Asubay Tefrikası-7 Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
2013 senesinde Ankara öylesine rezil bir tiyatroya sahne olmuş ki!.. Anlatılır gibi değil…
Bu rezâlet tiyatrosunun oyuncuları şunlar; Baş oyuncu; Genelkurmay Başkanı, Esas oğlan; Amerikalı Er, Figüranlar; Genelkurmay Başkanı Astsubayı ve Kuvvet Kıdemli Astsubayları…
Evet, yanlış duymadınız!.. Oynanan bu rezil tiyatronun figüranları da bizim “Astsubaylar”…
* * * * *
Bilmece Bildirmece, Astsubayları Kandırmaca!..
Peki, Aynı helâya bile sıçmakdan ikrâh eden, Bir elin parmakları gibi beş benzemez türünden bu oyunculara Aynı sahnede toz yutduran sebep nedir acap?..
Ankara’nın göbeğinde oynanan bu ucuz tiyatronun konusunu anlamak için evvelâ Aşağıdaki şu resime bir dikiz atın!
Kaynak: (https://www.eucom.mil/media-library/photo/24822/fleet-master-chief-petty-officer-roy-m-maddocks-jr-spoke-with-more-than-100-students-of-the-sixth-class-at-the-sergeants-major-academy) Sonra da Konuşma baloncuklarının içindeki yazıları bir okuyun hele!.. Bakalım, kim ne demiş!
Lutfen dikkat buyurunuz!
|
* * * * *
Bir de şu resime bakın!..
Ya da
Yukarıda gördüğünüz şu resimde bir de kepazelik var! Ve birileri birilerini kandırıyor!..
Yoksa!
|
* * * * *
Havva-Ȃdem’den Subay-Asubay’a Kandırmacalar Târihi…
Yalan söylemek, biliyoruz ki insanlık târihi kadar eski bir tıynet…
İlk aldatan insan, anamız Havva; ilk aldanan insan da babamız Ȃdem (as.)…
İnsan sıfatına bürünmüş kişilerin oynadığı “aldatanlar-aldananlar” oyununda;
Sıfatı, yaşı, unvânı ve rütbesi ne olursa olsun! İnsanoğlu her devirde yalan söylemişdir.
İşde,
Yalan söyleme konusunda bizim subaylarımız da hiç de sütden çıkmış ak kaşık değildir!..
Bu filfilli "aldatan-aldanan" oyunu bugün bile hâlâ hükümünü sürmeye devam etse de
Çok şükür ki züğürt tesellisi cinsinden de olsa bir avuntumuz var…
Çünkü;
Ve bir de
Demi-devri zuhûr eyleyince de
Her yalan, iyot gibi kendini hemen ele veriyor.
Biz asubayları kandırmak için
Subaylarımızın söylediği rezâlet kıvamında filfilli bir yalan daha
Asubay Tefrikası -7- künyeli bu makâlemizde
İyot gibi kendini burada ele verecek, inşallah!..
Haydi, buyurun!..
Türk subay ve astsubayları ile Amerikalı erlerin oynadığı tek perdelik aldatanlar-aldananlar tiyatrosuna…
* * * * *
Boyalı matbuâtımızın yüz akı(!) gazetelerinden birisi olan Haber Turk
11 Şubat 2014 Salı günü şu "manşet" ile karisine günaydın dedi;
“Astsubaya ilk kez karargâh açıldı!”
Aynı manşetin alt başlığında ise şu haber yer aldı;
“2. sınıf” muamelesi görmekten yakınan “astsubaylar” için G.Kurmay’da ilk kez seminer düzenleniyor. 200 kıdemli “astsubay”, karârgâhda toplandı.
“Astsubaylar” 2 günlük seminerde maaş, lojman, subay gibi yan ödeme ve tazminat alma taleplerini ilk ağızdan aktarmış olacak.”
|
Yukarıdaki haberinde gördüğünüz üzere Haber Turk gazetesi, “Astsubay” dedi.
|
* * * * *
Haber Turk gazetesinin bu haberi kışkışlamasından iki gün sonra
Aşağıda gördüğünüz örütbağ ana sayfasında
TSK Genelkurmay Başkanlığı şu haberi dünyâ kamuoyuna fâş eyledi.
Kaynak: (http://www.tsk.tr/3_basin_yayin_faaliyetleri/3_1_basin_aciklamalari/2014/ba_03.htm)
|
Seminer sona erdikden ve misafirler karargâhı terk etdikden sonra yayınladığı bu basın açıklamasında
TSK Genelkurmay Başkanlığı şöyle dedi;
Ve dahi
Yukarıdaki haberinde gördüğünüz üzere Seminere dâvet etdiği misafirlere Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL, “Astsubay” dedi.
|
* * * * *
TSK Genelkurmay Başkanlığı‘nın tertip etdiği seminerin ismi şu idi;
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ KIDEMLİ " ASTSUBAYLAR " SEMİNERİ
Kendi hazırladığı seminer müfredâtında Karargâhına kendi dâvet etdiği misafirlere Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL, “Astsubay” dedi.
|
* * * * *
Seminer müfredâtına göre birinci günün öğleden evvelinde Anıtkabir'e intikâl etmek üzere
Aslanlı Yol’da piyâde yürüyenlerin de hepsi “Astsubay” idi.
|
* * * * *
Misâk-ı Millî Kulesinde “hazır ol!”da bekleyenler Ve dahi Bu kuledeki kürsünün üzerinde duran “Anıtkabir özel defteri”ni imzâlayan da “Astsubay” idi.
|
* * * * *
Atatürk’ün kabrine çelenk koyan karacı şu asker de “Astsubay” idi.
|
* * * * *
Kara, Deniz, Hava ile Jandarma ve Sâhil Güvenlik… O gün Atatürk’ün kabri önünde içtimâ edip İhtirâm duruşunda selâm verenler de “Astsubay” idi.
|
* * * * *
Anıtkabir merdivenlerinde içtima etdikden sonra “toplu” resim çekdirenler de “Astsubay” idi.
|
* * * * *
TSK Kıdemli Astsubaylar Semineri’nin ilk günü Karargâh binasının önünde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in Toplu resim çekdirdiği misâfirler de “Astsubay” idi.
|
* * * * *
Genelkurmay Karargâhı toplantı salonunda TSK Kıdemli Astsubaylar Semineri’nin Açılış konuşmasını yapan Ve Toplantıya iştirak edenler de “Astsubay” idi.
|
* * * * *
Genelkurmay Karargâhı toplantı salonunda TSK Kıdemli Astsubaylar Semineri’nin Kapanış konuşmasını yapar iken hitap etdiği askerlere II. Başkan Orgeneral Yaşar GÜLER de “Astsubay” dedi.
|
* * * * *
TSK Kıdemli Astsubaylar Semineri’den beş gün sonra Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’i Makâmında ziyâret edenler de “Astsubay” idi.
|
Kaynak: (http://www.tsk.tr/3_basin_yayin_faaliyetleri/3_4_tsk_haberler/2014/tsk_haberler_09.htm#1)
17 Şubat 2014, Pazartesi
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNDEN HABERLER - 1
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL, 14 Şubat 2014 tarihinde, Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlıkları ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı Kıdemli Astsubaylarını makamında kabul ederek, bir süre görüşmüştür.
|
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL
Ve dahi
II. Başkan Orgeneral Yaşar GÜLER’in buraya kadar söylediklerini ve yapdıklarını resimlediğimizde
Ortaya şöyle bir manzara çıkıyor;
* * * * *
Asubay Tefrikası -7- künyeli bu makâlemizin yukarıdaki sayfalarında Buraya kadar okuduğunuz faaliyetler, 2014 senesinde cereyân etmiş idi.
Şimdi, şâyet iltifât buyurur iseniz, Folim makarasını bir sene geriye, 2013 senesine çevirelim. Bıldır neler yaşamışız da haberimiz olmamış, Şöyle bir tahattur edelim hele!
|
* * * * *
Genelkurmay Karargâhını Ziyâret Eden Amerikalı Esrarengiz Asker
Faaliyet sona erdikden saatler sonra bile olsa
TSK Genelkurmay Başkanlığı isimli örütbağ’da yayınladığı basın açıklaması ile
2014 senesinde icra etdiği TSK Kıdemli Astsubaylar Seminerini
Genelkurmay Başkanı kamuoyuna duyurmuş idi.
Fakat
USEUCOM (Avrupa Komutanlığı)’un “Kıdemli Er”’i olan Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,’ın,
2013 senesinde Genelkurmay Başkanlık Astsubayına yapdığı bir günlük ziyâret hakkında
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL, kamuoyuna tek kelime bilgi vermedi.
Bizim Genelkurmay Başkanı Türk kamouyunu bilgilendirmeye tenezzül etmese de
ABD Avrupa Komutanlığı (USEUCOM) bu ziyâreti kendi örütbağ sayfasında dünyâ âleme ilan etdi.
Bu ziyâret hakkında makâlemizde gördüğünüz bilgileri ben,
ABD Deniz Kuvvetlerinden Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın “Kıdemli Er” olarak görev yapdığı USEUCOM (Avrupa Komutanlığı) isimli örütbağ sitesinden aldım.
Genelkurmay Başkanı ve II. Başkanın ziyâreti söz konusu olduğunda davul zurna ile cümle âleme duyuran Genelkurmay Başkanı,
USEUCOM “Kıdemli Er”’i olan Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın 03 Nisan 2013 Çarşamba günü Genelkurmay Başkanı Astsubayı Astsubay III Kademeli Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK’a yapdığı bir günlük ziyâret hakkında dut yedi, bülbül oldu!
İşde bu sebepden dolayı
Türk kamuoyu bu ziyâreti sâdece Eski Tüfek’in yayınladığı makâlelerden öğrendi.
* * * * *
EUCOM (USEUCOM) Nedir?
1952 senesinde Stuttgart/Almanya’da teşkil edilip hizmete başlamış. SAC (SACEUR)’a bağlı olarak görev yapan ve Amerikalı bir hava orgeneralin komuta etdiği EUCOM (USEUCOM), tamamı Amerikalı 1.000 sivil/asker ile hizmet veren müşterek ve NATO’ya tahsisli bir müttefik komutanlıkdır.
EUCOM (USEUCOM) Kıdemli Er’i Ne İş Yapar?
EUCOM karargâhının kıdemli eri ise; İncirlik’de görevli Amerikan erleri de dahil olmak üzere,
51 ülkede görevli toplam 88.000 Amerikan erinden sorumlu olarak ve doğrudan komutana bağlı olarak görev yapar.
Genelkurmay Başkanı Astsubayı Astsubay III Kademeli Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK’ı ziyâret etmek için 03 Nisan 2013 Çarşamba günü Ankara’ya gelen
ABD EUCOM Kıdemli Er’i olan ABD Deniz Kuvvetlerinden Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın özgeçmişi de
İşde, şöyle;
Yukarıda gördüğünüz özgeçmişine bakdığımızda
Meslekî gelişim ve eğitim durumu bakımından
USEUCOM “Kıdemli Er”’i olan Amerikalı Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın
Bizim Genelkurmay Başkanlarından bile daha iyi ve üst düzeyde olduğunu görüyoruz.
Yeri gelmiş iken burada bir hususu daha hatırlatayım;
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL,
İki senelik harp okulundan asteğmen rütbesi ile mezun olan son devre subaydır.
* * * * *
2013 senesi Nisan ayının ilk Çarşamba gününde
Genelkurmay Başkanlığımız, karargâha gizlice yabancı üç asker dâvet etdi.
Türk kamuoyundan saklanan bu dâvetin misafirlerinden birisi olan asker,
ABD Deniz Kuvvetlerinden Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr. idi.
Almanya/Stuttgart’da konuşlu olan
USEUCOM’un “Kıdemli Er”’i olan Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,
Aynı günün sabahında
Fleet Master Chief Petty Officer Roy M. Maddocks, Jr. visited Anıtkabir, the mausoleum the country of Turkey's founder, Mustafa Kemal Atatürk.
Fleet Master Chief Petty Officer Roy M. Maddocks, Jr. visited Anıtkabir, the mausoleum of the nation's founder, Mustafa Kemal Atatürk, and laid a wreath and observed a minute of silence, April 3, 2013 during his visit to Turkey. The command senior enlisted leader for European Command was here as part of a counterpart visit with the Senior Enlisted Leader of the Turkish General Staff Harun Ağpak where he discussed NCO and SNCO professional development and military education, met with senior enlisted leaders of the Turkish military services and visited the Sergeants Major Academy.
By TURKISH GENERAL STAFF PUBLIC AFFAIRS Apr 08, 2013
|
Yukarıda gördüğünüz bağlantısında neşretdiği 08 Nisan 2013 Pazartesi günlü resimde EUCOM;
Aynı bağlantıdaki haberin kaynağının Genelkurmay Başkanlığı olduğunu yazdı.
* * * * *
Aşağıda gördüğünüz bu haberde ise EUCOM;
“Kıdemli Er” Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın
“Mevkidaşı” Genelkurmay Başkanı “Kıdemli Er”’i Harun AĞPAK’ı ziyâret etmek için Ankara’ya geldiğini yazdı.
USEUCOM “Kıdemli Er”i Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,
Aynı gün öğleden sonra da
“Astsubay Üst Karargâh Hizmetleri Eğitimi” ismini verdiğimiz ucube mektebe gitdi.
Kaynak: (https://www.eucom.mil/media-library/photo/24822/fleet-master-chief-petty-officer-roy-m-maddocks-jr-spoke-with-more-than-100-students-of-the-sixth-class-at-the-sergeants-major-academy)
Bu uyduruk mektebin AÜKHE talebesi “Kıdemli Astsubayları” er gazinosunda içtima eyledi.
Sonra, USEUCOM “Kıdemli Er”’i Roy M. MADDOCKS Jr.,
Kahraman ordumuzun bu necip “Kıdemli Astsubaylarına”
Amerikan ordusundaki ve NATO’daki “kıdemli erliğin” fâzilet ve nimetlerini anlatdı…
* * * * *
Yaşar;
Karakolda Doğru Söyler,
Mahkemede Şaşar!
Burada bir nefes alalım!..
Ve dahi
Genelkurmay Başkanlarının iki yüzlü davranıp “ikili kıvırmasına” bir örnek verelim…
* * *
Devletlerarası yazışmalarda doğru kelime kullanmak ve ifâde birliği temin etmek gâyesi ile
Genelkurmay Başkanlığı; İngilizce-Türkce ve Türkce-İngilizce Askerî Terimler Sözlükleri yayınlar.
“Genelkurmay Başkanlığı Astsubayı” ibâresinin ingilizce tercümesini öğrenmek için
Genelkurmay Başkanlığının 2007 ve 2008 senelerinde yayınladığı
İngilizce-Türkce ve Türkce-İngilizce Müşterek Askerî Terimler Sözlükleri’ne bakdım.
Fakat
“Genelkurmay Başkanlığı Astsubayı” ibâresinin türkcesi ve ingilizcesinin
Bu sözlüklerin her ikisinde de mevcut olmadığını gördüm.
Kadrosunu ihdâs edeli şu güne kadar handiyse 10 sene oldu.
Fakat Genelkurmay Başkanlığı;
“Genelkurmay Başkanlığı Astsubayı”’ ibâresinin türkce ve ingilizcesini bu sözlüklere hâlâ ilave etmemiş!..
Genelkurmay Başkanlığının yayınladığı İngilizce-Türkce-İngilizce Müşterek Askerî Terimler Sözlükleri’nde
“Genelkurmay Başkanlığı Astsubayı” ibâresinin türkce ve ingilizcesini öğrenmek için ben Eski Tüfek de
26 Haziran 2019 Çarşamba günü,
Elden bir dilekce teslim etdim, Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR’a
Ve dedim ki;
“Genelkurmay Başkanı Astsubayı” unvânının “ingilizce tercümesi” nedir?
KONU: Bâzı Türkce Askerî Terimlerin İngilizce Tercümesi Hakkında. İLGİ: (a) (http://www.eucom.mil/media-library/photo/24821/fleet-master-chief-petty-officer-roy-m-maddocks-jr-spoke-with-more-than-100-students-of-the-sixth-class-at-the-sergeants-major-academy) bağlantısında münteşir 08 Nisan 2013 târihli haber. (b) 4982 sayı ve 09 Ekim 2003 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânunu. (c) 2004/7189 sayı ve 19 Nisan 2004 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânununun Uygulanmasına İlişkin Esâs ve Usûller Hakkında Yönetmelik.
1. İlgi (a)’da mezkûr haberde a. ABD Deniz Kuvvetleri “Kuvvet Kıdemli Er”’i Roy M. MADDOCKS JR.’ın 03 Nisan 2013 târihinde Genelkurmay Başkanlığımızı ziyâret etdiğinden Ve dahi b. Söze konu şahısın AÜKHE eğitimi alan 100’den fazla “astsubayımıza” bir konferans verdiğinden bahsedilmektedir. İşbu haberin ekran görüntüsü Ek’dedir.
2. Aynı haberde Genelkurmay Başkanlığımızın; a. “Genelkurmay Başkanlık Astsubayı” dediği “Astsubaydan” “Senior Enlisted Leader”, b. “Astsubay Üst Karargâh Hizmetleri Eğitimi” (AÜKHE ) ismini verdiği okuldan da Kıdemli Er MADDOCKS’un “Akademi” olarak bahsetdiği görülmektedir.
3. İlgi (a)’da mezkûr haber ve yukarıdaki ilk iki maddede verdiğim bilgiler muvacehesinde benim suâllerim şöyledir; a. İlgi (a)’da mezkûr haberde, “Genelkurmay Başkanlık Astsubayı” için ABD Deniz Kuvvetleri “Kuvvet Kıdemli Er”’i Roy M. MADDOCKS JR.’ın kullandığı “Senior Enllisted Leader” ve “AÜKHE” için kullandığı “Akademi” tâbirâtı konusunda Genelkurmay Başkanlığımız ne düşünmektedir? b. Genelkurmay Başkanlığımızın; b.1- “Genelkurmay Başkanlık Astsubayı” olarak tesmiye etdiği unvânın “ingilizce tercümesi” nedir? b.2. “Astsubay Üst Karargâh Hizmetleri Eğitimi” (AÜKHE ) olarak tesmiye etdiği okulun “İngilizce tercümesi" nedir?
4. Yukarıda mezkûr madde 3’de tevcih etdiğim suâllerimi İlgi (b ve c) mevzuât kapsamında cevâplamasını Millî Savunma Bakanlığımızdan saygılarımla arz ederim. 24.06.2019. (CİMER kayıt: 26.06.2019. 1901433131. Şükrü IRBIK
|
* * *
Sağolsun,
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar GÜLER şu cevabı gönderdi bana;
* * *
NATO ve ABD’ye başka kıvır,
Türk astsubayına daha başka kıvır!..
Birkaç sayfa yukarıdaki satırda resimini gördüğünüz
08 Nisan 2013 Pazartesi günü bir NATO karargâhı olan USEUCOM’a jurnallediği haberde
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL,
“Genelkurmay Başkanı Astsubayı” Harun AĞPAK’ın ingilizce unvânın;
“Senior Enlisted Leader” olduğunu söylüyor,
Fakat
2019 senesinde bana gönderdiği cevapda
Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar GÜLER ise bu kez
“Genelkurmay Başkanı Astsubayı” Harun AĞPAK’ın ingilizce unvânın;
“Chief of Turkish General Staff Non-Commissioned Officer” olduğunu söylüyor.
* * *
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar BÜYÜKANIT’ın 2007 senesinde yayınladığı
İngilizce-Türkce Müşterek Askerî Terimler Sözlüğüne bakdığımda;
“Non-Commissioned Officer” ibâresinin türkce tercümesinin
“Astsubay” olduğunu görüyorum.
* * *
“Enlisted” ibâresinin türkce tercümesinin de
“Er” olduğunu görüyorum.
* * *
Fakat ne rezil bir durumdur ki;
Hem “Non-Commissioned Officer” ibâresini
Hem de “Senior Enlisted Leader” ibâresini,
1944 senesinde icat eden Amerikan Ordusunun askerî terimler sözlüğüne bakdığımda ise;
Hem “Non-Commissioned Officer” ibâresinin türkce tercümesinin
Hem de “Enlisted” ibâresinin türkce tercümesinin
Aslında “Er” olduğunu görüyorum.
* * *
Ne demiş atalarımız;
Alışmış, kudurmuşdan beterdir!..
1956 senesinden beri
Gömleklerinin ilk düğmesini hep yanlış iliklemeye alışmışlar bir kere!..
Yaşar gibi kıvıran Türk Genelkurmay Başkanları
Aslında hem karakolda hem de mahkemede yalan söylüyorlar.
Söyledikleri bu yalan ile bizim herbokolog Genelkurmay Başkanları;
Kânunun “subay yardımcısı” dediği askerleri yurt içinde “astsubay” olarak pazarlıyor,
Fakat
Yurt dışında ise Amerika’ya ve NATO’ya “er” olarak pazarlıyor!..
* * * * *
Kaynağı Genelkurmay Başkanlığı olan
Ve dahi
USEUCOM’un kendi örütbağ sayfasında neşretdiği bu haberin can alıcı iki noktası var.
Birincisi;
USEUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,
“Genelkurmay Başkanı Astsubayı” Astsubay III Kademeli Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK’ın kendisinin “mevkidaşı” olduğunu söylüyor.
İkinci husus da şudur;
“Genelkurmay Başkanı Astsubayı” Harun AĞPAK’ın görev unvânının “Kıdemli Er” olduğunu söylüyor.
Yukarıda gördüğünüz bilgileri resimlediğimizde ise
Ortaya şöyle bir manzara çıkıyor;
* * * * *
Burada şu suâlleri sormamız icâb ediyor;
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in “Astsubay” dediği Harun AĞPAK’a
USEUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr., nasıl oluyor da “Er” diyor?
Kaynağı Genelkurmay Başkanlığı olan yukarıdaki bağlantıda münteşir haberde EUCOM
Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın;
“Mevkidaşlık”; iki muhtar, iki kaymakam, iki başbakan, iki subay, iki asubay, iki er gibi
Ancak eşit mevkiye sahip şahıslar arasında söz konusu olabilir.
Protokolün ve saygının birinci şartı bunu emreder iken
Görev unvânı “Kıdemli Er” olan Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,
Görev unvânı “Astsubay” olan Harun AĞPAK’ın nasıl “mevkidaşı” olabiliyor?
* * * * *
Yalandan Kim Ölmüş?..
İşde,
Yalandan ölmeyenlerden birisi olan Orgeneral Bekir KALYONCU da
2013 senesinde Ankara’da oynanan “yalan tiyatrosunda” sahneye çıkmış!..
Ve dahi
Emekli günlerinde torunlarına anlatacağı yalanlara bir yenisini daha eklemiş.
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir KALYONCU,
ABD EUCOM “Kıdemli Er”i Amerikalı Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın
“Mevkidaşım” dediği Genelkurmay Başkanı Astsubayı Astsubay Harun AĞPAK’ı
03 Nisan 2013 Çarşamba günü ziyâretini haber yapmış…
Ve Mayıs ayında neşretdiği “Jandarma Dergisi” isimli derginin 136’ncı sayısında,
Amerikalı denizci “Er” Roy’un bu ziyâretini Türk kamuoyuna "gururla" duyurmuş!..
Aşağıdaki resimde gördüğünüz üzere;
Sol tarafda misafir Amerikalı "Er" Roy
Sağ tarafda ise ev sahibi Türk "Astsubay" Harun...
Oturmuşlar aynı masada karşı karşıya
Şu bizim Türk "astsubaylarının" hâl-i pür melâlini istişâre ediyorlar.
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir KALYONCU;
Bu derginin 70’inci sayfasındaki haberde filfilli bir yalan üfürmüş!..
Subaylarımız her boku bilirler ya!..
Tıpkı komutanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in yapdığı gibi
Orgeneral Bekir KALYONCU da bir kerâmet gösdermiş ve
Amerikalı Deniz “Er” Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın “Astsubay” olduğunu söylemiş.
Bekir KALYONCU;
Fakat
Aynı Orgeneral Bekir KALYONCU,
Amerikan Ordusunda “astsubay” sınıfının mevcut olduğu yalanını söylemiş...
Kendi “astsubayı” ile aynı masada yemek yemeyi zul addeden Orgeneral Bekir KALYONCU,
Amerikanın “Er”ine Ankara’da “Astsubay” muamelesi etmiş!..
Yazık!..
Orgeneral rütbesi ile piyasa yapan subay Bekir KALYONCU’nun düşdüğü şu rezil duruma bakar mısınız?..
* * * * *
İkinci Rüştü ERDELHUN Vak'ası...
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL,
Amerikalı “Er” Roy M. MADDOCKS Jr.’a “Astsubay” muamelesi ediyor
Ve kendisi için Anıtkabir’de "II numaralı askerî tören" tertip ediyor.
51’inci Tümen Komutanı iken 1952 senesinde Tümgeneral Rüştü ERDELHUN,
Genelkurmay Başkanı iken 2013 senesinde Orgeneral Necdet ÖZEL de
Amerikalı “Er” Roy M. MADDOCKS Jr.’a Ankara’da “Astsubay” muamelesi etdi.
Sonra da
Üzerinde “Kıdemli Er” yazan çelenk ile Aslanlı Yol’da,
Hem de Ebedî Başkomutan ATATÜRK’ün mânevî huzurunda,
Türk astsubaylarının önünde yürütdü!..
Kim bilir?..
Kendi astsubayının sıçdığı deliğe sıçmakdan ikrah eden Orgeneral Necdet ÖZEL
Karargâhda bu Amerikalı Er’in belki ceketini de tutup sırtına giydirmişdir!..
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in
Devletlerarası mütekabiliyet ilkesini de ayaklar altına alan bu işgüzârlığı
Ve
2013 senesinde Amerikalı Er Roy M. MADDOCKS Jr.’ye bu yapdıkları
Türk Ordusunu
Ve en vahimi de
Türk Astsubaylarını düşürdüğü bu rezil durum
Türk Ordusunun târihinde
İkinci Rüşdü ERDELHUN vak’asıdır!
* * *
51’inci Tümen Komutanı iken 1952 senesinde Tümgeneral Rüştü ERDELHUN’un;
Gözleri ile gören 27 Mayıs darbeci subayı Topcu Üsteğmen Şefik SOYUYÜCE, Anlatdığı bu rezilliğin resimini ortaya koyamamış ve bu vak'a, şehir efsânesi olarak kalmış idi...
Fakat
Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK, 2013 senesinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in, Amerikalı Er Roy M. MADDOCKS Jr.’a Anıtkabir’de “astsubay” muamelesi etdiğinin resimini, Türk kamuoyunda ilk defâ olmak üzere bu makâlemde bir kez daha târihe kayıt ediyorum.
|
* * * * *
Amerikalı asker Roy M. MADDOCKS Jr.,
Kendisinin “Er” olduğunu söylüyor. Bu söylediklerine delil olarak da şu mevzuâtı beyan ediyor
Bu mevzuâtın resmini çizdim. Ortaya şu manzara çıkdı;
1777 senesinde kurulduğu günden beri
Amerikan Ordusunda 2 sınıf asker var;
1. Er
2. Subay
* * * * *
Bizim Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL ise;
Aşağıda gördüğünüz şu kânunları ihlâl etdi;
Amerikalı Eri, Türk Astsubaylarının önünde yürütmek fiili ile
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL aynı zamânda
T.C Devletinin taraf olduğu şu uluslararası andlaşmaları ve Anayasaları iğfal etdi;
Bu mevzuâtın resmini çizdim. Ortaya şu rezil manzara çıkdı;
1777 senesinden beri Amerikan Ordusunda olduğu gibi
T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK de
1935 senesinde T.C Ordusunu 2 sınıf asker ile teşkil etdi;
1. Mükellef Er
2. Muvazzaf subay
Fakat
ATATÜRK’ün ölümünden sonra tezgahladıkları fitne kânunlar ile
Hâin subaylarımız bugüne kadar ordumuza tam 6 sınıf asker doğurtdu!..
* * * * *
Her Boku Bilen Asker; Bizim Subaylar!..
Subaylarımız her boku bilirler ya!..
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL de
İngilizce “Enlisted” kelimesinin Türkce karşılığının “Er” demek olduğunu pekâkâ biliyor idi.
Bu cümlenin neticesi olarak Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL;
Yüzüne karşı “Astsubay” olduğunu söylediği Harun AĞPAK’a bilerek ve isdeyerek “Er” dedi
Ve dahi
Amerikalı “Er” Roy’un yanında “Astsubay” Harun AĞPAK’a bilerek “Er” muamelesi etdi.
Dahası,
Hani, subaylarımız her boku bilirler ya!
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL de
03 Nisan 2013 Çarşamba günü karargâha dâvet etdiği Amerikalı askerin
“Er” (Enlisted) olduğunu da pekâlâ biliyor idi.
İşde, belgesi…
Genelkurmay Başkanlarının hazırladığı İngilizce-Türkce sözlük…
İşde,
Bu sebepden dolayı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL,
USEUCOM’a gönderdiği yukarıda gördüğünüz 08 Nisan 2013 târihli haberde
Yüzüne karşı “Astsubay” dediği Harun AĞPAK’ın aslında “Er” (Enlisted) olduğunu yazdı.
* * * * *
Yüzüne karşı “Astsubay” dediği Harun AĞPAK’ın aslında “Er” (Enlisted) olduğunu bilen sâdece;
Ve
Yukarıda gördüğünüz İngilizce-Türkce Müşterek Askerî Terimler Sözlüğünün
Aşağıdaki resimin sol tarafında gördüğünüz numarasız şu sayfasında peşin olarak beyan etdikleri üzere;
Ve dahi
Yüzüne karşı “Astsubay” dedikleri askerlerin NATO'da “Er” (Enlisted) olduğunu bal gibi biliyor idi…
İsimlerini gördüğünüz bu subay güruhu üç yalan birden söylemişler;
Yukarıda kapak resimini gördüğünüz sözlüğün EK-C’sine ekledikleri aşağıdaki şu sayfa ile de Gözlerimizin içine bakarak söyledikleri bu filfilli yalanlarını gene bu subaylar kendileri tescil etmişler!.. |
2013 senesinin 03 Nisan Çarşamba günü Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in Türkiye’nin başkenti Ankara’da Hem de Başkomutanı ATATÜRK'ün huzurunda sahneye koyduğu bu rezillikler tiyatrosunda Yukarıda isimlerini gördüğünüz bakan ve subaylar da Kendi paylarına düşen "ikili kıvırma" görevini oynamak için sahneye çıkdılar…
|
* * * * *
Yukarıdaki resimde kimlerin hangi sırada yürüdüklerini görebilmek için
Aşağıdaki şu temsilî resimi çizdim.
262 metre uzunluğundaki Aslanlı Yol’da piyâde yürüyorlar!..
Protokolun baş misafiri olan Amerikalı denizci Er
Biraz sonra Misâk-ı Millî Kulesine vâsıl olacak.
Ve oradaki kürsünün üzerinde duran 2 numaralı Anıtkabir Özel Defterini imzâlayacak.
En son olarak da
ATATÜRK’ün kabrine çelenk koyacak ve bir dakikalık ihtirâm duruşu gösderecek!..
Peki,
Amerikalı bu denizci Er kim?
Anıtkabir’de ne işi var?
Üzerinde " ABD Avrupa Komutanlığı Kıdemli Eri " yazılı çelenk de ne oluyor?
Amerikalı denizci Er’in arkasında yayaklayan dangalak Türk Astsubayları kim?
Fleet Master Chief Petty Officer Roy M. Maddocks, Jr. visited Anıtkabir, the mausoleum of the nation's founder, Mustafa Kemal Atatürk, and laid a wreath and observed a minute of silence, April 3, 2013 during his visit to Turkey. The command senior enlisted leader for European Command was here as part of a counterpart visit with the Senior Enlisted Leader of the Turkish General Staff Harun Ağpak where he discussed NCO and SNCO professional development and military education, met with senior enlisted leaders of the Turkish military services and visited the Sergeants Major Academy.
Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı
“Kıdemli Er” Roy M. MADDOCKS Jr.’ın bu ziyâret haberini hemen EUCOM’a kışkışladı…
ABD Avrupa Komutanlığı (USEUCOM) da bu haberi
EUCOM isimli resmî örütbağ sayfasında 08 Nisan 2013 Pazartesi günü bütün dünyâya ilan etdi...
EUCOM’un örütbağ ana sayfasında teşhir edilen bu haberde
Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı şöyle dedi;
ABD Avrupa Komutanlığı “Kıdemli Er”’i Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr., “Mevkidaşı” olan Genelkurmay Başkanı “Kıdemli Er”’i Harun AĞPAK’ı ziyâret etmek için Türkiye’de idi.”
|
* * * * *
Bizim her boku bilen subaylarımız;
Türk Milletinin önüne çıkıyor ve
1951 senesinden beri şöyle diyorlar;
“Harun, Astsubay’dır”
Sonra da
Yeldir yepelek Amerika’ya ve NATO’ya gidip
Oralarda laf geveliyorlar.
Türk Milletine söylediklerinden çok farklı konuşuyorlar
Ve şöyle diyorlar;
“Harun, Er’dir”
Türk Ordusunda devşirdiği Türk(!) subaylar sâyesinde
Soros, işin sırrına ermiş idi bir kere…
Türkiye’nin “ en iyi ihraç malı, askeri ” idi nasıl olsa!..
İşde,
Bu adamın bu aşağılık sözünü yalayıp yutmuş olmalılar ki
Her boku bilen Amerikan perestiş subaylarımız,
Biz asubayları Amerika ve NATO’ya bu kez de hiç utanmadan “Er” olarak pazarlıyorlar.
* * * * *
Ey Türk Astsubayı!..
Söyle Bana, Allah Aşkına! Sen Nesin?..
Astsubay mı?
Er mi?..
Kıymetli vatandaşlarım ve muhterem asubay meslekdaşlarım;
Asubay Tefrikası isimli makâle silsilesinin yedincisi olan işbu makâlemizde
Buraya kadar verdiğimiz bilgi ve beyan etdiğimiz belgeler şâhidliğinde
Bu “aldatanlar-aldananlar” tiyatrosunun son rezâlet perdesi de
İşde, şöyle oluyor;
Sâhil Güvenlik Komutanığından emekli asubay Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK, Bu kepâzeliği Türk milletine Ve dahi Dünyâ kamuoyuna Bugün bir kere daha teşhir ve ilân ediyorum;
Dünyânın hiçbir ordusunda;
Duyduk duymadık demeyin!..
|
* * * * *
27 Mayıs darbecisi subayların 1967 senesinde tertip etdiği
Ve bir darbe kânunu olan 926 sayılı TSK Personel Kânununun 84’üncü maddesi
Astsubayların “kıdem sırasını” mufassal bir şekilde şöyle tanzim eder;
TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU (1)
Kanun Numarası : 926 Kabul Tarihi : 27/7/1967 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 10/8/1967 Sayı : 12670 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 6 Sayfa : 2352
I – Kıdem ve kıdem sırası:
Madde 84 – (Değişik: 2/7/2000 - KHK - 607/10 md.; Değiştirilerek kabul: 10/5/2006-5497/7 md.) Kıdem ve kıdem sırası aşağıdaki esaslara göre düzenlenir: a) Rütbelerde kıdemler, onay metninde yazılı tarihten başlar. (1)
b) Aynı günde astsubaylığa nasbedilenler arasında kıdem sırası, okullarda kazanılan not ortalamalarına göre tespit edilir ve bunlar kendi aralarında sıralanırlar. c) Aynı rütbe ve nasıplılar arasında kıdem sırası, her yıl tespit edilen yeterlik derecesine göre saptanır. Aynı rütbe ve nasıplı olup, değişik kaynaklardan yetiştiğinden yeterlik derecesi kıyaslanamayan astsubaylar arasındaki kıdem sırası aşağıda belirtilmiştir: 1. Astsubay meslek yüksekokulu mezunları. 2. Uzman jandarmalıktan astsubay olanlar. 3. Uzman erbaşlıktan astsubay olanlar. 4. Kıt'a erbaş ve erlerinden astsubay olanlar. 5. Sözleşmeli astsubaylıktan muvazzaf astsubay olanlar. 6. Sivil kaynaktan muvazzaf astsubay olanlar. 7. Sözleşmeli astsubaylar.
d) Çeşitli sınıflara mensup, aynı rütbe ve nasıplı astsubaylar arasındaki kıdem sırası aşağıdaki önceliğe göre; 1. Yeterlik dereceleri, 2. Astsubaylık hizmet süreleri, 3. Bir önceki rütbeye yükselme tarihleri, 4. Bir önceki rütbenin son yılında tespit edilen yeterlik dereceleri, 5. Bu durumda da eşitlik varsa, eşitlik bozuluncaya kadar sıra ile bir önceki rütbenin son yılında tespit edilen yeterlik dereceleri, dikkate alınarak belirlenir.
e) Her ne sebeple olursa olsun sınıfı değiştirilenler, yeni sınıflarındaki yeterlik dereceleri tespit olununcaya kadar, yeni sınıfının aynı nasıplılarının sonunda sıralanırlar.
f) Kuvvetleri ayrı olan aynı rütbe ve aynı nasıplı astsubayların kıdem sırası; 1. Aynı yıl terfi edenlerden kıdem almadan yükselenler, 2. Her ikisi de kıdem alarak yükselmiş ise bir önceki rütbeye yükselme tarihi önce olanlar, 3. Bütün şartlar aynı ise mensup olduğu kuvvete göre sıra ile kara, deniz, hava, jandarma, sahil güvenlik, diğerlerine nazaran kıdemlidir. Yukarıda belirtilen ilkelere göre kıdem ve kıdem sırasının belirlenmesine ilişkin diğer usûl ve esaslar Astsubay Sicil Yönetmeliğinde gösterilir.
|
TSK Personel Kânuna göre;
Önce “subay yardımcısıdır” deyip pışpışladığı
Sonra da kendi sınıf arkadaşları arasında “kıdem sırasına” göre hizaya getirdiği astsubayları
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL,
Anıtkabir’de Amerikalı “Er”’in arkasında yürütdü!..
