Ordumuzun Hacıyatmazları: Albaylar -2-
Albaylarımıza “rütbe kıdemini” 1 sene erken vermek için
Vekillerimizin 2009 senesinde meclisde tezgâhladığı desiseyi ve kânûnsuzluğu anlatmaya
Ordumuzun Hacıyatmazları; Albaylartamgalı makâlemizin birinci bölümü ile başlamış idik.
Yukarıdaki resimde gördüğünüz üzere Mustafa AYTAR gardeşim,
İşgillenmesinler diye
Patakonya ordusu albaylarını ellerinden ve kollarından kördüğüm palamar ile sıkıca kazıklamış! Bundan kelli oralarını buralarını gıpraşdırmaları muhâl değil!
Suratlarına da ağız çizmemiş! Böylece dillerini de mühürlemiş!.. Ellerine sağlık, senin!..
Teveccüh buyurursanız şâyet, yiğitler;
Şu anda okuduğunuz ikinci bölüm ile de ifşâ etmeye, kaldığımız yerden bugün devâm edelim inşallah.
Makâlemizin birinci bölümünü kıraat eyleyen kimi işgilli büzzüklerin suçluluk sâikiyle hemen dingildediğini işitdik!
Harâm lokmaları yutup da
Sırça köşklerde oturacak kadar kurnaz, hırsız ve arsız olan harâmzâdegân,
Hakkını gasp etdiği insanlardan gül bekleyecek kadar saftirik olamaz!
Bu filfilli büzzükler, yapdıkları hırsızlıklarının üsdünü çemkirerek örtmeye tevessül etmesinler!
Mertlik ve haysiyetden yana şu kadarcık da olsa nasipleri var ise şâyet çevirdiği tezgâhların hesâbını versinler!
Asubaylardan bahsederken ağzı burnu çarpılmadan konuşamayan o filfilli büzzükler, Harp okullarından mezûn etdikleri her çocuğumuzun kendileri gibi mermer kafa olduğunu zannetmesin! O çocukların içinde öyle subaylarımız var ki! İşde, onlardan birisi, inşallah Genelkurmay Başkanı olduğu gün ordumuzda kardeşlik ve silâh arkadaşlığı gerçek manâsını bulacak evvel Allah!
Tasalanmasınlar! Subay-Asubay kucaklaşmasından en çok da bu mermer kafalar hoşnut olacak! Tek yapmaları gereken, bunca senelerden beri zihinlerinde hoyratca semirtdikleri önyargı denen habis urları oradan söküp atmak!
* * * * *
İmdi teveccüh eyleyelim hacıyatmaz albaylarımıza 1 sene erken verilen kânûnsuz rütbe kıdemine...
2/365 esâs numaralı kânûn teklifi hakkında
Tâlî komisyon olan Adâlet Komisyonu ile Millî Eğitim ve Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu rapor vermedi.
Meclisde müzâkere edilen kânûn teklifine Adâlet Komisyonunun görüş birdirmemesi anlaşılır şey değil!
Kânûn teklifi, şimdi Millî Savunma Komisyonunda...
2/365 esâs numaralı teklif hakkında hazırladığı rapor ile
Esâs komisyon olan Millî Savunma Bakanlığı,
“Astsubayların intibak ve özlük haklarına ilişkin düzenlemeler” öngörmekte idi.
Müteakip günlerde;
2/365 esâs numaralı teklif üzerinden yapılmasına dair verilen önergeyi,
Komisyonun kabul etmesiyle birlikte görüşmelere başladılar.
Birleşdirilen Tasarı ile Teklifin tümü üzerindeki görüşmelerde,
Burada, şu çok mühim tesbiti ortaya koyalım;
Biliriz ki şu dünyâda en çok yalan söyleyenlerin avcılar olduğu iddiası dillendirilir. İltifât buyurursanız şâyet, biz bugün bu iddiayı değiştiriyoruz ve diyoruz ki "şu dünyâda en çok yalan söyleyenler milletvekilleridir!" Yalan söylemekde vekiller, hele de bizim vekillerimiz, hiç şüphe yok ki dünyâda en birinci gelirler. Zere, bu 8 vekilimizin, 2/365 esâs numaralı kânûn teklifine yazdığı yukarıdaki her iki gerekce de tamamen mesnetsizdir, yalandır. Çünkü bu teklifden önce de isdeyen Asubaylar gene 30 sene görev yapabiliyor idi. Birisi emekli subay olan bu 8 vekil, uydurdukları bu gerekceler ile aslında avuçlarına osdurup osdurup osduruklarını ipe dizmişler...
Burada şu gerçek kendini bir kere daha bize gösderiyor ki Asubayların derdini, ancak emekli Asubay vekiller anlayabilir.
Bu saçma ve bir o kadar da aptalca olan gerekceler hakkında bakınız meclisde kim, ne inciler yumurtalamış!
Hükümet adına söz alan Millî Savunma Bakanı Vecdi GÖNÜL;
Teklifin çok önemli olduğunu söylemiş!
İhtiyaçların giderilmesini sağlayacağını,
Hükümet olarak olumlu görüşle desteklediklerini belirtmiş.
Komisyon üyeleri de; teklifin yasalaşmasının oldukça yararlı olacağını dile getirmişler.
Ve böylece
2/365 sayılı kânûn teklifinin tümü üzerindeki görüşmelerin sonucunda,
Maddelerinin görüşülmesine oy birliği ile geçilmiş.
Makâlemize konu olan 5837 sayılı kânûnun komisyondaki müzâkeresi esnâsında;
22’inci maddesinin dilekcedeki asıl metininde hiçbir değişiklik teklif edilmediği anlaşılıyor. Bir başka ifâde ile 2/365 esâs numaralı kânûn teklifini, yukarıda isimlerini verdiğimiz 8 vekilin hazırladığı şekli ile MSB Komisyonu ve Genelkurmay Başkanlığı “aynen” kabul etmiş. Madde gerekcesinde olmadığı hâlde; albayların rütbe bekleme süresinin 3 seneden 2 seneye düşürülmesine dair bu kaçak ve kânûnsuz teklife, MSB ve Genelkurmay Başkanlığı sessiz kalarak onay vermiş.
* * * * *
Tilki ile oduncu hikâyesini bilirsiniz!
İşde, tıpkı bu hikâyedeki gibi,
Hacıyatmaz albaylarımıza “rütbe kıdemi”nin kânûnsuz olarak 1 sene erken verilmesi konusunda
MSB ve Genelkurmay Başkanlığımız burada “oduncuyu” oynamışlar!
Fakat bir tek fark ile;
Mâlûm hikâyede, oduncunun gammâzına rağmen tilki, canını kurtarır!
Bizim hikâyemizde ise gammâz oduncu, tilkiyi tutmuş; avcı da vurmuş!
AKP hükûmeti ile sessiz bir işbirliği yapan MSB ve Genelkurmay Başkanlığımız, burada tilkiyi tam da gözünden vurmuş!
Helâl olsun vallahi!
Karşılıklı yararlanma simbiyozu diye işde, ben buna derim!
* * * * *
Yalan gerekceler üzerine oturtdukları bu kânûn teklifini
MSB Komisyonunda müzâkere ve kabul eden 21 vekilin Adı/Soyadı şöyle;
Toplam 8 vekilin imzâsı ile Meclise verilen
Ve dahi
21 vekilin imzâsıyla MSB komisyonunda müzâkere edilen 2/365 sayılı kânûn teklifinin
Asubayları ilgilendiren 22’inci maddesi, ikinci fıkrası aynen şöyle hazırlandı.
Makâlemizin konusu işde, bu cümlenin başında yer alan albaylar hakkındaki ibâredir.
Bu kânûn teklifine imzâ veren 8 milletvekilinin,
Ve dahi
MSB Komisyonunda işbu teklifi müzâkere ve kabul eden 21 vekilin;
Asubayların özlük haklarında yapılan düzenlemenin içine, albayların 3 sene olan “rütbe kıdemi bekleme süresini” 1 sene azaltıp 2 seneye düşürdüğünden haberleri var mı acap?
Albayların 3 sene olan “rütbe kıdemi bekleme süresinin” 2 seneye düşürülmesinin “Genel Gerekcesi” nedir, “Gerekcesi” nedir?, Madde Gerekcesi nedir, acap?
Albayların “rütbe kıdemi bekleme süresi” MSB Komisyonunda görüşüldü mü?
Albayların bu durumu konusunda MSB komisyonunun bir teklifi ya da aldığı bir karâr var mı?
Albaylar hakkındaki bu cümleyi teklife sokuşduranlar, İçtüzük madde 73 ve 74’ü ihlâl etdiklerinin farkındalar mı?
Vekillerinin bu yapdıkları, kânûna karşı taammünden hile yapmak değil midir?
İşde, ahlâksızlık burada başlıyor!
* * * * *
Asubayların özlük haklarında(!) kânûn değişikliği yapmak için Meclisde içtimâ eyle,
Fakat albayların lehine kânûn çıkart!
Yapılan bu işlemin kânûnsuzluk olduğunda hiç şüphe yok!
Fakat burada yapılan bu hileyi ifâde edebilmek için şu anda kullanabileceğim en hafif kelime, ahlâksızlıkdır.
MSB ve Genelkurmay Başkanlığı, kânûn teklifini aynen kabul etdi. Asubayların “özlük haklarında(!)” yapılacak kânûn teklifinin içinde albayların “rütbe kıdemi” bekleme süresinin 1 sene azaltılmasına dair düzenleme yapılmasına, hiç ses çıkartmadı. 8 milletvekilinin hazırladığı bu ahlâklı ve faziletli teklife, MSB ve özellikle Genelkurmay Başkanlığı da sessiz kalarak ortak oldu.
Şu gün itibâriyle dahi albaylarımızın “rütbe kıdemi” bekleme süresinin 3 seneden 2 seneye indirilmesi konusunda Genelkurmay Başkanlığımızın ileri sürebileceği sağlam bir tek gerekcesi var mı?
926 sayılı TSK Personel Kânûnuna göre 1989 senesinden beri ordumuzdaki subay ve asubayların hepsi 3 senede bir “rütbe kıdem” terfii alırken, hangi ahlâkî, hangi mantıkî, hangi askerî ve hangi kânûnî sebeple bu kuralı, albay gardeşlerimiz için yerle yeksân etdiler?
Kimi subaylarımızın ağzını domaltarak “Arkadaşlar, biz bir aileyiz!” üfürmelerine, “Silâh arkadaşıyız!” yağlamalarına, şah damarlarını şişire şişire “Askerlik, dürüstlükdür!” kıvırmalarına kim inanıyor acap?
* * * * *
Ve böylece
Hacıyatmaz albaylarımızın
Asubayların şalvarının içine ödlekce saklanıp, 1 sene erken “rütbe kıdem terfii” almasına ramak kaldı...
Çünkü
Millî Savunma Komisyonunda görevli hâkim sıfatlı bir subay, bu tezgâhı böyle kurgulamış idi.
Millî Savunma Komisyonunun kabul etdiği
Ve dahi
Sizlerin de yukarıda gördüğü 22’inci madde, ikinci fıkrasında hiçbir değişiklik yapılmadan aynen kabul edildi...
Vatana, millete, ordumuza ve bilhassa albaylarımıza hayırlı, kademli olsun!
* * * * *
Albaylarımıza niye hacıyatmaz sıfatını yakışdırdığımızı pekişdirecek birkaç söz daha sarf edelim;
Hacıyatmaz albaylarımızın emeklilik yaş haddi, 1949 senesinde 58 olarak tesbit edildi.
12 Eylül subay darbesinin elebaşısı Zottirik Kenân’ın sihirli bir dokunuşu ile
Hacıyatmaz albaylarımızın emeklilik yaş haddi, hemen 2 sene terfi etdi ve 60 oldu.
* * * * *
Rütbe kıdemi almak için her rütbedeki subay ve asubayların tam 39 sene boyunca 3 sene görev yapma şartı var idi. Bir başka ifâde ile ordumuzdaki askerlerin hepsi rütbe kıdemini her 3 senede bir alma konusunda eşit idi. Benim bildiğim kadarıyla 2009 senesinde tost modern bir darbe de yapmadı subaylarımız.
Fakat sâdece darbe dönemlerinde gördüğümüz bir orostopolluk zuhûr eyledi o sene. Hiçbir sebep yok iken ve hiçbir gerekce gösderilmeden, üsdelik kânûnsuz bir yöntemle albaylarımızın 3 sene olan “rütbe kıdemi bekleme süresini” 2 seneye düşürdüler.
İşde, tam yeridir şimdi...
Bu kirli oyunun 2009 senesinde meclisde nasıl çevirildiğini anlamak için,
2015 Aralık ayında gene AKP’nin tezgâhladığı benzer bir dümeni belgeleriyle fâş eyleyelim.
Böylece, 2009 senesindeki tezgâhı kolayca anlayalım. Çünkü her ikisinde de hile var...
* * * * *
Biliyorsunuz, hacıyatmaz albay gardeşlerimize 2016 senesinin ilk günlerinde
Sâbık Millî Savunma Bakanı İsmet beyin “kurumsal vefâ”sının nişânesi olarak
Bugüne kadar hiçbir askere verilmeyen muhteşem 2 armağan, sâdece albaylarımıza verildi;
1. İkinci emekli ikrâmiyesi
2. Emeklilikde bile devâm edecek ballı OYAK üyeliği
Bu kânûn teklifinin meclisde müzârekesi esnâsında AKP milletvekili Süreyya Sadi BİLGİÇ, albaylarımıza verilen ballı imtiyâzların; “64’üncü Hükümet Programında ve 2016 Yılı Eylem Planında yer verilen hususlardan genel olarak üç aylık dönemde gerçekleştirilmesi öngörülen konular arasında olduğunu söyledi.
Ben de bir dilekce gönderdim ve dedim ki; sizin dediğiniz belgelerin hepsine bakdım!
Fakat buralarda, albayların ismi dahi yok dedim. Siz, bunları nerenizden uydurdunuz diye suâl eyledim.
İşbu dilekcem, gide gide Genelkurmay Personel Başkanlığına gitdi. Personel Başkanımız hep yapdığı gibi gene cevâp vermedi. Ciğeri kediye kapdırdığımı bir kez daha anladım! Fakat fütur getirmedim!
Genelkurmay Başkanlığımız, cevâp gönderdiğini söylüyor. Lâkin bana cevâp gelmedi. Daha doğrusu Başkan, hiçbir şey göndermedi.
Genelkurmay Başkanlığımız, dilekcemin üzerine yatınca bir cevâp almak umuduyla
Şu dilekceyi elime alıp ben de kafamı vuracağım son merci olan Başbakanlığın kapısına dayandım.
Kısa bir vakit sonra, Başbakanlıkdan şöyle bir şey geldi! Fakat bu da bir cevâba benzemiyor idi.
Derken, Genelkurmay Personel Başkanımızın jetonu düşdü! Bana cevâp verdiğini söylemiş idi. Fakat vermediğini en sonunda anladı. Ancak ne var ki gönderdiği bu şey de benim suâlimin cevâbı değil idi.
