğe” ve “gedikli zâbitliğe” terfi edip emekli olma hakkını elde edecekler,
c. Askerliğe devâm etmek isdemezler ise şâyet terhis edilecekler idi.
Fakat
“Mükellef zâbit” sınıfına dâhil olan “küçük zâbit” sınıfını bahriyeli beyaz zâbitân heyetimiz, 1492 sayılı kânun ile sinsi bir şekilde “muvazzaf er” sınıfına tahvil etdiler. Ve tıpkı bahriye zâbitleri gibi “mecbûrî hizmete” mahkûm edildiler.
Ve böylece;
“Çavuş” rütbesi ile göreve başlayan,
20 sene, 30 sene “çavuş” rütbesi ile aynı görevi yapan
Ve dahi
Bu hizmetinin sonunda da gene “çavuş” rütbesi ile emekli edilen “muvazzaf köle” asker sınıfı ortaya çıkdı…
Bahriye zâbitân heyetimiz, üç-beş senelik “muvazzaf zâbitlik” hizmetinin sonunda;
Ve hattâ
Bahriye küçük zâbitân heyetimiz ise;
Karesi mebusu Ali Galip Efendinin teşbihi ile "bizim hânelerdeki kethüda kadınlar gibi"
“Muvazzaf astsubay” sıfatı ile çalışdığı gemi güvertesinde “karın tokluğuna” ömür boyu “volta atmaya” mahkûm edildi.
Kara Kuvvetleri Komutanı iken,
2014 senesinde Kara Astsubay Meslek Yüksek Okulu talebelerine Hulusi AKAR’ın tavsiye etdiği gibi bahriye küçük zâbitânı;
Artık emekli olasıya kadar “aynı yerde otlayacak” idi!
Ve durum bugün gerçekden de öyledir. NATO üyesi devletlerin savaş gemilerinde “er”in yapdığı görevleri,
Bizim savaş gemilerimizde bugün hâlâ “muvazzaf astsubay” denilen köle askerler yapar.
“Muvazzaf astsubay” denilen köle askerler;
Subaylarımızın yapdığı her işi yapar!
Subaylarımızın yapamadığı ve yapmak isdemediği her işi de yapar.
Bahriye erâtının tâlim-taâllümü, donu-fanilası, boku-püsürü
Ve hattâ
Subaylarımızın gemide sıçdığı helânın temizliğini bile “muvazzaf astsubay” dedikleri “köle askerler” yapar/yapdırır.
Bahriye subaylarımıza ise geriye yapacak sâdece bir şey kalır;
Gemi güvertesine çıkıp ellerinde öte beri göt gezdirmek!..
“Mükellef erin” yapması gereken görevleri bizim bahriyemizde “muvazzaf astsubay” dedikleri “köle askerler” yapar.
“Muvazzaf astsubay” dedikleri böylesi rezil ve kepâze bir “köle asker sınıfı” da sâdece bizim Deniz Kuvvetlerimizde vardır.
“Küçük zâbit” olarak tesmiye edilen bu “muvazzaf köle” asker sınıfı, Deniz Kuvvetlerimizde bugünkü “muvazzaf astsubaylığın” ta kendisidir.
1492 sayılı kânun ile 1929 senesinde yapdıkları bu kalleşlikler ile bahriyeli beyaz zâbitân heyetimiz, “bahriye küçük zâbitliğini” aslında 24 sene sonra 1890 “Donanma Gedikli sınıfı” koşullarına tenzil etdiler.
Bahriyeli kurnaz zâbitân heyetimizin,
Bahriye küçük zâbitân heyetine 1929 senesinde yutdurduğu bu yemsiz zoka
Ordumuza ve kendisini "astsubay" zanneden meslekdaşlarıma hayırlı ve kademli olsun!..
* * * * *
Tertip etdikleri çifte kânunlar ile Millî Savunma Bakanları ve Genelkurmay Başkanları;
“İhtiyât zâbitleri” ve “ihtiyât askerî memurların” hepsini “muvazzaf zâbitliğe” nakil etdiler.
Fakat sıra “gedikli zâbit” dedikleri cüzzamlı askerlere gelince;
1929 senesinde “gedikli küçük zâbitliğe” ve “başgedikliliğe” tenzil etdiler,
1950 senesinde “gedikli erbaşlığa” tenzil etdiler
1951 senesinde de “uyduruk, köle ve ortada sandık” bir asker sınıfı olan “astsubaylığa” tenzil edildiler.
Muvakkat Madde — A — Halihazır Deniz ve Hava gedikli çavuşları, gedikli çavuşluğa, gedikli başçavuşları gedikli başçavuş muavinliğine ve gedikli namzetler gedikli başçavuşluğa naklolunurlar.
B — Deniz ve havada müstahdem birinci, ikinci, üçüncü sınıf gedikli zabitlerinden arzu edenler halihazır maaşlarile başgedikliliğe nakledilir.
* * * * *
TBMM, 11 Haziran 1934 Pazartesi günü içtima eyledi.
Başvekil İsmet (İNÖNÜ)
Ve dahi
Millî Müdafaâ Reis Vekili Kazım SEVÜKTEKİN meclisde bol bol laf salatası yapdı.
Yapdıkları laf salatasının konusu ise şu idi;
Bahriye gedikli zâbiti,
1683 sayılı Askerî ve Mülkî Tekâüt Kânununa tâbi midir, değil midir?
Millî Müdafaa vekilliğinin 21699 numaralı ve 10 - V -1934 tarihli tezkeresi suretidir.
Roterdam’da inşa edilmiş olan birinci ve ikinci İnönü denizaltı gemilerimizin inşasında bulunmak üzere memuren mezkûr mahalle gönderilerek 16 Mart 1928 tarihinde avdet etmiş bulunan Samsun torpitosundan sınıf 2 gedikli zabiti Hilmi Hayri ve Marmara üssübahrî deniz K. emrinden Necmettin Ziya Efendilerin avdetlerinde beraberlerinde getirdikleri yabancı kadınlarla nikâhsız yaşamakta oldukları yapılan tahkikat neticesinde anlaşılmıştır.
1492 (8.6.1929.IRBIK) numaralı kanunun muvakkat maddesinin fıkralarına tevfikan;
Ve
Başgedikliliğe nakli arzu etmeyen gedikli zabitlerinin tasfiye neticesine kadar (172 sayılı.IRBIK) 24 şubat 1330 tarihli gedikli zabitan kanunu ve (508, 578) (578 olarak yazılan numara, 587 olmalı. IRBIK) numaralı kanunlar mucibince muamele görmeleri mezkûr 1492 numaralı hava ve deniz gedikli küçük zabitan kanununun 10 uncu muvakkat maddesinin C fıkrası iktizasından bulunmakta ve 24 şubat 1330 tarihli gedikli zabitan kanununun 20 inci maddesi ise, gedikli zabitlerinin tekaüt hususunda zabitan gibi Askerî Tekaüt Kanununa tâbi olacaklarını kaydeylemektedir.
1683 numaralı Askerî ve Mülkî Tekaüt Kanununun 12 nci maddesinde: (zabitlerle askerî ve mülkî memurlardan ecnebi kız ve kadınlarla evlenenler veya nikâhsız olarak yaşayanlar müstafi addolunurlar ve tekaüt hakkından mahrum edilirler. Bunlar istifa için kanunî müddeti doldurmamış iseler muayyen olan tazminatı verirler. Ecnebi memleketlere tahsil veya staj için veya memuriyetle gönderilmiş veya kendi hesabına gitmiş olanlardan bu harekette bulunanlar hakkında yukarıdaki fıkralarda gösterilen muamelenin tatbiki ile beraber orada bulundukları müddet zarfında aldıkları maaş ile Hükümetçe yapılan bilcümle masarif ve ayrıca cezaen bunun bir misli kendilerinden tahsil olunur. Bu suretle ordudan çıkarılanlar 1076 numaralı İhtiyât Zâbitleri ve İhtiyât Askerî Memurları Kânununun 23 üncü maddesi hükmüne tâbi tutularak yaşlarına göre Askerlik Mükellefiyeti Kânunu mucibince muamele görürler), yazılı olduğuna nazaran mezkûr maddede zâbit ve askerî memurlar kaydi sarahaten mevcut olup gedikli zâbit kaydı bulunmamaktadır.
Gedikli zabitleri ise, ne zabit ve ne de askerî memur değildirler ve ordudaki muadilleri gedikli küçük zabitlerdir.
Bunlar tasfiye neticesine kadar 1492 numaralı kanun mucibince 24 şubat 1330 tarihli Gedikli Kanunu hükümlerine tâbi gedikli zabitidirler. Kendileri için muvakkaten meri bulunan mezkûr kanunun 20 nci maddesi delâletile tekaüt hususunda zabitan gibi tekaüt kanununa tâbi olmaları icap etmektedir. Ancak 1683 numaralı Tekaüt Kânununun 12 nci maddesi münhasıran zâbit ve askerî memurları tasrih etmek üzere ecnebi kız ve kadınlarla evlenen veya nikâhsız yaşayanlar hakkında bazı ahkâm vazetmiş ve 24 - II - 1330 târihli Gedikli Zâbitan Kânununun mevkii meriyete vazı zamanında ise, 1 haziran 1930 tarihinde muteber olan 1683 numaralı Tekaüt Kânununun 12 nci maddesindeki yeni hüküm mevzubahs olmamış ve mezkûr maddede gedikli zâbiti ve gedikli küçük zâbit kaydinin sarahatle yazılı bulunmamış olmasına binaen vaziyetleri yukarıda arzedilen gedikli zâbitleri için mezkûr maddei kânuniyenin tatbikında tereddüt hâsıl olmuştur.
Hususatı salifeye nazaran gedikli küçük zâbitler hakkında tatbik edilemeyecek olan 1683 numaralı kânunun 12 nci maddesinin, 14 şubat 1330 tarihli kanunla muamele görmekte olan gedikli zâbitlerine şamil olup olmadığının Büyük Millet Meclisince tefsirine müsaade buyurulması maruzdur efendim.
Millî Müdafaa encümeni mazbatası
T. B. M. M.
Millî Müdafaa encümeni 7 -VI -1934
Karar No. 32
Esas No. 3/471
Yüksek Reisliğe
1683 sayılı kanunun 12 inci maddesinin 24 şubat 1330 sayılı kanunun hükümlerinin gedikli zabitlere de şamil olup olmadığının tefsiren tayini hakkında Millî Müdafaa vekâletinin tezkeresi suretinin gönderildiğine dair olup encümenimize havale edilen Başvekâletin 16 mayıs tarihli ve 6/1528 sayılı tezkeresi Millî Müdafaa vekilliğinden gönderilen memur huzurunda encümenimizce okundu ve görüşüldü.
Deniz gedikli zabiti namı verilen ve üç sınıftan ibaret bulunan rütbeler ashabından 8 haziran 1929 tarihli 1492 numaralı kanun mucibince arzu edenlerin halihazır maaşlarile baş gedikliye nakilleri icra kılınacağı
ve
aynı kanunun muvakkat maddesinin (C) fıkrası veçhile nakli arzu etmeyenler veya haklarında mukabil rütbesi bulunmayanlar tasfiye neticesine kadar 24 şubat 1330 tarihli 172 numaralı Gedikli Zâbitân Kânunu ile maaş ve tahsisatı fevkalâdeleri miktarını tesbit eden 508 ve 587 numaralı kanunlara tevfikan muamele göreceğini âmir bulunmasına
ve
Henüz tasfiye edilmeyen ve gedikli zâbit olarak kalmış olanların tekaüt muameleleri de 24 şubat 1330 tarihli ve 172 numaralı Bahriye Efrat ve Küçük Zâbitân ile Gedikli Zâbitân Kânununun 20 inci maddesi veçhile zâbitân misillû icra edileceği sarahatine göre henüz tasfiye edilmeyen ve ecnebi kadınlarla nikâhlı veya nikâhsız yaşayan deniz gedikli zâbitânı haklarında 1683 numaralı Askerî ve Mülkî Tekaüt Kânununun 12 inci maddesi mucibince zâbitân gibi muamele icra edilmesine encümenimizce karar verilmiş
ve
tefsir fıkrası aşağıya yazılmıştır. Umumî Heyetin kabulüne arzedilmiştir.
Tefsir fıkrası;
Ecnebi kadınlarile nikâhlı veya nikâhsız beraber yaşayan henüz tasfiye olmayan deniz gedikli zabitanı hakkında 30 haziran 1930 tarih ve 1683 numaralı kanunun 12 nci maddesi hükmü tatbik olunur.
Hâlbuki 1914 seneli kânun, madde 20’de
Zâbit sınıfının olduğu gibi Bahriye gedikli zâbit sınıfının da
Hem Askerî Tekâüt Kânununa
Hem de Askerî Cezâ Kânununa tâbi olduğu sarahaten yazıyor idi.
* * * * *
Velhâsılı kelâm;
11 Haziran 1934 Pazartesi günü TBMM’de laf isrâfı yapan
Ve dahi
O gün meclisde osdurup osdurup ipe laf dizdiler.
Fakat her ikisi de hâinlik etdiler
Ve dahi
Gedikli zâbit tâbirini 1930 sene ve 1632 sayılı Askerî Cezâ Kânununa ilave etmediler.
* * * * *
Ordumuzun beyaz subayları, bahriye gedikli zâbit sınıfını;
Evvelâ 1001 sayılı kânun ile 1927 senesinde,
Akabinde de 1492 sayılı kânun ile 1929 senesinde lağvetdiler.
Bu târihe kadar çıkartılan kânunlarda “gedikli zâbit” tâbirini de “gedikli küçük zâbit” olarak değişdirdiler. Gedikli zâbit sınıfının yerine teşkil edilen ve “er” sınıfına dâhil olan “gedikli küçük zâbit” sınıfına geçmek isdemeyen deniz ve hava sınıfı karacı gedikli zâbitân, emekli olasıya kadar “gedikli zâbit” sınıfında kaldı.
Devletimiz “gedikli zâbit” ve “gedikli subay” tâbirâtını,
1950 senesinde kabul edilen 5434 sayılı Emekli Sandığı Kânununa ilâve etdi.
2 sene olan harp okulu eğitim süresinin;
Önce 3, bilahire 4 seneye yükseltilmesiyle birlikte,
Millî Savunma Bakanları ve Genelkurmay Başkanları
Hiç vakit kaybetmeden 1975 senesinde bir intibak kânunu çıkartdı.
Harbiyelilerimiz henüz okullarından mezun dahi olmadan, intibakları ceplerinde idi.
Bunu kendileri için kâfi görmeyen beyaz subaylarımız;
Ölmüş ve emekli olanlar da dâhil olmak üzere 2 ve 3 senelik harp okulu mezunu subayları,
Oturdukları yerde 4 sene harp okulu eğitimi almış kabul etdiler.
Sanki harb kazanmış gibi bu subaylarımıza;
Böylece, harp okulunda 2 ve 3 sene eğitim alan subaylarımız;
Götlerinin üsdünde oturdukları yerde bir anda 3 sene çalışmış gibi kabul edildi
Ve dahi 1 derece maaş terfisi ile ödüllendirildi.
Fakat sıra astsubay dedikleri köle askerlere gelince
Millî Savunma Bakanları ve Genelkurmay Başkanları
Bir cümlelik bir kânun çıkartmak için tam 49 sene beklediler…
Bildiğiniz üzere, “astsubay” denilen uyduruk asker sınıfı,
5802 sayılı kânun ile 1951 senesinde teşkil edildi.
Ve bu târihde “gedikli erbaş” denilen askerler, bir günde “astsubay” sınıfına terfi(!) etdiler.
Gedikli erbaşlar, Askerî Cezâ Kânununa göre “erbaş” muamelesine tâbi idi. Ve bu askerlere “rütbenin geri alınması cezâsı” verilebiliyor idi.
2000 senesine kadar görev yapan
Ve dahi
Bu kânundaki “gedikli erbaş” tâbirini “astsubay” olacak şekilde bir kelimelik bir değişiklik yapmadılar.
1951 senesinden 2000 senesine kadar geçen 49 sene boyunca,
“Astsubay” dedikleri köle askerlere;
Ve dahi
Bir başka ifâde ile “astsubayları” tam 49 sene boyunca “rütbenin geri alınması cezâsı” ile terbiye etdiler.
İşde,
“Astsubay” dedikleri köle askerlere bu yapdığının aynısını,
Millî Savunma Bakanları ve Genelkurmay Başkanları, “gedikli subaylara” da yapdılar.
1914 senesinde padişahımızın teşkil etdiği “gedikli zâbit” sınıfını,
1935 senesinde de ATATÜRK’ün tebdil etdiği “gedikli subay” sınıfını,
Mâliye Bakanları 5434 Sayı ve 08.06.1949 târihli T.C. Emekli Sandığı Kânununa dâhil etdiler.
Fakat;
Millî Savunma Bakanları ve Genelkurmay Başkanları emir-komuta etdikleri gedikli subayları;
Millî Savunma Bakanları ve Genelkurmay Başkanlarının bu maksatlı davranışlarından dolayı
Hem özlük haklarının tahakkuk etdirilmesinde,
Hem emeklilik işlemlerinde,
Hem de askerî cezâ mahkemelerinde,
Çok sayıda gedikli zâbite 50 sene boyunca dönemine göre;
Ya da
Halbuki Türk Ordusundaki mevcut “gedikli zâbitlik”, bu asker sınıflarından hiçbirisine dâhil değil idi.
Millî Savunma Bakanları ve Genelkurmay Başkanlarının;
Türk Ordusundaki “gedikli zâbitlere” yapdığı bu zulumü, bu namussuzluğu, bu kalleşliği
İnsanlık târihinde gevur bile gevura yapmadı, vallahi!..
* * * * *
Osmanlı Devleti 1914 Bahriye Gedikli Sınıfını, “zâbit” sınıfına dâhil olmak üzere teşkil etmiş idi.
Osmanlı Devleti, 1923 senesinde hukûken yıkıldı ve yerine T.C. Devleti teşkil edildi.
Yukarıda gördüğünüz 199 sayılı tefsir aslında,
1914 senesinde padişahın “zâbit” sınıfına dâhil olarak teşkil etdiği bahriye gedikli zâbit sınıfını
T.C. Devletinin, ordumuzun meşrû bir “zâbit” sınıfı olarak tasdik ve tescil etdiğinin mutlak belgesidir.
* * * * *
1935 senesine vâsıl olduğumuzda
Kurucu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK,
Osmanlı Devletinden tevarüs eden Osmanlıca “zâbit” kelimesini “subay” olarak tebdil etdi.
Gene ATATÜRK’ün bizzat türetdiği “Asubay” kelimesinin başına gelenleri de
23 Aralık 2017 Cumartesi günü neşretdiğimiz
Çünkü Asubay isimli makâlemizden tafsilâtlı olarak öğrenebilirsiniz.
* * * * *
1935 senesinin Türkiye Cumhuriyeti Ordusunda,
“Küçük zâbit” olarak tesmiye edilen deniz askerleri “mükellef” asker idiler.
Kaynak: 2851 sayılı kânunun Komisyon Raporu.
Fakat
Bu seneden sonra tertip etdikleri elvan türlü tuzak kânunlar ile şerefsiz subaylarımız,
“Mükellef” asker olan “küçük zâbit” sınıfını sinsice “muvazzaf” asker sınıfına “tahvil” etdiler.
* * * * *
1941 senesine vâsıl olduğumuz günlerde ordumuz;
Sayısı bir elin parmakları kadar kalan gedikli subaylara
Gedikli erbaşlardan bile daha az maaş veriyor idi.
Bitmez tükenmez bir kin ve nefret ile gedikli subaylara yüklenen Genelkurmay Başkanları
Azrail olsalar, sürüm sürüm süründürdükleri bu gedikli subaylarının canını alacaklar idi.
Gedikli subayların hiç olmazsa gedikli erbaşların aldığı kadar maaş alabilmesi için
Başvekil Dr. Refik SAYDAM, 1941 senesinde TBMM’ye bir kânun teklifi arz etdi.
Bu kânun teklifinde Başvekil Dr. Refik SAYDAM, şöyle dedi;
Esbabı Mucibe
Evvelce Deniz ordusunda Deniz gedikli subaylığı teşkilâtı mevcut idi. Görülen lüzum üzerine 1492 sayılı kanunla bu sınıfın yerine gedikli erbaş sınıfı ikame ve gedikli subaylığı teşkilâtı ilga edilmişti. Bu kanuna nazaran gedikli subaylardan arzu edenler hizmet müddetlerine göre erbaş sınıfına nakledilmiş ve naklini arzu etmeyenlerle erbaş sınıflarında mukabil rütbesi bulunmıyanların tasfiye edilmeleri takarrür etmiş ve tasfiyelerine kadar 24 şubat 1330 tarihli Gedikli zabitan kanunu ve 508, 587 sayılı kanunlar mucibince haklarında malî ve idarî muamele yapılagelmekte bulunmuştu.
Talim ve terbiyeye ve Donanmanın harp kifayetine halel gelmemesi için gedikli subayların 3 seneye taksimen ve gedikli erbaşların yetişmelerile mütevazin olarak tasfiyeleri ve bu işin 1940 senesine kadar bitirilmesi Genelkurmayca arzu edilmiş ise de gedikli erbaş personal kadrosunun tamamlanamaması, Donanmanın kifayeti harbiyesinin tezelzüle uğratılmaması gibi sebeplerle bu güne kadar tasfiye muamelesi ikmal edilememiş olduğu gibi ekserisi yabancı fabrika ve donanmalarda staj gösterilmek suretile yetiştirilmiş bulunan gedikli subayların yerlerine onlar kadar yetişmiş erbaşlar temin edilinceye kadar da vazifeden uzaklaştırılmaları kabil olamıyacaktır.
Bilhassa vaziyeti hazıra dolayısile tasfiye işinin müsait bir zamana taliki muvafık görülmekte ve bu personalın donanmanın silâh ve makine hizmetlerinde haiz bulundukları ehliyetle vazife ifalarına intizar edilmektedir.
Gedikli subaylar ayni zamanda gedikli erbaşlara öğretmenlik ederek onların yetiştirilmelerini de temin etmektedirler.
Vücutlarından bu derece mühim istifadeler temin edilmesine rağmen bu sınıf mensupları tasfiyeye tâbi tutulmaları hasebile maaş kanunlarında nazarı dikkate alınmamalarından ve tasfiyelerinin de yapılamamasından dolayı emsallerine nisbetle mağdur bir vaziyete düşmüş bulunuyorlar. Kendilerinin yetiştirdiği ve kendilerinden daha az kıdemli gedikli erbaşların aldıkları aslî kırk ve zammile 120 lira maaşa mukabil son rütbeyi almış bulunan I.sınıf bir gedikli subay ancak 80 lira maaşla bir er tayin zammı alabilmektedir.
Vekâletimize bunların mağduriyetlerinin izalesi, terğip ve teşvikleri ve vazifelerine karşı merbutiyetlerinin arttırılması için kifayet Yüksek askerî şûraya arzedilmiş ve makamı müsarünileyhaca tetkik edilerek vaziyetlerinin tasfiye kararına bağlı kalınmak şartile ıslahı lüzumuna işaret buyurulmuştur.