Bu fiili ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL,
TSK Personel Kânununun yukarıda gördüğünüz 84’üncü maddesini bütün dünyânın gözleri önünde ihlâl etdi.
Her boku bilen subaylarımız protokol konusunda şöyle der; “Protokolde yüzde doksan dokuzluk başarı, başarı değildir!”
Bu söze Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK da bugün burada şu söz ile mukabele ediyorum; Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in kendi astsubayına yapdığı bu saygısızlık da 2013 senesinin 03 Nisan Çarşamba günü târihin Anıtkabir'de kaydetdiği “Yüzde yüzlük bir protokol rezâletidir!”
|
* * * * *
Ey, Çadırcı!
İçdiğin şarap, sevdiğin güzel idi.
Gitdin câmiye, niyetin kilim aşırmak idi!..
Lâkin;
Dilinden dökülen hiçbir kelâm yalan,
Sen de yalancı değil idin, be!..
* * * * *
Şimdi de hakikâti konuşmanın vakdi geldi...
* * * * *
* * * * *
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Asubay Tefrikası 6-10
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
Astsubaylarda "onur" yok mu ki?..
Özgürlük mücâdelesi, Ekmek mücâdelesi, Hak mücâdelesi, Onur mücâdelesi…
İnsan; Kendisinde olmayan şeyler için mücâdele verir, değil mi?..
Fakat Kimi “astsubay” meslekdaşımız “onur” mücâdelesi verdiğini söylüyor!..
Meslekdaşlarımızın bu sözüne bakınca da şu suâli sormak icâb ediyor;
Bu “astsubay” meslekdaşlarımızda “onur” yok mu ki "Onur” mücâdelesi verdiklerini söyleyip duruyorlar? |
* * * * *
Subaylarımız; “Astsubay” dedikleri askerleri bugüne kadar Üst rütbelere yükselmek için Omuzlarına basılıp geçilmesi gereken “terfi taşı” olarak kullandılar.
Siyâsiler ise “astsubay” dedikleri askerleri; Kendi menfaatlerini tahakkuk etdirmek için Üzerine basılıp geçilmesi gereken “ceset basamağı” olarak kullandılar. Bunun en son örneğini de 15 Temmuz 2016 Cuma gecesi Özel Kuvvetler Komutanlığında yaşadık ve gördük!
|
* * * * *
Subaylar; Sırtına bindikleri "astsubaylar" sâyesinde Terfi ü tefeyyüz edip kendi yıldızlarını parlatdılar.
Siyâsi gürûh ise; "Astsubayların" kanı üzerine inşa etdikleri iktidarları sâyesinde Hep kendi işkembelerini doldurdular!
Peki,
Yoksulluk sınırında maaş alan “astsubaylar” bugüne kadar kendileri için ne yapdılar?
Bu suâlin cevabını bugün vermek için Aynaya bakacak kadar cesâreti olan kaç “astsubay” var acap?..
|
* * * * *
Yukarıdaki bölümde okuduğunuz bu iki tesbitden Ve dahi Bu tesbitler çerçevesinde tevcih etdiğimiz üç suâlden sonra İmdi, gelelim sadede!..
|
* * * * *
Ben birikdirmedim, zamân birikdirdi! Ben hatırlamadım, zamân hatırlatdı! Ben öğrenmedim, zamân öğretdi! Ben götümden uydurmadım, zamân itiraf etdi! Ben yazmadım, zamân yazdırdı!
Zamânın ezelî sabır ve umut ile târih târih birikdirip de Hâlîlerde kulağıma usûlca fısıldadığı hakâike Eski Tüfek mahlaslı emekli asubay ben Şükrü IRBIK Bugün, burada; Ses oldum, Söz oldum, Tercüman oldum!
Hepsi bu!..
|
* * * * *
Bugün Ordumuzda “subay” ismi ile bildiğimiz askerlerin unvânı Kapıkulu ve yeniçeri ocaklarında 1.600’lü senelerde “zâbit” idi.
İşde, bu “zâbit” kelimesini ATATÜRK, 1935 senesinde “subay” olarak tebdil etdi.
Askerî mevzuâtımıza girdiği günden bugüne kadar geçen 400 küsur senede Subaylarımızın unvânı olan “zâbit” ve “subay” kelimelerinin hikâyesi sâdece bu kadar.
Fakat Ordumuzun “köle askeri” olan “astsubaylara” son 100 küsur senede yakışdırılan
Denizde kum misâli…
|
* * * * *
Asubay Tefrikası’nın altıncı bölüm, onuncu ve sonuncu kısımını teşkil eden bu makâlemizde bugün biz,
Cârî askerî mevzuâtımızın 1951 senesinde “astsubay” olarak tesmiye etdiği askerlere;
Deniz Kuvvetlerimizde teşkil edildiği 1890 senesinden beri, Kara Kuvvetlerimizde ise teşkil edildiği 1909 senesinden beri yakışdırılan;
Târih sırasına göre bir çırpıda cem’an görüp öğreneceğiz, inşallah!..
Eski Tüfek - 2019
|
* * * * *
1890 senesinde Donanmayı Hümâyun (Padişah Donanması)’da
“Asâkir-i Bahriye-i Şahâne” (Padişah Bahriye Askeri) mevcut idi.
Bu askerlere “Kur’a Efrâdı” veya “Bahriye Efrâdı” ismi de veriliyor idi.
Bahriyenin ihtiyâcı nisbetinde kur’a ile tesbit edilen “kur’a efrâdı” Osmanlı gençleri,
Donanmayı Hümâyun’da 5 sene nizâmiye (mükellef) askerliği yapmaya mecbur idiler.
Bu 5 senelik “mükellef askerlik” süresi içinde bahriye askerlerine,
Harb gemilerimizde yapacakları hizmete göre çeşitli denizcilik ve meslek eğitimleri veriliyor idi.
Bu denizcilik eğitimlerini de bahriyeli zâbitânımız veriyor idi.
5 senelik “mükellef askerlik” hizmetini tamamlayan bahriye askerleri, tam işe yarayacakları anda tezkere alıp gidiyorlar idi. Bahriye zâbitânımız, teskere alan bahriye askeri yerine gelen acemi efrâda denizciliğe dair her şeyi, her celp döneminde yenibaşdan öğretmek mecburiyetinde kalıyor idi.
Ayrıca;
İngiltere’nin buhar gücünü savaş gemilerine tatbik etmesi ile Avrupa Devletlerinin başlatdığı
Ve dahi
Bahriye silah ve makinelerinde meydana gelen
Ve
Aklın sınırlarını bile aşan gelişmelerin kapıya dayanması sebebi ile;
Elektrikçi, torpidocu, mayıncı, kazancı, ateşçi, çarkcı ve telsizci gibi yeni bahriye meslekleri ortaya çıkmış idi.
Hem uzmanlık isdeyen, hem çok tehlikeli ve hem de yağlı-paslı olan bu meslekleri,
Padişah daşşağından düşme bahriyeli beyaz zâbitânımız bir türlü yapmak isdemedi.
Asubay Tefrikası 6-2
Ve dahi
Asubay Tefrikası 6-8 isimli makâlelerimizde
Bu konuyu tafsilâtlı olarak işledik.
Bahriye zâbitânımızın yapdığı;
Hem bahriye askerinin taalim-taallümü görevini
Hem de ihtisas gerekdiren ve tehlikeli olan bu meslekleri,
Zâbitânın yerine yapmak üzere;
Hem “zâbit” olmayan,
Hem de zâbit maaşının çeyreğine yapacak “ortada sandık” bir bahriye asker sınıfı teşkil etdiler.
1890 senesinde teşkil etdikleri bu “uyduruk” ve “ortada sandık” bahriye asker sınıfına da
Yukarıda resimlerini gördüğünüz dönemin Padişahı ve Bahriye Nâzırı “Gedikli” ismini verdi.
"Donanma Gedikli" sınıfı;
Ve fakat
Donanmanın boğaz tokluğuna çalışan “kethüda kadını” olacak idi…
Ve böylece bahriye zâbitimiz de Keyif ile güvertede ellerinde göt gezdirebilecek idi… Eski Tüfek - 2019
|
* * * * *
1909 senesinin Ordu-yu Humâyûn’una zâbit temin eden
Harbiye, Bahriye ve Mühendishâne Mekteplerinde taalim-taallüm eden zâbit namzedi efendilerin
Okuduğu sınıflarına göre “rütbe isimleri” şöyle idi…
1899 senesinde Manastır Askerî İdâdisini muvaffakiyet ile ikmâl eden Mustafa Kemâl, Aynı senenin 13 Mart Pazartesi günü, İstanbul Pangaltı'daki, Mekteb-i Harbiye-i Şahâne’ye 1283 numara ile kayıt edildi.
Mustafa Kemâl hakkında târih(!) yazan târih uğrusu yalancı subaylarımız hiç söz etmez!
Fakat Kendi sınıfının Kısım Çavuşu olan 1283 Mustafa Kemâl’in;
|
Beyaz zâbitân heyetimiz;
1834 senesinden beri harbiye talebesi efendilerin rütbesi olan
Silâhendaz Onbaşı, Çavuş ve Başçavuş rütbe isimlerini,
1909 senesinde piyasaya sürdükleri bir "darbe" kânunu ile;
Ve dahi
* * * * *
Bugün “astsubay” olarak bildiğimiz askerlere
1909 senesine vâsıl olduğumuz günlerde, aşağıda gördüğünüz şu isimler verildi.
Osmanlı Devletinin ekmeğini yiyen Osmanlı Ordusunun kıyafetini giyen ve rütbesini taşıyan “mektebli” zâbitân heyetimiz;
|
Asırlardan beri Osmanlı Devletini yıkmak isdeyen İngiltere ve kuyruğundaki düvel-i garbînin
Yapmak isdeyip de yapamadığını bizim “mektepli zâbitân” heyetimiz, 31 Mart’da yapdı.
Padişahlarımız, Osmanlı Ordusunda;
Ya da
|
Çünkü; Ölmek ve öldürmek sanatı demek olan askerlikde; “Öl ve öldür” emirini veren asker ile “Öl ve öldür” emrini yerine getiren asker arasına kimse giremez idi…
|
İşde, bu değişmez sebepden dolayı da padişahlarımız;
Her askerin yüreği, bileği ve aklı nisbetinde en yüksek rütbeye kadar yükselmesini teşvik etdiler.
31 Mart darbesini tertip ve tatkbik eden “mektepli zâbitân” heyetimiz
Bab-ı Ȃli’deki İstanbul Vâli Konağında 1909 senesinin 06 Ekim Salı günü gizlice içtima eyledi
Ve tertip etdiği bir “darbe nizamnâmesi” ile “Küçük zâbit” ismini verdiği asker sınıfını
Kara Ordumuzda teşkil etdi.
Bugün piyasaya sürülen 06 Ekim 1909 târihli Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit-i İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi’nin;
|
Netice itibârı ile; 06 Ekim 1909 târihli Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit-i İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi,
Ve dahi
|
Bu cümleden olmak üzere; Osmanlı Kara Ordusunda Küçük Zâbit sınıfının teşkil edilmesi Ve dahi Bugünkü hukûkî mevcudiyeti hâlâ gayri meşrudur.
|
* * * * *
Karesi Mebusu ve Bahriye Encümeni Ali Galip Efendi,
1910 senesinde Meclis-i Mebusan’da
Donanma Gediklisi için “Donanmanın kethüda kadını” dedi.
* * * * *
31 Mart darbesinden sonra
Kara “küçük zâbit” sınıfını tertip eden karanlık suratlı zâbitânımızın isimleri ve cisimleri meçhul idi!
Fakat darbeden bir sene sonra,
Bu karanlık suratlı beyaz zâbitândan birisi, kendisini ele verdi;
Alman perestiş ve darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa!
Padişah Sultan II. Abdülhamid’e “Baykuş” diyerek hakâret den darbeci Mahmut Şevket Paşa,
Meclis’de 1910 senesi bütçesi müzakere edilir iken
06 Ekim 1909 târihli “Kara Küçük Zâbit” sınıfını kendisinin tertip ve teşkil etdiğini itirâf eyledi.
Darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa;
Ve dahi
“Mayın eşşeği” niyetine cephenin en önüne sürdüğü “ortada sandık” yeni asker sınıfının isminin
“Küçük zâbit” olduğunu yumurtaladı…
* * * * *
31 Mart’ı tertip eden "beyaz zâbitân heyetimiz";
Darbeden sâdece 6 ay sonra teşkil etdikleri
Ve dahi
“Küçük zâbitân” ismini verdikleri “köle” askerlere
Aynı senelerde sâdece “nefere” verilen “prangabent cezâsı” vermeye başladılar.
Mensubîn-i Askeriyyenin Siyasiyât ile Men’i İştigali Hakkında Askerî Cezâ Kânunnâmesine Zeyl Kânun
MMZC, İnikad:23, 18 Haziran 1328 (1912) Pazartesi
Madde 1. — Siyasî içtimaat ve tecemmuat ile nümayişlere iştirak ve makalât-ı siyasiyye neşr veya o yolda alenen irad-ı nutk eyleyen ve kânunen hâiz olduğu hakkı istimalden gayri surette umur-u intihabiyye ile iştigal, Erkân ve Ümera ve Zâbıtân ile Mensubin-i Askeriyye ve Silah-endazan, iki mâhtan altı mâha kadar hapis veya hapis ile berâber mevkii tebdil olunur ve tebdilinden dolayı harcırah verilmez. Mükerrirlerden, Silah-endazandan gayrisi, dört mahtan bir seneye kadar hapis ile silk-i askeriden ihraç olunur ve Küçük Zâbit, Onbaşı ve Neferât-ı Askeriyye 2 mâhtan (aydan.IRBIK) 6 mâha (aya. IRBIK) kadar prangabend ve hizmet-i muvazzafası iki aydan iki seneye kadar tezyid (uzatılır. IRBIK) olunur. Eski Tüfek - 2019
|
* * * * *
Aşağıda gördüğünüz şu kânun ile 1915 senesinde Donanma-yı Humâyûn’da,
“Donanma gedikli zâbit” sınıfı “müstakil” bir “zâbit” sınıfı olarak teşkil edildi.
Gene aynı kânun ile başçavuş, donanma mühendisi (asteğmen)’nin “üstü” idi.
“Donanma zâbitân heyetimiz ”;
Bu usûlü de o senelerde muhibi oldukları Prusya Almanyası'ndan aşırmış idi…
* * * * *
1915 senesinde Ordu-yu Humâyûn (Kara Ordusu)’da,
Aşağıda gördüğünüz şu kânuna göre
“Küçük zâbit başçavuş” “zâbit vekili” (asteğmen)’nin mafevki (üstü) idi.
* * * * *
Bugün “astsubay” olarak bildiğimiz ve “küçük zâbit” sınıfına mensup askerler
1916 senesinde bu kez de
“Kıdemsiz küçük zâbit” ve “kıdemli küçük zâbit” oldular.
* * * * *
Ordumuzun “ortada sandık” asker sınıfı olarak teşkil edilen “küçük zâbitlik”
1917 senesinde bu kez de “takımbaşı” oldu.
Cephede götlerini kaşıtmak isdeyen beyaz zâbitân heyetimiz
“Başçavuş” rütbesindeki “küçük zâbitâna”;
Bir de
Padişah daşşağından düşme "beyaz zâtibin yerine ölmesi için"
Çanakkale Cephesinin önüne sürülen Güççük Zâbit Başçavuş Emin ÇÖL’e verdikleri gibi
“Ucu sivrice, ağzı kör ve ham demirden”
Ve hemen akabinde
“Takımbaşı” unvânı ve “Takım Kumandanı zâbit” yetkisi ile
Hem de “zâbitin yerine ölmesi için” düşmanın önüne “yem” olarak atdılar.
* * * * *
Dedelerimizin “Harb-i Kebir” dediği Birinci Cihân Harbi bütün şiddeti ile devâm eder iken,
Ordumuzun “küçük zâbiti” 1917 senesinde bu kez de
* * * * *
1917 senesinde Ordu-yu Osmanî’de “silâhendaz” ismi verilen bir nefer (er) sınıfı mevcut idi.
Silâhendaz sınıfı nefer, tıpkı bügünkü Amerikan Ordusundaki “deniz piyâ deleri” gibi idi.
“Silâhendaz” tâbirini, bu sene içinde “küçük zâbit ve efrat” torbasının içine tıkışdırdılar.
* * * * *
Tevkir mi, tahkir mi, ben bilemedim!..
Fakat
“Küçük zâbitler”, 1918 senesinde Ordumuzun “beyaz kargaları” oldular!..
* * * * *
“Küçük zâbitler;
İlk mezunlarını verdiği 10 Temmuz 1911 Pazartesi gününden itibâren
T.C Devletinin teşkil edildiği 23 Nisan 1920 Cuma gününe kadar
Tam 10 sene devam eden harbler boyunca
Hem zâbit yerine ölmesi için cephenin en önüne sürülmüş
Hem de ölümü bahasına cenk etdiği “harbi kazanmış” idi.
Fakat
Kıt’a kumandanı zâbitân gürûhu takdirleri beşer-onar paypay eder iken
Ordumuzun “cüzzamlı askeri” olan “küçük zâbitler” 1921 senesinde;
Ölmek sırası gelince, beyaz zâbitân heyetimiz;
“Ufak zâbit” ve efradın arkasına saklandı…
Fakat
Madalya paypaylamak sırası gelince beyaz zâbitân heyetimiz bu kez
“Ufak zâbit” ve efradın önüne geçiverdi.
Ordumuzda bugün de durum hâlâ aynen böyle değil mi?..
* * * * *
1925 senesine vâsıl olduğumuzda "ihtiyât" ile beraber Ordumuzda
“Üç cins küçük zâbit” görev yapıyor idi.
* * * * *
Tam 10 sene devam harpler hitam bulmuş,
29 Ekim 1923 Pazartesi günü “Cumhuriyet” ilan edilmiş idi.
Harbi uzakdan sevk ve idare eden zâbitân heyetimiz,
Harbden sonra yüksek rütbelere “terfi” etdiler.
Fakat harb devam eder iken teşkil etdilen
Ve dahi
Zâbitin yerine ölmesi için cephenin en önüne sürülen “gedikli zâbit” sınıfı ise
Harb-darp sona erince vehleten “gedikli küçük zâbit” sınıfına “tenzil” edildi.
“Beyaz zâbitân heyetimiz”, "gedikli zâbitin” sırtında "dereyi" geçmiş idi, nasıl olsa!..
* * * * *
31 Mart darbecisi Alman perest Mahmut Şevket Paşa’nın
Bir “darbe kânunu” ile 1909 senesinde teşkil edip
“Küçük zâbit” dediği asker sınıfına,
Cumhuriyeti kuranlar ne isim vereceklerini şaşırdılar!..
1927 senesine geldiğimizde, Cumhuriyetin kurucu iradesi;
“Kıdemli Küçük Zâbit” unvânını “Gedikli Küçük Zâbit”e
“Kıdemsiz Küçük Zâbit” unvânını da “Küçük Zâbit”e tebdil etdi…
* * * * *
Tıpkı efendinin kölesini falakaya yatırdığı gibi
Cumhuriyet İdaresinin beyaz zâbiti de
"Köle asker" olan “küçük zâbiti”
* * * * *
1927 senesi, “küçük zâbit” denilen asker sınıfı için çok bereketli oldu...
Peşpeşe yapılan kânunlar ile;
“Küçük zâbitân”a elvan çeşitli isimler, unvânlar ve rütbeler verildi.
Bu sene meriyyete koydukları Askerlik Mükellefiyeti Kânunu ile
Cumhuriyetimizin kurucu iradesi,
Ordumuzda “iki sınıf asker” olduğunu tasdik etdi.
1. Efrâd
2. Zâbit
Bu iki sınıflı asker teşkilâtlanması,
Asırlardan beri dünyada sınanmış ve kabul görmüş bir teşkilâtlanma idi.
* * * * *
1930 senesine geldiğimiz günlerde
500 sene önce Viyana muhasarasında sıçmayı öğretdiğimiz Avrupa’dan
Bu kez Askeriyemizin Ceza Kânununu aldık ve bu sene tekrar meriyyete koyduk!..
Prusya Almanya’sından aşırdığımız Askerî Ceza Kânununda
“Küçük zâbit” dediğimiz “içi alacalı - dışı sıracalı” askere
Aşağıda gördüğünüz şu isimleri yakışdırdık!..
* * * * *
31 Mart darbecisi Alman sevici Müşir Mahmut Şevket Paşa’nın
“Darbe kânunu” ile 1909 senesinde teşkil edip “daimî küçük zâbit” dediği asker sınıfına,
Cumhuriyetin kurucu iradesi 1927 senesinde bu kez de “Mükellef Küçük Zâbit” dedi.
Aslında bu “Mükellef Küçük Zâbit” tâbiri isabetli bir tesmiye ve tefrik idi…
Çünkü;
Bugün “astsubay” dediğimiz asker sınıfı, dünya ordularında “mükellef asker” idi.
1935 senesinin Türkiye Cumhuriyeti Ordusunda,
“Küçük zâbit” olarak tesmiye edilen bahriye askerleri “mükellef” asker idiler.
Aşağıda gördüğünüz 1/178 sayılı şu “Encümen Mazbatası”
“Mükellef Küçük Zâbit” tâbirini hâvi tek belgedir, haberiniz olsun!..
“Küçük Zâbit” asker sınıfının “mükellef” asker olduğuna dair ilk belgeyi de
Gene İlk defa sizler, Asubay Tefrikası 6-9’da gördünüz,
İkinci defa ise gene sizler görüyorsunuz!
Kaynak: 2851 sayılı Kânunun Komisyon Raporu.
Fakat
Bu seneden sonra tertip etdikleri elvan türlü tuzak kânunlar ile şerefsiz subaylarımız,
“Mükellef” asker olan “küçük zâbit” sınıfını
Sinsice “muvazzaf” asker sınıfına “tahvil” etdiler.
* * * * *
Dünya askerlik târihine bakdığımızda,
Dünya askerlik târihine yön vermiş devlet ordularında,
Asker teşkilâtının “iki sınıflı” olduğunu görüyoruz.
Dünya çapında bir asker olan ATATÜRK,
Dünya askerlik târihini çok iyi biliyor idi…
İşde, bu sebepden dolayı da
T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK,
1935 senesinde T.C Ordusunu “iki sınıf asker” ile teşkil etdi;
1. Mükellef Erbaş (Er)
2. Muvazzaf Subay (Zâbit)
İşde, kânunu…
İşin doğrusunu söylemek gerekir ise şâyet
Fütühâtcı bir rûh ve sonsuz terfi töresine sâhip olan Türk Ordusu için
En uygun olan askerlik de bu idi…
* * * * *
ATATÜRK sonrasının Cumhuriyet idaresi,
ATATÜRK’ün öldüğü günden itibaren ATATÜRK’ün mirasına ihanet etmeye başladı!..
Vaziyet, bugün de aynı ile vâkidir!..
Yukarıda gördüğünüz 2771 sayılı kânunda ATATÜRK, “mükellef asker” sınıfına “Erbaş” demiş idi.
Fakat
ATATÜRK’ün öldüğü günün hemen ertesinde ATATÜRK’ün koltuğuna çöreklenen İNÖNÜ,
ATATÜRK’ün “Mükellef Erbaş” dediği asker sınıfını “Muvazzaf Gedikli Erbaş” yapdı.
Ve böylece Cumhurbaşkanı İNÖNÜ,
Hazerde;
Kışlada, karargahda subayımızın götünükaşıyacak,
Seferde ise;
Subayımızın yerine "mayın eşşeği" gibi ölüme sürülecek “muvazzaf” bir asker sınıfı teşkil etdi…
Askerî Muhakeme Usulü Kânununun Bâzı Madelerini Değiştiren Kânun (Resmî Gazete ile neşir ve ilâm: 8.VIII.1942 - Sayı: 5179
No. 4280 Kabul Târihi: 3 .VIII.1942
BİRİNCİ MADDE — 1631 sayılı Askerî Muhakeme Usulü Kânununun 1,3,4 ve 26 ncı maddeleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
Dâvaların tehiri
Madde 4. — 1. Muvazzaf ve ihtiyat erâtın ve yedeksubaylarla yedek askerî memurların askere girmeden veya silâh altına çağırılmadan evvel işledikleri yukarı haddi bir seneye kadar şahsi hürriyeti bağlayıcı bir cezayı müstehzim suçlara ait dâvalarda ilk ve son tahkikat muameleleri terhislerine kadar tehir olunur.
Muvazzaf gedikli erbaşlarla askerlikten tard ve ihracı müstelzim suçlardan maznun olan yedeksubay ve askerî memurlar bu hükümden müstesnadır.
|
* * * * *
ATATÜRK’ün öldüğü günün hemen ertesinde
Mal bulmuş mağribî gibi ATATÜRK’ün koltuğunua çöreklenen İNÖNÜ idaresindeki Türkiye Cumhuriyeti,
Bir tarafdan sömürgen İngiliz, diğer tarafdan da kemirgen Amerika’nın kucağına oturmaya başladı.
Moskof gelecek korkusu ile gündüz vakdi dudağı uçuklatılan İNÖNÜ ve şürekası,
Meclisden kaçırarak imzaladıkları gizli ve sinsi ikili anlaşmalar ile
T.C Devletini hem İngiliz hem de Amerika'nın kuyruğuna takdılar.
Bu hainlikler silsilesi tezgahlanır iken
Ordumuzun köle askerleri “Muvazzaf Gedikli Erbaş” da “Gedikli Erbaş “ oluverdi!..
* * * * *
Gitdi tekâüd zâbit İNÖNÜ, geldi tekâüd zâbit BAYAR
Ha, Ali-Veli! Ha, Veli-Ali…
Al birini, vur ötekine!... Yok idi aslında birinin diğerinden alâmeti fârikası!..
Tam 12 sene ATATÜRK’ün koltuğunda gurk yatan İNÖNÜ,
1950 seçiminde BAYAR’dan yediği okgalı tokat ile irkildi. Ve Pembe Köşkü terk etdi.
BAYAR da tıpkı İNÖNÜ gibi koyu bir Amerikan muhibi idi.
Cumhurbaşkanı intihab edildikden sonra
T.C. Devletini babasının sığır çiftliği zanneden BAYAR da şöyle dedi;
“Türkiye’yi Küçük Amerika yapacağım!”
T.C Devletini, Küçük Amerika yapdı,
Türk milletini, Küçük Amerikan milleti yapdı,
Askerlik teşkilâtını da Amerikadan tam olarak alsa idi şâyet
Ordumuzu da “Küçük Amerikan Ordusu” yapacak idi.
Fakat yapamadı!..
Teşkil edildği 1774 senesiden beri Amerika’da sâdece ”iki sınıf asker” var idi.
1. Mükellef Er
2. Muvazzaf Zâbit
Türk Ordusunu Amerika’nın kuyruğunda NATO’ya nikahlayan BAYAR-MENDERES ikilisi
Amerikan Ordusunda olmayan bir asker sınıfını, bizim ordumuzda teşkil etdi;
“Mükellef astsubaylık”
Ve böylece beyaz subaylarımız;
BAYAR-MENDERES döneminde de tertip etmeyi becerdi!..
Ne diyeyim?.. Helâl olsun, efendi subay gardeşlerimize!..
* * * * *
Yelesinden kavice kavradıkları küheylan “Demir gıratı” şahlandırıp da Kanser virüsü gibi en ince damarlarına kadar girdikleri devleti Babalarından mirâs sığır çitliği gibi hovardaca idare etmeye başlayan BAYAR-MENDERES ikilisi Türkiyeyi 1952 senesinde NATO’ya nikahladı.
Bir sene sonra da harb esiri askerlere yapılacak muameleye dair sözleşmeyi imzaladı. 1949 seneli Cenevre Sözleşmesinde, BAYAR-MENDERES ikilisi “Astsubay” dediği askerlere işde, şu kelimeleri yakışdırdı!.. Eski Tüfek - 2019
|
* * * * *
T.C Devletinin tepesinde tam 11 sene saltanât süren BAYAR-MENDERES ikilisi
1960 senesinin 27 Mayıs sabahına “subay darbesi” ile uyandı!..
Bu subay darbesi ile de
Gitdi tekâüd zâbit Celâl Bey, geldi tekâüd zâbit Cemal Ağa!...
Al BAYAR’ı, vur GÜRSEL’e…
ATATÜRK ilke ve inkılâpları kılavuzluğunda
Memleketin idaresine el koyduğunu söyleyen 27 Mayıs’ın darbeci subayları,
Evvelâ orduyu zapd-u rapt altına almak ile işe başladı.
BAYAR-MENDERES ikilisinin “subay yapmak şartı ile” teşkil etdiği “mükellef astsubayları”
27 Mayıs’ın darbeci subayları, “muvazzaf köle astsubay” yapmak için hemen kolları sıvadılar.
Uzun zamândan beri gizlice hazırladıkları TSK İç Hizmet Kânununu
27 Mayıs subay darbesinden sâdece 7 ay sonra tezgaha sürdüler…
5802 sayılı kânunun 1951 senesinde “mükellef astsubay” olarak tefrik etdiği askerleri
“Muvazzaf astsubay” yapmak için darbeci subaylar,
Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE’yi kurşun asker olarak mayın hattına sürdüler…
27 Mayıs subay darbesinin tetikci kurşun askeri Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE,
“Mükellef astsubay” ı ömür boyu köle demek olan “muvazzaf astsubay” yapmak için
Yumuşak geçişli bir “darbe tezgahı” hazırladı.
TSK İç Hizmet Kânunu olarak tesmiye edilen bu darbe kânununun
27 Mayıs darbe meclisinde görüşülmesi için
Darbeci binbaşı Selahattin ÖZGÜR’ün verdiği kânun teklifinin “Gerekçe”sine şöyle bir göz atalım;
Madde 3. — Bu maddenin tedvininde 2771 sayılı Kanunun 2 nci maddesi esas olarak alınmıştır.
"Erbaş" tarifi, "astsubaylar" hususi bir kanunla (1951_5802. IRBIK) bu tarifin dışında kaldığından onbaşı, çavuşlarla uzatmalı ve uzman onbaşı ve çavuşlar ithal edilmek üzere yazılmıştır.
Hususi kanunu (1951_5802. IRBIK) ile statüsü belirtilmiş olan "astsubaylar" ayrıca tarif edilmiştir.
"Erat" ve "gedikli" tâbirleri "Astsubay Statüsünün" doğması sebebi ile kaldırılmıştır.
|
"Mükellef astsubaylığın" 27 Mayıs darbeci subaylar marifeti ile “muvazzaf astsubaylığa” tebdil edilmesi için
Güvenlik Komisyonu Araştırma ve İnceleme Kurulu Üyesi sıfatı ile
Tetikci kurşun asker Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE, darbe meclisinde şu incileri yumurtaladı…
TSK İç Hizmet Kânûn Teklifi, Birleşim 58;
Ahmet KERSE: (…) Önce astsubayların erattan ayrılması meselesini izah edeyim. Astsubaylar eski İç Hizmet Kanununa (1935_2771. IRBIK) göre erattan sayılırlardı. İç Hizmet Kanununda bir değişiklik yapılmadı, değişmedi, ama, 5802 sayılı ayrı bir kanunla astsubayların statüsü değişti. Buna rağmen astsubaylar erlerle aynı tâbir içinde sayılmakta devam etti. Gediklilere astsubay dendi ama, İç Hizmet Kanununa göre gene erbaş tâbiri içinde kaldı.
Şimdi biz bunu çıkarıyoruz, erattan ayırıyoruz. Erbaş tâbirini kıtadan yetişen onbaşı, çavuş, uzatmalı, uzman çavuşa inhisar ettiriyoruz. Bunların tariflerini yapıyoruz, hudutlarını gösteriyoruz. (…)
AHMET KERSE — Eski kânununda “erat” tâbirine “erlerle astsubaylar” dâhildi. Er sınıfına dâhil olanlar da erlerin aldıkları şeyi alsınlar denilmişti.
Fakat 5802 sayılı Kânun bunların bir kısım haklarını teminat altına almıştır. Yalnız iç çamaşırını erler gibi alırlardı, şimdi alamıyacaklardır.
|
Kânun teklifini hazırlayan darbeci Kurmay Binbaşı Selahattin ÖZGÜR
Ve dahi
Kânun Gerekcesini tezgahlayan kurşun asker Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE,
Mükellef astsubay” ı “muvazzaf köle astsubay” yapmak için
İlk darbeyi 1961 senesinde işde, böyle vurdular.
İkinci ve son darbeyi de
926 sayılı kânun ile 1967 senesinde gene 27 Mayıs’ın darbeci beyaz subayları vuracak idi…
* * * * *
1774 senesinden beri Amerikan Ordusunda olduğu gibi
1949 senesinde Amerikan Devletinin teşkil etdiği NATO’da da iki sınıf asker var;
1. Er
2. Subay
1952 senesinde NATO’ya üye olan Türk Devletinin ordusunda “iki sınıf” asker olması gerekiyor idi.
211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu üçüncü maddeye bakar iseniz
Türk Ordusunda tam 6 sınıf asker olduğun görürsünüz;
MADDE 3— Askerler ve Rütbeler:
a) Askerler
1. Er 2. Erbaş 3. Astsubay 4. Askerî Öğrenci 5. Askerî memur 6. Subay |
Fakat
Genelkurmay Başkanlığının NATO’ya beyan etdiği “asker sınıflarına” bakdığımızda
Subaylar hâriç olmak üzere sâdece “bir sınıf asker” olduğunu görüyoruz.
“Subay” sınıfına dâhil olmadığına göre
“Astsubay” dedikleri asker sınıfının aslında NATO’ya göre “er” olduğunu anlıyoruz.
Bu “ikili kıvırmayı” izah edebilecek bir tek dahi olsa şerefli bir subayımız var mı acap?
27 Mayıs darbeci subaylarının
Darbenin hemen ertesi senesinde tertip etdikleri
211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu isimli “darbe” kânunu ile;
Fakat aynı zamanda,
* * * * *
1914 senesinde yazdığı Zâbit ve Kumandan ile Hasb-ı Hâl'de Osmanlı Zâbiti Erkân-ıharbiye Kaymakamı Mustafa Kemâl;
Eski Tüfek - 2019
|
Târihci olduğunu söyleyip de
Târihin ırzına geçen zübük subaylardan birisi olan
Kara Doktor Öğretmen Albay Tahsin ÜNAL
1965 senesinde “bölüğün anası” "astsubaydır" dedi.
