Şükrü IRBIK

Şükrü IRBIK

Kayıp Asker Sınıfı-1

Mazlum Bahriye Gedikli Zâbiti; Hulusi KENTMEN

 

 

Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK,

En sonunda söyleyeceğim sözümü en başında söyleyeyim!

Makâlemizin ana konusu meşhur sinema oyuncusu

Ve

Emekli deniz astsubayı olan Hulusi KENTMEN’e kurulan kumpas hakkında...

 

Bu makâlemiz iki bölümden mürekkep!

  • Hemen aşağıda okuyacağınız kısa olan birinci bölümde;

         Hulusi KENTMEN’e 1929 senesinde kurulan kumpasın özetini okuyacaksınız!

 

  • İkinci bölümünde Hulusi KENTMEN’e kurulan kumpasın bütün tafsilâtını okuyacaksınız. Makâlemizin isiminin “Kayıp Asker Sınıfı” olmasının sebebini bu bölümde anlatacağım. Yakın zamânda inşallah yayınlayacağım bu bölümü ise târihci ve hukukculara ithâf ediyorum;

Belki şerefli, vicdânlı birileri çıkar da;

Mazlum Hulusi KENTMEN’e yapılan bu zulümün hesâbını sorar.

 

 * * * 

 

"Mektebli" baş çavuş idi, "alaylı" sinema oyuncusu oldu!

Bahriyeli olarak vatana 34 sene hizmet etdi,

1961 senesinde emekli olunca da soluğu sahnede aldı...

 

Eğlenceli aile filimlerinin vazgeçilmez sanatcısı

Ve

Oynadığı her filimin pos bıyıklı, babacan, ton ton dedesi idi…

Türk insanı O'nu çok sevdi!

Çünkü O, hep iyiyi oynadı; her zamân iyiden, doğrudan yana tavır aldı.

 Kayıp Asker Sınıfı-1

Sayısını bilmediği kadar çok filimde oynadı.

Fakat hiçbirisinde “baş oyuncu” olamadı!..

Rahmetli bunu tahmin edebilir mi idi, siz söyleyin!

Lâkin, bugün bahriyeli “baş çavuş” Hulusi,

Eski Tüfek’deki bu makâlemizin “baş oyuncusu” olacak, inşallah…

 

 * * * 

 

İzmit’li Ali oğlu Hulusi;

Bahriyeli yatağı İzmit’de yaşıyor,

Bahriye gedikli zâbiti olmak isdiyor idi…

İyot kokusu ciğerlerine sinmiş idi bir kere, ne de olsa!

 

Anasına-babasına bile haber vermeden koşup gitdi;Kayıp Asker Sınıfı-1

İmtihâna girdi ve muvaffak oldu!

Osmanlı Devletinin Kânununa güvenerek sözleşme imzâladı.

Bahriye Gedikli Zâbit Namzet Mektebine kayıdını yapdırdı.

 

Bu mektebden;

Kılıçlıbahriye gedikli zâbiti” olarak mezun olacak idi…

 

Fakat: Maç devâm eder iken oyunun kuralı değişdi…

 

Cumhuriyetin çıkartdığı Kânun ile

Kânunsuz” olarak, evet, “Kânunsuz” olarak devlet;

  • Mektebin adını ve talebenin mekteb kayıt numarasını değişdirdi,
  • 2 sene olan mektebin tahsil süresini 3 seneye yükseltdi,
  • Gedikli zâbit”likden bir sınıf aşağıda olan “gedikli küçük zâbit” sınıfına “tenzil” etdi,
  • En son olarak da! Sen “gedikli baş çavuş” oldun, Hulusi dedi!..

 

 * * * 

Kayıp Asker Sınıfı-1

Hulusi KENTMEN’e yapılan “hak gaspını” şu örnek ile açıklayabiliriz.

Subay olmak isdeyen bir genc düşünün! Bu genc, devlete güvenmiş. O anki kânûna göre, subay olmak için harp okulu imtihanına girmiş. İmtihanı kazanmış ve harp okuluna kayıt yapdırmış.

Bu genc, teğmen olarak mezun olmayı bekler iken devlet, son sene içinde bir kânûn çıkartmış. Bir başka ifâde ile, maç devâm eder iken kural değişdirmiş… Ve bu Kânun ile devlet, subay sınıfını “tasfiye” etmiş. Harp okulu son sınıfda okuyan bu genci, “subay” olarak değil de bir aşağı sınıf olan “astsubay” olarak mezun etmiş.

Devlet bütün bunları “kânunsuz” olarak yapmış!..

Bir başka ifâde ile devlet;

Bu gencin okula kayıt yapdırdığında subay olmak için ihrâz etdiği “müktesep hakkını” gasp etmiş.

Tıpkı, 1999 senesinde EYT’lilere atdığı kazık gibi,

Devletimiz Hulusi KENTMEN’e 1929 senesinde büyük bir kazık atmış!..

İşde, bahriyeli baş çavuş merhum Hulusi KENTMEN’e yapılan zulüm tam da böyle…

 

 * * * 

 

Rahmetli Hulusi KENTMEN’e devletin yapdığı “müktesep hak gaspını” dâva etmesi için

Aşağıda gördüğünüz şu mektubumu Hulusi KENTMEN’in vârislerine gönderiyorum.

Tanıyan, bilen var ise şâyet, ricâ ediyorum! Lutfen, kendilerine iletsinler…

 

 * * * 

 

Emekli Deniz Astsubayı Volkan KENTMEN, Hulusi KENTMEN’in oğlu,

Melek KENTMEN; Volkan KENTMEN kızı, Hulusi KENTMEN’in torunu,

Ali KENTMEN; Volkan KENTMEN’in oğlu, Hulusi KENTMEN’in torunu,

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

05 Ocak 2023

 

Konu: Merhum Emekli Deniz Astsubayı Hulusi KENTMEN’in Müktesep Hakkının Gasp Edilmesi.

 

Kıymetli vârisler,

Benim adım Şükrü IRBIK. Rahmetli Hulusi KENTMEN ve oğlu Volkan KENTMEN gibi, ben de emekli deniz astsubayıyım.

Ben Şükrü IRBIK; 26 sene Deniz Kuvvetleri Komutanlığında, son 3 senesi de Sâhil Güvenlik Komutanlığında olmak üzere 29 sene hizmet etdikden sonra 2011 senesinde kendi isdeğim ile emekli oldum. Emekli olduğum günden beri de mensubu olduğum “deniz astsubay” sınıfının hukukunu ve târihini anlamaya ve anlatmaya çalışıyorum. Bu konuda tesbit etdiğim ve bugüne kadar hiç bilinmeyen ve yazılmayan çarpıcı hakikâtleri de emekliassubaylar.org isimli sitedeki Eski Tüfek isimli köşemde yayınlıyorum.

