''KAYNAK YOK'' PALAVRASI BURADA GEÇERLİ DEĞİL"
TSK'da albay rütbesinde zaman zaman yığılmalar olmuş ve siyasi iktidarlar da bu yığılmayı önlemek için albaylar lehine BALLI-KAYMAKLI Kanunlar çıkararak sorunu gidermeye çalışmışlardır.
Bu tür işlemlerin en sonuncusu da 14/1/2016 tarih ve 6661 sayılı Kanun'un GEÇİCİ MADDE-39'da yer aldı. Üç farklı nasıpta olan albaylara 5,5 - 11 ve 16 kat ekstra emekli ikramiyesinin ödenmesi kararlaştırıldı. Ancak 668 sayılı KHK'nin 4 üncü maddesi ile yürürlükten kaldırıldı.
Bu kanunun TBMM Genel Kurula inmeden, Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerde getireceği MALİ yük hakkında neler konuşulmuş kısaca bakalım izninizle;
ERHAN USTA (Samsun)-Bunun mali boyutu nedir? Bunlara ilişkin bir kapsamlı bilgi verilsin.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas)–926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda bir değişiklik yapmak istiyoruz. Bu değişiklikle,kadrosuzluktan emekliliğe hak kazanmış albaylara istekleri hâlinde, talep etmesi hâlinde, bir defaya mahsus olmak üzere ek emekli ikramiyesi ödenmek kaydıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılma imkânı tanınacaktır.
Bu kapsamda, 30 Ağustos 2016 tarihi itibarıyla, subaylıkta, 30uncu fiilî hizmet süresini tamamlayacak olanlara, normalde 2017 yılında emekli olacaklar ve bunlar 1986 neşetli albaylar, emekliliğe esas aylık tutarının 5,5 katı, yani 19 bin TL; 29uncu fiilî hizmet süresini tamamlayacak olanlara, normalde 2018 yılında emekli olacaklardı bunlar, bunlar 1987 neşetli albaylar, emekliliğe esas aylık tutarının 11 katı, 38 bin TL, 28inci fiilî hizmet süresini tamamlayacak olanlar, ki bunlar normalde 2019 yılında emekli olacaklardı,1988 neşetli albaylar, emekliye aylık esas tutarının 16 katı, yani 57 bin TL ikramiye olarak ödenecek ve bu personeller 30 Ağustos 2016 tarihi itibarıyla kadrosuzluktan emekliye sevk edileceklerdir.
Düzenlemeden dolayı da, tümünün emekliliği talep etmesi hâlinde bütçeye getireceği yük 50 milyon TL olarak hesaplanmıştır. Maliye Bakanlığıyla zaten mutabakata varıldığından bu Plan ve Bütçe Komisyonuna getirilmiştir, özü budur.
ERHAN USTA (Samsun)– Onlara tabii gerektiği gibi iş verilemiyor, onların da pozisyonlarına uygun bir şey verilemediği için orada yığılma olmuş, ondan sonra “Bunları emekli edelim,erken emekli edelim.Erken emekliliğe teşvik etmek için de üstüne biraz para verelim.” gibi bir noktaya geliyoruz.
MUSA ÇAM (İzmir)–Sayın Başkan.Yine parayla ilgili teşvik ve özendirici bir madde. Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan albaylarımızdan yaklaşık olarak 1.075 albayın sayısal olarak fazla olması nedeniyle YAŞ'ta değil de özendirilerek, bir prim esası getirilerek, gönüllü temelinde rızayla emekliye sevk etme.
Yani çok böyle ekonomiyle, parayla ilgili böyle bir düzenleme sanki Türk Silahlı Kuvvetlerimizde önemli görev yapan bu komutanlarımıza belki çok cazip de gelebilir. Ekonomik koşullar nedeniyle cazip gelip hakikaten 1.075 albayın 1.075'i de hemen emeklilik dilekçesini yarın sıraya girip verebilirler de yani bunu bilemiyoruz.
NOT: Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüp kabul edildikten sonra TBMM Genel Kurulda da görüşülüp kabul edilen bu 6661 sayılı Kanun'un GEÇİCİ MADDE-39'u 668 sayılı KHK'nin 4 üncü maddesi ile yürürlükten kaldırıldı.
S O N U Ç: Astsubayların özlük hakları sözkonusu olduğunda ''Kaynak yok, Maliye Bakanlığından görüş almamız ve mutabakata varmamız gerekir'' palavrasını ortaya sürenler, sözkonusu subaylar olduğunda ''Maliye Bakanlığıyla zaten mutabakata varıldı'' deyiveriyor. Ayrıca ne iktidar ne de muhalefet milletvekillerinden MALİYET ile ilgili hiç bir itiraz ve olumsuz görüş gelmiyor.
Ancak bunu sonsuza dek sürdüremeyecekler. Eninde sonuda ''Haklı Taleplerimizi''kabul edecekler. Onlar vermeyecek, biz alacağız...
**İMTİYAZ DEĞİL ADALET İSTİYORUZ**
Fahrettin BAĞRI
(E) Maliye Astsubayı
Devletin içine düştüğü yok olma tehlikesinin korkunç derinliğini görmekten aciz olan zavallılar, elbette ciddi ve hakiki çareyi görmemek için gözlerini yumarlar.(Gazi Mustafa Kemâl Atatürk – 1924)
Geçen olayları kısa sürede unutmak ve adeta hiç olmamış gibi görmek Türk insanının önemli zafiyetlerinden biridir. Bu eksiklik yöneticilerimiz tarafından iyi bilindiğinden insanlarımız kolaylıkla kandırılabilmektedir.
Milletçe asla unutmamamız gereken en önemli olaylardan biri de 4-6 Temmuz 2003 tarihlerinde Kuzey Irak-Süleymaniye’de askerlerimizin başına Amerikan çuvalı geçirilmesi olayıdır.