Şimdi, Tahsin Hocam;
Bölüğün “çocuğu” kim?
Bölüğün “anası” kim?
Peki,
Hazır, siz subaylar Türk Silahlı Kuvvetleri bir “ailedir” deyip duruyorsunuz!
Öyle ise bir de “koca” olmalı, değil mi?
Kara Doktor Öğretmen Albay Tahsin ÜNAL’ a şu suâli sormak,
Emekli "astsubay" Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK'ın boynuna borç oldu!..
Tahsin Hocam, “ bölüğün anası olan biz astsubayların kocası ” kim?
Siz subaylar mı yoksa?..
* * * * *
27 Mayıs’ı tertip eden darbeci subaylarımız,
Darbeden 7 sene sonra bir kânun tertip etdiler.
TSK Personel Kânunu ismini verdikleri bu “darbe kânunu” ile
“Mükellef asker” olan “astsubay” sınıfını cebren “muvazzaf astsubay” sınıfına tebdil etdiler.
Bu darbeci subaylarımız Türk Ordusunu da
“Muvazzaf astsubay” asker sınıfına sahip olan ilk devlet ve tek ordu yapdılar.
Aşağıda gördüğünüz 926 sayılı TSK Personel Kânunu;
“Muvazzaf” ve “astsubay” kelimelerini “muvazzaf astsubay” şeklinde bir araya getiren ilk kânundur!
Bu hakikâti de Asubay Tefrikası 6-10 ’da ve ilk defa siz kıymetli okuyanlar görüyorsunuz…
|
İşde,
27 Mayıs subay darbesinden 6 sene sonra
926 sayı ile kânunlaşan TSK Personel Kânununa imza veren
Gene darbeci subayların başını çekdiği vekiller…
|
Darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa,
Padişah Sultan II. Abdülhamid’e rağmen hazırladığı bir darbe kânunu ile
Küçük Zâbit Nizâmnâmesi ile 1909 senesinde “daimî küçük zâbit” sınıfını teşkil etmiş idi.
Kurucu Reisicumhur Mustafa Kemâl ATATÜRK,
Küçük zâbit sınıfını “mükellef asker” sınıfı olarak 1927 senesinde teşkil etmiş idi.
Fakat
Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün subayları olduğunu söyleyen 27 Mayıs’ın darbeci subayları,
1967 senesinde tertip etdikleri 926 sayılı “darbe kânunu” ile
Başbakan MENDERES’in 1951 senesinde “mükellef asker” sınıfı olarak teşkil etdiği “astsubaylığı”
1967 senesinde cebren ve hile “muvazzaf asker” sınıfına tebdil etdiler.
Bu cümleden olmak üzere; “Muvazzaf astsubay” tâbirini ilk defâ olmak üzere
926 sayılı bu “darbe kânunu” ile askerî mevzuâtımıza 27 Mayıs’ın darbeci subayları dahil etdiler.
Padişah Sultan II. Abdülhamid, Orduyu Humayûn’da “küçük zâbit” isimli “ortada sandık” bir asker sınıfı isdemiyor idi.
Fakat
31 Mart darbecisi Müşir Mahmut Şevket Paşa;
“Küçük zâbit” isimli “ortada sandık” asker sınıfını,
1909 senesinde Padişah Sultan II. Abdülhamid’e rağmen teşkil etdi.
1935 senesinde Reisicumhur ATATÜRK, “küçük zâbitliği” “mükellef” bir asker sınıfı olarak teşkil etdi.
1951 senesinde de Başbakan Adnan MENDERES,
“Astsubay” ismini verdiği asker sınıfını “mükellef” bir asker sınıfı olarak teşkil etdi.
“Küçük zâbit” olarak bildiğimiz asker sınıfını Harbiye Nâzırı darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa 1909 senesinde Sultan II. Abdülhamid’e rağmen teşkil etmiş idi. Eski Tüfek - 2019
|
Bugün "muvazzaf astsubay" olarak bildiğimiz asker sınıfını ise 27 Mayıs’ın darbeci subayları 926 sayılı TSK Personel Kânunu ile Hem Reisicumhur Mustafa Kemâl ATATÜRK’e rağmen Hem de Başbakan Adnan MENDERES’e rağmen teşkil etdiler.
Eski Tüfek - 2019
|
* * * * *
Darbeci subay zottirik Kenan ve darbe arkadaşı 4 subay,
1982 senesinde bir Anayasa tezgahladı. Bu Anayasa’nın 11’inci maddesi şunu emreder;
2002 senesinde imzaladığın Astubay Meslek Yüksek Okulları Kânunu’nda “Ara kademe” tâbiri yok!
Fakat 2003 senesinde imzaladığın Astubay Meslek Yüksek Okulları Yönetmeliği’nde “Ara kademe” tâbiri var.
Ömrünün neredeyse nısfını Millî Savunma Bakanlığı koltuğunda heba eden Vecdi GÖNÜL’e soruyorum;
Yukarıda gördüğün Anayasa’nın 11’inci maddesinden senin haberin var mı?
2003 senesinde imzaladığın Astubay Meslek Yüksek Okulları Yönetmeliğindeki “Ara kademe” tâbirini Vecdi GÖNÜL, sen, nerenden uydurdun?.. Eski Tüfek - 2019
|
* * * * *
Bu satırları okuduğunuz 2019 senesinden tam 10 sene evvel
Kara Kuvvetleri K.lığı EDOK Okullar Komutanlığı, bir kitap neşretdi; “Astsubay Okulları Tarihi”.
Bu târihce kitabında Kara Kuvvetleri Komutanlığı,
“Astsubay” dediği askeri, şöyle târif etdi;
“Orta kademe yönetici”
* * * * *
2011 senesinde Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN,
2547 sayılı Yüksek Öğretim Kânununda bir değişiklik yapdı.
Bu kânunun;
Üçüncü maddesinin “l” fıkrasındaki “Ön Lisans” tâbirinin açıklamasında yer alan “ara kademe insan gücü” tâbirini
“nitelikli insan gücü” olarak değişdirdi.
Bugüne kadar tam 8 koca sene deverân eylemesine rağmen;
Yüksek Öğretim Kânununda yapılan bu değişikliğe kör bakmaya devam ediyorlar!..
Ne diyeyim!..
Ordumuzun siz “ara kademe yöneticilerine” hayırlı, kademli olsun!..
* * * * *
Saatli Maarif takvimi 03 Nisan 2013 târihini gösderdiği Çarşamba gününde
Genelkurmay Başkanlığımız, karargahda yabancı bir “eri” misafir etdi.
Bu misafir “er”, ABD Deniz Kuvvetlerinden Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr. idi.
Almanya/Stuttgart’da konuşlu oaln
ABD Avrupa Komutanlığı EUCOM’un “Kıdemli Er”’i olan Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,
Evvelâ Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in acı kahvesini içdi,
Akabinde “meslekdaşı” “Genelkurmay Başkanlığı Astsubayı” Astsubay Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK’ı ziyâret etdi,
Nihayetinde de “Astsubay Üst Karargah Hizmetleri Eğitimi” ismini verdiğimiz ucube mektebe gitdi.
ABD Hava Kuvvetlerinden Binbaşı Elizabeth APTEKAR,
EUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın bu ziyâretini,
ABD Avrupa Kuvvetler Komutanlığına ait EUCOM isimli örütbağda 08 Nisan 2013 Pazartesi günü haber yapdı.
(http://www.eucom.mil/media-library/photo/24821/fleet-master-chief-petty-officer-roy-m-maddocks-jr-spoke-with-more-than-100-students-of-the-sixth-class-at-the-sergeants-major-academy) bağlantısında münteşir 08 Nisan 2013 târihli haber.
Hava Binbaşı Elizabeth APTEKAR’ın 03 Nisan 2013 târihli başka bir haberinde
EUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in;
* * * * *
27 Mayıs darbecisi bir subayın mahdumu olan Ümit ÖZDAĞ,
Siyâset konusunda "Profesör doktor" unvânlı bir âlim idi.
Fakat
“Assubay” dediği köle asker sınfının târihi konusunda ise Ümit Hoca tam bir câhil idi.
Câhil Ümit Hoca;
18 Ekim 2013 târihinin mübârek Cuma günü Sözcü gazetesindeki köşesinde
Sözde “Dünya Assubaylar Günü” vesilesi ile bir makâle yayınladı.
Bu makâlesinde Prof.Dr. Ümit ÖZDAĞ, “assubaylar” için şu incileri dökdü;
İşde,
Türk Dil Kurumu’na göre "tampon" kelimesinin anlamları...
Ey “assubay” meslekdaşlarım;
Seç, beğen al, kendine yakışanı!..
Dervişin fikri ne ise zikri de odur, değil mi?..
* * * * *
15 Temmuz’dan sâdece bir ay sonra,
18 Ağustos 2016 Perşembe günü Başbakan Binali YILDIRIM
15 Temmuz akşamı şehit edilen “Astsubay” Ömer HALİSDEMİR için şöyle dedi;
“Kahraman” ve “delikanlı.”
* * * * *
17 Haziran 2019 Pazartesi günü
Milli Savunma Üniversitesine ait
(https://www.msu.edu.tr/tanitim/KAMYO/KAMYOKitapcik.pdf) isimli siteye şöyle bir bakdım.
Kara Astsbay Meslek Yüksek Okulu’nun târihcesini neşretdikleri bu bağlantıda
Kara astsubaylarının “orta kademe yönetici” olduğu yazıyor idi!...
Kaynak:
MSÜ’ye ait (https://www.msu.edu.tr/tanitim/KAMYO/KAMYOKitapcik.pdf) isimli bağlantıda münteşir
KAMYO e-Kitapcığının 7’nci sayfası.
İndirme Târihi: 17 Haziran 2019 Pazartesi, saat: 10:15.
* * * * *
17 Haziran 2019 Pazartesi günü
Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okuluna ait
(http://www.damyo.edu.tr/Sayfalar/Kurumsal/tarihce.html) isimli siteye şöyle bir bakdım.
Deni Astsbay Meslek Yüksek Okulu’nun târihcesini neşretdikleri bu bağlantıda
Deniz astsubaylarının “subay ile erbaş ve er arasında görev yapan asker” olduğu yazıyor idi!...
Kaynak: Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okuluna ait
(http://www.damyo.edu.tr/Sayfalar/Kurumsal/tarihce.html) isimli bağlantıda münteşir okul târihcesi.
İndirme Târihi: 17 Haziran 2019 Pazartesi, saat: 10:18.
* * * * *
Ve en nihâyetinde Geldik, "astsubay" dediğimiz askerlere yakışdırılan unvân, isim, sıfat ve lakaplar silsilesinin sonuncusuna…
Hulusi AKAR;
Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmay Başkanlığı yapdığı dönemlerde
Astsubaylar lehine “hiçbir iş yapmayan subay oldu...”
Fakat aynı Hulusi AKAR;
Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmay Başkanlığı yapdığı senelerde Ve dahi Şimdi de Millî Savunma Bakanlığı yapdığı şu güne kadar
Astsubaylar hakkında “en fazla laf eden subay oldu...”
|
(https://www.takvim.com.tr/guncel/2019/01/25/bakan-akardan-astsubaylara-mujde) isimli bağlantısında,
Takvim gazetesi 25 Ocak 2019 Cuma günü bir haber neşretdi.
Bu haberde yazdığına göre Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR,
Astsubaylar için şu sıfat ve lakapları söyledi…
25 Ocak 2019 senesinin mübârek Cuma günü Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR Astsubaylar için şu "lafları" etdi;
Hulusi AKAR astsubayı böyle târif eder iken, Subayımızın iki eli nerede ve ne yapıyor acap?..
Allah Allah!... Kim imiş bu kaşarlı köleler?..
Eski Tüfek - 2019
|
Hayyam;
Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz demiş idi.
Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz! İki başımız var, bir tek gövdemiz. Ne kadar dönersem döneyim çevrende; Er geç baş başa verecek değil miyiz?
Bir gövdede “iki baş” olur mu, Allah aşkına?.. Bir orduda "iki baş” olur mu, Allah aşkına?..
|
Takvim gazetesine ait
(https://www.takvim.com.tr/guncel/2019/01/25/bakan-akardan-astsubaylara-mujde) isimli bağlantıda
25 Ocak 2019 Cuma günü neşredilen haber
* * * * *
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Asubay Tefrikası 6-9 Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
Asubay Tefrikası’nın altıncı bölüm, Dokuzuncu kısımını teşkil eden bu makâlemizde Bugün biz, biricik suâl soracağız!.. * * * * *
Devlet konusunda atamız Göklerin Oğlu, Sekizyüz sene evvelinden şöyle seslendi, bize; |
* * * * *
Dünyânın en büyük heykelinin üzerinden Bütün dünyâya meydân okuyan gurur, cesur ve heybetli duruşu ile Moğolistan’ın uçsuz bucaksız bozkırına Amansız bir bakış fırtlatan Cihan Hükümdârı,
Askerlik konusunda ise şu üç nasihatı gönderdi, bize;
|
* * * * *
Fakirlik sınırının yarısı kadar emekli maaşı alan köle astsubaylar inim inim inler iken, 6 çeşit tazminâtı midelerine tıka basa doldurdukdan sonra Bugünlerde ortalıkda külhan beyi gibi dolaşır iken biz asubayları kasdederek
“Arkadaşlar; subayı ve astsubayı ile biz, et ile tırnak gibiyiz” Diyerek dübürden üfüren gebeşlerin kulakları çınlasın!.. “Tırnak” olup da subayların götünü kaşımaya benim hiç niyetim yok!..
Çünkü; Asubay ben Şükrü IRBIK, ne "et"im ne de "tırnak." "Et" kimdir?, Sen, kime "tırnak" diyorsun, be dangalak?..
|
* * * * *
Kıymetli okuyanlar ve muhterem asubay meslekdaşlarım!
Cengiz Han’ın dediği gibi;
Devlet silâh ile kurulur!
Fakat kalem ve kânun ile idare edilir!
Atamızın bu harika sözünün mütemmim cüz’ü olmak üzere
Biz de şöyle desek herhâlde münasip olur;
Devlet, kânûnu olduğu sürece yaşar!
Yeri gelmiş iken şu güzel sözü de söyleyelim de
Maksadımız tam hâsıl olsun.
Asker;
Midesi üsdünde yürür,
Gitdiği yere kendi kânûnunu da götürür!
Dünyânın gelmiş geçmiş en büyük askeri olan bilge ve kahraman atamız Cengiz Han,
Devlet ve askerlik konusunda sekiz asır evvelinden böyle dedi ve böyle yapdı!..
Peki,
Atamız Cengiz Han’ın mirâsı üzerinden,
Bilgelik taslayan cüce beyinli zübük devlet adamlarımız
Ve
Kahramanlık devşiren sömürgen beyaz subaylarımız
Devlet ve askerlik konusunda bugüne kadar ne haltlar etmiş acap?
* * * * *
Zottirik Kenân’ın 12 Eylül subay darbesi ile peydahladığı 1982 Anayasası’nın ikinci cümlesi şöyle der;
“Türkiye Cumhuriyeti bir hukûk devletidir.”
İkinci Halifemiz Hz. Ömer (R.a)’in,
“El âdl-ü esâs ül mülk” vecizinin üzerine inşâ edilmiş bir devletden bahsediyor bu cümle, zâhiren.
Ȃdâlet üzerine inşâ edilen bir devletde
Kânûnların da âdâlet (Anayasa) üzerine inşâ edilmesi icâb eder, değil mi?
Ben Eski Tüfek de öyle olduğunu zannediyor idim. Bir gün dedim ki kendime...
Askeriyemizin bugüne kadar meriyyete koyduğu temel idârî ve cezâ kânûnları da acap
Anayasamıza göre mi inşâ edildi?
İnşâ edilmediğini bugüne kadar defâlarca ve bizzat tecrübe ederek öğrenmiş idim aslında.
Fakat
Gene de yanılmak umudu ile bir dilekce yolladım, Millî Savunma Bakanlığımıza.
Dedim ki Bakanımıza;
Askeriyemizin temel idârî ve cezâ kânûnları,
Meşrûiyetini, eskilerin deyişi ile “kuvve-i teşriyyesini” Anayasamızın hangi maddesinden alıyor?
KONU: Askerî Kânûnların Anayasa Dayanağı Hakkında. İLGİ: (a) 2709 sayı ve 18/10/1982 târihli T.C. Anayasası (b) 211 sayı ve 4/1/1961 târihli TSK İç Hizmet Kânûnu. (c) 926 sayı ve 27/7/1967 târihli TSK Personel Kânûnu. (ç) 1632 sayı ve 22/5/1930 târihli Askerî Cezâ Kânûnu. (d) 6413 sayı ve 31/01/2013 târihli TSK Disiplin Kânûnu. (e) 4982 sayı ve 09 Ekim 2003 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânûnu. (f) 2004/7189 sayı ve 19 Nisan 2004 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânûnunun Uygulanmasına İlişkin Esâs ve Usûller Hakkında Yönetmelik.
1. İlgi (a)’da mezkûr T.C. Anayasası’nın; “IV. İdare, A. İdârenin esâsları, 1. İdârenin bütünlüğü ve kamu tüzelkişiliği” altbaşlığındaki 123’üncü maddesi birinci fıkrası; “İdarenin, kuruluş ve görevleriyle bir bütün olduğunu ve kânûn ile düzenleneceği” hükmünü âmirdir.
2. İlgi (a)’da mezkûr T.C. Anayasası’nın; “XI. Anayasanın bağlayıcılığı ve Üstünlüğü” altbaşlığında yer alan onbirinci maddesi; a. Birinci fıkrası “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idâre makâmlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları” olduğu, b. İkinci fıkrası da “Kânûnların Anayasaya aykırı olamayacağı” hükümlerini âmirdir.
3. İlgi (b-d)’de mezkûr askerî kânûnların, Anayasanın yukarıda mezkûr hükümleri muvâcehesinde hazırlandığında şüphe yokdur. Ancak ne var ki söze konu bu askerî kânûnların metinlerinde, meşrûiyetini Anayasanın hangi maddelerinden aldığına dair de hiçbir hüküm ya da atıf yokdur.
4. İlgi (b-d)’de mezkûr askerî kânûnların meşrû iyetini Anayasanın hangi maddelerinden aldığını İlgi (e ve f) mevzuât muvâcehesinde tarafıma bildirmesini Millî Savunma Bakanlığımızdan saygılarımla arz eylerim. 05.02.2017. 1700171525. Şükrü IRBIK |
Yukarıda gördüğünüz gibi bu dilekceme cevâp verme süresi çokdan doldu.
Fakat
Millî Savunma Bakanlığımızdan ne ses geldi, ne de selen!..
Bu davranışı ile Millî Savunma Bakanlığı, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kânûnunu resmen ihlâl etdi.
Hukûk devleti olduğumuzu Anayasamıza yazmak ile iş bitmiyor!
Riayet etmez isen de şâyet Anayasa’nın bu emrinin hiçbir hükmü olmuyor.
Anayasaya riayet edecek haysiyetli ve şerefli asker ve devlet adamlarımızın da olması gerekiyor.
Fakat,
Bugün meriyyetde olan temel askerî idârî ve cezâ kânûnlarımızın Anayasaya göre meşrûiyeti yok!
Yukarıdaki dilekcemde bahsetdiğim askerî kânûnların, Anayasamız nezdinde aslında hiçbir kıymeti yok!
Vardığım netice itibâriyle ben, bunu gördüm!
Subay darbelerinin meş’um karanlığında tertiplenen bu kânûnlar ile beyaz subaylarımız,
Türk Ordusunu Anayasa’ya aykırı olarak teşkil ve tanzim etmişler!
Fakat askeriyemizde;
Bilen yok!
Çünkü Anayasamızda yok!
Bakınız,
1632 sayılı Askerî Cezâ Kânûnumuzda idam cezâsı bugün bile hâlâ var.
İdam cezâsının ilga edildiği 2002 senesinden bugüne kadar geçen 17 sene içinde var ise şâyet,
İdam etdiğimiz askerleri, Anayasa’nın hangi maddesine göre idam etmişiz, belli değil.
Çünkü Askerî Cezâ Kânûnunun Anayasa dayanağı yok! Beyaz subaylarımız uydurup uydurup yazmışlar!
Sonra da meclisde ayartdıkları yardakcı, şerefsiz siyâsetcilere bu yapdıklarını kânûn diye yutdurmuşlar.
Her 10 senenin sabahına subay darbesi ile uyanan bizim memleketimizin,
1982 senesinde kabul etdiği bir Anayasamız var.
Darbeci subaylarımızın tertip etdiği bu sözde “asker” Anayasamızda sâdece biricik “subay” kelimesi var.
O da AYİM’in “askerî hâkim subayı” hakkında.
Ey vatandaşlar! İşitin bunu!... Anayasamızda, askerliğe dâir bir tek hüküm yok!
Kimimiz “astsubay”,
Kimimiz “assubay”,
Eski Tüfek gibi nev zuhûr kimileri de ATATÜRK’e izâfeten haklı olarak “asubay” diye gıçımızı yırtıyoruz!
Fakat bu unvânların hiçbirisi Anayasamızda yok!
Açın bakın, isderseniz!..
12 Eylül darbecisi zottirik Kenan’ın tertip etdiği 1982 Anayasa’sında;
|
* * * * *
Biliyor musun, ey Çadırcı;
Akıl ile bir konuşmam oldu dün gece;
Sana soracaklarım var, dedim!
Sen ki her bilginin temelisin,
Bana da yol gösdermelisin!
* * * * *
Osmanlı Devletini paylaşmak için
Avrupa devletlerinin başlatdığı Birinci Dünyâ Harbinde Padişah Efendimiz;
Birinci Dünyâ Harbine “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” tâcı ile giren İngiltere,
Harbin sonunda bu tâcını Amerika’ya kapdırdı.
Birinci Dünyâ Harbinin mutlak ve biricik galibi, Amerika oldu.
* * * * *
Tıpkı Birinci Dünyâ Harbinde olduğu gibi
İkinci Dünyâ Harbinin de mutlak ve biricik galibi gene Amerika oldu.
T.C. Devleti, İkinci Dünyâ Harbine doğrudan iştirak etmedi.
Fakat
Harbden sonra bu kez de Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ,
Türk Ordusunu Amerika’nın kucağına oturtdu.
Cumhurbaşkanı İNÖNÜ’nün Amerika ile 1948 senesinde başlatdığı ikili andlaşmalar ile Türkiye,
İkinci Dünyâ Harbinin mağlup devetlerinden bile daha aşağılık duruma düşürüldü.
Amerikan Ordusunun talimatları birebir Türkceye çevrildi ve ordumuzda aynen tatbik edilmeye başlandı.
Elimizde Amerikancadan tercüme talimatlar var idi.
Fakat
Bu talimatlarda sözü edilen Amerikan silah ve echizesi,
Ordumuzda henüz yok idi…
* * * * *
Türkiye;
Amerika’nın teşkil etdiği ve arka bahçesi olan Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’na 1945 senesinde üye oldu.
Türkiye;
Amerika’nın teşkil etdiği ve Amerikanın mutlak emrinde olan NATO’ya 1952 senesinde üye oldu.
Bu cümlelerden de anlaşılacağı üzere;
Hem BM’nin hem de NATO’nun ağası, Amerikan devletidir.
Her iki teşkilâtda da Amerika’nın sesi, Amerika’nın sözü ve Amerika’nın kânunları geçerlidir.
T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK,
T.C. Ordusunu kaç sınıf asker ile teşkil etmiş,
Amerika’da
Ve dahi
Amerika’nın teşkil etdiği ve söz sahibi olduğu BM ve NATO’da kaç sınıf asker var imiş,
Buyurun, bir görelim hele!..
* * * * *
Amerikan Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var?
Askerlik konusunda bizim Anayasamızda vaziyet, yukarıda söylediğim gibi; tam bir rezâlet!..
Fakat
Şunun şurasında daha 200 sene evvel teşkil edilen Coni Ordusunda durum nasıl dersiniz?
Coni kendi askerini;
Dünyâya sonsuz zenginlik vaad eden ve insan hakları pazarlayan Coni’de vaziyet nedir acap?
Bakınız, bizim gözümüze yalan perdesi çekdiren Coni, kendi memleketinde neler yapmış!
* * * * *
Coni kıt’asındaki 13 eyâletde yaşayan vahşi batılılar evvelâ birbirlerini katletdi.
Sonra da sağ kalanlar, 15 Kasım 1777 târihinde bir araya geldi ve bir sözleşme imzâladı.
İsmine Konfederasyon Maddeleri dedikleri bu sözleşme, aslında Coni’nin ilk Anayasası oluyor.
Bu sözleşmeye göre Coni, kendi ordusunu “iki sınıf asker” üzerine teşkil edi;
1. Subay,
2. Er
Emek verip bu Anayasa’nın Türkcesini yazdım!
Okuyanlar anlasın,
Bilmeyenler de öğrensin diye!..
Devletler Birliği Beyânnâmesi, 15 Kasım 1777
(Articles of Confederation, 15 November 1777)
Madde-IX
(...)
Kurultay hâlinde toplanmış Birleşik Devletlerin; kurultayın toplantıları arasındaki müddet zarfında toplanacak ve her devletin bir temsilcisinden teşekkül edecek "Devletler temsil heyeti" unvânı ile bir heyet vücude getirmeğe ve kendi idâreleri altında Birleşik Devletlerin umumî işlerini tedvir için lüzumlu görülen diğer heyetleri ve mülki memuriyetleri ihdâs etmeğe; üyelerden birini başkanlık makâmına getirmeğe (hiç kimse üç senelik bir müddet zarfında bir yıldan fazla başkan vazifesini göremez); Birleşik Devletlerin âmme hizmetleri için tahsil edilmesi lâzım gelen para miktârını tesbit etmeğe ve bunların âmme hizmetlerine sarf edilmek üzere ne şekilde ödenek kayıt olunacağını tâyine; her devlete altı ayda bir borç alınan para veya çıkarılan tahvil miktârını gösteren bir cetvel göndermek sûretiyle borç para almağa ve Birleşik Devletlere ait tahviller çıkarmağa; gemiler inşâ etmeğe veya bunları silâhlandırmağa; kara ordularının mevcudunu tesbit etmeğe; her devletten o devletin beyaz ırka mensup nüfusiyle mütenasip asker toplamasını talep etmeğe (bu taleplere riâyet mecbûridir) iktidârları vardır. Böyle bir talep vukuunda, her devletin yasama organı alay subaylarını tâyin eder, asker toplar. Onları Birleşik Devletlerin hesabına, bir askere lâzım gelen şekilde giydirir, teslih ve teçhiz eder; bu sûretle silâhlandırılan, giydirilen ve teçhiz edilen subaylar ve erler (officers and men) heyet hâlinde toplanmış Birleşik Devletler tarafından tesbit olunacak mahalle tâyin edilen müddet zarfında gideceklerdir. Ancak, eğer heyet hâlinde toplanmış Birleşik Devletler, bazı ahvâl ve şerâitten dolayı, bir takım devletlerin hiç asker göndermemesini veya kendi hissesine düşenden daha az göndermesini ve diğer bir devletin de kendi hissesinden fazla göndermesini uygun görürlerse, bu fazla miktar da, başlarında subayları olmak üzere, bu devletin asıl hissesine düşen asker miktarı gibi giydirilmiş, teçhiz ve teslih edilmiş olarak yollanacaktır. Yalnız eğer o devletin yasama meclisi bu fazla miktarın gönderilmesini kendi emniyetine uygun bulmazsa, bu takdirde emniyetini tehlikeye düşürmeden gönderebileceği miktarı toplayacak, başlarına subay tahsis edecek silâhlandıracak, giydirecek ve teçhiz edecektir. Bu sûretle teslih edilmiş, giydirilmiş ve teçhiz edilmiş subaylar ve erler (officers and men) heyet hâlinde toplanmış Birleşik Devletler tarafından tesbit olunacak mahalle tâyin edilen müddet zarfında gideceklerdir.
İnsan için her şeyin başı, sağlık!
Devlet için de her şeyin başı, Anayasa...
Bu da İngilizcesi...
Articles of Confederation, 15 November 1777
(Devletler Birliği Beyânnâmesi, 15 Kasım 1777)
Article-IX
(...)
The united states in congress assembled shall have authority to appoint a committee, to sit in the recess of congress, to be denominated "A Committee of the States," and to consist of one delegate from each state; and to appoint such other committees and civil officers as may be necessary for managing the general affairs of the united states under their direction--to appoint one of their number to preside, provided that no person be allowed to serve in the office of president more than one year in any term of three years; to ascertain the necessary sums of money to be raised for the service of the united states, and to appropriate and apply the same for defraying the public expences to borrow money, or emit bills on the credit of the united states, transmitting every half year to the respective states an account of the sums of money so borrowed or emitted,--to build and equip a navy--to agree upon the number of land forces, and to make requisitions from each state for its quota, in proportion to the number of white inhabitants in such state; which requisition shall be binding, and thereupon the legislature of each state shall appoint the regimental officers, raise the men and cloth, arm and equip them in a soldier like manner, at the expence of the united states; and the officers and men / subaylar ve erler so cloathed, armed and quipped shall march to the place appointed, and within the time agreed on by the united states in congress assembled: But if the united states in congress assembled shall, on consideration of circumstances judge proper that any state should not raise men, or should raise a smaller number than its quota, and that any other state should raise a greater number of men than the quota thereof, such extra number shall be raised, officered, cloathed, armed and equipped in the same manner as the quota of such state, unless the legislature of such state shall judge that such extra number cannot be safely spared out of the same, in which case they shall raise officer, cloath, arm and equip as many of such extra number as they judge can be safely spared. And the officers and men / subaylar ve erler so cloathed, armed and equipped, shall march to the place appointed, and within the time agreed on by the united states in congress assembled.
1777 senesinde “iki sınıflı ordusunu” teşkil etdikden 10 sene sonra Coni, ilk Anayasası’nı hazırladı.
Kendi meclisi (senato)’nin “ordu teşkil etmek” hakkı olduğunu da bu Anayasa ile teslim ve tescil etdi.
Emek verip bu Anayasa’nın da Türkcesini yazdım!
Herkes okusun, anlasın,
Bilmeyenler de öğrensin diye!.
BİRLEŞİK DEVLETLER ANAYASASI (17 EYLÜL 1787)
(THE CONSTITUTION OF THE UNITED STATES (17 SEPTEMBER 1787)
Biz, Birleşik Devletler halkı; daha mükemmel bir birlik teşkil etmek, adâleti tesis etmek, dâhilî emniyeti sağlamak, müşterek müdafaayı temin etmek, umumî refâhı artırma; kendimizin ve ahfâdımızın hürriyetin nimetlerinden istifâde edebilmesi için işbu Amerika Birleşik Devletleri Anayasasını ısdâr ve tesis eyliyoruz.
Madde-I
Bölüm 8
(…)
Bu da İngilizcesi...
THE CONSTITUTION OF THE UNITED STATES (17 SEPTEMBER 1787)
(BİRLEŞİK DEVLETLER ANAYASASI (17 EYLÜL 1787)
Preamble (Başlangıç)
We the People of the United States, in Order to form a more perfect Union, establish Justice, insure domestic Tranquility, provide for the common defence, promote the general Welfare, and secure the Blessings of Liberty to ourselves and our Posterity, do ordain and establish this Constitution for the United States of America.
Article I (Article 1 - Legislative)
Section 8
11: To declare War, grant Letters of Marque and Reprisal, and make Rules concerning Captures on Land and Water.
12: To raise and support Armies, but no Appropriation of Money to that Use shall be for a longer term than two years.
13: To provide and maintain a Navy.
14: To make Rules for the Government and Regulation of the Land and Naval Forces.
1787 Anayasası Madde-I, Bölüm-8 ile “ordu teşkil etme” hakkını ihrâz eden meclis (senato),
“Başlık-10” (Title-10) altında Coni Silâhlı Kuvvetler Personel Kânûnunu terkip etdi. (US Code Title 10 – Armed Forces, dtd. Aug.10, 1956).
Ve 1956 senesinden beri bu kânûnun aşağıda gördüğünüz maddelerinin tek kelimesine dahi dokunmadı;
Chapter – I / Bölüm – I Page/Sayfa 18 & 19
101. Definitions / Tanımlar;
(b) PERSONNEL GENERALLY. — The following definitions relating to military personnel apply in this title:
(b) Personel: Bu başlık altında sözü edilen askerî personel için aşağıdaki tanımlar geçerlidir.
(1) The term " officer/subay " means a commissioned or warrant officer.
(2) The term " commissioned officer/muvazzaf subay " includes a commissioned warrant officer.
(3) The term " warrant officer/gedikli subay " means a person who holds a commission or warrant in a warrant officer grade.
(4) The term " general officer/general " means an officer of the Army, Air Force, or Marine Corps serving in or having the grade of general, lieutenant general, major general, or brigadier general.
(5) The term " flag officer/amiral " means an officer of the Navy or Coast Guard serving in or having the grade of admiral, vice admiral, rear admiral, or rear admiral (lower half).
(6) The term " enlisted member/ gönüllü er " means a person in an enlisted grade.
(14) The term " medical officer/tabip subayı " means an officer of the Medical Corps of the Army, an officer of the Medical Corps of the Navy, or an officer in the Air Force designated as a medical officer.
(15) The term " dental officer/dişci subayı " means an officer of the Dental Corps of the Army, an officer of the Dental Corps of the Navy, or an officer of the Air Force designated as a dental officer.
İşde, gördünüz!
Coni Anayasası’na göre Coni Ordusunda "iki sınıf asker" var;
Yukarıda gördüğünüz Coni Askerî Personel Kânununun resimli izahı da şöyle oluyor;
* * * * *
Ey, Hayyam; Bu sözleri sen, kim için söyledin, Allah aşkına?..
Bir elde kadeh, bir elde Kur’ân
Bir helâldir işimiz, bir harâm!
Şu yarım yamalak dünyâda
Ne tam kâfiriz ne de tam müslümân!
* * * * *
Bu da Coni Ordusunun subay ve er mevcudu;
İşde, görüyorsunuz!
Ordusundaki “subay ve erlerin” mevcudunu Coni, rütbelerine kadar tek tek vermiş.
Subay ve er sınıfındaki her rütbenin aldığı maaşı da gene aylık olarak kamuoyuna ilan ediyor.
31 Ocak 2019 Perşembe gününe ait yukarıda gördüğünüz Coni asker mevcudunun
Subay ve er oranları da şöyle;
Yukarıda gördüğünüz bu subay-er oranı,
İngiliz ve Alman Orduları için de aynı…
Aşağıda gördüğünüz çizelgede ise Amerikan ordusunda;
Herbir “subay başına düşen er sayısının” senelere göre "azalış" oranlarını görüyorsunuz.
Yukarıdaki çizelgenin bizlere söylediği çarpıcı bilgiler şunlardır.
2000 senesinden 2015 senesine kadar geçen 15 sene içinde;
Yapılan bu işlemlere mefhumu muhalifinden bakınca ortaya şu netice çıkıyor; Amerikan Ordusunda “er başına düşen subay sayısı”, her sene biraz daha artıyor! |
Aşağıdaki çizelgede;
Subaylarımızın “astsubay” dediği köle asker sayısının son 63 senede içindeki "artış" hızını görüyorsunuz.
Yukarıdaki çizelgede gördüğünüz üzere;
|
1951 senesinden 2014 senesine kadar geçen 63 senede;
Zannedersin ki Türkiye, Üçüncü Dünyâ Harbine hazırlanıyor...
Amerikan Ordusunda Er sayısı sürekli olarak azaltılır iken,
NATO’ya göre Ordumuzun “Er” sınıfına dahil olan “Astsubay” sayısı acap niye sürekli olarak artıyor?
* * * * *
T.C Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var İdi?
1777 senesinde Coni ordusunda olduğu gibi
T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK de
1927 senesinde T.C Ordusunu iki sınıf asker ile teşkil etdi;
1. Mükellef Nefer (Efrad, Er)
2. Muvazzaf zâbit (zâbit vekili (asteğmen) dâhil bütün subaylar)
İşde kânunu.