Kıymetli Hanımefendi ve Beyefendiler,

Benim sizlere bu mektubu göndermemdeki maksadım şudur; dönemin Bahriye Vekâleti (Deniz Kuvvetleri Komutanlığı)’nin emekli deniz astsubayı Hulusi KENTMEN’e 1929 senesinde yapdığı “müktesep hak gaspını” size duyurmak… Sizler astsubay, astsubay kızı ve oğlu, hem de astsubay torunları olarak, konuyu zannederim ki kolayca anlayabilirsiniz. Müsaadeniz olur ise şâyet, Hulusi KENTMEN’e yapılan hak gaspını şöyle izâh edeyim.

Ortaokul birinci sınıfı okudukdan sonra merhûm Hulusi KENTMEN, gedikli zâbit olmak için; 1927 senesinde “Bahriye Gedikli Zâbit Namzet Mektebine” kayıt yapdırmış. Bunu, 1990 senesinde Deniz Kuvvetleri Dergisine verdiği mülakatda kendisi söylemiş. Bu mektep, bahriye gedikli zâbiti yetiştiren bir mektep. Bahriye gedikli zâbit sınıfı, zâbit (subay) sınıfına dâhil idi. 5434 Sayılı Emekli Sandığı Kânununda bugün dahi hâlen mevcut olan gedikli zâbit (gedikli subay) sınıfının bugün bildiğimiz deniz “astsubay” sınıfı ile hukûken hiçbir ilgisi yok.

Hulusi KENTMEN Bahriye Gedikli Zâbit Namzet Mektebinde 2 sene okudukdan sonra, 1929 senesinde “bahriye gedikli namzedi” rütbesi ile mezun olacak idi. “Bahriye gedikli namzedi” rütbesi ile 2 sene hizmet etdikden sonra da “üçüncü sınıf gedikli zâbitliğe” terfî edecek idi.

Aşağıda, 1929 senesinde bahriye birinci sınıf gedikli zâbitin temsilî resimini

Ve dahi

Hulusi KENTMEN’i ve hak etdiği bahriye gedikli zâbit namzedi rütbe işâretini görüyorsunuz.

Kayıp Asker Sınıfı-1

Rütbeleri apulet şeklinde omuzda olan bahriye gedikli zâbitinin kılıç taşıdığına dikkat buyurunuz.

 

 * * * 

 

Bahriye Vekâleti 1929 senesinde Bahriye Gedikli Zâbit Namzed Mektebinin tahsil süresini “kânunsuz olarak” 2 seneden 3 seneye yükseltmiş. Gene, aynı sene çıkartılan bir kânûn ile; zâbit (subay) sınıfına dâhil olan “Bahriye Gedikli Zâbit” sınıfı tasfiye edilmiş. Tasfiyenin yapıldığı 1929 senesinde, Bahriyede 400 civârında gedikli zâbit mevcut ve muvazzaf imiş. Bu gedikli zâbitlerin Kânundan neşet eden müktesep hakları muhafaza edilmiş. Ve isdeyen gedikli zâbitler, emekli oluncaya kadar zâbit (subay) vasıflarını muhafaza etmişler.

Ancak ne var ki; Hulusi KENTMEN’in de aralarında olduğu Bahriye Gedikli Zâbit Namzet Mektebinin birinci sınıfında okumakda olan 113 ve ikinci sınıfında 100 olmak üzere toplam 213 “gedikli zâbit namzet” talebesi için ne yazık ki o kânûn, 1929 senesinde herhangi bir hüküm tesis etmemiş. Bir başka ifâde ile; Ali oğlu İzmitli Hulusi’nin de aralarında olduğu 213 “gedikli zâbit namzet” talebesi iyot gibi ortada kalmışlar.

 

 * * * 

 

RAN isdedi; DİNO, mutluluğun resimini yapamadı!

Fakat

Bahriye Gedikli Zâbit Namzed Mektebinin

Birinci ve ikinci sınıfında okuyan 213 talebeye

Bahriye Vekâleti’nin 1929 senesinde yapdığı zulumün kendinden açıklamalı resimini,

Kopartmadan çiçek koklar gibi

Eski Tüfek, işde, şöyle yapdı.

 

4ab cff51

 

 * * * 

 

Kayıp Asker Sınıfı-1Genelkurmay Başkanları ve Millî Savunma Bakanları,

Harp okullarının eğitim-öğretim süresini;

  •     1971 senesinde iki seneden üç seneye,
  •     1979 senesinde ise üç seneden dört seneye yükseltdiler.

 

Bu iyileşdirmeler neticesinde eski mezun subaylar sanki çalışıp ter dökmüşler gibi;

  • İki senelik harp okulu mezunlarını, 3 sene demek olan bir derece ile “ödüllendirdi.
  • Üç senelik harp okulu mezunlarını da 3 sene demek olan gene bir derece ile “ödüllendirdi.

 

1929 senesinde dönemin Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı;

Bahriye gedikli zâbit namzedi Hulusi KENTMEN ve 212 arkadaşını ise iki kere cezâlandırdı;

  • Hem daha aşağı bir sınıfa “sürgün” etdi,
  • Hem de o aşağı sınıfdaki daha aşağı bir rütbeye “tenzil” etdi.

 

 * * * 

 

Bahriye Gedikli Zâbit Namzet Mektebinden 1927 ve 1928 senelerinde mezun olan “gedikli zâbit namzedleri” de yeni teşkil edilen “Deniz Gedikli Küçük Zâbit” sınıfına “tenzil” edilmişler. “Gedikli başçavuş” rütbesine “tenzil” edilen 200 civârında olduğunu tahmin etdiğim bu “gedikli zâbit namzedleri” de Hulusi KENTMEN gibi mağdur edilmişler.

İşde,

Merhûm Hulusi KENTMEN’e yapılan hukuksuzluk burada başlıyor. 1929 senesine çıkartılan kânûn ile Hulusi KENTMEN;

  • Bahriye “gedikli zâbit” sınıfından, daha aşağı bir sınıf olarak yeni teşkil edilen “deniz gedikli küçük zâbit” sınıfına “tenzil” edilmiş,
  • “Gedikli namzet” rütbesinden bir derece aşağıda olan “gedikli başçavuş” rütbesine “tenzil” edilmiş!

