Her dönemde hangi iktidara kimler yalaka yağcı oldu ise, eğitimsiz, çabasız bir şekilde sınıf atladılar, sözüm ona kendilerince adam, aslında ise hırsız baron oldular, çoluk çocuk itibar gördüler.
Dün mafya idi bu çarkın adı, bu gün ise külliyen dini tarikat.
Adı ne olursa olsun kurulmuş hazır sistemin adı hep aynı.
“ liboş kapitalizmi.”
Oysa kimler bedel ödüyor çanakkaleden beri bu cumhuriyette evladı ile, eşi ile durmadan,
Kimler hiç adam olamıyor, babadan oğula.
Namuslular, onurlular, emek ve alınterini haysiyet ve şeref yapanlar.
Sıvasız kerpiçten evler, sobasız odalar, paltosuz bedenler, işsiz aç yoksul bedenler.
Ya evladı ile ödüyorlar biçilen hayatı, ya da kader diye alınlarına sıvanan düzmece bedel ile.
Birisi zaten ölüm, diğeri ise ölümden öte çalınmış hak ve emekten doğan zulüm.
“Önce Vatan “ diye sizin yandığınız topraklarda “ önce param” diyen haramilerin fabrika bacaları tütüyor.
Her dönemde, her iktidarda, bu sahte sermaye tanrısının biçtiği kader aynen yaşanıyor.
Alın teri ile ekmeğin hırsızlığın mağduriyetini her daim, işçi yaşıyor, zavallı memur yaşıyor, köylü yaşıyor, öğrenci yaşıyor, emekli yaşıyor. En çok ta ayaklarının altına cennet serilen anneler yaşıyor.
Bir aile ve sülale doğumundan ölümüne hep masumun hakkını,rızkını yiyip semiriyor, şişiyor; kulluğa boyun eğmiş bir koca ülkenin halkı susup bekliyor.
Evrende, galaksilerde dönüp duran tüm yıldız gezegenler gibi, insan sömürü sistemi de yusyuvarlak bir çember aslında
Çemberin içi; alın terinin,
Dışındaki sonsuzluk ise “ha babam, ye babam” diyenin yörüngesi.
Assubaysam ben nerdeyim acep diye yerimi bulmaya kalktığımda görüyorum ki;
Biz aslında çemberin en içindeki kısımız .
Hani pergelin tam da iğnesinin battığı sikletteyiz.
Orası kara delik çünkü, etrafını hep yutan, emen, içine çeken.
İçe çekilen de en önce ve hep biziz.
BİLİYORUZ Kİ…….
Hem Ülkenin, hem Cumhuriyetin, hem de TSK. nın merkezinde inanılmaz, vazgeçilmez güçtür Assubay sınıfı oysa.
Onsuz bu ülke asla var olamaz. Kimse sabahına güvenle huzurla çıkamaz.
Ne savaşacak bir ordu olur, ne korunacak sınır.
Ne El-Bab vatan olur Ne rakka., ne kandil, ne de gabar.
Assubayın adımı olmadan ne teker döner, ne filo gider.
Bu kadar Milli bir meseledir Assubaylık.
Cumhuriyetin bekası dahi bize bağlıdır.
Bakınız tarihe,
Albaylar bile darbe yapmıştır bu memlekette.
Bu sınıf hiçbir darbeye, isyana, başkaldırıya bulaşmamıştır. Destek te vermemiştir.
Assubayların ihtilali de, anayasası da bir tek cümlede onlara sembol olmuştur.
EMİR KOMUTAYA CANI İLE LİYAKAT ve BAĞLILIK.
Asla başka hiçbir yola ve yönteme inanmamışlardır.
Muhtarın on katı, İmamın otuz katı, Hakimin yirmi katı ,tüccarın yüz katı önündedir onların hatırı, itibarı, ağırlanması,doyurulması , istikbali,
Her kurumdan, her generalden ve her vali ile müsteşardan daha acildir aslında onların talebi.
ÇÜNKÜ ASSUBAYLIK MEMLEKETİN ACİL BİR MİLLİ MESELESİ dir.
Bu anımsatmayı yıllarca yaptık, uyardık, dikkat, acil dedik.
