Saygıdeğer meslektaşlarım, dostlarım;
Bayram günlerinin çocuksu şenliği yok artık yüreğimde. Yeni yıl ve bayram yaklaşırken heyecanla atmıyor yaşlı kalbim. Dün bir mektup aldım, babacığı Güneydoğu’ da görevli beni Milliyet Blog taki yazılarımdan tanıdığını bildiren başçavuş meslekdaşımın küçük kızı sevgili Nehir’ den. Mektubu fırtınalar kopardı yüreğimde. Evlatlarımdan, eşimden ayrı olduğum günleri yaşadım tekrar. Mektubunda özetle;
“Sevgili Ersen amcacığım,
Ben bu bayram ve yılbaşında sevinemiyorum. Babamla birlikte olamıyacağız. Ah keşke babam bizimle olabilseydi! O çok sevdiğim lila renkli kazağı bana alabilmesi için öpseydim onlarca kez o tombiş yanaklarından. Beni üzmek için değil de tekrar öpmem için “bütçemiz müsait değil” demesine rağmen bayram günü kazağı arkasına saklayıp “sürpriz” deseydi. Boğarcasına sarılsaydım boynuna öpücük yağmuruna tutsaydım onu. Babam süprizleri çok severdi. Yine sürpriz yaptı, hem de acı bir sürpriz! Bayramda yok! Bizi boynu bükük bıraktı.
Ersen amcacığım, ağaçlar da neden çiçek yok? Güller neden açmadı? Sakalar neden gelmedi çınar ağacına? Annem “kızım bayramlar hep ayni mevsimde gelmezler. Onun için çiçek açmıyor, bülbüller ötmüyor” dese de Babam yok diye bütün bunlar. Hasretine dayanamıyor minik yüreğim! Ansızın gelse onu gören bülbüllerde gelecek çınar ağacına biliyorum……ellerinden öpüyorum.”
Minik Nehir aldı sularına, götürdü beni farklı duyguların diyarına!
Bayramda, kaybettiklerinin yüreklerindeki ateşini mezar taşlarında söndürmeye çalışan şehit aileleri geldi aklıma. Bosna’ya, Afganistan’a, Lübnan’a, Irak’a, Kıbrıs’a, Güneydoğu’ya ve yurdumun tüm kışlalarına gittim, o cefakar ve fedakar meslektaşlarımızı, askerlerimizi alınlarından öpmek için.
Sevgili Nehir, aç küçücük ellerini gökyüzüne dua et. Güneş ısıtmasa da duaların ısıtsın babacığının yüreğini. Bakarsın, gökte uçan bir kırlangıç alır götürür selamını.
Sağlıkla, mutlulukla kutluyalım bayramın çoşkusunu ama Nehir’leri, saçının okşanmasını bekleyen yetimleri, öksüzleri, huzurevindeki yaşlılarımızı, bir bayram şekeri bile alamayanları getirelim aklımıza. Ziyaret edemesek bile, bir suçlu, bir ezik gönülden bir selam gönderelim, hatırlıyalım onları. Bayramınızı en içten dileklerimle kutlar, sosyal adaletin, eşitliğin gerçekleşeceği nice sağlıklı mutlu bayramlar dilerim.
Yukarıda ki yazımı ikinci kez yazıyorum ve değişen bir şeyin olduğunu sanmıyorum. Güzeller güzeli şehidimin kızı Nehir şimdi ne yapıyor? Babacığını unutması mümkün değil de, acısı biraz olsun hafiflemiş midir?
O unutmadı ama bizler unuttuk! Cenaze töreninde O’nun bahar yeşili gözlerine bakmadan lepiska saçlarını okşayanlar da onları unuttular! Kendisine ulaşamadım. Belki de aldıkları üç kuruş şehit maaşı ile geçinemeyince büyükbabalarının yanına sığınma ihtiyacı hissetmişlerdir.
Kahrolası bilgisayarım çökünce adreslerde gitti. Kendilerine ulaşamıyorum. Adreslerine ulaşabilseydim İzmir’e davet edecek ya da eşimle bayramda ziyaretlerine gidecektik. Bizler ailelerimizle bayramı kutlamaya hazırlandığımız şu günlerde yüreklerinde hüzün olan nice Nehir’lerin olduğunu biliyoruz. Onları unutmadığımızı, minnettarlığımızı ve sevgimizi sunabilmek için bayramda bir fırsatımız var.
Hep birlikte acıları ve sevinçleri paylaşmak üzere; SAĞLIKLI-MUTLU VE HUZURLU NİCE BAYRAMLAR DİLİYORUM. BAYRAMINIZ KUTLU, HER ŞEY GÖNLÜNÜZCE OLSUN…
Şayet art niyetli değil,siyasi bir intikam alma peşinde değilseniz bırakınız şu çocukça, cahilce aşağılık duygularınızı taymin etmek oyunlarını.