Şimdi,
Demek ki AKP’li vekil, yalan söylüyor idi. Çünkü, hükümetin programında; değil “albaylara kıyak OYAK üyeliği” ve “ikinci ikrâmiye” vermek, bu programlarda albay ismi bile yok idi.
Fakat kânûn teklifinin meclisde müzâkeresi esnâsında kirli eller devreye girmiş o anda meclisde dolaşan bir kânûn maddesinin içine, albaylarımıza bu ballı yeni yıl hediyelerini bir güzel “kaynak” yapmış idi. Bana verecekleri bir cevâp olmadığına göre ahlâksız bir iş yapdıklarını da zımnen kabul etdikleri ortaya çıkdı.
Bu tezgâhın içinde kimi subaylarımızın olduğunu da Genelkurmay Başkanlığımızın dilekcem konusunda sessiz kalmasından böylece anlıyoruz.
Ayrıca, kendi menfaatleri söz konusu olunca subay gardeşlerimizin, haklarında daha düne kadar söylenmedik laf bırakmadıkları siyâsetciler ile nasıl da hemen kol kola girip duruma göre tavır takındıklarını da görüyoruz.
Eee! Kurmay subaylık da bu değil midir zâten?.. Asubaylara fetvâ, sıra kendilerine gelince takvâ!
Peki,
İntibâklarını yapıp tazminâtlarını vereceğiz diye Asubayları seçim meydânlarına meze yapan Boşbakan Ahmet beyi gördük, duyduk da!..
Aynı Boşbakanımız Ahmet beyin seçim nutuklarında albaylarımızı ağzına aldığını hiç duyduk mu?..
Fakat hükûmet programında var yalanını söyleyen bu milletvekilimiz, meclisi bu yalan ile kandırıp albaylarımıza bu ballı kıyakları kotarmasını bildi...
Helâl olsun vallahi. Gemisini yürütene niye kaptan demişler zannediyorsunuz ki?
* * * * *
5837 sayılı kânûn ile;
Asubayların “rütbe kıdemi” bekleme süresini tam 6 koca sene arttırdılar.
Fakat albaylarımızın “rütbe kıdemi” bekleme süresini 1 sene azaltdılar.
Ya da bu kânûn ile yapılan işlemi şöyle özetleyelim;
Subayın görev süresinden 1 sene indir,
Asubayın görev süresine 6 sene bindir! Maksat, astda kalanın canı çıksın!
Kânûn teklifinin 22’inci maddesine ait genel gerekcesinde, gerekcesinde ve madde gerekcesinde; albayların “rütbe kıdemi” bekleme süresinin 3 seneden 2 seneye düşürülmesine dâir bir tek kelime yok.
Bu ifâdeden rahatlıkla şunu anlıyoruz; maddenin ikinci fıkrasında, 1982 senesinden beri mevcut olan albaylarımızın “rütbe kıdemi” bekleme süresindeki 3 rakamını el çabukluğu ile 2 olarak değişdirip bu fıkraya gizliden gizliye “kaynak” yapmışlar!
MSB Komisyonunun böyle bir teklifden, sözde haberi yok! Ya da haberdâr olmak istememiş. Maddeler üzerindeki komisyon görüşmeleri esnâsında, albaylarımıza yapılan bu kânûnsuz torpile MSB Komisyonunun itirâz etmemesi, tam da avcı-tilki-oduncu hikâyesine benziyor. Tabi ki MSB ve Genelkurmay Başkanlığımız burada, oduncuyu oynamışlar!
Yaş haddinden mecbûren emekli edilecek albaylarımıza “ikinci ikrâmiye” vermek ve “OYAK üyeliğini emeklilikde de devâm etdirmek” için hazırladıkları kânûn teklifinde de aynı tezgâhı yapdılar. Hazırlanan kânûn tasarısında, albaylar hakkında herhangi bir teklif yok idi. Fakat kânûn tasarısının meclisde görüşülmesi esnâsında esrârengiz ve kirli eller devreye girdi. Ve albaylarımıza bu “ikinci ikrâmiye” ve “tatlı OYAK üyeliği” maddesini kânûn tasarısına gizlice ilâve etdiler.
Demek ki meclis çatısı altında da böyle dümenler dönüyormuş!..
Düzen, hile, ahlâksızlık gibi hasletler, siyâsetin hamurunda var da!
Fakat kânûnsuzluk hususunda benim için daha elem ve ibret verici olanı ise
Görevi, Anayasamızı ve milletimizin nâmûsunu korumak ve kollamak olan Genelkurmay Başkanlığımızın, böyle bir kânûnsuzluğa zımnen de olsa bilerek göz yumması ve isdereyerek ortak olması.
İşde, bunu yapanlar benden merhâmet beklemesinler!..
* * * * *
5837 sayılı kânûnun meclisdeki müzâkeresini okurken ilginç tesbitler takıldı gözüme...
Bakınız, Asubay dedikleri askerlerin 2009 senesindeki durumu nasıl imiş;
Aynı vekilin,
Asubaylara birinci derece dördüncü kademenin verilmesi konusundaki şu ibretlik sözlerine bakar mısınız?
Bu görüşmlerden 3 sene sonra, 2012 senesinde Asubaylara birinci derece dördüncü kademeyi verdiler.
Çok şükür!
1975 senesinden beri söyleyegeldikleri “asubaylara birinci dereceyi verirsek şâyet, maazallah, disiplin bozulur, ordumuz dağılır!” şeklindeki akla ziyân vehimlerinin de aslında kocaman yalanlar olduğu da ortaya çıkdı.
Fakat
Devletimize, milletimize, ordumuza ve ordumuzun rûhu çelik yürekli asubaylarına; bu haksızlığı, bu kötülüğü, bu rezâleti ve bu kalleşliği revâ gören subay gardeşlerimizi asla unutmayacağız!
* * * * *
Ordumuzdaki bütün subay ve asubaylar “rütbe kıdemini” 3 senede alır iken
Albaylarımız hangi akla, vicdâna ve ahlâka göre rütbe kıdemini 2 senede alıyor. Albaylarımızın bokunda boncuk mu vardır? Lâkin, karda yürüyüp, iz bırakdılar bir kere! Yârın, bir gün subaylarımızın rütbe veya rütbe kıdemi bekleme sürelerinde buna benzer başka dolaplar çevirirler ise şâyet, kimse şaşırmasın!
Rütbe kıdeminin ihdâs edildiği 1982 senesinden 2009 senesine kadar geçen 27 senede ne oldu da ordumuzdaki bütün rütbeler için esâs alınan 3 senelik “rütbe kıdemi” bekleme süresi, albaylarımız için bir çırpıda 2 seneye düşürüldü.
Zottirik Kenân bile bu konuda, diplomat İlker BAŞBUĞ’dan daha vicdânlı ve daha âdil davranabilmiş idi.
5837 sayılı kânûnun 22’inci maddesi ile 2009 senesinde yapılan düzenlemeden sonra
Ordumuzdaki subay ve asubayların “rütbe kıdemi” bekleme süreleri şöyle oldu;
Askerlerimiz şöyle dursun bu manzaraya bakan hangi insanın aklı, vicdânı ve sabrı dayanabilir acap?
Şeytanın bile aklına gelmeyecek yollar bul ve her fırsatı kendi lehine ganimete çevirmeyi becer!
Albaylarımıza niye hacıyatmaz dediğimize şimdi hak vermişsinizdir zannımca!
* * * * *
Maaş konusunda alabileceği başka derece/kademe olmadığı için albaylarımız, “rütbe kıdemi bekleme süresini” 1 sene kısaltarak bu kez de kıdemli albaylığa 1 sene erken terfi etmenin ahlâksız yolunu bulmuşlar.
Fakat
Albay gardeşlerimize ikrâm edilen bu harâm “1 sene erken rütbe kıdem” konusu bir yana,
Bunun kadar rezâlet bir ahlâksızlık daha var. Binbaşı ve yarbaylarımıza verilen harâm birer kademeler...
926 sayılı kânûnun şu anki hükmüne göre; binbaşılarımızın 3 sene olması gereken “kıdemli binbaşılık rütbe bekleme süresini”, 1989 senesinde bir dümen uydurup 2 seneye düşürdüler. 5 senelik “rütbe bekleme süresi” olan binbaşılarımız, bu 5 sene sonunda toplam 6 maaş kademesi alıp, “birinci derece birinci kademeden” yarbaylığa terfi ediyorlar.
Fazladan 1 sene “maaş kademesi” ile yoluna devâm eden yarbaylarımız, bu kez de 3 sene olan yarbaylık “rütbe bekleme süresinin” sonunda “birinci derece üçüncü kademeye” terfi edeceği yerde, binbaşılıkdan getirdiği fazladan 1 “maaş kademesi” sâyesinde, yarbaylıkda 3 sene olan “rütbe bekleme süresinin” sonunda, “birinci derece dördüncü kademeye” terfi ediyorlar. Hâlâ da böyle. Bu hile ile, yarbay rütbesinde 3 senelik rütbe bekleme süresini tamamlayan subaylarımız, devletimizin verebileceği en yüksek derece/kademe olan “birinci derece dördüncü kademeye” ve gene en yüksek gösterge olan “1500 gösterge rakamına”, 28 senenin sonunda ve henüz albay olmadan terfi edebiliyor.
Asubaylar, toplam 29 senenin sonunda ve en son rütbelerinde “birinci derece dördüncü kademeye” terfi ederken albay ve daha üst rütbedeki subaylarımıza, 28 senelik görevlerinin sonunda, devletin verebileceği başka derece/kademe ve gösgerge kalmıyor.
Şunları tekrar hatırlayalım;
Yarbaylarımıza 20 sene boyunca verilen “fazladan 1 maaş kademesi” ve “1500 gösderge rakamının” kânûna aykırı olduğunu Sayıştay, 2012 senesinde tescil etdi. Asubaylara “birin dördünü” vererek, bu kânûnsuzluğu güyâ meşrûlaşdırdılar. Binbaşılarımıza 1989 senesinden beri verilen ve hâlen de almaya devâm etdikleri “fazladan 1 maaş kademesi” ve “üst gösderge rakamı” da aynı şekilde kânûnsuzdur. Albaylarımıza 2009 senesinden beri verilen “1 sene erken rütbe kıdem terfiinde” ise; 5837 sayılı kânûn teklifini hazırlayan 8 milletvekili, bu teklifin 22’inci maddesi, ikinci fıkrasına açık olarak hile karışdırmışlar. Ve bu 8 vekil, bu maddeye rey veren milletvekillerini, TBMM’yi ve dolaylı olarak da Yüce Türk Milletini alenen aldatmışlar. İşde, bu sebepledir ki albaylarımıza 1 sene erken “rütbe kıdemi” veren kânûnun 22’inci maddesinin, ikinci fıkrasının başındaki ibâre, hiç şüphe yok ki TBMM İçtüzüğünün 73 ve 74’üncü maddelerine aykırıdır ve dahi usûlen de kânûnsuzdur.
|
Duyduk ki binbaşılarımıza ikrâm edilen bu harâm “1 maaş kademesini” geri almak için imil imil çalışıyorlar imiş. Bu ahlâksızlık şâyet telâfi edilirse ki ben buna inanmıyorum çünkü zamâna yayıp unutturacaklardır, bu kez de yarbayların 3 sene olan “rütbe bekleme süresinin” sonunda, “birinci derece dördüncü kademeye” terfi etmesi mümkün olamayacak. Bunun anlamı, şu anki maaş kademelerinden bir kademe aşağıya düşmek demek oluyor. Ki, olması gereken de budur! Bu kânûnsuzluğu düzeltirler ise şâyet subaylarımız için en yüksek derece/kademe olan “birinci derece dördüncü kademeye” ancak albay olduğunda terfi edebilecekler. Ki, doğrusu da budur. Kânûnen diyemiyorum çünkü kânûnu da yapan insanın kendisi... İnsanın hamuru bozulmuş ve şerefsiz olmuş ise şâyet, kânûn ne yapsın! Fakat ahlâken ve vicdânen yapılması gereken de budur.
Yarbaylarımızın 2012 senesinden önce terfi edebileceği eski derece/kademe
2012 senesinde yapılan düzenleme ile yarbaylarımızın terfi edebileceği yeni derece/kademe
İşde, görüyorsunuz!
Hiç düşünmeden ve utanmadan şark kurnazlığı yapan subaylarımız binânın temelinden bir tuğla çekdiler.
Ve bir zamân geldi,
O biricik tuğla, o koca binanın yıkılmasına sebep oldu.
Binbaşı ve yarbaylarımıza hak etmeden verilen “1 maaş kademesi”,
Albaylarımıza kânûnsuz olarak 1 sene erken verilen “rütbe kıdemi”,
Ve bunlara bağlı olan
“Gösterge rakamları” ile
“Tazminâtlar” konusunda,
Ortalık, tam da içinde çomca dönmez bok çuvalına döndü!
Bu ahlâksızlıkları, bu kânûnsuzlukları yapanlar, ordumuzun vicdânını sızlatan, birlik rûhu ve silâh arkadaşlığını temelinden sallayan bu haksızlıkları telâfi etme konusunda bakalım şimdi ne halt yiyecekler.
* * * * *
Biraz da Hukûk
Nâmus kelimesi bize Arapca’dan geldi. Araplar da Yunanca nomos kelimesinden aldı.
Anlamı; kânûn, hukûk, kural demek oluyor!
Bugün bizler biraz farklı mânâda kullansak da “nâmussuz” dediğimiz insanlar, bu kelimenin ilk anlamına göre aslında “kânûnsuz”, “hukûksuz” insanlar demek oluyor. Bu cümleden yola çıkarak, bu kânûn teklifini hazırlayan vekiller, bakınız nasıl da “nâmussuzluk” yapmışlar!..
Kânûn Teklifi Nasıl Hazırlanır?
İşde, Meclis İçtüzüğünün ilgili maddeleri...
2/365 sayılı kânûn teklifinin 22’inci maddesi, ikinci fıkrasındaki cümlenin başına “kaynak” yapılan
ve albaylarımızın “rütbe kıdemi bekle süresinin” 3 seneden 2 seneye indirilmesinde dâir olarak;
Gerekcesi var mı? Yok.
Genel gerekcesi var mı? Yok.
Madde gerekcesi var mı? Yok.
Albaylar hakkında Komisyonda görüşülen ve alınan karâr var mı? Yok.
Diğer vekillerin bu konudan haberi ve irâdesi var mı? Yok.
Başbakanın bu konudan haberi ve irâdesi var mı? Yok.
Meclis Başkanlığının haberi ve irâdesi var mı? Yok.
Cumhurbaşkanının haberi ve irâdesi var mı? Yok.
İşde bu sebeplerden dolayı, 22’inci madde, ikinci fıkrasının başında yapılan bu değişiklik, Meclis İçtüzüğünün 73 ve 74’üncü maddelerine aykırıdır. Ve ikinci fıkrada yapılan değişiklik, mutlak butlan ile mâlûldür. Hukuka aykırı olarak tesis edilen hükümlerde de mürûr-u zamân söz konusu değildir. Mahkemeye götürülürse şâyet, ikinci fıkra ile getirilen ve albayların “rütbe kıdemi” bekleme süresini 1 sene azaltan bu yeni hüküm, kesinlikle iptâl edilir.