Bu sebeple tasfiye esasları mahfuz kalmak ve tahakkuk ve saire hususatında yeni bir hak ihdas etmemek suretile (maaşa zam, işe son! IRBIK) emsallerile aralarındaki maaş farkının kısmen izalesi için ilişik kanun teklifi hazırlanmıştır.
Gedikli subayların hiç olmazsa gedikli erbaşların aldığı kadar maaşı alabilmesi için
Bütçe Encümeni Mazbatasına şunlar yazıldı;
Yüksek Reisliğe
Deniz gedikli subaylarının tahsisatı fevkalâdelerine yapılacak zam hakkında Millî Müdafaa vekilliğince hazırlanıp Başvekâletin 19-IX-1941 tarih ve 6/4404 sayılı tezkeresile Yüksek Meclise sunulan kanun lâyihası Encümenimize havale buyurulmakla Millî Müdafaa vekâletinin salahiyetli memuru ve Maliye vekâleti namına Bütçe ve malî kontrol umum müdürü hazır oldukları halde tetkik ve müzakere olundu:
Evvelce deniz teşkilâtı meyanında bulunan Deniz gedikli subaylığı sınıfı 1492 sayılı Deniz ve hava gedikli küçük zabit kanunu ile ilga edilmiş ve aynı kanunun muvakkat maddesile bunlardan arzu edenlerin başgedikliliğe nakledebilecekleri ve nakli arzu etmeyenlerle mukabil rütbesi bulunmayanların tasfiyeye tâbi tutulacakları ve tasfiye neticesine kadar da 24 şubat 1330 tarihli Gedikli zabitan kanunu ile 508 ve 587 sayılı kanunlar mucibince istihkaklarının tesviye edileceği esası tesbit edilmiş ve ahiren kabul edilen 18 -1 -1940 tarih ve 3779 sayılı Gedikli erbaşların maaşlarının tevhit ve teadülüne dair olan kanunun ikinci muvakkat maddesinde de bu hüküm aynen tekrar edilmiştir.
1 Haziran 1929 tarihinde kabul edilmiş olan 1492 sayılı kanundan sonra on iki senelik bir zaman geçmiş olmasına rağmen donanmanın ihtiyacı sebebile bu sınıfın tasfiyesinde istical edilmemiş ve içinde bulunduğumuz bu fevkalâde devrede dahi bu tasfiyeye gidilemiyeceği gerek Hükümetin mucip sebeblerinden ve gerek alınan şifahî izahlardan anlaşılmıştır. Bu suretle daha bir müddet istihdamlarına zaruret olduğu anlaşılan bu sınıfın tasfiyeye tâbi bulunmaları yüzünden ihmal edilen maaş vaziyetlerinin ıslâhını temin maksadile bunların tahsisatı fevkalâdelerine ayda 30 liralık bir zam yapılması bu lâyiha ile teklif edilmiştir.
* * * * *
1949 senesinde TBMM’nin kabul etdiği 5434 sayılı T.C Emekli Sandığı Kânununa
“Gedikli” ve “gedikli subay” tâbiri ilave edildi.
Fakat emekli işlemlerinde bu “gedikli” ve “gedikli subay”lara
“Subay” muamelesi mi yoksa “er” muamelesi mi yapıldı, bilen yok!
* * * * *
Genelkurmay Başkanları ve kuyruğunu takdıkları Millî Savunma Bakanları,
Gedikli subayların burnunu sürtmeye karar vermişler idi bir kere…
Seyhan Milletvekili Sinan TEKELİOĞLU, 21 Kasım 1949 Pazartesi günü meclise bir soru önergesi verdi.
Ve dahi
Gedikli subayların içler acısı hâlinin ne olacağını dâir yedi suâl sordu…
|
Sinan TEKELİOĞLU’nun suâllerine,
Samsun Milletvekili olan Millî Savunma Bakanı Hüsnü ÇAKIR şu cevâbı verdi…
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI HÜSNÜ ÇAKIR (Samsun) —Bugün orduda 74 gedikli subay vardır ve hepsi de birinci sınıftandır. Bunlar 1340 tarihinde çıkan bir kanun mucibince 30 lira asli maaş alırlarken, 1341 senesinde maaşları tutarına maktuan 30 ar lira da ücret ilâve edilmiştir. 1945 senesinde çıkan bir kanunla aslî maaşlarına beş lira zam edilerek 35 lira asli maaş karşılığı olan 250 liraya çıkarılmışlar ve verilen maktu 30 lira zamla beraber aldıkları 280 lirayı bulmuştur ki; bu da 40 lira asli maaşa yakın, bir hadde çıkmış demektir. Esasen bu sınıf lağvedilmiştir ve tasfiyeye tâbi tutulmakta bulunmuştur, (geçen sene hazırlanan Gedikli Erbaş Kanun tasarısındaki, (1950_5619_IRBIK) bu tasarı Askerî Şûradan da geçmiştir, bunlar için geçici bir madde konmuştur. Henüz Meclise gelmemiştir, bu tasarı Meclise gelip kanuniyet kesbedince bunların maaşlarının da baş gedikli derecesine çıkarılması derpiş edilmiştir.
Maruzâtım bundan ibarettir.
* * * * *
Verdiği cevâbında Millî Savunma Bakanı Hüsnü ÇAKIR’ın aslında
Osdurup osdurup ipe dizdiğini gören Sinan TEKELİOĞLU,
Şu çok çarpıcı sözlerini,
Millî Savunma Bakanı Hüsnü ÇAKIR’ın suratına şedit bir tokat gibi vurdu…
SİNAN TEKELİOĞLU (Seyhan) — Sayın arkadaşlar; Türkiye ordusunda müstesna bir sınıf olan Gedikli Bahriye subayları vardır. Bunların mevcudu bugün 45’i geçmiyor. Bunlar vaktiyle yetmişi geçmişken bu defa tahdidi sinne uğrıyarak bu mevcuda düşmüşlerdir. Bu gedikli bahriye subayları vaktiyle, Devlet tarafından, ortaokul, veya lise tahsili görmüş gençlerin, çırak mektebine alarak, üç sene tahsil ve staj gördükten sonra gedikli subay unvanını almakta idiler. Kendilerine muhassas olan maaş 15 lira asli maaş olmak üzere 1300 tarihli kanunla verilmekte idi. O zaman 15 lira, altın para maaşı asli maaşa mukabil bugün 30 lira maaş almaktadırlar. 24 seneden beri de birinci sınıf maaşı olarak 30 lira üzerinden maaş almaktadırlar. Bilâhara 1944 tarihinde çıkan bir Kanunla, bunların maaşlarına beş lira daha zammedilerek 35 liraya çıkarılmıştır. Şimdi arkadaşlar, bunların mevcut kanunlara göre erbaş olmalarına imkân ve ihtimal yoktur. Çünkü bunlar zâbitan sınıfındandırlar. Zâbitan gibi tekaüde sevkedilmek hakkını o zaman dahi haizdirler. Yapılan teklif üzerinde bunların gedikli erbaş olmaları kendileri tarafından kabul edilmemiş zabit sınıfına girmiş olan bir sınıfı geri çevirerek erbaş sınıfına nakletmek mümkün olur mu? Vaktiyle Devlet tarafından yapılan bir kanunla verilmiş bir haktır.
Bunları gedikli erbaş yapmak kanuna aykırıdır (1929_1492 ile deniz ve hava gedikli zabitanının er sınıfında dahil olan gedikli küçük zabitliğe tenzil edilmesi de kanuna aykırı oluyor. IRBIK), hukuk kaidelerine de aykırıdır. Onun için Millî Savunma Bakanından rica ediyorum; 24 seneden beri bu maaşı almakta olan bu insanların maaşlarını 50 liraya çıkararak, zaten bunların ya bir veya iki seneleri kalmıştır, son olarak bu parayı alsınlar ondan sonra zaten tasfiyeye tâbi tutulacaklardır. Millî Savunma Bakanından bunu rica ediyorum bu suretle bu mağdur arkadaşların terfilerine sebep ve vesile olsunlar.
Yukarıda gördüğünüz bu konuşmalar lafda kaldı. Ordumuzun gedikli subayları sürünmeye devam etdiler…
* * * * *
Aşağıda gördüğünüz 5619 sayılı Erbaş Kânunu ile gedikli subaylar,
1950 senesinde er sınıfına dâhil olan “başgedikli” sınıfına geçmeye ikinci kere mecbur edildi.
GEÇİCİ MADDE 2. — Deniz ve hava sınıflarında görevli bulunan gedikli subaylardan istiyenler, hizmet sürelerine göre başgedikli sınıfına geçirilirler. Bu sınıfa geçmek istemeyenleri hakkında 24 Şubat 1330 tarihli Gedikli Zâbitan Kanunu ile 508 ve 587 sayılı Kanun hükümlerinin tatbikına devam olunur.
Böyle aşağılayıcı bir teklifi hangi gedikli subay kabul edebilir?
Sayısı 74 civârında olan bu gedikli subaylara, gedikli erbaşlardan bile daha az maaş verdiler.
Açlık ile terbiye edilen bu gedikli subaylar ne hazindir ki bir kez daha “gedikli erbaş” olmaya mecbur edildi.
* * * * *
1914 seneli Bahriye Efrâdı ve Küçük Zâbitânı ile Gedikli Zâbitânı Kânun-ı Muvakkat isimli bu kânunun beşinci maddesi şöyle emrediyor idi;
Fakat
1951 senesinde TBMM’nin kabul etdiği 5802 sayılı Astsubay Kânunu Geçici madde-3 ile
Gedikli subaylar, ne bahtsız askerler imiş ki;
Bu kez de uluslararası hukuka göre “er” sınıfına dâhil olan “astsubay” sınıfına tenzil edildi.
Geçici Madde 3 — Deniz ve hava sınıflarında görevli bulunan gedikli subaylardan istiyenler hizmet sürelerine göre “astsubay sınıfına” geçirilirler.
* * * * *
Târih, geldi dayandı 27 Mayıs 1960 Cuma gününe...
İktidara geldiği 1950 senesinden beri Başbakan Adnan MENDERES’e
Kendisinin terfi etdirdiği Coniperestiş subayları gizliden gizliye darbe hazırlıyorlar idi.
Bu gizli darbe hazırlığı;
Tıpkı 2016 senesi Temmuz ayının 15’indeki mübarek bir Cuma günü zuhûr eylediği gibi,
1960 senesi Mayıs ayının 27’sinde, gene mübarek bir Cuma günü koku verdi…
27 Mayıs darbesini ordu içindeki bir avuç küçük rütbeli subay tertiplemiş idi.
Yüksek rütbeli subayları ya ikna, ya hapis, ya da yurtdışına sürgün etmişler idi.
Darbeci subaylar, 1 saat içinde devletin önemli mevkiilerini hemen ele geçirdiler.
28 Mayıs 1960 Cumartesi günü saat 04;30’da darbe beyannâmesini
O dâvudî sesi ile radyoda okuyan Kara Piyâde Kurmay Albay Alpaslan TÜRKEŞ, şöyle dedi;
“Gayemiz Birleşmiş Milletler Anayasası’na ve İnsan Hakları Prensiplerine tamamıyla riayettir.”
28 Mayıs 1960 Cumartesi günü Türkiye’de hükûmetin manzara-i umumiyesi,
Maşşallah, Allah nazardan saklasın,
Sakın ha! Foto-şaka filân zannetmeyiniz!
İşde,
Tam da aşağıda gördüğünüz gibi;
Şu altısı bir yerde ve fakat dördü aynı kişi olan “berrî” üç orgeneralden müteşekkil idi.
Yukarıda resimlerini gördüğünüz bu darbeci subaylarımız;
28 Mayıs 1960 Cumartesi günü sabahın seher vakinde T.C. Devletinin üzerine çöreklendiler.
Ve dahi
TBMM dâhil olmak üzere devletin bütün devâirini cebren ve hile ile işgal edip ele geçirdiler.
Cumhurbaşkanı ve başbakan sıfatına ilâve olarak
Kara Kuvvetleri Komutanlığından emekli “Aga” Cemal GÜRSEL aynı zamânda;
Millî Birlik Komitesi Başkanı ve TSK Komutanı makâmâtını da cebren ve hile ile şereflendiriyor(!) idi.
* * * * *
Millî Birlik Komitesi ismi ile teşkil etdikleri hükûmet ile
Darbeci subaylarımızın ilk yapdığı şey, kendi istikbâllerini teminât altına alan şu kânunları çıkartmak oldu.
|
Tabii bu saydıklarımız, bugüne kadar Eski Tüfek’in bulup bilebildikleri...
27 Mayıs’ı tertip eden Coniperestiş ve darbeci subaylarımızın;
Devlet kasasından yağma edip kendi ceplerine akdardığı bir de dodak uçuklatan “kayıt dışı” servetler var ki bunu ancak darbeci subaylarımızın bir kendileri, bir de Allah biliyor.
* * * * *
Amerika’dan besleme karanlık suratlı ve darbeci subaylarımızdan mürekkep Millî Birlik Komitesi;
Bu kez de yeni bir Anayasa hazırlamak için kolları sıvadı.
27 Mayıs’ı ganimete çevirmekde pek mâhir davranan darbeci subaylarımız,
Aynı zamânda şu kânunları da yapdılar;
* * * * *
211 Sayılı TSK İç Hizmetleri Kânununa göre darbeci subaylarımız T.C. Ordusunun askerlerini
1961 senesinde 6 sınıf hâlinde olmak üzere şöyle târif, tefrik ve tesmiye etdiler;
Madde 3 – Askerler ve rütbeler:
a) Askerler:
1. Er: İhtiyaçları Devlet tarafından deruhte ve temin olunan rütbesiz askerdir.
2. Erbaş: İhtiyaçları Devlet tarafından deruhte ve temin olunan onbaşı ve çavuş rütbelerini haiz askerdir.
Askerlik Kanununa göre mükellef bulundukları hizmetleri ifadan sonra hususi kanunlara tevfikan muayyen bir hizmet taahhüdü suretiyle Silahlı Kuvvetlerde vazife gören uzman ve uzatmalı çavuş ve onbaşılar da erbaş sayılır.
3. Astsubay: Hususi kanununa göre Silahlı Kuvvetlere katılan astsubay çavuştan astsubay kıdemli başçavuşa kadar rütbeyi haiz olan askerdir.
4. Askerî öğrenci: Subay, askerî memur veya astsubay yetiştirilmek üzere muhtelif okul ve üniversitelerde okuyan ve resmî bir kıyafet taşıyan öğrencilerdir.
5. Askerî Memur: İdarî işlerde, fen ve sanat kollarında vazife gören ve kanuna göre subaylara muadil ve özel bir silsileye tabi bulunan askerdir.
6. Subay: Hususi kanuna göre Silahlı Kuvvetlere intisabeden asteğmenden mareşala (Büyük amirale) kadar rütbeyi haiz olan askerdir.
211 sayılı darbe kânunun yukarıda gördüğünüz üçüncü maddesine dikkat ile bakar iseniz şâyet
1961 senesi itibârı ile T.C. Ordusunda “gedikli zâbit” asker sınıfının mevcut olmadığını görürsünüz!..
27 Mayıs darbeci subaylarının silahların gölgesinde tezgahladıkları 211 sayılı bu darbe kânununun
59 sene sonra bizlere bugün haykırdığı hakikât şudur;
1914 senesinde Bahriyemizde “zâbit” sınıfına dâhil olmak üzere teşkil edilen “gedikli zâbitlik” asker sınıfını,
27 Mayıs’ın darbeci subayları 1961 senesinde T.C. Ordusundan kazıya kazıya sildi ve imha etdi.
* * * * *
1914 seneli Bahriye Efrâdı ve Küçük Zâbitânı ile Gedikli Zâbitânı Kânun-ı Muvakkat isimli bu kânunun beşinci maddesi şöyle emrediyor idi;
Fakat
İkisi kurmay, üçü de hâkim sınıfından olmak üzere beş subayın görev aldığı heyet ile
1995 senesinde kendi başlarına buyruk verdikleri bir kararda Merâsim Sokağın soytarıları,
Yukarıda gördüğünüz 1914 seneli kânunun beşinci maddesinin anasını belledi.
Böyle sapkın bir fetva veren rahmetli AYİM,
Gedikli zâbit sınıfına dâhil olduğu besbelli olan “küçük zâbitlere”, “er” muamelesi yapdı…
AYİM’in tasfiye edilmesinde en çok ahını ve bedduasını aldığı askerler, herhâlde küçük zâbitlerdir.
Bu kararı veren hâkim kılıklı soytarıların öbür dünyâda yatacak yerleri yokdur, haberleri olsun…
* * * * *
Takvim yaprağı ikinci asırın üçüncü ayının yirmi ikinci gününü gösderir iken
Sessiz selensiz kabul etdiği 4551 sayılı şu kânun ile TBMM
1914 ve 1917 senelerinde kânun ile “subay” sınıfı olarak teşkil edilen “gedikli zâbit” sınıfını,
“Gedikli” ismi ile cebren ve hukuksuz olarak “astsubay” sınıfına tenzil etdi.
* * * * *
Bizim Donanmamız geçmiş târihde İngiliz tarafgirliğinin önemli bir kalesi idi…
Gedikli zâbitlerimizin rütbe işaretlerini bile İngilizlerden aşırdık!
Bugünde aslında değişen bir şey yokdur. Durum, ayniyle vâkidir…
Kaynak: Bir Cumhuriyet Kurumu Yaratmak: Atatürk’ün Donanması, 1923-1939(1), Serhat GÜVENÇ-Dilek BARLAS.
(1) Bu bölüm daha önce “Atatürk’s Navy: The Determinants of Turkish Navy Policy, 1923-1939 ”, Journal of Strategic Studies, C. XXVI, No:1, Mart 2003, s. 1-35’de basılmıştır. Makaleyi Türkçe’ye çeviren Derya Kömürcü ile bu derlemede yer almasına izin veren Journal of Strategic Studies dergisinin editör ve yayıncısına teşekkür ederiz.
s.234: (…) Örneğin, Türk donanmasının durumunun değerlendirildiği 1924 yıllık raporunda Türkiye’deki İngiliz Büyükelçiliği şu sonuca varmıştır: “İngiltere açısından donanmanın güçten düşmesi arzu edilmez, çünkü donanma geleneksel olarak Türkiye’deki İngiliz tarafgirliğinin önemli bir kalesidir.”47. (47): PRO FO 371/10870 E3338/3338/44 (1 Haziran 1925)
* * * * *
1912-1914 seneleri arasında Osmanlı Bahriyesinde görev yapan İngiliz Amiral LİMPUS’un
Osmanlı devlet memurları hakkındaki şu çok çarpıcı tesbitini de
Yorumsuz olarak gönderiyorum, siz kıymetli okuyanlara…
Bir bakın hele!.. Bugünkü durum da aynen böyle değil mi?
Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, Cilt: 0, Sayı:13-14, Ocak 2008.
Amiral Limpus, görev süresi boyunca elinden geleni yapmaya çalıştı ve başarılı oldu. Osmanlı Donanmasındaki gelişim fark edilir düzeye geldi. Zaten göreve geldikden sonra, 11 Aralık 1913 tarihli Büyükelçi Mallet’e gönderdiği yazıdaki düşünceleri O’nun iyi niyetini açıkça göstermektedir.111
*111; Mallet’e gönderdiği yazıdaki söylemleri için Bkz. Rooney, a.g.m., s.20; Limpus’a göre İngiltere “fena halde hasta olan bir ulusun sağlının yeniden kazanmasına” yardım etmek zorundaydı. İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı Devleti’nin çöküşünden hiçbir yarar elde edemeyeceklerin savundu. Limpus görevi süresince karşılaştığı zorluklardan bahsederken “doğu zihniyetinin yoğun şekilde muhafazakar olduğunu” ve spesifik değişimleri kabule istekli olmadığını belirtmekte; Türk memurların düşük ücret nedeniyle düşmanlaştırıldıklarını ve dolasıyla düşük moralle verimsiz hale geldiklerini ifade etmekteydi. (ÖZEL_KOCATÜRK, s.248).
* * * * *
emekliassubaylar.org mecrâsındaki “Büyütec” isimli köşesinde,
03 Ağustos 2011 Çarşamba neşretdiği makâlesinde kıymetli meslekdaşım Sayın Aydın KULAK;
Fakat
Bu makâlemizde bizim ortaya koyduğumuz kânunlara bakdığımızda;
Ve dahi
* * * * *
Bahriye Gemici, Makinacı ve Muzıka Mektebleri Nizâmnâmelerini 2013 senesinde Deniz Kuvvetlerinden dilekce ile talep etdim. İsdediğim nizâmnâmeleri vermemek için kırk dereden su getirdiler.
Üst üsde üç dilekce gönderince kaçacak delikleri kalmadı.
Sonra dediler ki şu hesâba parasını yatır, nizâmnâmeleri gönderelim.
İsdedikleri parayı, hesâplarına havâle etdim. Yaklaşık bir hafta sonra büyük zarf geldi Deniz Kuvvetleri Komutanlığından. Heyecân ile zarfı açdım, bir de göreyim! Talep etdiğim nizâmnâmelerin hepsinin de Eski Türkce sûretlerini göndermişler.
Emekli asubay bir mensubu olduğum Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, benim eski Türkce bilmediğimi benden iyi biliyor.
Fakat bu hakikâti bildiği hâlde bana eski Türkce harflerle yazılmış belgeler gönderiyor. Deniz Kuvvetleri Komutanlığının yapdığı bu hareketin anlamı, kendi asubay mensubuna alenen küfür etmekdir.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığının bana vermediği bu nizâmnâmeleri,
Hiç tanımadığım hocalardan isdedim. Verdiler… Hem de büyük bir memnuniyet ile.
Ve bu hocalarımız şunu itirâf etdiler;
Bu nizâmnâmeleri bugün okumak isdeyen bir astsubay olduğunu görmek bizi hem çok şaşırtdı hem de çok mutlu etdi...
* * * * *
"Deniz astsubaylığı" hakkındaki aşağıda gördüğünüz nizâmnâmeleri
Gönderdiğim bir dilekce ile 2017 senesinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığından talep etdim.
KONU: Donanma Gedikli Zâbit Nizamnâmeleri Hakkında.
İLGİ: (a) Kara Kuvvetleri Komutanlığı Eğitim ve Doktrin Komutanlığının 10 Nisan 2017 târih, GENSEK: 97499644-5010-825895-17/Bilgi Edinme sayı ve “Şükrü IRBIK’ın Bilgi Edinme Başvurusu” konulu cevâbi evrağı.
(b) 16 Şubat 2017 târih ve 170023122 sayılı BİMER dilekcem.
(c) 125’inci Yılında Deniz Astsubaylığı (1890’dan 2015’e), Deniz Basımevi Müdürlüğü Pendik/İstanbul, Ekim 2015 (ISBN 978-975-409-729-0).
(ç) 31 Aralık 1889 târihli Donanmay-ı Humâyûn-ı Cenâb-ı Mülükâneye Alınacak Sıbyan Efrâdına ve Bunlardan Yetiştirilecek Gediklilere Dâir Nizâmnâme.
(d) 4982 sayı ve 09 Ekim 2003 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânunu.
(e) 2004/7189 sayı ve 19 Nisan 2004 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânununun Uygulanmasına İlişkin Esâs ve Usûller Hakkında Yönetmelik.
