Mesele yeni değil!
Zaman zaman basın-yayında gündeme getirmişler.
Herşeyi açık açık yazmışlar.
Vatan gazetesinin 11 Kasım 2005 tarihli nüshasında Dr. Sayın Tamer KUMKALE bu konuda çok önemli bir makâle neşretmiş.
Ve OYAK’ı çok açık bir şekilde ikâz etmiş.
Yakın zamanda gündeme geldiği tarih ise 2005. OYAK Sigorta’nın ortağı Fransız Axa sigorta şirketi kendilerine sözde “Ermeni soykırım mazlumlarının torunları” diyen beş binden fazla Ermeni’ye tazminât ödemeye karar verdiğini Ekim 2005’de açıklayınca meselenin vahâmeti ortaya saçılmış.
Buraya kadar mesele yok!..
Peki bugüne kadar yazılan çizilenler ve en önemlisi bu vakde kadar çevrilen dolaplar konusunda kim, ne yapmış?
İşde asıl mesele bu!..
Bugün ele alacağımız konu aslında bir hayat sigortası tuzağı.
Hem siyâsi, hem coğrafî hem de mâli neticelere gebe bir tuzak...
Bir tarafda hayat sigortası yapdıran nâm-ı diğer teba-i sâdıka dediğimiz Osmanlı Ermenileri var.
Diğer tarafda bu hayat sigortasının muhatabı olan Fransız ve Amerikan sigorta şirketleri.
New York Life isimli Amerikan sigorta şirketi 1885 tarihinde taa 20 bin kilometre öteden Atlantik Deryâsını aşıp Anadolu’ya gelir. Müşteri arayıp hayat sigortası satmaya başlar. Bu sigorta şirketinin hedef ülke olarak Osmanlı Devletini seçmesinin altında sinsi ve çok tehlikeli bir tuzak vardır ki meselenin bu veçhesi, makâlemizin konusu değildir.
Hayat sigortasına bir nevi kumar nazarıyla bakan ceddimiz bu işe rağbet etmemiş. Fakat her niyeyse Ermeniler bu sigorta işine pek teşne olmuşlar. New York Life sigorta şirketi o vakitler Amerika’dakinden daha fazla sigorta satar Anadolu’da. Sigortaların beş binden fazlasını da Ermeniler satın alır.
Gel vakit git vakit hayat sigortası yapdıran Ermeniler, ikinci dünya savaşının cerayân etdiği senelerde sigorta taksitlerini ödeyecek şube bulamazlar Türkiye’de.
Ermenilerin imdânına Amerika yetişir. İstanbul’daki Amerikan Konsolosluğu Ermenilerden topladığı sigorta taksidini alır ve Amerika’daki New York Life sigorta şirketine gönderir.
Aynı dönemlerde Fransız sigorta şirketleri de gelip Anadolu’da Ermenilere hayat sigortası satar. Bu şirketlerden birisinin adı da pek âşina bir isimdir.
Axa Group!..
Fransız sigorta şirketi Axa, UAP isimli başka bir Fransız sigorta şirketini 1999 tarihinde satın alarak yutar. UAP sigorta şirketi, Osmanlı Devlet sınırları içinde yaşayan Ermenilerin sözde soykırıma uğratıldığını 1922’de kabul etmişdir.
Aslında hukuken hiçbir mesnedi ve değeri olmayan ve kendi başına aldığı bu kararını, UAP sigorta şirketi Fransız Dışişleri Bakanlığı’na beyân etmiş bir şirketdir. Bir başka ifadeyle ileri tarihlerde gündeme getirilecek Ermeni soykırım tazminâtlarını ödeyeceğini peşinen kabul ve taahhüt etmişdir. Bu hülleli ortaklık kılıfıyla UAP’nin bu konudaki taahhütlerini ödemeyi bu kez Axa şirketi üzerine alır.
Turpun büyüğü heybededir artık. Axa, bunları yerleştirmek için harıl harıl münasip bir yer aramaya başlar.
Axa şirketi fazla vakit kaybetmez. Heybedeki turpun kallavisini yerleştirmek için hemen bir göz(!), yani bir ortak bulur. Böylesi kirli oyunların içine girmiş bir şirket ile bizim OYAK, aynı sene içinde, 1999’da %50 nisbetinde ortak olur. Amaç, Axa-OYAK Sigorta ismiyle memleketimizde sigortacılık yapmakdır.
Bu ortaklık sayesinde Axa sigorta, UAP’den devraldığı Ermenilerin tazminât taleplerini bu kez de OYAK’ın sırtına yükler.
OYAK, Axa’nın yemsiz zokasını hiç düşünmeden yutmuşdur artık.
Nasıl?
Güzel bir tuzak değil mi?..
Axa, UAP şirketinden devraldığı Ermeni borçlarını ödeyecek yeni bir müteahhid olarak OYAK’ı hayalarından yakalamışdır.
Hayat sigortası ile âlâkalı olarak Amerikan mahkemelerinin bugüne kadar verdiği kararların hiçbirisinde "soykırım" sözcüğü geçmiyor. OYAK posduna bürünen Axa, Türk hukuk mevzuatında kendine yol bulmuşdur bir kere!..
OYAK’ın döşediği mayınlı tarlada yürümek isteyen Ermeni sevdalıları sıraya girmişdir artık.
Bu mayınlı tarlada yürüyen ilk Türk devlet adamı da RTE olur.
Biz Türkler, Ermenilerin sinsi intikam tasarılarının 3T’den ibaret olduğunu zannederdik. Meğerse 3 değil, 4T imiş. Birinci T’yi de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun doksan dokuzuncu sene-i devriyesinde Başbakan Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN yumurtaladı. Ta’ziye!..
Takvim yaprağı 2014 senesinin Nisan ayının 23’ünü gösterirken
Başbakan Sayın ERDOĞAN
1915 vak’aları hakkında
T.C. nüfüs cüzdanı taşıyan Ermeni vatandaşlarına ta’ziye (başsağlığı) diledi.
Geriye kaldı 3T...
Başbakan’ın yapdığı bu hamle T.C. tarihinde bu yönde yapılan bir “ilk” olarak tarihdeki yerini aldı.
Sözcük isrâf etmeye hâcet yok!
Ermeni taşnak ve hınçak çetelerin şalvarının içine saklanan Türk düşmanı devletlerin bu tarihden sonra yapacaklarını mahallemizdeki üç yaşındaki çocuklar dahi biliyor.
Rüşvetsiz selam bile vermeyen siyâsetcisiyle, omuzu bol yıldızlı subayı ile ve yabancı vakıflardan aldığı para ile şakıyan münevver kılıklı garp bülbülleri bu işin farkında mı?
Bu güruhun bizim mahalledeki çocuklar kadar dahi aklı yok mu?
Peki yarın ne olacak?
Hayat sigortasını OYAK üzerinden Türkiye’ye ödeten Ermenilerin ikinci hamlesi sözde soykırımı Türkiye’ye tanıtmak olacak.
Ta’ziye dilemekde sakınca görmeyen er kişi, sözde soykırımı tanımakda niye mahsur görsün?
Şunun şurasında bir sene var.
Başbakan’ın odasının duvarında asılı takvim yaprağı 2015 senesinin Nisan 23’ünü gösderirken bakalım neler olacak!..
Tevâzuya gerek yok.
Garb’lılarda teknoloji vardır. Fakat medeniyet yokdur. Merhâmet, müsâmaha nedir bilmezler!
Vicdân, merhamet, müsâmaha bize özgüdür. Bu ulvî hasletleri Allah, biz Türk’lere nâsib etmişdir.
Biz, müsâmaha deriz. Garb’lı, tolerans der.
Biz, müsâmaha etmekden hoşgörmeyi anlarız. Onlar, toleransdan tahammül etmeyi anlar.
Tahammül etmek demek ne hoşgörmek demekdir ne de müsâmaha etmek...
Rahmetli ERBAKAN’ın dediği gibi Garb’lı ile biz müslüman Türkler arasında tam anlamıyla bir kan uyuşmazlığı vardır.
Mâide Suresi Âyet 51 kıyâmet gününe kadar muteber kalacak!..
Tahkir etmek değil muradımız bunları fâş eylemekle.
Garb’ın uşağına elinizi verdiyseniz şâyet
Değil kolunuzu,
Gıçınızdaki donunuza kadar kaybetmeye hazır olun!..
Kasdımız bundan ibaretdir.
Ermenilerin Amerika’da açdığı davaların konusu şimdilik hayat sigortası yapdıran ölmüş baba ya da dedelerinin sigortada birikmiş paralarını almakdan ibâret. Fakat Batı’nın yüzsüz ve kurnaz insanları bu hayat sigortasını soykırım tazminâtına çevirmekte hiç tereddüt etmezler.
Makyavelli onlardan değil mi?
Garb’ın paraperest ve anamalcı zihniyetli insanları şahsî emellerine ulaşmak için her yolu mübah bilirler, her şeyi yaparlar.
Hele bir de göbeğinden besledikleri dâhili bedhahları arar bulurlarsa...
Rahmetli Kaptan şair ne demişdi?
“Türkiye’nin hain kontenjanı %10’dur.”(1)
OYAK’ın düşdüğü ya da düşürüldüğü bu affedilmez tuzak ile Axa’nın bugün OYAK üzerinden Ermenilere ödediği “hayat sigorta ikramiyesi”, ileri tarihlerde Türkiye’yi Ermenistan’a “soykırım tazminâtı” ödemek zorunda bırakacak bir sonun başlangıcı olacak. Meselenin bu tarafını hesap edemeyen insanın saf değilse bile hain olması gerekir.
Bütün bu kepazeliğin asıl sorumluları da elbette OYAK’ın başında oturan çok bilmiş subay emeklisi dinazor askerler ve sivillerdir.
Eh, kendi düşen ağlamaz da!..
Filler tepişmesine tepişsin de
Ezilen çimenler oluyor..
Burada kararı verenlerden çok bu karardan haberi bile olmayan iki yüz seksen binden fazla OYAK üyesinin anası ağlıyor.
Gel zaman git zaman...
Amerikan ve Fransız sigorta şirketlerine hayat sigortası yapdıran Ermeniler bu sigortaların vaad etdiği ikramiyelerin peşine düşerler. Çok ince, çok planlı, çok sinsi ve çok sabırlı çalışırlar. Dünya’nın her ülkesinden, her seviyeden, her meslekden, her meşrepden adam satın alırlar. Kânun’ların altından girip üsdünden çıkarlar. Türkiye’den de hem subay hem siyâsi hem de işbirlikcileri yemleyip ayartdığını söylersek, hatâ eder miyiz?
Ermeniler hayat sigortası yapdırdığı Amerikan şirketini en sonunda Amerika’daki bir mahkemede hayat sigortası tazminâtı ödemeye mahkum etdirirler. 1918-1922 tarihleri arasınde sigorta şirketine hayat sigortası yapdıran Anadolu Ermenilerinin torunları, ölmüş baba ve dedelerinin sigorta ikramiyesini almaya hak kazanırlar. Bunu yapasıya kadar Ermeniler gene akla ziyân dalavereler çevirirler.
Artık maya tutmuşdur. OYAK zokayı yutmuşdur. Sigorta şirketini tazminât ödemeye mahkum ettiren Ermeniler şimdi bu parayı alacak yağlı bir kuyruk aramaya başlar.
Bunun için en yağlı ülke, Türkiye; en yağlı kuyruk da Ordu Yardımlaşma Kurumu adıyla maruf OYAK’dır.
Meseleyi buraya kadar özetleyelim.
Zihnimizi üç boyutlu, gözümüzü de dört açalım ve
Şu hakikâtleri idrâk edelim;
21 Kasım 1996 tarihli Fransız L’Express gazetesi haberi şu başlık ile duyurdu dünyaya;
“Fransız kapitalizmini sarsacak ortaklık!”
Fransız şarabı ile Türk lokumu sarmaş dolaş oldu.
Ve şarlok diyebileceğimiz içi dinamit dolu ucube bir nesne çıkdı ortaya.
Holmes ise daha sonra zuhur eyleyecekdi.
Füzyon Tamam idi.
Axa ile ortaklığı OYAK’ın örütbağında üyelerine şu sözler ile ilân etdi:
1999 yılında Fransız Axa Grubu ile Axa OYAK Holding A.Ş. kuruldu. OYAK ve Axa'nın sigorta şirketleri bu Holding çatısı altında toplandı.
Üyeler ile daimi teması sağlamak amacı ile Üye Daimi Temas Noktası (ÜDTEN) aynı yıl içinde kuruldu.(4)
Yukarıdaki cümlede gördüğünüz ortaklık haberinin ikinci parağrafında bahsedilen “Üyeler” kim oluyordu dersiniz?
Söze konu ortaklık haberini
04 Mayıs 1999 tarihli Milliyet gazetesi, L’Express gazetesinin atdığı aynı başlık ile duyurdu.
Füzyon Tamam.(5)
2008 - Ortaklığın OYAK Grubu'nun %50 hissesine sahip olduğu Axa OYAK Holding ve bağlı şirketleri Axa OYAK Sigorta ve Axa OYAK Hayat Sigorta şirket hisselerinin Axa Grubu'na satışına yönelik süreç resmen tamamlandı.(6)
OYAK’ın ifâdesine dikkat buyurunuz!. Hissesinin tamamını Fransız Axa’ya satarak çıkıyor ortaklıkdan.
Tek cümlelik bu açıklama ile OYAK, yutduğu yemsiz zokayı ve Fransız Axa’dan yediği yağsız kazığı açıkca itiraf ediyor.
06 Şubat 2008 tarihli Hürriyet gazetesi Axa-OYAK boşanma haberini şöyle duyurdu.(7)
OYAK 525 milyon dolar aldı, sigortasını Axa’ya bıraktı!..
Bu cümlenin tefsiri şu oluyor yiğit yârenler, muhterem üyeler; Hissemizin tamamını verdik ve kurtulduk, netekim!..
Fransız Axa’dan kazığı yiyen OYAK, ortaklıkdaki hissesinin tamamını Axa’ya satdı ve hayat sigortası piyasasından çekildi.
Ve böylece,
Holmes, huzurlara zuhur eyledi!..
Filim bu kadar...
Ortaklık hilesi ile 1995 tarihinde Fransız Axa ile yatağa giren OYAK, 2008’de çok şeyler kaybederek uyandı!!!
Ermeniler hayat sigorta tazminâtı istemiş; OYAK Sigorta, dolayısıyla bizim OYAK basdırmış milyon dolarları.
Üç nesil Ermeninin devam etdirdiği ve 1999’da OYAK’ın ortaklığı ile ivme kazanan bu hain tuzağa karşı bizim devletlüler bugüne kadar ne yapdı?
Bütün bu dalavereler çevrilirken OYAK’ın başında oturan beyni çürümüş emekli dinazor subaylar ve onların emirerleri; galın enselerini, iri başlarını ve o yağlı goca gıçlarını hangi yana doğru gıvırtdılar acap?..
