Feto Romanlı...

Ordumuzun Hacıyatmazları: Albaylar -3- 

Foto Roman ezelden beri var idi bu memleketde, var olmasına da...

Fakat, gene de ben dün akşam tek durmayıp

Bir muziplik etdim kendimce...

Sâdece bir harfini tebdil eyledim! Ve ortaya işde, böyle bir isim çıkdı!..

Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Zengin kız-fakir oğlan ikilisinin; bitmez tükenmez aşk, nefret, ihânet ve intikâm hissiyâtı üzerine kurgulanan

60, 70, 80’li senelerde gazetelerin sayfalarını tıka basa dolduran Foto Roman’a nâzire olsun diye ben de

Hele özellikle de bu makâlemizin maksadına pek tevâfuk etdiğinden dolayı

Şu ismi terkip etdim; Feto Roman...

*  *  *  *  *

Yazar ve çizer meslekdaşım Mustafa AYTAR gardeşime sıkı sıkıya tembih etmiş idim, bıldır!

Bir daha işgillenmesinler diye

Şu bizim albayları, gıçlarından palamar ile çifte kazık bağına vur diye!..

Sağolsun, AYTAR da öyle yapmış ve şöyle demiş idi;

Merâk etme abi! Senin hacıyatmaz albaylar oralarını buralarını bundan kelli bir daha gıvırtamazlar!

Üsdüne üstlük Mustafa BeyFeto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Bu albaylarımızın suratlarına da ağız çizmemiş,

Böylece dillerini de mühürlemiş idi...

Fakat bütün bu zapdu rabta rağmen bizim hacıyatmaz albaylar,

Vatandaşın uykuya yatdığı gecenin kem demlerinde gene tek durmamışlar!

Onları gâyet iyi tanıyan bir asubay olarak şaşırdığımı söyleyemem!

Mustafa Beyin çifte kazık bağı ile sâbitlediği albaylarımız

Hem başlarını gıçlarını gıpraşdırmışlar

Hem de

Olmayan ağızlarından kelâm üfürmenin bir yolunu bulmuşlar!

Peki, gene ne halt etmiş, şu bizim hacıyatmaz albaylar acap?

*  *  *  *  * 

Hafiye titizliği ile mesâi yapan Başkanımız Ahmet KESER,

Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Hem keşif, hem de teşhir etmiş idi...

Hesapsız senelerin subaylarımıza sunduğu sonsuz fırsatların sessiz bir deminde

Binbaşılarımızın “rütbe kıdemi bekleme süresini

4 seneden 3 seneye düşürmüşler idi.

Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Kıdemli binbaşılarımız;

Çalışmadan, hak etmeden

“1 kademeyi” kânunsuz olarak cebe indiriyor idi...

Bunu fark eden Eski Tüfek de

Haydi Tonton! isimli şu makâlesini tertip etmiş idi!

*  *  *  *  *

Binbaşılarımızın ipliğini pazara çıkardıkdan bir süre sonraFeto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Bu kez de sıra da albaylarımız var idi...

Asubayları ilgilendiren kânûnun içine saklanan albaylarımız bu kez de

“Rütbe kıdemi bekleme süresini

Kânûnsuz olarak 3 seneden 2 seneye indirmişler idi...

Bu tezgahı da

Ordumuzun Hacıyatmazları; Albaylar isimli iki bölümlü makâlemiz ile kamu vicdânına teslim etmiş idik!

  

*  *  *  *  * 

Albayları da halletdik! Harç bitdi, yapı paydos derken bir de bakdık ki

Bu kez de sırada, sadaka bekleyen yarbaylarımız var imiş!

Yarbaylarımızın “rütbe bekleme süresinin” 4 seneden 3 seneye düşürüldüğünü de

Yarbayıma Sadaka Mı Verelim? isimli iki bölümlü makâlemiz ile gündeme taşımış idik!

Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  • Evvelâ binbaşılarımız,
  • Akabinde albaylarımız,
  • Ȃhiren de yarbaylarımız...

Peki, geriye ne kaldı ki Allah aşkına? Sırada şimdi kim var, dersiniz?

Öyle ince bir ayar yapmışlar ki...

Başkanımız Ahmet KESER bu kez suçüsdü yapamadı,

(E) Mâliye Astsubayı Fahrettin BAĞRI da bu hile konusunda yan basdı...

*  *  *  *  *

03 Mart 2017 Cuma günü neşretdiğimiz

Yarbayıma Sadaka mı Verelim? isimli makâlemizin ikinci bölümünde şöyle büyük bir söz etmişiz;

 

2006 senesinde ne yapdılar, şimdilik bilmiyorum!

Fakat subaylarımıza kıyak kânunlar peydahlamak konusunda

Genelkurmay Başkanlığımızın son dönemde “üçer senelik bir sıtma nöbeti” geçirdiğini gördüm!

Nasıl mı?

  • 2009: Albaylarımıza kânunsuz “1 sene erken rütbe kıdem” tezgâhı, 
  • 2012: Yarbaylarımıza kânunsuz “1 sene fazla maaş kademe” tezgâhı, 
  • 2015: Albaylarımız için “OYAK üyeliğinin emeklilikde bile devâm etme kıyağı ve emeklilikde ikinci ikrâmiye”...

Üçer sene fâsıla ile hortlayan bu kânunsuz kıyak tezgâhlarını kendi döngüsüne bakıyor ve

Bugün, 11 Temmuz 2017 Salı günü, ortaya yeni bir iddia atıyorum;

2018 senesi geldiğinde Genelkurmay Başkanlığımız bir kânun daha yapacak ve

Subaylarımıza yeni ve hiç duymadığımız ballı bir kıyak verecek.

 

Büyük lokma yut da büyük söz etme dediydi dedelerim; ben yanılmışım!

Genelkurmay Başkanlığımız meğerse bu “sıtma nöbetini” çokdan geçirmiş de

Yukarıda gördüğünüz şu kelimeler ile ben, papatya falına bakmazdan epeyi bir zamân evvel

Tuğ-tüm-kor amiral/generallerimize

Ve dahi

Hacıyatmaz albaylarımıza 2014 senesinde yeni ve “ballı bir kıyak” daha kotarmışlar bile...

Mustafa AYTAR’ın çifte kazık bağlı palamarı da işe yaramadı vallahi!...

Polisinden, askerinden, sâde vatandaşına kadar yüzlerce insanımızın öldürüldüğü 15 Temmuz’dan

Hem sağ hem de kârlı çıkan bir tek zümre olmuş, şu memleketde; Ordumuzun hacıyatmaz albayları...

*  *  *  *  *

Aşağıda gördüğünüz şu iki çerveye dikkatlice bir bakınız! Ve ikisi arasındaki farkı söyleyiniz!

Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Yok!

Aslında, bu iki resimdeki bilgiler arasında hiçbir fark yok! İkisi de aynı...

İşde böyle, hakikât bâzen perdeye yansımaz! Görmek için de perdenin arkasına dolanmak icâb eder.

*  *  *  *  *

 

  • 6519/32 diyorum!.. 
  • Nedir, senin o dediğin? Ramazan pidesi mi? Sahur davulu mu? 
  • 2014 senesinde meclisde kabul edilen bir kânun... 
  • Eeee? Mala, davara faydası var mı bunun? 
  • Yok! Mala, davara faydası yok! 
  • Sana, bana da faydası yok! 
  • Lâkin hacıyatmaz albaylarıma öyle bir faydası olmuş ki tam da ilâç gibi gelmiş...
  • Allah, Allah! Ne imiş bu? Nasıl olmuş peki?..
  • Kolay olmuş! Sâdeyağdan geçi gılı çeker gibi...
  • Öyle sessiz yapmışlar ki
  • Mâliyeci meslek büyüğümüz Fahrettin BAĞRI bile fark edememiş!

Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

İmtiyâz değil fakat adâlet isdemek için yolları arşınlayan Fahrettin Bey,

TSK Tazminât Meselesi ismi ile emekliassubaylar.org’da neşretdiği bu inceleme yazısında

TSK Personel Kânûnunu kaynak gösderdiği aşağıdaki şu bilgide

Hacıyatmaz albaylarımızın toplam “rütbe bekleme” süresinin “5 sene” olduğunu söylemiş!

Hattâ öyle ki;

Tonton binbaşılarımızın bir kademe aşırmasını suç üsdü yakalayan Başkanımız Ahmet KESER,

Bu sefer uykuda üryân yakalanmış!..

*  *  *  *  *

Orgeneral Necdet ÖZEL;Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Görevini henüz devretmemiş idi...

Kendileri, o vakitlerde ordumuzun başında idi.

Ve dahi

Büyük bir onurla,

Şerefle

Ve güvenle

Genelkurmay Başkanlığı yapıyor idi!

Orgeneral Necdet ÖZEL büyük bir onurla, şerefle ve güvenle Genelkurmay Başkanlığı yapar iken

Hiç bilinmedik yeni bir şey icâd eden dönemin AKP hükûmeti de

Gizliden bir kânûn hazırlığı yapıyor idi!

Ve dahi bu hazırlık neticesinde AKP hükûmeti, kendi akıllarınca muazzam(!) bir çözüm buldu...

Bu haberi de Alo Fatih vâsıtası ile gazetelere şöyle uçurdu;

Balyoz ve Ergenekon dâvalardan tutuklanan muvazzaf askerler nedeniyle yaşanan komutan sorununa çözüm bulundu...

 Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

*  *  *  *  *

AKP hükûmetinin bu muazzam çözümü, gazetede şu başlık ile millete muştulandı;

Subaylara büyük müjde!

Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

*  *  *  *  *

Bu Kânûn ile;

Hem TSK’da Rütbe Ayarı,

Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Ve dahi

Hem de

TSK’da rütbe devrimi yapılacak  idi...

Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

*  *  *  *  *

Bu eşsiz ve muazzam çözüm için AKP hükûmeti hemen çalışmaya başladı...

Aşağıda isimleri merkûm vekiller, o kânûn tasarısına afili birer imzâ çakdılar.

Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Kânûn tasarısının gerekcesine de şöyle yazdılar;

  • Emeklilik, ölüm ve terfiye engel durumların ortaya çıkması gibi nedenlerle;

Rütbe bekleme süresini doldurmaya 1 yıl kalanların da Yüksek Askerî Şûrada değerlendirmeye alınması.

Bu kânûn tasarısına sâdece Millî Savunma Komisyonu rapor verdi.

  • Adâlet, 
  • İçişleri, 
  • Millî Eğitim, 
  • Kültür ve Turizm, 
  • Gençlik ve Spor 

           Hattâ

  • Paranın babası ve kasası olan Plan ve Bütçe Komisyonu bile rapor vermedi. 

 Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Hayırlı ve mübârek bir gün idi, 11 Şubat 2014 Cuma...

Aşağıda gördüğünüz 6519 sayılı şu kânûn, meclis sıralarından koşa koşa geçiverdi.

Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Yukarıda gördüğünüz 6519 sayılı şu kânûnun 32’inci maddesi ile

Aşağıda gördüğünüz 926 sayılı şu kânûnun 54 üncü maddesine, ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere

Şu fıkrayı eklediler.

Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Bundan iyisi, Şam’da şeftâli...

Şam’dakiler şeftâliyi şevk ile dişler iken

TSK’da rütbe bekleme, 1 yıl azaltıldı,

Ve böylece

Sanki eskiden “kapalı” imiş gibi

Genç subaylara komutanlık yolu açıldı!..

Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

*  *  *  *  *

926 sayılı kânûnun 54 üncü maddesine, ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere ekledikleri iki cümle ile;

Ordumuzun subaylarından iki ayrı zümreye, iki ayrı lütuf ihsân edildi...

  • General ve amirallerin “rütbe bekleme süresi” 4 seneden 3 seneye, 
  • Albayların “rütbe kıdemi bekleme süresi” de 2 seneden 1 seneye indirildi...

Bayram değil, seyran değil idi ve fakat bu, neyin nesi idi?..

Bu iş de meğerse

İşde, öyle bir şey imiş!... 

Rütbe ve rütbe kıdemi bekleme süresini” Tuğ-Tüm-Kor subaylar ve hacıyatmaz albaylarımıza

Mübârek bir Cuma günü, 11 Şubat 2014 târihinde bahşetmişler idi...

Sarımsağı bile gelin edersin de hani, bir gün gelir, kokusu elbet çıkar ya!

Sarımsak değil fakat

Feto Romanın esâs oğlanlarının yellenme kokusu da

Başka bir mübârek Cuma günü, 15 Temmuz 2016 akşamında bütün Türkiye’yi sarıp sarmaladı...

O akşam üsdü maskeler düşdü; o gece ak goyun, gara goyun belli oldu...

Feto Roman olarak çevirilen folimde “FETÖ’cü generallerin önü açıldı

Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Ve hattâ

Feto Romanın esâs oğlanları meğerse

Gözaltına alınmadan 1 saat önce “FETO Romancı” general atamış!

Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Her rütbeden Silivri’ye gönderilenler bir yana bizim bu bol resimli Feto Romanda

109 FETÖ’cü general ve amiral tutuklandı!

Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

*  *  *  *  *

Başkanımız Ahmet KESER

Ve dahi

Mâliyeci meslek büyüğümüz Fahrettin BAĞRI aşağıdaki resimlere bir baksınlar hele...

