×

Uyarı

JUser: :_load: 2207 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

JUser: :_load: 932 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.

Yıl 2009 idi. O zamanın Temad Başkanımız Sayın Mustafa EROL dönemindeki ilk sokak eylemimiz idi.

Yine yer Ankara, yine aynı park.

Yine aynı haykırışlar,

Benzer sloganlar,

Hak hukuk adalet, insan onuruna saygı feryatları...

2012 ve 2013 yılları bu kez sayın KESER Başkanımız ve arkadaşlarının arkasında ANITKABİR'e ve ANKARA 'ya akan binler, onbinler

Aynı sesler, aynı sologanlar, haykırışlar.. Hak, hukuk, adalet feryatları...

GÖRÜNMEZ İNSANLAR ASSUBAYLAR

SESLERİDE DUYULMUYOR TAM ANLAMI İLE!

Yıl bu kez 2014, aylardan mart.. Yer aynı, insanlar aynı, sologanlar aynı, yer aynı...

Değişen ne ki anlıyamıyorum...İçim sızlıyor.

Hükümet yanlısı medya 'hükümete zarar veririz' korkusuyla; solcu medya 'devletin kolluk kuvveti' olduğumuz için; milliyetçi medya 'asker direnişini doğru bulmadığı' için; vesayetçiler 'sisteme başkaldırıları tasvip etmediği' için öylece kaldı ortada, o koca koca, yaşlı başlı adamlar!

Ordunun bel kemiği assubaylar. Eski yüzlere bakıyorum biraz daha yorgun, soluk bu kez, Ankara buluşmasında. Yüzlerindeki kin ve defreti, kızgınlığı okurken omuzlarındaki o ağır yaşam koşulları ile ilgili yükü görebiliyorum.

GÖRDÜĞÜM EN ÖNEMLİ GERÇEK GÖZLERİNDEN "PES ETMİYECEĞİZ" İFADESİDİR !

Başladı ve bitti bir eylem daha.

Ölüm orucu, açlık gerevi Ankaranı tam göbeginde görünsün diye göze batan farklı giysilerle on gün boyunca görünmeden durdular.

Vesayetci sistem

Hükümet yanlısı medya

Solcu medya

Milliyetci medya...

Her biri orada idi.. Ancak görünmediler.. Bir şeyler onları durduruyor!

Onlarda görünmez oldu bu surede..

Sakın bir yıl sonra bir yeni Ankara buluşması kimse demesin !

Ne oldu bu surede? 2009*2012*2013 ve 2014...

Ne değişti bu surede? Ne kazandık? Ne aldık? Ne verdik ?

Bir yerde bu sistem aynı devam ediyor, hala ısrarla GÖRMÜYORLAR!

GÖRÜNMEK İÇİN NE YAPMALIYIZ?

GÖRÜNECEGİZ MERAK ETMEYİN YAKINDA!

ÜSTELİK TÜM DÜNYA GÖRECEK...

Saygılarımla...


Atilla ABAYLI

ASTSUBAYLAR

Kasım 17, 2013
sızlanmaktalar,

sanki sızlanmadık zamanları varmış gibi.

ağlamaktalar,

ağlamadıkları zaman varmış gibi.

Dikmen yollarında,

meclis kapılarında.

akşamın karanlığında,

çığlıklarını duyurma çabasındalar.

sanki duyan varmışçasına,

duyarsızlar ortamında.

ninnilerle uyutuldular  yıllarca,

emeklerini verdiler

yettiğince.

karşılıksız şehitlik bahasına.

yüreklerinde,

sınırsız acılarla,ağıtlar yazdılar,

uzun , uzun

karanlığı yararcasına.

ama seslerini duyan,

kim.

ölüm karşısında,

uyaklı seslerini duyar gibiyim,

bağırışlarını, dövünmelerini.

ama,  ulaştıramadılar, çığlıklarını.

ızdırapla çırpınışta,

kavgasız tutşan,

alev gibi bir şeydi.

var olma, kişilik kanıtlaması,

idi  bu.

hayat memat meselesiydi.

şaka değil.....

 

Mehmet KAYALI

 

umutsuzadam

Dün oğlumun okuluna gittim. Kantinin yanında bir masa vardı. Masanın üstü o kadar kirliydi ki yanındaki sandalyeye oturamadım.  Kantin görevlisine sordum. Bu masayı temizlemek kimin görevi dedim. Kendisi bunun kendi görevleri olmadığını, okul idaresinin görevi olduğunu söyledi. Pekala dedim ve okul idaresine gittim. Okul müdürü bana çok yakın ilgi gösterdi. Hemen benimle ilgilendi ve benimle kantine gelip hesap sormaya yeltendi. Müdür yardımcıları müdürü  ustaca yerine oturttular ve bana;

  • “siz gidin biz gereğini yaparız.”