1. İlgi (a)’da mezkûr nizamnâme, Kara Asubaylığının ilk ve temel kânunudur. Söze konu işbu nizamnâmenin Eski ve Yeni Türkce harfler ile yazılmış birer kağıt sûretini, İlgi (b) talebime istinâden Kara Kuvvetleri Komutanlığından İlgi (c) ile bilâ bedel temin etdim. İşbu İlgi (c) evrağın kapak sayfası, bu dilekcemin EK-A’sındadır.
2. Emekli bir asubay olarak, ordumuza asubay yetiştiren mekteblerin târihcelerini tetkik ediyorum. Yapdığım çalışma neticesinde;
a. Deniz Asubaylığı hakkında bugüne kadar neşredilen kitaplarda, aşağıda mezkûr nizamnâmelerden hiç bahsedilmediğini,
b. Bunun tabii neticesi olarak da Deniz Asubaylığı hakkında neşredilen târihce kitaplarında, bugün dahi hâlâ eksik ve hatâlı bilgiler olduğunu müşâhede etdim. Tesbit etdiğim bu eksik ve hatâların bâzılarını da bugüne kadar çeşitli vesileler ile gönderdiğim dilekcelerim ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızın dikkatine arz etdim.
3. 1982-2085 sicil numaralı ben Şükrü IRBIK, emekli bir asubay mensûbu olmakla iftihâr etdiğim Deniz Asubaylığının târihcesinde tesbit etdiğim eksik ve hatâları izâle etmek isdiyorum. Ancak ne var ki aşağıda isimleri yazılı nizamnâmelerin Türkce harfli sûretlerini temin edemedim. Bu cümlemin devâmı olmak üzere;
a. Deniz Asubaylığı târihcesi hakkında bugün hâlâ mevcut olan eksik bilgileri ikmâl ve dahi hatâlı bilgileri de izâle etmek,
b. Kamuoyu doğru bilgilendirilmek,
Ve daha da mühimi
c. Kamu düzeninin doğru bilgiler ile işletilmesini temin etmek gâyesi ile
Aşağıda mezkûr nizamnâmelerin “Yeni Türkce harfler ile yazılmış sûretlerine” ihtiyacım vardır;
4. İşbu dilekcemin yukarıda mezkûr üçüncü maddesinde bahsetdiğim 10 adet nizamnâmenin “Yeni Türkce Harfli” birer nüsha kağıt sûretini İlgi (d ve e) mevzuât muvâcehesinde tarafıma göndermesini Millî Savunma Bakanlığımızdan saygılarımla arz eylerim. 16.09.2017. 1701348663.
Şükrü IRBIK
Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız, bu dilekceme cevap vermeye tenezzül etmedi.
Pes etmedim tabi ki. Konuyu Başbakanlık Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’na götürdüm.
Bu kurula verdiği savunmada Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız, talep etdiğim belgelerin ellerinde olmadığını beyan etdi...
Deniz Harp Okulu ve Deniz Lisesi’nin kuruluşu konusunda
Uyduruk ve ahlâksızca elvan türlü yalan dolan dolu târihceler tertip eden Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızda,
Yukarıda gördüğünüz dilekcem ile talep etdiğim Donanma “gedikli” ve “gedikli zâbit” nizâmnâmelerin Türkce tercümesi, 2017 senesi itibârı ile hâlâ mevcut değil imiş! Biz de inandık tabi!...
Bu nizâmnâmelerden bâzılarını da
Emekli maaşımdan verdiğim bir avuç para ile tercüme etdirmeye mecbur bırakdı, Deniz Kuvvetlerimiz ben Şükrü IRBIK'ı...
* * * * *
“Gedikli zâbit” tâbirini neşretdiği sözlüklere dâhil etmeyen Türk Dil Kurumuna gönderdiğim dilekcemin sûretini yorumsuz olarak ekledim buraya.
1949 senesinde TBMM’nin kabul etdiği
Ve dahi
5434 sayılı T.C Emekli Sandığı Kânununda mevcut olan “gedikli zâbit” ve “gedikli subay” tâbirâtını
Türk Dil Kurumu, neşretdiği Türkce sözlüğe niye ilave etmez acap?
Kim ne diyor ise öyle olsun!
* * * * *
Neşretdiği târihcede uydurma sözler eden Deniz Kuvvetleri Komutanlığına gönderdiğim dilekcemin sûretini de yorumsuz olarak ekledim buraya.
KONU: Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Târihcesinde Merkûm “Gedikli Sınıfı” Hakkında.
İLGİ: (a) Donanma-yı Hümâyûna Alınacak Sıbyan Efrâdına ve Bunlardan Yetiştirilecek Gediklilere Dâir Nizâmnâme. (Düstur Tertip-I, Cilt.6, Sayfa: 571-584).
(b) (https://m.dzkk.tsk.tr/icerik.php?icerik_id=126&tarmir=1) bağlantısında münteşir Deniz Kuvvetleri Komutanlık Târihcesi.
(c) 4982 sayı ve 09 Ekim 2003 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânunu.
(ç) 2004/7189 sayı ve 19 Nisan 2004 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânununun Uygulanmasına İlişkin Esâs ve Usûller Hakkında Yönetmelik.
1. İlgi (a)’da mezkûr 01 Nisan 1890 târihli kânun; Donanmamızda Gedikli sınıfını teşkil eden nizâmnâmedir. Düstur Tertip-I, Cilt.6, Sayfa 571-584’de yer alan işbu nizâmnâmenin tam ismi, EK-A’da görüldüğü üzere, Donanma-yı Hümâyûna Alınacak Sıbyan Efrâdına ve Bunlardan Yetiştirilecek Gediklilere Dâir Nizâmnâme’dir.
2. İlgi (b)’de mezkûr bağlantısında, Deniz Kuvvetleri Komutanlık târihcesi neşredilmektedir. Söze konu bu târihcenin 13.09.2017 târihli (bugün) ekran görüntüsünü bu dilekceme EK-B olarak ekledim. Osmanlı Donanmasında “Gedikli” sınıfının teşkiline dâir “kaynaksız” olarak bilgi veren söze konu bu târihcenin, “Gedikli Zabit” alt başlığında yer alan metinin ilk cümlesinde; Osmanlı Bahriyesinde 05 Nisan 1890 târihinde teşkil edilen asker sınıfının isminin “Deniz Gedikli Küçük Zâbit” olduğu yazılıdır.
3. Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızın İlgi (b)’de münteşir târihcesinde bahsetdiği ve EK-B’de resimi görülen metinde söz etdiği “Deniz Gedikli Küçük Zâbit” kavramı hakkında benim suâllerim şöyledir
4. Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız; birbirinden tamâmen farklı iki ayrı asker sınıfı olan “Gedikli Zâbit” ile “Gedikli Küçük Zâbit” kavramları arasındaki hukûkî ve askerî ıstılâh ve kavram farkını herhâlde biliyordur. İlgi (a)’da mezkûr nizâmnâmesinde, 01 Nisan 1890 târihinde teşkil edilen asker sınıfının isminin “Gedikli” olduğu sarahâten yazıldığı hâlde;
İlgi (b)’de münteşir târihcesinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız, söze konu işbu asker sınıfının ismini hangi gerekce ile “Deniz Gedikli Küçük Zâbit” şeklinde hatâlı ve yanlış yazabilmişdir?
a. Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızın savsaklamak kabilinden hatâlı ve yanlış yazdığı söze konu işbu “Deniz Gedikli Küçük Zâbit” kavramını, İlgi (a) nizâmnâmesinde tasrih edildiği üzere “Deniz Gedikli Zâbit” şeklinde tashih etmeyi düşünür mü?
b. İşbu dilekcemin yukarıda mersûm üçüncü maddesinde tevcih etdiğim iki suâlimi
c. Kamu düzeninin kânunlar, tam ve doğru kavramlar tahtında idâme ettirilmesi,
Ve dahi
ç. Kamunun doğru bilgilendirilmesi nânıma,
İlgi (c ve ç) mevzuât muvâcehesinde Millî Savunma Bakanlığımızın cevâplamasını saygılarımla arz eylerim.13.09.2017. 1701330757.
Şükrü IRBIK
EKLER :
EK-A: Donanma-yı Hümâyûna Alınacak Sıbyan Efrâdına ve Bunlardan Yetiştirilecek Gediklilere Dâir Nizâmnâme. (Düstur Tertip-I, Cilt.6, Sayfa 571).
EK-B: (https://m.dzkk.tsk.tr/icerik.php?icerik_id=126&tarmir=1) bağlantısında münteşir Deniz Kuvvetleri Komutanlık Târihcesi.
-2-
EK-A
EK-A: Donanma-yı Hümâyûna Alınacak Sıbyan Efrâdına ve Bunlardan Yetiştirilecek Gediklilere Dâir Nizâmnâme. Târihi Neşri: Rûmî : 20 Mart 1306 (Milâdî: 01 Nisan 1890 / Hicrî: 10 Şa’ban 1307, Salı) (Düstur Tertip-I, Cilt.6, Sayfa 571).
Kaynak: http://muhammetaliuslu-com.tr.gg/TERTIP-1-Cilt-6.htm
İndirme Târihi: 13.09.2017.
EK-B
EK-B: (https://m.dzkk.tsk.tr/icerik.php?icerik_id=126&tarmir=1) bağlantısında münteşir Deniz Kuvvetleri Komutanlık Târihcesi.
İndirme Târihi: 13.09.2017.
* * * * *
Bugün girin ve bakın!
Deniz Kuvvetleri Komutanlığının aşağıda gördüğünüz şu sayfasında bugün de hâlâ
“Bahriye gedikli subay” sınıfının “deniz astsubay” sınıfı olduğunu iddia ediyor!..
Kaynak: (https://www.dzkk.tsk.tr/icerik.php?icerik_id=126&tarmir=1)
Deniz Kuvvetlerinin bugün hâlâ medet umduğu bu bir kelimelik inat,
Bahriye gedikli zâbitine 1927 senesinden beri Başvekil İsmet (İNÖNÜ) ile Millî Müdafaa Vekili Recep (PEKER)
Ve dahi
Bu zevâtdan sonra bu makâmlara oturan gerzek subayların,
“Astsubay” dedikleri köle askerlere karşı takındıkları inkârcı ve kahredici tutumlarının bâriz birer tezâhürüdür.
* * * * *
Kıymetli vatandaşlarım ve muhterem asubay meslekdaşlarım;
İşde, gördünüz, "gedikli zâbitlik" üzerinde yapılan elvan türlü ameliyâtı…
Beyaz subaylarımız, gedikli zâbitândan ne vazgeçebilmiş ne de hazmedebilimiş!..
* * * * *
Eski Tüfek’den Açıklama; (03 Şubat 2023, Cuma);
Geçen sene, 21 Şubat 2022 târihinde mahalle karakolundan bir polis aradı beni. Hakkımda suç ihbarı yapıldığını söyledi ve ifâde vermek için karakola dâvet etdi.
Ben de dâvete icâbet etdim; karakola gidip şüpheli sıfatı ile ifâdemi verdim.
1. Konu;
emekliassubaylar.org sitesinde yayınladığım makâleler. Bunlardan birisi de yukarıda gördüğünüz Asubay Tefrikası 6-8 isimli makâlemiz.
2. Suç İhbarları;
3. İddia;
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı; soruşturmaya konu etdikleri makâlelerimizin isimlerini savcılığa gönderdikleri suç duyurusuna yazmamışlar. Makâlelerin ekran görüntülerini kesip kesip ihbar evrağına yapışdırmışlar. Gözlerini öylesine koyu bir intikam hırsı kör etmiş ki; makâlelerimizi ihbar eden gerzek subaylar dahi ihbar etdikleri makâlelerin isimlerini bilmiyor! Gördüm ki; 4-5 sene evvel yayınladığım makâlelerimizi bile dâva etmişler. Karakolda polisin bana gösderdiği evraklardaki ekran görüntülerinin hangi makâlelerimize ait olduğunu ben, tam olarak bilemedim. Fakat bu ekran görüntülerinden Asubay Tefrikası 6-8 isimli makâlemizi teşhis edebildim.
Karakolda bana gösderdiği evrakların birer sûretini polisden talep etdim. Fakat görevli polis arkadaşlar; suç ihbârı evrakları ve savcılık iddianâmesinin sûretini şüpheliye vermelerinin mümkün olmadığını nâzik bir ifâde ile söylediler.
Millî Savunma Bakanlığına gönderdiği 28 Aralık 2021 târihli evrakda Deniz Kuvvetleri Komutanlığı;
Suç duyurusuna ilâve olarak, yapdığı suç duyurusunda isimlerini dahi yazmadığı makâlelerimize yayın yasağı verilmesini de talep etmiş. Deniz Kuvvetleri Komutanlığındaki kimi şerefsiz subayların, isimlerini dahi bilmediği makâlemize yayın yasağı verilmesini talep edecek kadar gözlerini nefret bürümüş!..
Seneler evvel yayınladığım makâleler hakkında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Millî Savunma Bakanlığında görevli olan ve ismi malûm subayların yapdığı bu suç duyurusunda iyi niyet ve hakkını aramak gâyesi yok! Askerî târihimizi yazar iken bugüne kadar ağızlarından sıçdıkları yalanlar ortaya çıkdıkca kuduran ve bu suç ihbarlarını yapanları ve niyetlerini ben Şükrü IRBIK elbetde biliyorum.
Soruşturma Nu.:2022/6165 ve Karar Nu.:2022/54712 ile yapdığı 08 Nisan 2022 târihli soruşturma neticesinde;
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı konu suç duyurusu hakkında,
Sûretini aşağıda gördüğünüz üzere “kovuşturma yapılmasına yer olmadığına” karar verdi.
Ezcümle;
|
Yukarıda gördüğünüz Asubay Tefrikası 6-8 isimli makâlemizi okuyanlara ilan ederim.
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Eski Tüfek Şükrü IRBIK’dan Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR’a Açık Mektup
KONU: Yedek Subay Asker Sınıfının Lağvedilmesi Hakkında.
İLGİ: (a) 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kânunu. (b) TBMM Tutanak Dergisi, Dönem: IX, Cilt: 24, Toplantı: 3, 106’ncı Birleşim, 10.VII.1953, Cuma.
Sayın Hulusi AKAR, Millî Savunma Bakanı
Bugün ordularımızda hâlen mevcut olan “yedek subaylık” hakkında yazdığım açık mektubumu, Cevâplamanız için aşağıda size gönderiyorum. Saygılarım ile Şükrü IRBIK
* * * * *
Kurucu Reisicumhurumuz ATATÜRK, 1927 senesinde bir kânun meriyyete koydu. Yedek subaylık hizmetini ihdâs ve tanzim eden bu kânunun ismi
İhtiyât Zâbitleri ve İhtiyât Askerî Memurları Kânûnu idi.
Aşağıda, bu kânunun birinci maddesini görüyorsunuz.
1076 sayılı kânunun yukarıda gördüğünüz birinci maddesini izah etmeye zannederim ki hâcet yok!
* * * * *
Birinci Reisicumhurumuz ATATÜRK, 1927 senesinde bir kânun daha meriyyete koydu. Mükellef askerlik hizmetini ihdâs ve tanzim eden kânunun ismi Askerlik Mükellefiyeti Kânunu idi. Bu kânunun birinci maddesi şöyle diyor idi;
5802 sayılı Astsubay Kânununa göre; 1951 senesinden beri “astsubay” dediğimiz asker sınıfı, işde tam da bu târife uymakdadır. Netice itibârı ile; Bugün sizin “astsubay” dediğiniz asker kişiler aslında 1927 senesinden beri efrâd (erât)’dır.
|
* * * * *
Sayın AKAR,
Yukarıda sizin de gördüğünüz üzere bu kânun; Her erkek vatandaşın istisnasız olarak askerlik yapmasını emrediyor idi. Yeri gelmiş iken bir hakkı sâhibine teslim edelim!
ATATÜRK’ün yapdığı bu kânunu ilk delen kişiler;
Ve dahi
ATATÜRK’ün hazırladığı bu kânunun en önemli tarafı da şudur; 1927 senesi itibârı ile T.C Ordusunda iki sınıf asker var idi. Yukarıda sizin de gördüğünüz üzere bu kânuna göre; “Mükellef” askeri saymaz isek şâyet 1927 senesinde ordumuzda sâdece muvazzaf zâbit (subay) var idi.
Askerlik Mükellefiyeti Kânununun Türk askerlik mesleğine getirdiği yeniliklerden birisi de Bu kânunun onbirinci maddesinde söz edilen “gönüllü askerlik” idi. Buradaki “gönüllü askerlik”, Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi ABD ordusunun bugün uyguladığı “gönüllü” (enlisted) askerliğin ta kendisi idi.
* * * * *
Sene 1953… Birinci “demir gırat” hükümeti devr-i icraâtının üçüncü senesine vâsıl olmuş idi… Yarısı okuma yazma dahi bilmeyen “seçmen” vatandaşımız; Devleti idâre etmesi için aşağıda gördüğünüz şu “devlet adamları”nın ellerine teslim etmiş idi. TBMM, 10 Temmuz 1953 Cuma günü ictimâ eyledi.
Gündem; Köy enstitüsü ve sanat enstitüsü mezunu vatandaşlara “yedek subaylık” hakkı verilmesi idi. * * * * *
Öğretmenin; Sınıfda iken kulağını çekdiği talebesine kışlada selâm verdiği bu rezil durumu ilk fark eden kişi Muğla vekilimiz Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU idi. Sanat enstitüsü mezunu vatandaşların askerlik mükellefiyetini “yedek subay” olarak yapması için bir kânun teklifi hazırladı. Ve bu kânun teklifi hakkında 1953 senesi 10 Temmuz’da o mübârek Cuma günü söz aldı.
Kore harbine iştirâk etmiş gâzi ve aynı zamânda emekli bir subay olan Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU; Konuşması esnâsında “yedek subaylık” konusunda meclisde şu sözlerini târihe şerh düşdü;
Muğla vekili Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU’nun konuşmasından sonra Aynı konuda başka bir vekil meclisde söz aldı; Ahmet Rıfat ÖZDEŞ. Kırşehir vekilimiz Ahmet Rıfat ÖZDEŞ de emekli deniz subayı idi…
Bu vekilimiz Ahmet Rıfat ÖZDEŞ de “yedek subaylık” konusunda şu hakikâtleri târihe şerh düşdü;
* * * * * Yüce Türk milletinin yüksek irâdesinin yeğâne tecelligâhı olan TBMM, 2001 senesinde bir kânun meriyyete koydu; Türk Silahlı Kuvvetlerinde İstihdam Edilecek Sözleşmeli Subay ve Astsubaylar Hakkında Kânun.
Bu Kânunun amacı; “Türk Silâhlı Kuvvetlerinde ihtiyaç duyulan sınıflarda istihdam edilmek üzere sözleşmeli olarak alınacak subay ve astsubayların hukukunu düzenlemek” idi.
4678 sayılı bu kânun hakkındaki “tasarıyı” dönemin Başbakanı Bülent ECEVİT meclise arz etdi.
TBMM’ye arz etdiği kânun tasarısının “Genel Gerekce”sinde Başbakan Bülen ECEVİT, Bu kânunun hedeflerinden birisinin de “Yedek subay istihdamının zamanla azaltılmasına ve hatta kaldırılmasına imkân verilmesi” Olduğunu TBMM’ye beyan etdi.
* * * * *
Hukuken mevcut olsa da Yedek Askerî Memurlar ordumuzda bugün artık fiilen yok! Fakat 2019 senesinde ilk günlerini idrâk etdiğimiz Zemheri ayının şu günlerde kendi hükümünü sürdüğü gibi; 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kânununundaki “yedek subaylık” ibâresi Sizin de aşağıda gördüğünüz gibi bugün de aynı şekilde kendi hükümünü sürüyor...
* * * * *
Şükrü IRBIK (E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
|
Asubay Tefrikası 6-7
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
* * * * *
* * * * *
Asubay Tefrikası’nın altıncı bölüm yedinci kısımını terkip edecek bu makâlemizde gene
“Astsubay” ismi verilen köle askerlere atılan başka bir kazığı daha teşhir edeceğiz evvel Allah…
* * * * *
Bu makâleyi ben 2018 Kasım ayında yazmaya başladım.
Fakat 2019 senesinin ilk ayı olan Ocak’da tamamlayabildim.
1076 sayılı kânun makâlemizin bu kısımının konusu.
ATATÜRK’ün 92 sene evvel yapdığı bu kânunun 2019 senesindeki son durumunu görüyorsunuz aşağıda.
Temiz bir kâlp ve iyi niyet ile bakdığımda; gözlerini dünyâya yeni açmış bebek mâsumiyetine bürünmüş bir kânun gördüm karşımda.
Fakat
Subay var ise şâyet mutlaka bir çapanoğlu vardır içinde dedim kendi kendime.
Çünkü bugüne kadar bu kâide hiç değişmedi!..
Bilim aklı, sağlam bir vicdân ve hür bir irâde ile tetebbu edince de gördüm ki
Hakikâten şeytânî bir hile gizlenmiş bu kânunun içine…
İşde; sûreti, bebek mâsumiyeti ile bize bakan bu kânunun 2019 Ocak ayındaki tâze ekran görüntüsü!
Bu mâsum sûretin arkasında gizli olan şeytânî suratı da makâlemizin aşağıdaki bölümlerinde göreceksiniz.
1927 seneli bu kânundaki “gedikli küçük zâbit” denilen askerlerin
2019 senesinde “astsubay” dediğimiz asker kişiler olduğunu hatırlatalım.
Yeni adı ile 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kânununun
Yukarıdaki çerçeve içindeki ikinci maddesinin sarı boyalı kısımlarını okuduğumuzda şunu öğreniyoruz;
Kânunun bu hükmü, içinde yaşadığımız 2019 senesinde de aynı şekilde yürürlükde!..
Fakat
Uygulamaya bakdığımızda gedikli küçük zâbitlerin;
Ve dahi
O vakit burada durmak ve şu suâli sormak geliyor aklımıza;
Bu suâllerin cevaplarını bulmak için
Kandırmacalar foliminin 1909-1910 senelerine ait makarayı oynatmamız gerekecek.
Senelerin, şâhısların ve kânunların şâhidliğinde bir folim bekliyor bizi bugün, evvel Allah.
Haydi, Eski Tüfek! Bu kadar tıraş, Zemheri ayında cilde zarar…
Oynat bakalım şu folimi!...
* * * * *
Sene, 1910… Tıpkı 15 Temmuzcuların yapdığı gibi;
31 Mart Vak’asını bahâne eden zâbitân, siyâset ve münevver gürûhu
Osmanlı Devletini evvelâ yıkdılar!
Sonra da Meclis-i Mebusân’ı, Meclis-i Ȃyan’ı, askerini ve devletin tekmil teşkilâtını ele geçirdiler.
Bu darbeciler;
Kukla olarak oynatacaklarını iyi bildikleri Sultan Mehmed Reşad’ı da padişah tahtına oturtdular.
Saltanât başı ve başkomutanımız Sultan Mehmed Reşad idi.
31 Mart darbecibaşı Müşir Mahmut Şevket Paşa;
Meclisleri ilga edip kapılarına kilit vurmuş
Ve dahi
Tertip etdiği bir nizamnâme ile Berrî (Kara) Küçük Zâbitliği (Asubaylığı) 1909 senesinde cebren ve hile ile ihdâs etmiş idi.