Hakikât, aşağıdaki çerçeveler içinde bugün gördüğünüz şu “beş fark” üzeredir çünkü!..

Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

926 sayılı kânûn, madde 30’da görünen manzara, sol tarafdaki gibi! Fakat, hakikât böyle değil!

Hakikât, sağ tarafdaki gibi! Fakat 926 sayılı kânûn, madde 30’da bu hakikât görünmüyor!

Nasıl da gözel bir “rütbe ayarı” değil mi?

Tuğ/tüm/kor general/amirallerimizin “rütbe bekleme süresi” 1 sene azaldı, bu bir yana!..

Albaylarımızın  2 sene olan “rütbe kıdemi bekleme süresi”

2014 senesiden beri artık “sâdece 1 sene oldu!”

Vatana, millete, ordumuza, Genelkurmay Başkanlarımıza

Ve bâhusus da

Ordumuzun hacıyatmaz albaylarına hayırlı, kademli olsun inşallah!..

*  *  *  *  *

15 Temmuz gecesi, T.C. Devleti, kelimenin tam anlamı ile çökdü!..

Tuğ/tüm/kor/orgeneral/amirallerimizin bir yarısı darbe yapmak ile meşgul iken

Diğer yarısı da orduevlerinde tertiplenen subay düğünlerinde gerdan gıvırıp göbek atıyor idi...

Polisinden, askerinden, sâde vatandaşına kadar herkes

Kışlada, sokakda, köprüde, dağda, bayırda birbirini boğazladı.

  • Ölenlere, şehit oldu dediler; şimdi mezârda, 
  • Yaralananlara, gâzi oldu dediler; şimdi hepsi kendi canının derdinde,
  • Hiç koku vermeyenler uykuya yatdı,
  • Posdu deldirmeden tabanları yağlayanlar da gevur memleketlerine kapak atdı...

*  *  *  *  *

Vatandaşın birbirini boğazladığı 15 Temmuz damgalı bu “Feto Roman”dan kim kazançlı çıkdı sizce?

Sâdece bir zümre hem sağ, hem de kârlı çıkdı...

Terfi sırasına girmiş tuğ-tüm-kor amiral/generallerimizi saymaz isek şâyet!

Terfi edeninden kadrosuzlukdan föteri giyenine kadar; Hacıyatmaz albaylarımız...

AKP;

6661 sayılı kânûnun beşinci maddesi ile albaylarımıza verdiği ikinci emekli ikrâmiyesi

Ve

Daha önce kimseye verilmeyen OYAK üyeliğinin emeklilikde bile devâm etmesi ulûfesini

15 Temmuz tezgâhını farketdikden sonra hemen iptâl etdi.

Peki,

Yukarıda gördüğünüz 6519 sayılı şu kânûnun 32’inci maddesi ile

Tuğ-tüm-kor subaylarımıza

Ve dahi

Hacıyatmaz albaylarımıza verilen “1 sene erken terfi” darbe ulûfesi ne olacak?

Bu suâl şöyle kenarda bir dursun da!..

Şu hacıyatmaz albaylarımıza helâl olsun vallahi;

Havada, karada, denizde,

Ve dahi

Her hâl ve şerâit altında devlet çeşmesinden su içmesini beceriyorlar ya!..

Kıymetli meslekdaşım Aydın KULAK şöyle demiş idi; “Subay darbeleri, asubayları iki kere vurur!

Asubayları “iki kere vuran” o subay darbelerinin perde arkasında meğerse

Subaylarımıza hep “böyük ikrâmiye” vuruyor imiş!

İşde, her şey gün gibi ortada; AKP, bu konuda yapılan orostopolluğu niye fark etmek isdemiyor?

1 sene erken terfi” darbe kıyağı konusunda da Feto Romanın esâs oğlanları albaylarımız

Atı aldı da Üsküdar’a geçdi mi yoksa?..


  

  Feto Romanlı Ordumuzun Hacıyatmazları_Albaylar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

Kapak Resmi; (E) Dz.İda.Asb.Kd.Bçvş. Mustafa AYTAR

Evvelki bölümleri okumak için resimleri tıklayınız!

Ordumuzun Hacıyatmazları; Albaylar -1-                                          Ordumuzun Hacıyatmazları; Albaylar -2- 

Albaylar 1 kapak

                        Albaylar 2 Kapak

Bugünkü yazımızın konusu hak, hukuk askerlik değil,

Gasp edilen haklarımız da değil,

Assubay'larla ilgili bir yazı da değil,

Bildik muhataplara da değil,

Bir insanlık yazısı, kaybolan insanlığın pençesinde hayatını yitirmiş bir babanın yazısı,

İç hesaplaşmalara, nefrete, kine kurban edilmiş bir babanın yaşama veda edişinin yazısı,

Gerici yobaz düşüncelerin ittifakında güneşi ellerinden alınan bir ailenin dağıtılmış,

dramatik kırık bir yaşam yazısı,

Cem Aziz Çakmak, Denizci Bir Asker, Geçenlerde Hayata Veda Etti,

Rütbesi çok da önemli değil bundan sonra,

Cumhuriyet değerlerini hallaç pamuğu gibi atan gerici ittifakın kumpasında

özgürlüğü elinden alınan askerlerden sadece biri,

Acımasız düzmece operasyonlar sonucu hayatı denizlerde geçmiş birinin maviye hasret bırakıldığı,

Kızının düğününü bile tutsak edildiği ceza evinde kutlamak zorunda kalan bir baba,

Hakkında yapılan en aşağılık yalan haberlere karşı onurunu biricik kızına ispat etmeye çalışan bir asker,

Karanlık güçlerin siyasi iktidarı ellerine geçirenlerle top yekun saldırılarına karşı alabora olmuş bir bahriyeli,

Şehirden şehre, denizden denize geçen hayat daha fazla dayanamadı bu alçak kumpasa,

Geride tüm sevdiklerini bırakarak,

Ona bunu yaşatanlara iki lafı söyleyecek gücü kalmadan bir hastane odasında göçtü gitti,

Cumhuriyetle hesaplaşanların geride bıraktığı bir şehittir o,

Bu hesaplaşmaya karşı hepimizin görevi

Bu hesabı kendimizce kendi değerlerimize sahip çıkarak kapatmaktır...

Aidiyet duygusunun kalmadığı, YİTİRİLMEK üzere olduğu T.C.' nin en güvenilir kurumu TSK nereye doğru götürülüyor? İsmi Ergenekon, Balyoz veya ay ışığı olsun. Hangi isim altında olursa olsun bu operasyonlar sonucu cezaevine konulan Generalinden-Assubayına kadar hiç bir rütbelisine GENELKURMAY-TESUD -TEMAD sahip çıkmamış, çıkamamıştır. Bu sahip çıkmama "BANA da gelirler BENİ de alırlardan mı?" kaynaklanıyor yoksa KURUMDA var gibi görünen AİDİYET duygusu gerçekte yok mu?