 

Aşağıdaki resimlerde;

  • “Gedikli namzet” rütbesinden bir derece aşağıda olan “gedikli başçavuş” rütbesine tenzil edilen Hulusi KENTMEN’i

          Ve

  • Deniz gedikli küçük zâbit sınıfından bir “başgediklinin” temsilî resmini görüyorsunuz.

Kayıp Asker Sınıfı-1

 * * * 

 

1944 senesinde kılıç veremedikleri,Kayıp Asker Sınıfı-1

Bugün artık hepsi ölmüş üç beş subaya kılıç vermek için

Gudretli gomutanlar ve Millî Savunma Bakanları

60 sene sonra; 8 sene içinde tam 3 kere Kânun buyurdular.

 

Müktesep hakkını devletin gasp etdiği Hulusi KENTMEN ve arkadaşlarına da;

Gedikli zâbit unvânını ve kılıçlarını iade etmek için

Gudretli gomutanlar ve Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR,

Bugünden tezi yok, hemen bir Kânun buyurmaya mecburdur.

 

  * * * 

 

Şimdi,

Merhûm Hulusi KENTMEN’in müktesep hakkını devlet, 1929 senesinde alenen gasp etmiş. Bunda hiç şüphe yok!..

Ve bu müktesep hak gasbı ile;

Gedikli zâbit (gedikli subay) olarak mezun edilmesi gereken Hulusi KENTMEN, daha aşağı/alt bir sınıf olan “deniz gedikli küçük zâbit” sınıfına “tenzil” edilmiş.

Bilahire çıkartılan kânûnlar ile de;

  • Evvelâ “gedikli erbaş”,
  • Son olarak da “astsubay” sınıfına nakledilmiş.

 

 * * * 

Kayıp Asker Sınıfı-1

 

Ben Eski Tüfek de Hulusi KENTMEN’in 4 unvân değişdirdiğini gördüm, 34 senede!

 

Bahriyede görev yapdığı süre içinde İzmit’li Ali oğlu Hulusi;

  • 4 farklı asker  mevsiminin  içinden gelip geçmiş,

            Gedikli zâbit (1927-1929)

            Gedikli küçük zâbit (1929-1935)

            Gedikli erbaş (1935-1951)

            Astsubay (1951-1961)

  • 4 farklı Kânuna tâbi olmuş,
  • 4 farklı unvân ve 4 farklı rütbe taşımış,
  • 4 farklı resmî elbiseye bürünmüş!

Kayıp Asker Sınıfı-1

 

Aklı başında bir devletde ancak 500 senede yaşanabilecek bu olayların tekmilini birden,

Bahriyeli baş çavuş Hulusi;

1929-1951 seneleri arasında geçen sâdece 22 senelik âhir ömründe yaşayıp tüketmiş!

Bahriye Vekâleti'nin baş çavuş Hulusi'ye yapdığı şu zulumü, gevur bile gevura yapmaz, vallahi!

 

 * * * 

 

Astsubay sınıfının târihini araşdırır iken;

Merhûm Hulusi KENTMEN’in mâruz kaldığı ve beni ziyâdesi ile üzen bu “müktesep hak gasbını” tesbit etdim.

Bu konuyu ilk defâ olmak üzere ben Şükrü IRBIK ilân ediyorum.

 

Sinema sanatçısı iken insanların yaşadığı hayât hikâyelerini filim yapdı.

Fakat bu kez

Baş çavuş Hulusi’nin Bahriye’de yaşadığı kendi hayât hikâyesi filim konusu oldu.

 9 5c076

Makâlemizin yakın zamânda yayınlacağım ikinci bölümünde ise;

Bu konu hakkındaki bütün belgeleri kamuoyuna duyuracağım.

 

 * * *  

 

Rahmetli Hulusi KENTMEN’e;

  • 1929 senesinde yapılan bu “müktesep hak gaspını”, mahkemeye götürmek,
  • Babanızın, dedenizin “gedikli zâbitlik” hakkını 94 sene sonra da olsa geri almak

         Ve

  • “Astsubay” Hulusi KENTMEN’i “gedikli subay” sınıfına terfî etdirmek için hukûkî mücadele başlatmanızı ricâ ediyorum sizlerden.

 

Böylece;

  • Merhûm Hulusi KENTMEN’e 1929 senesinde yapılan bu “müktesep hak gaspı” son bulacak,
  • Gasp etdiği “gedikli zâbitlik” unvânını ve kılıcını devlet, Hulusi KENTMEN'e iade edecek,
  • Rahmetli Hulusi KENTMEN’in rûhu şâd olacak, inşallah. 

Kayıp Asker Sınıfı-1

 

Rahmetli Hulusi KENTMEN’in mâruz kaldığı bu müktesep hak gaspını isbatlamak için açılacak dâvaya esâs olmak üzere bütün belgeler bizde mevcut.

Bu konudaki düşüncenizi bir an evvel tarafıma bildirmenizi ricâ ederim.

Saygılarımla

 

Emekli SG Astsubay Şükrü IRBIK

                                          Eski Tüfek Şükrü IRBIK’dan

                                                       Prof.Dr. Mesut UYAR’a Mektup-2

 

Sayın Prof.Dr. Mesut UYAR,

Antalya Bilim Üniversitesi, İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı

Uluslararası İlişkiler Profesörü

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

30 Kasım 2022

 

Konu: Osmanlı Askeri Tarihi isimli Kitabınız Hakkında.

İlgi: (a) Mesut UYAR-Edward J. ERICKSON, A Military History Of The Ottomans; From Osman to ATATÜRK isimli kitabınız. (Praeger-2009).

(b) Mesut UYAR-Edward J. ERICKSON, Osmanlı Askeri Tarihi isimli kitabınız. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Üçüncü Basım, Mart-2020.

 

Sayın Prof.Dr. Mesut UYAR,Prof_Dr_Mesut_UYAR_a Mektub-2

Amerikalı uluslararası ilişikiler uzmanı ve askerî târihci olan Prof.Dr. Edward J. ERICKSON ile ortak çalışma neticesinde; İlgi (a)’da mezkûr A Military History Of The Ottomans; From Osman to ATATÜRK isimli ingilizce kitabınızı 2009 senesinde yayınladınız. 380 sayfalık bu kitabınızı ben, internetten ücretsiz indirdim. El emeği göz nûru bu kitabınızı insalığın hizmetine hasbiden sunan her kim ise, kendisine hassaten teşekkür ediyorum.

