OYAK, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 220.000 mensubunun ortak olduğu bir emeklilik fonu olup sadece Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının değil aynı zamanda Türk Milleti'nin bir varlığıdır. Bu bakımdan Oyak'ın geleceği sadece yöneticilerini değil, hepimizi ilgilendirir.
Erdemir'in satış ve sonrası sürecinde OYAK Genel Müdürü Coşkun Ulusoy'un bizzat yürüttüğü yatırım stratejisinin hatalı olduğunu benimle birlikte Milliyet Gazetesi yazarı Prof. Dr. Güngör Uras, Milliyet Gazetesi yazarı Metin Münir, Referans Gazetesi yazarı ve CNN yorumcusu Yiğit Bulut Oyak'ın Erdemir'in satış sürecinde izlediği yanlış stratejiyi köşelerine taşıyarak uyarı görevini yapmışlardı. Oyak Genel Müdürü Coşkun Ulusoy, bu eleştiri ve uyarılardan ders alarak stratejisini gözden geçireceğine, uyarı görevi yapan ve konunun uzmanı olan bu yazarlara 5'er milyon YTL'lik toplam 20 milyon YTL tazminat davaları açtı. Bir genel müdürün kişisel duygu ve beklentileri için açtığı bu denli yüksek tazminat davaları için milyarlarca liralık mahkeme harçları da Oyak'ın kasasından çıktı.
Metin Münir'in Milliyet Gazetesi, Yiğit Bulut'un Referans gazetesindeki köşelerinde gündeme getirdiği, EFG İstanbul isimli aracı kurumun analistlerince hazırlanan rapor, Oyak için 'Erdemir hatalı yatırım' diyor. 'Erdemir yatırımı hata' diyen EFG analistlerinin raporu bakınız ne diyor;
"Oyak, Erdemir'in yüzde 49.3'ü için 3 milyar dolar ödedi. Bunun 500 milyon doları Oyak'ın özkaynaklarından, kalan 2.5 milyar dolar ise bankalardan alınan krediler ile ödenmiş. Bankalardan borçlanan bu meblağın 1.5 milyar doları Oyak'ın Erdemir için kurduğu Ataer isimli şirketin defterinde, 1 milyar doları ise Oyak Holding'in defterinin borç hanesinde kayıtlı. Buna karşılık Oyak'ın elindeki Erdemir hisseleri alacaklı bankalara rehnedilmiştir."
Oysa satış sonrası Oyak Genel Müdürü, "Hiçbir hissenin rehni söz konusu değildir" açıklaması hâlâ kulaklarımda çınlamaktadır. Borç yeniden yapılandırılacak, rapora yansıyan Ataer yetkililerinin açıklamasına göre, bu borç iki yılı ödemesiz 10 yıl vadelidir. Ödemeler 2008 yılında başlayacak ve beş yıl süreyle 105 ile 210'ar milyon dolar arasında değişecek. Son üç yılda ödenmesi gereken miktar ise 1.6 milyar dolardır. Ataer şirketine Erdemir'den gelecek tahmini temettüler faizleri karşılayamayacağı için EFG İstanbul'a göre 2013 yılında Oyak bu borcu yeniden yapılandırmak zorunda kalacak. Raporu hazırlayan uzmanın değerlendirmesine göre, Oyak fonlarından peşin ödenen 500 milyon dolarlık bölüm ise 2015 yılına kadar sıfır rant getirmiş oluyor. Oysa 500 milyon dolar Oyak'ın fonu içinde kalsa idi 2015 tarihine kadar en az üç misli artardı. Demek ki Oyak mensupları bu fondan da mahrum kalıyor. OYAK üyeleri biliyor mu?
Değerli arkadaşlarım; Konu hepinizin malumu olup, tüm Assubayların da ilgi alanları içindedir. Konu bizlerin dışında MİLLİ menfaatleri de ilgilendirdiğinden yukarıdaki yazı Aydın AYAYDIN tarafından 02 EKİM 2006 tarihinde SABAH gazetesinde yayınlanmıştır.
Saygılarımla.
Sayın Milli Savunma Bakanı Şırnak’ta erleri rizikoya atarak gösteri yapan Yüzbaşıyı nefretle kınıyormuş. Haberi okuyunca bu kelimeye takıldım. Aynı haberde Sayın Bakan’ın resmi de vardı. Ben de resmine baktım ve “Nefretle kınıyorum.” dedim.