* * * * *
Gelelim teklife en son imzâ atan AKP milletvekili ve emekli subay Nurettin AKMAN’a
Albaylarımıza 2009 senesinden beri “1 sene erken rütbe kıdem terfii” veren 5837 sayılı kânûnun 22’inci maddesinin ikinci fıkrasının başında yer alan albaylar hakkındaki düzenleme, hiç şüphe götürmeyecek şekilde usûlen kânûnsuzdur, gayri meşrûdur. Çünkü bu madde görüşülürken resmen hile yapmışlar. Bırakın asubayların “rütbesini” bilmeyi, “rütbe kıdeminde bekleme süresinin” ordumuz için ne ifâde etdiğini yolda bulsa anlamaz bunlar. Fakat bu 7 vekil;
Asubayların özlük hakları diye yola çıkmışlar,
Asubay rütbelerine, 926 sayılı kânûnda olmayan “kademe” tanımı getirmek için yola devâm etmişler,
Albayların “rütbe kıdemi” bekleme süresindeki 3 rakamını 2 yapıp yolun sonuna vâsıl olmuşlar. Üsdelik bunu da İçtüzüğe aykırı olarak kotarmışlar. Hakikâten hayret verici bir dolap çevirmişler.
Böyle ince işler, işbirlikci olmadan yapılamaz. Bütün bu hileleri tezgâhlamak için kalenin içindeki kimi subaylardan yardım aldıkları muhakkak!
Fakat kimdir, bu kişi ya da kişiler?
Bu hilede kimin parmağı var diyorsanız söyleyeyim; MSB Komisyon sözcüsü olan AKP milletvkili ve emekli subay Nurettin AKMAN!
Makâlemizin birinci bölümünde fâş eyledik. Kânûn teklifine imzâ veren en son kişi olarak 6 Ocak 2009 târihinde verdiği dilekce ile; albaylarımızın rütbe kıdemi bekleme süresindeki 3 rakamını 2 olarak değişdiren ibâreyi 22’inci maddenin önüne ekleyen kişi, asubaydan subaylığa geçirildiği söylenen Nurettin AKMAN’nın ta kendisidir. Günâhını alamam fakat her şey bu kadar ortada dururken aksini isbatlamak elbetde asubaylıkdan subaylığa geçdiğini itinâ ile gizleyen Nurettin AKMAN’ın boynuna borçdur. Çünkü teklife imzâ veren diğer 7 vekil, bu ince balans ayarını yolda bulsa anlamaz. Kırk sene düşünse de aklına gelmez!
Askerin rütbelerini say desen diğer 7 milletvekili, söyleyemez bile. Fakat emekli Binbaşı Nurettin AKMAN’ın bu filfiilli işi tezgâhlama ithimâli çok yüksek. Bu makâlemizi okur ise şâyet;
Meclisde yapılan bu orostopollukda kendisinin parmağı var mıdır?
Daha da önemlisi bu kânûnun 22’inci maddesinin birinci fıkrası ile albaylara verilen bu 1 sene “erken rütbe kıdemi” neticesinde, kıdemli albayların aldığı tazminâtlardan kendisi de istifâde etmiş midir?
Asubay menşeli olan Nurettin AKMAN, Binbaşı rütbesinden emekli olduğunu söylüyor. Farkındayız! Fakat kânûn ile getirilen bu hakdan kendisi istifâde etmediyse şâyet bu hileye ve bu kânûnsuzluğa niçin ortak oldu? Bunları açıklamak elbetde kendi üzerine farzdır.
* * * * *
Bunu bizden duyun!
2/365 sayılı kânûn teklifinin madde gerekcesinde vekiller; 22’inci maddenin ikinci fıkrasında yapmak istedikleri işlemin, asubaylar için “kademe” tanımı getirmek olduğunu söylüyorlar. “Kademe” dedikleri tanım da aslında “kademe” değil fakat “rütbe kıdemi”dir.
Kânûn yapmak için meclisde içtimâ eyleyen vekillerin bu konuda cahil oldukları belli. Bilmelerini de bekleyemeyiz.
Fakat
Asubayların rütbe isimlerini dahi bilmeyen vekillerden Asubay lehine bir iş yapmasını beklemek de saflıkdır.
Peki, değişikliği yapmak istediğiniz 926 sayılı kânûnda “rütbe kademesi” şeklinde ya da “kademe” şeklinde bir tanım var mı ey, dürüstlük âbidesi vekiller?
Aha, işde bakın, o kapağını bile açmadığınız kânûnun “rütbe” ve “kıdem” ile ilgili tanımları...
Bir bakın bakalım burada “kademe” tanımı var mı?
Asubay rütbelerinden üçünü söyleyin desek, birisi hâriç, söyleyemez, bu vekiller. Fakat bilmedikleri rütbelere “kademe” uydurmaya çalışmış bu dürüst vekiller!.. Peki, asubay rütbelerinde “kademe” denen bir tanım var mı? Yok tabi ki. İşde, bilmediği işe kaşık sallamak diye bu vekillerin yapdığına derler! 2009 senesinde memleketin bunca derdi sıkıntısı var iken... Ergenekon, Balyoz gibi kumpaslar ile birileri ordumuzu teslim almaya çalışırken Asubayların olmayan “kademesi” mi batdı size?
İşin asıl kepâze tarafı, kânûn yapmak için “kademe” diye peydahlamaya çalışdıkları bu kavram da aslında kânûnsuz. Çünkü 926 sayılı kânûnda, rütbeye mahsus olmak üzere ihdâs edilmiş “kademe” denen bir tanım yok! Burada aslında bu vekillerin, üç beş fitneci subayın dolduruşuna geldiğini rahatlıkla anlıyoruz.
Astsubay Rütbelerinin İmlâsı isimli makâlemizde fâş eyledik! Subayların kışkışladığı bu vekillerin gerçek niyeti şudur. Asubaylar ile birlikde aynı helâya sıçmayı bile kendilerine zûl gören kimi ırkcı subaylarımız, “rütbe kıdemi” kavramını sâdece subaylara özgü bir kavram hâline getirmek isdiyor! Ve şu anda Uzman Jandarmalara özgü olan “rütbe kademesi” kavramını da Asubaylara yamamak isdiyorlar. Gerçek niyetleri bu. İsdemesine bunu istiyorlar. Fakat söylemeye kendi yürekleri yetmediği için de bu gizli niyetlerini, menzil eşeği gibi ileri sürdükleri kimi vekillere söyletiyorlar. Bu sahte “kademe” dümeniyle aslında yapmak isdedikleri bu. Fakat kafalarının basmadığı bir husus var. Şimdi, bu fitneci ve ırkcı subaylar söylesin bana! Asubayların iki rütbesi için (Asubay üstçavuş ve Asubay kıdemli üstçavuş) “kademe” tanımını getirmek isdiyorsunuz da! 926 sayılı kânûnda, rütbe kavramı için ihdâs edilmiş “kademe” tanımı var mı peki, ey, herşeyi bilmiş subay gardeşlerim? Elbetde yok? Sizi muhterem vekiller ve kahraman subaylar sizi!.. Sizin gibi vekil ve subayların Allah, tez zamânda inşallah ...
İşde, dilekcem...
İşde, Genelkurmay Başkanlığımızın cevâbı.
Her şeyi bildiğini zanneden Personel Başkanımız, kendince bize Anayasa dersi vermiş!
Sayın Başkanım, Anayasanın o maddesini ben de biliyorum da...
Sen, bana, zihninde dolaşdırdığın tilkilerden bahsetseydin keşke!..
Bu muğlâk ifâdesiyle, Genelkurmay Başkanlığımız,
Aslında benim kuşkularımı haklı çıkartacak çalışmalar yapdığını da farkında olmadan fâş eylemiş!
Rütbeye mahsus “kademe” kavramını asubaylara yamamak isdeyen ordubozan subayları da buradan ikaz ediyorum. Buna sakın tevessül etmeyin! Yoksa iki elim de yakanızda olacak!
Bütün bunları düşünürken
Yaşar Efendinin ballı çiçekli hanıma 2013 senesinde söylediği ve eşitlikden dem vuran şu vecizi tedai etdi, göynümde;
Türk Silahlı Kuvvetleri; belki de “herkesin” tek eşit olduğu yerdir.”
Ve sonra da
Acı acı güldüm kendisine!..
* * * * *
Binbaşı gardeşlerimize 1989 senesinden beri verilen “harâm birer maaş kademesinin” iptâl edilmesi için çalışmalar yapıldığını basında okuyoruz.
7 seneden beri albaylarımıza verilen bu “harâm birer rütbe kıdeminin” de iptâl edilmesi için çalışma yapsalar nasıl olur?
Harâmmış, umurunda değil! TESUD, “1 sene erkenden cebe indirdiği tazminâtların” tadını çıkartıyor da!
TEMAD, bu meseleyi doğrudan mahkemeye taşıyamasa bile dolaylı olarak harekete geçer mi? Bugüne kadar yapmadıysa bundan sonra niye yapsın?
Ümüğünü büzerek ordumuzda ahlâk olduğunu, ahenk olduğunu, eşitlik olduğunu iddia edenler var ise şâyet
Ordumuzda birlik rûhu ve silâh arkadaşlığı nâmına
Albaylarımızın gursağındaki bu “1 senelik erken rütbe kıdemi” harâm lokmasını
Türk milletine ve ordusuna derhâl iade etmelidir!
* * * * *
Hacıyatmaz albaylarımız, “1 sene erken” erdi, “kıdem” murâdına,
Biz Asubaylar çıkalım “6 sene daha” avara kasnak yapmaya!
Devletimizin gönlünden biricik alma düşdü!
Kısmete bakınız ki o alma bu kez de hacıyatmaz albaylarımızın başına düşdü!
Lâkin,
Fakat
Meclisde yapılan bu kânûnsuzluğa, sessiz kalarak zımnen ortak olan MSB ve Genelkurmay Başkanlığımız, albaylarımıza, hem haksız hem de kânûnsuz olarak verilen bu harâm “1 sene erken rütbe kıdem terfiini” derhâl iptâl etmeye mecburdur.
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Kapak Resmi : (E) Dz.Asb.Kd.Bçvş. Mustafa AYTAR
Sürecek
Kaynak; Makâlede münderiçdir.
Yazının ilk bölümünü okumak için TIKLAYINIZ
Tonton Ailesi Ve Bizim Tontonlar
Evvel zamân içinde, galbır samân içinde
Coni’nin “Bizim oğlanlar” dediği omuzu püsküllü beş generalin tezgâhladığı
1980 zottirik Kenân darbesinin acı ürüzügârı
Şu bahtsız memleketimin kaderini
Uykunun en derin saatlerinde yağlı urganlar ile tel tel biçerken
Biz değil fakat
Çocuklarımızın pek sevdiği bir çizgi folim dizisi var idi, tek kanal tee ree tee’de; Tonton ailesi!
Baba pembe, ana siyah ve her renkden 7 şirin çocuk...
Aile içinde tam bir ahengin hâkim olduğu; küçüğün küçük gibi, büyüğün de büyük gibi davrandığı
Saygı, sevgi ve şefkâtin en koyusunun yaşandığı, bize pek de benzeyen sevimli çizgiler idi onlar.
Kimi gomutanlarımız ağızlarını domaltarak “Arkadaşlar! Biz, bir aileyiz!” diyorlar ya!
İşde, bizim tontonlar gibi sözde değil fakat özde gerçek bir aile idi Tontonlar ailesi...
Laf aramızda, göz ucuyla şöyle bir eşlik etmekden ben de kendimi alamazdım ara sıra.
Can pâremiz çocuklarımızın hayretden gözlerini belerterek bakdığı çizgi folimin beher bölümünde
Bu güzel aile ve afacan çocuklarının yeni bir mâcerâsı akseder idi siyah-beyaz camlarımıza...
Tâkip edenler bilir!
Her nere ise orası, tonton ailesinin yaşadığı o dünyâda imkânsız diye birşey yok idi.
Orada her şekle girmek, her şeyi yapmak, her meseleyi çözmek mümkün idi... Hem de hemencecik... Serüvenlerinde tonton ailesi, karşılarına çıkan duruma göre hemen şekil değişdirir ve her seferinde zevâhiri kurtarırlar idi. Meselâ o anda ne olmak lâzım? Kuş olup uçmak! Hemen şöyle der idi bu ailenin üyeleri kendilerine; “Hop hop hop, haydi, değiş tonton!” İçine su doldurulmuş renkli balonlara benzeyen bu çizgiden insanlar hemen kuş olup uçuverirdi oracıkda.
Çocuklarımızın sonsuz hayâl gücünü bile aşan şekillere girebilen bu sulu patatesimsi çizgi kahramanlar
Onları hem eğlendirir hem de hayretden şaşkına çevirir idi.
Hayâl dünyâmızın tonton ailesi kendi memleketlerinde kendi mâcerâlarını yaşarken
Gel zamân git zaman,
Meğerse bizim memleketde de kimileri tontonluğa soyunup şekilden şemâle girmişler!..
Ve dahi
Çocuklarımızın değil fakat
Bu kez biz Asubayların hayâl gücünü bile aşan dolaplar çevirmişler...
Bizim ordumuzun bir yerlerinde de tonton ailesine öykünen patetesimsi birileri varmış meğerse
Lâkin bizim tontonlar, onlar gibi “Hop hop hop haydi, değiş tonton değil!” fakat
“Hop hop hop haydi, kademe atla kıdemli binbaşı!” demişler...
* * * * *
Hadi, Yalan Desinler!
Memleketimizin en büyük derneklerinden birisi olan TEMAD’ın Genel Başkanı Sayın Ahmet KESER,
Bu makâle sayfasının en üst sol tarafında gördüğünüz neşir târihinden sâdece 20 gün evvel
Cemre Sokakdaki makâm odasında kısa bir açıklama yapdı.
Açıklamadan ziyâde bir suç duyurusu niteliğinde olan bu konuşmasında
Masanın üzerinde duran mektup kâğıdı büyüklüğündeki kâğıdı
Sol eli ile alıp havaya kaldırdıkdan sonra
Bizlerin okuyabileceği şekilde, şöyle tutdu! ↓
Ve dahi
Sayın Halil ERGENLİ’nin emekliasubaylar.org’undan desdursuz aşırdığımız yukarıda gördünüz tavsırında
Fırsat bu fırsatdır diyen Sayın KESER
Şu sözleriyle devâm etdi “Cepdeki kademe” ifşââtına;
|
Agam desinler, desinler; şeker yesinler!
Üç gız, bir oğlana vurgun desinler de
Çıksın ortaya İsmet Bey ya da Hulusi Aga
Ve dahi
Başkanımız Ahmet KESER’e
Aha, yalan! desinler!
Başkanımız Sayın KESER,
Benim bildiğim kadarıyla bir konuda ilk defâ bu kadar açık ve kesin konuşdu. Kendisini tebrik ederim.
Asubaylara bugüne kadar yapılan haksızlıklar
Ve dahi
Benim kendisine iletdiğim benzer konularda da bir gün, bu şekilde konuşmasını beklerim.
Başkan diyorsa, doğrudur!
Suâlinin muhatabı da bellidir.