Adamın bir zamanlar bir süre assubaylık yapmış olmaktan başka camiamızla hiç bir yakınlığı yok. Bir süre Başbakanlığın en yüksek bürokrat ekibinin içinde bulunmuş, sorunlarımızla ilgili hiç bir katkısı olmamış. Ortada kendisini assubay olarak hissettiği bir hareketinin örneği emaresi yok.
Eğer var ise de, ben bilmiyorsam işte meydan.
Şimdiki konumu ise belli.
Katilbaşına en yakın bürokrat.
Ben söylemiyorum, Katilbaşının itiraflarında, tutanaklarda var. Katilbaşının sevdiği kolladığı, korumaya aldığı Türkiye’deki birinci adam. Devletin Katilbaşının önünde diz çöktürülmesi operasyonunda birinci pazarlıkçı, baş postacı, en başta gelen maşa.
Yeri gelip, sırf bir zamanlar bir süre yaptığı meslek olan “assubaylık” kelimesi bu adamın ismi ile beraber anıldığında, iki yüzlü bazı tipler, kasıtlı olarak, toplumu yönlendirmek için bu adama sahip çıkmaya kalkıyorlar.
Bu iki yüzlülüğün daniskasıdır.
Daniskasıdır çünkü, gazeteler günlerce yazı.
Hepimiz çocuk babası olduk, torunlarımız var.
Sırf babasının mesleği ve rütbesi nedeniyle.
14 yaşında bir kız çocuğunun yatak odasına gizli kamera kurup kayıt yapıp bunu, kirli amaçları için şantaj malzemesi yapmak hangi vicdana sığar?
Türkiye’de böyle bir olayın olduğunu gazeteler yazdı.
Bu küçük çocuğun odasına gizli kamerayı kuran için kimin adı mesleği için ne yazılıyordu biliyor musunuz; “Bilmem kim assubay.”
Bu ikide bir kedi şeyini beller gibi devleti Katilbaşının önünde diz çöktüren maşalara sahip çıkanlardan hiç kimsenin bu konuda, şantajcı assubay hakkında tek kelime ettiğini, sahip çıktığını duymadım.
İşte bu iki yüzlülüktür.
Biliyorum yine bu konuda suçlanacağım.
Ben doğru bildiklerimi savunmaya devam edeceğim.
Hakkaniyet, hukuk ona gelince böyle uygulanır buna gelince sus pus olunur, üzerine bir bardak soğuk su içilir şeklinde davrananlara iki çift sözüm var.
Siz sığ, olaylara tarihsel perspektiften bakamayan, postal ile miğfer arasına sıkışmış, 60 yıl önce söylendiği üzere,”gediklinin eline bir tayın ekmek, bir de Köroğlu Gazetesi verin gerisine karışmayın” imajı çizen tipler olmaya devam edin…
Amerika neden dünyanın bir numarası,fazla değil 50 yıl öncesinin köleleri şimdi başkan olabildiği için.Biz ise bu kafa ile ilelebet böyle kalmaya devam edeceğiz,ta ki mevcut zihniyeti savunanların kafa yapılarını ve algılarını değiştirene kadar.Bu ahtapotlar gelişerek değişmek zorundalar,değişime direnenlerin galip geldiği henüz görülmemiştir.
Meslektaşımız olduğundan assubaylığı temel alınarak yapılan eleştirilere hissi davranıyoruz bunu anlayabilirim. Bu kişi assubay kaynaklı olmasaydı bazıları haksız eleştiride bulunur muydu ayrı bir konu, terörle pazarlık konusunda verilen görevi yapan direkt insiyatif almayan biri bunun için tasvip etmesem de suçlayamıyorum ama bizim sorunlarımızla ilgili ne yapmış bize vefasını nasıl göstermiş? Bildiğimiz duyduğumuz kadarı ile HİÇ,o halde beni enterese etmediğini söyleyebilirim.
Bana göre Assubaylara bir gram faydası olmayan bir kişi.Bizim özlük haklarımız kaç aydır Başbakanının önünde bekliyor, eğer bir subay bu görevde olsaydı ve subayların bir sorunu olsaydı Başbakana bu kadar yakın olan gözbebeği bir kişi çoktan halletmişti.Bu beyefendiyi fazla kendi saflarınızda görüp kahraman gibi göstermeyin. Bizim meslektaşımız olsa o bebek katili ile görüşmeyi bırak o görevi o gün bırakırdı. Bu makamlar gelip geçici yerlerdir.Bu kişiyi şu anda çok güzel kullanıyorlar yarın rüzgar tersine eserse arkasında hiç kimseyi bulamayacak o bunun farkında, ama menfaatler çarpışıyor.O yüzden fazla da makam koltuk sevdalısı da olmayıp biz kendimize bakalım, emekliler ve gelecek kuşaklar için mücadelemize devam edelim. Emeklimiz ve Muvazzafımız ile BİZ BİR BÜTÜNÜZ.