İlgi (b)’de merkum Osmanlı Askeri Tarihi isimli kitabınızı ise 2014 senesinde yayınladınız. “Türkçe Birinci Basıma Önsöz” bölümünde izhâr etdiğiniz üzere, bu kitabınız; Prof.Dr. Edward J. ERICKSON ile ortak çalışma neticesinde 2009 senesinde ingilizce olarak yayınladığınız İlgi (a) kitabınızın türkce tercümesidir.

Prof_Dr_Mesut_UYAR_a Mektub-2Kıymetli Mesut hocam,

Askerlik târihimizde önemli yere sâhip olması hasebi ile; bu kitaplarınızda yeri geldiğinde “noncommissioned officer” (NCO), petty officer”, küçük zabit” ve “astsubay” kelimeleri hakkında bilgiler izhâr etmişsiniz. Türkce yayınladığınız 675 sayfalık bu kitabınızın Mart-2020 baskısını ise ben Şükrü IRBIK, 37 TL’ye satın aldım. Bu kitabınızı yazmak için türkce ve yabancı olmak üzere 1.263 adet kaynak eserden istifâde etmenizi hakikâten etkileyici bulduğumu söylemeliyim.

Nâdir kitap ve zor bulunan makâleleri sabır ile arayıp bulan ve size veren Ahmet ÖZCAN isimli hocama ise huzurunuzda takdirlerimi gönderiyorum. Prof_Dr_Mesut_UYAR_a Mektub-2

Mesut Hocam,

Hatırlayacağınız üzere birinci mektubumu size 18 Ağustos 2022 târihinde göndermiş idim.

Bu mektubumda;

Independent Türkçe isimli internet gazetesinde yayınladığınız 12 Ocak 2022 Çarşamba gün ve 5:32Prof_Dr_Mesut_UYAR_a Mektub-2 saatli “Astsubay Sorununun İhmal Edilen Boyutu” isimli makâleniz hakkında,

Emekli bir astsubay olarak ben Şürkü IRBIK size suâller tevcih etmiş idim.

Konumuz ile doğrudan ilintisi olduğundan dolayı;

Sözüme konu ingilizce ve türkce kitabları birlikde yazdığınız Amerikan vatandaşı Prof.Dr. Edward J. ERICKSON hakkında kısa bilgi vermek bu mektubumu okuyanlar için faydalı olacak.

Edward bey, üç nesilden beri asker olan Amerikan ailesine mensub emekli bir subay. Dedesi “Er” (Enlisted) olarak Amerikan Kara Ordusunda “Çavuş” rütbesi ile I.Dünya Savaşı’nda Fransa’daki Amerikan Seferî Kuvveti (AEF)’nde görev yapmış. Babası da gene “Er” (Enlisted) olarak Amerikan Kara Hava Kuvvetleri (US Army Air Forces)‘nde “Çavuş” rütbesi ile II.Dünya Savaşı’nda İtalya, Fransa ve Almanya’da görev yapmış. Edward J. ERICKSON ise Amerikan Kara Ordusuna piyâde Er” (Enlisted) sınıfında "Private" rütbesi ile intisâb etmiş. 1950 doğumlu olan Edward bey "Er” (Enlisted) olarak göreve başladığı târihi özgeçmişine yazmamış!.. Onbaşılığa terfî etdikden sonra sözleşme yenileyip (reenlist) “Erbaş” sınıfında “Kıdemli Çavuş” rütbesine yükselmiş. Görevine devâm eder iken, Amerikan Kara Ordusunun kendisine temin etdiği maddî ve idârî imkânlar ile üniversitede okuyup lisans eğitimi almış. Lisans diplomasını aldıkdan sonra 1975 senesinde topcu subay sınıfına terfî etdirilmiş. Edward bey, hem muvazzaf subaylık görevine devâm etmiş hem de bilimadamı olarak çalışmasını sürdürmüş. Kıt’a kaynaklı subay (mustang) olduğundan dolayı ki, Türk Ordusunda biz bu tür subaylara “katır” deriz; Edward J. ERICKSON Yarbay rütbesinde iken yaş haddi sebebi ile 1997 senesinde emekli edilmiş.

Edward J. ERICKSON; 1980’li senelerde Türkiye’deki Amerikan üslerinde “Er” (Enlisted) unvânı ile ve 1993-1994 senelerinde ise İzmir‘deki NATO Karargâhında “subay” (Officer) unvânı ile görev yapmış. Türkiye’ye gelmeden önce, Amerikan Kara Kuvvetleri Dil Okulunda 1985 senesinde türkce öğrenmiş. Türkceyi ortalama bir Türk vatandaşından bile daha selis olarak konuşabilen Edward bey İzmir’de görevli iken Türk askerî târihine merâk salmış. Bu görevi esnâsında; bir vesile ile ki, bunu bize Mesut hocam ancak siz anlatabilirsiniz, sizin ile yolu kesişmiş. Bu tanışma-buluşma neticesinde de Osmanlı askerî târihi hakkında Edward bey ile ortak yazdığınız kitâbınızı 2009 senesinde ingilizce dilinde yayınlamışsınız.

Muhterem Mesut hocam,

Bugün size ikinci mektubumu gönderiyorum. Bu mektubumda; Amerikan Kara Kuvvetlerinde “Erbaş” sınıfında “Kıdemli Çavuş” (Staff Sergeant) rütbesi ile göreve devâm eder iken; subaylığa terfî eden ve daha sonra Yarbay rütbesi ile emekli edilen Prof.Dr. Edward J. ERICKSON ile müşterek yazdığınız;

  • İngilizce kitabınızda kullandığınız “noncommissioned officer” (NCO) ve “petty officer” kelimeleri hakkında

         Ve

  • Aynı kitabınızın türkce tercümesi olarak yayınladığınız kitabınızda müterâdif olarak kullandığınız “küçük zabit/astsubay” kelimeleri hakkında,

Size suâller tevcih edeceğim. Türkce târih kitabı yazacak derecede türkce bildiğinden dolayı Edward bey de bu suâllerimin muhatabıdır.

Ancak; suâllerimi size tevcih etmeden evvel, 2020 senesinde ikinci baskısını yayınladığınız Osmanlı Askeri Tarihi isimli türkce kitabınız hakkında dikkatimi çeken bir iki hususu, müsaadeniz ile bu mektubuma iktibas edeceğim.

Mezkur kitabınızda "noncommissioned officer” (NCO) olarak türkceye tercüme etdiğiniz “astsubay” kelimesi ve mürâdif olarak kullandığınız “küçük zabit/astsubay” kelimelerine önem atfetmiş ve bu kelimeler hakkında çok mühim tesbitler yapmışsınız. Mersum kelimeler hakkında yapdığınız ve benim görebildiğim bu tesbitlerinizi aşağıda derledim.

