Asubay Tefrikası -11-

Aralık 27, 2020

Asubay Tefrikası - 11

 Büyü Bozuldu;

Son Yüz Senenin Yalanı!

 

  Asubay Tefrikası _13_ Eski Tüfek Şükrü IRBIKSöz Verdim!

 

   08 Mart 2017 Çarşamba günü

   emekliassubaylar.org’da yayınladığımız

   Asubay Tefrikası isimli makâle silsilemizin birinci bölümünde

   Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK

   Siz muhterem okuyanlara şu sözü vermiş idim!

Asubay Tefrikası _11 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _11 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  *  *  *  

 

   Vaad etdim!

   4752 Sayılı Astsubay Meslek Yüksekokulları Kânununun

   2002 senesinde TBMM’de müzâkeresi esnâsında;

   Başbakandan milletvekillerine,

   Millî Savunma Bakanından Genelkurmay Başkanına kadar

   Devleti idâre eden eden zübük siyâsiler

   Ve dahi

   Subayın söylediği filfilli yalanları teşhir etdiğimiz

   Asubay Tefrikası – 10 isimli makâlemizi de 07 Ekim 2020 Çarşamba günü

   Şu vaad ile noktalamış idik;

 Türkiye Cumhuriyeti Ordusunun astsubaylarını kandırmak için

  Genelkurmay Başkanının söylediği

  “Son yüz senenin yalanını” ise

  "Müteakip" makâlemizde anlatacağız, inşallah…

                                                                   ESKİ TÜFEK - 2020  

  *  *  *  

 

   Hamd Olsun!

   Şükürler olsun! Allah kısmet etdi,

   “Müteakip” makâlemizin vakdi, zamânı geldi…

   Ve dahi

   Türkiye Cumhuriyeti Ordusunun astsubaylarını kandırmak için

   Genelkurmay Başkanının söylediği “son yüz senenin yalanını

   Asubay Tefrikası – 11 isimli bu makâlemizde

   Bugün Eski Tüfek’de ifşâ edeceğiz, evvelallah…

   Hem de bugüne kadar yazdığım en kısa Asubay Tefrikası ile…

 

  *  *  *  

 

   Oku! 

   

   Bilmeyenler öğrensin,

   Bu makâlemizi okuyanlar da okumayanlara söylesin!..

   Çünkü;

   Okur isen öğrenirsin,

   Öğrenir isen anlarsın,

   Anlar isen doğru karar verirsin,

   Doğru karar verir isen şâyet

   Seni, kimse kandıramaz!..

 

  *  *  *  

 

   Büyü Bozuldu!

 

   Bilmeyenler öğrensin,

   Bu makâlemizi okuyanlar da okumayanlara söylesin!..

   

   Yalan perdesi aralandı,

   Büyü bozuldu,

   Diller çözüldü!..

   1956 senesinden beri gaflet, dalâlet ve hıyânet uykusunda

   Cehennemî korkular dolu kâbuslar ile sayıklayan yalanlar kendini ele verdi!..

   Biz köle astsubayları aldatmak için

   Kerizci subaylarımızın son 64 seneden beri söylediği yalanları

   Ve

   Yapdığı kânunsuzlukları

   Târihin ebedî sinesinde boğmaya ahdeden “hakikât şafağı” sökmek üzere!..

 

  *  *  *  *  *  

 

   Okuyana Tavsiye!

 

   Okumaya başlamadan evvel,

   Kıymetli okuyanlarımıza bir tavsiyem var!

   Asubay Tefrikası – 11 isimli bu makâlemiz;

   Asubay Tefrikası – 7  ve Asubay Tefrikası – 8 isimli mukaddem makâlelerimizin mütemmim cüzleridir.

   Bu cümleden olmak üzere;

   Asubay Tefrikası – 11 isimli bu makâlemizi lâyıkı veçhe anlamak için

   Asubay Tefrikası – 7

   Ve dahi

   Asubay Tefrikası – 8 isimli bu iki mukaddem makâlelerimizi lutfen okuyunuz.

Asubay Tefrikası _11 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası _11 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

 

 

 

 

 

  *  *  *  

 

               TÜRKİYE CUMHURİYETİ CUMHURBAŞKANLIĞINA

                                                                                                ANKARA

     

                                                                                                                                                                  03 Kasım 2020

   Konu: Türk Ordusundaki “Astsubay” Sınıfının NATO’daki Denkliği Hakkında.

   İlgi: (a) 2771 sayı ve 10 Haziran 1935 târihli Ordu Dâhilî Hizmet Kânunu.

   (b) 5802 sayı ve 02 Temmuz 1951 târihli Astsubay Kânunu.

   (c) 926 sayı ve 27 Temmuz 1967 târihli TSK Personel Kânunu.

   (ç) 211 sayı ve 04 Ocak 1961 târihli Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kânunu.

   (d) 7179 sayı ve 25 Haziran 2019 târihli Askeralma Kanunu.

   (e) NATO NSA Standardization Agreement (STANAG 2116. Edition-6, 25 February 2010), NATO Codes for grades of military personnel, (First promulgated in 1964).

   (f) The Career Compensation Act of 1949, dtd. October 12, 1949, Public Law-351.

   (g) The Military Pay Act of 1958, dtd. May 20, 1958. (Public Law 85-422).

  (ğ) 5886 sayı ve 18 Şubat 1952 târihli Kuzey Atlantik Andlaşmasına Türkiye Cumhuriyetinin Katılmasına Dair Kanun.

   (h) 05 Şubat 2020 târih, 2000335413 sayı ve “Millî/NATO Neşriyât Talebi Hakkında” konulu CİMER dilekcem.

   (ı) 12 Şubat 2020 târih, 2000394688 sayı ve “Millî/NATO Neşriyât Talebi Hakkında” konulu CİMER dilekcem.

   (i) 20 Şubat 2020 târih, 2000464360 sayı ve “Millî/NATO Neşriyât Talebi Hakkında” konulu CİMER dilekcem.

   (j) 05 Mart 2020 târih, 2000595186 sayı ve “Millî/NATO Neşriyât Talebi Hakkındakonulu CİMER dilekcem.

  (k) 1956 ABD Silâhlı Kuvvetler Personel Kânûnu. (US Code, Title 10– Armed Forces, dtd. Aug. 10, 1956, Public Law-1028.

   (l) Genelkurmay Başkanlığı, MS 76-1(C) İngilizce-Türkce Müşterek Askerî Terimler Sözlüğü, Genelkurmay Basımevi, Ankara-2007.

   (m) 6020 sayı ve 21 Ocak 1953 târihli Harb Felâketzedelerinin Himayesine dair 12 Ağustos 1949 târihli Cenevre Sözleşmelerinin Onanması Hakkında Kanun.

   (n) 334 sayı ve 27 Mayıs 1961 târihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası.

   (o) 2709 sayı ve 07 Kasım 1982 târihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası.

   (ö) 3269 sayı ve 18 Mart 1986 târihli Uzman Erbaş Kânûnu.

   (p) 6191 sayı ve 10 Mart 2011 târihli Sözleşmeli Erbaş ve Er Kânûnu.

   (r) 7179 sayı ve 25 Haziran 2019 târihli Askeralma Kânûnu.

  (s) 03 Aralık 2019 târih, 1902824306 sayı ve “Amerikan Ordusunda “astsubay” isimli asker sınıfının mevcudiyeti hakkında” konulu CİMER dilekcem.

   (ş) TSK İç Hizmet Yönetmeliği (R.G Târihi: 06 Eylül 1961, R.G. Sayısı: 10899).

   (t) Astsubay Sicil Yönetmeliği (R.G. Târihi: 28.12.1998, R.G Sayısı: 23567).

   (u) 4982 sayı ve 09 Ekim 2003 târihli Bilgi Edinme Hakkı Kânunu. 

                              (03 Kasım 2020 târih ve İKİ BÖLÜMLÜ CİMER DİLEKCEMİN BİRİNCİ BÖLÜMÜDÜR)

   1. İlgi (a)’da mezbûr 2771 sayılı Ordu Dâhilî Hizmet Kânunu; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Ordu teşkilâtını tanzim eden Cumhuriyet dönemi ilk askerî idârî Kânundur. İkinci ve dördüncü maddelerinde sarahâten tasrih ve tavzih edildiği üzere Cumhuriyetin kurucu irâdesi; 2771 sayılı işbu Kânun ile Cumhuriyet Ordusu’nu 1935 senesinde “subay” ve “erât” olmak üzere “iki sınıf asker” ile teşkil etdi.

   2. İlgi (b)’de mezbûr 5802 sayılı Astsubay Kânunu; “astsubay” olarak tesmiye edilen yeni asker sınıfını Türk Ordusunda ilk kez olmak üzere teşkil eden temel Kânundur. 2771 sayılı Kânunun 1935 senesinde “subay” ve “erât” olmak üzere “iki sınıf asker üzerine teşkil etdiği ” Cumhuriyet Ordusuna; 5802 sayılı işbu Kânun ile 1951 senesinde “astsubay” sınıfı “üçüncü bir asker sınıfı olarak” ilâve edildi.

   3. Birinci Bölüm, Genel Hükümler, “Astsubaylar” başlığı altında yer alan 5802 sayılı işbu Kânun, “astsubay” olarak tesmiye etdiği asker sınıfını birinci maddesinde şöyle târif eder;

   BİRİNCİ MADDE — Türkiye Cumhuriyeti Ordusunun kara, deniz ve hava kuvvetleriyle jandarma,

   Gümrük Koruma birlikleri kadrolarının “astkomuta kademelerinde” eğitim, sevk ve idare ile diğer idari

   işlerde “subaya yardımcı olarak görevlendirilen askerî şahıslara (Astsubay) adı verilir.

   4. “Gerekçe”sinde Başbakan Adnan MENDERES’in sarâhaten tasrih etdiği üzere, TBMM’nin 1951 senesinde kabul edip meriyyete koyduğu 5802 sayılı Astsubay Kânununun maksadı şunlar idi;     

   a. Anadolu'nun küçük kasabalarında,

  • Ortaokuldan fazla tahsil imkânını bulamamış yüksek kâbiliyetli Türk çocuklarına
  • Daha geniş hizmet imkânları verilecek

        Ve dahi

  • Liyâkatleri ile mütenasip rütbelerle taltif edilecekler idi.

   

   b. Bu maksadı tahakkuk etdirmek üzere 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile;

  • 9 senelik hizmetini tamamlayan astsubaylar,subaylığa yükselecekler”,
  • Böylece kazanılacak Teğmen-Yüzbaşı rütbesindeki sınıf subayları, ordu subay mahrutunun kaidesini teşkil edecek,
  • Subaylığa yükselmeyen astsubaylardan arzu edenler Ordudan ayrılacak,

        Ve böylece

  • Orduda “bedbin” bir zümre yaratmaktan ziyâde istekli kimselerin çalışması temin edilecek idi.

   5. 5802 sayılı Astsubay Kânununu tetkik etdiğimde;       

    a. Astsubayların “erât gibi” beslendiği ve giydirildiğini (Madde-19),

    b. Astsubayların sağlık işlemlerinin “subay oluncaya kadar” ordu mensuplarına mahsus beden kâbiliyeti yönetmeliğinin “erler hakkındaki esaslarına göre” yürütüldüğünü (Madde-20),

       c. Astsubayların 9 sene fiili hizmete tâbi olduğunu (Madde-24),

       ç. Astsubayların emekli hakları konusunda 5802 sayılı işbu Kânunda hiçbir hüküm mevcut olmadığını,

   Tesbit etdim.

   6. Bütün hâlinde tetkik edildiğinde 5802 sayılı Astsubay Kânununun;       

       a. “Astsubay” sınıfı için “emeklilik hakkı” derpiş etmediğini,

     b. “Emeklilik hakkı” derpiş etmediği için de işbu Kânunun “astsubay” sınıfını Ordumuzda “muvakkat” bir asker sınıfı olarak teşkil etdiği kolayca anlaşılmakdadır.

                 

   7. “Gerekçe”sinde Başbakan Adnan MENDERES’in sarâhaten tavzih ve tasrih etdiği üzere; 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile astsubay sınıfının, “subaylığa yükselmesi” esas olarak alınmış idi. Ancak ne var ki; 27 Mayıs darbesini yapan darbeci subaylar 5802 sayılı işbu İlgi (b) Kânunu, İlgi (c)’de mezbûr 926 sayılı TSK Personel Kânunu ile 1967 senesinde ilga etdiler.

   8. 5802 sayılı Astsubay Kânununu, 926 sayılı Kânun ile 1967 senesinde ilga eden 27 Mayısın darbeci subayları;

Başbakan Adnan MENDERES hükûmetinin “astsubay” sınıfına verdiği başda “subaylığa terfi”, “9 sene mecburî hizmet”, “askerî teknisiyenliğe nakil” vs. bugün dahi mevcut olmayan özlük ve terfi haklarını tamamen gaspetdiler.

   9. Başbakan Adnan MENDERES’in yapdığı 5802 sayılı Astsubay Kânununu 1967 senesinde ilga eden 27 Mayıs’ın darbeci subayları;

   5802 sayılı işbu Kânunun “astsubay” sınıfını târif eden sâdece birinci maddesini “ipka” etdi. Bu hakikâtın tabii neticesi olmak üzere de,

   5802 sayılı Astsubay Kânununun “subay yardımcısı” olarak 1951 senenesinde teşkil etdiği “astsubay” sınıfı; kolu kanadı kırılmış, subaylığa terfi hakkı da dâhil olmak üzere her türlü özlük ve terfi hakları gasp edilmiş olarak Türk Ordu teşkilâtında bugun de hukûki mevcudiyetini devâm etdirmekdedir.

   10. Sekizinci maddesi ile “astsubay” sınıfının rütbe isimlerini 5802 sayılı Astsubay Kânunu, 1951 senesinde şöyle tesmiye ve tasnif etdi;

      Çavuş

      Üstçavuş

      Başçavuş

      Kıdemli Başçavuş

   Yukarıda görüldüğü üzere; teşkil edildiği 1951 senesinde “astsubay” sınıfının rütbe sayısı “dört” idi.

   11. İlgi (ç)’de merkûm 211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu; 27 Mayıs darbeci subaylarının, 27 Mayıs darbesinden sâdece sekiz ay sonra yapdığı katıksız bir darbe Kânunudur. Hâlen meriyyetde olan 211 sayılı işbu darbe Kânunu; Türk Ordusunun iç hizmetlerini tanzim etmek üzere 1935 senesinde meriyyete konulan 2771 sayılı Kânun yerine ikâme edilen temel askerî idârî Kânundur. 211 sayılı işbu darbe Kânunu ile darbeci subaylar; “A- Esaslar, I- Tarifler” başlığı altında yer alan Madde-3 Askerler ve Rütbeler, (b) Rütbeler, (2) Astsubaylar bendinde “astsubay sınıfının rütbe isimlerini” şu şekilde tâdil, tesmiye ve tasnif etdi;

      Çavuş

      Üstçavuş

      Başçavuş

      Kıdemli Başçavuş

      Astsubay Çavuş

      Astsubay Üstçavuş

      Astsubay Başçavuş

      Astsubay Kıdemli Başçavuş

   12. Yukarıda görüldüğü üzere;

  • 1951 senesinde teşkil edilen “astsubay” sınıfı rütbe isimlerinin önüne darbeci subaylar; İlgi (ç)’de merkûm 211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu ile “astsubay” kelimesini ilâve etdi.
  • 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile “dört” adet olarak tesbit edilen “astsubay rütbe sayısı” ise 211 sayılı işbu darbe Kânun ile gene “dört” olarak muhafaza edildi.

   13. İlgi (c)’de mezbûr 926 TSK Personel Kanunu; gene 27 Mayıs darbeci subaylarının, 1967 senesinde yapdığı başka bir darbe Kânunudur. 926 sayılı bu Kânun aynı zamanda; Türk Ordusunda “muvazzaf astsubay” isimli asker sınıfını ilk kez olmak üzere teşkil eden Kânundur. 926 sayılı işbu darbe Kânunu ile 27 Mayıs’ın darbeci subayları, “muvazzaf astsubay” olarak tesmiye etdiği “yeni ve muvazzaf” asker sınıfını;     

      a. Sanki harp okullarında 6 sene tahsil görmüş subaylar gibi,

      b. Sanki Cumhurbaşkanlığı karârnâmesi ile subay nasbedilimiş harp okulu mezunu subaylar gibi,

      c. Sanki Kuvvet Komutanlığı, Genelkurmay Başkanlığı yapacak subaylar gibi,

   Tam 10 sene “mecburî hizmete” cebretdiler.

   14. Hâlen meriyyetde olan 926 sayılı İlgi (c) darbe Kânunu; Türk Ordusu “muvazzaf subay” ve “muvazzaf astsubay” sınıflarının özlük haklarını tanzim eden temel askerî idârî Kânundur. 926 sayılı işbu darbe Kânunu 77’inci maddesi ile darbeci subaylar; “astsubay” sınıfının rütbe isimlerini 1967 senesinde şöyle tâdil etdi;

      Astsubay Çavuş

      Astsubay Kıdemli Çavuş

      Astsubay Üstçavuş

      Astsubay Kıdemli Üstçavuş

      Astsubay Başçavuş

      Astsubay Kıdemli Başçavuş

   15. Yukarıda görüldüğü üzere; 1951 senesinde “dört” adet olan “astsubay” sınıfının rütbe silsilesi; İlgi (c)’de merkûm 926 sayılı TSK Personel Kânunu ile “iki” adet arttırıldı ve “altı” adet oldu.

   16. İlgi (d)’de mezkûr 7179 sayı ve 25 Haziran 2019 târihli Askeralma Kanunu 62’nci maddesi ile; İlgi (ç)’de merkûm 211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu üçüncü maddesinde yer alan “astsubay rütbelerine”  “astsubay astçavuş” olarak tesmiye edilen yeni bir “astsubay rütbesi” ilâve edildi. 7179 sayılı işbu Kânun ile “astsubay çavuş” rütbesinin ilâve edilmesi ile birlikde; “6” adet olan “astsubay rütbeleri” “7” adet oldu.

İşbu dilekcemi gönderdiğim 03 Kasım 2020 târihi itibârı ile de cârî askerî mevzuâtımızda “7 adet astsubay rütbesi” mevcutdur.                                                                             

   17. Amerikan Devleti;

      a. 1949 senesinde İlgi (f)’de mezkûr Public Law-351 sayılı Meslekî Tazminât Kânununu meriyyete koydu. İşbu Kânun ile Amerikan Devleti; Ordularında aynı işi yapan “subaylar” ve “erlerin” kendi sınıfları içinde “emek/ücret” eşitliğini tesis etdi. 351 sayılı işbu Kânuna göre maaş hesaplamasında esas alınmak üzere;       

   a.1- Muvazzaf subay rütbeleri; OF-1 OF-8 olmak üzere 8 maaş derecesi (grade)’ne,

  a.2- Mükellef Er rütbeleriE-1 — E-7 olmak üzere 7 maaş derecesi (grade)’ne taksim edildi.

       b. 1958 senesinde İlgi (g)’de mezbûr Public Law 85-422 sayılı Askerî Maaş Kânununu meriyyete koydu. 85-422 sayılı işbu Kânun ile Amerikan Devleti, Amerikan Ordusundaki;           

            b.1- Muvazzaf Subay sınıfına O-9 ve O-10 maaş derece (grade)’lerini,

            b.2- Mükellef Er sınıfına ise E-8 ve E-9 maaş derece (grade)’lerini ilâve etdi.

       c. Amerikan Devletinin İlgi (f ve g) Kânunlar ile kendi ordularında;

          c.1- Amerikan “subayı” için tahsis etdiği “O-1:O-10” maaş derece (grade)’lerini; OF-1:OF-10” şeklinde 10 derece (grade) olarak,

          c.2- Amerikan “eri” için tahsis etdiği “E-1:E-9” maaş derece (grade)’lerini; OR-1:OR-9” şeklinde 9 derece (grade) olarak,

   NATO üyesi devletlerin kabul etmesi ile birlikde; 1964 senesinde meriyyete koyduğu İlgi (e)’de merkûm 2116 sayılı NATO STANAG Anlaşmasına aynen ithâl etdi.

   18. İlgi (e)’de merkûm NATO NSA Standardization Agreement (STANAG 2116); NATO üyesi devletlerin ordularında kendi iç hizmetlerine göre tasnif ve teşkil etdikleri “asker sınıflarını” NATO’da belli kurallar dahilinde eşitleyen Anlaşmadır. İlgi (ğ)’de mezkûr 5886 sayılı Kânun ile Türkiye Cumhiriyeti, 1952 senesinde Kuzey Atlantik Andlaşması (NATO) üyesi oldu. NATO üyesi olmak ile birlikde Türkiye Cumhuriyeti Devleti, İlgi (e)’de mezbûr 2116 sayılı Anlaşma hükümlerine tâbi olmayı kabul etdi. NATO üyesi devletlerin kabul etdiği işbu İlgi (e) Anlaşmanın ilki, 1964 senesinde meriyyete girdi. En son olarak 2010 senesinde tâdil edilen STANAG 2116 sayılı işbu Anlaşmanın 6’ıncı sürümü (Edition-6) hâlihazırda yürürlükdedir. 2116 sayılı işbu NATO STANAG Anlaşması ile       

      a. NATO emrinde görev yapacak askerler “iki sınıfda” tasnif ve tefrik edildi;                               

           1. Officer Personennel (subay personel),

           2. Non-officer personnel (subay  olmayan  personel)

       

       b. NATO’da “iki sınıfda” tasnif edilen askerlerden;

          1. Officer Personnel (subay personel) rütbelerine denk gelmek ve OF (Officer) rumuzu ile yazılmak üzere OF-1: OF-10 arasında 10 adet subay NATO Code (grade/derece) tahsis edildi.

       2. Non-officer personnel (subay olmayan personel) rütbelerine denk gelmek ve OR (Other Ranks) rumuzu ile yazılmak üzere OR-1:OR-9 arasında 9 adet “subay  olmayan  personelNATO Code (grade/derece) tahsis edildi.

       

      c. 2116 sayılı işbu Anlaşmanın “Application” başlığı altında yer alan 9’uncu maddesi mucibince;

          c.1- NATO görevlerine tâyin edilecek personel talepleri bu STANAG’da tesbit edilmiş NATO kodu ile belirtilir.

          c.2- Üye devletlerin normalde görevlendirme belgesinde beyan edilen NATO talimatlarında belirtilen rütbeye sahip personelin tayin edildiği görevleri icra etmesi beklenir.

          c.3- Tayin evrağında belirtilen NATO kodunan farklı bir rütbe derecesine (grade) sahip askerin, millî rütbesine bakılmaksızın NATO görevini yerine getirmesi beklenir.

   19. İlgi (e)’de merkûm 2116 sayılı işbu NATO Anlaşmasının “Annex-D” bölümünde “NATO Codes for Non-officer personnel–ARMY” (subay olmayan personel–KARA)‘nın “millî rütbe isimleri” ve bu rütbelerin OR-1:OR-9 arasına denk gelen NATO muâdili rütbe derece (grade)’leri yer almakdadır. 2116 sayılı işbu Anlaşmanın “Annex-D” bölümü, D-3 sayfasının “NATO Codes for Non-officer personnel–ARMY” (subay olmayan personel–KARA) başlığı altında yer alan çizelgenin,       

        a. “TUR” sütununda Türk Kara Ordusunda “subay olmayan askerlerin” türkce rütbe isimleri,

    b. “TUR” sütununun sağ bitişiğindeki “USA” sütunda ise Amerikan Kara Ordusunda “subay olmayan askerleriningilizce rütbe isimleri yer almakdadır.

   20. İlgi (e)’de merkûm 2116 sayılı NATO Anlaşmasının “Annex-D” bölümü, D-3 sayfasında yer alan “NATO Codes for Non-officer personnel–ARMY” (subay olmayan personel–KARA) başlığı altındaki çizelgenin;

       a. “TUR” sütununun ilk dört satırında Türk Kara Ordusuastsubay” sınıfına ait aşağıda görülen 4 adet türkce astsubay rütbe isimleri yer almakdadır;

        Rank                                          :          NATO Code (Grade):

  • Astsubay Kıdemli Baş Çavuş                     (OR-9)
  • Astsubay Baş Çavuş                                   (OR-8)
  • Astsubay Kıdemli Üst Çavuş                      (OR-7)
  • Astsubay Çavuş                                           (OR-6)

   

     b. “TUR” sütununun sağ bitişiğindeki “USA” sütunda ise Amerikan Kara Ordusuer” sınıfının ingilizce rütbe isimleri yer almakdadır.

     c. Yukarıda verdiğim bilginin STANAG 2116, D-3 sayfasındaki izahlı görüntüsü şöyle olmakdadır;

Asubay Tefrikası _11 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Amerikan Kara Kuvvetleri "Er" Rütbe isimleri ve NATO dereceleri:

      Rank                                                             :     NATO Code (Grade):

  • Sergeant Major, Master Gunnery Sergeant           (OR-9)
  • Master Sergeant                                                      (OR-8)
  • Sergeant First Class, Gunnery Sergeant              (OR-7)
  • Staff Sergeant                                                          (OR-6)
  • Sergeant                                                                   (OR-5)
  • Corporal                                                                   (OR-4)
  • Private First Class, Lance Corporal                     (OR-3)
  • Private E-2, Private First Class                             (OR-2)
  • Private E-1                                                              (OR-1)

 

  *  *  *  

 

   ç. Türk Hava Kuvvetleri astsubay sınıfı rütbe isimleri de;

   Aynı Anlaşmanın “Annex-F” bölümü sayfa F-3'de Türk Hava Kuvvetleri "astsubay" sınıfı rütbe isimleri de

   Şu şekilde yer almakdadır.

     Rank                                          :                              NATO Code (Grade):

  • Astsubay Kıdemli Baş Çavuş                                            (OR-9)
  • Astsubay Baş Çavuş                                                          (OR-8)
  • Astsubay Üstçavuş, Astsubay  Kıdemli Üst Çavuş          (OR-7)
  • Astsubay Çavuş, Astsubay Kıdemli Çavuş                      (OR-6)


Asubay Tefrikası _11 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

                 Amerikan Hava Kuvvetleri "Er" Rütbe isimleri ve NATO dereceleri:

        Rank                                          :   NATO Code (Grade):

  • Chief Master Sergeant                         (OR-9)
  • Senior Master Sergeant                       (OR-8)
  • Maseter Sergeant                                  (OR-7)
  • Technical Sergeant                               (OR-6)
  • Staff Sergeant                                        (OR-5)
  • Senior Airman, Sergeant                      (OR-4)
  • Airman First Class                                 (OR-3)
  • Airman                                                     (OR-2)
  • Basic Airman                                          (OR-1)

 

  *  *  *  

 

   21. Türk Deniz Kuvvetleri "astsubay" sınıfı rütbe isimleri ise

   STANAG 2116 sayılı işbu Anlaşmanın “Annex-E” bölümünde şu şekilde yer almakdadır;

        “TUR” sütununun “ilk satırındakiOR-9 derecesinin Türkce rütbe karşılığı mevcut değil.

   Takip eden sonraki “ilk üç satırında” ise;

          Türk Deniz Kuvvetleriastsubay” sınıfına ait aşağıda görülen 3 sıra türkce "astsubay" rütbe isimleri yer almakdadır;

       Rank                                                                             :        NATO Code (Grade):

  • Astsubay Baş Çavuş, Astsubay Kıdemli Baş Çavuş               (OR-8)
  • Astsubay Üstçavuş, Astsubay Kıdemli Üstçavuş                    (OR-7)
  • Astsubay Çavuş, Astsubay Kıdemli Çavuş                               (OR-6)

    

Asubay Tefrikası _11 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Amerikan Deniz  Kuvvetleri "Er" Rütbe isimleri ve NATO dereceleri

        Rank                                          :   NATO Code (Grade):

  • Master Chief Petty Officer                        (OR-9)
  • Senior Chief Petty Officer                          (OR-8)
  • Chief Petty Officer                                      (OR-7)
  • Chief Petty Officer First Class                  (OR-6)
  • Chief Petty Officer Second Class             (OR-5)
  • Chief Petty Officer Third Class                 (OR-4)
  • Seaman                                                         (OR-3)
  • Seaman Apprentice                                   (OR-2)
  • Seaman Recruit                                          (OR-1)

       (03 Kasım 2020 târih ve İKİ BÖLÜMLÜ CİMER DİLEKCEMİN İKİNCİ VE SON BÖLÜMÜDÜR)

   22. İlgi (e)’de merkûm STANAG 2116 sayılı NATO Anlaşmasını; İlgi (h-j)’de mezkûr CİMER dilekcelerim ile Millî Savunma Bakanlığından 4 defa talep etdim. Fakat mevcut mevzuât ile hiçbir alâkası olmayan gerekceler ileri süren Millî Savunma Bakanlığı her seferinde STANAG 2116 temin talebimi reddeddi. Millî Savunma Bakanlığının işbu Anlaşmayı tarafıma vermeyi reddedmesinin; Türk astsubay sınıfının NATO’da  denkliği konusunda 1964 senesinde beri yapılan Kânunsuzluğun ortaya çıkmasını engellemeye yönelik bir hamle olmakdan başka bir ihitimâl söz konusu olamaz. İşbu dilekcemin sahibi ben Şükrü IRBIK da; Türk Millî Savunma Bakanlığının şahsıma vermediği söze konu STANAG 2116’yı Yunanistan Millî Savunma Bakanlığından talep etdim.

Asubay Tefrikası _11 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

   Yunanistan’ın Ankara Büyükelçiliği’nin; aşağıdaki mektubumu Yunanistan Millî Savunma Bakanlığına göndermesini saygılarım ile arz ederim.

   I kindly request Greek Embassy, Ankara to forward the below letter of mine to Hellenic National Defence General Staff.

                                                                                                                                   

   Sincerely yours,

   Şükrü IRBIK

   (Ret.) MCPO, TUR Coast Guard

                                                  HELLENIC NATIONAL DEFENCE GENERAL STAFF

                                                                             

                                                                                                                                                   November 01, 2020

   Subject: NATO Document Request.

   Ref.: NATO NSA Standardization Agreement (STANAG 2116. Edition-6, 25 February 2010), NATO Codes for grades of military personnel.

   Dear Sir,

   I am a retired MCPO from Turkish Navy and Coast Guard. I have been studying military history since I had retired.    I am lately interested in national ranks and their NATO equivalents. İn this respect, I need e-copy of reference NATO STANAG 2116 document.

   I have already requested it from Turkish National Defence Ministry but unfortunately, I was refused due to security concern. As a retired MCPO, I am quite aware the fact that security concerns of Turkish National Defence Ministry is not justifiable at all due to fact that classification of the document I requested is purely “UNCLASSIFIED”.

   Although Turkish National Defence Ministry did not respond positively to my reference document request, I hope that Hellenic National Defence General Staff may quite easily appreciate that this document is not a security concern at all.

   So, I kindly request Hellenic National Defence General Staff to provide and forward to me reference NATO STANAG 2116.

   Sincerely yours,

   Şükrü IRBIK

   (R) MCPO, TUR Coast Guard

23. İlgi (e)’de merkûm 2116 sayılı NATO Anlaşmasının “Annex-D” bölümü, “NATO Codes for Non-officer personnel–ARMY” (subay olmayan personel–KARA) başlığı altındaki çizelgelerde mevcut rütbe isimleri için; 2116 sayılı işbu Anlaşmanın 4’üncü sayfasındaki “National References”, “Non-officer personnel” başlığı altında;       

      a. “TUR” rumuzu ile ifade edilen Türk Ordusu “subay olmayan askerlerin” türkce rütbe isimleri için T.S.K İç Hizmet Kanunu ve Yönetmeliği’nin,

       b. “TUR” sütununun hemen altında yer alan “USA” rumuzu ile ifade edilen Amerikan Ordusu “subay olmayan askerlerininingilizce rütbe isimleri için ise “Title 10, US Code”’un,

Kaynak olarak beyan edildiğini gördüm.

   24. STANAG 2116 sayılı NATO Anlaşmasının 4’üncü sayfasındaki “National References”, “Non-officer personnel” başlığı altında yer alan “USA” rumuzu ile ifade edilen Amerikan Ordusunun “subay olmayan askerlerininingilizce rütbe isimleri için kaynak olarak beyan edilen İlgi (k)’da mezbûr Title 10, US Code; Amerikan Devleti Silahlı Kuvvetleri Personel Kânunudur. Amerikan Devletinin 1956 senesinde tâdilen meriyyete koyduğu işbu İlgi (k) Kânunun; Chapter – I, 101. Definitions, (b) Personnel Generally) başlığı altında, Amerikan Silahlı Kuvvetlerinde mevcut ve müstahdem “asker sınıfları” tesmiye, tasnif ve tefrik edilmiş.

   25. Amerikan Devleti Silahlı Kuvvetleri Personel Kânunu olan işbu İlgi (k) Kânunun; Chapter – I, 101. Definitions, (b) Personnel Generally) başlığı altında yer alan Amerikan Silahlı Kuvvetleri askerleri şu “iki sınıfda” tasnif edilmiş;       

      a. Officer (Commissioned Officer and Warrant Officer); Muvazzaf/Gedikli Subay

      b. Enlisted Member; Gönüllü Er

   26. İlgi (l)’de mezbûr sözlük; Türk Genelkurmay Başkanlığının 2007 senesinde neşretdiği İngilizce-Türkce Müşterek Askerî Terimler Sözlüğü’dür. Genelkurmay Başkanlığının  ücreti mukâbili piyasada satdığı MS 76-1(C) RAY sayılı işbu sözlüğün neşrinden maksat; “Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin neşriyâtından şimdiye kadar yapılan çevirmelerde standart terimlerin mevcut olmaması yüzünden meydana gelen yanlışlık ve aykırılıkları önlemek” idi. İşbu İlgi (l)’de mersûm işbu İngilizce-Türkce sözlüğün 183’üncü sayfasında yer alan ingilizce “enlisted” kelimesini Genelkurmay Başkanlığının; “Erat sınıfına mensup şahıs, er, asker” şeklinde türkceye tercüme etdiğini tesbit etdim.

   27. İlgi (m)’de mezbûr 6020 sayılı Harb Felâketzedelerinin Himayesine dair 12 Ağustos 1949 târihli Cenevre Sözleşmelerinin Onanması Hakkında Kânun ile Türkiye Cumhiriyeti; işbu Kânuna merbut Cenevre Sözleşmelerini 1953 senesinde kabul etdi. Birleşmiş Milletler’de gözlemci üyel olan Milletlerarası Kızılhaç Komitesi’ne ait işbu Cenevre Sözleşmelerini kabul etmek ile birlikde Türkiye Cumhuriyeti Devleti; harp esiri askerlere işbu Cenevre Sözleşmeleri ahkâmı mucibince muamele edeceğini taahhüt etdi. İşbu Sözleşmeye konu olan “iki sınıf asker” mevcutdur;

      a. Subay esirler,

      b. Diğer esirler

   Fakat ne var ki;

   6020 sayılı Kânuna merbut işbu Cenevre Sözleşmeleri metininde “astsubay” kelimesi mevcut dahi değildir. Bu cümleden olmak üzere; muhtemel bir esâret durumunda Türk astsubaylar, “diğer esirler” sınıfına dahil olan Erbaş ve erler ile bir ikâme ve ibâte edilecek. Bu durum ise; 1632, 211 ve 926 sayılı Kânunlar ile tahrih edildiği üzere temelinde “kıdem” ve “disiplin” olan askerlik san’atına esasdan aykırıdır.

   28. İlgi (n)’de mezbûr 334 sayılı Kânun, 1961 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’dır. İşbu Anayasa’nın “b. Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma” başlığı altında yer alan Madde 65, şu ahkâmı âmirdir;

       a. (1) Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı Devletlerle ve milletlerarası kurullarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir Kanunla uygun bulmasına bağlıdır.

       b. (4) Türk Kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların yapılmasında 1’nci fıkra hükmü uygulanır.

       c. (5) Usûlüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar Kanun hükmündedir.

       ç. (6) Bunlar hakkında 149 ncu ve 151 nci maddeler gereğince Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.

   29. İlgi (o)’da mezbûr 2709 sayılı Kânun, 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’dır. İşbu Anayasa’nın “D. Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma” başlığı altında yer alan Madde 90, şu ahkâmı âmirdir;

     a. (1) Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir Kanunla uygun bulmasına bağlıdır.

      b. (4) Türk Kanunlarına değişiklik getiren her türlü andlaşmaların yapılmasında 1’nci fıkra hükmü uygulanır.

      c. (5) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar Kanun hükmündedir.

      ç. (6) Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.)

    d. (7) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla Kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.

   30. İlgi (e)’de mezkûr 2116 sayılı STANAG’da mevcut “Türk astsubay sınıfının rütbe isimleri konusunda” benim ortaya çıkardığım neticeler şunlardır;

       a. Türk Ordusunda “astsubay” sınıfı ilgi (b)’de mezkûr 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile teşkil edilmiş olup astsubay” sınıfı işbu aynı Kânun ile “subay yardımcısı” olarak tavzif edilmiş,

         b. İlgi (c ve ç) Kânunlar ile tesbit edilen “astsubay” sınıfının “7 adet” rütbesinin son durumu şöyledir;

      Astsubay Astçavuş

      Astsubay Çavuş

      Astsubay Kıdemli Çavuş

      Astsubay Üstçavuş

      Astsubay Kıdemli Üstçavuş

      Astsubay Başçavuş

      Astsubay Kıdemli Başçavuş

       c. NATO üyesi devletlerin ordularındaki asker sınıflarını ve rütbelerini belli koşullarda denkleşdiren İlgi (e)’de mezkûr 2116 sayılı STANAG’da; Türk astsubay sınıfının “sâdece en kıdemli son 4 rütbe isimleri” yer almakda,

       ç. Ve fakat; Türk astsubay sınfıının “ilk üç rütbe isimleri” 2116 sayılı işbu STANAG’da yer almamakdadır.

     d. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin NATO’ya  bildirdiği böylesi yarım yamalak bir rütbe beyanı ise NATO üyesi başka hiçbir devletde söz konusu değildir.

   31. NATO’ya beyan etdiği “asker sınıfları” kapsamında işbu dilekcemin ilk 30 maddesinde verdiğim

   bilgi ve beyân etdiğim NATO ve Millî mevzuât muvacehesinde,

   Dilekce sahibi ben Şükrü IRBIK’ın ortaya çıkardığım neticeler  de şunlardır;

    a. NATO üyesi devletler;

- İlgi (e)’de mezkûr NATO STANAG 2116 isimli Anlaşma’nın “Non-officer personnel” (subay olmayan personel) bölümünde kendi ordularında müstahdem “er” sınıfı askerleri NATO’ya beyan etmiş.

     b. Ve fakat Türkiye Cumhuriyeti Devleti,

- İlgi (e)’de mezkûr NATO STANAG 2116 isimli Anlaşma’nın “Non-officer personnel” (subay olmayan personel) bölümünde;

5802 sayılı Astsubay Kânuna tâbi ve bu Kânunun “subay yardımcısı” olarak tavzif etdiği “Türk astsubayları”, İlgi (ö, p ve r)’de mezbûr Kânunlara tâbi olan “uzman çavuşlar/onbaşılar” ve “erbaş ve erler” ile birlikde işbu Anlaşmanın “Non-officer personnel” (subay olmayan personel) sınıfına dâhil etmiş.   

   c. Türk Ordusunda “astsubay sınıfı”, “uzman çavuş sınıfı” ve “erbaş/er sınıfı” olmak üzere her biri kendi özel Kânunlarına tâbi olarak teşkil edilen ve birbirinden tamamen farklı olan bu üç asker sınıfını; STANAG 2116 isimli NATO Anlaşması’nın “Non-officer personnel” (subay olmayan personel) bölümünde, toptancı bir zihniyet ile tek kalemde beyan eden Türkiye Cumhuriyetinden başka NATO üyesi başka hiçbir devlet yokdur.