Olayın üzerinden 14 yıl geçmiştir ve bugün yazılı ve görsel basınımızda bu menfur olayı kınayan haber kırıntısı dahi bulunmamaktadır. Demek ki sonunda bu vahim hadise de unutturulmuştur.
4 Temmuz; dostumuz (!), müttefiğimiz (!) ve de stratejik ortağımız (!) ABD’nin “Bağımsızlık Günü” olarak bilinir oysa bu tarih bizim için Türk askerinin başına Amerikan çuvallarının geçirildiği kara gündür. Asla unutmamamız gereken bu kara gün bilerek ve isteyerek milletimize kolayca unutturulmuştur. Bunu; “ABD’in Türk milletine karşı yaptığı psikolojik savaş saldırısını zaferle sonuçlandırmıştır” şeklinde tanımlamak mümkündür.
Milletimizin gururu, ordumuzun gözbebeği bordo bereli 11 askerimize Irak’ın Süleymaniye şehrindeki karârgahlarında yapılan çirkin saldırı milletimizi derinden etkilemiş ve devletimiz onarılması zor bir yara almıştır.
Bu vahim olayda ellerindeki gücü kullanamayan yöneticilerimizin cesaretsiz tutum ve davranışları, milletimizi ABD’nin yaptığından fazla üzmüştür. Cumhuriyet tarihimizde “Çuval olayı daima kara bir leke olarak hatırlanacaktır.
Çuval hadisesi ibret alınacak derslerle doludur. 11 rütbeli askerimiz hiç bir direniş göstermeden, hiç bir resmi girişimde bulunulmadan dost ve müttefikimiz ülke tarafından düşman askeri gibi esir alınmışlardır. Aşağılanmışlar ve elleri bağlanarak kafalarına çuval geçirilmiştir. Türk bayrağının dalgalandığı resmi çalışma büroları talan edilmiştir. Türk yönetimince ABD yetkililerine ulaşılmaya çalışılmış ama üç gün boyunca muhatap bulunamamıştır. Sonunda istedikleri tahribatı elde ettiğini düşünen ABD’li yöneticiler tarafından lütfedilip askerlerimiz bırakılmışlardır.
Bu zor günlerde ordumuz gücünü gösteremiyecekse başka ne zaman gösterecektir. Hadisenin neresinden bakarsanız bakın yaşananlar bir faciadır. Anlaşmalarla o bölgede bulunan Türk askerine karşı plânlı, programlı bir şekilde gerçekleştirilen bu saldırı aslında bizzat Türkiye Cumhuriyetine karşı yapılmıştır.
Bilindiği gibi ABD’nin 1991 Birinci Körfez Harekat’ını müteakip 36 paralelin Kuzeyinde kalan Irak topraklarında oluşturulan Çekiç Güç faaliyetleri çerçevesinde bölgeye yerleşen Türk askerleri Kuzey Irak’ı tamamen kontrol eden bir teşkilat meydana getirmişlerdi. Bu sıkı kontrol sonunda PKK terörü sıfıra yakın bir hale dönüştürülmüştü. Oysa bu bölgede PKK terör örgütüne ABD’nin şiddetle ihtiyacı vardı. Nitekim 2003’de Irak’ı ikinci kez işgal eden ABD yönetimi Kuzey Irak’ta kuracakları müstakil bir Kürt devleti oluşumuna karşı bölgede Türk askeri varlığını istememiştir. Bu husus, ABD tarafı için Türk askerlerinin kafasına çuval geçirilerek aşağılanması için makul bir neden teşkil ediyordu.
Üzüntümüz ABD askerlerinin yaptıklarına değildir. Bizim yapmamız gerekipte yapamadıklarımız içindir. Gücümüz olduğu halde, güçsüz ve çaresiz bir teslimiyet anlamına gelen davranışımız içindir. Üzüntümüz milletimizin gözleri önünde tamamen teslimiyetçi tutum izleyen siyasi yönetim ile birlikte hareket eden ordu üst yönetiminin sergilediği davranışadır.
Bana göre “Çuval olayı” tamamen bir yönetim hatasıdır. 36 yıl askerlik yapan biri olarak bu üç gün içinde yaşananlardan dolayı halkımızdan utandım ve çok üzüldüm. Başımızı eğik tutanları ise asla affetmiyorum. Çünkü ne Türk halkı ve ne de halkının gözbebeği Türk askeri böyle bir davranışı hak etmemiştir.
Geçen süre içinde halâ cevap bekleyen ve aydınlanamayan pek çok husus vardır. Hepsi rütbeli olan özel tim mensupları neden silâhlarını kullanmamışlardır ? Neden savaşmadan teslim olmuşlardır? Bunun hesabı neden kendilerinden sorulmamıştır.? Eğer bu şekilde emir aldılar ise, bu emri verenden bunun hesabı neden sorulmamıştır?
ABD, o günlerde Irak’ta esir düşen bir kadın asker için Bağdat içinde kurtarma operasyonu yapmış ve kurtardığı bu kadın askeri milli kahraman ilan etmiştir. Biliyoruz ki Türk Ordusu esir askerlerini en geç bir saat içinde ABD’nin elinden alabilecek güce sahiptir. Peki bu güç neden harekete geçirilmemiştir.? Bu yetişmiş askerlerimizin kurtarılması için daha başka ne gibi aşağılayıcı durum gerekiyordu? İşte bunu anlamak mümkün değildir.
Ben bir özel tim mensubunun nasıl yetiştiğini ve savaşçılıkta dünyada benzerinin bulunmadığını yakından bilen biri olarak, 11 kişiyi teslim alacak gücün asgari 200 ölü vermesi gerektiğini biliyorum. Askerlikte hiç değişmeyen ve daima başarı vadeden bir kural vardır. Silaha karşı kullanılacak en etkili silah ayni silahtır. Tanka tankla, topa topla, gerillaya gerilla ile karşı koyacaksın. Peki bizim askerlerimiz bunu bilmiyorlar mi? Çok iyi biliyorlar ama bu güçlerini kullanmaları bir şekilde istenmemiştir.