Memur-Sen Yönetim Kurulu, bağlı sendikalar ve üyeleri 15 Kasım 2005 tarihinde Axa Oyak Bölge Müdürlüğü’nün Ankara’daki binâsının önünde bir basın açıklaması yaptı.(8)
Sendika nâmına konuşan Memur-Sen Genel Başkanı Dr. Sayın Ahmet AKSU, Fransız sigorta şirketi Axa’nın Osmanlı Devleti’nin 1915’teki tehcir (göç) esnasında hayatını kaybeden Ermenilerin yakınlarına 17 milyon dolar ödemesini protesto etdi.
Soykırım suçlamasını Türkiye’ye zorla kabul ettirmek isteyen güçlerin bu defâ bu şekilde hileli ve muhataralı bir yola başvurduğunu söyledi. Dr. AKSU, OYAK’ın Axa ile ortaklığını derhâl bitirmesini istedi.
Meselenin hukûkî, siyâsi, tarihî ve coğrafî sonuçları yukarıda da ifâde etdiğimiz üzere makâlemizin konusu değildir. İşin bu veçheleri evvela devletimizi, sonra hamiyyetperver ve vicdan ehli uzmanları ilgilendirir.
Biz gelelim bu ahlâksız ortaklığın OYAK üyelerini alâkadar eden mâli veçhesine.
Bugün artık şu sualleri sormamız ve cevâbını mutlaka bulmamız gerekiyor.
Memuruyla, siviliyle, subayıyla, astsubayıyla
Sizler gibi
Ben de bir OYAK üyesiyim.
Bu suallerin cevâbını bilmek hakkımdır.
Öğrenmek istiyorum!
Yayına verileli 10 sene geçmesine rağmen Dr. Sayın Tamer KUMKALE’nin bu konuda yazdığı makâleyi
10 senede sâdece 18 (on sekiz) kişi okudu.
Ben, söze konu bu makâleyi okuyan 19’uncu kişi oldum. (9)
Bugün, 28 Nisan 2014...
OYAK’ın 280.000 civârında üyesi var.
10 sene sonra tekrar gündeme getirdiğimiz aynı konulu bu makâlemizi
Bakalım bu kez kaç kişi okuyacak!..
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Astsb. III Kad.Kd.Bçvş.
"TEMAD ANTALYA İL BAŞKANLIĞI.
TÜM MESLEKTAŞLARIMIZA ÖNEMLİ DUYURU:
DERNEĞİMİZİN KİRACI OLARAK HAYATINI MEVCUT ŞARTLARDA DEVAM ETTİRMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR. TÜM YÖNETİMLERİN VE ÜYELERİMİZİN BUGÜN VE GELECEKTE ORTAK SORUNU SAYILACAK CİDDİ SIKINTININ GİDERİLMESİ İÇİN KULLANILABİLİR BİR MÜLKİYETİN SATIN ALINMASI ELZEMDİR. KİMSELERE MUHTAÇ OLMADAN KENDİ AYAKLARIMIZIN ÜZERİNDE DURMAMIZ GEREKMEKTEDİR. TEMAD EVİ PROJEMİZDE OLAN YÖNETİM BÜROSU, LOKAL, AİLE SALONU, ÇOK AMAÇLI SALONUN BİR ARADA OLACAĞI KOMPLEKS HALİNDE BİR MÜLKİYETİN İNŞASI İÇİN YÖNETİMİMİZ AYLAR SÜREN ARAŞTIRMASINI TAMAMLAMIŞTIR. BU ÇALIŞMALAR BİZLERİ HER ZAMAN PAZARLIK GÜCÜ İÇİN HAZIR NAKİT İHTİYACI SONUCUNA GÖTÜRMEKTEDİR. BU MAKSATLA KULLANILABİLİR MÜLKİYETİMİZE SAHİP OLMAK İÇİN BAĞIŞ TOPLAMA KAMPANYASI BAŞLATILMASINA KARAR VERİLMİŞTİR. GELECEĞİMİZİN TESİSİ SİZLERİN KAMPANYAYA VERECEĞİNİZ DESTEKLE MÜMKÜN OLACAKTIR. BİR DEFAYA MAHSUS YÜREĞİMİZİ ORTAYA KOYARAK. EN ÖNEMLİ ADIMI OLAN AİDATLARIMIZI YATIRMAKLA BAŞLAYIP, BAĞIŞLARIMIZLA DESTEK VERELİM. HİÇ UNUTMAYALIM Kİ BİZLER GELECEĞİMİZE SAHİP ÇIKMAZSAK BAŞKALARI HİÇ SAHİP ÇIKMAZ. SİZLERE GÜVENİYOR VE YÖNETİM KURULU OLARAK BAĞIŞ KAMPANYASINA DESTEĞİ İLK BİZLER VERİYORUZ. SİZLERİ DE BEKLİYORUZ.
BAĞIŞLAR İÇİN, TÜRKİYE İŞ BANKASI ANTALYA SELEKLER ŞUBESİ
HESAP NO: 6229 0014105
İBAN : TR74 0006 4000 0016 2290 0141 05
İRTİBAT : 0 532 647 27 02"
"Sayın TEMAD Antalya Yönetici arkadaşlarım.
Öncelikle teşebbüsünüz için sizleri kutluyorum. Daha önce de taşınmaz sahibi olmak isteyen bazı TEMAD Şube Başkanlıklarımızı uyarmak için bilgi paylaşımında bulundum. Bu konuları sizlerle de paylaşmak isterim.1998 yılında İzmir Bornova TEMAD yöneticisiyken, elimizde bir miktar paramız vardı. Başkanlığımız, bürosuna kira vermemek için merkezde büyük bir işhanında 35 metre kare büro satın aldık. Tapusu TEMAD Genel Başkanlığı adına tescil edildi. Daha sonra taşınmaz, kamu yararına çalışan dernek olduğumuz için İçişleri Bakanlığı adına geçti. Bir kaç sene sonra yine birikimlerimizle çevremizde dernek bürosu, lokali olacak genişlikte bir yer bulduk, satın almak istedik. Paramız eksik kalınca TEMAD Genel Başkanımızla görüşüp, (O tarihlerde Sayın Ali ŞENCAN Genel Başkanımızdı.) büromuzu satıp, daha geniş bir yer satın almak istediğimizi söyledik. Daha önce böyle alım-satımlarla karşılaşmadığını, konuyu inceleyip bilgi vermek adına döneceğini söylediler. Ertesi günü aradılar. Açıklamaları şöyleydi:Şube Başkanlığı olarak büronun satışı ile Genel Başkanlığa yazacaksınız. Biz de yazınızı İçişleri Bakanlığına iletip satış için olur isteyeceğiz. Kabul olunursa, sizin şubenize satış yetkisi vereceğiz. Siz de bulunduğunuz il'de yüksek trajlı 3 gazetede, 3 gün devlet ihale yasasına göre çerçeveli satış ilanı verecek, öyle ihale usulüyle satacaksınız. Yönetim olarak o günün şartlarında inceledik; astarı yüzünden pahalı geldi. İlan masrafları nerede ise satın alacağımız tesis kadardı; vazgeçtik.
Sayın Yöneticilerim. Teşebbüsünüz için sizleri tekrar kutluyorum. Bu günün yasal şartları aynen devam ediyor mu bilmiyorum. Konuyu bir de bu yönden değerlendiriniz. Veya başka alternatifler olabilir mi incelenmesinde fayda var, diye düşünüyorum. Saygı ve sevgiler."
Yorum buraya kadar. Antalya TEMAD'ın duyurusuna söyleyecek hiç bir sözümüz olamaz. Böyle bir girişime başlamadan önce, Antalya TEMAD'ı yöneten meslektaşlarımın, hesaplarını yapmış olduklarından eminim. "Bu iş, ömür boyu kira köşelerinde yürütülecek iş değildir. Bir yerden başlamak lazım." kararına varmış olacaklar ki, bu duyuruyu yapmışlar. İnşallah girişimleri olumlu bir sonuca ulaşır; Antalya TEMAD'a uygun bir lokal yeri satın almakta başarılı olurlar. Antalya TEMAD üyesi bir emekli assubay olarak bize, maddi manevi, gereken desteği verme görevi düşer. Antalya'da yaşasın yaşamasın, tüm meslektaşlarımdan, bu konuda maddi manevi destek bekliyorum. Alınan karar, çıkılan yol hayırlı olsun.
Asıl söylemek istediklerim, yorumcu meslektaşımın yazdıkları ile ilgili. Toplumumuzda kişilerin özel merakı yoksa, bir konuda bilgi sahibi olmaları için, o olayın maalesef kendi başlarına gelip deneyim yaşamaları, kazık yemeleri gerek. Ayrıca, özellikle biz ömrünü askerlikte geçirenler, bir çok konuda daha da saf ve bilgisiziz..
Yorumcu meslektaşımın anlattıklarının açıklaması şu: “Bir dernek olarak sen üyelerinden aidat ve bağış olarak, çatır çatır para toplayabilirsin. Toplanan para ile kimseye sormadan, dernek adına bir taşınmaz alabilirsin. Ancak bu taşınmazın tapusunu bakanlık üzerine yapmak zorundasın. Bu taşınmazı satmak istediğinde ise satışı bakanlığa sormadan yapamazsın. İstediğin kadar bu taşınmazın parasını, senin derneğin üyelerinin cebinden çıktığını söyleyip, itiraz et;yasa böyle. Satışın yapılıp yapılamayacağına bakanlık onay verir” diyor.
Burada bir dernek şubesinin üyelerinden topladığı paralarla aldığı taşınmazı satarken, kimin söz sahibi olduğu konusuna nokta koyalım. Aşağıdaki yorum da bir Facebook sayfasından alınma. Yorum OYAK’ın tasfiye edilmesi arzusu ile ilgili. Yorumun metin yapısından, yorum sahibinin, iki kelimeyi bir araya getirmekten aciz, Türkçe yazma özürlü, birisi olduğu izlenimi edindiğimden, kendisinin bir meslektaşım olması olasılığını yorum sahibinin üzerine konduramıyorum. Türkçe yazım hatalarına dokunmadan, bu yorumu, olduğu gibi aşağıya alıyorum.
TEMAD bir an evvel OYAK la ilgili tavır ve tarzını gözden geçirmeli, üyelerine bir anket yapmalı, sonuca göre de tasfiye ya da her ne çıkacaksa ona göre tavrını belirlemeli ve sertleştirmelidir. her fırsatta ordunun taşıyıcı unsuru olan astsb.camiasını hor ve hakir gören, aşağılayanların üzerimizden nemalanmasına ve saltanat sürmesine son vermeliyiz artık.şurası da var ki; emekli maaşları çok düşük(1350)bir çok emekli arkadaşımız için OYAK tan alınan maaş bir can simidi olmaktadır.bundandolayı bu arkadaşlarımız belki haklı olarak OYAK ı cansiparanesavunmaktadır.öncelikle bu durumun ortadan kaldırılması gerekmektedir.emekli maaşlarının 2000 lira civarına çekilmesi bu arkadaşlarımızında OYAK a cephe almalarını kolaylaştıracaktır...tüm parasını çekip oyak tan ayrılanlar, yedek subaylar, 10 yıl dolmadan ayrılan/atılanlar vb. hemen herkesin bir şekilde oyak tan alacağı bulunmaktadır velhasıl...selamlar saygılar abi...
Ben, ünlü “Devrim” arabasının yapıldığı dönemde, OYAK’ın da, aynı şevk ve amaç ile, hem ülke ekonomisine lokomotiflik, hem de üyelerine hizmet etsin diye, iyi niyetle kurulduğuna inananlardanım. Yıllardır, OYAK’ın yönetim birimlerinde assubayların söz sahibi olmaması, istihdam açısından, iştiraklerinde assubaylara haksızlık yapıldığı ve bu kurumun üyeleri, emekli olduklarında, kurum üzerinde hakları kaldığı inkar edilemez bir gerçek. Amacı sorun çözmek olan, iyi niyetli bir iktidar için, bu sorunların çözümü, iki üç maddelik basit bir yasal düzenlemeye bakar. Bunları bir kenara koyalım.
Yukarıda alıntı yaptığım komik yorumdan da anlaşılacağı üzere, OYAK üzerinde,herkesin gözü önünde, aşağılık bir oyun oynanıyor. Astsubay ve emeklilerinin yaşadıkları sıkıntılar nedeniyle oluşan haklı öfkeleri, birileri tarafından istismar ediliyor; kullanılıyor gibi. Uygulanan taktik, kullanılan yöntem, son yıllarda bir çok olayda uygulananların aynısı. Ortaya birdenbire, gazeteci mi, yoksa meslekten birisi mi olduğu pek belli olmayan birileri çıkıyor, yıpratacakları hedefe vurmaya başlıyor. Arkadan imzasız şikayet mailleri devreye giriyor. Bu gibi durumlarda, daha önce, operasyon merkezlerinin harekete geçmesi için, imzasız tek bir mail yetiyordu. OYAK örneğinde ise, buna gerek yoktu; assubayların öfkesi kullanılarak, dilekçe kampanyaları açıldı. İlginç olanı ise, Emekli Assubaylar Org sitesi, yedi yıldır, yılda en az üç kez dilekçe kampanyaları açıp,emekli assubayların sıkıntılarını bir yerlere duyurmaya çalıştığı halde, bu feryatlarını duyması gereken hiçbir kimse duymazdan gelirken, her nedense OYAK ile şikayet dilekçeleri üzerine, anında TBMM harekete geçti, acilen araştırma komisyonu kuruldu.
Alıntı yaptığım yorumda anlatılanlar nasıl ama? Asıl amacın, OYAK ile ilgili emekli assubayların uğradığı haksızlıkların giderilmesi değil, birileri tarafından hedef seçilen OYAK’ın çökertilmesi olduğu apaçık ortada. Yorumcu ne öneriyor; 1350 TL olan düşük emekli maaşları, tek kalemde 2000 TL yapılsın, muhtemelen oradan maaş aldıkları için kendilerini OYAK’ı savunmak zorunda hisseden, muhakeme yoksunu, asıl çıkarlarının ne olduğunu bilmekten aciz zavallı meslektaşlar da, artık OYAK’ın yaşamasında çıkarları kalmadığı için, OYAK karşıtı olsunlar, böylece paşaların arpalığı olan OYAK lağvedilmesini alkışlasınlar. Nasıl öneri ama? Hoca Nasrettin fıkrası gibi. Ama gülemiyorum. Ne diyelim; inşallah bu yorumcu arkadaşı birileri dikkate alır; sayesinde biz emekli assubaylar da hak ettiğimiz refaha kavuşuruz...
Yalnız şöyle bir durum var. Ben bunları yazan basının yalancısıyım. Son üç yılda Türkiye devlet bütçesinde örtülü ödenek harcaması otuz beş kart artmış. Türkiye’nin savaşı olmadığına inandığım iki yıl önceki Libya savaşında, bir bavul dolusu doları elleriyle götürüp isyancılara havaalanında teslim ettiğini Dışişleri Bakanımız bizzat kendisi açıklamıştı. Antakya’da, lokantada yiyip içtikten sonra, “hesabı hükümet ödeyecek” dedikleri yazılıp çizilen, Suriye’de savaşan kiralık katil-cihatçı karışımı hainlerin, maddi olarak devlet tarafından desteklendiği, Reyhanlı’da ve Akçakale’de sayıları bu ilçelerin nüfusu kadar rakamlara ulaşan Suriyeli mültecilerin ceplerine, devlet tarafından, harçlık olarak bankamatik kartı koyulduğu yine basın tarafından yazıldı.
