Dolar 34,7784
Euro 36,7823
Altın 2.946,32
BİST 10.081,00
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 9°C
Az Bulutlu
Ankara
9°C
Az Bulutlu
Cts 11°C
Paz 14°C
Pts 15°C
Sal 11°C

DÜNYADA ASSUBAYLIĞIN TARİHSEL GELİŞİMİ

"Yazarların yazıları kendi düşünce ve sorumluluklarını taşır"
01/05/2012 8:53 PM
18

assubayligin-tarihsel-gelisimi

TARİH

OLAY

M.Ö.2000-1200 Hitit Ordusu’nun sınırlardaki garnizon kentlerinde oturan ve daimi olarak profesyonel askerlik yapan, bugünkü karşılığı bir tür assubaylık denebilecek askeri bir pozisyonun kuruluşu gerçekleşti. Ayrıca, savaş zamanı seferber ettiği ana ordusunda da çeşitli askeri rütbeler kullanılmaktaydı.
M.Ö. 800-700

Assubaylığın tarihsel gelişimi açısından Homeros’un İlyada Destanı’ndaki anlatımları oldukça önemlidir. Troya (Truva) Savaşı’nın anlatıldığı bu destandaki şu çarpıcı dizeler assubaylık mesleğinin tarihsel kökeni için sağlam bir dayanaktır:

Bir önder kumanda ediyordu her sıraya,
erler de yürüyordu sessiz soluksuz.
Diyemezdin arkalarında koca bir ordu var,
şu insanların göğsünde ses var diyemezdin.
Önderlerin ardından yürüyorlardı usulcana,
sıralar içinde ışıl ışıl parlıyordu silahları.”
(Çeviri: Azra Erhat-A.Kadir)

M.Ö. 500

Roma Krallığı’nda ilk Assubay yapılanmaları görüldü. Decurion (onbaşı) lar birliklere kumanda eden en kıdemsiz subaylardı. Assubay yapısı yüzbaşı rütbesine değin uzanmaktaydı.  Ordunun belkemiğini oluşturan yüzbaşıların da bu dönem için assubay olarak değerlendirildiği sıkça görülür. Fakat bu yapı profesyonel değildi. Roma lejyonları M.Ö. 107 yılındaki Marian Reformları’na kadar sabit kuvvetler olarak değil, ihtiyaç duyulduğunda oluşturulup daha sonra dağıtılan birlikler şeklinde görev yapmaktaydılar.

M.Ö. 209

hun-ordusuBüyük Hun İmparatorluğu’nun kurucusu Teoman’ın oğlu Mete Han tarafından, bugünkü modern orduların düzenini teşkil eden; onluk, yüzlük sistem de denilen düzenli ordu sistemi kurulmuş ve uygulanmıştır. Bu sistemle onbaşı, elli başı, yüzbaşı, binbaşı gibi askeri terimler oluşmuş ve halen günümüzde de orduların temel düzeni olarak kullanılmaya devam etmektedir. Türk Askeri Yapısında kullanılmaya başlanılan “Çavuşluk” yapısının temeli bu dönemde atılmış ve yeni kurulan her Türk devletine ve hatta başka devletlere de geçişi sağlanmıştır.

M.Ö. 107-30

tesserariusRoma Cumhuriyeti’nde, Gaius Marius M.Ö. 2. yüzyıl sonlarına doğru geçici olarak oluşturulan lejyonları reforme etti ve en alt sınıflardan topladığı askerlerle oluşturduğu profesyonel lejyonlar ile Roma’nın, hem güçlü bir orduya hem de işsiz yurttaşları için iş olanağına kavuşmasını sağladı. Geç Cumhuriyet ve Erken İmparatorluk döneminde lejyonlar sık sık Marian Lejyonları olarak adlandırılırdı. Bu yapılanmada Decanus (8 askerden oluşan manganın komutanı) ve decurion’dan başlayan bir assubay yapılanmasından söz edilebilir. Genel anlamıyla, Optio, Duplicarius, Decurion, Tesserarius, Decanus, Cornicen, Signifer birer assubay mevki ve rütbesi görünümündedir. Bunun yanında, günümüz modern anlayışında Yüzbaşı, Üsteğmen, Teğmen ya da Asteğmen rütbelerine karşılık gelen Centurion (Yzb.), Primus Pilus (Ütğm.), Centurion Pilus Prior (Tğm.) ve Primus Ordo (Astğm.-Tğm.) rütbeleri de o dönem yapılanmasında yine birer orta-ast subay kavramı içinde yer almaktadır. Gerçek anlamda subay rütbeleri Centurion’dan (Yzb.)sonra başlamaktadır. Lejyonlar, Roma Cumhuriyeti ve Roma İmparatorluğu boyunca göstermiş oldukları olağanüstü başarıdan ötürü, antik dönem boyunca uzun süre askeri kabiliyet ve etkinliğin modeli olarak gösterilmişlerdir.