Dediler. Ben kantinciler ile yüzleşmek istediğimi ve kantincilerin bana söylediğini aynen müdür yardımcısına söylemesi gerektiğini söyledim. Müdür bey tekrar yerinde atıldı;

  • “hadi gidelim.”

Dedi. Ancak yardımcılar tekrar ustaca oturttular. Biri benimle geldi. Kantine gittik. Kantinciye masayı neden silmediklerini  sorusuyla birlikte, silmeleri gerektiğini söyledi. Kantinci sildiklerini söyledi. Birlikte masanın yanına doğru gittik ve katılaşmış pislikleri olan boş masanın yanına geldik. Masanın az ilerisinde altı  yedi kadın duvar taşlarına oturmuş örgülerini örüyordu. Bir tanesi bana öyle bir baktı ki… Sanki “…ya nerden çıktın. Başımızı şişirmeye.” der gibi… Ben masanın yanında görevliye dönerek;

  • “ben size sordum. Bu masayı  silmek göreviniz olmadığını söylediniz.”

dedim. Kendisi bana dönerek;

  • “burada çocuklar hep masaların üzerine çıkıyorlar o nedenle silmiyoruz.”

diye cevap verdi. Ben de burasının okul olduğunu ve dolayısıyla burada çocukların olacağını, yetmiş  yaşında insanları beklememesi gerektiğini söyledim. Sonra müdür yardımcısı silmeniz gerek diyerek kantinciye baktı. Kantinci;

  • “Ben silmem.” 

Diye cevap verdi. Ben müdür yardımcına döndüm ve;

  • “bakın gördünüz mü silmiyor ve silmeyecekmiş.”

dedim. Kantinci müdür yardımcısına dönerek;

  • “Tamam sileceğim. Gerekirse yıkayacağım.”

Dedi. Müdür yardımcısı hemen bana dönerek;

  • “Tamam siz de artık gidebilirsiniz. Bak silecekmiş.” 

dedi.  Mesele çözülmüştü ancak böyle çözülmesi karşısında bozulmuştum. Oradan uzaklaştım. Çarşıya gittim. Fakat yaşadıklarım aklımdan çıkmıyordu. Resmen kantincinin cüreti ve müdür yardımcısının  “nerden çıktın be adam?” tarzı hoşuma gitmemişti. Tekrar okula döndüm. Okul müdürünün yanına gittim. Müdür bey;

  • “Hemen dilekçe yazın ve yarın ben onlara ihtar çekeyim. Görecek onlar.”

dedi.  Sonra sitem dolu sözlerle;

  • “-Bakın ben buraya düzen getirmeye çalışıyorum. Müstahdemler ve hizmetliler öğretmenlere çay kahvaltı hazırlamaktan, bulaşık yıkamaktan okulun hiçbir yerine bakmıyorlar. Ben öğretmenlerin çayına müdahale ettim. En kötü ben oldum. Beni şikayet ettiler. Bakın bir hafta yoktum. Şu dolabın içinde yarım tepsi baklava duruyor. (gösterdiği kitap dolabı gibi bir şeydi.)  Okulun tuvaletlerinden pis su akıyordu. Okul sahipsizdi. İlgilendim. Şu an benden kötüsü yok” 

dedi. Daha çok derdi vardı. Ancak o anlatmak istemedi. Ben de sormak istemedim. Çünkü kendisine usulsüzlük nedeniyle soruşturma açılmıştı. Üstüne üstlük yerel gazetede de manşet yapılmıştı.  “Müdür neden gitti?" Kendisi “Ben ne edeyim? Nerelere gideyim? Derdimi Kimlere anlatayım?” psikolojisindeydi. (Basın devletten önce müdürü yollamıştı.)

Neyse yaşandı bitti.  Ofise geldim. Bir çok konuda hemfikir olduğumuz bir abim vardır. Kendisi 12 Eylül döneminde içeri girmiş çıkmış. Halen siyasi yaklaşım olarak da sol görüşlüdür.  Durumu kendisine anlattım. Kendisi Trakya şivesiyle;

  • “- E be başçavuş sen akıllanmıcan. Nerden bulisin büle şeyleri. Kendini hedef yapisin. Aylak  adamın işleri bunlaaa.”

