TARİHİ ŞAN, ŞEREF
VE
GURURLA DOLU TÜRK ORDUSUNUN
ŞANI,
TARİHİNDEKİ DÜŞMANLARA VERDİĞİ DERSLERLE DOLUDUR,
TOPRAK, ÖZGÜRLÜK
VE
NAMUSUNA UZANAN ELLER HER DAİM KIRILMIŞTIR.
VARLIĞI UĞRUNDA
VERDİĞİ ŞEHİTLERİN KANINI
GÖKYÜZÜNDE DALGALANAN AL BAYRAĞINA VEREN TEK MİLLETTİR,
BU DÜN BÖYLEYDİ,
BU GÜNDE, YARINDA BÖYLE OLACAKTIR,
BU ASALETİ BİZE BIRAKAN
MUSTAFA KEMAL'DEN
HASAN TAHSİN'LERE, CENGİZ TOPEL'E
NENE HATUN'LAR DAN
SÜTÇÜ İMAM ALİYE KADAR
HEPSİNE MİNNETTARIZ,
HER BİRİNİ SAYGIYLA SELAMLIYORUZ,
BU BAĞLAM DA
BU DEĞERLERİN IŞIĞINDA
KIBRIS BARIŞ HAREKATININ 41. YILINI
BİR KEZ DAHA KUTLUYOR,
TÜM ŞEHİTLERİMİZİ RAHMETLE ANIYORUZ,
MEKANLARI CENNET OLSUN...
Bir seçim dönemi yaşadık, bu zamanlar hem siyasi iktidarların hem iktidara aday partilerin karınlarının en zayıf olduğu dönemlerdir,
Bu dönemi bir çok sendika, meslek gurupları, dernekler, STÖ leri kendilerince değerlendirdiler,
Kimileri mali açıdan kimileri sosyal yada çalışma şartlarının düzeltilmesi için bir dizi eylemler yaparak haklarını aldılar,
Yada almak için en azından mücadele ettiler, bazıları hala ediyor,
Peki çalışama şartları en berbat olan,
En ilkel hukukla yargılanan
Ayrımcılığın en büyüğünü yaşayan,
Emekli maaşları yoksulluğun dibine kadar gelmiş bizlerin temsilcileri nerede?
Direnişi kendine şiar edinmiş! Direnişçi genel başkan!
Bırakın bir yerlerde görmeyi,
Sesini duyan var mı?
Ne yaptığını bilen, ne işle uğraştığından, haklar için nasıl bir yol izlediğinden haberi olan var mı?
İki kuruş paraya emekliliğin de bile çalışmaya mahkum edilen binlerce Assubay yaşam mücadelesi verirken,
Yüz binlere varan Assubay ailesinin hala umut beklediği Temad genel başkanı Ahmet KESER'den haberi olan var mı?
Bakın Assubay'lar olarak tam bir ateş çemberinden geçerken,
Geçim derdi hepimizi yaralamışken
Bu yaz sıcaklarında bırakın tatil yapmayı, bayramdı, çocukların eğitimi, yeni üniversite kayıtları gibi bir çok masraflara gebe olan günlere girmişken, çoğunuz biliyordur,
Temad büyük bir Avrupa gezisi düzenledi,
En güzel yaptığı işte bu zaten, ortalama her ay Avrupa'ya bir tur düzenliyorlar,
Mutlu bir azınlık bizim camiamızda da var,
Şu an Avrupa da olan ve yaklaşık 22 gün sürecek gezide tam 18 ülke 37 şehir gezilecek,
Adı gibi Büyük Avrupa Turu,
Kişi başı 1800 Euro yaklaşık 6 bin TL
Buna öğle ve akşam yemekleri dahil değil, kişisel harcamalar ve bunları da eklerseniz rakam baya bir yukarılara çıkar,
Bu turu neden bu kadar anlattık, yukarıda ki sorumuzun yanıtı burada çünkü,
Keser muhtemelen şu an Paris'de Eyfel Kulesi'ne bakıp kahvesini içiyordur,
Bu turla o da Avrupa da,
Her şeyi bırakın,
Bu ne kadar etik olur?
Sorarlar,
Sen bu parayı böyle bir tura ayıracak kadar zengin misin?
Ek bir iş yapıyor musun? Ek bir gelirin Var mı?
Muhtemelen,
Geçmiş den bu günlere mali durumunu baya bir düzeltmişsin ,
Nasıl gittiğin aslında hiç önemli değil ,
Bu işi kendine ne kadar yakıştırdığın önemli,
Ben seni hiç bir zaman bir Assubay olarak görmedim,
Kimliğini kaybetmiş birisin,
O yüzden çok doğal karşılıyorum,
Ne yazık ki bu camianın da Genel Başkanısın,
Git de bari Eyfel'in tepesine bir pankart as ''Yoksulluk dan sokaklarda ölüyoruz '' diye belki orada ki Türkler değil ama,
Fransızlar sana inanır...