Şu anda “OYAK adlı kurumunun ve varlıklarının sahibi kimdir?” diye sorsam cevabınız ne olur? “Tabii ki üyeler” dediğinizi duyar gibiyim. Peki elinizde bunu ispatlayacak belgeniz var mı? Yok.
Diyelim ki, bu “OYAK lağvedilsin” kampanyacısı, OYAK’ı yıpratmak için özel görevli izlenimi veren, gazeteci-emekli astsubay karışımı kişiler ve bu yorumcu arkadaşın dileği kabul oldu; OYAK lağvedildi; peki sizce OYAK kurumunun varlıkları kime kalır? Yine "üyeler" dediğinizi duyar gibiyim. Siz hâlâ bu ülkede hukukun işlediğine inanan saflardan mısınız yoksa? BDEGS’nin kısmen lağvedilmesi aşamasını hatırlayın. “OYAK’ın üyelerine yaptığı ödemeler her türlü vergi ve harçtan muaftır” yasal hükmüne, adının içinde “emekli sistemi” ibaresi geçmesine rağmen, sırf devletin yeni yaptığı BES yasasında adı vergiden muaf emeklilik fonları arasında bir tek kelime ile anılmadığı için, uç yorumlarla, BDEGS’den ayrılan OYAK üyelerİ, aldıkları geri ödeme nedeniyle, tefecilik yapmışlar gibi değerlendirildi ve ona göre vergilendirildiler. Bu yaklaşım sahiplerinin, OYAK’ın lağvedilmesi durumunda, OYAK üyeleri lehine davranıp haklarını teslim edeceğini mi sanıyorsunuz? Enver Gürbüz meslektaşımızın derneğin satın aldığı taşınmazın satılması durumu üzerine yaptığı yorumda anlattığı üzere, TEMAD’ın taşınmazına İçişleri Bakanlığı’nın sahip çıkması gibi, OYAK’ın lağvedilmesi durumunda da, sakın birileri, madem sahibi belli değil, bari devlet olarak biz sahip çıkalım demesin?
Bütün bunların önünün alınmasının tek çaresi var. OYAK ve varlıkları,kendi halinde toprağa düşen bir tohumdan tesadüfen oluşmadı; üyelerinin maaşlarından çatır çatır kesilen paralarla ortaya çıktı. Şikayet konusu olan bazı aksaklıklar nedeniyle lağvedilmeye kalkılması büyük haksızlık olur. Doğru olan, Emekli Assubaylar Org. Sitemizin yıllardır savunduğu üzere, yasal düzenlemeler yapılarak, OYAK kurulduğundan bu güne, tüm üyelere katkıları oranında hisse vermektir. Kimse kirli amaçlarına erişmek için, assubayların sorunlarını ve haklı öfkelerini istismar edip kullanmaya kalkmasın.
Yukarıdaki grafikte yıllara göre gösterilen kırık çizgi, OYAK’ın üyelerine dağıttığı paranın TÜFE’ye göre orantısıdır. Grafiğin dikey ekseninde olan rakamlara bakınca da nemaların enflasyon katlarını göstermek için çizilmiş eşit aralıklarını görürüz.
Bu grafiğe bakarak OYAK hakkında çok yorum yapabiliriz. OYAK 1991 yılından 1996 yılına kadar üyelerine enflasyon kadar bir getiri sunmuştur. 1996’dan 2002’ye kadar ise banka faiz oranlarını baz alan bir nema süreci takip edilmiştir. 2003’den 2010’a kadar ise üyelerine enflasyona göre, en az iki kat en fazla da yedi kata yakın bir yıllık getiri sunmuştur. 2011 getirileri de yine enflasyonun biraz üzerinde bir getiriyle sonuçlanmıştır. Bu da gösteriyor ki OYAK yeni bir nemalandırma yönetimi sürecine girmiştir.
a) Üyelerinin birikimleri sayesinde 2001 krizini fırsata çevirmiştir. Pozisyon değişikliği yaparak yaşanan devalüasyonlardan büyük kârlar elde etmiştir. Bu kârları daha sonraki yıllara yönetim politikası uygulayarak yaymıştır. Oysa ki aynı yıl da krizi fırsata çeviren birtakım kuruluşlar (meslek odaları) tespit edilip cezalandırılmıştır. OYAK 28 Şubat süreci devam ettiğinden ekonomik kriz fırsatçılığı konusunda yargılanmamıştır.
b) Düşeş veya ayrıcılıklı bir durumdan faydalanarak bir banka sahibi olmuş ve bu bankayı öğütücü bir yönetim politikası uygulayarak üyelerine dağıtmıştır. Bu olay başlı başına alımından satımına kadar çok anlatılacak bir süreçtir. Bu bankayı alan OYAK’ın en büyük özelliği yerli sermaye olmasıydı. OYAK, Sümerbank’ı aldığında yabancıya verilmemiş olacaktı. Ancak gel gör ki bu bankayı OYAK yabancılara sattı. Hem de büyük bir yanlış öngörü ile. Sayın OYAK Genel Başkanı açıklamasında bankacılık sektörünün geleceğini hiç iyi görmedikleri için sattıklarını söylemişti. Ancak sonraki yıllarda bankalardan gelen rakamlar hiç de öyle olmadığını ve bankaların kârlarını arttırarak büyüdüklerini gösterdi. Bu bankanın satışının başka teknik veya başka nedenleri varsa da ben bilmiyorum. Ancak konjüktürel bakınca üyeler açısından iyi oldu. O sırada OYAK’a üye olan ve 50.000 TL birikimi olan biri sadece bu satıştan yaklaşık 20.000 TL para kazandı. Yani elimizi ovuşturduk. Şimdi de bir çok OYAK üyesi heyecanla Erdemir’in satılmasını bekliyor.
c) Konut ön biriktirim fonu, Bağışa dayalı emeklilik sistemi, emekli maaş sistemi gibi gelirlerin artması ile büyük bir mevduata ulaşılmış, bankalarla yapılan kredi ve üye portföyünü paylaşma anlaşmaları, Konut kredisi uygulamaları gibi örtülü bir bankacılık faaliyeti yürütülmüştür.
d) Tüm bunlar için, 28 Şubat sürecinin bir katkısı ve konjüktürel olarak yeni iktidara gelen AKP hükümetinin parti çıkarları için görmezden gelme politikası diyebiliriz. Aksi taktirde OYAK yöneticileri ve iştirakleri çok çalıştılar ve kazandırdılar demek bu rakamlar karşısında inandırıcılıktan çok uzaktır.
Son yıllarda OYAK’tan yüksek birikimlilerin emekli olarak paralarını alacak olması nedeniyle hiç de küçümsenmeyecek bir sıcak para çıkışının başlayacak olması, (Son iki yıl içinde OYAK içinde yeterli ekonomik büyüklüğe ulaştığını düşünen ve OYAK’tan istediği kâr payını alamayacağını düşünerek paralarını bırakmak istemeyenlerin oranı artacaktır. Dahası daha önce emekli sistemine de girenler çıkmaya başlayacaklarıdır. Bu durumda 250 bin üyesi olan OYAK’ın yaklaşık on bin üyesinin iki yılda paralarını alıp çıktıklarını düşünürsek ortalama 200.000TL* 10.000 Kişi= Yaklaşık 2 Milyar TL bir sıcak para çıkışı hiç de küçümsenmemelidir.)
Özellikle demir çelik ve çimento sektörünün eskisi gibi kâr marjı yüksek ve rekabetten uzak olmaması.
Üyelerin OYAK harici kaynaklardan OYAK faizine yakın alternatif krediler üretme şanslarına daha fazla sahip olmaları. Piyasada çalışan bankaların faiz kazançlarını minimize ederek işlem ücretlerinden kar etmeye yönelmesi nedeniyle faizlerin minimize olmasının OYAK’ın cazibesini azaltması.
Düşük enflasyon nedeniyle yatırım yapanların çok olması ve rekabetin de bu ölçüde fazla olması ile ters orantılı olarak OYAK iştiraklerinin özellikle yönetici konusunda personel politikasının çağdaş olmamasıdır.
OYAK’ın ve üyelerinin gelirlerinin bundan sonra daha fazla vergilenecek olması.
Türkiye için OYAK hiç de küçümsenmeyecek kadar büyük bir ekonomik değerdir. Bizler için ise yıllarca çalışanların dişinden tırnağından arttırdığı paranın sonucudur. Bu büyüklüğe ulaştığı için gurur duyarken, bu büyüklüğü dengeli paylaştırmadığı için eleştiriyoruz. OYAK yönetimi bizi duymazdan gelse de biz yine soruyoruz.
Assubaylar neden OYAK yönetiminde pasifize ediliyor? Şöyle de söyleyebiliriz. Eğer bir astsubay çavuş günün birinde general olabilme hesabı yapabiliyor ise siz haklısınız. Eğer bu hesabı yaptırmıyorsanız OYAK’ı ayrı tutup bu hakkı vermelisiniz.
Neden iştiraklerin kâr payı çok düşük? Neden öz eleştiri yapmıyorsunuz? Neden ıslah çalışmalarına lüzum hissetmiyorsunuz? Neden başarısız yöneticilerinizi değiştirmiyorsunuz? Bunun cevabı da bizden. Kâra dayalı değil rütbeye dayalı istihdama öncelik veriyorsunuz. Profesyonel değilsiniz.
Bu yıl 53.sü yapılacak OYAK Genel Kuruluna yukarıda yazdığım tespit, kaygı ve dileklerimi sunuyor ve tüm arkadaşlarımla paylaşıyorum.
Saygılarımla…
OYAK'ın her yıl yapılan OLAĞAN kongrelerinde KURULUŞLARDA BÜYÜK ZARARLAR belirtilmesine rağmen DAİMİ üye ve DENETÇİLER farafından neden HESAP SORULMADIĞI-SORULAMADIĞI aşağıdaki GÖREVLENDİRME ve İŞE YERLEŞTİRMELERDEN daha iyi anlaşılmaktadır.
OYAK ve KURULUŞLARINDA GENERAL-ALBAY EŞLERİNİN- ÇOCUKLARININ- KIZLARININ DAMAT ve GELİNLERİNİN arpalık ve arka bahçesi gibi İSTİHDAM edildikleri ANLAŞILMAKTADIR. Yıllardır yapılan GENEL KURULLARDA ZARARLAR AÇIKLANMASINA [TUKAŞ] RAĞMEN AYAKTA ALKIŞ TEBRİK VE BAŞARILARIN devamının sebeplerinin altında bu İSTİHDAM yaratma ile AL GÜLÜM VER GÜLÜM, AL TAKKE VER KÜLAH oluşuna bağlıymış. Aldıkları ÜCRETLERİN yüksekliği DUDAK UÇURTACAK cinsten olup, Mahkemecce İSTENİP, ÇALIŞANLARIN KİMLİKLERİ KİMLERİN YAKINLARI olduğunun BELİRLENMEMESİNE ait LİSTENİN OYAK'ça verilmeyiş NEDENLERİDE ASSUBAYLARIN İDDİALARINI güçlendirmiştir.
TEMAD vakit KAYBETMEDEN bir DAVA açıp aynı KONUYU gündeme TAŞIYARAK MAHKEMECE bu KİŞİLERİN açıklanmasını İSTEMELİDİR. OYAK ve KURULUŞLARININ "GİZLİLİK" DERECESİ Mİ VAR Kİ mahkemeden bu yazı ESİRGENECEK. OYAK yönetimi vermiyorsa mahkeme YÖNETİMİ mahkemeye CELP ederek bilgileri almalı HER ŞEY ortaya çıkmalıdır.
Yıllardır VAKIF adı altında toplanan PARALAR kimlere İŞ SAHASI OLMUŞ. Yazıklar olsun! Ne GÖZÜ DOYMAZMIŞLAR. Bunların GÖZÜNÜ TOPRAĞIN DOYURACAĞINADA İNANMIYORUM.
OYAK ve KURULUŞLARINDA Assubaylara ve EMEKLİLERİNE neden GÖREV ve İŞ verilmediği artık tamamen ortaya çıkmış olup,yapılanların bizlerden GİZLENMESİ engellenerek,yapılanların öğrenilmesinin ÖNÜNE geçilmiştir.Buna SEBEP olanların RÜTBESİ MAKAMI ne olursa olsun YILLARCA HAKLARIMIZA EL UZATMIŞ OLANARIN YARGILANARAK ZARARLARIMIZIN MAL VARLIKLARINDAN TAHSİLİNİN YAPILMASI sağlanmalıdır.
OYAK ve KURULUŞLARININ artık ÇALIŞAN VE EMEKLİ OLAN PAŞALAR İLE ALBAYLARIN ARPALIĞI-ARKA BAHÇESİ OLDUĞU KESİNLİK KAZANMIŞ AİLE ÇEVRELERİYLE BİRLİK RANT ELDE ETTİKLERİ,BİZLERİNDE BU UYGULAMALARDAN ZARARA UĞRAYARAK MAĞDUR OLDUĞUMUZ KESİNLEŞMİŞ-ISPATLANMIŞTIR.
Savunma sanayi şirketleri emekli asker ve asker yakınları ile doldurulmuş. Çocukları, gelinleri, damatları, yeğenleri ‘yüksek yerlerden’ referansla bol maaşlı işlerde.
Pek çoğunun tek özelliği “asker veya asker yakını" olmaları. OYAK ve Savunma sanayi şirketlerinde işe alınmış bu kişilerin sayıları yüzlerle ifade ediliyor. Torpille, yüksek yerlerden referansla yerleştikleri bu şirketlerde 12 bin TL’ye kadar miktarlarda maaş alıyorlar.
Emekli Generaller ve yakınları krallar gibi yaşıyor.. İşte liste
ASELSAN, HAVELSAN, TAI, TUSAŞ gibi Savunma Sanayi’nin lokomotif şirketleri bugün doğrudan ya da dolaylı olarak Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’na(TSKGV) bağlı.
Bu şirketlerde TSKGV’nin ortaklığı bulunuyor. Bu nedenle, şirketlerin yönetimi ağırlıklı olarak emekli paşalardan oluşuyor. Vakfın dolayısı ile emekli paşaların savunma sanayindeki etkinliğinden dolayı da bu kurumlara personel sevkıyatının çok kolaylaştığı ve buraların başta emekliye ayrılan TSK personeli olmak üzere, birçok asker yakınına iş imkanı sağlamak için değerlendirildiği anlaşıldı.
Personel sayısı en yüksek olan ASELSAN ve TAI TUSAŞ’TA görevli iki isim özellikle dikkat çekiyor. Bunlar personel alımlarından sorumlu yetkililer. ASELSAN’ın İnsan Kaynakları Müdürü Nihat Irkörücü, TAI TUSAŞ’ın İnsan Kaynakları Başkanı da Bora Öskiper. Her ikisi de emekli subay ve muvazzaflıklarında istihbarat subayı olarak görev almışlar..
MAAŞI 10 BİN TL
TAI TUSAŞ İnsan Kaynakları Başkanı olarak görev yapan emekli albay Bora Öskiper’in maaşının yaklaşık 10 bin TL olduğu öğrenildi.