Fakat Başkan KESER teveccüh buyurursa şâyet
Keşiş dağının 85’lik yiğit Jandarması Sayın Mehmet KAYALI’nın deyişiyle
Bu olmaz “olguya” parmak basarak
Biz de girelim şu “Cepdeki kademe” mevzuuna...
Başkanımızın evvelâ “Nerede?” diye sorup
Akabinde “Cepde” dediği o “kademe”
Bakalım, o ceplere nasıl girmiş acap?
Ve dahi
Ne zamândan beri,
Hangi Kânuna göre veriliyor?
Bütün bunlar bir yana;
İşin sahibi çifte diplomalı İsmet Bey
Ya da Seri Paşa bu hususda ne düşünüyor?
Ve dahi
Bu konuda Sayıştay, bugüne kadar niye üç maymunu oynuyor?
* * * * *
Târihin kendini tekrâr etmek gibi bir huyu vardır.
Can çıkar da huy çıkmaz, değil mi canlar?...
Târih, tekerrüden ibâret ise şâyet
Bunun bir yerde, belki de farklı bir şekilde tekrâr karşımıza çıkması elzem olsa gerekdir.
İşde, şimdi, kendini tekrâr etdiği yerde, sizlerin târih ile bir görüşmesi
Belki de yüzleşmesi olacak, 2016 Zemheri ayının dokuzunda...
Bir yanda tonton ailesi ve bizim tontonlar
Diğer yanda sizlere takdim etdiğimiz işbu makâle bakıyor gözlerinizin içine.
Sâdece subaylarımıza gösderdiği “kurumsal vefâ”, Bakanımız İsmet Beyde olsa da
Akıl sizde, vicdân sizde, celâdet sizde, söz sizde...
Bu makâleyi yazmakla, yasak savmak kâbilinden Eski Tüfek bu işi, başından böyle savdı.
Okuyup, anlayıp ders çıkartmak da siz bahadırlara kalıyor gayrı.
Allah, gözlerinize fer, sizlere de kolaylık versin!..
* * * * *
Kimi yazılar vardır, eskimez! Yer eder dağarımızın kıyısında, bucağında, biz isdemesek de...
Kimi yazılar vardır, eskimez! Eskimek şöyle dursun, soylu bir şarap gibi yıllandıkca kıymetlenir...
Bir gün o yazıyı bulup tekrâr okuyunca da
İlk günkü tâzeleği ile gülücükler gönderir size... Kokusu, ışığı, rengi ve düşündürdükleri de cabası...
İşde, böyle bir yazı yazmışız, 2013 senesinin Gücük ayının sekizinde...
Kaytan bıyıklı bahriyeli Sayın Semih KOÇ’un hazırladığı aşağıda gördüğünüz şu kapak resmi ve
emekliassubaylar.org’daki Eski Tüfek’de
Başlıksız Makâle ismi ile sizlere takdim etmişiz.
Her devlet memuruna son 50 seneden beri verilen fakat
Sâdece Asubaylardan esirgenen birinci derece dördüncü kademenin
En nihâyetinde Asubaylara da verilmesi gündemde idi...
Olurdu, olmazdı; askeriye yatardı, çamura batardı cazgırlığının cıvıyıp da meydânlara taşdığı günlerde
Emekli Asubay Sayın Erol ERDEM’in aşağıda gördüğünüz makâlesine rast geldim.
Şöyle demişiz, işbu makâlemizin bir yerinde;
Yukarıdaki kelâmı özetler isek şâyet;
Yarbaylarımız; 1/2’deyken, 1/3’ünü almadan hooop, 1/4’üne terfi ettirilmişler.
Ve bu derece/kademenin karşılığı olarak da tam 20 sene boyunca
O zamânlarda albaylara mahsus olan 1500 gösterge rakamından Kânunsuz olarak maaş almışlar.
Hem de
Emeksiz, hizmetsiz, zahmetsiz, Kânunsuz, kitapsız...
Hak etmedikleri hâlde
Bir başka ifâde ile
Birinci derece dördüncü kademe ve 1500 gösderge rakamını yarbaylarımıza 1 sene evvelinden
Kânunsuz olarak vermiş bizim tontonlar.
Sayıştay’daki nâmuslu bir hukukcu tam 20 sene sonra bu orostopolluğu farketmiş Ve dahi Kelimenin tam anlamıyla Genelkurmay Başkanlığını cürm-ü meşhût hâlinde yakalamış bu konuda.
Sonra da Sırf yarbaylara yapılan bu Kânunsuz ödemenin üsdünü örtüp gündemden düşürmek için Asubaylara içi boş birin dördünü vermişler... |
* * * * *
Meseleyi iyi anlatmanın yollarından birisi de bâzen örneklemekdir.
İşin nazâriye kadar ameliye kısmı da önemlidir. Hattâ, belki de ameliye kısmı daha fazla...
Örneğin nasıl yapıldığını gören kimse, işin geri kalan kısmını kendisi hâlledebilir.
Biz de bu “cepdeki kademe” meselesini bir örnek ile sizlere takdim edelim.
Bilirim sizleri! Örneğin ne olduğunu anladıkdan sonra gerisini siz kendiniz hâlledersiniz, evvel Allah.
Bizim buradaki örneğimiz; araba ile arabayı çeken beygirler arasındaki ilişkiye benziyor.
“Rütbe bekleme süresi” ve “maaş kademe terfisinin”
Tıpkı arabayı çeken iki beygir gibi aynı hizâda, berâber ve başabaş gitmesi gerekir. “Rütbe bekleme süresi” ve “maaş kademe terfii süresi”, 3 ve 3’ün katlarında değişirse mesele yok. Beygirler arabayı eşit hızda ve başabaş çekiyor demekdir. Fakat bunlardan birisi bu kuralı bozarsa şâyet araba, hareketine devâm edemez. İşde, “rütbe bekleme süresi” ile “maaş kademe terfisi” arasında tam da böyle münâsebet söz konusu.
Nasıl?
Zihinde kendi isimlerine tahsisli goltuklarına oturdu mu, kavramlar?
Gözel!..
Haydi, durmak yoK!
Sıfırlamaya !!!
Afedersiniz, atlamaya devâm edelim öyleyse...
* * * * *
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz, çıkmasına da!
Duman varsa bir yerde şâyet
Gene de o dumanın çıkdığı deliğe kadar gidip
Orayı şöyle bir kolaçan etmekde fayda vardır yiğitler, değil mi?
Orada duman mı var? Yoksa birileri sis fişeğimi atmış, görmek gerek!
Emekli Asubay Sayın Erol ERDEM’in yukarıdaki haberini okudukdan tam 18 gün sonra
İşin aslına ermek için dilekce hakkımı kullanmaya karâr verdim.
Ve aşağıda gördüğünüz istidâmı yolladım, ilgili makâma.
Yukarıda gördüğünüz dilekceme sağolsunlar cevâp vermediler.
Akabinde, farklı târihlerde iki dilekce daha yolladım. İlk dilekcemi gönderdikden tam 6 ay sonra
Aşağıdaki cevâbı verdi, Genelkurmay Personel Başkanlığımız.
Tevcih etdiğim suâl meğerse “Kurum içi düzenleme” imiş.
Sen, bir Kânunsuzluk yap! Ve bunun adını “kurum içi düzenleme” koy. Akıllı adam işi değil hani!..
Cevâp, basit aslında... Sükût ikrârdan gelir, değil mi?
Tam bir suçluluk hâlet-i rûhuyesi var burada...
* * * * *
Bana Böyle De,
Sana Niye Öyle?
Başa göre tarak ise şâyet
Asker sınıfına göre de rütbe bekleme süresi olmalı.
Asubay dediğimiz asker sınıfının rütbe bekleme süresi 3 ya da 6 sene olarak taksim edilmiş. Hiç şaşmıyor!
1967 senesinden beri de hiç değişmemiş.
Fakat subay gardeşlerimizin rütbe bekleme süresini
Zamâna, zemine, arâziye, duruma
Ve dahi
Kendi yapdıkları darbeye uydurmuşlar her dâim.
Binbaşılara bu 1 senelik maaş kademe terfisi nasıl veriliyor?
Ne zamândan beri
Yapılan bu iş, Kânuna uygun mu? Yoksa, Kânunsuz mu?
Öğrenmek için bu kez de 2015 senesi Karakış ayının yirmi üçünde dilekce hakkımı kullandım;
İşde suâl;
İşde cevâp;
Sıcağı üstünde! Sağolsunlar, daha dün gönderdiler...
Genelkurmay Personel Başkanlığının yukarıda gönderdiği cevâbın özü, aslında gâyet açık;
Başkan Ahmet KESER’in dediği gibi;
Kıdemli binbaşılarımız
Çalışmadan, hak etmeden
1 kademeyi Kânunsuz olarak cebe indiriyor...
Daha doğrusu Kânunsuz olarak değil de! Çünkü Kânunda yeri var!
O Kânuna sokuşdurulan ahlâksız bir madde ile desek daha doğru olur!
* * * * *
657 sayılı Devlet memuru Kânunu madde 37’ye göre;
Her 1 senelik hizmete karşılık olarak her memur, 1 kademe maaş terfisi alır.
Hizmet etdiği her 3 seneye karşılık olarak da 1 derece maaş terfisi alır.
Makâm ve maaş hesâbında kademe terfisi, yatay;
Derece terfisi ise dikey yükselmeyi ifâde eder.
* * * * *
Subay ve asubayların “kademe ilerlemesi” ya da eski tâbiriyle “kademe terfisi” alabilmesi için
Her kademede en az 1 sene görev yapması gerekir.
926 sayılı TSK Personel Kânununun meriyyete girdiği 1967 senesinden beri bu kural hiç değişmedi.
Aşağıda gördüğünüz üçüncü maddenin “h” fıkrası diyor ki;
“1 kademe almak için 1 sene görev yapmak zorundasın!”
Cepdeki maaş kademesi konusu aslında
İşde bu kadar basit.
Şimdi,
Geçip giden seneler içinde
Çantadaki keklik!..
Afedersiniz,
Sayın KESER’in deyişiyle “cepdeki kademe” konusunda çevirilen dolapları hep berâber görelim.
Bu iki kelimelik orostopolluğu sizlere anlatabilmek için
Bakalım, biz kaç sayfa kelâm sarfedeceğiz...
* * * * *
SENE:1967
926 sayılı Kânuna bakınız.
Asubay rütbeleri, ya 3 ya da 6 senelik dilimler hâlinde taksim edilir.
Bu kural, bu Kânunun yürürlüğe girdiği 1967 senesinden beri böyledir. Bugün de böyle...
Bu Kânunun meriyyete konulduğu 1967 senesinde ise
Subaylarımızın rütbe bekleme süreleri şöyle idi;
Bu makâlemizin konusu olduğu için biz sâdece binbaşı rütbesinin bekleme süresini tâkip edeceğiz.
Yukarıdaki çizelgede gördüğünüz üzere,
1967 senesinde binbaşıların rütbe bekleme süresi 6 sene idi.
Kânunda “kıdem” olarak tasnif edilen Kıdemli binbaşılık olmadığına dikkat buyurunuz.
SENE:1970
926 sayılı TSK Personel Kânunu Meclis’den geçeli daha üç sene dolmamışdı ki
1970 senesinde, toplam 6 sene bekleme süresi olan binbaşılık, ikiye bölündü;
Binbaşılıkda bekleme süresi 6 seneden 3 seneye indirildi
İlâve 3 senelik rütbe bekleme süresi olan kıdemli binbaşılık ihdâs edildi.
Yukarıda gördüğünüz Kânun ile birlikte aynı zamânda
Aşağıda gördüğünüz Ek 6 Sayılı Cetvel ile Subaylar İçin Gösterge Tablosu’nu hazırladılar.
1970 senesinde Harp Okullarının tahsil süresi 2 seneden 3 seneye yükseltildi.
24 Şubat 2013 Pazar günü
İntibâkların Seyir Defteri isimli makâlemizde fâş eylediğimiz üzere bu Kânunun esâs amacı,
2 senelik harp okulu mezûnları ile asteğmenlikden, sanat okulundan vs. kaynakdan neşet eden subayların hepsine birden bir hamlede 1 derece (3 kademe) vermek idi.
1970 senesinde;
Binbaşılarımız 4’üncü derecede,
Kıdemli Binbaşılarımız da 3’üncü derecede görev yapıyor idi.
SENE:1975
İntibâk bahanesiyle subaylarımızın iki derece (6 kademe) birden nasıl dikey terfi ettirildiklerini
İntibâklar, Bizler Ve Sözler isimli makâlemizde faş eylemişdik.
İşde, o dönemlerde yapılan düzenlemelerden binbaşılarımız da nasiplendiler.
Ve aşağıdaki tabloda gördüğünüz üzere 1 derece yukarı doğru terfi etdiler.
Nasıl?
Gözel, değil mi?..
Böylece, “cepdeki kademeye” bir adım daha yaklaşdılar.
1975 senesinde Meclis’e kabul etdirdikleri şu Kânun ile
O meşhur bir kademeyi cebe indirmek için, hukûki zemini de hazırladılar.
Dikkat ediniz, sene 1975.
Darbeden 5 sene önce...
Yukarıda gördüğünüz Kânun değişikliği marifetiyle Binbaşı rütbesindeki subaylarımız;
1970 senesinde, 4-3 dereceye yerleşdirildiler
1975 senesinde ise 3-2 dereceye terfi ettirildiler.
Hedefe çok yaklaşmışlar idi. İşi bitirmek için şimdi sırada son darbeyi vurmak var idi;
İkinci derecede iştiyâk ile bekleyen kıdemli binbaşılarımızı, 1 derece daha yukarıya itelemek...
Hem de en kısa zamânda...
Zâten bunun tohumunu da
Aşağıda gördüğünüz aynı Kânunun içine daha 1975 senesinde gizlice ekmişlerdi bile...
Böylece hak etmeden hem 1 kademe maaş terfisi alacaklar
Hem de devlet memuru için en yüksek mertebe olan birinci dereceye terfi edecekler idi.
Yol yapılmışdı nasıl olsa. Gerisini getirmek zor olmadı.
Zamân, zemin, darbe ve uygun arâzi koşulları ortaya çıkdığında
Ordumuz subaylarından binbaşılarımıza
Çalışmadan, hak etmeden 1 kademe maaş terfisi atlatmak için yukarıda gördüğünüz şu Kânunun içine
20’inci maddenin “e” fıkrasını ekleyip aynı anda piyasaya sürdüler.
Yukarıda gördüğünüz Kânun maddesinin,
Meclis’de kabul edildiği 1975 Temmuz ayında aslında görünür hiçbir tesiri yok idi.
İçi boşaltılmış gıripin hapı gibiydi...
Çünkü bu târihde ordumuzda binbaşıların “rütbe bekleme süresi” 6 sene idi.
Fakat bu maddenin içine gizlenen tohum;
Uygun zamân, zemin, arâzi ve darbe şartlarında uç verecek
Ve dahi
Başkanımız Sayın KESER’in tâbiriyle
“Kademe terfisi” kisvesi altında kimi subaylarımızın cebine gizlice girecek idi...