Türkiye güzel vatanım,
Ne oldu sana böyle? Kimler seni bu hale soktu?
Bize neden bu kadar acımasız insanlar,
Neden göz yaşları hiç eksik olmuyor bizlerden?
Bakın dört bir tarafa hep acı ve göz yaşları göreceksiniz,
Özensiz plansız bir operasyonla ölenler
Bilmem kaç bin ton bombanın patlaması ile parçalananlar,
Görevlerini yaparken işinden atılanlar,
Bir de üstüne çağ dışı bir sürü mahkeme kararları,
Kanayan yaraların üstüne daha derin daha keskin yaralar açanlar,
Gözlerinizi batıya çevirin, Aydın'a,
Assubay Emrah Ünalan'ı,
Azılı bir katilin pususunda şehit olan kardeşimizi göreceksiniz,
Onun ölümünde de onlarca soru işaretleri bir o kadar da ihmaller zinciri var,
En basitinden,
Katilin tespit edildiği yere neden yalnızca 3 kişi gönderildi?
Azılı bir katili almaya gidilirken neden çelik yelek bile verilmedi?
Assubay Emrah şehit olduktan sonra ancak 3 saat sonra bulunabildi,
Ve katil hâlâ yakalanamadı,
6 ay geçti
En karmaşık olayları bir günde çözenler,
Katilleri bir günde bulanlar, yakalayanlar
Bu olayı film gibi izliyorlar,
Neden?
Bu vurdumduymazlığın ardından
Bir şehidimiz daha yıldız gibi aramızdan kayıp giderken,
Canı kırk bir cam parçası gibi içine işlemiş,
Konuştukça içi yanan
Eşi Ümmügül Ünalan'ın sözleri belki herkesi biraz olsun uyandırır,
Sabah 08.00'de evden çıktı. Öğle yemeğinde buluşmak için sözleşmiştik. Saat 11.30 sıralarında telefonla konuştuk. ‘Ben göreve, kenevir bulmaya gidiyorum’ dedi.
Endişelenmeyeyim diye. Sonra defalarca aradım ama ulaşamadım. O an hissettim sanki. Çalıştığım hastaneye sığamadım. İçim yandı, kalbim ağrıdı. Hastanede cansız bedenini gördüğüm o anı nasıl unutabilirim ki? Biz çok mutlu bir aileydik. Her şeyi üçümüz yapardık. O gittikten sonra tutan elimiz tutmaz, gören gözümüz görmez oldu.
11 yaşındaki kızım ‘Babam neden bırakıp gitti’ diye kızıyor. Kırgın, küskün babasına'' ...
Peki biz kime küselim,
Devlete mi?
Vatana adanan hayatın
Şerefli
Onurlu insanlarının,
Tüm assubay ailesinin
Dualarının kabulü,
Hakları ve hak ettikleri her şeye kavuşmaları dileğiyle,
Kadir Geceniz Mübarek Olsun!
Gerçek nedeni hala ortaya çıkarılmayan Afyon patlaması,
25 şehit, bir çoğunun cesedi molekül parçalarından daha ufak parçalara ayrılmış,
Mühimmat Bölge Komutanı 1 numaralı sorumlu, emir veren, denetleyen! Albay’ı, “İkmal, bakım, depolama, imha konuları direkt faaliyet alanında değil” diyerek “kusursuz” buluyor,
Kusurlu olansa verilen emirleri uygulamak zorunda olan ve bu yanlış emirlerin sonucunda şehit olan 2 Assubay,
Evladınız, eşiniz, nişanlınız, babanız paramparça olmuş…
Diyorlar ki, “Olabilir.”
Dokuları 6 kilometreden kazımış, cenaze kaldırabilmek için parçalarını toplamış, ancak DNA’ na yetiştirmişsiniz duasını…
Diyorlar ki, “Ya şey olmuştu, fakat o şey de şey yapmıştı.”
Eşiniz,babanız o şartlarda işin yapılamayacağını söyleyip amire itiraz etmiş ama baskı görmüş, 24 askerle birlikte parçalanmış…
Diyorlar ki, “Vallahi esas onun kabahati.”
Umur Talu
Yani Söylenen Şu;
Ölümler pek de önemli bir şey değil,
Zaten 2' si Assubay gerisi de Er,
Fıtratlarında var ölmek, telaşa büyütmeye gerek yok,
Ölümlerin de patlamanın da sorumlusu parçalanan 2 Assubay' dır,
Yaşarken de Öldüklerinde de bizim için değişen bir şey yok,
Onlar her seferinde sorumludurlar,
Cezalarını çekecekler,
Sağ iken de, Öldüklerinde de,
Ceza ve disiplin kanunları onlar için yapılmıştı zaten,
O kadar işin arasında
Ölürler, Olabilir,
Büyütmeyin,
Stresin nedenleri bulundu çok şükür,
Paşa Gayet iyi...