Yüzbaşı’nın yaptığı hareket risk taşıdığı için elbetteki haklı olarak eleştirilir. Bu konu hakkında sadece birlik komutanının haberi olsaydı en fazla Yüzbaşının dikkati çekilecek ve bir daha böyle bir olay yaşanmaması için uyarılacaktı. Ancak konu medyaya taşınınca iş değişti. Yüzbaşının alacağı cezanın artmasından tutun da yargı süreci sona ermeden bir bakan tarafından nefretle kınanmasına kadar gitti. Sayın Bakanım gerçekten nefretle kınıyor musunuz? Yoksa medyaya yansıdığı için nefretle kınama ihtiyacı mı duydunuz? Yani siz aslen bu musunuz? Yoksa yine rol mü yapıyorsunuz?
Latife bir tarafa, Sayın meslektaşlarım nedir bu? Ne oldu? Neden bir gün önce açıklama yapılıp ertesi gün uygulanıyor? Bu kadar dar süre içinde Sayın Konya Eski İl Başkanı alelacele herkesi oraya davet ediyor. Ancak talihsiz bir hata yapıyor. TEMAD panosuna yazdığı mesajdaki gün hatası neden mesaj panosunun editörü tarafından düzeltilmiyor? Sayın TEMAD Başkanını ivedi harekete geçiren karar nedir? Koskoca genel Merkez böylesi bir ani kararda bile oraya en az 500 kişiyi dikebilmelidir. Dikmen kapısında toplananları görünce şu soruyu da sormam gerekir. Acaba az kişi olalım, fazla kalabalık olmayalım diye bir strateji mi geliştirildi? Sayın Başkanın maaşallah ne yapacağı belli değil. Oturuyor oturuyor bir bakıyorsun "verin bana postallarımı, eyleme gidiyorum" diyor. Peşinden yetişmek mümkün değil. Bir de bakıyorsun ki açıklama metnini yazmayı unutmuş. Ezberden döktürüyor. Basından öğrendiğim basın açıklamasında “Başbakan bildiğim kadarıyle sözünü yerine getiren insandır.” diyor. İzlediği taktik hep aynı. “Ürkütmeyelim, Kızdırmayalım…”
Bu son gelişmeyi de usul yönünden ben kendi adıma kınıyorum.
Saygılarımla…OYAK kanunun dikkatimi çeken maddelerini alarak yukarıya çıkardım. Araştırılıp incelendiğinde;
1.nci mad.de MSB na bağlı, TSK mensuplarına (Sb - Asb - Uzm. Svl memur ayırımı yok) SOSYAL YRD ları sağlamak üzere teşkil edilmiştir. Bu Kanun ile hususi hukuk hükümlerine tabi olup, mali ve idari bakımdan muhtar ve hükmi şahsiyeti haiz bir teşekküldür.
Özel HÜKME tabi olup, MALİ ve İDARİ açıdan BAĞIMSIZ ve HÜKMİ şahsiyetiyle oluşan KURULUŞTUR der.
Şimdi BU DURUMA GÖRE ÖZEL hükme tabi olan bir KURUMUN yaptığı ticari işlerde DEVLETİN BELİRLEMİŞ OLDUĞU enflasyon ORANINA GÖRE üyelerin BİRİKİMLERİNE değerlendirme yapması, TENKİTLERİN önünü kapatabilmek için ENFLASYONUN üzerinde bir rakam belirlemesi ne kadar GERÇEKÇİ ve İNANDIRICI olur. Şayet bu sene ENFLASYON % 50 OLSAYDI oyak ÜYELERİNE % 100 ün üzerinde mi NEMA dağıtacaktı. Bu rakamların belirlenmesinde KRİTERLER nelerdir?
Mademki OYAK yıllardır EMİN ve GÜVENİLİR ellerde, her yıl yapılan GENEL KURULLAR sonunda BAŞARILI görülüyor, yönetim tebrik ediliyor, MALİ ve İDARİ konumda yasa gereği BAĞIMSIZ olan bu kurumun AYAKTA KALABİLMEK, ÜYELERİN NEMALARININ YÜKSEK TUTULMASI YARARINA YÖNELİK FAALİYETLERDE BULUNMASI DA DAHA DOĞRU OLMAZ MIYDI?
Genel kurulun, Yönetim kurulunu YETERSİZ ve BAŞARISIZ görüp yetkisini kullanarak görevlerine SON verdiği olmuş mudur?