Halen cezaevinde olanların arasında SUÇLU olanlar olabilir. Ama bunların hepsinin suçlu olması mümkün değildir. Hiç olmazsa bu konularla ilgili birtakım girişimlerde bulunulamaz mıydı?

"TSK'da personel KURUMA bağlıdır. Aidiyet duygusu personelin iliklerine kadar işlemiştir" diyor, öyle biliyorduk. Ama yaşananlarda bunun böyle olmadığı TSK ile PERSONEL bağlılığı arasında SORUN yaşandığı gerçeği ortaya çıkmıştır. KURUM personeline sahip çıkmadı. Personel aidiyet duygusuyla bağlı kalıp kurumu ayakta tutarken kurumu yönetenler bu duygulara sahip olmamış olacaklar ki PERSONELİN yanında olmadılar, onlara sahip çıkmadılar. Tutuklu olan personel konusu YARGIDA kabul ama, Personelin HAKLARI konusunda birtakım çalışmalar yapılabilir, personelin geçmişinde bu tür eylemlere YATKIN olup olmadığı, çalışkanlığı başarısı, toplantı günlerinde nerelerde görevli oldukları rütbeleri konusunda çalışmalar yapılarak MAHKEME dosyalarında bulunan bazı yanlışlar düzeltilip, yargıya IŞIK tutulabilir personelin mağduriyeti asgariye düşürülebilirdi.

Bu olaylarda gösterilen SUSKUNLUKLAR gibi ASSUBAY haklarında da anlaşılamayan aynı TUHAF davranışlar GENELKURMAYCA sürdürülmekte, yapılan AYIRIMCI uygulamalar ve ASSUBAYLARI YOK sayma davranışları ASSUBAYLARIN kuruma olan AİDİYET duygularını tamamen yok etmektedir. Bu durum KURUMDA GÜVENSİZLİK ortamı yaratmakta personeli TSK'dan soğutmaktadır.

Güven olmayan yerde bağlılık söz konusu olamaz. Kurumu yönetenler veya yönettiğini zannedenler PERSONELE ve HAKLARINA sahip çıkmalı, personelin haklarını AYIRIMSIZ olarak korumalıdırlar. AYIRIM yapılması o kurumda GÜVENİ ve BAĞLILIĞI tamamen ortadan kaldırır, personel arasında HİZİPLEŞMEYE sebep olur, yeri geldiğinde RESTLEŞMEYE kadar gidecek olaylara da SEBEP olabilir.

Bugün TSK'da Assubayların yaşadığı olaylar da aynen budur. Genelkurmay,AYIRIMCI ve HAKSIZ davranışlarıyla ASSUBAYLARI TSK'da ikinci sınıf personel statüsüne dönüştürmüş, maddi ve sosyal yönden HAKSIZLIĞA uğratıp MAĞDUR etmiş, TSK'dan soğutarak görev yapamaz hale getirmiştir. TSK'da Genkurun uyguladığı ayırımcı hareketler ETLE TIRNAK gibi olması gereken SUBAY-ASSUBAYI adeta birbirine rakip, son zamanlarda DÜŞMAN olacak hale getirmiştir.

Personel çalışırken de emekli olduğunda da TSK'yı YUVASI AİLESİ bilmiş, bu düşünceler içinde ÖZVERİYLE görevini yapmıştır. TSK'da bugünkü KOPUKLUĞUN ve personelin KURUMA olan AİDİYET duygusunu yitirmesinin tek sorumlusu GENELKURMAY ve KOMUTA heyetinin ayırımcı ve haksız uygulamalarıdır. Bu uygulamalar sürdüğü sürece TSK her geçen gün daha çok GÜÇ kaybedecek personelin aidiyet duygusunun kaybolmasına neden olacaktır. TESUD ve TEMAD tüzük gereği personelin ANILARINI yazmalarını takip edeceğine PERSONELE ve HAKLARINA AYIRIM yapmadan sahip çıkmalıdır.

Bakın, AYIRIM ve HAKSIZLIK o kadar kabul edilmiş ki EMEKLİLİKTE bile SUBAYLAR TESUD ASSUBAYLAR TEMAD çatılarında AYRILMIŞ, PERSONELİN TEK çatı ALTINDA OLMASI VE KALMASI emeklilikte bile sağlanamamıştır. Bu uygulama bile TSK'daki AYIRIM ve ÖTEKİLEŞTİRMENİN GENKURCA bilerek ve KASTEN yapıldığının KANITIDIR.

Bütün bunlar YAŞANILIRKEN "TSK, BÜTÜN AİLE ve AYIRIMSIZDIR"demek ne kadar GÜLÜNÇ ve GERÇEK dışı bir SÖYLEM olarak kalmaktadır. TESUD üyeleri MUTLU azınlık olduğundan SUYA SABUNA dokunmadan SESSİZLİĞİNİ sürdürmekte, halen tutuklu olan meslektaşlarına ve büyük MAĞDURİYET içinde olan SİLAH arkadaşlarımız dediği ASSUBAYLARA karşı görevini yapmamaktadır.

Böyle BİRLİK olmaz. Bu davranışın adı AYIRIM ve YOK saymadır.

  • Çalışan ve Emekli olan SUBAYLAR arasında SİLAH ve MESAİ arkadaşım dedikleri ASSUBAYLARA yapılan AYIRIM ve HAKSIZLIĞI gören bunun yanlış olduğunu söyleyebilecek YÜREK ve hizan sahibi, VİCDANININ sesini dinleyebilecek bir kişi veya kişiler yok mu?
  • Allah tüm SUBAYLARIN gözünü KÖR yapmış VİCDANLARINI KARARTMIŞ MIDIR?
  • Yoksa hepsi bu AYIRIM ve HAKSIZLIĞI bildikleri halde TSK'nın BÖLÜNME ve ZAYIFLAMA riskine rağmen kendi MENFAATLERİNİ ön planda tutmak için SESSİZ kalmayı mı tercih etmektedirler?
  • Eğer bu böyle ise VATANIN bütünlüğü için GEREKLİ olan TSK BÜTÜNLÜĞÜNE İHANET değil midir?
  • Bütün bunların açıklaması "İYİ GÜNDE HER ŞEY GÜLLÜK GÜLİSTANLIK İKEN ZEVK SEFA SUBAYLAR arasında PAYLAŞILSIN, yalnız KÖTÜ GÜNLERDE, MAĞDURİYETLERDE ASSUBAYLAR HATIRLANSIN ERGENEKON v.s. gibi olaylarda da KİMSE KİMSEYİ TANIMASIN YARDIMLAŞMA OLMASIN" mı olacaktır? Böyle BİRLİK BERABERLİK DAYANIŞMA olur mu?