* * * * *
T.C Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var İdi?
Türkiye Cumhuriyeti Ordusunun ilk Askerî Cezâ Kânununu
Cumhuriyeti teşkil eden zâbitân heyeti 1930 senesinde tertip etdi.
Dönemin Başvekili tekâüd zâbit İsmet İNÖNÜ,
T.C. Ordusunun ilk Askerî Cezâ Kânununun Gerekcesini (Esbâb-ı Mucibe) TBMM'ye şöyle arz eyledi;
1632 sayı ile 1930 senesinde kânunlaşan yeni Cumhuriyet Ordusu'nun ilk Askerî Cezâ Kânunu;
Fransa, Almanya, Belçika gibi büyük devletlerin askerî ceza kanunları tetkik edildikten sonra
Ve
Ötedenberi askerî teşkilâtımızın muvazi gittiği Alman kanunları esas tutularak
Fakat aynı zamanda
Fransa’da bir kaç senelik uzun bir tetkik neticesinde kabul edilmiş olan 1928 tarihli kanundan da istifade olunarak tanzim kılınmış idi.
Cumhuriyeti teşkil eden Zâbitân Heyeti;
Cumhuriyet Ordusunu da şu iki sınıf asker ile teşkil etdi;
1. Zâbit
2. Efrât
* * * * *
T.C Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var İdi?
1777 senesinde Coni ordusunda olduğu gibi
T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK de
933 senesinde T.C Ordusunu iki sınıf asker ile teşkil etdi;
1. Mükellef Nefer (Efrad, Er)
2. Muvazzaf zâbit (zâbit vekili (asteğmen) dâhil bütün subaylar)
İşde,
1933 sene ve 2183 Sayılı Askerî Cezâ Kânununa Müzeyyel Kânun’un TBMM zabıtı;
|
REFİK ŞEVKET B. (Manisa) — Efendim, bendenizin maruzatım esasa ait değildir. Çünkü müzakeresinde bulundum. Yalnız bunu müzakere edip çıkardıktan sonra Heyeti Umumiyeden bir karar çıktı. O kararla bunu telif etmek için encümen mazbata muharriri arkadaşımızın ve Müdafaai Milliye vekili arkadaşımızın nazarı dikkatlerini celbederim. Kelime tashihi meselesidir.
Birinci madde zâbitleri,
İkinci madde zâbitândan maada (başka, IRBIK) aksamı askeriyeyi ihtiva ediyor.
Bundan evvel jandarmaların kanununa ait bir tadilname geldi. O tadilname dolayısile Millî Müdafaa encümenimizin ve
Dahiliye encümenimizin tetkikatı var, orada askerleri tasnif eder ve bu tasnifte müşterek noktai nazarlar gösteren
iki kanundan bahsediliyor. 1111 numaralı kanunla (Madde-1. IRBIK). diğer bir kanun (1930_1632, Madde-3. IRBIK).
İkisi de bilhassa şu ifadeyi kullanıyor.
«Neferden zâbit vekiline kadar olanlara "efrat" denir.»
Binaenaleyh müşirden zâbit vekiline kadar - onlar da dahil - zâbit deniyor.
Askerlik teşkilâtı budur.
Binaenaleyh "neferin" içinde: Onbaşı, çavuş, küçük zâbit ve gedikli zâbitler dahil
olduğuna göre birinci maddenin ihtiva ettiği kısımdaki bu karar sarahaten göstermiştir ki küçük zâbit
tabirine "nefer" de dahildir.
"Neferin" dahil olduğu bir zümreyi, yalnız zâbitâna mahsus olan bir zümre içine koymak;
* * * * *
T.C Ordusunda Kaç Sınıf Asker Var İdi?
1777 senesinde Coni ordusunda olduğu gibi
T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK de
1935 senesinde T.C Ordusunu iki sınıf asker ile teşkil etdi;
İşde, kânunu…
Türkiye Cumhuriyetini teşkil eden Kurucu Reisicumhur Mustafa Kemâl ATATÜRK;
1935 senesinde tasdik etdiği yukarıda gördüğünüz 2771 sayılı Kânunun,
Aşağıda gördüğünüz dördüncü maddesi ile
Cümhuriyet Ordusunu da;
1. Muvazzaf "subay"
2. Mükellef "erât" olmak üzere iki sınıf asker ile teşkil etdi.
İki sınıflı askeri olan T.C Ordusuna ilk darbeyi ATATÜRK’ün subayları olduğunu söyleyen 1960 darbeci subayları vurdu!
Götlerinden uydurdukları ve “astsubay” olarak tesmiye etdikleri asker sınıfını da Darbeden sâdece sekiz ay sonra “üçüncü asker sınıfı” olarak ordumuzun demirbaşına kayıt etdiler. İşde, kânunu ... |
* * * * *
NATO’da Kaç Sınıf Asker Var?
Coni’nin kucağına oturan zamânın siyâsetcisi ve conisever kimi subaylarımızın pışpışlaması ile
Meclise getirilen aşağıda gördüğünüz 5886 sayılı şu kânun
Beyni midesine bağlı vekillerin gözünü kapatarak verdiği reyler ile Meclisden bir çırpıda geçirildi.
Ve böylece Türkiye
1952 senesinde NATO’nun doğu sınırlarını canı bahâsına bekleyen hasbi cendermesi oldu!
|
5886 sayılı kânunu imzâlamak ile Türkiye,
İşbu Andlaşmaya taraf olduğunu bütün dünyâya ilân etdi.
Bu irâdesinin tabii neticesi olarak Türkiye aynı zamânda;
Türk Ordu teşkilâtını “2 sınıflı asker” üzerine tertip edeceğini de taahhüt etdi.
NATO üyeliğini kabul etmekle birlikde Türkiye Devleti,
NATO’da asker sınıflarını tesbit ve tefrik eden STANAG 2116’yı da kabul etdi.
NATO üyesi ülke ordularının kendi iç hizmetlerine göre tasnif ve teşkil etdikleri elvan çeşit asker sınıfları,
Bu Andıç ile NATO’da belli kurallarda eşitlenir.
|
* * * * *
Sen;
Kendi memleketinde,
Kendi ordunda,
Kendi sınıfına ve kendi rütbene ne dersen de!..
Bu konular ancak senin memleketinde, senin ordunda ve sâdece seni ırgalar!..
Lâkin,
Nerede olursa olsun; NATO bayrağı altında içtima eyleyip de tekmil verdiğin dakikada
Sen, susarsın!
Coni ve Tomi’nin beygiri osdurur!
Neticeten;
1. Man: Er, 2. Conscript: Celp eri, 3. Drafted: Celp eri, 4. Enlisted: Gönüllü er, 5. Enlisted Man: Gönüllü er, 6. Enlisted Member: Gönüllü er, 7. Enlisted Personnel: Gönüllü er, 8. Other Ranks: Diğer rütbeler (Er ve Erbaş), 9. Petty Officer: (Deniz) Erbaş, 10. Non Commissioned Officer: (Kara, Hava, Deniz Piyâde) Erbaş |
Kendi askerî mevzuâtında kullandığı bütün bu tâbirlerden Coni,
Sizin “Subay” değil fakat “Er” olduğunuzu anlar.
Bu tâbirlere “Asubay” anlamı yüklemek, câhil olanlara özgüdür.
Fakat
Bizim bu düşüncemiz Coni’nin nazârında hiçbir şey ifâde etmez.
Ve züğürt tesellisinden başka bir işe de yaramaz.
Çünkü her millet kendini, kendi töresi ve kendi kelime dağarı ile târif eder.
Tabiat kânunudur; Oyunu kim kurarsa, kuralını da o koyar!
NATO dediğimiz uluslararası askerî teşkilâtı tesis eden de,
Bu teşkilâtın kuralını koyan da Coni’dir.
NATO görevinde iken derecem OR-7 idi. İşde, sağ tarafda gördüğünüz üzere; Türk Asubayı olarak, bayrak töreninde Er Coniler ile birlikde defâlarca bayrakdâr oldum... Kendi bayrağımı taşımak benim için şereflerin en büyüğüdür, o başka!
Fakat diğer ülkelerin OR-1, OR-2’leri ile birlikde yapdım bu görevi… Coniler için bir tuhaflık yok bu işde. OR-1 ile OR-9 arasında uygulamada hiçbir fark yokdur. Çünkü bu derecelerin hepsi Eratdır. Bana bu görevi veren kişi de aynı karagahda görev yapdığımız Türk Subayımız idi.
Ben Eski Tüfek; NATO’da yardımcı oyuncuyu oynayan bir “Er” olarak söylüyorum!..
Coni’nin kurduğu bu NATO oyununda, bizim ordumuza biçilen görev de Coni’nin uygun gördüğü “yardımcı oyuncuyu” oynamakdır. NATO görevine tefrik edilen subaylarımız da bu hakikâti bal gibi bilirler. Fakat esen yele göre ve işlerine nasıl gelirse öyle anlarlar. Bizzat kendim defâlarca şâhid oldum! Ne hazindir ki kimisi yutkunarak, fakat çoğu da “gönüllü” teslim olurlar bu hakikâte!..
Bugün iç piyasada efelenen kimi subaylarımızın Coni karşısında süt dökmüş kedi gibi, el pençe divân durduğu günleri hatırlıyorum da...
Bir insan nasıl bu kadar evrim geçirebilir? Hem şaşıyorum hem de gülesim geliyor!..
* * * * *
Biz asubaylar kendimizi avutmayalım!
Coni’de iki sınıf asker vardır; Subay ve Er.
Hangi ülke olursa olsun "subay olmayan" her askeri Coni, “Er” olarak telâkki eder.
NATO’da rütbelerini tefrik eden Andıç STANAG 2116’ya göre,
Aslında bizim Genelkurmay Başkanlığımız da kendi Asubaylarını NATO’ya Erat olarak beyân ediyor.
İşde isbatı.
Erlerimiz, Uzman Erbaşlarımız ve Asubaylarımızın hepsi “Erat” torbasının içinde bir arada...
Genelkurmay Başkanlığımızın NATO’ya beyân etdiği yukarıda gördüğünüz İngilizce çizelgenin,
STANAG 2116’ya göre Türkcesi de şöyle oluyor;
İşde, burada gördüğünüz üzere,
Subay gardeşlerimiz hâricinde kalan “diğer askerlerin” hepsini bu torbanın içine tepmişler!..
Genelkurmay Başkanları da biz asubayları NATO’ya “Er” olarak pazarlamış!.
Üsdelik Genelkurmay Başkanlığımız,
Yukarıda gördüğünüz çizelge torbasına hukûkî dayanak olarak da TSK İç Hizmet Kânununu gösdermiş.
Peki, TSK İç Hizmet Kânununda böyle bir sınıflandırma var mı, Sayın Başkanım?..
Ne diyelim, helâl olsun sana vallahi...
Uydurdukları bu nenni ile de son 65 seneden beridir bizi uyutmuşlar!
Ya da biz asubaylar uyumuşuz!..
Bu alavere dalaverede kim, kimi kandırıyor acap?..
* * * * *
Birleşmiş Milletler’de Kaç Sınıf Asker Var?
İsviçre’nin Cenevre şehrinde yapılan toplantı neticesinde,
Üçüncü Cenevre Sözleşmesi olarak bilinen andlaşmayı
59 ülke temsilcisi ile Türkiye, 12 Ağustos 1949 târihinde imzâladı.
|
Rana TARHAN isimli dişi hâriciyecimizin 1949 Cenevre Sözleşmesini imzâlaması ile
Türkiye, işbu Sözleşmeye taraf olduğunu dünyâya ilân etdi.
Genelkurmay Başkanlığımızın "astsubay" ismini verdiği "uyduruk" asker sınıfını teşkil etmesinden sâdece 2 sene sonra
Devletimiz, 12 Ağustos 1949 târihli Cenevre Sözleşmesini Meclis’de tek celsede görüşdü ve
6020 sayılı kânun olarak 1953 senesinde onayladı...
Kabul edildiği günden bugüne kadar tam 63 sene geçmesine rağmen
Raflarda tozlanan bu kânunun bir tek kelimesine dokunan olmadı...
Bunun anlamı şudur;
Ey "tırnak" astsubay meslekdaşlarım,
Esir kampında düşmân eline "esir" düşdüğünüzde,
"Etiniz" olan subaylarınızın aynı zamanda "kölesi" de olmaya hazırlanın!..
|
Cenevre Sözleşmesi Nedir?
İsviçre'nin Cenevre şehrinde kabul edilmiş dört adet muahededir. Uluslararası hukukta insan hakları üzerine yapılmış ve 1949 yılında imzâlanmış önemli sözleşmelerdendir. Uluslararası olan veya olmayan çatışma durumlarında silâhlı kuvvetler ve insanî yardım kuruluşlarının uyması beklenen kurallar silsilesini tesbit eder. 1859 senesinde yapılan Solferino Muharebesi'nde; harb eden ülkelerin, esir aldığı askerlere yapdığı vahşetden etkilenen Jean Henry Dunant'ın çabaları sonucunda oluşduruldu. Cenevre Sözleşmeleri, silâhlı çatışma hukuku veya harp hukuku olarak da bilinen uluslararası insanî hukukun ilk ve tek kaynağıdır.
İşbu Sözleşmeler ve konuları şu şekildedir: Birinci Cenevre Sözleşmesi; harp eden silâhlı kuvvetlerin yaralı ve hastaların vaziyetlerinin ıslahına ilişkin sözleşme. İkinci Cenevre Sözleşmesi; silâhlı kuvvetlerin denizdeki hasta, yaralı ve kazâzedelerinin vaziyetlerinin ıslahına ilişkin sözleşme. Üçüncü Cenevre Sözleşmesi; harp esirlerine yapılacak muameleye ilişkin sözleşme. Dördüncü Cenevre Sözleşmesi; harp zamanında sivillerin korunmasına ilişkin sözleşme.
|
Biz, bugün bu makâlemizde, konumuz ile alâkalı olan üçüncü sözleşmeyi tetkik edeceğiz.
Bu sözleşme ile harp esirlerine yapılacak muamele kuralları tesbit edilmiş.
İşde, bu kurallardan üçü şöyle diyor;
HARP ESİRLERİNE YAPILACAK MUAMELE İLE İLGİLİ CENEVRE SÖZLEŞMESİ (Cenevre, 12 Ağustos 1949, Üçüncü Protokol)
Madde 44 – Harp esiri olan subaylara rütbe ve yaşlarına göre gösterilmesi gereken hürmetle muamele edilecektir.
Subay kamplarının hizmetini temin etmek üzere, subaylarla mümasillerinin rütbeleri gözönünde tutularak buralara aynı silahlı kuvvetlere mensup ve mümkün olduğu nisbette aynı dili konuşan kâfi sayıda "esir askerler" (other ranks / diğer rütbeler) ifraz olunacaktır; "bunlar” (orderlies / hizmet eri), başka hiçbir iş görmeye mecbur tutulmayacaklardır.
Subay yemeklerinin kendileri tarafından idare edilmesî hususunda her türlü kolaylık gösterilecektir. |
Cenevre Sözleşmesi 44’üncü maddesinin anlamı şudur;
Ey köle astsubay meslekdaşlarım, Esir kampında düşmân eline “esir” düşdüğünde, sen aynı zamânda “Silâh arkadaşım” dediğin subaylarının da “hizmet eri” ve “kölesi” olacaksın!.. |
Dünyâ Orduları içinde böylesi aşağılık bir muamelenin de Sâdece Türk Ordusunda, sen "köle astsubaya" yapıldığını göreceksin!.. |
* * * * *
HARP ESİRLERİNE YAPILACAK MUAMELE İLE İLGİLİ CENEVRE SÖZLEŞMESİ (Cenevre, 12 Ağustos 1949, Üçüncü Protokol)
Madde 60 – Esirleri elinde tutan devlet bilumum harp esirlerine aşağıda yazılı meblağların mezkûr devlet parasına tahvili suretiyle tesbit olunacak miktarda aylık bir maaş avansı ödiyecektir:
Sınıf I - Çavuştan aşağı rütbedeki esirler: 8 İsviçre Frangı, Sınıf II - Çavuş ve sair erbaş esirler: 12 İsviçre Frangı, Sınıf III – Yüzbaşı rütbesine kadar subay esirler: 50 İsviçre Frangı, Sınıf IV - Binbaşı, yarbay ve albay rütbesindeki esirler: 60 İsviçre Frangı, Sınıf V - General rütbesindeki esirler: 75 İsviçre Frangı. |
Cenevre Sözleşmesi 60’ncı maddesinin anlamı şudur;
Ey köle astsubay meslekdaşlarım, Düşmân “esir” kampında
Subay sınıfına dâhil olan “6 aylık asteğmen” bile 50 İsviçre Frankı maaş alacak Fakat 50 senelik “astsubay” bile olsan da sen, 12 İsviçre Frankı maaş alacaksın!.. |
Dünyâ Orduları içinde böylesi aşağılık bir muamelenin de Sâdece Türk Ordusunda, sen "köle astsubaya" yapıldığını göreceksin!..
|
* * * * *
HARP ESİRLERİNE YAPILACAK MUAMELE İLE İLGİLİ CENEVRE SÖZLEŞMESİ
(Cenevre, 12 Ağustos 1949, Üçüncü Protokol)
Madde 97 – Harp esirleri, inzibati cezalarını çekmek üzere hiçbir halde ceza müesseselerine (hapishaneler, cezaevleri, sürgün yerleri, ilâh) naklolunamıyacaklardır. İnzibati cezaların infaz olunacakları bilûmum binalar 25 nci maddede yazılı sıhhî şartlara uygun olacaktır. Cezaya çarpılan harp esirlerine 29 ncu madde mucibince kendilerini temiz tutmak imkânı verilecektir.
Subaylar, gedikliler ve erlerle aynı binalarda mevkuf tutulamıyacaklardır. |
Cenevre Sözleşmesi 97’nci maddesinin anlamı şudur;
Ey köle astsubay meslekdaşlarım,
Düşmân “esir” kampında Senin “etin” olan subaylar, “rahat odalarda” viskilerini keyif ile yudumlar iken,
Subayın “tırnağı” olan sen "astsubayı" ise “Erlerimiz ile birlikde balık istifi aynı koğuşlara” kapatacaklar!.. |
Dünyâ Orduları içinde böylesi aşağılık bir muamelenin de Sâdece Türk Ordusunda, sen "köle astsubaya" yapıldığını göreceksin!..
|
* * * * *
27 Mayıs 1960 Cuma günü beyaz subaylarımız,
Cumhuriyet târihimizin ilk “ subay darbesini ” yapdı.
Yapdıkları bu subay darbesinin bir sene sonrasında, tam da sene-i devriyyesinde;
27 Mayıs 1961 Cumartesi günü bu kez de
Aşağıda gördüğünüz şu “ darbe Anayasası ”’nı hazırlayıp piyasaya sürdüler.
1961 ANAYASASI
Kurucu Mecliste Kabul Tarihi : 27/5/1961 Halkoyuna Sunulmak Üzere Tasarının Resmi Gazete ile İlanı : 31/5/1961 Kanunun Resmi Gazete ile İlanı : 20/7/1961 / Sayı: 10859 Kanun No: 334 Kabul Tarihi: 9/7/1961
|
Bu darbe Anayasası’nın aşağıda gördüğünüz 65’inci maddesinde
27 Mayıs darbesini tertip eden karanlık suratlı subaylarımız bütün dünyâya şu sözü vermiş idi;
II. TBMM’nin Görev ve Yetkileri
b) Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma
Madde 65- Türkiye Cumhuriyet adına yabancı Devletlerle ve milletlerarası kurullarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır. (…) Türk Kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların yapılmasına 1 inci fıkra hükmü uygulanır.
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.
Bunlar hakkında 149 uncu ve 151 inci maddeler gereğince Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.
|
* * * * *
Tıpkı 16 Temmuz 2019 senesinin mübarek Cuma gününde yapdıkları gibi
Kahraman Türk Ordusu maskesinin arkasına saklanan darbeci subaylar
1960 senesi 27 Mayısının gene mübarek bir Cuma gününde bütün memleketde idâreyi ele aldılar.
28 Mayıs 1960 Cumartesi günü sabah saat 04;30’da
O dâvudî sesi ile darbe beyannâmesini radyoda okuyan
Darbeci Kara Piyâde Kurmay Albay Alpaslan TÜRKEŞ de
Şu sözü vermiş idi;
“ Gayemiz Birleşmiş Milletler Anayasası’na ve İnsan Hakları Prensiplerine tamamıyla riayettir. ”
Fakat;
Dünyâ ve Türk milletinin gözünün içine bakarak verdiği sözü TBMM’de yalayan darbeci subaylarımız;
Birleşmiş Milletler Anayasası’na ve İnsan Hakları Prensiplerine “ riayet ” etmedi.
Kendilerinin hazırlayıp meriyyete koyduğu “ 6 sınıflı asker teşkilâtını ” esâs alan 211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu ile darbeci subaylar;
Ve
Ve dahi
|
* * * * *
Darbeci subayların yapdığı
Ve dahi
Bir “darbe kânunu” olan 211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu’nun
Aşağıda gördüğünüz 111’nci maddesine göre
Harb esirlerine yapılacak muamele konusunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti,
1953 senesinde Meclisden tek celsede geçirip meriyyete koyduğu ve
6020 sayılı kânun ile kabul etdiği 1949 Cenevre Sözleşmesi harb hukukunu tatbik edeceğini taahhüt etdi.
TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU (1)
Kanun Numarası : 926 Kabul Tarihi : 27/7/1967 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 10/8/1967 Sayı : 12670 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 6 Sayfa : 2352
R) HARB ESİRLERİ VE MÜLTECİLER
Madde 111 – Harb esirleri hakkında 6020 ve mülteciler hakkında da 4104 sayılı kanun hükümleri tatbik olunur.
|
* * * * *
TSK İç Hizmet Yönetmeliğinin aşağıda gördüğünüz 123’üncü maddesinde
Harb hukukuna göre esir düşmüş “ asubaylar ” yok sayıldı.
Subay yok ise şâyet, ordumuzun diğer askerlerin esir olmasının
Genelkurmay Başkanlığımız nezdinde demek k, hiçbir kıymet-i harbiyesi yok!..
Resmî Gazete Târihi: 06.09.1961 Resmî Gazete Sayısı: 10899
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ İÇ HİZMET YÖNETMELİĞİ
7 - Esirlere karşı ve esirlikte hareket tarzı Madde 123 - Herhangi bir garnizonda muhtelif parçalara ayrılmış esir subaylardan her parçadaki en rütbeli veya kıdemli subay esir garnizonları kumandanlığı tarafından grup kıdemlisi tâyin edilmiş olmasa dahi esaretten dönüşte Millî Savunma Bakanlığına takdim edilmek üzere kendi grubundaki subaylar hakkında not tutmağa mecburdur. Bu notlar üzerine kabahat ve suçları anlaşılanlar hakkında kanuni muamele yapılır. |
* * * * *
27 Mayıs darbeci subaylarımızın tertip edip,
1967 senesinde meriyyete koyduğu bir “ darbe kânunu ” olan
926 sayılı TSK Personel Kânunu ile ordumuzdaki “ rütbe ” kavramı târif edildi.
İşbu kânunun aşağıda gördüğünüz üçüncü maddesi ile
Ordumuzda sâdece subay ve asubayların rütbesi olduğuna hükmedildi.
211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu ile 1961 senesinde 4 çeşit rütbe ihdâs edilmiş iken
Aşağıdaki Personel Kânunu ile 1967 senesinde 2 çeşit rütbe ihdâs edildiğini kimsecikler fark etmedi...
TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU (1)
Kanun Numarası : 926 Kabul Tarihi : 27/7/1967 Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 10/8/1967 Sayı : 12670 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 6 Sayfa : 2352
III – Tarifler:
Madde 3 – Bu kanunda yer alan bazı kavramların anlamları aşağıda gösterilmiştir:
a) Rütbe: Subayların ve astsubayların ilk subaylığa veya astsubaylığa başlamada ve bekleme süreleri sonunda bu kanun gereğince kazandıkları askeri unvanlardır.
|
Şimdi!
Muhterem vatandaşlarım ve kıymetli Asubay Meslekdaşlarım;
İşbu makâlemizin burasında bir çay molası verelim ve bir soluk alalım hele!..
Zere bu satırlardan sonra duyacağınız hakikât, insanı beyin dumuruna uğratacak cinsden...
1949 Cenevre Sözleşmesine göre subayların târifi gâyet olarak yapılmış.
Bu sözleşmenin İngilizce metinindeki “ officer ” kelimesi de Türkceye hep “ subay ” olarak tercüme edilmiş.
Fakat
Aynı Cenevre Sözleşmesinin İngilizce metinindeki “ other ranks ” kavramını TSK Personel Kânununa uyarlar isek şâyet
“ Diğer rütbeler ” kavramı içinde sâdece “ Asubay ” denen askerlerin olduğunu görüyoruz.
Bugüne kadar kimselerin farketdirmediği
Ve dahi
Kimselerin de farkedemediği bu filfilli “ bit yeniğini ” ilk duyan ve dahi ilk bilenler siz oluyorsunuz, haberiniz olsun!
Makâlemizin başında Asubayların hizmet eri olduğunu fâş eylemiş idik.
İşde, burada öğrendiğiniz bu bilgi, az sonra bizleri,
Asubayların “ hizmet eri ” olduğu gerçeğine götürecek...
* * * * *
Bizim oğlanların elebaşısı Zottirik Kenan’ın subay darbesini icrâ eylemesinden 2 sene sonra
Vatandaşlarımızın büyük teveccühüne mazhar olan(!) 1982 Anayasası, hükümünü ele aldı.
TÜRK SİLÂHLI KUVVETLERİ PERSONEL KANUNU (1)
Kanun Numarası : 926
Kabul Tarihi : 27/7/1967
Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 10/8/1967 Sayı : 12670
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 6 Sayfa : 2352
III – Tarifler:
Madde 3 – Bu kanunda yer alan bazı kavramların anlamları aşağıda gösterilmiştir:
a) Rütbe: Subayların ve astsubayların ilk subaylığa veya astsubaylığa başlamada ve bekleme süreleri sonunda bu kanun gereğince kazandıkları askeri unvanlardır.
Bakınız, yeni Anayasamızın yukarıda gördüğünüz 90’ıncı maddesi ne diyor;
“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.”
“Kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”
Bu hükümden, şu neticeye kolayca varabiliriz;
Mâdem uluslararası andlaşmalar bunları emrediyor da 1961 senesinde kabul edilen edilen TSK İç Hizmet Kânunu’nda niye 6 sınıf asker var?
|
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ İÇ HİZMET KANUNU (1)
Kanun Numarası : 211 Kabul Tarihi : 4/1/1961 Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 10/1/1961 Sayı : 10703 Yayımlandığı Düstur : Tertip : 4 Cilt : 1 Sayfa : 1008
Madde 3 – Askerler ve rütbeler: a) Askerler: 1. Er 2. Erbaş 3. Astsubay 4. Askeri öğrenci 5. Askeri memu 6. Subay
|
Şimdi burada ortaya çıkan netice şudur;
Ordumuzda 1961 senesinde teşkil edilen 6 çeşit asker sınıfı konusunda
211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu;
Ve dahi
1982 Anayasası’nın 90’ıncı maddesini alenen ihlâl etdiği gerekçesiyle
211 sayılı TSK İç Hizmet Kânununun iptâlini talep edecek kadar
Astsubayların ve TEMAD’ın aklı ve cesâreti var mıdır?
Bu makâlemizin yukarı satırlarındaki bu akıl çelen hakikâtleri öğrendikden sonra;
|
T.C. Devletini temsil eden bu yasama ve yürütme kurumlarının hepsinin de birlik olup “ Astsubay ” dedikleri sen “ köle ” askeri 1961 senesinden beri aldatdığını göreceksin!..
|
Dünyâ Orduları içinde böylesi aşağılık bir muamelenin de Sâdece Türk Ordusunda, sen " köle astsubaya " yapıldığını göreceksin!.. |
* * * * *
Kendisi alenen söylemese de meğerse
Bugünün Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR, Ermenistan konusunda "Târih Doktoru" imiş!..
Boğaziçi Ünüversitesine 2005 senesinde verdiği “Ermenistan’a Harbord Askerî Görevi; Bir Amerikan Hakikâtleri Tetkik Heyetinin Hikayesi ve Türk-Amerikan Münasebetlerine Tesiri” isimli “yama” doktora tezinde
Bakınız, Hulusi AKAR ne demiş;
Yukarıdaki kırmızı çerçeveler içinde gördüğünüz İngilizce kelimelerin anlamı da şöyle oluyor;
İngilizce bilmeyen “astsubay” meslekdaşlarımıza bugün bir iyilik yapalım
Ve dahi
Yukarıdaki tezinde Hulusi AKAR’ın söz etdiği İngilizce “enlisted” kelimesinin Türkcesini
Genelkurmay Başkanımızdan öğrenelim.
2008 senesinde neşretdiği Türkce – İngilizce Müşterek Askerî Terimler Sözlüğünde
Genelkurmay Başkanımız,
Ordumuzda kullandığımız “Er” kelimesini İngilizceye şöyle tercüme etdi;
Er → Enlisted man (EM)
Dünün Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmay Başkanı,
Bugünün de Millî Savunma Bakanı olan Hulusi AKAR hemen, şimdi aynaya baksın!
Ve şu biricik suâlime cevâp versin;
NATO’nun en büyük ortağı olan Amerikan Ordusunda 2 sınıf asker var da
NATO’nun en büyük ikinci ortağı olan Türk Ordusunda niye 8 sınıf asker var?
* * * * *
Bir var idi,
15 Temmuz 2016 Cuma gününün hemen ferdâsında
Birden bire yok oldu!..
Bir zamanlar, Genelkurmay Başkanlığında bir “astsubay” kadrosu var idi!
Bu kadroya tayin edilen “astsubaya” da
Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mehmet İlker BAŞBUĞ “Genelkurmay Başkanı Astsubayı” unvânını vermiş idi.
15 Temmuz’u ganimete çevirmesini bilen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi AKAR, 2016 senesinde bu kadroyu feshetdi.
İşde,
Genelkurmay Başkanlığı karargâhında “Genelkurmay Başkanı Astsubayı” kadrosu mevcut iken,
Bu kadroda meslekdaşımız Astsubay Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK oturuyor idi.
* * * * *
Saatli Maarif takvimi 03 Nisan 2013 târihini gösderdiği Çarşamba gününde
Genelkurmay Başkanlığımız, karargaha yabancı bir askeri dâvet etdi.
Türk kamuoyundan gizlenen bu dâvetin misafiri olan asker,
ABD Deniz Kuvvetlerinden Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr. idi.
Almanya/Stuttgart’da konuşlu ABD Avrupa Komutanlığı EUCOM’un
“Kıdemli Er”’i olan Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr. ;
ABD Hava Kuvvetlerinden Binbaşı Elizabeth APTEKAR,
EUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın bu ziyâretini,
ABD Avrupa Komutanlığına ait EUCOM isimli örütbağda 08 Nisan 2013 Pazartesi günü haber yapdı.
Hava Binbaşı Elizabeth APTEKAR’ın 03 Nisan 2013 târihli başka bir haberinde EUCOM “Kıdemli Er”’i Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr., Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in;
|
Amerikalı “kıdemli er” Roy memleketimize misafir olarak geldi. Akabinde Genelkurmay Başkanı Astsubayına ve AÜKHE’deki astsubaylarımıza “er” dedi ve gitdi!..
“Genelkurmay Başkanı Astsubayı” Astsubay Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK Ve dahi AÜKHE’ne iştirak eden astsubaylarımız, Kendilerine “er” diyen Amerikalı “kıdemli er” Roy’a itiraz edip de
Hey, Roy! Ayıp ediyorsun! Biz, “astsubayız”, sen bize “er” diyemezsin dediler mi?
Ya da
AÜKHE’ne iştirak eden 100 astsubaydan birisi dahi olsa
Kendilerinin aslında NATO’da “er” olduğunun farkında mı acap?..
|
* * * * *
Amerikan, İngiliz, Alman ve Türk Orduları arasında,
Yüksek okul seviyesinde “astsubay” denilen uyduruk bir asker sınıfına sahip tek ülke, Türkiyedir.
1974 senesinden beri 45 senedir dilimize doladığımız “astsubay” meselesini anlamak için biz asubaylar,
Bu biricik suâlin cevâbını verebilecek miyiz?
Aşağıdaki çizelgede
Son bir kaç senelik rakamlara göre
NATO üyesi Amerikan, Alman ve İngiliz Ordularının asker sayısı hakkında çarpıcı bilgiler var.
Bu bilgilerin hepsini bir arada ilk defâ sizler görüyorsunuz;
Hemen aşağıdaki çizelgede, bizim ordumuzun 2016 senesine ait mevcut çizelgesi var.
İşde, görüyorsunuz!
Coni, kendi subay ve er sayısını rütbelerine kadar ayrı olarak beyan ediyor.
Fakat bizim ordumuzun mevcud çizelgesine bakdığınızda
8 çeşit asker sınıfının sayısının toptan olarak yazıldığını görürsünüz.
Bizim her boku bilen subaylarımız,
“Mevcut” konusunda da toptancı ve tepeden inmeci kokuşmuş bir subay zihniyeti ile davranmışlar.
Böyle davranıyorlar,
Çünkü subay mevcudunu rütbelere göre tek tek yazsalar,
Karagâhlarda ellerinde göt gözdiren palamut albayların sayısı ortaya çıkacak!
Böyle davranıyorlar,
Çünkü İngiliz, Amerikan ve Alman Ordularında bir tek albayın yapdığı işi,
Bizim Türk Ordusunda tam 4 albay yapıyor!..
* * * * *
Yukarıdaki 8 çeşit asker sınıfının resimli görüntüsünde ise
Şöyle rezâlet bir manzara çıkyor ortaya!
Subayımız ölmesin diye teşkil edilen bu 6 kademeli "tırnakdan" koruma duvarının
Resimli görüntüsü de şöyle oluyor!..
Yukarıdaki mevcudu grafiğe dökdüğümüzde ise
T.C. Ordusunun asker sınıflarının birbirlerine göre yüzdelik dağılım oranı da şöyle oluyor…
Makâlemizin yukarıdaki sayfalarında gördüğünüz üzere Amerika, kendi ordusunu 1777 senesinde 2 sınıf asker üzerine teşkil etdi; 1. Er 2. Subay
Amerika’nın teşkil etdiği NATO’ya Türkiye, kendi ordusunu Amerikan ordusu gibi teşkil etmek için üye oldu.
Fakat "astlarının emeği semiren" bizim sömürgen subaylarımız NATO’ya göre 2 sınıf asker üzerine teşkil etmeleri gereken Türk Ordusunu İşde, yukarıda gördüğünüz gibi tam 8 sınıf asker üzerine teşkil etdiler!.. |
* * * * *
Subaylarımız filfilli yalanlar ile sokakdaki vatandaşlarımızı kandırıyor da!..
Fakat biz asubaylar pekâlâ biliyoruz ki
NATO’ya üye olduğumuz 1952 senesinde beri,
Ordumuzun kullandığı tank, top, silah, uçak ve gemileri, biz Türkler yapmıyoruz!
Coni, Tomi ve Hans yapıyor!
Şu fakir milletin ekmeğinden, aşından kesdiğimiz vergiler ile de biz,
Coni’den, Tomi’den ve Hans’dan satın alıyoruz hepsini.
Bunun neticesi olarak da Coni’den satın aldığımız tank, top, silah, uçak ve gemileri,
Coni kendi ordusunda kaç asker ile işletiyor ise
Bizim ordumuzda biz de o kadar asker ile işletiyoruz.
Bu sebepden dolayı orası Amerika, burası Türkiye demenin bir önemi yok!..
Ordumuzdaki esas filim- fırıldağı bizim beyaz subaylarımız, subay sayısı konusunda çeviriyor!..
Amerikan, Alman ve İngiliz Ordularında 18 subayın yapdığı işi,
Bizim ordumuzda sâdece 8 subay yapıyor.
Ordumuzda vaziyet gerçekden böyle midir?
Yoksa 2 Türk subayı 1 Amerikan subayına mı bedeldir?..
