Bu sayfayı yazdır

AYDINLIK’TA SUBAY-ASTSUBAY TARTIŞMASI

aydinlikta-subay-astsubay-tartismasi--0805121200 m

Aydınlık gazetesi bir süre önce Türk Ordusu’ndaki astsubayların sorunlarını bir dizi olarak yayınlamaya başladı. Aydınlık muhabiri Gökçen Beyaz, Emekli Astsubaylar Güçbirliği Platformu Sözcüsü, E.Per.Kd.Bşçvş Ersen Gürpınar’ın anlattıklarını serinin ilk bölümü olarak 15 Nisan’da yayınladı. Astsubaylar özlük haklarının yetersizliğini, maaş, sosyal tesisler, sağlık gibi konularda yeterli haklara sahip olmadıklarını ve bu konuların düzeltilmesi gerektiğini söylüyordu.

Ancak 19 Nisan tarihinde E. Binbaşı Nuray Müldür bir itiraz mektubu yazdı. Bir subay olarak anlatılanları her nedense üzerine alındı ve astsubayların belirttiği hususlara cevap vermeye çalıştı.

Ardından 26 Nisan tarihinde sözü tekrar astsubaylar aldı ve onlar da E. Binbaşı Nuray Müldür’ün iddialarına cevap verdi.

Bu tartışma süreceğe benziyor. İyi de kim haklı? Tarafsız bir gözle bunu anlamaya çalışalım.

En başta şunu belirtelim, astsubayların özlük haklarını vermek yasamanın görevidir, subayların değil. Subayların suçu değildir bazı hakların verilmemesi. Bu anlamda E. Binbaşı Müldür’ün anlatılanları üzerine alınması yanlıştır. Astsubayların ortaya koyduğu her iddianın yanlış olduğunu ispatlamaya çalışmasını anlamak pek mümkün değil.

FAZLA MESAİ KONUSU

Astsubaylar, ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar, fazla mesai ücreti alamadıklarını söylüyor. Müldür ise subaylarında alamadığını söyleyerek bu yakınmadan subayların suçlandığı anlamını çıkarıyor.

Oysa fazla mesai ücreti hem astsubayların, hem subayların sorunu. Sağlık Bakanlığı personeli bunu alırken TSK personeli alamıyorsa bu eşitsizliktir. Konu astsubayların sorunları olduğu için de özne olarak astsubaylar kullanılmıştır. Bizim anladığımız bu.

İŞLERİ KİM YAPIYOR KONUSU

Astsubaylar, grev yelpazelerinin genişliğine ve buna rağmen hak ettikleri muameleyi görmediklerine vurgu yapmıştı. Müldür ise bunun doğru olmadığını, eğer doğruysa Silivri ve Hasdal’da neden subayların tutuklu olduğunu yazarak cevap vermişti. “Teğmen Mehmet Ali Çelebilere haksızlık olmuyor mu” diye de sormuştu.

Öncelikle şunu belirtelim: Delilleri bir çok yönden tartışmalı olan ve uygulanış biçimiyle vicdanları sızlatan bir yargılama sürecini böyle bir tartışmaya dahil etmek son derece yakışıksız. Ama belirtmek gerek, Silivri ve Hasdal’da yargılananlar komuta kademesidir, astsubaylar ise icra kademesini temsil ederler. Kaldı ki, oradaki yargılamalara her TSK mensubunun, rütbesi ne olursa olsun makul gözle bakması pek olası değildir.

Sorunun özüne gelirsek, evet astsubaylar icra kademesidir. Bu nedenle her yerdediler.

KİM DAHA ÇOK ŞEHİT VERDİ

Ne kadar saçma bir soru! Astsubaylar en çok şehit astsubaylardan derken, Müldür şehit subayların da olduğunu sert bir dille anlatıyordu. Anlamsız bir tartışma.

Astsubayların daha çok şehit vermesi normaldir çünkü sayıları subaylardan kat ve kat fazladır. Bunun tartışması yapılır mı?

Binbaşı şehit olduğunda, astsubay üzülmüyor mu? Ya da aksi durumda Binbaşı ağlamıyor mu?

Oransal bakımdan hangi meslek grubunun fazla şehit verdiğinin bilinmesi ancak istatistiki bir konudur. Hepsi o kadar. Bunu tartışmayı iki gruba da yakıştıramadık.

EŞLER VE ÇOCUKLAR KONUSU

Astsubaylar, eşler ve çocuklar arasında da tıpkı kışladaki gibi rütbe farkları olduğunu söylüyordu. Müldür ise bunun normal olduğunu, hatta bir banka müdürünün eşi ile çalışanlar arasında bile bu ayrımın olduğunu söylüyordu. Şaşırdım.

Nasıl yani? Orduda feodalite ya da Osmanlı aristokrasisi var?

Öncelikle belirtelim, hiçbir bankada böyle bir şey olamaz, olmamalıdır. Bu nasıl bir mantıktır?