Hele bu birliktelik ASSUBAYLARA tamamen farklı uygulanarak, İYİ GÜNLERDE her türlü NİMETLERİ SUBAYLAR sadece kendi aralarında PAYLAŞACAK, Assubaylara AYIRIM ve HAKSIZLIK yapılacak, sonra kötü günlerinde HİÇ BİR ZAMAN için ASSUBAYLARIN yanında olmayan NİMETLERİN paylaşımında onları yanında istemeyen SUBAYLAR KÖTÜ günlerinde ASSUBAYLARI yanlarında GÖRMEK isteyecek, TSK vakıfları adı altında KENDİLERİ için daha geniş imkanlar yaratmak için ASSUBAYLARI ÜYELİĞE zorlayıp baskı yapacak, sonra da TSK AİLEDİR AYIRIM HAKSIZLIK YOK terane ve yalanlarıyla onları aldatıp KULLANMAK isteyecek.

Böyle uygulamalar Afrika kabilelerinde bile zor görülür. Assubayların artık bu uygulamalara ve baskılara TAHAMMÜLÜ kalmamıştır. TSK hâlâ bu mantıkla uygulamaya devam ederse yakında PERSONEL bulmakta GÜÇLÜK çekecektir. Hâttâ elindekileri bile kaybedecektir.

Zaten AİDİYET duygusunu kaybetmeye başlayan personelden VERİMDE GÖREV DE beklenemez. Genelkurmay Assubaylara yaptığı AYIRIM ve HAKSIZLIKTAN vazgeçmez, Assubayların ÖZVERİLİ çalışmalarına ÖNEM vermez, Maddi ve Sosyal haklarını vermemek için direnirse ASSUBAYLARI tamamen kaybedeceğini de çok iyi bilmeli, kendini ve TSK'yı da buna hazırlamalıdır.

Bütün bu yaşananlar TSK'da çok büyük bir REVİZYONA, YENİLENMEYE, AYIRIMSIZ, ADALETLİ, PERSONELİN HAK ve HUKUKUNA dayanan YENİ bir sisteme gerek duyulduğunun İŞARETLERİDİR. Tüm temennimiz GENELKURMAY ve KOMUTA heyetinin TARAFSIZ, AYIRIMSIZ tüm personeli KUCAKLAYACAK bir yapıya kavuşması için GERÇEKÇİ ve OLUMLU adım atmasıdır.

GÜÇLÜ TSK personel arasında dayanışma sağlamakla elde edilir.

GÜÇLÜ TSK demek GÜÇLÜ TÜRKİYE demektir. GENELKURMAY BAŞKANLIĞI ve KOMUTA heyeti bu konularda daha fazla VAKİT kaybetmeden çalışmalara başlarsa BELKİ TSK'da BİRLİĞİ ve DAYANIŞMAYI tekrar sağlayabilir. Her geçen gün TSK ve ÜLKEMİZ için daha kötüye gitmektedir.

Saygılarımla.

İçinde bulunduğumuz Mart ayı Türk Milleti için anlamlarla dolu. Geçmişte, bir yenilgi sonrası dört yüz yıl kalınan Ergenekon’dan, toparlanılarak çıkış ve dünyanın en gelişmiş ordularına karşı kazanılan Çanakkale Deniz Zaferi bu ay içerisinde.

Çanakkale Zaferi, tam bağımsızlığa gidiş yolunda, Mustafa Kemal için adeta bir güç kaynağı olmuş.

***

Çanakkale’yi terk etmek zorunda kalsa da düşman, yurdun genelinden hiç de kolay gitmemiş…

Her yerde devam eden kurtuluş mücadelesi binbir zorluklar altında yürütülmüş. Öyle zamanlar olmuş ki düşmanı protesto etmek amaçlı olarak “Kahrolsun İşgal” sloganı atmak dahi yasaklanmış. Olay şöyle:

Erzurum’dan gelmiş olan Heyeti Temsiliye Sivas’tadır. Yurdun dört bir yanı düşman işgali altında ve Halk “Kahrolsun işgal” şeklinde slogan atar. Bunu duyan Dâhiliye Nazırı Damat Şerif Paşa Sivas Valisi Reşit Paşa’ya aynen şu telgrafı yazar: “Kahrolsun işgal diye bağırmak, bağırılmış olsa bile bunun gazetelerde yayımlanmış olması ve benzer yazılar, hükümetimizin bugünkü siyasetine uygun değildir. Gerekli tedbirin alınması ve bir daha bu tür nahoş olaylara sebebiyet verilmemesi.”(1)

Bu telgraf, bana, nedense, 2012 yılı 29 Ekim “Cumhuriyet Bayramı”na halkın katılımını türlü yöntemlerle kısıtlayan, yollarda alıkoyan, bayram kutlamalarında ise halkın üzerine su, biber gazı gibi şeylerin sıkılmasına, jopla yaralanmasına mahal veren genelgeyi çağrıştırdı.

Ve yine, nedense, yukarıdakine benzer kısıtlamaları içeren bir genelgenin; binlerce insanın katledilmesine, şehit edilmesine, gazi olmasına, acılar yaşamasına, ülkeyi dışa bağımlı tutmasına ve borç batağına sürüklenmesine sebep olmuş olan terörist liderinin posterlerinin taşındığı, yüzleri maskeli olanların zafer işareti yaptığı Nevruz Kutlamalarına yönelik yayımlanmadığını, görmekteyiz.

Acaba neden?

Son yıllarda yürütülmekte olan Balyoz, Ergenekon gibi çoğu asker, bilim insanı, yazar gazetecilerin yargılanmakta olduğu davalara ilişkin önemli safhalara ait açıklamalar, önemli günlerde kamuoyuna yansıtılmakta. Dört yıldır görülmekte olan Ergenekon Davası’na ilişkin iddianame 18 Mart günü toplumla paylaşıldı.

Ergenekon, bir savaş sonrası, Türklerin dört yüz yıl kaldığı yerin adı. Ve buradan çıkış tüm Türk dünyasında, Mart ayı içerisinde “Bahar Bayramı” olarak kutlanmakta.  Ayrıca, bu ay içerisinde, yedi düveli hezimete uğratan, dünya savaşının seyrini değiştiren, süresini uzatan, bir zamanlar Osmanlı’ya “Hasta Adam” diyen Rusya’nın rejimlerini değiştirmesine, İngiliz hükümetinin istifasına, mazlum milletlerin uyanmasına sebep olan “18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi” de var.