  * * * 

Osmanlı Askeri Tarihi isimli kitabınızda

Ben Şükrü IRBIK’ın dikkatini çeken tesbitleriniz;

 

Sayfa-XVIII, Terminoloji ve Yazım Hakkında Not;

(…) Bu eser boyunca yer isimlerinin Osmanlı dönemindeki yerleşmiş şekillerinin kullanılması tercih edilmiştir.

(…) Tarih dışı bir durum yaratmamak için fetih sonrası ismi değişen yerler için fetih tarihine kadar eski ismi kullanılmıştır. Örneğin 1453 senesine kadar “Konstantinapolis”, 1453’den sonrası için “İstanbul” ismi kullanılmıştır.

 * * * 

Sayfa-74;

(…) Bu konuyla bağlantılı bir başka önemli sorun ise, alt kademelerdeki subay eksikliğiydi. Orta mevcutları artmasına rağmen (17. yüzyıl boyunca orta mevcutları yedi kat arttı) subay kadroları beşte sâbit kaldı, sadece “astsubay” kadroları arttı. Sonuç olarak subay eksikliğini gidermek için bâzı “astsubay” kadroları (Odabaşı örneğinde olduğu gibi) subay görevlerini üstlenmek zorunda kaldı. Bu durumda ise “astsubay” görevleri ihmal edilmeye başlandı.53.

53 Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapukulu Ocakları, vol. 1, 152, 397–400; Mahmud Şevket, Osmanlı Askeri Teşkilatı ve Kıyafeti, 43–44.

 * * * 

Sayfa-77;

(…) Bu düzenlerini disiplin, eğitim ve cesaretleri sayesinde düşmânın yoğun ateşi altında bile muhafaza ederlerdi. Zamân zamân bâzı ortaların siperlerin içinde savunma mevzii işgal ettikleri 65 vaki olsa da düşmân ateşi karşısında siper almak 19.yüzyıla kadar hep “korkakça bir davranış” olarak görülürdü.66 Bu tarz istenmeyen davranışların muharebenin sıcağı içinde meydâna gelmesini engelleme ve safları muhafaza etme görevi düşük rütbeli subaylara, “astsubaylara” ve “kıdemli askerlere” düşerdi. Zaten bu görevler onların asli vazifeleriydi. (←??? Kaynaksız. IRBIK).

65 Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapukulu Ocakları, vol. 1, 374–376; Ahmet Muhtar, Muharebat-ı Meşhure-i Osmaniye Albuümü, 53.

66 Solakzade (Çabuk), Solakzade Tarihi, 346.

 * * * 

Sayfa-275;

“Muallem Asakir-i Muhammediye” adı verilen yeni ordu, Nizam-ı Cedid’in sadece kanunnamelerini değil, aynı zamânda üniforma ve birlik teşkilat yapılarını da taklit etmeye mecbur kaldı. Üstelik teşkilatın ilk üç subayından ikisi (diğer subay yukarıda bahsetdiğimiz Mısırlı Davud Ağa’ydı) ve tâlim çavuşlarının çoğunluğu da eski Nizam-ı Cedid personeliydi7.

7 İlyas Ağa, Tarih-i Enderun (Letaif-i Enderun), 281–282, 292–293; Levy, Military Policy of Sultan Mahmud II, 1808–1839, 176–177, 388–390.

 * * * 

Sayfa-280;

(Vakai Hayriye arifesi. IRBIK) Merkezi idâre umutsuz bir şekilde reformlar için uzman ve model arayışı içindeyken, Hüsrev Paşa, gizlice eski bir Fransız “astsubayı” olan Sardinyalı Hurşit (Gaillard) denetiminde bir deniz piyâde taburunun eğitimini başlatmıştı.

??? Kaynaksız. IRBIK.

 * * * 

Sayfa-329;

Osmanlı’ya sığınmış ve müslümân olmuş bir Habsburg subayı (bâzı modern kaynakların iddialarına göre, gerçekte bir "astsubay" olma ihtimali bulunmaktadır) Ömer Lütfi Paşa (Hüsrev Paşa hânesinde yetişmiştir) Tuna Ordusu’nun başına getirildi.

??? Kaynaksız. IRBIK.

 * * * 

Sayfa-353;

Deneyimli askerler rastgele ve düşünülmeden terhis edilirken, gerçek bir astsubay sınıfı teşkil etmek için altın bir fırsat elden kaçırıldı.

??? Kaynaksız. IRBIK.

 * * * 

Sayfa-358;

Kırım Savaşı boyunca birkaç etkisiz bombardıman ve birliklerin nakledilmesi dışında, Osmanlı donanması kendini deniz üs ve limanlara kapatmış ve savaşta etkin bir rol almamıştı. Anlaşılan Sinop baskınında (1853. IRBIK) yaşanan hezimet bütün denizcileri korkutmuştu. (←Kaynaksız. IRBIK). Bu durum Abdülazid (1861-1876. IRBIK) döneminde değişecekti. Sultanın askerî teknolojiye merakından en çok Donanma istifâde edecekti. Modern zırhlı kruvazör ve monitorlardan oluşan yepyeni bir filo İngiltere ve Fransa’dan yapılan alımlarla bir araya getirildi. İngiliz ve Amerikalı mühendis ve ustaların gözetiminde Hasköy Tersanesi modern İngiliz planlarına göre baştan aşağı yenilendi. Ancak ne Abdülaziz ne de onun Donanma danışmanları bu modern gemileri kullanacak subay ve denizcilerin eğitimine, nitelik ve niceliklerine yeterli ilgiyi göstermediler. Eski Mühendishane-i Bahri-i Hümayun her sene ancak çok kısıtlı sayıda “subay” mezun edebiliyordu. Üstelik şimdiye kadar kara kuvvetleri reformlarda önceliğe sahip olduğu için Harbiye’nin yaşadığı dönüşüm Mühendishane’ye sirayet etmemiş ve bu okul çağının gerisinde kalmıştı. Deniz astsubayı ve teknisyeni yetiştiren herhangi bir okul veya eğitim merkezi bulunmuyordu. Sonuçta yapılan alımlarla Osmanlı donanması Avrupa’nın üçüncü büyük donanması haline geldiyse de nitelikli mürettebata sahip olmadığından padişahın beklentilerini karşılamaktan çok uzaktı4.