Rütbeleri eşler ya da çocuklar taşımaz, taşıyamaz. Subay ve astsubaylar omuz omuza savaşıp şehit olan insanlardır, birbirinden ayrı feodal sınıflar değildir.

Müldür, kreşteki çocuğunun, sırf kendisi subay olduğu için bir astsubay eşi tarafından hırpalandığını da örnek veriyor. Örneğe bakarsanız, Hindistan’dakinden daha beter bir kastlaşma, üstelik kastlar arasında da husumet var. Hal böyle ise ordumuzun düşmana ne ihtiyacı var?

Herkes birbirinin düşmanı gibi davranıyor mu gerçekten?

Bunun doğru olmadığını, genele mal edilemeyeceğini düşünmek istiyorum. Çünkü ben bu orduya güvenmek istiyorum.

Türkiye’de zorunlu askeriliğin en büyük toplumsal kazancı, toplumun bütün fertlerinin eşit olduğu fiili bir dünya yaratmış olmasıdır. Böyle bir dünyada eşler ya da çocuklar çeşitli nedenlerle ayrışmışsa çok yazık.

Bu, orduyu içten kemiren bir hastalığa dönüşmeden giderilmelidir.

LOJMAN VE ORDUEVİ KONUSU

Astsubaylar lojman ve orduevlerinin yetersiz olduğunu söylerken, Müldür buna da cevap vererek durumun subaylar için de aynı olduğunu söyledi.

Lojman dağılım oranı şöyle: subaylar %55, astsubaylar %40, sivil memur ve uzman çavuşlar ise %5. Lojman sayısı genel olarak yetersiz olmakla beraber oranlardaki farkı anlamak için subay-astsubay sayısını bilmek gerekiyor. Genelkurmay Başkanlığı’nın 21 Kasım 2011’de yayınladığı sayılar şöyle:

Subay: 39.975
Astsubay: 95.824
Sivil Memur/İşçi: 53.424
Uzman Personel toplamı: 201.379

Bu sayılara bakında en büyük haksızlığın Uzman er ve erbaşlara yapıldığını söylemek mümkün. Subaylar 39.975 mevcutla toplam lojmanların %55’ini alırken, astsubaylar bunun iki katından fazla olan 97.825 kişi ile %40’ını alıyor. Uzmanlar ise 201 binden fazla olmasına rağmen%5 bile değiller.

Yani, bu haksızlık. Oranlar sayıya göre yeniden belirlenmelidir. Dışarıda kalan personele de kira yardımı yapılmalıdır ama sözde değil özde… Yani 100 TL kira yardımı yapmak ile yapmamak arasında ne yazık ki bu sorunu çözecek nitelikte bir fark yok.
Orduevleri de aynı şekilde olmalıdır. Başka türlü olmaz. Ya da ayrım bırakılacak, Subay ve Astsubay orduevleri birleştirilecektir ki, bu ayrışma son bulup kaynaşma olabilsin.

Bu yazı dizisinden öğrendiğim bir konu da yükseköğretim olanakları. Sahi astsubaylar, mastır dahi yapsalar 1. Derecenin 4. Kademesine düşemiyorlar mı? Yahu bu ne büyük ayrımcılık! Neden? Kanları kırmızı değil mi? Subaylara sağlanan yüksek lisans ve doktora eğitimi olanaklarının sağlanmaması da garip. O neden? Okumuş astsubay istenmiyor mu?

Daha sorun çok ama bizim yerimiz yok. Bir de bizim uzmanlık alanımız değil.

Ancak buna rağmen bir şeyin farkında vardım ki, astsubayların feryatları gerçekten duyulmalı. Üzerinde çalışılmalı ve düzeltilmeli.

Subay-astsubay ayrımı konusunda ise hayal kırıklığına uğradım. Bizim ordumuzun yek vücut ve demirden bir yumruk olmasını, mensuplarının öz kardeşler olmasını engelleyen bütün ayrımlar ortadan kaldırılmalıdır. Hiyerarşi olmak zorundadır ama anlatılanlar hiyerarşi değil, apaçık feodal ayrılıklardır.

Maaş, OYAK, hastaneler gibi konular bu ayrışma ortadan kaldırıldıkça çok daha kolay çözülecektir.

Ey yetkililer, duyun bu insanların sesini. Bizim güvenecek başka ordumuz yok.

E. Binbaşı Nuray Müldür’ün bakış açısının sadece kendini bağladığını, subayların geneline mal edilemeyeceğini düşünüyorum. Daha doğrusu öyle olduğunu umuyorum. Eğer değilse düşmana ne hacet!

Son söz: Ordu milletindir. Ordu mensupları da milletin birer parçası. Bunu hiç kimse unutmamalıdır.

Mehmet Yiğittürk
Odatv.com

Ögeyi Oylayın
(70 oy)
EMEKLİ ASSUBAYLAR

Son ekleyen EMEKLİ ASSUBAYLAR