Bizim subaylarımız, Amerikan, Alman ve İngiliz subaylarından iki misli daha fazla mı çalışıyor acap?
* * * * *
Kıymetli okuyanlar, muhterem asubay meslekdaşlarım!
Bugün burada soracağımız suâlin cevâbı,
Aşağıda gördüğünüz şu grafiğin içinde gizli!
Şimdi de,
Asubay Tefrikası’nın altıncı bölüm, dokuzcu kısımının biricik suâlini soralım;
İşde hendek, işde deve!..
Buyurun! Söz, sizde!..
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Asubay Tefrikası 6-7
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
* * * * *
* * * * *
Asubay Tefrikası’nın altıncı bölüm yedinci kısımını terkip edecek bu makâlemizde gene
“Astsubay” ismi verilen köle askerlere atılan başka bir kazığı daha teşhir edeceğiz evvel Allah…
* * * * *
Bu makâleyi ben 2018 Kasım ayında yazmaya başladım.
Fakat 2019 senesinin ilk ayı olan Ocak’da tamamlayabildim.
1076 sayılı kânun makâlemizin bu kısımının konusu.
ATATÜRK’ün 92 sene evvel yapdığı bu kânunun 2019 senesindeki son durumunu görüyorsunuz aşağıda.
Temiz bir kâlp ve iyi niyet ile bakdığımda; gözlerini dünyâya yeni açmış bebek mâsumiyetine bürünmüş bir kânun gördüm karşımda.
Fakat
Subay var ise şâyet mutlaka bir çapanoğlu vardır içinde dedim kendi kendime.
Çünkü bugüne kadar bu kâide hiç değişmedi!..
Bilim aklı, sağlam bir vicdân ve hür bir irâde ile tetebbu edince de gördüm ki
Hakikâten şeytânî bir hile gizlenmiş bu kânunun içine…
İşde; sûreti, bebek mâsumiyeti ile bize bakan bu kânunun 2019 Ocak ayındaki tâze ekran görüntüsü!
Bu mâsum sûretin arkasında gizli olan şeytânî suratı da makâlemizin aşağıdaki bölümlerinde göreceksiniz.
1927 seneli bu kânundaki “gedikli küçük zâbit” denilen askerlerin
2019 senesinde “astsubay” dediğimiz asker kişiler olduğunu hatırlatalım.
Yeni adı ile 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kânununun
Yukarıdaki çerçeve içindeki ikinci maddesinin sarı boyalı kısımlarını okuduğumuzda şunu öğreniyoruz;
Kânunun bu hükmü, içinde yaşadığımız 2019 senesinde de aynı şekilde yürürlükde!..
Fakat
Uygulamaya bakdığımızda gedikli küçük zâbitlerin;
Ve dahi
O vakit burada durmak ve şu suâli sormak geliyor aklımıza;
Bu suâllerin cevaplarını bulmak için
Kandırmacalar foliminin 1909-1910 senelerine ait makarayı oynatmamız gerekecek.
Senelerin, şâhısların ve kânunların şâhidliğinde bir folim bekliyor bizi bugün, evvel Allah.
Haydi, Eski Tüfek! Bu kadar tıraş, Zemheri ayında cilde zarar…
Oynat bakalım şu folimi!...
* * * * *
Sene, 1910… Tıpkı 15 Temmuzcuların yapdığı gibi;
31 Mart Vak’asını bahâne eden zâbitân, siyâset ve münevver gürûhu
Osmanlı Devletini evvelâ yıkdılar!
Sonra da Meclis-i Mebusân’ı, Meclis-i Ȃyan’ı, askerini ve devletin tekmil teşkilâtını ele geçirdiler.
Bu darbeciler;
Kukla olarak oynatacaklarını iyi bildikleri Sultan Mehmed Reşad’ı da padişah tahtına oturtdular.
Saltanât başı ve başkomutanımız Sultan Mehmed Reşad idi.
31 Mart darbecibaşı Müşir Mahmut Şevket Paşa;
Meclisleri ilga edip kapılarına kilit vurmuş
Ve dahi
Tertip etdiği bir nizamnâme ile Berrî (Kara) Küçük Zâbitliği (Asubaylığı) 1909 senesinde cebren ve hile ile ihdâs etmiş idi.
Kara ordumuzda ilk kez “küçük zâbit” yetiştirmek üzere teşkil etdiği Dersaadet Küçük Zâbit Mektebi;
İlk mezun 173 "kıdemli küçük zâbiti" "kıdemli çavuş" rütbesi ile 1911 senesinde vermiş idi.
Bir başka ifâde ile;
1909 senesine kadar Berrî (Kara) ordumuzda “küçük zâbit” denilen köle askerler henüz mevcut değil idi.
Çünkü
Osmanlı padişahları, ordumuzda böyle “ortada sandık” bir asker sınıfını asla isdemiyorlar idi.
* * * * *
1910 senesinde Osmanlı Devletinde iki kademeli bir meclis var idi;
1. Meclis-i Mebusân
2. Meclis-i Ȃyan
Bizim padişahlarımız girişdiği harblerde muvaffak olmak için saray müneccimlerinden medet umar iken
Avrupa devletleri akıllı bilim adamları ve zâbitânı sâyesinde sanayi devrimini çokdan başlatmış
Ve dahi
Dünyâyı sömürmek için ölümüne bir yarışa başlamışlar idi.
Bu yarış öyle acımasız bir hızla artarak devâm etdi ki.
Aklı başında devlet adamları ve subaylar eşi benzeri görülmemiş bir harbin mukadder olduğunu görebildiler.
Bizim “mektebli” zâbitân heyetimiz ise;
Osmanlı Ordusunda tam anlamı ile bir cadı avı başladı.
Zâten 31 Mart Vak’asından hemen sonra orduda müthiş bir tasfiye başlamış idi.
Darbeciler, kendilerine karşı duran “mektebli” ve “kalın kafalı” dediği “alaylı” zâbitân heyetinin handiyse nıfsını ordudan tard etdiler.
Geri kalan yarısının da rütbelerini tenzil etdiler.
Tükenmiş Osmanlı Devletinin ölüsünü ele geçiren darbeci Mahmut Şevket Paşa ve dışarıdan beslemeli-feslemeli siyâsetciler,
Başlamak üzere olan büyük harbe orduyu hazırlamak için peşpeşe kânunlar tertip etdiler.
Ve bu kânunlar ile ordumuzda daha evvel mevcut olmayan iki yeni asker sınıfı teşkil etdiler;
1. Küçük zâbitlik
2. İhtiyât zâbitliği
İşde bugün biz burada ihtiyât zâbitliği kânununa kalem batıracağız inşallah.
* * * * *
Sözde 31 Mart Vak’asının efsane(!) komutanı Müşir Mahmut Şevket (KETHÜDAZȂDE) Paşa,
Bu isyanı basdırmada gösderdiği kahramanlıkdan(!) dolayı hemen Harbiye Nâzırlığına terfi etdi.
Orduyu Osmaniyi zapdu rapt altına alan Harbiye Nâzırı Müşir Mahmut Şevket Paşa; “Küçük zâbit” ismini verdiği asker sınıfını Berrî (Kara) Ordumuzda ilk defâ olmak üzere 1909 senesinde teşkil etdi.
09 Ekim 1909 târihli Dersaadet Küçük Zâbit Mektebi Nizamnâmesi Madde- 47’de şu hüküm var idi;
|
1909 senesinde “küçük zâbitliği” icâd etmesinden aylar sonra Mahmut Şevket Paşa bu kez de
1910 senesinde Avrupa’dan aşırma yeni bir “zâbit” sınıfı teşkil etdi.
İhtiyât zâbitliği ismini verdiği bu yeni zâbit sınıfının meclislerde kabul edilen sekizinci maddesi şöyle diyor idi;
1910 seneli İhtiyât Zâbitânı Kânununun,
Yukarıdaki çerçeve içinde gördüğünüz sekizinci maddesini okuduğumuzda şunu öğreniyoruz;
İhtiyât Zâbitânı Kânununun yukarıdaki çerçeve içindeki dokuzuncu maddesini okuduğumuzda şunu öğreniyoruz;
Aşağıda gördüğünüz sarı çerçeve içindeki kânun maddesinde gizli olan çok önemli iki husus var;
Birinci husus şudur;
İkinci husus da şudur;
Bu bilgiyi ilk defâ burada sizler duydunuz.
Bir de bugün kimler ve nasıl yedek subay (ihtiyât zâbiti) oluyor, ona bakın hele!
Bırak gâzi olanı, hele şehid olanı!..
1927 senesinden beri askerliğini “er” olarak yapmış bir tek Genelkurmay Başkanı mahdumu var mıdır acap?
* * * * *
Osmanlı Berrî (Kara) Ordusunun “küçük zâbit” ismi verilen askerleri 10 sene başarılı hizmetlerinden sonra
1910 seneli İhtiyât Zâbitânı Kânununa göre ihtiyât mülâzim sâni (asteğmen) oluyorlar idi.
Bu uygulama, Osmanlı Devletinin teslim olduğu 1918 senesine kadar devâm etdi.
Evvelâ teslim olan sonra da yıkılan Osmanı Devleti’nin mirâsı üzerine Cumhuriyeti kurduk ve ilân etdik.
600 küsûr seneden beri padişahın kölesi olan reaya, Cumhuriyet ile birlikde fikri hür, vicdânı hür ve irfanı hür birer yurtdaş oldu.
ATATÜRK gibi nâmuslu, âdil, basiretli, haksever ve halksever bir devlet adamının kılavuzluğunda medeniyete yürüyen millet;
Eğitim, sağlık ve adâlet gibi temel vatandaşlık haklarından eşit olarak faydalanmaya başladı.
İnsan haklarındaki bu tekâmül ve inkişâfdan T.C Ordusunun askerleri de nasiblerini aldılar.
1927 senesinde TBMM,
1076 sayılı İhtiyât Zâbitleri ve İhtiyât Askerî Memurları Kânûnunu meriyyete koydu.
Aşağıda, bu kânunun birinci ve dördüncü maddelerini görüyorsunuz.
1076 sayılı kânunun yukarıda gördüğünüz birinci maddesini izah etmeye zannederim ki hâcet yok!
Dördüncü maddesinin özeti de şöyle oluyor;
Her şey yerli yerinde… Kânunun muhtevasına bakdığımızda;
1910 seneli kânuna göre gedikli küçük zâbitlerin ihtiyât zâbitliğine terfi etmesinin daha kolay hâle getirildiğini görüyoruz.
Bu kânundan neşet eden hakkını kullanan gedikli küçük zâbitlerin, ihtiyât mülâzımlığına terfi edildiğine dâir belgeleri
Makâlemizin ilerleyen bölümlerinde fâş eyleyeceğiz.
* * * * *
Kurucu Reisicumhurumuz ATATÜRK,
1927 senesinde başka bir kânun daha meriyyete koydu.
Mükellef askerlik hizmetini tanzim eden bu kânunun ismi
Askerlik Mükellefiyeti Kânunu idi.
Bu kânunun birinci maddesi şöyle diyor idi;
5802 sayılı Astsubay Kânununa göre;
1951 senesinden beri “astsubay” dediğimiz asker sınıfı, işde tam da bu târife uymakdadır.
Netice itibârı ile;
Bugün “astsubay” dediğimiz asker kişiler aslında 1927 senesinden beri efrâd (erât)’dır.
Yukarıda sizlerin de gördüğü üzere;
Bu kânun, her erkek vatandaşın istisnasız olarak askerlik yapmasını emrediyor idi.
Yeri gelmiş iken bir hakkı sâhibine teslim edelim.
ATATÜRK’ün yapdığı bu kânunu ilk delen kişiler;
Ve dahi
ATATÜRK’ün hazırladığı bu kânunun en önemli tarafı da şudur;
1927 senesi itibârı ile T.C Ordusunda iki sınıf asker var idi.
Bu kânuna göre “mükellef” askeri saymaz isek şâyet ordumuzda sâdece muvazzaf zâbit (subay) var idi.
* * * * *
Askerlik Mükellefiyeti Kânununun Türk askerlik mesleğine getirdiği yeniliklerden birisi de
Bu kânunun onbirinci maddesinde söz edilen “gönüllü askerlik” idi.
Buradaki “gönüllü askerlik”, ABD ordusunun bugün uyguladığı “gönüllü” (enlisted) askerliğin ta kendisi idi.
* * * * *
ATATÜRK dönemi Türk Ordusunda askerlere verilen haklar sürekli olarak inkişâf etdi.
Cumhuriyetin kurucu irâdesi;
Askerlik mesleğini câzip hâle getirmek için askerlere peşpeşe yeni haklar ve terfi fırsatları verdi.
1927 senesinde gedikli küçük zâbitâna, ihtiyât zâbitânı olma hakkını vermişler idi.
1932 senesinde bu kez de
Bir kısım gedikli küçük zâbitâna askerî memurluğa nakil hakkı verildi.
1931 sayılı bu kânun ile;
Sıhhıye,
Nalbant,
Müzika,
Tüfekci
Ve emsâli meslek mensubu gedikli küçük zâbitler, yedinci sınıf ihtiyât askerî memurluğuna nakil edildi.
(T)B.M.M Yüksek Reisliğine takdim etdiği kânunun esbâb-ı mucibesinde Başvekil İsmet (İNÖNÜ) şöyle dedi;
* * * * *
1910 seneli İhtiyât Zâbitân Kânûnu
Ve dahi
1927 sene ve 1076 sayılı İhtiyât Zâbitleri ve İhtiyât Askerî Memurları Kânûnundan neşet haklarını kullanan gedikli küçük zâbitler, ihtiyât zâbitliğine (yedek subay) terfi etdiler.
İşde;
Bu gedikli küçük zâbitândan piyade gedikli başçavuş Hüseyin oğlu M. Kemal’in
İhtiyât asteğmenliğine terfi etdiğine dair Reisicumhur M. Kemal ATATÜRK’ün 1937 senesinde imzâladığı kararnâme.
* * * * *
1932 senesine vâsıl olduğumuz günlerde; ATATÜRK sonrası Cumhuriyetini idâre eden eşhâs şunlar idi;
ATATÜRK vefat etdikden bir ay sonra TBMM, aşağıda gördüğünüz kânunu kabul etdi.
Bu kânun;
Ve dahi
Gedikli küçük zâbitlere verilen ihtiyât zâbitliği ve ihtiyât askerî memurluğuna nakil hakkını bir kerte daha ileriye götürdü.
Önceki kânunlara göre “asteğmen” rütbesine nakil edilen gedikli küçük zâbitler;
Bu kânunun meriyyete konulması ile bir rütbe yukarıdan olmak üzere artık “yedek teğmen” rütbesine nakil edilecekler idi.
Bu kânundaki “gedikli erbaş” tâbiri dikkatinizi çekmişdir.
Gedikli küçük zâbitlikden bahseder iken “gedikli erbaş” nereden çıkdı diye haklı bir suâl sorabilirsiniz.
Bunun sebebini öğrenmek için Çünkü Asubay isimli makâlemizi okumanızı tavsiye ederim. Bu, birinci husus...
İkinci hususa gelince;
Bu kânunun kabul edilmesinin asıl maksadı;
Ordumuzun “mükellef asker” sınıfına dâhil olan “gedikli küçük zâbit” tâbirini “gedikli erbaş” olarak değişdirmek idi.
Bunun ise uluslararası andlaşmalardan kaynaklanan haklı bir gerekcesi var idi.
Çünkü
Napolyon’un 1798 senesinde mükellef (mecburî) askerliği ihdâs etmesinden buyana
Askerlik “mükellef ve “muvazzaf” olmak üzere iki sınıf hâlinde teşekkül etmeye başlamış idi.
Devletimizin taraf olduğu milletlerarası andlaşmara göre de askerlik iki sınıf olarak tekâmül etmiş idi.
Bu andlaşmalardan birisi de 1929 Cenevre Sözleşmesi idi.
Bu sözleşmeye göre harp esirlerine yapılacak muamele konusunda askerler iki sınıf hâlinde tasnif ediliyor idi.
Bu asker sınıfları şunlar idi;
1949 senesinde teşkil edilen
Ve dahi
Türkiye’nin 1952 senesinde taraf olduğu NATO’ya göre de askerler yukarıda görülen iki sınıf hâlinde tasnif ve tefrik edilir.
Bugün bizim ordumuzdaki “muvazzaf astsubay” ismi verilen
Ve dahi
Bu andlaşmalara göre aslında “mükellef asker” sınıfına dâhil olan uyduruk asker sınıfının kânunsuz oluşu,
Hem de Anayasa’ya göre kânunsuz oluşunun temel kaynağı da işde, gene bu milletlerarası andlaşmalardır.
Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için;
Ve dahi
Beterin Beteri isimli makâlelerimizi okuyunuz.
3543 sayılı bu kânun için Başvekil Celal BAYAR’ın
(T)BMM Yüksek Reisliğine takdim etdiği mucip sebep ise şöyle idi;
* * * * *
1910 seneli İhtiyât Zâbitân Kânûnu
Ve dahi
1927 sene ve 1076 sayılı İhtiyât Zâbitleri ve İhtiyât Askerî Memurları Kânûnundan neşet haklarını kullanan gedikli küçük zâbitler,
İhtiyât zâbitliğine (yedek subay) terfi etdiler.
İşde;
Bu gedikli küçük zâbitândan piyâde gedikli başçavuş Eyüğ oğlu Ahmet AKINERİ’nin
Yedek piyâde teğmenliğine terfi etdiğine dâir Reisicumhur İsmet İNÖNÜ’nün 1944 senesinde imzâladığı kararnâme.
* * * * *
1950 senesi Mart ayına vâsıl olduğumuz günlerde devletin başında aşağıdaki devlet adamları oturuyor idi.
Bingöl milletvekili Feridun Fikri DÜŞÜNSEL, 18 Şubat 1950 Cumartesi günü TBMM’ye bir kânun teklif verdi.
“Gedikli” olarak söz etdiği askerler hakkında verdiği kânun teklifinin gerekcesi de şöyle idi;
Fikri DÜŞÜNSEL’in yuvarladığı bu kânun teklifine,
Dönemin Başbakanı Şemsi GÜNALTAY yolda bulmuş gibi sevindi. Hemen bir dilekce yazdı.
* * * * *
Gedikli Erbaş Kanun Tasarısı (1/732) T.C. Başbakanlık Muamelât Genci Müdürlüğü Tetkik Müdürlüğü Sayı: 71 -1591 1.3.1950
Büyük Millet Meclisi Yüksek Başkanlığına
Millî Savunma Bakanlığınca hazırlanan ve Bakanlar Kurulunca 28.11.1950 tarihinde Yüksek Meclise sunulması kararlaştırılan Gedikli Erbaş Kanunu tasarısı ile gerekçesinin ilişik olarak sunulduğunu saygılarımla arzederim. Başbakan Şemsettin Günaltay
|
* * * * *
Ve Başbakan GÜNALTAY, bu bu dilekcesini aşağıda gördüğünüz “gerekce” ile BMM’ye arz etdi.
Gedikli Erbaş Kanunu tasarısının gerekçesi
1. Ordunun gedikli erbaş eksiği pek çok olup gedikli erbaş kaynaklarının bugünkü verimi ile bu ihtiyacın kısa zamanda tamamlanmasına imkân olmadığı, gedikli erbaşlığa istekli sayısının çok az bulunduğu görülmüş ve bunun sebepleri araştırıldığında; Ortaokul öğrenimini bitiren ve daha yüksek öğrenime katılmak imkânı, fırsat ve gücünü bulamıyan gençlerin, daha çok Devlet memurluğunu tercih eyledikleri veya istikballerini, daha iyi bir şekilde sağlıyacak istikametlerde aradıkları anlaşılmıştır. Çünkü, ortaokul mezunu Devlet memurları üç yılda bir terfi eylemekte, polislerin ve ortaokul öğrenimi üzerine bir meslek tahsili yapanların aylıkları 20 liradan başlamakta, baremin I. derecesine kadar yükselebilmekte, Devlet memurları 65 yaşına kadar memuriyete devam hakkına malik bulunmakta, gedikli erbaşların tâbi bulunduğu yaş haddi, evlenme ve başka türlü kayıt ve şartlara bağlı ve mahrumiyetlere mâruz bulunmamaktadır. Millî Eğitim Bakanlığının köy ve sanat enstitülerinin sağladığı istikbal de gedikli erbaşlara nazaran daha elverişli bulunmaktadır. Bu sebeplerle; gedikli erbaşları meslekî ve hukuki yönlere yükseltmek ve kendilerini terfih eyliyerek gedikli erbaşlığa teşviki sağlamak için; gedikli erbaşlara, en az orta okul mezunu bir Devlet memur statüsü vererek aynı derecede öğrenim görmüş ve Devletin türlü hizmetlerinde çalışan memurlara eşit haklara sahip kılmak gerekli görülmüş (demek ki bu târihe kadar eşit haklar verilmiyor idi.Eski Tüfek) ve bu kanun tasarısı bu esasa göre hazırlanmıştır.
2. Bu tasarının hazırlanmasında: a) Gedikli erbaşlara ait bütün mevzuatın bir kanun içinde toplanması b) Muhtelif sınıf gedikli erbaş okulları sürelerinin birleştirilmesi ve ortaokul öğrenimi üzerine bir yıllık staj ve iki yıllık bir meslek tahsili verilerek aylıklarının 20 liradan başlanması ve böylece muhtelif sınıf ve meslek gedikli erbaşları arasında eşitlik sağlanması, c) Gedikli erbaş aylıklarının birer derece yükseltilmesi dolayısiyle, sanat enstitülerinden çıkan gedikli erbaşların da üstçavuş olarak değil gedikli çavuş olarak çıkarılması ve eşitlik sağlanması, d) Gedikli erbaşların muadil tahsili Devlet memurları gibi her rütbede asgari bekleme süresinin üç yıl olması, e) Gedikli erbaşların temdit esası kaldırılarak, subaylar, gibi 15 yıl mecburi hizmete tâbi tutulması, f) Gedikli erbaşların yükselmelerinin, sicil ve ehliyet yoliyle bakanlıklarca yapılması, g) Gedikli erbaşların yükselmelerinin subaylar gibi her yılın 30 Ağustos Zafer Bayramı yapılması, h) Gedikli erbaşların aylıklarının ordunun diğer mensupları gibi ay başlarında teşmil edilmesi, 60 lira asli maaşa kadar yükseltilmesi, i) Çekilme veya emekliye çıkarılma suretiyle ordudan, ayrılan gedikli erbaşların yedek gedikli erbaşlığa nakilleri, Gibi önemli esasları ihtiva etmek ve başkaca müteferrik kısımlara da tasarıda yer verilmek suretiyle ilişik kanun tasarısı hazırlanmıştır.
|
* * * * *
Başbakan Şemsettin GÜNALTAY’ın bu dilekcesi aslında;
“Gedikli” dediği köle askerlerin 1950 senesindeki perişân hâlini gösderen iyi bir itirâfnâmedir.
Aynı zamânda burada dikkat çeken çok önemli husus da şudur. Bu tasarının gerekçesinde, “gedikli erbaş” dedikleri askerlere;
1910 senesinde Padişah Sultan Mahmud Reşad
Ve dahi
1927 senesinde ise 1076 sayılı kânunun 4’üncü maddesi ile Kurucu Reisicumhur ATATÜRK’ün verdiği,
“İhtiyât zâbitliği ve ihtiyât askerî memurluğuna nakil hakkının” iptal edildiğine dâir bir tek kelime dahi yokdur.
1076 sayılı kânunun dördüncü maddesinin iptâl edilmesi tam anlamı ile 5619 sayı ile kânuna aykırıdır.
Netice itibârı ile;
5619 sayılı kânunun 29’uncu maddesi ile iptal edilen “gedikli erbaşların”
“Yedek ihtiyât zâbitliği ve yedek ihtiyât askerî memurluğuna nakil hakkını” iptal eden devlet adamları ve subaylar;
Hem Padişah Sultan Mahmud Reşad’ın irâdesine
Hem de Kurucu Reisicumhur ATATÜRK’ün bu karârına meclis çatısı altında ihânet etdiler.
Zâbit ile nefer arasında “ortada sandık” bir asker sınıfı olarak teşkil edilen “kara küçük zâbitler”;
Mektebden mezun oldukları 1911 senesinden, harbin sona erdiği 1920 senesine kadar geçen 10 senede
Zâbitimizin yerine ölmesi için neferimiz ile birlikde cephenin en önünde harbe sürüldü.
Fakat
Harb sona erdikden sonra Genelkurmay Başkanlığımızın beyaz subayları;
Kara küçük zâbitleri kullanılmış kağıt mendil gibi bir kenara atdılar.
Ve 1950 senesine vâsıl olduğumuz günlerden bir günde de
“Gediki erbaş” isimini verdikleri kara küçük zabitlerin “yedek subaylığa terfi hakkını” işde böyle gasp etdiler.
* * * * *
1/732 sayılı Gedikli Erbaş Kânûn tasarısının 40’ncı maddesi olarak meclise gelen
Ve fakat
Millî Savunma Komisyonunun 29’uncu madde olarak aynen tâdil etdiği bu madde,
Hiçbir gerekce gösderilmeden meclisde kabul edildi.
Hem de bu celseye katılan 242 vekilin tamâmının reyi ile…
Bu tasarıdaki 29’ncu maddede söz edilen 1076 sayılı kânunun 4’üncü maddesinin ne olduğunu
Bu maddeye kabul reyi veren 242 vekilden acaba kaç dânesi biliyor idi?
Çünkü
Bu kânun tasarısı için yapılan meclis müzâkerelerinde “gedikli erbaş” olarak tesmiye edilen askerlerin
“Yedek ihtiyât zâbit” ve “yedek askerî memur” olma haklarının iptal edildiğine dâir olmak üzere bir tek cümle bile söz edilmemiş!
* * * * *
Bingöl milletvekili hukukcu Feridun Fikri DÜŞÜNSEL’in teklif etdiği
Başbakan Şemsettin GÜNALTAY’ın meclise arz etdiği
Ve dahi
BMM’nin 1950 senesinde kabul etdiği 5619 sayılı Gedikli Erbaş Kânununun 29’uncu maddesi şöyle diyor idi;
* * * * *
* * * * *
* * * * *
Sene 1953…
Birinci “demir gırat” hükümeti devr-i icraatının üçüncü senesine vâsıl olmuş idi…
Yarısı okuma yazma dahi bilmeyen “seçmen” vatandaşımız;
Kendilerini idâre etmesi için devleti, aşağıda gördüğünüz şu “devlet adamları”nın ellerine teslim etmiş idi.
TBMM, 10 Temmuz 1953 Cuma günü ictimâ eyledi.
Gündem;
Köy enstitüsü ve sanat enstitüsü mezunu vatandaşlara “yedek subaylık” hakkı verilmesi idi.
* * * * *
Bu rezil durumu ilk fark eden kişi Muğla vekilimiz Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU idi.
Köy enstitüsü ve sanat enstitüsü mezunu vatandaşların,
Askerlik mükellefiyetini “yedek subay” olarak yapması için bir kânun teklifi hazırladı.
Ve bu kânun teklifi hakkında 1953 senesi 10 Temmuz’da o mübârek Cuma günü söz aldı.
Kore harbine iştirâk etmiş gâzi ve aynı zamânda emekli bir subay olan Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU;
Konuşması esnâsında “yedek subaylık” konusunda meclisde şu sözlerini târihe şerh düşdü;
1953_6137_B_106, 10.VII.1953 Cuma.
NÂTIK POYRAZOĞLU (Muğla) — (…) Hemen hepiniz yedek subay olduğunuz için, memleketin bütün münevver kitlesi yedek subay olduğu için, bundan sonra da bu münevver kitle yedek subaylık vazifesini alacağı için, bugünkü statü üzerinde biraz konuşmak istiyorum. Müsaadenizi rica edeceğim. Çünkü millî ve mühim bir dâvadır. Beni dinledikten sonra siz de tahmin ediyorum, kaani olacaksınız ki
Bugünkü yedek subay statüsü kökünden değişmesi icabeden bir statüdür.
Medenî milletlerin, muharip milletlerin, modern ordulara sahip milletlerin ordularında bugün bizde mevcut yedek subay statüsü kalmamıştır.
|
Muğla vekili Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU’nun konuşmasından sonra
Aynı konuda başka bir vekil meclisde söz aldı; Ahmet Rıfat ÖZDEŞ.
Kırşehir vekilimiz Ahmet Rıfat ÖZDEŞ de emekli deniz subayı idi…
Bu vekilimiz Ahmet Rıfat ÖZDEŞ de
“Yedek subaylık” konusunda şu hakikâtleri târihe şerh düşdü;
1953_6137_B_106, 10.VII.1953 Cuma.
BÜTÇE KOMİSYONU ADINA RİFAT ÖZDEŞ (Kırşehir) — Muhterem arkadaşlar (…);
Bugün Nâtık Poyrazoğlu arkadaşımızın söylediği gibi, asıl ve mühim olan, orduda “yedek subaylık” mefhumunu kaldırıp muvazzaf subaylık, personel subaylık koymak lâzımdır. Bu esas halledilmeye muhtaçtır.
Ben bu mevzuda Millî Savunma Vekiline şükranlarımı arzederim, kendileri bu kanunu Teşrinievvele kadar yetiştireceğini komisyonumuzda vait buyurmuşlardı.
Bugün cari bulunan Yedek Subaylık Kanunu muazzam bir adaletsizliğe meydan vermektedir. (…
|
Biz bugün, 2019 senesinin birinci ayındayız.
Her ikisi de emekli subay olan; Muğla vekili Mustafa Nâtık POYRAZOĞLU Ve dahi Kırşehir vekili Ahmet Rıfat ÖZDEŞ’in, “Yedek subaylık” konusunda söylediklerinin üzerinden tam 66 sene deverân eyledi.
|
“Yedek subaylık mefhumunu kaldırmak” için dönemin Millî Savunma Bakanı Ali Seyfi KURTBEK;
1953 senesinden bugüne kadar “çalışmaya” başlayalı tam 66 sene deverân eyledi.
|
Selefi emekli subay Ali Seyfi KURTBEK’in 1953 senesinde başlatdığı bu “çalışmadan”
Bugünün Millî Savunma Bakanı emekli subay Hulusi AKAR’ın haberi var mı acap?.. |
1953 Senesinden Beri;
Yedek subaylık mevcut değil.
|
Bu can yakıcı hakikâti de
Meclisde söylendiği günden bugüne kadar geçen 66 sene sonra
İlk defâ işiten de bu makâleyi okuyan sizler oluyorsunuz!
Eski Tüfek Şükrü IRBIK 2019 senesinin Zemheri ayında soruyor!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti;
Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR, Yedek subaylığı bugün hâlâ niçin lağvetmiyor? |
* * * *
Seneler, 27 Mayıs darbesine üç’ü gösderiyor idi!..
Cumhurbaşkanı Mahmut Celâl BAYAR ve Başbakan Adnan MENDERES’in idâresindeki hükûmet,
Coni’nin kucağına oturmuş,
Zengin daha zengin olur iken
Fakir, kuru soğana muhtaç olmuş idi.
Vatandaş, akşam sofrasına ne koyacağını kara kara düşünür iken
TBMM’de 1957 senesi bütçesi müzâkere ediliyor idi.
Fakat ATATÜRK’den sonra ordumuzda yedek subaylık;
Ve dahi
Hattâ bu konuda vekiller TBMM’de birbirlerine girdiler.
1957 senesine geldiğimizde TBMM’de mide bulandıran bir iddia ortaya atıldı.
1957 senesi bütçesi için hazırlanan 6937 sayılı kânunun müzâkeresi esnâsında söz alan milletvekili Salâhattin TOKER,
Başvekil Adnan MENDERES’in oğlunun askerliğini “yedek subay” olarak yapdığını söyledi.
Üsdelik askerlik(!) süresi içinde Başvekilin oğlu, kıt’aya hiç gitmedi.
Ve bu iddia karşısında şaşkın tavuğa dönen Başvekil Adnan MENDERES, dut yedi bülbül oldu!..
957—6937_1957 Bütçe Kanunu, İ: 46, 25.2.1957, C.1;
SALÂHATTÎN TOKER (Devamla) — Muhterem arkadaşlar, NATO'nun bellibaşlı bir kaidesi de şudur: NATO devletleri askerî birliklerinin sayısını artırmadan evvel, kalitesini artırmalıdırlar. Kuvvetlerimizin kalitesinin yükseltilmesi bahsinde karşılaştığımız en büyük zorluk uzun hizmetli subay ve asstsubay ile teknisiyen darlığıdır. Bunun, sebebi; sivil sektöre nazaran, silâhlı kuvvetlerimizde ücretlerin çok düşük olmasıdır. Arkadaşlar, herkes bilmektedir ki, askerî mekteplere ve harb okullarına taliplerin sayısı maalesef azalmaktadır. Bundan başka, muvazzaf subaylar arasında ordudan ayrılanların sayısı bilhassa teknik sınıflarda çok fazladır. Hükümetin, gerek subaylık meslekine talebi çoğaltmak, gerek ordudan ayrılmaları önlemek için, alması gereken tedbirlerin başında enflâsyonu durdurmak gelmelidir.
|
* * * * *
BAŞVEKİL ADNAN MENDERES (İstanbul) — Yok enflâsyon.
|
* * * * *
SALÂHATTÎN TOKER (Devamla) — Bütün devlet hizmetleri gibi, enflâsyon, muvazzaf ordu mensuplarının da gelirlerini her yıl kemirmektedir. Muvazzaf subaylardan, bilhassa teknik bilgileri icabı, sivil sektörlerde iş bulmak imkânına kolaylıkla sahibolanların, bu durumda, pek sevdikleri mesleklerinden, sırf geçim mülâhazalariyle ayrılmak zorunda bırakılmaları, mesuliyeti tamamen bugünkü hükümete ait olan çok elem verici bir hâdisedir. Garnizon yakınlarında subay aileleri için evler inşasının plânlı bir surette, kısa zamanda tamamlanması ve bu evlerin subay ailelerine tahsis edilmesi zaruridir. Subayların bulundukları birçok garnizonlar, mektepten de mahrumdur. Subayların kız ve erkek çocuklarına yurtlar açmak suretiyle, mektep bulunan yerlerde, okumalarının temin edilmesi, zarureti vardır. Bu ev ve mektep kolaylıklarının, astsubaylara da teşmili lâzımdır.
SELÂHATTİN TOKER (Devamla) — Yedek subaylar arasında, kıta hizmeti bakımından, hiçbir şekilde tefrik yapılmaması lâzımgeldiği kanaatindeyiz. Birtakım kimseleri, tercümanlıkta veya eski resmî vazifelerinde çalıştırarak fiilen askerlik yaptırmadan, vatani vazifelerini ifa etmiş saymak Anayasamızın icaplarına aykırıdır. Bâzı hariciyeci yedek subayların da NATO dairesinde çalışmak üzere Hariciye Vekâletine her nasılsa verildiği halde, aynı Vekâletin Ticaret Dairesinde, eski vazifelerinde istihdam edildiklerini ve hattâ hariçte bâzı dış temas ve konferanslara iştirak ettirildiklerini işitmekteyiz.
|
* * * * *
DEVLET VEKİLİ VE MİLLÎ MÜDAFAA VEKÂLETİ VEKİLİ ŞEMİ ERGİN (Manisa) — Kimdir?
|
* * * * *
SELÂHATTİN TOKER (Devamla) — Başvekilin oğlu.
|
* * * * *
MURAD ALİ ÜLGEN (Afyon Karahisar) — Hah... Şöyle söylesene.
|
* * * * *
SALÂHATTÎN TOKER ( Devamla) — Millî Müdafaa Vekâletinden, askerî hizmette, tefrika yaratıcı ve morali bozucu bu gibi yolsuzluklara sebebolan kimseler hakkında, her kim olurlarsa olsunlar, derhal kanuni takibata girişmesini talebederiz. Muvazzaf astsubaylardan, subaylığa geçemiyenlerin, kaldıkları başgedikli rütbesinde muntazaman terfih edilmelerinde fayda görürüz. Millî Müdafaa Vekâletinden, uzun hizmetli subay, astsubay ve teknisiyenlerin, mukavele ile temini yollarını araştırmasını istiyoruz. Muhterem arkadaşlar; Personel darlığının halli, her şeyden evvel, NATO'nun istediği gibi kalitenin sayıya tercih edilmesiyle mümkündür. Bu da, aslında NATO 'nun da 1954 te talebetmiş olduğu şekilde, birliklerimizin, ezcümle kadro ve kuruluşları bakımından, atom harbinin icaplarına uygun olarak, yeniden teşkilâtlandırılması ile kabil olacaktır.
|
* * * * *
Maşşallah! Allah, kem gözlerden esirgesin…
27 Mayıs subay darbesinin hemen ertesinde
Evinden picaması ile kaldırılıp getirilen Cemal Aga,
Darbeci subaylarımızın teşkil etdiği darbe hükümetinin nerede ise “herşeyi” oldu.