Yutkundum bir şey diyemedim. Ancak içimden kendi kendime konuştum. "Yahu sen de böyle düşünüyorsan ve beni haksız buluyorsan ben nerelere gideyim? Kimlere anlatayım?"

Sonra bir enstantane daha aklıma geldi. Ama nereden geldi bilmem.  Çok tanınmış, Atatürkçü, aileden Atatürk’e yakınlığı ile bilinen milliyetçi görüşlü, eski bürokrat gazeteci bir beyefendinin eşiyle kendilerine kiralık büyük ve güzel bir ev arıyoruz. Dedim ya adam milliyetçi, Atatürkçü, Atatürk’e yakın bir aileden gelme… Hanımefendiye bir daire gösterdim. Aynen dediği kelime “Leşşş….

Galiba kendi  sosyokültür seviyesinden aşağıda olan daireye yakıştırdığı “Leş” sıfatı  da bana aynı şeyleri düşündürmüştü. Nerelere gitsem. Kimlere anlatsam…

Sonra Sayın Kılınç’ın köşe yazısını okudum. Köşe yazısının takıldığım bölümü  dernekteki bazı kişilerin serzenişiydi. Bu sözler karşısında, sağduyulu, mücadelemizin sesi ve yüreği olan tüm meslektaşlarım hep bir ağızdan “... Laaa havle vela… Ben nerelere gitsem. Kimlere anlatsam…”  demişlerdir.

Sonra aklıma Türkiyeli Donkişot lakabı takılan Profesör Orhan Kural geldi. Adam toplumun görmediği ya da gözardı ettiği haklı çıkışları nedeniyle ne kadar alay konusu olmuştu. Dayak bile yemişti.

Bizler de kendi hakkımızı savunurken bile kendi meslektaşlarımız, hem de derneğimiz üyeleri tarafından bıyık altından gülünerek izleniyoruz. Türkiye’nin hali gibiyiz. Acınacak halimize gülüyoruz. Sadece seyrediyoruz. Eş dost sohbetlerinde ahkam kesiyoruz. Ancak bireysel tepkimizi koymuyoruz. Bazen hiç  sevmediğimiz biri oluyoruz. Bazen kızdığımız insanlar gibi davranıyoruz. Onların bize olan ilgisizliğine kızarken, biz kendi kendimize bile ilgi göstermiyoruz.

Bir TUNCER KÜÇÜK’ün onur yürüyüşünü  bile sahiplenemedik ya…  Kendisi yürüyüşü bitince, kendisine yapılan uygulama karşısında,  bu uygulamaya sessiz kalarak destek veren emekli astsubay toplumuna  aynen şu kelimeyi söylemiştir. “Ben ne edeyim? Nerelere gideyim? Derdimi kimlere anlatayım?"

Umarım Sayın Ahmet Öztaş’a da aynı kelimeleri söyletmeyiz!

Saygılarımla…

emekli

……..

Ben yıllarca vatanın dört bir tarafında çalışarak emekli olmuş bir assubayım. Allah razı olsun devletten. Çalıştık çabaladık. Emekli maaşımızı hak ettik.  Şimdi torun torba sahibiyim. Kızım hemşire. Eşi doktor. Büyük oğlum Kurmay Yarbay. Şimdi Amerika’da görevde.  Eşi de öğretmen. Torunlarım hepsi kendini yetiştirdi. Her yıl askeri kampa  giderim. Bu yıl da Uludağ’a gittim. Gerçi kasım ayında idi ama yine de güzeldi. Aslında herkese her yıl kamp çıkmaz ama sağ olsun bazı tanıdıklarım var onlar araya sıkıştırırlar. Çalışırken biraz birikim yapmıştım. Sonra da babadan biraz miras kalınca birleştirip güzel bir ev aldık. Emekli ikramiyemi bankaya koydum. Bir ara OYAK emekli sistemine emekliler de bir kereye mahsus dahil edilmişti. O zaman ben de üye oldum. Allah razı olsun oradan da gelirim var. Torunlara harçlık yapıyorum.