Kara ordumuzda ilk kez “küçük zâbit” yetiştirmek üzere teşkil etdiği Dersaadet Küçük Zâbit Mektebi;
İlk mezun 173 "kıdemli küçük zâbiti" "kıdemli çavuş" rütbesi ile 1911 senesinde vermiş idi.
Bir başka ifâde ile;
1909 senesine kadar Berrî (Kara) ordumuzda “küçük zâbit” denilen köle askerler henüz mevcut değil idi.
Çünkü
Osmanlı padişahları, ordumuzda böyle “ortada sandık” bir asker sınıfını asla isdemiyorlar idi.
* * * * *
1910 senesinde Osmanlı Devletinde iki kademeli bir meclis var idi;
1. Meclis-i Mebusân
2. Meclis-i Ȃyan
Bizim padişahlarımız girişdiği harblerde muvaffak olmak için saray müneccimlerinden medet umar iken
Avrupa devletleri akıllı bilim adamları ve zâbitânı sâyesinde sanayi devrimini çokdan başlatmış
Ve dahi
Dünyâyı sömürmek için ölümüne bir yarışa başlamışlar idi.
Bu yarış öyle acımasız bir hızla artarak devâm etdi ki.
Aklı başında devlet adamları ve subaylar eşi benzeri görülmemiş bir harbin mukadder olduğunu görebildiler.
Bizim “mektebli” zâbitân heyetimiz ise;
Osmanlı Ordusunda tam anlamı ile bir cadı avı başladı.
Zâten 31 Mart Vak’asından hemen sonra orduda müthiş bir tasfiye başlamış idi.
Darbeciler, kendilerine karşı duran “mektebli” ve “kalın kafalı” dediği “alaylı” zâbitân heyetinin handiyse nıfsını ordudan tard etdiler.
Geri kalan yarısının da rütbelerini tenzil etdiler.
Tükenmiş Osmanlı Devletinin ölüsünü ele geçiren darbeci Mahmut Şevket Paşa ve dışarıdan beslemeli-feslemeli siyâsetciler,
Başlamak üzere olan büyük harbe orduyu hazırlamak için peşpeşe kânunlar tertip etdiler.
Ve bu kânunlar ile ordumuzda daha evvel mevcut olmayan iki yeni asker sınıfı teşkil etdiler;
1. Küçük zâbitlik
2. İhtiyât zâbitliği
İşde bugün biz burada ihtiyât zâbitliği kânununa kalem batıracağız inşallah.
* * * * *
Sözde 31 Mart Vak’asının efsane(!) komutanı Müşir Mahmut Şevket (KETHÜDAZȂDE) Paşa,
Bu isyanı basdırmada gösderdiği kahramanlıkdan(!) dolayı hemen Harbiye Nâzırlığına terfi etdi.
Orduyu Osmaniyi zapdu rapt altına alan Harbiye Nâzırı Müşir Mahmut Şevket Paşa; “Küçük zâbit” ismini verdiği asker sınıfını Berrî (Kara) Ordumuzda ilk defâ olmak üzere 1909 senesinde teşkil etdi.
09 Ekim 1909 târihli Dersaadet Küçük Zâbit Mektebi Nizamnâmesi Madde- 47’de şu hüküm var idi;
|
1909 senesinde “küçük zâbitliği” icâd etmesinden aylar sonra Mahmut Şevket Paşa bu kez de
1910 senesinde Avrupa’dan aşırma yeni bir “zâbit” sınıfı teşkil etdi.
İhtiyât zâbitliği ismini verdiği bu yeni zâbit sınıfının meclislerde kabul edilen sekizinci maddesi şöyle diyor idi;
1910 seneli İhtiyât Zâbitânı Kânununun,
Yukarıdaki çerçeve içinde gördüğünüz sekizinci maddesini okuduğumuzda şunu öğreniyoruz;
İhtiyât Zâbitânı Kânununun yukarıdaki çerçeve içindeki dokuzuncu maddesini okuduğumuzda şunu öğreniyoruz;
Aşağıda gördüğünüz sarı çerçeve içindeki kânun maddesinde gizli olan çok önemli iki husus var;
Birinci husus şudur;
İkinci husus da şudur;
Bu bilgiyi ilk defâ burada sizler duydunuz.
Bir de bugün kimler ve nasıl yedek subay (ihtiyât zâbiti) oluyor, ona bakın hele!
Bırak gâzi olanı, hele şehid olanı!..
1927 senesinden beri askerliğini “er” olarak yapmış bir tek Genelkurmay Başkanı mahdumu var mıdır acap?
* * * * *
Osmanlı Berrî (Kara) Ordusunun “küçük zâbit” ismi verilen askerleri 10 sene başarılı hizmetlerinden sonra
1910 seneli İhtiyât Zâbitânı Kânununa göre ihtiyât mülâzim sâni (asteğmen) oluyorlar idi.
Bu uygulama, Osmanlı Devletinin teslim olduğu 1918 senesine kadar devâm etdi.
Evvelâ teslim olan sonra da yıkılan Osmanı Devleti’nin mirâsı üzerine Cumhuriyeti kurduk ve ilân etdik.
600 küsûr seneden beri padişahın kölesi olan reaya, Cumhuriyet ile birlikde fikri hür, vicdânı hür ve irfanı hür birer yurtdaş oldu.
ATATÜRK gibi nâmuslu, âdil, basiretli, haksever ve halksever bir devlet adamının kılavuzluğunda medeniyete yürüyen millet;
Eğitim, sağlık ve adâlet gibi temel vatandaşlık haklarından eşit olarak faydalanmaya başladı.
İnsan haklarındaki bu tekâmül ve inkişâfdan T.C Ordusunun askerleri de nasiblerini aldılar.
1927 senesinde TBMM,
1076 sayılı İhtiyât Zâbitleri ve İhtiyât Askerî Memurları Kânûnunu meriyyete koydu.
Aşağıda, bu kânunun birinci ve dördüncü maddelerini görüyorsunuz.
1076 sayılı kânunun yukarıda gördüğünüz birinci maddesini izah etmeye zannederim ki hâcet yok!
Dördüncü maddesinin özeti de şöyle oluyor;
Her şey yerli yerinde… Kânunun muhtevasına bakdığımızda;
1910 seneli kânuna göre gedikli küçük zâbitlerin ihtiyât zâbitliğine terfi etmesinin daha kolay hâle getirildiğini görüyoruz.
Bu kânundan neşet eden hakkını kullanan gedikli küçük zâbitlerin, ihtiyât mülâzımlığına terfi edildiğine dâir belgeleri
Makâlemizin ilerleyen bölümlerinde fâş eyleyeceğiz.
* * * * *
Kurucu Reisicumhurumuz ATATÜRK,
1927 senesinde başka bir kânun daha meriyyete koydu.
Mükellef askerlik hizmetini tanzim eden bu kânunun ismi
Askerlik Mükellefiyeti Kânunu idi.
Bu kânunun birinci maddesi şöyle diyor idi;
5802 sayılı Astsubay Kânununa göre;
1951 senesinden beri “astsubay” dediğimiz asker sınıfı, işde tam da bu târife uymakdadır.
Netice itibârı ile;
Bugün “astsubay” dediğimiz asker kişiler aslında 1927 senesinden beri efrâd (erât)’dır.
Yukarıda sizlerin de gördüğü üzere;
Bu kânun, her erkek vatandaşın istisnasız olarak askerlik yapmasını emrediyor idi.
Yeri gelmiş iken bir hakkı sâhibine teslim edelim.
ATATÜRK’ün yapdığı bu kânunu ilk delen kişiler;
Ve dahi
ATATÜRK’ün hazırladığı bu kânunun en önemli tarafı da şudur;
1927 senesi itibârı ile T.C Ordusunda iki sınıf asker var idi.
Bu kânuna göre “mükellef” askeri saymaz isek şâyet ordumuzda sâdece muvazzaf zâbit (subay) var idi.
* * * * *
Askerlik Mükellefiyeti Kânununun Türk askerlik mesleğine getirdiği yeniliklerden birisi de
Bu kânunun onbirinci maddesinde söz edilen “gönüllü askerlik” idi.
Buradaki “gönüllü askerlik”, ABD ordusunun bugün uyguladığı “gönüllü” (enlisted) askerliğin ta kendisi idi.
* * * * *
ATATÜRK dönemi Türk Ordusunda askerlere verilen haklar sürekli olarak inkişâf etdi.
Cumhuriyetin kurucu irâdesi;
Askerlik mesleğini câzip hâle getirmek için askerlere peşpeşe yeni haklar ve terfi fırsatları verdi.
1927 senesinde gedikli küçük zâbitâna, ihtiyât zâbitânı olma hakkını vermişler idi.
1932 senesinde bu kez de
Bir kısım gedikli küçük zâbitâna askerî memurluğa nakil hakkı verildi.
1931 sayılı bu kânun ile;
Sıhhıye,
Nalbant,
Müzika,
Tüfekci
Ve emsâli meslek mensubu gedikli küçük zâbitler, yedinci sınıf ihtiyât askerî memurluğuna nakil edildi.
(T)B.M.M Yüksek Reisliğine takdim etdiği kânunun esbâb-ı mucibesinde Başvekil İsmet (İNÖNÜ) şöyle dedi;
* * * * *
1910 seneli İhtiyât Zâbitân Kânûnu
Ve dahi
1927 sene ve 1076 sayılı İhtiyât Zâbitleri ve İhtiyât Askerî Memurları Kânûnundan neşet haklarını kullanan gedikli küçük zâbitler, ihtiyât zâbitliğine (yedek subay) terfi etdiler.
İşde;
Bu gedikli küçük zâbitândan piyade gedikli başçavuş Hüseyin oğlu M. Kemal’in
İhtiyât asteğmenliğine terfi etdiğine dair Reisicumhur M. Kemal ATATÜRK’ün 1937 senesinde imzâladığı kararnâme.
* * * * *
1932 senesine vâsıl olduğumuz günlerde; ATATÜRK sonrası Cumhuriyetini idâre eden eşhâs şunlar idi;
ATATÜRK vefat etdikden bir ay sonra TBMM, aşağıda gördüğünüz kânunu kabul etdi.
Bu kânun;
Ve dahi
Gedikli küçük zâbitlere verilen ihtiyât zâbitliği ve ihtiyât askerî memurluğuna nakil hakkını bir kerte daha ileriye götürdü.
Önceki kânunlara göre “asteğmen” rütbesine nakil edilen gedikli küçük zâbitler;
Bu kânunun meriyyete konulması ile bir rütbe yukarıdan olmak üzere artık “yedek teğmen” rütbesine nakil edilecekler idi.
Bu kânundaki “gedikli erbaş” tâbiri dikkatinizi çekmişdir.
Gedikli küçük zâbitlikden bahseder iken “gedikli erbaş” nereden çıkdı diye haklı bir suâl sorabilirsiniz.
Bunun sebebini öğrenmek için Çünkü Asubay isimli makâlemizi okumanızı tavsiye ederim. Bu, birinci husus...
İkinci hususa gelince;
Bu kânunun kabul edilmesinin asıl maksadı;
Ordumuzun “mükellef asker” sınıfına dâhil olan “gedikli küçük zâbit” tâbirini “gedikli erbaş” olarak değişdirmek idi.
Bunun ise uluslararası andlaşmalardan kaynaklanan haklı bir gerekcesi var idi.
Çünkü
Napolyon’un 1798 senesinde mükellef (mecburî) askerliği ihdâs etmesinden buyana
Askerlik “mükellef ve “muvazzaf” olmak üzere iki sınıf hâlinde teşekkül etmeye başlamış idi.
Devletimizin taraf olduğu milletlerarası andlaşmara göre de askerlik iki sınıf olarak tekâmül etmiş idi.
Bu andlaşmalardan birisi de 1929 Cenevre Sözleşmesi idi.
Bu sözleşmeye göre harp esirlerine yapılacak muamele konusunda askerler iki sınıf hâlinde tasnif ediliyor idi.
Bu asker sınıfları şunlar idi;
1949 senesinde teşkil edilen
Ve dahi
Türkiye’nin 1952 senesinde taraf olduğu NATO’ya göre de askerler yukarıda görülen iki sınıf hâlinde tasnif ve tefrik edilir.
Bugün bizim ordumuzdaki “muvazzaf astsubay” ismi verilen
Ve dahi
Bu andlaşmalara göre aslında “mükellef asker” sınıfına dâhil olan uyduruk asker sınıfının kânunsuz oluşu,
Hem de Anayasa’ya göre kânunsuz oluşunun temel kaynağı da işde, gene bu milletlerarası andlaşmalardır.
Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için;
Ve dahi
Beterin Beteri isimli makâlelerimizi okuyunuz.
3543 sayılı bu kânun için Başvekil Celal BAYAR’ın
(T)BMM Yüksek Reisliğine takdim etdiği mucip sebep ise şöyle idi;
* * * * *
1910 seneli İhtiyât Zâbitân Kânûnu
Ve dahi
1927 sene ve 1076 sayılı İhtiyât Zâbitleri ve İhtiyât Askerî Memurları Kânûnundan neşet haklarını kullanan gedikli küçük zâbitler,
İhtiyât zâbitliğine (yedek subay) terfi etdiler.
İşde;
Bu gedikli küçük zâbitândan piyâde gedikli başçavuş Eyüğ oğlu Ahmet AKINERİ’nin
Yedek piyâde teğmenliğine terfi etdiğine dâir Reisicumhur İsmet İNÖNÜ’nün 1944 senesinde imzâladığı kararnâme.
* * * * *
1950 senesi Mart ayına vâsıl olduğumuz günlerde devletin başında aşağıdaki devlet adamları oturuyor idi.
Bingöl milletvekili Feridun Fikri DÜŞÜNSEL, 18 Şubat 1950 Cumartesi günü TBMM’ye bir kânun teklif verdi.
“Gedikli” olarak söz etdiği askerler hakkında verdiği kânun teklifinin gerekcesi de şöyle idi;
Fikri DÜŞÜNSEL’in yuvarladığı bu kânun teklifine,
Dönemin Başbakanı Şemsi GÜNALTAY yolda bulmuş gibi sevindi. Hemen bir dilekce yazdı.
* * * * *
Gedikli Erbaş Kanun Tasarısı (1/732) T.C. Başbakanlık Muamelât Genci Müdürlüğü Tetkik Müdürlüğü Sayı: 71 -1591 1.3.1950
Büyük Millet Meclisi Yüksek Başkanlığına
Millî Savunma Bakanlığınca hazırlanan ve Bakanlar Kurulunca 28.11.1950 tarihinde Yüksek Meclise sunulması kararlaştırılan Gedikli Erbaş Kanunu tasarısı ile gerekçesinin ilişik olarak sunulduğunu saygılarımla arzederim. Başbakan Şemsettin Günaltay
|
* * * * *
Ve Başbakan GÜNALTAY, bu bu dilekcesini aşağıda gördüğünüz “gerekce” ile BMM’ye arz etdi.
Gedikli Erbaş Kanunu tasarısının gerekçesi
1. Ordunun gedikli erbaş eksiği pek çok olup gedikli erbaş kaynaklarının bugünkü verimi ile bu ihtiyacın kısa zamanda tamamlanmasına imkân olmadığı, gedikli erbaşlığa istekli sayısının çok az bulunduğu görülmüş ve bunun sebepleri araştırıldığında; Ortaokul öğrenimini bitiren ve daha yüksek öğrenime katılmak imkânı, fırsat ve gücünü bulamıyan gençlerin, daha çok Devlet memurluğunu tercih eyledikleri veya istikballerini, daha iyi bir şekilde sağlıyacak istikametlerde aradıkları anlaşılmıştır. Çünkü, ortaokul mezunu Devlet memurları üç yılda bir terfi eylemekte, polislerin ve ortaokul öğrenimi üzerine bir meslek tahsili yapanların aylıkları 20 liradan başlamakta, baremin I. derecesine kadar yükselebilmekte, Devlet memurları 65 yaşına kadar memuriyete devam hakkına malik bulunmakta, gedikli erbaşların tâbi bulunduğu yaş haddi, evlenme ve başka türlü kayıt ve şartlara bağlı ve mahrumiyetlere mâruz bulunmamaktadır. Millî Eğitim Bakanlığının köy ve sanat enstitülerinin sağladığı istikbal de gedikli erbaşlara nazaran daha elverişli bulunmaktadır. Bu sebeplerle; gedikli erbaşları meslekî ve hukuki yönlere yükseltmek ve kendilerini terfih eyliyerek gedikli erbaşlığa teşviki sağlamak için; gedikli erbaşlara, en az orta okul mezunu bir Devlet memur statüsü vererek aynı derecede öğrenim görmüş ve Devletin türlü hizmetlerinde çalışan memurlara eşit haklara sahip kılmak gerekli görülmüş (demek ki bu târihe kadar eşit haklar verilmiyor idi.Eski Tüfek) ve bu kanun tasarısı bu esasa göre hazırlanmıştır.
2. Bu tasarının hazırlanmasında: a) Gedikli erbaşlara ait bütün mevzuatın bir kanun içinde toplanması b) Muhtelif sınıf gedikli erbaş okulları sürelerinin birleştirilmesi ve ortaokul öğrenimi üzerine bir yıllık staj ve iki yıllık bir meslek tahsili verilerek aylıklarının 20 liradan başlanması ve böylece muhtelif sınıf ve meslek gedikli erbaşları arasında eşitlik sağlanması, c) Gedikli erbaş aylıklarının birer derece yükseltilmesi dolayısiyle, sanat enstitülerinden çıkan gedikli erbaşların da üstçavuş olarak değil gedikli çavuş olarak çıkarılması ve eşitlik sağlanması, d) Gedikli erbaşların muadil tahsili Devlet memurları gibi her rütbede asgari bekleme süresinin üç yıl olması, e) Gedikli erbaşların temdit esası kaldırılarak, subaylar, gibi 15 yıl mecburi hizmete tâbi tutulması, f) Gedikli erbaşların yükselmelerinin, sicil ve ehliyet yoliyle bakanlıklarca yapılması, g) Gedikli erbaşların yükselmelerinin subaylar gibi her yılın 30 Ağustos Zafer Bayramı yapılması, h) Gedikli erbaşların aylıklarının ordunun diğer mensupları gibi ay başlarında teşmil edilmesi, 60 lira asli maaşa kadar yükseltilmesi, i) Çekilme veya emekliye çıkarılma suretiyle ordudan, ayrılan gedikli erbaşların yedek gedikli erbaşlığa nakilleri, Gibi önemli esasları ihtiva etmek ve başkaca müteferrik kısımlara da tasarıda yer verilmek suretiyle ilişik kanun tasarısı hazırlanmıştır.
|
* * * * *
Başbakan Şemsettin GÜNALTAY’ın bu dilekcesi aslında;
“Gedikli” dediği köle askerlerin 1950 senesindeki perişân hâlini gösderen iyi bir itirâfnâmedir.
Aynı zamânda burada dikkat çeken çok önemli husus da şudur. Bu tasarının gerekçesinde, “gedikli erbaş” dedikleri askerlere;
1910 senesinde Padişah Sultan Mahmud Reşad
Ve dahi
1927 senesinde ise 1076 sayılı kânunun 4’üncü maddesi ile Kurucu Reisicumhur ATATÜRK’ün verdiği,
“İhtiyât zâbitliği ve ihtiyât askerî memurluğuna nakil hakkının” iptal edildiğine dâir bir tek kelime dahi yokdur.
1076 sayılı kânunun dördüncü maddesinin iptâl edilmesi tam anlamı ile 5619 sayı ile kânuna aykırıdır.
Netice itibârı ile;
5619 sayılı kânunun 29’uncu maddesi ile iptal edilen “gedikli erbaşların”
“Yedek ihtiyât zâbitliği ve yedek ihtiyât askerî memurluğuna nakil hakkını” iptal eden devlet adamları ve subaylar;
Hem Padişah Sultan Mahmud Reşad’ın irâdesine
Hem de Kurucu Reisicumhur ATATÜRK’ün bu karârına meclis çatısı altında ihânet etdiler.
Zâbit ile nefer arasında “ortada sandık” bir asker sınıfı olarak teşkil edilen “kara küçük zâbitler”;
Mektebden mezun oldukları 1911 senesinden, harbin sona erdiği 1920 senesine kadar geçen 10 senede
Zâbitimizin yerine ölmesi için neferimiz ile birlikde cephenin en önünde harbe sürüldü.
Fakat
Harb sona erdikden sonra Genelkurmay Başkanlığımızın beyaz subayları;
Kara küçük zâbitleri kullanılmış kağıt mendil gibi bir kenara atdılar.
Ve 1950 senesine vâsıl olduğumuz günlerden bir günde de
“Gediki erbaş” isimini verdikleri kara küçük zabitlerin “yedek subaylığa terfi hakkını” işde böyle gasp etdiler.
* * * * *
1/732 sayılı Gedikli Erbaş Kânûn tasarısının 40’ncı maddesi olarak meclise gelen
Ve fakat
Millî Savunma Komisyonunun 29’uncu madde olarak aynen tâdil etdiği bu madde,
Hiçbir gerekce gösderilmeden meclisde kabul edildi.
Hem de bu celseye katılan 242 vekilin tamâmının reyi ile…
Bu tasarıdaki 29’ncu maddede söz edilen 1076 sayılı kânunun 4’üncü maddesinin ne olduğunu
Bu maddeye kabul reyi veren 242 vekilden acaba kaç dânesi biliyor idi?
Çünkü
Bu kânun tasarısı için yapılan meclis müzâkerelerinde “gedikli erbaş” olarak tesmiye edilen askerlerin
“Yedek ihtiyât zâbit” ve “yedek askerî memur” olma haklarının iptal edildiğine dâir olmak üzere bir tek cümle bile söz edilmemiş!
* * * * *
Bingöl milletvekili hukukcu Feridun Fikri DÜŞÜNSEL’in teklif etdiği
Başbakan Şemsettin GÜNALTAY’ın meclise arz etdiği
Ve dahi
BMM’nin 1950 senesinde kabul etdiği 5619 sayılı Gedikli Erbaş Kânununun 29’uncu maddesi şöyle diyor idi;
* * * * *
* * * * *
* * * * *
Sene 1953…
Birinci “demir gırat” hükümeti devr-i icraatının üçüncü senesine vâsıl olmuş idi…
Yarısı okuma yazma dahi bilmeyen “seçmen” vatandaşımız;
Kendilerini idâre etmesi için devleti, aşağıda gördüğünüz şu “devlet adamları”nın ellerine teslim etmiş idi.
TBMM, 10 Temmuz 1953 Cuma günü ictimâ eyledi.
Gündem;
Köy enstitüsü ve sanat enstitüsü mezunu vatandaşlara “yedek subaylık” hakkı verilmesi idi.
* * * * *
Bu rezil durumu ilk fark eden kişi Muğla vekilimiz Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU idi.
Köy enstitüsü ve sanat enstitüsü mezunu vatandaşların,
Askerlik mükellefiyetini “yedek subay” olarak yapması için bir kânun teklifi hazırladı.
Ve bu kânun teklifi hakkında 1953 senesi 10 Temmuz’da o mübârek Cuma günü söz aldı.
