Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni 11 yıldır yönetmekte olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 17 Aralık 2013 tarihinden sonra devlet içinde paralel bir yapılanma olduğunu, bir çeteleşme olduğunu, bunların devleti ele geçirmeye çalıştığını dile getirdi. Kimi yazar ve düşünürler de devlet içinde otonom (özerk) bir yapının varlığından bahsetti.
Yedi düvele karşı verilen kurtuluş mücadelesi tam bağımsızlıkla sonlanıp bağımsızlık elde edilmiş olsa da, cehalet ile beslenen ve emrindeki cahil tutsakları elinden bırakmak istemeyen cemaat, tarikat, ağalık gibi feodal yapıların dışında; ticaret-siyaset yoluyla ekonomiyi elinde tutan zenginler ve Amerikan Mandası veya İngiliz Himayesi gibi görüşleri savunanlar, dış bağlantıları yoluyla, kurulan devleti güçsüz bırakmak, bir dünya devleti yapmamak için içten içe hep yapılanadurmuşlar.
Bu yapılanmanın uzantıları olan teknokrat ve siyasiler her daim devletin, halkın gelişimi yerine, kendileri ve kendi gibi olanları destekler nitelikte tutumlar sergileyerek yollarında ilerlemişler:
Halkın, devletin yararına olmayan; devleti, milleti yabancıya muhtaç eden iktidar-muhalefet tartışmaları dâhil her şey bence, paralel yapılanma kaynaklıdır.
Paralel yapılanma adayı veya adayları basamak atlamak, yapılanmanın tepe noktasında yer almak için daima halkın özlemlerini istismar edegelmişler. Kimi zaman, yakın görüşe sahip olanlarla birlikte hareket etmişler.
Gerek devlet içindeki ve gerekse devlet dışındakilerden, güç peşinde olanlar, dış destekli paralel yapılanmalar yoluyla elde etmiş oldukları yetkileriyle ne yazık ki ülkeye bir çivi bile çakmamışlardır.
Yaptık, meydana getirdik dedikleri her şeyin altında bir yabancı vardır.
Bu yapılanmadan milletimiz çok çekmiştir. Ancak bir statü var ki en çoğunu çekmiştir.
Bir zamanlar öğrenim görmelerinin yasak edilmiş olması, gerektiğinde sırtına tebeşirle yatacağı oda hapsi gününün yazılarak hapsedilmesi, ahırlara kapatılmış olması, tazminatlardan mahrum bırakılması, sendikasız bırakılması, hak arayanların cezalandırılarak ordudan atılması, her görüldüğü yerde hep hesap sorulan olmuş olması, toplum nazarında gözden düşürülmeye çalışılmış olması, meydana getirdiği icatların desteklenmemiş olması, lojmanlarda oranınca dağıtıma tabi olmamasının dışında kalitesi düşük konutların tahsis edilmiş olması, hastanede hizmet sunum kalitesini belirleyen sınıf dışı tutulmuş olması, dört yıl süreli fakülte bitirmiş olmasına rağmen vatan hizmeti gören yedek subaydan kıdemsiz tutulması, yetkisiz olarak sorumluluklarını yerine getirmesinin beklenmiş olması, insani gelişimlerinin sonucu beklentilerinin karşılanmamış olması, emekliliğinde maaşının yarı yarıya düşürülmesi, gibi daha pek çok olumsuzlukları assubaya yaşatmış ve halen de yaşatanın devlette, devlete paralel bir yapı meydana getirenlerce meydana getirilmiş olduğunu, düşünmemizden daha doğal ne olabilir ki.
Dersane tartışmaları sırasında Başbakan Erdoğan, Fethullah Gülen cemaatine yönelik “ne istediniz de vermedik” diyor.
Anlaşılan, devlet imkânlarıyla bir cemaate istedikleri her şey verilmiş. Soruyoruz, siz bir cemaatin mi yoksa halkın beklentilerini mi karşılamak için seçildiniz?
Değerli Büyüğüm,
Kral Friedrich’i, değirmen sahibi Sans-Souci’yi, özellikle Berlin’deki yargı mensuplarını ve yazınızdan dolayı sizi ayakta alkışlıyorum.
Friedrich kibrinde boğulmayıp tevazusuyla, Sans-Souci yargıya güvenerek verdiği örnek vatandaşlık duruşuyla, Berlin’in hakimleri asırlar sonraya taşınan haklı gururlarıyla, siz de bu konuyu çok iyi betimleyerek ‘hem nalına hem mıhına’ yazınızla her türlü övgüyü hak ediyorsunuz.
Bugünün kralları veya buna özenenleri kibirlerinde boğulmakta ve sürekli esip gürlemekte, vatandaşları gölgesinden korkmakta, yargı mensupları -hukuk çizgisinde kalanları tenzih ederek- hukukun değil, ağababalarının hizmetinde olmaktan utanmamaktadır.
Saygılarımla…
Değerli büyüğüm,
İki asır önce Berlin’de HUKUK, 21’inci yüzyılda bizde GUGUK var… Ülkemizde kral yok ama kraldan çok kralcılar var. Derdim çok ki hangisine yanayım dedikleri gibi onlarca hukuksuzluğu tahakkümü saymaya gerek yok. GENELKURMAY, Bir üniforması da kefen olan bir emirle ölüme gönderilen personelini klimalı ofislerde görevli memurlardan daha alt kademeden göreve başlatıyorsa daha neyi tartışıyoruz? Şehit cenazelerinde hamasi nutuklar atanların aklına bu durum gelip biraz olsun vicdanları rahatsız olmuyor mu? Bu durumu konuştuğum sivil dostlarım bile isyan ederken bizim bazı arkadaşlarımız, bizim temsilcilerimiz neden susuyorlar onlarında mı onuru vicdanı tatile çıktı?