Akit’in edindiği çok özel bilgilere göre TSKGV’ye bağlı savunma sanayi şirketlerinde çalışan emekli asker ve asker yakınlarından bazıları şöyle:
ERGENEKON STÖ SANIĞI ŞENER ERUYGUR’UN OĞLUHaluk Eruygur OYAK kurumunda, yine general yakınları olduğu tahmin edilen Güliz Kaya, Nesrin Dogan, Hasan Kuyumcu’da OYAK KURUMU’da, kurumun avukatı olarak çalışmaktadırlar.
Org. FARUK CÖMERT’İN KIZI
Korg. MEHMET OTUZBİROĞLU’NUN OĞLU
HURŞİT TOLON’UN OĞLU
TUNCER KILINÇ’IN YEĞENİ
Gnr. ARMAĞAN KULOĞLU’NUN OĞLU VE KIZI
Vatanın en önemli kuruluşları CEBREN ve HİLE ile generaller ve subaylar tarafından zapt edilmiş.
Hemen hemen oyak hariç diğer kuruluşlar Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’na (TSKGV) bağlı olarak iş yapıyorlar. TSGV’na her yıl sk personelinden toplanan bağışların ( zorla) en büyük payını Assubaylar-Uzman çavuşlar ve Sivil memurlar karşılamalarına ragmen,bu personelin çocuklarına TSGV’na bağlı kuruluşlarda iş verilmemesi düşündürücüdür.
OYAK ve iştiraklerinde çalışan ve devlet sırrı gibi saklanan general-subay bunların eş,çocuk ve yakınlarının sayısının çok daha fazla olduğu düşünülmektedir.
Değerli Meslektaşlarımız,
OYAK konusunda 'kendilerine imtiyaz tanınan üyeler dışında' hiç bir personelin mutlu olmadığını biliyoruz. OYAK, bir yardımlaşma kurumudur. Kurum kendi sitesinde misyon ve gayelerini açıklarken "205 sayılı yasa ile OYAK üyelerine T.C. Anayasasının öngördüğü Sosyal Güvenlik Sistemi dışında güvenceler sağlamak" olarak belirtmektedir. Genel Müdür ise yaptığı açıklamalar da "OYAK’ın işinin üyelerinin yarınlarını garanti altına almak olduğu"nu belirtmektedir!
Peki bu amaç ve görevlerin gerçekleştiğini söyleyebilir miyiz? Elbette HAYIR.
OYAK, 1961 yılında kuruldu. O tarihteki ağabeylerimiz kurumun ilk temelini attılar. Kurum yıllar içerisinde büyüyerek dev bir holding halini aldı. Her yeni emekli üye bir öncekinden daha avantajlı oldu. Oysa hepimiz aynı şartlarda kuruma üye olduk!
OYAK bizlerin aidatları ile kurduğu şirketlerin gelirlerinin tamamını bizlere yansıtmadı. Büyük bölümünü yeni iştirakler için kullandı (büyümesi için bu gerekli idi). Bu nedenle, tüm kurum iştiraklerinde haklarımız vardır.
Bugün kurumda olan üyeler bu sistemi savunabilirler ama yarın onlar veya mirascılarının da şikayette bulunmaları kaçınılmazdır. Nemalandırma belli bir sistemle değil, şansa dayalı yürütülmektedir. Örneğin, OYAK Bank bir gecekondu fiatına satın alınırken sistemde olan üyeler, 2006 yılında kurumdan ilişiğini kesmiş ise 2007 yılında satılıp gelirden elde edilen %50 nemadan yararlanamamışlardır! Yine aynı şekilde OYAK satışından nema alan üye ileride OYAK RENAULT veya ERDEMİR satıldığında sistemde değilse bunun nemasından yararlanamayacaktır. Bu durumda; OYAK sosyal güvenlik kuruluşu değil, bir lotarya kuruluşu durumundadır.Bugün OYAK üyelerinin brüt maaşlarından her ay %10 aidat almaktadır ve kazanımları bellidir. Mevcut diğer birçok yardımlaşma sandığı (örneğin Merkez Bankası, İş Bankası ) üyelerine aldıkları emekli maaşından fazla maaş bağlamaktadır. Aynı birikimi bir emeklilik fonunda değerlendirsek, kazancımızın daha fazla olacağı kesindir.
Haklı taleplerimizin karşılanmasını sağlamayıp kurumumuzu yıpratmayı amaçlayan çevrelere izin verilmemesini sağlamak kararlılığındayız.
Sonuç olarak; kuruluşundan itibaren kurumun öz varlıklarında hakkı olan üyelere katılımları nispetinde hisse senedi verilmeli, dileyen arkadaşlarımız birikimlerini ayrıca kurumda değerlendirmelidir. Kurum iştiraklerinde himaye ve iltiması önlemek için kesinlikle emekli TSK mensubu görevlendirilmemeli, kurumun iştiraklerinin yönetim ve denetim kurullarında belli kriterlere göre üye sayısı ile orantılı görevlendirme yapılarak kurumumuzun yönetiminde söz sahibi olmamız sağlanmalıdır.
Bu hususların temini için, 21 Nisanda Temsilciler kurulu ve 5 Mayısta toplanacak Oyak Genel Kurulu'nda değerlendirmek üzere, aşağıdaki metni Oyak ve Genelkurmay Başkanlığı'na göndererek taleplerimizin karşılanmasını sağlayacağız. Vereceğiniz destek için teşekkür ediyoruz.
Sevgi ve saygılarımızla.
SİTE YÖNETİMİ
1961 yılında 205 sayılı yasa ile TSK mensuplarına sosyal yardım amacı ile kurulmuş OYAK‘ın görevi "T.C. Anayasasının öngördüğü sosyal güvenlik kapsamında ve ana sosyal güvenlik kurumundan (SGK) ayrı olarak üyelerine güvenceler sağlamak" olarak belirtilmiş, Genel Müdür'ün açıklamalarında ise kurumun işinin "üyelerin yarınlarını garanti altına almak" olduğu söylenmiştir.
Ne yazık ki, kurum bu görevini tüm üyelere adil ve eşit bir şekilde yerine getirememiştir !
1961 yılında 65.000 üye ile kurulan Oyak'ın üye sayısı 2010 yılında 250 bine ulaşmıştır. Küçük bir şirket olarak faaliyete başlayan Oyak, üye sayısı ile birlikte büyümüş ve bugün Türkiye’nin sayılı holdingleri arasına girmiştir.
Bu duruma paralel olarak; yıllara göre yapılan ödemeler bir önceki döneme göre haksızlıklar içermektedir. Aynı şartlar ve sürede kuruma üye olanlar arasında yıllara göre nemalarda büyük farklılıklar oluşmuştur!
Örneğin; bir gecekondu fiyatına banka satın alınmış ve sonrasında önemli sayılabilecek bir kârla satılmıştır. Kurumun gelişmesine ve o bankayı satın alabilecek güce kavuşmasına yıllarca katkı sağlayan bir üye, sistemden bankanın satıldığı tarihten bir yıl önce (2006 yılında) ayrıldı ise satıştan elde eldilen kâr olan % 50 nemadan yararlanamamıştır. Banka 2008 yılında satılmış olsaydı, bu sefer de 2007 yılında yararlanmış ve ayrılmış olan aynı üye, yüksek nemadan yararlanamayacaktı!
Bankanın satıldığı 2007 yılından önce emekli olan bir üyenin "benim zamanımda OYAK RENAULT satılmadıysa, ben kendimi şanssız mı hissetmeliyim?" sorusuna verilecek yasal bir yanıt yoktur. "OYAK, bir yardımlaşma kurumu mu yoksa bir lotarya kuruluşu mudur?" sorusu üyeler tarafından sorulmaktadır.
Kurumun en güçlü iştiraklerinden olan Erdemir'in satın alınmasına sistemde olanlar katkı sağlamıştır. Bunlar bu yıl sistemden ayrılmış olsalar ve Erdemir 1-2 yıl sonra satılmış olsa elde edilecek nemadan yararlanamayacaklardır! Bunun adalete, eşitliğe ve kurumun amaçlarına uygun olduğunu söylemek mümkün müdür ?..
1993 yılında kurum üyeliği 21 yıl olan bir emekli assubay dolar bazında 2650 dolar, 1998 yılında emekli olan 26 yıllık bir assubay ortalama 4.000 dolar emekli ikramiyesi alırken, bugün emekli olan ve 21 yıllık üyeliği bulunan bir assubay 62.000 dolar almaktadır. Bu durumda, bugün sisteme giren bir assubay 20 yıl sonra asgari 100.000 dolar alacaktır. Aynı süre ve şartlarda kuruma üye olup, şu an sistemde bulunan 1970 mezunu ile 1980 mezunu personel arasında büyük farklılıklar vardır. Bunu hangi değer yargısı ile haklı gösterebilirsiniz?
Bu örneklerden de görüldüğü gibi, kurum üyelerine eşit ve adil davranmamaktadır. Bugün Oyak kadar aidat almayan bir çok kurumun yardımlaşma sandıkları üyelerine aylıklarından fazla maaş vermektedir. Yine aynı şekilde, emeklilik fonlarının getirileri Oyak’tan fazla olmaktadır.
Kurumumuzun tüzel kişiliğine saygılıyız. Bu konuda yapılan menfi çalışmaların hep karşısında olduk. Ancak, kurumumuzun da bizlere sahip çıkmasını istiyoruz.
Bu adaletsizliklerin giderilmesine yönelik taleplerimiz şunlardır:
1.Kurum varlıklarının oluşumunda, kuruluşundan itibaren yer almış tüm üyelerin hakları vardır. OYAK adil bir sisteme geçmek için öncelikle 'kendi bilançosunda ayırdığı gibi' OYAK ve İŞTİRAKLER sistemini hayata geçirmelidir. OYAK’tan ayrılan bir üye iştiraklerden de ayrılmış sayılmalıdır. O kişiye, çalıştığı dönemdeki iştiraklerin özvarlıklarının ulaştığı boyut kadar hisse senedi verilmelidir.
Hisse senedi konusunda örnek vermek gerekirse; kişi göreve başlayıp kuruma üye olduğu tarihte kurumun özkaynağının 12 Milyar TL. olduğunu varsayalım. O kişi 25 yıl sonra emekli olurken özkaynak 25 Milyar TL' ye ulaşmış ise, OYAK o üyeye aradaki 13 milyar TL.'lik farkı, özvarlığın son bilanço tarihindeki personel sayısı ile katılım oranını dikkate alarak çıkan sonuca göre hisse senedi olarak vermelidir. Bu hesabın yapılması, uzmanlar ve mali müşavirler tarafından oluşturulacak bir sistemle mümkündür. Dileyen üye birikimlerini yine EMS ve BDES' de değerlendirebilir.
2.OYAK iştiraklerinde hiç bir emekli personel çalıştırılmamalıdır. Bu konu hassastır ki, beraberinde himayecilik ve iltiması getirir. Karşılığı yüksek bir yapılanma için, piyasa kurallarına uygun idareci ve personel alımından asla taviz verilmemelidir. Kurumun sahipleri olan üyeler ise, sayıları ile orantılı olarak şirketlerin yönetim ve denetim kurullarında görevlendirilmelidir.
3."Üye menfaatine" denilerek mevzuat değişikliği ile BDES üyelerinin sistemden çıkışına izin verildiğine göre, çeşitli nedenlerle EMS sistemine girememiş, fakat bu konuda istekli olan üyelere yeni bir imkan sağlanmasını da arz ve talep ediyorum.
Saygılarımla.
NOT: Bu dilekçenin bir nüshası gereğinin yapılmasına katkı sağlaması amacıyla Genelkurmay Başkanlığına bilgi olarak sunulmuştur.
Adı ve Soyadı :
Snf.ve Rütbesi :
Değerli arkadaşlarım, Bildiğiniz gibi OYAK 1960 askeri harekatından sonra kurulmuş, TSK mensuplarına sosyal yardım ve emeklilik yardımı sunan bir kurumdur. Emekli sandığının yanında ikinci bir sosyal güvence imkanıdır.
Bu haliyle gayet makul ve iyi niyetli bir girişim olarak görülmektedir. Kurum büyüyüp, geliştikçe fonksiyonları artmış ve ilk kuruluş gayesinden uzaklaşmıştır. Şirketlerdeki İSTİHDAMLAR yönünden ÜYELERİ arasında AYRICALIKLI davranarak bir gurubu OYAK'ın bünyesine katarken en büyük KATILIMCI ve FİNANSÖR olan gurubu tamamen dışlayarak YOK gözüyle değerlendirmiştir.
Yukarıdaki hususlar tüm camianın gördüğü bildiği ve yaşadığı gerçeklerdir. Bizler OYAK' ın varlığına değil, OYAK' taki yapılan yanlışlara ve uygulamalara İTİRAZ etmekte, yapılan yanlışlardan dönülmesini istemekteyiz. Bunu istemek de hakkımızdır. Haklarımızı aramak SEVİYESİZLİK ve TERBİYESİZLİK değil İNSANİ ve YASALDIR. Aslında bugüne kadar camiamıza yapılan HAKSIZ TUTUM ve DAVRANIŞLAR İNSANİ VE YASAL değildir.Uygulayıcılar ŞAPKALARINI önlerine koyarak düşünmeli ve gerçeği ARTIK görmelidirler.
Denetim ve yönetim kurullarında bulunanlar ile DAİMİ üyelerin görevleri nedir? Bunlar neler yapmaktadır? Önlerine geleni ONAYLAMAK imzalamakla görev yapılmış mı oluyor? Kartel haline gelmiş OYAK, MERKEZ Bankası ile İŞ Bankası sandıklarının verdiği kadar emeklilerine katkıda bulunamıyorsa İYİ VE DOĞRU yönetim bunun neresindedir? İsteyen bu iki kurumun emekli üyelerinin sandıklarından aldıkları MAAŞLARLA bizim OYAK'ın verdiklerini karşılaştırsınlar da gerçek UCUBE'nin ne olduğunu görsünler.
OYAK'ın bize TEK faydası ZORUNLU üyeliğimizden dolayı ZORUNLU tasarruf yaptırdığıdır. Hiçbirimiz ne kadar KARARLI olsak her ay maaşımızdan % 10 keserek bu tasarrufu oluşturamazdık. Ancak bir GERÇEK daha vardır ki ülkemizin SANAYİ DEVLERİNDEN biri "OYAK üyelerinin % 10'luk tasarruflarını ben toplayayım emekliliklerinde her üyeye EVİNİ ARABASINI tasarruflarını da değerlendirerek kendilerine vereyim" sözünü de UNUTMAYALIM. OYAK'ın verdikleri ve vermesi gerekenler bizlerden KESİLENLERİN karşılığıdır ve ANAMIZIN AK SÜTÜ gibi de HELALDİR ve HAKKIMIZDIR.