13. Yüzyıl

İngiliz Kraliyet Donanmasında ilk kez “Gedikli Zabit” yapılanması uygulamaya konmuştur. (Gedikli Zabitler, tanım olarak subaylar içinde yer almalarına rağmen, uygulamada Assubaylığın bir tür devamı ve parçası gibi görülmektedirler. Hemen hemen tüm dünya ordularında bu kural geçerlidir.) Bu usta denizciler böylece ilk gedikli sınıfını oluşturdular ve gedikli zabitan ile deniz assubaylığının ilk nüvesi oldular. Zaman zaman “Boat Mates”, bazen “Boswans Mates” olarak anıldılar. Tecrübe ve özgüvenleri ile zamanla vazgeçilmez oldular ve daha sonra “Royal Warrant” (Kraliyet Gedikli Zabitanı) olarak ödüllendirildiler.

13. Yüzyıl

Bu dönemden itibaren özellikle donanmada personel hep iki kategoriye ayrılmıştır: Subaylar ve denizciler. İngiliz soyluları çeşitli unvanlarıyla birlikte donanmada subay olmuşlar, asil olmayan halk çocukları ise gedikli zabit, assubay ve denizci er olarak hizmette bulunmuşlardır. Denizci tabiriyle niteleyeceğimiz assubaylar ve denizci erler uzun yıllar boyunca çok zor şartlar altında yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Hatta bu nedenledir ki, pek çok devrimci isyana da öncülük yapmışlardır. Temelinde İngiliz sınıfçılığının yattığı bu sınıfçı uygulama halen pek çok ülkede devam etmektedir. Modern ülkeler bir şekilde ordu ve donanmasından bu sınıfçı sistemi atmayı başarırken, kendini ve demokrasisini geliştirememiş ülkeler ki buna Türkiye de dâhil, hala bu Ortaçağ ürünü kast sistemini uygulamaya devam etmektedir.

1445

Fransa Kralı Charles VII tarafından kurulan düzenli ordularda, şimdiki Assubay tanımlamasına ve rütbelerine rastlayabiliriz. Bu dönemde assubaylar orduda “onbaşı” veya “mızraklı onbaşı” rütbeleriyle başlayan bir hiyerarşide yer almışlardır. Charles VII; Orduda yeni bir yapılanmaya gider, yeni bir Ordu Yönetmeliği çıkartır. Bu yönetmelikle, ilk kez modern anlamda Assubay olarak nitelendirilebilecek rütbe ve kavramlar Fransız Ordusunda yer alır.

1469-1527

Niccola Machiavelli (Makyavel) ulus devlet kavramını ve buna bağlı olarak ulusal orduyu gündeme getirdi. Fransa ve Prusya ordusu değişen çağa ve teknolojiye uygun yapılanmalara öncülük etti. Alınıp satılan ordu unvanları yerine daimi ve ücretli ordular gündeme geldi. Prens (Hükümdar) adlı kitabında “Bir devletin sağlam temellerini iyi yasalar ve iyi bir ordu oluşturur; iyi orduların olmadığı yerde iyi yasalar da olmaz” vurgusu yaptı. Bu yüzden, Makyevel, Modern Orduların babası da sayılır.

1643-1715    Fransa’da, Louis XIV kendi döneminde, aristokratların muhalefetine rağmen, ordudaki başıbozukluğu yok etmek ve orduyu gerçek anlamda bir disiplin altına sokmak amacıyla yeni düzenlemeler yapar. Bu düzenlemelerin mimarı ise Michel Le Tellier (1641-1691) olur. Bu düzenlemelerin en dikkat çekici tarafı, özellikle subay ve assubayların geleceğin yöneticileri olarak, gerektiği şekilde eğitilmeleri için özel eğitimler veren okullar (Harp Okulları) açılmasıdır.

1775

Amerikan Kıta Ordusu Kuruldu. Bu ordudaki Assubay yapılanması İngiliz, Fransız ve Prusya Ordu yapısını kendisine göre harmanlayıp özümseyerek oluşturulmuştur. Kendi milli değerlerine özgü bir organizasyonla, ordusunda Assubay yapılanmasına işlerlik kazandırmıştır.

1804-1815

Fransa’da Napolyon tarafından yeni ordu düzenlemesi yapıldı. Napolyon’un ordularını kurmasını sağlayan 23 Ağustos 1793 Konvansiyonunun kabul ettiği “levee en masse ” yani zorunlu askerlik kanunu ile ulusal ordu tam anlamıyla ortaya çıkmış oluyordu. Napolyon Ordusu kazanmış olduğu zaferlerin yanında daha pek çok özelliğiyle de dünya ordularına örnek olma vasfını hala taşıyor. Bu yapılanmada da etkili bir Assubay oluşumu ve bunun yanında dikey yükselme söz konusudur. Ülke içindeki sınıfsal farklılıkların yarattığı engellerin kaldırılması açısından yapılan assubaylık düzenlemeleri, henüz diğer rakip ülkelerce bilinmeyen bir yapıydı ve olağanüstü başarılıydı. Bu sarsıcı düzenlemeler esnasında, yıllardır assubay olan çavuşlardan bazıları çok kısa sürede generalliğe yükselmişlerdi. Bunların içinden gerçekten başarılı ve iyi olanlar vardı (Masenna). Fakat daha da şaşırtıcı olan şey, rütbeleri farklı olan soylu subayların bile hızlı terfi sisteminden etkilenerek, bu soylu rütbelerini bir yana bırakmaları ve bu dönemde yeniden askere yazılıp sıfırdan başlamayı göze almalarıdır (Lasalle).