Kore harbine iştirâk etmiş gâzi ve aynı zamânda emekli bir subay olan Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU;
Konuşması esnâsında “yedek subaylık” konusunda meclisde şu sözlerini târihe şerh düşdü;
1953_6137_B_106, 10.VII.1953 Cuma.
NÂTIK POYRAZOĞLU (Muğla) — (…) Hemen hepiniz yedek subay olduğunuz için, memleketin bütün münevver kitlesi yedek subay olduğu için, bundan sonra da bu münevver kitle yedek subaylık vazifesini alacağı için, bugünkü statü üzerinde biraz konuşmak istiyorum. Müsaadenizi rica edeceğim. Çünkü millî ve mühim bir dâvadır. Beni dinledikten sonra siz de tahmin ediyorum, kaani olacaksınız ki
Bugünkü yedek subay statüsü kökünden değişmesi icabeden bir statüdür.
Medenî milletlerin, muharip milletlerin, modern ordulara sahip milletlerin ordularında bugün bizde mevcut yedek subay statüsü kalmamıştır.
|
Muğla vekili Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU’nun konuşmasından sonra
Aynı konuda başka bir vekil meclisde söz aldı; Ahmet Rıfat ÖZDEŞ.
Kırşehir vekilimiz Ahmet Rıfat ÖZDEŞ de emekli deniz subayı idi…
Bu vekilimiz Ahmet Rıfat ÖZDEŞ de
“Yedek subaylık” konusunda şu hakikâtleri târihe şerh düşdü;
1953_6137_B_106, 10.VII.1953 Cuma.
BÜTÇE KOMİSYONU ADINA RİFAT ÖZDEŞ (Kırşehir) — Muhterem arkadaşlar (…);
Bugün Nâtık Poyrazoğlu arkadaşımızın söylediği gibi, asıl ve mühim olan, orduda “yedek subaylık” mefhumunu kaldırıp muvazzaf subaylık, personel subaylık koymak lâzımdır. Bu esas halledilmeye muhtaçtır.
Ben bu mevzuda Millî Savunma Vekiline şükranlarımı arzederim, kendileri bu kanunu Teşrinievvele kadar yetiştireceğini komisyonumuzda vait buyurmuşlardı.
Bugün cari bulunan Yedek Subaylık Kanunu muazzam bir adaletsizliğe meydan vermektedir. (…
|
Biz bugün, 2019 senesinin birinci ayındayız.
Her ikisi de emekli subay olan; Muğla vekili Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU Ve dahi Kırşehir vekili Ahmet Rıfat ÖZDEŞ’in, “Yedek subaylık” konusunda söylediklerinin üzerinden tam 66 sene deverân eyledi.
|
“Yedek subaylık mefhumunu kaldırmak” için dönemin Millî Savunma Bakanı Ali Seyfi KURTBEK;
1953 senesinden bugüne kadar “çalışmaya” başlayalı tam 66 sene deverân eyledi.
|
Selefi emekli subay Ali Seyfi KURTBEK’in 1953 senesinde başlatdığı bu “çalışmadan”
Bugünün Millî Savunma Bakanı emekli subay Hulusi AKAR’ın haberi var mı acap?.. |
1953 Senesinden Beri;
Yedek subaylık mevcut değil.
|
Bu can yakıcı hakikâti de
Meclisde söylendiği günden bugüne kadar geçen 66 sene sonra
İlk defâ işiten de bu makâleyi okuyan sizler oluyorsunuz!
Eski Tüfek Şükrü IRBIK 2019 senesinin Zemheri ayında soruyor!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti;
Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR, Yedek subaylığı bugün hâlâ niçin lağvetmiyor? |
* * * *
Seneler, 27 Mayıs darbesine üç’ü gösderiyor idi!..
Cumhurbaşkanı Mahmut Celâl BAYAR ve Başbakan Adnan MENDERES’in idâresindeki hükûmet,
Coni’nin kucağına oturmuş,
Zengin daha zengin olur iken
Fakir, kuru soğana muhtaç olmuş idi.
Vatandaş, akşam sofrasına ne koyacağını kara kara düşünür iken
TBMM’de 1957 senesi bütçesi müzâkere ediliyor idi.
Fakat ATATÜRK’den sonra ordumuzda yedek subaylık;
Ve dahi
Hattâ bu konuda vekiller TBMM’de birbirlerine girdiler.
1957 senesine geldiğimizde TBMM’de mide bulandıran bir iddia ortaya atıldı.
1957 senesi bütçesi için hazırlanan 6937 sayılı kânunun müzâkeresi esnâsında söz alan milletvekili Salâhattin TOKER,
Başvekil Adnan MENDERES’in oğlunun askerliğini “yedek subay” olarak yapdığını söyledi.
Üsdelik askerlik(!) süresi içinde Başvekilin oğlu, kıt’aya hiç gitmedi.
Ve bu iddia karşısında şaşkın tavuğa dönen Başvekil Adnan MENDERES, dut yedi bülbül oldu!..
957—6937_1957 Bütçe Kanunu, İ: 46, 25.2.1957, C.1;
SALÂHATTÎN TOKER (Devamla) — Muhterem arkadaşlar, NATO'nun bellibaşlı bir kaidesi de şudur: NATO devletleri askerî birliklerinin sayısını artırmadan evvel, kalitesini artırmalıdırlar. Kuvvetlerimizin kalitesinin yükseltilmesi bahsinde karşılaştığımız en büyük zorluk uzun hizmetli subay ve asstsubay ile teknisiyen darlığıdır. Bunun, sebebi; sivil sektöre nazaran, silâhlı kuvvetlerimizde ücretlerin çok düşük olmasıdır. Arkadaşlar, herkes bilmektedir ki, askerî mekteplere ve harb okullarına taliplerin sayısı maalesef azalmaktadır. Bundan başka, muvazzaf subaylar arasında ordudan ayrılanların sayısı bilhassa teknik sınıflarda çok fazladır. Hükümetin, gerek subaylık meslekine talebi çoğaltmak, gerek ordudan ayrılmaları önlemek için, alması gereken tedbirlerin başında enflâsyonu durdurmak gelmelidir.
|
* * * * *
BAŞVEKİL ADNAN MENDERES (İstanbul) — Yok enflâsyon.
|
* * * * *
SALÂHATTÎN TOKER (Devamla) — Bütün devlet hizmetleri gibi, enflâsyon, muvazzaf ordu mensuplarının da gelirlerini her yıl kemirmektedir. Muvazzaf subaylardan, bilhassa teknik bilgileri icabı, sivil sektörlerde iş bulmak imkânına kolaylıkla sahibolanların, bu durumda, pek sevdikleri mesleklerinden, sırf geçim mülâhazalariyle ayrılmak zorunda bırakılmaları, mesuliyeti tamamen bugünkü hükümete ait olan çok elem verici bir hâdisedir. Garnizon yakınlarında subay aileleri için evler inşasının plânlı bir surette, kısa zamanda tamamlanması ve bu evlerin subay ailelerine tahsis edilmesi zaruridir. Subayların bulundukları birçok garnizonlar, mektepten de mahrumdur. Subayların kız ve erkek çocuklarına yurtlar açmak suretiyle, mektep bulunan yerlerde, okumalarının temin edilmesi, zarureti vardır. Bu ev ve mektep kolaylıklarının, astsubaylara da teşmili lâzımdır.
SELÂHATTİN TOKER (Devamla) — Yedek subaylar arasında, kıta hizmeti bakımından, hiçbir şekilde tefrik yapılmaması lâzımgeldiği kanaatindeyiz. Birtakım kimseleri, tercümanlıkta veya eski resmî vazifelerinde çalıştırarak fiilen askerlik yaptırmadan, vatani vazifelerini ifa etmiş saymak Anayasamızın icaplarına aykırıdır. Bâzı hariciyeci yedek subayların da NATO dairesinde çalışmak üzere Hariciye Vekâletine her nasılsa verildiği halde, aynı Vekâletin Ticaret Dairesinde, eski vazifelerinde istihdam edildiklerini ve hattâ hariçte bâzı dış temas ve konferanslara iştirak ettirildiklerini işitmekteyiz.
|
* * * * *
DEVLET VEKİLİ VE MİLLÎ MÜDAFAA VEKÂLETİ VEKİLİ ŞEMİ ERGİN (Manisa) — Kimdir?
|
* * * * *
SELÂHATTİN TOKER (Devamla) — Başvekilin oğlu.
|
* * * * *
MURAD ALİ ÜLGEN (Afyon Karahisar) — Hah... Şöyle söylesene.
|
* * * * *
SALÂHATTÎN TOKER ( Devamla) — Millî Müdafaa Vekâletinden, askerî hizmette, tefrika yaratıcı ve morali bozucu bu gibi yolsuzluklara sebebolan kimseler hakkında, her kim olurlarsa olsunlar, derhal kanuni takibata girişmesini talebederiz. Muvazzaf astsubaylardan, subaylığa geçemiyenlerin, kaldıkları başgedikli rütbesinde muntazaman terfih edilmelerinde fayda görürüz. Millî Müdafaa Vekâletinden, uzun hizmetli subay, astsubay ve teknisiyenlerin, mukavele ile temini yollarını araştırmasını istiyoruz. Muhterem arkadaşlar; Personel darlığının halli, her şeyden evvel, NATO'nun istediği gibi kalitenin sayıya tercih edilmesiyle mümkündür. Bu da, aslında NATO 'nun da 1954 te talebetmiş olduğu şekilde, birliklerimizin, ezcümle kadro ve kuruluşları bakımından, atom harbinin icaplarına uygun olarak, yeniden teşkilâtlandırılması ile kabil olacaktır.
|
* * * * *
Maşşallah! Allah, kem gözlerden esirgesin…
27 Mayıs subay darbesinin hemen ertesinde
Evinden picaması ile kaldırılıp getirilen Cemal Aga,
Darbeci subaylarımızın teşkil etdiği darbe hükümetinin nerede ise “herşeyi” oldu.
ATATÜRK;
1927 senesinde Askerlik Mükellefiyeti Kânununu yapdı.
Bu kânun ile, her erkek vatandaşa istisnasız olarak askerlik yapmak görevi verdi.
Bu kânunun birinci maddesinde aynı zamânda ATATÜRK, şöyle dedi;
Neferden zâbit vekiline (hariç) kadar olanlara efrad denir.
Bu cümle ile ATATÜRK, T.C ordusunda iki sınıf asker olduğunu emretdi;
27 Mayıs darbesini yapan Coniperestiş karanlık suratlı subaylarımız,
ATATÜRK’ün bu emrini de ayaklar altına aldı.
Darbeyi yapdıkdan daha bir sene bile geçmeden bir kânun tertip etdiler. 211 sayılı bu kânuna TSK İç Hizmet Kânunu ismini verdiler.
Ve bu kânunun 199’uncu maddesi ile 1111 sayılı Askerlik Mükellefiyeti Kânununun birinci maddesindeki
“Neferden zâbit vekiline (hariç) kadar olanlara efrad denir” hükmünü iptal etdiler.
* * * * *
Meclisde yapdıkları hile ile de bu darbeci subaylarımız; “Mükellef asker” olan “çavuşları” subayların dâhil olduğu “muvazzaf asker” sınıfına dâhil etdiler. Ve dahi “Mükellef asker” olan “çavuşların” sırtına “muvazzaf asker” olan subayların görevlerini yüklediler.
Fakat “Muvazzaf subay” görevi yapdırdıkları “çavuşlara” hiç utanmadan “mükellef er” maaşı verdiler.
|
Böyle bir kalpazanlığı da dünyâda yapan tek ordu, ne yazık ki sâdece ve hâlâ bizim ordumuzdur.
Dünyânın bilmem kaçıncı ordusuyuz diye çemkirip caka satan beyaz subaylarımıza sesleniyorum;
Ahlâk, akıl, vicdân, iz’an ve şeref sâhibi iseniz şâyet çıkın ortaya!
Ve dahi
Bu sahtekârlığı Eski Tüfek'e izâh edin!..
* * * * *
Yemen yolu çukurdandır
Zenginimiz bedel verir
* * * * *
Kurşun atanın da kurşun yiyenin de bir olduğu 1994 senesine vâsıl olduk, vesselâm!..
Türkiye, ilk defâ olmak üzere dişi bir başbakana teslim edildi. Daha doğrusu, babası Çoban Sülü etdi.
Üsdelik hem Amerikan ve hem de Türk vatandaşı olan bir dişiye…
Başbakanı olduğu devleti kasdederek;
“Dünyânın son sosyalist devletini yıkdık” diyecek kadar küstahlaşan Hallüsinasyoncu Tansu UÇURAN ÇİLLER;
Başbakan koltuğunda manikür, pedikür ve sir ağda yapıyor
Bunları yapar iken de laf olsun torba dolsun diye “her aileye iki anahtar” veriyor(!) idi.
Başbakan Tansu UÇURAN ÇİLLER bunları yapar iken
Tosuncuklarından birisi olan büyük oğlu Mert UÇURAN ÇİLLER de
Deniz Kuvvetlerinde “yedek subay” dümeni ile “askerlik” yapıyor idi!..
Yedek subay adayı Mert UÇURAN ÇİLLER, SAS kursuna katıldı.
Fakat derslere bile girmeden kursu birinci olarak tamamladı.
Çünkü;
Bu kursu veren denizci yavşak subaylar; kursu birinci olarak tamamlayan “astsubayın” hakkını yediler.
Ve Yedek subay adayı Mert UÇURAN ÇİLLER’i birinci yapdılar.
Mert UÇURAN ÇİLLER iki kere bile denize dalmadan SAS olmuş idi de!..
Peki,
Yedek subay Mert, hakikaten askerlik yapıyor mu idi?..
Bu suâlin cevâbını bulmak için;
1994 senesinin “% 10’cu” vekillerin ihâle kovaladığı TBMM’ye kadar şöyle bir uzanmamız gerekecek.
Rize milletvekiki Ahmet KABİL 06 Ekim Perşembe günü meclise bir soru önergesi verdi.
Bu önergenin iki ve üçüncü sırasındaki sorular oldukca câlib-i dikkat idi.
Mükellef askerlik için Askerlik Şubelerine müracaat eden bu çocukların sınıflandırılmasının
Bilgisayar ile yapılıp yapılmadığını anlamak isdeyenlerin işi zor değil.
Aşağıda gördüğünüz sarmaş dolaş kuzu sarması misâli şu resimlere bakın, yeterli…
* * * * *
İkinci bin yılın birinci senesine vâsıl olduğumuz günlerde
Devletimizin muhterem idâre heyeti aşağıda gördüğünüz şu zevâtdan mürekkep idi…
Şeyh Edebalı; Osmanlı Devletinin kurucu padişahı ve dâmadı Osman Bey’e 700 sene evvel şöyle hasihât etdi;
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!
|
Fakat Devletimizin başına 50 sene tebelleş olan Çoban Sülü ise dün şunu itirâf etdi;
İnsanı öldür ki devlet yaşasın!
|
İslamköylü Çoban Sülü;
Föterini alıp 6 defâ gitmiş
Fakat yedinci defâ gelişi muhteşem olmuş idi.
Ve dahi
Bu seferinde devletin en yüksek makâmı olan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna köskelmiş idi.
Ülkemiz; devletin, devlet politikası olarak adam öldürdüğü günlere düşegelmiş idi…
Çoban Sülü ve sözde Kıbrıs Fâtihi Karaoğlan ECEVİT kafa kafaya verdiler
Ve
4551 sayılı kânun ile Askerî Cezâ Kânununda ve diğer kânunlarda geçen;
“Başgedikli", "Gedikli" ve "Küçük Zabit" ibarelerini "Astsubay" olarak değiştirdiler.
Fakat
Aynı kânunlarda geçen “gedikli küçük zâbit” ibâresine dokunamadılar!..
Bunu yapmak için meclisde kimin nasıl kıvırtdığını öğrenmek için de Yalancının Mumu’nu tıklayın yeter.
* * * * *
2019 senesinde ilk günlerini idrâk etdiğimiz Zemheri ayının şu günlerde kendi hükümünü sürdüğü gibi;
1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kânununun aşağıda gördüğünüz ikinci maddesi
Ve dahi
Bu kânundaki “gedikli küçük zâbit” ibâresi bugün de aynı şekilde kendi hükümünü sürüyor...
Hukuken mevcut olsa da Yedek Askerî Memurlar ordumuzda bugün artık fiilen yok!
Bilim aklı, sağlam bir vicdân ve hür bir irâde ile tetebbu edince
Bebek mâsumiyeti ile size bakan şu kânunun içine şeytânî bir hile gizlendiğini şimdi görebildiniz mi?..
* * * * *
* * * * *
* * * * *
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Asubay Tefrikası 6-6 Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
Temiz iş 6 ayda olur, evlat! der idi, rahmetli Hacı Süleyman dedem! Hakikâten pek hasiyetli, çok hikmetli bir darbımesel imiş meğerse!..
Asubay Tefrikası 6’nın beşinci kısımını, 12 Şubat 2018 Pazartesi günü Eski Tüfek’de yayınlamış idik!
Mütemmim ve müteakip kısımı olan Asubay Tefrikası'nın bu altıncı kısımını da Mart ayında yayınlamayı tasarlamış idim!
Fakat olmadı bir türlü! Harcıâlem cinsinden yerli dizi değil ki bu, hergün beş bölüm birden üfürüverelim.
Yüce Allah’ın konuşmayı değil de okumayı emretmesinde, Anlayanlar için elbetde sayısız hikmet vardır. Bu sebepden dolayı mukaddes kitabımızda müminlere rabbimiz, şöyle seslenir; (Seni yaradan rabbinin adı ile) “oku!”
Allah’ın bu emirinden aldığım ilham ile yazdığım bu makâle, Temiz bir iş oldu mu, olmadı mı, onu siz okuyanlar söylesin gayrı!
Lâkin, cennet mekân Hacı Süleyman dedemin dediği ayniyle vâki oldu...
* * *
Asubay Tefrikası'nın altıncı bölüm altıncı kısımını terkip eden bu makâleyi de Ben Şükrü IRBIK, 6 ayda ancak tertip edebildim!
|
* * *
Bu makâlemiz ile aslında hiçbir alâkası yok! Lâkin, Yukarıdaki sarı çerçevede Cumhurbaşkanlığı seçiminden bahsetdiğim için şu tesbiti yapmaya mecburum;
https://www.youtube.com/watch?v=lsCGLvqf_fM
TBMM ve bütün millet huzûrunda “nâmusu ve şerefi” üzerine içdiği andına, “Cumhurbaşkanı sıfatı ile” diyerek başladı. Fakat İçdiği bu andın ardından bir dakika sonra gazetecilere döndü ve şöyle dedi; “Bana başkan deyin!” Fesuphanallah! Daha düne kadar sen “Reyis” değil mi idin, Allah aşkına?.. Falcı değilim! Lâkin Perşembenin geleceğini Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK, Çarşambadan gördüm bile!.. Haydi bakalım! Hiç de olacak gibi görünmüyor da!.. Hepimiz için hayırlı olur inşallah!
|
* * *
“Astsubay” dedikleri biz uyduruk ve köle askerlerin aldatılmasını anlatmak için yazdığımız Asubay Tefrikası’nın altıncı bölüm beşinci kısımında; Asubayların, “subaylığa sicilen terfiini” kösdeklemek için Genelkurmay Başkanlığındaki beyaz subaylarımızın piyasaya sürdüğü elvan türlü fitne kânunları Ve Tertip etdiği akla ziyân Ali-Cengiz oyunlarını dosda-düşmâna teşhir eylemiş 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile; 1951 senesinde “astsubay” dedikleri biz asker kişilere verilen “subaylığa sicilen nakil” hakkını Sonraki senelerde tertip etdikleri aşağılık ve fitne kânunlar ile Nasıl da kıymık kıymık gasp etdiklerini belgeleri ile isbat etmiş idik!
|
* * * * *
* * * * *
Asma sakal, dikme dudak, şişme meme, kırpma burun,
Boyama bıyık, ekme saç, takma kirpik, çizme kaş!
Hâsılı yalan-dolan işler...
Asubay olmak ile iftihâr eden, ordusuna hizmet etmekden gurur duyan; asubay olmak şöyle dursun,
İnsan olmak hasebi ile kendisine yapılan
Ve dahi
Devletimizi ve ordumuzu kimlerin tahakküm altına aldığını, ele geçirip sömürdüğünü
Ve dahi
Devlet erkini kendi menfaatleri doğrultusunda
Nasıl da ahlâksızca ve hovardaca kullandıklarını öğrenmek isdeyen kadirşinas vatandaşlarımıza sesleniyorum; Oku!
* * * * *
Ey benim muhterem Asubay meslekdaşlarım! Ey benim kıymetli Türk vatandaşlarım!
Çünkü; 926 sayılı TSK Personel Kânunu madde 14, her Türk vatandaşına bu hakkı taa 1967 senesinde vermiş.
Peki; Tıp fakültesini, hukuk fakültesini ya da eğitim fakültesini bitiren "astsubay" denilen asker kişilerin;
Ya da
Yok! Sebep? Cârî askerî mevzuâtımızın “astsubay” ismini verdiği "köle askerler" 1967 senesinden bugüne kadar hâlâ; Niçin askerî hekim, askerî hâkim, askerî savcı ya da askerî öğretmen olamıyorlar? Seksen milyon insanın olduğu gibi, astsubaylar, “Türk vatandaşı” değil mi?
Allah; Biz kullarını “akıl” denen o eşsiz cihaz ile mücehhez kıldı Ve dahi Mukaddes kitabımızın çeşitli âyetlerinde 700 defâ bize şu suâli soruyor;
“ Hiç akıl etmez misin ki? ” Peki; Allah’ın bir kulu, yukarıda gördüğünüz bu suâlleri bugüne kadar sormayı “akıl” edebildi mi?
|
* * * * *
Ey Âdemoğlu âdem!
"Astsubay" ismi ile hasat edilen asker sınıfı için ekilen tohumun ne olduğunu anlamak için de bugün biz, 65 sene evveline doğru bize çok şaşırtıcı bilgiler öğretecek keyifli bir yolculuk yapacağız, evvel Allah.
Keyifli ve şaşırtıcı olduğu kadar aynı zamânda gene “uzun” bir yolculuk olacak!
Bu sebepden dolayı uzun yazılarda su kaynatan yolcularımıza bir tavsiyem var;
Bu muhterem karilerimiz; |
Dünyânın en kısa hikâyesidir! Yazıldığı İspanyolca dilindeki kelime sayısı sâdece 8'dir!..
|
Ya da
Dünyânın en kısa şiiridir! Yazıldığı İngilizce dilindeki kelime sayısı sâdece 3'dür!..
|
Böylece hem bu hikâye ve şiirin tamâmını bir iki sâniye içinde yorulmadan okuyup bitirirler...
Hem yarım yamalak okumak ile makâlemizi mundar etmezler,
Hem de pek kıymetli vakitlerini israf etmemiş olurlar!
* * * * *
* * * * *
Milâdî takvim 1953 senesini gösderir iken
İkinci kez Başbakan seçilen Adnan MENDERES’in 20. Hükûmeti hâlâ görevde idi.
Millî Savunma Bakanı değişen hükûmetin idâre heyeti de aşağıda gördüğünüz şu eşhâsdan müteşekkil idi.