Unutmamalı ve hakkımızı sonuna kadar aramalıyız ki, halen OYAK ve şirketlerinde ÇALIŞANLAR vasıfları ve MAKAMLARI ne olursa olsun en büyük FİNANSÖR olan biz ASSUBAYLARIN çalışanları konumundadırlar. Bizler hakkımızı arıyoruz diye yönetim kurulu bşk da olsa AĞIZLARINI BOZMAYA, HAKARET derecesine varacak sözleri söylemeye HAKLARI yoktur. HAKLARIMIZI aramamızdan RAHATSIZ oluyorlarsa KİMSE ONLARI ZORLA TUTMUYOR, GİDEBİLİRLER, YERLERİNİN DOLDURULAMAYACAĞINI DA ZANNETMESİNLER. Daha adil davranacak,daha ölçülü konuşmayı bilerek oralarda görev yapacak çok kaliteli ve nitelikli insanlar bulunur. Şikayetlerimiz KURUMLA değil, yönetim kadrolarında olanların yaptıkları yanlışlarla ilgilidir.
Ama KORKUNUN ECELE FAYDASI olmadığı gibi bu iş ya olacak,ya da OLACAKTIR. Mağdur olan biri olarak ASSUBAY camiasına karşı yapılan HAKSIZLIKLAR adına HAK aramaktayım. OYAK yönetiminin içine girdiği tuhaf, akıldan ve bazen de ETİK OLMAYAN durumlarına dikkat çekmek istedim. Çünkü bugüne kadar YAPILAN yanlışları dile getirenleri GERÇEKÇİ bir şekilde DEĞERLENDİRMEYE almadıkları gibi, düzeltmek için hiç bir girişimde bulunduklarını da görmedik. Ama bir GERÇEK var ki artık bu böyle gitmez. Gerçeklerin üstü örtülemez, güneş balçıkla sıvanamaz. Bu iş ya bitecek, ya da bitecektir. Başka yolu yok.
Saygılarımla.
Değerli arkadaşlarım
OYAK; ORDU MENSUPLARININ (RÜTBE GÖZETİLMEKSİZİN) KESİNTİLERİNDEN OLUŞACAK FONLARDAN ELDE EDİLECEK GELİRLERLE YARDIMLAŞMA FONUDUR. 1960 yılında üyelerin fikri ve onayı alınmadan ZORUNLU üye yapıldıkları yasanın AÇILIMI BU, AMA UYGULAMALAR HAK GETİRE... Haksızlıklar ve ön yargılı uygulamalar diz boyu.
Azınlık gurup iş ve istihdamda İHYA edilirken en büyük gurup olan ASSUBAYLAR ve HAKLARI YOK sayılmış, değerlendirmelere dahi alınmamıştır. Assubayların YASAYLA ZORUNLU üye olmaları SAYISAL çoğunlukları ve her ay MAAŞLARINDAN kesilecek % 10' lar düşünülerek üye yapılmışlardır.
Bunun aksi düşünülse ve ön yargılı hareket edilmemiş olsaydı bugünkü HAKSIZLIKLAR olur muydu? Üyelerin 3/4'ünü oluşturan ve bu ŞİRKETLERİN oluşumunda en büyük MADDİ katkısı olan sınıfın mensupları ŞİRKETLERİN yönetim ve denetiminden uzak tutulur muydu? Bu yanlı uygulamalarda Assubayları farklı düşüncelere yöneltmekte ister istemez Assubayların OYAK şirketlerinin YÖNETİM ve İDARİ kadrolarından uzak turtulmaları yapılan UYGULAMALARIN görülüp, bilinmesini ENGELLEMEYE yönelik çalışmalar olduğuna dair SORULARI akla getirmektedir.
Haksız ve yanlı uygulamalarla bugünlere gelinmiş, otur oturduğun yere sesini çıkarma verilene razı ol denilerek ABA ALTINDAN SOPA gösterilmiştir. İşin daha da ilginç olanı dünya KONJÖKTÜRÜNÜN değişerek GLOBALLEŞTİĞİ, İLETİŞİMİN ulaşmadığı, hiç bir şeyin GİZLENEMEDİĞİ, GİZLENEMEYECEĞİ günümüzde dahi aynı KATI ve ANLAMSIZ UYGULAMALARA ISRARLA devam edilmesi DAYATILMANIN sürdürülmesi GARİPTİR.
Bugüne kadar elde ettiklerinden vazgeçmek kolay olmasa gerek. OYAK'ın tüm varlıklarını kendilerinin zannetmekte veya öyle kabul ettiklerinden GERÇEKLERE direnmekte İNATLAŞMA ŞUURSUZCA sürdürülmektedir. Üstelik bunları yapanlar kendilerinin iyi ve bulunmaz YÖNETİCİ olduklarına İNANMAKTA, yerlerinin doldurulamayacağını SANMAKTADIRLAR.Halbuki KİMSE VAZGEÇİLMEZ ve BULUNMAZ değildir. Bunu görüp anlayabilseler. O zaman SORUNLAR daha basit olarak ÇÖZÜLECEKTİR.
Kanun 1960 yılında ÇIKARILIRKEN ASSUBAYLAR YOK SAYILMIŞ, O TARİHTEN BU TARİHE KADAR DA DEĞİŞEN BİR ŞEY OLMAMIŞ, OYAK VE KURULUŞLARINDA O GÜN OLDUĞU GİBİ, BUGÜN DE ASSUBAYLAR VE HAKLARI YİNE YOKTUR. Zaman, camiamız için çözüm üretmemiş, sorunlarımızı çözülemez hale getirmiştir.
Ülkemizde HUKUK ve İNSAN HAKLARININ dışında tutulan tek sınıf ASSUBAY camiasıdır. TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE YAŞAYAN HUKUK PROFESÖRLERİNE, TÜM HUKUKÇULARA, CUMHURBAŞKANINA, KAŞIMPAŞALI BAŞBAKANA, *ADALET*, *MİLLİ SAVUNMA BAKANLARINA, eğer ilgilenir ve TSK'da ASSUBAYLARA ve HAKLARINA İNANIYOR VE ÖNEMSİYORSA (BUGÜNE KADAR DEFALARCA VERDİKLERİ HALDE SÖZLERİNİ TUTMADIKLARI, SÖZLERİNİN ARKASINDA DURMADIKLARI İÇİN ASSUBAY CAMİASINI GÜVENİNİ YİTİRMİŞ OLAN) GENKUR BAŞKANI'na ÖZELLİKLE duyurulur.
Unutulumamalı ve önemsenmelidir ki, Assubaylar da TC vatandaşıdırlar. Her TC vatandaşı gibi onlar da, Özlük hakları da YASALAR tarafından korunmalı, gözetilmeli, ayırıma tabi tutulmamalıdırlar. Yine unutulmamalıdır ki biz ASSUBAYLAR da insanız. T.C devletinin vatandaşlarıyız ve insan hakları evrensel beyanamesi kapsamındaki haklar ve anayasal güvenceler içinde olarak bu ÜLKE için en çok ŞEHİT ve GAZİ'yi veren biziz. Ama HAKLARA gelince bu YASAL güvencelerden yoksun kalıyoruz. Bu ÜLKEDE HUKUK, ANAYASAL HAKLAR, YASALARIN GÜVENCESİ, KİŞİLERİN YASALAR ÖNÜNDE EŞİT OLDUĞU, HİÇ BİR ZÜMREYE AYRICALIK TANINAMAYACAĞI nerede kalmaktadır? Yoksa bu ÜLKE HUKUKSUZLUK VE HAKSIZLIKLARIN kol gezdiği bir ülke midir?
Saygılarımla.
Son zamanlarda OYAK nemaların adaletsizliği hakkında bazı emekli assubayların serzenişinin yanı sıra karşıt görüşlülerin tartışmalarını okuyoruz. Aslında bu konuyu açarken biraz çekinsem de yine de yazacağım. Zira bazı meslektaşlarımızın OYAK’ı eleştirmenin antidemokratik ve köktendinci bir yapılanmaya hizmet edeceği şeklindeki endişelerine kısmen katılıyorum. Ancak doğru bildiklerimizi her zaman ve her yerde söylemeliyiz.
Sayın arkadaşlar biraz önce OYAK dergisinin 2008 Şubat ayına ait 108.sayısındaki Üyelerle sohbet bölümünde Sayın Yönetim Kurulu Başkanı Yıldırım Türker’in yazısını okudum. Size bu yazı vesilesiyle birinci ağızdan bazı alıntılar ile yorumlarda bulunacağım.
“….2000 yılı Haziran ayında OYAK’ın profesyonel yöneticiliğine gelen Sayın ULUSOY ve ekibi OYAK Bank’ın mali yapısının bozuk olduğunu, birikmiş zararlarının bulunduğunu, krizlere dayanıklı olamayacağını değerlendirmişlerdir. Kriz fiyatları altında satış veya kapama imkanının olmadığı görülmüştür. Bunun üzerine uzun vadeli stratejilerin belirlenmesine yönelik çalışmalara başlamışlardır. Bu süreç zarfında biraz önce bahsedilen 2000-2001 krizinde mali yapısı bozulması nedeniyle faaliyetleri durdurulan ve TMSF bünyesine geçen altı bankanın birleştirildiği bir banka Sümerbank adı altında TMSF tarafından satışa çıkarılmıştır. Bu banka satın alınıp ve mevcut banka ile birleştirilmesiyle Kurumsal bankacılığın yanı sıra özellikle bireysel bankacılık faaliyetlerinde sağlanacak büyümenin OYAKBank’ı daha iyi duruma getireceği değerlendirilerek Sümerbank OYAK tarafından 9 Ağustos 2001 tarihinde 36.000 Dolara satın alınmıştır….”
Söz konusu bankalar alınmadan evvel OYAKbank’ın durumu hiç iç açıcı değildir. O halde zararı ne kadardır? Nasıl karşılanmıştır? Yani 2000 yılında veya daha önce emekli olan bir astsubay bu zarar yüzünden daha az nema almış mıdır?
Eldeki bankanın görev zararı nedeniyle elden çıkarılması için çareler aranırken ne olmuştur da yeni banka satın alınmıştır? (Kaynak 2000 Yılı Sayın Coşkun Ulusoy’un açıklaması)
Nasıl olmuşta bir ev fiyatı olabilecek kadar ucuza banka satın alınmıştır? Hatır, gönül, torpil var mıdır? Bu fırsat nasıl yakalanmıştır? Bu bankaların milli bir sermaye olan OYAK’a teslim edilmesi düşünüldü ise OYAK bu bankayı yabancılara satarak emanete ihanet etmiş midir?
Diyelim ki bu bankalar çok bozuk durumdaydı ve OYAK tarafından ıslah edildi. O halde OYAKbank’ın satıldığı 2007 yılından önce emekli olanların paraları bu bankanın ıslahı için harcanmış mıdır? Bu harcamalar sebebiyle kâr payları düşük tutulmuş mudur? Kısacası bu bankalar hangi para ile ıslah edilip görev yapabilir hale getirilmiştir?
OYAKBank, Sümerbank içine doldurulan beş bankayı 36.000 Dolara satın aldı. Aynı yıl birleşmeden sonra açıklanan bilançoda bankanın toplam özkaynakları 291 Milyon Dolar olarak açıklandı. OYAKBank toplam 10 kadar şubesi olan bankasının üzerine aynı yıl içinde yaklaşık 175 şube ekledi. 2002 yılının başında 61 ildeki şubeleri ile Türkiye’nin en büyük bankaları arasında yerini aldı. Bu bir başarının ürünü müdür? Bu bir nevi hortum değil midir? OYAK buna “Finansal Mühendislik Harikası” ismi takmıştır.
“… Zararda olan on bir şubeli ufak bir banka ile 36 bin Dolara satın alınan bir diğer bankanın birleştirilmesinden oluşan ve beş yıl gibi çok kısa bir sürede inanılmaz gelişme sağlayan OYAKBank kamuoyuna duyurulduğu gibi 2 milyar 673 milyon Dolara satılmıştır. Kasamıza giren 3,2milyar YTL’dir. Bu rakamdan zaten üyelerimizin hesaplarına geçmiş yıllarda intikal etmiş olan 1 milyar YTL mertebesinde bulunan sermaye tutarını çıkarırsak yaklaşık 2,2 milyar YTL net kar olarak Mayıs 2008’de yapılacak 2007 yılı olağan genel kurul toplantımızda alınacak karara göre tabii dir ki her yıl olduğu gibi yıllardır uygulayageldiğimiz usullerimiz çerçevesinde yansıtılacaktır. Rivayet edildiği gibi bir kısmının yatırımlarda kullanılması artan kısmının üye hesaplarına yansıtılması gibi bir uygulama olmayacaktır, olamaz. Zaten benzeri bir uygulama bugüne kadar da olmamıştır. Burada bir noktayı belirtmekte yarar var. Banka satışından elde edilen net kazanç doğal olarak 2007 yılında kurumda üye olanlara aittir. OYAK, bu kaynağı belirtilen üyelerin hesaplarına usuller çerçevesinde yansıttıktan sonra misyonuna uygun olarak çeşitli yatırımlarda değerlendirerek değerine değer katacaktır…"
OYAK yöneticileri veya Sayın Ulusoy müthiş bir adam olmalı ki bir kuruluşa 5 yılda yaklaşık 2 Milyar 500 milyon Dolar kazandırmıştır. Sanırım bu rakam OYAK’ın diğer tüm iştiraklerinin toplamının yedi yılda ettiği kârdan fazladır. Bu konuyu böyle tanımlayıp kapatmak mümkün müdür? Gerçekte Sümerbank alınırken mi bu kazanç elde edilmiştir, yoksa OYAK Bank satılırken mi? Burada halkın bir kandırılması olayı mevcut mudur? Çünkü sonuçta Sümerbank bir kamu bankası idi.
Sayın Yönetim Kurulu başkanı yukarıdaki mevzuda da mevzuat hazretlerine sığınıyor mu? Sizce vicdani bir rahatsızlık hissediyor mu? Uygulana gelinen usullere sığınarak tüm iştiraklerin toplamının beş yılda elde edebileceği kârı bir günde, bir satışla yapıp bunu üyelerinin 2007 kârı olarak göstermenin örneği sanırım dünyada sadece OYAK’ta vardır. Mesela 2006 yılının Ağustos ayında OYAK üyeliği sona eren bir kişinin bu işlemde hiç hakkı yoktur.
OYAKBank 14 Aralık 2007 Tarihi itibarıyla BDDK’nın onayı ile satılmıştır. Eğer OYAKBank Ocak 2008’de satılsaydı 2007 yılında emekli olanlar hiç kâr alamayacaktı. Bu rakam 50.000 TL anaparası olan bir üye için yaklaşık 20.000TL’lik kayıp veya kazanç demektir. Bunun hesabını OYAK mevzuatına sığdırmak yeterli mi? Eğer yeterli ise mevzuatı şeriat gibi gören OYAK bağışa dayalı emeklilik sisteminde kendi mevzuatını neden delmiştir. Bağışa dayalı sistemde çıkışa müsaade etme mevzusunu üyelerin menfaatine deyip kapatmak mevzuat delmeyi affettirir mi? Eğer burada mevzuat deliniyor ise bunun adı tek taraflı hoyratlık değil midir?