İyi ki buraya yerleşmişim. Oturduğumuz muhitte bir çok emekli subay var. Herşey çok düzenli. İnsanın emekli olunca birbirinin dilinden anlayacağı kişilerle komşuluk etmesi güzel. Karşı komşum Emekli albay. Sağ olsunlar Albayım çok mütevazi insan. Bazen akşamları Albayımla tavla atarız. Onu yenmek benim için keyif verici. Yendiğim zaman "-Albayım öğrenin de gelin."  dediğimde kızarır. "-Yahu Mahmut zar tutuyorsun." der. Günler böyle akıp gidiyor işte.

Eski arkadaşlarla çok sık görüşme imkanı olmuyor. Bazılarından haber alıyorum. Çoğunun durumu iyi değilmiş. Eeee zamanında düşünmezsen öyle olur. Biz yarınları düşündük. Şimdi maaş yetmiyor diyorlar.  Ara sıra orduevine uğradığımda bizim TEMAD’cı arkadaşları görüyorum. İyi hoş da beni açmıyor.

Günümün çoğu evde çarşıda geçiyor. Kahveye pek çıkmıyorum. Etraftaki komşularımın  çoğu benim emekli astsubay olduğumu bile bilmiyor. Çok soran olursa Silahlı Kuvvetler'den emekliyim diyorum.

Geçenlerde emekli astsubay bir arkadaşla biraz tartıştık. Kendisini arasıra grosmarkette alışveriş yaparken görürüm. Selamlaşırız. Biraz entelektüel biri. Bana dedi ki… “ Mahmut bey haklarımız için mail kampanyası var katılır mısınız?” Tabii ki güldüm. "Yahu ne maili, ne kampanyası hiç haberim yok" dedim. Bana uzun uzun anlattı. Yok emekli assubaylar diye bir site varmış,  bir oluşum varmış, etkililermiş, birlikten kuvvet doğarmış. Ben de dedim ki; "Yahu kardeşim ben bu yaşıma kadar hiçbir subaydan bir kötülük görmedim ama assubaylardan çok gördüm. O nedenle ben o defteri kapattım.  Hem ben TEMAD’cılarla görüşüyorum bazen. Hiç bana bir şey anlatmadılar".

Aslında ben arkadaşlığa dostluğa  önem veren biriyim. Her yıl devre gününde arkadaşlarla bir araya geliriz. Eski günleri yad ederiz. Şimdi ne yaptıklarından haberdar oluruz. Ancak herkes gelmiyor. Toplasan 30-40 kişi. Ama helal olsun hepsinin de durumu iyi. Kiminin çocuğu Amerika’da, kiminin torunu.  Kimi ticarette başarılı olmuş. Kimi emekli olduktan sonra bir firmada müdürlük yapıyor. Aslında bizim devrede 500 kişi idik. Demek ki ben hayırsız değilim. Diğer 460 kişi hayırsız.

Hal böyleyken böyle. Artık yaşlandık. Yengenizde de bende de ihtiyarlık rahatsızlıkları çıkmaya başladı. Geçenlerde safra kesesinden ameliyat oldum. Sağ olsunlar hastanede profösör ilgilendi. Bölüm başkanı özel ameliyatıma girdi. Şimdi çok iyiyim.

Ben Sosyal Demokrat adamım. Atatürk’ün ilkelerinden taviz vermem.  Ordumuz bu ülkenin bekçisidir. Ordumuzun üstünde oynanan oyunlara bir son verilmelidir. Ordu bunu fark edip gereğini yapmalıdır. Bazı emekli arkadaşlarımız da orduya karşı oynanan oyuna alet oluyormuş gibime geliyor. Ona buna uyup da muvazzafları komutanlarına karşı kışkırtıp onların istikballerini mahvedecekleri endişesini taşıyorum. Nitekim bizim Hakkari’deki ufaklık haylaz da kafasına göre bir şeyler öğrenmiş ileri geri konuşuyor.


Bu yazım vesilesiyle 1 Mayıs işçi bayramını canı gönülden kutlarım. Kalın sağlıcakla…

  • Er kişi niyetine
  • Er değildi hoca efendi,  Komutan Yaveriydi…

bindigi-dali-kesmekDeğerli Arkadaşlarım

2847 sayılı yasa ile kurulan TEMAD’ın, zaman zaman Assubay haklarını almak için değil de, Assubayları bir arada tutmak lokal, gezi gibi faaliyetlerle oyalayıp susmalarını sağlamak için kurulduğunu düşünüyorum ve bugüne kadar olan uygulamalarda bu düşüncemde yanılmadığımı ne yazık ki üzülerek anladım.