1821-1881

Büyük Rus yazarı Dostoyevski. Suç ve Ceza’nın, Budala’nın, Kumarbaz’ın, Karamazov Kardeşler’in ve daha nice eşsiz romanların yazarı! 1844 yılında Rus Ordusundan ayrılana kadar assubay ve subay olarak görev yaptı. Hayatının sonraki döneminde devlet aleyhine bir komploya karıştığı iddiasıyla askeri mahkeme tarafından idama mahkûm edildi. Tam kurşuna dizilmek üzereyken affedildi ve sürgüne gönderildi. Tüm askeri rütbeleri geri alındı. 1854 yılının 2 Mart’ında er olarak 7. Sibirya Alayı’na gönderildi. Burada beş yıl görev yapmak zorunda kaldı. Er olarak başladığı askeri kariyerinde yine önce assubaylığa, ardından da subaylığa terfi etmeyi başardı. 1859 yılında ordudan terhis edildi ve yeniden yazarlık günlerine dönüp birbirinden güzel eserler vermeyi sürdürdü.28 Ocak 1881’de ciğer kanaması sonucu vefat etti. 31 Ocak günü yapılan cenaze töreninde büyük yazarı ebediyete uğurlamak için tam otuz bin kişi bir araya gelmişti.

1857

Helmuth Von Moltke, Harp Bakanı Roon ile birlikte Prusya Ordusunda değişiklikler ve düzenlemeler yapar. Bu düzenlemeler iki temele dayanır ve başarılı olur. Birinci temel; sağlam ilk ve orta öğretim görmüş gençlerin kapsamlı bir teorik ve uygulamalı askeri eğitim-öğrenim görerek yetişen subaylar olması ve bu subayların hem askeri hem de politik görevleri üstlenebilecek düzeye ulaşabilmesidir. İkinci temel dayanak ise, branşlarında çok iyi yetişmiş Assubaylar olup, özellikle teknik ve uygulamalı konulardaki tecrübe ve bilgileri sayesinde muharebe ve eğitimlerde ordunun asıl yükünü taşımalarıdır.

3 Nisan 1890

21 Sayılı Ceride-i Bahriye’de çıkan Şura’yı Bahriye Nizamnamesiyle Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde de “Deniz Gedikli Sınıfı” resmen kuruldu. Bu nizamname, modern anlamda Assubaylığın resmi olarak Osmanlı ve Türk bahriyesinde ile ordusunda ilk kez bir mesleki sınıf adıyla yer alışı açısından önemlidir. Bu nizamnameye göre 15 Nisan 1890 tarihinden itibaren “Deniz Gedikli Sınıfı” resmi olarak kurulmuştur.(Donanmayı Hümayûnu Cenabı Mülûkâneye Alınacak Sıbyan Efradına ve Bunlardan Yetiştirilecek Gediklilere Dair Nizamname)

27.Haz.-8.Tem.1905

potemkinzirhlisi27077Potemkin Zırhlısı Denizci İsyanı (1905 Rus Devrimi): Rus Çarlık Donanmasının Karadeniz Filosu gemilerinden Potemkin Zırhlısı’nda devrim amacıyla çıkan denizci isyanı. Rusya 1917 yılında Komünizme geçtiğinde, bu isyanı gerçekleştirenler devrimin sembolü haline geldi. Ayrıca, Sergei Eisenstein tarafından isyan film haline getirildi. Bu film bugün hala dünyanın en iyi on filmi arasında kabul edilmektedir. Denizciler, kendilerini hakir gören ve köle muamelesi yapan, zalimlikte sınır tanımayan subaylarına karşı isyan ederler. İsyanın görünen sebebi denizcilere yemekte kurtlu et çıkarılmasıdır. İsyanı başlatanlardan Assubay Vakulinchuk, daha ilk başlarda öldürülür. Fakat Astsubay Matyushenko, sonuna kadar direnir. İşçi ve köylü kitleleri ile birleşip büyük devrimi gerçekleştirmek amacındadır. İsyana başka gemiler de katılır. Odessa halkı ile bütünleşen Potemkin Zırhlısı personeli büyük eylemler gerçekleştirir. Fakat Çarın güçleri, Odessa’da Richiliu Merdivenlerinde tam bir katliam yaparlar. Şehri bombalamakta tereddüt eden isyancılar bunun bedelini ağır öderler, her şey tersine dönmeye başlar. Filonun diğer gemileri isyanı bastırmak için geldiğinde, diğer gemi mürettebatı, kendi arkadaşlarına ateş açmayı reddeder. Buna karşın isyana katılan diğer birkaç gemi, isyandan vazgeçer ve teslim olur. Potemkin yalnız başına kalır. Karadeniz’de bir kovalamaca başlar. Yakıt ve erzak sorununu çözemeyen Potemkin isyancıları, o dönem tarafsız olarak kabul gören Romanya’nın Köstence Limanı’nda Romanya yetkililerine teslim olurlar. 1905 Devrimi aslında bir tarlaya hasat için ekilen tohum işlevi görmekteydi. Yarım yamalak bir devrim niteliği taşıyordu ama geleceğin Bolşevik Devrimi’nin altyapısını sağlam temeller üzerine oturtuyordu. İşçiler, köylüler ve askerler haklarını aramayı, isyan etmeyi ve en önemlisi birlikte hareket etmeyi öğrenmişlerdi. Birlikte hareket ettikleri takdirde, öyle kolay kolay yıkılmayacaklarını görmüşlerdi. Hak ve eşitlik adına kazanımlara ulaşabileceklerini ve katı çar yönetimini silkeleyebileceklerini fark etmişlerdi. Şair Nazım Hikmet’in Donanma Davası’nda da bu Potemkin Zırhlısı Olayı’nın korkusu vardır.

