Astsubay Camiasının keskin kalemleri...
Kamplaşıp birbirimize saldırırken IŞID Militanı kadar acımasız kalemler!
Dün bir sempozyum yapılıyor BAROLAR Birliği ile TEMAD tarafından…
Bu gün Hürriyet gazetesine baktım, sempozyumdan bahsedilmiş ama astsubaylar o salonda yok, o sempozyumda yok, Sözcü gazetesi Hürriyet’ten alıntı yapmış, o da aynı.
Sendikalılar, AS Partililer, TEMAD Yandaşları, TEMAD Muhalifleri…
Gün bu gündür, tüm diğer vasıflarınızdan sıyrılıp Asubay olma zamanı…
Tepkinizi gösterme zamanı!
Keskin kalemlerinizi bakarkör gazeteciliğin gözüne gözüne sokma zamanı!
Hürriyet Gazetesi Okur temsilcisine aşağıdaki yazıyı gönderdim.
Sayın Bildirici
13 Mart 2015 günü Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı konferans salonunda TSK’da intiharlar ve MOBBİNG konulu bir sempozyum,BAROLAR Birliği ile Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği (TEMAD) iş birliği ile düzenlendi.
Sempozyumda TEMAD genel Başkanı Sayın Ahmet KESER bir konuşma yaptı. Sempozyumun moderatörlüğünü TEMAD Hukuk Komisyonu Başkanı Avukat M.Erkan AKKUŞ yaptı. Salonda yaklaşık 500 emekli-muvazzaf astsubay vardı.
Sempozyumun detaylarına girmeyeceğim.
Bu gün Hürriyet Gazetesinde konuya ilişkin haber yayınlanıyor. Ama astsubaylardan tek kelime ile dahi bahsedilmiyor.
Salondaki astsubaylar yok, moderatör yok, TEMAD Genel Başkanı yok!
Bu mudur habercilik?
Bu mudur eşitlik?
Bu mudur insan olmak?
Sizin bütün haberleriniz aynı yöntemle, aynı anlayışla yapılıyorsa eyvah ki ne eyvah!
40 yıldır aralıksız okuduğum Hürriyet gazetesine kırgınım, kızgınım, basın adına utanıyorum!
Hakaret etmeyeceğim.
Çünkü böyle bir habercilik anlayışına kelimelerle ifade edilebilecek en ağır hakaret, şeref madalyası gibi kalır.
Umarım bir cevabınız vardır 100 binleri bulan astsubay toplumuna...
Hüseyin SAVCI
Bir kurumda bu kadar statüye ne gerek varsa, bu bir tarafa; Askerlikte işlerin yürütülmesi için binlerce insanın başvurduğu müracaatlar içinden; sınavla, mülakatla, sağlık kurulu raporuyla seçilerek istihdam edilir uzman erbaşlar…
Kimisi bedel öder, kimisi çürük raporu alıp adeta kaçarken askerlikten, kimisi de işsizlikten dolayı meslek olarak benimsemek zorunda kalır askerliği.
Nasıl benimsemesin ki insan, eğer bir ülkede askerlik, polislik, devlet memurluğundan başkaca iş alanı yoksa!
Bugün polislere, sözleşmeli subaylığa/assubaylığa, uzman erbaşlığa, uzman jandarmalığa müracaat edenlere baktığımızda pek çoğunun hayallerinde başka işler yapmak vardır amma onu gerçekleştirecek ekonomik güç yoktur ailelerinde.
Devlette çalışmak zorunda kalanlar, insani ihtiyaçlarının temeli olan ihtiyaçlarını karşılamak üzere bir gelire kavuştuktan sonra her anını huzur içinde yaşamak ve güvenli bir geleceğini de işinden elde etmek ister ama nerde…
Kişi, ömrünün en güzel çağlarını mesleğinde geçirirken, her anını huzur içerisinde yaşamak, güvenli ve mutlu bir gelecek için gerekli tatmin edici ücreti bulamadığı gibi kanunların üstlere/amirlere verdiği tek yanlı aşırı yetkilerden kaynaklı olarak, uygulanan tarifsiz baskılar, sözlü-sözsüz şiddetler, aşağılamaları oluşturan mobbingler ve haksızlıklar nedeniyle kendisini farklı bir mücadele içerisinde bulur.