Assubayın ekmeğini,rızkını,lokmasını çalmayın, çaldığınızla da Generale,Subaya sıvanmayın dedik.
TSK nın % 65 ni yok saymayın dedik.
Bütün kamuya, zevata, hocaya, muhtara, yargıya, subaya, hazinenizi açtınız,
Bir kaç saatte kararname çıkartıp mutlu ettiniz .
Assubaya gelince,….
“ Mesajı aldık, genel çalışma yapıyoruz, Kökünden halletmeye çalışıyoruz, tüm TSK yı değiştiriyoruz, kapsamlı inceliyoruz, bakanlar kuruluna götürüyoruz, anayasal çalışıyoruz, sizi anlamaya devam ediyoruz.”
Dediniz ……
Oysa bu bayat tercümedir. Yalanın katmerlisidir.
Bunlar ancak down sendromlu kişilere söylenecek terapiden başka bir şey değildir.
Veya Alzeihmer hastalarına.
Biz sizi iyi tanıyoruz. Aklımızla ruhunuzu okuyoruz.
Aslında diyorsunuz ki…….
“ Siz hala homo sapiensiniz, alt belleğiniz yoktur, omurulik soğanınız eksiktir, diliniz ve kavminiz evcilleşmemiştir, aklınız yarım ,fikriniz eksiktir.yaradılışa bile ters siniz.”
1951 den beri Assubay toplumuna anlatılmaya çalışılan terapinin özü budur.
Bu yüzden her üç yazımdan birinde şunu söylüyor ve yazıyorum.
Bizim ne istediğimiz, bizim hangi konumda olduğumuzla ilgilidir. Bizleri neye benzettikleri, nasıl gördükleri ile ilgilidir.
Kendi gücümüzün farkında olursak adaletimizle tanışmak kolaylaşacaktır.
Bu yüzden, hala keçimsi bir inatla kendi söküğünü değil, terzinin yırtığına yetişmeye çalışan içimizdeki bazı Fransızlara da tekrar anımsatıyorum.
Bir baksınlar son bir yılda bu hükümetçe kimlere ne ulufeler dağıtılmış, kimler bahtiyar kılınmış.
Ne kadar çalışma yapılmış, kaç dakika sürmüş.
O kurumlardan kaç tane temsilci hükümete, saraya gitmiş…..
Kaç tane kahramanları göz karartıp toplumunu mesajla, yazı ile, tweetle, mektupla örgütlemiş.
Kaç kere o toplum Ankaraya gitmiş… Anıtkabire sahip çıkmış.
Var mı….
GIK…. HICK. YOK….
Bize gelince mi ayrıntılı ,bütünlüklü anayasal çalışma başlatılmış.
Verecekleri bir başlangıç ile 3 kuruşluk tazminat, alacak ta topu kökü 120 bin emekli,
Suriyeli sığınmacıların 1/30 u.
Sistem aynı,sistem “ Ben görmem, ben bilmem, ben anlamam.”
Assubaylık, mazlumluk, mağdurluk bahane.
Ayar verme, gaz almada , orasını burasını oynatma da kıvırtmada gösteri şahane.
1951 den beri feryat eden, daha 3 yıl önce Abdi İpekçi de ölüm orucuna yatan bu sınıfa gelince mi anayasal derinlik çalışması, genel mesele çalışması topyekün kanunların incelenmesi.
Ne bitmez detaymış ki, ne tükenmez bir çalışmaymış ki….
Üzerinden iki boğaz köprüsü, bir İzmir geçiş köprüsü ile marmaray ve Avrasya tüneli geçti…
Biz hala yalak bulak vekil bakan aşındırmaktan bıkmadık.
Yakında dedesinin başlattığı mücadele bayrağını teslim alacak torun Assubaylar gelecek….
Biz hala “ CEK..CAK…CEK…CAK afyon lokumları ile kapının dış mandalındayız.
Eyyyyy… Devleti ala….
Bu sınıf sizden “ dinsizin hakkından gelecek imansız dersi “ istemiyor.
Subayın emeklisine ne veriyorsanız, Assubay emeklisi de o ulufeyi istiyor.
Verirseniz ne ala……
Vermezseniz de memlekete HAYIRLARA MERHABA.
Saygımla.
Adnan Fuat ÖZDEMİR