 

  *  *  *  

 

   TESBİTLER:

   NATO’ya beyan etdiği “asker sınıfları” kapsamında işbu dilekcemin ilk 31 maddesinde verdiğim bilgi

   Ve dahi

   Beyân etdiğim NATO ve Millî mevzuât muvacehesinde,

   İşbu dilekce sahibi ben Şükrü IRBIK’ın ortaya çıkardığım tesbitlerim şunlardır;

   1. 211 ve 926 sayılı Kânunlar ile tesbit edilen “subay” sınıfının türkce rütbe isimlerini ingilizceye tercüme etdiğimizde;

      - Türk Ordusundaki “subay” sınıfının muâdili olarak NATO üyesi devletlerin ordularındaki muâdili olarak “subay” sınıfına tekâbül etdiğini görüyoruz.

     Ve fakat

  • 5802, 211 ve 926 sayılı Kânunlar ile teşkil, tasnif ve tefrik edilen “astsubay” sınıfının türkce rütbe isimlerini ingilizceye tercüme etdiğimizde ise; Türk Ordusundaki “astsubay” sınıfının STANAG 2116 sayılı NATO Anlaşmasına göre muâdili olarak ingilizce konuşan NATO üyesi devletlerin ordularındaki muâdili olarak “er” sınıfına tekâbül etdiğini görüyoruz.

   

   Bu çapraz mukâyese neticesinde ise ortaya şu rezâlet durum çıkıyor;

      a. Türk Ordusu “subay” sınıfının, NATO üyesi devlet ordularındaki “muâdili subay sınıfı” ile eşitlendiğini

         Ve fakat

     b. Türk Ordusu “astsubay sınıfının” ise yabancı devletlerin ordularında muâdili asker sınıfı mevcut olmadığından dolayı NATO üyesi devlet ordularında “er sınıfı” ile eşitlendiğini görüyoruz.

      c. Türk Ordusunda “astsubay” olarak tesmiye edilen asker sınıfının, NATO üyesi devlet ordularında “muâdili” asker sınıfı mevcut değildir,

    ç. Bu cümlenin devamı olmak üzere; NATO’da “muâdili” olmayan Türk Ordusundaki “astsubay” sınıfını, NATO’ya “er” sınıfı olarak beyan etmek uluslararası mütekâbiliyet ilkesine temelden aykırıdır.

      d. Kurs, eğitim, tatbikat, toplantı ve NATO görevinde Türk astsubayları; NATO üyesi ülke ordularının “erleri” ile eşitleniyor. 5802 sayılı Astsubay Kânununun “subay yardımcısı” olarak tavzif etdiği Türk astsubayları; yurtdışı müşterek görevlerde “er” kadrolarında ve NATO üyesi devlet orduları “erlerinin” emrinde çalışdırılıyor. Askerlik sanatının asla kabul ve izah edemeyeceği bu rezâlet durum sâdece Türk Ordusunda mevcutdur. Bu rezâlet durum, Türk Ordusunun; Kânunsuz olarak NATO’nun emrinde ilk kez görev yapdığı Kore Harbinden buyana böyledir. Türk Devletinin NATO emrinde Kore’ye ilk asker gönderdiği 1949 senesinde Türk Ordusu; “subay”, “gedikli erbaş” ve “er” sınıfları ile görev yapdı. Bunlardan “gedikli erbaş” sınıfı, 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile Temmuz 1951 senesinde “astsubay” olarak tesmiye ve “subay yardımcısı” olarak tavzif edildi. Kurulduğu 1777 senesinden beri Amerikan Ordusunda ise hep iki sınıf asker mevcutdur; “subay” ve “er”. Kore Harbi esnasında Türk Ordusunun subayları; muâdili olan Amerikan subayları ile görev yapdı. Fakat Türk “gedikli erbaşları” ise muâdili olan Amerikan “erleri” ile görev yapdı. 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile Türk Ordusundaki “gedikli erbaş” sınıfı; Temmuz 1951 senesinde “astsubay” olarak tesmiye ve “subay yardımcısı” olarak tavzif edildi. Türk Ordusunda 1951 senesinde ihdâs edilen ve “subay yardımcısı” olarak tavzif edilen “astsubay” sınıfı Temmuz 1951 senesinden itibaren Amerikan “er” sınıfı ile eşitlendi. “Astsubay” olarak tesmiye ve “subay yardımcısı” olarak tavzif edilen asker sınıfı; 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile ihdâs edildiği 1951 senesinden beri yurtdışı müşterek görevlerde ve NATO görevlerinde; NATO üyesi devlet ordularının “er sınıfı” ile eşitlenmekde, “er kadrolarında” çalışdırılmakda ve yabancı “erlerin” emrinde görev yapdırılmakdadır.

   2. İlgi (a-t)’de mezbûr 24 adet NATO/Millî Kânun, Yönetmelik ve Andlaşmalarda yapdığım tafsilâtlı tetkik neticesinde, işbu dilekcenin sahibi ben Şükrü IRBIK’ın tesbit etdiğim en çarpıcı neticeler ise şunlardır;

     a. Millî Kânunlarımızın “subay yardımcısı” olarak tavzif etdiği “Türk astsubayları”;

Sınıf eşitlemesi konusunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Amerikan Ordusu “erleri” ile denkleşdirmiş.

     b. Amerikan Devleti; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin “astsubay” dediği askerine, Amerikalı “er” muamelesi yapıyor.

     c. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise; Amerikan Devletinin “er” dediği askerine Türk “astsubay” muamelesi yapıyor. Bunun en çarpıcı son iki örneği ise şunlardır;

          c.1- 2007 senesinde neşretiği İlgi (l)’de mezkûr İngilizce-Türkce Müşterek Askerî Terimler Sözlüğünün sûreti aşağıda görülen (C-1) sayfasında Genelkurmay Başkanlığı; Amerikan ve İngiliz Ordularında “astsubay” isimli asker sınıfının mevcut olduğu “yalanını” söylemekdedir.

Asubay Tefrikası _11 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _11 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

    

   Amerikan Ordusunda “astsubay” isimli asker sınıfının mevcut olduğunu isbatlaması için 03 Aralık 2019 târihinde gönderdiğim 1902824306 sayılı İlgi (s) dilekceme; Millî Savunma Bakanlığının iki kere emretmesine rağmen Genelkurmay Başkanlığı cevap vermemekde ısrar etmekdedir.

       c.2- 22 Eylül 2019 târih ve 1902194475 sayı ile 13 Nisan 2020 târih ve 2001481251 CİMER dilekcelerim ile iki defa gündem etdiğim; 03 Nisan 2013 Çarşamba günü Anıtkabir’i ziyareti esnasında, USEUCOM “Kıdemli Eri”  ABD Deniz Kuvvetleri’nden Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’a Genelkurmay Başkanlığının Anıtkabir’de tertip etdiği  “II Numaralı tören”’dir.

 Asubay Tefrikası _11 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

      Ön sırada ABD Deniz Kuvvetleri’nden  Er Kıdemli Başçavuş  Roy M. MADDOCKS Jr.,

      Arkasında ise Genelkurmay Başkanlığı Astsubayı, Kara ve Deniz Kuvvetleri Kuvvet Astsubayları ile

        Jandarma Genel Komutanlığı Kıdemli Astsubayı…

        Karargâhda, kışlada ve gemide;

        Türk Er'in sıçdığı helâya sıçmaya tenezzül etmeyen bu kıdemli astsubay güruhu

        Anıtkabir Aslanlı Yol’da hiç utanmadan  Amerikalı Er’in arkasında seyirtiyor gerzekler!..

                                                                               ESKİ TÜFEK - 2020  

   ABD Deniz Kuvvetleri’nden  Er Kıdemli Başçavuş  Roy M. MADDOCKS Jr.’ın

   Görevli olduğu USEUCOM’a servis etdiği bu haberi Genelkurmay Başkanlığı, Türk kamuoyundan saklamışdır.

   Amerikalı “er” için 2013 senesinde Anıtkabir'de tertip etdiği bu rezil tören hakkında gönderdiğim dilekcelerime Genelkurmay Başkanlığı inatla cevap vermiyor.

 

  *  *  *  

 

   EUCOM “Kıdemli Er”i Deniz Er Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,

   03 Nisan 2013 Çarşamba günü öğleden sonra

   “Astsubay Üst Karargâh Hizmetleri Eğitimi” ismini verdiğimiz ucube mektebe gitmiş.

Asubay Tefrikası _11 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Bu uyduruk mektebin talebesi Türk “Kıdemli Astsubayları”nı sınıfda içtima eylemiş.

   Sonra da Amerikalı ErRoy M. MADDOCKS Jr.,

   Kahraman Ordumuzun bu necip Türk “Kıdemli Astsubaylarına

   Amerikan Ordusu ve NATO’daki “kıdemli erliğin” fâzilet ve nimetlerini anlatmış…

   AÜKHE talebesi Türk “Kıdemli Astsubayları” da oturmuşlar Amerikalı Erlerin arkasına

   Mandanın tireni seyretdiği gibi Amerikalı Er Roy’u seyretmişler...

                                                                          ESKİ TÜFEK - 2020   

  *  *  *  

Asubay Tefrikası _11 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _11 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

        ABD Deniz Kuvvetleri’nden  Er Kıdemli Başçavuş  Roy M. MADDOCKS Jr.,

        Ve

        Genelkurmay Başkanlığı Astsubayı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Kuvvet Astsubayları ile

        Jandarma Genel Komutanlığı ve Sâhil Güvenlik Komutanlığı  Kıdemli Astsubayları,

        03 Nisan 2013 Çarşamba günü Genelkurmay Başkanlığı Kararğâhında

        Aynı masanın etrafında hemhâ l olmuşlar!..

        Karargâhda, kışlada ve gemide;

        Türk Er ile aynı masada oturmaya tenezzül etmeyen bu kıdemli astsubay güruhu

        Oturmuşlar diz dize; Amerikalı Er’e yalakalık ediyor dangalaklar!..

***  Yalakalık: Kendisine saygısını kaybetmiş insanların; şahsî menfaatleri uğruna başkalarına gereksiz yere saygı gösdermesi ya da hak etdiğinden fazla iltifât etmesidir.

                                                                         ESKİ TÜFEK - 2020  


   

   3. İlgi (ç)’de mezbûr 211 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kânunu’nun;

       

       a.  “I – Tarifler” başlığı altında yer alan Madde 10’da “üst” ve “ast” kavramı şu şekilde târif edilir:

             - Üst tabiri, rütbe veya kıdem büyüklüğünü gösterir.

             - Ast, üstün rütbece veya kıdemce aşağısında bulunan kimsedir.

       

       b. Aynı Kânunun “II – Disiplin” başlığı altında yer alan Madde 13’de “disiplin” şu şekilde târif edilir:

             -  Kânunlara, nizâmlara ve âmirlere mutlak bir itaat ve astının ve üstünün hukukuna riayet demektir.

             -  Askerliğin temeli disiplindir.

  • Kânunların “subay yardımcısı” olarak tavzif etdiği Türk Ordusundaki “astsubay” sınıfını; NATO üyesi devletlerin ordularında “er sınıfı” ile dekleşdiren ve “er” muamelesi yapdıran Genelkurmay Başkanları;

  • Ast’ı olan “astsubayların” hukukuna riâyet etmediler

         Ve

  • Türk Ordusunda askerliğin temeli olan disiplini bozdular.

   4. İlgi (ç)’de merkûm 211 sayılı  Kânuna müsteniden Millî Savunma Bakanlığının 1961 senesinde meriyyete koyduğu İlgi (ş)’de mezbûr TSK İç Hizmet Yönetmeliği; “3 - Amirin vazifeleri” başlığı altında yer alan Madde 13’de Ȃmirin birinci vazifesini şöyle tahvzih eder;

   “(…) Amir de maiyetinin şeref ve haysiyetlerini, sağlığını ve özlük haklarını gözetmeğe mecburdur.

  • Kânunların “subay yardımcısı” olarak tavzif etdiği Türk Ordusundaki “astsubay sınıfını”; NATO üyesi devletlerin ordularında “er sınıfı” ile dekleşdiren, “er muamelesi” yapdıran ve “er kadrolarında” çalışdıran Genelkurmay Başkanları; astları olan “astsubayların” şeref ve haysiyetlerini gözetmediler.

   5. İlgi (ç)’de mezbûr 211 sayılı aynı Kânunun 37’nci maddesi mucibince her asker;

     “Her zaman ve her yerde kanunlara ve nizamlara itaat edeceğine namusu üzerine and içer"

  • Kânunların “subay yardımcısı” olarak tavzif etdiği Türk Ordusundaki “astsubay” sınıfını; NATO üyesi devletlerin ordularında “er sınıfı” ile dekleşdiren
  • Er muamelesi” yapdıran ve “er kadrolarında” çalışdıran Genelkurmay Başkanları, subay nasbedildikleri gün namusları üzerine içdikleri andı ihlâl ve inkâr etdiler.

  *  *  *  

 SONUÇ:

   1. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin;

       a. 1953 senesinde imzâladığı 6020 sayılı Kânuna merbut olarak kabul etdiği Cenevre Sözleşmeleri

          Ve dahi

       b. 5886 sayılı Kânun ile 1952 senesinde kabul etdiği NATO Andlaşmasına istinaden 1964 senesinde onayladığı İlgi (e)’de mezkûr NATO STANAG 2116 isimli Anlaşma’ya göre NATO’da şu “iki sınıf asker” mevcut ve müstahdemdir;

  • Officer personnel; subay personel
  • Non-officer personnel; subay olmayan personel

   2. Yukarıda görülen bu hükümlerden ortaya çıkan istidlâl muvacehesinde şu biricik suâli sormalıyız;

      - İlgi (b)’de mezkûr 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile teşkil edilen ve bu Kânunun “subay yardımcısı” olarak tavzif etdiği Türk Ordusundaki “astsubay” sınıfı;

STANAG 2116 isimli NATO Anlaşması’nda tasnif edilen “iki asker sınıfından” hangisine tâbidir?

  • Officer personnel; subay personel sınıfına mı?
  • Non-officer personnel; subay olmayan personel sınıfına mı?

   3. Deniz Kuvvetleri ve Sâhil Güvelik Komutanlığında 30 sene bilfiil hizmet etdikden sonra

2011 senesinde kendi isdeği emekli olmuş emekli bir astsubay olarak işbu dilekcenin sahibi ben Şükrü IRBIK’ın

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığından talebim şunlardır;

       a. 5802 sayılı Kânun ile 1951 senesinde teşkil edilen ve bu Kânunun “subay yardımcısı” olarak tavzif etdiği Türk Ordusundaki “astsubay sınıfı”;

        “İki sınıf asker” ile teşkil edilen NATO’nun askerî teşkilâtına uygun olmayan bir asker sınıfıdır.

       b. 5802 sayılı Kânun ile 1951 senesinde teşkil edilen ve bu Kânunun “subay yardımcısı” olarak tavzif etdiği Türk Ordusundaki “astsubay sınıfına”; uluslararası kurs, eğitim toplantı vs. ortak askerî çalışmalarda ve NATO görevlerinde türk astsubaylarına STANAG 2116 sayılı NATO Anlaşmasının meriyyete konulduğu 1964 senesinde “er muamelesi” yapılmaktadır.

     c. 926 sayılı Kânuna müsteniden Millî Savunma Bakanlığının meriyyete koyduğu İlgi (t)’de mezkûr Astsubay Sicil Yönetmeliği Madde 17 mucibince;

   “Yurt içi veya yurt dışı kıt’a, karargâh ve kurumlarda görevli yabancı Silâhlı Kuvvetlere mensup subay veya astsubaylar, Türk Silâhlı Kuvvetlerine mensup astsubayların sicil üstü olamaz.” Bu hakikâte rağmen Türk astsubaylarına;

           c.1- NATO üyesi devletlerin ordularının “erlerinin” emrinde görev yapdırılmakta

          c.2- Sicil bağı olan “yabancı orduların erleri”, Türk astsubaylarına sicil vermekdedirler. İşbu dilekcenin sahibi 1982-2085 sicili emekli astsubay ben Şükrü IRBIK’a da 1992-1994 senelerinde NATO daimî görevim esnasında NATO üyesi devletin erleri sicil (IER: International Evaluation Report) verdi.

       ç. Türk Ordusunun astsubaylarına “er muamelesi” yapılması;

          ç.1- Uluslararası diplomatik bir rezâletdir,

          ç.2- Uluslararası karşılılık (mütekâbiliyet) ilkesine esâsdan aykırıdır,       

       d. Türkiye Büyük Millet Meclisinin meriyyete koyduğu;

           d.1- 5802, 211 ve 926 sayılı Kânunlara,

           d.2- 5886 ve 6020 sayılı Kânunlara,

           d.3- Ve bu Kânunlar ile T.C. Devletinin bağlı olduğu 1949 Cenevre Sözleşmelerine,

           d.4- 1964 NATO STANAG 2116’ya,

           d.5- 1961 Anayasası’nın 65’inci maddesine,

           d.6- 1982 Anayasası’nın da  90’ıncı maddesine temelden aykırıdır.

 

    İşbu dilekcemin konusu hakkında ilgili makâma sözlü olarak da izahât vermek isderim. 

  *  *  *  

   TALEP:

   Sâhil Güvenlik Komutanlığından emekli astsubay ben Şükrü IRBIK’ın,

   İşbu dilekcem ile Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığından talebim şudur;

  • Türk Ordusunda bugün mevcut ve müstahdem olan “astsubay sınıfı” 5802 sayılı Kânun ile 1951 senesinde “subaya yardımcı olması için” teşkil edildi. “Subay sınıfına yardımcı olması için” Kânun ile teşkil edilmiş bir asker sınıfı, dünyânın hiçbir ordusunda bugün dahi mevcut değildir. Bugün çağdaş devletlerin ordularını sâdece “muvazzaf subay sınıfı” sevk ve idare etmekdedir.
  • Fakat ordumuzu idare etmeye yardımcı olması için “muvazzav astsubay” isimli asker sınıfı sâdece Türk Ordusunda mevcutdur. Türk subayları ordumuzu idare etmekden âciz, kâlibiyetsiz ve eğitimsiz değildir. Bu hakikâtin tabii neticesi olarak da ordumuz, “muvazzaf astsubay” sınıfına muhtaç değildir.
  • 5802 sayılı Kânun ile teşkil edilen ve bu Kânunun “subay yardımcısı” olarak tavzif etdiği,
  • “İki sınıf asker” ile müteşekkil NATO’nun askerî teşkilâtına uygun olmayan
  • Ve işbu dilekcenin sahibi emekli astsubay ben Şükrü IRBIK’ın da mağduru olduğu Türk Ordusundaki “astsubay sınıfının” mevcut gayri hukûkî durumunu;

       a. İşbu dilekcemin İlgi (a-t)’sinde beyan etdiğim 24 adet NATO/Millî mevzuât ve Andlaşmalar muvacehesinde tetkik etmesini

           Ve dahi

       b. “İki sınıf asker” ile müteşekkil NATO’nun askerî teşkilâtına uygun hukûkî düzenleme yapmasını,

     Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığından saygılarım ile arz eylerim.03.11.2020.

 

   Birinci bölüm: 03 Kasım 2020 târih ve 2004860089 sayılı CİMER dilekcem.

   İkinci bölüm: 04 Kasım 2020 târih ve 2004870123 sayılı CİMER dilekcem.

                                                                                                                                           (İmzâ)

                                                                                                                                      Şükrü IRBIK

  *  *  *  

 

***   Yukarıda okuduğunuz 03 Kasım 2020 târih ve iki bölümlü bu dilekcemin;

                       Birinci bölümü 2004860089 sayı ile

                       İkinci ve son bölümü de 2004870123 sayı ile

                       Şükrü IRBIK'ın e-devlet CİMER’deki hesabında kayıtlıdır.

Asubay Tefrikası _11 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  

 

   Bugüne kadar yazdığım 21 makâlenin en kısa Asubay Tefrikası olan bu on birinci bölümü,

   Bugün burada târihin eskimez unutmaz hafızasına emânet etdim.

   Konusu itibarı ile Cumhuriyet târihimizde bir astsubayın devlete verdiği “ilk dilekce" olan

   Ve dahi

   Devletin arşivinde ebediyyen duracak Asubay Tefrikası – 11 isimli bu makâlemin özü şudur.

   

   T.C. Devletinin imzaladığı ve Türk Anayasasının bile üstünde olan uluslararası andlaşmalara göre;

   Türk Ordusunda mevcut ve müesses olan “astsubay” isimli asker sınıfı “gayri meşrudur!”

   Ve dahi

   “Astsubay” isimli asker sınıfının Türk Ordusundaki hukukî durumu konusunda ben Şükrü IRBIK,

   Genelkurmay Başkanlarının bugüne kadar söylediği yalanların doğrudan mağduruyum!

   

   Bu mağduriyetime sebep olan Millî Savunma Bakanlığını dâva etmek hakkım da mahfuzdur!..

  *  *  *  

 

   2020 senesi Karakış ayının şu yirmi yedinci gününde yayınladığım

   Asubay Tefrikası – 11 isimli bu makâlemiz ile Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK;

   Mensubu olduğum “astsubay” mesleğine borçlu olduğum maddî, manevî ve fikrî diyetimi ödedim.

   

   Hokkada mürekkeb, elde kâğıt, sabırda vakit, serde fikir, dilde söz bitdi...

 

  *  *  *  

 

      Şu anda okuduğunuz Asubay Tefrikası – 11 isimli bu bölüm;

      Sâhil Güvenlik Komutanlığından emekli asubay Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK‘ın

      2017 senesinden beri  son 4 senede yayınladığı

      10 bölüm ve 10 kısımdan mürekkep olan Asubay Tefrikasının şâhikasıdır, özüdür.

      Şu vakitden sonra sizlere yazacaklarım da

      ATATÜRK’ün deyişi ile ancak “teferrruât” olacak!.. 

  *  *  *  
 

    Beyaz subayların yapdığı

   Ve dahi

   Ben Şükrü IRBIK’ın bugüne kadar Asubay Tefrikası’nda ortaya çıkardığı

   Bu haksızlıklara, nâmussuzluklara, kânunsuzluklara sâhip çıkmak da

   Siz “astsubay” meslekdaşlarımın meselesi oluyor!..

 

  *  *  *  

 

     Ya uyduruk “astsubay” sınıfı lağvedilecek!

     Ya da astsubaylar Türk Ordusunun köle askerleri olmaya devam edecek!

                                                                ESKİ TÜFEK - 2020  

  *  *  *  

      Son Söz!

 Genelkurmay Başkanlığının NATO görevimde bana “er” muamelesi yapması sâdece ben astsubay Şükrü IRBIK’ın meselesi değildir.

   Türk Ordusundaki “astsubay” isimli asker sınıfının NATO nezdinde “gayri meşru” olması bütün astsubayların müşterek meselesidir.

   Bugüne kadar yapdığım çalışmalarım ile;

   Türk Ordusundaki “astsubay” isimli uyduruk asker sınıfının NATO nezdinde “gayri meşru” olduğunu dâva konusu yapacak olgunluğa getirdim.  Mensubu olduğumuz “astsubay” sınıfının NATO nezdinde “gayri meşru” olduğunu mahkemede isbatlamak için elimizde her türlü delil vardır.

   Bu cümleden olmak üzere;

  • Türkiyenin sidik yarışdırdığı hiçbir devletin ordusunda mevcut olmayan,

        Ve

  • 1960 senesinden bugüne kadar yapdığı nâmussuzluklar ve Kânunsuzluklar ile 27 Mayıs'ın karanlık suratlı darbeci subaylarının kuşa çevirdikleri

        Ve dahi

  • Türk insanının fıtratına uymayan ve şerefini yok sayan uyduruk “ astsubay sınıfı lağvedilmelidir.

    

    Şu aşamadan sonra yapılacak iş ise;

   Müşterek bir çalışma ile “astsubay” sınıfının bu “gayri meşru” durumunu  astsubaylar olarak mahkemeye götürmekdir.

  *  *  *  

                         Vaktidir, ya şimdi konuş!     

                                                                               Ya da ölesiye kadar sus!              

                                                                                          Eski Tüfek - 2020   

  *  *  *  

 

   Kıymetli vatandaşlarım,

   Muhterem astsubay meslekdaşlarım;

   Yukarıda sizlerin de okuduğunuz

   Türk Ordusundaki “Astsubay” sınıfının NATO’daki denkliği hakkındaki “şikâyet” dilekcemi,

   İcraraâtın başı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’a 03 Kasım 2020 Salı günü gönderdim.

   Hemen ertesi gün de CİMER bu dilekcemi; işlem yapması için Millî Savunma Bakanlığına gönderdi.

   

   Bu dilekceme Millî Savunma Bakanlığının vereceği cevapları da

   Asubay Tefrikası – 11 isimli bu makâlemizin bu kısımlarında

   Sizlere, bütün dünyâya ve Türk kamuoyuna ilan edeceğim, evvelallah…

 

Bröve isimli 07d11

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  

 

   Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız   

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKSahil Güvenlik Komutanlık BrövesiKapak 5

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Sahil Güvenlik Komutanlık BrövesiAsubay Tefrikası _7 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKSahil Güvenlik Komutanlık Brövesi

Asubay Tefrikası _14_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _9 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası _10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Sahil Güvenlik Komutanlık BrövesiAsubay Tefrikası _11 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKSahil Güvenlik Komutanlık Brövesi

 

 

Asubay Tefrikası 6-10

Ağustos 01, 2019

 

Asubay Tefrikası 6-10

Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar

 

 

Astsubaylarda "onur" yok mu ki?..

 

  Özgürlük mücâdelesi,

  Ekmek mücâdelesi,

  Hak mücâdelesi,

  Onur mücâdelesi…

 

  İnsan; Kendisinde olmayan şeyler için mücâdele verir, değil mi?..

  Fakat

  Kimi “astsubay” meslekdaşımız “onur” mücâdelesi verdiğini söylüyor!..

  Meslekdaşlarımızın bu sözüne bakınca da şu suâli sormak icâb ediyor;

 

  Bu “astsubay” meslekdaşlarımızda “onur” yok mu ki

  "Onur” mücâdelesi verdiklerini söyleyip duruyorlar? 

 

  *  *  *  *  *  

 

Subaylarımız;

  “Astsubay” dedikleri askerleri bugüne kadar

  Üst rütbelere yükselmek için

  Omuzlarına basılıp geçilmesi gereken “terfi taşı” olarak kullandılar.

  Siyâsiler ise “astsubay” dedikleri askerleri; 

  Kendi menfaatlerini tahakkuk etdirmek için

  Üzerine basılıp geçilmesi gereken “ceset basamağı” olarak kullandılar.  

  Bunun en son örneğini de 15 Temmuz 2016 Cuma gecesi

  Özel Kuvvetler Komutanlığında yaşadık ve gördük!

 

 

  *  *  *  *  * 

 

 

 Subaylar;

  Sırtına bindikleri "astsubaylar" sâyesinde

  Terfi ü tefeyyüz edip kendi yıldızlarını parlatdılar.

  Siyâsi gürûh ise; 

  "Astsubayların" kanı üzerine inşa etdikleri iktidarları sâyesinde

  Hep kendi işkembelerini doldurdular!

  Peki,

  Yoksulluk sınırında maaş alan “astsubaylar” bugüne kadar kendileri için ne yapdılar?

  Bu suâlin cevabını bugün vermek için

  Aynaya bakacak kadar cesâreti olan kaç “astsubay” var acap?..

 

 

  *  *  *  *  *  

 

 

  Yukarıdaki bölümde okuduğunuz bu iki tesbitden

   Ve dahi

   Bu tesbitler çerçevesinde tevcih etdiğimiz üç suâlden sonra

   İmdi, gelelim sadede!.. 

 

 

  *  *  *  *  *  

 

  Ben birikdirmedim, zamân birikdirdi!

  Ben hatırlamadım, zamân hatırlatdı!

  Ben öğrenmedim, zamân öğretdi!

   Ben götümden uydurmadım, zamân itiraf etdi!

  Ben yazmadım, zamân yazdırdı!

 

  Zamânın ezelî sabır ve umut ile târih târih birikdirip de   

  Hâlîlerde kulağıma usûlca fısıldadığı hakâike

   Eski Tüfek mahlaslı emekli asubay ben Şükrü IRBIK

   Bugün, burada;

   Ses oldum,

   Söz oldum,

   Tercüman oldum! 

  Hepsi bu!..

 

  *  *  *  *  *  

 

 

  Bugün Ordumuzda “subay” ismi ile bildiğimiz askerlerin unvânı

  Kapıkulu ve yeniçeri ocaklarında 1.600’lü senelerde “zâbit” idi.

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   İşde, bu “zâbit” kelimesini ATATÜRK,

  1935 senesinde “subay” olarak tebdil etdi.

  Askerî mevzuâtımıza girdiği günden bugüne kadar geçen 400 küsur senede

  Subaylarımızın unvânı olan “zâbit” ve “subay” kelimelerinin hikâyesi sâdece bu kadar.  

  Fakat

  Ordumuzun “köle askeri” olan “astsubaylara” son 100 küsur senede yakışdırılan

  • İsim,
  • Sıfat,
  • Unvân
  • Ve lakaplar ise

  Denizde kum misâli…

 

  *  *  *  *  *  

 

 

   Asubay Tefrikası’nın altıncı bölüm, onuncu ve sonuncu kısımını teşkil eden bu makâlemizde bugün biz,

  Cârî askerî mevzuâtımızın 1951 senesinde “astsubay” olarak tesmiye etdiği askerlere;

  Deniz Kuvvetlerimizde teşkil edildiği 1890 senesinden beri,

  Kara Kuvvetlerimizde ise teşkil edildiği 1909 senesinden beri yakışdırılan;

  • İsim,
  • Sıfat,
  • Unvân
  • Ve lakapların hepsini ilk defâ olmak üzere

  Târih sırasına göre bir çırpıda cem’an görüp öğreneceğiz, inşallah!..

     Eski Tüfek - 2019    

 

 

 

  *  *  *  *  *  

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   1890 senesinde Donanmayı Hümâyun (Padişah Donanması)’da

   “Asâkir-i Bahriye-i Şahâne” (Padişah Bahriye Askeri) mevcut idi.

   Bu askerlere “Kur’a Efrâdı” veya “Bahriye Efrâdı” ismi de veriliyor idi.

   Bahriyenin ihtiyâcı nisbetinde kur’a ile tesbit edilen “kur’a efrâdı” Osmanlı gençleri,

   Donanmayı Hümâyun’da 5 sene nizâmiye (mükellef) askerliği yapmaya mecbur idiler.

   Bu 5 senelik “mükellef askerlik” süresi içinde bahriye askerlerine,

   Harb gemilerimizde yapacakları hizmete göre çeşitli denizcilik ve meslek eğitimleri veriliyor idi.

   Bu denizcilik eğitimlerini de bahriyeli zâbitânımız veriyor idi.

   5 senelik “mükellef askerlik” hizmetini tamamlayan bahriye askerleri, tam işe yarayacakları anda tezkere alıp gidiyorlar idi.    Bahriye zâbitânımız, teskere alan bahriye askeri yerine gelen acemi efrâda denizciliğe dair her şeyi, her celp döneminde yenibaşdan öğretmek mecburiyetinde kalıyor idi.

   Ayrıca;

   İngiltere’nin buhar gücünü savaş gemilerine tatbik etmesi ile Avrupa Devletlerinin başlatdığı

   Ve dahi

   Bahriye silah ve makinelerinde meydana gelen

   Ve

   Aklın sınırlarını bile aşan gelişmelerin kapıya dayanması sebebi ile;

   Elektrikçi, torpidocu, mayıncı, kazancı, ateşçi, çarkcı ve telsizci gibi yeni bahriye meslekleri ortaya çıkmış idi.

   Hem uzmanlık isdeyen, hem çok tehlikeli ve hem de yağlı-paslı olan bu meslekleri, 

   Padişah daşşağından düşme bahriyeli beyaz zâbitânımız bir türlü yapmak isdemedi.

Asubay Tefrikası 6_109 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Asubay Tefrikası 6-2

   Ve dahi

   Asubay Tefrikası 6-8 isimli makâlelerimizde 

  Bu konuyu tafsilâtlı olarak işledik.

 

   Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKBahriye zâbitânımızın yapdığı;

   Hem bahriye askerinin taalim-taallümü görevini 

   Hem de ihtisas gerekdiren ve tehlikeli olan bu meslekleri,

   Zâbitânın yerine yapmak üzere;

   Hem “zâbit” olmayan,

   Hem de zâbit maaşının çeyreğine yapacak “ortada sandık” bir bahriye asker sınıfı teşkil etdiler.

   1890 senesinde teşkil etdikleri bu “uyduruk” ve “ortada sandık” bahriye asker sınıfına da

   Yukarıda resimlerini gördüğünüz dönemin Padişahı ve Bahriye Nâzırı “Gedikli” ismini verdi.

 

   "Donanma Gedikli" sınıfı;

  • İşe gelince, zâbit olacak,

         Ve fakat

  • Aşa gelince ise

   Donanmanın boğaz tokluğuna çalışan “kethüda kadını” olacak idi

   Ve böylece bahriye zâbitimiz de

   Keyif ile güvertede ellerinde göt gezdirebilecek idi…

     Eski Tüfek - 2019    

 

 

  *  *  *  *  *  

 

   1909 senesinin Ordu-yu Humâyûn’una zâbit temin eden

   Harbiye, Bahriye ve Mühendishâne Mekteplerinde taalim-taallüm eden zâbit namzedi efendilerin

   Okuduğu sınıflarına göre “rütbe isimleri” şöyle idi…

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 1899 senesinde Manastır Askerî İdâdisini muvaffakiyet ile ikmâl eden Mustafa Kemâl,   

   Aynı senenin 13 Mart Pazartesi günü,

   İstanbul Pangaltı'daki, Mekteb-i Harbiye-i Şahâne’ye 1283 numara ile kayıt edildi. 

   Mustafa Kemâl hakkında târih(!) yazan târih uğrusu yalancı subaylarımız hiç söz etmez!    

   

   Fakat    

   Kendi sınıfının Kısım Çavuşu olan 1283 Mustafa Kemâl’in;

 cavus mustafa kemal kapak

  • Harbiye birinci sınıfda rütbesi Onbaşı,

 

  • Harbiye ikinci sınıfda rütbesi Çavuş,

 

  • Harbiye üçüncü sınıfda ise rütbesi Başçavuş idi... 

 

 

   Beyaz zâbitân heyetimiz;

   1834 senesinden beri harbiye talebesi efendilerin rütbesi olan

   Silâhendaz Onbaşı, Çavuş ve Başçavuş rütbe isimlerini,

   1909 senesinde piyasaya sürdükleri bir "darbe" kânunu ile;

  • Zâbitin yerine ölmesi için teşkil etdikleri

      Ve dahi

  • Küçük zâbit” ismini verdikleri "ortada sandık" askerlerin üzerine yapışdırdılar…

 

  *  *  *  *  *  

 

  Bugün “astsubay” olarak bildiğimiz askerlere

   1909 senesine vâsıl olduğumuz günlerde, aşağıda gördüğünüz şu isimler verildi.

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Osmanlı Devletinin ekmeğini yiyen

   Osmanlı Ordusunun kıyafetini giyen ve rütbesini taşıyan “mektebli” zâbitân heyetimiz;   

  • Evvelâ 1908 senesinde İkinci Meşrutiyet İhtilâlini yapdı,
  • Akabinde, 1909 senesinin 13 Nisan Salı günü 31 Mart Vak’ası ile padişaha karşı isyan etdi,
  • Meclis-i Ȃyanı ve Meclis-i Mebusanı kapatdı,
  • Ahiren de 1913 senesinde Bab-ı Ȃli baskını ile “hasta adam” Osmanlı Devletini yıkdı.
  • Padişah Sultan II. Abdülhamid’i tahtından indirip sürgüne gönderdi…
  • Ruh hastası olan Sultan Reşad’ı da “kukla padişah” olarak Osmanlı tahtına oturtdu.

 

 

 Asırlardan beri Osmanlı Devletini yıkmak isdeyen İngiltere ve kuyruğundaki düvel-i garbînin

 Yapmak isdeyip de yapamadığını bizim “mektepli zâbitân” heyetimiz, 31 Mart’da yapdı. 

 

   Padişahlarımız, Osmanlı Ordusunda;

  • Ara kademe”,
  • Ortada sandık”,

          Ya da

  • Menzil eşşeği” türünden “uyduruk” asker sınıfları  isdemediler.     

 

 

  Çünkü;

   Ölmek ve öldürmek sanatı demek olan askerlikde;

   “Öl ve öldür” emirini veren asker ile

   “Öl ve öldür” emrini yerine getiren asker arasına kimse giremez idi…

 

 

   İşde, bu değişmez sebepden dolayı da padişahlarımız;

   Her askerin yüreği, bileği ve aklı nisbetinde en yüksek rütbeye kadar yükselmesini teşvik etdiler.

 Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK 

   31 Mart darbesini tertip ve tatkbik eden “mektepli zâbitân” heyetimiz

   Bab-ı Ȃli’deki İstanbul Vâli Konağında 1909 senesinin 06 Ekim Salı günü gizlice içtima eyledi

   Ve tertip etdiği bir “darbe nizamnâmesi” ile “Küçük zâbit” ismini verdiği asker sınıfını

   Kara Ordumuzda teşkil etdi.

 

 

   Bugün piyasaya sürülen 06 Ekim 1909 târihli

  Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit-i İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi’nin;

 

  • Meclis zabıtları yokdur!
  • Meclis-i Mebusân ve Meclis-i Ȃli’de müzakere edilmedi.
  • Başka bir ifâde ile bu Nizâmnâmeden Osmanlı mebuslarının bilgisi ve haberi yok!
  • Bu Nizâmnâme Lâyihasını kimin hazırladığı meçhul,
  • Nizâmnâmenin hazırlandığı dönemde Padişah olan Sultan Reşad’ın irade-i seniyyesi yok!
  • Bu Nizâmnâmeyi meriyyete (yürürlüğe) koyan kişi de meçhul…

 

 

 

   Netice itibârı ile;

   06 Ekim 1909 târihli Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit-i İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi,

 

  • Padişahın iradesine aykırı olarak tertip edilen

        Ve dahi

  • Kimlerin hazırladığı da belli olmayan “meçhul” ve bir “darbe” kânunudur.

 

 

 

   Bu cümleden olmak üzere;

   Osmanlı Kara Ordusunda Küçük Zâbit sınıfının teşkil edilmesi

   Ve dahi

   Bugünkü hukûkî mevcudiyeti hâlâ gayri meşrudur. 

 

 

  * *  *  *  *  

 

   Karesi Mebusu ve Bahriye Encümeni Ali Galip Efendi,

   1910 senesinde Meclis-i Mebusan’da

   Donanma Gediklisi için “Donanmanın kethüda kadını” dedi.

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

   31 Mart darbesinden sonra

   Kara “küçük zâbit” sınıfını tertip eden karanlık suratlı zâbitânımızın isimleri ve cisimleri meçhul idi!

   Fakat darbeden bir sene sonra,

   Bu karanlık suratlı beyaz zâbitândan birisi, kendisini ele verdi;

   Alman perestiş ve darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa!

   Padişah Sultan II. Abdülhamid’e “Baykuş” diyerek hakâret den darbeci Mahmut Şevket Paşa,

   Meclis’de 1910 senesi bütçesi müzakere edilir iken

   06 Ekim 1909 târihli “Kara Küçük Zâbit” sınıfını kendisinin tertip ve teşkil etdiğini itirâf eyledi.

   Darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa;

  • Gayri meşru olarak tertip etdiği

        Ve dahi

  • Yaklaşan Birinci Cihân Harbinde “mektepli beyaz zâbitânımızın” yerine ölmesi için

   “Mayın eşşeği” niyetine cephenin en önüne sürdüğü “ortada sandık” yeni asker sınıfının isminin

   “Küçük zâbit” olduğunu yumurtaladı…

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

   31 Mart’ı tertip eden "beyaz zâbitân heyetimiz";

   Darbeden sâdece 6 ay sonra teşkil etdikleri

   Ve dahi

   “Küçük zâbitân” ismini verdikleri “köle” askerlere

   Aynı senelerde sâdece “nefere” verilen “prangabent cezâsı” vermeye başladılar.