OYAK 2007 yılı nema oranı %54. Aktuaryel kâr: 2 milyar 651 milyon. Bu paranın 2 milyar 200 milyon TL'si OYAK Bank’ın satışından 451 Milyon TL’si OYAK’ın kendi borç verme hizmetleri ve diğer iştiraklerinden elde edilen kârlardır. Eğer o yıl OYAKBank satılmasaymış vereceği nema %9 olacaktı. Sizce bu rakamlar da inandırıcı mı? Sayın Yönetim Kurulu Başkanının sözlerinin aksine OYAK 2007 yılında iştirakler haricinde 1 milyar 788 milyon TL üyelerinin rezervine eklemiştir. Bu gelirin ortalama 1 milyar 500 milyon TL’si OYAK Bank satışından olabilir. Sonuçta kurumun borç verme ve diğer finansman hizmetleri gelirleri de vardır. Söz konusu yılda ortada ortalama 700 Milyon TL' lik bir kayıp da söz konusudur. Ancak 2008 Bilançosu incelendiğinde bunun sebebi anlaşılmaktadır. OYAK ustaca bir varyasyonla bu paranın bir kısmını 2008’e aktarmıştır. Kısacası mevzuat efendiye bir kazık atmıştır. Yani paranın bir kısmını 2007’de emekli olanlardan kaçırmıştır diye düşünüyorum.
Sayın Başkan elde edilen kârın 3,2 Milyar YTL olduğunu bunun bir milyar dolarının daha önceki yıllarda üyelere ödendiği için 2,2 Milyar YTL’sinin üyelere dağıtılacağını söylüyor. Yahu bu ne perhiz? Nasıl olur da satıştan elde edilen kârın 1 milyar YTL daha önce üyelere dağıtılmış sayılır? Ortadan kaybolan 1 Milyar YTL nereye gitmiştir? Yoksa 1 Milyar doları İngbank daha önceki yıllarda OYAK’a ödemiş midir? Gizli bir satış mı olmuştur? Yok hayır biz bu parayı OYAK Bank’a zaten daha önce borç vermiştik o nedenle geri aldık diyorlarsa öyle söylesinler. OYAK Bank bir iştiraktir. İştiraklerin kâr ve zararları SPK’ya uygun olmalıdır. OYAK’tan OYAK Bank’a kullandırılan bir milyar dolar bir para mı olmuştur? Benim bildiğim OYAK, OYAK Bank’a 27 Milyon Dolar sermaye koymuştur.
Acaba yukarıdaki gibi bir durum yok ise rivayet edildiği gibi bu 1 milyar dolar ile üyeler adına yatırım yapılmamış ise ne yapılmıştır? Eğer gerçekten rivayetler doğru ise o halde OYAK yine her zaman yaptığını yapmış ve üyelerinin birikimlerini keyfi kullanarak yatırım yapmıştır. Sağladığı büyümenin o yıl veya birkaç yıl içinde emekli olacak üyeye hiçbir getirisi olmayacağı aşikardır. Ancak bu durumu yukarıdaki açıklama ile üyelere duyurmanın hiç tatmin edici olmamasına rağmen nasıl olmuşta bu güne kadar dava açılmamış hayret değil midir? Kısaca bu 1 milyar doların hesabını sormak, aslında tüm geçmiş zaman uygulamalarının keyfiyetini sormak demektir.
“… Erdemir için ödenen 3 milyar ABD Dolarının 500 milyon Doları OYAK kaynaklarından verildi. 1 milyar Doları OYAK tarafından iki taksit olarak borçlanıldı. Birinci taksit 2007 yılında, ikinci taksit 2008 şubat’ında ödenmiştir. Geri kalan 1,6 milyar doları 3 yıl ödemesiz 10 yıllık vade ile ATAER şirketine borçlanıldı. 2009 yılından itibaren 7 yıl içinde ödenecek….”
Sanırım OYAK Yönetim Kurulu Başkanının açıklaması bir delil ve belge niteliğindedir. Maalesef bu belge OYAK sitesinde gözümüzün önünde durmasına rağmen zaman aşımına ramak kalmış ancak yine de hukuki bireysel dava ortada yoktur.
Örneğin ben Erdemir satın alındığında orduda görev yapıyordum. Dolayısıyla alındığında ödenen 500 milyon Dolarda benim de hakkım vardır. Söylendiğinin aksine 1 milyar Doları da OYAKBank satışından elde edilen kârdan ödemiş ise bu paradan da benim hakkım vardır. Geri kalan 1,6 milyar dolarlık borç ise mevcut sistemde yani bir deyişle mevzuatla kimbilir ne haksızlıklara yol açacak Allah bilir.
Sayın meslektaşlarım yukarıdaki alıntılara bakılırsa Sayın Coşkun Ulusoy’un başarısını anlamakta güçlük çekmeyiz. Kendisini şu yönden de eleştiriyorum. Ekonomi okumuş, ekonomiyi bilen bir insanın böylesi ekonomi dışı şeylerin arkasına sığınması sanırım acınası bir durum. Diğer serbest piyasa kurallarına göre çalışan tüm ekonomistler adına, kendisini içinde bulunduğu yapılanmanın ekonomi kurallarına uymayan kazanımlarına attığı imzalardan ve haksız övünçlerinden dolayı kınıyorum.
Sayın Yıldırım Türker’in yayınladığı bu yazının OYAK resmi verilerine uymasını temenni ediyorum. Aksi taktirde kendisini üyelerine yanlış bilgi vermekle itham edeceğim. Kendisini, mevzuata sığınmadan 2006 ve daha önceki yıllarda OYAK üyeliği sona erenlerin OYAKBank’ın satışından aslında hak sahibi olduklarını kabul etmeye davet ediyorum. Tabii ki aynı şekilde Erdemir ve diğer tüm kuruluşların hesaplarında çıkabilecek silbaştanlara hazırlıklı olduğunun bilinciyle hareket etmesini de temenni ediyorum.
“…. Ayrıca OYAKBank’ı satın alan ING Bank hakkında kasıtlı olarak ortaya sürülen ve benzer konumda olan diğer bankalar içinde varit olan iddialar ile ilgili olarak ilgili kuruluşun yöneticilerinin defalarca açıklama getirdiği ve kamuoyunu bilgilendirdiği de hatırlanmalıdır. Bankanın neticede bir Türkiye Bankası olarak kalacağının ve diğer bankalar gib Türk otoritelerinin kontrolünde olacağını da unutmamalıyız…”
OYAKBank’ı satın alan firmanın yabancı olmasına veya uluslar arası sermayeye ben de karşı değilim. Karşı olanlara saygı duyarım. Ancak yukarıda kurulan cümle çocuk avutması gibi. Sayın OYAK Yönetim Kurulu Başkanı acaba muhatap olduğu kitleyi biraz fazla cahil gibi görmüyor mu? İNG Bank nasıl olur da Türkiye Bankası olarak kalır? Ben yabancıların çok konut aldığı bir yerde yaşıyorum. Mevzuatı da bilirim. Yabancının bizim ülkemizden gayrimenkul alması belirli bir sınırlamaya dahildir. Bu sınırlamanın sebebi ise o satın alınan gayrimenkulün uluslar arası hukuka tabii olmasıdır. O nedenle ING Bank Türkiye bankası değildir. Sermayesi yüzde yüz yabancıdır. Uluslar arası hukuka tabiidir.
OYAK dergisinin Mart 2010 Tarihli 114. sayısından da biraz alıntı yapıyorum.
“ Her yıl Genel Kurullar’ca belirlenen nema oranı kabaca o yıl elde edilen gelirin, rezervlerinizin toplam olan varlığa bölünmesi sonucu bulunmakta, rezerv büyüdükçe, gelir çok fazla artmadığı sürece bir önceki yıla göre düşük olabilmektedir. Bir örnek verirsek: 2006 yılında elde edilen gelir 965 milyon TL ve nema oranı %25,1 iken 2009 yılında elde edilen gelir henüz kesinleşmemekle birlikte 1.187milyonTL ve nema oranı %14,2 olarak gerçekleşmesi beklenmektedir….”
Sayın Yönetim Kurulu Başkanı diyorum ki, 2008’deki açıklamanıza göre şu ATAER denilen OYAK’a para satan şirkete OYAK 2006’dan itibaren 10 yıl vade ile 1,6 milyar dolar borçlu durumdadır. Doların yıllık faizi ortalama %5'dir. Üç yılı ödemesiz kredi olduğundan sanırım faiz daha yüksek olabilir. Bu borç faiziyle birlikte yaklaşık 2,5 milyar civarındadır. 2009 yılından itibaren ise her yıl ortalama 250 milyon Dolar borç ödeme takvimi vardır. Ayrıca borç alındığında dolar kuru 1,35-1,40 bandında idi.
2009 yılında Dolar ortalama 1,5 TL'dir. 1,5*250 milyon Dolar = 375 Milyon TL
375 Milyon TL + 1.187 Milyon TL = 1.562 Milyon TL 250 Milyon dolar borç olmasaydı oluşacak olan aktuaryel kâr
Nema oranı 1.187 milyon TL için %14,2 ise
1.562 milyon TL için %18,7. 250 Milyon Dolar borç olmasaydı 2009 yılı için ödenecek nema
Demek ki bu borç olmasaymış 2009 nema oranı %18,7 olacak imiş. Yani bir üyenin ortalama %4,5 oranında neması borca mahsuben kesilmiştir.
Şu an 1 dolar 1,84 TL civarındadır. Daha borcun ilk iki taksidi ödenmiştir. Dolar 2010-2011 yılında %35-%40 arasında devalüye olmuştur. Tabii ki kur bu şekilde sabit kalırsa… (Yukarıdaki borç hesabı Yönetim kurulu başkanının bildirdiği rakam üzerinden yıllık olarak Merkez bankası ortalama dolar borç verme faiz oranına göre yapılmıştır. Kesin rakamlar değildir.) Kısacası üyelerden kesilecek nema oranı bu borç devam edip diğer kazançlar sabit kaldığı sürece geri kalan sekiz yıl boyunca yaklaşık %5 oranında eksik nema alınacaktır. Mevzuata göre bir kişi 2019 yılında OYAK’tan ayrılırsa katıldığı bu borç külfetinden hiçbir getiri alamayacaktır. Ayrıca 2020 yılında yeni gelen bir üyeye eski emekli astsubaya abisinden bir fabrika hissesi miras kalacaktır. Her yıl o fabrikanın kâr payını alacak ve hiçbir borç ödemeyecektir. Satılırsa da parası onun olacaktır. Mevzuat öyle diyor.
OYAK 2000’li yıllarda mevzuatının kurbanı olmuştur. Üyelerinin hesabıyla, iştiraklerinin hesabını karman çorman etmiştir. Bağımsız denetim kuruluşu denilen bir şirkete para ödeyip kendini denetleterek aklanabileceğini zannetmiştir. Oysa bağımsız denetleme kuruluşu OYAK’a şunu söyleyebilir mi?
Sonuçta bu denetlemecileri ilgilendirmez. Onlar hesapların düzgünlüğüne bakarlar. Benim yukarıda yaptığım hesabı yapmazlar. Yapacak olsalar OYAK bu bağımsız denetleme kuruluşunun işine son verir başka bir bağımsız denetleme kuruluşu ile anlaşır.
Bir hatırlatmada on yıl öncesinden. Biliyorsunuz 2001 yılında ülkemiz çok büyük bir kriz yaşamıştı. Borsamız çökmüştü. Şirketlerimizin hisse değerleri çok düşmüştü. Ülkemiz bu krizden ekonomik anlamda küçülerek çıkmıştı. Krizin faturası yaklaşık 400 Milyar Dolara yaklaşmıştı. Bu faturadan herkes nasibine düşeni almış ve tüm şirketler yılı zararla kapatmıştı. O yıl OYAK üyelerine %95 nema verdi. Kriz dolayısıyla ülkemizde o yıl enflasyon %68 civarındaydı. Büyüme %-9 idi. Üyelerine verdiği nema ile kârlılık yönünden ipi göğüsleyen OYAK’ın bu kazancı parmak ısırtıcı nitelikteydi. Peki bu kazanç nasıl sağlanmıştı? İştiraklerinden çok likidite kârları adı altında seslendirilen dövize büyük miktarda para yatırarak kriz esnasında döviz satarak elde edilen bir gelirden söz ediyoruz. Size o dönemden bir gazete haberi aktarıyorum.
“…Oyakbank Genel Müdürlüğü Binası'nda düzenlenen basın toplantısında konuşan Oyak Yönetim Kurulu Başkanı Emekli Korgeneral Selçuk Saka, 594 trilyon liralık karın 242 trilyon liralık bölümünü finansal faaliyetlerden, 282 trilyon liralık bölümünü iştiraklerden ve 71 trilyon liralık bölümünün de diğer faaliyetlerden kaynaklandığını söyledi. Saka, ''Finansal faaliyet gelirleri bir önceki yıla göre 1.5 kat, iştirak gelirleri ise 2.5 kat arttı. Oyak elde ettiği bu gelirin tamamını sayıları 193 bine ulaşan üyelerine dağıtma kararı aldı. Üyelere 2001 yılında sağlanan nema oranı yüzde 95 oldu'' diye konuştu…”
OYAK hakkında yazıp çiziyoruz. Bu bizim en doğal hakkımız. OYAK’ın eski üyeleri haklı olarak soruyorlar. Neden emekli sandığından aldığımız toplu paranın yarısı kadar OYAK’tan prim alıyor iken, şimdilerde emekli olanlar emekli sandığından alınan toplu paranın üç katı kadar nema alıyorlar? Peki yarın ne olacak? Yarın ne kadar nema alınacak? İşte ben bunların cevabını vermeye çalıştım.
OYAK’ın sorumsuz ve dengesiz büyüdüğünü, iştiraklerinin aslında rantabl olmadığını, hesaplarının inandırıcı olmadığını, üyelerine adil olmadığını ve bu nedenle bazı hukuksuzluklar olduğunu, bu kafayla yönetilmeye devam ederse gelecekte daha çok tartışılacak kararlar alacağını, keyfiyetçi nema politikası nedeniyle üyelerinin güvenini kaybettiğini söylemeye çalıştım. Düzenli çıkış sergileyen bir başarı grafiğinden çok, çan eğrisini andıran şişkinliğin nedenlerini sıralamaya çalıştım.
YILLAR | ÖZ
KAYNAK MİLYON TL |
AKTUARYEL
KAR MİLYON TL |
İŞTİRAK NET
KARI MİLYON TL |
FİNANSAL GELİRLER
MİLYON TL |
KAR PAYI | TÜFE
ORANI |
ÜYE
SAYISI |
TÜRKİYE
BÜYÜME HIZI |
1990 | %60 | 117.000 | %9,4 | |||||
1991 | %70 | %0,3 | ||||||
1992 | %48 | %6,4 | ||||||
1993 | %50 | %8,1 | ||||||
1994 | %121 | %-6,1 | ||||||
1995 | %78 | %8 | ||||||
1996 | %85,6 | %80 | %7,1 | |||||
1997 | 87 | 52 | %100 | %8,3 | ||||
1998 | %71 | %3,9 | ||||||
1999 | 185 | %89,8 | %68,8 | %-6,2 | ||||
2000 | 752 | 217 | 79 | 138 | %55,4 | %39 | 179.000 | %6,3 |
2001 | 1300 | 594 | 330 | 264 | %94,9 | %68,5 | 192,937 | %-9,4 |
2002 | 1607 | 495 | 143 | 352 | %41,1 | %29,7 | 206.036 | %7,8 |
2003 | 2247 | 661 | 304 | 357 | %39,2 | %18,4 | 216.389 | %5,9 |
2004 | 3323 | 925 | 829 | 96 | %40,3 | %9,3 | 222.028 | %9,9 |
2005 | 3097 | 829 | 586 | 243 | %26,8 | %7,7 | 227.296 | %7,6 |
2006 | 5099 | 965 | 610 | 355 | %25,1 | %9,7 | 231.662 | %6,1 |
2007 | 7738 | 2652 | 864 | 1788 | %54,2 | %8,4 | 235.000 | %4,6 |
2008 | 9640 | 1911 | 140 | 1771 | %26,3 | %10,1 | 241.048 | %1,1 |
2009 | 10846 | 1187 | -313 | 1500 | %14,2 | %6,53 | 250.100 | %-4,7 |
2010 | 12204 | 1421 | 241 | 1180 | %13,1 | %6,4 | 259.061 | %8,9 |
*Özkaynaklar: Üyelerin birikimleri + dönem karı
*Finansal gelirler: İştirak dışında kalan gelirlerdir. Borç verme hizmetleri, v.b.