4 J. Lewis Farley, Modern Turkey, (London: Hurst and Blackett, 1872), 134–136, 144–149; İ. Halil Sedes, (Mütekaid Tümgeneral. IRBIK) 1877–1878 Osmanlı-Rus ve Romen Savaşı, Cilt. 1, (İstanbul: Askeri Matbaa, 1935), 129–130; Ali Fuat Örenç, “Deniz Kuvvetleri ve Deniz Harp Sanayii”, Osmanlı Askeri Tarihi: Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri 1792-1918 içinde ed. Gültekin Yıldız, İstanbulu-Timaş-2013, s. 141-145.

 * * * 

Sayfa-361;

(1870’ler. IRBIK) (…) Mektepli subay sayısında yaşanan bu sıkıntıya ek olarak, ordunun komuta, kontrol ve eğitimini etkileyen bir başka önemli sorun, "profesyonel astsubay" sınıfının bulunmamasıydı. (←Kaynaksız. IRBIK). Daha önce farklı yerlerde belirttiğimiz gibi, ordu yüksek komuta heyeti bu uzun reform süreci içinde eğitim görmüş astsubayların önemini fark etmemiş veya önemsememiştir. Deneyimli ve tecrübeli erlerin teskere bıraktırılarak astsubay görevlerinde kullanılması yeterli görülmüştü11. Profesyonel astsubay sınıfının bulunmaması, alaylı subayların kapasitelerinin sınırlı olması ve genel olarak askerlerin cehaleti ve askeri eğitimlerim eksikliği yüzünden, mektepli subaylar çoğu zamân kendi görevlerinden ziyade, aslında astlarının görevi olan, ama yapmadıkları işleri de üstlenerek hiçbir şey yapamaz hale geliyorlardı. Muharebe meydânında üst rütbeli subayların topcu nişancı eri gibi topları tevcih ettiklerine, kurmay subayların süvâri keşif kolu yerine keşfi bizzât yaptıklarına ve başka benzer durumlara sıklıkla rastlanılmaktaydı. Sonuç olarak düşmân ateşi altında muharebe meydanının her yerine yetişmeye çalışan mektebli subayların zayiat oranları fazlasıyla yüksekti. Subaylarına kişisel olarak bağlanan askerlerse, komutanlarının vurulması halinde güvenlerini kaybedip ne yapacaklarını şaşırdıklarından hemen dağılmaktaydılar12.

11 Herbert, The Defence of Plevna, 1877, 47–48 ; Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, vol. 5, 477.

12 Ahmed Muhtar, Anılar, 51, 87, 94, 127, 167, 186, 208, 214, 217, 228.

 * * * 

Sayfa-402;

(1877-1878; 93 Harbi. IRBIK) (…) Savaş boyunca subay zayiatının oransal olarak çok yüksek olduğu da dikkate alındığında, Osmanlı Ordusunun tam anlamıyla bir subay Ordusuna85 dönüştüğü görülmektedir. Bu konuda mektepli subaylara büyük yük binmekteydi. Profesyonel astsubay yetiştirmek için okullar açılması veya liyakatli erlerin bir sistem dahilinde eğitilerek astsubay olarak yetiştirilmesi bir türlü sağlanamadığından, bu görev de mekteplilerin sırtına binmekteydi. Subaylar liderlik görevleri yanı sıra silah nişancılığı, bakım ve her türlü teknik görevi de icrâ etmekteydi. Dolayısı ile, muhabere esnâsında subayını kaybeden birlikler muharebe yeteneklerini de kaybetmekteydi. Askerlerin savunmada iyi, ama taarruz harekatında zayıf olmasının kanımızca en önemli sebebi muhabere liderliği eksikliğiydi. Genel birlik eğitiminin yetersizliği ve bu kapsamda tatbikâtı ve manevraların icrâ edilmemiş olmasının etkileri de ihmal edilmemelidir86.

85 Subay Ordusu” kavramı subayın asıl görevi dışında diğer görevleri de üstlendiği, subayın bir komutandan ziyâde bir baba gibi görüldüğü, askerlerin her konuda subaylarının emir-komutasına ihtiyaç duyduğu (Herbert_ Plevna; “never acting on his initiative”. IRBIK) ve herhangi bir nedenle subaylarının ölmesi veya yaralanması halinde askerlerin kendilerine güvenini kaybetdiği ordular için kullanılan bir kavramdır. (??? Kaynaksız. IRBIK)

86 Herbert, Defence of Plevna, 1877, 48, 233–234; Ahmed Muhtar, Anılar, 83–84, 126– 127, 208, 214, 217; Baker, Turkey, 273; Ryan and Sanders, Under the Red Crescent, 31, 67, 240–241, 296; Allen and Muratoff, Caucasian Battlefields, 217; İzzet Fuad, Kaçırılan Fırsatlar, 82–83.

 * * * 

Sayfa-428;

(1840’lar. IRBIK) Eyalet merkezlerinde açılan talimgâhlarda askerler ve astsubaylar eğitilirken, Ordunun istek ve tercihlerine uygun silah ve teçhizatla Jandarma donatıldı. Sonuçta Jandarma görünüşte ordudan bağımsız olsa da gerçekte her açıdan askeriyenin emrinde bir teşkilat olmayan devâm etti136.

136 Çakın and Orhon, TSK Tarihi Osmanlı Devri (1793–1908), 248–253); Swanson, Journal of Contemporary History, 253–255; Nadir Özbek, ‘‘Policing the Countryside: Gendarmes of the Late 19th Century Ottoman Empire (1876–1908), International Journal of Middle East Studies, vol. 40, no. 1, 2008, 51–56, 62–63; Selahattin Günay, Bizi Kimlere Bırakıp Gidiyorsun Türk? Suriye ve Filistin Anıları, (İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2006), 13.

 * * * 

Sayfa-444; Önce protesto ve kitlesel itaatsizlikle başlayan muhalefet, siyâsî ve dini kıyafetlere bürünerek 31 Mart karşı darbesinin patlak vermesinde önemli pay sahibi oldu. Alaylı subay ve gedikli erbaşların liderliğinde ordu merkezlerinde (özellikle İstanbul ve Erzurum) birlikler isyân ederek yeni rejimi devirmeye kalkıştılar. Bu karşı darbe girişimi tasfiyenin meşruiyetini gösteren bir kanıt olarak algılanıp ayaklanmanın bastırılması sonrasında kalan alaylılar da ordudan ihrâç edildiler169.

169 Alaylıların ordudan ilişiğinin kesilmesi sonrasında genel subay mevcudu 26,310 dan 16,121’e düşmüştür. Karatamu, Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, 187–189; Ahmed İzzet, Feryadım, 45–46, 62–73; Apak, Yetmişlik Bir Subayın Anıları, 31–41; Turfan, Rise of the Young Turks, 155–161; Bartlett, Battlefields of Thessaly, 52, 55–56; Griffiths, Reorganization of the Ottoman Army, 111.

