Ve nihâyet
Salladıkca döküldü.
İki bölüm derken üç etdi…
30 seneden beri savsaklanan böyle çetrefil bir konuyu üç bölüme ancak sığdırabildim.
Biraz daha zorlasam peşrevi güreşinden uzun olacakdı.
Siz eğitim sevdâlılarına götürsün diye
Sâdece dökülenleri kâğıda ödünç verdim.
Karşılığında üçüncü bölümü aldım.
İyi bir anlaşma oldu zannımca.
Emekliassubaylar.org müdâvimleri bağışlasın beni.
Bologna Süreci ismiyle maruf işbu makâle tefrikamızı buraya kadar okumaya teveccüh edenleri de kutlarım.
Okuyanların bu tutumlarını, onların eğitime verdiği önemin bir ifâdesi olarak telâkki etmemde bilmem, mahsur var mıdır?
Eğitimden söz açıldığında kimse mangalda kül bırakmıyor.
Fakat eğitim konusunda yazdıklarımız gazeteci Sn. İlker DEMİR’i haklı çıkartacak kadar az rağbet görüyor.
Herkesin sızlandığı eğitim konusunda yazılan makâleler ne yazık ki kuşkonmaz cinsinden uçurulan zam haberinin nısfı kadar okuyucu cezbetmiyor.
Daha iyiyi, daha yükseği, daha çoğu talep etmenin bir tek şartı vardır muhterem meslekdaşlarım;
Bilgi, eğitim!…
Dolu bir cüzdan, isteyenin olsun!
Bana, dolu bir beyin verin!..
Beynim boş, cüzdanım dolu olacağına,
Cüzdanım boş, beynim dolu olsun…
Beynim dolarsa cüzdanım kendiliğinden dolar.
Ben, bunu istiyorum!
Câhil insanı sömürmek kolaydır.
Bilgisiz, eğitimsiz yaşamanın köle olmakdan ne farkı var, söyler misiniz?
Özlük haklarımızı tahakkuk ettirmek için herşeyi göze alıp her türlü faaliyeti yapmalıyız.
Evet, doğru…
Fakat bu hak arayışını bize yakışır bir tavır ve tutum içinde başlatıp azimle devam ettirmek ve istediğimiz neticeyi almanın yolu sâdece eğitimden geçiyor.
Bu sebeple özlük haklarımıza atfetdiğimiz önemden daha fazlasını astsubayların eğitimine vermeliyiz. Çünkü refahdan pay talep etmenin yolu tahsil düzeyimizin yükselmesinden geçer. Çağın icâp ettirdiği bilgiyle donanmış astsubayların hakkını almasını hiçbir kuvvet engelleyemez. Bu hakikatı unutmayalım.
Astsubaylara lisans tahsili verilmesini gerekceleriyle birlikde ortaya koyan meslekdaşlarımızın bugüne kadar irâd etdiği makâle silsilesine Aralık 2013 senesinde bir halka da biz ekliyoruz. Bu makâlenin dosyası, astsubayların lisans eğitimi başladığı güne kadar da açık kalacak.
İmdi gelelim sadede…
Bu iki ihtimâlden birisi yanlış olmak zorunda.
TSK Personel Kanun’unda astsubayı, “… subayın yardımcısı olarak görevlendirilen asker kişidir” diye tanımlıyorsun. “Yardımcı” ne demekdir? Gerekdiğinde, yardım etdiği kişinin yerini alacak kimse!.. Bir başka ifâdeyle, “görevli yerinde yok ise onun yapdığı bütün işi üstüne alıp lâyıkıyla ve kifâyetle yapacak kişi” demek.
Çanakkale Harbi’nde öyle olmadı mı? 26 ncı Piyâde Alayı, 3 üncü Tabur, 10 uncu Bölük, 1 inci Takım Komutanı astsubay çavuş Yahya’yı kahramanlaşdıran ve harbin neticesini Türk’ün lehine çeviren ölümüne vuruşmanın arkasında yatan hakikât ne idi? (bknz.)
Hekim, hekimdir; hemşire de hemşire… Hemşire, hekimin görevini yapamaz. Hekim de hemşirenin… Kâlp ameliyatının tam ortasında hekim “al bıçağı, ameliyata sen devam et!” diyorsa hemşireye, burada durup düşünmek lâzımdır.
İşde astsubayın subaya yardım etmesi konusu tam da böyledir. Bu örnekdeki gibi sınırları çizilmemiş bir içiçe girmişlik vardır. Astsubay dediğimiz asker kişi, hem kendi görevini yapıyor hem de subayın görevini yapmasını isteniyor.