Kurumda hiç mi başarısızlık görülmemiş, yolsuzluk olmamıştır. (Bilinen ve gazetelere yansıyan kazada ölen yönetimdekilerin hangi arsayı aldıkları, renaultun seçim v.s. gibi). Bunlar olmuş mudur? Olduysa üzerleri örtülmüş müdür? Örtüldü ise kimler tarafından hangi amaçla örtülmüştür?
Kurumun YASAL DAİMİ ÜYELERİ olan GENKUR BŞK ları ve Kuvvet K .ları yapılan tüm toplantılarda ÜYELERE ödenecek olan NEMALARIN yüksek tutulması yönünde bir TEKLİFLERİ olmuş mudur? Yoksa sadece önlerine konulan blançoların onaylanmasını mı seyretmişlerdir?
GENKUR BŞK tüm silahlı kuvvetlerin komutanı değil midir? Komutanın MAHİYETİNİN HAK VE HUKUKUNU GÖZETEN, KORUYAN, KOLLAYAN KİŞİ OLMASI GEREKMEZ Mİ? BUGÜNE KADAR üyelerin hakları DEĞİLDE belli KESİMİN hakları ön planda tutularak mı gözetlenmiştir.
MSB nın YASAL olarak yetkili olduğu ve teklif ettiği iki üyelerin arasında bugüne kadar YÜKSEK TAHSİL, DOKTORASINI ve MASTIRINI YAPMIŞ olan ASSUBAYLARDAN BİR TANE OLSUN var mıdır?
Teklif için YÜKSEK tahsil şartının dışında HANGİ KRİTERLER gerekmektedir. Bu teklifler için İlla ki GENERAL - SUBAY MI OLMAK gerekmektedir?
Eğer hal böyle ise neden OYAK yasasını SADECE SUBAYLAR için çıkarıp, OYAKA en büyük FİNANSÖR konumunda olan ASSUBAYLARI DAHİL etmişlerdir. Kanun çıkarılırken sadece yapılacak kesintilerden dolayı mı ASSUBAYLAR yasaya dahil edilmişlerdir?
Assubaylar için ayrı bir kurum kursalardı o zaman ŞİRKETLER bugünkü durumuna gelemez, ASSUBAYLAR için kurulacak olanlar çok daha ileri düzeyde olur, kendilerini geçer diye mi korkulmuştur, YOKSA ASSUBAYLARIN ÖDEYECEK AİDATLARI MI ÖN PLANDA TUTULMUŞTUR?
OYAK ın Ynt Kurulu Bşk dahil tüm kurum ve kuruluşlarında görev alan en üst kademedeki Gn md ve yardımcıları, md.lerinin almış olduğu maaş, ödenek, ikramiye ve tazminatlar ne kadardır? Yapılan ödemelerin kriterleri nedir?
BİR YIL SONUNDA ÜYELERE ÖVÜNÜLEREK DAĞITILAN NEMALAR Müdürlerin aldıkları aylıktan daha mı az SEVİYEDE Mİ kalmaktadır?
Kurumda HANGİ görevlilerin KAÇ ŞİRKETİN YÖNETİM KURULLARINDAN HUZUR HAKKI ALDIĞININ açıklanması doğru olmaz mı?
OYAKTA ÖRTÜLÜ ÖDENEK VAR MIDIR? VARSA KİMLERİN YETKİLERİNDEDİR? Hangi hallerde kullanılır?
Üyesi olduğum ve rızam dışında KESİNTİLERİMİN yapıldığı bu kurum içinde yapılanları BİLMEM ÜYE olarak benim YASAL HAKKIMIZ değil midir?
Üyesi olduğum KURUMUN BİR ÇİFTLİK, TOPLUM İÇİNDE YAYGIN HALE GELİP KABUL GÖRMÜŞ olan BAZI KİŞİLERİN ARKA BAHÇESİ VE ARPALIĞI, YAKINLARININ İŞ SAHALARI GİBİ Mİ, YOKSA YASALARIN BELİRLEDİĞİ KRİTERLER İÇİNDE YÖNETİLDİĞİ HUSUSUNDA BİLGİ SAHİBİ olmak istememmiden daha doğal bir şey olabilir mi? Paramızı kimlerin, nasıl yönettiğini öğrenmek, görmek, bilmek en tabi hakkımız değil midir?
OYAK yönetimince bunların tüm üyelere açıklanması üyelerin BİLGİLENDİRİLMESİ KURUMUN ŞEFFAFLIĞINI ortaya koymaz mı?
Saygılarımla.
TSK'nde bir şeylerin yanlış yapıldığı, yapılan bu yanlışlıklardan tüm ülke etkilendiği gibi en önemlisi de kendi içinde yaşanan sıkıntılar artık gizlenemez duruma gelmiştir.