Olayın siyasi sorumluğunu taşıyan AKP yönetimi, durumun vahametini anlayamamış ve olay süresince çok lakayt davranmıştır. Oysa binlerce yılın tecrübesine sahip silâhlı kuvvetlerimizin esir edilen mensuplarını kurtarmak için toplantıdan başka yapacakları şeyler olmalı idi.
Örneğin;
– Olay duyulur duyulmaz; Batıda konuşlanan savaş uçaklarımız derhal Güneydoğu ve Doğu Anadoludaki taktik hava alanlarına kaydırılabilir, 24 saat süre ile Irak sınırı boyunca uçaklarımız havada hazır tutulabilirdi.
– Terhisler ve izinler durdurulur, kışlalar boşaltılır, diğer ordulardan takviye edilen 2 nci Ordu birlikleri tatbikat adı altında sınırı boyunca konuşlanabilirdi.
– Kuzey Irak’taki birliklerimizi takviye olarak ilk altı saat içinde uçar birliklerle en az 20 Komando Taburu bölgeye indirilebilirdi.
– Devletler hukukuna uygun olarak derhal Türkiyede görev yapan ABD askerlerinden yüz tanesi enterne edilebilir ve takas için girişimde bulunulabilirdi.
Askeri kesim olarak bunları yapmak en doğal hakkımızdı. Peki neden yapılmadı? Bunların cevabı da bugüne kadar verilmemiştir. Bunların dışında;
– TRT başta olmak üzere tüm radyo ve televizyonlarımızın olay duyulur duyulmaz derhal eğlence yayınları kesmeleri, milli ruh ve milli şuuru güçlendirip dayanışmamızı arttıracak özel proğram yayınlarına geçmeleri gerekiyordu.
– Siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri meydanlara dökülerek ABD şiddetle kınanabilirdi. Küçük partilerin meydanlardaki sesi de ne yazık ki olayın vahameti yanında oldukça cılız kaldı.
– Cumhurbaşkanı acilen Milli Güvenlik Kurulunu toplantıya çağırabilir ve bizzat kendisi tarafından halkın hissiyatını yansıtacak ve onların kırılan gururlarını okşayacak bir konuşma yapabilirdi.
– TBMM derhal olağanüstü toplanıp hadise lehimize çözülene kadar görevi başında kalarak milletçe askerlerimizin arkasında durduklarını sergileyebilirdi.
Bunlar halkımızın yönetimden haklı beklentileri idi. Ama yapılmadı. Sonuç olarak ABD; “Süleymaniye çuval hadisesi” ile Ortadoğu ve Türkiye bölge için kurguladığı senaryoyu başarı ile uygulamaya geçirmiştir.
Bu bölgedeki Amerikan menfaatleri için üniter yapısını koruyan bir Türkiye ve bu yapının yılmaz savunucusu olan güçlü bir Türk ordusu istenmemektedir.
Süleymaniye çuval hadisesi ile başlayan Türk Silahlı Kuvvetlerine saldırılar o günden başlayarak giderek artmıştır. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ’un vurguladığı Türk ordusunu hedef alan asimetrik psikolojik savaş harekatı bütün şiddeti ile devam etmektedir.
“Süleymaniye Çuval Olayı” Cumhuriyet orduları için acı bir milattır.
Her yeni 4 Temmuz’da “Çuval Olayını” hatırlayarak milli gücümüzü tekrar gözden geçirmeli ve ABD ile bütün ikili ilişkilerimizi yeniden masaya yatırmalıyız.
Dr.Tahir Tamer Kumkale
Assubay toplumu da her insan toplumu gibi insani hukuk ve anayasal eşitliğe tabidir.
Askeri terminolojide yeri ve görev tanımı ne olursa olsun evrensel insani değerlere haizdir.
Bir Amerikan, bir Kanada, bir İtalyan Assubayı hangi yaşam standartlarına ve meslek hukukuna göre yaşıyor ise Türk Assubayının hedef ve amacı da o dur.
Mesele Genelkurmayın mı yoksa Hükümetin mi muhatap alınacağı noktası değildir.
Bizleri kimin adam edeceği de değildir.
Mesele; bu hedef ve amaca saygı duyarak, Avrupa müktesebatının içine İşçiyi, Mühendisi, teknisyeni koyduğu şekli ile Subayı ve Assubayı da koyabilmektir.
Assubaya asker gibi değil; üretken, gelişken, yapısal bir insan gibi bakabilmektir.
Asla subay la muhatap değil, asla statükoyla muhatap değil;
ve asla kimsenin kimliği ile muhatap değil.
Sadece ve sadece;
Avrupa birliği şemsiyesi adına,
G-8 ülkeleri adına,
Nato adına,
Kendini ve egosunu aşmış medeni ve uygar uluslar adına;
Oradaki askeri standartlar adına,
Hedef çıtası konmalıdır.
Bu Genel Kurmayın da , Hükümetin de, Meclisin de, Anayasa mahkemesinin de ortak medeniyet çıtası olmalıdır.
Ne Öğretmeni Müdürden,
Ne Polisi Amirden,
Ne Uzmanı Assubaydan;
Assubayı da Subaydan;
Hukuken ve ekonomik anlamda ayırmamalıdır.
Görev ve hizmet anlayışında ayırabilir;
Ama insan haklarında ve anayasal eşitlikte ayırmamalıdır.
Mali haklarda ayırmamalıdır.
Geçinme ve yaşama standardında ayırmamalıdır.