Yapıyor da…
Peki subay, astsubayın yapdığını bilir mi? Yapar mı? Yapmak için Kanun çıkartılır mı?..
Hekim-hemşire arasındaki görev münâsebetinde vatandaşın canı söz konusudur.
Fakat subay-astsubay arasındaki görevlendirmede vatanın bekâsı, milletin namusu, hürriyeti ve istikbâli mevzu bahisdir.
Mevzu bahis olan vatan ise şâyet gerisi nedir, sayın subaylar?..
Genelkurmay Başkanlığı bugün itibariyle, 2 sene tahsil ile mezun etdiği astsubaydan 4 veya 8 sene tahsille mezun etdiği subayın yapdığının aynısını yapmasını beklemektedir.
Hem de yarı ücrete…
2 senelik eğitim verdiğin astsubay şâyet subayın yardımcısı olabiliyorsa;
Bu iki ihtimâlden sâdece birisi doğrudur. Bu suâle kim, ne cevap verebilir acap?
Bütün bu suallere ilâve olarak bir de astsubaylara hâlâ yapılan şu haksızlıklara bakalım;
Görevdeki haksızlıklar bir yana, yarım yüzyıldan beridir astsubaylar, bu çağdışı kast baskısı altında vatana hizmet ediyorlar. Astsubayın eğitim seviyesini yükseltmek istemeyenler, astsubaylardan daha çok bu memlekete kötülük ediyorlar. Astsubaya yapılan her kötülük, her haksızlığa en çok sevinenlerin düşmanlarımız olduğunu biz biliyoruz. Bu tavırlarıyla düşmanın safında yer tutan subaylar, bu sözümü kulaklarına küpe yapsınlar.
Yukarıda gördüğünüz her konu, başlı başına bir meslekdir. Her biri, birer ön lisans eğitimi gerekdirir.
Bir Sahil Güvenlik Astsubayı, herşeyden önce bir askerdir; saç, sakal traşı, elbise ütüsü, ayakkabı boyası. Ast-üst münâsebeti. TSK Personel Kanun’u, TSK İçhizmetleri Kanun’u, Askeri Cezâ Kanun’u ve yüzlerce askerî tâlimat, yönetmelik…
Sonra denizci; denizin kahrını çekmek, onunla baş etmek zâten başlı başına ayrı meslekdir.
Bu şartlar altında kendi mesleğini yapar. Askerî muhaberenin bütün inceliklerini en iyi şekilde bilip yapmakla mükellefdir. Ben muhabereciydim. İşde ben, tam 30 sene bunların hepsini birarada yapdım.
Bu üçüne ilâve olarak, dördüncü vazife olarak âsâyiş hizmetini icrâ eder. Denizde vuku bulan en basit bir kaçakcılık vak’asında bile 7-8 Bakanlığın görev alanına giren Kanun’larla uğraşır. Anayasa’dan tutun da bu ne kadar Kanun, Yönetmelik, Genelge var, hepsini bilmek ve doğru tatbik etmek zorundadır. Görevinin sadece bu kısmı bile mevzuata bir avukat kadar hâkim olmayı icab ettirir.
Astsubaydan başka görev tanımı bu kadar geniş ve karmaşık olan başka bir devlet memuru da bu memleketde yokdur.
Emir verip elleri gıçında âvâre âvâre dolanmaz. Binbir emek harcayıp hem evrakları, raporları hazırlar hem de yerine göre imzâlayıp işleme koyar. Bütün bu görevlerin bizzat icrâcısıdır. Sorumlu olduğu bölgesindeki muhtardan, kaymakama; polisden, savcısına kadar hepsiyle teşrik-i mesai yapar. Bunları yaparken, denizin ortasında tek başına, yapayalnızdır. Yardım alıp fikir danışacağı, yaz evlâdım, getir-götür evlâdım diye emirler üfüreceği hiç kimse yokdur. Bu dört mesleğe dair her şeyi kendisi bilmek ve Kanun’u en iyi şekilde tatbik etmek zorundadır. Bu durum, jandarma astsubayı meslekdaşlarımız için de aynen geçerlidir.