Son 50 yıldır yapılan tüm hatalar ele alınmalıdır.
Yapılan yanlışlıkların sebep ve sonuçları; tarafsızlığından, yurtseverliğinden, cumhuriyet ve demokrasiye, Atatürk ilke ve İnkılaplarına samimiyetle bağlılığından kuşku duyulmayan bilim adamı, yazar, konusunda uzman bir kurul oluşturulmalı, araştırma yaptırılmalı ve elde edilen bilimsel sonuçlara göre derhal yönetsel önlemler alınmalıdır. Bu durum acil bir zorunluluk haline gelmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde yaşandığı gibi, dalkavukluk yapmak, gerçekler karşısında kafamızı kuma gömmek, durumu idare edip, görevi bir başkasına devretmek, biriken sorunları halının altına süpürmekten başka bir anlam ifade etmeyecektir. Bilimsel yönetim anlayışından, hak ve adaletten, çağdaş yönetim prensiplerinden uzak anlayışlarla, hele bu iletişim çağında sağlıklı ilerlenemeyeceği açıktır. Zira mensuplarının bir kısmı karnından konuşmaya, emeklileri de yapılanlar karşısında meydanlara dökülmeye başlamışlardır.
TSK yararına ne söylendiğine değil, kimin söylediğine bakma alışkanlığı devam etmektedir. Yapılan her iş ve eylemin altında mutlaka şahsi menfaatler, hatta zümre ve sınıf menfaatleri önem kazanır duruma gelmiştir.
Yaşanan bu olumsuzlukların sebeplerinden birisi de, bugüne kadar olduğu gibi halkımızın önem verdiği kavramlarla karalamaya, suçlamaya, örtbas etmeye uğraşarak değil, tıpkı Ulu Önder'in yaptığı gibi, derhal radikal önlemlerle çağa ayak uydurarak çözülmelidir. TSK'nin kendi içinde yaşanan olumsuzluklara adalet, hukuk ve hakkaniyet ölçülerinde çözüm getirerek, gerçek dayanışma sağlanmalıdır.
Bir kurumun önemli bir kısmını, öteleyerek, görmezlik, duymazlıktan gelerek, yalnızca, katı bir disiplin ve cezalandırma yöntemleri kullanılarak moral ve motivasyonunu sağlamanın imkanı yoktur. Çıkan seslere kulak verilmesi, can kulağı ile dinlenmesi gerekir.
Her zaman TSK'ne gıpta ve hayranlıkla bakan Emniyet mensuplarının, yaşadıkları memnuniyetsizliklerin giderilmesi için son yıllarda alınan önlemlerle moral ve motivasyonlarının nasıl artığını yaşayarak gözlemlediğimiz bir gerçektir.
Bunun yanında TSK'nin önemli bir kesimi özellikle son yıllarda, kendilerinin sesine kulak verecek bir sahip bulma arayışına girdiği de gizlenemez bir gerçektir. Kendilerinin feryadını duyuracak bir insan aramışlardır. Bu konuda samimi olduğuna inandıkları gazeteci ve yazar Sayın Umur TALU’yu dert ortağı olarak seçmişler, halkımız da haklı olarak bu yazarımız için “TOPLUMUN VİCDANI“ sıfatını vermiştir.TSK'nin yetkili makamlarında bulunanlar, bu değerli yazarımızı mahkeme koridorları yerine, nezaketle makamına çağırıp, kendi personelinin yaşadığı sorunları en iyi bilen bu yazarımızı dinleyip, danışmanlığından yararlanma ve kendisini onurlandırma akıl edilememiş, suçlama yöntemleri seçilmiştir.
TSK'nın omurgası olarak tanımlanan assubaylarla ilgili, tv.lerde emekli generaller aracılığı ile gerçekler ters yüz edilerek, sadece küçük düşürme yolu seçilmiştir. Çeşitli basın organlarında assubaylar adına yapılan küçük düşürücü yayınlar karşısında sessiz kalınması tercih edilmiştir. Son olarak TSK personelinin sosyal yardımlaşma ve dayanışma kurumu olan OYAK Yönetim Kurulu Başkanı'nın;
“Yine de inanmayıp iyi neticeleri takdir edemeyen bir kısım üye hayret duygumuzu abartısız şekilde çoğaltıyor. Bir kısım kendini bilmez, ileriyi göremeyen, kıskanç, büyük gayeyi göremeyip küçük çıkar peşinde koşan aymaz ve yönlendirilmiş kimselerin çıkardığı kasıtlı dedikodulara inanan olmasına üzülüyoruz. Bazı art niyetli kişilerin burayı bir güç kanıtlama platformu görmek için çabalaması, bireysel eşitlik prensibine sıkı sıkıya bağlı varlığımızı yıkmaya gayret göstermesi, bunun böyle algılanmasına rağmen vakur çizgi izlememizden cesaret alarak terbiyesizliğe varan beyanları yaymaya çalışanları ibretle izliyoruz.”