Normalde, önemli toplumsal olayların önemine binaen, radyolarda, televizyonlarda, evlerde yapılan sohbetlerde toplumsal bilinci, tarih bilincini, dayanışmayı artırıcı konulardan bahsedilmesi gerekirken –ki yabancı ülkeler bunu böyle yapmaktadır- başka bir zaman yokmuşçasına, insanların önüne farklı gündemler sunuluverilmekte.

Tarihsel olayların dışında, basın, yayın yoluyla toplumda gündem yaratılan olaylarla ilgili olarak bir “WİKİLEAKS Belgesi”ne bakalım:

“…(Türk Generaller) AKP’den seçilmiş Tayyip Erdoğan’ın davranışlarından büyük rahatsızlık duymaktadır. Erdoğan güçlü bir müttefikimizdir. Generallerin bu tutumu Amerikan menfaatlerinin korunması açısından engelleyicidir. Orgeneral Hilmi Özkök’ün sadakatli duruşu sahiplenilmelidir.

Muhalif orgeneraller, Orgeneral Hilmi Özkök’ün çizgisine itiraz etmektedirler…  Erdoğan kendisine desteğin devamı halinde ABD’nin bir müttefiki olarak Ortadoğu ve Irak dâhil olmak üzere Türk hava sahasını, kara ve demiryolları ile Mersin ve İskenderun limanlarını kullanımımıza açacağını taahhüt etmektedir… Ancak Türk Ordusu’ndaki üst rütbeli subaylar tarafından engellenmek istenmekteyiz.

Amerikan menfaatlerine karşı çıkan
Org. Aytaç Yalman, Org. Şener Eruygur, Org. Çetin Doğan, Org. Hurşit Tolon, Org. Fevzi Türkeri, Org. Tuncer Kılınç, Org. Yaşar Büyükanıt, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün emir ve talimatlarına uymadıkları gibi her an muhtıra verebilirler. Bu bakımdan değerlendirildiğinde güçlü bir medya grubunun oluşturulmasına acilen ihtiyaç duyulmaktadır. Bu konu Recep Tayyip Erdoğan ile paylaşılmış olup gereğinin değerlendirileceği hakkında olumlu değerlendirmelerin yapıldığı ve yapılacağı teyidi alınmıştır.”(2)

Güncel olaylar, tarihle bağlantılıdır.

Orhan Kaya

  1. Nurten Arslan, Küçük Anılarda Büyük Sırlar, Dönemeç, 4.Kitap, sa.520, Mavi Kuş Yayınevi, 2.Baskı, Ankara, 2008
  2. Barış Pehlivan, barış terkoğlu, Sızıntı, Wikileaks’te Ünlü Türkler, sa.178, Kırmızı Kedi yayınevi,, 3.basım, İstanbul, 2012
etme-bulma
TEMAD İZMİR GÖNÜLLÜLERİ Facebook sayfasından

"BAŞARILAR UZUN BİR MÜCADELENİN SONUNDA GELİR ARKADAŞLAR BU HER ZAMAN BÖYLEDİR... YAKINDA ALACAGIMIZ "GÜZEL" HABERLER BU UGURDA ÖN SAFLARDA GECE GÜNDÜZ CALIŞAN NE ZAMAN NEREDE OLMASINI BİLEN, KONULARA TAMAMEN HAKİM, TEMAD GENEL MERKEZDEKİ BİZLERİ TEMSİL EDEN ARKADAŞLARIMIZINDIR...!!!!

BU KONUDAKİ BİLGİLENDİRMELERİN BİR BÖLÜMÜNÜ SİZLERLE BURADA VE emekliassubaylar.org SİTEMİZDE PAYLAŞACAGIZ...

SAYGI VE SEVGİLERİMİZLE..."


Değerli arkadaşlarım

Yazmayı düşünmüyordum. Yukarıda yaptığım alıntıyı okuyunca başımdan 3 gün önce geçen bir olayı sizlerle paylaşmak istedim.

Torunlarımı 3 gün önce okudukları İlköğretim Okuluna götürdüm ve kapıda "haydi canlarım iyi dersler, kendinizi koruyun ve kimseyle dalaşmayın" diyerek selametledim. Yanıbaşımda yaşlı, ama onurlu bir ses; "şimdiki çocuklar, özellikle de torunlar ne kadar şanslı değil mi?" dedi. Döndüm baktım, elinde 10-15 adet kalem ve 5-10 adet silgi tutan, sakalı hafif uzamış en az benim yaşımda, belki benden daha da yaşlı bir adam samimi ama yorgunluğu belli gözlerle bana bakıyor. Ben bakınca; "Bizim çocukluk dönemimizde giyecek ayakkabımız olmazdı. Yağmurda-çamurda-karda-kışta o halde ama cebimize bir simit parası koyabildilerse mutlu olarak okula giderdik ve o şartlarda da okuduk" diye devam etti. Ben de,"haklısınız;  ben köy çocuğuyum, İlk Okulu köyde okuduğumdan simitin de ne olduğunu bilmeden bitirdim" dedim. Sohbet böylece başladı.

Muhattabım; "ben emekliyim, hak ettiğim emekli maaşımın yarısını bana uygun görüyorlar, bu nedenle de maaşıma katkı için çalışmak, bir şeyler yapmam gerekiyor. Ben de bu işi yapmaya çalışıyor ve bir kaç kuruş maaşıma katkı yapıyorum. Bu Devlete 37 yıl Astsubay olarak hizmet ettim ve yaş haddinden emekli oldum" dedi. Şok olmuştum. "Ben de Emekli Astsubayım, ancak değil yaş haddini beklemek, hizmet süremi doldurduğum gün emeklilik dilekçemi koyarak, ayrıldım" diye geveledim. Branşınız neydi diye sordu benim cevabım üzerine "Bak dostum yaş haddini beklemeniz için, benim gibi sağlıkçı olmanız gerekir, bu da yetmez Askeri Hastanelerden başka bir yerde görev yapmış olmamanız gerekir. Ben, hep bu şartlarda görev yaptım. O zamanlarda Doktorlar Askeri Okullardan değil, sivil Ünüversitelerden yetiştiği için hepsi de, Doktorluk ve Subaylıklarının yanında İnsani değerlere de sahip olan insanlardı, ama şimdilerde onları da değişime uğrattılar" dedi. Konu dönüp-dolaşıp güncel olaylara, Silivri ve Hasdal'a geldi. "Bak arkadaşım, sana başımızdan geçen bir anımı anlatayım. Erzurum Asker Hastanesine bir gün kolunu kırmış bir Tümgeneral geldi. Ortapedi uzmanı, kırık kolun filminin çekilmesi için, Radyoloji servisine havale etmiş. Oradaki görevli arkadaşın üzerindeki beyaz gömleğin cebinin üstündeki rütbe işaretine bakmış."Sen Astsubaysın, benim filmimi çekemezsin, bana hemen bu işi yapacak bir subay çağır" diye böğürmüş. Bunun üzerine oradaki radyoloji teknisyeni arkadaşımız, aynı zamanda Radyoloji uzmanı da olan Baş hekime durumu anlatmış. Baş Hekim servise gelmiş ve Dünyayı ben yarattım havasındaki Generale, "bakın efendim, Filminizi benim çekmemi istemişsiniz, ancak ben Radyoloji uzmanıyım, bu Astsubay Arkadaşım da bu cihazların uzmanı, dolayısıyla, benim çekeceğim filim, bu işin uzmanı olan arkadaşımın çekeceği filim kalitesinde olmaz" demiş. Bunun üzerine General; "Ben anlamam ayarları o yapsın ama filmi sen çek" demiş. "Sonuçta ayarları Astsubay arkadaşımız yaptı düğmeye ise Baş Hekim bastı. Şimdi ben bunların neden yanında olayım. haksız mıyım?" dedi. Görüşmek umuduyla, hayırlı işler diyerek yanından ayrılırken bana; "Benim bu yaptığım işten utanma, çünkü utanması gerekenler bizler değiliz, ama gerçek utanması gerekenler halen bu durumun farkında değiller, şimdi de kendi dertlerine düştüler" dedi. İnanmayan arkadaşım varsa kendisi ile buluşturabilirim.