* * * * *
SENE:1989
1980 subay darbesinin piyasaya sürdüğü ve son ağulu meyvesi olan
Bir başka tonton, “küçük turgut”un sahibi Turgut ÖZAL
Cumhurbaşkanlığı goltuğuna oturdukdan sâdece 28 gün sonra
Aşağıda gördüğünüz Kânunu imzaladı.
Ve böylece
Darbeden 9 sene sonra
Kıdemli binbaşılarımızın 1 kademeyi kânunsuz olarak cebe indirmesine yeşil ışık yakdı.
İşde, Cepdeki 1 kademe maaş terfisinin başlangıç târihi 07 Aralık 1989 oldu.
1989 senesinden beri,
İkinci derecede 3 sene beklemesi gereken kıdemli binbaşılarımız
Yukarıda gördüğünüz Kânunu gerekce gösderip 1 sene eksik bekliyorlar.
Kıdemli binbaşılıkda 2 sene bekleyen binbaşılar, bu Kânun gereğince yarbaylığa terfi ediyor.
Maaş derece kademesi 2/3 olması gerekiyor.
Fakat maaş derece/kademesini bu kez de rütbenin karşılığı olan derece/kademeye yükseltiyorlar.
1 senelik hizmete karşılık olarak 2 sene maaş kademe terfisi alıyor
Ve böylece yarbaylığın derece/kademesi olan 1/1’ine terfi ediyorlar.
Bir başka ifâde ile, maaş terfisi, rütbe terfisinin 1 kademe önüne geçiyor.
Bu hileli maaş kademe terfiinden anlıyoruz ki;
Binbaşılarımız bügün itibâriyle tam 26 seneden beri
1 kademe maaş terfisini Kânunsuz olarak cebe indiriyor.
Rütbe bekleme süresinin 1 sene eksiltilmesiyle
Maaş kademesi 1 sene ileri götürülüp kıdemli binbaşlıkdan yarbaylığa terfi eden subaylarımız,
Bu kez de
Sâdece albayların alabildiği 1/4’ünü ve 1500 gösterge rakamını gene 1 sene evvelinden alıyor idi.
Meslekdaşm Sayın Erol ERDEM’in yukarıdaki makâlesinde gündem etdiği Kânunsuzluk
İşde, yarbaylara haksız olarak verilen 1/4'ü ve 1500 gösterge rakamının ta kendisidir.
1/3’ü ve 1440 gösterge rakamını alması gereken yarbaylara
1/4’ü ve 1500 gösterge rakamı verilmesini Sayıştay 2012 senesinde Kânuna aykırı bulduğuna göre
Kıdemli binbaşılara hak etdiği rütbe karşılığından 1 fazla kademe maaş terfii verilmesi de Kânuna aykırıdır.
Hatırlatması bizden;
Başkanımız Sayın Ahmet KESER bu hukuksuzluğu kamuoyuna fâş eylediğine göre
Suç duyurusu da yapmışdır herhâlde...
* * * * *
Neticede, keser kimin elindeyse
Hele bir de vicdân ve âdalet damarlarına tuz basmışsa insanoğlu
Öyle bir kendine yontuyor ki! Hâd, hudud, ahlâk, edep tanımıyor!..
Ne diyelim?
Hop hop hoop! Haydi, binbaşı gardeşlerimiz;
Emeksiz, hizmetsiz, zahmetsiz, darbesiz, Kânunsuz, kitapsız 1 kademe atla!.. |
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Vakdi geldi,
Kararımı verdim!
Geri dönmek yok!..
Astsubaylara bu haksızlığı yapanlar,
Zorbalığa soyunup
Bolu beyi olmayı seçdi...
Benim nasibime de
O zorbalara çotuk sökdüren
Köroğlu olmak düşdü...
Tüfeng icâd olunup
Mertlik bozulsa da
Ahd etdim!..
O Kânun tanımazların
Çakar almaz delikli demirlerinin
Deliklerinin içine çöğdürmek bize farz oldu gayrı...
Üsdelik
Yülgümüzü kılağıladık!
Sinek kaydıran cinsinden tıraş vakdi geldi.
Savulun bre çala galemli gara câhil kâtipler!..
Ya bu insanlar
Onu doğru yazmasını öğrenecek.
Ya da
Gıçlarını goydukları goltuklardan
O ahmakları alapaça edeceğim.
Halep oradaysa
Arşın elimizdedir!..
Kendi meslekdaşlarımdan dahi bâzılarının yoluma çıkıp “bırak bu ufak işleri!” diyeceklerini biliyorum. Muvazzaf günlerinde dediler çünkü. Küçükler saygılarından ses edemediler. Fakat benden büyük olanların yaşına başına bakmadan sokuşdurdum lâfımı.
Buram buram sitem kokacak ve yeri geldiğinde hak edenlere çuvaldız batıracak bu makâlemizin konusu;
* * * * *
Hiçbirisi doğru değil!
Çünkü hiçbir askerî mevzuatda böyle bir astsubay rütbe ismi yok!..
Üsdelik astsubay rütbe isimlerinin yazılması konusunda yapılan yanlışların hepsi bu kadar da değil.
Kânun kitabının kapağını açıp da bu rütbeleri doğru yazacak bir Allah kulu yok mu oralarda?..
Çok doluyum yiğit meslekdaşlarım.
Astsubay rütbe ve kıdemlerini
1967 senesinden beri Kânunsuz olarak eksik-gedik, yalan-yanlış, kaba-zortlama yazıyorlar.
Her kim ki böyle yapıyorsa bugün bu satırlardan kendi sehmine düşeni alacak.
Mürekkep yaladığını bildiğim kendi sınıf arkadaşlarımın bile gözünün yaşına bakmayacağım.
Bunca zamândan beri astsubay rütbe ve kıdemlerine bu haksızlığı yapan aymaz ayılmaz yayık ayranı beyinlilerin kulaklarını hem buracağız hem de sık sık çınlatacağız.
Ben istediğim için değil fakat onlar fazlasıyla hak etdikleri için yapacağım bunları...
Cebinde Astsubay kimliği taşıyıp da bu konuya bigâne kalan dostlarımız ile yolumuz burada ayrılıyor.
Üzgünüm!
Ray değiştirmek vakdi!
Onlara uğurlar ola diyorum.
* * * * *
Yemlenen Balık
Allı pullu, rengârenk
Süs balığı isen şâyet
Cam fânusun içindeki bir avuç suda yaşarsın.
Senin dünyan o kadarcıkdır.
Gönüllü kölesi ve
Malı olduğun sahibin,
Üç-beş günde hep o aynı yemden bir iki parça atar fânusuna.
Yemlenirsin!...
Abâd oldum zannedersin.
Karnın doydu diye şetâretden kulaklarını aşan ağzının iki ucu, ensende öpüşür.
Zannedersin ki
Seni besleyen el;
Dünya’daki
En mükemmel,
Yegâne el...
Yediğin yem,
Dünya’daki
Yegâne yem...
İçinde yaşadığın su,
Dünya’daki yegâne su.
Fânus da
Biricik fânus...
Bilmezsin ki
Sahibinin sana verdiği yemden başka
Daha ne türlü yemler, lezzetler var.
İçinde yaşadığın fânusu da çevreleyen
Daha nice dünyalar var...
Hiç düşünmezsin ki senin dünyandan farklı ve senin yaşayabileceğin, nazlı nazlı, özgürce yüzebileceğin; tatlısından tuzlusundan nice denizler, göller, ırmaklar var.
Kimisi çağıldaya çağıldaya kimisi coşkun coşkun, kimisi gürül gürül
Fakat hepsi hür akan nehirler var...
Farkında değilsin
Ya da
Fark etmek istemezsin...
Rahmetli Bıdıgızı Ebemin reçel kavanozu kadar bir fânusda
Ve bir çay demliğini dolduracak kadar suyun içinde yaşarsın...
Bir avuç yem karşılığında âzadsız köle olmuşsun!
Bedenen esirsin,
Anladık da
Fikren tutsak olmaya niye bu kadar teşnesin balık gardeş?..
Bilmemek, haydi neyse!
Fakat
Düşünmemek var ya!
İşde, bunu yapmayanları tarih asla affetmeyecek...
* * * * *
Tarih ve Şuur
Şeyhim Edebalı, damadı Osman Bey’e ne dedi?
“Doğru bildiğin yoldan dönme! Lâkin; atın iyisine, doru; adamın iyisine, deli derler!”
Bu özlü söz bugün hükmünü hâlâ sürdürüyor. Sen doğruyu yapıyorsun. Fakat yanlışa inanmış insanlar kendi düşdükleri zavallı duruma aldırmıyorlar. İrkilip ayılsınlar diye tokatlıyorsun. Fakat kendi acınası hâllerini umursamayıp doğruyu savunan insanlara utanmadan deli diyorlar. Varsın desinler. Allah, doğrunun yâr ve yardımcısıdır.
Hırsızlar mahallesinde
Hırsız olmayanın işi zor vesselâm!..
Ebemdedem der ki; “Oğul, gocayı vezir eden de rezil eden de garısıdır!” Herkes kendinden pay biçsin de öyle desin sözünü. Göbeğimizi kesen o mübârek insanlar dediyse vardır elbet bir hikmeti.
Bu vecizden yola devâm edersek, deyiniz bakalım dostlarım; devleti rezil eden de kimlerdir?..
Hem devletden aldığı maaşla kursağını doldursun. Hem de devletin irâd eylediği Kânun’a ihânet etsin.
Olacak iş değil.
Fakat bu makâlemizde olmaz denilen aptallığın, gafilliğin, kalleşliğin ya da hıyarlığın nasıl da çatır çatır yapıldığına şahit olacaksınız.
Kimse kusura bakmasın! Herkes benim değil fakat kendi kusuruna baksın. Şeriatın kesdiği parmak acımaz. Rehberimiz Kânun ise şâyet bizi götürdüğü yer, yağlı urgan asılı dar acağı bile olsa boynumuz kıldan ince olmak zorunda.
Kânun öyle diyorsa işde boynum!
Ayağımın altındaki sandalyeye
Tekmeyi kendim vururum!
* * * * *
Basın-yayındaki havâdisleri şöyle bir tarassut ediniz. Astsubayların daha çok şehit haberleriyle gündeme geldiğini görürsünüz.
Şehit astsubay haberlerinin hemen hepsinde rütbe isimlerini eksik-güdük yazarlar. İtibarları kaldı mı bilmiyorum. Fakat Türkiye’de sanat icrâ eyleyen bütün basın-yayın-televizyon çalışanları bu hatâyı yapıyorlar. Bir Allah kulu çıkıp da şu astsubay rütbe isimleri ne imiş Kanun’a bir bakayım da ne ise onu yazayım demiyor.
İşin doğrusunu TEMAD da bilmiyor ya da yapmıyor. İkisini de mazur görmek kâbil değil.
Biz astsubaylardan da itiraz eden olmayınca yapılan bu yanlışlar bir zaman sonra doğrunun yerini alıyor.
18 Mart Şehitler Günü münâsebetiyle Genelkurmay Başkanlığının fâş eylediği aşağıda gördüğünüz ilânda şehit bir astsubay çocuğumuzun tabutu konu edilmiş. Sebebini günün revaç deyimi ile “mânidar” bulduk, haberleri olsun.
Astsubay meslekdaşlarımızın şahâdet haberlerinde bile gazetecisiyle askeriyle herkes o şehitlerin rütbelerini eksik-güdük yazmayı da alışkanlık hâline getirmişler.
Ey, Millî Savunma Bakanı!
Ey, İçişleri Bakanı!
Ey, Genelkurmay Başkanı!
Astsubaylar yaşarken rütbesini hep eksik-güdük yazdın!
Hiç olmazsa
O şehidin rütbesini;
Bu kadar aymazlık, bu kadar ahmaklık, bu kadar et kafalılık, bu kadar alçaklık yeter artık!..
Basına verdikleri şehit haberlerinde astsubay rütbelerini eksik-güdük yazmakla; Astsubay denen asker kişiye “Çavuş” ya da “Astsubay Çevuş” demekle hem Millî Savunma Bakanı hem İçişleri Bakanı hem de Necdet Bey;
Şu rezilliğe bakar mısınız?
Devletin aptal, gâfil ve câhil memurlarının gadrine uğradıkdan sonra bir de kendi meslekdaşlarım aynı haltı ediyor ya!
İşde bunu yapanları affetmiyorum.
Vaziyet böyle olunca bize de alıp kalemi elimize çifte su verilmiş yatağan niyetine sağa sola sallamak düşdü.
Bu garâbetin canavarlaşmasında payı olan her devlet memuru, her gazeteci, her astsubay, her subay bu hicivden hissesine düşeni alacak. Kaçarı, göçeri yok! Kimse gıvırmaya tevessül etmesin. Yapdıysan bir halt elbet çekeceksin ceremesini.
Değirmenci kör Ali’nin beygirini dibek etrâfında dolaşdırdığı gibi lâfı dolaşdırma da bu yana teveccüh eyle diyenlere selâm olsun bizden...
Geliyoruz!..
Haydi, durmayın öyle!
Kendinize bir iyilik yapın.
Mesâneyi boşaltın önce!
Sonra,
Çaylarınızı şimdi tazeleyin de sohbetimiz bölünmesin!
Lâkin makâlemiz epeyi uzunca.
Son günlerde peşpeşe neşretdiği makâleler ile
emekliassubaylar.org’un önünde
Harp otağını kuran
Sayın Mehmet KAYALI “gene uzun olmuş!” dese de
Sayın Semih KOÇ ve Sayın Ersen GÜRPINAR da
İltifat buyururlarsa şâyet
Astsubay rütbe ve kıdem isimlerinin aksine
“kesip biçmeden”, “kırpıp çöpe atmadan” bir nefesde sizlere ikrâm edeceğiz inşallah.
* * * * *
Devletin maaşlı memurları devleti rezil ediyorlar dedik yukarıdaki sözümüzde!
Peki, bu parelel yapı...
Afedersiniz
Bu rezil memurlar kimdir?
Yüce devletin hangi teşkilâtında yuvalandı mı diyorsunuz?
İşde size cevâbı;
Yeter mi?..
Daha sayayım mı?..
Devleti temsil eden silâhlı silâhsız bütün teşkilâtı elele vermiş astsubay rütbe isimlerini hacamat etmeye soyunmuş!
İmâm durmadan osduruyorsa
Cemaat sıçmış,
Çok mu?..
Bunların hepsini anlıyorum.
Lâkin orada kimisi geri zekâlı, kimisi tembel, kimisi vurdumduymaz, kimisi umursamaz kimisi de arsız devlet memurları var.
Bu memurlara yapışdırdığım hakâretâmiz sıfatlara bakarsanız yapdıklarını onlara çok görmeyebilirsiniz.
Pekiyi, ey astsubay meslekdaşım!
Sen!..
Sen niye Kânun’u iğdiş ediyorsun da kendi rütbeni Kânunsuz bir şekilde eksik-güdük yazıyorsun?..
Aklını başına topla, elini vicdâna koy ve cevâbını söyle bütün âleme...
Aklından zorun mu var?
Vicdânın mı karardı?
Kendine kasdın mı var?
Benim elimde Kânun var. Rütbemi, Kânun emrine göre yazıyorum.
Ya sen?..
Senin elinde ne var?
Kimin bülbülüsün?
