Ordu Yardımlaşma Kurumu rezervlerinin Nominal (sermayeyi temsil eden hisseler) değer üzerinden değil, tüm mal varlıklarının gerçek değeri üzerinden hesaplanması için açtığım davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde ret edildiğini ve aynı mahkemede “Karar Düzeltme” talebinde bulunduğumu yayınlamıştım.
Ordu yardımlaşma Kurumu kanununda, ödediğimiz aidatların yıllık sadece % 5 faiz hesabıyla değerlendirileceği yazılıdır. Yönetim Kurulu ve genel kurulun onaylaması halinde daha fazla miktardan da hesap edilebileceği de ayrıca yazılıdır.
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, davamı ret etti ama kararında anayasaya aykırılık iddiam konusunda hiçbir açıklama yapmadı. Ben de Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 66/a maddesine uygun olarak, Anayasaya aykırılık iddiamın kararda karşılanmadığı gerekçesiyle, karar düzeltme talebinde bulundum.
Tüm Banka, Holding ve şirketlerin en yetkili kurulları, bu tüzel kişiliklerin maddi varlıklarında payı olanların payları oranında oy sahibi oldukları genel kurullarıdır. SGK (Emekli sandığı, Bağ Kur ve SSK) gibi kuruluşlar birer devlet kurumu olduğu ve üyelerine yapılacak her türlü yardımın ve ödemenin devletten yapılmasından kanunla düzenlenmektedir. Bu sebepten yetkili kurullarının ataması özel kanunlara tabidir. Bu durum tüm dünyada böyledir.
Kaldı ki 205 sayılı kanunda ödenen para emekli maaşı olarak tanımlansa da, ödenen para her yıl bilanço kârının yarısının üyelere 4 taksitte ödendiği temettüdür. Şirketlerde ise temettüler peşin olarak bir seferde üyelerine ödenir ve sermaye artırımı yapılacaksa tamamı üzerinden yeni hisse verilir. Tamamen üyelerinin aidatlarıyla var olan ve zorunlu üyeliğe dayanan OYAK benzeri hiçbir kurum demokratik ülkelerde olmadığı gibi yanılmıyorsam sadece İran'da var imiş.
Arkadaşlarımın bilgisine sunuyorum.
Sayın arkadaşlarım,
Rezerv hesaplamasının OYAK varlıklarının gerçek değeri üzerinden yapılması için Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde açtığım davanın ret edildiğini, yeni çıkan kanuna göre Anayasa Mahkemesi'nde kişisel dava açabilmem ve daha sonra da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde dava açabilmem için, AYİM'den “karar düzeltme” talebinde bulunmam gerektiğini duyurmuştum.
Olağanüstü destek veren arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.
“Karar düzeltme talebini” içeren dilekçemi 1 Nisan 2011 tarihinde, Askeri Yüksek idare Mahkemesi'ne gönderilmek üzere Denizli İdare Mahkemesi'ne verdim.
Arkadaşlarımın bilgisine sunuyorum.
Sayın arkadaşlarım, OYAK haklarımızın hisse netlerine dayandırılması konusunun bir adımı olarak rezervlerin gerçek değer üzerinden hesaplanması için Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde açtığım dava sonuçlanmış ve ret edilmiş, 1100 lira avukat vekâlet ücreti ödemem kararı verilmiştir.
TBMM'de görüşülmekte olan kişilerin Anayasa Mahkemesi'nde dava açması kanununun yürürlüğe girmesinden sonra, Anayasa Mahkemesi'nde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) dava açabilmem için, 15 gün içinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde (KARAR DÜZELTME) talebinde bulunmam gerekmektedir.
Önümüzdeki 15 gün içinde karar düzeltme talebinde bulunup bulunmayacağıma karar vereceğim.
Arkadaşlarımın bilgisine sunuyorum.
Paralı askerlik kanunu çıktıktan sonra, Astsubayların ellerinden alınan haklarının hiç birisinin siyasi iktidar tarafından verilmeyeceği ayan beyan görülmüştür. Hak aramadaki başarısızlığımız ve başarı yollarımız şunlardır.
1. Görüntümüz 2. Ne yapmamalıyız 3. Ne yapmalıyız.
Aileleriyle birlikte bir milyondan fazla seçmeni var dediğimiz Astsubaylardan, kararlı ve bilinçli olarak hak arayan ve hak arama arzusunda olan bir avuç arkadaşımızın olduğunu bu site vasıtasıyla gördük. Peki diğer büyük kısım ne yapıyor.