Bugün (26.5.2012) keplerini Ankara Kızılay’daki Abdi ipekçi Parkında bıraktılar! Devleti yöneten yetkililerin alıp önlerine koyup düşünmeleri için.
Artık yetkililer bu durumu ne denli dikkate alırlar, düşünürler bunu zaman gösterecek.
Mesleki örgütlenmenin olmadığı, olanın da içine siyaset girdiği veya yetersiz olduğu Türkiye’de daha çok kep bırakacak meslekler arkada bekliyor gibi.
Bir uzaman erbaş belki de hayalinde olmayan bir işi yapmak üzere askerliği meslek olarak seçtiğinde lise mezunuysa şayet, 10’uncu derecenin 1’inci kademesinden göreve başlıyor. Yaptığı işi nedeniyle performansının yaşa bağlı olarak düşmesinden dolayı artık kurumda çalışamayacağı değerlendirilerek sivil kurumlardan emekli olması sağlanıyor. Ancak sivil kuruma geçen uzman erbaş, sivilde işe başlayan memurun derecesi olan 13’üncü derecenin 1’inci kademesinden özlük hakkı değerlendirilerek 2 derece geriye götürülerek sivilde işe başlatılıyor. Yani altı yıl geriye gidiyor özlük hakkı. Örnek vermek gerekirse; 18 yıl TSK’da görev yapıp 45 yaşında 3’üncü derecenin 1’inci kademesine ulaşmış bir uzman erbaş, sivil memurluğa geçtiğinde 5’inci derecenin 1’inci kademesine düşürülerek, bir yıl sivil memurluktan sonra 5’inci derecenin 2’nci kademesinde zorunlu olarak emekli edilmekte.
Hâlbuki uzman erbaş ile aynı yıl göreve başlayan bir sivil memur operasyonlar, şark görevleri, tayinlerle uğraşmamakta olduğu gibi, zaman içerisinde yükseköğrenim görerek derece ve kademesini yükseltmekte ve uzman erbaş gibi, genç sayılabilecek bir yaşta zorunlu olarak emekli edilememekte.
Şimdi, yetkililer, uzman erbaşların parka bıraktığı şapkalarını önlerine alıp düşünüler mi bunu bilemeyiz!
Eğer yetkililer, kendilerini uzman erbaşların yerine koyup, bugünkü koşullarda; 45-46 yaşından sonra, üstelik zorunlu olarak emekli edildikten sonra 900 lira ile çocuklarını okutabileceklerini, güvenli ve mutlu bir yaşamı sürebileceklerini, uzak kaldıkları sivil yaşamın koşullarına adapte olabileceklerini, düşünüyorlarsa, şimdiki koşullar aynen devam edecek demektir. Yok, yürütemem, yapamam diyorlarsa çözüm için adım atacaktır.
Düşünün,Sevgili arkadaşlarım
Yıllardır gereken tüm noktalara 'bir çok enstrümanları kullanarak' SESİMİZLE, ÇIĞLIĞIMIZLA, AYRIMCILIK YAPTIKLARINI, yaklaşımlarının biz ASSUBAYLARI son derece incittiğini ifade ederek "YETER ARTIK BU SESE KULAK VERİN" DEDİK...
Sayın ÖZTAŞ arkadaşımızın Antalya’da gösterdiği tepki, basit bir olay değildir. YILLARIN BİRİKİMİDİR ÜZERİMİZDEKİ!...
UNUTMAYIN YUMURTA MODASI GEÇTİ!…
Her yumurta, yumurta değildir!