Bütün STK. üyelerini harekete geçirmek için çırpınırlarken bizim derneğimiz bizim desteğimizi görmemezlikten geliyor. 4-5 yıl önce bu konular eleştirilmezken TEMAD mutluydu ama şimdi sorgulamamızdan rahatsızlık duyduğu ve başarısızlıklarını gizlemeye çalıştığı için bizleri MUHALİF ilan etti! Yine üzülerek izliyoruz ki birçok şubemiz bu statükoya teslim olmuş durumdalar ...

Bir arkadaşımızın ifade ettiği gibi “eleştiri mükemmele açılan kapının anahtarıdır. Kimse eleştirilmeyecek kadar mükemmel olamaz. Eleştirilmiyorsanız, sizden umut kesilmiştir!”...

Bizlerle ilgili birçok konuyu TEMAD bizden veya basından duyuyor. Bu nasıl temsil görevidir?

Bu sitede Sn.Gürpınar BİR TEMAD MASALI yazısı yazdı. TEMAD neden sessiz, arkadaşımız haksız ise kendisini toplumu yanıltmaktan dava edin haklı ise özür dileyip lütfen tavrınızı değiştirin.

"Haklarımızı hukukta arayalım. TEMAD gerekirse profesyonel yardım alsın. Bunun için yardım kampanyası düzenlense ne kadar katkıda bulunursunuz?" diye sitemizde bir çalışma başlatılıyor, bu çalışmaya TEMAD destek vereceğine kendi sitesinde yayınladığı sanalların mesajları ile bunu engelliyor...

Başbakan basın mensupları ile TV' de söyleşi yapıyor, bizler sorunlarımızı dile getirmesi için gazetecilere yazıyoruz arkadaşlarımızı bilgilendiriyoruz. TEMAD'ın ruhu duymuyor!  Bizi bilgilendirmek, o gazetecileri e-posta yağmuruna tutmamızı teşvik etmek, hâttâ söyleşi öncesi gazetecileri ziyaret edip bilgelendirmek TEMAD'ın görevi değil mi? Bu görevini yapsaydı söyleşiye katılan Sn.Erdal Şafak’ın tespitindeki gibi en çok bilgilendiren e-posta gönderenler uzman kardeşlerimiz değil bizler olurduk...

Arkadaşlarımız sesimizi siyasi partilere duyurmak seçim bildirgelerinde sorunlarımızın çözümü için söz almak için akılcı bir deklarasyon teklifini TEMAD'a sunuyorlar; "siz organize edin hâttâ bu deklarasyonun ulusal bir gazetede yayınlanması için maddi destekte bulunalım" teklifinde bulunuyorlar yanıt var mı? Yok...  Neden? Çünkü  Sn.Başkanın kafasında ayrı siyasi düşünceler var...

"Yasal eylemler" diyoruz söz verilmesine rağmen yapılmıyor. Günü kurtarmak, gündem değiştirmek için ulusal televizyon ve basında yer bile almayan basın açıklamaları yapılıyor? Neden eylemler yapılmaz cesaret, kararlılık ve organizasyondan acizler mi?  Eylemi de bizler mi planlayıp yapalım?..

Örneklerini çoğaltabileceğimiz bu olumsuzluklara neden olmasalardı bizi temsil ederler, haklarımızı alırlardı.

Biz onlardan mucize beklemiyoruz. Yeter ki iyi niyetlerine, gayret gösterdiklerine inanalım. Bu ancak çalışmaların paylaşılması bizlere değer verilmesi ile mümkün olabilir...

Bu durumdan daha vahimi ise TEMAD şubelerinin bu olumsuzluklara tepki vermemesi hatta bazı şube başkanlarının bölge toplantılarında “Başkanım, başarılı çalışmalarınızın devamını diliyoruz” şeklinde övgülür yağdırmalarıdır.  İstisna birkaç şubemiz dışında şube başkanları bilgisayar kullanmazlar mı? Yapılan olumlu çalışmalar varsa elbet alkışlayacağız, ama olmayan başarıyı alkışlamak en hafif ifade ile yağcılıktır, teslimiyettir... Biz de buna ortak olmayacağız...