Sözleri ibret ve hayret vericidir. Herkesin bildiği açık gerçeklere rağmen, hiç kimsenin hiçbir şey bilmediğini sanarak, her zaman yapıldığı gibi, gerçeklerle asla ilgisi olmayan suçlayıcı, aşağılayıcı ve hakarete varan sıfatları sözlükten seçip üyelerine ve TSK. Mensuplarına reva görmesi, 50 yıldır sürdürülen yanlış anlayışların ve düşünce yapısının, artık normal bir davranış haline geldiğinin kanıtı olarak gözlenmektedir. Hak arayanlara hesap verme ve aydınlatma durumunda olanlar, ne yazık ki, hak yerine hakaret etmeyi rahatlıkla tercih edebilmektedirler.
Yine biz emekli assubayların, sosyal ve ekonomik hak ve menfaatlerinin alınması ve korunması için seçtiğimiz temsilcilerimiz, yukarıda açıklamaya çalıştığım anlayışla, OYAK’taki haksızlıkları örtbas etme adına ve emsal oluşturmak, birkaç emekli assubayı atamak için TEMAD’tan isim talep edildiği ve bu isimlerin OYAK Şirketlerine atandığı söylenmektedir. Atandığı söylenen bir kişi tarafından da, yaşanan tüm bu haksızlıklar yetmiyormuş gibi, kendi üye ve meslektaşlarına ne yazık ki geleneğe uyarak hayvanata, kömür karası ve oduna benzetmekten kaçınmamıştır. Herkesin gözleri önünde yaşanan bu tutum karşısında, ne yazık ki politikacılar tarafından da, emekli assubaylar için sadaka niteliğindeki teklifler dikkate dahi alınmamış veya RED edilmiştir.
Gelinen noktada herkesin yaptığı yanlışlıklarının farkına vararak düzeltmesi gerekir.
Silah arkadaşlarına hakaret ederek değil, gelin öncelikle hak peşinde koşmak zorunda bırakılan emekli assubayları dinleyerek işe başlayın.
Saygılarımla.
Rafet DURAN
Son zamanlarda OYAK hakkında değişik yorumlar yapılıyor. Bazı köşe yazarları da konuyu irdeliyor. Meslektaşlarımızdan gelen yorumlar temel olarak iki-üç ayrı görüşün dışına çıkmıyor.
“Yine de inanmayıp iyi neticeleri takdir edemeyen bir kısım üye hayret duygumuzu abartısız şekilde çoğaltıyor. Bir kısım kendini bilmez, ileriyi göremeyen, kıskanç, büyük gayeyi göremeyip küçük çıkar peşinde koşan aymaz ve yönlendirilmiş kimselerin çıkardığı kasıtlı dedikodulara inanan olmasına üzülüyoruz. Bazı art niyetli kişilerin burayı bir güç kanıtlama platformu görmek için çabalaması, bireysel eşitlik prensibine sıkı sıkıya bağlı varlığımızı yıkmaya gayret göstermesi, bunun böyle algılanmasına rağmen vakur çizgi izlememizden cesaret alarak terbiyesizliğe varan beyanları yaymaya çalışanları ibretle izliyoruz.”