Bir iktidara, bir güce karşı fırlatılan yumurta; güçsüzün protesto silahı, ayakkabısıdır; yüreğidir, acısıdır, öfkesidir, bastırılmış sesidir, çığlığıdır belki…
Bir güçsüze, bir yalnıza karşı linçe çeyreği kalmış kalabalığın attığı yumurtalar ise; kuvvetli bir kitlenin, o insanın beynine, kalbine, apış arasına inen copudur, tekmesidir!
Bu sözler Sayın Umur Talu’nun "Her sertlik mertlik değildir" yazısındandır .
Bu tek kişilik protesto, KORONUN OLMASI GEREKEN YERDE YAPILAN BİR SOLO İŞLEVİ DEĞİL MİDİR?.. Bir de bu boyutu ile konuya baktığımızda işin bir başka boyutu karşımıza çıkmıyor mu, ne dersiniz?
SESSİZ ÇOĞUNLUK... ÇARESİZLİK GÖMLEĞİNİ HÂLÂ ÇIKARAMAYANLAR... SİZLER DE SUÇA ORTAKSINIZ...
KONUMUNUZ NE OLURSA OLSUN... KORO YOK ORTADA...
Başarı solo ile gelecek bu böyle görülüyor... BİR KAÇ KÖTÜ ADAM İLE .....
BİR BAŞKA PENCEREDEN BAKALIM;
ORKESTRA bir çok enstrümandan oluşur ve bir orkestra şefi ile yönetilir. DOKSANA YAKIN NOKTADA KONUŞLANMIŞ BÜYÜK GÜÇ OLAN böylesi bir devasa bir topluluğu yönetmek müziğin o inanılmaz ritmini yakalamak ancak gerçek bir MAYESTRO ile olur!
Orkestra şefleri bir spor takımının antrenörü gibidirler. Takımın nasıl oynayacağı, oyuncular arasında uyumun nasıl sağlanacağı antrenmanlarda tespit edilir. Maça çıkınca da asıl iş oyunculara düşer. Kuralları basit olan futbol oyununda bile on bir kişinin ahengi çok önemli iken, son derecede karmaşık eserleri icra eden DOKSANA YAKIN müzisyenin uyumu şüphesiz tartışılmaz.
ŞEFSİZ ORKESTRA...
KORO OLMASI YERDE SOLO YAPIYORUZ, NE DERSİNİZ?
BİZİM ŞEFİMİZ KENDİ ÇALIP KENDİ SÖYLÜYOR, KENDİ DİNLİYOR..... KENDİ KARAR VERİYOR. TEK BAŞINA İKTİDAR. TEK... TEK...
Saygılarımla .
Bir gün önce internet mesajlarından, 12 Haziran milletvekili seçimlerde Antalya’dan AKP milletvekili adayı olan Milli Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül’ün, seçim çalışması faaliyetleri dahilinde TEMAD Antalya İl Başkanlığını 03 Mayıs 2011 Salı günü saat 14:30'da ziyaret edeceğini öğrendim. Belirtilen saatte TEMAD Lokalinde hazır olmak üzere iki saat önceden yaya olarak yola çıkıp, evden derneğe kadar yürümek üzere yola koyuldum. Bizim evden Konyaaltı Caddesi üzerindeki TEMAD lokaline gitmek için Antalya Orduevi’nin önünden geçilir. Bilenler bilir, Muharip Gaziler Derneği Antalya Şubesi, Orduevinin karşısında, Orduevinin bir bölümü olan Mehmetçik Çay Bahçesinin hemen bitişiğindedir. Şehrin en işlek caddelerinden olan, orduevinin önündeki, normalde park yasağı ve üzerinde tek yönlü trafik olan caddenin üzerine, en önde 019 numaralı bakanlık makam aracı, arkasında da on araçlık seçim konvoyu park etmiş durumda olduğunu gördüm. Etraf siyah gözlüklü, telsiz kulaklıklı, motorlu motorsuz polis kaynıyordu. Sorduğum birinden, Milli Savunma Balkanı Vecdi Gönül’ün Muharip Gaziler derneğini ziyaret etmekte olduğunu öğrendim. Herhalde buradaki ziyaretini tamamladıktan sonra bizim derneğe gelirler diye düşünüp, yola devam ettim..