Bu sebeplerden dolayı bir Sahil Güvenlik Astsubayı, daha gemisine gitmeden, okuldan mezun olduğunun ertesi günü eğitim birliğine gönderilir. Eğitim birliğinde verilen eğitim, okulda aldığı eğitimden az değildir. Ve okulda bir kelime dahi bahsedilmeyen, öğretilmeyen konuları öğrenmek üzere tekâmül eğitimlerine başlar. İnsanın gücüne giden en kötüsü şey de emek harcayıp eğitim birliğinde aldığı bütün bu eğitimler tâbiri maruz görünüz, sağdıç emeği mesâbesindedir. Hiçbir akademik kıymeti yokdur.
Bunların hepsinden önemlisi, bakınız Atatürk ne dedi taa 1937 senesinde?
Kumandanlar, madunlarından daha âlim olmalıdır!
Yanlış mı?
Subay komutanlarımız,
Atatürk’ün bu vecizini unutdunuz mu yoksa?
Daha sayalım mı?..
T.C. Ordusu’nun astsubayının tahsil meselesine bugünün devlet adamları da Atatürk’ün gözüyle bakmaya mecburdur. Bugün verilecek karar, astsubayları ve Türk Ordu’sunun görev etkinliğini önümüzdeki 50 sene, belki de 100 sene boyunca derinden etkileyecek bir karardır.
Lise sonrası 1 senelik eğitimden 2 senelik ön lisans seviyesine yükseltimesi için astsubaylar tam çeyrek asır avutuldu. Ön lisansdan lisans düzeyine yükseltilmesi için bir 25 senesinin daha heder edilmesine astsubayların tahammülü yokdur. Bu hakikâtı herkes duysun!
Eğitim meselesi yap-boz tahtası değildir. Astsubayların tahsilinin lisans seviyesine yükseltilmesi için Türkiye’nin de imzâ atdığı Bologna Beyannâmesi’ni bu açıdan ele almaya ve iyi değerlendirmeye mecburuz. Bugün vereceğimiz karar önümüzdeki 50, hattâ 100 sene süresince astsubayların haketdiği eğitim ihtiyacını karşılabilmelidir. Çarenin adı da astsubaya mutlaka lisans düzeyinde eğitim vermekdir.
Jandarma Genel Komutanımız, kendince bir proje başlatmış. Demiş ki Bologna Süreci’ne girelim ve jandarma astsubaylarımızın eğitim seviyesini yükseltelim. Ve âmiri olan İçişleri Bakanını da bu sürece ikna etmiş.
Bel bağlayıp gündem etdiğin Bologna Süreci’nin özüne ve hedefine uygun davranıp astsubayların eğitim seviyesini lisans düzeyine çıkartman gerekiyor. Fakat sen bu gerçekleri göz ardı ediyorsun. Ön lisans eğitimi verip astsubaylara gene avara kasnak yapdırıyorsun.
Acı gerçek şu ki Bologna Süreci, Avrupa ülkelerinde lisans ve yüksek lisans düzeyinde eğitimi temel alan ve teşvik eden bir çalışmadır. Gâvur dediğimiz adamlar, kendi insanlarını en az lisans düzeyinde eğitmek için yırtınıyor. Elin gâvurunun ağzına bakıp ondan medet umuyorsun. Kapısına yüz sürüyorsun. Çâre dileniyorsun! Sürecini aldım, kabul etdim diyorsun. Fakat onların şart koşduğu lisans eğitimini inkâr ediyorsun.
Sen, senin yardımcın olan astsubayını gene ön lisans cenderesine hapsediyorsun!
Bunca cilâlı laflar, bunca tumturaklı, böylesi işgilli, bu kadar fırfırlı ve nâfile işgüzârlık niye?
Devletin bunca mesai, zamân ve parasını harcayıp da elde etdiğiniz ne var?
Ben söyleyeyim; kocaman bir hiç!
Bologna Beyannâme’sini imzâladın ve süreci JAMYO’da tatbik etdin, güzel!
Gıçını yırtıp dağdan odun getirdin,
Donunu gurutdu mu?..
Hayır!..
Devletin mesaisini harcadın,
Zamânını heder etdin,
İş yapdım deyip maaşını aldın,
İçini boşaltdığın Bologna Süreci’ni allayıp pulladın!
Bizi inandırabildin mi?
Hayır, inandıramadın…
Elde ne var?
Sıfır.
Başladığın yere geri döndün!..
Avrupa yapdı Bologna,
Bizim Jandarma yapdı kolonya…
Biz astsubaylara yapılan bu ahlâksız ayak oyunlarını görünce aklıma bir şiirinin sözleri takılıyor Kayahan’ın;
Biraz da deli dolu,
Kızdı mı dünyaya yakarca bakan,
Sevdi mi içinde ormanlar yanan,
Tek tabanca, yalansız çıkmış yıllardan,
Yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar,
Benim bu âleme aklım ermiyor.