Kendilerine çok saygı duyduğum ve güvendiğim bazı arkadaşlarımızın kızarak ve küserek geri çekildiklerini görüyoruz. Geri çekilen bu arkadaşlarımızın, “biz toplu olarak hiçbir hak arayamayız” kuralını çok iyi bildiklerini biliyorum. Hak arama adımını atarken yüz binlerce emekli Astsubayın da adım atmayacaklarını hatta engel çıkaracaklarını da biliyorlardı.
Her biri altın değerinde olan bu arkadaşlarımı en kısa zamanda aramızda görmek istiyorum.
- 1 Ocak 2002 tarihinden önceki evliliklerde, menkul ve gayrimenkul malların faturası, kanuni belgesi ve tapusu kime ait ise o eş mal üzerinde tüm tasarruf ve kullanma haklarına sahip olup, üçüncü kişilere karşı her eş ancak kendi borçlarından kendisi sorumlu oluyordu.
- 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren yeni medeni kanuna göre eşler arasında hiçbir mal rejimi sözleşmesi yapılmasa bile; 1 Ocak 2002 tarihinden sonra edinilen menkul ve gayrimenkul mallar, tapusu ve faturası hangi eşe ait olursa olsun boşanma durumunda o mal eşit olarak bölüşülüyor. O malın faturası veya tapusu hangi eşe ait olursa olsun borçlarından dolayı üçüncü kişilere karşı ortak olarak sorumlu tutuluyorlar. Medeni kanunumuza göre bu mal rejiminin adı PAYLAŞMALI MAL REJİMİ.
- Ancak, yine medeni kanunumuz eşler arasında mal rejimi sözleşmesi tercih hakkı veriyor. Eşler aralarında MAL AYRILIĞI REJİMİ sözleşmesi yapmaları halinde, üçüncü kişilere karşı her eş ancak kendi borçlarından sorumlu olup, eşinin borçlarından sorumlu olmuyor ve boşanma halinde malın faturası veya tapusu kime ait ise o mal o eşte kalıyor.
Bu hak aslında hiç sevmediği halde sırf eşi zengin diye malı için evlenmeleri önlemek veya eşinin ileride doğabilecek muhtemel borçlarından sorumlu olmak istemeyenlerin tercih ettikleri kanuni bir haktır.- Yine medeni kanunumuza göre mal rejimi sözleşmesi nişanlıyken veya evlendikten sonra her zaman noter huzurunda yapılabildiği gibi nikâh sırasında nikâh memurluğunda da yapılabilmektedir. Noterde veya evlenme memurluğunda yapılacak mal rejimi sözleşmelerinde mevcut menkul ve gayrimenkul malların listesi sözleşmeye yazılabilir. Sözleşme tarihinden sonra alınacak mal hangi eşe ait ise faturası veya tapusu onun adına alınmalıdır.
Çalkantılı dönemlerinden birini daha yaşayan Türkiye, “İHTİLALLER” dönemini sona erdirerek gerçek demokrasiye kavuşacak gibi görünüyor. Demokrasi, insan hakları, adalet, yargısız infaz söz ve yazılarını her duyup okuduğumda içime bir ateş düşüyor. “Her türlü sorumluluğu taşıyan ve bedel ödeyen Astsubaylar Türk Milleti'nin bir mensubu değil mi?” diyerek haykırmak geliyor ama bir türlü haykıramıyorum. Çünkü yaradan bizi herkesten çok sabırlı ve dayanıklı olarak yaratmış.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin temel direği olan Astsubayları ve Uzman çavuşları her ne kadar dışlasalar da sorgulanan, tutuklanan ve yargılanan emekli ve muvazzaf subayların suçsuz olanlarının bir an önce aklanarak aile yuvalarına dönmelerini, suçlularının da cezalarını çekmelerini diliyorum.
Emekli ve muvazzaf subayları savcılarımızın sorgulayıp bağımsız mahkemelerimizin tutuklamasıyla, eşleri büyük bir tepki vererek sokaklara dökülüp caddelerde trafiği felç edip, Ankara'ya Atamıza koştular. Suçlu veya suçsuz da olsalar hayat arkadaşı olarak kocalarına sahip çıkıp destek veren bu Sayın “HANFENDİLERİ” takdir ve tebrik ediyorum.