Bu hikayeyi dinleyince, gerek bizim sitemizde gerek başka ortamlarda Silivri ve Hasdal'a bir şekilde düşen Generalleri için ağıtlar yakan meslektaşlarım ve yazdıkları geldi gözümün önüne. Onların kendilerini anlatabildikleri gazeteleri, sözcülüğünü yapan köşe yazarları var. Girin Askerhaber.com sitesine bir bakın. Yazarlar aynen Askeri hıyararşide olduğu gibi rütbe sırasına dizilmişler. Kimisi eline kalem almış kendilerince yazdıklarından kan damlatıyor, onlar sonuna kadar haklı, karşılarında olanların hepsi haksız. Kimisi eline çuvaldızı almış, iğnenin ucunu olsun bırakın batırmayı kendisine öz eleştiri yapmak için çevirmeye bile gerek duymadan önüne gelen sallıyor. Yıldız parlatacak yorumları hemen yayınlıyorlar, ama azıcık aykırı olan yorumları görmezden geliyorlar. Yanlarına da bir Astsubay, bir Jandarma Uzman Çavuş bir de uzman erbaş almışlar, arada bir onların da yazılarını yayınlıyorlar. Astsubayların hakkını verin diye Genelkurmay'a açık mektup yazan Emekli Hv.Tuğgeneral sayın Hikmet Yavaş'ın o yazısından sonra taş çatlasın 2-3 yazısı daha yayınlandı, uzun süredir onun yazıları da yayınlanmıyor. Yani Astsubayların hakkı diyeni siliyorlar. Kendi yazdıkları kitaplarda, yine kendi kendilerini kahraman ve efsane Komutan olarak lanse ediyorlar ve yalnızca birbirlerini tanık gösteriyorlar.

Ne zaman yaşadıkları olayları iyisiyle-kötüsüyle ama tüm gerçekçiliğiyle bizim meslektaşlarımız da kaleme almaya başlarlar, biz o zaman haklarımıza kavuşuruz. Değilse Gazete haberlerinde okuduğumuz gibi, mahkemeye düştüklerinde ve sıkıyı görünce; "Raporu imzalamış olmam, içeriğini onayladığım anlamına gelmez" diyerek vermiş oldukları emirlerin bile arkasında duramayanların yönettiği Genelkurmay'dan, sorunlarımızı çözmesini beklemek, en hafif deyimiyle kocaman bir HAYALCİLİKTİR! Bizim sorunlarımızı siyaset çözecektir.

Saygılarımla.

Mustafa Savaş Evran
İzmir

Türkiye’de Siyaset

Şubat 09, 2011
turkiyede-siyaset

Türkiye’de siyaset yapmak, büyük bir kayayı rampa yukarı çıkartmak gibi bir şey… Kayanın altında kalınabileceği gibi kaya hedefe oturtulabilir de... Her an, her şey olabilir...

Belki de en zor şey, bir insanı ikna edebilmek… Emek istiyor, bilgi istiyor, fedakârlık istiyor…

Taraftar oluşturmak gayesiyle çoluk çocuğundan ayrı kalarak yola çıkan siyasetçi, kimi zaman belki de aç yol alarak, yağmur, çamur, kar, kış, gece, gündüz demeden mahalle mahalle, köy köy, ev ev gezerek düşüncelerine, projelerine katkı sağlamaya çalışmakta…

Projelerini anlatan siyasetçi, heybesinde ne varsa onu kişilere sunmakta…

Kimisi, Kur-an’a el bastırarak yemin ettirmekte, kimisi altın dağıtmakta, kimisi para, kimisi değişik hediyeler dağıtmakta, kimisi iş, iş mülakatlarında yardım sözü vermekte, kimisi de medenice fikrini anlatmakta… Türkiye’de yaşayıp da bu türden davranışlara muhatap olmayan, duymayan pek az insan vardır, özellikle de gelişmemiş bölgelerde…

Fakat Türkiye’de bunların dışında, gelmesi istenen siyasi düşüncenin desteklenmesi amacıyla başka tutumlar da sergilenebilmekte olduğu, tarihi belgelerle, olanların dünya siyasetiyle ilişkilendirilmesi ile ortaya çıkabilmekte…

Bu anlamda, son olarak, Türk siyasi tarihindeki yerini almış olan 27 Nisan e-muhtırası  ve ardından başbakan ve genelkurmay başkanınca Dolmabahçe Sarayında yapılan baş başa görüşme, beraberinde pek çok kuşkuyu da getirmiştir…

Söz konusu muhtıra nedeniyle, bir fısıltı şeklinde köylere yayılan “dinsiz ordu bize muhtıra verdi” şeklindeki yaymaçlar, başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere Türk siyasetine de zarar vermiş görünmektedir… Yapılan kamuoyu anketlerine göre alt seviyeye düşmüş olan bir parti, muhtıra ile mağdur edildiğini savunarak, seçmenden oldukça büyük bir destek almış olduğu, siyaset bilimcilerce ve araştırmacılarca dile getirilmiştir…

Gelinen noktada, Türkiye yeni bir seçim dönemine daha girmiştir. Ve siyasetçinin, geçmişte olanlara bakarak tedirgin olması da gayet normal bir duygu…

Kim emeklerinin boşa gitmesini ister ki? Elbette ki siyasetçi de emeklerinin boşa gitmesini istemez… Üstelik de siyaseten, siyasetin içinde olmaması gereken bir yerden gelen etkilerle…