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Mensubîn-i Askeriyyenin Siyasiyât ile Men’i İştigali Hakkında

Askerî Cezâ Kânunnâmesine Zeyl Kânun

 

   MMZC, İnikad:23, 18 Haziran 1328 (1912) Pazartesi

   Madde 1. — Siyasî içtimaat ve tecemmuat ile nümayişlere iştirak ve makalât-ı siyasiyye neşr veya o yolda alenen irad-ı nutk eyleyen ve kânunen hâiz olduğu hakkı istimalden gayri surette umur-u intihabiyye ile iştigal, Erkân ve Ümera ve Zâbıtân ile Mensubin-i Askeriyye ve Silah-endazan, iki mâhtan altı mâha kadar hapis veya hapis ile berâber mevkii tebdil olunur ve tebdilinden dolayı harcırah verilmez. Mükerrirlerden, Silah-endazandan gayrisi, dört mahtan bir seneye kadar hapis ile silk-i askeriden ihraç olunur ve Küçük Zâbit, Onbaşı ve Neferât-ı Askeriyye 2 mâhtan (aydan.IRBIK) 6 mâha (aya. IRBIK) kadar prangabend ve hizmet-i muvazzafası iki aydan iki seneye kadar tezyid (uzatılır. IRBIK) olunur.

   Eski Tüfek - 2019   

 

  *  *  *  *  *  

 

   Aşağıda gördüğünüz şu kânun ile 1915 senesinde Donanma-yı Humâyûn’da,

   “Donanma gedikli zâbit” sınıfı “müstakil” bir “zâbit” sınıfı olarak teşkil edildi.

   Gene aynı kânun ile başçavuş, donanma mühendisi (asteğmen)’nin “üstü” idi.

   “Donanma zâbitân heyetimiz ”;

   Bu usûlü de o senelerde muhibi oldukları Prusya Almanyası'ndan aşırmış idi…

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

  1915 senesinde Ordu-yu Humâyûn (Kara Ordusu)’da,

  Aşağıda gördüğünüz şu kânuna göre

  “Küçük zâbit başçavuş” “zâbit vekili” (asteğmen)’nin mafevki (üstü) idi.

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

   Bugün “astsubay” olarak bildiğimiz ve “küçük zâbit” sınıfına mensup askerler

   1916 senesinde bu kez de

   “Kıdemsiz küçük zâbit” ve “kıdemli küçük zâbit” oldular.

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

   Ordumuzun “ortada sandık” asker sınıfı olarak teşkil edilen “küçük zâbitlik

   1917 senesinde bu kez de “takımbaşı” oldu.

   Cephede götlerini kaşıtmak isdeyen beyaz zâbitân heyetimiz

   “Başçavuş” rütbesindeki “küçük zâbitâna”; 


Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  • Bir dürbün, 
  • Bir rövelver (tabanca) 

        Bir de 

   Padişah daşşağından düşme "beyaz zâtibin yerine ölmesi için"

   Çanakkale Cephesinin önüne sürülen Güççük Zâbit Başçavuş Emin ÇÖL’e verdikleri gibi 

    “Ucu sivrice, ağzı kör ve ham demirden” 

  • Bir kılıç verdiler…

   Ve hemen akabinde

   “Takımbaşı” unvânı ve “Takım Kumandanı zâbit” yetkisi ile

   Hem de “zâbitin yerine ölmesi için” düşmanın önüne “yem” olarak atdılar.

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

  Dedelerimizin “Harb-i Kebir” dediği Birinci Cihân Harbi bütün şiddeti ile devâm eder iken,

   Ordumuzun “küçük zâbiti” 1917 senesinde bu kez de

  • Hem “mal” oldular, 
  • Hem de “koyun” oldular!..

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

   1917 senesinde Ordu-yu Osmanî’de “silâhendaz” ismi verilen bir nefer (er) sınıfı mevcut idi.

 

   Silâhendaz sınıfı nefer, tıpkı bügünkü Amerikan Ordusundaki “deniz piyâ deleri” gibi idi.

   “Silâhendaz” tâbirini, bu sene içinde “küçük zâbit ve efrat” torbasının içine tıkışdırdılar.

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

   Tevkir mi, tahkir mi, ben bilemedim!..

   Fakat

   “Küçük zâbitler”, 1918 senesinde Ordumuzun “beyaz kargaları” oldular!..

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası _6_10_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

   Küçük zâbitler;

   İlk mezunlarını verdiği 10 Temmuz 1911 Pazartesi gününden itibâren

   T.C Devletinin teşkil edildiği 23 Nisan 1920 Cuma gününe kadar

   Tam 10 sene devam eden harbler boyunca

   Hem zâbit yerine ölmesi için cephenin en önüne sürülmüş

   Hem de ölümü bahasına cenk etdiği “harbi kazanmış” idi.

   Fakat

   Kıt’a kumandanı zâbitân gürûhu takdirleri beşer-onar paypay eder iken

   Ordumuzun “cüzzamlı askeri” olan “küçük zâbitler” 1921 senesinde;

  • Hem “ufak zâbit” oldular
  • Hem de takdir yerine avuçlarını yaladılar!..

Asubay Tefrikası 6_10_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Ölmek sırası gelince, beyaz zâbitân heyetimiz;

   “Ufak zâbit” ve efradın arkasına saklandı…

   Fakat

 

   Madalya paypaylamak sırası gelince beyaz zâbitân heyetimiz bu kez

   “Ufak zâbit” ve efradın önüne geçiverdi.

   Ordumuzda bugün de durum hâlâ aynen böyle değil mi?..

 

  *  *  *  *  *  

 

  1925 senesine vâsıl olduğumuzda "ihtiyât" ile beraber Ordumuzda

   “Üç cins küçük zâbit” görev yapıyor idi.

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  *  *  *  *  *  

 

   Tam 10 sene devam harpler hitam bulmuş,

   29 Ekim 1923 Pazartesi günü “Cumhuriyet” ilan edilmiş idi.

   Harbi uzakdan sevk ve idare eden zâbitân heyetimiz,

   Harbden sonra yüksek rütbelere “terfi” etdiler.

   Fakat harb devam eder iken teşkil etdilen

   Ve dahi

   Zâbitin yerine ölmesi için cephenin en önüne sürülen “gedikli zâbit” sınıfı ise

   Harb-darp sona erince vehleten “gedikli küçük zâbit” sınıfına “tenzil” edildi.

   “Beyaz zâbitân heyetimiz”, "gedikli zâbitin” sırtında "dereyi" geçmiş idi, nasıl olsa!..

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  *  *  *  *  *  

 

  31 Mart darbecisi Alman perest Mahmut Şevket Paşa’nın

   Bir “darbe kânunu” ile 1909 senesinde teşkil edip

   “Küçük zâbit” dediği asker sınıfına,

   Cumhuriyeti kuranlar ne isim vereceklerini şaşırdılar!..

   1927 senesine geldiğimizde, Cumhuriyetin kurucu iradesi;

   “Kıdemli Küçük Zâbit” unvânını “Gedikli Küçük Zâbit”e

   “Kıdemsiz Küçük Zâbit” unvânını da “Küçük Zâbit”e tebdil etdi…

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  *  *  *  *  *  

 

   Tıpkı efendinin kölesini falakaya yatırdığı gibi

   Cumhuriyet İdaresinin beyaz zâbiti de 

   "Köle asker" olan “küçük zâbiti” 

  • Hem falakaya yatırıp "değnek ile darp" etdi 
  • Hem de zencir ile "prangaya" vurdu!..

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

   1927 senesi, “küçük zâbit” denilen asker sınıfı için çok bereketli oldu...

   Peşpeşe yapılan kânunlar ile;

   “Küçük zâbitân”a elvan çeşitli isimler, unvânlar ve rütbeler verildi.

   Bu sene meriyyete koydukları Askerlik Mükellefiyeti Kânunu ile

   Cumhuriyetimizin kurucu iradesi,

   Ordumuzda “iki sınıf asker” olduğunu tasdik etdi.

       1. Efrâd

       2. Zâbit

   Bu iki sınıflı asker teşkilâtlanması,

   Asırlardan beri dünyada sınanmış ve kabul görmüş bir teşkilâtlanma idi.

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

  1930 senesine geldiğimiz günlerde

   500 sene önce Viyana muhasarasında sıçmayı öğretdiğimiz Avrupa’dan

   Bu kez Askeriyemizin Ceza Kânununu aldık ve bu sene tekrar meriyyete koyduk!..

   Prusya Almanya’sından aşırdığımız Askerî Ceza Kânununda

   “Küçük zâbit” dediğimiz “içi alacalı - dışı sıracalı” askere

   Aşağıda gördüğünüz şu isimleri yakışdırdık!..

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

  31 Mart darbecisi Alman sevici Müşir Mahmut Şevket Paşa’nın

   “Darbe kânunu” ile 1909 senesinde teşkil edip “daimî küçük zâbit” dediği asker sınıfına,

   Cumhuriyetin kurucu iradesi 1927 senesinde bu kez de “Mükellef Küçük Zâbit” dedi.

   Aslında bu “Mükellef Küçük Zâbit” tâbiri isabetli bir tesmiye ve tefrik idi…

   Çünkü;

   Bugün “astsubay” dediğimiz asker sınıfı, dünya ordularında “mükellef asker” idi.

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   1935 senesinin Türkiye Cumhuriyeti Ordusunda,

   “Küçük zâbit” olarak tesmiye edilen bahriye askerleri “mükellef” asker idiler. 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Aşağıda gördüğünüz 1/178 sayılı şu “Encümen Mazbatası

   “Mükellef Küçük Zâbit” tâbirini hâvi tek belgedir, haberiniz olsun!.. 

   “Küçük Zâbit” asker sınıfının “mükellef” asker olduğuna dair ilk belgeyi de

   Gene İlk defa sizler, Asubay Tefrikası 6-9’da gördünüz, 

   İkinci defa ise gene sizler görüyorsunuz! 

   Kaynak: 2851 sayılı Kânunun Komisyon Raporu.

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Fakat

   Bu seneden sonra tertip etdikleri elvan türlü tuzak kânunlar ile şerefsiz subaylarımız,

   “Mükellef” asker olan “küçük zâbit” sınıfını

   Sinsice “muvazzaf” asker sınıfına “tahvil” etdiler.

 

  *  *  *  *  *  

 

  Dünya askerlik târihine bakdığımızda,

   Dünya askerlik târihine yön vermiş devlet ordularında,

   Asker teşkilâtının “iki sınıflı” olduğunu görüyoruz.

   Dünya çapında bir asker olan ATATÜRK,

   Dünya askerlik târihini çok iyi biliyor idi…

   İşde, bu sebepden dolayı da

   T.C. Devletinin kurucu Reisicumhuru Mustafa Kemâl ATATÜRK,

   1935 senesinde T.C Ordusunu “iki sınıf asker” ile teşkil etdi; 

     1. Mükellef Erbaş (Er)

     2. Muvazzaf Subay (Zâbit) 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   İşde, kânunu…

   İşin doğrusunu söylemek gerekir ise şâyet

   Fütühâtcı bir rûh ve sonsuz terfi töresine sâhip olan Türk Ordusu için

   En uygun olan askerlik de bu idi…

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

  ATATÜRK sonrasının Cumhuriyet idaresi,

   ATATÜRK’ün öldüğü günden itibaren ATATÜRK’ün mirasına ihanet etmeye başladı!..

   Vaziyet, bugün de aynı ile vâkidir!..

   Yukarıda gördüğünüz 2771 sayılı kânunda  ATATÜRK,  “mükellef asker” sınıfına “Erbaş” demiş idi.

   Fakat

   ATATÜRK’ün öldüğü günün hemen ertesinde ATATÜRK’ün koltuğuna çöreklenen İNÖNÜ,

   ATATÜRK’ün “Mükellef Erbaş” dediği asker sınıfını “Muvazzaf Gedikli Erbaş” yapdı.

   Ve böylece Cumhurbaşkanı İNÖNÜ,

   Hazerde;

   Kışlada, karargahda subayımızın götünükaşıyacak,

   Seferde ise;

   Subayımızın yerine "mayın eşşeği" gibi ölüme sürülecek “muvazzaf” bir asker sınıfı teşkil etdi…

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Askerî Muhakeme Usulü Kânununun Bâzı Madelerini Değiştiren Kânun

(Resmî Gazete ile neşir ve ilâm: 8.VIII.1942 - Sayı: 5179

 

     No. 4280                                                           Kabul Târihi: 3 .VIII.1942

 

   BİRİNCİ MADDE — 1631 sayılı Askerî Muhakeme Usulü Kânununun 1,3,4 ve 26 ncı maddeleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

    Dâvaların tehiri

   Madde 4. — 1. Muvazzaf ve ihtiyat erâtın ve yedeksubaylarla yedek askerî memurların askere girmeden veya silâh altına çağırılmadan evvel işledikleri yukarı haddi bir seneye kadar şahsi hürriyeti bağlayıcı bir cezayı müstehzim suçlara ait dâvalarda ilk ve son tahkikat muameleleri terhislerine kadar tehir olunur.

   Muvazzaf gedikli erbaşlarla askerlikten tard ve ihracı müstelzim suçlardan maznun olan yedeksubay ve askerî memurlar bu hükümden müstesnadır. 

 

  *  *  *  *  *  

 

   ATATÜRK’ün öldüğü günün hemen ertesinde

   Mal bulmuş mağribî gibi ATATÜRK’ün koltuğunua çöreklenen İNÖNÜ idaresindeki Türkiye Cumhuriyeti,

   Bir tarafdan sömürgen İngiliz, diğer tarafdan da kemirgen Amerika’nın kucağına oturmaya başladı.

   Moskof gelecek korkusu ile gündüz vakdi dudağı uçuklatılan İNÖNÜ ve şürekası,

   Meclisden kaçırarak imzaladıkları gizli ve sinsi ikili anlaşmalar ile

   T.C Devletini hem İngiliz hem de Amerika'nın kuyruğuna takdılar.

   Bu hainlikler silsilesi tezgahlanır iken

   Ordumuzun köle askerleri “Muvazzaf Gedikli Erbaş” da “Gedikli Erbaş “ oluverdi!..

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  *  *  *  *  *  

 

   Gitdi tekâüd zâbit İNÖNÜ, geldi tekâüd zâbit BAYAR

   Ha, Ali-Veli! Ha, Veli-Ali…

   Al birini, vur ötekine!... Yok idi aslında birinin diğerinden alâmeti fârikası!..

   Tam 12 sene ATATÜRK’ün koltuğunda gurk yatan İNÖNÜ,

   1950 seçiminde BAYAR’dan yediği okgalı tokat ile irkildi. Ve Pembe Köşkü terk etdi.

   BAYAR da tıpkı İNÖNÜ gibi koyu bir Amerikan muhibi idi.

   Cumhurbaşkanı intihab edildikden sonra

   T.C. Devletini babasının sığır çiftliği zanneden BAYAR da şöyle dedi;

   “Türkiye’yi Küçük Amerika yapacağım!

   T.C Devletini, Küçük Amerika yapdı,

   Türk milletini, Küçük Amerikan milleti yapdı,

   Askerlik teşkilâtını da Amerikadan tam olarak alsa idi şâyet

   Ordumuzu da “Küçük Amerikan Ordusu” yapacak idi.

   Fakat yapamadı!..

   Teşkil edildği 1774 senesiden beri Amerika’da sâdece ”iki sınıf asker” var idi.

     1. Mükellef Er

     2. Muvazzaf Zâbit

   Türk Ordusunu Amerika’nın kuyruğunda NATO’ya nikahlayan BAYAR-MENDERES ikilisi

   Amerikan Ordusunda olmayan bir asker sınıfını, bizim ordumuzda teşkil etdi;

   “Mükellef astsubaylık

   Ve böylece beyaz subaylarımız;

  • Hazerde götlerini kaşıtacak,
  • Seferde ise kendi yerlerine ölüme sürecek “köle” asker sınıfını

   BAYAR-MENDERES döneminde de tertip etmeyi becerdi!..

   Ne diyeyim?.. Helâl olsun, efendi subay gardeşlerimize!..

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

 

   Yelesinden kavice kavradıkları küheylan “Demir gıratı” şahlandırıp da

   Kanser virüsü gibi en ince damarlarına kadar girdikleri devleti

   Babalarından mirâs sığır çitliği gibi hovardaca idare etmeye başlayan BAYAR-MENDERES ikilisi

   Türkiyeyi 1952 senesinde NATO’ya nikahladı.

   Bir sene sonra da harb esiri askerlere yapılacak muameleye dair sözleşmeyi imzaladı.

   1949 seneli Cenevre Sözleşmesinde, BAYAR-MENDERES ikilisi

   “Astsubay” dediği askerlere işde, şu kelimeleri yakışdırdı!..

     Eski Tüfek - 2019    

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  *  *  *  *  *  

 

   T.C Devletinin tepesinde tam 11 sene saltanât süren BAYAR-MENDERES ikilisi

   1960 senesinin 27 Mayıs sabahına “subay darbesi” ile uyandı!..

   Bu subay darbesi ile de

   Gitdi tekâüd zâbit Celâl Bey,  geldi tekâüd zâbit Cemal Ağa!...

   Al BAYAR’ı, vur GÜRSEL’e…

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

    ATATÜRK ilke ve inkılâpları kılavuzluğunda

    Memleketin idaresine el koyduğunu söyleyen 27 Mayıs’ın darbeci subayları,

    Evvelâ orduyu zapd-u rapt altına almak ile işe başladı.

    BAYAR-MENDERES ikilisinin “subay yapmak şartı ile” teşkil etdiği “mükellef astsubayları

    27 Mayıs’ın darbeci subayları, “muvazzaf köle astsubay” yapmak için hemen kolları sıvadılar.

    Uzun zamândan beri gizlice hazırladıkları TSK İç Hizmet Kânununu

    27 Mayıs subay darbesinden sâdece 7 ay sonra tezgaha sürdüler…

    5802 sayılı kânunun 1951 senesinde “mükellef astsubay” olarak tefrik etdiği askerleri

    “Muvazzaf astsubay” yapmak için darbeci subaylar,

    Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE’yi kurşun asker olarak mayın hattına sürdüler…

    27 Mayıs subay darbesinin tetikci kurşun askeri Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE,

    “Mükellef astsubay” ı ömür boyu köle demek olan “muvazzaf astsubay” yapmak için

    Yumuşak geçişli bir “darbe tezgahı” hazırladı.

    TSK İç Hizmet Kânunu olarak tesmiye edilen bu darbe kânununun

    27 Mayıs darbe meclisinde görüşülmesi için

    Darbeci binbaşı Selahattin ÖZGÜR’ün verdiği kânun teklifinin “Gerekçe”sine şöyle bir göz atalım;

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

 Madde 3. — Bu maddenin tedvininde 2771 sayılı Kanunun 2 nci maddesi esas olarak alınmıştır.

 "Erbaş" tarifi, "astsubaylar" hususi bir kanunla (1951_5802. IRBIK) bu tarifin dışında kaldığından onbaşı, çavuşlarla uzatmalı ve uzman onbaşı ve çavuşlar ithal edilmek üzere yazılmıştır.

 Hususi kanunu (1951_5802. IRBIK) ile statüsü belirtilmiş olan "astsubaylar" ayrıca tarif edilmiştir.

 "Erat" ve "gedikli" tâbirleri "Astsubay Statüsünün" doğması sebebi ile kaldırılmıştır.

 

 

   "Mükellef astsubaylığın" 27 Mayıs darbeci subaylar marifeti ile “muvazzaf astsubaylığa” tebdil edilmesi için

   Güvenlik Komisyonu Araştırma ve İnceleme Kurulu Üyesi sıfatı ile

   Tetikci kurşun asker Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE, darbe meclisinde şu incileri yumurtaladı…

 

   TSK İç Hizmet Kânûn Teklifi, Birleşim 58;

 

   Ahmet KERSE:  (…) Önce astsubayların erattan ayrılması meselesini izah edeyim. Astsubaylar eski İç Hizmet Kanununa (1935_2771. IRBIK) göre erattan sayılırlardı. İç Hizmet Kanununda bir değişiklik yapılmadı, değişmedi, ama, 5802 sayılı ayrı bir kanunla astsubayların statüsü değişti. Buna rağmen astsubaylar erlerle aynı tâbir içinde sayılmakta devam etti. Gediklilere astsubay dendi ama, İç Hizmet Kanununa göre gene erbaş tâbiri içinde kaldı.

   Şimdi biz bunu çıkarıyoruz, erattan ayırıyoruz. Erbaş tâbirini kıtadan yetişen onbaşı, çavuş, uzatmalı, uzman çavuşa inhisar ettiriyoruz. Bunların tariflerini yapıyoruz, hudutlarını gösteriyoruz.

(…)

   AHMET KERSE — Eski kânununda “erat” tâbirine “erlerle astsubaylar” dâhildi. Er sınıfına dâhil olanlar da erlerin aldıkları şeyi alsınlar denilmişti.

   Fakat 5802 sayılı Kânun bunların bir kısım haklarını teminat altına almıştır. Yalnız iç çamaşırını erler gibi alırlardı, şimdi alamıyacaklardır.

   Kânun teklifini hazırlayan darbeci Kurmay Binbaşı Selahattin ÖZGÜR

   Ve dahi

   Kânun Gerekcesini tezgahlayan kurşun asker Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE,

   Mükellef astsubay” ı “muvazzaf köle astsubay” yapmak için

   İlk darbeyi 1961 senesinde işde, böyle vurdular.

   İkinci ve  son darbeyi de

   926 sayılı kânun ile 1967 senesinde gene 27 Mayıs’ın darbeci beyaz subayları vuracak idi…

 

  *  *  *  *  *  

 

   1774 senesinden beri Amerikan Ordusunda olduğu gibi

   1949 senesinde Amerikan Devletinin teşkil etdiği NATO’da da iki sınıf asker var;

   1. Er

   2. Subay

   1952 senesinde NATO’ya üye olan Türk Devletinin ordusunda “iki sınıf” asker olması gerekiyor idi.

   211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu üçüncü maddeye bakar iseniz

   Türk Ordusunda tam 6 sınıf asker olduğun görürsünüz;

MADDE 3—  Askerler ve Rütbeler:

   a) Askerler

   1. Er

   2. Erbaş

   3. Astsubay

   4. Askerî Öğrenci

   5. Askerî memur

   6. Subay 

  

   Fakat

   Genelkurmay Başkanlığının NATO’ya beyan etdiği “asker sınıflarına” bakdığımızda

   Subaylar hâriç olmak üzere sâdece “bir sınıf asker” olduğunu görüyoruz.

   “Subay” sınıfına dâhil olmadığına göre

   “Astsubay” dedikleri asker sınıfının aslında NATO’ya göre “er” olduğunu anlıyoruz.

   Bu “ikili kıvırmayı” izah edebilecek bir tek dahi olsa şerefli bir subayımız var mı acap?

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

    27 Mayıs darbeci subaylarının

    Darbenin hemen ertesi senesinde tertip etdikleri

    211 sayılı TSK İç Hizmet Kânunu isimli “darbe” kânunu ile;

  • “Mükellef asker” olan "astsubayları" sanki subay imiş gibi "muvazzaf asker" sınıfa nakil etdiler,

     

      Fakat aynı zamanda,

  •  "Mükellef erile aynı torbaya tıkışdırdılar!

 

  *  *  *  *  *  

 

 

1914 senesinde yazdığı Zâbit ve Kumandan ile Hasb-ı Hâl'de

 Osmanlı Zâbiti  Erkân-ıharbiye Kaymakamı Mustafa Kemâl;

  •  "Ordunun " anası " milletdir" demiş idi

   Eski Tüfek - 2019   

 

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKFakat

   Târihci olduğunu söyleyip de

   Târihin ırzına geçen zübük subaylardan birisi olan

    Kara Doktor Öğretmen Albay Tahsin ÜNAL

   1965 senesinde “bölüğün anası” "astsubaydır" dedi.

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

   Şimdi, Tahsin Hocam;

   Bölüğün “çocuğu” kim?

  •  Er,

   

    Bölüğün “anası” kim?

  •  Astsubay.

   Peki,

   Hazır, siz subaylar Türk Silahlı Kuvvetleri  bir “ailedir” deyip duruyorsunuz!

  •     Ana var mı? Var,
  •     Çocuk var mı? Var!

   Öyle ise bir de “koca” olmalı, değil mi?

   Kara Doktor Öğretmen Albay Tahsin ÜNAL’ a şu suâli sormak,

   Emekli "astsubay" Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK'ın boynuna borç oldu!..

   Tahsin Hocam, “ bölüğün anası olan biz astsubayların kocası ” kim?

   Siz subaylar mı yoksa?..

 

  *  *  *  *  *  

 

   27 Mayıs’ı tertip eden darbeci subaylarımız,

   Darbeden 7 sene sonra bir kânun tertip etdiler.

   TSK Personel Kânunu ismini verdikleri bu “darbe kânunu” ile

   “Mükellef asker” olan “astsubay” sınıfını cebren “muvazzaf astsubay” sınıfına tebdil etdiler.

   Bu darbeci subaylarımız Türk Ordusunu da

   “Muvazzaf astsubay” asker sınıfına sahip olan ilk devlet ve tek ordu yapdılar.

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

Aşağıda gördüğünüz 926 sayılı TSK Personel Kânunu;

Muvazzaf” ve “astsubay” kelimelerini

muvazzaf astsubay” şeklinde bir araya getiren ilk kânundur!

Bu hakikâti de

 Asubay Tefrikası 6-10 ’da ve ilk defa siz kıymetli okuyanlar görüyorsunuz…

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   İşde,

   27 Mayıs subay darbesinden 6 sene sonra

   926 sayı ile kânunlaşan TSK Personel Kânununa imza veren

   Gene darbeci subayların başını çekdiği vekiller… 

 

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

   Darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa,

   Padişah Sultan II. Abdülhamid’e rağmen hazırladığı bir darbe kânunu ile

   Küçük Zâbit Nizâmnâmesi ile 1909 senesinde “daimî küçük zâbit” sınıfını teşkil etmiş idi.

   Kurucu Reisicumhur Mustafa Kemâl ATATÜRK,

   Küçük zâbit sınıfını “mükellef asker” sınıfı  olarak 1927 senesinde teşkil etmiş idi.

   Fakat

   Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün subayları olduğunu söyleyen 27 Mayıs’ın darbeci subayları,

   1967 senesinde tertip etdikleri 926 sayılı “darbe kânunu” ile

   Başbakan MENDERES’in 1951 senesinde “mükellef asker” sınıfı olarak teşkil etdiği “astsubaylığı

   1967 senesinde cebren ve hile “muvazzaf asker” sınıfına tebdil etdiler.

   Bu cümleden olmak üzere; “Muvazzaf astsubay” tâbirini ilk defâ olmak üzere

   926 sayılı bu “darbe kânunu” ile askerî mevzuâtımıza 27 Mayıs’ın darbeci subayları dahil etdiler.

   Padişah Sultan II. Abdülhamid,  Orduyu Humayûn’da “küçük zâbit” isimli “ortada sandık” bir asker sınıfı isdemiyor idi.

   Fakat

   31 Mart darbecisi Müşir Mahmut Şevket Paşa;

   “Küçük zâbit” isimli “ortada sandık” asker sınıfını,

   1909 senesinde Padişah Sultan II. Abdülhamid’e rağmen teşkil etdi.

   1935 senesinde Reisicumhur ATATÜRK, “küçük zâbitliği” “mükellef” bir asker sınıfı olarak teşkil etdi.

   1951 senesinde de Başbakan Adnan MENDERES,

   “Astsubay” ismini verdiği asker sınıfını “mükellef” bir asker sınıfı olarak teşkil etdi.

 

 

 Küçük zâbit” olarak bildiğimiz asker sınıfını

Harbiye Nâzırı darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa

1909 senesinde Sultan II. Abdülhamid’e rağmen teşkil etmiş idi.

    Eski Tüfek - 2019   

 

  

 

    Bugün "muvazzaf astsubay" olarak bildiğimiz asker sınıfını ise

   27 Mayıs’ın darbeci subayları 926 sayılı TSK Personel Kânunu ile  

   Hem Reisicumhur Mustafa Kemâl ATATÜRK’e rağmen

   Hem de Başbakan Adnan MENDERES’e rağmen teşkil etdiler.

  Eski Tüfek - 2019   

 

 

  *  *  *  *  *  

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  Darbeci subay zottirik Kenan ve darbe arkadaşı 4 subay,

   1982 senesinde bir Anayasa tezgahladı. Bu Anayasa’nın 11’inci maddesi şunu emreder;

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

  2002 senesinde imzaladığın Astubay Meslek Yüksek Okulları Kânunu’nda

  “Ara kademe” tâbiri yok!

  Fakat

  2003 senesinde imzaladığın Astubay Meslek Yüksek Okulları Yönetmeliği’nde

  “Ara kademe” tâbiri var.

  Ömrünün neredeyse nısfını Millî Savunma Bakanlığı koltuğunda heba eden Vecdi GÖNÜL’e soruyorum;

  Yukarıda gördüğün Anayasa’nın 11’inci maddesinden senin haberin var mı?

  2003 senesinde imzaladığın Astubay Meslek Yüksek Okulları Yönetmeliğindeki

  “Ara kademe” tâbirini

  Vecdi GÖNÜL, sen, nerenden uydurdun?..

  Eski Tüfek - 2019    

 

 

  *  *  *  *  *  

 

   Bu satırları okuduğunuz 2019 senesinden tam 10 sene evvel

   Kara Kuvvetleri K.lığı EDOK Okullar Komutanlığı, bir kitap neşretdi; “Astsubay Okulları Tarihi”.

   Bu târihce kitabında Kara Kuvvetleri Komutanlığı,

   “Astsubay” dediği askeri, şöyle târif etdi;

   “Orta kademe yönetici

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

   2011 senesinde Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN,

   2547 sayılı Yüksek Öğretim Kânununda bir değişiklik yapdı.

   Bu kânunun;

   Üçüncü maddesinin “l” fıkrasındaki “Ön Lisans” tâbirinin açıklamasında yer alan “ara kademe insan gücü” tâbirini

   “nitelikli insan gücü” olarak değişdirdi.

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Bugüne kadar tam 8 koca sene deverân eylemesine rağmen;

  • Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği 
  • Kuvvet Komutanlıkları 
  • Genelkurmay Başkanlığı 
  • Ve Millî Savunma Bakanlığı

   Yüksek Öğretim Kânununda yapılan bu değişikliğe kör bakmaya devam ediyorlar!..

   Ne diyeyim!..

   Ordumuzun siz “ara kademe yöneticilerine” hayırlı, kademli olsun!..

 

  *  *  *  *  *  

 

   Saatli Maarif takvimi  03 Nisan 2013 târihini gösderdiği Çarşamba gününde

   Genelkurmay Başkanlığımız, karargahda yabancı bir “eri” misafir etdi.

   Bu misafir “er”, ABD Deniz Kuvvetlerinden Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr. idi.

   Almanya/Stuttgart’da konuşlu oaln

   ABD Avrupa Komutanlığı EUCOM’un “Kıdemli Er”’i olan Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,

   Evvelâ Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in acı kahvesini içdi,

   Akabinde “meslekdaşı” “Genelkurmay Başkanlığı AstsubayıAstsubay Kıdemli Başçavuş Harun AĞPAK’ı ziyâret etdi,

   Nihayetinde de “Astsubay Üst Karargah Hizmetleri Eğitimi” ismini verdiğimiz ucube mektebe gitdi.

   ABD Hava Kuvvetlerinden Binbaşı Elizabeth APTEKAR,

   EUCOM Kıdemli Er”’i Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.’ın bu ziyâretini,

   ABD Avrupa Kuvvetler Komutanlığına ait EUCOM isimli örütbağda 08 Nisan 2013 Pazartesi günü haber yapdı.

(http://www.eucom.mil/media-library/photo/24821/fleet-master-chief-petty-officer-roy-m-maddocks-jr-spoke-with-more-than-100-students-of-the-sixth-class-at-the-sergeants-major-academy) bağlantısında münteşir 08 Nisan 2013 târihli haber.

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Hava Binbaşı Elizabeth APTEKAR’ın 03 Nisan 2013 târihli başka bir haberinde

   EUCOMKıdemli Er”’i Deniz Kıdemli Başçavuş Roy M. MADDOCKS Jr.,

   Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet ÖZEL’in;

  • Astsubay Üst Karargah Hizmetleri Eğitimi” ismini verdiği mektebe “akademi” dedi,
  • Genelkurmay Başkanlık Astsubayı” dediği Astsubay Harun AĞPAK’a da “kıdemli er” dedi.

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  *  *  *  *  *  

 

   27 Mayıs darbecisi bir subayın mahdumu olan Ümit ÖZDAĞ,

   Siyâset konusunda "Profesör doktor" unvânlı bir âlim idi.

   

   Fakat

   “Assubay” dediği köle asker sınfının târihi konusunda ise Ümit Hoca tam bir câhil idi.

   Câhil Ümit Hoca;

   18 Ekim 2013 târihinin mübârek Cuma günü Sözcü gazetesindeki köşesinde

   Sözde “Dünya Assubaylar Günü” vesilesi ile bir makâle yayınladı.

   Bu makâlesinde Prof.Dr. Ümit ÖZDAĞ, “assubaylar” için şu incileri dökdü;

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   İşde,

   Türk Dil Kurumu’na göre "tampon" kelimesinin anlamları...

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Ey “assubay” meslekdaşlarım;

   Seç, beğen al, kendine yakışanı!..

  •    Büyük tıkaç,
  •    İçi yumuşak madde ile dolu şey,
  •    Otomobillerin ön ve arkalarında bulunan donanım,
  •    Sterilize edilmiş pamuklu özel parça,
  •    Bir darbenin, çatışmanın şiddetini azaltan etken,

   

   Dervişin fikri ne ise zikri de odur, değil mi?..

 

  *  *  *  *  *  

 

  15 Temmuz’dan sâdece bir ay sonra,

   18 Ağustos 2016 Perşembe günü Başbakan Binali YILDIRIM

   15 Temmuz akşamı şehit edilen “AstsubayÖmer HALİSDEMİR için şöyle dedi;

   “Kahraman” ve “delikanlı.

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

   17 Haziran 2019 Pazartesi günü

   Milli Savunma Üniversitesine ait

   (https://www.msu.edu.tr/tanitim/KAMYO/KAMYOKitapcik.pdf) isimli siteye şöyle bir bakdım.

   Kara Astsbay Meslek Yüksek Okulu’nun târihcesini neşretdikleri bu bağlantıda

   Kara astsubaylarınınorta kademe yönetici” olduğu yazıyor idi!...

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Kaynak:

   MSÜ’ye ait (https://www.msu.edu.tr/tanitim/KAMYO/KAMYOKitapcik.pdf) isimli bağlantıda münteşir

   KAMYO e-Kitapcığının 7’nci sayfası.

   İndirme Târihi: 17 Haziran 2019 Pazartesi, saat: 10:15.

 

  *  *  *  *  *  

 

  17 Haziran 2019 Pazartesi günü

   Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okuluna ait

   (http://www.damyo.edu.tr/Sayfalar/Kurumsal/tarihce.html) isimli siteye şöyle bir bakdım.

   Deni Astsbay Meslek Yüksek Okulu’nun târihcesini neşretdikleri bu bağlantıda

   Deniz astsubaylarının “subay ile erbaş ve er arasında görev yapan asker” olduğu yazıyor idi!...

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Kaynak: Deniz Astsubay Meslek Yüksek Okuluna ait

   (http://www.damyo.edu.tr/Sayfalar/Kurumsal/tarihce.html) isimli bağlantıda münteşir okul târihcesi.

   İndirme Târihi: 17 Haziran 2019 Pazartesi, saat: 10:18.

 

  *  *  *  *  *  

 

 

   Ve en nihâyetinde

   Geldik, "astsubay" dediğimiz askerlere yakışdırılan unvân, isim, sıfat ve lakaplar silsilesinin sonuncusuna…

   Hulusi AKAR;

   Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmay Başkanlığı yapdığı dönemlerde

   Astsubaylar lehine “hiçbir iş yapmayan subay oldu...

   Fakat aynı Hulusi AKAR;

   Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmay Başkanlığı yapdığı senelerde

   Ve dahi

   Şimdi de Millî Savunma Bakanlığı yapdığı şu güne kadar

   Astsubaylar hakkında “en fazla laf eden subay oldu...

 

 

   (https://www.takvim.com.tr/guncel/2019/01/25/bakan-akardan-astsubaylara-mujde) isimli bağlantısında,

   Takvim gazetesi 25 Ocak 2019 Cuma günü bir haber neşretdi.

   Bu haberde yazdığına göre Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR,

   Astsubaylar için şu sıfat ve lakapları söyledi…

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

   25 Ocak 2019 senesinin mübârek Cuma günü

   Millî Savunma Bakanı Hulusi AKAR

   Astsubaylar için şu "lafları" etdi; 

  • Tırnak”, 
  • Astsubaylar bütünün bir parçasıdır” 
  • Astsubayın bir eli karargahda, bir eli erbaş ve erlerdedir”.

  Hulusi AKAR astsubayı böyle târif eder iken,

   Subayımızın iki eli nerede ve ne yapıyor acap?..

  • Astsubaylardan gelen talepler arasında yaş haddinin 55’den 60’a çıkarılması var.

     Allah Allah!... Kim imiş bu kaşarlı köleler?.. 

  • Dünyada hiçbir ülkenin ordusunda olmayan ve Hulusi AKAR'ın icat ettdiği "Yedek Astsubay” 

  • "Astsubay Astçavuş"

   Eski Tüfek - 2019  

 

 

Hayyam;

Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz demiş idi.

 

   Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz!

   İki başımız var, bir tek gövdemiz.

   Ne kadar dönersem döneyim çevrende;

   Er geç baş başa verecek değil miyiz?

   Bir gövdedeiki baş” olur mu, Allah aşkına?..  

   Bir orduda "iki baş” olur mu, Allah aşkına?..

 

 

   Takvim gazetesine ait

   (https://www.takvim.com.tr/guncel/2019/01/25/bakan-akardan-astsubaylara-mujde) isimli bağlantıda

   25 Ocak 2019 Cuma günü neşredilen haber

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  *  *  *  *  *  

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

   Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız   

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKSahil Güvenlik Komutanlık BrövesiKapak 5

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay Tefrikası 6-5

Şubat 12, 2018

 

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrilkası 6-5

Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar

Gel vatandaş, gel!

Dünyânın başka hiçbir memleketinde göremezsin böylesini...

Aldatmanın en alçak ve en ahlâksızı; kandırmanın en kalleşi bu tefrikada...

 

        Ve

  En çok aldatılan, en çok sömürülen ve hakları en çok gasp edilen vatandaş zümresi,

  Bu memleket ordusunun “köle askerleri” olan “asubaylardır.

 

 

Yazması sünnet, okuması farz; bunu böyle bilesiniz!

Sünnete râzı olan  Eski Tüfek gündüzünü gecesine eş eyledi ve yazdı!

Okuması da siz muhterem karilerin üzerine farz oluyor gayrı!

*  *  *  *  *

   Hayât;

  • İleri doğru bakılarak tanzim edilir,
  • Günün koşullarına bakılarak yaşanır, 
  • Fakat ve ancak geriye bakılarak anlaşılır!

*  *  *  *  * 

Asubay dedikleri köle askerleri “kandırmak” ve “aldatmak” için yapdıkları şerefsizliği anlamak için

Asubay Tefrikası ismi ile Eski Tüfek’de neşretdiğimiz evvelki bölümlerde bugüne kadar yapdığımız gibi

Bugün de gene öyle yapacağız, inşallah! 