ATATÜRK;
1927 senesinde Askerlik Mükellefiyeti Kânununu yapdı.
Bu kânun ile, her erkek vatandaşa istisnasız olarak askerlik yapmak görevi verdi.
Bu kânunun birinci maddesinde aynı zamânda ATATÜRK, şöyle dedi;
Neferden zâbit vekiline (hariç) kadar olanlara efrad denir.
Bu cümle ile ATATÜRK, T.C ordusunda iki sınıf asker olduğunu emretdi;
27 Mayıs darbesini yapan Coniperestiş karanlık suratlı subaylarımız,
ATATÜRK’ün bu emrini de ayaklar altına aldı.
Darbeyi yapdıkdan daha bir sene bile geçmeden bir kânun tertip etdiler. 211 sayılı bu kânuna TSK İç Hizmet Kânunu ismini verdiler.
Ve bu kânunun 199’uncu maddesi ile 1111 sayılı Askerlik Mükellefiyeti Kânununun birinci maddesindeki
“Neferden zâbit vekiline (hariç) kadar olanlara efrad denir” hükmünü iptal etdiler.
* * * * *
Meclisde yapdıkları hile ile de bu darbeci subaylarımız; “Mükellef asker” olan “çavuşları” subayların dâhil olduğu “muvazzaf asker” sınıfına dâhil etdiler. Ve dahi “Mükellef asker” olan “çavuşların” sırtına “muvazzaf asker” olan subayların görevlerini yüklediler.
Fakat “Muvazzaf subay” görevi yapdırdıkları “çavuşlara” hiç utanmadan “mükellef er” maaşı verdiler.
|
Böyle bir kalpazanlığı da dünyâda yapan tek ordu, ne yazık ki sâdece ve hâlâ bizim ordumuzdur.
Dünyânın bilmem kaçıncı ordusuyuz diye çemkirip caka satan beyaz subaylarımıza sesleniyorum;
Ahlâk, akıl, vicdân, iz’an ve şeref sâhibi iseniz şâyet çıkın ortaya!
Ve dahi
Bu sahtekârlığı Eski Tüfek'e izâh edin!..
* * * * *
Yemen yolu çukurdandır
Zenginimiz bedel verir
* * * * *
Kurşun atanın da kurşun yiyenin de bir olduğu 1994 senesine vâsıl olduk, vesselâm!..
Türkiye, ilk defâ olmak üzere dişi bir başbakana teslim edildi. Daha doğrusu, babası Çoban Sülü etdi.
Üsdelik hem Amerikan ve hem de Türk vatandaşı olan bir dişiye…
Başbakanı olduğu devleti kasdederek;
“Dünyânın son sosyalist devletini yıkdık” diyecek kadar küstahlaşan Hallüsinasyoncu Tansu UÇURAN ÇİLLER;
Başbakan koltuğunda manikür, pedikür ve sir ağda yapıyor
Bunları yapar iken de laf olsun torba dolsun diye “her aileye iki anahtar” veriyor(!) idi.
Başbakan Tansu UÇURAN ÇİLLER bunları yapar iken
Tosuncuklarından birisi olan büyük oğlu Mert UÇURAN ÇİLLER de
Deniz Kuvvetlerinde “yedek subay” dümeni ile “askerlik” yapıyor idi!..
Yedek subay adayı Mert UÇURAN ÇİLLER, SAS kursuna katıldı.
Fakat derslere bile girmeden kursu birinci olarak tamamladı.
Çünkü;
Bu kursu veren denizci yavşak subaylar; kursu birinci olarak tamamlayan “astsubayın” hakkını yediler.
Ve Yedek subay adayı Mert UÇURAN ÇİLLER’i birinci yapdılar.
Mert UÇURAN ÇİLLER iki kere bile denize dalmadan SAS olmuş idi de!..
Peki,
Yedek subay Mert, hakikaten askerlik yapıyor mu idi?..
Bu suâlin cevâbını bulmak için;
1994 senesinin “% 10’cu” vekillerin ihâle kovaladığı TBMM’ye kadar şöyle bir uzanmamız gerekecek.
Rize milletvekiki Ahmet KABİL 06 Ekim Perşembe günü meclise bir soru önergesi verdi.
Bu önergenin iki ve üçüncü sırasındaki sorular oldukca câlib-i dikkat idi.
Mükellef askerlik için Askerlik Şubelerine müracaat eden bu çocukların sınıflandırılmasının
Bilgisayar ile yapılıp yapılmadığını anlamak isdeyenlerin işi zor değil.
Aşağıda gördüğünüz sarmaş dolaş kuzu sarması misâli şu resimlere bakın, yeterli…
* * * * *
İkinci bin yılın birinci senesine vâsıl olduğumuz günlerde
Devletimizin muhterem idâre heyeti aşağıda gördüğünüz şu zevâtdan mürekkep idi…
Şeyh Edebalı; Osmanlı Devletinin kurucu padişahı ve dâmadı Osman Bey’e 700 sene evvel şöyle hasihât etdi;
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!
|
Fakat Devletimizin başına 50 sene tebelleş olan Çoban Sülü ise dün şunu itirâf etdi;
İnsanı öldür ki devlet yaşasın!
|
İslamköylü Çoban Sülü;
Föterini alıp 6 defâ gitmiş
Fakat yedinci defâ gelişi muhteşem olmuş idi.
Ve dahi
Bu seferinde devletin en yüksek makâmı olan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna köskelmiş idi.
Ülkemiz; devletin, devlet politikası olarak adam öldürdüğü günlere düşegelmiş idi…
Çoban Sülü ve sözde Kıbrıs Fâtihi Karaoğlan ECEVİT kafa kafaya verdiler
Ve
4551 sayılı kânun ile Askerî Cezâ Kânununda ve diğer kânunlarda geçen;
“Başgedikli", "Gedikli" ve "Küçük Zabit" ibarelerini "Astsubay" olarak değiştirdiler.
Fakat
Aynı kânunlarda geçen “gedikli küçük zâbit” ibâresine dokunamadılar!..
Bunu yapmak için meclisde kimin nasıl kıvırtdığını öğrenmek için de Yalancının Mumu’nu tıklayın yeter.
* * * * *
2019 senesinde ilk günlerini idrâk etdiğimiz Zemheri ayının şu günlerde kendi hükümünü sürdüğü gibi;
1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kânununun aşağıda gördüğünüz ikinci maddesi
Ve dahi
Bu kânundaki “gedikli küçük zâbit” ibâresi bugün de aynı şekilde kendi hükümünü sürüyor...
Hukuken mevcut olsa da Yedek Askerî Memurlar ordumuzda bugün artık fiilen yok!
Bilim aklı, sağlam bir vicdân ve hür bir irâde ile tetebbu edince
Bebek mâsumiyeti ile size bakan şu kânunun içine şeytânî bir hile gizlendiğini şimdi görebildiniz mi?..
* * * * *
* * * * *
* * * * *
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Asubay Tefrikası 6-1
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar
15 Temmuz Vak’asının ikinci sene-i devriyyesinin üçüncü ayını teneffüs etdiğimiz şu günlerde 08 Mart 2017 Çarşamba günü bismillah vira kalem! deyip yazmaya başladığımız Asubay Tefrikasında Kağıt-kalem meyânında rakamları birer ikişer öğütdük! 1, 2, 3, 4, 5 derken, Şimdi sıra geldi 6’ya... Haydi hayırlısı! Allah, devâmını getirmeyi nasip etsin, inşallah...
İlk 5 tefrikaya isim bulmakda epeyi zorlanmış idim! Fakat altıncı makâlenin ismi, daha yazmaya başlamadan evvel dilimin ucunda bekliyor idi...
Asubay okuluna girdiğimiz ilk günden, Emekli olmak için son mesâimizi yapdığımzı güne kadar Ve dahi Emekli olduğumuz ilk günden Emekliliğimizin şu son gününe kadar en çok tekrâr etdiğimiz o kelime, Beş altı kısımı dolduracak Asubay Tefrikası-6’nın başlığı olmak için Senelerden beri yalvarıyor idi bana...
Ya da
Bu konu ile bağdaşdırmak için örnek bir şahsiyet ararken de Türk sinemasının bahtsız ve ucuz emekcisi Adnan AYBERK geldi aklıma... Adnan AYBERK ile asubaylar arasındaki benzerliği de Makâlemizi okuyanlar anlayacak, inşallah.
* * * * *
Bugünün askerî, idârî ve cezâî kânunlarımıza göre “Astsubay” dediğimiz biz asker kişilere;
Asubay Tefrikası -6-‘nın müteakip kısımlarında fâş eyleyeceğiz, evvel Allah...
* * * * *
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar -1- ismini verdiğimiz bu tefrikamızın Biricik hedefi şudur Asubay denilen biz askerlerin Ve dahi Asubaylık sınıfının özlük hakları konusunda;
Ve dahi
Bu taleplerin tahakkuk ettirilmesi konusunda İlgili tarafların bugüne kadar neler yapdığı da kendiliğinden ortaya çıkacak...
* * * * *
Mahlası, Yâdigâr idi!.. Doğurduğu gün anası O’nu, yâdigâr olsun diye babasına, Babası da yâdigâr olsun diye devletine, milletine emânet etdi... Vücud olarak, beden olarak eşi benzeri görülmemiş bu Sivas’lı, İri kıyım ve yiğit bir çocuk idi! Büyüyünce, karnını doyurmak için Gurbetci babası ile birlikde Alamanya’ya gitdi. Tersanede çalışdı, çok iyi para kazandı.
Fakat, memleket hasreti ağır basınca, bir de gönlünde yatan aslan kükremeye başlayınca Babasının yanından firâr etdi ve İstanbul’a geldi. Sivas’da, çocuk iken çekirdek satdığı sinemalarda filimlerin sihirine kapılmış idi bir kere... Bu sebepden dolayı ya nasib deyip, 16 yaşında Yeşilçam Sokağın yolunu tutdu. Sinemacıların deyimi ile söyler isek; star, jön; figüran... Yadiğar, bunlardan üçüncüsü idi... Seyircinin gözünde kahramanların böyük görünmesi için dayak yemesi isdenen adam idi! Türk sinemasının ikinci, üçüncü sınıf yüzlerce sanatcı ve ucuz emekcisinden birisi oldu... Baş oyuncu denen cüce adamlar, filimlerde bu dev adamı hep madara etdiler! Oynadığı filimlerin çoğunda, aslında gerçekden dayak yedi; ağzı, burnu kırıldı... Sinemada onu seyredenler güler iken, O aslında hep ağlayan adam oldu! Rint bir şahıs idi! Çevresindekilerin adam alıp adam satdığı para denen şeye hiç önem vermedi... Çok mihnet çekdi! Fakat kimseye de minnet etmedi. O’nun için varsa yoksa sinema ve seyircileri idi. Etme, Hayyâm! Gel, dinle Eski Tüfek'i!
|
* * * * *
Bâzen Gaffur oldu, bâzen Mazlum!
Dokuzyüz küsûr filimde oynadı. Fakat oynadığı filimlerin afişlerine çoğu kez O’nun adını bile yazmadılar.
Sinemayı hiç kimse O’nun kadar sevmedi. Ömrünü sanata adadı, sahnede yaşadı.
Fakat belediyeye ait bir bankın üzerinde soğukdan donarak öldü!
Soğuk bir kış gecesi İstanbul; şarap, çalgı, çengi, kumar ve cimâ yorgunluğunun derin uykusunda iken
Taksim Meydânındaki belediyeye ait bankın üzerinde koca bir adam,
Daha 40 yaşında iken Mart ayının dördünde son uykusuna yatdı!
Ücretini ödeyemediği için otelden atıldığı o gecenin ayaz soğuğunda,
Sabaha kadar sokaklarda âvâre dolaşdı.
Canlı iken O’nu oralarda, o sokaklarda kimseler tanımadı!
O son gün;
Bir akşam kahvehânesine girip bir bardak çay içecek bir lirası bile yok idi cebinde!..
Lâkin,
Sabah erkenden Gezi parkını temizlemeye gelen belediye çöpcüleri, O’nun ölüsünü orada hemen tanıdı!
Soğukdan kaskatı, mosmor kesilmiş o koca adam,
Bizleri gâh güldüren, gâh ağlatan
Fakat her dâim düşündüren filimlerin vazgeçilmez figüranı,
Yeşilçam’daki isimi ile Yâdigâr EJDER idi...
Altın kâlpli dev adamın ölümünü o günkü boyalı matbuât, şu kara ve koca harfler ile duyurdu;
“Ünlü oyuncunun yürek burkan ölümü!"
Asıl ismi Adnan AYBERK olan
Ve
Filimlerinde Gaffur ya da Mazlum lakabı ile evimize misâfir etdiğimiz Yâdigâr EJDER,
Ehl-i dil, ehl-i edep, ehl-i nâmus, mütevazı ve rint bir sinema emekcisi idi...
Hiç evlenmedi!
Parayı pulu gözü görmedi hiç. Şan, şöhret peşinde de koşmadı... Bir lokma, bir hırka dedi hep!..
Tek derdi; bir tas sıcak bir çorba, sıcak bir oda, sıcak bir yatak idi...
Bunları da bu millet ve bu devlet çok gördü O’na...
Sinema piyasasında filimcilerin en çok kandırdığı sanatcılarından birisi idi.
Oynadığı filimler için para vereceğiz diyen filimciler, çoğu zamân kandırdılar O’nu.
Birlikde oynadığı oyuncular ve filimciler O’nun sırtından geçinip servet kazandılar.
Fakat
O, kimsenin sırtından geçinmedi, kimsenin hakkını yemedi!
Kimseyi de kandırmadı, aldatmadı...
Birkaç aylık otel borcu,
Belki de mahalle esnafına bir yüz lira veresiye bırakdı arkasında, hepsi o kadar!
Kaç filimde oynadığı,
Nerede, ne zamân ve nasıl öldüğünü dahi bilen olmadı...
Öldüğü gün cebinde beş kuruş parası bile olmayan altın kâlpli bu dev adama
Allah’dan bugün bir kere daha rahmet ve merhâmet dileyelim.
Mekânın cennet olsun inşallah, Mazlum!
* * * * *
Eyvâh, Kandırıldık!
Yenilen pehlivân, güreşe doymazmış deriz! Güreş de pehlivân da bize has ıstılâh olduğuna göre hiç şüphe yok ki bu atalar sözünü, biz Türkler türetmiş olmalıyız.
Fakat bu atasözüne son zamânlarda çetin bir rakip çıkageldi; “Aldatılan, aldatılmaya doymazmış!”
Atalarımızın güreşde sırtı yere gelen pehlivânlar için söylediği bu söz, kendi dönemini aşdı ve
Şu günlerde milletimizin çok geniş bir kısmının hâl-i pür melâline tercümânlık eyler oldu...
En mühimi de
“Vallahi kandırıldım!”, “Billahi aldatıldım!” oldu... Devletin kasasınden bol sıfırlı haram lokmaları midene indirirken, Askeriyenin kesesinden çok yıldızlı haksız terfileri omuzuna bindirir iken, Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK, senin yanında yok idim! Lâkin; Berâber yürüdünüz sizler o yollarda hep, Berâber ıslandınız sizler, yağan o yağmurda be!..
Yaprağını yerken; kıtır, kıtır! Sapına gelince, meee! Öyle mi?..
|
Özellikle yirmibirinci asırın ilk senelerinden itibâren memleketimizde
Nezle mikrobu gibi sürat ile yayılmaya başlayan “aldatma/kandırma” hastalığı,
Yukarıdan aşağıya doğru herkesi sarmaya başladı…
İmam, bilerek ve isdeyerek osdurunca,
Cemaat de hem sıçdı, hem de sıvadı...
Memleketimiz, aldatılanlar kumpanyasının açık sahnesi olmaya başladı.
Recep Tayyip ERDOĞAN, Başbakan olduğu dönemde defalârca söyledi; “Ben dahi aldatıldım!”
Cumhurbaşkanı oldukdan sonra da şöyle dedi; “Şahsım başda olmak üzere bütün ülke aldatıldı!”
Belediye başkanlarını, devlet bakanlarını, polisleri, her rütbeden subayları, asubayları, sanatcıları cemaatler aldatdı.
Cüppeli hocayı da Lüpcü Fadıl aldatdı!
Şahsınız başda olmak üzere bütün ülke aldatıldı da! Cebinizden delikli bir guruş paranızı mı kapdırdınız?
Her zamân olduğu gibi yenilen yutulan, har vurulup harman savrulan vatandaşın parası oluyor hep...
Gözümüzün görmediği,
Ve hattâ
Gönlümüzün de katlanmadığı hâlde "aldatan-aldatılanlar folimi", tam gaz devâm ediyor memleketimizde;
Kandırıyor, aldatıyor... |
15 Temmuz gecesi maskeler de düşdü, takkeler de!..
Bunları 15 Temmuz 2016 Cuma gününden sonra gördük, duyduk, öğrendik!
Bu konuda bakalım daha neler duyup göreceğiz.
Siyâsetciler de seçmenlerini 10 Kasım 1938 Perşembe günü saat dokuzu beş geçeden beri kandırıyor.
Farz edelim ki suç, aldatanlarda...
Peki, aldatıldığını söyleyenlerin hiç suçu yok mu? Küllükde dolaşmayanın ayağına bok bulaşır mı?
Aldatılanlar kumpanyası oyuncularının hâl-i pür melâli bu minvâl üzere de...
Taa bin dört yüz sene evvelinden bize nasihât edip “Mü'min, aynı delikten iki defa ısırılmaz!” diyen kim?
Biz, kimin ümmetiyiz, Allah aşkına?
Siyâsetcisinden, subayından bu devlet adamları aldatıldığını söylüyor da
Aslında aldatılanlar, neticede hep biz vatandaşlar değil miyiz?
Aldatıldığını söyleyen ve fakat aslında vatandaşı aldatan bu devlet adamları ölüp gidince arkasından biz vatandaşlar “Allah rahmet eylesin!” demeye isdekli miyiz?
Ya da
Merhûm Yâdigâr EJDER için gönlümüzde hissetdiğimiz rahmet ve merhâmet duygusunu
Aldatıldım diye yalanlar üfüren bu insanlar için de acap hissedebilecek miyiz?
Yâdigâr EJDER, ömrünü hasretdiği sinema sanatından, karnını bile doyuramadı.
Öldüğü gün cebinden kefen parası dahi çıkmadı!..
Kimsenin sırtından geçinmedi, kul hakkı yemedi, kimseyi de aldatmadı...
Ölüm haberini “Yâdigâr EJDER’in yürek burkan ölümü” diye duyuran gazeteler utansın!
Yürek burksa da ölümü, Allah’ın huzuruna mâsûm bir insan olarak çıkdı, bu dev adam.
Mekânı cennet olsun!
* * * * *
Ey şarapperest Çadırcı! Neredesin sen, şimdi?
Bilmez misin ki;
Niceleri geldi, neler isdediler; Sonunda, dünyâyı bırakıp gitdiler; Sen hiç ölmeyecek gibisin, değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler!
|
* * * * *
Peki,
Aldatıldıklarını söyleyen
Ve fakat aslında biz vatandaşları aldatan devlet zevâtının ölümü nasıl olacak acap?
Gazeteler, bu zevâtın ölüm haberlerini nasıl duyuracak?
Bu insanlar, yapdıkları haksızlıkların hesâbını Hakk’ın huzûrunda nasıl verecekler?
Ve
Biz vatandaşlar, bizleri idâre etdiğini zanneden bu “kandırılmış” zevâtın ardından
Bir Elhâm okumaya isdekli miyiz?
* * * * *
Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askerleri; Asubaylar!
Boğa, boynuzundan; yiğit, sözünden tutulur ya!
Konu aldatılmak ise şâyet, verilen bir sözün tutulup tutulmaması söz konusudur.
Verilen bir sözün tutulup tutulmaması söz konusu ise şâyet
O zamân orada verilmiş söz ya da talep var demekdir.
Peki,
Asubaylığa taraf olanların gündemindeki talepleri nedir?
Şimdi bu talepleri, yorumsuz olarak akdaralım sizlere.
Asubaylar hakkındaki talepler lisdesini derlemeye TEMAD ile başladım.
TEMAD’ın Basın-Yayın ve Tanıtımdan Sorumlu Genel Başkan Yardımıcısı Sayın Adnan AYVACI’ya bir e-mektup gönderdim.
Dedim ki Başkanım; TEMAD’ın gündemindeki asubay talepleri nelerdir?
Sağolsunlar, Genel Başkan Yardımcımız Sayın Adnan AYVACI hemen cevâp gönderdi...
TEMAD’ın gündeminde ki Asubay talepleri şunlar imiş;
TEMAD’ın Gündemindeki Asubay Talepleri
|
Yukarıda gördüğünüz üzere, “temsil makâmı” olan TEMAD’ın gündeminde 7 maddelik bir talep listesi var.
* * * * *
Asubay meselesinin önemli taraflarından birisi de emekli asubaylar.
Bu konuda ortaya dökülen beyânlara bakdığımızda
Emekli asubaylarımızın 3 maddelik kısacık bir talep listesi olduğunu görüyoruz.
Emekli Asubayların Gündemindeki Asubay Talepleri
|
1. Görev başlangıç derece/kadememizdeki kânunsuzluk. (9/2) 2. Subay/asubaya bağlanan emekli maaş oranındaki adâletsizlik. (Subay; %80, Asubay; %50) 3. Tazminât.(7 çeşit tazminât)
|
Talep listesindeki maddeler itibârı ile asubaylıkdan beklentisi en az olanlar taraf, emekli asubaylar.
Sâdece 3 maddelik bu talebleri yerine getirmek ile İcrâ mâkamı olan Genelkurmay Başkanlığı ve MSB, Yüzbin emekli asubayı, sokaklardan evlerine gönderebilir.
Fakat bunu yapmıyorlar ise şâyet o vakit biz de şu suâli sormalıyız;
Eşi, çocuğu, gelini, torunu ve akrabası ile sayısı bir milyon civârında olan emekli asubayların sokaklarda dolaşıp;
|
* * * * *
Asubayların talepleri söz konu edilince her niye ise Genelkurmay Başkanlığımız;
Yapacaklarından daha ziyâde yapdıklarını piyasaya sürmeyi tercih ediyor.
Bu basit “beyin yıkama” yöntemi ile;
Bu basit alicengiz oyunları bir yana;
İçinde yaşadığımız 2017 senesinde,
Asubaylara dâir olmak üzere “icrâ makâmı” olan Genelkurmay Başkanlığımızın gündeminde
Sâdece 3 maddelik bir ”sistemli” çalışma(!) lisdesi olduğunu görüyoruz.
Genelkurmay Başkanlığının Gündemindeki Asubay Talepleri |
Görev Tazminâtı; Sâdece subaylarımıza vermek üzere 1989 senesinde icâd etdiler. (Asubayları ileri sürerek Genelkurmay Başkanlığımız, şimdi de binbaşılara bu tazminâtı vermek isdiyor.)
Silâhlı Kuvvetler Hizmet Tazminâtı; Genelkurmay Başkanlığımız 2011 senesinde icâd etdi. (Asubayları ileri sürerek Genelkurmay Başkanlığımız, şimdi de binbaşılara bu tazminâtı vermek isdiyor.)
Görev başlangıc derece/kademesi; 9/1 yerine 9/2 olması. Asubayların eğitim süresini 2002 senesinde bir seneden iki seneye yükselttiler. Verilen bu bir senelik hak; muâdili devlet memurlarına kıyâsen asubaylara, 1 senelik hak kaybı olarak aynı sene geri döndü! |
Genelkurmay Başkanlığının bugün hâlâ “çözmeye(!)” çalışdığı yukarıda gördüğünüz 3 meselenin üçünün de
Gene zamân içinde çıkartdığı kânunlar ile Genelkurmay Başkanlığının doğurduğu meseleler olduğunu görüyoruz.
Yukarıda gördüğünüz 3 madde, bugün Genelkurmay Başkanlığının gündeminde olan konular.
Genelkurmay Başkanlığının bir de görmediği(!) maddeler var ki bunları da gene kendileri doğurdular;
Şimdi, ehl-i akıl bir insan olarak ben Şükrü IRBIK,
Aklımın emrine râm olup burada şöyle düşünmeye mecburum;
Asubaylara “makâm, temsil ve kadrosuzluk tazminâtı”, Genelkurmay Başkanlığının gündeminde bile yok!
Demek ki Türk Ordusunda makâm, temsil ve kadro hakkı sâdece subaylarımıza özgü.
Peki, öyle olsun!
O zamân da şu suâlin cevâbını versinler;
Subaylarımız, kânun peydahlıyor ve diyorlar ki asubay denilen asker kişiler, “subay yardımcısıdır”. Şu anki mevzuâta göre sâdece subaylarımıza özgü olan “makâm, temsil ve kadrosuzluk tazminâtı” almayan asubaylar, nasıl oluyor da “subayların yardımcısı” olabiliyorlar?
* * * * *
Asubayların talepler lisdesini konuşmaya devâm edelim...
Asubay meselesi konusunda en dertli zümrenin, muvazzaf asubaylar olduğu görülüyor.
Çünkü en yüklü talep listesi, muvazzafların elinde. 24 maddelik bu liste, asubayların taleplerinin tamâmını kapsamıyor elbetde. Bu lisdeye yeni talepler ilâve edilebilir...
Bugün itibârı ile tahakkuk etdirilen haklarımızı lisdeye dâhil etmediğimizi söylemeye hâcet olmasa gerekdir.
Muvazzaf Asubayların Gündemindeki Asubay Talepleri |
1. Birinci derecenin dördüncü kademesine yükselme sorunu. (2012/ öldüre öldüre bitirdiler. Onun da içi boş) 2. Görev başlangıç derece/kadememizdeki kânunsuzluk. (9/2). 3. Subay/asubaya bağlanan emekli maaş oranındaki adâletsizlik. (Subay; %80, Asubay; %50). 4. Tazminât haklarımız. (7 çeşit tazminât). 5. Asubay sınıf okulu mezûnlarının intibâk sorunu (2016/öldüre öldüre bitirdiler) 6. Askerî hastanelerde utanç verici sınıf ayrımı (Subaylarımızın yapamadığını 15 Temmuz’cular bir dakikada yapdı ve Askerî hastaneleri Genelkurmay Başkanlığının elinden aldı.) 7. Askerî mahkemelerde görülen dâvalarda asubay kıyımı. (Subaylarımızın yapamadığını 15 Temmuz’cular bir dakikada yapdı ve Askerî mahkemelerin kapısına kilit vurdu.) 8. Lojman tahsisinde orantısız tahsis. 9. İçhizmet Kânunu ve Askerî Cezâ Kânununda asubay aleyhine işletilen hükümler. 10. Günlük yaşantıya müdâhale eden emir komuta zenciri ve görev anlayışı. 11. OYAK. (Aidât öderken var, yönetimde yok sayılan sınıf asubaylar) 12. Orduevi, sosyal tesis ve askerî kamplarda adâletsiz tahsisler ve uygulamalar. 13. Kalkınmada öncelikli bölgelerde çalışan asubaylara kademe verilmesi. 14. Asubay Meslek Yüksek Okullarının lisans seviyesine yükseltilmesi. 15. TSK’da görev yaparken hasta olarak sağlığını kaybedenlerin mağdur edilmesi. 16. Çağdışı orduları andıran şekilci uygulamalar. (Tam kanat – kırık kanat kepâzeliği, kılıçlı – tüfekli bölücüğü) 17. İki dudak arası mesâi kavramı değiştirilmeli, âmirin başına buyrukluğuna son verilmelidir. 18. 1 sene okuyana da 8 sene okuyana da aynı hizmet süresi. Mecburî hizmet, tahsil süresi ile orantılı olmalıdır. 19. TSK’dan ayrılışlar kolaylaştırılmalıdır. 20. Asubayların meslekî memnuniyeti için çalışma şartları iyileşdirilmeli, erken emeklilik önlenmelidir. 21. Asubaylıkdan subaylığa terfi kuralları şeffâflaştırılmalı, idârenin sınırsız takdir hakkı kısıtlanmalıdır. 22. İlk rütbemiz olan “Astsubay Çavuş” ibâresinden “Astsubay” kelimesinin iptâl edilmesi. 23. Meslek unvânımız “Astsubay” kelimesinin, ATATÜRK’ün türetdiği şekili olan “Asubay” yapılması. 24. Kışlada, cephede kahraman; esir kampında hizmet eri muâmelesi. (Bu maddeyi Çavuş Mustafa Kemâl isimli makâlesi ile 09 Mart 2017 târihinde asubayların gündemine ilk dâhil eden kişi, Şükrü IRBIK’dır.) |
* * * * *
Bugün Astsubay olarak bildiğimiz meslek sınıfı, 1951 senesinde teşkil edildi.
Asubaylara yeni haklar veriyoruz diye subaylarımızın piyasaya sürdüğü her yeni kânun aslında,
Asubayların aleyhine yeni ve daha büyük haksızlıklar doğurdu!
Peki,
Asubayların talepleri konusunda tarafların bu kadar farklı gündeme sahip olmasının sebebi nedir sizce?
Dokuz sınıf askeri olan bir orduda; alın terinin karşılığını âdil bir şekilde dağıtmak mümkün olabilir mi?
Kendilerinden başka diğer sınıflardaki askerlerin rütbesini dahi bilmeyen subaylarımız;
Bu askerlerin dertlerinin ne olduğunu nasıl bilsinler ki?
“Sistem bütünlüğü içinde çalışıyoruz!” diyen subaylarımız doğru söylüyor!
Çünkü;
“Sistem bütünlüğü içinde çalışarak(!)” ordumuzu gene
“Sistem bütünlüğü içinde!” parçalayıp kıymık kıymık "kastlara" böldüler.
Sıkıntıları çözüyoruz diyen vatan hâini subaylarımız,
Yeni sıkıntılara kapı aralayan yeni asker sınıfları doğurtdular ordumuza!
Şu gün itibârı ile ordumuzda tam sekiz çeşit akser sınıfı var!
Böyle bir manzarayı Aristo bile hayâl edemez idi!..
Ordumuzdaki “asker sınıfları” için Genelkurmay Başkanlığımızın “statü” dediğine lutfen dikkat buyurunuz.
* * * * *
1950 senesinden beri rütbe takan orgenerallerimiz, salon subaylarıdır!
Ellerine yağ-pas, enselerine güneş, postallarına çamur değmez!
Alıp tüfeği eline,
Koşup hudut boyuna,
Yatıp çamurlu sipere boylu boyuna,
Düşmâna kendisi kurşun atacak değil, herhâlde!
Eli tetikde, gözü ufukda düşmân gözleyen Mehmedciğimize
Ateş! diye emir verse, Seri paşa Hulusi;
O ateş emri, O mehmedciğe gidesiye
Ve dahi
O Mehmetcik, o tetiği çekesiye kadar
O düşmân, senin o datlı canına ot tıkar be!
* * * * *
Kör Bakan İnsanlar, Fil ve Asubaylık!
Asubaylık konusunda söz söyleme hakkı olan 4 taraf var;
1. Muvazzaf Asubaylar
2. Emekli Asubaylar
3. TEMAD (Temsil Makâmı)
4. Genelkurmay Başkanlığı/MSB (İcrâ Makâmı)
Asubayların taleplerinin ne olduğu konusunda her bir taraf, farklı bir telden kendi nağmesini çalıyor!
* * * * *
İnsan olmanın temel şartı ve en büyük fâzileti, Hakkını arayacak kadar cesûr ve haysiyetli olabilmekdir. Hakkını almak, bu yolda mücâdele etmek de cesâretli ve haysiyetli insanların işidir!
Aç köpek, (karnını doyurmak için) fırın duvarını yıkıyor ise şâyet, Aç insan, (karnını doyurmak için) fırın duvarını niye yıkmasın?..
Açlık sınırında yaşayan asubayların, köpek kadar aklı ve haysiyeti yok mudur ki hakkını aramasın? Hakkını almak için mücâdele eden asubayları kınayanlar, önce dönüp kendilerine baksınlar;
Bu zât-ı muhteremlerin ya karınları tokdur, açlık sınırında yaşayan asubayların hâlinden anlamaz, Ya da Bu zevâtın aç köpek kadar bile aklı ve haysiyeti yokdur!
|
* * * * *
Asubaylık meselesine taraf olanların
Asubaylığı anlamak ve târif etmek konusunda içine düşdükleri
Ve dahi
Yukarıda gördüğünüz “başıbozukluğu” ve “kavram kargaşasını” anlatacak bir resim arar iken,
Aşağıda gördüğünüz şu sessiz(!) çizgi-resimi keşfetdim!
Bir de siz bakın hele!..
Asubaylar konusunda söz hakkı olan taraflardan her biri
Gündüz vakdi kör gözlüğü takıp da bakdıkları asubaylığı
Kendi görmek ve anlamak isdediği şekilde gördü, anladı ve târif etdi.
Fakat bu taraflardan hiçbirisi asubaylığın hem iç hem de dış hukûkumuza göre
Ve dahi
* * * * *
Sinema piyasasında filimcilerin en çok kandırdığı sanatcılarından birisi idi.
Oynadığı filimler için para vereceğiz diyen filimciler, çoğu zamân kandırdılar O’nu.
Birlikde oynadığı oyuncular ve filimciler O’nun sırtından servet kazandılar.
Ömrünü hasretdiği Yeşilçam Sokakda karnını bile doyuramayan Yadigar Ejder,
Hep “üçüncü adamı” oynadığı Türk sinemasının “ucuz emekcisi” idi!
* * * * *
Canını fedâ etdiği Türk Devletinden ve ordusundan;
Ve
Türk Ordusunun hep “ikinci sınıf” muamele gören “fakir ve ucuz emekcisi” oldu!
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Asubay Tefrikası -5-
Erlikden Genelkurmay Başkanlığına
Makâlemizin başlığına bakıp da Bu hikâyenin okyanus ötesindeki Coni ordusuna filan ait olduğunu zannetmeyin!
* * * * *
Kaç kısım tutacağını bilemeden yazmaya başladığımız makâle silsilemizin Asubay Tefrikası -4-: Erlikden Harb Okulu Komutanlığına isimli dördüncü bölümünde;
* * * * *
”Subay subaydır, asubay asubaydır!” diyerek ufkunun genişliğini(!) gösderen Orgeneral Hulusi AKAR’a inat Osmanlı Ordusu erâtının hangi rütbelere ve hangi makâmlara kadar terfi edebildiklerini anlatacağımız Şu anda okuduğunuz Asubay Tefrikası -5-: Erlikden Genelkurmay Başkanlığına isimli beşinci bölümünde ise
* * * * *
Aynı Renkli Guşlar!
Aşağıda gördüğünüz şu iki resim arasındaki farkları umursamayın siz! Çünkü, Aynı renkli guşlar, aynı dala gonar! İşde, böyle bir benzerlik var ikisi arasında... Bu sayfaya dökdüğümüz kelimeleri okuyanlara bir iyilik edin! Kılık, kıyâfet; kaftan, kravat; saç, sakal, bıyık, tarak; sarık, mintan; ceket, cepken, gömlek sizlerin olsun da... Bu iki resim arasındaki biricik benzerliği deviyerin hele bi, yiğitler!