……….
Ben, Anadolu çocuğuyum,
Yolum sevgiden geçer,
Kimsenin hakkını yemedim ki ben…
Anam der ki; “Oğul, elden gelen aş olmaz! O da vakdında gelmez!”
Ordu denen teşkilât, anamın dediği gibi; çayından çorbasına, iğnesinden ipliğine, nalından mıhına kadar her ihtiyacını kendisi tedârik etmek mecburiyetindedir. Öyle bir gün gelir ki muhtac olduğun bir mıhı, bir mermiyi, bir cıvatayı bulamazsan orduyu yürütemezsin. Dünyanın parasını ortaya dökersin de bir tek mıh, bir tek mermi bulamazsın. Bu acı tecrübeyi Türkiye’den daha fazla yaşayan başka devlet var mı dünyada? Hiç mi düşünmezsiniz?
Bu cümleden olmak üzere ordu denen teşkilâtın içinde, üniversitenin her bölümünden mezun olan kişilere ihtiyaç vardır.
Silah ve cebe hâne için durum böyle ise o silahı ve cebe hâneyi kullanacak ehil ve mahir askerlere olan ihtiyacı ne durumdadır?
Tek kelime ile çok daha mühim, çok daha yakıcıdır. Asker olmazsa silahı kim kullanacak?..
Devlet memuru olan başkanımız mı?..
Astsubayların meslekî hoşnutsuzluğunun başında gelen tahsil meselesi, çok kıymetli meslekdaşlarımızın en verimli çağlarında ordudan ayrılmalarının temel sebeplerinden birisidir.
Türkiye Cumhuriyeti Ordusuna daha faydalı olmak için kendi parasıyla okuduğu hâlde üniversitede aldığı tahsile uygun olarak ordu içinde görev bulamadığı için istifa eden subay ve astsubayın sayısını kim biliyor?
Kendi parasıyla okuyup diplomasını almış bir astsubaya, bir subaya aldığı tahsile uygun olarak askeriyede bir iş veremiyorsan yazıklar olsun sana? Ve derhâl boşalt oturduğun o koltuğu! Bunu yapacaklar elbet var bu memleketde.
Meslekdaşlarımızı son günlerde peşpeşe intihara sürükleyen amillerden birisi gene yetersiz tahsil meselesidir. Emir verdiği eratın tahsilinin kendisinden yüksek olduğunu gören bir astsubayın kendini bu mânevi buhrândan kurtarması kolay değildir.
Bütün bunlara bir de 30 senelik astsubaya teğmen maaşı revâ görülmesi bu kaçınılmaz intiharlara yol açmaktadır.
Rütbesi ne olursa olsun, senelerin emeğini ve devletin parasını harcayıp eğitdiğimiz bir askerin, millete en faydalı olacağı dönemde orduyu terketmesi en çok düşmanlarımızın işine yaramaktadır. Bunu artık görmeliyiz. Bu neticeye sebep olan salon şıkırdımları siyasetci ve subay tayfasını da düşmanlarımız ile aynı safda görüyoruz.
Kendi banka hesabının şifresini varana kadar her türlü mahrem bilgisini emânet etmekle iftihar etdiği kendi emir astsubayını, çaycısı ile kıyaslamak vefâsızlığını, çapsızlığını ve âcizliğini gösderen devlet memuru İkinci Başkan Yaşar beyin de bizden bir hecviyye alacağı var, haberi olsun!..
Genelkurmay Başkanlığı, binbir emek ve zahmet verip eğitdiği mensuplarına hak etdikleri kıymeti vermelidir. Maddî mânevî ne gerekiyorsa yapmalıdır.
Devletin makâmı, şikâyet etme yeri değildir. Bilâkis şikâyete çâre bulma yeridir.
Ülkeyi bugün idare edenlerin, paramız, yok! Vereceğimiz bu kadar demeye hakları yokdur.
Askere hak etdiğini veremeyenlerin bu develete yapacağı tek iyilik vardır; şerefiyle derhâl istifa etmek!
Paranız yok ise darphaneyi bu akşam bir saat çalışdırırsınız. Ve ertesi sabah istediğiniz kadar paraya sahip olursunuz. Tomar tomar parayı basdırıp dünyanın en iyi silahlarını satın alabilirsiniz.