13 Nisan 1909

Osmanlı’da 31 Mart Ayaklanması. Bu ayaklanma küçük rütbeli subayların başlattığı bir ayaklanma olduğundan “Çavuşların İsyanı” olarak da anılmaktadır. Her ne kadar gerici bir isyan olarak tanımlansa da karmaşık ve çok yönlü bir isyandır. Belki de Assubayların yapacağı darbe ve isyanların hep gerici olacağı endişesiyle, bu süreçten itibaren küçük rütbeli subaylara bakış değişmiş ve her dönemde tenzili rütbeye uğratılmaya başlanmıştır. Yani “darbeyi çavuş yaparsa gerici yapar, kurmay subay ve generaller yaparsa ilerici yapar” yargısı oluşmuştur. Üstelik bu isyanda pek çok kesimin parmağı olması da dikkat çekicidir. Belki de en masumane istek, küçük rütbeli subaylarınkidir.

29 Eki – 7 Kas 1918

Kiel Denizci İsyanı, Alman Kasım Devrimi ve Spartakist Ayaklanma: İlk olarak Wilhelmshaven’de başladı ve sonra Kiel’e uzandı. I. Dünya Savaşı sonunda Alman Donanma Komutanlığı, Ordunun şerefini kurtarmak amacıyla, İngilizlere karşı son bir saldırı yapmak düşüncesindedir. Fakat denizciler artık savaştan bıkkındır. Bunca çabalarının hezimetle son bulması onların moralini bozmuş ve komuta kademesine olan güvenlerini sarsmıştır. Şimdi Amiralleri, şerefsiz olduğunu düşündükleri bir barış yerine, onları şerefli ama nafile bir ölüme göndermek istemektedir. Barış isteyen ve bir an önce evine dönmeyi arzulayan denizciler, bu anlamsız emre uymayı reddederler. Ayrıca gemileri de kullanılamaz, seyir yapamaz duruma getirirler. SMS Thüringen ve SMS Helgoland gemilerinin öncülük ettiği bu isyan hareketi nedeniyle yüzlerce denizci tutuklanır. Bir olay çıkar korkusuyla İngilizlere saldırıdan vazgeçilir ve Kiel’e dönülür. Kiel’de tutuklananların serbest bırakılması için bu kez büyük çaplı bir hareket başlar. Eyleme işçiler de katılır. Liderliğini denizci (assubay olarak değerlendirilebilecek bir torpidocu uzman personel)Karl Artelt ve tersane işçisi Lothar Popp’un yaptığı isyan kısa sürede diğer şehirlere de yayılır. Siyasi bir hareket olan Spartakist grup tarafından sahiplenilir. Stuttgart, Münich derken Kasım 1919’a gelindiğinde en sonunda Berlin bile ayaklanır ve olaylar tam bir ihtilala dönüşür. Kentleri işçi ve asker konseyleri yönetmeye başlar. Alman İmparatoru tahttan feragat etmek zorunda kalır. Alman Cumhuriyeti ilan edilir. Ardından 1919 başlarında Berlin’de Spartakist Ayaklanma baş gösterir. Spartakistlerin amacı ülkeye komünist bir düzen getirmek ve proleterya egemenliğini tesis etmektir. Fakat isyan çok acı bir şekilde bastırılır. Ortalık yatışıp ülkeye barış geldiğinde, Spartakist Hareketin liderleri, efsane karakterler olan Rosa Luxembourg, Karl Liebknecht ve Kurt Eisner vahşi bir şekilde acımasızca öldürülür. Bu isyan hareketine Almanya’da bulunan Türklerden de katılım olur ki, bunlardan birisi Nazım Hikmet’i Komünizm yönünde etkileyen isimlerdendir.

28 Şub-18 Mar 1921

Sovyet Rusya’da Komünist Rejime Karşı Yapılan Kronstadt Denizcileri İsyanı: Kronstadt’lı denizcilerin ve 14.000 işçinin komünist rejime karşı yaptığı isyan hareketi. Bu isyanın ele başıları deniz gediklileri, işçiler ve denizci erlerden oluşuyordu. Subay ve general/amiraller bu hareketten uzak durdular. Ülke yönetiminin komünist parti tekelinde olmaması gerektiğini, her bir sovyetin yönetimsel yetkileri olmasını savunuyorlardı. Savaş Komünizmine karşı çıkıyorlardı. Rus Savaş gemisi “Petropavlovsk”un idari assubayı (Kıdemli Kâtip) Stepan Maksimovich Petrichenko (1892-1947) isyan hareketinin lideriydi. İsyan Kotlin Adası’nda Baltık Filosu’na bağlı bir deniz üssü olan Kronstadt Üssü’nde (Finlandiya Körfezi’nde) başlatıldı. Fakat sert bir şekilde bastırıldı. İsyancılar, hareketin ana kıtayı da etkileyeceğini düşünüyorlardı ama Rusya ana kıtası isyana katılmadı. İsyanın lider kadrosu Finlandiya’ya kaçtı. Bu isyanın bir diğer önemi de, bastırılması esnasında Türkiye Cumhuriyeti’nin Ali Fuat Cebesoy aracılığıyla Sovyet Rusya’ya destek vermesi, özellikle isyanın bastırılmasında Tatar güçlerinin ikna edilmesi ve kullanılmasına aracılık etmesidir. Kronstadt Denizcileri 1905 Devrim sürecinde, 1917 Şubat ve Ekim Devrimi’nde hep başroldeydiler. Troçki, onlar için “Devrimin gururu ve şerefidir” sözünü kullanmıştır. İsyan sürecinde acımasız oluşlarıyla da ünlüdürler.