Vicdanı olmayanların eline adaletin terazisini verirseniz ne olur?
Çoğunlukla canlar yanar, yürekler ağlar,
Her karar gerisinde bir göz yaşı bırakır,
Bazılarını da tartı kurtarır,
Tereyağından kıl çeker gibi en karmaşık olayların en başındaki adam, en masum bir biçimde aklanır,
Adaletin hukukunu kendi elleri ile yazanlar her zaman kendilerini aklar,
Karşısında gördüklerini yaralarlar,
Bakın adalet nasıl işliyor? Nasıl, hangi kararları veriyor?
Kararı yeni açıklanmış iki taze örnek;
Okuyun, karşılaştırın,
Tarih 2011 Diyarbakır Silvan 13 askerin PKK tarafından şehit edildiği çatışma, Hatırlayanınız vardır,
Arkasında bir çok soru işaretini bırakan kahpe bir pusu,
İhmaller zinciri,
Deştikçe askerin ölüme nasıl adım adım gönderildiğinin ortaya çıkardığı bir katliam,
Uzun süre istirahat etmemiş, ettirilmemiş yorgunluktan artık halisünasyon gören, uyuklayan askerler, yetersiz sayıdaki çelik yelekle göreve gönderilmişti,
Üç gün boyunca hiç uyumadan hareket halindeki bir birlik,
Adım atacak hali kalmamış,
Dibine kadar gelen düşmanı fark edemeyecek kadar bitkin ve yorgun,
Ve daha acısı durum Alay komutanına bildirilmesine rağmen hiç bir önlem alınmamış,
Olayı yaşayanların ifadeleri aynen şöyle;
Bir başkasının anlattıkları da şöyle ;
Vicdanı olamayanlardan ne Merhamet,
Ne de Adalet Beklemeyeceksiniz...
Bugünkü yazımızın konusu hak, hukuk askerlik değil,
Gasp edilen haklarımız da değil,
Assubay'larla ilgili bir yazı da değil,
Bildik muhataplara da değil,
Bir insanlık yazısı, kaybolan insanlığın pençesinde hayatını yitirmiş bir babanın yazısı,
İç hesaplaşmalara, nefrete, kine kurban edilmiş bir babanın yaşama veda edişinin yazısı,
Gerici yobaz düşüncelerin ittifakında güneşi ellerinden alınan bir ailenin dağıtılmış,
dramatik kırık bir yaşam yazısı,
Cem Aziz Çakmak, Denizci Bir Asker, Geçenlerde Hayata Veda Etti,
Rütbesi çok da önemli değil bundan sonra,
Cumhuriyet değerlerini hallaç pamuğu gibi atan gerici ittifakın kumpasında
özgürlüğü elinden alınan askerlerden sadece biri,Acımasız düzmece operasyonlar sonucu hayatı denizlerde geçmiş birinin maviye hasret bırakıldığı,
Kızının düğününü bile tutsak edildiği ceza evinde kutlamak zorunda kalan bir baba,
Hakkında yapılan en aşağılık yalan haberlere karşı onurunu biricik kızına ispat etmeye çalışan bir asker,
Karanlık güçlerin siyasi iktidarı ellerine geçirenlerle top yekun saldırılarına karşı alabora olmuş bir bahriyeli,
Şehirden şehre, denizden denize geçen hayat daha fazla dayanamadı bu alçak kumpasa,
Geride tüm sevdiklerini bırakarak,
Ona bunu yaşatanlara iki lafı söyleyecek gücü kalmadan bir hastane odasında göçtü gitti,
Cumhuriyetle hesaplaşanların geride bıraktığı bir şehittir o,
Bu hesaplaşmaya karşı hepimizin görevi
Bu hesabı kendimizce kendi değerlerimize sahip çıkarak kapatmaktır...
Türkiye, gündemi dünyadaki en hızlı değişen ülkesi,
Bomba gibi çıkıp henüz ateşi sönmeden yeni bir gündemin ortalığı sarstığı güzel ülkem,
En az Türkiye'nin merkezine yerleşen siyasi, sosyal gündem maddeleri kadar hızlı ama toplumda hiç bir karşılık bulmayan,
Denizdeki bir kibrit çöpü kadar yansıması olamayan, Assubay'larla ilgili çok hızlı bir gündem trafiği var.
