Bu gidişle, yakında, “Mondros, Sevr ve İşgal, Resmi Tarihin Uydurmasıdır” derlerse şaşmayalım.
Bu Atatürk düşmanları, Atatürk’e sosyal medyada öyle acımasızca ve de cahilce saldırıyorlar ki, insanı hayretler içinde bırakıyorlar.
Neymiş, Atatürk olmasaymış, Osmanlı İmparatorluğu sınırları Rusya dâhil, Orta Doğu ve Afrika’yı da içine alacakmış.
Bunu yayanlar elbette yaydıklarına kendileri de inanmıyor. Ama gelin görün ki, maksatlı yaymaca inanıp da paylaşan, onların peşine takılan, zaman içinde inandırılmış insanlar da az değil.
Bir ülke üzerinde ancak bu denli oyunlar oynanır, gerçekler karartılabilir.
Bunlar bu gidişle, yakın zamanda tıpkı, Haçlı Seferlerinin, İslam inancına sahip insanların çoğunlukta olduğu coğrafyaya “kültür yaydığını” iddia ettiklerine benzer şekilde; “Mondros yoktu, Sevr yaşanmadı, işgal olmadı, hepsi resmi tarihin uydurmasıdır“, derlerse hiç şaşmayalım.
Türkiye’de hiçbir şey anlamlı, yapıcı, doğru şekilde sunulmuyor kamuoyuna, onu ele geçirenlerce.
Türk, uçak yapar, ihraç bile eder ama biri düşmeye görsün. Basında, karalama kampanyaları başlar, üretimi kestirirler.
Türk, otomobil yapsın, benzini bittiği için yolda kalsın Devrim gibi, yine karalama kampanyaları başlar, seri üretime geçirtmezler.
Türk, dünya ülkelerine örnek ilan edilecek düzeyde bir eğitim kurumu meydana getirsin, Köy Enstitüsü gibi; hemen, birileri çıkar oradan yetişecek öğrencileri kastederek “Bunlar yetiştiklerinde bizim kafamızı keserler” şeklinde söylemler ortaya atar, okuldan rahatsız olan şeyh, yabancı yandaşı, ağanın her biri bir olumsuz şey ekler söylenenin üstüne ve iktidarca okullar kapatırlar.
Dersim’de feodalite, şeyhler egemenliğini kaptırmamak için başkaldırır, birey özgürlüğünden yana olan devlete. Karakolu basar, keser askerleri, savaş açar devlete, devlet tedbir alınca, olur devlet suçlu. Nedense isyanın altındaki, toprakları vatandaşa gidecek ağalıktan, birey üzerindeki etkisi zayıflayacak şeyh baskısından, birey özgürlüğünden hiç dem vurulmaz.
Ve her ne hikmetse, söyleyenler başarılı da olurlar, söylemlerinde.
Tekrar tekrar seçilip meclislerden ülke yönetirler, bürokrat atarlar, seçenler sayesinde.
Milletin gaye birliği darmadağın edilmiş, sorgulayanların gücü yetersiz kılınmış, yabancılarla paralel hareket edenler ezelden köşeleri tutmuş, eğitimde, sanayide, çağdaşlaşmada ulusal hedefler rayından çıkarılmış, halde.
On yılı aşan iktidarı süresince bir yerli otomobili dahi hayata geçiremeyen, iş kazalarıyla, gelir adaletsizliğiyle, işsizleriyle dünya gündeminde olan iktidar, bir de, bölgesinde lider ülke olmaktan bahsetmez mi?
Kim istemez ülkesinin teknolojide, bilimde, sanatta, ihracatta bölgesinde lider olmasını. Ama burada durum farklı.
Bir iktidarın milliliği, ülke menfaatlerine yönelik olarak diğer ülkelerden bağımsız, devlete muktedirliği; kamuoyunda yayılan yalan yaymaçları önleyici çabalarıyla, gelir adaletini sağlamasıyla, insan haklarında dünya ülkelerine örnek oluşuyla, yüzde yüz yerli üretebildiğiyle, refah artışını vatandaşının hissetmesiyle doğru orantılı.
Dışa bağımlı ürünlerin her kurumda bolca kullanıldığı bir ülkenin diğer ülkeler nazarındaki liderliği, bağımlı olduğu ülkelerin istedikleri kadar değil de nedir?
Köy Enstitülerinden yetişmiş insan sayımız çok olsaydı, bugün olanlar olur muydu?