1-8 Eylül 1931

150px-Manuel AsticaŞili’de Donanma İsyanı: 1929 Büyük Buhranının etkisiyle Şili zor bir ekonomik dönem yaşamaktadır. Bu kapsamda tüm kamu çalışanlarının maaşları %30 düşürülecektir. Zaten zor şartlarda yaşayan donanma personeli bir tatbikat için ülkenin kuzeyine intikal etmiştir. Subaylar ve denizciler (assubay ve erler) arasında muhteşem bir sınıfsal fark yaratılmıştır. Ücret uçurumu vardır. Kıt kanaat geçinebilen denizciler zor şartlar altında görev yapmaktadır. Hükümetin bu kararını duyunca, önce donanma olarak eylem yapma taleplerini komuta katına bildirirler. Komuta katı razı olmayınca da filodaki gemileri ele geçirirler ve subayları göz hapsine alırlar. İsyana diğer donanma üsleri ve bir de hava üssü katılır. Hükümet, deniz kuvvetleri komutanlarının kendi personeli ile uzlaşmasına izin vermez ve güç kullanmaya karar verir. Kısa sürede pek çok yerdeki isyan bastırılır fakat Assubay Manuel Astica liderliğindeki filo gemileri hâlâ direnmektedir. Sonunda hava kuvvetlerinin uçakları gemilere saldırı gerçekleştirir. Fakat bu saldırı başarısızlıkla sonuçlanır. Üstelik beş uçak gemiler tarafından vurulur. İsyanın ateşli günlerinde denizciler, kendi haklarının ötesinde siyasi ve sosyal içerikli bir de manifesto ilan ederler. Şili halkından ve medyasından bekledikleri desteği bulamayınca direnmekten vazgeçip teslim olurlar. Buna karşın hiçbir eylemci idam edilmez. Hatta bir yıl sonra, rejim olarak sosyalizme geçilince, Astica haricindeki isyancılar serbest bırakılır. Gemisine komuta edemeyen pek çok subayın ordudan ayrılışı yapılır. Komutanlığı elinden alınır. Assubay Manuel Astica da bir süre sonra tüm hakları verilerek emekliliğe sevk edilir.

Haziran 1938

nazımhikmetTürkiye’de, Şair Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Hikmet Kıvılcımlı ve Kerim Korcan ile bir avuç deniz assubayı “Donanma Davası” olarak bilinen dava nedeniyle tutuklandı. Nazım Hikmet ve arkadaşlarının suçları Donanma’daki assubaylara kitap okutmak ve henüz icat edilmemiş bir suç olan “Komünizm” propagandası yapmaktı. Söz konusu kitapların çoğu, bugün dünya klasikleri diyebileceğimiz eserlerden oluşuyordu ve hiç biri yasak yayın değildi. Komünizm propagandası suçu, yargılanma sürecinde ancak yasalara girdi. Türk Ceza Yasası’ndaki 141-142. maddeler, 16 Temmuz 1938 gün ve 3531 sayılı yasayla değişikliğe uğratılarak, yalnız eylemi değil, düşünce açıklamayı da cezalandırır hale getirildiler. Nazım Hikmet, Erkin gemisinde sintineye kapatıldı. Ondan önce tutuklanan Kemal Tahir grubu ve deniz assubayları ilk önce Yavuz Zırhlısı sintinelerine, yer kalmayınca da Erkin Gemisi sintinelerine hapsedildiler. 10 Ağustos 1938 tarihinde Erkin Gemisinde başlayan mahkeme, 29 Ağustos 1938’de karara bağlandı ve ağır cezalarla sonuçlandı. Kemal Tahir’in assubay kardeşi (Nuri Tahir) ve sanık diğer assubaylar da paylarına düşen cezaları aldılar. Bu davada ilk kez yüzer-gezer mahkeme olarak kullanılan Erkin Gemisi de bu özelliğiyle Zulüm Mahkemesi olarak tarihe geçti.