1953 senesinde TBMM’nin kabul etdiği aşağıda gördüğünüz 6137 sayılı kânun ile;
9 senelik mecburî hizmetini tamamladıkdan sonra istifa ederek ordudan ayrılan asubaylar,
“Yedek asteğmen” veya “sekizinci sınıf askerî memur” nasbedilecek idi.
Fakat
İnatcı katır gibi ayak direyen Genelkurmay Başkanlarımız,
TBMM’ye isyan bayrağı çekdi ve kânunun bu emrini hiçbir zamân tatbik etmedi.
* * * * *
1957 senesine vâsıl olduğumuz günlerde;
İkinci kez Başbakan seçilen Adnan MENDERES’in 20. Hükûmeti gene hâlâ görevde idi.
Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı foter şapkalarını giymiş ve evlerinin yolunu tutmuş,
Orgeneral İsmail Hakkı TUNABOYLU yeni Genelkurmay Başkanı sıfatı ile bıldır göreve başlamış,
Başbakan Adnan MENDERES aynı zamânda Millî Savunma Bakan Vekili de olmuş,
Ve dahi
1956 Türkiye’sinin hükûmet idâre heyeti de aşağıda gördüğünüz şu eşhâsdan müteşekkil idi.
1957 senesine ait bütçeyi müzâkere etmek üzere TBMM, 25 Şubat 1957 Pazartesi günü içtimâ eyledi. Meclisin asıl gündemi, bu sene içinde devletin gelir-giderini bir kânun ile tesbit etmek idi. Fakat Bütçe müzâkeresi esnâsında partisi nâmına söz alan milletvekili Mehmet MAHMUDOĞLU, gündem dışı bir konudan bahsederek meclisde bombayı patlatdı! Hukukcu olan bu vekilimiz, 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile astsubay denilen uyduruk askerlere verilen “subaylığa sicilen nakil” hakkı için yapılan imtihânlarda astsubaylara haksızlıklar yapıldığını söylüyor idi. Bir hukukcu olarak konuşduğuna göre bu konuda bildiği ve dişe dokunan ciddî birşeyler elbet var idi. Çünkü Kânunu hiçe sayan Genelkurmay Başkanlığı, astsubay ismini verdiği köle askerleri subaylığa nakletmek konusunda katır gibi inat ediyor idi. Kânunların inceliklerini iyi bilen bir hukukcu olarak Kırşehir vekili Mehmet MAHMUDOĞLU, Genelkurmay Başkanlığının astsubayların önüne koyduğu engelleri yürek yakan şu sözleri ile meclisde zapda geçirdi;
|
* * * * *
Bu senelerde harp okullarımız; 2 senelik tahsil ile "asteğmen" rütbesinde subay mezun ediyor idi. Yüce Meclisimiz de Köy Enstitüsü ve Sanat Enstitüsü mezunlarına "asteğmen" olarak askerlik yapma hakkı vermiş idi. "Asteğmen" olarak askerliğini yapan bu okullardan mezun gençlerimiz; Askerlik hizmeti bitince “teskere” bırakıp "muvazzaf subay" sınıfına nakil ediliyorlar idi. Ordumuzda yakın zamâna kadar bu şekilde subay olmuş çok sayıda kaşalot ve palamut albayımız mevcut idi.
Fakat Aynı enstitülerden mezun olup da astsubay okullarına giren gençlerimize ise; “Asteğmen” olmaları kânun ile yasak edilmiş idi.
Bu konuyu Asubay Tefrikası 6-5’de belgeleri ile târihin huzurunda sıygaya çekmiş idik. Akl-ı selim ve ehl-i vicdan sâhibi kimi vekillerimiz; Asubaylara yapılan bu hâince ve âdi haksızlığın bir an evvel telâfi edilmesi için meclise soru önergesi vermişler idi. 25 Şubat 1957 Pazartesi günü aynı inikatda meclisde yapdığı konuşmasında, Kendisi de emekli bir subay olan vekil Arslan BORA Genelkurmay Başkanlığımızın astsubaylara yapdığı bu “ırkcı” muameleyi şu sözleri ile târihe kayıt etdi;
|
* * * * *
5802 sayılı Astsubay Kânununu TBMM, 1951 senesinde meriyyete koymuş idi.
Bu kânuna göre, 9 senelik mecburî hizmetini tamamlayan asubaylar, teğmenliğe nakil edilecekler idi.
Fakat Genelkurmay Başkanlığımız, bu hakka sâhip olan astsubayları teğmenliğe nakil etmedi.
6137 sayılı kânunu da TBMM, 1953 senesinde meriyyete koydu.
Bu kânuna göre 9 senelik mecburî hizmetini tamamladıkdan sonra istifa ederek ordudan ayrılan asubaylar,
“Yedek asteğmen” veya “sekizinci sınıf askerî memur” nasbedilecek idi.
Fakat
Genelkurmay Başkanlığımız, bu kânunu da tatbik etmedi.
Kabul etdiği kânunlar ile TBMM’nin asubaylara verdiği hakları Genelkurmay Başkanlığımız bir bir gasp ederken günler geldi geçdi,
Ve dahi
Târih geldi dayandı 27 Mayıs 1960 Cuma gününe...
İktidara geldiği 1950 senesinden beri Başbakan Adnan MENDERES’e
Kendisinin terfi etdirdiği Coniperestiş subayları gizliden gizliye darbe hazırlıyorlar idi.
Bu gizli darbe hazırlığı;
Tıpkı 2016 senesi Temmuz ayının 15’indeki mübarek bir Cuma günü zuhûr eylediği gibi,
1960 senesi Mayıs ayının 27’sinde, gene mübarek bir Cuma günü koku verdi…
27 Mayıs darbesini ordu içindeki bir avuç küçük rütbeli subay tertiplemiş idi.
Yüksek rütbeli subayları ya ikna, ya hapis, ya da yurtdışına sürgün etmişler idi.
Darbeci subaylar, 1 saat içinde devletin önemli mevkiilerini hemen ele geçirdiler.
28 Mayıs 1960 Cumartesi günü saat 04;30’da darbe beyannâmesini
O dâvudî sesi ile radyoda okuyan Kara Piyâde Kurmay Albay Alpaslan TÜRKEŞ, şöyle demiş idi;
“Gayemiz Birleşmiş Milletler Anayasası’na ve İnsan Hakları Prensiplerine tamamıyla riayettir.”
28 Mayıs 1960 Cumartesi günü Türkiye’de hükûmetin manzara-i umumiyesi, maşşallah, Allah nazardan saklasın,
Sakın ha! Foto-şaka filân zannetmeyiniz lutfen!..
Tam da aşağıda gördüğünüz gibi;
Altısı bir yerde ve fakat dördü aynı kişi olan “berrî” şu üç orgeneralden müteşekkil idi.
Yukarıda resimlerini gördüğünüz bu darbeci subaylarımız;
28 Mayıs 1960 Cumartesi günü sabahın seher vakinde T.C. Devletinin üzerine çöreklendiler
Ve dahi
TBMM dâhil olmak üzere devletin bütün dâirelerini cebren ve hile ile işgal edip ele geçirdiler.
Cumhurbaşkanı ve başbakan sıfatına ilâve olarak
Kara Kuvvetleri Komutanlığından emekli “Aga” Cemal GÜRSEL aynı zamânda;
Millî Birlik Komitesi Başkanı ve TSK Komutanı makâmlarını da cebren ve hile ile şereflendiriyor(!) idi.
* * * * *
Millî Birlik Komitesi ismi ile teşkil etdikleri hükûmet ile
Darbeci subaylarımızın ilk yapdığı şey;
Kendilerinin ve yedi göbek sülâlesinin istikbâlini teminât altına alan şu kânunları çıkartmak oldu.
|
Tabii bu saydıklarımız, bugüne kadar Eski Tüfek’in bulup bilebildikleri... 27 Mayıs’ı yapan Conisperestiş ve darbeci subaylarımızın; Devlet kasasından yağma edip kendi ceplerine akdardığı bir de dodak uçuklatan “kayıt dışı” servetler var ki bunu ancak darbeci subaylarımızın bir kendileri, bir de Allah biliyor.
|
* * * * *
Amerika’dan besleme karanlık suratlı ve darbeci subaylarımızdan mürekkep Millî Birlik Komitesi;
Bu kez de yeni bir Anayasa hazırlamak için kolları sıvadı.
27 Mayıs’ı ganimete çevirmekde pek mâhir davranan darbeci subaylarımız, Aynı zamânda şu kânunları da yapdılar;
|
İşde biz, makâlemizin bu kısımında bugün;
Darbeci subaylarımızın kendilerine ballı imtiyâzlar kotardığı 926 sayılı TSK Personel Kânunu ile
"Astsubay" dedikleri biz köle askerlere 1967 senesinde atdığı kazıkları ilk kez olmak üzere fâş eyleyeceğiz, inşallah!
* * * * *
27 Mayıs subay darbesinin yapıldığı târihden buyana tam 7 sene güzerân eylemiş idi.
Cumhurbaşkanı; Kara Kuvvetleri Eski Komutanı “Aga” Cemal GÜRSEL,
Başbakan; Mülkiyeli Suat Hayri ÜRGÜPLÜ,
Millî Savunma Bakanı; Mülkiyeli Hasan DİNÇER,
Genelkurmay Başkanı; Orgeneral Cevdet SUNAY idi.
Cârî mevzuâtımızın “astsubay” olarak tesmiye etdiği köle askerlerin “subaylığa tahsilen nakil” edilmesini yasaklamak için
Genelkurmay Başkanlığımız maymuncuk olarak bu kez de
Kendi tertip etdiği 926 sayılı TSK Personel kânununu kullandı.
Asubaylara atılan bu yağsız ve çifte kazıkları fâş eylemeden evvel
Bu darbe kânunu hakkında bir iki kelâm etmeliyim.
Çünkü öylesine netâmeli ve şâibeli bir kânun ki...
Daha TBMM’de kabul edildiği gün tefessüh etmeye başlamış!..
Üsdelik yapdıkları bu kânundan darbeci subaylarımızın kendileri bile memnun kalmamış.
27 Mayıs darbeci subaylarının hazırlayıp 1967 senesinde meriyyete koyduğu 926 sayılı TSK Personel Kânunundan evvel
“Subay” ve “astsubay” olarak tesmiye edilen asker sınıfları, aşağıda gördüğünüz kendi müstakil kânunlarına tâbi idi.
Bu asker sınıflarından;
Astsubaylar, 2 Temmuz 1951 târih ve 5802 sayılı Astsubay Kânununa tâbi idi.
|
Asteğmen hâriç olmak üzere subaylar ise şu kânunlara tâbi idi;
1. 7 Haziran 1926 târih 912 sayılı Ordu, Bahriye, Jandarma Zâbitân ve Memurini Hakkındaki Kânuna, 2. 28 Mayıs 1928 târih ve 1281 sayılı Ordu ve Jandarma Kadroları Hâricindeki Hidemâtı Devlette Müstahdem Orduya Mensup Muvazzaf Zâbit ve Muvazzaf Askerî Memurları Hakkındaki Kânuna, 3. 19 Haziran 1942 târih ve 4273 sayılı Subaylar Heyetine Mahsus Terfi Kânununa, 4. 25 Mart 1953 târih ve 6077 sayılı Subay ve Askerî Memurların Mecburî Hizmetleri ve İstifaları Hakkında Kânuna, 5. 27 Mayıs darbeci subaylarının peydahladıkları 25 Ekim 1963 târih ve 357 sayılı Askerî Hâkimler ve Askerî Savcılar Kânunu.
|
926 sayılı TSK Personel Kânunundan evvel hazırlanan ilk TSK Personel kânunu,
Gene aynı isim ve fakat 762 kânun sayısı ile 20 Nisan 1967 târihinde meclis gündemine geldi.
Fakat daha meclisde görüşülemeden kadük oldu.( M. Meclisi B: 89, 20.4.1967, O: 1)
926 sayılı TSK Personel Kânununun;
TBMM gündemine gelmesi, müzâkere edilmesi ve kabul edilmesi hakkında dikkat çeken şu bilgileri verelim.
926 sayılı TSK Personel Kânunu Meclis bilgileri
Toplam celse sayısı; 40 celse. Celselerin TBMM zabıtlarına kayıt edilen toplam sayfa sayısı; 1.016 sayfa. Kânun tasarısının başlangıç/bitiş târihi arasında geçen süre: 2 sene, 5 ay, 12 gün (882 gün). Bu kânunun gerekcesi o kadar uzun idi ki! Meclis İç Tüzük Madde 108’i bahane eden darbeci subaylar 43 sayfalık gerekceyi meclisde okutmaya tenezzül bile etmediler. TBMM’de kabul edilip meriyyete konulduğu 1967 senesinden bugüne kadar geçen 51 senede o kadar çok değişdi ki! 27 Mayıs darbeci subaylarının tezgâhladığı bu darbe kânunu artık yama tutmaz partal bir çuval hâline geldi.
|
926 sayılı ve TSK Persenel Kânunu isimli kânunun meclis müzâkeresi o kadar uzun süre devâm etdi ki...
Meclisde görüşmelerin başladığı gün;
Ve dahi
Bu kânunun kabul edildiği günü göremedi.
926 sayılı kânunun TBMM’de kabul edildiği 27 Temmuz 1967 Perşembe günü ise devletin başında şu adamlar oturuyor idi.
Cumhurbaşkanı; Genelkurmay Eski Başkanı Cevdet SUNAY,
Başbakan; İslamköylü ve barajlar kralı nâmı ile mâruf Çoban Sülü,
Millî Savunma Bakanı; Mülkiyeli Ahmet TOPALOĞLU,
Genelkurmay Başkanı;
Gelmiş geçmiş en nobran ve en kalın kafalı Genelkurmay Başkanı olarak nâm salan Orgeneral Ahmet Cemal TURAL idi.
* * * * *
926 sayılı TSK Personel Kânun tasarısını görüşmek üzere TBMM, 09 Temmuz 1965 Cuma günü ilk kez içtima eyledi.
143 sayılı Birleşimde söz alan Tokat vekili hukukcu Ali DİZMAN,
TSK Personel Kânun tasarısının temel hedeflerini şu sözleri ile tasrih etdi;
Muhterem arkadaşlarım, Devlet memurları kanunu tasarısı, Türk Silâhlı Kuvvetler personeli kanun tasarısı ve nihayet bunun gibi gelecek diğer kanun tasarılarının esas maksatları, personel nizamını toplu olarak bir mevzuatta toplamak ve bir “nizam” tesis etmektir.
|
Fakat Bugün sâdece ve hâlâ asubay denilen köle askerlere uygulanan;
926 sayılı TSK Personel Kânunu bir “nizâm” değil fakat Ahlâksız ve kânunsuz bir “nizâmsızlık” tesis etdi.
|
Aynı birleşimde söz alan Erzurum vekili aşağıda gördüğünüz Şerafettin KONURAY ise,
TSK Personel Kânun tasarısının temel hedeflerini şu muhteşem(!) sözleri ile özetledi;
ŞERAFETTİN KONURAY (Erzurum);
|
Gömlek değişdirir gibi parti değişdiren harbiye kaçkını Şerafettin KONURAY’dan sonra
Millî Savunma Komisyon Sözcüsü sıfatı ile gene harbiye kaçkını olan başka bir subay aldı sazı eline;
Millî Savunma Komisyon Sözcüsü İsmail SARIGÖZ (Amasya);
|
İsmail SARIGÖZ,
Genelkurmay Başkanlığı yapmış emekli subaylara, yabancı memleket dediği Amerika’nın verdiği hakların verildiğini gurur ile söyledi.
Fakat
Amerikan ordusunda “astsubay” isimli bir asker sınıfı olmadığından ise tek kelime dahi söz etmedi.
Meclis zabıtlarını okuduğumuzda bugün şu hakikâtların farkına varıyoruz; Genelkurmay Başkanına verilecek haklar konusunda bizim subay emeklisi vekiller, Coni Genelkurmay Başkanını örnek aldılar. Ve Amerika’nın kendi emekli Kurmay Başkanına verdiği hakları verdiler. Fakat sıra astsubaylara hak vermeye gelince aynı subay vekillerimiz; Coni’nin kendi ordusunda “astsubay” denilen bir asker sınıfı olmadığından hiç bahsetmediler Ve dahi Amerika’nın kendi erlerine verdiği kadar bile hakkı, Türk astsubaylarına vermediler.
|
Millî Savunma Komisyonu 926 sayılı TSK Personel Kânun tasarısı hakkında şöyle bir rapor hazırladı;
S. Sayısı: 1031 Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel kanunu tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu raporu (1/805) 15.2.1965
T.C. Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi Sayı : 71 -11/A/650
Millet Meclisi Başkanlığına
Millî Savunma Bakanlığınca hazırlanan «Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel kanun tasarısı», gerekçesi ve ilişikleriyle birlikte ekli olarak sunulmuştur. Gereğinin yapılmasını rica ederim. Başbakan İsmet İnönü
TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL (SUBAY VE ASTSUBAY) KANUN TASARISI GEREKÇESİ
1. Devlet Personel Dairesinin kuruluşuna ait 160 sayılı Kanunun 4 ncü maddesi gereğince subay ve astsubaylara ait hususlar Devlet Personel Dairesinin çalışmaları dışında bırakılmıştır. Bu hükme uyarak Devlet Personel Dairesi tarafından genel ve katma bütçeli kurumlarda çalışan personele ait bir kanun tasarısı hazırlanmış, Silâhlı Kuvvetler mensubu subay ve astsubaylar bu tasarının dışında bırakılmıştır. Devlet Personel Kanunu memurlar için bâzı yenilikler getirmiştir. Getirilen bu yenilikleri kapsıyacak şekilde, Silâhlı Kuvvetler personeli için de bu tasarıya paralel olarak bir tasarının hazırlanması zarureti doğmuştur. İkinci Dünya Harbi ile onu takilbeden yıllarda harb silâh ve vasıtalarında meydana gelen tekamül ile, teknolojik inkişafın gerek taktik ve gerekse stratejik bakımından eskiden vaz'edilen prensipleri bile değiştirecek derecede müessir olması muvacehesinde, modern Batı ülkeleri ordularında zamana uygun olarak Silâhlı Kuvvetler personelinin ilmî esaslara müstenit, rasyonel usullere göre sevk ve idaresi zarureti ortaya çıkmıştır. İlmî esaslar dâhilinde yönetilen personele eşit rekabet ve imkânlar sağlanmış, bunun neticesinde de terfi esas ve şartları tamamen değiştirilerek ehliyet ve kabiliyet prensiplerine göre bir üst dereceye yükseltilmeleri öngörülmüştür. Modern devletlerin vaz'ettikleri prensip ve esaslara paralel ve aynı çalışmalardan faydalanarak, asrımızın Silâhlı Kuvvetleri personelinin gerek yetişme; ilim ve tekniğe intibak ve gerek terfiler hususunda elzem gördüğü esaslara müstenit yeni bir Subay terfi Kanununun hazırlanması ve düzenlenmesi kaçınılmaz bir zaruret olarak ortaya çıkmış ve bunun olumlu bir sonucu olarak da 1962 senesinde Subay Terfi Kanunu T.B.M.M. ne sevk edilmiştir. 1963 senesi Mayıs ayında tasarı Millî Savunma Komisyonunda görüşülmeye başlanılmış ise de, Devlet Personel Dairesince hazırlanan ve Bakanlar Kurulunun da kabul ettiği personel rejimi prensiplerine tasarının intibakını sağlamak ve dolayılsiyle de daha mütekâmil bir hale getirmek maksadiyle tasarı Hükümetçe T.B.M.M. den geri alınmıştır. Geriye alınan tasarı çok dar bir çerçevede hazırlanmış olup sadece subayların terfilerini ihtiva etmekte idi. Subay ve astsubayların mesleke girişlerinden itibaren sınıflandırılması, meslek programlarına göre eğitim ve terfileri, malî hükümleri, sosyal hakları ve taltiflerini sağlamaya imkân verecek daha şümullü ve geniş ihtiyaçlara cevap verebilecek kapsamda bir kanuna şiddetle ihtiyaç vardır. Yeni tasarı hemen hemen dörtbaşı mamur denebilecek bir şekilde tanzim edilerek huzurunuza getirilmiş bulunmaktadır. (...) 9 ncu kısım astsubay terfilerini ve 5802 sayılı Astsubay Kanununda astsubaylardan subay olma hakkı bu tasarıda da, imtihanları lise seviyesinde yapılması suretiyle muhafaza edilmiştir. Böylelikle astsubayların çalışmaları için bir teşvik unsuru olacağı ve silâhlı kuvvetlerin küçük rütbeli subay ihtiyacının karşılanacağı düşünülmüştür.
|
* * * * *
Şimdi, kıymetli meslekdaşlarım ve muhterem okuyanlar;
926 sayılı TSK Personel Kânun tasarısını görüşmek üzere 09 Temmuz 1965 Cuma günü meclisde başlayan
Ve dahi
Asubay denilen köle askerlerin “subaylığa tahsilen nakil” edilmesini düzenleyen 14’üncü madde hakkında
143’üncü birleşimde cerâyan deden konuşmaları “zamân, olay ve şahıs” silsilesinde resimli olarak tek tek verelim
Ve dahi
Kim, ne demiş, bir görelim hele;
Açılma saati: 14,37
BAŞKAN; Başkanvekili Nurettin Ok
Başkan — Sayın KONURAY buyurunuz efendim. |
Şerafettin KONURAY (Erzurum) —
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım, Yüksek Meclisinizce kabul edilen Devlet personel Kanunu, memurlar için bâzı yenilikler getirmiştir. Çağımızın gelişen harp silâh ve vasıtaları özellikle 2 nci Dünya Savaşı ve onu takibeden yıllarda meydana gelen tekâmül, taktik ve stratejideki geniş inkişaflar, Silâhlı Kuvvetler personelinin modern ve ilmî esaslara dayanılarak sevk ve idaresi zaruretini meydana çıkarmıştır. Kendi millî geleneklerimiz, uzun yılların tecrübeleri, millî bünyemiz esas alınarak Batı devletleri ordularında tatbik edilen yeni usuller de bir dereceye kadar göz önünde tutularak hazırlanan Silâhlı Kuvvetler personel kanun tasarısı yüksek huzurunuza sunulmuştur.
Bu kanun tasarısının hazırlanmasında Devlet personel Kanunundaki yeniliklerin de dikkat nazarına alındığı görülmektedir.
(...) 9 ncu kısım : Astsubay terfileri ve 5802 sayılı Astsubay Kanununda astsubaylardan subay olma hakkı bu tasarıda da lise seviyesinde yapılması suretiyle muhafaza edilmiştir.
|
BAŞKAN —14 ncü madde üzerinde 35 imzalı bir değişiklikönergesi vardır, önergeyi okutuyorum.
|
Askerî Personel Kanununun 14 ncü maddesine aşağıdaki fıkranın ilâvesi:
Orduda astsubay olup da, astsubaylığı esnasında fakülte ve yüksek okullardan mezun olan astsubayların yaşı 30 dan büyük olmıyanlar istekleri halinde teğmen rütbesiyle muvazzaf subay sınıfına nakledilirler. |
BAŞKAN — Sayın ÜLKER.
|
Reşit ÜLKER (İstanbul) — Muhterem arkadaşlar burada ufak bir teklifte bulunuyoruz. Eğer ordu bakımından büyük bir mahzur yaratmadığı takdirde bu önergeye iltifat etmenizi istirham edeceğim.