Sorun; bu insanları ve sınıfı kimin temsil ettiği değildir.
Kimin kimi muhatap alması gerektiği de değildir.
Sorun ve çözüm anayasal eksikliktir.
Muhasır ve çağdaş düşünebilme meselesidir.
ABD.li General gibi cesur ve ileri görüşlü olabilme meselesidir.
İngiliz siyasetçi gibi , toplumunun maddi ve ekonomik geleceğini adil dizayn edebilme meselesidir.
Kanadalı hukukçu gibi, toplumsal ayrışma, çatışma, militarize olma olasılıklarını ; kırk yıl sonrasına göre bilimsel yasa ile önleyebilecek akli irade ve zekayı yasamada ve yürütmede gösterebilme meselesidir.
Assubay sorununu; çağın ilerisine gidebilmekle eş anlamlı görebilme meselesidir.
Bu meseleyi anlayabilmek ve çözmek için de;bu ülkeye,
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK aklı ve zekası ile 100 yıl sonrasını tahayyül edebilecek cesur Başbakanlar ve Genelkurmay ile Savunma bakanları gereklidir.
Ortadoğu kafalı değil; elit burjuva kafalı değil.
Çağdaş Avrupalı , manifestolu kafalar ve o kafaları taşıyan liderler gereklidir.
Bu günkü tablo ise bu değildir.
Bu tablo kedi ile köpek dalaşıdır.
Hacivat la Karagöz tuluatı dır.
“verirsem benden gider “ algı ve korkusu ile;
“almazsam, davam biter “ kaygısı dır.
Oysa mesele;
Çağdaş olmakla bağlantılıdır.
İnsan olmakla alakalıdır.
Bilim de, Teknoloji de, Çağdaş sosyallik te dünyada hızla gelinen noktanın gerekliliği dir.
Bu realite ve gereklilik te ;
Ne Subaya tezatlıktır, ne de mevzuya.
Mesele;
Medeni dünyada ve o dünyada oturan gelişmiş ülkelerin arasında olabilmek meselesidir.
Bu da; tabi ki ; takım elbisenle , gösterişli üniformanla, madalyalarınla, brövelerinle, ütülü yönergelerinle değil;
Global aklınla, entellektüel yaşamınla, bilimsel kafanla , evrensel bakışınla bakabilmek meselesi dir.
Mesele;
Asla; Ortadoğulu, arab kafası ile değil; asla kader gibi gören zihniyet gibi değil.
Assubayına devlet nişanını takarken ona yürekten sarılan ABD. Başkanı gibi, sarılabilmektir.
Birleşik Avrupanın sade ve mütevazi generali gibi yaklaşabilmektir.
Almanyanın “ Türk ile Almanı aynı eşit vatandaş gören “ sağduyulu kadın başbakanı gibi yaklaşabilmektir.
Assubay meselesi üç kuruş meselesi değildir.
Kafalardaki statükoyu bitirmiş medeni bakış meselesidir.
Zihniyet devrimi meselesidir.
Samanyolunun derinliğine doğru yol alan Woyager uzay aracının içine uygar insanlığın mesajını koyan bürokrat ve asker kafalar gibi ileride olabilme meselesi dir.
Mesele;
Hasım ve taraf olmuş Subay - Assubay ordusu yaratmak ve sürdürmek değil,
Fikri hür, vicdanı hür çağdaş kafalar olabilmek meselesidir.
ADNAN FUAT ÖZDEMİR
Saygıdeğer meslektaşlarımız, dostlarımız
2017 yılının Ramazan bayramını kutluyoruz; Babaların,annelerin,Dedelerin, ninelerin büyüklerin eli öpülecek…
Beklenenler gelirse mutluluktan, gelmezse burukluktan gözler yaşaracak yarın sabah…
Bayram evlat kokusudur, torun kokusudur, yaşlı ana-babanın, dedenin-ninenin fersiz gözlerindeki sevinç, iki damla yaştır bayram!
Çok zamandır görmediğimiz bir dostun telefondaki sağlıklı sesidir.
Sağlıkla uyanmışsak, sevdiklerimizden iyi haberler almışsak eğer, bayram demektir, daha ne olsun!
Karamsarlık yok, yaşam kırık testideki su gibi… İçsek de tükenecek yavaş yavaş, içmesek de! Biz, testideki su tükenmeden kana kana, dolu dolu içelim!
Bugün Bayram...
Haklı da, haksız da olsak, "bir yerde ben de yanlış yapmış olabilirim" diyerek kırgınlık yaşadıklarımızın gönlünü alsak?
Sevdiklerimizle son kez görüşüyormuşçasına sevdiğimizi söylesek... Sevdiklerimize sanki son bayramımız gibi sarılsak... Son bayram olmadığını kim garanti edebilir ki?
Gönül kırmasak, gönül yapsak!
Türk Silahlı Kuvvetlerinin kahraman, vefakar, cefakar, yiğit mensupları yineYurt dışında, ülkemizin kuş uçmaz kervan geçmez dağlarında,azgın denizlerinde Sınırın sıfır noktasında gözü sınırımızda, ölümü gelen itlerin mescit duvarına pislemesini beklemekte… Eşlerin, anaların, babaların, çocukların gözü haberlerde, kulakları telefonda… Telefonun çalmasından hep korkulur böyle anlarda, ya kötü haber gelirse diye endişe edilir. Görevdeki babanın, eşin, oğulun buruk sesi varsa telefonda, derin bir “OHH!” çekilir… İşte o an bayramdır!
Özellikle görevdeki tüm Silahlı Kuvvetler Mensuplarının, gazilerimizin, şehit yakınlarının, emeklilerimizin ve ailelerinin bayramlarını içten dileklerle kutluyoruz.