9 Aralık 1949

Bütün dünya devletleri tarafından imzalanarak yürürlüğe giren Cenevre Sözleşmesi bugünkü harp hukukunun temellerini oluşturmaktadır. Harp esirlerine yapılacak muameleye ilişkin Üçüncü Cenevre Sözleşmesi assubaylar açısından yeniden gözden geçirilmesi gereken hükümler içermektedir. Bu sözleşmede harp esirleri tarif edilmiş ve bu esirlere rütbe ve konumlarına göre nasıl davranılacağı karara bağlanmış, sadece iki tip sınıflandırma yapılmış, subaylar ve diğerleri şeklinde bir ayrıma gidilmiştir. Harp Esirlerine Yapılacak Muamele ile İlgili Cenevre Sözleşmesi’nin 60.ıncı maddesinde tam bir rütbe kategorisi çizilmekte ve harp esirlerine ödenecek maaş belirtilmektedir. Bu maddeye dayanarak, Gedikli Subaylara (WarrantOfficer) subay tanımı içinde yer verilmektedir. Bu sözleşme incelenmeli ve en azından Kıdemli Assubayların meslek tecrübe ve deneyimlerine saygı duyulmalı, onların, bu sözleşmede yer alan harp esirleri kategorisi değiştirilmelidir. Yani, assubaylar ya da en azından kıdemli assubaylar da subaylar gibi farklı bir muameleye tabi tutulmalıdır. Ayrıca, orada geçen tanım her ne kadar harp esirlerini bağlıyor olsa da, uluslararası bir anlaşma olduğundan, devletlerin ordu kurgulanmalarına ve rütbe tanımlamalarına kadar etkili olma gerçeği vardır. Tüm dünya assubaylarının ortak hedefi bu sözleşmede assubaylarla ilgili konumlandırmayı değiştirmek olmalıdır.

1951/1952

Türkiye’de 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin yapılmasında ve Adnan Menderes’in idam edilmesinde etkin olan sözlerden birisinin: “Paşalar Saltanatını yıkacağım. Ben orduyu asteğmenlerle (yedek subaylarla) de idare ederim!” sözü olduğu çok sık konuşulur. Bu sözün kimi kez farklı aktarımına da tanık oluruz. “Ben orduyu asteğmenlerle ve assubaylarla da idare ederim” sözü de böyle bir farklı anlatımdır. Gerçi orduyu asteğmenlerle yönetmek demek zaten ordunun temel direği olan assubaylara çok güvenmek ve üst subayları atıl görmek demektir. Bu yüzden bu iki söylem birbirinden pek farklı olarak algılanamaz. Nihayetinde asıl vurgulanmak istenen, ordunun yükünü çekenlerin genç ve kıdemsiz subaylar ile assubaylar ve diğer astlar olduğu gerçeğidir. Olay, Üst subay ve generallerin, bu vatansever insanların alın teri ve emeğini sömürerek, konforlu yaşam rantına çevirmeleri hadisesidir. Adnan Menderes’in bu sözleri 1951 veya 1952 yılında ve Samsun’da söylediği iddia edilmektedir.

1960-1970

Çin Halk Cumhuriyeti, Ordusunda rütbe sistemini kaldırmayı denedi fakat başarısızlıkla sonuçlandı. Arnavutluk’ta da 1966 yılında ordudaki rütbe sistemi kaldırıldı. Orduyu, siyasi komiserlikler ve parti hücreleri vasıtasıyla doğrudan bulunduğu bölgelerdeki Halk Konseylerine bağlı hale getirdiler. Rütbeli ordu sistemi “yönetici kadrolarla asker kitlesi arasında sıkı ve yoldaşça ilişkilerin kurulmasını önlüyor, küçük-burjuva kibirliliğini ve gururunu körüklüyor, yaratıcı inisiyatifin gelişmesini köstekliyor ve böylece subayların ve generallerin kitlelerden kopma tehlikesini getiriyordu.” Nihayetinde Sosyalizm’de ordu çözülemeyen bir sorundu ve rütbeli ordu yapısı bazı zorunluluklardan dolayı kaldırılamıyordu.

16.May.-15.Haz.1970

Türkiye’de yürürlüğe girmesi beklenen yeni Personel Kanunu tasarısı nedeniyle hak kaybına uğrayan ve ayrıca yeni rütbe terfi sistemi aleyhlerine uygulamaya konan assubaylar ve eşleri ülke çapında büyük çaplı protesto eylemleri ve yürüyüşler gerçekleştirdiler. Gerçekleşen protesto eylemlerine kızan dönemin Hv. K. Komutanı Orgeneral Muhsin Batur (bir yıl sonra darbe gerçekleştiren bir cuntacı) birliklere bir emir yayınlayarak; Assubayları karıların arkasına saklanan Mao’nun askerleri gibi davranmakla itham eder. Bu söylem aslında Çin’de Nisan 1927’de yaşanan At Günü Olaylarını çağrıştırmakta ve General Batur’un tıpkı orada yaşandığı gibi assubay ve ailelerini katletme düşüncesini açığa vurmaktadır. Olaylar sonrasında pek çok assubayın ordu ile ilişkisi kesilir. Hapis cezaları uygulanır.

25 Kas. 1970

Türkiye’de ve birçok dünya ülkesinde gençlerin Çavuş ve Onbaşı işaretleri takmaları yasaklandı. İtalya’da ortaya çıkan ve bütün dünyada hızla yayılan, gençlerin kollarına assubay, çavuş ve onbaşı işaretleri takma modası İçişleri Bakanlığı’nca yasaklandı. Bu işaretlerin anarşizmi çağrıştırdığı düşünülüyordu.