   Çünkü;

   Bugün biz asubayları mahkûm etdikleri insanlık dışı ve aşağılık koşulları;

  • Kimlerin,
  • Ne zamân,
  • Nasıl,
  • Ne maksat ile tertiplediğini anlamak isdiyor isek şâyet,

        Ki isdiyoruz,

  • Geriye bakmaya mecburuz!

*  *  *  *  *

Usta Katır, Sırtındaki Yükü Atmasını Bilir!..

Teşbihde hatâ câizdir; Genelkurmay Başkanları da tıpkı usta katır misâli

1951 senesinden beri sırtında taşıdığı “astsubayları subaylığa nakletmek” yükünü,

Usta “kumpaslar” ile sırtından atmasını öyle bilmişler ki!

Duyanlara dodak ısırtacak cinsden. Helâl olsun vallahi...

  • 1951 senesinde başlayıp
  • 1961 senesine kadar geçip giden 10 senede

   Genelkurmay Başkanlığı  — Millî Savunma Bakanlığı — TBMM üçgeninde çevirilen kumpasları seyreylemek için

   Apaz dolusu para verip de akabinde tiyatroya kadar taban tepmenize lüzum yok!

   Çünkü;

   Kitapsız yazar ben Şükrü IRBIK bu kumpaslar tiyatrosunu;

  • Hem yazdım,
  • Hem de Eski Tüfek’de oynatdım.

   Seyreylemek için sizin de yapmanız gereken biricik şey var;

   Beleşinden okumak!


*  *  *  *  *

Memleketimizde Demirgırat Partisinin iktidâr borusunu aşk ve şevk ile üfürdüğü

Ve dahi

Adnan MENDERES ve Celal BAYAR ikilisinin “Türkiye’yi küçük Amerika yapmak” için yarışdığı günlerde;

Amerikan Marşal Yardımı_Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK Amerikan Marşal Yardımı_Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK Amerikan Marşal Yardımı_Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK Amerikan Marşal Yardımı_Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 Amerikan Marşal Yardımı_Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK Amerikan Marşal Yardımı_Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK Amerikan Marşal Yardımı asker posdalı_Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  • Milletimize Amerikan savaş artığı vita margarin yağını yedirmek için cennet meyvesi zeytin ağaçlarını önce vahşice kesdiğimiz sonra da oturup arkasından yakdığımız "zeytin yağlı yiyemem amman, basma da fisdan giyemem amman" türküsünü de Nurettin SARISÖZEN'e çığırtdığımız,
  • Amerikan süt tozundan imâl süt ve Amerikan unundan mâmûl pasdanın ilkokul bebelerine güyâ beleşinden dağıtıldığı,
  • Sümerbank imâli beş çift postal fiyatına hergele meydânında peynir ekmek gibi satılan “Ruzvelt” ismini verdiğimiz Coni eskisi Amerikan postalını ayağımıza giymek için can atdığımız,
  • Mehmetciğimizin canı ve kanının günlüğü sâdece 23 cent’e Amerika’ya satıldığı,
  •  Genelkurmay Başkanı olmuş tümen kumandanı subayımızın, “Amerikalı çavuşa parkasını giydirdiği”,
  • Eli, kolu, bacağı kopmuş Mehmetciğimizin de kendisini mayın tarlasına ölüme süren Amerikalı Coni generalinin elini öpdüğü,
  • Silâh, cihaz, tank, motor, cemse, silgi, parka, pil, pikap, kaput bezi, kalem, kola, kondom şöyle dursun,
  • Sanki memleketimizde yok imiş gibi; Amerikan doları ödeyip Amerika’dan ithâl etdiğimiz Amerikan “katır”larına Amerikan mıhı ile Amerikan nalı çakdığımız,

          Ve dahi 

   Gahraman subaylarımızın da “kendi kumandanlarına bile saygı duymadığı” günlerdeyiz...

  • Çoban Sülü siyâset meydânına henüz duhûl eylememiş idi lâkin,
  • Demirgırat’ın şaha kalkdığı 1950’lerdeyiz!..

 

*  *  *  *  *

Astsubay” ismini verdikleri köle askerlere;

Subaylarımızın bugüne kadar atdığı elvan türlü kazığı şimdilik bir kenâra bırakıp

Akabinde de

Aşağıda gördüğünüz şu itirafnâme hakkında bir iki kelâm edeceğim, müsaadeniz ile... 

*  *  *  *  *

Genelkurmay Başkanlığı yapmış Orgeneral Mustafa Rüştü ERDELHUN’un,

Amerikalı bir “çavuş”’a parkasını giydirdiği son 65 seneden beri sokaklarda söylenir durur idi.

Bu püsküllü tevâtürün doğru olduğunu iddia edenler kadar inkâr edenler de az değil idi.

Meğerse şehir efsânesi filan değil, fakat hakikâtın ta kendisi imiş!..

Tümgeneral rütbesi ile Tümen Kumandanı Mustafa Rüştü ERDELHUN Erzurum’da Amerikalı bir “çavuş”’un;

  • Hem parkasını sırtından alıp vestiyere vermiş,
  • Hem de vestiyerden aldığı o parkayı Amerikalı bu “çavuş”’un sırtına giydirmiş...

İşde belgesi...

 


Asubay Tefrikası 6_5 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Şefik SOYUYÜCE isimli süvâri subayımızın, 1960 subay darbesini İnceleme Alt Komisyonu’na

Daha şunun şurasında 6 sene evvel verdiği ifâdesi;

Subaylarımızın “ast subaylar” hakkında ne düşündüğüne dâir çok önemli ip uçları veriyor bize.

Bu cümleden olmak üzere;

Üsteğmen Şefik’in ifâdesinde dikkatimi celbeden üç husus var ki bir şeyler söylemeye mecbûrum.

1952 senesinde üsteğmen rütbesinde bir subay olan Şefik SOYUYÜCE, yaşadığı olayları anlatırken

Amerikan Ordusunda bile astsubayın, general ile aynı masaya oturamayacağını” iddia etmiş!

  • Bu subayımız Amerika’ya gidip, Amerikan ordusundaki asker sınıflarını tetkik etdi mi?
  • Bir iki Amerikan subayı ile ya da Amerikan çavuşu ile oturup iki kelimelik muhabbet etdi mi?

        Ya da

  • Amerikan Anayasası’nı ve Amerikan Ordusunun Personel Kânununu okudu mu, bilemiyorum.

Fakat

Bunların hepsini yapmış ya da yapmamış olsa bile fark etmez!

Zere,

Üsteğmen Şefik’in üç şeyi bilmediğini ben Şükrü IRBIK gâyet iyi biliyorum;

1. Şefik Üsteğmen, Amerikan Ordusunda “astsubay” ismi ile uyduruk bir asker sınıfı mevcut olmadığını bilmiyor.

2. “Astsubay” dediği o askerin de aslında “erbaş” sınıfına dâhil olduğunu bilmiyor.

3. Amerikan ordusunda çavuşun bile yerine göre general ile aynı masaya pekâlâ oturduğunu da bilmiyor.

Darbe komisyonuna ifâde verdiği 2012 senesinde 88 yaşında idi! Kendisi bugün zihayât er kişi ise şâyet;

         Ve

 

   Bu makâlelerimizi okumaya tenezzül eder ise şâyet, Şefik üsteğmen görecek ki

   İlk Anayasa’sını yazdığı 15 Kasım 1777 senesinden beri Amerikan Ordusunda sâdece 2 sınıf asker var;

     1. Er

     2. Subay

27 Mayıs'ın "karakutusu" darbeci üsteğmen Şefik’in bilmesi gereken bir başka husus da şudur;

Kendisinin yaşadığı ve anlatdığı olaylar, 1952 senesine aitdir. 5802 sayılı Astsubay Kânunu, Şefik üsteğmen’in yaşadığı bu olaylardan bir sene evvel, 1951 senesinin Temmuz ayında meriyyete girmiş idi. 2012 senesinde komisyona verdiği ifâdesinde “astsubay” tâbirini kullandığına göre Şefik üsteğmen, “astsubaylığın” ne olduğunu biliyor idi.

Fakat

Bu konuda Şefik üsteğmen’in bilmediği başka bir husus daha var. O da şudur; 5802 sayılı Astsubay Kânununun daha birinci maddesinde, “astsubay” dedikleri askerlerin, “subay yardımcısı” olduğu yazılıdır. Bu kânunu da yüce Türk milletinin yüksek irâdesinin yegâne tecelligâhı olan TBMM kabul etdi ve meriyyete koydu.

Açsın,  baksın, okusun, öğrensin!

   Amerikan Ordusunun Personel Kânununda bile böyle hüküm yokdur.

   Bu hakikâtı serdetdikden sonra Üsteğmen Şefik’e şu suâlleri sorayım, izini ile;

  • Astsubay” olarak tesmiye etdiğiniz uyduruk asker sınıfını sizin zamânınızda, sizin Genelkurmay Başkanınız ve sizin Millî Savunma Bakanınız ihdâs etdi mi? Etdi?
  • Astsubay” olarak tesmiye etdiğiniz uyduruk askerlere sizler “subay yardımcısı” dediniz mi? Dediniz.
  • Subay yardımcısı” olmasında mahsur görmediğiniz astsubayın, kendisi de subay olan “generalin masasına oturmasında” ne mahsur olabilir?..

*  *  *  *  *

Amerikan Er Coni Ne Yapıyor, Bizim Türk Er Mehmetcik Ne Yapıyor?

Coni erinin Amerikan Ordusu ile,

Mehmetcik erinin Türk Ordusunu mukâyese etmesi için

Darbeci Üsteğmen Şefik’e bir çift suâl daha sorayım;

Lâkin, evvelâ ben emekli Asubay Şükrü IRBIK’ı bir yol dinlesin hele!..

Doğuşdan iyi bir asker olan ve İkinci Dünyâ Harbi esnâsında HİTLER Almanya’sını nerede ise tek  başına ele geçirecek kadar gözü kara davranan Amerikalı Korgeneral PATTON’u kendisi herhâlde biliyordur.

Kıtaların ötesinden Avrupa’ya gelen tâze kuvvet Coni’ler, HİTLER ile İtalya’da harb ediyor idi. Daha önce hiç harp yüzü görmemiş Coni’lerde kısa zamanda savaş yorgunluğu başladı. Cephe Komutanı Korgeneral PATTON, Sicilya’da kurduğu bir sahra hastahânesinde yatan yaralı askerlerini ziyâret ederken orada duran iki er dikkatini çekdi. Yarası beresi olmayan bu erlere niye savaşmadıklarını sordu. Erler, savaş yorgunu olduklarını ve savaşmakdan korkduklarını söylediler. Aynı çadırda eli ayağı kopmuş yaralı erlerin inlemesinin yanında bu lafları işiten PATTON, aldığı cevâp karşısında hiddetine mâni olamadı. Ve bu iki ere birer tokat aşketdi.

Asubay Tefrikası 6-5_ US Army General PATTON_  Eski Tüfek Şükrü IRBIK

PATTON’un iki eri tokatladığını duyan ordu,

Hemen durdu...

HİTLER’i piyâde kovalayan Coni, düşmanı tâkip etmeyi hemen durdurdu!..

Tanklar, toplar, cipler, cemseler kontak kapatdı, hemen durdu!..

PATTON’un yanındaki gazeteciler

Haberi ânında okyanus ötesine uçurdu.

Coni Genelkurmayı ve Amerikan halkı bu haber karşısında kelimenin tam anlamıyla ayağa kalkdı.

Bütün millet savaşı ve savaşda ölen evlâtlarını bir yana bırakdı

Ve tokat yiyen bu iki eri konuşmaya başladı.

Amerikan Genelkurmay Başkanı meşhur MARSHALL şöyle dedi;

  • Tokatlanan bu iki erimizin gururu incinmişdir. Gururu incinen er, harp edemez!

Tokat, gurur ve er...

  • Er, bizde var,
  • Tokat da bizde var da...
  • Gurur nerede?..

 

Demek ki erin olduğu yerde tokat ve gurur aynı anda olamıyormuş!...

Komutanının dövdüğü o iki er,

Harbde ölen yüzbinlerce erden daha fazla tesir bırakdı Amerikan halkının üzerinde...

Amerikalı analar şöyle haber gönderdi PATTON’a;

  • Biz, çocuklarımızı harp etsinler diye verdik sana. Tokat atasın diye değil!
  • Çocuklarımız, düşmân ateşiyle ölürse bunu anlarız.
  •  Fakat onları dövmeni asla kabul edemeyiz!” 

PATTON’un âmiri olan EISENHOWER, aynı gün bir telgraf çekdi.

Ve şöyle dedi; “Tokatladığın o iki erden derhâl özür dile!

PATTON’un önünde iki tercih var idi;

  • Ya istifâ edip çok sevdiği askerlik yaşantısına böyle kötü bir şöhret ile vedâ edecek idi.
  • Ya da tokatladığı iki erden özür dileyecek idi.

Askerlik mesleğini tutku derecesinde seven ve aslında iyi bir subay olan Korgeneral PATTON

İkincisini tercih etdi.

HİTLER’in uçaklarının gökden yağdırdığı bomba sağanağı altında PATTON,

Bütün subay ve erlerini hemen orada, harb meydânında ictimâ eyledi.

Ve binlerce subay ve erinin huzurunda,

Tokatladığı o iki Coni erinden özür diledi...

Ve dahi

Ordu, tekrâr yürüdü...

   Bu târih dersinden sonra, darbeci Üsteğmen Şefik!

   Şimdi, şu bir çift suâlime cevâp ver bakayım!

   Asteğmen olarak rütbeyi takdığın ilk günden, ordudan ayrıldığın son güne kadar sen;

  • Kaç Mehmetciğimizi tekme-tokat dövdün, ana avrat küfür etdin?..
  • Dövdüğün o Mehmetciklerden birisi için bile olsa Genelkurmay Başkanı, seni özür dilemeye mecbur etdi mi?..

*  *  *  *  *

 

   Tümen Kumandanı Tümgeneral Mustafa Rüştü ERDELHUN'a olan kin ve öfkesini kusar iken,

   Zıvınadan çıkıp nefret zehirlenmesine uğrayan Şefik üsteğmen;

   “Astsubay” dediği köle askerler hakkında zihninin gerisinde birikdirdiği kokuşuk nefreti kusmuş!Asubay Tefrikası 6-5_ Orgeneral Mustafa Rüştü ERDELHUN_  Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Genelkurmay Başkanlığı karargâhındaki yarısı FETÖ’cü olduğu 15 Temmuz’da ortaya çıkan Amerikan uşağı beyâz subaylarımızın da

   Tıpkı Şefik üsteğmen gibi, astsubaylara bugün dahi aynı kin ve aynı nefret ile bakdığını kendileri biliyor,

   Biz asubaylar da biliyoruz!..

   1951 senesinden beri subaylarımızın, köle asker olan asubaylara karşı beslediği

   Ve dahi

   Bir türlü bitip tükenmeyen bu kin ve nefretlerinin temelinde yatan hakikât ise şudur;

  • Kendilerinden daha kâbiliyetli,
  • Daha zeki,
  • Daha ferâsetli,
  • Daha hamiyyetli,
  • Daha şerefli,
  • Daha şahsiyetli,
  • Daha ahlâklı

        Ve

  • Daha yiğit asubaylara karşı duydukları derin ve sonsuz hazımsızlıkdır.

   Tanıdığım ve kardeşim kadar sevdiğim çok sayıda subayımız elbetde bu sözümden münezzehdir. Çünkü bu subaylarımız; hakikâtin hakkını verdiler ve beni takdir etdiler.

   Fakat

   Kendisinden daha iyi İngilizce konuşduğum her subayımızın bana karşı beslediği gizli kıskançlığı ve derin nefreti görevde iken her dâim hissetmişimdir. Bu subaylarımızın beni kendilerine karşı rakip olarak görmeleri ise beni hep güldürmüşdür.

   Netice itibârı ile; Acar tazı çullu da belli olur, çulsuz da!.. Kahramanlık ile rütbe arasında mutlak bir bağlantı olamaz! İşde bu sebepden dolayı “Astsubay” dedikleri köle asker sınıfını lağvetmek, en başda subaylarımızın işine gelecek.

   Çünkü

   Kendilerinden her bakımdan daha üstün vasıflı ve çaplı “astsubay”lardan ancak böyle kurtulacaklar.

*  *  *  *  *

   

   Asubay Tefrikası isimli makâlemizin 6’ıncı bölüm 5’inci kısımında bugün inşallah,

   Bir tek konuya kalem batıracağız;

   Astsubay dediğimiz köle askerlerin “sicilen subaylığa nakil hakkının” nasıl gasb edildiğini göreceğiz.

Kumpaslar ile süslediğimiz “kaşkarikolar” ve “aldatmacalar” tiyatromuzu seyretmeye başlamadan evvel

Meselenin kolay anlaşılması için Demirgırat partisinin saltanât sürdüğü 1950’li senelerde

Türkiye’nin içine düşürüldüğü “siyâsî, itibârî ve askerî bataklık” hakkında kısa bilgi verelim.

1948 senesinde Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ ile başlayan Coni’ye yamanma sevdâsının neticesi olarak

5802 sayılı Astsubay Kânununun kabul edildiği 1951 senesinde Türkiye, Amerika’nın dümen suyuna çokdan girmiş idi bile...

TBMM’den izin almaya tenezzül bile etmeyen Coniperestiş Başbakan Adnan MENDERES,

NATO’ya girmenin bedeli olarak; günlüğü 23 cent’e mâl olan 5.000 Mehmetciğimizi,

Amerika’nın kuyruğunda dünyânın öbür ucundaki Kore’ye ölüme göndermiş idi.

Türkiye'de bizim Türk general, Amerikalı Coni Çavuşuna parkasını giydirir iken

Amerikalı Coni yerine mayın eşşeği gibi mayın tarlasına sürülen ve kolu bacağı kopan bizim Mehmetciğimiz ise 

Kendisini hastahânede ziyârete gelen Amerikalı Coni generalinin elini öpüyor idi.

Asubay Tefrikası 6-5_US Army General MATTHEW_  Eski Tüfek Şükrü IRBIK

*  *  *  *  *

İkinci Dünyâ Harbinden sonra elinde kalan silâhları Amerika, bir an evvel başından savmak isdiyor idi.

Çünkü;

Gemilere ve uçaklara doldurup dünyânın dört bir bucağından Amerika’ya geri getirdiği dağlar kadar çok mikdardaki bu silâhları depolamanın bile milyarlarca dolar mâliyeti var idi. Ekserisi hurda olan bu silâh dağlarını Amerika için elden çıkartmanın en ucuz yolu, bu silâhları henüz rüyâsında bile göremeyen Türkiye gibi geri kalmış ülkelere, yenisi fiyatına kakalamak idi. Amerika’ya dâvet edip bir kaç gün gezdirip yedirip içirdiği ve sırtını sıvazlayıp eline üç-beş dolar harcırah sıkışdırdığı göbekden besleme, belden gıvırtmalı Coniperestiş subaylarımız vasıtası ile de bu işi pekâla yapabilir idi. Truman Doktrini ve Marşal Planı ismini verdiği dümenler ile öyle de yapdı...

Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı;

Rüyâsında bile görmediği Amerikan artığı bu silâh ve cihazları, gözlerini kırpmadan yenisi fiyâtına almasına satın aldılar. Çünkü, parasını kendi ceplerinden ödememişler idi nasıl olsa!

Lâkin,

O vakitlerde ordumuzda bu silâhları kullanmasını bilen askerimiz yok idi, bu bir!

Sen paşa, ben aga! Bu inekleri kim saga?..

Hangi askerimizin kullanacağını da bilmiyorlar idi, bu da iki...

Soba borusu değil ya!

İmâl etmediğin, içini görmediğin ve teknolojisini, dilini, dişini bilmediğin silâhı nasıl kullanacaksın?

Bu silâhların kullanılmasını öğretmek için Coni’nin Amerika’da verdiği eğitimlere de

Coni doları ile ödenen harcırahları cebe indirmek, Amerika’da gezip tozmak için can atan subaylarımız gitdi. Bu kurnaz subaylarımız Amerika’ya varınca gördükleri karşısında pek şaşırdılar. Çünkü, subaylarımızın rüyâsında bile görmediği bu müthiş silahları, Amerikan Ordusunun tek pırpırlı er Coni’leri kullanıyor idi. Memlekete gelir gelmez verdikleri tekmilde Genelkurmay Başkanına da anlatdılar. Fransızca bilen Genelkurmay Başkanının kendisi de bu duruma epeyi şaşırdı ve Fransız kaldı.

Hurda dahi olsa rüyâmızda bile görmediğimiz silâhları Amerika, yenisi fiyâtına bize kakalamış idi.

Bu silâhları kullanmasını öğrenmek için verilen eğitimlere de

Üç beş Coni doları harcıraha teşne olan subaylarımızı göndermiş idik bir kere...

Ancak ne var ki;

Amerika’nın verdiği bu silâhları, Amerikan ordusunun subayları değil fakat Amerikan erleri kullanıyor idi.

Amerika’da, Amerikan silâhlarını kullanma eğitimi alan subaylarımız, orada bir şey daha fark etdi!

   Amerikan ordusunda sâdece iki sınıf asker var idi;

     1. Alaylı Mükellef Er

     2. Mektebli Muvazzaf Subay

Memlekete gelir gelmez verdikleri tekmilde, Genelkurmay Başkanına bu durumu anlatdılar.

İşde tam da bu konuda;

Bizim her boku bilen subaylarımız, kesdaneyi çizdirmek durumu ile karşı karşıya geldiler.

Amerika’dan satın aldığımız Amerikan silâhlarını Türk subaylarına Amerika’da, Amerikan Coni erleri öğretdi.

Fakat

Amerikan silâhlarını, Amerika’da, Amerikan erlerinden öğrenen subaylarımız memleketimize gelince,

Amerika’da kullanmayı öğrendiği Amerikan silâhlarını Türkiye’de, kendi ordusunda kullanmayı reddetdi.

   Tüyü bitmemiş yetim rızkından kesip Amerikan doları ile satın aldığımız İkinci Dünyâ Harbi artığı hurda silâhlar

  • Amerikan silâhı,
  • Bu silâhları Amerikan ordusunda kullanan askerler, Amerikan Coni erleri,

         Fakat

  • Bu silâhların kullanmasını öğrenmek için Amerika’ya gönderdiğimiz askerler ise bizim subaylarımız idi.

Amerikan Coni erlerinden “tak-çıkart”, “indir-kaldır”, “doldur-boşalt” ve “otur-kalk” şeklinde emir almakdan utanmayan, gocunmayan beyaz subaylarımız,

Türkiye’ye geldiklerinde, eğitimini aldıkları bu silâhları kullanmayı gururlarına yediremedi.

İşde, tam da bu noktada Genelkurmay Başkanı ve MSB, derin bir yol ayırımına geldiklerini fark etdiler;

Ordumuzu “hayt- huyt, cart-curt, sus-konuşma!” diyerek ceberrut emirler ile idâre etmek dönemi artık sona ermiş,

Bizim subaylarımız isdemese de; sadâkat ve rütbe değil fakat bilgi, kâbiliyet ve liyâkat dönemi başlamış idi.

   Bir başka ifâde ile ordumuzun;

  • Elinde göt gezdirip sağa sola kuru emir veren, omuzu bol rütbeli ve fakat boş kafalı subaylara değil

    Bilâkis,

  • Yeni silâhları kullanmayı öğrenecek ve erâtımıza öğretecek askerlere ihtiyâcı olduğunu anladılar.


Şu hâlde, Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanımızın önünde kaçamayacağı iki tercih var idi;

1. Amerika’dan satın aldığımız Amerikan silâhlarını kullanmak üzere o vakit ordumuzda mevcut olan “muvazzaf gedikli erbaş” denilen askerimizi eğitmek

Ya da

2. Zâten iflâs etmiş durumda olan bu “muvazzaf gedikli erbaş” sınıfını;

  • Evvelâ yeni teşkil edecekleri uyduruk “muvazzaf astsubay” sınıfına terfi(!) etdirmek,
  • Akabinde ise kıdemli başçavuş rütbesine terfi eden bu astsubaylardan; 
  • İsdeyenleri, “teğmenliğe” nakletmek ve kıdemli yüzbaşılığa kadar terfi etdirmek, 
  • İsdeyenleri, subay sınıfına dâhil olan “askerî teknisiyen” ya da “askerî kâtipliğe” nakletmek, 
  • Orduda bedbin bir zümre yaratmamak” ve istekli kimselerin çalışmasına imkân vermek için; bu tercihlerin hiçbirisini isdemeyenleri de 9 senelik mecburî hizmet sonunda “terhis etmek” idi.

   Nasıl? Gözel mi?.. 

 

*  *  *  *  *

5802 sayılı Astsubay Kânun tasarısının esâs hedefleri, işde yukarıda gördüğünüz gibi idi. Bu hedeflerin merkezinde ise “kıdemli başçavuş” rütbesine terfi eden astsubayların “teğmenliğe nakledilmesi” şartı ve hakkı var idi.

 

Başbakan Adnan MENDERES hükûmeti;

  • Astsubay Kânununu işde, bu maksat ile “hazırladı”,
  • Vekilllerimiz, bu maksat için meclisde ellerini kaldırıp “evet dedi”,
  • Meclisimiz de bu maksat için kabul edip “meriyyete koydu.”

Bu kânun, maksadına uygun olarak tatbik edilse idi şâyet biz asubaylar;

Sırf “asubay” olduğumuz için son 67 seneden beri bugüne kadar yaşadığımız binbir türlü itilme-kakılma, haksızlık, ıstırap, kalleşlik, nâmussuzluk ve mağduriyetlere mâruz kalmayacak idik!

Fakat

1951 senesinde tatbikata koydukdan hemen sonra peşpeşe çıkartdırdığı yeni kânunlar ile;

Genelkurmay Başkanı ve MSB, 5802 sayılı Astsubay Kânununun bu hükümlerini işlemez hâle getirdi.

Bu kânunun en temel hedefi olan ve astsubaylara verdiği “teğmenliğe nakil” hakkını da

Genelkurmay Başkanı ile el ele veren Millî Savunma Bakanı, gözlerimizin içine baka baka gasp etdi.

Pâye devşirip parsa toplamaya gelince övüngen, böbürgen, üfürgen, kemirgen ve semirgen,

Ve fakat iş yapmaya gelince sömürgen oluveren bizim beyaz subaylarımız,

Hakkını verelim, saksıyı iyi çalışdırdı!

Amerika’dan satın aldığımız Amerikan silâhlarını kullanmak ve kendi erlerimize öğretmek görevini,

Astsubay” dedikleri ve söz verdikleri hâlde “teğmenliğe naklet -me- dikleri” köle askerlerin sırtına yıkdı.

ATATÜRK, Osmanlı saltânatını yer ile yeksân etdi ve yerine Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurdu.

 

   Fakat

   ATATÜRK’ün goltuğuna tüneyen ve ATATÜRK’ün zâbiti olduğunu söyleyen beyaz zâbitan heyetimiz,

   Osmanlı’dan tevârüs etdirdiği saltanâtın tatlı nimetlerini; astsubay menşeli bu subaylar ile paylaşmak isdemedi. 

   5802 sayılı Astsubay Kânunu ile Genelkurmay Başkanları;

  • Askerî memurların” yapdığı bütün işleri “astsubayların” sırtına yıkdı,
  • Subay muadili olan “askerî memurluğu” fiilen ilgâ etdi. Ve böylece subay lojmanları ve subay sosyal tesislerinin yegâne sâhibi oldu,
  • Askerî teknisiyen” ve “askerî kâtiplik” sınıfını maksatlı olarak ilgâ etdi. Ve böylece astsubayların, subay sınıfına dâhil olan bu sınıflara naklini de kasıtlı olarak engelledi. 

Yapılan bu şerefsizliklerin ve hak gasplarının neticesinde de;

  • Bugün artık kendini çekemez duruma gelen

         Ve dahi

  • Fiilen ömrünü tamamlayıp iflâs eden uyduruk “astsubay” sınıfının ortaya çıkmasına sebep oldular.

*  *  *  *  *

  • Mâdemki Amerikan Ordusunda “er ve subay” olmak üzere iki sınıf asker var,
  • Mâdemki Amerikan silâhlarını satın alıyoruz,
  • Mâdemki Amerikan ordusunda aynı silâhları Amerikan Coni erleri kullanıyor,
  • Mâdemki Amerikanca’dan tercüme etdiğimiz Sahra Tâlimâtı (ST/FM) ile yatıp kalkıyoruz,
  • Mâdemki Amerikan askeri gibi yürüyüp, Amerikan askeri gibi tâlim-taallüm ediyoruz,
  • Mâdemki Amerikan askeri gibi giyinip, Amerikan askerleri gibi yeyip-içip, sıçıyoruz... 

Öyle ise;

Amerikan Ordusunun yapdığı gibi

Biz de kendi ordumuzu “er ve subay” olmak üzere iki sınıf olarak teşkil edelim diyen cesur, basiretli ve nâmuslu bir tek subayımız çıkmadı ortaya...

Her zamân yapdıkları gibi, 

Amerikan silâhlarını kullanacak asker temin etmek konusunda da gene; 

  • Kendi menfaatlerini,
  • Kendi keyiflerini,
  • Kendi rütbelerini,
  • Kendi istikbâllerini,
  • Kendi midelerini düşündüler.

Ve çâre olarak da kendi akıllarınca; 

  • Astsubay” dedikleri gedikli erbaş’dan bozma “sözde yeni bir asker sınıfı” teşkil etdiler.

Aslında yeni teşkil etdikleri “astsubaylık” her ne kadar Amerikan ordusunda mevcut değil ise de

5802 sayılı Astsubay Kânunu ile astsubaylara verilen haklar, bugünkü haklardan bile daha iyi idi.

Peki,

5802 sayılı Astsubay Kânunu ile Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanımız,

1951 senesinde astsubaylara verdiği sözleri, acap tutdu mu?

Gereken koşulları hâiz astsubayları hakikâten “teğmenliğe nakil” etdiler mi?

Şimdi iltifât buyurur iseniz şâyet,

Devletimiz ve ordumuzun “astsubay” olarak tesmiye etdiği askerlere;

  • Sicilen subaylığa nakil” hakkının 1951 senesinde nasıl verildiğini,
  • 1951 senesinden sonra peşpeşe peydahlanan kânunlar ile bu hakkın gizlice nasıl “gasp edildiğini”,

 İlk defâ Eski Tüfek’de olmak üzere fâş eyleyelim, inşallah.

*  *  *  *  *

1951

   14 Mayıs 1950 Pazar günü yapılan milletvekili seçiminde reylerin %55’ini alan Demokrat Parti, CHP’nin 27 senelik iktidârına son verdi. Ezeli rakip olan selef Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ ile halef Cumhurbaşkanı Celal BAYAR arasındaki sidik yarışını, ikincisi kazandı.

   Devleti ele geçiren Demokrat Partisi; Türkiye Devletini Amerika’ya verdiği söz doğrultusunda yeni başdan tasarlamaya başladı. Bu değişim-dönüşüm-benzeşim çabalarının ilk deneme tahtası ise ordumuz oldu. Amerika’dan aldığı söze güvenerek uzun süre iktidârda kalacağına inanan DP Hükûmeti, kendi iktidârına tehdit olarak gördüğü ordumuzu hemen rapt-u zapt altına almaya başladı. Başbakan Adnan MENDERES, kendilerini devletin sâhibi zanneden Genelkurmay Başkanı, Genelkurmay İkinci Başkanı, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ile ordu komutanlarına foter şapkalarını giydirdi. Çünkü Sam Amca öyle emretmiş idi. Bu ekâbir takımının yerine de Amerika’nın yazıp ellerine verdiği reçeteye göre devleti idâre etmeye söz veren Başbakan Adnan MENDERES “tak diye söylediğini şak diye yapacak etekli paşalar” arıyor idi. Filhakika buldu da..

 

Asubay Tefrikası 6-5_Etekli Paşa Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan GÜREŞ ve Başbakan Tansu ÇİLLER_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

İkinci kez Başbakan seçilen Adnan MENDERES, 20. Hükûmeti 09 Mart 1951 Cuma günü teşkil etdi.

Aynı gün itibârı ile;

Sam Amcanın intihâb ve tâyin etdiği T.C. Devleti idâre heyeti aşağıda gördüğünüz eşhâsdan müteşekkil idi.

 

Asubay Tefrikası 6-5_ Celal BAYAR_ Adnan MENDERES_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

İkinci kez başbakan goltuğuna oturdukdan sâdece 3 ay sonra Adnan MENDERES;

6/7 Haziran 1951 târihinde TBMM’ye şöyle bir dilekce verdi.

Ve dahi

Ordumuzda “astsubay” ismi ile sözde “yeni bir asker sınıfı” ihdâs edilmesini meclisden arz etdi.

 

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Astsubay” olarak tesmiye etdiği “yeni” asker sınıfının ihdâs edilmesinin gerekcesini de

Adnan MENDERES, târih huzûrunda şöyle izah etdi, yüce meclisimize;

GEREKÇE

   1. Modern harb silâh ve araçları ile teçhiz edilen silâhlı kuvvetlerimizde, bu modern harb silâh ve araçlarını kullanacak ve erlere öğretecek muharip ve yardımcı sınıf astsubay ve takım komutanına olan ihtiyaç çok fazladır. Evvelce küçük zabit denilen ve daha sonra gedikli erbaş olarak adlandırılan bu sınıfın statüsünde zaman zaman değişiklikler yapılmak ve hukuki durumlarının çeşitli kanunlarla tesbiti suretiyle bu sınıfa rağbet teminine çalışılmışsa da tatbikatta edinilen tecrübeler bütün bunların bilhassa muharip sınıflara rağbeti sağlamak için kâfi olmadığını göstermiştir.

   Bu kanun tasarısı ile muharip astsubaylara aylıkla birlikte, liyakat gösterenlerin subay nasbedilmeleri ve kıdemli yüzbaşılığa kadar yükselmeleri sağlanmak suretiyle rağbetin arttırılması düşünülmüştürBu suretle Anadolu'nun küçük kasabalarında ortaokuldan fazla tahsil imkânını bulamamış yüksek kabiliyetli Türk çocuklarına daha geniş hizmet imkânları verilmiş ve liyakatleri ile mütenasip rütbelerle taltif edilmeleri de imkân dâhiline girmiş olmaktadır.

   Böylece kazanılacak Teğmen-Yüzbaşı rütbesindeki sınıf subayları ordu subay mahrutunun kaidesini teşkil edecek ve Harb Okulunda yetiştirilecek subayların daha uzun süreli bir tahsile tâbi tutularak yüksek komuta için daha yüksek kapasitede eleman yetiştirilmesi de sağlanmış olacaktır.

   Muharip astsubay ve takım komutanı ihtiyacını sağlıyarak ordu hizmetlerinin mükemmelleştirilmesi ve bu elemanların durumlarının normal bir hale getirilerek çalışma azim ve şevklerinin artırılması düşüncesi ile mevcut kanun üzerinde yeniden çalışmalar yapılmasına mecburiyet duyulmuş ve bu kanun tasarısı hazırlanmıştır.

   2. Bu kanun tasarısında (Gedikli erbaş) tâbiri kaldırılmış ve bunların subaylığa da yükselecekleri göz önünde tutularak (Astsubay) denilmesi uygun görülmüştür. Keza Başçavuştan sonraki (Başgedikli) rütbesi de (Kıdemli Başçavuş) olarak değiştirilmiştir.

   3. Gedikli erbaşların evvelâ mecburi hizmetleri 12 yıl idi. 5619 sayılı Kanunla bu süre subaylar gibi 15 yıla çıkarılmışsa da astsubayların başçavuş rütbesi dâhil olduğu halde; 

  • Bütün rütbelerdeki bekleme sürelerini 9 yılda tamamlamış bulundukları ve
  • Bu tarihten sonra subaylığa yükselmeleri ve
  • Subaylığa yükselmiyerek kıdemli başçavuş durumunda kalanların arzu ettikleri takdirde çekilmelerini temin

         Ve dahi

  • Orduda bedbin bir zümre yaratmaktan ziyade istekli kimselerin çalışmaları hedef tutulduğundan yeni kanun tasarısında mecburi hizmet süresinin de 9 yılı aşmaması yerinde görülmüştür. 

   (....)

   6. Diğer taraftan halen orduda askerî memurlar tarafından yapılan görevlerin bu hizmetler için yetiştirilmiş astsubaylar tarafından yapılması daha faydalı mütalâa edildiği için tasarıda buna imkân sağlıyacak hükümlerden başka

  • Bu sınıfların kıdemli başçavuşlarından, muharip sınıflardan teğmen yetiştirilmesi esasına mütenazır olarak sınıf ve kıyafeti ayrıca tesbit olunacak  yeni bir sınıf ihdası daha derpiş olunmuş ve 

   Maaş durumları ile muadeletleri göz önünde tutularak yedinci sınıftan başlamak ve kıdemli beşinci sınıfa ve 80 lira asli maaşa kadar yükselmeleri imkân dâhiline alınarak ordunun bu ihtiyacının sağlanması esasları temin olunmak istenmiştir. Bu suretle kaynağı kapatılmış olan askerî memurlar bugün için bizzarure bu görevlerde çalıştırılan sivil memurlar zamanla tasfiye edilebilecek ve orduda bu hizmetleri görecek disiplinli bir sınıf meydana getirmek mümkün olabilecektir.

   7. Astsubaylardan yetiştirilecek; 

  • Subay,
  • Askerî teknisiyen ve
  • Askerî kâtiplerin 

   Astsubaylıkta geçirmek zorunda kaldıkları süreler göz önünde tutularak bu sınıflara geçerken maaşlarının 40 lira aylık aslından başlatılması hem zaruri ve hem de rağbeti temin bakımından faydalı görülmüştür.

   9. Astsubay Kanun tasarısı ile astsubaylar için kurulmak istenen hukuki statü ile diğer devlet memurları statüsü hemen hemen aynı durumda bulunduğundan tasarıda birçok hükümlerin bu umumi esaslara atfedilmek suretiyle tesbiti tercih olunmuş hususiyet gösteren mevzular için ayrı hükümler sevkedilmiş ve bu arada bugünkü kanun hükümlerinde noksan görülen hususlara yeni tasarıda yer verilmiştir.


Yukarıda gördüğünüz GEREKÇE’de Başbakan Adnan MENDERES’in sarahâten ifâde etdiği üzere;

Anadolu'nun küçük kasabalarında ortaokuldan fazla tahsil imkânını bulamamış yüksek kabiliyetli Türk çocukları;

  • Astsubay okulunda 2 sene eğitim aldıkdan sonra “çavuş” rütbesi ile ordumuza intisâb edecek, 

9 sene muvazzaf hizmetin sonunda;

  • Teğmenliğe

         Ya da

  • Subay sınıfına dâhil olan askerî teknisiyen veya askerî kâtip sınıfına nakledilecek idi.

   5802 sayılı Astsubay Kânununda “Astsubay” ismini verdikleri askerler hakkında iki önemli husus daha var idi;

   Birinci husus şu idi;

   Başbakan Adnan MENDERES’in, kânun                 “Gerekce”’sinin 6’ncı maddesinde söylediği üzere; subay sınıfına dâhil olan “askerî memurların” yapdığı bütün işleri “astsubay” ismini verdikleri sözde yeni askerler yapacak ve bunun neticesinde de lüzumsuz gördükleri “askerî memur” sınıfını lağv edecekler idi.

   İkinci önemli husus da şu idi;

   Astsubay Kânun tasarısının “Gerekce”’sinin 9’uncu maddesinde ifâde edildiği üzere, astsubayların “hukuki statü”sü,  diğer devlet memurları statüsü  ile “ hemen hemen aynı duruma ” getirilecek idi.