Bununla şu durumu karşılamak istiyoruz: Bugün orduda kumandanlarının müsaadesiyle yüksek tahsile giden astsubaylar var. Şimdi burada 14 ncü maddede kaynak olarak «fakülte ve yüksek okulu bitirenlerden muvazzaf subay olma» deniyor. Şimdi bu astsubaylar, üniversiteyi bitirmiş ve büyük bir gayret içerisinde olan insanlar, demektir. Ayrıca da yapısı askerî disipline, askerlik ruhuna tamamen intibak etmiş insanlardır, bunlar. Bunların bu madde içerisine sokulmasında, biraz evvel de ifade ettiğim gibi, büyük bir sakınca görülmediği takdirde iltifatınızı rica edeceğim. Yalnız, burada «27 yaş» kaydı vardır. Biz «30 yaş diyoruz. Çünkü onların durumlarını ancak böyle temin etmek mümkün oluyor. Şimdi önergemizde bunu temin etmek istiyoruz.
Yani çalışarak bulunduğu noktadan daha ileriye gitmek insanları ki; bugün Beş Yıllık Plân da bunu kabul etmiştir. Üniversiteye, liseye, her tarafa eleman alırken bu prensibi kabul etmişiz, üstün insanlar, çalışan insanlar daha ileriye gitmek istiyen insanlara bu imkânı lütfedin, bahşedin. Saygılarımla.
|
BAŞKAN — Sayın Giritlioğlu; buyurunuz. |
Fahir GİRİTLİOLĞU (Devamla) — Teşekkür ederim. Bu maksatla Reşit Ülker arkadaşımdan sonra söz almış bulunmaktayım.Muhterem arkadaşlarım, dikkatimden kaçtığını itirafa mecbur olduğum, bu konu dolayısiyle önergeyi veren arkadaşlarımın kâffesini tebrik etmek mecburiyetindeyim. Filhakika, ordunun bir unsuru, bir cüzü olan astsubaylar içerisinde fakülte mezunu olmak, sair surette fakülteyi bitirenlere nazaran nazarımda çok daha önemli bir olay teşkil eder. Evvelemirde (her şeyden evvel) astsubayların tahsili bir fakülteye gitmek için kâfi gelmediği için bunların lise muadelet imtihanını vermesi gibi mecburiyetleri vardır ve ondan sonra da fakülteyi okumak gibi güçlükleri vardır. Bu güçlükleri yenebilecek üstün kabiliyetler çıktığı takdirde bunları hattâ ve hattâ tercihan almak zarureti vardır.
Belki cevaben denilecektir ki; «fakülte ve yüksek okulu bitirenler için kabul edilmiş bulunan 14 ncü madde astsubaylara da otomatikman işler. Binaenaleyh; böyle bir önergeye lüzum yok.» Fakat astsubayların bağlı olduğu ve kendi statüsünden dışarıya çıkmasını meneden diğer maddeler vardır.
Bu maddeler yürürlükte bulunduğu müddetçe astsubay olarak vazife görmek ve devam etmek zorundadırlar. Bu itibarla önerge ile bunlara bu hakkın tanınması zarureti duyulmuş bulunmaktadır, önerge verenlerin önergelerini bu yönden lüzumlu görüyorum. 27 yaşı da bu önerge sahipleri 30 yaş olarak çıkartmışlardır. Astsubayların zor şartlarını nazara alan arkadaşlarımız onlara bir nevi rüçhaniyet vermek İçin ve hakikaten kademe imtihanları için geçecek zamanı da hesaba katmak suretiyle 30 yaşı uygun bir seviye olarak bulmuşlardır. Ben de, 30 yaş esasına iştirak ediyorum ve hattâ astsubay oldukları halde fakülte bitirenlerin bu 14 ncü maddeden tercihan isitfade ettirilmeleri lüzumuna inanç duyuyorum.
|
BAŞKAN — Buyurun, Sayın AYTAŞ. |
Mehmet Ali AYTAŞ (İzmir) — Muhterem arkadaşlar; sayın arkadaşlarımızın astsubaylara tanımış bulundukları hakka ben de iştirak ediyorum.
(...)
Assubaylar esasında ordu konseptlerine alışmışlardır. Bunlar bir yüksek tahsil yapıp da subay olmak için, subay olmak heves ve liyakatini gösteriyorlarsa 30 yaş kendileri için gecikmiş yaş sayılmaz. Binaenaleyh, arkadaşlarımızın yaptığı teklif astsubaylıktan subay olmak için gösterilen otuz yaş uygunudur. Bu arkadaşlarımızın teklifi istikametinde oy verilmesi münasiptir. Teşekkür ederim.
|
BAŞKAN — Komisyon. Kısaca ise yerinizden izah edebilirsiniz. Bu 14 ncü madde üzerinde verilmiş bulunan değişiklik önergesi üzerinde mütalâanız; buyurun.
|
GEÇİCİ KOMİSYON SÖZCÜSÜ İsmail SARIGÖZ (Amasya) — Muhterem arkadaşlar; 14 ncü madde fakülte ve yüksek okulu bitirenlerin muvazzaf subay olma durumunu tanzim etmektedir. Bu madde dikkat buyurulursa ihtiyaridir. Silâhlı Kuvvetlerde muharip sınıflar dışındaki diğer sınıflarda ihtiyaç hâsıl olduğu takdirde personel plânlamasına uygun olarak fakülte tahsili, yüksek tahsil yapanlardan maddede tadadedilen şartlara uyanlar alınabileceklerdir. Halbuki arkadaşımızın verdiği önergedeki husus bir mecburiyet yüklemektedir. Bu itibarla katılmıyoruz. İkincisi, maaş bakımından bu personel aleyhine bir durum hâsıl olmaktadır. Bunlar takrir kabul edildiği takdirde teğmen olarak nasbedileceklerdir. Halbuki baremleri bunun çok üzerindedir. Mağdur duruma düşeceklerdir. Üçüncüsü, Silâhlı Kuvvetlerin bir personel plânlaması vardır. Bunların miktarları evvelden bilinmediği ve tâyininin de, tesbitinin de mümkün olmadığı cihetle personel plânlamasını aksatacaktır. Dördüncü bir husus da; 114 ncü maddede astsubaylıktan subaylığa geçme şartları tâyin ve tesbit edilmiştir. Münhasıran yüksek tahsil yapma şartını subaylığa nakil için bir sebeb olarak kabul etmek mümkün değildir. 114 ncü maddedeki şartları haiz olmıyan bir astsubayın, yüksek tahsil yapmıştır diye subaylığa nasbını kabul etmek mümkün değildir. Bu itibarla komisyonumuz takrire katılmıyor. Kaldı ki, bu madde ahkâmına göre, Silâhlı Kuvvetlere intisabedecek olan subayların terfileri için bir tahdit konmamıştır. Halbuki ileride geleceğimiz veçhile, 114 ncü maddedeki astsubaylıktan subaylığa geçmede subaylar için tahdit konmuştur. Bunlar âzami yüzbaşılığa kadar yükselebilirler. Bu itibarla komisyonunuz katılmamaktadır takrire.
|
İsmail SARIGÖZ'ün yukarıdaki konuşması hakkında şu acı tesbiti yapmaya mecburum.
Meclisde müzâkere edilen 926 sayılı TSK Personel Kânun Taslağı’nın;
MSB Geçici Komisyon Üyesi emekli subay İsmail SARIGÖZ, meclis huzurunda yapdığı ve sizin de yukarıda okuduğunuz konuşmasında; 926 sayılı TSK Personel Kânun taslağı 114’üncü maddesinde “astsubaylıktan subaylığa geçme şartları tâyin ve tesbit edilmiştir.” diyor. Ve 14’üncü maddenin astsubaylar için işletilmesine gerek olmadığını iddia ediyor.
Dübüründen böyle üfürmek ile bu şahıs; Bu kânunun 14’üncü maddesi ile TBMM’nin her vatandaşa verdiği “tahsilen subay nasbedilme” hakkını, " Millî Savunma Bakanlığımızın astsubaylara yasak etdiğini " farkında olmadan itirâf ediyor.
|
BAŞKAN — Başka söz istiyen? Yok. Önergeye komisyon katılmamaktadır. Önergeyi oya sunuyorum. Kabul edenler... Etmiyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyon filhâl (şu hâlde) katılmıyor. Bu önerge dikkat nazarına alınmak kaydı ile kabul edildiği için Meclisin vukubulan temayülü muvacehesinde bu önergeyi ve maddeyi komisyona gönderiyorum, lütfen bu madde bu şekilde redakte edilecektir. Ve bu şekilde bu önerge ile beraber madde hakkında nihai karar alacağız efendim.
|
* * * * *
926 sayılı TSK Personel Kânun tasarısının “astsubay” dedikleri biz köle askerler için en önemli maddesi, 14’üncü maddesidir. Çünkü Bu maddeye göre kendi parası ile yüksek tahsil yapan asubaylar, teğmenliğe “tahsilen nakil” edilecekler idi. 9 Temmuz 1965 Cuma günü yapılan 143’üncü birleşimde meclisdeki müzâkereler esnâsında Kendisi de emekli bir subay olan Konya milletvekili İhsan KABADAYI ve 34 arkadaşının verdiği değişiklik önergesine, imzâ vermeyen Edirne milletvekili hukukcu Fahir GİRİTLİOĞLU ve İstanbul milletvekili emekli subay Mehmet Ali AYTAŞ da partileri adına yapdıkları konuşmalar ile desdek verdiler.
Bu birleşimde 14’üncü madde hakkında verilen değişiklik önergesine koca meclisde sâdece bir milletvekili muhalefet ediyor idi; Kendisi emekli bir subay olan Amasya milletvekili ve MSB Geçici Komisyon Sözcüsü İsmail SARIGÖZ. Harbiye kaçkını bu vekilin ismini bir kenara yazalım ve konumuza devâm edelim.
|
Müzakere sona erdikden sonra 14’üncü madde hakkında verilen değişiklik önergesi meclisde oya sunuldu ve aynen kabul edildi. Kabul edilen bu 14’üncü madde ile astsubay denilen köle askerler aslında, Darbeci subaylarımızın tertip etdiği 1961 Anayasası 10’uncu maddesinin her türk vatandaşına verdiği “insanın maddî ve manevî varlığını geliştirmek” hakkını kazanmış oluyorlar idi. Yukarıdaki konuşmasında gördüğünüz üzere 143’üncü birleşimi idâre eden Meclis Başkanvekili Nurettin OK; Konya milletvekili ve emekli subay İhsan KABADAYI ile 34 arkadaşının verdiği ve iki vekilin daha desdeklediği bu değişiklik önergesi doğrultusunda 14’üncü maddenin redakte edilmek (düzeltilmek) üzere komisyona gönderilmesine karar verdi.
|
* * * * *
14 Temmuz 1965 Çarşamba günü icrâ edilen 145’inci birleşimde TBMM,
926 sayılı TSK Personel Kânun tasarısının 14’üncü maddesini ikinci defâ görüşmeye başladı.
Birleşimin başkanı Konya vekili Mekki KESKİN’in burada yapdıklarına ve söylediklerine lutfen dikkat ediniz.
Hemen aşağıda gördüğünüz meclis müzâkeresinde; MSB ve Genelkurmay Başkanlığının tezgâ hladığı ve birisi emekli subay olmak üzere iki milletvekilinin;
Neticeten: 37 milletvekilinin asubaylara verdiği " tahsilen subaylığa terfi " hakkını Zorba 2 milletvekilinin nasıl gasp etdiğini göreceksiniz.
|
|
13.— Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel kanunu tasarısı ve Geçici Komisyon raporu (1/805) (S. Sayısı : 1031) 366:404,422:425
BAŞKAN; Başkanvekili Mekki KESKİN (Konya)
Meclis Başkanlığına
14 ncü madde ile ilgili olarak verilen önerge üzerine Komisyonumuzca meydana getirilen 14 ncü madde metni aşağıya çıkarılmıştır. Maddenin metinde yazılı olduğu şekilde kabulüne Komisyonumuz katılmaktadır. Arz ederim.
Geçici Komisyon Sözcüsü Amasya İsmail Sarıgöz
II — Fakülte ve yüksek okulu bitirenlerden muvazzaf subay olma;
Madde 14. — Üniversitenin çeşitli fakültelerinin veya yüksek okulları bitirenlerden, bitirmelerini mütaakıp ara vermeden müracaat edenler, 27 yaşından büyük olmamaları ve diğer nitelikleri de haiz olmaları şartiyle; ihtiyaç da varsa; Silâhlı Kuvvetlerin Harb okullarında yetiştiremediği sınıflar için muvazzaf subaylığa nakledilebilirler. Üniversitenin çeşitli fakültelerini ve yüksek okulları bitirerek müracaat eden astsubaylar da, 30 yaşından büyük olmamaları ve diğer nitelikleri de haiz olmaları şartiyle; ihtiyaç da varsa; öğrenimleri ile ilgili sınıflar için teğmen rütbesi ile muvazzaf subaylığa nakledi - lebi - lirler. Bunlar, terfi ile astsubaylıkta almakta oldukları aylık derecesine ulaşıncaya kadar müktesep hakları olan aylıkları almaya devam ederler. 357 sayılı Kanun hükümleri saklıdır. Bu kişiler, muharip sınıf subaylığa nakledilemezler.
|
* * * * *
Meclisdeki müzakereye kısa bir ara vermeye ve yeri geldiği için şu tesbiti yapmaya mecburum;
Kıymetli meslekdaşım Emekli Deniz Asubayı Aydın KULAK şöyle demiş idi;
“Subay darbeleri asubayları iki kere vurur!”
926 sayılı kânuna bakdığımızda;
27 Mayıs subay darbesinin asubayları değil iki kere, en az 4 kere vurduğunu görüyoruz.
Bu darbelerden üçünü yukarıdaki sâdece şu 14’üncü maddede görüyorsunuz.
Bunlar;
Bu senelerde;
926 sayılı TSK Personel Kânunu olarak tesmiye edilen bu kânun ile Asubaylara vurulan dördüncü darbe de şu idi;
Asubayların “rütbe bekleme süreleri” boş yere uzatıldı. Bu kânunun 16’ncı maddesi hakkında konuşan vekillerimiz, “yüzbaşıya üsteğmen maaşı vermek” kânuna ve hakkâniyete uymaz dediler.
Fakat aynı vekillerimiz; “rütbe bekleme sürelerine” yapdıkları anlamsız ilaveler ile astsubaylara 3’er sene daha aynı maaş vermeyi ise “kânuna uydurmakda” hiçbir mahzur görmediler.
5802 sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde 9 seneliğine “ast komuta kademesine” hapsedilen astsubaylar, Aynı “ast komuta kademesine” bugün artık 15 sene hapis ediliyorlar. Emekli olmaya niyetlenen astsubaylar ise müebbet hapse mahkûm ediliyorlar.
|
Şimdi, 145’nci birleşime kaldığı yerden devâm edelim. Devâm edelim de Sahtekâr iki milletvekilinin meclis çatısı altında çevirdiği sunturlu ve âdi bir tezgâhı daha hep berâber görelim.
|
BAŞKAN — Sayın KABADAYI, komisyondan tadilen gelen 14 ncü madde hakkında buyurun.
|
İhsan KABADAYI (Konya) — Sayın Başkan, muhterem arkadaşlarım; maddenin âmir hükmüne göre dışardan fakülteyi bitirip de muvazzaf subay olmak istiyen gençlere verilmiş bir haktır. Bunu hürmetle karşılıyoruz. Fakat Kader icabı astsubay olmuş, fakat cehdi var, gayreti var, kabiliyeti var, fakülteyi bitirmiş bunun da pek tabiî olarak subay olmak hakkıdır.
Şimdi tedvin edilen madde de buna aittir. « nakledilebilirler » maddesinde ben takdire kalan bir sezi, bir koku hissetmekteyim. Fakülteyi bitirmiştir, sivil olarak fakülteyi bitirip gelenlerden hiçbir farkı yoktur. « Bitirenler nakledilebilirler » deyiminde her türlü engeli saklı görmekteyim. Böylece bir hakkın verilmesi yolunda Muhterem Meclisinizden buradaki deyimin « nakledilirler » şeklinde değiştirilmesi ile astsubay olup fakülteyi bitiren arkadaşları cehde ve gayrete getirmiş olacaksınız. Bu hakkı iktisabedip de geçemiyenlerin ıstırabını dindirmiş olacaksınız. Burada tedvin edildiği gibi “ nakledilebilirler ” şeklinde çıkarsa birçok engellerle bu sınıfa mensup arkadaşlar mustarip kalacaklardır. Bu bakımdan « nakledilirler » şeklinde değiştirilmesini arzulamaktayım ve böyle bir teklifte bulunacağım, hürmetlerimle efendim.
|
BAŞKAN Mekki KESKİN — Komisyondan gelen 14 ncü madde hakkında başka söz istiyen var mı? Teklifinizi çabuk yapınız lütfen Sayın KABADAYI.
|
GEÇİCİ KOMİSYON SÖZCÜSÜ İsmail SARIGÖZ (Amasya) —
Riyaset Divanının aldığı karar gereğince, maddelerin tadili hakkında yapılacak tadil teklifleri tümü üzerinde görüşmelerin intacına kadar idi.
Maddelere geçildikten sonra artık önerge verilemiyor .
|
BAŞKAN Mekki KESKİN —
Arkadaşlar bu kanun tasarısının tümü üzerindeki görüşmeler sırasında maddeler üzerinde önergelerini vereceklerdi.
Sayın Kabadayı zamanında vermediğiniz için şimdi teklif veremiyorsunuz. Maddeyi oylarınıza sunuyorum ...Kabul edenler... Etmiyenler... 14 üncü madde kabul edilmiştir.
|
İhsan KABADAYI (Konya) — Yeni muttali olabildim (öğrendim) efendim. |
BAŞKAN Mekki KESKİN — Efendim olabilir. Bilmemek mâzeret teşkil etmez, mâlumâliniz. |
İhsan KABADAYI (Konya) — Komisyon yeni getirdi, yeni okundu. |
BAŞKAN Mekki KESKİN — Olabilir. Meclisin kararı öyle. Sizin bilmeniz lâzımdı. |
İhsan KABADAYI (Konya) — Kimse bilmiyor, komisyondan başka.
|
BAŞKAN Mekki KESKİN — 50’nci madde komisyona gitmişti, Komisyondan gelen şeklini okutuyorum.
|
* * * * *
İşde, gördünüz, muhterem asubay meslekdaşlarım ve vicdân sâhibi kıymetli vatandaşlarım! Meclis Başkanvekili sıfatı ile 145’inci birleşimi idâre eden Konya milletvekili Mekki KESKİN’in tavırlarını dikkatlice tetkik etdiğimizde; milletvekili İhsan KABADAYI’nın 14’üncü madde hakkında verdiği değişiklik önergesini bir katekülliye getirmeyi ve reddetmeyi kafasına önceden koyduğunu anlıyoruz. Bu katekülliyi yaparken de milletvekili ve emekli subay İsmail SARIGÖZ’ün de kendisine yardakcılık yapdığını görüyoruz. 35 milletvekilinin imzâsı ve 2 vekilinde desdeği ile TBMM’nin 143’üncü birleşimde astsubaylara verdiği “subaylığa tahsilen nakil” hakkını Kendisi emekli bir subay olan Konya milletvekili İhsan KABADAYI’nın bütün çabasına rağmen İsmail SARIGÖZ ve Mekki KESKİN isimli iki milletvekli Yukarıda resimli ve sözlü olarak gördüğünüz âdi ve alçak bir kumpas ile 145’inci birleşimde gaspetmiş.
|
1965 senesinde Meclisde bu kumpaslar tezgâhlanır iken Yukarıda gördüğünüz 14’üncü maddeyi piç etmek üzere 27 Mayıs darbesini yapıp sonra da Cumhuriyet Senatosuna üye seçilen emekli subayların Ve dahi Genelkurmay Başkanlığı karargâhındaki beyaz subaylarımızın hangi fitneleri sahneye koyduğunu anlamak zor değil!
Birinci derece dördüncü kademeyi TBMM'nin sabah verdiği Ve fakat “Tekrir-i müzâkere” tezgâhı ile öğleden sonra geri alınması için 5837 sayılı kânun hakkında Genelkurmay Başkanlığının 2009 senesinde meclisde yapdığını biliyorsanız, bu kâfidir.
|
* * * * *
1950 senesinde ihdâs etdiği gedikli erbaşlara “ yüksek tahsili ” yasak etmiş idi.
Gedikli Erbaş denilen askerlerin ismini “Astsubay” olarak değişdirdi. Ve dahi “Astsubay” ismini verdiği bu askerlerin “ yüksek tahsil ” yasağını 1951 senesinde kaldırdı.
Ortaokul mezunu olan “astsubaylar”;
Kendi parası ile yüksek tahsil yapan astsubaylar, her Türk vatandaşı gibi “subay olmak” istiyorlar idi.
Kendilerinin hazırlayıp kumpaslar silsilesi ile meclisde cebren ve hile kabul etdirdiği 926 sayılı TSK Personel Kânununun 14’üncü maddesi ile Kendi parası ile “yüksek tahsil” yapmış astsubaylara, “ subay olmayı ” yasak etdiler.
|
* * * * *
Astsubay denilen biz uyduruk askerlere TBMM’nin icrâ etdiği 143’üncü birleşimde verilen Ve fakat Bir hafta sonra yapılan 145’inci birleşimde iki vekilin tezgahladığı bir kumpas ile geri aldığı “subaylığa tahsilen nakil” hakkını kapsayan 926 sayılı TSK Personel Kânunu hakkında Bakınız, aynı meclisin milletvekillerinden bâzıları o zamân ne dedi;
|
Birleşim: 145’den;
Rüştü ÖZAL (Konya) — Çok muhterem arkadaşlarım, Türk Silâhlı Kuvvetlerimiz için ayrı bir personel kanunu çıkarılması gerekli hale gelmiştir. Bu sebeple tasarının esasına muhalefet etmek mümkün değildir. Bundan dolayı da bu safhaya ulaşmış olan tasarı için söylenebilecek söz sadece bu tasarının Silâhlı Kuvvetlerimize hayırlı olmasını dilemektir.