E.ASB.SİTE VE ASSUBAY GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ MECLİSİ MİLLİ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANLIĞINA
İlgi (a) : T.C. Anayasasının kişilerin öğrenim hakkı eşitliğine dair 42.nci maddesi
İlgi (b) : TC. Anayasasının yüksek öğrenim esaslarını düzenleyen 130-131. nci maddeleri.
İlgi (c) : Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin eğitim hayatında bireyler arasındaki fırsat eşitliğini düzenleyen ve eşit şans verilmesi halinde her seviyede yatay ve dikey geçiş imkanı sağlayan 26. ncı maddesi.
İlgi (d) : İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin her bireyin yeteneklerine göre yüksek öğrenim den yararlanma özgürlüğünü düzenleyen 25-26.ncı maddeleri
İlgi(e) : Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Kültürel Haklar Kurumu (UNESCO) nun 1960 tarihli, Eğitim ve Öğretimde ayırımcılığın kaldırılmasını düzenleyen 1. 2. 3. 4. 5. nci maddeleri
İlgi(f) OHAL Kanununun 668-669-sayılı M.S.Üniversitesi kurulması ile Jandarma ve sahil Güvenlik K.lığının emniyet hizmetleri sınıfı kapsamında içişleri bakanlığına geçişine dair kanun.
1.) Türk Silahlı Kuvvetlerine muvazzaf Subay yetiştirmek üzere faaliyet gösteren Harp Okulları dönemin Genelkurmay Başkanlığının görülen lüzumu üzerine yaptığı teklif ile 1971 yılında kabul edilen 1462 sayılı kanunla iki yıldan üç yıla çıkarılmış; kanuna ek paragrafta “bu süre Genel Kurmay Başkanının lüzum görmesi halinde bir yıl uzatılabilir “ metninin gerekçesine dayandırılmak suretiyle de 1979 yılında 2218 sayılı kanunun 4. Maddesi ile ilave değişiklik yapılmak suretiyle 1462 sayılı Harp Okulları Kanunun da öğrenim süresi 4 yıla çıkarılarak YÖK yasasına ilave edilmiştir.
2.) Türk Silahlı Kuvvetlerinin muvazzaf Astsubay ihtiyacını karşılamak üzere faaliyet gösteren Astsubay Hazırlama Okulları 1973 yılında 3 yıllık lise dengi öğrenim seviyesine yükseltilmiş; çağın ve teknolojinin gerekliliği sonucu2002 yılında 4752 sayılı Astsubay Meslek Yüksek Okulları kanunu ile 2003 yılından itibaren Meslek Yüksek Okulu seviyesine çıkarılmıştır.
3.) Mevcut Meslek Yüksek Okulları nın lisans ve ön lisans eğitim proğramlarını düzenleyen 2547 sayılı YÖK. Kanunu ile 4702 sayılı kanunda bitirilen okulun alan türüne göre lisans proğramlarındaki kontenjanlara dikey geçiş yapılabilmesine dair mevzuat; Astsubay meslek Yüksek okullarının mesleki alanları YÖK müfredatında yer almadığından mevzuata aykırılık teşkil etmektedir.
4.) Meslek yüksekokulları kanununun mevcut YÖK müfredatına uygunluk teşkil etmemesi sebebiyle; Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yeni YÖK. taslağı hazırlanmıştır. Hazırlanan bu tasarı ile Meslek Yüksek okullarının Milli Eğitim Bakanlığına bağlanması hedeflenmektedir.
5.) Meslek Yüksek okullarının itirazı neticesinde konu Anayasa uzlaşma komisyonuna getirilmiştir. Hazırlanan taslak çalışma Vakıf ve meslek yüksek okullarının 4 yıllık lisans düzeyine çıkarılarak iki yıllık ara lisans eğitimine son verilmesini hedefleyen bir Anayasal düzenlemeyi öngörmektedir.
6.) 15 Temmuz darbe kalkışması sonrasında TSK nın yeniden reorganize edilerek düzenlenmesi ve bu teşkile muvazzaf personel yetiştirilmesindeki yeni düzenlemeye binaen 668 sayılı OHAL kararnamesi ile Jandarma ve sahil Güvenlik Komutanlığı TSK dan ayrılarak İçişler Bakanlığına devredilmiş, bu kuvvete dair tüm Okullar ve öğrenim kurumları da Jandarma ve sahil Güvenlik Akademisi adını almışlardır. YÖk kanununa göre bu sıfatın karşılığı olan öğrenim süresi 4 yıldır.