Hangi Kânun’a göre böyle eskik-güdük şakıyorsun?..
Nedir senin derdin de Kânun’un emri orta yerde apaş apaş sana bakarken
Sen kendi rütbeni eğip büküyorsun?..
Mahallede senin adın ne kadar kıymetli ve önemli ise
Kışla’da da rütben ve kıdemin o kadar kıymetli ve önemli.
Her ikisi de seni tarif eden, sana has alâmetifârikaların.
Her ikisini de gözünden bile sakınacaksın
Her ikisine de hörmet edeceksin.
Bir ilmek sökülürse bir yama düşer.
Bir mıh, bir nal düşürür...
Rütbenin bir harfini düşürürsen
Hepsini kaybetmeye hazır ol!..
Etrafda seni horlayan, öteleyen, inkâr eden bu kadar arsız-nursuz haysiyet fukarası devlet memuru, subay, aptal-câhil gazeteci dururken sen kendi rütbeni niye gırpıp gırpıp da becet guşuna çeviriyorsun ey, astsubay gardeşim?
Astsubay rütbe isimleri;
Ey astsubay rütbe isimlerini yalan-yanlış, eksik-gedik, yarım-yamalak, kaba-zortlama yazan Âdemoğulları!..
Astsubayın rütbesini niye noksan yazarsın?
Söyleyin bana!
Astsubay rütbe isimleriyle nedir sizlerin alıp veremediğiniz?..
Kânun’a muhalefet suçdur!..
Elin gâvuru kediye kedi diyorsa
Hem meslekden hem de Kânun tanımaz bu edepsiz devlet memurlarına biz ne diyelim dostlar?
Haklısın!..
Hepsi doğru ve yerinde tesbitler.
Al benden de o kadar...
Astsubay rütbe isimleri;
Fakat bu kusurlar, sana o rütbeleri eksik yazmak hakkı vermez!..
Bütün bu hakikâtlere rağmen Kânun öyle yazmışsa o Kânun’un ırzına geçmek senin haddine değildir.
Sen kim oluyorsun da Kânun’a alenen muhalefet ediyorsun?
Doğrusunu yazmak varken eksik yazarak suç işlediğini biliyor musun?
Üstelik bu inadın sana ne kazandırıyor?
Ne kaybetdirdiğinin farkında mısın?..
Kehellik
Ya da
Aptallık edip üç beş harf eksik yazıyorsun öyle mi?
Rütbenin önüne Astsubay kelimesini yazmazsan bak ne oluyor;
Pekiyi, al kağıdı kalemi eline!
Geçen sene mezun olmuş bir astsubayın rütbesini yaz bakayım aha şuraya!..
... Çavuş!...
Öyle mi?..
Diyecek başka söz bulamıyorum.
Eğer böyle yazıyorsan
Yazıklar olsun sana...
Ordubozanlık değil maksadım!
Müzevirlik derseniz aklımdan geçmez!
Bunları yapan kâfi miktarda nev zuhur insan var zâten.
Kânun maddesini iğdiş ederek kendi kendine Kânunsuz olarak “Çavuş” diyen bir astsubaya ne demeli sizce?..
Çavuş kelimesini tahkir etdiğimiz sanılmasın. Çavuş rütbesi de bizimdir. Taşımakla da şeref duyarız.
Fakat konumuz bu değil.
Alma başka,
Armut başka mevyedir.
Bizim derdimiz,
Kânun maddesini bile bile veya bilmeye bilmeye tâciz eden ahmaklar, aptallardır.
Al, sana 926 sayılı TSK Personel Kânun’unun meşhur EK-VIII sayılı Cetveli.
Söze konu bu cetvelde;
Cinâyet çıkar, cinâyet!..
Kânun’un 77nci maddesine rağmen astsubay rütbe isimlerinin başında “Astsubay” kelimesi niye yok diyorsanız söyleyelim. Bunun sebebi, bu cetveli hazırlayan insanların alçak ve şerefsiz olmalarındandır. Başka hiçbir sebebi yok.
Astsubay rütbelerini bu şekilde Kânunsuz yazanlar alçaklık ve şerefsizlik yapmakda mahsur görmemişler. Biz onların alçak ve şerefsiz olduklarını yazmakda niye mahsur görelim?
* * * * *
926 Sayılı TSK Personel Kânun’undaki meşhur Ek Cetvel’de yapılan değişiklikde astsubay rütbe isimleri 1975 senesinde bakınız nasıl yazılmış.
Var mı itirâz?
Yok!
Hokka gibi... Hepsi yerli yerinde.
Yukarıda gördüğünüz cetveli hazırlayan subaylar ve devlet memurları, astsubay rütbe isimlerini Kânun’un emretdiği şekilde nizâmî yazmışlar. Görevlerini doğru yapmışlar. Doğru söze ne demeli?..
Kıymetli meslekdaşımız Sayın Aydın KULAK diyor ya; “Subay darbeleri, astsubayları iki kere vurmuşdur!”
Astsubaylar gibi astsubay rütbelerinin şekil-biçimi ve isimleri de subay darbelerinden nasibini aldı.
Hem de defâlarca!..
Yukarıda gördüğünüz tablonun yazılmasından buyana sâdece 6 sene geçdi. Bir de Kız Kenan Lakaplı Zottirik bir subayın yapdığı 12 Eylül subay darbesi...
Bakınız ne olmuş astsubay rütbelerine. Hem yukarıdaki hem de aşağıdaki cetvelin en alt satırında durup da gözlerinizin içine bakan astsubay rütbelerinin nasıl yazıldığına bahusus dikkat buyurunuz.
926 Sayılı TSK Personel Kânun’unda yazılan subay rütbelerinin tamamını tek tek inceledim.
Astsubay rütbe isimlerini tam 156 kere eksik-güdük yalan-yanlış, kaba-zortlama yazan kırılasıca eller, subay rütbe isimlerinde sâdece iki kere sürçmüş. Onların da ne olduğunu yukarıdaki şu tabloda görüyorsunuz.
* * * * *
Yeri gelmişken iki hususa temas etmem gerekiyor.
Birinci husus, bu Kânun’u hazırlayan hukukcuların bile bugün dahi farkına varamadığı ve aval aval bakdığı “rütbe” ve “rütbe kıdemi” ibâresi hakkında...
Yukarıdaki tabloya dikkatlice bakınız. “Rütbe” başlığının altına, hem “rütbe”yi hem de “rütbe kıdemi”ni yazdıklarını görürsünüz.
Millî Savunma Bakanlığında, Genelkurmay Başkanlığında ve Kuvvet Komutanlıklarında görevli sivilinden subayına kadar bütün avukatları, savcıları ve hâkimleri bir araya gelmişler. Müşterek mesai yapmışlar. Fakat güdük beyinleri ancak bu kadar çalışabilmiş. “Rütbe” başlığı atıp da altına hem “rütbe”yi hem de “rütbe kıdemi”ni yazmak da ne demek oluyor? Bu ebleh hukukçular hem ne yazdıklarını bilmiyor hem de gördüklerini okumayı beceremiyorlar.
Nasıl ki “maaş derecesinin” mütemmim cüz’ü “maaş kademesidir”. Rütbenin mütemmim cüz’ü de rütbe kıdemidir. Yukarıdaki tablonun sol en üst satırında gördüğünüz başlıkdaki “Rütbe” kavramı eksikdir. Bu başlık, “Rütbe / Kıdem” olmalıdır.
İkinci husus, “Rütbe Kıdemi” ve “Rütbe Kademesi” hakkında.
Bildiğimiz üzere 926 Sayılı TSK Personel Kanun’unda mevcut hâliyle “rütbe kıdemi”, hem subay rütbelerini hem de astsubay rütbelerini nitelemek üzere ihdas edilmişdir.
Kendi Kânun’larına tâbi olan uzman erbaşlar ise rütbelerine ilâve olarak “rütbe kademesi” kavramını kullanır.
Fakat ortada dolaşan Taslak Personel Kanun’unda bu konuda da bir ayrışma olacak gibi görünüyor. Ordumuzun içine sızmış bölücü bâzı subayların bu konuda şöyle bir tezgahı var;
2010 senesindeki taslak personel Kânun’u çalışmalarında subayların tezgahladığı bu orostopolluğu fark etdim. Bu tuzağı hemen oracıkda kendi yüzlerine vurdum. Ortalarda bugünlerde dolaşan taslak çalışmalarda gene aynı tuzağı görüyorum.
Bugüne kadar sorduğum suallerime cevap vermemeyi alışkanlık hâline getiren TEMAD’a buradan hatırlatıyorum. Türklüğünden şüphe etdiğim bozuk zihniyetli subayların bu dalaveresine dikkat ediniz. Astsubayların “Rütbe kıdemi”ne sahip çıkınız!..
Sultan Mehmed’i, Fâtih unvanı ile şereflendiren şehirdeydim, 2013 senesi eyyâmı bâhurunun en cıvcıvlı günlerinde. Ortalıkda cehennem sıcakları kavak kabuğundan yapdığı düdüğünü avaz avaz ötdürüp cırcır böcekleriyle aşık atıyordu. Kızıl Erik fırtınasının hükmünü sürdüğü günlerde bile yollardan, asfaltdan ateşler fışkırıyordu âdetâ. Harâretim ifrâda kaçdı. Dolaşmaya biraz daha devâm etseydim mazallah bedenen fokurdamaya başlayacakdım.
Serin, sessiz bir yer ararken kendimi Karacaahmet mezârlığında buldum. Yalancı âlemden firâr edip hakikî âleme daldım. Oturdum, nefeslendim önce.
Motorun harâreti azalıp da yeşile yaklaşınca dolanmaya başladım. Kabir sahiplerinin mezâr kitâbelerine yazdıkları binbir türlü veciz sözler var. Yazmaya çalışsam her birinden ibretlik bir kıssa külliyâtı zuhur eder. Her biri insanı alıp bu dünyadan ahirete uçuruyor âdetâ. Yolumun üzerinde olup da gözüme ilişenlerin hepsini tek tek okudum.
Selimiye Astsubay Orduevine yakın bir mevkide gezinirken merhum bir Denizci astsubay kabri gördüm. Rütbesini tam da Kânun’da izah edildiği şekilde yazdırmış kabir kitâbesine; Dz.Eln.Astsb.Kd.Bçvş.
İçimde şahlanan minnet hissime tercümân olsun diye
Merhum meslekdaşımın kabrinin dibine diz çöküp
Hâlis niyetle ruhuna bir Fâtiha okudum...
Merâkımı mucip oldu ve İdareye uğrayıp sual eyledim. Yeni bir parsel almışlar. Mahdut mikdarda münhâl yer var imiş. İmamın kayığında gelenlere hediyesi 9 bin lira. Kendi ayağıyla gelip yerini önceden almak isteyenlerden ise tam 21 bin gayme istiyor Belediye Başkanı Sayın Kadir TOPBAŞ. Taliplerine fâş eyleyelim.
Kabrinde mahşer gününü bekleyen merhum bir meslekdaşımız bile rütbesini mezâr taşına nizâmî olarak yazdırmışken bugün vazife yapan muvazzafların rütbesini eksik-gedik, eğik-büğük, yalan-yanlış, kaba-zortlama yazmasını nasıl açıklayabiliriz?
* * * * *
Herkes kendini iyi bilir. Bilmek zorunda. Vücudunda meydana gelen tuhaflıkları farketmesi gerekir. Meselâ nezle, nevâzil olacağımı bir iki gün evvelinden hissederim. Hissetmekle kalmam görürüm. Sümüğüm sünüyor dediğimde etrafımdakiler bilirler ki nezle, nevâzil olmak vakdi gelmiş demekdir.
Daha bir gün bile geçmeden burnumun her iki deliğinden sular seller akmaya başlar. Ağzımın tadı bozulur, burnumdan dökülen o sıvı şey, tahta kaşıkdan sünerek akan hâlis çam balı gibi hiç kopmadan sünerek akar, akar, akar...
O kadar yeğin ki!
Oymapınar barajının gömme türbünlerini sâniyede elli kere deverân etdirmezse ne diyeyim!..
* * * * *
Astsubay Kelimesinin Tarifi ve Tarihcesi:
5802 Sayılı Astsubay Kânun’u ile Astsubay denen asker kişi, 1951 senesinde şöyle târif edildi;
5802 Sayılı Astsubay Kânun’u, 16 sene dayanabildi. 1967 senesinde ilgâ edildi.
Yerine 926 Sayılı TSK Personel Kânun’u ikâme edildi.
5802 Sayılı Kânun ilgâ edilmesine rağmen yukarıda gördüğünüz sâdece birinci maddesi muhafaza edildi. Ve Ek-madde 21 olarak 926 Sayılı Kânun’a aynen ithâl edildi.
1951 senesinde ihdâs edilen Astsubay kavramı bugün itibariyle hâlen yürürlükdedir. Fakat Ordumuzun içine yuvalanan Cumhuriyet düşmanı zevât, bu maddeyi değiştirecek. Ya da en azından “Türkiye Cumhuriyeti Ordusu” ibâresini, astsubayı tarif eden bu cümleden kesip atacak. Haberiniz olsun!..
* * * * *
Kol pazularını süslediği meslek erbâbıyla aynı kaderi paylaşdı hep.
Astsubay Çavuş nasbedildiği günden
Emekli olduğu son güne kadar...
Ya da
Şehit düşüp de
Son nefesini verdiği âna kadar onun en sâdık arkadaşı oldu.
Sahibinin itilmesinden, kakılmasından, inkâr edilmesinden, haklarının gasp edilmesinden o da kendi hissesine düşeni ziyâdesiyle aldı.
Sahibine bugüne kadar bilebildiğimiz, duyabildiğimiz ne kadar haksızlık yapıldıysa hepsinin en yakın şâhidi oldu...
Memleketin dağında, daşında, toprağında, havasında, denizinde vazife yaparken o, sahibini hiç terk etmedi. Hakkını almak için yapdığı nümâyişler esnâsında o, sabinin en yakın desdekcisiydi.
Sahibi mahkemede yargılanırken yanında o vardı...
Gâzi olduğunda,
Şehit düşdüğünde
Hep o vardı yanında.
Aslında “bir rütbe vardı, sahibinden içre” idi...
Ciğerlerine aldığını nefesden,
Gövdesine giydiği göynekden,
Boynundaki künyeden,
Eşinden, çocuğundan daha yakın oldu oldu sahibine...
Bu en yakın kader arkadaşımız;
Astsubay rütbe işâretlerinden bahsediyorum.
T.C. Ordusu’nun orta kademesinde görev alan asker kişileri tarif etmek için hem şekli-şemâli, hem imlâsı-târifi bugüne kadar çeşitli değişikliğe duçâr olan elvan çeşitli astsubay rütbe ve kıdem ismi icâd edildi.
Bugün Astsubay dediğimiz askerlere 1935 senesinde “Erbaş” dediler. 2771 sayılı Ordu Dâhilî Hizmet Kânun’u ile de aşağıda gördüğünüz rütbe isimleri verildi.
Coni’den beslenen mamacı subayların 1950 senesinde he demesiyle Amerikanya’nın dümen suyuna doğru keskin bir dümen kırdık. Türk Ordusu, en az dört bin senelik teşkilât yapısını bir kenara bırakdı. Orgeneral rütbesindeki subaylarımız bu kez de Coni’nin talimnamesindeki İngilizce rütbe isimlerini keşfetdi.