 * * * 

Sayfa-451; Enver Bey ve diğer İttihatçılar, direnişin devâm edebilmesi için geride sağlam bir askerî altyapı bırakma karârı aldılar. Bütün silah, mühimmat ve teçhizatın yanı sıra, subay, astsubay, muhtelif teknisyen ve silah nişancılarından kurulu üç yüz kişilik bir unsur geride bırakıldı. Üç ay süren tahliye sürecinde, yerli birlikler içinden seçilen yetenekli astsubay ve erler ağır silah ve teçhizatın kullanılması konusunda  hızlandırılmış eğitime tabi tutuldular. Bu proje çerçevesinde yüze yakın Trabluslu genç ve çocuk seçilerek İstanbul’daki askerî okullara nakledildi. Amaç, savaşın gelecekteki komuta kadrosunu yetiştirmekti. Ama bu cüretkar proje Balkan Savaşlarının yenilgiyle bitmesi yüzünden rafa kaldırıldı. Birinci Dünya Savaşı esnâsında ise kısmen uygulanabildi190.

190 Ertuna, TSK Tarihi Osmanlı Devri, Osmanlı-İtalyan Harbi (1911–1912), 411–421; Simon, Between Ottomanism and Nationalism, 98–101; Kut, İttihat ve Terakki’den Cumhuriyete Bitmeyen Savaş, 116; Tauber, Emergence of the Arab Movements, 218–219; Booch a.g.e s. 205-207.

 * * * 

Sayfa-466, 467; Osmanlı Ordusunda profesyonel astsubay sınıfının olmadığı dikkate alındığında, özellikler küçük birlik seviyesindeki lider açığı daha iyi anlaşılabilir. Sonuçta, ordu savaşa daha az subayla gitti. Subay kadrosunun ancak yüzde 55’i doldurulabilmiştir. Düzenli piyâde birliklerinde her bölükte iki subay varken, Redif birliklerinde her iki bölüğe bir subay düşüyordu. Bu çok ciddi bir sorundu. Çünkü subaylar sadece komutanlık değil, aynı zamânda astsubaylık ve teknisyenlik de yapıyordu. Muharebelerde subay zayiatı normal oranların çok üstünde olduğundan, savaşın ilerleyen aylarında durum daha da kötüleşecekti226.

226 Hallı, Balkan Harbi (1912–1913), 134, 149–150; H. Cemal, Tekrar Başımıza Gelenler, 73–74.

 * * * 

Sayfa-474; Heyetin diğer üyeleri de kritik görevlere (bir tümen komutanlığı, üç alay komutanlığı, Mekteb-i Harbiye Komutanlığı da dâhil olmak üzere, on bir askeri eğitim kurumu komutanlığı ve bir kısım daha alt kademe görevler) atandı. Bu atama politikasının temel maksadı, modern Alman modelleri çerçevesinde subay, astsubay ve birlikler yetiştirmekti246.

246 Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, 288–305; Sanders, Five Years in Turkey, 20–21; Wallach, Bir Askeri Yardımın Anatomisi, 148–149; Karatamu, Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, 193–194, 197.

 * * * 

Sayfa-485;

Seferberlik sonrası Ordunun personel mevcudu görkemliydi. 820.000’i muharip olmak üzere, genel mevcut bir milyonu aşmıştı. Fakat subay sayısı 12.469’da sâbit kalmıştı. Her 100 muharip askere 1,5 subay düşmekteydi. Bu oran, neredeyse koca denizde bir damla anlamına gelmekteydi292.

(…)

Talimgahlarda altı ilâ sekiz ay eğitim gören öğrenciler, onbaşı rütbesi verilerek kıt’alara “zabit namzedi” unvanıyla gönderildi. Kararnameye göre altı aylık görev başı eğitim ve deneme sonrasında, birlik komutanlarının kanaatine göre subay nasbedileceklerdi. Böylelikle altı ay boyunca astsubay olarak görev yapacak adaylar ordudaki önemli bir boşluğun dolmasına yardımcı olacaklardı. Eğer aday başarısız bulunursa, çavuş rütbesi verilip astsubay statüsünde göreve devâm edecekti294. Önceki bölümlerde belirttiğimiz gibi, Osmanlı Ordusunda “profesyonel astsubay” sınıfı bulunmamaktaydı. Askerlerin bir kısmı teskere bıraktırılarak astsubay görevlerinde istihdam edilmekteydi. 1909 sonrasında bâzı ordu merkezlerinde açılan “küçük zabit” mekteplerinden az sayıda mezun verilebilmişti295. Bunlar da subay açığı yüzünden astsubay kadrolarında değil, subay kadrolarına atanmışlardı.295. Dolayısıyla savaş boyunca zabit namzetleri ve kıdemli erler astsubay işlevini yerine getirmeye çalıştı.

292 Kadro ve teşkilatlara göre her 100 askere ortalama 6 subay düşmesi gerekdir idi. İlden, a.g.e., s. 39,40; (İlden Şerif. Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında 3.Ordu: Sarıkamış Kuşatma Manevrası ve Meydan Savaşı. (ed.) Sami Önal. İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları, 1998); Selışık, a.g.e, s.3-5; (Selışık, Selahattin. Kafkas Cephesinde 10 ncu Kolordunun Birinci Dünya Savaşının Başlangıcından Sarıkamış Muharebelerinin Sonuna Kadar Olan Harekaˆtı. 2nd edition. Ankara: Genelkurmay Basımevi, 2006); Sabis a.g.e, s.159-164, 285. (Sabis, Ali İhsan. Harp Hatıralarım: Birinci Dünya Harbi. 4 vols. İstanbul: Nehir Yayınları, 1990–1991).

294 Alaeddin Ören, İlk Yedek Subay Yuvası: İhtiyat Zabitan Mektebi,’’ Piyade Yedek Subay Talimgâhı 35. Dönem Hatırası, (Ankara: Güzel Sanatlar Matbaası, 1952); İhsan Ali Alpar, Anı: Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimizde 55 Yıl 11 Ay, (İstanbul: Nilüfer Matbaası, 1974), 21–35; Faik Tonguç, Birinci Dünya Savaşında Bir Yedek Subayın Anıları, (İstanbul: T. İş¸ Bankası Yayınları, 1999), 16–17, 63, 67.