TEMAD başkanlarımız üyelerimizin düşüncelerini, taleplerini olumsuzlukları yüksek sesle neden dile getirmezler? TEMAD yönetiminin ihracından mı çekiniyorlar; kartvizitlerinde ŞUBE BAŞKANI yazması çok mu önemli? Yoksa bilmediğimiz kazançları mı var?  Sorunlarımızla ilgili bir tek çözüm üretmeyen, muhtelif platformlarda bizlerle ilgili bir tek kelime yazmayan şube başkanları,  TSK'ya büyük tepki duyulan e-muhtıraya demokrasi adına karşı çıkması gereken şube başkanları, "postalları ayaklarında emir beklediklerini" açıklayan yorumlar yazıyorlar ve TEMAD yönetimi bizim mesajlarımıza sansür uygularken bu tür mesajları ve sanalların mesajlarını yayınlıyorlar. Tüm bu olumsuzluklara hangi düşünce ile sessiz kalınabilir? Bunlar TEMAD’ın gerçek anlamda bir STK olmadığının göstergesi değil midir?  Bu soruların yanıtlarını bekliyoruz. Yanıtlarınızı bize vermeseniz de vicdanlarınıza vermelisiniz. Çünkü, sizler bu sınıfın temsilcisi olarak oradasınız!..

Bizler de suçluyuz! Mücadelede ismi duyulan düşüncesini, önerisini paylaşan arkadaşlarımızın sayısı ne yazık ki yeterli değil. Haklarımızın verilmesini "Hak verilmez alınır" ilkesini unutup uygulamayarak birilerinin vicdanına, merhametine bırakmışız. Sitemizde haklarımızla ilgili kampanyalara bir dakikasını ayırıp yeterli ilgi gösterilmemesi hala çekingenlik mi yoksa boşvermişlik duygusu mudur?

Bazı kişisel ikbal peşinde koşan arkadaşlarımız ise aynen TEMAD yönetimi gibi bu sitede yapılan ve birçok taşın yerinden oynamasını sağlayan çalışmaları ne yazık ki özellikle desteklemiyor! Bunun adına ister kompleks ister kıskançlık deyin bunu anlamak mümkün mü?..

Bu mücadelede 87 TEMAD şubesinden fazla haksızlıklarımızı haykıran Sayın Umur TALU adalet, eşitlik ve insan onuruna duyduğu saygı gereği tüm ezilenler gibi bizi destekleyen sesimizi duyuran yazılar yazıyor. Bize demokrasi ve hak aramanın faziletini gösterdi. Kendisine vefa borcumuzu ödememiz mümkün değil. Ama, en azından minnettarlığımızı, bizler adına TEMAD yönetimi 'Sn.Talu Genelkurmay'ın akredite listesinde olmadığından' gösteremiyor! Peki bizler?  Başta Sn.Umur Talu olmak üzere haklarımızı savunan basın mensuplarına mücadelemiz için çırpınan arkadaşlarımıza teşekkürlerimizi minnettarlık duygularımızı gösterebiliyor muyuz?

Kendisine saygı duymayan saygı bekleyemez.

Yapılan haksızlıklara sessiz kalanların şikayet etmeye hakları yoktur.

Bizler ön yargılarla tahakküme varan haksızlıklara uğratıldık. Bize uyku haram olmalı! Tüm platformlarda sesimizi duyurmalı ve mücadelemize destek vermeliyiz.

Bu mücadeleyi birlikte kazanacağız. Çünkü biz haklıyız ve bu inançla yola çıktık...

Kişisel hesaplardan uzak bu mücadeleye destek ve emek veren tüm arkadaşlarıma saygılar sunuyorum.

genclige-hitabe

Son Yorumlar

Son Eklenen Mesajlar

SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN Her şeyin gönlünüzce gerçekleşeceği; sağlık, başarı ve mutluluk dolu nice yıllar diliyoruz. SİTE VE ASSUBAY GÜÇ BİRLİĞİ YÖNETİMİ
Pazar, 31 Aralık 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
Baş öğretmenimiz ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi şahsında tüm öğretmenlerimizin ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN... Demokrasinin, adaletin, huzurun ve refahın hakim olduğu nice öğretmenler günü kutlamak dileklerimizle sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
Cuma, 24 Kasım 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZIN KAHRAMANI, LAİK, DEMOKRATİK CUMHURİYETİMİZİN KURUCUSU, EBEDİ ÖNDERİMİZ VE BAȘKOMUTANIMIZ BÜYÜK DEVRİMCİ GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü BEDENEN ARAMIZDAN AYRILIȘININ 85. YILINDA SAYGI, ÖZLEM VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ... RUHU ŞAD, MEKANI CENNET OLSUN. 10 KASIM 1938 ! Bir devre damgasını vurmuş, dünyanın gidişatını değiştirmiş, yalnızca ya...
Cuma, 10 Kasım 2023

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