9-20 Ocak 1975

Türkiye’de assubaylar ve eşleri bir kez daha eylem sürecindedir. 15105 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Kararname (23.12.1974 tarih ve 7/9207 sayılı Kararname) ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde uygulanacak yan ödeme ve tazminatlar belli olur. İş Güçlüğü ve İş Riski oranları yürürlüğe girer. Assubayların yan ödemeleri aşağı çekilir. Assubayların özlük ve sosyal haklarında büyük menfaat kayıpları oluşur. Bu hak ihlali üzerine orduda görevli tüm Astsubaylar harekete geçerek, bu durumu protesto ederler. Pek çok şehirde büyük yürüyüşler yapılır. Pasif direnişler uygulanır. Başkent Ankara’da yapılan etkili yürüyüşte astsubay eşleri toplum polisi tarafından coplanınca arbede çıkar. Hükümetin astsubay eylemini bastırmak için tam teçhizatlı bir birliği hazır bulundurması kötü niyetini açıkça ortaya çıkarır. Bu yürüyüş ve hak aramalara DİSK ve Dev-Genç gibi bazı Sivil Toplum Kuruluşları, Milletvekilleri, General ve Amiraller, Subaylar da destek verirler. 1975 Astsubay yürüyüşlerinden dolayı 5000 civarında Astsubay hapis cezası ve rütbe tenzil cezası alırlar. Ceza infazları birliklerde işlerin aksamaması için vardiya usulü ile uygulanır. İlgili kanun tekrar gözden geçirilip biraz makyajlandıktan sonra yürürlüğe konulur.

20 Şubat 1979

mfçakmakgemisiGölcük’te, Türk Donanmasına bağlı Mareşal Fevzi Çakmak (D-351) muhribinde 16.30 sularında meydana gelen yangın sonucu Asb. Çvş. Mehmet Kaya ile erlerden Mehmet Tekinler ve Ziya Karapınar yanarak şehit oldu. Yangına bakımda olan geminin mazot kazanına giden borulardan birinin alev almasının yol açtığı belirtildi. Olay esnasında yangına karşı kahramanca mücadele eden bir deniz assubayı ve iki er Harp Filosu Komutanı Tümamiral’in emriyle içerde bırakıldı. Üzerlerine kaporta kapatıldı ve ölüme terk edildiler. Olay esnasında Harp Filosu komutanı, personelin gazını almak için kahramanlık nutukları atar. “Gemiyi kurtarmak için gerekirse hepimiz canımızı feda edeceğiz!” benzeri söylemler yapar. Personelin tepkisine rağmen verilen emir uygulanır ve bu üç kahraman denizci ölüme terk edilir. Olay sonrasında komuta kademesince assubayların şehit cenazesine katılmaları engellenir. Tepkilerden korkulur. Gemilerin kıçtankara iskeleleri içeriye alınır ve gemilerden çıkış yasaklanır. Meslektaşlarına son vazifesini yapmaları engellenen ve zalimce tedbirlerle içerde tutulan assubaylar, yeni bir tepkisel eylem fikrinde karar kılarlar. Buna göre belirlenen gün ve saatte TCG Donatan gemisinin işareti ile protesto eylemine başlanacaktır. Her gemi hazırladığı siyah çelenkleri aynı anda denize bırakacak ve böylece bu zalimliğe karşı ortak tepkisini gösterecektir. Bu karşı koyuş, bu onurlu duruş gerçekleştiğinde ortalık karışır. Donanmanın zalim subayları bunu bir isyan olarak değerlendirip katılanları, özellikle ele başılarını askeri mahkemeye çıkarmaya çalışırlar. Haklarında isyana teşvik suçlaması ile yasal süreci başlatırlar. Özellikle Kocatepe ve M.F. Çakmak muhriplerinde tepki çok büyüktür. O yüzden bu gemilerde tutuklamalar yapılır. Tutuklananların yerine geçici görev mürettebat atandırılır ve gemiler bakımda ve sülyen boyalı olmalarına rağmen apar topar Mersin’e intikal ettirilir. Böylece isyanın donanmanın diğer gemilerine de sıçraması önlenecektir. Yine de uzun bir süre ortalık yatışmaz. Bu süreçte Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk de bir inceleme gezisi için Gölcük Tersanesi’ne gelecektir. Onun geçeceği güzergâhlar üzerine devrimci sloganlar yazılır. Bunların en önemlisi Gölcük B Kapı girişindeki asfalta yazılan slogandır ki, bu eylem sonrasında B Kapı için Nöbetçi Subaylığı ihdas edilmiştir. Ayrıca, liman açıklarında alargadaki bir geminin bordasına da devrimci sloganlar yazılması, donanmanın üst komuta kademesini deliye döndürmüştür. O dönem özellikle bu yazı Gölcük’te dillere destan olmuştur. Olaylar yatışmasına yatışır ama bu onurlu eylemi gerçekleştiren deniz assubayları ağır bir bedel ödemek zorunda kalır. Kimisi ordudan atılır, kimisi hapis yatar, pek çoğu da devre kaybeder ve çok uzun yıllar mimli personel olarak gözetim altında tutulur. Hiçbir yurt dışı görevine, gemi alımına gönderilmezler.

1979

asbakademisimezuniyetiA.B.D. Ordusunda Kıdemli Assubayların görev ve sorumlulukları genişletilerek, orta kademe yönetici ve subay yardımcısı haline dönüştürülmesi kararı uygulamaya konuldu. Bu maksatla Kıdemli Astsubay Akademisi kurulmasına karar verildi.