295 İlk astsubay Okulu (Gedikli Küçük Zabit Okulu) Alman subayı Ditfurt Paşa danışmanlığında, 1909’da İstanbul’da Mahmud Şevket Paşa tarafından açılmıştır. Sonra, Konya ve Beyrut gibi önemli bölgesel askerî merkezlerde başka astsubay okulları da açıldı.  Üç senelik eğitim süresi olan bu okullar savaşa kadar üç sınıf mezun edebilmişti. Tahsin Yahyaoğlu, ‘‘Astsubay Okullarının Tarihçesi,’’ Türk Kültürü, yıl: 3, nu. 32, Haziran 1965, s. 36; İsmail Hakkı Süerdem, Anılarım: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, (ed.) Orhan Avcı, (Ankara: Bilge Yayınevi, 2004), s. 23–24; Wallach, Bir Askeri Yardımın Anatomisi, s.80.

 * * * 

Sayfa-521;

Osmanlı subay ve astsubaylarının çoğu cephe gerisinde veya Almanya’daki eğitim merkezlerinde muhtelif askerî kurslara katılarak yeni taktik, teknik ve silahları öğrendiler410.

410 Yazman, Mehmetçik Avrupa’da, s.87–92, 97, 118, 126, 131.

 * * * * * 

Kıymetli Mesut Hocam,

Şimdi, bu ikinci mektubum ile size tevcih edeceğim suâllere geliyorum. Mektubuma konu etdiğim İlgi (a) ingilizce kitabınızın;

  • 17 farklı sayfasında “noncommissioned officer” kelimesini ya da “noncommissioned officer” kelimesinin kısaltması olan “NCO” ibâresini kullanmışsınız. Mezkur kitabınızı hazırlar iken Fransızca ve Almanca kaynaklardan da istifâde etdiğinizi gördüm. İngilizce “noncommissioned officer” kelimesinin; istifâde etdiğiniz Fransızca kaynaklardaki tercümesinin “sous officier”, Almanca kaynaklardaki tercümesinin ise “unteroffizier” olduğunu kayıt edelim.
  • 1 sayfasında ki, bu 176’ncı sayfadır, “petty officer” kelimesini kullanmışsınız.
  • Türkceye tercüme etdiğiniz İlgi (b) kitabınızın 485’nci sayfasında ise “küçük zabit” ile “astsubay” kelimelerini müterâdif kelimeler olarak kullanmışsınız.

Ancak ne var ki;

Bu kelimelerin tercümeleri ve kullanımları hakkında kaynak/belge beyân etmemişsiniz.

İngilizce kitabınızda kullandığınız “noncommissioned officer” (NCO) ve “petty officer” kelimelerine karşılık olarak türkce kitabınızda yer verdiğiniz türkce tercümelerini ben tesbit etdim ve aşağıda gördüğünüz çizelgede topladım.

Prof_Dr_Mesut_UYAR_a Mektub-2

Yukarıdaki çizelgede gördüğünüz üzere Mesut hocam;

1. İngilizce kitabınızda yer alan “Noncommissioned officer” (NCO) kelimesini;

  • Astsubay,
  • Küçük Zâbit,
  • Gedikli Erbaş,
  • Tâlim Çavuşu,

Olmak üzere 4 farklı şekilde türkceye tercüme etmişsiniz,

2. Gene aynı ingilizce kitabınızda yer alan “petty officer” kelimesini “deniz astsubayı” şeklinde tercüme etmişsiniz.

3. “Küçük zabit” ile “astsubay” kelimelerini ise türkceye tercüme etdiğiniz İlgi (b) kitabınızda müterâdif kelimeler olarak kullanmışsınız.

 * * * 

Muhterem Mesut hocam,

Bildiğiniz üzere;

  • Küçük zâbit” tâbiri 1909 Nizâmnâmesi ile 1909 senesinde,
  • Astsubay” tâbiri ise 5802 Sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde,

Askerî mevzuâtımıza dâhil edildi.

Kânun ile tesbit edilen bir tâbirin ingilizce tercümesinin de kânun ile tesbit ve tayin edilmesi genel-geçer hukuk kuralıdır.

Bu hakikâtden hareket ile sizin ve kitâp ortağınız Edward hocama ben Şükrü IRBIK’ın suâlleri şunlardır;

1. Mezkur ingilizce kitabınızda yer alan “noncommissioned officer” (NCO) kelimesi türkce tercümesinin;

  • Astsubay” olduğuna dâir verdiğiniz bilginin kaynağı/kânunu nedir?
  • Küçük zâbit” olduğuna dâir verdiğiniz bilginin kaynağı/kânunu nedir?
  • Gedikli erbaş” olduğuna dâir verdiğiniz bilginin kaynağı/kânunu nedir?
  • Tâlim çavuşu” olduğuna dâir verdiğiniz bilginin kaynağı/kânunu nedir?

 

2. İngilizce “petty officer” kelimesi türkce tercümesinin “deniz astsubayı” olduğuna dâir verdiğiniz bilginin kaynağı/kânunu nedir?

3. “Küçük zâbit” kelimesinin “astsubay” kelimesi olduğuna dâir verdiğiniz bilginin kaynağı/kânunu nedir?

 * * * 

Bugün itibârı ile ordumuzda muvazzaf ve müesses olan “astsubay” sınıfının târihini doğru anlamak ve yazmak için

Son derece önemi hâiz olan bu suâllerimi Türk kamuoyu ve vicdânı huzûrunda cevaplamanın zamânı geldi…

Bu cümleden olmak üzere;

Yayınladığınız ingilizce ve türkce târih kitaplarınız hakkında hazırladığım

Ve

Bugüne kadar “astsubay” târihcesi yazan “revizyonist” târihcilerin ezberini bozacak

Ve dahi

Ordumuzdaki “astsubay” sınıfının târihini yeniden yazmamıza sebep olacak bu suâllerimi cevaplamanızı,

İstirham ederim, Mesut hocam.

Saygılarım ile

                                                                                                                                             Şükrü IRBIK  

 

 * * * 

Şükrü IRBIK'ın açıklaması;

Kıymetli Mesut hocam,

Okumuş, profesör olmuşsunuz. Hayırlı olsun!

Emekli bir subay olarak ingilizce ve türkce askerî târih kitabı yazmışsınız…

Bu kitaplarınızda kullandığınız;

  • Noncommissioned officer” (NCO),
  • Petty officer

         Ve

  • Küçük zâbit/astsubay” kelimeleri hakkında sorduğum suâllerimi,

İliminizin sadakası olarak cevaplar mısınız, hocam?

Bu suâllerime sizin ve Edward beyin göndereceğiniz cevablarınızı da

Ben Şükrü IRBIK işde, burada yayınlayacağım.

Hörmetlerim ile

Şükrü IRBIK

Em. SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