Antalya TEMAD’IN orduevinden çıkarıldıktan sonra dernek lokali olarak sığındığı yer bir apartmanın zemin katı. Lokalin kapalı bölümünün önünde, bir apartman dairesi sığacak genişlikte masalar konulmuş bahçesi var. Gittiğimde bahçe bir hayli insanla dolmuştu. Lokalde kabaca yüz kişi kadar hazirun vardı diyebilirim. Bahçedeki herkes, sandalyesini konuk ziyaretçi bakan ve beraberindekiler için hazırlanan uzunca masaya doğru, sinema salonu düzeniyle çevirmiş bekliyordu.
Antalya TEMAD Başkanımız ve yönetimden birkaç meslektaşımızı içeride kapalı bölümde ziyaretçi bakanımızı bekler buldum. Hatır sormak için selam verip yanlarına girdim; Başkan’ın ilk sözü “Bakan’a soru sorulmayacak oldu”. Başkan olur mu öyle şey, gelen kişi bizim oyumuza talip olmak için geliyor, içimiz çok dolu, bari içimizi dökelim diyecek oldum. “Biraz önce dışarıdaki arkadaşlarla da konuştum, kaş yapacağız derken göz çıkarmayalım, zor durumda kalabiliriz diye, soru sorulmaması konusunda mutabık kaldık. Hem merak etme ben sorulabilecek soruları içeren bir konuşma hazırladım” dedi. Elime “Sayın Bakanım” diye başlayan bir sayfalık bir konuşma metni uzattı. Uygun olanı gerçekleştirilmeyen bu konuşmanın tam metninin, Sayın Başkan’ın kendisi tarafından açıklanmasıdır. Ancak yine de hoşgörüsüne sığınarak yazının özetini sizinle paylaşmak istiyorum.
Doğrusu sorulacak sorular, bana fırsat verilse sormak istediğim sorularla, bir konu hariç örtüşüyordu. Peki öyle olsun dedim. Bu sorulara ek olarak kendisine, “Sayın Bakan Mart 2009 yerel seçimler arifesinde, sorulan bir soru üzerine ‘şu anda assubaylar için bir şeyler yapmak etik olmaz’ demiştiniz. Antalya sokaklarında devletin kırmızı plakalı makam aracıyla seçim kampanyasına çıkıp oy istemek hangi yasaya ve etiğe sığar?” şeklinde bir soru sormak isterdim, ama kısmet değilmiş.
Doğrusu, belki Yılanların Öcü filminde kaymakam karşılamaya hazırlanan muhtarın yaptığı gibi, Sayın Bakanımızın ayaklarının dibinde kurban edilecek, dağdan sırtlanıp getirilmiş Kara Bayram’ın kınalı kuzusu ve Cezayir karşılama havası çalacak davul zurna eksikti diye kusur bulabilirsiniz ama, gözcüler , tertip düzen, flamalar olarak Antalya TEMAD bakan karşılamaya tam tekmil hazırlanmıştı denilebilir. Hatta sağ olsunlar, lokalin bulunduğu sokaktaki komşu esnaftan bir eksik olup olmadığı konusunda yardım teklifi geldiğine gözlerimle tanık oldum.
Saat 15:00 oldu gelen giden yok. İnsanlar homurdanmaya başladılar. Başkan, Bakan’ın beraberinde bulunan ve bir gün önce ziyaret için randevu talep eden Antalya AKP ilgililerine, telefon üstüne telefon ederek ulaşmaya çalışıyor. Ama anlaşılabildiği karşı taraf telefonu açmıyor. Belli ki bir ters bir durum var. Burasına dikkat; başkanın telefon numarasını tanıyıp açmamış olabilirler mi şüphesiyle başka bir telefonla aynı telefon aranıyor. Evet şüpheler haklı çıkıyor, karşı taraf bu kez telefona cevap veriyor. Yapılan telefon konuşması sonucunda Milli Savunma Bakanı, AKP Antalya milletvekili adayı Sayın Vecdi Gönül’ün yapacağı söylenen Antalya TEMAD İl başkanlığı ziyaretinin iptal edildiğini öğreniyoruz. Böylece biz assubaylar bir kere daha yok sayılmış oluyoruz.