Gomutanlarımız, 1950 senesinde bokunda boncuk buldu. 5619 Sayılı GEDİKLİ ERBAŞ Kânun’unu meriyyete koyan zekâ fukarası subaylarımız bu askerlere bu kez de “Gedikli Erbaş” dedi.
İngilizce söz konusu olunca sâdece “Ay em e buuk” diyebilen bu ebleh subaylar yarım yamalak İngilizcesiyle Coni’nin rütbelerini tercüme edip aşağıdaki rütbe isimlerini yumurtaladılar.
NATO’ya girmek için Coni’ye tabasbus eden mamacı subaylarımız en sonunda yapılmaz denen şeyi de yapdı. Türkiye’yi Amerikanya’nın kuyruğuna takıp milletimizin adını bilmediği sekiz bin kilometre uzaklıkdaki Kore’de savaşa sürüklediler.
Türkiye nireeeee!..
Kore nireeeee!...
Coni’nin ayaklarının dibinde kuyruk sallayan
Gahraman(!) subaylarımız,
Günde 70 dolar verdikleri Coni’yi siperde emniyet alıp
Sâdece 23 cent harçlık verdiği Mehmedciğimizi
Coni’nin yerine ölüme sürdüler.
Bu kepâzeliklere devâm eden arsız subaylarımız Coni’nin İngilizce talimnâmesini tercüme etmeyi beceremediğini fark etmiş olsa gerek. Bir sene sonra yukarıda gördüğünüz hem bu Kânun’un ismini değişdirdiler hem de astsubay rütbe isimlerini.
2771 sayılı Ordu Dâhili Hizmet Kânun’unda 1935 senesinden beri “Asubay” olarak subayları niteleyen aşağıda gördüğünüz bu kelimeyi gomutanlarımız;
5802 Sayılı Astsubay Kânun’unun 1951 senesinde meriyyete girmesiyle bugün dahi kullandığımız astsubay kavramı askerî mevzuatımızda ilk defa zuhur eyledi...
O gün bu gündür de hükmünü sürdürmeye devâm ediyor.
Çok rağbet(!) görmüş olmalı ki 1951 senesinde icâd edilmesinden sonraki 63 seneden beridir borusunu hâlâ ötdürmeye devâm ediyor.
1961 senesi zuhur etdiğinde kabuk çatlatan astsubay rütbe isimleri, 211 Sayılı TSK İç Hizmet Kânun’unda bu kez de şöyle tarif edildi;
211 Sayılı TSK İç Hizmet Kânun’un meriyyete girmesiyle birlikde Astsubay Rütbe isimleri bugünküne en yakın şeklini aldı.
Fakat yapılan bu değişiklikler kâfi gelmemiş olmalı ki astsubay rütbelerine 1967 senesinde bir neşder daha atıldı. 5802 Sayılı Astsubay Kânun’u ilgâ edildi ve yerine 926 sayılı TSK Personel Kânun’u ikâme edildi.
Eğri temel üzerine doğru binâ inşâ edilmez. Temel eğri ise bunun tabii neticesi olarak binâ da eğri olur. Ve bir gün gelir o eğri binâ yıkılır.
Subay gomutanlarımız da eğri temel üzerine doğru bina inşâ etmekde ısrar etdiler. Goca goca gomutanlarımız içtimâ eyleyip alın teri(!) dökdüler. Bizim derede tembel tembel dolanan kazlar gibi uzun uzun düşünüp istişâre eylediler. Ve en sonunda anlam ve mantık hatâları ile imlâ kusurları ile dolu olan aşağıda gördüğünüz astsubay rütbe isimlerini yumurtaladılar.
Hâlen meriyyetde olan 926 Sayılı TSK Personel Kânun’u madde 77’de astsubay rütbe isimleri şöyle yazılıyor;
Rütbenin mütemmim cüz’ü olan kıdemleri de aynı Kânun madde 140 tefrik etmiş. Kıdem denen şeyi düşünmeyi, 1323 sayılı Kânun ile ancak 1970 senesinde akıl edebildiler.
Kıdem deyip geçmeyin. Askerî Yüksek İdare Mahkemesine bu konuda elvan çeşit davâlar açılmış.
Yeri gelmişken bir hususu daha gündeme getirelim. Bugün itibariyle Ordumuzda Astsubay Üç ve Dört Kademeli Kıdemli Başçavuşlar maaş alıyor ve görev yapıyor. Fakat Astsubay kıdemlerini tefrik eden yukarıdaki madde 140, Üç ve Dört Kademeli Kıdemli Astsubay Başçavuşlardan hiç bahsetmiyor. Ben de bunlardan birisiydim.
Astsubay rütbelerinin üç ve dört kademe kıdemlerini TSK Kıyâfet Yönetmeliği gayet duru ve açık bir ifâdeyle tanımlamış, tefrik etmiş. Fakat hiçbir Kânun’da yeri yok.
Olacak iş değil!
Tam bir Aziz NESİN’lik vaziyet; Astsubay ne yaşar ne yaşamaz!..
Et kafalı subaylar ve maaş mutemetleri artık bu eksikliği görsünler. Astsubay Üç ve Dört Kademeli Kıdemli Başçavuşlar’ı 211 ve 926 sayılı Kânun’lara bir an evvel dâhil etsinler.
Makâlemizin buraya kadar bölümünde rütbe isimlerimizin bugüne kadar geçirdiğini başkalaşımın tarihine kısa bir göz gezdirdik.
Cumhuriyetimiz kadar eski bir tarihe sahip olan astsubay rütbe isimleri 926 Sayılı TSK Personel Kânun’unun 1967 tarihinde meriyyete girmesiyle hemem hemen bugün bildiğimiz biçimini aldı.
5837 Sayılı Kânun’un 22 nci maddesiyle 05 Ocak 2009 tarihinde içi boş ve anlamsız iki kıdem daha ilâve edildi.
Nefes aldığımız şu 2014 senesi itibariyle aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere Astsubayların;
Elân yürürlükde olan fakat gene değiştirileceği söylenen 926 TSK Personel Kânun’una göre;
Yukarıdaki tabloya iyi bakınız. Zirâ bu makâlemizde anlatacağımız konuları kavrayabilmek için astsubay rütbe ve kıdem isimlerini iyi bilmek gerekiyor.
Kafa yormaya gerek yok!
Çizelgenin solundaki rütbeler ve sağındaki kıdemlerin hepsinde istisnâlar hâriç, bekleme süresi 3 senedir.
Yeri gelmişken şunu da söyleyelim;
Şimdi, şu anda yürürlükde olan mevzuata göre yazılmış bir rütbeyi örnek olarak ele alalım. Siz muhterem okuyanlar şâyet müsaade buyurursa bilindik olduğu için biz kendi rütbemizi tetkik edelim.
Hemen aşağıda gördüğünüz ibare, câri mevzuata göre yazılmış nizâmî bir rütbedir. Astsubay rütbesini nizâmî olarak yazmak için bu unsurlarının tamamının bir arada olması gerekir.
İşde size nizâmî olarak yazılmış bir astsubay rütbesi. Keyfime göre yazmadım. Kanun’un emrine göre yazdım. Ne bir fazla, bir eksik.
Adam olanlar
Adam olanların rütbesini
Adam gibi yazar!
İşde
Yükseldiğim rütbelerimin
Terhis Belgesindeki imlâsı...
İşde,
Unvanımın
SGK’daki imlâsı...
Aynı rütbeyi “kısaltarak” şöyle yazmak da mümkün;
Türk Dil Kurumu’nun cârî İmlâ Klavuzunda, “Ast” kelimesinin kısaltması, “A” olarak verilmiş. Fakat Genelkurmay Başkanlığımız bu hususda kendine Türk Dil Kurumu’nun da fevkinde bir makâm vehmediyor ve bu kuralı kabul etmiyor.
Astteğmen ve Üstteğmen rütbe isimlerinin imlâsındaki garâbet bir yana,
Genelkurmay Başkanlığımız, Asteğmen rütbesindeki “Ast” kelimesini “A” şeklinde; Üsteğmen rütbesindeki ”Üst” kelimesini de “Ü” şeklinde kısaltıyor.
Fakat sıra biz Astsubaylara gelince “Ast” kelimesini kendince kısaltmıyor ve “Ast” şeklinde aynen yazıyor.
Türk Dil Kurumu, dil ve imlâ konusunda devletin yetkili teşkilidir. “Ast” sıfatını TDK’nın yapdığı gibi “A” olarak kısaltmak şüphesiz daha tutarlı, daha hukûkî ve daha meşrudur.
Bu cümleden olmak üzere “Astsubay” kelimesini “Asb.” şeklinde kısaltmak daha muteberdir, makbûldur.
Yukarıdaki rütbenin terkibini açıklamak ve anlaşılmasını temin etmek için aşağıda gördüğünüz şekli çizdik. Bu çizimde toplam 5 unsur ya da bölük var. Dikkatlice bir tetkik ediniz bakalım. Bildik, tanıdık bir şeyler var mı?..
Yukarıda gördüğünüz Astsubay rütbesinin unsurlarını tek tek ele alalım şimdi;
Çizelgede birinci bölük olarak size bakan yukarıdaki şu ihtiyârî kısımı açıklamaya hâcet yok! Tekâüt Astsubaylar bilirler onu. Muvazzaflar ise tekâüt olduğu gün elbet öğrenecekler.
Rütbenin ikinci unsuru ve rütbe sahibi askerin mensub olduğu kuvveti gösteren kısımdır. Rütbenin önüne bu bilginin ekleneceğine dair hiçbir Kânun’da hüküm yokdur. En azından ben bilmiyorum.
Kendi kuvveti içinde görev yapanlar için keçiboynuzundaki bal mesâbesindedir. Fakat müşterek karargâhlarda elzem olan bir bilgidir. Özellikle yazışmalarda akla hayâle gelmeyecek kargaşa çıkartabilir. Bu sebepden dolayı müşterek karargâhlarda yazmak farzdır.
Muhabereci olarak mesaj yazarken bu konuda benim yaşadığım sıkıntıyı şurada anlatmaya yeltensem buradan taaa bizim köye yol olur.
Akademik unvanı olan Astsubay meslekdaşlarımızın, unvanlarını bu kısımdan sonra yazmaları gerekir.
Ayrıca bilginiz üzere kuvvet kıdemi denen bir kavram vardır. Nasıbı aynı fakat farklı kuvvetlere mensup olan askerler, kuvvet kıdemlerine göre sıralanırlar.
Kuvvet kıdem sıralaması şöyledir;
Önceleri yazılı olmasa da kuvvet kıdemi denen bir mefhum var idi.
Müşterek karargahlarda, karacılar tesbih imâmesi gibi hemen sıranın önüne geçerler idi.
Sonra bir gün
Genelkurmay Başkanlığımız 2003 senesinde önce subaylar için “kuvvet kıdemini” keşfetdi.
Subaylar için kuvvet kıdemini keşfetmesinden tam 3 sene sonra Genelkurmay Başkanlığımız
Bu kez de Astsubaylar için “kuvvet kıdemini” icâd etdi.
Bir denizci astsubay olarak dokuz sene müşterek karargâhlarda görev yapdım. Bu hususu bilmeyen ve önümüze geçmeye yeltenen Havacı arkadaşlarımı hırpaladığımı kendileri iyi bilirler. Hem kel, hem de fodul olamazsın.
Rütbenin üçüncü unsuru olan bölük. Meslek veya sınıf rumûzudur. Asker kişini sınıfını ya da mesleğini(!) işâret eder. 211 Sayılı TSK İç Hizmet Kânun’unun aşağıda gördüğünüz 4 üncü maddesinden neşet eder.
Geldik asıl meseleye, rütbeye.
Astsubay rütbesinin terkibinde dördüncü unsur, rütbenin kendisidir.
Yukarıdaki fıkrada görüldüğü üzere “rütbe” kavramı yerine “unvan” demek de mümkün.
Astsubay rütbe isimlerini Kânun maddesine yazarken “Astsubay” kelimesinin yerine niçin “tırnak” işareti koymuşlar, hep merâk etmişimdir. Astsubay kelimesinin yerine tırnak işâretini niye yazdıklarını yazanlar söylesinler. Fakat böyle yazılmasının ceremesini gene astsubay rütbeleri çekiyor.
Bir vakit sonra, bakan gözler körleşiyor. Ve o tırnak işâretini temsil eden “Astsubay” kelimesini artık görmez oluyorlar. Ve “Astsubay” kelimesini rütbelerin başından soğan başı keser gibi kesilip atıyorlar. Kehellik etmedim. 926 Sayılı TSK Personel Kânun’unu açıp tek tek saydım.
Bu Kânun’da astsubay rütbe isimleri;
Bu bilgileri bir tabloya bezedim. Karşımda şöyle bir manzara zuhur eyledi.
Aynı rakamları subay rütbeleri için de verelim mi?
Efendim?..
Hayır, kehellik etmedim.
Yazan insanlar üşenmemiş!
Sayan insan niye üşensin?
Astsubay rütbe isimlerini utanmadan, arlanmadan kesip doğrayan şerefsizler sıra subay rütbelerini yazmaya gelince bakınız ne yapmışlar.
926 Sayılı TSK Personel Kânun’unda subay rütbe isimleri;
* * * * *
“Korgenaral” ve “orgenaral” şeklinde hatâlı yazılan subay rütbe isimlerini tashih etmek, muhataplarının bileceği bir tercih.
Fakat biz, aşağıda gördüğünüz üzere;
Asubay rütbe isminde “Çevuş” şeklinde hatâlı yazılan kelime hakkında bir şeyler yapmalı idik.
Yapdık da!..
25 Ocak 2016 Pazartesi günü şöyle bir dilekce gönderdim, ilgili makâma;
Başbakanlık Mevzuâtı Geliştirme Ve Yayın Genel Müdürlüğü,
05 Şubat 2016 Cuma günü şu cevâbı gönderdi.
Bugün, 12 Ağustos 2017 Cumartesi;
926 sayılı TSK Personel Kânûnunun yayınlandığı mevzuat.gov.tr’ye bugün bakdım.
Bu kânûna “Çevuş” şeklinde hatâlı olarak yazdıkları kelimeyi “Çavuş” olarak düzeltdiler.
|
Ve dahi
* * * * *
Becet guşunun ganedi gibi gırpılıp gırpılıp budanan astsubay rütbe işâretlerinin şimdi de resimlerini görelim;
Rütbemizin beşinci ve son unsurudur. Rütbenin tamamlayıcısıdır. Rütbe kıdemi derler ona.
Haa! Bir de şöyle demiş ehl-i muhabbet yârenler; çayda dem, askerlikde gıdem!
Demek ki neymiş?
Üst olabilmek için;
Rütbe kıdemi ayrıca 926 Sayılı TSK Personel Kânun’u madde 140’dan neşet eder.
Bu târif de aylığınıza temel teşkil eder. Bu kıdemleri yok sayarsanız maaşınızı eksik alırsınız.