İşleyişi kanunla düzenlenmiş, üye aidatlarıyla meydana getirilmiş ve halen de desteklenen bir sosyal yardımlaşma, dayanışma kurumu olan Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK), Türkiye’de, aynı şekilde kurulmuş diğer meslek grupları sosyal sistemlerden farklı olarak, gelişerek günümüze kadar gelebilmeyi başarmış, aynı zamanda Türkiye’ye katma değer yaratan, bir Türk sermayesi niteliğini kazanmıştır…
OYAK, büyümesiyle, satışlarıyla veya aidat ödeyen her statüden üyelerinin yönetim ve denetim kurullarında, kanunu gereğince yer alamaması gibi değişik nedenlerle kamuoyunun gündeminde yer alabilmektedir…
OYAK, sistemdeki ve her geçen gün artan üyelerinin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için elbette ki büyüyecektir… Büyümenin gerekleri ve piyasa koşulları gereğince satışlarının olmaması diye bir şey olabilir mi? Ancak burada her personeli derinden yaralayan üyeleri arasındaki ayrımcılığın bitirilmesinin gerekliliğini tartışmaya bile gerek yoktur… Bu durum OYAK’ın kanayan yarasıdır…
OYAK’ın hissesi olan iştiraklerde yönetici olmak, kurullarda yer alabilmek tamamen kanun dâhilinde. 205 Sayılı Kanun’un bazı maddeleri günün koşullarına, üyelerin ihtiyaçlarına cevaz vermemekle birlikte, OYAK yönetiminin tüm gücüyle, günün şartlarına göre üyelerinin birikimlerini değerlendirmekte olduğu da bir gerçek…
Emekli olan üyesi, emeklilik evrakı OYAK’a ulaştığında istediği takdirde, yılların birikimi olan alın terini, “emeklilik parasını” nemasıyla birlikte hemen alabilmektedir… Bugün git, yarın gel, yoktur OYAK’ta…
Bu durumda ilk akla gelen soru, OYAK’ın üyelerine olan fayda ve zararları nelerdir? Faydası mı, yoksa zararı mı çoktur. Bunlara bakmak gereklidir.
Her şeyden önce OYAK, yabancı ortaklıkları olmasına rağmen elde kalan bir Türk sermayesi, bir Türk kuruluşu niteliğinde…
OYAK, kurulurken, insanların duygularını istismar ederek; bir daha geri dönmemek üzere, kimsenin boynundan, kolundan altınını, koşumluk öküzünü, evini, tarlasını, traktörünü, ineğini vb. şeyleri sattırarak, kurulmuş bir şirket değil… Bu anlamda, pazardan pay almak isteyen ve OYAK’ın piyasada olmamasını isteyen sermaye grupları da mevcut olabilmekte…
Daha on yedi yaşında olmasına rağmen şirket kurmuş, simit satarak trilyonlar sahibi olmuş insanlara denk gelmek mümkün… Devlet veya özel sektörde çalışanların böyle bir şansı ne kadardır?
Üyeler sistemdeki birikimlerini, payını alır ve üyelerine yönelik olarak meydana getirmiş olduğu emeklilik sistemleri, hizmetleri son bulur… Bu durumda üyeler, özellikle de emekliliğinde kullanmak üzere tasarruf yapmak, parasını çoğaltmak maksadıyla yabancı sermayenin kontrolünde olan yatırım araçlarına yönelmeye başlar… Her türlü sorumluluğu kendinde olmak üzere, onlardan danışmanlık hizmeti alırlar… Bir taraftan mesleğini icra eden insanın, diğer taraftan bir siyasi gözlemciliğin yanında, bir ekonomist gibi sıcak parayı gün gün, saat saat hatta dakika dakika takip etmesi, yükselen, alçalan, sıkışan grafikleri, işlem hacimlerini takip etmeleri ve doğru karar vermeleri gerekecek… Eğer, doğru karar veremezse, birikimleri buhar olup uçma tehlikesi ile karşı karşıya kalacak… Edeceği zararın işine ve özel hayatına olacak olumsuz yansımalarını da unutmamak gerekli…
Bir yabancı, yerli malını paylaşmakta, elden çıkartmakta bizdeki kadar cömert ve istekli mi? Mesela 2005 yılında Fransa’da Fransızlar, bir Fransız kuruluşu olan Danone’yi Pepsi Cola’ya niçin sattırmadı?
Bugün Türkiye’de yedi yüz civarında sanayi kuruluşunun satıldığı belirtilmekte… Yabancılara satılan bu kurumlardan beklenen fayda neydi ve bu fayda sağlandı mı? Satılan kurumları, fabrikaları kim satın aldı? Kaçı faaliyetini sürdürüyor? Faaliyetini sürdürenlerde çalışanlar aylık kaç lira maaş alıyor?
OYAK’ın satılmasını, elden çıkartılmasını istemek ile yönetimsel hususlarının düzeltilmesini istemek, birbirinden farklı… OYAK, adeta bir milli statüdedir. Sonuç itibari ile aynı zamanda iyi de yönetilmekte olan bir kuruluştur... Elden çıkartılması çok önemli olumsuz sonuçlar meydana getirebilir... Yönetimsel hususların TBMM’ce düzeltilip, düzeltilemeyeceği ise ayrı bir konu…
Orhan KAYA