7.) “Milli Savunma Üniversitesindeki” fakülte ve yüksek okulların eğitim ve öğrenimlerinin sürelerini düzenleme yetkisi MSB.lığı nezdinde M.S Üniversitesi rektörlüğüne verilmiştir.Bu anlamda jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlığına getirilen akademik terim ünvanının M:S. Üniveristesine de konularak, isminin de
MİLLİ SAVUNMA ASKER AKADEMİSİ “OLARAK YENİDEN TANIMLANARAK;
8.) Türk Silahlı Kuvvetlerinin 2023 yapılanması ve profesyonel ordu teşkili çalışması çerçevesinde yapılan hazırlığa esas olmak üzere iki yıllık meslek yüksek okulu ara statüsündeki
ASTSUBAY MESLEK OKULUNUN DA; 4. MADDEYE OLAN İTİRAZA BİNAEN 5. MADDEDE ÖNGÖRÜLEN LİSANS DÜZEYİNE YÜKSELTİLMESİ YÖNÜNDE , İLGİ; A,B,C,D,E MADDELERİNDE BELİRTİLEN HUKUKİ VE ANAYASAL EŞİTLİK GEREĞİ İKİ YILLIK SÜRE DAHA EKLENEREK 4 YILLIK ASKERİ FAKÜLTE SEVİYESİNE ÇIKARILMASINI;
9.) Bu anlamda kurulma çalışmaları sürdürülen profesyonel ordu teşkilatına dair taslak projeye astsubay sınıfının; hem teknolojik, bilişim ve sistem donanımlı , hem de tüm lojistik alanlarda teknik komutanlıklar ve yapılanma şeklinde kadrolara oturtularak 2023 ün tekno ordu yapısının ana çekirdek ve gövdesinin bu teknik donanımlı fakülte kaynaklarından sağlanmasını;
10.) Türk Silahlı Kuvvetlerinin teknik ve idari tüm alt yapısının tamamının temsil ve kontrolü ile faaliyetlerini yüksek lisans ve bilgi donanımlı ASTSUBAY kesiminden oluşturmak ve kurgulamak suretiyle sayısal anlamda az ama teknolojik anlamda silah ve manevra gücü yüksek oranda yepyeni bir Türk ordusu teşkil etmek adına Türk Ordusunun içinde yıllardır süregelen mali, hukuki ve sosyal ayırımcılığın da sona erdirilmesi konusunda bu yasal düzenleme yoluyla tarihi bir değişim ve dönüşümün bu mazlum sınıfına sağlanmasını;
Bu TEKLİFİN KÖKLÜ BİR DÖNÜŞÜM VE DEĞİŞİM PROJESİ adı altında değerlendirilmesini ve daha da açılımı yapılarak kanunlaşması yönünde komisyonunuzda gerekli girişimlerin sağlanmasını değerli Milli Savunma Komisyonu Başkan ve üyelerinden arz ederim.
Adnan Fuat ÖZDEMİR.
Emekli ASTSUBAY.
http://içi boş temad.org/ SİTELERİ
Bunlar nedir biliyormusunuz….?
Yüksek Düşünce Platformu
http://www.astsubayakademisi.com/
Astsubay Akademisi
Türk Silahlı Kuvvetleri Genel Kurmay Başkanlığı
Milli Savunma Bakanlığı
T.C.CUMHURBAŞKANLIĞI
https://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pg_Main.aspx
T.C.BAŞBAKANLIK
http://www.resmigazete.gov.tr/default.aspx
T.C.Resmi Gazete
https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tbmm_internet.anasayfa
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
WORLD VETERANS FEDERATİON
Halilcan Gün
Bunlar TEMAD'ın ana sayfasındaki “ FAYDALI İNTERNET SİTELERİ “ kısmı.
Bir de ana sayfada “AKADEMİK ÇALIŞMALAR KOMİSYONU ve AKADEMİK DANIŞMA KURULU “ var
İçinde de bir şahsın resmi ismi ile tarih bölümüne dair yüksek lisans bitirme tez kariyerleri var.
TEMAD'ın davası, meselesi, sorunları adına ne işe yarayacaksa.
Başkada bir akademik kurulda, komisyonda yok.
Ne mali, ne hukuki, ne teknik ve mesleki alanlarda….
Laf olsun torba dolsun diye konmuş terimler saçmalığı sadece.
Yukarıdaki linklere ise gelince…..
Baştakilerin hepsi de kapalı, terk edilmiş, bomboş sayfalar. Hiçbir şey yok. Kimse de yok.
Devamı ise Gen.Kur. dan başlayıp M.S Bakanlığı ile devam eden laf olsun torba dolsun diye konulmuş, resmi kurum internet sayfaları.
Bunlar faydalı internet siteleri imiş….
Hele ki en sonda bir Halilcan Gür var ki neden orada hiç belli değil.
Yani, TEMAD'ın bir bilgi toplama, dağıtma, depolama kaynaklı internet sayfası veya arşivi ne acı ki hiç yok….
Neden mi…..
Çünkü davayı takip eden, araştıran, yazan, kaynakça yaratan tüm şahıs, sayfa ve siteler bu genel başkanın direkt emir ve talimatı ile yasaklı, ihraçlı.
Öyle ki hala yönetimindeki bazı kafalar “ bize, bana, beğenmediğimiz, sevmediğimiz yazı yazanların, eleştirenlerin, hakaret edenlerin ve bunu açıkça ifade edenlerin ihracına devam edeceğiz “ demekte.
İsim vermeyeyim….
Başkanı biliyor.
Oysa bu yönetimi sevmeyen, icraat ve yanlışlarını eleştiren, doğru yol ve çözümleri yazıp çizen herkes tamamen Assubay ekmek ve adalet davasının müdavimler,cesur insanları.
Sadece doğruları savunuyorlar, yanlış insanları ve bomboş geçirilen zamanları eleştiriyorlar. Kimselere de küfür ve hakaret etmiyorlar.
Üstelik te yasaklı, ihraçlı, cezalı ve bu yönetimin nazarında hain muamelesi görmelerine karşın.
Bıkmadan, umursamadan, inatla ASSUBAY gibi olmaya,davranmaya devam ediyorlar.
Yukarıdaki saçma sapan linkleri, boş ,uyduruk sayfaları faydalı kaynaklar olarak ana sayfasına koyan mevcut yönetim, onca Assubay sayfa ve sitesinin linkini ana sayfasına koymaktan neden acizlik gösterir anlamış değilim.
Oysa davamız adına bu alanda çok ciddi yayınlar yapan en az 15 tane Assubay sayfa ve sitesi var.
Günlük takip ve okunma oranı ile kitlerle ve kurumlara ulaşabilme kapasitesi çok yüksek olan,
Uzun yıllardır mücadele veren “emekliassubaylar.org” gibi güçlü internet oluşumlarımız var.
Bu toplum birikimlerini, deneyimlerini, ekmek ve adalet davamızın çare ve çözümüne yönelik öneri ve eleştirilerini nerede paylaşıyorlar……
Bu 15 civarı ciddi Assubay sayfa ve sitelerinde.
Peki yukarıdaki linklerin içinde bunlardan bir tanesi olsun var mı….?
YOK.