Bir ipucu vereyim size;
Cevâp yok mu? Bir ipucu daha vereyim! Bu iki er kişi;
Mâdemâki gene cevâp yok! Öyle ise bu makâlemizdeki kelimelerin izini takip edin! Bakalım, sizleri bugün nereye götürecek!
|
* * * * *
Genelkurmay Başkanlığının örünsayfasına bakınız. Târihce sayfasında, Türk Ordusunun kuruluş senesinin M.Ö 209 olduğu yazılıdır.
Yukarıdaki ekran görüntüsünü, 05 Şubat 2017 Pazar günü almış idim. Bu sayfada görünen târihcede, “Türk Ordusu M.Ö 209 senesinde kuruldu” diyorlar idi. Aşağıdaki ekran görüntüsünü ise 10 Ağustos 2017 Perşembe günü, yâni, bugün aldım. Yeni yazıldığı anlaşılan bu târihcede Genelkurmay Başkanlığımız, ağız değişdirmiş ve bu kez de şöyle demiş; “Türk Ordusu’nun M.Ö 209 senesinde kurulduğu kabul edilmektedir”
Üsdelik bu güncellemeyi de aşağıda sizin de gördüğünüz gibi, 10 Ağustos 2017 Perşembe günü, Bir başka ifâde ile bu makâlemizi yayınlamaya başladığımız gün yapmışlar...
Görünen o ki Türk Ordusunun M.Ö 209 senesinde kurulduğuna dâir olarak Genelkurmay Başkanlığımızda 2017 Şubat ayından sonra bir şüphe teessüs etmiş! Bu “ince balans” ayarını şimdilik bir kenara bırakalım! Demek ki ne imiş? Türk Ordusu, M.Ö 209 senesinde teşkil edilmiş… Genelkurmay Başkanı dediğiniz asker kişi harbde, ordunun başkomutanı olur!.. Başkomutansız ordu olamayacağına göre Genelkurmay Başkanlığımızın M.Ö 209 senesinde teşkil edildiğini söylediği ordumuzun, Başkomutanlık târihinin de M.Ö 209 senesinden başlaması gerekmez mi? Bu “ince mevzuyu” da şimdilik bir kenâra bırakalım... Bugün bizim derdimiz, deve değil! Bakalım, heybemizden bugün ne çıkacak, göreceğiz inşallah!
* * * * *
Genelkurmay Başkanlığımızın örün sayfasındaki “Genelkurmay Başkanları” isim lisdesinin, Mehmet İsmet İNÖNÜ ile 1920 senesinde başladığını görürsünüz. Târihden şan-şöhret, kahramânlık pâyesi kapışmak söz konusu olduğunda; "Zihin orgazmı" olup Osmanlı’ya sarılan bizim efendi beyaz subaylarımız, Her niyeyse Genelkurmay Başkanlığımızın târihini 1920 senesinden başlatmışlar. Peki, Aşağıdaki listeye göre ilk Genelkurmay Başkanı olan İNÖNÜ, hangi devletin zâbiti idi? Elbetde, Ordu-yu Osmânî’nin...
Mâdemâki Türk Ordusu M.Ö 209 senesinde kuruldu diyorsunuz, 1920 senesinden evvelki Genelkurmay Başkanları kimdir? Bu sayfada onların resimleri ve künyeleri niçin yok?
* * * * *
09 Nisan 2014, Çarşamba günü neşretdiğimiz aşağıdaki şu makâlemizde
Üsdelik, Zenci askerlerin Genelkurmay Başkanı olduğu o târihlerde, Coni eyâletlerinin bâzılarında, kölelik, hâlâ resmen devâm ediyor idi...
* * * * *
Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar -5- isimli makâlemizde, 25 Ekim 2014 Cumartesi günü söyledik!
Sözünü etdiğimiz bu mesele, Daha şunun şurasında 20, 30 sene evvel meydâna gelmiş! Bizim ordumuzda böyle bir olayın meydana geldiğini bilmediğimiz için de Coni’ye öykünüp durmuşuz meğerse!.. Peki, Erlikden Orgeneralliğe terfi usûlünü Bu sünnetsiz Coniler, kimden öğrendi, dersiniz?
* * * * *
Hayât da sonsuzdur, tabiât da sonsuzdur, askerlik sanatı da sonsuzdur... İnsanoğlu var oldukca üçü de var olacak!.. İşde bu sebepden dolayı, bunların üçü de dâima gâlipden yanadır. Çünkü, hayâtın da tabiâtın da askerlik sanatının da kuralı basit ve mutlakdır; mağlup olan, yok olur! Dünyâda hiçbir millet, mağlup olanı sevmez! Fakat Türk milleti mağlup olanı, aynı zamânda, affetmez de! İşde, bu hakikâtin askerlik sanatına tabii bir yansıması olarak da Türk milleti; ast subay, kast subay, üst subay, zart subay, zurt subay tanımaz, bilmez, sevmez... Sünnetsiz gevurların " böl ve yönet " icâdıdır bunlar çünkü! Türk milletinin töresinde, subay vardır, er vardır... Asker deyince de aklına başka sınıflar, isimler gelmez! Tıpkı hayât gibi, tabiât gibi, askerlik sanatı gibi, Askerlikde terfi de sonsuzdur... Sonsuz olmak zorundadır! Çünkü, can alıp can veriyorsun bu ocakda...
Kara Harp Okuluna menşe teşkil eden “Mekteb-i Ulûm-i Harbiye”’yi de 1834 senesinde teşkil etdik.
Aynı cümleden olmak üzere gene bu târihlere kadar komutanlarımızın hemen hepsi alaylı idi. Erlikden terfili başkomutanlarımızın sevk ve idâre etdiği kara ve deniz ordularımız, Asırlar boyunca zaferden zaferlere koşdu. Üç kıtayı yurt edinen devletimizin yüzölçümü, 21 milyon kilometre kareye kadar genişledi. Fakat, şu tuhaflığa bakınız ki; Avrupa devletlerinden örnek aldığımız harp okullarının memleketimizde de açılması ile birlikde, Berrî ve bahrî ordularımız girdiği muharebelerde düşmân karşısında peşpeşe mağlub edilmeye başladı. Ve bu sözde ve şâibeli garblılaşma neticesinde bir şey daha oldu; Ordumuzda çok tehlikeli bir sınıflaşma ve kastlaşma başladı... Açdığımız her yeni mektep, kendine özgü yeni ve ayrı bir sınıf doğurdu! Sonsuz terfi esâsına göre tesis edip
Ve
Sömürgen batı gevurundan aldığımız bu sınıflaşma ve kastlaşma neticesinde tam anlamı ile çökmeye başladı. Sömürgen batı gevuru, kendinden olmayan milletleri sömürüyor idi. Sünnetsiz batı kafasına göre tâlim ve taallüm eden bizim beyaz subaylarımız da Kendi sınıfından olmayan vatan askerlerimizi sömürmeye başladı...
İşde, sırf bunu yapmak için de Dünyânın en günahkâr devleti olan İngiltere’nin tertiplediği “31 Mart Vak’ası" ile “Bölücülük” anlamına gelen “irticâ” kelimesini, İngiliz muhibi ve hâin subaylarımız, 1909 senesinde ordumuzun içine sokdular... Üsdelik irticâ kelimesini bu mânâda ilk kullanan kişi de “İrticâ hareketi” olarak nitelediği 31 Mart Vak’asını basdıran Hareket Ordusunun Kurmay Başkanı olan Kolağası Mustafa Kemal (ATATÜRK)’in ta kendisi idi!
Ve
Ordumuzdaki bu sınıflaşmanın neticesi olarak yaşadığımız felâketlerdir. Garb sevici beyaz zâbitân heyetimizin tertiplediği bu iki darbenin birbirine ne kadar benzediğini de Vakdi geldiğinde fâş edeceğiz, inşallah.
* * * * *
Tedâvi maksadıyla gittiği Karlsbad’da Mustafa Kemâl, Milleti eğitmek konusunda 1918 senesinde hâtıra defterine şunları yazdı;
Ve Cumhuriyeti kurdukdan sonra da Birinci Cumhurbaşkanı ATATÜRK, Tahsil, taallüm, terbiye ve terfi konusunda Türk Milletini, "aynı dala gondurmak" isdedi. Ve dahi Eğitim konusundaki bu hedefini de şu sözleri ile bayraklaşdırdı; “Hayâtda en hakikî mürşid, ilimdir, fendir!” Türk milletini muasır medeniyetler seviyesinin de üsdüne yükseltmek için topyekûn bir eğitim seferberliği başlatdı. Lâkin, ATATÜRK’ün kıyâfetini giyip ATATÜRK’ün makâmına tüneyen subaylarımız; Kendileri, devletin parası ile üniversiterlerde beleşinden yüksek tahsil yapar iken Ordumuzun askerlerini kendi seviyelerine çıkartmak şöyle dursun, Kendi parası ile yüksek tahsil yapmak isdeyen asubaylara, üniversiteye gitmeyi yasakladı! Gevurun bile gevura yapmayacağı türden bu zulümler yetmezmiş gibi Bu vatanın evlatlarını subay, asubay, uzman erbaş, sözleşmeli er ve sâire isimler altında sınıflara böldü! Ve bu bölünmenin neticesinde, Bugüne kadar geçen son 100 senede mürteci subaylarımız; Türk Ordusuna tam 9 sınıf asker doğurtdu!
İşde, belgesi;
Tezgâhladıkları elvân türlü kânûnsuzluklar ile mürteci subaylarımız, Ordumuzda bilerek meydana getirdiği bölünme ile sınıflaşma ve cepheleşmeyi sürekli körükledi!.. Göbekden beslemeli batımeşrep subaylarımız; Üsdün ırk olduğu sapkınlığına düşen hıristiyan batının, Vahşi ve ilkel dediği doğu milletlerini sömürmek için Son 200 seneden beri tatbik etdiği “şarkiyât” siyâsetinin koçbaşı olarak Memleketimizdeki “Böl ve yönet” faaliyetinin gönüllü neferâtı oldular. Bu sömürgen, kemirgen ve böbürgen subaylarımızın vatanımıza ve ordumuza ihânetini bizzât gören ATATÜRK, 20 Temmuz 1922 Perşembe günü Ankara'da şöyle dedi;
“Kahramânı da hâini de çok olan bir milletiz.”
* * * * *
Ordumuzun terfi-yü tefeyyüz târihine kısa bir bakış atdıkdan sonra İmdi, teveccüh eyleyelim, şu bilgilere... * * * * *
* * * * *
* * * * *
* * * * *
Asubay mısın, Er misin? isimli makâlemizi neşretdiğimiz 10 Haziran 2016 Cuma günü; * * * * *
Sözün Belgesi!
* * * * *
Erlikden Terfili Genelkurmay Başkanları Yukarıdaki kitabın 37 ve 38’inci sayfalarında yer alan Ve aşağıdaki sayfalarda kırmızı çerçeve içinde gördüğünüz askerler; Ordu-yu Osmânî’ye “Er” olarak intisab etdikden sonra Harbiye mezûnu binlerce zâbitden daha üsdün, daha liyâkatli ve daha kâbiliyetli olduklarını isbatladılar. Ve Ordu-yu Osmânî’nin en yüksek rütbesi olan "Müşir" liğe kadar terfi etdiler. Ve dahi Serasker (Millî Savunma Bakanı/Genelkurmay Başkanı) makâmına tâyin edilmeyi başardılar.
* * * * *
* * * * *
Erlikden Genelkurmay Başkanlığına (Serasker) terfi eden bu erlerimizin kısa künyeleri de şöyle;
* * * * *
Şükrü IRBIK (E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
|
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Asubay Tefrikası -4-
Erlikden Harb Okulu Komutanlığına
Bugünkü askerî mevzuâtımızda “Astsubay” olarak bize yutdurulan uyduruk asker sınıfı hakkında
Asubay Tefrikası ismi ile bugüne kadar üç bölüm neşretdik.
İşde, bu bölümlerin başlıklarını aşağıda görüyorsunuz.
Kelime sağmaya, hakikât mayalamaya devâm ediyoruz!
Şu anda kıraat etdiğiniz bölüm, tefrikamızın dördüncü makâlesi...
Asubay Tefrikası -1- Dünden Bugüne Asubaylar isimli mukaddime ile
08 Mart 2017 Çarşamba günü bismillah dediğimiz silsilemizde,
Gene aynı bölümde;
* * * * *
Asubay Tefrikası -2- Köleliği Kutsanan Askerler: Asubaylar isimli ikinci bölümde;
* * * * *
Asubay Tefrikası -3- Gölge Oyunu: Ordumuzda Asubaylar isimli üçüncü bölümde;
Daha doğrusu “gayri meşrûiyetinin” izlerini sürdük!
İç ve dış askerî hukûmuzdaki kepâze durumu konusunda “son sözü” söyledik.
* * * * *
Erlikden Harb Okulu Komutanlığına isimli bu dördüncü tefrikamızda da
Askerlik târihimizin kıyısında köşesinde unutulmuş, unutdurulmuş müthiş bir hakikâte daha
2017 Temmuzunda ve târih huzûrunda ebedî bir hayat bûsesi vereceğiz, inşallah...
* * * * *
Ey zamân, bilmez misin etdiğin kötülükleri?
Sana düşer azâpların, tövbelerin beteri.
Alçakları besler, yoksulları ezer durursun:
Ya bunak bir ihtiyârsın, ya da eşşeğin biri.
* * * * *
Hayyam! Helâl olsun sana vallahi!
Bir kadeh, bir güzel, bir çalgı, bir de yeşil çimen...
Bütün bunlar senin oldu, veresiye cenneti de bize peşin satdın!
Sarığını satıp da aldığın gül rengi şarap dolu kadeh elinde,
Eline gül verdiğin gül kokulu, âhu bakışlı o güzeller dizinde,
Dibine kadar zevk ü sefâ yaşadın, o nefis rubâîler dilinde!
Sana ne azâpların, tövbelerin beterinden?
İçdin şarabı, sevdin arabı, en güzelinden!
Aldırma sen, ölecekse zamân ölsün kederinden...
Zamân dediğin o şerefsiz; Sen var iken alçakları besleyip yoksulları eziyor idi!
Şimdi Çadırcı, sen yoksun!
İçinde dolandığımız çarkı feleğin şu çemberinde
Zamân değil fakat biliyor musun?
Alçakları besleyip yoksulları ezen şerefsizler gene var!
* * * * *
15 Temmuz; Siyâsiler, Subaylar ve Asubaylar
15 Temmuz 2016 Cuma akşamı
Kimisi maçasını kurtardı, kimisi façasını.
Kimisi makâm masasını kurtardı, kimisi para kasasını.
Kimileri de canını kurtardı, nâmusunu kurtardı...
Birilerinin; maçasını, façasını; makâm masasını, para kasasını; canını, iktidârını
Ve hattâ nâmusunu kurtarmak uğruna
Bir de şehidimiz oldu!
Askerlik, yan gelip yatma yeri değildir diyen zât-ı muhterem,
Kendi iktidârını, canını ve nâmusunu kurtaran kişinin biricik asker olduğuna inanamadı. Ve hiç kullanmadığı, kullanmak isdemediği bir kelimeyi telaffuz etdi.
Ve Asubay Ömer HALİSDEMİR’e “gahraman” deyiverdi. Allah rahmet eylesin şehidimize...
Muvazzafı yoksulluk sınırının altında,
Emeklisi de ezel-ebed açlık sınırının altında maaş alan asubaylar, birden bire gahraman oluverdi...
|
* * * * *
Osmanlı Ordusu; Erlikden Harb Okulu Komutanlığına
Asubay dedikleri uyduruk asker sınıfı hakkında bizden önce yazılan kitaplar,
Sınırlarını zâbitân heyetinin çizdiği “resmî ve uyduruk târih” masalı anlatıyor dedik!
Subay denilen asker sınıfını anlatan kitaplar için de durum ayniyle vâkî...
1. Kara Harp Okulu — Harp Okulu Târihçesi, Harbiye Matbaası, Ankara-1945. 2. Mehmet Ali BİRAND, Emret Komutanım, Milliyet Yayınları, 1986. 3. Kara Öğ.Yzb. Dr. İsrafil KURTCEBE, Kara Öğ.Yzb. Dr. Mustafa BALCIOĞLU; Kara Harp Okulu Târihi, Kara Harp Okulu Matbaası, Ankara-1991. 4. Kara Dr.Öğ.Alb. Tahsin ÜNAL; Harp Okulu Târihi, Berikan Elektronik Basım-Yayım-2001. 5. Kara Öğ.Yzb. Hayrullah GÖK, Arşiv Belgelerinin Işığında Kara Harp Okulu Târihi, Hâcettepe Üniversitesi Doktora tezi, 2005.
|
Enderûnî içoğlanlarından mürekkep zâbitân heyetinin kahramanlık menkıbeleriyle süslenmiş bu kitaplarda;
Şu kahraman paşamız şu târihde şöyle yapdı,
Bu şanlı komutanımız da bu târihde böyle kerâmet buyurdu,
Gâh indirdiler gâh bindirdiler diye yazılanlar, aynanın sâdece ön yüzünde görülen sahte yansımalardır.
2016 Mart 09’da neşretdiğimiz Çavuş Mustafa Kemâl isimli makâlemizin mütemmim cüz’ünü teşkil edecek bu bölümde ise
Böyle paşasevici subaylarımızı bu sahte rüyâlarından ayıkdırmak için
Suratlarına bugün şedit bir tokad daha aşkedeceğiz evvel Allah!
Bu makâlemizde bizim yazacaklarımız tabiidir ki
Aynanın arka yüzündeki gayri resmî ve hattâ gayri meşrû târihinin yansımaları olacak inşallah.
Elimizdeki belgeleri de kendi düşüncelerimizi katmadan kamuoyuna fâş eyleyeceğiz.
* * * * *
Bir Var İdi, Birden Bire Yok Oldu!
Evet, tam da öyle oldu!.. Bir var idi, birden bire yok oldu!..
27 Ocak 2017 Cuma günü saat 14:41’de bakdığımda
Kara Harp Okulu örütbağında aşağıda gördüğünüz şu sayfayı yayına kapatdıklarını gördüm!
Fakat 3 ay evvel,
29 Kasım 2016 Salı günü saat tam 12’de bakdığımda
Kara Harp Okulunun aynı örütbağında aşağıdaki şu sayfa var idi.
“Geçmişden Günümüze Kara Harp Okulu Komutanları” başlıklı bu sayfada,
Kara Harp Okulunda komutanlık deruhde etmiş zâbitânımızın kısa künyeleri var idi.
Kim bilir? Belki de güncelliyorlardır diye düşünmüş idim o vakit. Fakat ben, bu sayfayı almışdım bir kere.
Mâdem ki indirdik, emeğimizin sadakası olarak bir aş pişirmezsek, kelimeler gücenir bize, değil mi?..
Bir suâl sorarak başladım hazırlığa!
Harbiyemizde komutanlık deruhde etmiş bu ağalar, bu beyler, bu paşalar kim imiş diye
Bir suâl tebellür etdi göynümün öte berisinde...
* * * * *
Erlikden Terfili Alaylı Paşalar
Padişah efendilerimizin kendileri, Zillullah-ı F’il arz,
Sokakdaki her vatandaş da padişahlarımızın kulları, bendeleri idi!
Fakat ordumuzda her asker, ancak kendi kellesi kadar kıymetli idi!
Kellesini koltuğuna alıp asker olan atalarımız
Ordu-yu Osmânî’de en âlâ rütbeye kadar terfi-yü tefeyyüz edebiliyorlar idi.
En küçük rütbe olan Çavuşluk ile orduya intisâb eden bu serdengeçdi cengâverler
Bugün orgeneralliğe denk olan Beylerbeyi rütbesine kadar terfi edebiliyor idiler.
Hepsi bu kadar değil elbetde. Ben, bunlardan şimdilik “A” harfi ile başlayan sâdece 3 örnek vereyim size;
* * * * *
Beyler, agalar, paşalar, orgeneraller işitsin bu sözümü;
Daha da mühimi
|
* * * * *
Harbiyeli Başçavuşlar
15 Temmuz hengâmesinden sonra
Asubay neşetli iki subayımız, tuğgeneralliğe terfi etdi diye nerede ise kurban kesecek idik!
Fakat,
O zamânki adı Mekteb-i Ulûm-i Harbiye olan Kara Harp Okulundan
1839 senesinde Başçavuş nişânı (rütbesi) ile mezûn edilen harbiyeliler
Bakınız, hangi rütbelere terfi etdiler;
|
* * * * *
Çavuş Mustafa Kemâl
|
* * * * *
|
Peki,
Askerlik târihimizin karartılan sayfalarında gizlenen;
|
* * * * *
Kimilerini uyuz öveç gibi gaşındırsa da
Beyaz subay gardeşlerimizi hâfıza dumûruna,
Kıymetli meslekdaşım Ayhan BAYIRLI’yı da sükût-u hayâle uğratsa da
Bugün, burada kokuşmuş bir ezberi daha bozalım, evvel Allah!
Ordu-yu Berri-î Osmânî (Kara Ordusu)’ye tâlimli, tahsilli ve terbiyeli zâbitân yetiştirmek üzere;
|
* * * * *
Kıt’a kaynaklı ve erlikden terfili zâbitânımızın "Mekteb-i Ulûm-i Harbiye” ismi ile teşkil etdiği
Ve dahi
1 Temmuz 1835 Çarşamba günü tâlim ve taâllüme başlatdığı Kara Harp Okulumuzun
Hepsi de erlikden terfili zâbitân olan ilk hocaları ve İdâre Heyetinin künyeleri de şöyle idi;
Mekteb-i Ulûm-i Harbiye’nin teşkil ve küşâd edildiği 1835 senesi itibâri ile
Ordu-yu Berri-î Osmânî'de sâdece 2 sınıf asker olduğuna bâhusus dikkat buyurunuz;
1. Erbaş (erât) 2. Subay (zâbit)
|
Ve dahi bir hususa daha lutfen dikkat buyurunuz;
Mekteb-i Ulûm-i Harbiye’nin İdâre Heyetinde vazifelendirilen kıt'a kaynaklı ve erlikden terfili çavuşlarımızın
Askerliklerinin ileriki dönemlerinde terfi etdikleri rütbelere...
* * * * *
Avrupa’daki çeşitli harp okullarına öğrenci göndermeye 1835 senesinde başladık.
Yurtdışında ilk tahsil görenlerden birisi de Viyana Harb Mektebinden mezûn edilen
Ve dahi
Sonradan Suriye Vâlisi olan Üsküdarlı Çavuş Ahmet Efendi’dir.
Bir başka ifâde ile Mekteb-i Ulûm-i Harbiye’nin teşkil edildiği 1835 senesinde kara ordumuzdaki zâbitânın hepsi kıt’adan terfi ederek gelen er menşeli alaylı zâbitân idi.
Doktora tezinde Hayrullah hocam kısaca bahsetmiş. Bu dürüstlüğünden dolayı kendisine teşekkür ederim.
Fakat örütbağ sayfasında neşretdiği târihcede, Kara Harp Okulu her niyeyse bu hakikâti meskût geçmiş!
* Kara Harp Okulunun ilk komutanı “Mazhar” beyin ismini “Mahzar” şeklinde yanlış yazmışlar.
** Üçüncü komutanı Selim “Satı” Paşanın ismini “Satıh” şeklinde yanlış yazmışlar.
*** Altıncı komutanı Abdülkerim “Nadir” Paşanın ismini “Nadi” şeklinde yanlış yazmış gerzekler.
* * * * *
Aşağıdaki lisdeyi Hayrullah GÖK hocamın 2005 senesinde yazdığı doktora tezinden aldım.
Burada Kara Harp Okulunun ilk 20 komutanın isimleri var.
* * * * *
Kara Harp Okulu Komutanlarını gösderen şu lisdeyi de
İki subayımızın yazdığı Kara Harp Okulu Târihi isimli şu ısmarlama kitabdan aldım.
Kırmızı ok ile işâretli subayların hepsi kıt’adan neşetli, Erlikden terfi eden Kara Harp Okulu komutanlardır.
* * * * *
1834 senesinde teşkil edilen Kara Harp Okulunun ilk komutanı mecburen alaylı zâbit olmak zorunda idi. Çünkü “zâbit mektebi” olmadığı için “mektebli zâbit” de yok idi denilebilir. Elbetde doğru ve tutarlı bir savunmadır.
Peki, bu doğru ve tutarlı savunmayı çürütmek için Eski Tüfek de şöyle karşı bir savunma yapsa ne olur? Övgü pâyesi devşirmek için guduran böbürgen subaylarımız yeri gelince “her Türk asker doğar!” diye gıçlarını yırtarlar. Bu önerme doğru ise şâyet demek ki askerlik, Türk milletine, doğuşdan gelen bir meziyet. Bu sebepden dolayı hamurunda askerlik olan bu milletin çocuklarına, kendini isbatlaması ve kahraman olması için sâdece fırsat vermek yetiyor.
Mâdem ki bu netice de doğru. Öyleyse, asker olmak için, kahraman olmak için ille de harbiyede okumak şart değil. Zâten târihe bakdığımızda, yaşadığımız olayların bu önermeyi pekâlâ teyit etdiğini görüyoruz.
Çünkü;
|
Bu târihden evvel ordularımızın komutanlarının hemen hepsi alaylı idi. Alaylı komutanlarımızın sevk ve idâre etdiği kara ve deniz ordularımız asırlar boyunca zaferden zaferlere koşdu. Üç kıtayı yurt edinen devletimizin yüzölçümü 21 milyon kilometre kareye kadar genişledi.
|
Bu mekteblerde harb sanatı tâhsil etmiş zâbitân heyeti ordumuzda görev almaya başladıkdan sonra, Osmanlı Devletinin yıkılması hızlandı.
Tahsil, cehâleti alır derler.
Fakat harbiye tahsili görmüş zâbitân heyetinin ordumuzdaki sayısı arttırkca devletimiz, Avrupa orduları karşısında daha çok savaş kaybetdi. İstiklâl Harbi öncesinde yüzölçümü üç yüz bin kilometre kareye gerileyen koskoca Osmanlı Devleti, İstanbul’a hapsedildi.
1909 senesinde ordumuzda "asubay" denilen uyduruk bir asker sınıfı yok idi de...
|
Burada bir hakikâti daha ortaya koymalıyız; Avrupa devletlerinden örnek aldığımız harp okullarının açılması ile birlikde ordumuzda sınıflaşma ve kastlaşma başladı. Açılan her yeni mektep kendine özgü yeni ve ayrı bir sınıf doğurdu! Bu meseleyi de vakdi geldiğinde belgeleri ile isbat edeceğiz, inşallah.
31 Mart Vak’ası neticesinde Osmanlı Devletini 1909 senesinde yıkanlar, İngiliz muhibi harbiyeli zâbitân idi. 31 Mart’ın sırdaşlarından kendisi de bir harbiye mezûnu olan Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa, hesâba çekilmeden bir suikast ile susduruldu.
|
Harbiye neşetli zâbitân heyetimizin neler yapdığına dâir en son örneği de 2016 senesinde yaşadık!
15 Temmuz darbesini tezgâhlayan subaylarımızın hepsi de Harp Okulu mezûnu subaylardır.
Harbiyede harb tahsil etmiş Amerikan muhibi bu zâbitânımız, bu kez de T.C Devletini yıkmaya tevessül etdi.
15 Temmuz’un Mahmut Şevket Paşaları da susduruldu. Ve Göreceğiz, hesâba çekilmeyecek!
|
* * * * *
Ve
|
Erlikden terfili harbiye nâzır isimleri, elbetde yukarıda gördüğünüz zâbitân ile sınırlı değil! Harbiye Mektebi eğitime başladıkdan seneler sonra bile Erlikden terfili zâbitânımız, bu mektebimizde nâzırlık (komutanlık) yapmaya devâm etdi. Kıt’a kaynaklı ve erlikden terfili bu harbiye nâzırlarının kimler olduğunu en iyi bilen de Bugünkü Kara Harp Okulu Komutanlığımızdır.
|
* * * * *
Sözün Özü;
Subay gardeşlerimiz rûhlarından söküp, hamurlarından kazıyıp atamazlar!
Tecâhül de etseler,
Tegâfül de etseler,
Târihin bildiği hakikâti insanlardan saklamanın faydası yok!
Bugün Kara Harp Okulu ismi ile bildiğimiz okulun kurucu rûhunda ve hamurunda
Erlikden terfili, alaylı zâbitânın mayası vardır.
* * * * *
Orduyu Humâyûn’a Çavuş rütbesi ile girip de Harbiye mezûnu binlerce zâbitin arasından sıyrılarak Serasker (Genelkurmay) makâmına kadar terfi eden Erlerimiz olduğunu Ve dahi Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi AKAR’ın ilk komutanının da Kıt’a kaynaklı ve Erlikden terfili bir zâbit olduğunu öğreneceğiz, evvel Allah.
|
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız
|
Asubay Tefrikası -2-
Köleliği Kutsanan Askerler: Asubaylar
Türk isiminden söz eden yazılı ilk belgemiz olan Orhun kitâbelerinde;
Ve dahi
Askerî târihimiz bakımından elbetde önemlidir.
* * * * *
Çavuş rütbesi ile Tonyukuk’un,
İlteriş Kağan’ın "başkomutanı" olduğunu da biz söyleyelim.
Fakat Asubay Tefrikası’nda ben, meselenin bu veçhesiyle ilgilenmiyorum. Bunları Tonyukuk 1.300 sene evvel taşa kazımış zâten!
Benim yazacaklarım, Asubaylık konusunda bugüne kadar söylenenlerin hepsinden farklı.
Sâhil Güvenlik Komutanlığından emekli Asubay ben Şükrü IRBIK,
Asubay denilen uyduruk asker sınıfına yapılan “kanûnsuzluk ve şerefsizlikler” tefrikasını yazacağım.
Tefrikamızın son bölümünü de inşallah neşretdikden sonra Asubaylık mücâdelesinin
Bugüne kadar yapılagelenden çok farklı ve yeni bir mecrâya doğru kendiliğinden akdığını göreceğiz, evvel Allah.
Çavuş unvânının askerlik târihimizde ortaya ilk çıkışı ve gerçek anlamı böyle iken
Târih hocasından, profesöründen, gazetecisinden subayına kadar
Kendini okumuş-yazmış belleyen kimi tahsilli münevver(!) insanlarımızın
Çavuşluğun bugün temsilcisi olan Asubaylık hakkında neler üfürdüğünü,
Ve dahi
Asubayları nasıl ve neye lâyık gördüklerini
Daha da mühimi
Asubayları neye mahkûm etdiklerini buyurun, berâber öğrenelim.
Akıl Yok, Kurnazlıkda Hiç Sınır Yok!
Ey Çadırcı!
Şöyle bir söz işitdim, dün gece geçerken meyhânenin önünden;
Sen miydin, içerdeki o adam?
Gökde bir öküz varmış, adı Pervin;
Bir öküz de altındaymış yerin.
Sen, asıl iki öküz arasında
Tepişmesine bak şu eşşeklerin!
Akıl yok!
Bilgi yok!
Fakat
Sömürgenlik, üfürgenlik ve böbürgenlikde ise hiç sınır yok, bizim beyaz subaylarımızda!..
Dünyânın ilk düzenli kara ordusunu biz kurduk diye övünürüz. Zamân olarak da M.Ö 209 senesini şâhid gösdeririz. Fakat ordumuza subay yetiştirmek için ilk mektebi kuracak kadar akıllı olmadığımızı her niyeyse gizleriz.
Her Türk asker doğar diye gıçımızı yırtarız.
Fakat bilimde, sanatda vs. onun bunun aklı ile yol almaya çalışırız.
Askerlik mesleğinde de el şeyi ile gerdeğe giriyoruz vesselâm.
Dünyânın en eski deniz kuvvetleri bizde diye caka satarız.
Dünyânın ilk uçağını 1908 senesinde uçuran Coni, kendi Hava Kuvvetlerini ancak 1947 senesinde kurabildi.
Fakat kendi uçağını hâlâ yapamayan hava kuvvetlerimizi, nasıl olmuşsa biz 1911 senesinde kurmuşuz, iyi mi? Yrd.Doç.Dr.Hv.Öğ.Yb. Osman YALÇIN isimli bir zâbitimiz var. Belki de şimdiye kadar Prof. filan olmuşdur! Târih doktoruyum diyen bu zâbit, aslında tâm bir târih kasabı. Bu zâbitine, dünyânın en eski hava kuvvetleri ve dünyânın en eski hava harp mektebine sahip olduğumuz yalanını utanmadan söyleten bir Hava Kuvvetlerimiz var. Sahte kahramanlık serhoşluğu külliyen kör etmiş, böbürgen subaylarımızı...
Subaylarımızın, bir subay mektebi kuracak kadar bile akılları yok, bu âşikâre belli.
Fakat şu tâlihe bakınız ki;
Kendilerine sahte târih düzmeye gelince yalancının ferişdâhı kesilen bu zübük subaylarımız,
Mesele asubaylık denilen “köle” bir asker sınıfı peydahlamaya gelince gıdıklamadan “zihin orgazmı” oluyorlar!
Her ne hikmet ise bu zıvzıvlı subaylarımız kendilerinden bir kerâmet gösderiyor ve
Dünyânın ilk asubay okullarını hem icâd, hem de küşâd ediyorlar!..
Dünyâda asubay okulları olan tek ordu herhâlde bizim ordumuzdur.
Az kaldı! Asubay sınıfını da niye peydahladığınızı yakında yüzünüze vuracağım inşallah!
1950 senesinden beri dünyânın en güçlü ordusuna sahip olan Coni subayı;
Fakat bizim subaylarımız ise;
Onların erleri de bizim erlerimiz de aynı tüfeği, aynı topu, aynı tankı, aynı uçağı ve aynı gemiyi kullanıyor. Hattâ onlarınki bizimkinden çok daha gelişmiş ve karmaşık silâhlar... Çünkü biz Türkler, Coni’nin 30 sene evvel kullanıp çöpe atdığı silâhları, “yeyici” subaylarımız mârifetiyle çuvallar dolusu para verip satın alıyor ve kullanıyoruz.
Bu işin doğrusunu kim biliyor, kim yapıyor dersiniz?
Gevur Coni kendi subay ve erini bu kadar kısa sürede talim-terbiye etmeyi nasıl beceriyor acap?
Onlar mı akıllı? Gerilik, bizim insanımızda mı? Ya da bizi idâre eden subaylar mı geri zekâlı?..
15 Temmuz’da gördük! Yoksa, vatanımıza, milletimize, devletimize, ordumuza karşı gizli bir ihânet mi var?
* * * * *
Makâlemizin Köleliği Kutsanan Askerler: Asubaylar ismini verdiğim bu bölümüne başlamadan evvel
Hakkımdır, kendi zümrem olan Asubaylar hakkında birkaç kelâm etmek isdiyorum.
Biz asubaylar, memleketin her yerinden koşup gelerek devletimizin hizmetine girmiş insanlarız. Bu cümleden olmak üzere hayâta bakışımız itibârı ile sokakdaki vatandaşdan hiçbir farkımız yok. Okulumuzda aldığımız askerlik tâlim ve terbiyesi ile alışkanlık ve davranışımız bir hayli değişebiliyor. Fakat hayâta bakış açımız ve belli durum karşısında takındığımız tavır pek değişmiyor. Yer, damar damar; asubaylar da kısım kısım!..
Kendimizi tanıtmak ve asubaylık mesleğini anlatmak üzere kamuoyu huzûrunda büründüğümüz zebânı
Ve dahi
Takındığımız tavırı temel alarak benim de içinde olduğum asubay zümresini ben, 4 kısımda târif edeceğim.
1. Köle isdeyen kölebaşılar zümresi;
“Asubay okulları eğitim seviyesi lisans düzeyine yükseltilsin!” diyecek kadar kendilerini akıllı zannederler.
Sonra da cürümlerince kerem eyleyip;
“Uzman erbaşlara da önlisans düzeyinde eğitim verilsin!” derler.
Fakat uzman erbaşlara da kölelik muamelesi yapıldığını görmezler!
Kara Kuvvetleri Komutanı iken Orgeneral Hulusi AKAR’ın dediği gibi “isdemenin sınırı yokdur!” da...