(Yukarıdaki öz kaynakların geriye doğru seyrine bakılırsa OYAK 1961’de değil de 1990’da kurulmuş gibi. 20 yıl önce öz kaynak olarak neredeyse sıfırda gibi…)
(On bir yıllık iştirak karı toplandığında 3 milyar 813 milyon TL. OYAK kaynaklı karlar ise 8 milyar 44 milyon TL Yani OYAK parayı üyelerinden kazanıyor.)
(2001 OYAK Hesabında bir anormallik vardır. Bu anormallik iştirak karının o yıl aşırı yüksek olmasıdır. Bu farkı Sümerbank’ın sağladığını düşünüyorum. O yıl olması gereken kar aslında 100milyon TL civarıdır. İştirak olarak OYAK’a 200 Milyon TL’lik fazla bir kar girişi olmuştur. Bu fark bile bir sonraki yıl karının iki katına yakındır.)
(2010 yılı aktuaryel karına 200Milyon TL teknik faiz geliri eklenmiştir. Bu gelirin oluş şekli ilgili bilançoda açıklanmamıştır. Sanırım 2010 yılında OYAK karı uzun bir süreden sonra ilk kez sadece teknik karlılık seviyesine (yani enflasyon+ %5) düşmüştür.Bu nedenle kara ilave ödenek konmuştur. Yüzde yüz doğrudur demiyorum . Ben öyle düşünüyorum.)
2009’da OYAK iştirakleri zarar yapmışlardır. Bu zararın sebebi ve alınan tedbirler hakkında üyelere açıklama lüzumu hissedilmemiştir.
2001 yılındaki krizden sonra 2008 yılına kadar OYAK neredeyse altın çağ yaşamıştır. Bu kârlı dönemde OYAK Bank’ın katkılarının olduğu yadsınamaz. Ancak bankacılık artık kârlı bir iş değil denilerek satılmıştır. Bir de şunu sormak lazım. OYAKBank’ın gerçekten iştirak kârı mı, yoksa imtiyaz kârı mı olmuştur?
Demirçelik Sanayisi kâr ve zarar makası çok yüksek olan bir sektördür. Şu durumda OYAK demirçelik sektöründe bir rizikoya girmektedir. Artık dünyada demir çelik fabrikaları ağır sanayi olarak anılmamaktadır. Piyasada rekabet edebilecek özel sektöre ait demir çelik sanayi tesisleri vardır. Dünyada alternatif hammadde olanakları çoğalmış, geri dönüşüm sanayisi oluşmuştur. Dolayısıyla diğer fabrikalar gibi bu fabrikalar da OYAK aidatlarının çoğunluğunun sahibi assubayların aidatları ile eşe dosta arpalık sektörlerinin devamı anlamına gelmektedir. OYAK’ın kârlılığı gittikçe düştüğü için bu fabrikasını da gelecek birkaç yıl içinde satıp üyelerin birkaç yıllık rezervine yayıp önümüzdeki birkaç yılı kurtarma cihetine de gidebilir.
Sonuç: Son 4 yıl öncesinden emekli olan her astsubay serzenişinde haklıdır. Şu an sistemde olanların bazıları da birikimlerinin çokluğuna aldanarak bir takım gerçekleri görmezden gelmektedirler. Örneğin 1980’li olarak halen görevde olan bir astsubayın OYAK’ta birikmiş parası yaklaşık 200.000 TL'dir. Emekli sandığından alacağı para 65.000 TL’dir. Bu durum o kişi için tabii ki iyidir. Çok güzel bir paradır. Ancak 1970 mezunu ve 2002’de emekli olmuş bir astsubay aynı süre çalıştıkları için kendini kıyaslama hakkına sahiptir.
Bu gelişmeler Sayın Coşkun Ulusoy’un sahte kahraman olduğunu düşündürmüyor mu? Yönetim Kurulu Başkanının da üyeleri yanılttığı ortadadır. OYAK bir tefeci kuruluş gibi en büyük kârını kendi üyelerine borç vererek, bir nevi şubesiz bankacılık yaparak elde etmektedir.
Bilgi: OYAK her ne kadar vergiden muaf olmadığını ve vergi verdiğini söylese de 205 sayılı OYAK Kanununu okuduğumuzda OYAK’ın vergi muafiyetini açıkça görüyoruz. Ayrıca OYAK üyelerinin ilk on yıl için kâr payı vermediğini, sonraki yıllar için kâr payı verdiğini savunanlar da vardır. Bu yanlıştır. OYAK üyelik başladıktan sonra her ay için birikim nispetinde kâr payı vermektedir. Ancak 205 sayılı OYAK kanununa göre ilk üç yıl içinde üyelikten çıkılırsa hiçbir ödeme yapılmamaktadır. On yıl içinde üyelikten çıkıldığında da sadece birikmiş para kâr payı olmadan ödenmektedir.
OYAK adil bir sisteme geçmek istiyor ise öncelikle kendi bilançosunda ayırdığı gibi OYAK ve İŞTİRAKLER sistemini hayata geçirmelidir. OYAK’tan ayrılan bir üye iştiraklerden de ayrılmış sayılmamalıdır. O kişiye çıkarken çalıştığı dönemde iştiraklerin özvarlıklarının ulaştığı boyut farkı kadar hisse senedi vermelidir.
Örnek: Bir kişi işe başladığında İştiraklerin toplam öz kaynağı 12 milyar TL idi. Kişi emekli olduğunda bu özkaynakların toplamı 25 milyar TL’ye ulaştı. O halde OYAK o kişiye 13 milyar dolarlık öz varlığın son bilanço tarihindeki personel sayısına (örneğin 250.000 Kişi.) bölümünden çıkan sonuç kadar hisse vermesi gerekmektedir. O halde OYAK o kişiye 25.000.000.000 TL / 250.000= 52.000TL’lik hisse senedi sunması gerekmektedir. Bu kaba bir düşünce olup teknik olarak detaylandırılabilir.
OYAK’a bağlı iş yerlerinin ıslah edilmesi gerekmektedir. OYAK’ın iştiraklerinde hiçbir emekli subay veya assubayın çalışmaması gerekmektedir. Bu konu çok hassastır. Sonuç olarak himayecilik ve iltimas en basit olarak bu konularda başlar. Kârlılığı yüksek bir yapılanma için nitelik ve nicelik olarak piyasa kurallarına göre idareci ve işçi alımından taviz verilmemelidir. Örneğin Özel sektöre ait bir çimento fabrikasında bir işçi veya teknik eleman ile OYAK iştirakindeki çalışan arasında OYAK aleyhine ücretlendirme farkı mevcuttur. Aynı şekilde bazı OYAK fabrikalarının kışla gibi idare edildiğini, iş verimliliğinden ziyade makama hizmet disiplini ile çalışıldığını da biliyorum. Aslında bu paragrafı fazladan yazdım. Çünkü iştirak kârlarının düşüklüğü OYAK kuruldu kurulalı sadece dedikodu olarak tartışılır. Uygulamaya gelince çıt yok. 205 Sayılı OYAK Kanunu bu konulara gelince kısa kalmış.
Saygılarımla…
Yirmi birinci Yüzyıldayız. Artık demokrasi kelimesinin yerini “İleri Demokrasi” kelimesi aldı. Bu söylem bana çok kapitalist gelir. Tıpkı firmaların bir şey pazarlarken uyguladıkları yöntem gibi… Bir araba firmasının aynı marka için aynı yılda bir çok model sunması gibi… Yani “son model Turbo Dizel Demokrasi” diyesi geliyor insanın. Kapitalizmin ürünlerine uyguladığımızda örtüşen bu “İleri Demokrasi” acaba gerçekten bir kapitalizm ürünü mü?
Bence evet… İleri Demokrasi denilen şey insanların hepsini Bilgisayar hafızalı olarak kabul ediyor. Düşünün bir kez!.. Cep telefonu veya internet abonesi olduğumuzda bizlere bir sürü güzel kelimelerle kampanyalar sunuluyor. Ancak bu kampanyalar tabii ki hukuki kurallara bağlı. Bilişim teknolojileri ya da bankalar için hazırlanmış kurallar tüketicinin son derece akıllı olması halinde, ya da çaresiz olmaması, başka bir deyişle alternatif kurabilmesi halinde eşit şartlara ulaşıyor. Böyle bir avantajımız varsa bizim lehimize bir şeyler olabiliyor. İleri Demokrasi insanın kafasını karıştırıp aldatmaya çalışan yeni kapitalistlerin hukuk sisteminin adı olsa gerek.
Veeee … OYAK…. İleri demokrasiye adapte olmuş kuruluşlardan biri. Bu makalemde OYAK tarafından imzasız yayınlanmış ne idüğü belirsiz bir makaleyi kendime muhatap almak istemiyordum. Ancak bazen kaçınılmaz oluyor. O kuruluş kapitalist yöntemlerle yönetilmektedir. Her ne kadar sosyal bir yardımlaşma kurumu olduklarını söyleseler de bu böyledir. Aksi taktirde hem kapitalist hem de sosyal yardımlaşmadan söz edecek olursak çok başka bir şey ortaya çıkıyor. Suç teşkil eder diye yazamıyorum. Tabii ki bazıları benim gibi düşünenlerin düşüncelerini kabul etmeyecekler. Tabii ki onların eksenleri benimkinden farklı olacak. Çünkü ben kapitalist değilim. Zaten belirli bir kapitalim de yok… Kısacası benim gibi düşünmeyenler için “bekarın karı boşadığı” biriyim.
Ben imzasız yazılarda olduğu gibi insanların önüne kanun kitap açıp, elime de hukuk sopası alıp yazmayacağım. Ben vicdanlara sesleniyorum.
Sayın okurlar sizlere soruyorum. OYAK’a değil sizlere soruyorum. Şu soruların cevapları hakkında sanırım biraz bilgi sahibisinizdir!
Diye uzar gider. Ancak şuna emin olun ki konum ne OYAK ne de başka bir kurum. Eskinin imtiyazlıları ile şimdinin ileri demokrasisinin şirketlerinin pek farkı olmadığını söylemek istiyorum. Yetmişli ve seksenli yıllarda kurumları yiyip bitiren rüşvet ve adam kayırma dediğimiz yanlış uygulamalar karşımıza yeni elbiseler giyinip giyinip geliyor. Ben ne OYAK’a karşıyım. Ne de serbest piyasaya… Karşı olduğum şey yok olduğu söylenen imtiyazlardır.
Kamu İktisadi Teşekkülleri'ndeki mutluluk çemberleri doksanlı yıllarda çöktü. Bazı entrikacı tüccarların elinde bir tek Türk Silahlı Kuvvetleri kaldı. Kantinine, gazinosuna, orduevine girebilmek için çevirmedikleri dolap yok. Promosyonların, indirimlerin yanı sıra şahsa özel teklifler maalesef oluyordur. Askerlerin ticaretle olan serüvenleri bazen komuta kontrol hiyerarşisini de tabii ki etkileyebilir.
Bana göre OYAK mecburiyete ve imtiyazlara son verse de ayakta kalabilir. Eğer üyelerine eşit paylaşım imkanı sağlarsa, piyasa kurallarına göre oynarsa, profesyonel personel ile çalışırsa başarılı olur. Hem de tam tersine, iştiraklerden elde ettiği gelirler üyelerine daha çok yansır.
Ancak bu hukukun içinde bir tek yanlış OYAK’ta değil. Ticari hayatımızda doğru gitmeyen neler var neler…
Sözümü bitirirken TEMAD Genel Kurulunda şirketleşmeye giden adımın atılmasını temenni ediyorum. Olmasa da olur ancak olursa çok güzel olur. Verimli bir bahçenin ekilmesi veya ekilmemesi hakkında karar vermek gibi bir şey… Başkan seçimi kadar, Tüzük değişikliği kadar önemli…
OYAK aslında bize de bir ders verdi. Ne kadar çok verirsen ver, eşit vermediğin sürece problem var demektir. Bir de eve gelen yemeğin nerden geldiğini sormak lazım kanaatimce...
Saygılarımla….
Bilindiği gibi OYAK, çeşitli nedenlerle BDEGS'nde değişiklikler yaptı ve 01 Eylül 2011 tarihi itibarıyla da uygulamaya koydu.
Buna göre, daha önce %9 olan garanti gelir %5’e düşürüldü ve bu oranı kabul etmek istemeyen eski üyelere sistemden çıkma hakkı verildi. Şimdi eski üyelerin kafası biraz karıştı. Çıkmak mı iyi, kalmak mı diye düşünmekteler.
Sevgili meslektaşlarımın bu konuda karar vermesine yardımcı olmak amacıyla bazı açıklayıcı bilgi ve yorumlarımı belirtmek gereği duydum.
Öncelikle şunu söylemeliyim ki, BDEGS %9 garanti gelir oranıyla, dünyada eşi ve benzeri bulunmayan nadide güzellikte bir sistemdir. Düşünün bir; toplu paranız var ve bunu sisteme yatırıyorsunuz. Bir sene sonra da maaş almaya başlıyorsunuz. Üstelik anaparanıza da belli bir oranda ilave yapılıyor ve erimesinin önüne geçiliyor.
Hayat Sigortası, Bireysel Emeklilik ve A Tipi Fonlar gibi aldatmaca sistemleri düşündüğünüzde karşınızda gerçekten de bulunmaz bir nimet duruyor.
Lakin dünya eski dünya değil. Türkiye de eski Türkiye değil. Şimdi faizler yerlerde sürünüyor. Başlangıçta sistemi kuranlar tarafından pozitif görünen bu sistem artık yeni dönemde OYAK’ın üzerinde bir kambur. Faizin %7-8 olduğu bir ülkede %9 gelir garanti ediyorsunuz. Başaramayınca da cepten takviye yapıyorsunuz.
Eskiden kılınızı kıpırdatmadan %25-30 faiz almanız mümkündü, ama şimdi? Şimdi öylesine bir gelir elde etmek maalesef yaratıcılık istiyor. Ayrıca da risk istiyor. Oysa bu sistemin en büyük özelliği riskten kaçması, garantiye yönelmesi. Yani bildiğiniz bankaların Hazine ve Tahvil Fonları gibi işliyor ya da Bireysel Emeklilik Fonları gibi.