Oysa……
Bu Dernek tüzel bir yapıdır.
Onun destek, kaynak ve donanımlarını, “şahsımıza eleştirel ,muhalif “diye tırpanlayıp biçemezsiniz.
Hangi hocanın, öğretmenin, kitapları değiştirme, okutmama hakkı vardır ki…
Bunlar cahilce, vahabice, bakış ve algılardır.
İşte bu yüzden Temadın başına gelecek insanın, şefin, liderin , geniş, hoşgörülü, yüksek bilgi ve donanımlı, toplumuna saygılı, haddini bilen , akli ve bilimsel eleştiriyi çok çok seven, hoşlanmasa da orta yolu bulmak adına sonuçta hep kucaklayan ,mütevazilikte ve meseleleri ile ilgili olması gerekir.
Eğer ki yoksa böyle bir aday, dışarıdan ücretle bir profesyonel ceoyu alıp derneğin başına oturtmalıyız.
Sorun TEMAD'ın profesyonel yönetilmemesidir.
Davayı organize edip, çözüme kavuşturmak için yönetim kurulunun ve hele ki başkanının Assubay kökenli olmasına da hiç gerek yok bence.
Yoksa bu değerde insan aday olarak meydanda…..
Dışarıdan bir hukukçuyu, yargıcı, parlamenteri getirip derneğin başına oturtabilmeliyiz de….
Tam 6 yılını şah İsmail edası ile kendini hint racası zannederek geçiren ,huysuz, kavgacı, kıskanç, egosu ve bencilliği tavan yapmış başarısız bir zatın,
Bir üçüncü defa seçilmek adına bu toplumun karşısına çıkmaya cüret edebiliyor olması ; bu mazlum toplumun bu şahısça koyuna veya devekuşuna benzetilmesindeki algıdan kaynaklı olabilir mi acaba…..
Assubay meselesinin , ciddiyetini, aciliyetini bu kadar sulandıran, aşağılatan Sayın Keser ve yönetiminden bu toplum umuyorum ki 17 EKİM de bir hayli konuda uzun bir hesap soracaktır.
Sayın Keser, sadece toplumunu bölmekle yetinmemiş, kendi yanındaki en önemli arkadaşlarını da acımasızca mahkemelerde linç ettirmiştir.
Sayın Sami Başkaya, ile Sayın Tamer Yılmazın başına gelenler bunun en güzel belgesidir.
TEMAD kuruluşundan bu yana en ağır iç çatışmayı, yönetimsel kavgayı, itham ve iftirayı, mahkeme koridorlarında birbirini mahkum etmeyi, yönetim kurul üyesini mahkemeye vererek onun üzerinden oyunla TEMAD ın İstanbul İl başkanlığını temsil eden 30 yıllık tarihi onura sahip şubesini kapatmayı, hatta çilingirci getirip kapısını zorla kırmayı ve polis karakolunda birbirine zabıt tutturmayı;
bu basiretsiz,kavgacı, kindar, genel başkanla yaşamıştır.
Altı yıl boyunca da haklarımız adına bir arpa boyu ilerleme ve başarı sağlayamamıştır.
Bu gün gelinen noktada, Temadın kurumsal olarak haklarımızla ilgili mücadeledeki yeri ve rolü tartışılmak yerine ;
varlığı ile yokluğu sosyal sayfalarda tartışma konusu olmuştur ve olmaya da devam etmektedir..
Geçen yazımda da rakamsal belirttiğim gibi.
Her 10 emekli Assubaydan sadece 1 tanesi bu derneğe katılıp üye olmaktadır.
Gerekçe ise;
Temadın artık bir dava kulübü değil başına geçenlere siyaset ve mecliste vekillik kapısı aralayacak şahsi ikbal ve ticari rant şirketi olduğudur.
Şahsım başta olmak üzere;
Bizlerin haksız ihraçlı olması sebebiyle görev ve sorumluluk alma hakkımızın olmadığı ve olamayacağı 2017 Ekim veya Kasım seçiminde delegenin bu altı yıllık kaybın telafisi adına geçmişte Temad da hiç görev almamış, hazırlıklı proğramı ile vaatleri uyuşan, akli bir proje ile oraya gelen en iyi ekibi seçmeleri elzemdir.
O ekipte orada o gün kendisini zaten gösterecektir.
Saygımla.
Adnan Fuat ÖZDEMİR
İYİ TATİLLER EMEKLİLER…
Bir hafta sonra okullar kapanacak.
Özellikle büyük şehirler boşalacak.
Geçinmek inanılmaz zorlaştı metropollerde çünkü…
İnsanlar kaçmak için fırsat kolluyor.
Zaten bu yıl bir ramazan havası da yok… heyecanı da.
Sofralar boş, dolaplar da öyle.
İnsanlar beslenemiyor, çalışanlar düzgün ücret alamıyor, alsa da karşılığını göremiyorlar.
En çok da emekli toplumu bunalımlı.
Bir de kendi içinde yani TSK adaletinde Astsubay emeklileri çok çok bunalımlı.
Kimse ne mevsiminin ne de sabahının planını falan yapamıyor artık.
Zaman Türk toplumuna o kadar hovarda ki ,
Zamandan kazanan da yok, zamanla yarışan da..
Peki kazanan yok mu?…..
Var ...
Çok çok paraları olanlar çok çok kazanmakta.
İnşaat, tarladan gıda tüccarlığı, gayrimenkul zenginliği gibi.
Haziran da geldi.
Hava da birden zıpladı, yakıcı sıcak gelip başımıza çöktü.
Ülkede, emeklilere şöyle bir baktığımızda en örgütlü ve diken üstü duran tek toplum yine de sadece Assubaylar.
Hiç bir emekli sivil toplum kurumu ASSUBAYLAR kadar meselelerine ve sorunlarına sadık ve sahip değiller.