İlk tepki TEMAD Başkanımızdan geliyor. Son yirmi dört saat içinde, planlamayla ilgili bir yanlış anlama olmuş olabilir mi sorusu aklına gelmiş olacak ki, ağzından “Şayet ziyaret plana alınmamış olsaydı saat 12:00'de motorlu eskort polisi telefonla arayıp lokale nasıl ulaşılacağını tarif ettirmezdi” cümlesi dökülüyor.
Ziyaretin iptaline gerekçe olarak, artık iyice Ahmet Öztaş meslektaşımızın eylemi gösterilmeye başlandığı için lokalde bulunan meslektaşlarımız arasında her kafadan sesler çıkmaya başlıyor. Tespit edebildiğim tepkiler şunlardı.
İşte Antalya TEMAD’da Sayın Bakanımızın gerçekleşmeyen ziyaretini beklerken olanlar özetle bunlar.
Şayet dokuz yıldır her defasında söz verip yerine getirmeyen Sayın Bakanın ziyareti gerçekleşmiş olsaydı ve yine bilinen o aslı çıkmayacak sözlerden verip gitseydi ne değişecekti? Assubayların sorunları olduğu ibaresi sizce, verilen bu tepki nedeniyle basında yer bulduğu kadar yer bulabilecek miydi? Hiç sanmıyorum. Meslektaşım Ahmet Öztaş’a buradan tekrar tebrikler…
Hem Sayın Bakan’ın ziyareti gerçekleşseydi kuvvetle muhtemel, duymaya alışkın olduğumuz “Şu anda çözüm etik olmaz.” , “Tüh ya bu kadar sorunlarınız vardı da, geçen dönem niçin haberimiz olmadı, oyunuzu bana verin önümüzdeki dönem derhal gereken yapılacaktır.” gibi komik sözler söyleyecekti. Ziyaret gerçekleşmemekle bu komikliklerden biraz mahrum kaldık o kadar. Bu açığı da gevezelik ederek birazcık ben kapatmaya çalıştım. Saygılar..
MİLLİ Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Türkiye Muharip Gaziler Derneği Antalya Şubesi’ni ziyaretinde, Ahmet Öztaş adlı emekli astsubay tarafından protesto edildi. Bakan Gönül’e emekli astsubayların sorunlarını iki yıldır çözmediğini belirten Öztaş, "Yazıklar olsun" dedi.
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, bu sabah Antalya Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (ANSİAD) kahvaltısı ile başlattığı seçim çalışmaları kapsamında Antalya Gazeteciler Cemiyeti’ni ziyaret etti. Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mevlüt Yeni tarafından Atatürk portreli plaketin armağan edildiği Bakan Gönül, basının Türkiye’nin gelişmesinde fevkalade rol oynayan bir sektör olduğunu belirterek, yasamanın denetleme vazifesinin çoğu kere basın yardımıyla yapıldığına işaret etti.
Bugün denetim deyince basın olmadan birşey yapmanın mümkün olmadığını dile getiren Bakan Gönül, "Basın olmadan dünyada ne olup bittiğini öğrenmek mümkün değil. Hatta o kadar ki medya kritik konularda resmi kanalların bile önüne geçiyor. En son tüm dünyada yankı yapan olayı bana resmen bildirilmeden evvel televizyondan öğrendim. Bana resmi bilgi sabah geldi. Neyi kastettiğimi biliyorsunuz" diye konuştu.