Üfür üfür geç! İşin bu tarafını düşünen, bilen, hele bir de açıklayabilen tek kişi yok bu cenâhda. Bu meslekdaşlarımız bu bakış açısı ile, ordumuzdaki askerliğe 200 sene geride kalmış Prusya zihniyeti ile bakan Hulusi AKAR’ı haklı çıkardılar ya!.. Helâl olsun vallahi!..
Harp Okullarının tahsil süresini 4 seneye yükseltdikden tam 26 sene sonra
Genelkurmay Başkanlığımız, Asubay Okullarının tahsil süresini 2 seneye lutfen yükseltdi.
Dağlar kadar pilav pişirecekseniz şâyet dereler kadar tereyağ benden de...
Nerede bu kadar pirinç? İşde, buyurun! Şu suâllere verecek cevâbınız var mı?
|
Bütün bu suâller bir yana;
|
Hayâlin bile bir sınırı vardır. Fakat bu kısımdaki asubaylarımızın hayâl gücü sınır tanımıyor maşşallah! Teşbihde hâtâ câizdir! Bu meslekdaşlarıma ben, “köle isdeyen kölebaşılar” diyorum! Sâdece kendi menfaatini düşünen, kendi rahatı için gözünü kırpmadan başkasını harcayabilen insanlardır bunlar. Kendisi “kölebaşılık” yapabilsin diye başka insanları “köleleşdirecek” tıynetdedirler.
İkinci husus da şudur; bu asubaylarımız aslında komutanlık evsâfını hâiz, yiğit ve gözü kara insanlardır. Düşmânın üsdüne ilk önce bu asubaylarımız atılır. Fakat akılları, heyecân ve coşkularının gerisindedir.
2. Hâlis niyetli ve fakat umutsuz vak’alar zümresi;
Dert demleyip hastalık harmanlayan mevcut kânunlar içinde çâre arayan umutsuz vak’alardır, bu sınıfa dâhil olan asubaylarımız. Bu zümre “hem ağlarım hem giderim!” diyenlerdir. Hepsi birer Ömer HȂLİSDEMİR’dir aslında. Vatanını, ordusunu, mesleğini seven insanlardır. Fakat kimisi kendi gücüne inanmayan, ekseriyeti de kendi gücünün farkında olmayanlardır. Çâresizlik içinde yerini ve yönünü kaybetmiş asubay zümresidir.
3. Hiçbir talebi olmayan, bulduğu ile iktifâ eden dilsizler zümresi;
Biliyorsunuz ki dört beş senede yapılan seçimlerde hiç oy kullanmayan belli bir vatandaş zümremiz var. Kimler aday olmuş, kim ne yapacak; kendisi devletden ne bekliyor, kendisine, ailesine ne olacak, hiç umursamaz. Ve yüzde ona yakın bir vatandaş kesimini temsil ederler. Salla başını, al maaşını diyenlerdir bu insanlarımız. Asubaylık şöyle dursun, vatandaş olduklarının bile farkında değillerdir aslında. Ensesine vur, gursağından lokmasını al! Asubaylarımızın içinde de yüzde ona yakın böyle bir “umursamazlar” zümresi var ki, Allah, düşmânıma bile vermesin!
4. İşin doğrusunu bilen ve fakat bildiğinin farkında olmayanlar;
Asubaylık lağv edilsin diyenler bu zümrede yer alır. Uğradıkları haksızlıklar karşısında “pes artık!” diyerek öfkeyle ayağa kalkar ve “asubaylık lağvedilsin!” diyerek otururlar! Yapdıkları sâdece bu kadar... Aslında kurmay zekâlı insanlardır. Söylediklerinin farkına varabilirler, hele bir de söylediklerine evvelâ kendileri inanabilirse şâyet başkalarını da inandırabilecek asubay meslekdaşlarımızdır. Eski Tüfek olarak ben, bu zümreye mensûbum. Fakat bir tek fark ile...
Ben, ordumuzdaki Asubaylık sınıfı lağv edilecek diyorum ve buna inanıyorum. Bu duruşum ile de teşbihde hâtâ olmaz, Alman vatandaşı August LANDMESSER’in 1936 senesinde durduğu şu yerdeyim ve O’nun yapdığını yapıyorum!
Bugün itibâriyle;
Falcı değilim! Kim, nasıl ve ne zamân yapar, bilemem!
Fakat şunu çok iyi biliyorum ki;
Asubay denilen uyduruk asker sınıfını lağvedecek insanlar, bu zümreden çıkacak!
Asubay Tefrikası’nın son bölümünü de okuyup anladıkdan sonra
Basiretli ve mümeyyiz meslekdaşlarımın bu zümreye teveccüh edeceğini biliyorum.
* * * * *
Asubaylık hakkında yazılan ya da sipâriş üzerine yazdırılan kitap ve makâleler de var elbetde. Bunlardan sâdece dördünün künyesini verelim;
1. Kara Dr.Öğ.Alb. Tahsin ÜNAL (Tahsin YAHYAOĞLU müstear ismi ile), Astsubay Okullarının Târihcesi, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Türk Kültürü Dergisi, Sayı: 32, Haziran 1965.
2. Mehmet Ali BİRAND, Emret Komutanım, Milliyet Yayınları, 1986.
3. EDOK Okullar Komutanlığı; Astsubay Okulları Târihi (Kara Kuvvetleri Astsubay Okulları 100 Yaşında), EDOK Okullar Komutanlığı Matbaası, Balıkesir-2009.
4. Prof.Dr. Ümit ÖZDAĞ, Dünya Assubaylar Günü ve Assubaylar, Yeniçağ Gazetesi, 17 Mart 2011.
|
Kendileri kölebaşılık yapmak uğruna başkalarını köleleşdiren meslekdaşlarımız var nasıl olsa!
Biz asubayları köleleşdirmek isdeyen başka sömürgen insanlar niye olmasın? İşde, yukarıda künyesini verdiğim bu kitap ve makâleyi yazanlar da tıpkı meslekdaşlarımız gibi biz asubayları köleleşdirmek isdemişler.
Ve bakınız, asubayların köleliğini kutsamak için ne sözler üfürmüşler...
* * * * *
Ömür boyu köle olarak kalması şartıyla Asubaylığı kutsayan ilk vatandaşımız, bir subay. Hem de fakülte mezûnu târih öğretmeni bir subay; Kara Dr.Öğ.Alb. Tahsin ÜNAL. Türk Kültürü dergisinin 535-539 sayfalarında, 1965 senesinde Astsubay Okullarının Târihcesi isimli 5 sayfalık bir makâle neşretmiş. Bu makâlesini Tahsin hocamız, her niyeyse Tahsin YAHYAOĞLU mahlası ile yazmış. Subay ve öğretmen olduğunu gizlemiş. Bu makâleyi yazan târihci Tahsin YAHYAOĞLU’nun, Kara Dr.Öğ.Alb. Tahsin ÜNAL olduğunu anlamak için iki üç geceyi sabaha katık etmek zorunda kaldım.
Bakınız, Öğretmen Albay Tahsin hocam, makâlesinin 536’ncı sayfasında ne demiş; “İkinci Meşrutiyeti müteakip orduda ıslahât düşünülürken, bu arada askerlerin daha iyi yetişmesini sağlamak maksadı ile “asker ile en yakından temâs eden, onunla berâber yiyip onunla berâber yatan” “Çavuşların” da daha iyi yetişmiş olmasının önemi üzerinde durulmuş ve 1909’da Mahmut Şevket Paşa tarafından önce İstanbul’da sonra yine aynı senede Konya’da iki tane “Gedikli Küçük Zâbit Okulu” açılmıştır.
Aynı derginin 538’inci sayfasında şöyle buyurmuş Târihci Doktor Albay Tahsin ÜNAL;
6- Astsubaylığın Önemi;
Ordu kadrosunda bu sınıfın önemi, zan ve tahminlerin üstündedir. Yakın zamânlara kadar er ile berâber yatıp kalkan, yiyip içen, onu eğiten ve öğreten, sabahtan akşama kadar er ile haşr-ı neşr olan, erin en yakın komutanı, onun derdi ile hemdert, neş’esi ile hem neş’e olan, subaydan önce astsubaydır. Bu itibarla astsubaylara, kıt’alarda yerinde bir tâbirle “Bölüğün Anası” denir. Evin içinde ana ile çocuğun münâsebeti ne ise Astsubay ile Er’in münâsebeti de odur. İyi bir ana çocuklarını iyi yetiştirmek için nasıl gayret sarf ederse, ”bölüğün Anası” olan iyi bir astsubay da bölüğünü iyi ve mükemmel yetiştirmek için o kadar gayret sarf eder. Bu itibarla Astsubaylık, Subaylık kadar önemlidir. Bir askerî birlik, subaydan “sonra” astsubayın eseridir.”
Şimdi,
Fakülte mezûnu, öğretmen sıfatlı bir subay, asubay dediği insanoğlunu bakınız, nasıl târif etmiş;
Edebimizdendir; Ölünün arkasından kem konuşulmaz! Fakat bu sözlerinden dolayı Tahsin hocayı şiddetle takbih ediyorum. İstanbul Üniversitesinde târih tahsil etmiş bir insanın, harbiye mezûnu ağzıyla böyle konuşması, hocalık adına hakikâten büyük bir talihsizlik. Üniversite mezûnu öğretmen bir subayın aydınlık yüzüne hiç de yakışmayan sözlerdir bunlar. Kır atın yanında yatan misâli Tahsin hocamız, demek ki harbiyeli subaylarımızın yanında durmakdan harbiyeli subay rûhuna ve şahsiyetine iltihâk etmiş. Kıraldan fazla kıralcı olmuş Târihci Doktor Albay Tahsin ÜNAL.
|
Ömür boyu köle olarak kalması karşılığında asubayların köleliğinin kutsanmasının altındaki hâlet-i rûhiye nedir Allah aşkına? Fakülte mezûnu öğretmen bir subay, asubaylar hakkında böylesi tahkir edici bir kanaate sahip olabiliyor ise şâyet harbiyeli subaylarımızın asubaylar hakkındaki kanaatlerini ben, tasvir bile edemiyorum. Gerçekden çok yazık.
Fakat
Sıra mevki-makâm devşirmeye; şan-şöhret kapışmaya;
Rütbe-terfi kotarmaya gelince parsayı subaylarımız topluyor.
Buna kölelik demezler de ne derler?
Allah sizlerin ahfâdına da “bölük analığı” nasip etsin inşallah!..
1914 senesinde Osmanlı zâbiti Kaymakam Mustafa Kemâl;
Fakat Hoca sıfatlı Tahsin ÜNAL isimli bu zevzek subay, Kaymakam Mustafa Kemâl'in bu meşhur sözünü bile tağşiş etmiş!
|
* * * * *
Asubayları “bölük anası”na benzeterek aşağılayıp “ömür boyu köleliğini” takdis eden başka münevverlerimiz de var. Bunlardan birisi de gazeteci Mehmet Ali BİRAND. BİRAND’ı TRT’ye hazırladığı programlar için verdiği faturalara bol sıfırlar ilâve etmek suçundan mahkûm edilmesi ile tanıyoruz.
1980 subay darbesinin kara ve kesif bulutlarının memleketimizin üzerinde devriye atdığı dönemlerde
Bir kitap yazdı Mehmet Ali BİRAND; Emret Komutanım.
Türk askeri hakkında Türkiye’de yayımlanan kendi türünün ilk kitabı. BİRAND, Amerikan ordusuna subay temin eden kaynaklardan birisinin de kendi deyişi ile “er ve assubay okulları” olduğu yalanını üfürmüş (Sayfa.198) BİRAND’ın “okul” dediği kurumlar, Coni’ye temel askerlik eğitimi veren “acemi er eğitim alayları”dır. Bu eğitim birliklerinde erler eğitilir. Bu da sâdece sekiz buçuk haftalık temel askerlik eğitimidir.
Her boku bilmesinin yanında üç beş dâne zebân da bilen BİRAND;
Amerikan ordusunda “assubay okulu” olmadığının,
Çünkü Coni’de “assubay” denilen bir asker sınıfı olmadığının farkına bile varamamış!
Mehmet Ali bey,
Coni ordusunda sâdece iki sınıfı asker olduğunu
Bunların da;
1. Subay
2. Er olduğunu bile anlayamamış!
Yazmak için tam 5 senesini isrâf etdiğini söyleyen BİRAND, bakınız kitabında daha ne inciler yumurtalamış!
Mehmet Ali BİRAND’ın 31 sene evvel yazdığı Emret Komutanım isimli kitabı hakkında benim düşüncelerim şunlardır;
BİRAND, rakısını içdiği subayların ağızı ile konuşup asubaylara aba altından sopa gösdermiş!
Asubaylara “belletilmiş çâresizliği” telkin etmiş!
Asubayların köleliğini kutsamış!
Bütün bu bölücülüğü yaparken de BİRAND, kocaman yalanlar üfürmüş, utanmadan.
|
Kitabında Jandarmayı "tâlihsiz kuvvet" olarak niteleyen BİRAND ve bu cins yazar-çizer takımı,
Assubay dedikleri askerlerin aldığı maaşı, oturduğu lojmanı, subaylardan yediği dayakları vs. yazdılar. İç hukûkumuzdaki yerini incelediler.
Fakat devletimizin imzâlayıp taraf olduğu milletlerarası andlaşmalara göre
Ordumuzdaki asubaylığının meşrûiyetini ise her niyeyse soruşdurmak hiçbirisinin aklına gelmedi. Düşünemediler ki asıl rezâlet burada gizli.
Aşağıda gördüğünüz şu resim, Coni Anayasası’nın 10’uncu maddesi.
Coni silâhlı kuvvetler personel kânûnu olan bu madde, 1956 senesinden beri hiç değişmedi.
|
Bu kânûnun Bölüm-I, alt madde 101 “Tanımlar” başlığı altında bakınız, ne yazıyor;
Aşağıda gördüğünüz üzere Coni’de;
Fakat
Chapter – I / Bölüm – I
101. Definitions / Tanımlar;
(b) PERSONNEL GENERALLY. — The following definitions relating to military personnel apply in this title:
(b) Personel: Bu başlık altında sözü edilen askerî personel için aşağıdaki tanımlar geçerlidir.
(1) The term "officer/subay" means a commissioned or warrant officer.
(2) The term "commissioned officer/muvazzaf subay" includes a commissioned warrant officer.
(3) The term "warrant officer/gedikli subay" means a person who holds a commission or warrant in a warrant officer grade.
(4) The term "general officer/general" means an officer of the Army, Air Force, or Marine Corps serving in or having the grade of general, lieutenant general, major general, or brigadier general.
(5) The term "flag officer/amiral" means an officer of the Navy or Coast Guard serving in or having the grade of admiral, vice admiral, rear admiral, or rear admiral (lower half).
(6) The term "enlisted member/ (gönüllü) er" means a person in an enlisted grade.
(...)
(14) The term "medical officer/tabip subayı" means an officer of the Medical Corps of the Army, an officer of the Medical Corps of the Navy, or an officer in the Air Force designated as a medical officer.
(15) The term "dental officer/dişci subayı" means an officer of the Dental Corps of the Army, an officer of the Dental Corps of the Navy, or an officer of the Air Force designated as a dental officer.
|
Amerikan ordusunu incelediğini söyleyen uluslararası(!) gazeteci BİRAND’ın, şu kânûna bakacak kadar aklı olsa idi şâyet;
Ve dahi
Fakat bunu yapacak kadar bile aklı olmayan bu sünepe gazeteci gelmiş burada, bize yalanlar üfürmüş!
Tercüme haberlerde Coni ordusunda “asubay” sınıfı olduğunu söyleyip
Milletimizi narkozlayan meslekdaşlarım da beyaz subay ezberi ile konuşmayı bıraksın artık!
Asubaylık ve asubaylar hakkında kalem oynatıp kelâm isrâf eden böylesi gazetecilerimiz
Hep tiraj basıp para yapacak haber peşinde koşdular.
Asubayların hâmiliğine soyunup fakat aslında asubaylar üzerinden devletimize vurdular. Heyecânı gursağında gezen meslekdaşlarımız da bu devlet düşmânlarının gazına gelip ona buna küfür etdiler. Devlet dediğiniz şey nedir, Allah aşkına? Dilsiz bir uşak!..
Mâdem ki asubayları “tâlihsiz kuvvet” olarak,
“ikinci sınıf insan” olarak nitelendiriyorsun.
Mâdemki asubayların sıkıntısı var diyorsun.
Öyleyse, ordumuzun asubaylarını bu hâle düşüren şerefsizlerin ipliğini pazara niye çıkartmıyorsun?
Sultan sofrasında zıkkımlanan âlimin fetvâsı meşkûk olur!
Mehmet Ali BİRAND, sofrasına oturduğu zihni çürümüş subaylarımızın ne yazık ki burada emireri olmuş!
Misâfir edildiği subay orduevinde dökdökcü subaylarımız ile işret eyleyip
Bir balık-iki kadeh rakıya karşılık olarak gazetecilik tarafsızlığını satmış!
Ve dahi
Bağnaz subay ağızı ile asubaylara aba altından sopa gösdermiş ve asubayların köleliğini kutsamış!..
Eski Tüfek de bu “Avcı-tilki-oduncu” kumpasını yedi, öyle mi?..
Gazetecilik vicdânını rakı-balık sofrasında meze eden Mehmet Ali BİRAND,
5 sene çalışarak yazdığını söylediği Emret Komutanım isimli bu kitabının bir satırında şöyle deseydi;
Ey Genelkurmay Başkanlığı!
Gitdim, araştırdım, öğrendim; Amerikan ordusunda “assubaylık” denilen bir asker sınıfı yok! Sizler bu Assubaylığı nerenizden uydurdunuz, Allah aşkına!..
Böyle diyebilecek kadar akıllı, vicdânlı, ahlâklı ve şerefli olabilseydi şâyet BİRAND,
Ordumuzda kânûnsuz olarak teşkil edilen “assubaylık” sınıfının lağvedilmesini gündeme getiren ilk gazeteci olarak târihe geçecek idi.
Ne diyelim! Tepmiş bu fırsatı!
Demek ki bilgi ve akıl her zamân işe yaramıyor!
Ahlâklı, vicdânlı ve cesûr olmak da gerekiyor. Mehmet Ali BİRAND 1986 senesinde diyemedi ise,
O’ndan tam 30 sene sonra, 2016 senesinde Eski Tüfek söyledi, bu gerçeği...
Türk ordusundaki “asubay” denilen uyduruk asker sınıfı, mutlaka lağvedilecek!..
* * * * *
“Dünyâ üç beş bilgisizin elinde;
Onlarca her bilgi kendilerinde.
Üzülme; eşşek, eşşeği beğenir;
Hayır var, sana “kötü” demelerinde.”
Kendileri için Kuvvet Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığını babalarından mirâs,
Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlığı ve bakanlıkları da çantada keklik gören subaylarımızın
Biz asubayları müebbet köleliğe mahkûm etdiği tezgâh-kumpaslar bu kadar ile de sınırlı değil tabi ki. Sivil cenâhdan gazetecileri “bir balık - iki kadeh rakıya” devşiren Genelkurmay Başkanlığımız, “ast” dediği asubaylık hakkında kendi subaylarına da “ısmarlama” târihce kitapları düzdürdü. Bunlardan birisi de Asubaylık denilen uyduruk asker sınıfının 100’üncü kuruluş yıldönümü vesilesi ile EDOK’un 2009 senesinde neşretdiği kitap.
Aslında bu kitap Kara Öğ.Yzb. Sadık TEKELİ’nin 1987 senesinde Yüksek Lisans Tezi olarak neşretdiği kitabın ucuz bir taklidi. Bu kitabı hazırlayan dangalaklar, Sadık hocamın yazdıklarından işine gelenleri aynen çalmış fakat işine gelmeyenleri de makaslamış. Şimdi, bugüne kadar bize yutdurulan bir yalana daha burada son verelim ve akabinde de Sadık hocamın makaslanan cümlesini size duyuralım.
EDOK’un neşretdiği bu kitabın daha birinci sayfasında bakınız, şöyle demişler;
Mâdem öyle, Bu cümleyi okuyan bir vatandaş olarak burada ben, şu suâlleri sormaya mecbûrum; Peki, hocam!
|
Saklasınlar bakalım bir iki gün daha. Bizden sakladıkları bu isimleri biz ifşâ edeceğiz, evvel Allah.
Aynı kitabın daha dördüncü sayfasında bakınız, ne yalanlar üfürmüş EDOK!
Sayfa-4:
Birinci Bölüm, Osmanlı Dönemi Astsubay Okulları, 1. Astsubay Okullarının Kuruluşu;
II. Meşrtutiyetin (23 Temmuz 1908) ilânına kadar hiçbir astsubay okulu bulunmadığından, ordunun ve kıt’aların ihtiyâcı olan astsubaylar yalnız kıt’alardaki başarılı ve vücutca sağlam erler arasından seçilerek yetiştiriliyordu. Bu astsubaylar 23 Eylül 1325 (06 Ekim 1909) târihli “Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit İptidâî Mektebi Nizâmnâmesi”’nde belirtildiği gibi kıdemli ve kıdemsiz olarak iki kısma ayrılıyorlardı.
Târih, belgeler ile kânûnlar ile yazılır. Belge yok ise, kânûn yok ise şâyet yazılanlar, ancak masal olabilir!
Fakat Okulunun ve kânûnunun olmadığı bir vakitde ordumuzda “astsubay” denilen bir asker sınıfı var imiş! İşde, târihciyim diyerek bu cümleyi kurabilen subaylarımızın aklından şüphe etmenin tam yeridir. Hazreti Ȃdem babamız ve Hazreti Havva anamızın olmadığı bir zamân ve mekânda insandan bahsetmek olur mu Allah aşkına? Asker; kıt’ası ve bayrağı ile yürür, gitdiği her yere kendi kânûnunu da götürür! Hâl böyle iken kânûnu olmayan bir asker sınıfından bahsetmek akıllı adam işi olamaz. Târihciyim diyen, üsdelik bir de öğretmen sıfatı taşıyan bir subayın kafasına silâh dayasalar “kânûn yok idi fakat asubay var idi!” cümlesini kurmaması gerekir. İlk Çavuşumuz Tonyukuk, ordusu için 1300 sene evvel kânûn yapdı ve bu kânûnu taşa kazıdı. Fakat daha şunun şurasında 100 sene evvel kara ordumuzda var dediğiniz asubaylığın kânûnu nasıl olmaz? Kara Ordumuzun M.Ö. 209 senesinde kurulduğunu biliyorsunuz. Fakat aynı orduda cenk eden, can verip şehid olan asubaylığı ne zamân kurduğunuzu niye bilmiyorsunuz? Bilmiyorsunuz çünkü, Kara ordumuzda 1909 senesinden evvel asubaylık denilen uyduruk bir asker sınıfı yok idi. Zâbitân heyetinin “efendilik” yapması için ordumuzda bir “köle” sınıf olması gerekiyor idi. İngiliz muhibi mektepli zâbitânımızın tertiplediği 31 Mart Vak’asını da fırsat bildiler ve adına “küçük zâbit” dedikleri bu “köle asker” sınıfını peydahladılar. Türk Kara Ordumuzda “subay-asubay” sınıflaşması, ”küçük zâbitlik” sınıfının teşkil edilmesi ile 1909 senesinde başladı. Ey subay gardeşlerim! Götünüzü boş yere yırtmayın! 1909 senesinden evvel Kara ordumuzda “astsubay” dediğiniz “ortada sandık” bir asker sınıfı bulamazsınız. Bulduğunuz da bugün “astsubay” dediğiniz asker sınıfı değildir! Bu hakikâti ilk defâ olmak üzere 2017 Mart’ında Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK fâş ediyorum. Kendilerine “efendiliği” babalarından mirâs gören, Kendilerinden başka herkesi de “köleliğe” mahkûm eden târih uğrusu harbiyeli beyaz subaylarımızın Emir-gomuta zenciri içinde yazdırdığı ısmarlama ve düzmece târih kitabları da İşde, ancak bu kadar inandırıcı oluyor!.. |
Ordumuzda sınıflaşmaya sebep olan “kastlaşma” konusunda târih öğretmeni bir subayımızın yapdığı “tercüme sahtekârlığını” da tefrikamızın başka bir bölümünde fâş edeceğiz.
Bugün Kara Harp Okulu ile bildiğimiz mekteb, 1834 senesinde teşkil ve küşâd edildi. İlk mezûnlarını da açılışından tam 14 sene sonra, 1848 senesinde verdi. 1834 senesinden evvel, mektebli zâbit var demek, ancak târih ahlâksızlığı olur. Aynı şekilde, Kara Ordumuzda ilk asubaylık, “Küçük Zâbitlik” unvânı ile 06 Ekim 1909 târihli “Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit İptidâî Mektebi Nizâmnâmesi”ne tevfikan teşkil edildi. Bu târihden evvel ordumuzda “astsubaylık” ya da “astsubaylık muadili” bir asker sınıfı var idi demek de aynen böyle târih ahlâksızlığı olur. Yazdıkları târih kitaplarında asubay meslekdaşlarımız da sapkın subaylarımızın bu şıfşıflı ezberiyle konuşup aynı hâtâyı yapıyorlar, bundan vazgeçsinler.
Sayfa-5:
“II. Meşrutiyet devrinde ordunun ihtiyâcı olan astsubayların tıpkı subaylar gibi modern usullere göre yetiştirilmeleri bir zorunluluk olarak görülmüştür. 31 Mart Olayı’nda da kıtalardan yetişen bu bölük eminleri, çavuş ve “alaylı subayların” ayaklanmanın başında önemli roller oynaması Hareket Ordusu Komutanlığını bu konuda tedbirler almasına yöneltmiştir.”
2009 senesinde neşretdiği bu kitapda EDOK; kara asubaylığının son 100 senelik târihini iç hukûkumuz açısından konu etmiş.
Devletimizin taraf ve ordumuzun üyesi olduğu;
Bu konular hakkında tek kelime söyleyememiş.
|
Bakınız,
Kara Öğ.Yzb. Sadık TEKELİ hocamın 1987 senesinde yazdığı yüksek lisans tezindeki şu son cümlesini, EDOK yazdığı kitabda nasıl da makaslamış;
Sayfa 70:
“Türk Ordusundaki astsubaylar da erlerin yetiştirilmesindeki önemli katkıları ve erlerin en yakın komutanı olmaları yanısıra özellikle Kore Savaşı ve Kıbrıs Barış Harekâtında üstün disiplin ve vazife aşkıyla hizmet etmişler ve Türk Ordusunda en az subaylar kadar önemli bir yer tuttuklarını göstermişlerdir.”
Tezinin son sayfasının son cümlesindeki bu tesbiti ile Sadık hocam,
Mehmet Ali BİRAND gibi çapsız zevzeklerin suratına aslında şedit bir tokat aşketmiş olmuyor mu?
* * * * *
Asubayları müebbet köleliğe lâyık görenlerden birisi de Prof.Dr. Ümit ÖZDAĞ.
Yeniçağ gazetesinde 17 Mart 2011 târihli makâlesinde Ümit hocam şöyle anlatdı, biz asubayları:
“Assubaylar, subayla erat arasındaki tamamlayıcı unsurdur! Birliğin yönetici kademesi subaylar ile yönetilen kademesi astlar arasında iletişim kurarlar.”
Biraz ağabey, biraz psikolojik, biraz komutan olarak ordu ile ilk geldiğinde sivil olan mehmet arasında tampon olan, mehmedi Mehmetçik haline getiren astsubaylardır.
Ümit bey, elleri gıçında gün boyu garargâh gezen subaylarımız,
Yönetilen kademesi “astlar” ile iletişim kurmakdan âcizler mi ki asubayları “lafcı” olarak kullanıyorlar, Allah aşkına?..
İkinci husus da şudur; bir subay çocuğu ve daha da önemlisi bir bilim adamı olarak Ümit bey, bana söyler misin? Bizim ordumuzdan başka dünyânın hangi ordusunda subaylar ile erler arasında laf gezdiren “tampon” bir asker sınıfı vardır, bunu bana anlatabilir misin? Buyur, gel! İsdediğiniz yerde konuşalım bu meseleyi... “Tamamlayıcı unsur” ne imiş, “tampon” ne imiş, anlatın bana bir hele...
Bakınız, Türk Dil Kurumu Sözlüğü, “tampon” kelimesi için neler diyor;
|
Büyük tıkaç,
Şimdi soruyorum, asubay meslekdaşlarıma;
Prof.Dr. Ümit ÖZDAĞ’ın bu “tampon” târiflerinden siz, hangisine benziyorsunuz?
Üçüncü husus; bir hoca olarak bilmeniz gerekir;
|
27 Mayıs subay darbesinin elebaşlarından bir subay mahdûmundan başka ne beklenebilirdi ki?
“Tamamlayıcı unsur” ne demek Allah aşkına? Asubayları böyle târif etme hakkını kim verdi bu adama?
“Tamamlayıcı unsur” kavramı, bir insan olarak benim zihnimde “yedek lastik” ya da “kuma” gibi kavramları çağrışdırdı. Ve ben, bu tanımlamayı biz asubayları tahkir ve tezyif eden bir târif olarak kabul ediyorum şahsen. “Tamamlayıcı unsur” olarak nitelediği asubaylar, Ümit ÖZDAĞ’ın subay babasını da sırtında taşıdı. Babası kurmay oldu, önce darbe yapıp darbenin kaymağını yedi. Sonra da milletvekili seçilip bu kez de siyâsetin kaymağını yedi. Fakat bu şahısın, sırtına basıp terfiler ve makâmlar devşirdiği “tamamlayıcı unsurlar” dediği asubaylara ise bakınız ne oldu;
Siz, bu durumdan memnun musunuz? Asubaylar için sizin isdediğiniz bunlar mıdır, Ümit bey?
Bilim adamı olduğunu söyleyen Ümit ÖZDAĞ,
Kendi ağzı ile itirâf etdiği bu “kastlaşmayı”, içine zehirler gizlenmiş tatlı dolmalar olarak bize yutdurmaya çalışmış! Biz de yutduk tabi ki...
Kendisi okumuş, profesör olmuş!.. Ümit bey; asubayların, subayların gıçının yaması olmak isdemediğini, asubayların bütün dünyâ ordularında olduğu gibi, subay olmak isdeyebileceğini aklının ucundan bile geçirmemiş! “Tampon” olsun, “tamamlayıcı unsur” olsun! “Köle” olsun! Ve sonra da yarı maaşla emekli olsun, öyle mi? Her vatandaşın Anayasadan neşet eden “kendini gelişdirme” hakkından haberi yok bu adamın, ellâham... Yazık!..
Bugün asubaylar, subayların yapdığı herşeyi yapıyorlar. Yapmadıkları, yapamadıkları her şeyi de yapıyorlar. Fakat bir şeyi yapamıyorlar; subaylığa terfi edemiyorlar. Ne yazık ki Ümit bey bu makâlesinde kendisi çok doruklu “efendilik orgazmları” yaşamış! Fakat asubayların müebbet köleliğini kutsayıp bizlere de “kölelik fetişizmi” pazarlamaya yeltenmiş.
Subay gardeşlerimiz ne yapsın? Asubayların sırtından terfi alsın, mevki-makâm kapışsın! Canı sıkılınca da darbe yapsın! Subay gardeşlerimiz biz asubayları ömür boyu köle olarak kullansın. Subaylar çalışmasın, yardımcıları asubaylar çalışsın! Subaylar ölmesin, yardımcıları asubaylar ölsün diyorlar. Ve ne büyük aymazlıkdır ki “tampon” olmaya, “tamamlayıcı unsur” olmaya teşne kimi yazar-çizer meslekdaşlarımız da bu efendi-köle fetişizminin gönüllü bendesi oluyorlar. Asubaylara “subay ile er arasında ortada sandık” misâli figüranlık donu biçmek siz asubayların üzerine ne zamân vazife oldu kıymetli arkadaşlar? Subayların ortaya atdığı bu sahte ve ısmarlama “kimlik târifi” tuzağına düşdüğünüzün farkında değil misiniz? Bu vazifeyi size kim sipâriş etdi? Vazgeçin, bırakın sömürgen subay ezberi ile konuşmayı!.. Mâdemaki asubay olarak eliniz kalem tutuyor, yazmasını biliyorsunuz! Evvelâ biraz okumasını, öğrenmesini bilin! Prof.Dr. Ümit ÖZDAĞ’a sorduğum yukarıda gördüğünüz suâlleri kendinize bir sorun hele!..
Prof. Ümit ÖZDAĞ’ın yapdığına benzer sözler ile asubaylık denen gayri meşrû asker sınıfını takdis eden kendi meslekdaşlarımız da var ne yazık ki! Böyle yazıp çizen asubaylarımız, bizleri “tamamlayıcı unsur” görerek aslında hakâret eden ve bu hakâreti, sanki mârifetmiş gibi bize pazarlamaya yetlenen böylesi zevzeklerin sofrasına meze olduklarını anlasınlar gayrı... Bize yakışdırdığınız “tamamlayıcı unsurluğa” ve “tamponluğa” ben itiraz ediyorum, Ümit ÖZDAĞ. Hem de şiddetle... Eşşekliğe teşne olanlara semer vurmak isdeyen mamacılar elbetde olacakdır. Öyleyse bu durumda mamacılara fırsat vermemeliyiz. Asubaylığı savunduğumu zannetmeyiniz! Asubaylık adına benim hiçbir talebim yok! Çünkü ben Şükrü IRBIK, asubaylığı lağvetmek isdiyorum. Fakat asubaylık lağvedilinceye kadar ne olduğumuzu, daha da mühimi ne olmak isdediğimizi böylesi insanların kokuşmuş ağızına bırakmak yerine, kendi kimliğimizi, kendi kelimelerimiz ile kendimiz târif etmesini öğrenmeye mecbûruz.
* * * * *
Ve dahi
1951 senesinden beri dert, acı, öfke ve haksızlık üreten uyduruk Asubaylık sınıfının
Bugünkü hukûk içinde hakkını alabileceğini söyleyenlere inanmak akıllı adam işi olamaz!
66 seneden beri alamadığın haklarını almak için;
Mensûbu olduğumuz Asubaylığın mevcudiyetini bugünkü durumu ile savunan Asubaylarımız,
Aynı anda şu altı şeyi daha yapıyorlar;
1. Anayasamıza ve uluslararası andlaşmalara karşı geliyorlar ve inkâr ediyorlar, 2. Anayasamızı ve dolayısı ile T.C Devletini tanımayanların suçuna ortak oluyorlar, 3. Ordumuzu parça bölük tefrikalara ayıran düşmânların değirmenine su taşıyorlar, 4. Asubayların emeğini sömürüp sırtından rütbe ve makâm devşiren sömürgen subayların ekmeğine yağ sürüyorlar, 5. Hak mücâdelesi vermeye çabalarken ordumuzdaki sınıflaşma çatlağını besleyip büyütüyorlar, 6. En hazini de kendilerini yakan bu cehennem ateşine Asubaylar, kendi elleriyle odun atıyorlar!..
|
* * * * *
Yukarıda gördüğünüz bu yakışdırmaları elin gevuru, gevur için bile söylemez be!.. Yazıklar olsun hepinize...
Bütün bunlar bir yana, asubaylığın bugünkü rezil durumunu kutsayan asubaylarımız da var.
İnsan, kendisini yakıp kavuran ateşe kendi elleriyle odun atar mı, Allah aşkına?
Atatürk, Türk milletine her şeyi öğretdi fakat “uşaklığı” öğretemedi! Ancak ne var ki Atatürk’ün makâmında oturup Atatürk’ün subayı olduğu söyleyen gürûh, Asubay dediği askerlere 1952 senesinden beri “uşaklığı” öğretmeye çalışıyor!
|
* * * * *
Kendinden başka herkesi köle görüp köleliğe mahkûm eden,
Devletin türlü nimetini kendilerine mülk,
Her şeyin en iyisini kendisine hak gören böylesi karanlık suratlı insanların
Bugüne kadar söylediklerini özetler ise şâyet
Ortaya şöyle bir manzara çıkıyor;
Kölem sağolsun!
Ben de bugün şöyle bir manzara görüyorum ortalıkda;
Sömürgen beyaz efendi Robinson KURNAZO
İle
Kendi yurdunda köle olmayı kabul etmiş Kara Köle Cuma KERİZO!