*  *  *  *  *

Millî Savunma Bakanlığının hazırladığı ve aşağıda gördüğünüz kânun tasarısından da anlaşıldığı üzere

Astsubay Kânunu” ismi ile meclise gelen kânunun esâs amacı,

Astsubay” dedikleri askerleri 9 senelik muvazzaf hizmetin sonunda “teğmenliğe nakletmek” idi.

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 Yüksek Başkanlığa

   Ast subaylar hakkında Millî Savunma Bakanlığınca hazırlanıp Bakanlar Kurulunun 20.IV.1951 tarihli karariyle Yüksek Meclise sunulan ve Komisyonumuza havale buyurulmuş olan kanun tasarısı, gerekçesiyle birlikte Millî Savunma Bakanı Hulusi Köymen ve Bakanlık temsilcileri de hazır oldukları halde incelendi.

   Yeni silâh ve araçlarla teçhiz edilmiş ve muhtelif sanayi kolları ile sıkı sıkıya ilgilenmiş olan modern ordularda, bu silâhları kullanmak usullerini erlere öğretmek maksadiyle, 19 ncu asırdan beri kıtadan yetişmiş onbaşı ve çavuşlarla subay sınıfı arasına teknik bilgilerle mücehhez yardımcı bir sınıf vücude getirilmiş ve asrımızda bu sınıfa ciddî bir ehemmiyet ve kıymet atfedilmiştir.

   Günden güne inkişaf etmekte ve yeni silâh ve araçlarla ve bunlara muktazi sanayi branşlariyle teçhiz edilmekte olan ordumuzun her türlü hizmetlerinde de bu tarzda yardımcı bir sınıf yetiştirmek amaciyle husûsi okullar ve enstitüler açılmış ve önceleri küçük zabit ve sonraları gedikli erbaş isimleriyle hususi bir sınıf da teşkil edilmiştir.

   Hükümetin gerekçesinde de izah edildiği veçhile bu sınıfa personel temini için muhtelif kanunlarla alınan çeşitli tedbirler maksadı ve bin-netice memleket müdafaasının hakiki bir ihtiyacını sağlıyamamıştır. Bu ihtiyacı karşılamak ve ordu hizmetlerini mükemmelleştirmek amaciyle mevcut mevzuat üzerine yeniden bâzı tedbirler alınmak zarureti hasıl olmuş ve bu maksatla hazırlanmış olan kanun tasarısında: aranılan rağbeti önliyen maddi ve mânevi âmillerin bertaraf edilmesi düşüncesi ile bu sınıfın hal ve istikbalini sağlıyacak yeni bir statü tesisi hedef tutulmuştur. Bu statünün koyduğu yeni esaslara göre, şimdiye kadar bu sınıf mensupları üzerinde ruhan menfi tesirler yaratan (gedikli erbaş) tâbiri değiştirilerek bunlara da gördükleri hizmetle mütenasip olmak üzere (ast subay) adı verilmiş ve mecburi hizmetleri 15 yıl iken 9 yıla indirilmiş ve bu kanun tasarısı ile tesbit edilen hukuki durumlarına göre bu sınıf mensuplarının idare hukuku bakımından bir Devlet memuru  mahiyetini aldığı göz önünde tutularak birçok cihetlerde memur ve subaylar hakkındaki ahkâma tâbi tutulmuş ve bunların ordu içinde her türlü muharip ve yardımcı sınıf hizmetlerini görebilecek kabiliyetlerde yetiştirilmeleri esas tutularak muayyen müddetlerle hizmetten sonra ehliyet ve kabiliyetlerini ispat edenler için; subay, askerî teknisiyen ve askerî kâtip sınıflarına geçmelerini  mümkün kılan esaslar ve prensipler vaz'edilmiş ve 80 lira asli aylığa kadar yükselmeleri temin ve yaş hadleri her rütbe için subaylara nispetle üçer yıl fazla tesbit edilmiştir.

   Bu tedbirlerle ordunun ast kademe komuta ve hizmet heyetinde kazanılacak teğmen - yüzbaşı rütbesindeki subaylar ordu mahrutunun devamlı bir surette kaidesini teşkil ederek harb okulundan yetişecek subayların kemmiyet itibariyle daha az sayıda ve fakat keyfiyet itibariyle daha yüksek kalitede yetişmelerini de sağlıyacağına ve bu suretle subay mahrutunun zirvesine doğru daralarak hakiki şeklini muhafaza edeceğine komisyonumuzca kanaat getirilerek tasarının tümü, 28, 29, 30, 31 nci maddeleri hariç olmak üzere diğer bütün maddeleri oy birliğiyle ve adı geçen dört madde ekseriyetle kabul edilmiştir.

   (......)

   6. 20 nci maddedeki küçük subayların sağlık durumlarına ait hükmün subay oluncaya kadar erler hakkındaki hükümlere tâbi tutulması, görecekleri hizmetlerin mahiyeti bakımından, komisyonumuzca daha uygun görülmüş ve madde bu suretle değiştirilmiştir.

   (......)

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Yukarıda gördüğünüz raporu hazırlayan MSB’li kaşalotlar,

Astsubay” sınıfının teşkili hakkında 1951 senesinde şöyle demişler idi;

"Yeni bir statü tesisi hedef tutulmuştur.”

Fakat

27 Mayıs subay darbesinden bir kaç ay sonra peydahladıkları 211 sayılı İç Hizmet Kânunu meclisde müzâkere edilirken bu söylediklerini yalayıp yutacaklar idi.

*  *  *  *  *

   

   5802 sayılı Astsubay Kânununu müzakere etmek üzere

   29 Haziran 1951 Cuma günü tertip edilen Birleşim 96’da,

   Kânun tasarısı hakkında söz alan Elâzığ milletvekili Mehmet Şevki YAZMAN söz aldı.

   Hem mühendis hem de emekli subay olan Mehmet Şevki YAZMAN,

   Adnan MENDERES’in teşkil edeceği “astsubay” sınıfı hakkında TBMM’de şunları söyledi;

Asubay Tefrikası _6-5 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

      M. ŞEVKİ YAZMAN (Elâzığ) — Kanunun Umumi Heyeti üzerinde birkaç söz söylemek istiyorum. Çünkü kanun, hemen çıkmasını beklediğimiz Orman Kanununu, Yol Kanunu ve saire derecesinde hakikaten mühim ve bir an evvel çıkarılması lâzımgelen bir kanundur. Tasarı hayli zaman evvel hazırlanmış, tekemmül ettirilmiş, fakat Meclise sevki için bu zamanı bulmuştur.

   Mesele cok mühimdir. Zira kanun doğrudan doğruya ordunun bünyesine ve dolayısiyle Millî Müdafaamızın bünyesine tesir edecek tertipte ehemmiyetlidir.

   Orduların umumiyetle meslekleşmesine ve makineleşmesine doğru gidiyoruz. İki senelik hizmet süresi içinde bu yalnız neferlerle tahakkuk ettirilemez. Binaenaleh, o ordunun heyeti umumiyesi, sağlam, iyi yetişmiş bir kitleye ve esasa sahip almalıdır.

   Sabıkta nasıl donanma, birtakım “gedikli küçük zabitlere” bilâhara terfi ederek “zabit” olan elemana mâlik idiyse orduyu da bugünkü şekli ve haliyle o mertebeye ulaştırmak lâzım gelir. Kanun bu maksatla sevkedilmiştir.

    Maddelere geçildiği zaman söz söylemek hakkımız baki kalmak şartiyle bu kanunun çok yerinde ve lâzım olduğunu arzetmek isterim. Bu kanunu bir an evvel huzurunuza getirmiş olan Millî Savunma Bakanına da şahsan teşekkür ederim. Mâruzâtım bu kadardır.

*  *  *  *  *

   02 Temmuz 1951 Pazartesi günü TBMM’nin kabul edip

Aynı gün tatbikata koyduğu Astsubay Kânununun aşağıda gördüğünüz daha birinci maddesine de

Astsubay” ismini verdikleri asker kişilerin, “subay yardımcısı” olduğunu yazdılar.

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

    Kanun No: 5802                                                    Kabul tarihi: 2/7/1951

 ASTSUBAY KANUNU 

BİRİNCİ BÖLÜM

Genel hükümler

   Astsubaylar:

   Madde 1 — Türkiye Cumhuriyeti Ordusunun kara, deniz ve hava kuvvetleriyle jandarma, gümrük koruma birlikleri kadrolarında astkomuta kademelerinde eğitim, sevk ve idare ile diğer idari işlerde “subaya yardımcı” olarak görevlendirilen askerî şahıslara (Astsubay) adı verilir.

Yeri gelmiş iken bir hususu fâş eylemem gerekiyor.

  • Gedikli dediği ortada sandıkasker sınıfını Donanmamız, 1890 senesinde kânun ile teşkil etdi.
  • Küçük zâbit dediği ortada sandık asker sınıfını da Kara Kuvvetlerimiz, 1909 senesinde gene kânun ile teşkil etdi.

Fakat

1462 sayılı Harp Okulları Kânunu 1971 senesinde kabul edidi.

Bir başka ifâde ile Harp Okullarını;

1971 senesine kadar Genelkurmay Başkanlığı ya da MSB’nin hazırladığı

Ve dahi

Meclis denetiminden kaçırıp meriyyete koydukları tâlimâtnâmeler ile “kânunsuz” olarak teşkil ve idâre etdiler.

Astsubay dedikleri uyduruk askerler için çifte mühürlü kânunlar tertip eden şerefsiz subaylar,

Böyle yapmak ile Harp Okullarını işlerine nasıl geldi ise öyle idâre etdiler.

Hele Hava Harp Okulunun durumu tam bir rezâlet!

1951 senesinde hizmete açılan bu okulumuz da;

Harp Okulları Kânununun kabul edildiği 1971 senesine kadar “kaçak” olarak subay mezun etdi.

   Yukarıdaki hükûmet “GEREKÇE”’sinde Başbakan Adnan MENDERES’in de ifâde etdiği üzere

   “Subay yardımcılığına” lâyık görüp ordumuzda 9 sene görev verdikleri astsubayları;

  • Teğmen

         Ya da

  • “Askerî teknisiyen veya “askerî kâtipnasbetmek” şu hâlde zor olmasa gerek idi.

Yukarıdaki hükûmet “GEREKÇE”’sinde Başbakan Adnan MENDERES’in de ifâde etdiği üzere

Subay yardımcılığına” lâyık görüp ordumuzda 9 sene görev verdikleri astsubayları;

  • Teğmen
         Ya da
  • “Askerî teknisiyen veya “askerî kâtipnasbetmek” şu hâlde zor olmasa gerek idi.

5802 sayılı Astsubay Kânununun 28’inci maddesine de bu hükümleri

Aşağıda gördüğünüz şu cümleler ile yazdılar.

BEŞİNCİ BÖLÜM

Astsubaylardan subay, teknisiyen ve askerî kâtip yetiştirilmesi

 

   Astsubayların subaylığa, askerî teknisiyen ve kâtipliğe geçirilmesi:

 

   Madde 28 Kıdemli başçavuşlukta ikinci ve üçüncü senesini ikmal etmiş bulunan astsubaylardan (Muzika astsubayları hariç) aşağıdaki nitelikleri taşıyanlar alâkalı Bakanlıkların inhası üzerine yüksek tasdik ile;

  • Teğmen

         Veya

  • Maaşça muadili askerî teknisiyen veya askerî kâtip nasbedilirler.

   Bunlardan teğmen nasbedilenler Subay Terfi Kanunu hükümlerine göre kıdemli yüzbaşılığa (dâhil) ve diğerleri muadil maaş derecesine kadar yükselebilirler.

   A ) Kıdemli başçavuşluğa kadar her rütbeye normal şartlar altında yükselmiş bulunmak,

   B) Umumi, meslekî bilgileriyle karakter ve ahlâk bakımından subay, teknisiyen ve askerî kâtipliğe lâyık bulunduğu tasdik edilmiş olmak,

   C) Sağlık durumları müsait bulunmak,

   D) Yapılacak seçim imtihanlarında ve mütaakiben gönderilecekleri sınıf okullarında ve özel kurslarda başarı göstermek,

   Bu hususa ait esaslar Bakanlar Kurulu karariyle tesbit olunur.

*  *  *  *  *

Derviş'in Fikri Ne ki, Zikri Ne Ola?..

5802 sayılı Astsubay Kânununu, 1951 senesinde meclis görüşdü ve kabul etdi.

Fakat

Astsubay Yönetmeliğini ise Millî Savunma Bakanı hazırladı. Aşağıda gördüğünüz ekâbir takımı da bu yönetmeliği okumadan imzâladı.

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Astsubaylıkdan subaylığa nakil şartı, kânunda üç beş madde idi.

Fakat

Yönetmeliğe öyle şartlar giydirdiler ki. Görsen, tıp fakültesinin seçme sınavına giriyorsun zannedersin!

Kânunun kenârından dolaşarak hazırladığı yönetmelik ile aslında,

Genelkurmay Başkanlığımız niyetini alenen fâş eylemiş idi; astsubaylarısubaylığa naklet -me- mek!

Genelkurmay Başkanlığımız;

  • Sanat enstitisü” mezunu bir genci alıyor.
  • 1 veya 2 sene eğitim verip “çavuş” nasbediyor.
  • Bunun üzerine  de astsubay olarak 9 sene vazife yapdırıyor.
  • Kıdemli başçavuş rütbesine kadar terfi etdirdiği bu astsubayı, toplam 11 senelik hizmetinin sonunda “teğmen nasbetmek” için bir imitihân yapıyor.
  • Bu imtihânda yukarıda gördüğünüz derslerden âhiret suâlleri soruyor.

   Burada ise benim aklımda şu suâller tebellür ediyor;

  • Bu senelerde, Harp Okullarımızın talebeleri hangi dersleri tedris ediyorlar idi acap?
  • Mâdemki sorduğun bu dersleri astsubay bilmiyor idi. O zamân bu çocuklara boş yere 9 sene nesi kime astsubaylık yapdırdın?
  • Mâdem ki atsubay olarak 9 sene boyunca bu derslere ihtiyacı olmadan vazifesini yapdı. Bugüne kadar ihtiyâcı olmayan bu derslerden şimdi niye sıygaya çekiyorsun?
  • Bu astsubaylar, teğmen olunca da bugün yapdığı işlerin gene aynısını yapacak. Bu derslerden sorguya çekmek ile astsubayları sen, prof. mu yapacaksın?
  • En mühim suâl de şudur; Maçan yiyor ise şâyet Harp Okulundan 9 sene evvel mezun etdiğin bir subayı çağır ve bu derslerden bir imtihân yap! Bakalım, senin o subayın bu imtihânda, bu suâlleri cevâplayıp muvaffak olup da “teğmenliğe” terfi edebilecek mi?

*  *  *  *  *


5802 sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde astsubaylara verilensubaylığa nakil hakkını

Sonraki senelerde tertip etdikleri kânunlar ile nasıl da kıymık kıymık gasp etdiklerini,

Buyurun, şimdi hep berâber görelim...

*  *  *  *  *

Asubay Tefrikası 6-5_Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mehmet Nuri YAMUT_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Başbakan Adnan MENDERES hükûmetinin daha bıldır meclisde kabul edip de

Hemen meriyyete koyduğu 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile teşkil etdikleri astsubaylara verdiği “sicilen subaylığa nakil” hakkını

Neşretdiği resmî kitaplarda Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Mehmet Nuri YAMUT,

Şu yaldızlı cümle ile ilan etdi, bütün dünyâya;

* Gediklilerin yetiştirilme usulü değiştirilecek,

** Sayıları arttırılacak

*** Yüzbaşılığa kadar terfi edebilecek.
 

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Orgeneral Mehmet Nuri YAMUT’dan sonra Genelkurmay Başkanlığı goltuğuna gıçını goyan başkanlarımız,

Astsubaylara verdiği bu sözü, tutdular mı dersiniz?

*  *  *  *  *

 1954

  

 Takvimler 1953 senesini gösderir iken

İkinci kez Başbakan seçilen Adnan MENDERES’in 20. Hükûmeti hâlâ görevde idi.

Millî Savunma Bakanı değişen hükûmetin idâre heyeti de aşağıda gördüğünüz eşhâsdan müteşekkil idi.

 

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Aynı senelerde ilkokuldan sonra 5 sene veya ortaokuldan sonra 2 sene eğitim veren “sanat enstitüsü” mezûnu öğrenciler,

Aşağıda gördüğünüz 6137 sayılı kânuna istinâden;

  • Mükellef askerliğini “yedek subay” olarak yapıyor idi.

Mükellef askerliğini “yedek subay” olarak tamamlayan asteğmenlerden arzu edenler ise;

  • Teskere bırakıp” orduda muvazzaf subay olarak kalabiliyor idi... 

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Fakat garâbete bakınız ki;

   5802 sayılı Astsubay Kânununa göre, Astsubay Okulları da “sanat enstitüsü” mezûnu öğrencilerini de kabul ediyor idi.

   Buradaki rezilliği şöyle izah etmek mümkün.

           

     Dün Genelkurmay Başkanlığı, bugün de Millî Savunma Bakanlığı;

  • Lise mezunu çocuklarımızı Harp Okulunda 4 sene okutup subay nasbediyor mu? Ediyor!

     

   Fakat

  • 4 senelik üniversite mezunu çocuklarımızı lisans diplomasının üzerine 2 sene de MYO’larda olmak üzere toplam 6 sene okutup “astsubay çavuş” nasbediyor mu? Ediyor!
  • 6 sene yüksek tahsilli bu çocuklarımıza "çavuş" deyip "ortada sandık" misâli 15 sene hizmete icbâr ediyor mu? Ediyor!
  • Liseden sonra Harb Okulunda 4 sene oku, subay ol!
  • Liseden sonra 4 senelik üniversiteden mezun ol. 2 sene de MYO’da oku. 6 sene oku ve asubay ol!

   Böylesi bir rezâlet dünyânın hiçbir ordusunda yokdur!

   Anadolu’nun yüksek kâbiliyetli Türk çocuklarına;

   5802 sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde yapdıkları işde, tam da böyle rezil bir şey idi...

 

Asubay Okulundan istifa edip “yedek subay” olmak isdeyen asubay adayı öğrencilere ise

Bu kânunun aşağıda gördüğünüz şu geçici dördüncü maddesi ile yasak getiriliyor idi.

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Bu cümlelerden de anlaşılacağı üzere Adnan MENDERES hükûmeti, Genelkurmay Başkanı ve MSB;

1950’lerde  bu şekilde “subaylığa nakil hakkı”nı sâdece “astsubay” dedikleri askerlere vermediler.

Asubaylara verilen bu saçma yasak senelerce devâm etdi ve bu haksızlığa kimse de çıkartmadı.

Başbakan Adnan MENDERES’in 1951 senesinde astsubaylara verdiği “subaylığa nakil hakkı”nı

Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanının maksatlı olarak engellemesinin sebebi ise

Millî Savunma Komisyonunun hazırladığı aşağıda gördüğümüz şu raporunda gizli...

 

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Sanat Enstitüsü mezunlarının yukarda izah ve teşrih edilen durumları muvacehesinde teklif edilen kanun lâyihasının kabulü halinde; 

   5802 sayılı kanun hükmüne göre dokuz yıl mecburi hizmetle orduya intisap etmiş olan on bini mütecaviz muharip astsubaylara da yedek subay olmak hakkının tanınması zaruri olacak

   Ve şu hâle göre 5802 sayılı Kanun hükümleri ile bu kanunun gözettiği maksatlar ve teşkilât tamamiyle bozulacak

   Ve astsubay sınıfına girmiş olanlar da yedek subay olmak hakkını kullanarak muharip astsubay kadrolarında çok vahim boşluklar hâsıl olacaktır.

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK


Sanat enstitüsü mezunu astsubayların subaylığa nakledilmesine itiraz edenlerden birisi de

Kerizci Rifat TAŞKIN idi.

Bakınız Kerizci Rifat, astsubayların subaylığa nakledilmesinin sakıncasını kendi aklınca nasıl izah etmiş!..

 

Asubay Tefrikası 6-5_Yalancı emekli subay Rifat TAŞKIN_Eski Tüfek Şükrü IRBIK


Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   RİFAT TAŞKIN (Kastamonu) — Efendim,

   (....)

   Bugün orduda astsubaylık ihdas edilmiştir.  Astsubay membalarından biri sanat enstitüleri mezunlarıdır. Bu sanat enstitüsü mezunlarını astsubay olarak kabul ediyoruz. Astsubay olunca 9 sene hizmet etmek mecburiyetindedir. Şimdi bunlara yedek subay olmak hakkını verirsek 9 sene hizmet yapmaktansa 2 sene hizmet ederek ordudan çekilmeleri ihtimalleri vardır. Bu itibarla silâhlı kuvvetlerimiz aleyhine bir zarar tevlit etmektedir. Bu durum karşısında tamamen bu vaziyetin silâhlı kuvvetlerimiz aleyhine bir netice doğuracağına kaani olan komisyonumuz bunu itifakla reddetmiştir.

  • Evvelâ köy enstitüsü mezunlarına “yedek subay” olma hakkı ver,
  • Akabinde, bu okullarda öğretmenlik yapan sanat enstitüsü mezunlarına “yedek subay” olma hakkı ver,
  • 5430 sayı ve 1949 seneli kânununa göre uzman çavuş yapdığın sanat enstitüsü mezunlarına “yedek subay” olma hakkı ver,
  • Askerliğini mükellef er olarak yapmakda olan vatandaşlara “yedek subay” olma hakkı ver,
  • Ve hattâ askerliğini yapıp da bitiren vatandaşlara bile “yedek subay” olma hakkı ver,
  • Fakat aynı sanat enstitüsü mezunu olan astsubay adaylarına “yedek subay” olmayı yasak et!..
  • Astsubaylara “yedek subay” olma hakkını vermeyişinin sebebini de “silâhlı kuvvetlerimiz zarâr görür” diye açıkla!

  • Ulan şerefsizler! Siz gerzek subaylar silâhlı kuvvetlerini, "astsubay" dediğiniz askerlere güvenip de mi kurdunuz?
  • Bu astsubay adaylarının yerinde siz olsa idiniz şâyet, okulunuzdan istifa edip “yedek subay” olmaz mı idiniz, yavşaklar?
  • Astsubay dediğiniz asker kişilerin, sizlerinki kadar da olsa aklı yok mu sanıyorsunuz, kaşalotlar?
  • Astsubay Kânununu şunun şurasında daha iki sene evvel meclisde konuşurken, bu kânunun gerekcesini Anadolu’nun yüksek kâbiliyetli Türk çocuklarına “subaylığa nakil hakkı veriyoruz” diye ağzında laf geveleyen ben mi idim, şavşaklar?

Subay yapacağız diye aldatdığın bu çocuklara şimdi de “yedek subaylığa” geçişi yasak et!

Yazıklar olsun hepinize!..

 

*  *  *  *  *

Genelkurmay Başkanlığı, yukarıda gördüğünüz 6137 sayılı kânun ile astsubay ismini verdiği askerlerin 1953 senesinde “yedek subay” olmasını yasaklamak ile kalmadı...

Zamân içinde meclise kabul etdirdiği kânunlar ve aynı zamânda 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde Başbakan Adnan MENDERES'in verdiği “teğmenliğe nakil” müktesep hakkını da kasıtlı olarak engelledi. 

   Genelkurmay Başkanları;

  • 5802 sayılı Astsubay Kânununda “subay yardımcısı” olarak tefrik ve târif etdiği

        Ve dahi

  • 9 senelik hizmetin sonunda “teğmenliğe nakletmek” vaadi ile kafeslediği astsubaylara;
  • Ne “subay yardımcısı” gibi muamele etdi,
  • Ne de “teğmenliğe nakil” etdi.

   10-15 sene mecburî hizmet ile sağmal inek gibi orduya bağladığı astsubayları; ne öldürdü ne de güldürdü.

   Tıpkı sömürgen devletlerin İkinci Dünyâ Harbinden beri Türkiye’yi sömürdüğü gibi,

   Aynı târihlerden beri subaylarımız da;

   “Subay yardımcısı” dedikleri ve “teğmenliğe nakledeceğiz” yalanı ile aldatdıkları astsubayları sömürdü.


*  *  *  *  *

 1954

1954 senesini yaşadığımız o günlerde

İkinci kez Başbakan seçilen Adnan MENDERES’in 20. Hükûmeti hâlâ görevde idi.

Millî Savunma Bakanı değişen hükûmetin idâre heyeti de aşağıda gördüğünüz şu eşhâsdan ibâret idi.

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 5802 sayılı Astsubay Kânununun 20’inci maddesine göre;

Astsubay dedikleri askerlere “subay oluncaya kadar” sağlık hizmetlerinde “er” muamelesi yapacaklar idi.

9 senelik hizmetin sonunda da “astsubayları subaylığa nakil edecekler” idi nasıl olsa.

Başbakan Adnan MENDERES hükûmetinin 02 Mart 1954 Salı günü meclisde kabul etdiği aşağıda gördüğünüz şu kânun ile;

Sağlık hizmetlerinde astsubaylara “subay gibi” muamele edilmesi hakkını “bahşetdiler.

Ve böylece

Astsubaylara “subay oluncaya kadar” sağlık hizmetlerinde “er gibi” muamele yapılması için Astsubay Kânununda ileri sürdüğü gerekceyi de hep berâber yalayıp yutdular.

Hüsniyetli bir bakış ile sağlık hizmeti konusunda yapılan bu “iyileşdirmeyi” astsubaylar için bir kazanç olarak değerlendirmek mümkün.

Fakat

Subaylarımızın, biz asubaylar hakkında bugüne kadar hüsniyetle düşünüp karar verdiğini hiçbir zamân görmedik ki. Aşağıdaki kânunun gerekcesini okudum. Subaylarımız osdurup osdurup ipe dizmişler. Dönemin Başbakanı Adnan MENDERES de bu osdurukdan gerekceleri aynen yemiş!..

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Astsubay ismini verdiğin askerlerin mâdemki “subay yardımcısı” olduğunu söyledin,

O zamân Astsubay Kânununu hazırlarken astsubaylara niçin subaylar ile aynı sağlık hizmetini vermedin?

Mâdemki astsubaylara sağlık hizmetlerinde “er” muamelesi yapmanızın sebebi “subaylığa nakledilmesi” idi. Öyle is astsubayları 9 senelik hizmetin sonunda subaylığa niye nakil etmediniz?

Genelkurmay Başkanının bu hamlesinin, astsubaylara yeni bir hak vermek değil fakat; 

  • Hem “askerî memurların”,
  • Hem “erlerin”,
  • İşine geldiği durumlarda hem de “subayların”,

 

Yapdığı işlerin hepsini birden yapdırmayı başardığı bu “köle” asker sınıfının

Subay ile er arasındaki” bu “ortada sandık” yerini tahkim etmesi için kurnazca ve alçakca yapılmış bir hamleden başka bir şey değil idi. 

*  *  *  *  *

Beyaz subaylarımızın biz astsubaylara bakışındaki en kadim, en temel ve en şaşmaz kural şudur; 

  • Astsubay dedikleri “ortada sandık” ve “köle” askerlere ne zamân bir hak verdin,
  • Verdiğin bu hakka “bedel” olarak başka bir hakkı astsubayın elinden mutlaka geri al! 

Astsubaylara sağlık hizmetlerinde “subay gibi” muamele edilmesi “hakkı verdiğine” göre

  • Astsubayların o anda sâhip olduğu haklardan birisini de “gasp etmek” şart olmuş idi!

 

Peki,

Beyaz subaylarımızın köle asker olan astsubaylardan “gasp edecekleri bu hak” ne idi dersiniz?..

*  *  *  *  *

 1956

Astsubaylara, sağlık hizmetlerindesubay gibi” muamele etmeye başlayalı henüz bir buçuk sene olmuş idi.

1956 senesine geldiğimiz günlerde;

İkinci kez Başbakan seçilen Adnan MENDERES’in 20. Hükûmeti gene hâlâ görevde idi.

Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanları foter şapkalarını giymiş ve evlerinin yolunu tutmuş,

Orgeneral İ. Hakkı TUNABOYLU yeni Genelkurmay Başkanı olarak bıldır göreve başlamış,

Başbakan Adnan MENDERES aynı zamânda Millî Savunma Bakanı Vekili de olmuş,

1956 Türkiye’sinin hükûmet idâre heyeti de aşağıda gördüğünüz şu eşhâsdan teşkil etmiş idi.

 

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 6744 sayılı kânun ile Başbakan Adnan MENDERES hükûmetinin asubaylara yapdığını anlatmadan evvel

Aşağıdaki şu kısa bilgiyi vermemiz gerekiyor.

İlkokuldan sonra en az 5 sene veya ortaokuldan sonra en az 2 sene tahsil süresi olan meslekî ve teknik öğretim müesseselerinden mezûn olan gençlerimize,

1953 senesinde kabul edilen 6137 sayılı kânuna istinâden “yedek subay” olma hakkı verilmiş idi.

  • Mükellef askerlik için orduya girip “asteğmen” oluyorlar,
  • Mükellef askerlik görevini tamamlayınca da câmi avlusuna bebe terk eder gibi “teskere terk eden” “asteğmenler”, sivil hayâtı terk edip “muvazzaf subay” olarak orduda kalıyorlar idi. Yakın zamâna kadar ordumuzda böyle “terk-i teskere” etmiş çok sayıda “meslek liseli teknisiyen subayımız” mevcut idi. 

Fakat

Aynı senelerde Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı,

Aynı okullardan mezûn olan gençlerimizi “subaylığa nakletmek” vaadi ile kandırıp “astsubay” nasbediyor idi.

   “Çavuş” rütbesi ile ordumuza intisâb eden astsubaylara;

  • Askerî memurların, 
  • Erlerimizin 
  • Ve ellerinde  göt gezdiren subaylarımızın yapdığı işlerin hepsini yapdırıyorlar idi.

   Bu tutumu ile Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı;

  • Anadolu’nun yüksek kâbiliyetli Türk çocuklarını aptal 

      Fakat  

  • Kendilerini ise akıllı zannediyorlar idi.


Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı’na inanıp astsubay okullarına kayıt yapdıran astsubay adayı öğrenciler, kandırıldıklarını anlamakda hiç gecikmediler. Bu sebepden dolayı, teşkil edilmesinin daha ertesi senesinde, astsubay okullarına müracaat, birden bire dibe vurdu. Durum o kadar vahim idi ki Donanmamız, gazetelere çarşaf gibi ilanlar verip öğrenci tavlamaya mecbur kaldı.

 

Asubay Tefrikası 6-5_Cumhuriyet Gazetesi _ Gedikli Erbaş ilanı_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Astsubay Okullarına rağbetin sıfıra inmesinin ikinci ve daha önemli sebebi ise şu idi;

Astsubay” sınıfından evvel ordumuzda bu sınıfın yapdığı işleri “gedikli erbaş” ismi verilen askerler yapıyor idi.

Gedikli Erbaş Kânunu daha şunun şurasında 23 Mart 1950 senesinde, bıldır tezgahlanmış idi.

Ve “gedikli erbaşlar”; kölelik demek olan 15 senelik mecburî hizmet ile “sağmal inek gibi” ordumuza rapdedilmiş idi.

   O zamânki dünyânın kalbur üsdü ordularında “gedikli erbaşlık”;

  • Alaylı,
  • Mükellef,
  • Muvakkat,
  • Harçlıklı

        Ve

  • Teskereli

   Askerler olarak görev yapıyorlar idi.

   “Gedikli erbaşlık” sınıfı, bu koşullar ile teşkil edilse idi şâyet mesele yok idi. Çünkü devletimizin o zamânlar imzâ atıp taraf olduğu 1929 Cenevre Sözleşmesine göre işin doğrusu da bu idi.

   Fakat

   “Mükellef” sınıf olarak ordumuza hizmet eden “gedikli erbaş” sınıfını,

   1950 senesinde “muvazzaf” sınıfa tebdil etmek ile Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı,

   Askerlik târihimizin en aptalca karârını vermiş ve en büyük hatâsını yapmış idi.

   Çünkü

   Bizim her boku bilen beyaz zâbitân heyetimiz;

  • Mükellef erlerimizi eğitmek için er tâlimgâhlarında güneş altında ter döküp gırtlak patlatmak,

       Ve dahi

  • Sıçmasını bile bilmeyen “mükellef erlerimizin” boku püsürü ile uğraşmak isdemiyorlar idi.


   5802 sayılı Astsubay Kânununun  gerekcesinde Başbakan Adnan MENDERES’in alenen fâş eylediği üzere

   Sadr-ı âzam daşşağından düşme beyaz zâbitân heyetimizin asıl ve gizli maksatları şunlar idi; 

  • Harb Okulunda yetiştirilecek subayları daha uzun süreli bir tahsile tâbi tutmak

         Ve dahi

  • Yüksek komuta için daha yüksek kapasitede eleman yetiştirmek. 

   Anadolunun yüksek kâbiliyetli Türk çocuklarına deli gömleği gibi giydirilen “muvazzaf gedikli erbaşlık

   Zamânın koşullarına göre “istikbâl vaad etmediğinden dolayı” bu sınıfa kimse rağbet etmemiş idi.

   Çünkü;

  • Ortaokul mezunu gençleri alıp “gedikli erbaş” yapan ordumuz, bu askerlere “mükellef er” muamelesi yapıyor,
  • Kışlada  yatıp kalkan gedikli erbaşlara yüksek tahsil yapması ve hattâ evlenmesi bile yasak ediyor,
  • En düşük maaş alan devlet memuru kadar bile maaş alamıyor,
  • Devlet memuru olduğu kabul edilmiyor,
  • Devlet memuru sayılmadığı için de 3338 sayılı kânun ile 1940 senesinde devlet memuruna vermeye başladıkları yakacak, yiyecek vs. “aynî yardımları” alamıyorlar idi.

İşde bu sebeplerden dolayı teşkil edilmesinden birkaç ay sonra “gedikli erbaş” asker sınıfı iflâs etdi.

Müracaat olmadığı için de “gedikli erbaş ortaokulları” bomboş kaldı...

5619 sayılı Gedikli Erbaş Kânunu ile teşkil edilen

Ve dahi

Teşkil edilmesinden bir kaç ay sonra iflâs eden “muvazzaf gedikli erbaşlık” yerine

Bu kez de mektebli muvazzaf subay ile mükellef alaylı er arasında ortada sandık misâli “muvazzaf mektebli astsubay” sınıfını teşkil etdiler.

5802 sayılı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde ihdâs etdikleri “muvazzaf astsubay” sınıfı aslında “muvazzaf gedikli erbaşlığın” boyalı-cilâlısından başka bir şey değil idi.

Fakat

Astsubay” sınıfının, “gedikli erbaşlık”dan nerede ise tek farkı şu idi;

    

   9 sene hizmet eden astsubaylar, “teğmenliğe” nakil edilecekler idi

 *  *  *  *  *

5802 sayılı Astsubay Kânununun aşağıda gördüğünüz Geçici birinci maddesi ile;

Bu kânunun yürürlüğe girdiği 2 Temmuz 1951 târihinde ordumuzda “gedikli erbaş” unvânı ile görev yapan askerler de “astsubay” lığa  terfi(!) etdiler.

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Gedikli erbaşlıkdan astsubaylığa terfi(!) eden bu askerlerden 5802 sayılı Astsubay Kânununun 28’inci maddesindeki şartları hâiz olanlar, “teğmenliğe nasbedilmek için” dilekce verdiler.

1951 senesinde gedikli erbaşlıkdan astsubaylığa terfi (!) eden bu askerlerin

Şimdi de “teğmenliğe terfi” etmek isdemesini işiten subayların dübürlerindeki tüyleri bile ters döndü!

Her boku bilen subaylar, bu astsubaylarımızı açgözlü olmak ile ithâm etdi ve şöyle dediler;

  • Gedikli” idiniz sizleri “astsubay” yapdık!
  • Yetmedi, şimdi de subay olup başımıza mı sıçacaksınız?
  • “Astsubaylık” bile sizlere fazla! Gözünüze, dizinize dursun, e mi!” 

Kimi subay gomutanlarımız da şu meşhur vecizi yumurtaladı;

  • Ayakdan, baş; sürmeden, gaş; gedikliden, subay olmaz arkadaş!

*  *  *  *  *

İşde, yukarıda anlatdığımız sebeplerden dolayı;

Amerika’dan satın aldığımız silâhları kullanacak asker bulamayan Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı, tekrâr Başbakanın kapısına dayandı.

Başbakan Adnan MENDERES’in 1951 senesinde kendisinin ihdâs edip “astsubay” ismini verdiği askerlere 

  • 1951 senesinde verdiği,
  • 1956 senesinde de ikinci kere verdiği “subaylığa nakil” müktesep hakkının, 

Tatbikata geçirilmesi konusunda Genelkurmay Karargâhında hâlâ ayak direyen beyâz subaylarımız var idi.

Başbakan Adnan MENDERES astsubaylara “subaylığa nakil” hakkını 1951 senesinde vermiş idi vermesine.

Fakat o seneden beri geçen 5 senede, “subaylığa nakil edilen” astsubay sayısı 5 bile değil idi.

   Beyâz subaylarımız;

  • Askerî memurun yapdığı bütün işleri yapdırdığı,
  • Amerika’dan satın aldığımız silâhları kullandırdığı ve kullanmasını erlerimize öğretdirdiği,
  • Subayların yapdığı ve yapmadığı bütün işleri yapdırdığı

        Ve dahi

  • 5802 sayılı Astsubay Kânununa göre “subay yardımcısı” dediği askerleri,

  Sanki cüzzamlı imiş gibi “subaylığa nakletmeyi” bir türlü hazmedemedi.

   1951 senesinden beri ordumuzdaki “subay ile astsubay” arasındaki görev-yetki karmaşası ve özlük haklarındaki ölçüsüzlük, sonunda patlama noktasına geldi.

   Ordumuz, içden içe ve derinden kaynamaya çokdan başlamış idi...

*  *  *  *  *


Başbakan Adnan MENDERES söz verdiği ve hâlde subaylığa nakledil -me- yen astsubaylar,

Bu kez de Adnan MENDERES’in vekillerinin kapısına dayandı.

Astsubayların bu haklı feryâdına koca meclisden 6 vekil ses verdi!..

Denizli İlimizden Beşi Bir Yerde Beş Zeybek!

Aşağıda resimlerini, isimlerini ve cisimlerini gördüğünüz Demokrat Parti Vekili Baha AKŞİT ve dört arkadaşı

1956 senesinde meclise şöyle bir kânun teklifi verdi.

  

Asubay Tefrikası 6-5_Milletvekili Baha AKŞİT ve milletvekili arkadaşları_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

    Devre: X         İçtima: 2

   S. SAYISI : 151

   Denizli Mebusu Baha Akşit ve 4 arkadaşının, Astsubay Kanununa ek kanun teklifi ve Elâzığ Mebusu Hüsnü Göktuğ'un, Astsubay Kanununun bâzı maddelerinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifi ve Millî Müdafaa ve Bütçe encümenleri mazbataları (2/180, 2/225)

   Denizli Mebusu Baha Akşit ve 4 arkadaşının, Astsubay Kanununa ek kanun teklifi (2/180)

T.B.M.M. Yüksek Reisliğine

5802 sayılı Astsubay Kanununa ek kanun teklifimi takdim ediyoruz. Gerekli muamelenin yapılmasını arz ve rica ederiz.

Denizli                 Denizli                                 Denizli                 Denizli                 Denizli

B. Akşit               R. Tavaslıoğlu                     O. Ongun          A. R. Karaca         A. H. Sancar

ESBABI MUCİBE

   Türk Ordusunun teknisiyenlere olan ihtiyacı aşikârdır, hele son yıllarda motorize birliklerin ve silâhların inkişafı karşısında teknisiyen sınıfı büsbütün ehemmiyet kesbetmiştir. Bu sınıfı cazip bir hale getirmenin zarureti aşikârdır, hal böyle iken Astsubay olarak başarı ile hizmet görmek suretiyle kıdemli başçavuşluğa kadar yükselmiş olanlar arasında yapılan imtihan neticesinde muvaffak olanlar yeni bir tedrisata tâbi tutulmakta ve sonunda kazananlar teknisiyen sınıfına alınmaktadırlar. Bunların teknisiyen okullarından itibaren giyim ve iaşe bedelleri kesilmektedir. Bu vaziyet karşısında teknisiyenliğin cazip hale gelmesine imkân yoktur. Bu sınıfın ehemmiyetini göz önüne alan Yüksek Meclis aynı tahsili yapan sanat enstitüsü mezunlarına “yedek subaylık” hakkını tanımıştır.