1981

Amerikan Ordusunda Kıdemli Astsubay Akademisi kuruldu ve eğitime başladı.


1992

STANAG 2116 Edition-5 yürürlükte. Bu STANAG NATO rütbe standartlarını sağlamak üzere hazırlanmıştır. Burada assubaylar;  “Other/Enlisted Ranks” kategorisinde yer almaktadır. OR-1’den başlayan ve OR-9’a değin uzanan bir hiyerarşik rütbe sıralaması mevcuttur. OR-1; erlere, OR-9 ise; Kıdemli Başçavuşluğa karşılık gelmektedir. STANAG’da ayrıca OR-5 ile OR-9 Aralığı Assubay (NCO) rütbe aralığı olarak belirtilmektedir.


17 Ağu.1999

Türkiye’de Donanma’nın ana üssü Gölcük’te büyük bir deprem yaşandı. Marmara depremi olarak bilinen bu afette Deniz Kuvvetleri mensubu 420 subay, assubay, er ve uzman çavuş şehit oldu. (Medyada çıkan haberlere göre, bu dönem Gölcük’te görev yaparken depremde şehit olan Mehmetçiklerimize “Şehitlik Beratı” verilmediği de 2010 yılında hala yazılıyordu. Ne acı değil mi? Kimin şehit sayılıp sayılmayacağına bile ölüm şekline göre değil, statüsüne göre karar veriliyor!)

Şubat 2002

Türkiye’de yapılan bir kanun değişikliği ile Assubaylar,  Askeri Ceza Kanunu’nda erbaş statüsünden çıkartılmışlardır. (Daha önce yapılan çalışmalarla, Personel Kanunu’na dâhil edilen Astsubay tanımı, bu tarihe kadar Askeri Ceza Kanunu’na dâhil edilmemiş, yeni bin yılın başlangıcına değin erbaş statüsünde tutulmuştur. (Uygulanır olmasa bile, eski statüye göre katıksız hapis cezası verilebiliyordu)

11 Nisan 2002

Assubay Hazırlama Okullarının kapatılmasını ve Assubay Sınıf Okullarının Meslek Yüksek Okulu olarak, 2 yıl üzerinden ve ön lisans seviyesinde yapılanmasını teşkil eden “4752 Sayılı Astsubay Meslek Yüksek Okulları” Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildi.

1 Ocak 2008

2008 yılı NATO tarafından Astsubay Yılı olarak ilan edildi.

7/12 Eyl. 2008

NATO Astsubay Yılı etkinlikleri kapsamında, Uluslararası Kıdemli astsubay Sempozyumu,  Almanya’da,  Garmisch-Partenkirchen’de,  George C. Marshall Merkezi’nde gerçekleşti. Sempozyum, 28 ülkeden 45 Kıdemli Astsubayın katılımıyla gerçekleştirildi.

1 Ocak 2009

asssubayyılıNATO’dan sonra, bu kez Amerikan Kara Kuvvetleri 2009 yılını Astsubay yılı ilan ettiğini şu şekilde duyurdu.

“1775’te bu yana Astsubaylar rütbe işaretleri ile askerlerden belirgin bir şekilde ayrılmıştır. Yaklaşık 200 yıldan beri, Kara Kuvvetlerinin astsubay sınıfı kendisini geliştirerek dünyanın en başarılı askeri sınıfı haline getirmiştir. Geçmiş ve bugün dikkate alındığında “Astsubay gibi yaşamak” cesurane bir yaşam biçimi, “aldığı görev ne olursa olsun” kendini o göreve adamanın, istekli olmanın ve görevi tamamlamanın timsali olmuştur.”

20 Ocak 2009

A.B.D.’de Genel Kurmay Başkanlığı’nın düzenlediği bir balodan görüntüler hayli ilginç. Modern bir ülkede nelerin rahatlıkla olabileceğini gözler önüne seriyor. Başkan ve eşi hanımefendi dans ediyorlar fakat farklı kişilerle. Başkan Obama, Kara Astsubay Margaret H. Herrera’ya Kavalyelik ediyor. “First Lady” Michelle’in “kavalye“si ise Deniz Piyade Astsubay Elidio Guille.

30 Ocak 2009

A.B.D. Başkanı Barack Obama, Kara Kuvvetleri Ordu Kıdemli Başçavuşu Kenneth O. Preston ile Beyaz Saray’da, Oval Ofis’te bir araya geldi ve “Kıdemsiz askerlerin” sorunlarını birinci ağızdan dinledi. Ordunun Başkomutanı sıfatını taşıyan Başkan’ın tarihte ilk kez assubaylar ve kıdemsiz askerlerle resmi bir toplantı düzenlediği belirtildi. Ordu Kıdemli Başçavuşu Kenneth O. Preston, görüşme sonrası yaptığı açıklamada “Unutmayın ki, Astsubaylar, ordu içindeki subayları nasıl lider yapacağını bilen ve onları lider olarak yetiştiren kişilerdir” dedi.

Hazırlayan: Aydın Kulak

(Kaynak gösterilerek ve yazar adı belirtilerek kullanılmasında bir sakınca yoktur.)
ETİKETLER: ,
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.