Yukarıdaki çerçevede gördüğünüz subaylara ait 4 rütbe kıdeminden hiçbirisinin kıyâfete takılan işâreti yokdur. Bir senelik albay ile 15 senelik albay yanyana gelse kıyâfetlerine bakarak ayırt edemezsiniz. Kıyâfetlerine takılacak işâretleri olmadığı hâlde subaylar, kıdemlerini rütbeleriyle birlikte yazmak konusunda ısrarcıdırlar.
Yukarıdaki pencerede gördüğünüz 5 astsubay rütbe kıdeminden aşağıda yazılı ilk 4 rütbe kıdeminde, tıpkı subaylarda olduğu gibi herhangi bir kıdem işâreti yokdur.
İşâreti olmayan ve yukarıda gördüğünüz astsubay rütbe kıdemlerini şimdilik bir kenera koyalım. Ve bakışlarımızı, işâreti olan rütbe kıdemlerine çevirelim. Yaş haddinden emekli oluncaya kadar çalışan bir astsubay, aşağıdaki çizelgede gördüğünüz kol kıdem işâretini takar.
Yukarıdaki bölümde fâş eyledik. Bugün, bu makâlemizde daha önce hiçbir yerde, hiçbir mevzuatda görmeyeceğiniz şeyler göreceksiniz diye. İşde, onlardan bir dânesi.
Hemen aşağıda, sol cenahınızda size bakan siyah üzerine sarı sırmalardan ilk ikisini bilirsiniz. Fakat son ikisini ilk defa bugün bu makâlede görüyorsunuz. Çünkü bu son iki kıdem işareti hiçbir yerde, hattâ askerî mevzuatda bile mevcut değildir. Sözlü olarak ifade edilmiş fakat resmi gösderilmemişdir.
Coni parasının 2,3 TL, fakir fukara yiyeceği patatesin 6 TL, acı soğanın 4 TL, benzinin 5 TL’yi aşıp kurufasulyenin okgasının tam 17 TL’e fırladığı şu soğuk şitâ günlerinde sizler için hiçbir fedâkarlıkdan imtinâ etmedik.
Epeyi uğraşdırsa da kesip biçerek biz bir araya getirdik.
Nereden çıkardın bunu diyenler var ise kendi kuvvetinin TSK Kıyâfet Yönetmeliğini açıp baksınlar.
2009 senesinde yapılan aptalca bir düzenleme ile yukarıdaki madde 140’da gördüğünüz ilk iki rütbe kıdemi icâd edildi. Hiçbir açıklaması yok, hiçbir faydası yok!..
Yazışmalarda yazmayın diyorlar. Öyleyse nedir bu yeni kıdemlerin esbâbı mucibesi? Nereden bakarsan bak aptalca, nereden bakarsan bak ahlâksızca bir düzenleme.
Astsubaylara üçer seneden 6 sene daha avara kasnak yapdırmak ve kol kıdem işâretlerinden iki dânesini gasp etmek için kurulan âdi bir tezgâhdan başka bir şey değil.
Beşinci rütbe kıdemi olan Astsubay İki Kademeli Kıdemli Başçavuş’luğun ise sâdece bir adet kıdem işâreti var. Kağıda yazarken “İki” diyorsun fakat kıyâfetine “Bir” dâne kıdem işareti takıyorsun! Bu saçmalığı açıklayacak bir ifâde bulamıyorum.
Ceket, palto, pardesü ve gece kıyâfeti ceketinin kol ağızlarına kıdem işâreti takılması gerekir. Fakat meslekdaşlarımız bu kıdem işâretlerini hem kıyâfetlerine takmazlar hem de yazışmalarda yazmazlar. Meslekdaşlarımızın bu konudaki aymazlığa varan ilgisizliğinin sebebini bir türlü anlayamışımdır.
Her rütbeden her meslekden çoğu insanın bilmediği hâlde en çok hırpaladığı, inkâr etdiği, görmezden geldiği bölük, işde bu beşinci ve son kısımdır. En çok da bu kıdemin sahibi olan astsubayların haksızlığına uğrayan bölükdür.
Buradan iddia ediyorum.
20 sene, 30 sene hizmet etdikden sonra bile;
emekli olup giden o kadar astsubay meslekdaşımı biliyorum ki.
Kânun’lara göre astsubay rütbesinin en son kıdemi, Astsubay İki Kademeli Kıdemli Başçavuş’dur. Kânun, bu noktada iflâs ediyor. Böyle bir durum subaylar için söz konusu olabilir mi?...
Pekiyi, bu kıdemde üç senelik bekleme süresini tamamlayan muvazzaf astsubaya ne vereceksin?
Avara kasnak?!!
Valla kusura bakmayın. Tükendi!.. Astsubaylara verecek başka bir kıdem kalmadı mı diyeceksiniz? Utanmıyorsanız şâyet ki şu anda öyledir, diyebilirsiniz tabi ki.
Kânun’ların hükmünü tüketdiği noktada Yönetmelik giriyor devreye. TSK Kıyâfet Yönetmeliğinin bir maddesi var. Mealen şöyle der; “Bekleme süresini tamamlayan astsubaylar, yaş hâddinden emekli oluncaya kadar ceket, palto ve pardesülernin kol ağızlarına her üç senede bir sarı sırmadan kol kıdem işâreti takarlar.”
Hattâ aynı Yönetmeliğin Başemrinde mealen şöyle der; “Bu Yönetmeliğin hükümlerini yerine getirmek her hak sahibi askerin görevi, uygulanmasının takibinden ise sıralı sicil âmirleri sorumludur.”
Kıyâfet Yönetmeliği emirlerine uymadığı için sıralı sicil âmirinin bir astsubayı uyardığını ben hiç duymadım, görmedim.
Astsubay olan sen, uyumaya bu kadar teşne isen âmirin olan subay seni niye uyandırsın ki?..
Mürekkep yaladığını bildiğim bâzı arkadaşlarımın bile bu konuda aslında câhil olduklarını görmek bana hep acı vermişdir.
Ankara’da vazifeliyken resmî törenlere iştirak etmek üzere Anıtkabir’e giderdik. Bilirsiniz, askerler, havuz denilen yerde kuvvet kıdemine göre; subay, astsubay vb. olarak ictimâ ederler.
Kıdemimiz icâbı astsubay arkadaşlarımızın en önünde duruyoruz. Benim yanımda da benden kıdemli olduğunu bildiğim bir iki arkadaşım var. Bir bakdım bu arkadaşlarımın ceketinde kıdem işâretleri yok. Saygıyı bir kenara bırakıp kendilerine durumu anlatdım ve onların önünde durdum. Görünüşde ben onlardan daha kıdemliyim çünkü. Benden üç sene, beş sene kıdemli olmalarına rağmen benim arkama geçmek zorunda kaldılar. Hoş olmadığının farkındayım. Fakat Kânun’u bilmezsen, tanımazsan işde böyle kötü duruma düşersin.
Mekânı şereflendiren,
Zâmanı kıymetlendiren,
İnsandır...
İşde, ömürlerinden çok kıymetli bir sâniyeyi bizimle paylaşan sevdiklerimizden bâzıları...
Aynı mekânda
Aynı hissiyâtla çarpan yürekler...
Nefesler tutulmuş!
Tavsırcının himmetiyle
Tekerine çomak sokup
Zamânı işde böyle durdurduk...
Anıtkabir’de gene aynı yerde beklerken bir bakdım, Kara Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığı mensubu astsubayların en kıdemlilerinin hepsi Astsubay Kıdemli Başçavuş.
Hava Kuvvetlerine bakdım, orada 2, 3 hattâ 4 kademeli kıdemli astsubay başçavuşlar gördüm. Sonra, tekrar Kara Kuvvetleri mensubu astsubayların yanına gitdim.
En önde duran astsubaylara dedim ki;
Çok aptalca ve aymazca bir cevâp verdiler;
Dedim ki;
Bu hususda söylediğim her şey mesleğinin son senelerine gelmiş 20, 30 senelik o Karacı astsubayların bir kulağından girmedi bile...
Sen, kendi hakkını, vazifeni bilmezsen oturur başkasından himmet beklersin ey Karacı gardeşlerim. Şu Denizci meslekdaşınızdan yediğin fırça da kesene kâr kalır.
Bizde var, onlarda yok diyenlere bir çift sözüm var. Fanusdaki süs balığını hatırlayınız. Sâdece sizde var olduğunu zannetdiğiniz şey, aslında onlarda da var. Fakat sizde olmayan bir şey var; TSK Kıyâfet Yönetmeliğinin onlarda olan bölümü. Çünkü, söze konu bu Yönetmeliği, kuvvetlere has olarak neşretmişler. Sizinki onlar yok,
Onlarınki de sizde yok.
Bu konuyu incelerken durumu fark etdim. Genelkurmay Başkanlığı kütüphânesini aradım. Görevliden rica etdim. Bu yönetmeliğin Kara, Deniz ve Hava olmak üzere üç ayrı kitap olarak neşredildiğini öğrendim. Sonra, zahmet edip Kara ve Hava Kuvvetleri kütüphanelerine gidip bakdım. Öğrendim...
Al, işde benim rütbem Sâhil Güvenlik Telsiz Astsubay Üç Kademeli Kıdemli Başçavuş.
Haydi bakalım! Bu rütbeyi “kısa” olarak söyle!..
“Astsubay” kelimesini kesip atıyorsun,
“Kıdemi” söylemiyorsun...
Geriye ne kaldı?
Kıdemli Başçavuş...
Sen, benim rütbemi kısaltmadın ki!
Eksiltdin!
Azaltdın!..
Kesdin, biçdin ve kesdiğin o bölükleri çöpe atdın be adam!..
Ortada
Ne “Astsubay” kaldı,
Ne “rütbe” kaldı
Ne de “kıdem”
Bunu bizden isteyen et kafalılar “kısaltmak” ile “eksiltmek” fiili arasındaki anlam farkını hem bilmiyor hem de anlamak istemiyor ki. Muvazzaf iken bu konuda da dilekce verdim. Fakat işlem yapmaya niyeti olmadığını tavırlarıyla bana hissetdiren makâm sahipleri kulaklarının üsdüne yatdı.
Astsubay rütbe isimlerinin yazılmasında yapılan haksızlık, saygısızlık ve hakâretler bu kadarla da sınırlı değil. Astsubay rütbe kıdemlerinin yazılmasında da haksızlık, terbiyesizlik, kânuntanımazlık diz boyu.
Askerî yazışmaları düzenleyen bir Yönerge vardır. TSK Karargâh Hizmetleri Yönergesi. Söze konu bu Yönerge’ye istinaden “Askerî yazışmalarda subay ve astsubayların kıdemlerinin rütbeleri ile birlikte yazılmasına izin verilmez. Örneğin; Piyade Kıdemli Albay, Piyade Albay (P.Alb.); Telsiz Astsubay III Kademeli Kıdemli Başçavuş ise Telsiz Astsubay Kıdemli Başçavuş (Tls.Astsb.Kd.Bçvş.) şeklinde yazılır.” diyen bir hüküm vardır.
Bu bilgiyi şunun için verdim. Astsubay rütbe kıdemleri 926 TSK Personel Kânun’u madde 140’da tarif edilmişdir. Rütbenin önemli bir unsuru olan kıdemlerin, rütbe ile birlikte yazılması gerekir. Fakat yukarıda bahsetdiğimiz üzere askerî yazışmaları düzenleyen TSK Karargâh Hizmetleri Yönergesi, 926 sayılı TSK Personel Kânun’un 140 ıncı maddesine aykırı olarak astsubay rütbe kıdemlerinin yazılmasını yasaklamaktadır.
Subay kıdemlerinin kıyâfetlerine takılan hiçbir işâreti yokdur. 1 senelik albay ile 15 senelik albay yan yana gelse hangisinin kıdemli olduğunu kıyâfetine bakarak anlamak mümkün değildir. Bu sebepden dolayı subay kıdemlerinin yazılmaması anlaşılabilir.
Fakat astsubay kıdemleri için durum çok farklıdır. Astsubay kıdemlerinin kıyâfetlerine takdıkları işâreti vardır. Yukarıdaki bölümde resimlerini verdiğimiz bu işâretlere bakarak astsubaylar arasında kıdem sıralaması yapmak mümkündür.
Anayasa’nın 11 inci maddesi Kânun’ların Anayasa’ya aykırı olamayacağını emreder. Bu cümleden olmak üzere Yönetmelik, Yönergeler de Kânun’lara aykırı olamaz. Yönerge’ye yazdığı söz konusu bu hükümle Genelkurmay Başkanlığı, Anayasa’yı hâlâ ihlâl etmektedir.
Yönerge’nin getirdiği bu yasağı iptal ettirmek için 2009 senesinde AYİM’ e dâva açdım. Ve pek tabii olarak kaybetdim. Çünkü ben bir astsubaydım ve bu davâyı mutlaka kaybetmem gerekiyordu. AYİM, Anayasa’nın 11 inci maddesini inkâr etdi. AYİM’in utanmaz hâkimleri bile verdikleri mahkeme karar metinlerine kıdemlerini yazarken biz astsubaylara kıdemimizi yazmayı mahkeme kararıyla yasakladılar.
Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı’nın işlediği Anayasa’nın 11 inci maddesini ihlâl suçuna verdiği bu kararla AYİM de ortak oldu.
Astsubayların kıyâfetinde işâretini taşıdığı, maaşına esâs olan ve Kânun’un emretdiği rütbe kıdemlerinin yazılmasını yasaklamak suretiyle Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı Anayasa’nın 11 inci maddesini göz göre göre hâlâ ihlâl etmektedir.
Peki ne kaldı geriye?..
Şu an aklımdan geçenleri edebim müsaade etse de şuraya bir döküversem...
Devletin imkânını ve Kânun gücünü eğip bükerek astsubaylara bu bu haksızlığı, bu alçaklığı, bu şerefsizliği, bu kalleşliği yapan subaylara yazıklar olsun!
Dünya her sabah bir torba yeni bilgiye uyanıyor dediydik makâlemizin evvelki bölümlerinde.
Astsubay rütbelerini eksik-güdük, eğik-bükük yalan-yanlış yazan insanlar da bu makâleyi okumakla yeni bilgilere uyandılar.
Ve yapdıkları hatâyı gördüler, fark etdiler.
Şeyhim Edebalı;
Atın iyisine doru,
Yiğidin iyisine deli, dedi.
Bilginin doğrusuna da ne söyleneceğine buyurun siz karar verin.
Biz, Kânun’ların sayfasını açdık ve orada yazılanları gün ışığına çıkartdık,
Bu şekliyle ilk defâ gündeme getirdik.
Artık kimsenin mazereti kalmadı.
Herkes öğrendi.
Astsubay rütbe ve kıdemleri fanusdaki süs balığı değildir.
Serbest bırakınız.
Onu
Kânun’un emretdiği gibi yazınız, söyleyiniz.
Son Söz;
Geriye ne kaldı?
Bildiğini,
Doğrusunu,
Kânun’un emretdiğini yazmak!
Astsubay rütbe ve kıdem isimlerini Kânun’un hükmüne göre yazmak!
Bunu da siz muhteremlerin vicdânına, nâmusuna ve şerefine havâle ediyorum.
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Astsb. III Kad.Kd.Bçvş.