Sayın MİT Müsteşarı üzerinden hiç olmazsa biz tartışma başlatmayalım derim. Kendisinin bulunduğu makamdan dolayı assubaylara fayda beklemek sanırım fazla iyimserlik olur. Sayın Müsteşar hiç bir zaman ben assubay değildim dememiş, hiç bir zaman geçmişini gizleme gereği duymadığı gibi övünmüş bir kişidir. Bulunduğu makam bıçak sırtında bir makamdır. Kendisinin fayda veya zararlarını tarih gösterecektir.
Bizler yeri geldiğinde MİT Müsteşarının da bir assubay olduğunu övünerek anlatıyoruz. Bu konuyu camiamızın yetiştirdiği önemli kişiler sayfasına yazdık. Şimdilik bizlere düşen görev basındaki tartışmaların dışında kalmaktır. Eğer siyasi görüşümüz icabı eleştirsek bile emekli assubay kişiliğinden bir tek kelime bile etmemektir. Ayrıca eleştirirken emekli assubaylar sitesini kullanmamaktır. Eminim ki kendisi de zaman zaman bu siteyi okuyordur. Meslektaşımızın önünü açalım. Bize düşen budur. Bir çok ünlü emekli assubay oldu. Kimi milletvekili, kimi rekortmen… Onlar “Assubay” kelimesini kalın harflerle yazdırdılar. Saygılarımla…
Sn.Erdal Günşer emekli assubaylar sitesine yaptığımız yorumlarımız yanılmıyorsam site yöneticisinin denetiminden geçtikten sonra yayımlanıyor ,eğer uygun değilse yayımlanmaz kanaatindeyim.Tenkit edilmeden her şey süt liman gösterilip herkesi kahraman göstereceksek o zaman yorumun anlamı kalmaz. Sizler, bizim büyüğümüzsünüz özlük hakları mücadelesinde daha önceden varsınız.Bütün emeklilerin intibakları onaylandı bizim ağabeylerimiz hala beklemede, burada hükümeti de tenkit ediyoruz, o zaman siyasi görüşümüz karşıt mı oluyor bu yanlış bir düşünce bana göre. Biz, Assubaylık mesleğimizle hiçbir zaman gocunmadık, meslektaşlarımızdan alkışlanacak kişi olduğunda siyasi görüşü ne olursa olsun ayakta alkışlarız. Emeklimiz ve Muvazzafımız ile BİZ BİR BÜTÜNÜZ. Saygılarımı sunarım.
Sayın Dereli benim yorumum site yönetimine değil bizat yorum yapan arkadaşlara yöneliktir. Site böyle şeyleri yayınlamasın demedim. Ben sadece yorumculara seslendim. Bir emekli assubay olan MİT müsteşarının bu sitede açık olarak eleştirilmemesini (haklı bile olsalar) diledim. Bu sadece bir dilektir. Kendini yorumumun muhatabı olarak görenler ister katılır ister katılmazlar.
Karşıt görüşlülük konusunda söylemek istediğim şey şudur. Biliyoruz ki MİT müsteşarı Başbakanın oraya atadığı bir bürokrattır. Dolayısıyla MİT müsteşarını eleştirmek aynı zamanda hükümete sempati ile bakmak için insanın vijdanının sesini duymaması gerekir. Büyük bir değerleme hatası içinde olması gerekir. Yada bazılarının yaptığı gibi “vurun abalıya!”…
Yorumumun başka bir tarafa çekilmemesini yazdıklarımın yazdıklarım kadar anlaşılmasını önemle rica ederim. Saygılarımla…
HER BİRİ GÖRÜLDÜ
• Öyle meslektaş vardı ki; kendini subay gibi gören.
• Öyle meslektaş vardı ki; subay yaptılar, meslektaşına düşman oldu.
• Öyle emekli meslektaş var ki; albay gibi anılan.
• Öyle meslektaş vardı ki; subay olamadı, acayip oldu.
• Öyle emekli meslektaş var ki; subay lojmanı adresini veren.
• Öyle meslektaş gördük ki; “kraldan çok, kralcı.”
KENDİSİNE ÖZEL YAZILDI YAYINLANMIYACAK
Bu konuda iki çift laf da ben etmek istiyorum.Özellikle sayın Dalkılıç beyefendiye, terör eger bu boyuta geldiyse 30 yıldan beri önlenemediyse ilk başladıklarında toplam terörist mevcudu 150 kişi iken bu gün 10 binlerle ifade ediliyorsa bu işin acaba baş sorumluları kimdir? Nüfus memurluğu mu yoksa defterdarlık mı? Madem ki katilbaşının önünde devleti diz çöktürdüler diyorsun neden aktif görevdeyken bu katilbaşının başını ezmedin bu 30 yılda 45 bin kişi ölmüşse bırakalım da bir 30 yıl daha 45 bin kişi ölsün diyorsanız sözüm yok şehit evlerinden yükselen durdurun artık bu kanı sözleri bir şey ifade etmiyorsa size katılıyorum.Siz gazetelerin yazdığı her şeye de inanmayın, o postal ile migfer arasına sıkışılmış tiplemeler sizin zamanınızdaydı bazı fikirleri körükörüne degil de biraz objektif olarak irdeleyin.