Sayın arkadaşlarım, kimsenin katlanamadığı fedakârlığı katlanıp vatan millet uğruna evimizin rızkı için gençliğimizin en güzel günlerini acı çekerek, çile çekerek geçirdik, haklarımızın kırıntısını bile alamadık ve hâlâ da alamıyoruz. Ellerini sıcak sudan soğuk suya sokmadan bir elleri yağda bir elleri balda olan, en ufak bir olayda bile sokaklara dökülerek ortalığı birbirine katanlardan neyimiz eksik. Hiçbir eksikliğimiz yok fazlalığımız olarak sabırlı ve dayanıklılığımız var.
SN. ATİLLA ABAYLI'NIN 13 Aralık tarihli makalesinden;
Koyun gibisin kardeşim,
Gocuklu celep kaldırınca sopasını
Sürüye katılıverirsin hemen
Ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
Kabahat senin,
"demeğe de dilim varmıyor ama"
kabahatin çoğu senin, canım kardeşimNâzım Hikmet
Haklarımızı alamamamızın en büyük sebebi; muvazzaflığımızda ve emekliliğimizde küçücük şeylerden ödümüz koparcasına korkup katlanamadığımız halde, çok büyük maddi ve manevi acılar veren haksız muameleleri korkmadan sineye çekmemizdir. Nâzım'ın dediği gibi, gocuklu celebin sopasından korktuk! Hiç korkmadan sürüyle birlikte kesilmek için koşarak salhaneye gittik ve gidiyoruz.
"Teğmen kızarsa beni tayin ettirir" diye korktuk! Teğmenin azarlaması ve hakaretine korkmadan katlandık.
Yarbay aylığına eşit olan aylığımızın azalarak teğmen aylığına eşitlenmesine seyirci kaldık.
Tüm Assubayların hakkını aradığından açığa alınan Assubay kardeşlerimize yardım için mutemedin maaşımızdan kestiği bir lira için isyan etmekten korkmadık.
Bu gibi örnekler uzayıp gider. Emekli Uzman çavuş dernekleri kısa zamanda birçok hak aldığı halde köklü geçmişi olan emekli Assubayların derneği neden hiçbir hak alamadı? Önce bunu teşhis ettikten sonra tedavisini yapmalıyız.
Benim görüşüme göre, Emekli Uzmanlar derneğinin başarılı olmasının sebebi; onların sivil okullarda baskı altında olmadan okumaları, kısa da olsa sivil iş hayatında hakların mücadeleyle alındığını öğrendikten sonra delikanlılık ve gençlik çağı olan 20- 25 yaşlarında askerlik hayatına girmeleridir. Biz Assubayların ise çocuk yaşta askerlik hayatına girip katı bir şekilde “üst daima haklıdır” prensibiyle beynimizin yıkanmasıdır.
Muvazzaflığımızda haksızlıklar karşısında kanuni yollardan hakkımızı arasak, "üst daima haklıdır" diyenlere, "hoooop dur arkadaş! Haklı da olsa haksız da olsa üst daima haklı olamaz! Üst haklıysa üst, ast haklıysa ast haklıdır. Sen de ben de bu memleketin vatandaşıyız ve öz evladıyız" desek bizi asarlar mıydı? Asmazlar, ancak başka bir yere tayin ederlerdi. Başka bir yere gitmekten neden bu kadar korktuk! YAŞ kararıyla birkaç kişiyi atabilirlerdi ama tüm Assubayları ordudan atamazlardı.
Küçük yaşta girdiğimiz askerlik hayatında “vazife namustur” u öğrettiler, “vatan için ölme” yi öğrettiler, ama hak aramayı hiç öğretmediler. Tabiî ki öğretmezler, öğretsinler de başlarına iş mi açsınlar ?..
KABAHATİ KENDİMİZDE ARAMALIYIZ; GEMİYİ YÜZDÜRMEYİ, UÇAĞI UÇURMAYI, TANKI, ROKETİ, TOPU, TELSİZİ TAMİR ETMEYİ, VATAN İÇİN ÖLMEYİ, VAZİFENİN NAMUS OLDUĞUNU ÖĞRENDİĞİMİZİN YÜZDE BİRİ KADAR “BALTAYI TAŞA VURMADAN” HAK ARAMAYI DA KENDİMİZ ÖĞRENSEYDİK, OHHOOOOOOO ŞİMDİYE KADAR ALMADIĞIMIZ HİÇ BİR HAKKIMIZ KALMAZDI.