Peki bu fonların şimdiki halini biliyor musunuz? Gazete sayfalarından takip ediyor musunuz? Yüksek enflasyon, yüksek faiz ve bedava kâr sistemine alışan bu fonlar artık can çekişiyor. Bırakın kâr etmeyi, yatırımcının anaparasını bile Tazmanya Canavarı gibi tırtıklıyor.
Böyle bir ekonomik tablo içersinde OYAK da yeni duruma adapte olmaya çalışıyor. Yüzde 9 kazanmanın zor olduğu dönemde garanti ettiği geliri yüzde beşe çekiyor ki, bu bile çok zor aslında. Peki yüzde 5 garanti gelir ne anlama geliyor, biraz açalım. Her şeyden önce kayıp kayıptır. Yani matematiksel olarak 9-5=4 şeklinde BDEGS yatırımcılarının kaybı olacağını belirtelim. Lakin bugünler için yüzde 5’in de iyi bir rakam olduğunu vurgulayalım.
OYAK, bu şekilde hem kendisini koruyor, hem yeni duruma adaptasyon sağlıyor. Yatırımcısını da koruyor -gibi ama-dediğimiz gibi eski yatırımcılar maalesef 4-0 mağlubiyeti kabullenmek zorunda. Ya da sistemden çıkmak kararını vermek durumunda.
Yani yeni girecekler için hâlâ BDEGS iyi bir seçenek. Eskiler ise durumunu değerlendirmeli.
Yüzde 5 garanti gelir ile size dönecek maaş tahminen yarı yarıya azalacak. Fakat anaparanızın yükselme ihtimali daha fazla olacak. Hatırlarsanız, BDEGS iştirakçisi arkadaşlarımız bırakın artmayı, anaparalarının eksilmekte olduğu yönünde serzenişte bulunmaktaydılar. İşte bu garanti geliri aşan miktarın azlığından dolayı yaşanıyor. (Bkz OYAK Bilgilendirme Yazısı: BDEGS’de garanti gelirin üzerinde elde edilen yıllık gelirin iştirakçi yaşına oranlanan kısmı garanti gelir ile birlikte üçer aylık gelir ödemesi olarak ödenmekte, kalan kısmı iştirakçi rezervine ilave edilmektedir.)
Yani OYAK size %9 kâr garanti ediyor ama %11 kazanıyor. Anaparanıza katkı sağlayacak miktar 11-9=2 rakamının içinde yer alıyor. Garanti gelirle gerçekleşen kâr arasındaki makas daraldıkça anapara kırpılmaya başlıyor. Bu da yıllık sigorta masrafı vs. gibi masraflarla, anaparaya ilave edilen miktarın arasındaki negatif ilişkiden kaynaklanıyor. Yani diyelim ki, bu yılın kârından anaparanıza ilave miktar 50 TL çıktı. Fakat sigorta masrafı gibi tutarlar 60 TL olarak gerçekleşti. Bu durumda anaparanız o yıl 60-50=10 TL eksilecektir ve bu durum bu ekonomik ortamda her yıl süreklilik arz edecektir. Anaparanız eriyecektir. İşte bu nedenle OYAK, garanti gelir oranını düşürmekte ve anaparanızın erimesini önlemeye çalışmaktadır. Öte yandan yüzde 5 garanti geliri kabul ettiğinizde ise anaparanız eskisine oranla biraz daha iyi artacak ama aldığınız maaş azalacaktır. Tabii ki, anapara artışını BDEGS’nin şimdiye kadarki gerçekleşmiş nema oranına göre söylüyoruz. Eğer, bundan sonraki yıllarda nema oranı yüzde 7-8 gibi bir rakama düşerse, değişen hiçbir şey olmayacaktır. 7-5=2 olacak ve tıpkı bugünkü gibi anaparanız erimeye başlayacaktır.
Şimdi, yukarıdaki bilgilendirmeler ışığında ilk tavsiyemi sunuyorum: Eğer hâlâ çalışansanız BDEGS’ye girebilirsiniz. Yeni üye olabilirsiniz. Ülkemizdeki aldatmaca sigortalardan çok daha iyidir. Çekeceğiniz bir banka kredisiyle ya da OYAK Borç Para seçeneği ile sisteme üye olabilir, anaparayı birkaç yıl uykuya yatırabilir ve çocuklarınız büyüyüp okuma çağına geldiğinde maaş bağlanmasını isteyebilirsiniz. Özellikle eşi çalışmayanlar için aile bütçesine karınca kararınca destek sağlayacağını söyleyebilirim. Dediğim gibi, bu tavsiye, emekliliğine uzun süre olan genç arkadaşlar için bir seçenektir. Kısa zaman sonra önünüze EMS gibi bir seçenek çıkacaksa, hiç BDEGS’yi planlamanıza almayın.
Ben, BDEGS’yi emekliler ya da emekli olacaklar için tavsiye etmiyorum. Karşınızda EMS gibi bir seçenek varken, BDEGS’yi düşünmeyin bile. Hâttâ bugün yüksek miktarda iştiraki olan emekli meslektaşlarıma şunu tavsiye ediyorum, mümkünatı varsa, buradaki paranızı çekip EMS’ye aktarınız. Şu emsal tamamlama ya da oran yükseltme seçeneklerini gözden geçiriniz.
İncelememize devam ediyoruz ve diyoruz ki, hadi OYAK bizi kandırmaz, yüzde 5’i kabul edelim. O zaman yola devam edeceğiz ve yüzde 5 ile birlikte neleri kabul ettiğimizi inceleyeceğiz.
OYAK bilgilendirme yazısında şöyle diyor: “Sistem’de garanti gelir oranının %9’dan %5’e düşürülmesi mevcut koşullarda iştirakçinin toplam gelirinde herhangi bir fark oluşturmayacak olup, yalnızca üçer aylık gelir ödemeleri ve rezerve ilave kompozisyonu değişerek, iştirakçinin rezervinin erimesi engellenecektir.”
Şimdi bunu açalım. Önce demek istiyor ki, ben sadece bir düzenleme yapıyorum. Hile yapmıyorum ve art niyet taşımıyorum. Şimdiye kadar bu sisteme nasıl özen gösterdiysem aynen öyle devam edeceğim. Yani nema oranını pat diye düşürmeyeceğim. Mümkün olan en iyi rakamı yakalamaya çalışacağım. Bu durumda nema oranını %11 kabul edersek şöyle bir tablo çıkacak karşımıza: 11-5=6. Yani anaparanız eski sistemde (garanti gelir %9), 2 puandan nasipleniyordu (11-9=2), şimdi ise 6 puandan nasiplenecek. Tabii ki yaşınızın durumuna göre. Burada alacağınız maaş; garanti gelir+ 6 puanın yaşla oranına göre belirlenen meblağ olacak. Anaparanız daha çok artacağından (eskiye oranla) alacağınız maaş o kadar azalacaktır. Toplamda hiçbir değişiklik olmayacaktır. Aynen dedikleri, vurguladıkları gibi. Şimdi şöyle düşündünüz; pek fena bir şey değilmiş, hâttâ beni koruyor gibi… Maaşım biraz azalacak ama anaparam artacak.
O zaman karşınıza şu soru gelecek; Türkiye’nin devasa bir holdingi niteliklerine haiz OYAK, niye böyle bir şey yapıyor? Beni mi çok seviyor sahiden? Yoksa işini şansa bırakmak mı istemiyor? İşte cevaplanması gereken soru bu. Bu düzenlemenin ana can damarı da burada yatıyor. Dolayısıyla bu düzenlemenin şifresi açıldığında, OYAK demek istiyor ki; yakın vadede belki ama orta ve uzun vadede %9 oranını aşacak nema kazanımını gerçekçi bulmuyorum. Bu hem şirketimi hem de iştirakçimi kandırmak olur. Benim planlarıma göre gerçekçi olan oran %5’tir ve bunu uygun mütalaa ediyorum. Böylece hem iştirakçimi hem de kendimi korumayı amaçlıyorum. İşi savsaklamayacağıma ve aynı oranlarda nema elde etmeye çalışacağıma dair de ilke benimsiyorum. Lakin piyasa şartları bu ve ne olacağı bilinmez.
Yeni sözleşmenin en tehlikeli maddesi ise 8. Maddedir. Şöyle diyor: “Ekonomiyi etkileyen ve önceden öngörülmesi mümkün olmayan haller ile para piyasaları ve faiz oranlarında önemli değişiklikler olması durumunda, Kurum işbu sözleşmeden doğan yükümlülüklerini, o günün koşulları çerçevesinde yerine getirir.” İşte bu madde OYAK’a esnetilebilir bir alan tanımlıyor. İyi niyetine güvendiğiniz takdirde sorun yok. Lakin belirtilen önemli değişikliklerin ne olacağı iyice tanımlanmamış. Sadece bir kriz tanımlaması ve büyük değişiklikler vurgusu yapmış. Kurum kendini korumak istediğinde, bu maddeyi istediği gibi kullanabilir kanaatindeyim.
Bir diğer dikkat çekici madde ise altıncı maddedir. Burada şu husus açıkça belirtiliyor: İlave nemanın elde edilemediği yıllarda riziko primleri garanti edilen %5 nemadan karşılanır. Yani kurum önümüzdeki senelerden birinde %4 nema sağladığında, siz yine %5 üzerinden nemalanacaksınız. Lakin sistem kazancı yüzde beşi aşamadığı için, riziko primi size garanti edilen gelirden (%5)düşülecektir. Bu da biraz daha düşük maaş almanıza sebep olacaktır.
Şimdi ayrılmayı düşünen meslektaşlarımız için dikkat edilecek bir hususu belirteceğim. Karar verdiniz ve ayrılacaksınız. Hemen şimdi mi yoksa biraz beklemeli mi? Çünkü size 31 Aralık 2011 tarihine kadar süre tanınmış. O halde burada faydamıza olacak şey nedir, ona bakalım.
Genel anlamıyla çıkış işlemlerinde “çıkış başvurusunun yapıldığı ayın gelir tahakkuku gerçekleştikten sonraki ayın ilk bilmem kaçıncı günü” vurgusu yapılmaktadır. Bu şu demektir; eğer başvurunuzu Eylül’de yaparsanız paranızı Ekim’in ilk günlerinde, Ekim’de yaparsanız; Kasım’ın ilk günlerinde, Kasım’da yaparsanız; Aralık ayının ilk günlerinde ve Aralık ayında yaparsanız; Ocak 2012’nin ilk günlerinde alacaksınız demektir. Öyleyse başvuru tarihinin bir anlamı vardır.
Yani ne kadar geç çıkarsanız o kadar süre bu %9’luk gelirden nemalanacaksınız demektir. Bu sebeple iştirakçilerden çıkmak isteyenlere Aralık ayı içinde başvuru yapmalarını ama Aralık’ın son günlerine de kalmamalarını tavsiye ediyorum. Çünkü ayın biri de aynı otuz biride.
Eğer acil paraya ihtiyacınız yoksa Aralık ayını beklemeniz önemli. Çünkü hesabınıza üç çeşit para yatacak. Birincisi henüz devam eden aylık ödemelerinizden (maaş) kalan kısım. Tabii ki eğer bu dönem henüz almadığınız maaş varsa. Diyelim bu dönem henüz ilk maaşı aldınız. Alacağınız daha üç maaş vardır ve bunlar hesabınıza yatacaktır.
İkinci meblağ ise içerideki anaparanızdır. OYAK’ın internet sitesinde görülen meblağ yaklaşık olarak hesabınıza yatacaktır. Yaklaşık olarak diyorum, çünkü burada belirtilen meblağ brüt tutar olarak gösterilmektedir. Netinin ne kadar olduğunu OYAK bilir.
Üçüncü tutar ise az önce vurguladığımız, çıkış tarihinizle ilgili kısımdır. Diyelim ki başlangıç (sözleşme tarihiniz) Haziran ayı. O halde yeni dönemde nemalanmanız (eski oran %9’dan) devam etmektedir. Haziran, Temmuz ve Ağustos için nemalanma yapılmıştır. Sizin çıkış başvuru tarihinize (aya) göre de alacağınız ya da kazanacağınız miktar ilave nemalanacak yani artacaktır. Her ay için yaklaşık olarak (garanti gelir %9 üzerinden) %9:12 =0,75 (yani aylık %0,75-yüzde birin altındadır, dikkat) kazancınız olacaktır. Yaklaşık olarak, aylık neredeyse yüzde bir gibi. Bu da hiç fena değil. İşte bu sene işletilen nemadan da kaldığınız süre için payınıza düşeni alacağınız bu meblağ üçüncü tutarı oluşturmaktadır. Haziran ayını örnek aldığımıza göre; Eylül’de çıkış başvurusu yapanın alacağı nema oranı: 0,75*4 (ay)=%3 olacak, Aralık ayında başvuranın ise 0,75*7 (ay)=%5,25 olacaktır. Tabii ki bunlar da garanti gelire göre ve basitçe bir hesaplama ile yapılmıştır.
OYAK ile ilişkim kesilmesin niyetiyle BDEGS’den ayrılmamayı düşünüyorsanız, bu sistemin OYAK ile özel bir bağ olduğunu unutmayın. Yani EMS üyesi iseniz OYAK üyeliğiniz devam eder, ama sadece BDEGS üyesi iseniz OYAK üyeliğiniz söz konusu değildir. Dolayısı ile OYAK ile bağ kurulması açısından hiçbir önemi yoktur. Avantaj sağlamaz. Çıkmak istiyorsanız rahatça çıkabilirsiniz.
OYAK’ın bilgilendirme mektubunda yer alan bir diğer husus, vergilendirme vurgusudur. Benim buradan anladığım, ilk başta sisteme yatırmış olduğunuz anaparanın herhangi bir vergi sorunu yaratmadığı fakat üstüne gelen nemanın vergilendirilebileceğidir. Bu da nema tutarına göre değişir. Vergi muafiyetleri falan söz konusu olabilir.
Sistemde yüksek meblağınız var ise üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur. Çünkü, yüksek meblağın neması da muafiyetleri aşıyor olabilir ve bir vergi sorunu yaşatabilir. Küçük tutarlar için bir vergi korkusu olacağını düşünmüyorum.
Bir diğer husus şudur ki, BDEGS'nde normal şartlarda çıkış yoktur. Bu olağandışı bir fırsat ya da şanstır. İyice düşünüp tartıp değerlendirmenizi yapın. Belki de bir daha çıkış fırsatınız olmayabilir. Bundan sonra fesih talebinde bulunulamayacağı da açıkça belirtilmektedir.
Bana gelince, ben de BDEGS sistemine üyeyim ve çıkma kararı verdim. Bu karara varışımın sebebi ise bu paraya ihtiyacım olması. Eğer ihtiyaç söz konusu olmasaydı, enikonu düşünürdüm.
BDEGS sistemine üye olan meslektaşlarımın bu bilgilendirme notunu dikkatlice inceledikten sonra, kendi kararlarını vermelerini tavsiye ediyorum. Amacım sadece bilgi sunmak. Sorumluluk; kararı verecek meslektaşımın kendisindedir.
Sevgi ve selamlarımı arz ediyorum.
Aydın Kulak