   Teknisiyen sınıfının durumlarının ıslahı maksadı ile ilişik kanun teklifimi takdim ediyorum.

*  *  *  *  *


Elazığ İlimizden Tümgeneral Bir Gakgoş!

5802 sayılı Astsubay Kânunu ile “subaylığa nakil” hakkı verildiği hâlde

Genelkurmay Başkanı ve MSB’nin astsubayları “subaylığa nakletmediğini” gören vekillerden birisi de

İktidârdaki Demokrat Parti Elazığ Vekili Hüsnü GÖKTUĞ idi.

Asubay Tefrikası 6-5_Milletvekili emekli subay Hüsnü GÖKTUĞ_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Elâzığ Mebusu Hüsnü Göktuğ'un, Astsubay Kanununun bâzı maddelerinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifi (2/225)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Yüksek Reisliğine

   5802 sayılı Astsubay Kanununun bâzı maddelerinin değiştirilmesine mütedair olan kanun teklifimi eklice sunuyorum.

   Gereğinin yapılmasına müsaadelerini rica ederim.

13.1.1956

Elâzığ Mebusu

H. Göktuğ

ESBABI MUCİBE

   1. 5802 sayılı Astsubay Kanununun 28’nci maddesi, kıdemli başçavuşlukta ikinci ve üçüncü senesini ikmal etmiş bulunan astsubaylardan (bando astsubayları hariç) kanunda yazılı şartları haiz bulunanların;

  • Teğmen

          Ve

  • Askerî teknisiyen, askerî kâtip

   Nasbedilmeleri hükmünü ihtiva etmektedir.

 

   Kanunun bu hükmüne göre;

  Piyade, topçu, tank gibi sınıflara mensup astsubayların teğmenliğe nasbedilerek subaylık hak ve statüsü iktisab etmelerine mukabil,

   Teknisiyen (sanat enstitüsü mezunu) astsubayların da askerî teknisiyen nasbedilmeleri,

   Bando astsubayları için de hiçbir hak tanınmamış olması,

   Bu sınıf mensupları için bir mağduriyet ve adaletsizlik yaratmış bulunmaktadır.

   Esasen, ordunun küçük rütbeli subay kadrosunun tamamlanmasında fayda yaratacağı mülâhaza edilerek tedvin edilmiş bulunan bu hükmün astsubaylar arasında ayrılık yaratmış olması, teknisiyen sınıfına karşı alâkayı azaltmakta ve dolayısiyle ordunun teknik personel ihtiyacını artırmaktadır.

   Bu mahzurlu neticeyi bertaraf etmek ve teknisiyen sınıfına rağbeti artırmak maksadiyle:

   a) Teknisiyen astsubayların da teğmen nasbedilmeleri,

   b) Bando astsubaylarının 7’nci sınıf bando öğretmenliğine geçirilmeleri.

   Uygun olacağı mülâhaza edilmiştir.

   2. Kanunun 30’ncu maddesi tadil edilerek astsubaylıktan subaylığa ve bando öğretmenliğine geçirileceklerin yaş hadleri daha âdil bir esasa bağlanmak suretiyle, bunların ordudaki hizmet müddetlerinin fazlalaştırılması uygun mülâhaza edilmiştir.

   3. Astsubay Kanununun, askerî teknisiyen ve askerî kâtiplerin kıyafetlerini tanzim eden 30 ucu maddesi de bu tadilâtın tabiî neticesi olarak lüzumsuzluğundan yürürlükten kaldırılmıştır.


Kendisi de hukukcu ve emekli subay olan Gakgoş Hüsnü GÖKTUĞ,

Asubayların bu “müktesep hakkının” tahakkuk etdirilmesi talebini,

Yukarıda gördüğünüz harika cümleler ile kânun teklifi olarak yazdı

Ve dahi

Gereğini yapmasını meclisden rica etdi.

*  *  *  *  *

Astsubay dedikleri askerlere 1951 senesinde verilen

Ve fakat

Bir türlü tahakkuk etdirilmeyen “subaylığa nakil” müktesep hakkın tahakkuk etdirilmesi için

Başbakan Adnan MENDERES’in 6 vekilinin hazırladığı kânun teklifini

İsimlerini aşağıda gördüğünüz Millî Müdafaa Encümeniaynen ve mevcudun ittifakiyle” kabul etdi.

Millî Müdafaa Encümeni mazbatası

 T. B. M. M.

Milli Müdafaa Encümeni 1 . II . 1956

Esas No. 2/180, 2/225

Karar No. 12

Yüksek Reisliğe

   Denizli Mebusu Baha Akşit ve 4 arkadaşının, Astsubay Kanununa ek kanun teklifi ile aynı mahiyette olan, Elâzığ Mebusu Hüsnü Göktuğ'un, Astsubay Kanununun bâzı maddelerinin değiştirilmesi hakkında kanun teklifi hükümet temsilcilerinin iştirakiyle encümenimizde tetkik ve müzakere olundu.

   Denizli Mebusu Baha Akşit'in de iltihakiyle, aynı mahiyette olan mezkûr teklifler birleştirilmek ve müzakereye esas olarak Elâzığ Mebusu Hüsnü Göktuğ'un teklifi alınmak suretiyle yapılan tetkikat sonunda, esbabı mucibede serdedilen hususlar encümenimizce de yerinde görüldüğünden teklif aynen ve mevcudun ittifakiyle kabul edildi.

   Havalesi gereğince Bütçe Encümenine tevdi buyurulmak üzere Yüksek Reisliğe sunulur.

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK


Amerika’dan satın aldığımız silâhları kullanacak askerleri bir türlü tedârik edemeyen

Genelkurmay Başkanı ve Millî Savunma Bakanı’nın gıçlarını yırtarak ağlaşması üzerine,

Aşağıdaki kânunu tertip eden Başbakan Adnan MENDERES;

  • 5802 sayılı Astsubay Kânunu ile “subay sınıfına dâhil olmak üzere” 5 sene evvel teşkil etdiği “askerî teknisiyen” ve “askerî kâtiplik” sınıflarına hiç astsubay nakil yapmadığından dolayı 6744 sayılı bu kânunun birinci maddesi ile lağv etdi.

   6744 sayılı aynı kânun ile astsubayların;

  • Teğmen,

         Ve

  • Bando astsubayların da “7’nci sınıf bando öğretmeni” nasbedilmesine karar verdi.

   5802 sayılı kânun ile 1951 senesinde “subaylığa nakil hakkı” verilmeyen bando astsubaylarına; 6744 sayılı bu kânun ile “subay olma hakkı vermese de” “7’nci sınıf bando öğretmenliğine nakil hakkı” vererek bando astsubaylarının 1951 senesiden beri uğradığı mağduriyeti bir nebze de olsa telâfi etdi.

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK


Yukarıda görülen hükümler, 1956 senesinde meriyyete konulan 6744 sayılı kânunun sâdece teferruâtıdır.

Bu kânun ile Başbakan Adnan MENDERES aslında şunu yapdı;

Astsubaylara 1951 senesinde verdiği “subay olma hakkını” bir kez daha teyit, tasdik ve teslim etdi.

Subaylığa nakil hakkı” verilen astsubaylar hakkında hazırlanan yeni kânunun metinini de

Astsubayların “subaylığa nakledilmelerini” çok açık ve mutlak bir hüküm ile emredecek şekilde yazdı.

   Başbakan sıfatı ile Adnan MENDERES’in 1956 senesinde kabul etdiği kânunun sâdece bu hükmünü;

  • Genelkurmay Başkanı ve MSB bugüne kadar samimî ve dürüst olarak tatbik edip de
  • Astsubayları, subaylığa nakletse idi şâyet,
  • Bugün artık iflâs etmiş durumda olan astsubaylık, böylesi rezil bir vaziyetde olmayacak

       Ve dahi

  • Biz asubaylar, bugün kendi devletimize karşı isyân eden askerler durumuna düşürülmeyecek idik.

   Şöyle bir düşünün bakalım!

  • Asubayları bugün kendi devletine karşı isyân eden askerler durumuna düşürmüşler ise şâyet,

       Ki, düşürdüler,

  • Bu vahim durum kimlerin, hangi cemaatlerin, hangi sömürgen devletlerin işine geldi acap?

*  *  *  *  *

    5802 sayılı Astsubay Kânunu ile;

   Subay sınıfına dâhil olan “askerî memurların” yapdığı bütün işleri, yeni ihdâs etdikleri “astsubayların” yapmasına karâr vermişler idi. Bu sebepden dolayı da “askerî memur” sınıfının ilgâ edilmesi gerekiyor idi.

   Fakat bizim subay cenâhında kazın ayağı öyle oynamamış!..

   Aşağıda gördüğünüz 6801 sayılı kânuna bakdığımızda;

   5802 sayılı kânunun kabul edildiği 1951 senesinden bugüne kadar geçip giden 6 sene içinde,

   “Askerî memur” sınıfını ilgâ etmek için Genelkurmay Başkanı ve Millî  Savunma Bakanları hiçbir şey yapmamışlar.

 

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 Ekseriyetini bir baltaya sap olamış subay mahdumlarının teşkil etdiği askerî memur sınıfını lağv etmek şöyle dursun,

 Bu hazır yeyici taifesini Millî Savunma Bakanının onayı ile subaylığa terfi etdirmişler.

*  *  *  *  * 

Astsubay dedikleri askerlere 5802 sayılı kânun ile verdikleri “subaylığa nakil hakkını” kimlerin ve nasıl gasp etdiğine kısa bir fâsıla verelim.

Çünkü burada dikkat çekmem gereken mühim bir durum daha var.

Şu anda, 1956 senesi hakkında konuşuyoruz. 27 Mayıs subay darbesine 4 sene var...

Subaylığa nakletmek şartı ile “astsubay” sınıfının teşkil edilmesi ile devlet üzerindeki hâkimiyetini paylaşmak isdemeyen beyâz subaylarımızın karşısına gizli bir rakip ve subayların erkine yeni bir ortak getiren Adnan MENDERES’in, Genelkurmay Başkanı ile ilk çekişmeyi bu konuda yaşadığını söylemek yanlış olmaz. Bu duruma bakdığımızda Adnan MENDERES’in “Ben orduyu asubaylar ile de idâre ederim!” dediğine şaşmamak gerekir.

Adnan MENDERES’i kimlerin idâm etdiği de sır olmadığına göre bu sözü ile rahmetli MENDERES’in aslında kendisini idâma götüren yola kendi elleri ile taş döşediğini ve süreci hızlandırdığını anlamak hiç de zor değil.

*  *  *  *  *

 1957

  

Astsubaylara, “subaylığa nakil hakkı” “ikinci kez” verileli şunun şurasında henüz bir sene değişmiş idi.

Fakat

1957 Türkiye’sinin hükûmet idâre heyeti, bıldırki kadrosu ile, maşşallah, aynen görev başında idi.

 

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Başbakan Adnan MENDERES’in 1951 senesinde kendisinin ihdâs edip “astsubay” dediği asker kişilere

  • 5802 sayılı kânun ile 1951 senesinde verdiği,
  • 6744 sayılı kânun ile 1956 senesinde de “ikinci kere” verdiği “subaylığa nakil” hakkının,

   Tatbikata geçirilmesi konusunda Genelkurmay Karargâhında hâlâ ciddî bir direnme var idi...


Başbakan Adnan MENDERES
astsubaylara “subaylığa nakil” hakkını 1951 senesinde verdi vermesine.

Lâkin

O seneden bu seneye kadar geçen 6 senede, subaylığa nakil edilen astsubay sayısı 6 bile değil idi.

Beyâz subaylarımız; 

  • Askerî memurun yapdığı bütün işleri yapdırdığı,
  • Amerika’dan satın aldığımız silâhları kullandırdığı ve kullanmasını erlerimize öğretdirdiği,
  • Subaylarımızın yapdığı ve yapamadığı bütün işleri sırtına yıkdığı,

          Ve dahi

  • Astsubay Kânununa göre “subay yardımcısı” dediği köle askerleri,

Sanki cüzzamlı imiş gibi “subaylığa nakletmeyi” bir türlü hazmedemiyorlar idi.

1951 senesinden beri ordumuzdaki subay-astsubay arasındaki görev-yetki karmaşası ve özlük haklarındaki uçurum seviyesindeki ölçüsüzlük, patlama noktasına gelmiş idi. Ordumuz, içden içe ve derinden kaynamaya çokdan başlamış idi...

Başbakan Adnan MENDERES’in söz vermesine rağmen “subaylığa nakledilmeyen” astsubaylar,

Meclisin kapısına bir kere daha dayandı.

Yüce meclisden 1957 senesinde bu kez de 1 vekil ses verdi, astsubayların bu “hak”lı feryâdına...

Ana muhalefet partisi CHP’den Darende’li Avukat Nuri OCAKCIOĞLU

Sanat enstitüsü mezunu astsubaylar” hakkında TBMM’ye verdiği 22 Nisan 1957 târihli dilekcesinde,

Nuri OCAKCIOĞLU şöyle dedi, Millî Müdafaa Vekâleti’ne; 

4. - SUALLER VE CEVAPLAR TAHRİRÎ SUALLER VE CEVAPLARI

   1. — Malatya Mebusu Nuri Ocakcıoğlu'nun, erkek sanat enstitüsü mezunu teknisiyen astsubayların durumuna dair sualine, Millî Müdafaa Vekâleti Vekili Şemi Ergin'in tahrirî cevabı (7/327)

22 Nisan 1957

Türkiye Büyük Millet Meclisi Yüksek Reisliğine

   6137 sayılı Kanuna göre erkek sanat enstitüsü mezunlarına yedek subaylık hakkı verildiği halde kendileri de erkek sanat enstitüsü mezunu teknisiyen astsubay olduklarından 4’ncü madde ile ayrı muameleye tâbi tutulmaları mağduriyetlerini mucibolduğundan bahsile ordudaki teknisiyen astsubaylar mütemadiyen müracaat etmektedirler.

   5802 sayılı Kanunun bâzı maddelerinin tadili ile orduda teknisiyen subay sınıfı 9 yıl sonra imtihana tâbi tutulmaları müddetini çok görmektedirler.

   Temadi eden yazı ve telgraflar karşısında ne düşündüğünün Sayın Millî Müdafaa Vekili tarafından tahrirî olarak cevap verilmesine delâlet buyurulmasını saygı ile rica ederim.

Malatya Mebusu

Nuri Ocakcıoğlu


Malatya Mebusu Nuri OCAKCIOĞLU
'nun tahrirî suâline,

Millî Müdafaa Vekâleti Vekili sıfatı ile Şemi Ergin, şu tahrirî cevâbı verdi, meclis huzûrunda; 

 

Asubay Tefrikası 6-5_Milletvekili Hasan Şemi ERGİN_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

T. C.

M.M. V.

22 . VI . 1957

Hususi Kalem Müdürlüğü

Ankara

13

Konu : Malatya Mebusu Nuri Ocakcıoğlu'nun tahrirî sual takriri

Büyük Millet Meclisi Reisliğine

25 Mayıs 1957 gün ve Kanunlar Müdürlüğü 7-327, 4103/18776 sayılı yazıya cevaptır:

Malatya Mebusu Nuri Ocakcıoğlu'nun «Erkek sanat enstitüsü mezunu teknisiyen astsubayların durumlarına dair» tahrirî sual takririne verilen cevabın ilişikte sunulduğunu saygı ile, arz ederim.

Millî Müdafaa Vekâleti V.

Şemi Ergin

Erkek sanat enstitüsü mezunu teknisiyen astsubayların durumu

6137 sayılı Kanunla sanat enstitüsü mezunu olanların yedek subay olmaları kabul edilmiş ve bu kanunun muvakkat 4’ncü maddesinde de orduda vazifeli sanat enstitüsü mezunu teknisiyen astsubayların bu kanun hükümlerinden  faydalanamıyacakları belirtilmiştir. Ancak bunların 5802 sayılı Kanunda yazılı mecburi hizmetlerini bitirdikten sonra ayrılanlar sınıfları “yedek asteğmenliğine” veya “8’nci sınıf yedek askerî memurluğa” nasbolunmaları hüküm altına alınmıştır.

Orduda vazifeli sanat enstitüsü mezunu astsubayların 5802 sayılı Astsubay Kanunu hükümleri dairesinde muvazzaf subay olmaları mümkündür. Burdur Mebusu Mehmet Özbey (YILMAZ olmalı.IRBIK) tarafından 6137 sayılı Kanunun muvakkat 4’ncü maddesinin tadili hakkındaki kanun teklifinin B. M. M. Maarif Encümeninde müzakeresi sırasında vekâletimizce 5802 sayılı Kanunun 6744 sayılı Kanunla muaddel 28’nci maddesi tadil olunarak sanat enstitüsü mezunu teknisiyen astsubaylardan 6’nci yılını bitirenlerin subay olabilmelerinin sağlanması hususu mütalâa olarak ileri sürülmüş, mezkûr encümence bu mütalâa muvafık görüldüğünden;

  • Kanun teklifinin bir üst komisyona havale edilerek orada müzakeresi kararlaştırılmış olup
  • Bu husustaki çalışmalara devam edilmektedir.


Millî Müdafaa Vekâleti Vekili Şemi ERGİN’nin yukarıda gördüğünüz cevâbı konusunda bir hususu izah etmem gerekiyor.

Her mesleğin kendine has bir yazı uslûbu vardır. Meclisin ve hükûmetin de... Kurulan cümle, cümledeki her kelime, kelimedeki her harfin gizli ya da açık hedefi ve maksadı vardır. Hükûmet, kendisine rey getirecek bir teklifi aynı gün içinde müzâkere eder ve kânunlaşdırır. Zere, 5802 sayılı kânunu böyle yapdı. Sâdece iki günde kânunlaşdırdı.

Fakat işine gelmeyen bir teklifi kucağında bulursa da hükûmetin yapacağı bellidir. Hemen bir komisyon teşkil eder ve burnuna dayanan teklifi bu komisyona havâle eder. Komisyona havâle edilir ise ya da Şemi ERGİN’in yukarıdaki cevâbında yapdığı gibi teklif, bir üst kurula havâle edilir ise şâyet, o teklife geçmiş olsun!

CHP Malatya Mebusu Nuri OCAKCIOĞLU'nun meclis gündemine getirdiği

Ve dahi

TBMM Maarif Encümeninin de “muvafık” gördüğü,

Sanat enstitüsü mezûnu teknisiyen astsubaylardan 6’ncı yılını bitirenlerin subay olabilmeleri teklifini de

İktidârdaki Demokrat Parti hükûmeti işde, böyle “iğdiş”etdi.

*  *  *  *  * 

     

      İki çeşit târih vardır;

  • Birisi yazılı târih 
  • Diğeri de canlı târih

  • Her iki târihin ortak yanı şudur; öğrenmek için yapmanız gereken ilk iş, araşdırmak ve bulmakdır.
  • Her ikisi arasındaki tek fark ise şudur; birincisini okursunuz, ikicisini ise dinlersiniz.

Ben de öyle yapdım. “Subay yapacağız” vaadi ile Genelkurmay Başkanı ve MSB’nin aldatdığı astsubaylardan bugün belki de hayâtda olan bir tek meslek büyüğümüz var; 1951 neşetli Hava Telsiz Asubay Kıdemli Başçavuş Ahmet KISA. Bu konuda dağarında bir şeyler kalmışdır belki diyerek 06 Şubat 2018 Salı akşamı kendisini aradım. Evvelâ hatırını sorup bir süre sohbet etdim. Sonra sadede geldim ve Sayın Ahmet KISA’ya şöyle bir suâl tevcih etdim.

   Şükrü IRBIK: Ahmet Bey,  efendim, siz 1951 târihli Astsubay Kânunu ile “Hava Astsubay Çavuş” nasbedilen ilk dönem mezûn astsubaylardan birisiniz. Ortaokul mezunu bir asubay idiniz. Göreviniz esnâsında   kendi paranız ile okuyup lise diploması aldınız.

   Mâlumunuz, Astsubay Kânununun 28’inci maddesi ile 1951 senesinde astsubaylara, “sicilen subaylığa nakil” hakkı verilmiş idi. Bu maddeye göre 9 sene fiilî hizmetini tamamlayan astsubayların “subaylığa nakil edilmesi” gerekiyor idi. Bu konudaki bilgilerinizi bize anlatır mısınız? 

   Her zamânki heyânlı, babacan ve fakat o nazik tavrı ile Ahmet KISA, hiç duralamadan şunları söyleyiverdi.

   Ahmet KISA: 1951 senesinde Hava Telsiz Astsubay Çavuş nasbedildim. Ve Hava Kuvvetlerimizde muvazzaf astsubay olarak görevime başladım. Çok başarılı bir astsubay idim. Mesleğim telsizciliği çok iyi öğrendim. O senelerde biz telsiz asubayları, pilot ile birlikde uçuyor idik. Maaşımız da pilot maaşına çok yakın idi. Bu sebepden dolayı subaylarımız ile aramızda her zaman bir tesânüd ve birlik vardı. Hepimiz kardeş gibi idik. 

Emekli Hava Asubay Kıdemli Başçavuş Ahmet KISA_Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Fakat sâdece mesleğimde iyi olmak ile yetinmedim. Aynı zamânda asubay olarak kendimi de tekâmül etdirmek istiyor idim. Gerek kendi mesleğim gerekse askerlik ile ilgili mevuzâtın hepsini buldum ve okudum. 5802 sayılı Astsubay Kânununu da okumuş ve çok iyi biliyor idim.

   Sizin de bahsetdiğiniz üzere Şükrü Bey, bu kânunun 28’inci maddesi mucibince; 9 sene fiili hizmetini tamamlayıp kıdemli başçavuşluğun ikinci veya üçüncü senesinde olanlara “subaylığa nakil hakkı” verilmiş idi. Bu hakkı, dönemin Başbakanı merhum Adnan MENDERES’in verdiğini gâyet iyi hatırlıyorum. 1959 senesine vâsıl olduğumda ben de bu koşulların hepsini hâiz idim. Birlik komutanımızın da teşvik etmesi ile ben de 1960 senesinde yapılacak “subaylığa nakil” imtihânına iştirak etmek için aynı senenin Mart ayında dilekce verdim.

   Fakat ne yazık ki dilekcem işlem görmeye devâm ederken 27 Mayıs darbesi vuku buldu. Ordumuzda emir-komuta zinciri alt üst oldu. O vakit görev yapdığım hava üssünün komutanı olan mühendis tuğgeneral, üsdeki bütün personeli 28 Mayıs günü meydânda içtima etdi. Ve Ankara’dan gelen darbeci bir binbaşıya, evet binbaşıya, yüzlerce personelin gözleri önünde tekmil verdi ve şöyle dedi; “Binbaşım, personelim ile birlikde emrinizdeyim!

   Darbe ile hiçbir ilgim ve hattâ haberim dahi olmadığı hâlde ordumuzdaki emir-komutanın alt üst olmasından ben de nasibimi aldım. Hava Kuvvetlerimizin 30 gün içinde cevâp vermesi gerekiyor idi. Fakat ne yazık ki “subaylığa nakil” imtihânına iştirâk etmek için verdiğim dilekceme menfi ya da müsbet bir cevâp dahi alamadım.

   1980 darbesinde ben, emekli idim.

   Fakat sizin de gördüğünüz üzere, 1951 neşetli Hava Telsiz Asubay Kıdemli Başçavuş ben Ahmet KISA,

   27 Mayıs subay darbesinin mağdur etdiği asubaylardan birisi oldum.

*  *  *  *  *

27 Mayıs’ı tertipleyen Şefik YÜCESOY ve O’nun gibi darbeci subaylarımız,

Darbeden sâdece 2 ay sonra tezgâhladıkları şu kânun ile;

  • Yüksek Kumanda Akademisi müdâvimlerini

        Ve dahi

  • Harp Akademilerinde okuyan “kurmay subay aday öğrencilerini”,

Eğitimlerini henüz tamamlamadığı hâlde;

  • Dönemlerini muvaffakiyetle ikmâl etmiş,
  • Stajlarını sona ermiş addetmiş,

        Ve dahi

  • Kurmay” unvânı vermiş idi.

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Fakat

27 Mayıs’ın aynı darbeci subayları, gene aynı günlerde;

Unvânı “Asubay” olan Ahmet KISA’nın ise

5802 sayılı kânundan neşet eden “subaylığa nakil” için verdiği dilekceye

Cevâp vermeye bile tenezzül etmedi.

Bugüne kadar yapdığım araşdırmaların hiçbirinde bulamadığım bu çok kıymetli bilgiyi verdiği için 

Aydın İlimiz efelerinden 86 yaşındaki Sayın Ahmet KISA’ya teşekkür ediyor,

Bu vesile ile ellerinden öpüyor, kendisine sağlık ve esenlikler temenni ediyorum.

*  *  *  *  * 

Genelkurmay Başkanı ve MSB’nin subay yapacağız” vaadi ile aldatdığı asubaylardan bir başkası da

1956 neşetli Jandarma Asubay Kıdemli Başçavuş Mehmet KAYALI.

Emekli Jandarma Asubay Kıdemli Başçavuş Mehmet KAYALI_Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Keşişdağı’nın eteğinde mola verir iken 85 yaşında olmasına rağmen “asubay meselesine” bugün bile hâlâ kafa yoran Sayın KAYALI’yı 07 Şubat 2018 Çarşamba akşamı aradım. Uzunca bir hâl-hatır faslından sonra bir fırsatını buldum ve kendisine şöyle bir suâl tevcih etdim.

   Şükrü IRBIK: Efendim, siz 1956 neşetli jandarma asubay olarak memleketimize 22 sene hizmet etdiniz. Göreviniz esnâsında kendi paranız ile yüksek tahsil yapdınız ve Gâzi Üniversitesi Fransızca Öğretmenliği bölümünden lisans diploması aldınız. Emekli oldukdan sonra Devlet liselerinde uzun süre Fransızca öğretmenliği yapdınız.

   Astsubay Kânununun 28’inci maddesi ile 1951 senesinde astsubaylara, “sicilen subaylığa nakil” hakkı verilmiş idi. Bu maddeye göre 9 sene fiilî hizmetini tamamlayan astsubayların “subaylığa nakil edilmesi” gerekiyor idi. 1956 neşetli olduğunuza göre siz, 9 senelik hizmetinizi 1965 senesinde tamamladınız.

   Peki,

   Astsubay Kânunu ile size subay olma hakkı verdiğini biliyor muydunuz?

   Biliyor idi iseniz şâyet, subay olmak için müracaat etdiniz mi?

   Sanki eski günlerini yaşıyormuş gibi heyecânlanan Sayın Mehmet KAYALI, o gür ve tok sesi ile gürleyiverdi...

   Mehmet KAYALI: Evlâdım, biliyorsunuz ben, Jandarma Astsubayı idim. Jandarma, ATATÜRK’ün de o hârika deyişi ile “bir kânun ordusu”’dur. Kânun Ordusunun bir astsubayı olarak benim de 5802’den elbetde haberim var idi.

   İkinci suâlinize cevâp olarak da şunları söyleyebilirim. Sizin de sarahât ile ifâde etdiğiniz üzere, 1965 senesinde kıdemli başçavuş idim ve “subaylığa nakil” için müracaat hakkını kazanmış idim. Lisans mezunu bir astsubay olarak, 1965 senesi Mart ayında subaylığa nakil için dilekce verdim. Ben, 1936 doğumluyum. Yaşımın 30 seneden “2 ay 29 gün fazla olduğu” gerekcesi ile bu müracaatımı reddetdiler. 5802 sayılı kânunda subaylığa nakil için yaş sınırı yok idi. Dilekceme verilen red cevâbına itirâz etdim. Fakat bu dilekceme bu kez hiç cevâp vermediler.


Sayın Mehmet KAYALI’ının anlatdıklarına inanamadım. 5802 sayılı Astsubay Kânunu ve bu kânuna istinâden 1952 senesinde meriyyete konulan Astsubay Yönetmeliğini bir kez daha okudum. Hem kânunda hem de yönetmelikde, subaylığa esâs olarak “kıdemli başçavuşluğun birinci veya ikinci senesinde olmak” şeklinde “rütbe” şartı mevcut. Her iki mevzuâta göre Sayın Mehmet KAYALI’ya “rütbe” şartı tatbik edilmesi gerekir idi. Ve şâyet öyle yapsalar idi hiç şüphe etmiyorum ki kendisi subay olacak idi. Fakat “rütbe” yerine mevzuâta aykırı olarak 30 senelik “yaş sınırını” tatbik etmişler kendisine.

Elinde lisans diploması ile bekleyen Sayın Mehmet KAYALI’yı da işde, böyle “kânunsuz” bir gerekce ile aldatmış şerefsizler.

   Kıymetli meslekdaşım (E) Deniz Asubayı Aydın KULAK şöyle demiş idi;

   “Subay darbeleri asubayları iki kere vurur!

   Sayın Mehmet KAYALI’ya da subaylarımız bu konuda iki kere darbe vurmuşlar!

Bu vesile ile Sayın Mehmet KAYALI’ya da sağlıklı ve uzun ömürler diliyor ve ellerinden öpüyorum.

*  *  *  *  * 

Başbakan Adnan MENDERES;

Bizzat kendisinin ihdâs edip ismine “astsubay” dediği askerlere verdiği “subaylığa nakil” sözünü,

Kendi vekili olan Şemi ERGİN’in yukarıda gördüğünüz cevâbı ile tamâmen yedi, yaladı ve yutdu.

Memleketde harb yok, darb yok, darbe yok! Milletin hür irâdesi ile seçdiği bir hükûmet var meclisde.

Fakat,

Genelkurmay Başkanının gizli ya da açıkdan yapdığı tehditlere teslim olan

Ve dahi

Kendi kabul etdiği kânunu, kendisi yeyip yutan bir iktidâr var memleketde.

27 Mayıs subay darbesinin postal sesleri meclisden meğerse duyulmaya çokdan başlamış bile...

Astsubayları subaylığa nakil konusunda rahmetli MENDERES,

Bugünkü Cumhurbaşkanının bıldır itirâf etdiği gibi; 

  • İktidâr oldu,

        Ve fakat

  • Mukdedir olamadı!..

Astsubayları “subaylığa nakil” konusunda;

  • 1951,
  • 1956,

        Ve dahi

  • 1957 senelerinde, 

Genelkurmay BaşkanıMSBTBMM arasında tertiplenen kumpaslar savaşının üçünde de muzaffer olarak çıkmasını beceren bir tek kişi var!

O da MSB’yi kuyruğuna takan Genelkurmay Başkanları...

Astsubayların “sicilen subaylığa naklini” bir türlü hazmedemeyen Genelkurmay Başkanları,

Son ve “netice alıcı” darbeyi de astsubaylara, 6744 sayılı kânun ile bu sene vurdu.

Astsubayların “tahsilen subaylığa nakil” meselesini de

27 Mayıs subay darbesinin meşum rüzgârının esdiği 1967 senesinde vuracağı darbe ile halledecek idi.

*  *  *  *  * 

 1961

  

1961 senesindeyiz.

Amerika, aya gideli 2 sene olmuş idi.

Astronot Coni’ye göre “aya ayak basmak”, kendisi için küçük fakat insanlık için büyük bir adım idi!..

Lâkin bizim memleketimizde ise sömürgen, böbürgen ve kemirgen subaylarımız;

Cumhuriyet târihimizin ilk subay darbesini yapmışlar ve devleti ellerine geçirmişler idi.

Genelkurmay Başkanlığı gotluğundan gıçını galdıran Aga Cemal GÜRSEL

Bu kez hem Cumhurbaşkanlığı hem de Başvekil goltuna oturmuş idi.

27 Mayıs darbesinin ertesinde, 1961 Türkiye’sinin hükûmet idâre heyeti işde, şu eşhâşdan müteşekkil idi. 

 

Asubay Tefrikası 6-5_ Cemal Aga_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

"Yeni bir statü” diye yutdurmaya çalışdıkları

Ve dahi

Muvazzaf gedikli erbaşlığı” yalap şap boyadıkdan sonra “muvazzaf astsubay” ismi verdikleri uyduruk asker sınıfının teşkil edilmesi için

5802 sayılı Astsubay Kânun tasarısının gerekcesinde dönemin Başbakanı Adnan MENDERES,

Yüce meclise şöyle demiş idi; 

  • Orduda askerî memurlar tarafından yapılan görevleri bu hizmetler için yetiştirilmiş astsubayların yapması daha faydalı mütalâa edilmişdir.
  • Bu suretle kaynağı kapatılmış olan askerî memurlar zamanla tasfiye edilecektir.

Başbakan Adnan MENDERES, 1951 böyle demiş idi demesine...

Fakat

27 Mayıs darbesini yapan darbeci subaylarımız, darbenin tozu dumanı tüterken bir kânun hazırladı; 211 sayılı İç Hizmet Kânunu.

Adnan MENDERES’in 1951 senesinde 5802 sayılı kânun ile ilğa etdiği “askerî memur” sınıfını

1961 senesinde piyasaya sürdüğü 211 sayılı kânun ile darbeci subaylarımız tekrâr hortlatdılar.

 

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Bu kânunun meclisde müzâkeresi esnâsında

Subay sınıfına dâhil edilen “askerî memurlar” sınıfının tekrâr ihyâ edilmesi için

Şu saçma ve aptalca gerekceyi ileri sürdüler;

   (B:58, 22.12.1961, O:1, s.10, 11) HÂKİM BİNBAŞI AHMET KERSEBuraya askerî memur olarak konuşunun sebebi şu: ileride belki yardımcı bir sınıf olarak ihdas edilebilir.

   O zaman, Dahilî Hizmet Kanununda bir tadilât yapmadan, bu sınıfın yeri bulunmuş olur, muamele buna göre yapılır diye düşündük.


Bir baltaya sap olmayan subay mahdumlarının orduya “askerî memur” olarak kapak atdığını gören dönemin Başbakanı Adnan MENDERES, doğru bir karâr vermiş ve bu sınıfı 1951 senesinde lağv etmiş idi.

Fakat

Mahdumlarının göt gezdirip dolgun maaş aldığı bu arpalıkların kapatılmasını hazmedeyen yeyici subaylarımız

Adnan MENDERES’den intikâm almakda gecikmediler.

Tertip etdikleri 27 Mayıs darbesi ile Adnan MENDERES’i idâm sephasına gönderen darbeci subaylar,

Darbeden aylar sonra piyasaya sürdükleri İç Hizmet Kânunu ile “askerî memur” sınıfını tekrâr hortlatdılar.

18 Haziran 1951 târihli MSB Komisyon Raporunu hazırlayan kaşalot subaylar ve siyâsetciler,

Astsubay” sınıfının teşkil edilmesine gerekce olarak şöyle dediler;

Yeni bir statü tesisi hedef tutulmuştur.”

Fakat

27 Mayıs subay darbesinden bir kaç ay sonra peydahladıkları 211 sayılı İç Hizmet Kânunu meclisde müzâkere edilirken bu söylediklerini 1961 senesinde yalayıp yutdular.

Yalan söylemeyi alışkanlık hâline getiren kişiler her şeyden evvel kuvvetli bir hâfızaya sâhip olmalıdır.

Ayrıca,

Devleti idâre edenlerin olmasa bile devlet idâresinin ortak bir şuuru ve müşterek bir hâfızası olsa gerekdir.

Fakat

Bunca kânunu ve zabıtlarını okudukdan sonra şunu gördüm;

  • Ne devlet idâresinin ortak bir şuur ve müşterek hâfızası kalmış,
  • Ne de devleti idâre eden kaşkarikocuların sağlam bir hâfızası var.

İşde, 1951 senesinden sâdece 10 sene sonra,

Astsubay” dedikleri uyduruk asker sınıfının “yeni bir statü” olmadığını 1961 senesinde Millî Savunma Bakanlığının kendisi itirâf edecek idi.

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   GÜVENLİK KOMİSYONU ARAŞTIRMA VE

   İNCELEME KURULU ÜYESİ HȂKİM BİNBAŞI AHMET KERSE – Efendim,

   (....)

   Önce astsubayların erattan ayrılması meselesini izah edeyim. Astsubaylar eski İç Hizmet Kanununa göre erattan sayılırlardı. İç Hizmet Kanununda bir değişiklik yapılmadı, değişmedi, ama, 5802 sayılı ayrı bir kanunla astsubayların statüsü değişti. Buna rağmen astsubaylar erlerle aynı tâbir içinde sayılmakta devam etti.

   Gediklilere astsubay dendi ama, İç Hizmet Kanununa göre gene erbaş tâbiri içinde kaldı. Şimdi biz bunu çıkarıyoruz, erattan ayırıyoruz. Erbaş tâbirini kıtadan yetişen onbaşı, çavuş, uzatmalı, uzman çavuşa inhisar ettiriyoruz. Bunların tariflerini yapıyoruz, hudutlarını gösteriyoruz.

MSB’den tasdiknâmeli Hâkim Binbaşı Ahmet KERSE konuşdukca konuşmuş!

Fakat konuşdukca Pinokyo gibi burnu da uzadıkca uzamış!..

*  *  *  *  * 

 5802 sayılı kânunu 1951 senesinde meclisde vekillere kabul etdirmek için

Kimlerin ve ne yalanlar söylediğini bir iki kelime ile anlatmalıyım.

Meclise arz ettdiği 5802 sayılı Astsubay Kânun tasarısında

Başbakan Adnan MENDERES ve Millî Savunma Bakanı Hulusi KÖYMEN’in ileri sürdüğü gerekcelerden üçü şöyle idi;

1. Silâhlı kuvvetlerimizin modern harb silâh ve araçlarını kullanacak ve erlere öğretecek muharip ve yardımcı sınıf astsubay ve takım komutanına olan ihtiyaç çok fazladır.

2. Ordunun ast kademe komuta ve hizmet heyeti kadrolarını astsubaylardan terfi edecek teğmen-yüzbaşı rütbesindeki subaylar ile tamamlayacağız.

3. Ve böylece harb okulundan daha az sayıda subay yetiştireceğiz.

Yukarıda gördüğünüz suâlleri, sondan başlayıp cevâplayalım;

Üçüncü suâlin cevâbını öğrenmek için hazırladığım şu çizelgeye bakmak kâfi gelecek!

İşde, 1951, 1986 ve 2014 senelerine ait asubay-subay mevcudâtı;

Asubay Tefrikası 6_5 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Yukarıdaki çizelgede gördüğünüz üzere;

  • 1951 senesinde asubay sayısı, subay sayısının yarısı imiş,
  • 2014 senesinde ise asubay sayısı, subay sayısının tam 2 katı olmuş,
  • 1951-2014 arasında geçen 63 senede subay sayısı sâdece 1 kat artmış,
  • Fakat aynı süre içinde asubay sayısı tam 9 kat artmış!
  • Genelkurmay Başkanları ordumuza 63 senede tam 9 kat asubay doğurtmuş!..


Bir düşünün bakalım! Bu rakamlar size ne hikâyeler, ne dümenler anlatıyor acap?..

2014 senesine ait subay sayısına bakdığımızda 1951 senesinin Millî Savunma Bakanı Hulusi KÖYMEN’in

Subay sayısının azalacağı konusunda meclise koca bir yalan söylediğini görüyoruz.

Çünkü

1951 senesinden 2014 senesine kadar geçen 63 senede azalmak şöyle dursun,

  • Tam aksine subaylarımızın sayısı %100 artmış, iyi mi?

Zannedersin Türkiye, Üçüncü Dünyâ Harbine hazırlanıyor...