Ancak, müzakereler bakımından tarih, hakikaten bizi acı bir istihza ile seyretmiştir. Böyle bir kanunu Meclisin müzakere şekline tarihimizin istihza ile baktığını kabul etmemiz lâzımdır. Böyle bir müzakerenin kaç kişi ile yapıldığı üzerinde ayrıca durmak gerektir. Devlet Personel Kanununun tetkik eden geçici komisyon tarafından paralel düşüncelerle Türk Silâhlı Kuvvetlerine aid olan kanunun da müzakeresi çok uygun bir düşünce olurdu. Bu olmamıştır. Ayrıca, burada maddeler konuşulurken her madde üzerinde arkadaşlarımızın konuşabilmek imkânı olmalıydı, bu da olmamıştır. Meclisin daha büyük bir çoğunluğunun bulunduğu zamanda müzakere edilmesi istenirdi; bu da olmamıştır. Bendenizin bildiğime ve inandığıma göre bu türlü müzakere Türk Silâhlı Kuvvetlerimizin şerefli mensuplarını rencide edecektir.
|
BAŞKAN Mekki KESKİN — Sayın ÖZAL, bir dakikanızı rica edeceğim. Kanunun bu şekilde müzakeresi Yüce Meclisin toptan ve ekseriyetle aldığı karara göredir. İkincisi de, kanunların müzakeresi sırasında önerge verip değiştirme yapacak ilgili arkadaşlar müzakere edilirken bulunur. Bu her kanun için böyle olur. |
Rüştü ÖZAL (Devamla) — Bendeniz bütün bunları bilerek fakat müzakerelerin tabiî olmıyan bir usul içerisinde cereyan ettiğini ve 214 esas ve 17 geçici maddenin çok kısa bir süre içinde ve gerektiği kadar tartışılamadan bir neticeye bağlandığını ifade ediyorum. Ve bundan Türk Silâhlı Kuvvetleri mensuplarımızın rencide olacağı hakkındaki inacımı da beraberce ifade ediyorum.
Şimdi muhterem arkadaşlarım, sözlerimin bu kısmında bu tasarının bugünkü ulaştığı safhada Türk Silâhlı Kuvvetlerine hayırlı olması temennisini tekrar ediyor ve tasarının istenilen şekle gelebilmesi hususunda da Yüce Senatonun göstereceği titizliğe ümidimizi bağlamış bulunuyoruz. Teşekkür ederim.
|
* * * * *
Konya Vekilimiz Rüştü ÖZAL’ın yukarıda gördüğünüz bu ümidini,
Yüce Senato kısa zamânda içinde ümitsizliğe tahvil etdi.
Üyelerinin hemen hepsinin 27 Mayıs darbeci subayları olan “Yüce(!) Senato”,
Bu meşhur 14’üncü maddeyi, iki milletvekilinin kumpas ile kabul etdirdiği şekli ile aynen kabul etdi.
II. Fakülte ve yüksek okulu bitirenlerden muvazzaf subay olma;
MADDE 14. — Millet Meclisi Genel Kurulunca kabul edilen 14 ncü madde , 14 ncü madde olarak aynen kabul edilmiştir.
|
* * * * *
Cumhuriyet Senatosu ismini verdikleri arpalıkda bakınız,
27 Mayıs’ı tertipleyen darbeci subaylarımızdan kaç kişi var idi.
Bu çizelgeyi hazırlayan gerzek şahıs, "toplam" sayıyı yanlış yazmış!
Toplam sütunu altında 34 olarak yazılan darbeci subayların "toplam sayısı" 64 olacak.
* * * * *
* * * * *
Kişilere kendi kâbiliyetlerini geliştirmelerini teşvik edici geniş bir fırsat eşitliği ve sosyal seyyaliyet (akışkanlık/geçişgenlik) sağlamak üzere Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı; çalışarak bulunduğu noktadan daha ileriye gitmek isdeyen vatandaşlarımızı üniversitede okuması için teşvik eder iken,
|
27 Mayıs darbeci subaylarımızın hazırladığı 1961 Anayasası;
|
Diye avaz avaz bağırır iken,
37 milletvekilinin imzası ile gündeme gelen bu değişiklik teklifini Birisi sivil birisi de emekli subay olan Ve dahi Aşağıda resimlerini gördüğünüz şu iki vekil TBMM’de gasp etdi.
|
Yukarıda resimlerini gördüğünüz şu kepâze iki adamın Meclis’de yapdığı âdi ve sunturlu bir sahtekârlık yüzünden Kendi parası ile yüksek tahsil yapan asubaylarımız 1967 senesinden beri teğmen nasbedilmiyorlar!
|
* * * * *
Aynı 27 Mayıs subay darbesi neticesinde Meclisimizi cebren ve hile ile ele geçiren
Birisi darbeci subay bozması, birisi de hukukcu müsvetdesi nevi şahsına münhasır iki vekilin
TBMM’de kurduğu âdi ve alçak bir fitne kumpası işde, böyle tıkır tıkır işledi.
Ve dahi
Üniversite mezunu bütün vatandaşlarımıza bu kânunun verdiği hak, sâdece astsubaylara yasak edildi.
Darbeci subaylarımız 27 Mayıs darbesini kişi hak ve özgürlüklerini sınırlayan bütün “engelleri kaldırmak için” yapmış idi.
Fakat 926 sayılı kânununu piyasaya süren aynı darbeci subaylarımız,
Astsubay dedikleri köle askerlerin “subaylığa tahsilen nakil” hakkını;
Hem Meclisde kurdukları alçak bir kumpas ile
Hem de aşağıda gördüğünüz “iki hecelik bir kelime oyunu” ile işde, böyle “engelledi.”
* * * * *
Yiğidi Öldür, Hakkını ..!
Evet, yiğidi öldür! Lâkin hakkını teslim et!
5802 Sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde astsubaylara verilen hakları
27 Mayıs’ı kotaran darbeci subaylar
Yukarıda gördüğünüz üzere
926 Sayılı TSK Personel Kânunu ile 1967 senesinde bir bir gasp etdiler.
Fakat
Darbeci subayların teşkil etdiği Cumhuriyet Senatosu üyelerinden
Hukukcu ve müstafi subay Niyazi AĞIRNASLI
926 Sayılı TSK Personel Kânunu Cumhuriyet Senatosu’nda müzâkere edilir iken
52'nci Birleşimde söz aldı ve
Astsubay sınıfının özlük hakları konusunda şu tesbiti yapdı;
NİYAZI AĞIRNASLI (Devamla) —
Astsubay sınıfını tatmin etmek, doyurmak zaruretindeyiz. Bu itibarla bu kıta tazminatları bareminde bir değişiklik, bir ilerletme yapılmalıdır, kanaatindeyim.
|
27 Mayıs darbesini yapan,
Millî Birlik Komitesinin 22’nci sıradaki üyesi ve
Cumhuriyet Senatosu’nun tabii üyesi Hava Kurmay Albay Haydar TUNÇKANAT,
926 Sayılı TSK Personel Kânunu Cumhuriyet Senatosu’nda müzâkere edilir iken,
Birleşim 55’de,
Çoğu emekli subay olan üyelerin huzurunda târihe şu sözleri kayıd etdi;
* * * * *
Kıbrıs Barış Harekâtının ertesine vâsıl olduğumuz senedeyiz şimdi...
27 Mayıs’ın darbeci subayları Başbakan Adnan MENDERES’i idam etmiş,
Türkiye’de böylece “demokrat” dönemi sona ermiş,
Bu kez de Çoban Sülü ile “demir gırat” dönemi başlamış idi...
Devletimizin başdan aşağı değişen idâre heyeti şu kişilerden mürekkep idi.
Bugüne kadar hep olduğu gibi, birisi tekâüd birisi de muvazzaf olmak üzere;
Ülke idâresinde iki subay var idi; Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı...
Bu senenin bir hususiyeti daha var; 1975 olayları...
Yan ödemeler konusunda kendilerine yapılan haksızlığı ve kalleşliği kabul etmeyen astsubaylar ve hanımları;
Büyük şehirlerin meydânlarda polisler ile iki kere köşe kapmaca oynamış idi.
Birincisi; Kıbrıs Barış Harekâtından dört sene evvel, 1970 senesinde,
İkincisi ise Kıbrış Barış Harekâtından bir sene sonra, bu sene...
* * * * *
Başbakan Adnan MENDERES'in astsubaylara 1951 senesinde verdiği "sicilen subaylığa nakil” hakkını
Bugüne kadar ele ele veren Genelkurmay Başkanları ve Millî Savunma Bakanları gasp etmiş idi.
Yarım yamalak da olsa 926 sayılı TSK Personel Kânunu ile
Astsubay dedikleri köle askerlere 1967 senesinde “tahsilen subaylığa nakil” hakkı verilmiş idi.
Şimdi de sırada astsubayların “tahsilen subaylığa nakil” hakkını gasp etmek var idi.
Anadolu'nun küçük kasabalarında liseden fazla tahsil imkânını bulamamış yüksek kabiliyetli Türk çocukları
|
Evvelâ asubay okullarına girip asubay olmuşlar,
Kâbiliyetlerine ve zekâlarına biçilen uyduruk asubaylık gömleği dar gelince de
Kendi parası ile okuyup üniversite diploması almışlar idi.
Ellerindeki diploma ile bir şeyler yapmak isdeyen asubaylar bu kez de
Kendi şehirlerinden vekil seçip meclise gönderdikleri siyâsetcilerin kapısını aşındırmaya başladılar.
Subay olmayı kafasına koyan yüksek kâbiliyetli Türk asubaylarını
Subaylarmızın bugüne kadar tezgahladığı hiçbir engel durduramamış idi.
Kimisi lise, kimisi ortaokul kimisi de sanat veya köy enstitüsü mezunu olan asubaylar
Üniversite tahsilini tamamladıkdan sonra
Hem subay olmak için
Hem de diplomalarının hakkı olan intibâklarını yapılmasını talep etmek için
Bu kez de MSP milletvekili Şener BATTAL’ın kapısını çaldı.
* * * * *
1976 senesine vâsıl olduğumuzda
Devletimizin idâre heyetinde bıldırkine göre hiçbir değişiklik yok idi.
Herkes goltuklarına köskelmiş, makâmlarında tam mevcut keyif çatıyorlar idi.
Genelkurmay II. Başkanı da;
“Başçavuş bile olsa benim teğmenimden fazla maaş alamaz!” diyen Orgeneral Ahmet Kenan EVREN idi.
Konya milletvekili Şener BATTAL sâyesinde TBMM’nin asubaylara verdiği “emsâli devlet memurlarına göre 1 derece yukarıdan intibâk hakkını” gasp etmek üzere Birileri sutre gerisinden hazırlıklar yapıyor idi. Bunların en tepesinde ise emekli deniz subayı olan Cumhurbaşkanı Fahri Sabit KORUTÜRK oturuyor idi. |
* * * * *
1978 senesine vâsıl olduğumuz günlerde T.C devletinin dümeni şu eşhâsın ellerinde idi.
27 Mayıs darbeci subaylarımızın hazırladığı 926 sayılı TSK Personel Kânunu Gene darbeci subaylarımızın kateküllisi ile 1967 senesinde TBMM’de kabul edilip meriyyete konulmuş idi.
Fakat Bu kânun hakkında en çok şikâyet edenler de gene bu kânunu yapan darbeci subaylarımız oldu. Bu kânundan şikâyet eden darbeci subaylarımızdan birisi de Suphi GÜRSOYTRAK idi. Binbaşı rütbesi ile 27 Mayıs darbesini yapan subaylardan birisi olan Suphi GÜRSOYTRAK, Mükafaat olarak darbeci subaylarımızın teşkil etdiği Cumhuriyet Senatosu tabii üyeliğine tayin edildi. Başbakan Adnan MENDERES ve iki bakanın idam karârına aleyhde rey verdi. 1978 senesine ait bütçe kânunu Cumhuriyet Senato’sunda müzâkare edilirken Senato üyesi olarak söz alan darbeci Suphi GÜRSOYTRAK bile Darbeci subaylarımızın 18 sene evvel meclisde katekülli ile kabut etdirdiği 926 sayılı TSK Personel Kânunu hakkındaki haklı isyânını şu sözleri ile târihe kayıt etdi;
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Yasası çıktığından bu yana her yıl birkaç değişikliğe uğraması dahi bu yasanın yeteri gibi incelenmeden Şûradan geçtiğinin en açık kanıtıdır.
Bu yasanın süratle değiştirilmesinin yararlı olacağı görüşündeyiz.
|
Dış kapının mandalı olan köle astsubayların yarasına merhem olur mu, Allah aşkına?..
|
* * * * *
İnsanoğlu bilemediği, anlayamadığı şeylerden evvelâ korkdu ve onlara tapdı. Zelzele, ateş, gökgürültüsü, yıldırım ve şimşek bunlardan bâzılarıdır.
Fakat korkup tapdığı bu şeyleri daha sonra bilip anladıkdan sonra Bu kez de onları kendi menfaatine kullanmanın yollarını aradı.
Beyaz subaylarımızın bugünlere kadar tertip etdiği elvan çeşit kumpaslar ile hazırladığı ve kabul etdirdiği kânunlara göre Ne olduğunu ve olduğumuzu bilmediğimiz için dün ürküp korkduğumuz “astsubay” dediğimiz asker sınıfının Asubay Tefrikası sâyesinde ne olduğunu biz asubaylar bugün artık çok iyi biliyoruz. Bildiğimiz için de uyduruk ve sahte bir asker sınıfı olan “astsubaylığın” ne olması gerekdiği konusunda gerekceli öngörüler ortaya koyabiliyoruz.
Bu öngörülerimizi de inşallah Zamânı ve zemini geldiğinde dünyâ âleme tekrâren ilan edeceğiz... |
* * * * *
5802 sayılı Astsubay Kânunu emretmesine rağmen Ve dahi Gene bu kânunun “subay yardımcısı” dediği köle asker “astsubayları” Genelkurmay Başkanlarımız 1951 senesinden beri “subaylığa sicilen” nakil etmemişler idi.
|
926 sayılı TSK Personel Kânunu ile de Genelkurmay Başkanlarımız "Astsubay" dedikleri köle askerleri 1967 senesinden itibâren bu kez de “subaylığa tahsilen” nakil etmediler.
|
* * * * *
1944 senesinde kılıç veremediği ve bugün hepsi ölmüş subaylarına kılıç vermek için
Üç ayrı târihde üç farklı kânun tertip edecek kadar kadirşinas ve şefkatli davranan Genelkurmay Başkanlarımız,
Kendi parası ile yüksek tahsil yapan asubayların subaylığa nakil edilmelerine imkân vermek üzere
Sâdece "iki hecelik" bir değişiklik yapmak için meclisde parmağını bile oynatmadı.
Aksine, TBMM’de kurulan bu kumpası sutre gerisinden hem tertipledi hem de icrâ etdi.
Ordumuzun " astsubay " dediği " köle " askerleri, Kurudukca sulanan ve fakat büyüdükce budanan bir ağaç gibi İçinde yaşadığımız 2018 senesine kadar İşde, böyle; ite-kaka, yata-bata geldi!
|
* * * * *
Bilmediğiniz bir şeyi sevmek ya da nefret etmek hakkınız olamaz! Çünkü sevmenin de nefret etmenin de ilk şartı bilmekdir.
Cârî mevzuâtımıza göre bugün itibârı ile “astsubay” dediğimiz askerlerin ne olduğunu bilmeniz için anlatması Eski Tüfek’den.
Siz de bugüne kadar hiç anlatılmayanları biliniz.
Biliniz ki sevmek ya da nefret etmek hakkınız olsun.
Sonra da "astsubay" mesleğini isder seviniz, isder nefret ediniz.
* * * * *
Muhterem asubay meslekdaşlarım ve pek kıymetli vatandaşlarım!
62 sayfalık Asubay Tefrikası 6-6 isimli bu makâlemizin üç cümlelik özeti şudur;
Asubay Tefrikası 6-6, Eski Tüfek-2018 .
|
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Çünkü Asubay
* * * * *
* * * * *
|
* * * * *
SENE: 1935 Arapca ve Farsca menşeli olan asker rütbe isimlerine "Öz Türkce" karşılık türetmek için kolları sıvayan İcrâ Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu), Hazırladığı Kânun taslağını Reisicumhur ATATÜRK’e arz etdi.
Reisicumhur ATATÜRK; Astsubay şeklinde hazırlanıp kendisine arz edilen rütbe ismini Bizzat kendisi Asubay şeklinde tâdil etdi.
Bu tâdili de aşağıda gördüğünüz üzere şiir gibi izah etdi. |
* * * * *
SENE: 1935 T.C. Büyük Erkânıharbiye Reisliği “Rütbe ve Birliklerin Öz Türkce Karşılıkları” isimli kitabı neşretdi.
Bu kitabın içine ekledikleri tamimler ile Devlet dâireleri; Asker rütbe isimleri ve bâzı askerî terimlerin Bu kitapda yer alan Öz Türkcelerinin kullanılmasını emretdi.
Başvekil İsmet İNÖNÜ
Aynı çalışma kapsamında Birinci Reisicumhur ATATÜRK;
“ Erkânıharbiyei Umumiye ” olan askerî tâbiri de " Genelkurmay ” olarak tâdil etdi.
Tam bir sûretini ben temin etdim. Fakat Büyük Erkânıharbiye Matbaasında basdığı bu kitabın bugün itibârı ile bir nüshasının Genelkurmay Başkanlığının kendi kütüphânesinde mevcut olduğunu öğrendim.
Neşredildiği 1935 senesinden bugüne kadar geçen 82 seneden beri Rütbe ve Birliklerin Öz Türkce Karşılıkları isimli bu kitabı İlk kez sizler görüyorsunuz.
|
* * * * *
SENE: 1935 TBMM’de kabul edilen Ordu Dâhili Hizmet Kânunu ile Yeni rütbe isimleri resmen kullanılmaya başlandı.
Bu kânun ile Türkiye Cümhuriyeti Ordusunun askeri; 1. Erbaş 2. Subay olmak üzere iki sınıfa tefrik edildi.
|
* * * * *
SENE: 2014
Yukarıdaki sayfada gördüğünüz rütbe isimleri kitabının sâhibi ve Türk Dil Kurumunun 11 sene Başkanlığını yapan Prof.Dr. Sayın Şükrü Hâlûk AKALIN ile Görevli olduğu üniversitedeki kendi makâmında bizzat görüşdüm Ve dahi Bu sayfada okuduğunuz bilginin bir kısmını Sayın AKALIN’dan aldım.
Asubay kelimesi hakkındaki hakikâtin gün ışığına çıkartılması için Gösderdiği yakın ve samimi alâkadan dolayı Bütün Asubaylar adına Şükrü Hocama teşekkür ediyorum.
|
* * * * *
SENE: 1938
Reisicumhur ATATÜRK’ün bizzat kendisinin Asubay şeklinde türetdiği kelimeye Ne hazindir ki ilk tecâvüz eden kişi de ATATÜRK’ün zâbiti oldu.
Fakat ne var ki; Mirlivâ Kâzım SEVÜKTEKİN isimli İngiliz çaşıtı bir zâbit, Meclisde binbir türlü sahtekârlıklar yapdı Ve dahi Asubay kelimesindeki “ s ” harfinin yanına 1938 senesinde bir “ s ” harfi ilâve etdi. " Asubay " tâbirini de böylece " Assubay " yapdı.
|
* * * * *
SENE: 1951
İnsan, ölmeye Hâin de hâin olmaya görsün! Sırtını döndüğü zâbitler; ATATÜRK’ün bu emânetine hıyânet etmekde birbiriyle yarışdı...
Ne de olsa ağacın kurdu, kendi gövdesinde idi. Çaşıt ve sahtekâr Mirlivâ Kâzım’dan sonra Bu kez de Askerî Hâkim unvânlı bir Korgeneral, harama uçkur çözdü!
Fakat ne var ki;
TBMM’de, vekillerin gözü önünde kıvrak bir kalem hareketiyle sahtekârlık yapan Korgeneral Rifat TAŞKIN Assubay kelimesindeki iki “ s ” harfinin arasına “ t ” harfini, Paslı bir hançer gibi sapladı.
|
* * * * *
SENE: 1951
Aşağıda gördüğünüz Kânun TBMM’de görüşülür iken Türk Milletini temsil eden vekillerden bir dânesi dahi Astsubay kelimesini nerenden uydurdun, ey subay Rifat TAŞKIN, diye sormadı...
Eski Tüfek; "Astsubay" kelimesini sahtekâr subay Rifat TAŞKIN’ın neresinden uydurduğunu biliyor da! Şimdi aklından geçenleri şuraya bir dökse hani!.. Ortalık toz duman olur!..
ATATÜRK'ün subayları olduğunu söyleyen sahtekâr subaylarımız ATATÜRK'ün türetdiği " üsçavuş " kelimesini de kânunsuz olarak "üstçavuş" yapdılar.
* * * * *
5802 sayılı “ Astsubay ” Kânununu hazırlayan sahtekâr subaylarımız şöyle dedi; Muhtelif kânunlarda geçen “ astsubay ” adı “ subay ” olarak değiştirilmiştir.
Fakat bunu diyen kerizci subaylarımızın hepsi ağızlarını domaltarak koca bir yalan söyledi. Zere O güne kadar yapılan “muhtelif kânunların” hiçbirisinde “ astsubay ” adı yok idi.
|
* * * * *
SENE: 2017, Şeb-i Yeldâ;
Türkiye Cumhuriyeti Devleti; 1923 senesinde 364 sayılı kânun ile teşkil edilmiş bir kânun devletidir. Hükümran devlet olmanın temel hususiyeti kânun yapabilme kudretidir. Kânun ile ihdâs edilen bir husus ancak başka bir kânun ile tebdil edilebilir.
Ve dahi
Fakat Kânun devletinin sahtekâr subayları, devletin kânununu tanımadılar!..
Ve dahi
Kâzım isimli sahtekâr bir zâbit 1938 senesinde kânunsuz olarak “ Assubay ” şeklinde tahrif etdi. Rifat isimli sahtekâr bir subay da 1951 senesinde kânunsuz olarak “ Astsubay ” şeklinde tahrif etdi. |
* * * * *
SENE: 2017, Şeb-i Yeldâ;
emekliassubaylar.org’daki Eski Tüfek isimli köşemizi
Ve dahi
Makâlelerimizi ilk kez görenler haklı olarak
Birisine 40 kere deli der iseniz şâyet 40 kere demek şöyle dursun, sahtekâr subaylarımız, Türk Milletine;
ATATÜRK’ün bize vediâsı “ Asubay ” tâbirini kabul ettirebilmemiz için
“ Asubay ” kelimesini bizim en az 60 sene söylememiz, anlatmamız gerekecek.
|
* * * * *
SENE: 2017, Şeb-i Yeldâ;
Canlar, dostlar! Gözlerinden öpdüğüm kıymetli küçüklerim Ve dahi Ellerinden öpdüğüm muhterem büyüklerim; ATATÜRK’ün zâbiti olduğunu söyleyen iki şerefsizin ATATÜRK’ün vediâsı olan Asubay unvânına tecâvüz edişinin 14 kareye sığdırdığımız 80 senelik hikâyesi İşde, beyle iken beyle!..
Sahtekâr iki zâbitin 1938 ve 1951 senesinde yere düşürdüğü ATATÜRK’ün bu çok kıymetli vediâsına Eski Tüfek mahlaslı Şükrü IRBIK 2015 senesinde bir hayat öpücüğü verdi.
Türkiye Cümhuriyeti Ordusu Ve dahi “ Asubay ” dedikleri “ ortada sandık ” bu asker sınıfı var oldukca da Asubay unvânı, Asubaylar ile birlikde var olacak, evvel Allah! “ Niçin Asubay? ” diye bugün soranlara imdi söyleyelim; Çünkü, hep Asubay idi.
Asubay unvânını bugün kullanmak bir tercih meselesi değil Fakat ATATÜRK’ün vediâsına sâhip çıkmak ya da inkâr etmek meselesidir. Kimileri için ölmek, düşünmekden bile daha kolaydır! Siz, kolaycı olmayın! İnsana, düşünmek yakışır! Suyu, pınarın gözesinden içmeli, değil mi?
|
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.