Arap ülkelerinde yaşanan iç savaşların Türkiye’nin savunma politikasına etkisinin sorulduğu Bakan Gönül, bu çatışma bölgelerinin ister istemez Türkiye’nin dış politikalarına etki ettiğini söyledi. Bakan Gönül, "Azerbaycan topraklarının yüzde 20’si Ermenistan tarafından işgal edilirse, Gürcistan Rusya ile çatışmaya girerse, Bosna Hersek’teki katliam, Makedonya’daki çatışmalar, Kosova’nın bağımsızlık mücadelesine kayıtsız kalamayız. Bu bakımdan ecdadımızın söylediği, ‘isterisen sulhi salah hazır ol harbe, hazır ol cenge, isterisen sulhe.’ Biz de hep sulh istediğimiz için, barış ve sükunet istediğimiz için hem savunmamız, hem de dış ilişkilerimiz bakımından fevkalade dikkatli ve hazırlıklıyız" dedi.
Bölgede mümkün mertebe çatışma istemediklerini belirten Bakan Gönül, İran ve diğer çatışma alanları için karşılıklı diplomasiden yana olduklarını dile getirdi. Bu bölgelerde halkın taleplerinin yerine getirilmesi ve huzurun bozulmamasını istediklerini belirten Gönül, Libya için "Hala orada 4 gemi, 1 denizaltımız, 6 tane F 16, 1 tanker uçağı, İtalya’da mevzilenmiş vaziyette. Ne için. İnsani yardım ve ambargo uygulaması için" diye konuştu.
Bedelli askerlikle ilgili soruları yanıtlayan Bakan Gönül, şöyle dedi:
"1111 sayılı kanun, askerlik çağına gelmiş yeterli kişi askere müracaat ederse bedelli devreye girer diyor. Ancak 2003 yılında askerlik süresini üç ay kısalttık ve asker mevcudu yüzde 17 azaldı. Müracaatlar da yeterli olmadı. Yeterli olup olmadığına da zaten bakanlık olarak biz karar vermiyoruz. Genelkurmay’dır operasyonlardan sorumlu olan. Bugüne kadar ’yeterlidir’ demediği için müracaatlarla ilgili bedelliyi yürürlüğe koyamadık. Mevcut kanunu yürürlüğe koyamadık. Yeni bir kanun çıkarılabilir mi, olabilir. Çünkü TBMM, Hükümetin tasarrufu ile olabilir. Bunda da yeni bir kanun çıkarttık. Sözleşmeli er diye. Kanunun yönetmeliğini hazırladık, bakanlıkların görüşüne sunduk. En kısa zamanda yönetmeliği yürürlüğe koyup, sözleşmeli erleri almaya başlayacağız. Ondan sonra bedelliyi düşünmek daha kolay olacak."
’Çılgın proje’ olarak adlandırılan Kanal İstanbul projesinin, boğazların kullanımına ilişkin Montrö Antlaşması’nı etkileyip etkilemediği yönündeki soruya ise Bakan Gönül, boğazların statüsünün önce Mudanya Mütarekesi ile bağlandığını belirterek,
"Boğazların idaresi Türkiye hakimiyetine veriliyor, ama Karadeniz’e kıyıdaş olan ülkelerin de Türkiye’nin keyfine bırakılmaması diye düzene bağlanıyor. Yeni açılacak kanalla tamamen düzenleme ülkemizin getireceği kurallara bağlı olacak. Çünkü tamamen milli bir proje. Tamamen bağımsız olacak, biz öyle düşünüyoruz, başka şeyler düşünenler varsa onlarla da cebelleşiriz" dedi.
Bakan Gönül, dernek binasında gazilerle bir araya geldi. Burada Gönül’e kalpak hediye edildi.
Milli Savunma Bakanı Gönül, ardından Antalya Valiliği karşısında bulunan ve 4 çeşit yemek 5 TL olan halk lokantasına girdi. Bakan Gönül, partililerle birlikte lokantada öğle yemeğini yedikten sonra öğle namazı için camiye gitti.