Saatçi dükkanları çarşılarda en güzel yeri süslerler. Bazı saatler pahalılığıyla, bazıları ise görünümüyle göz doldurur. Eskiden evlerimizde tahta çerçeveli, ve cam bir dolap içinde altta sallanan sarkaçı, değişik sesler çıkaran metal çubuklarıyla duvar saatleri olurdu. Şu an duvarlarımızda duran çoğu promosyon saatlerden çok farklıydı bu saatler. En güzelleri de, saat başlarında içinden kuş çıkan guguklu saatlerdi. Bellirli zamanlarda çıkan bu kuş, sakin ve sessiz evlerin bir yörüngede, bir döngüde olduğunu anlatırdı bize. İlk aldığımız zamanlardaki ilgimiz, yerini sessiz bir içten rakam saymaya bırakırdı. Kaç defa çalacaksa ona göre yapılacak işler planlanır, namaz vakti ise akabinde ninemin gözleri yelkovanı sık sık takip eder, gece uyku vakti ise geciktiğimizi anlar ve yatakta uyuyabilmek için gözlerimizi sıkardık. Ninemin tespih çekme transını dahi guguklu saatin sesi bozar, tarhanasını yapma emrini verirdi. Evlerin zenginliğinin göstergesi ve gitgide bizi düzene sokarak yöneten guguklu saatin esiri olurduk. Pencereden dışarı baktığımızda yağan kar ve yağmur hayatın tekdüzeliğindeki yegane sıra dışılık gibi görünür, insanı öyle bir çaysatır öyle bir sevindirirdi ki, bakarken dalar giderdik, sıladan gelen sıcak bir mektup gibi…
Şimdi düşünüyorum da, nostaljinin tekdüzeliği ve yeknesaklığı bırak orada kalsın. Onu yaşadık ve bitti. Biz yine insanoğlunun yapması gerekeni, istemesi gerekeni istiyoruz. Bizi diğer canlılardan ayıran da zaten tekdüzeliğe karşı duruşumuz ve yenilik yapma isteğimiz…
Önümüzdeki hafta milletvekili seçimleri olacak. Herkes sakin, sorumluluk bilinci takılı yüz ifadesiyle sıraya girecek oylarını verecek. Ancak bir şeyler farklı olabilir. Belki bu kez gidip oylarını verenler son kez merakla seçim sonucunu bekleyecekler. Son bir heyecan, son bir özgüven, son bir muhalefet, son bir cezalandırıcı, son bir ödüllendirici olmanın yetkisini ve gururunu takınarak oylarını kullanacaklar.
Sanırım demokrasilerde en büyük tehlike muhalefetsizlik. Sanırım muhalefetsiz bir iktidar halkın heyecanlarını bile çalar. Sanırım bir gün hesap verme korkusunu hissedenler güçlerini pekiştirmek isterken halkı etkisizleştirmek isterler. Tıpkı bizim “Guguklu Saat”e bakarak geçirdiğimiz gençliğimiz gibi. Tıpkı 12 Eylül sonrası gibi… Tıpkı 12 Haziran’dan sonra yaşanabilecekler gibi… Ha dikta olmuş, ha dediğim dedik öttürdüğüm düdük diyerek aldığı çoğunluk oyunu, halkın tümüne bir kabulleniş dikte etmeye kalkan radikaller olmuş ne fark eder…
Saygılarımla…