Topyekün gözümüz hep mecliste, komisyonda, bakanda, cumhurda…
Nalına mıhına durmadan yazıp vuran tek toplum Assubaylar .
Yüreği yeten bir yöneticileri olsa, “ haydi “ dese tam 50 bin kişi sabahına kızılayda buluşacak.
Müthiş bir seferberlik gücü ve icraatı bu aslında.
Emekli de olsa, bu toplum hâlâ genç, dinamik, dinç, mücadeleci, umutlu, hırslı.
Toplumda bu devinim müthiş, inanılmaz…
Ama
Ama…….sı var ya,
Tüm artıları alıp götüren tek bir eksi her şeyi batırıyor, bu hırsı, azmi yok ediyor. İşin içine ediyor.
Siz biliyorsunuz…
Nedir ki o derseniz…kendilerini, derneklerini yönetmedeki inanılmaz gaflet ve delalet….
inanılmaz beceriksizlik. boş vermişlik.
Tabandan tepeye doğru tüm üçgen mükemmel , iki yan kenarı da dimdik doksan derece ama…
sadece tepe açısı bozuk.
Bu toplum bir türlü pisagoru tutturamıyor.
Şimdi şube seçimleri de bitti.
Valizler hazır….
Terlikler de…
astala vista zamanı şimdi….yazlıklar, kamplar….
Çok çalışıldı ya…
4 ay da böyle geçer…. Temad dondurma yalar…
Ekimde emeklinin sahili soğur,,,sırtı üşür….
Temad'ın kepenkleri açılır….
17 Ekimin seçimine hazırlanılır.
Rüzgar şişirilir.
Yelken pupa olur.
Herkes dava adamı, her yer dava olur..
Dört ay dediğin neki,,,
Bir bakarsın torunlar önlük giymiş, kayıtlar başlamış.
Hiçbir şey kaçmaz, her şey kaldığı yerden başlar…
Siyaset bizi bekler, iktidar bekler, bakanı, cumhuru bizi bekler.
Dinlenmiş Temad'lının içinde kalan azıcık gazını da onlar alır…
“ya… vah vah…. duymamıştık…. bu kadarını ummamıştık…. tüh tüh…. elemtere fiş…. assubaylara şiş seansları başlar….”
Bu iş yıllardır böyle yürür. Gazımız alınır, ninnimiz okunur,
“ On dönüm bostan…yan gel yat Osman” formülü meselesidir Assubay davası. Koy Excele bu formülü.. kim tutarki seni….
Çok çalıştık ya Temad olarak ..
Uzun bir tatili çok hak ettik.
Temad Genel Merkezine yaz ayı tatiline çıkarken iyi bir dileğim var….
İyi bir tatili hak ettiniz hani……
Tatilinizde olur ya bir aksilik falan çıkıverir…
Olur ya içinizden kazara ASSUBAY EKMEK VE ADALETİ DAVASI adına çalışma isteği falan geliverirse…..
Hemen beklemeden yere,mümkünse çimenlik ve gölge bir yere uzanın…
Bu edepsiz isteğinizin geçmesini bekleyin.
Bakın çok iyi gelecek hepinize…
Sana, bana, ona, şuna, hepimize ……
astala vista…..
iyi tatiller.
Adnan Fuat ÖZDEMİR
BU GÜN….
Yine, yeniden bir Pazar sabahı daha.
Ne yazmalı acep, neyi söylemeli, neyi konuşmalı.
Bence bu gün hiçbir şey yazmamalı, konuşmamalı, söylememeli.
Herkes aklını, şuurunu, bilincini, mantığını,,,
Bir buz torbasına koyup içindeki sakin çimenliğine, yeşilliğine, dağına, ormanına, dalgasına gitmeli.
Kendi sessizliğine yatmalı bu gün herkes.
Usunu, aklını, bilincini, bu ülkeden uzak tutmalı bu gün…
Bu gün insan falan da olmamalı,
Her hangi bir mahlukta, kulda olmamalı bu gün.. isyankarda.
Bu gün herkes, o ilk çocukluğumuzun saf ve işlenmemiş ruhuna dönmeli bence…
Çocuk anılarımızla oynanmalı bu gün, kocaman masumiyetle,
Unutmalı bu gün bu hali, şu anı, şu memleketi ve bu mutsuz canı…..
Bu gün herkes kendi cennetinde uyanmalı, kendince,,,
Yalnızca, yemesiz, içmesiz,susuz,
Bu gün ne para, ne sağlık, ne iş ne aş hiç olmamalı.
Bilincimizle, gençlik umudumuzla kucaklaşmalı, konuşmalı bu gün.
Kimse olmamalı içimizde bu gün,kimse girmemeli boyutumuza .
Bizi öfkelendirmemeli bu gün hayat, tedirgin etmemeli ölüm…
Bu gün izinli olmalı gerçek hayat.
Bu gün yaşanmamalı, dünün devamı artık.
Ne başımızda leş kargaları, ne kıçımızda yokluk ayazları olmamalı bu gün
Bu gün Yunus'un “ben “i olmalı benden içre dediği
Bu gün kovmalı tüm zebanileri, ifritleri benlikten, fikirden ,
Yemyeşil bir vadi olmalı altımızda, önümüzde ulu bir orman.
Hiç insan olmamalı bu gün alın yazımızın satırında….
Olmalı sadece ,Bolca kuş, köpek, ceylan, hele ki rengarenk kelebek..…
Yok yok, bu gün açmamalı gözleri hiç..
Bu gün denklaşöre farklı basmalı.
Bu gün çocuk hayalimizin filmi, üç beş karede olsa resmi çekilmeli…
Göreceksiniz ki o kadar parlak, yaşayamadığımız ah o masum hayat….
Saygımla….
Adnan Fuat ÖZDEMİR