Tekâlif-i Milliye’yi bir kez daha tetkik ediniz. Üzerinden daha 100 bile sene geçmedi. İstiklâl Harbi’nin dönüm safhalarından olan Sakarya Meydan Muharebesi öncesi ordunun ihtiyacını karşılamak için 7-8 Ağustos 1921’de yayınlandı. Başkomutan Mustafa Kemal’in Başkomutanlık Kanunu ile kendisine verilen yetkisini kullanarak yayınladığı “Millî Yükümlülük Emirler silsilesidir.”
Müstâkil 10 emirden mürekkep söz konusu Bakanlar Kurulu kararı ile ordu, sonradan ödenmek koşuluyla milletin elinde ne var ne yoksa nısfına cebren el koydu. 6 ıncı emrin 4 üncü maddesiyle de emre karşı gelenlerin Hıyânet-i Vataniyye Kanun’una muhalefetden yargılanması hükme bağlandı.
Böylece sâdece 2 ay gibi kısacık bir zamân zarfında istediği her şeyi tedârik etdi.
Fakat bir tek şeye el koyamamışdır. İnsana. Cephede düşman ile cenk edecek askeriniz yok ise dünyanın erzağı, cebe hânesi, topuna, tüfeğine sahip olsanız bile hiçbir ehemmiyeti, kıymeti yokdur.
Mustafa Kemal, bu karara istinâden milletin elinden çorap, don, göynek, çarık, nal, mıh, at, eşşek, tahıl, kazma, balta, çapa, tüfek vb. aldı…
Karşılık olarak da millete, Türk Milletini ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini verdi.
Bugün başlasanız bile bir astsubayı, bir subayı eğitmek için en az 10-15 sene beklemeniz gerekir.
Merkez Bankasındaki bütün parayı ortaya koysanız tecrübeli bir tek subay, bir tek astsubay satın alamazsınız.
Çünkü subayın, astsubayın çarşısı, pazarı, piyasası yokdur!
Tarihden ders almak basiretli, akıllı, çaplı, cesur ve hamiyetperver insanların işidir muhterem yiğitlerim!..
Dürüst ve namuslu, cesur idarecilere bugün, her zamânkinden daha fazla muhtacız muhterem meslekdaşlarım. Haksız yere kesilen bir tek ağaç için hüngür hüngür ağlayan Atatürk gibi diğerkâm devlet adamlara bugün her zamândan daha fazla ihtiyacımız vardır. Bir yol yapımında bile Atatürk gibi 100 sene ilerisini dikkate alacak kadar basiretli düşünüp doğru karar verebilen idarecilere muhtacız.
Bu konuda söyleyecek sözleri varsa iletsinler. Biz de makâlemize ekleyelim.
Türkiye, Bologna Beyannâmesi’ni imzâladı. Ve şartlarını yerine getirmeyi taahhüt etdi.
Devletlerarası hukukta imzâ; devletin irâde, şeref ve nâmusudur.
Türkiye Cumhuriyeti adına Bologna Süreci’ne imzâ atan devlet memurları;
Süreci imzâlamakla irâdesini ortaya koydular.
Şimdi sıra icrââtda!
Süreci imzâlayan bu devlet adamları
Şâyet şerefli ve nâmuslu ise
Sözlerini tutmalıdır.
Astsubayların tahsilinin lisans düzeyine yüksetilmesi için Bologna Beyannâmesi;
Çok önemli bir belgedir,
Çok kıymetli bir fırsatdır.
Ortada böylesi kuvvetli deliller ve gerekceler var iken T.C. devletini bugün temsil edenler, Bologna Beyannâmesi aslına uygun olarak tatbik etmek zorundadır.
Eski Tüfek diyor ki;
Astsubaylar, gökde aradığını
Maalesef Bologna’da buldu…
Genelkurmay Başkanımızın biz astsubaylardan esirgediğini
Elin gâvuru gökden zilli zembille indirdi!
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Astsb. III Kad.Kd.Bçvş.
Onlar şimdi algı operasyonları ile aymazlıkları eleştirenlere nasıl hakaret ederiz, nasıl çalışmalarını sekteye uğratırız konusuna yoğunlaşmışlardır. Sınıfını ilgilendiren dava açan assubayın arkasında olmayan, yardıma muhtaç olanın yanında bulunmayan bir yönetim yalakalara göre tarihinin en iyi yönetimi, evet çok iyi yönetiyorlar!.. Neyi mi? Emekleri olmayan başarıyı sahiplenme algısını….Yazıklar olsun.