Türk siyasetçisi, bunca değişik etkilerden sonra, kendine bir kontrol sistemi geliştirerek, yağmura ve çamura rağmen, zemini tespit edip, günün koşullarına uygun, sağlam bir zeminde ilerlemek için yollar aramakta olduğunu tahmin etmek, bence güç değil…

Siyaset, özellikle de Türkiye’deki siyaset, bir futbol maçı gibi…

Her şey, her an değişebilir… Karşı takımın oyuncusu gol atabilir, kendi oyuncusu kalesine gol atabilir, yan hakem yanlış bildirimde bulunabilir, orta hakem yanlış, hatta yanlı karar verebilir, kaleci gol yiyebilir, oyuncu oyun dışında kalabilir veya sahaya atılan maddelerden dolayı maç tatil de edilebilir…

CHP Genel Başkan yardımcısı, Prof.Dr. Suheyl BATUM, ifade ettikleriyle gündem yarattı. Belki de bir oyunu başlattı:

CHP Genel Başkan yardımcısı, Prof.Dr. Suheyl BATUM 06 Şubat 2011 günü Zonguldak'ta, Karaelmas Gazeteciler Derneğini’nde ve Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Zonguldak Şubesi’nde gazetecilerin sorularına vermiş olduğu cevaplarıyla gündemde.

Batum, Karaelmas Gazeteciler Derneği’nde ne demişti?

''Ben Tuncay Özkan ile görüşebilme imkânına sahip değilim, izin vermiyorlar. Benim bir önerim oldu, 'şahsi önerim' dedim. Hepimizin gözü önünde, bugün medya emekçilerinin haliyle kimse ilgilenmiyor. Aynı şey Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay gibi birkaç kişi için geçerli. Ben oradaki herkese kefil olmak durumunda değilim. Ben hayatımda Veli Küçük'ü tanımam, suçları varsa çekerler cezalarını. Bu insanların durumunu gördüm. Oraya gittim gencecik teğmeni gördüm, 29 aydır içeride. Diyorlar ki 'telefonunda 139 kayıt var, Hizb-ut Tahrir liderleri sende'. Tanımam diyor, inandıramıyor, sonra da ortaya çıkıyor ki polis yüklemiş. Ben de diyorum ki sehven devleti olduk. Buna dikkat çekmek lazım. Ben önerimi yapacağımı söyledim. Adım politikanın önüne geçmemeli. Türkiye'de hukuksuzlukları  CHP görmezden gelmeyecektir. İstedikleri gibi ürkütmeye çalışsınlar.''

''Önerim ortadadır. Parti Meclisi toplanacağı zaman aynı konuyu gündeme getireceğim. 3-5 iktidar yanlısından korkacak olsak, siyasete girmezdik. Kesinlikle geri adım atamayacağım. Kabul ederler, etmezler bunu bilmiyorum, nisan ayında göreceğiz. Türkiye'de hiçbir dava kanıtlar sehven karartılmaz, sehven kanıt yaratılmaz. İnsanlar hâkim görmeden 2 yıl tutuklu kalmaz. Bu önerimin içinde kimseyi kurtarmak filan yok.''

Batum, ''Ergenekon'' davasının tutuklu sanığı Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın odasının aranmasını da eleştirerek, ''Odayı 3 saat arıyorlar. Buraya gireni çıkanı devlet göremiyor mu? PKK elebaşısı  Adbullah Öcalan bugün istediği şeyi avukatları aracılığıyla yansıtabiliyor, onun hücresini böyle aramıyor bu devlet''

Batum, Atatürkçü Düşünce Derneği’nde ne demişti?

Koca bir askeri yıktılar, meğer kâğıttan kaplanmış, biz bunu asker zannedermişiz, meğer ABD içini oymuş. O koca ağacı hop diye yıktılar. Ancak CHP'yi yıkamadılar''

Batum’un açıklamaları  üzerine, Genelkurmay Başkanlığınca 07 Şubat 2011 günü yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı;

“1. 6 Şubat 2011 tarihli bazı basın yayın organlarında, iki büyük siyasi partiye mensup ve yönetici konumundaki bir kısım siyasilerin Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında bazı değerlendirmeleri yer almıştır.

2. Her vesileyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin siyaset dışında kalması gerektiğini savunan bu siyasilerin, Türk Silahlı Kuvvetlerini günlük siyasi tartışmaların içerisine çekme gayretleri üzüntüyle izlenmektedir.

3. Çevremizde sonu belli olmayan istikrarsızlıkların yoğunlaştığı bir dönemde, sadece güvenlik alanındaki görevlerini en iyi şekilde yerine getirme gayreti içinde olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin siyasi tartışmalara konu edilmesi, ne ülkemize ne de herhangi bir siyasi görüşe fayda sağlayacaktır.

4. Kendi görüşleri doğrultusunda kamuoyu oluşturmak isteyen siyasilerin, Türk Silahlı  Kuvvetleriyle ilgili söylemlerinde daha özenli olmaları ve asker üzerinden siyaset yapmamaları beklenmektedir.

Kamuoyuna saygı  ile duyurulur.” 

Sonuç,

 

Dış etkilerden uzak, şeffaf, danışıklı dövüş işlerin olmadığı, ülke menfaatlerinin gözetildiği, her kurumun görevinin bilincinde, halkın sağlığını, refahını, huzurunu, mutluluğunu temin için canla başla çalıştığı bir Türkiye dileğimle…

Orhan KAYA

genclige-hitabe

Son Yorumlar

Son Eklenen Mesajlar

SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN Her şeyin gönlünüzce gerçekleşeceği; sağlık, başarı ve mutluluk dolu nice yıllar diliyoruz. SİTE VE ASSUBAY GÜÇ BİRLİĞİ YÖNETİMİ
Pazar, 31 Aralık 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
Baş öğretmenimiz ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi şahsında tüm öğretmenlerimizin ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN... Demokrasinin, adaletin, huzurun ve refahın hakim olduğu nice öğretmenler günü kutlamak dileklerimizle sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
Cuma, 24 Kasım 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZIN KAHRAMANI, LAİK, DEMOKRATİK CUMHURİYETİMİZİN KURUCUSU, EBEDİ ÖNDERİMİZ VE BAȘKOMUTANIMIZ BÜYÜK DEVRİMCİ GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü BEDENEN ARAMIZDAN AYRILIȘININ 85. YILINDA SAYGI, ÖZLEM VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ... RUHU ŞAD, MEKANI CENNET OLSUN. 10 KASIM 1938 ! Bir devre damgasını vurmuş, dünyanın gidişatını değiştirmiş, yalnızca ya...
Cuma, 10 Kasım 2023

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