*  *  *  *  *

   Millî Savunma Bakanı Hulusi KÖYMEN, 1951 senesinde Yüce Meclise şöyle dedi;

  • Amerika’dan aldığımız silâhları kullanmak ve erlere öğretmek üzere “astsubay” sınıfını ihdâs etdik,
  • Bunun neticesinde de subay sayısını tedricen azaltacağız.

   Fakat

   Ismarlama kitap “Emret Komutanım”’ı 1986 senesinde yazdıran Encümen-i Danişci Genelkurmay Başkanı İ. Hakkı KARADAYI ise

   Subay orduevine götürüp “bir balık-iki duble rakı” ile tavladığı sünepe gazateci M. Ali BİRAND’a şöyle dedi;

  • Harp Okulları'ndan çıkan subay sayısı, ordunun gerçek subay ihtiyacının çok altındadır,
  • Erlerimizi, Harp Okulu mezunu subaylarımız ve yedek subaylarımız ile eğitiyoruz(!)

   İşde, Genelkurmay Başkanının Emret Komutanım’daki o sözleri;

   2) TEKNOLOJİ TEHDİDİ EĞİTİM:

   Türk Silahlı Kuvvetleri'ni önümüzdeki yıllarda bekleyen diğer en büyük tehlike “teknolojik ilerlemeler” olacaktır. En Asubay Tefrikası 6-5_ Emret Komutanım_Sünepe gazeteci M. Ali BİRAND_Eski Tüfek Şükrü IRBIKbasitinden, en ilerisine kadar tüm silah sistemleri artık her yıl daha gelişmekte ve bilgisayarlar giderek artan biçimde devreye girmektedir. Artık bir uçaksavar, bir tank, bir hücumbotu veya basit bir havan topunu kullanmak için dahi, bugün Türkiye'nin genelindeki sivil eğitim sisteminde hemen hemen hiç verilmeyen bilgiler gerekmektedir. Bu silahların nasıl kullanılabileceğini önce subaylarımız ögrenecek, onlar da erata ögreteceklerdir.

Oysa, Harp Okulları'ndan çıkan subay sayısı ordunun gerçek subay gereksiniminin çok altında kalmaktadır. Bu nedenle, kısacık bir egitim gören yedeksubaylarla eratın eğitim açığı kapatılmaya çalışılmaktadır. Oysa, liseden başlayıp Harp Okulu'nun sonuna kadar eğitilmiş bir subay ile birkaç aylık eğitimden geçmiş bir yedeksubayın eğittiği er arasında önemli bir fark oluşmaktadır. Bu temel eğitim ne kadar tecrübeli üst' ler tarafından gözleniyor ise de, yine de istenen sonuç elde edilememektedir. (Sayfa 496).

*  *  *  *  * 

Genelkurmay Başkanının sünepe gazeteci M. Ali BİRAND’a söyletdiği bu zehirli yalanın panzehirini bulmak için fazla uğraşmadım. Mahalleden komşum emekli bir meslek büyüğümüzün kapısını çalmak yetdi de artdı bile... Ordumuzdaki erlere kimlerin eğitim verdiği konusunu şimdi de 1979 neşetli Tank Asubay Kıdemli Başçavuş Hüseyin EBE ile görüşdüm. Ve kendisi ile aramızda şöyle bir muhâvere cereyân etdi;

Asubay Tefrikası 6-5_Emekli Tank Asubay Başçavuş Hüseyin EBE_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Şükrü IRBIK: Hüseyin Bey, siz 1979 neşetli Tank Asubay olarak ordumuza 27 sene hizmet etdiniz. Trakya’dan şarka, Diyarbakır’a; Malatya’dan Kıbrıs’a kadar memleketimizde sekiz iklim dört bir köşe görev yapdınız. Mâlumunuz olduğu üzere er sayısı en fazla olan kuvvetimiz, Kara Kuvvetlerimizdir. Gazeteci M. Ali BİRAND’ın 1986 senesinde neşretdiği ve türünün ilk örneği olan Emret Komutanım isimli kitapda Genelkurmay Başkanımız şöyle demiş; “En basitinden, en ilerisine kadar tüm silah sistemlerini nasıl kullanılacağını önce subaylarımız öğrenir, onlar da eratımıza öğretir.”

   Sizin ile bugüne kadar yapdığımız sohbetlerde, tank asubaylığından ziyâde er eğitim görevi yapdığınızdan bahsetmiş idiniz. Efendim, size suâlim şöyledir; Kara Kuvvetlerimizin acemi er eğitim ve usda birliklerinde erlerimizi, Genelkurmay Başkanımızın iddia etdiği gibi, harb okulu mezunu subaylarımız mı eğitmekdedir?

   Hüseyin EBE: Sizin de az evvel ifâde etdiğiniz üzere 1979 neşetli tank asubayı ben Hüseyin EBE, tank asubaylığından daha çok er eğitim görevlerinde çalışdım. Gerek acemi er olsun gerekse usda er olsun kışlada erlerimize eğitim veren bir tek subay görmedim. Hele, yedeksubaylar, kışlada er eğitimi veriyormuş, öyle mi? Bu yalanı yazan M. Ali BİRAND’a bir şey demiyorum da! Bu adama bu yalanı söyleten subaylar var ya! İşde, onlara diyeceğim çok şey var!...

   Rakamlar duruma göre değişmek ile berâber bir bölükde; 1 yüzbaşı, 1 üsteğmen, çok nâdir olarak 1 asteğmen, 15 asubay ve 600 er mevcudu vardır. İsder acemi isder usda birliğinde olsun; bölük ya da takımdaki subayların, erlerimizin önüne çıkıp da silâh kullanmayı öğretdiğini ya da temel askerlik eğitimi verdiğini hiç görmedim desem yalan olmaz. Hem, bölükdeki 600 erimize sâdece 3 subay nasıl eğitim veriyormuş bakayım? Bunu diyen adamın, askerlik bilgisi şöyle dursun, evvelâ aklından şüphe ederim ben.

   Er eğitiminde müfredât şöyle işler. Subaylarımız, eğitim planını hazırlar. Onu da “kopyala-yapışdır” şeklinde evvelki planlardan kopye çekerler. Fotokopisini çekdiği bu eğitim planını da uygulaması için bölük ya da takımındaki asubaylara verir. Subaylarımızın er eğitimi konusunda yapdığı işin hepsi işde, bu kadardır. Er eğitiminin geriye kalanı da yüzde doksan beşden fazladır ki hepsi de asubayların sırtındadır.

   Asubay, kışlada; sıcakda, soğukda, karda, yağmurda, çamurda, bayramda-seyrânda, gece gündüz demeden erlerimize eğitim verir. Hattâ bizim Kara Kuvvetlerinde bölük ve takım komutanlığı kadroları niyeyse, dibi delik kova gibi bir türlü dolmaz, hep boşdur! Ve bu kadrolar nâdiren atamalı olarak vekâleten ve fakat çoğu zamân da birlik içi görevlendirilen asubaylar ile tamamlanır. Ancak ne var ki birlikiçi görevlendirme ile bu görevi yapan asubaylara bölük ya da takım komutanın aldığı ek ödemelerin hiçbirisi verilmez. Kara Kuvvetlerine girdiğim 1975 senesinden beri durum hep böyledir.

   Bölük ya da takım komutanı ne iş mi yapar? Onu da söyleyeyim, Şükrü Bey.

   Bölük ve takım komutanları; 

  • Odasının penceresinden dışarı, talimgâha bakar ve
  • Asubayın erlerimize verdiği eğitimi, manda katara bakar gibi, elleri arkasında sâdece seyrederler.

   Erlerimize silah eğitimini harp okulu subaylarımız veriyor diyen M. Ali BİRAND, kendine yakışanı yapmış ve sunturlu yalan söylemiş, bu bir!

   Bunu söylemesine izin veren Genelkurmay Başkanı kim ise, doğruyu söylememiş, bu da iki!..

   Kurmaylık bu olsa gerek, Şükrü Bey!

   Ankara’da, karargâhdaki masanın başında otururken

   Kışlada olup biten hakkında uzakdan üfürüp ahkâm kesersen baltayı işde, böyle daşa vurursun!

   Şükrü IRBIK: Hüseyin Bey; görevde iken kendi paranız ile okudunuz yüksek tahsil yapıp lisans diploması aldınız. Görevinizde başarılı olduğunuzdan dolayı çok sayıda takdir ile taltıf edildiğinizi söylemiş idiniz. Kendi mesleğiniz olan asubaylığı çok sevdiğinizi de sohbetlerimizden biliyorum. Şu hâlde şartlar da izin için gâyet müsait görünüyor. Peki, subaylığa geçmeyi düşündünüz mü?

   Hüseyin EBE: Akl-ı selim ve kıymet verdiğim subay kardeşlerimden bu konuda ciddî desdek gördüm. Hattâ subaylığa geçiş için müracaat etmem konusunda çok ısrar etdiler. Fakat ben, asubay olmakdan memnun idim. Tank asubayı olsam da zâten atandığım birliklerin hemen hepsinde subay kadrolarında çalışdım. İcrâ görevinden ziyâde subayların yapdığı idârî görevler yapdım. Mesleğime asubay olarak başladım ve asubay olarak bitirmek isdediğim için subay olmayı aklımdan bile geçirmedim.

*  *  *  *  * 

5802 sayılı Astsubay Kânun tasarısının gerekcesinde Başbakan Adnan MENDERES’in ileri sürdüğü gerekcelerden ikisi de şöyle idi;

1. Silâhlı kuvvetlerimizin modern harb silâh ve araçlarını kullanacak ve erlere öğretecek muharip ve yardımcı sınıf astsubay ve takım komutanına olan ihtiyaç çok fazladır.

2. Ordunun ast kademe komuta ve hizmet heyeti kadrolarını astsubaylardan terfi edecek teğmen-yüzbaşı rütbesindeki subaylar  ile tamamlayacağız.

Yukarıda görüldüğü üzere Başbakan Adnan MENDERES hükûmeti, astsubaylardan terfi etdireceği teğmen-yüzbaşı rütbesindeki subayları da “çok ihtiyacımız var” dediği “takım komutanlığı” kadrolarında istihdam edecek idi.

1951 senesinde Meclisde yapdığı konuşmada Başbakan Adnan MENDERES

Ve

Millî Savunma  Bakanı Hulusi KÖYMEN, “astsubay” sınıfının ihdâs gerekcesini şöyle açıklamış idi.

Astsubaylardan terfi etdireceğimiz subaylar ile “takım komutanı” kadrolarını tamamlayacağız.

   Her iki zevâtın bu sözlerinin de bir yalan olduğunu anlamak için şu iki suâli sormak yetecek;

  • Astsubay Kânununu kabul etdiğiniz 1951 senesinden bugüne kadar geçen 67 senede astsubaylardan terfi eden subay sayısı nedir?
  • Bugün “takım komutanı” olarak görev yapan subaylarımızdan kaç kişi, astsubaydan terfilidir?

*  *  *  *  * 

   Yalnız bilgili olmak değil adam olmak;

   Vefâlı mı değil mi insan, ona bak.

   Yücelerin yücesine yükselirsin

   Halka verdiğin sözün eri olarak.

   Ey, dört ile yedinin doğurduğu Hayyâm!

   Söyle, ne demeli?

   “Astsubay” dedikleri uyduruk askerlere verdiği sözleri tutmayanlara..

*  *  *  *  *

Genelkurmay Başkanı ol, Millî Savunma Bakanı ol, Başbakan ol;

  • Osdur, osdur ipe diz! Uydur, uydur, yalan söyle!
  • Uydur, uydur, “yeni sınıf” diyerek “uyduruk astsubay” sınıfını uydur!

Taa ki Eski Tüfek namlı tekâüd asubay Şükrü IRBIK çıkıp da bu yalanları yüzünüze vurana kadar...

*  *  *  *  * 

Bakınız, bu yalancı dolmacılarından başka birisi ne yapmış!..

ATATÜRK’ün subayları olduğunu söyleyen 27 Mayıs darbesinin elabaşılarından birisi olan

Deniz Kurmay Binbaşı Darbeci Selahattin ÖZGÜR’ün verdiği kânun teklifi ile

ATATÜRK’ün kurduğu ve ismine 1935 senesinde “Cumhuriyet Ordusu” dediği ordunun ismini de

Hiçbir gerekce izhâr edemeden “Türk Silahlı Kuvvetleri” olarak tebdil etmiş.

Asubay Tefrikası 6-5_ 27 Mayıs darbeci subayı Mehmet Selahattin ÖZGÜR_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK 

*  *  *  *  * 

Dünyâdaki Ordular Nerede, Bizim Ordumuz Nerede?..

 

Dünyâda böyledir, memleketimizde böyledir, devletimizde böyledir!

Ve hattâ ordumuzda da böyledir!..

Subay yardımcısı” deyip alıp eğitmişsin ve ordu terbiyesi ile senelerce yoğurmuşsun!

Hemen hepsi subay kadar donanımlı olan asubayları,

Sâdece 3 aylık intibâk eğitimi vererek çakı gibi, en iyisinden subay yaparsın.

Hem de Harb Okulunda harcadığın paranın sâdece yüzde biri para ile...

Bu memleketde kimse kendisini bulunmaz Bursa kumaşı zannetmesin!

Çünkü hiç kimse vazgeçilmez değildir! Her selefin bir halefi vardır! Gerisi de lâf-ı güzâfdır.

Coni memleketinde rütbesiz er, kuvvet komutanı ve genelkurmay başkanı olabiliyor ise şâyet,

Ki oluyor, oldu!..

Bu vatanın her vatandaşından da herşey olur!

Yeter ki Türklük şuuru, vatan ve millet sevgisi, Allah korkusu

Ve hele bir de güzel ahlâk, temiz ve sarsılmaz bir vicdânı ola!..

Sonrası sağlık, esenlik, iyilik, güzellikdir...

*  *  *  *  * 

Ordumuza intisâb etmiş her asubayı, subay yapamazsınız!

Yapmanıza lüzum da yok! Zere, asubaylardan böyle bir talep de yok!

Çünkü,

Birincisi şudur; her asubay, subay olmak isdemez! Her subay, kurmay olmak isdiyor mu?

İkincisi şudur; Bugün itibârı ile biliyoruz ki bizim ordumuzda, tuğ-orgeneral mevcudu, subay sayısının %1’idir. Albay sayısı da %14 civârındadır.

Fakat

Sicilen subaylığa nakledilen” asubayların oranı, bütün subaylarımızın %1’i kadar bile değildir.

Üçüncüsü de şudur; Başbakan Adnan MENDERES hükûmetinin 1951 senesinde kabul etdiği 5802 sayılı Astsubay Kânununun temel hedefi; “teğmen-yüzbaşı” kadrolarını astsubaylardan “sicilen terfi ettirilen subaylar” ile doldurmak idi. Astsubay ismi verilen uyduruk asker sınıfının teşkil edilmesi için dönemin Millî Savunma Bakanının 1951 senesinde ileri sürdüğü bu “gerekce”, bugün için çöpe mi atıldı?

  • Bugün ordumuza bakdığımızda, teğmen-yüzbaşı rütbelerindeki subayların acap ne kadarı astsubaylıkdan terfi eden subaydır?

*  *  *  *  *

5619 sayılı Gedikli Erbaş Kânunundan bozma 5802 sayılı Astsubay Kânununun en büyük eskikliği şudur;

        Türkiye;

  • 5886 sayılı kânunu 18 Şubat 1953 târihinde meclisde kabul etdi ve NATO üyesi oldu.
  • 6020 sayılı kânunu 21 Ocak 1953 târihinde meclisde kabul etdi ve 1949 Cenevre Sözleşmesi’ne taraf oldu.

  • Her iki sözleşmeye göre üye ülkelerin tamamı, ordularında iki sınıf asker olduğunu kabul etdi.

           1. Er

           2. Subay

5802 sayılı Astsubay Kânunu her iki sözleşmenin kabul edilmesinden bir iki sene önce meclisde kabul edildi. İşde bu sebepden dolayı Astsubay Kânunu ile 1951 senesinde ihdâs edilen “astsubay” sınıfı; esir kampında yapılacak muâmele konusunda kelimenin tam anlamı ile câmi avlusuna bırakılmış bebe gibi sâhipsiz kaldı. İkinci Dünyâ Harbine iştirak etmediğimizden dolayı bu sakâmetin farkında değiliz.

Fakat bir harp esnâsında esir düşen “astsubay” dedikleri biz askerler; 

  • Esir kamplarında erlerimiz ile aynı koğuşlarda kalacağız.
  • Bu kampda er yok ise şâyet biz “astsubaylar” “hizmet eri” olarak subaylarımıza hizmet edeceğiz.

*  *  *  *  * 

Amerika’nın Coni’yi aya göndermeye hazırlandığı günlerde

926 sayılı kânununu hazırlayan bizim yavşak subaylarımız ise

Dünyânın gelişmiş ordularındakine benzer bir personel kânunu yapdık diye dübürlerinden üfürüyor idi.

Fakat lahâna beyinli bu subaylarımız;

Dünyânın kalbur üsdü ordularında “astsubay” denilen;

  • Uyduruk”,
  • Ortada sandık” ve
  • Köle” bir asker sınıfı olmadığını, utanmadan bilmezden geliyorlar idi. Bu bir yana!

Peki,

Bizim ordumuzda “astsubaylıkdan subaylığa nakil nisbeti” sidik yarışdırdığımız ülkelerin ordularındaki nisbet kadar niye olamıyor?

*  *  *  *  *

2014

Genelkurmay Başkanı Org. Necdet ÖZEL’e bir dilekce gönderdim 2014 senesinde.

Ve dedim ki senelik olarak “subaylığa nakletdiğiniz” asubay sayısı nedir?

   KONU: Astsubaylıkdan subaylığa terfi ettirilen astsubayların senelik olarak sayısı hakkında. 

   İLGİ:      (a) 09 Ekim 2003 tarihli ve 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu.

(b) 19 Nisan 2004 tarihli ve 2004/7189 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelik.

(c) 18 Kasım 2014 Salı günü icra edilen TBMM 15’inci birleşim, 6’ncı oturum.

   18 Kasım 2014 Salı günü icra edilen TBMM 15 inci birleşim altıncı oturumda; Mersin Milletvekili Sayın Ali ÖZ'ün (6/1736) ve Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt'ün (6/3052) esas numaralı sözlü soru önergelerine verdiği cevabın “Mesleki gelişime yönelik yapılan çalışmalar” başlığı altında madde 3’de Millî Savunma Bakanı Sayın İsmet YILMAZ; “Astsubayların azami yüzde 15 olan astsubaylıktan subaylığa geçiş kontenjanı 2012 yılından itibaren yüzde 25'e çıkarıldığını” ifade etmişdir.

   Sayın Bakanımıza suallerim şöyledir;

   Astsubaylıkdan subaylığa geçiş kontenjanının yüzde 15’den yüzde 25’e çıkarıldığını bildiren cümlede bahsedilen;

    1. Yüzde 15 ve yüzde 25 kontenjan oranları için esas kabul edilen “yüzde” sayısı neyi ifade etmektedir?

    2. Yüzde 15 kontenjan oranının tekabül etdiği astsubay sayısı ne idi?

    3. Yüzde 25 kontenjan oranının tekabül etdiği astsubay sayısı ne oldu?

    4. 2012 senesinde astsubaylıkdan subaylığa terfi ettirilen astsubay sayısı nedir?

   Yukarıdaki herbir sualimin ayrı ayrı olmak üzere cevaplandırılmasını arz ederim.

   Saygılarımla 25.11.2014 

   Şükrü IRBIK

 

Asubay Tefrikası 6-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Orgeneral Necdet ÖZEL, her zamânki silâh arkadaşlığını gösderdi bana ve suâlime cevâp vermedi.

   974099 nolu başvurunuz hakkında. 

   Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

   12/12/2014, 6:56 PM

   To: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

40

   Sayın ŞÜKRÜ IRBIK,

   Başvuru Numaranız: 974099

   Sayın Şükrü IRBIK,

   1. 974099 sayılı BİMER müracaatınız incelenmiştir.

   2. Başvurunuz, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu'nun "Kurum İçi Düzenlemeler" başlıklı 25'inci maddesi kapsamında değerlendirilmiştir.

   Bilgilerinize sunar, esenlikler dilerim.


   GNKUR.PER.BŞK.LIĞI 

*  *  *  *  *

2018

   Hayvan Çiftliği!Asubay Tefrikası 6-5_George ORWELL_ Hayvan Çiftliği_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   İngiliz yazar George ORWELL’in 1945 senesinde neşretdiği meşhur bir kitabı vardır; Hayvan Çiftliği. Bu çiftliğin hayvanları, daha fazla yem yemek ve daha az çalışmak için bir gün isyân ederler. Canını zor kurtaran sâhibi, çiftliğini terk edip kaçmak zorunda kalır. Kendini akıllı zanneden Major isimli ihtiyar domuzun önderlik etdiği isyâncılar; bizim darbeci kaşalot subaylarımızın "memleketin idâresine el koyduğu" gibi, çiftliğin idâresine el koyarlar.

   Akabinde de bir araya gelir ve bir kânun hazırlarlar. Çiftliğin duvarına yazdıkları 7 maddelik bu kânunun özü şudur;

Bütün hayvanlar eşitdir!”

Emekde ve yemekde bütün hayvanların eşit olduğu yeni düzen, kısa zamânda bozulur. Gelen, gideni aratır misâli, çiftlikdeki hayvanlar eskisinden daha kötü duruma düşerler. Elebaşı domuz Major, günbegün semirirken; diğer hayvanların yemi azalır hem de daha fazla çalışırlar. Çünkü isyâncı başı domuz Major, hazırladığı kânunun işine gelmeyen maddelerini kimseye farketdirmeden kendi isteği doğrultuda geceleri bir bir değişdirir.

Çiftlikde bir gece şiddetli bir gürültü patırtı duyulur. Hayvanlar, sesin geldiği yere vardığında domuz Major’u suç üsdü yakalarlar. Bir elinde boya, diğerinde fırça ile birlikde yakalanan elebaşı domuz Major, duvarda yazılı olan kânunun birinci maddesini şöyle değişdirmişdir; 

 “Bütün hayvanlar eşitdir!

Fakat bâzı hayvanlar, ötekilerden daha fazla eşitdir!

Subaylarımız bir yandan kendi lehlerine ve fakat asubayların aleyhine yeni kânunlar peydahlamışlar,

Diğer tarafdan da mevcut kânunların asubayların lehine olan maddelerini bir bir değişdirmişler.

Asubaylar hakkında bugüne kadar çıkartılan kânunları okudukca

Hayvan Çiftliği’ni okuduğum zehâbına kapılıyorum.

Çiftlikde hayvanların birlikde hazırladığı ve Binbaşı Domuz’un değişdirdiği kânunun birinci maddesini de şöyle diyesim geliyor;

 

Bütün askerler eşitdir!

Fakat subaylar, öteki askerlerden daha fazla eşitdir!

 Hikâyedeki müzevir, menfaatçi ve alçak domuzun isminin Major (binbaşı) olması da beni acı acı gülümsetiyor.

Fakat ben gülümsemekden ziyâde;

Asubayların aleyine kânunları çıkartan

Ya da

Asubayların aleyhine olacak şekilde gizlice değişdiren “Domuz Major”’lere,

Dil değmemiş, dodak dokunmamış küfürler ediyorum... 

*  *  *  *  *

 

   1951 senesinde kabul edilen 5802 sayılı Astsubay Kânununun 6 hedefi var idi;

    1. Ordumuzdaki silâhları “kullanmak” ve “kullanmasını erâta öğretmek” üzere “astsubay” ismi ile yeni bir asker sınıfı teşkil etmek,

   2. “Kıdemli başçavuş” rütbesine yükselen bu astsubayların “askerî teknisiyen” ve “askerî kâtip” nasbedilerek bu isimler ile “yeni bir subay” sınıfı teşkil etmek,

    3. Bu tedbirlerle ordunun ast kademe komuta ve hizmet heyetinde kazanılacak teğmen-yüzbaşı rütbesindeki subaylar ile ordu mahrutunun devamlı bir surette kaidesini teşkil etmek,

   4. Ve böylece harb okulundan kemmiyet (sayı) itibariyle daha az sayıda subay yetiştirmek,

        a. Askerî memurun yapdığı bütün işleri yapmak üzere “astsubay” olarak tesmiye edilen yeni bir asker sınıfı teşkil etmek ve böylece askerî memurluğu lağvetmek, (Subay sınıfına dâhil olan askerî memurun görevini yapacağından dolayı astsubaylar da subaylığa terfi ettirilecek idi.)

       b. Yüksek komuta için daha yüksek kapasitede subay yetişdirmek için subaylarımıza daha uzun süreli harbiye tahsil imkânı bahşetmek.

   Bu 6 hedefi tahakkuk etdirmek için aslında bir şey daha yapmaya mecbur idiler;

  • Lağvedecekleri askerî memurların bütün işlerini yapdıracak,
  • Subay sınıfına dâhil olarak yeni teşkil edecekleri “askerî teknisiyen” ve “askerî kâtip”lerin işlerini yapdıracak,
  • Teğmen-yüzbaşı rütbesindeki subaylarımızın

        Ve dahi

  • Erlerimizin yapdığı her türlü işi yapacak,

   “Askerî memur + subay + askerî teknisiyen + askerî kâtip + er ” karışımı yeni ve ucûbe bir asker sınıfı teşkil etmek.

   Böylesi melez ve ucûbe bir asker sınıfını keşfetmek için

   Genelkurmay Başkanlığımızın kerizci ve sahtekâr subaylarının fazla kafa yormasına da lüzüm yok idi. Çünkü henüz daha bir sene evvel peydahladıkları “gedikli erbaş” sınıfı çokdan iflâs etmiş idi bile...

    “Gedikli erbaş” dedikleri bu köle asker sınıfını; 

  • Evvelâ “astsubaylığa terfi etdimek” vaadi ile aldatmayı,
  • Akabinde de  “astsubaylıkdan subaylığa terfi etdirmek” vaadi ile aldatmayı

        Ve böylece

  • Kendi akıllarınca “bir daş ile üç guş vurmayı” o galın gafalarına goymuşlar idi bir kere...

*  *  *  *  *

 

   Genelkurmay Başkanlığı ve M.S.B’nin “ Astsubay ” olarak tesmiye etdiği bu sözde yeni asker sınıfı aslında;

  • Ne “askerî memur
  • Ne “subay
  • Ne de “er” sınıfına dâhil idi.
  • Fakat aynı zamânda
  • Hem “askerî memur
  • Hem “subay
  • Hem de “er” idi.

       Ve böylece;

  • Elleri götünde dolanan subay mahdumlarından müteşekkil askerî memurlardan kurtulacaklar idi.

*  *  *  *  *

 

   “ Astsubay ” olarak tesmiye etdikleri bu sözde yeni asker sınıfı; 

  • Subayın yardımcısı olacak ve subayın işlerini yapacak,
  • Askerî memurun yerini alacak ve yapdığı işleri yapacak,
  • Silah kullanmayı öğrenecek,
  • Mükellef erâtımıza da hem helâya sıçmayı hem de silah kullanmayı öğretecek,
  • Bütün bu işleri yapar iken de sağlık hizmetlerinde “er” muamelesi görecek idi.

   Genelkurmay Başkanı ve MSB’nin 5802 sayılı kânun ile hedeflediği aşağıdaki 6 hususu tahakkuk etdiler;

  • 1. Ordudaki silâhları kullanacak ve kullanmasını erâta öğretecek yeni bir asker sınıfı teşkil etdiler. Bu yeni ve uyduruk asker sınıfına da “astsubay” ismini verdiler.
  •  2. Ve böylece, erleri eğitmek görevini teğmen-yüzbaşı rütbesindeki subaylarımız, usda katır gibi sırtından atdılar.  
  • 3. Askerî memurun yapdığı işleri, “astsubay” ismini verdikleri bu sözde yeni asker sınıfının sırtına yıkdılar.
  • 4. ve böylece subay muâdili olan askerî memurlar ile subaylarımız orduevi, lojman ve sosyal tesislerin tek sâhibi oldular.
  • 5. Fakat fiilen olsa da askerî memurluğu hukûken lağvetmediler.
  • 6. Yüksek komuta için daha yüksek kapasitede subay yetişdirmek için harbiye talebesine daha uzun süreli tahsil vermek isdiyorlar idi. Bu maksada mâtuf olarak, harp okullarının tahsil süresini;

   Genelkurmay Başkanlığı ve MSB, yukarıda gördüğünüz hususların hepsini tahakkuk etdirdi. Çünkü hepsi subaylara yeni fırsat, yeni menfaatler ve yeni istikbâller getiriyor idi.

   MSB ve Başbakanın hazırlayıp TBMM’ye arz etdiği 5802 sayılı kânunun temel hedefi şu idi;

  • Zekî ve okumak imkânı bulamayan kâbiliyetli Anadolu çocuklarına yeni bir fırsat vermek,
  • Ordu içinde bedbin bir zümre yaratmamak,

   Teşkil etmeyi düşündükleri ve “astsubay” dedikleri askerlerden;

  • İsdekli ve gereken şartları hâiz onlarlar kıdemli yüzbaşılığa kadar terfi edecek,
  • Hâl ve durumlarından memnun olanlar temdit ederek astsubay olarak çalışmaya devâm edecek,
  • İsdekli olmayanlar ise 9 senelik mecburî hizmetden sonra astsubaylıkdan istifa edip ordudan ayrılacak idi.

*  *  *  *  *

   Subay muâdili olan askerî memurun görevini astsubaylar yapacağından dolayı

   Astsubayları da subaylığa nakil edecekler idi.

   Fakat nakil etmediler.

   Zamân içinde piyasaya sürdükleri kânun tezgâhları ile Genelkurmay Başkanları ve MSB'ları,

   Astsubaylara verdikleri “subaylığa nakil” müktesep hakkını kurnazca gasp etdiler.

    Başbakan Adnan MENDERES’in 1951 senesinde “Astsubay Kânununu ihdâs etmesinin hedefi şu idi;

   Ordumuzdaki 11 bin astsubaydan “bedbin bir zümre yaratmamak!"

   Lâkin

   Başbakan Adnan MENDERES’in Genelkurmay Başkanları ve Millî Savunma Bakanları

   Gizliden ya da açıkdan tezgahladıkları elvan çeşit “fitne kânunlar” ile 2014 senesine kadar

   Tam 97 bin 975 kişilik koca bir “bedbin astsubaylar ordusu yaratdılar!..

Terâzisi tezekden olan ordumuzun, işde böyle bokdan olmuş dirhemi!

*  *  *  *  *

5802 sayılı Astsubay Kânunu ile ihdâs etdikleri

Ve dahi

İsmine “astsubay” dedikleri biz askerlere

Bu kânunun tatbik edilmesi konusunda bugüne kadar yapılan haksızlıkları akıllara nakşetmesi için

Sâdece 20 senede girişdiği 60 savaşın 52’sinden gâlip gelen

Fransız milletinin muhteşem subayı Orgeneral Napolyon BONAPART’dan şu hârika vecizi seçdim;

 

Asubay Tefrikası 6-5_Napolyon;Ahlakın olmadığı yerde kanun işe yaramaz_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

*  *  *  *  *

   Muhterem okuyanlar!

   Kıymetli asubay meslekdaşlarım!

   Bir kitabı dolduracak kadar bilgi ve belgeleri kısa olarak derlediğim

   Ve dahi

   88 sayfaya ancak sığdırabildiğim makâlemizin altıncı bölümüne ait bu kısmının bir cümlelik özeti şudur;

   Okudunuz ve gördünüz!

 

Asubay Tefrikası 6-5_Astsubay davasının isli kandili işde, hep böyle kör yanmış! _Eski Tüfek Şükrü IRBIK


 Asubay Tefrikası 6_5 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

 

 

 

 

 

 

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

   Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız   

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKSahil Güvenlik Komutanlık BrövesiKapak 5

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKSahil Güvenlik Komutanlık BrövesiAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

 

 

 

 

Çünkü Asubay!

Aralık 21, 2017

 Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 Çünkü Asubay

 SENE: 2017, Şeb-i Yeldâ  

 

  Türkiye Cümhuriyeti Ordusunda 

 Bizlerin  Assubay  veya  Astsubay   olarak bildiği kelime hakkında 

 Bugün burada son sözü söyleyeceğiz, inşallah! 

 Assubay  mı diyorsunuz? 

  •  Sahtekâr zâbit Kâzım’ın ağzı ile konuşuyorsunuz! 

 Astsubay  diyor iseniz şâyet, 

  •  Bu kez de sahtekâr subay Rifat’ın ağzı ile konuşuyorsunuz! 
  •  Assubay  değil ise 
  •  Astsubay  da değil ise 

 

Peki, nedir bu kelimenin aslı kökü acap? 

Bugün, hak zuhûr edecek 

Ve dahi 

 Bâtıl, burada zâil olacak, evvel Allah! 

     Suyu, pınarın gözesinden içmeli, değil mi?     

 Yerimiz dar, vakdimiz sınırlı! 

 Haydi, buyurun öyle ise... 

 

*  *  *  *  *

 

 

SENE: 1926  

 

 Türkiye Cümhuriyeti Ordusu zâbitan heyetinin 

 Arapca ve Farsca  olan rütbe isimleri aşağıdaki gibi idi. 

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

 

  SENE: 1934  

 

 Birinci Reisicumhur ATATÜRK, 

Arapca  ve  Farsca  olan asker rütbe isimlerinin Türkceleşdirilmesini emretdi. 

 

   Hazırladığı Kânun teklifine TBMM,  

 Aşağıda gördüğünüz üçüncü maddeyi ekledi. 

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

1a

 

*  *  *  *  *

 

 

  SENE: 1935  

 

Arapca  ve  Farsca  menşeli olan asker rütbe isimlerine

"Öz Türkce" karşılık türetmek için kolları sıvayan İcrâ Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu), 

Hazırladığı Kânun taslağını Reisicumhur ATATÜRK’e arz etdi.

 

  Reisicumhur ATATÜRK;  

 Astsubay  şeklinde hazırlanıp kendisine arz edilen  rütbe ismini 

  Bizzat kendisi  Asubay  şeklinde tâdil etdi.  

 

  Bu tâdili de aşağıda gördüğünüz üzere şiir gibi izah etdi.   

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  * 

 

 

  SENE: 1935  

 

 T.C. Büyük Erkânıharbiye Reisliği

Rütbe ve Birliklerin Öz Türkce Karşılıkları” isimli kitabı neşretdi. 

 

Bu kitabın içine ekledikleri tamimler ile Devlet dâireleri;

Asker rütbe isimleri ve bâzı askerî terimlerin

Bu kitapda yer alan  Öz Türkcelerinin  kullanılmasını emretdi.

 

  • 19 Şubat 935: Büyük 

    Erkânıharbiye 

    Reisi Mareşal Fevzi ÇAKMAK
  • 19 Şubat 935: Büyük 

    Erkânıharbiye 

    Reisliği
  • 17/11/935-İstanbul: Türk Dili Tetkik Cemiyeti (T.D.T.C) Başkanı Saffet ARIKAN

 

Başvekil İsmet İNÖNÜ 

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIKÇünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

 

Bu kitapdaki;

 

  • " Asubay " kelimesinin “ zâbit vekilliği ( asteğmen ) anlamına geldiğine,

        Ve dahi bize bugün;

       “ Üstçavuş ” olarak yutdurulan kelimenin aslının “ üsçavuş ”,

 

  • Hemen yukarıdaki çerçevede gördüğünüz üzere, "asteğmen" olarak bildiğimiz kelimenin de o vakitde gene " asteğmen " olduğuna lutfen dikkat ediniz.

 

 

Aynı çalışma kapsamında Birinci Reisicumhur ATATÜRK;

 

 Erkânıharbiyei Umumiye ” olan askerî tâbiri de

" Genelkurmay ” olarak tâdil etdi.

 

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Tam bir sûretini ben temin etdim.

Fakat 

Büyük Erkânıharbiye Matbaasında basdığı bu kitabın bugün itibârı ile bir nüshasının

Genelkurmay Başkanlığının kendi kütüphânesinde mevcut olduğunu öğrendim.

 

Neşredildiği 1935 senesinden bugüne kadar geçen 82 seneden beri

  Rütbe ve Birliklerin Öz Türkce Karşılıkları  isimli bu kitabı  

  İlk kez sizler görüyorsunuz.  

 

 

*  *  *  *  *

 

 

  SENE: 1935  

 

 TBMM’de kabul edilen Ordu Dâhili Hizmet Kânunu ile

Yeni rütbe isimleri resmen kullanılmaya başlandı. 

 

 Bu kânun ile Türkiye Cümhuriyeti Ordusunun askeri;   

1. Erbaş  

2. Subay  olmak üzere  iki sınıfa  tefrik edildi. 

 

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Yukarıda gördüğünüz bu kânundaki  Asubay ” tâbiri;

 

  •  Yarsubay ,
  •  Asteğmen ,
  •  Teğmen ,
  •  Yüzbaşı  rütbelerinin “ ortak isimi ” oldu.

 

 

*  *  *  *  *

 

 

  SENE: 2014  

 

 Yukarıdaki sayfada gördüğünüz rütbe isimleri kitabının sâhibi ve 

 Türk Dil Kurumunun 11 sene Başkanlığını yapan 

 Prof.Dr. Sayın Şükrü Hâlûk AKALIN ile 

 Görevli olduğu üniversitedeki kendi makâmında bizzat  görüşdüm 

 Ve dahi 

Bu sayfada okuduğunuz bilginin bir kısmını Sayın AKALIN’dan aldım.

  

Çünkü Asubay_ Prof.Dr. Şükrü Haluk AKALIN_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 Asubay  kelimesi hakkındaki hakikâtin

 gün ışığına çıkartılması için 

  Gösderdiği yakın ve samimi alâkadan dolayı 

Bütün Asubaylar adına Şükrü Hocama teşekkür ediyorum. 

 

 

*  *  *  *  *

 

 

  SENE: 1938  

 

 Reisicumhur ATATÜRK’ün bizzat kendisinin   Asubay  şeklinde türetdiği kelimeye 

 Ne hazindir ki ilk tecâvüz eden kişi de 

 ATATÜRK’ün zâbiti oldu.  

 

Aşağıda gördüğünüz kânunun esbâbı mucibesi (gerekcesi) şu idi;

 Assubay ” rütbe kümesine dâhil olan;

 Teğmen  tâbirini  üstteğmen, 

  •  Asteğmen  tâbirini  teğmen, 
  •  Yarsubay  tâbirini de  asteğmen  olarak tebdil etmek idi.

 

  Fakat ne var ki;  

 Mirlivâ Kâzım SEVÜKTEKİN isimli İngiliz çaşıtı bir zâbit,

Meclisde binbir türlü sahtekârlıklar yapdı

 Ve dahi

  Asubay  kelimesindeki  “ s ” harfinin yanına 1938 senesinde bir “ s ” harfi ilâve etdi. 

" Asubay tâbirinde böylece " Assubay "  yapdı.

 

Bu kânun ile ilk defâ uydurdukları " Assubay " tâbiri bu kez de;

 

  •  Asteğmen, 
  •  Teğmen, 
  •  Üstteğmen, 
  •  Yüzbaşı  rütbelerinin "ortak ismi" oldu.

 

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

 

  SENE: 1951  

 

İnsan, ölmeye

Hâin de hâin olmaya görsün!

Sırtını döndüğü zâbitler;

ATATÜRK’ün bu emânetine hıyânet etmekde birbiriyle yarışdı...

 

 Ne de olsa ağacın kurdu, kendi gövdesinde idi. 

 Çaşıt ve sahtekâr  Mirlivâ Kâzım’dan sonra 

 Bu kez de Askerî Hâkim unvânlı bir Korgeneral, harama uçkur çözdü!  

 

Aşağıda gördüğünüz 5802 sayılı kânunun esbâbı mucibesi (gerekcesi); 

" Gedikli Erbaş "  dedikleri “ortada sandık” askerleri “ Assubay "lığa terfi(!) etdirmek idi.