Yaşanan adaletsizliklere, hak gasplarına uğrayan her gün yeni yeni can acıtan kararlar,
Yürekleri burkan yaşanmışlıklar, yarası daha kurumadan hemen üzerine yeniden açılan acılar, hiç bitmeden, tükenmeden gelmeye devam ediyor,
Tam bir arşivlik tarihsel bir araştırma çalışması, şahane bir yazı dizisi Sayın Şükrü IRBIK'ın el emeği, göz nuru olan makalelerinden öğreniyoruz ki, bu güne kadar yalnızca hak ve onur, yani ekonomik ve sosyal anlamdaki gasp edilen haklarımızın var olduğunu sanarken, tarihimizinde bizden çalındığını ve bunun nasıl yapıldığını belgeleriyle öğrenmiş olduk!
(Bu konu ile ilgili geniş içerikli bir yazımız yakın bir zamanda gelecek)
Afyon'daki patlama davası, 25 şehit verdiğimiz nedenlerin ne olduğu hâlâ tam olarak tespit edilemeyen ama suçluların! bir kalemde açıklandığı tam bir hukuksuzluk örneği bir karar,
Bu patlamada şehit olan 2 Assubay kusurlu bulundu.
Cephanenin ya da bağlı bulunduğu birimin komutan subayı, o birliğin sıralı tüm komutan subayları kusursuz!
Yine bizi bir anlamda ilgilendiren komik ama bir o kadar da düzeysiz bir açıklama TESUD genel başkanı emekli general Karakuş' dan geldi ,
Özetle şunu diyor emekli general;
emekli subayların aldığı maaş yoksulluk sınırının altındaymış! Bir de örnek vermiş sayın general kadrosuzluk tazminatı kesilen bir albayın maaşı 3.250 TL yoksulluk sınırı 3.989 TL ne yazık ki bunu söylerken de yani bu acı gerçeği! ifade ederken kendisini, haykırmak zorunda hissetmiş!
Gözlerinizi kapatıp haykırmak kolaydır, biraz gözlerinizi açıp
Assubayların, uzman çavuşların ne aldıklarını, nasıl yaşadıklarını bilseniz daha doğru bir deyişle TSK'da sizden başkalarının da görev yaptığı gerçeğini görseydiniz bırakın haykırmayı konuşmaya bile yüzünüz olmazdı.
Bu bakanın mesajı aldım sözüyle sözde eylemleri! donduran hâlâ sesi sedası çıkmayan hâlâ bu adamın sözünden umut bekleyen TEMAD genel başkanı Ahmet Keser'in de artık uyanması dileğiyle,
Gündeme dair diğer Assubay konularını bir dahaki yazımızda paylaşmak üzere şimdilik hoşçakalın...
Daha külleri bile kurumadı, Afyon'daki cephanelik patlamasının. Tam 25 şehit. Tam 25 ailenin kolu kanadı kırıldı! Feryatlarının sesi patlamanın sesinden daha şiddetliydi. Kimi oğlunu, kimi babasını, kimileri eşlerini kaybetti!
Ne oldu? Nasıl oldu? Daha henüz hiç bir şey net bir biçimde belli değil.
Henüz tam olarak hiç bir şey aydınlatılamadı ama suçlular belli!
Son dönemde yaşanan 3 yaşanmışlık hikayesi.
Akıllara ve vicdanlara sığmayacak 3 trajedi.
Bu yaşananlara imza atanlar, bu yaşananlara sessiz kalanlar; ne yaptı bu assubaylar size?
Üzerinde yaşadığınız, nefes aldığınız, koştuğunuz bu toprakların her köşesinde canlarını vermekten başka!...
/Levent Ulucan/
"O yaşamıyor" artık dedi.
Öyle boş gözlerle bakar, konuşmaz pek.
Ne yer, ne içer biz de bilmeyiz.
Ne zaman uyur, ne zaman kalkar...
Canı gitti bir kere, Babamın.
Annem desen ondan beter.
O zamandan beri hep ağlar.
Hiç dinmedi gözyaşları, gece gündüz hep ağlar.
Elinde hep ağabeyimin resmi, uyurken bile bırakmaz.
Hep bakar, bir resme, bir de ağabeyimin üniformasına.
Canı gitti bir kere!
Canları, en büyük olan oğullarıydı.
İlk göz ağrıları.
Aslan gibiydi...
Hakkari'nin kör bir yerinde kahpece vurulmuştu, hain bir ağustos ayında.
Vurulup öldürüldüğünde, hem anasını hem babasını da öldürmüşlerdi.
Binlerce şehidin, yaşamayan binlerce annesinden babasından birileri idiler sadece.
O gün meclisin açılışı vardı.
yemin töreni bir isme, bir soy isme takıldı gözleri.
Bir kez daha öldüler.
Aslında yaşamayan bir insanın bir kez daha ölmesi çok zordur!
Halbuki o meclis çalışsın diye "Canları" ölmüştü ...
/Levent Ulucan /