 

 

   Fakat ne var ki;  

 

TBMM’de, vekillerin gözü önünde kıvrak bir kalem hareketiyle sahtekârlık yapan Korgeneral Rifat TAŞKIN

 Assubay  kelimesindeki iki “ s ” harfinin arasına “ t ” harfini,

Paslı bir hançer gibi sapladı.

 

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

 

  SENE: 1951  

 

 Aşağıda gördüğünüz Kânun TBMM’de görüşülür iken 

 Türk Milletini temsil eden vekillerden bir dânesi dahi 

 Astsubay  kelimesini nerenden uydurdun, ey subay Rifat TAŞKIN, diye sormadı...

 

 Eski Tüfek; 

 "Astsubay"  kelimesini sahtekâr subay Rifat TAŞKIN’ın neresinden uydurduğunu biliyor da!

Şimdi aklından geçenleri şuraya bir dökse hani!..

Ortalık toz duman olur!..

 

Rifat TAŞKIN'ın sahtekârlık ile bu kânuna sokuşdurduğu “ Astsubay ” kelimesi bu kez de;

  •  Çavuş ,
  •  Üstçavuş ,
  •  Başçavuş ,
  •  Kıdemli başçavuş   rütbelerinin “ ortak isimi ” oldu.

 

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

ATATÜRK'ün subayları olduğunu söyleyen sahtekâr subaylarımız

ATATÜRK'ün türetdiği " üsçavuş " kelimesini de kânunsuz olarak "üstçavuş" yapdılar.

 

*  *  *  *  *

 

5802 sayılı  Astsubay ” Kânununu hazırlayan sahtekâr subaylarımız şöyle dedi;

Muhtelif kânunlarda geçen “ astsubay ” adı “ subay ” olarak değiştirilmiştir.

 

Çünkü Asubay_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

Fakat bunu diyen kerizci subaylarımızın hepsi ağızlarını domaltarak koca bir yalan söyledi.

Zere

O güne kadar yapılan “muhtelif kânunların hiçbirisinde  “ astsubay ” adı yok idi.

 

 

*  *  *  *  *

 

   SENE: 2017, Şeb-i Yeldâ;  

 

 Türkiye Cumhuriyeti Devleti; 

 1923 senesinde 364 sayılı kânun ile teşkil edilmiş bir kânun devletidir. 

 Hükümran devlet olmanın temel hususiyeti kânun yapabilme kudretidir. 

 Kânun ile ihdâs edilen bir husus ancak başka bir kânun ile tebdil edilebilir. 

 

  • " Asubay " kelimesi de kânun ile ihdâs edildi   

          Ve dahi

  • Ancak yeni bir kânun ile tebdil edilebilir idi.

 

Fakat

 Kânun devletinin sahtekâr subayları, devletin kânununu tanımadılar!..

 

  •  ATATÜRK’ün bizzat türetdiği 

         Ve dahi

  •  Askerî mevzuâtımıza 1935 senesinde 2771 sayılı kânun ile dâhil edilen “ Asubay " tâbirini; 

Kâzım isimli sahtekâr bir zâbit 1938 senesinde kânunsuz olarak “ Assubay ” şeklinde tahrif etdi.

Rifat isimli sahtekâr bir subay da 1951 senesinde kânunsuz olarak “ Astsubay ” şeklinde tahrif etdi.

 

*  *  *  *  *

 

 

  SENE: 2017, Şeb-i Yeldâ;  

 

 emekliassubaylar.org’daki  Eski Tüfek  isimli köşemizi

  • Hergün ilk kez duyan,
  • İlk kez gören,

         Ve dahi

  • Bu köşemizdeki makâlelerimizi ilk defâ bugün okuyan insanlarımız, meslekdaşlarımız hep olacak.

 

Makâlelerimizi ilk kez görenler haklı olarak

  •  Assubay ”  veya “ Astsubay ” olması lâzım,
  • Nereden çıkdı bu “ Asubay ” diyecekdir.

 

Birisine 40 kere deli der iseniz şâyet
O kişi bile bir süre sonra kendisinin deli olduğuna inanabilir.

40 kere demek şöyle dursun, sahtekâr subaylarımız, Türk Milletine;

  • 79 seneden beri “ Assubay ”,
  • 67 seneden beridir de “ Astsubay ” diyor, dedirtiyor.

 

ATATÜRK’ün bize vediâsı “ Asubay ” tâbirini kabul ettirebilmemiz için

 

 Asubay ” kelimesini bizim en az

60 sene söylememiz, anlatmamız gerekecek.

 

 

*  *  *  *  *

 

 

  SENE: 2017, Şeb-i Yeldâ;  

 

 Canlar, dostlar! 

 Gözlerinden öpdüğüm kıymetli küçüklerim 

 Ve dahi 

 Ellerinden öpdüğüm muhterem büyüklerim; 

 ATATÜRK’ün zâbiti olduğunu söyleyen iki şerefsizin 

 ATATÜRK’ün vediâsı olan  Asubay   unvânına tecâvüz edişinin 

 14 kareye sığdırdığımız 80 senelik hikâyesi 

 İşde, beyle iken beyle!.. 

 

Sahtekâr iki zâbitin 1938 ve 1951 senesinde yere düşürdüğü ATATÜRK’ün bu çok kıymetli vediâsına

Eski Tüfek mahlaslı Şükrü IRBIK

2015 senesinde bir hayat öpücüğü verdi.

 

Türkiye Cümhuriyeti Ordusu

Ve dahi

 Asubay ” dedikleri “ ortada sandık ” bu asker sınıfı var oldukca da

 Asubay  unvânı,  Asubaylar  ile birlikde var olacak, evvel Allah!

 Niçin Asubay? ” diye bugün soranlara imdi söyleyelim;

  Çünkü, hep  Asubay  idi.  

 

 Asubay  unvânını bugün kullanmak bir tercih meselesi değil

Fakat

ATATÜRK’ün vediâsına sâhip çıkmak ya da inkâr etmek meselesidir.

 Kimileri için ölmek, düşünmekden bile daha kolaydır! 

 Siz, kolaycı olmayın! 

 İnsana, düşünmek yakışır! 

  Suyu, pınarın gözesinden içmeli, değil mi?  

 

brove

 

 

 

  

 

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

 

Asubay Tefrikası 6-4

Kasım 29, 2017

 

Asubay Tefrikası 6-4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 Asubay Tefrikası 6-4

Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar

Türkiye’nin en çok aldatılan insanlarının

Asubay” denilen askerler olduğunu anlatmak için yazmaya başladığımız

Asubay Tefrikası isimli makâlemizin altıncı bölüm birinci kısımında;Kapak-6-1

Asubay” dedikleri biz “ortada sandık” askerlerin

Ve dahi

Asubaylık sınıfının özlük hakları” konusunda;

  • İcrâ makâmı” olan Genelkurmay Başkanlığı ve M.S.B,
  • Temsil makâmı” olan TEMAD,

          Ve dahi

  • Emekli ve muvazzafı ile asubayların gündemine göre,

Asubayların taleplerinin neler olduğunu gördük!

 

*  *  *  *  *Kapak-6-2

 

Asubay Tefrikası isimli makâlemizin altıncı bölüm, ikinci kısımında;

Cârî mevzuâtımıza göre “astsubay” dediğimiz “köle” asker sınıfının

Deniz Kuvvetlerimizde teşkil edilmesinin gizli maksadını fâş eyledik!

Meğerse bahriye zâbitân heyetimizin kendileri “ gemi güvertesinde öte beri göt gezdirsin ” diye

Donanmamızda “gedikli” (asubay) olarak tesmiye etdikleri “ ortada sandık ” asker sınıfını teşkil etmişler!..

 

*  *  *  *  *

 

Asubay Tefrikası isimli makâlemizin altıncı bölüm, üçüncü kısımında;

kapak-6-3

Astsubay” denilen ve dahi seferdehizmet eri” olan asker sınıfının

Hava Kuvvetlerimizde teşkil edilmesinin kan dondurucu maksadını öğrendik!

 

  • Daha kısa sürede eğitildiğimiz için
  • Daha ucuza "mâl” olduğumuz için
  • Ve en korkuncu da
  • Beyaz zâbitin yerine ölmemiz için,
  • Biz küçük zâbitânı pilot yapmışlar!

 

  Pilot olduğumuz için; 

 

  Biz  küçük zâbitân  zannediyor idik kendimizi “ makbûl ”, 

 

  Meğerse olmuşuz beyaz zâbitânın yerine biz “ maktûl.

  

*  *  *  *  *

 

Asubay Tefrikası isimli makâlemizin şimdi okuyacağınız altıncı bölüm, dördüncü kısımında ise;

Asubay Tefrikası 6-4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

   Akabinde de;

   Berrî (Kara) küçük zabitliğin (Asubaylığın) M.Ö bilmem kaç senesinde teşkil edildiğini söyleyen lâhanacı bosdan danası târihcilerin

   Bu ısmarlama ezberini külliyen ve ebediyyen bozacağız, inşallah! 

 

*  *  *  *  *

 

Asubay Tefrikası 6-4_ Ömer Hayyam_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Ey, Çadırcı! İçdiğin şarap, sevdiğin güzel idi.

Gitdin câmiye, niyetin kilim aşırmak idi!

Lâkin, dilinden dökülen hiçbir kelâm yalan,

Sen de yalancı değil idin be!..

Senin garbî komşu memleketdeki her boku bilen kerizci beyaz zâbitân

Ve dahi bu beyaz zâbitânın kuyruğuna takılan küçük beyinli küçük zâbitân

Bak, Allah aşkına! Ne yalanlar üfürmüşler!

 

*  *  *  *  *

 

Berrî (Kara) Ordumuzda küçük zâbitliğin (asubaylığın) teşkil edilmesine kalem batırmadan evvel

Bu köle asker sınıfının târihcesi hakkında bir iki kelâm edelim.

Târihcesine bakdığımızda

Bugün Kara Harp Okulu ismi ile bildiğimiz okulun kuruluş senesinin belli olduğunu görüyoruz.

Nasıl olmuş ise olmuş, Kara Harp Okulumuz gökden zembille inmiş de!

Babalarının minderi kendinden yaylı fayton koltuğuna “cup” diye oturur gibi

1834 senesinde “şıp” diye “kurulmuş!

 

Asubay Tefrikası 6-4_ Kara Harp Okulu Tarihcesi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

Amma ve lâkin Kara Asubay Okulunun târihi söz konusu olunca

Kerâmeti kendinden menkul borazancıbaşılar hoşafın yağına buz tutdurmuşlar!

Kara Kuvvetleri EDOK Komutanlığının 2009 senesinde neşretdiği kitaba, öyle bokdan şeyler yazmışlar ki!

Mesnetsiz, asılsız ve yalan dolan bilgiler ile “târih yazdığını” zanneden

Ve fakat

Târih yapanlara” ihânet etdiğinin farkında bile olmayan bu lâhanacı bosdan danaları

Kara Asubaylığı târihi” konusunda bakınız, güneş görmemiş ne inciler üfürmüşler!

 

Asubay Tefrikası 6-4_ Kara Astsubay Okulları Tarihcesi_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-4_ Kara Astsubay Okulları Tarihcesi_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Tarihi süreç içinde” okuma-yazma bilenlerden oluşturulan “astsubaylık müessesesi

Tarihin en eski döneminden itibaren var olan astsubay yetiştirme sistemi

 

Kara Kuvvetlerinin M.Ö. 209 senesinde teşkil edildiğini “şıp” diye biliveren müneccimbaşı subaylarımız

Astsubay” dedikleri asker sınıfının teşkil edildiği târihi söylemeye gelince dut yemiş garga guşu oluyorlar!

Bu kitabı yazan lâhana beyinli subaylarımız hem gelin hem de güvey olmuşlar!

Bilim adamlarımıza göre insanlığın başladığı târih bile belli.

Fakat ordumuzdaki asubaylığın ne zamân başladığını bilen yok!

Burada gevelediğin “târihî süreç” nedir? Ne zamân başladı? Sen, bu sürecin neresinde idin?

Târihin en eski dönemi” ne demek? M.Ö. mü, M.S. mi?

Böyle muğlak ifâdeler kullanan lâhana beyinli târihcilerimizin bu suâllere verecek cevâbı var mı?

 

*  *  *  *  *

 

MSÜ Kara Astsubay Meslek Yüksek Okulunun örütbağda neşretdiği târihceye, bakınız neler yazmışlar.

Ordumuzun “orta” kademe yöneticileri ve teknisyenleri olan “astsubaylar

İlk başlarda; sürekli olarak aynı görevi yapan

ve bu nedenle bilgi ve becerisiyle sivrilmiş erbaşlarıngedikli” unvanı ile muvazzaf hizmete alınmalarıyla sağlanıyordu.

Asubay Tefrikası 6-4_ MSÜ Kara Astsubay Okulu Tarihcesi_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

İlk başlarda” tâbiri ile hangi târihi kasdediyorsun? M.Ö. mü? M.S. mi?

İlk başlarda” diye üfürdüğün o zamânda, sen nerede idin?

  • Orduda “astsubay” mı?
  • Kundakda “bebe” mi?,
  • Portakalda “vitamin” mi?
  • Senin baban, babanın babası, babanın babasının babası “nerede” idi?

 

Sen;

Subay yardımcısı” dediğin askerin târihcesini mi yazıyorsun?

Yoksa

Gözlüklü nene gibi dizinin dibine oturtduğun emzikli bebelere masal mı anlatıyorsun?

Ey bu cümleyi yazan “târihci” kardeşlerim benim!

Sen, târih nedir; ne ile beslenir, ne ile yaşar; nasıl yazılır, biliyor musun?..

 

*  *  *  *  *

 

İlim fukarası bu subaylarımızın yazdığı ucuz târihceye bakdıkdan sonra cezbeye tutulup da

Kendini târih yazmaya vakfeden bosdan bülbülü kimi asubay meslekdaşımız ise

Tıpkı lâhana beyinli bu subaylarımız gibi börkenekden öyle bir üfürmüşler ki!

   Tarihsel süreçte “gedikli” sınıfının ne zaman ve ne şekilde kurulduğu tarih olarak net değildir.

  

Asubay Tefrikası 6_4 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK 

Asubay Tefrikası 6-4_ Tarihci olduğunu zanneden soytarılar_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Böyle yalanlar üfürmek ile “târih” yazdığını zanneden bosdan bülbülü asubay meslekdaşlarımız

Kendisini köle yapdığı için beyaz efendisinin elini öpen “köle” durumuna düşdüklerini bilmiyorlar mı?

  

Subay okullarına sahte târihce düzmek için “yontulmamış yalanlar” söyleyen bosdan gargalarının

Asubay okullarının târihi konusunda böyle dübürden laflar üfürmesinin sebebini de

Eski Tüfek fâş eylesin sizlere;

Bugüne kadar kasden ve sahtekârlıklar ile tertip etdikleri binbür türlü kânun ile

Asubayları hem madden hem de mânen nefes alamaz duruma getiren şerefsiz beyaz subaylarımız,

Kendi hatâ ve günâhlarını, ne zamân başladığı bilinmeyen bir târihin sırtına yıkmak ve hedef sapdırmak isdiyorlar!

 

*  *  *  *  *

 

Bin dört yüz sene evvelinden Hz. Ali (ra) şöyle nasihât etdi bizlere; “İlim bir nokta idi, Onu câhiller çoğaltdı!

İşde, yukarıdaki sayfalarda kimlerin ne inciler yumurtaladığını gördünüz, okudunuz!

Berrî Küçük Zâbitliği (Kara Asubaylığı) konusunda da hakikât aslında “bir doğru” idi.

Onikinci havârinin İsa (as)’yı 30 gümüş dinara satdığı gibi

Akıl ve ilim fukarası subay ve asubay meslekdaşlarımız da

Kara Asubaylığı konusunda “bir doğruyu birçok yalana satdılar!

Kara Asubaylığı konusunda ağızlarını domaltarak kerâmet buyuran târih câhili subay ve asubay mesledaşlarımız;

Hz. Ali’nin bu sözünün ne kadar isâbetli bir tesbit olduğunu bir kez daha hatırlamamıza vesile oldu!

Asubay dediğimiz “ortada sandık” asker sınıfına târihce düzme yarışında

Kimlerin ne bokdan inciler üfürdüğünü gördükden sonra

İmdi başlayalım Asubay Tefrikası isimli makâlemizin altıncı bölüm, dördüncü kısımının konusuna...

 

*  *  *  *  *

 

Küçük Zâbitlik Avrupa Devletlerinde Niçin Teşkil Edildi?

Küçük zâbit isimli “ortada sandık” asker sınıfının Osmanlı Berrî Ordusunda teşkil edilmesinin sebebini anlatmadan evvel

Avrupa devletlerinde “küçük zâbitliğin” teşkil edilmesi hakkında kısa bilgiler verelim.

Zere;

Küçük zâbit asker sınıfının Avrupa Ordularında teşkil edilmesinin sebebini öğrenir isek şâyet

Bizim ordumuzda tezgahlanmasının sebebi de kendiliğinden ortaya çıkacak.

Avusturya, Almanya ve Fransa Orduları;

Zâbit ile er arasında yer almak üzere” kendi ordularında “küçük zâbit” ismini verdikleri yeni bir asker sınıfını

19’uncu asırın başlarında teşkil etdiler.

 

Çünkü;

Her üç devlet de bütün dünyâyı kendi sömürgesi yapmak isdiyor idi.napolyon

II. Frederick William’ın Prusya Almanya’sı

Ve dahi Napolyon Bonapart Fransa’sının bu asırda yapdıkları harblere bakdığımızda

Bu niyetlerini açıkca görebiliyoruz.

Allah’ın kendisini bütün dünyâyı Fransa’ya köle yapması için yaratdığına inanan

batonVe dahi 

Fransa’yı “topyekûn seferberliğe” hazırlayan Napolyon,

Ordusunun erlerini coşdurmak için şöyle dedi;

İnkilâp târihleri neferlerin çantasında dâima mareşallik batonu taşımışdır!

Bu sözünü unutmayan Napolyon;

Harblerde fedâkârlık gösderen neferlerini hemen mareşalliğe terfi etdirdi.

 

*  *  *  *  *

 

Asker kıral” olarak bilinen Prusya Almanya’sının kıralı II. Frederick William dafred

Ordusu için kânunlar yapdırdı. Askerine çok iyi maaşlar verdi, iâşenin en iyisini yedirdi, kıyâfetlerin en iyisini giydirdi. Silâhın en iyisi ile donatdı. Askerini çok seven bu kıral, boylu-poslu ve kuvvetli gençleri ailelerinden para ile satın aldı. Vermeyi kabul etmeyen ailelerin çocuklarını da zorla kaçırıp asker yapdı. Kendi yapdırdığı kânuna göre mahkemeye kadar giden ve aleyhine karâr vermesine rağmen mahkemeye saygı gösderen kıral, II. Frederick William’dır. “Berlin’de hâkimler var!” dedirten, bu kıraldır. Bilime, akıla ve kânuna her zamân saygı gösderen II. Frederick William, girişdiği bütün harbleri kazandı ve “hiç mağlup edilmeyen kıral” olarak târihe geçmeyi hak etdi.

 

*  *  *  *  *

 

Aynı dönemde bizim padişahımız III. Mustafa ise

Sarayındaki dalkavuk müneccimlerin üfürüklerine göre devleti idâre ediyor idi.ııı-mustafa

Kıral II. Frederick William’ın harblerdeki başarıları karşısında şaşkına dönen bizim padişahımız III. Mustafa;

En güvendiği veziri olan Ahmet Resmî Efendiyi elçi olarak Prusya’ya gönderdi

Ve dahi

Kıral II. Frederick William’dan üç müneccim isdedi.

III. Mustafa’nın maksadı;

 

  • Harpde muzaffer olmak için uğurlu günler tesbit etmek 

        Ve dahi

  • Ordusuna, muzaffer olacak iyi kumandan seçmek idi.

  

II. Frederick William, bizim padişahın bu gülünç isdeği karşısında çok şaşırdı fakat alay etmedi.

Harbde muzaffer olması için III. Mustafa’ya şu üç nasihâtı verdi;

 1. Târihi iyi bilmek ve târihde yaşanmış harblerden ders çıkartmak.

 2. İyi bir orduya mâlik olmak ve sulh vakdinde dahi muharebe zamânında imiş gibi tâlim etdirmek.

 3. Her dâim dolu bir hâzineye mâlik olmak.

Ve Kıral II. Frederick William, elçimiz Ahmet Resmî Efendiye şöyle dedi;

Git, III. Mustafa’ya evvelâ selâmımı söyle! Sonra da şöyle de; “İşde, benim üç müneccimim bunlardır.” 

 

*  *  *  *  *

 

Makâlemizin bu bölümünün konusu olmadığından ötürü 18’inci asır askerliğinden bahsetmeye gerek yok!

Çünkü bu asırda dünyâda “düzenli ordu” yok idi!

Olduğunu iddia eden ve “dünyânın ilk düzenli ordusunu M.Ö 209 senesinde kurduk” diyen de “dünyâda” sâdece bizim Genelkurmay Başkanlığımızdır.

 

  • Dünyânın ilk buhar makinesini, ilk motorunu sen mi icâd etdin? Hayır! 
  • Dünyânın ilk barutunu, topunu, tüfeğini, atom bombasını sen mi icâd etdin? Hayır!
  •  Dünyânın ilk uçağını, ilk füzesini sen mi icâd etdin? Hayır!
  • Dünyâ askerlik târihine geçecek kadar önemli bir tek icâdın var mı? Hayır!

 

 

O zaman kusura bakma sen, Genelkurmay Başkanı! "Aklın yok ise hakkın da yokdur!"

Bunları icâd edecek kadar aklı olmayan ordunun, “dünyânın düzenli ilk ordusunu kurma” hakkı da yokdur.

Kibir; kibirden daha çok cehâlet; cehâletden daha çok hamâset; hamâsetden daha çok hamakât!

Her boku kendilerinin bildiğini zanneden târihci zübük subaylarımıza sesleniyorum;

Eyi, gözel!

Asker, gitdiği yere kânunu da götürür! Kânun yok ise asker de yokdur!

 

Mâdem "dünyânın ilk düzenli ordusunu" sen kurdun!

"Düzen" demek "kânun" demekdir !

 

 Maçan yiyor ise şâyet ;

  • Kurduğun şu “düzenli ordunun kânununu” bana bir gösder hele!..

Mâdem “dünyânın ilk düzenli ordusunu" kuracak kadar aklın var idi!

Öyle ise Avrupa’lının, Amerika’lının ayağına gadar gidip de;

  • İç Hizmet Kânununu, niye Prusya’dan aldın?
  • Askerî Cezâ Kânununu, niye Fransa’dan devşirdin? 
  • Askerî Harcırâh Kânununu, niye Almanya'dan ithâl etdin? 
  • Deniz Harp Okulunu, niye çaşıt Fransız karacı subay Baron de TOTT kurdu diye zil takıp oynuyorsun? 
  • Deniz Asubaylığını, niye İngiltere’den aşırdın?
  • Kara Harb Okulunu, niye Fransa’dan örnek aldın? 
  • Hava Harp Okulunu, niye gitdin Amerika’dan getirdin? 
  • Kara Asubaylığını; kimlerden, nasıl aşırdığını da ilk kez bu mâkelemizde fâş eyledik!

 


Bütün bu acı hakikâtler karşımızda sırıtırken sen hiç utanmadan, sıkılmadan diyorsun ki;

Dünyânın ilk düzenli ordusunu ben kurdum!” Yuf olsun, sizin ervâhınıza be!..

Kuduruk âşık âlemi kör, etrafındakileri de dört duvar zanneder imiş!

Dünyânın ilk düzenli ordusunu biz Türkler kurduk” diyecek kadar azgınlaşan zübük subaylarımızın da

Kuduruk âşıklar gibi o “incir çekirdeği” kadar akılları da başından uğramış zâhir!..

 

*  *  *  *  *

 

19’uncu asırın büyük bir bölümü, birbirinin topraklarını ele geçirmek isdeyen Avrupa devletlerinin kendi ordularını ve vatandaşlarını sürekli olarak “topyekûn seferberlik” hâlinde tutmalarına sebep oldu.

Avusturya, Almanya ve Fransa gibi Avrupa devletleri, dünyâyı sömürmek siyâsetinden 20’inci asırda da vazgeçmedi. İkincisinin çıkacağını bilemediğimiz için “Birinci Dünyâ Harbi”’ne “Harb-i Umumî ya da Büyük Hârp” dedik. Birincisi biteli daha 20 sene bile geçmemiş idi ki bu kez de aynı sömürgen devletler İkinci Dünyâ Harbinin müsebbibi ya da muhatabı oldular. Avrupa devletlerinin bu bitmek tükenmek bilmeyen “sömürgenlik” hırsı yüzünden 20’nci asırın ilk 50 senesi de tam anlamı ile gene “topyekûn seferberlik” hâlinde geçdi.

Bizim devletimiz İkinci Dünyâ Harbine girmedi. Fakat neticesi itibâri ile mağlub devletlerden bile daha ağır bedeller ödedik. BM ve NATO gibi milletlerarası sömürgen teşkilât, mağlub devletlerde bile yapamadığı sömürüyü ve hovardalığı bizim hâin subaylarımız ve hâin siyâsetcilerimiz vasıtası ile bizim memleketimizde yapdılar. 2016, 15 Temmuz subay darbesinden sonra Türkiye’nin NATO üyeliğinden çıkmasının açıkdan konuşulması, işde bu sömürünün ve hovardalığın açık bir emâresidir. Üsdelik de kendilerini iktidâra getiren Coniperestiş siyâsetciler söylüyor bu hakikâti...

Bu Avrupa devletlerinin “küçük zâbitliği” teşkil etmesinin esâs gâyesi de

Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa’nın 1910 senesinde Meclis-i Ȃyan’da itirâf etdiği gibi;

Yaklaşan “topyekûn seferberlikde” ölecek zâbitin yerini hemen alacak yeni bir asker sınıfı teşkil etmek idi!

  • O dönemin ordularında erâtın tamâmı okuma-yazma bilmiyor idi.
  • Okuma-yazma bilen vatandaşlar ise her orduda zâbit oluyor idi.

 

Bu sömürgeci devletler işde bu maksatla ve sâdece “seferde” (harbde) görev yapmak üzere “küçük zâbitliği” teşkil etdiler.

Fakat bu devletlerin aristokrat ailelerine mensup beyaz zâbitânı da

Cephenin en önüne sürdükleri fakir ve köylü ailelerin çocukları olan “küçük zâbitânın” kendileri yerine kolayca öldüğünü fark etdi.

Bu fırsatı kendi lehine ganimete çeviren zengin ve aristokrat aile çocukları olan Avrupa’lı beyaz zâbitân da;

  • Sefere(harbe) mahsus olarak teşkil etdikleri 

         Ve dahi

  • Küçük zâbit” dedikleri bu asker sınıfından harbden sonra da vazgeçemediler.

 

Bu sebepden dolayı Avusturya, Almanya ve Fransa Ordularındaküçük zâbitlik” bugün de hâlen mevcutdur.

 

*  *  *  *  *

 

C. Berrî (Kara) Ordumuzda Küçük Zâbit (Asubay) Sınıfının Teşkil Edilmesinin Sebebi;

Şimdi gelelim “küçük zâbitliğin” bizim kara ordumuzda peydahlanmasına...

Ağacın kurdu, gövdesindedir!

Küçük zâbit ismini verdikleri askerleri aldatanlar da gene

Ağacın gövesindeki kurt misâli kendi ordumuzun zâbitânı oldu!

Çok örnek var. Fakat biz şimdilik sâdece üç zâbitin söylediklerini burada fâş eyleyeceğiz.

Târih sırasına göre bu zât-ı şahâneler şunlar; 

  • Kara Piyâde Binbaşı Ali Vasfi Bey; Taşlıca/Üsküp Mebusu. 
  • Harbiye Nâzırı Müşir Mahmut Şevket Paşa; küçük zâbitliğin mucidi. 
  • Harbiye Nâzırı Müşir Enver Paşa; küçük zâbitlik hakkında laf geveleyen er kişi...  

 

 *  *  *  *  *

 

Târih; 1909, 22 Kasım

Berrî (Kara) Ordumuzda Piyâde Binbaşı rütbesi ile görev yapıyor idi. O vakitlerde zâbitân heyetimiz, askerlik görevlerine ilâve olarak aynı zamânda mebus da seçilebiyor idi. Binbaşı Ali Vasfi Bey de bu hakkını kullandı. 1908 senesinde memleketi Taşlıca/Üsküp’den seçime girdi. Ve sâdece 21 rey alarak mebus seçildi. Sonra, Millî Müdafaa Encümeni Mazbata Muharriri olarak Meclisde göreve başladı.

Meclis-i Mebusân 22 Kasım 1909 Pazartesi günü içtimâ eyledi.

Asubay Tefrikası 6_4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

   Gündem;

Osmanlı askerî târihinde ilk kez teşkil edilmesi tasarlanan İhtiyât Zâbitânlığı idi.

Aslında gündemde yok idi.

Fakat “Ömer diyecekmiş gibi” ağzını domaltan Ali Vasfi Bey,

Henüz üç ay evvel teşkil etdikleri Berrî (Kara)Küçük Zâbitliği” hakkında şu incileri dökdü;

Söylendiği, yazıldığı ve meclis kayıtlarına girdiği günden bu buyana bu kayıtları hiç kimse görmedi.

Bugüne kadar geçen 108 seneden sonra bu belgeyi,

İlk olarak sizler görüyorsunuz.

Sayfa: 62

  ALİ VASFİ BEY (Taşlıca (Üsküp) Mebûsu (Devamla);

Şimdiye kadar bizde “küçük zabitlik” yoktu.

Vakıa Dahiliye Kanunnamemiz kırküç (Milâdî 1827. IRBIK) senesinde tercüme edilmiş kırkbeşte (Milâdî 1829. IRBIK) tadil edilmiş, yani Sultan Mahmut zamanında kabul edilmiş.

Bu nizamnamenin bazı yerlerinde “küçük zabit” tabiri vardır. Bunun aslı Fransızcadan tercüme edildiği için (sou-officier)’den aynen alınmıştır. Fakat orası bizde unutulmuş. Belki “onbaşı, çavuş, bölük emini” yerinde kullanılmıştır. Bundan dolayı şimdi “küçük zabit” tabirini kabul etmeli ve Ordu kabul etti.

Bugün her orduda hemen hemen Almanya tensikatının aynı caridir. Avusturya keza. Hep “küçük zabit” kadrosu vardır.

O orduların vakti hazarda en büyük ve mühim uzvu, cüz'ütâmı bölüktür. Bölükteki heyeti muallime, “küçük zabitan” heyetidir.

Küçük zabitan” efratla beraber yatarlar, onlarla beraber hem haldirler. Seviyei irfanları yekdiğerine daha karib (yakın) olduğundan, onun için kuvvei muavine ile talebe arasında bulunurlar.

Binaenaleyh bugün Ordu, hakikî bir terakki etmek için o mühim tensiki yapmak şartıyla “küçük zabitan” kadrosunu kabul etti.

Küçük zabitan” yetiştirmek için şurada bir mektep küşad edildi. “Küçük zabitan” kabul ediliyor, yetiştirilecektir. Şimdi Avrupa devletleri ne yapıyor? Bir defa hizmeti muvazzafai askeriye üç senedir, sonra bir de ihtiyat vardır. Beş sene bir “küçük zabit” manen, fıtraten, ahlaken tabiatı saniye hükmüne gelmiş silâh endazlıktan şöyle yıkanıp çıktıktan sonra talebeyi teşkil eden efrada karşı zabitlik haysiyetini, etvârını, evsafını takınabilir. Zabitin bulunmadığı bir zamanda gaybubetini (yokluğunu) hissettirmeyecek; efrad üzerine maddî tesir icra edilmek için bir defa sinnen (yaş olarak) azıcık ziyade olması lâzım gelir. "Küçük zabit” 28 yaşında olmalı. Hiç olmazsa celî (bilinen) bir tabirimizle «Ağabey» dedirtecek kadar olmalı. Bunların zaten tahsilleri; terbiyeleri iptidai olduğu haldekendileri müddeti medîde (uzun süre) ameliyat ve tecrübe görerek zabitleşmeli. Zabitlik, kendilerine kumandan vazifesi, tabiatı saniye hükmüne gelmeli. Fakat yirmisinden otuzuna kadar temini maişet edemeyeceğinden ondan sonra hiçbir iş tutamaz.

Fakat Şarkî Avrupa devletleri ne yapıyorlar? Bilfarz Almanya'da oniki senedir istikamet ve iffet dairesinde iktidar ve maharet göstererek, iyi muallim ve mürebbi olduğunu ispat ederek, bir çok efrad yetiştirerek bir gün şahadetname alacak olursa, ki biz bunu daha teklif etmiyoruz, çünkü bütçemiz fakirdir - kendisine senede bir defa zengin bir ordu, bin mark yani elli tane İngiliz lirası veriyor. Bu şahadetname ile polis memuriyeti, telgraf memurluğu ve posta memurluğu gibi hizmetlerde istihdam olunur. Bu hizmetinden istifade edilmek için kendisine her gün öğleden sonra ikişer saat müsaade olunur. Ait olduğu mevakii askeriyede isbatı vücut eder. Meselâ hukuk müntesibininden birisi her gün öğleden sonra iki saat ders alır, sonra dört senede bir şahadetname alıp devairi adliyede (adliye dâirelerinde) kâtiplikle vesair hizmetlerde istihdam edilir. Veyahut Polis Dairesine devam eder. Cezaya, kavanini adliyeye ait icabeden malumatı tederrüs eder. İşte Avrupa hükümetleri “küçük zabitana” böyle muaveneti nakdiye vesairede bulunur. Şimdi biz muaveneti nakdiyede bulunamayız. Komisyon burayı düşünmüş, teemmül etmiş (düşünmüş). Buraya konmamış, sonra bu kanunda böyle bir madde yoktur. Fakat Ciheti Askeriye, tabiî diğer bir kanun ile sureti saniyede bunu teklif eder, talep eder. Şimdi “küçük zabit” iyi bir muallim, mürebbi olabilmek için sekiz on sene işlemeli, yoksa yetiştiririz, terhis ederiz, vücudundan istifade edemeyiz. O noktai nazardan sair devletlerin oniki sene olduğu halde bizde on sene kabul edilmiş. O halde bu haddi asgarî diye telâkki edilmelidir.


Kara Piyâde Binbaşı Ali Vasfi Beyin yukarıda okuduğunuz itirâfından,

İşde, şimdi en az iki yeni şey daha öğrendiniz;

  1. Küçük zâbit denilen bu melâneti biz Türklerin, kimlerden ve ne zamân aşırdığımızı,

  2. Avrupada küçük zâbitlik ne imiş!

      Fakat bizim vatan hâini subaylarımız küçük zâbitliği ne yapmışlar!..

  

  • Sen git, küçük zâbit ismini verdiğin yeni bir asker sınıfı tertip et!
  • Sonra tut, bunu da Fransa’dan, Almanya’dan, Avusturya’dan devşir!
  • Sen kendi küçük zâbitine; Almanya’nın kendi küçük zâbitine yapdırdığı bütün işleri fazlası ile yapdır.
  • Fakat Almanya’nın kendi küçük zâbitine verdiği hakların hiçbirisini sen, kendi küçük zâbitine verme!

 

Ben, Eski Tüfek Şükrü IRBIK buna; âdi, alçak ve hâince yapılmış bir şark kurnazlığı diyorum!..

İşde,

Küçük zâbitlik konusunda ordumuzun Diyârıbekir garpuzu gibi ikiye yarıldığı yer, tam da burasıdır.

Bu sakat, sapkın ve sürgün zâbit zihniyeti, bugün bile hâlâ aynen devâm ediyor.

Bu konuda söz değil fakat, bunu yapan şerefsiz zabitân heyetimize sülâle boyu öyle küfürler etmek isdiyorum ki!..

 

*  *  *  *  *

 

Kara Piyâde Binbaşı Ali Vasfi Bey’in bu konuşmasında bir kitabı dolduracak kadar ibret verici gerçek var.

Fakat makâlemizin dördüncü kısımını fazla uzatmamak için bu konuyu şimdilik kızağa çekiyorum.

 

Asubay Tefrikası 6_4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Bu esrârengiz sakâmeti suâl eden bir dilekce yolladım meclise. Bakalım ne cevâp verecekler.

Asubay Tefrikası 6_4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

İşde,

Küçük zâbitlik konusunda yukarıda gördüğünüz incileri yumurtalayan mebus Ali Vasfi Beyin künyesi.

Asubay Tefrikası 6-4_ Ali Vasfi Bey_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Bir “zâbitden”, “zâbit olmayan askerler” hakkında başka ne bekliyor idi ki?

Ve dahi

Avrupa Ordularındaki küçük zâbitliği anlatırken Ali Vasfi Beyin konuşmasına dikkat etdiniz mi?

Kara Öğ. Albay Tahsin ÜNAL’ın asubaylığı târif ederken kullandığı kelimeleri hatırladınız mı?

 

*  *  *  *  *

 

Târih; 1910, Yaz aylarında bir gün.

Berrî (Kara) Ordumuzun küçük zâbitânını aldatanların en başında,

Harbiye Nâzırı Müşir Mahmut Şevket Paşa var.

 

 

Çünkü, padişahın karşı koymasına rağmen,

Osmanlı Devletini yıkıp padişahı tahtından indiren ve küçük zâbitliği teşkil eden kişi, O!

  • Evvelâ, bu çok önemli hakikâti tesbit edelim.
  • Sâniyen, küçük zâbitliğin teşkili hakkında kısa ve fakat doğru bilgiler arz edelim,
  • Sâlisen de küçük zâbitânı aldatmak için bu zâbitin üfürdüğü yalanları ilk kez fâş eyleyelim...

 

Berrî (Kara) Ordumuzda bugün “asubay” dediğimiz “ortada sandık” asker sınıfı,

Aşağıdaki nizâmnâmesinde de görüldüğü üzere

Küçük zâbit” ismi ile 06 Ekim 1909 Çarşamba günü teşkil edildi.

Bu târihden evvel Osmanlı Kara ordusunda “Küçük zâbitlik” var idi diyen bosdan gargalarının gulağı çınlasın!

Bu asker sınıfının isminin önüne kendi akıllarınca “gedik” sıfatını ekleyen

Ve dahi

Mekteb isminin “gedikli” küçük zâbit mektebi olduğunu söyleyen karacı ve târihci(!) asubay meslekdaşlarımın da yüzleri kızarsın!

Resmî ve fakat sahte târihci subay tayfamızın gönüllü piyâdesi olan bosdan bülbülü bu meslekdaşlarımız,

Demek ki daha nizâmnâmesini bile görmeden, mezûnu oldukları mekteb hakkında târih(!) üfürmüşler!

Bizim zottirik subaylarımız daha gıdaklamadan “ortada sandık” bir asker sınıfı yumurtalıyor!

Bizim saftirik asubaylarımız da hidâyete erip “biz, ortada sandık yöneticiyiz!” diye piyasa yapıyor!

Ayıpdır! İnsanda biraz edep olur, hayâ olur!

Askerim diyor iseniz şâyet bu hasletlerden sizde kat kat fazlası olur, olmalıdır!

Akılları yetdiği kadarı ile hakikâti araştırıp doğru târih yazmak yerine

Bosdan danası târihci subaylarımızın dübürlerinden üfürdüğü yalana inanıyorlar.

Ve böyle davranmak ile de kendilerini köle yapan beyaz subaylarımızın elini, eteğini öpüyorlar!

Asubay Tefrikası 6-4_ Kara köle asubaylar ve efendi beyaz subaylar_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK


Laklâkiyât yapan bu meslekdaşlarımızın bir hatâsı daha var.

Bu zevât diyor ki; ordumuzun sözüm ona “orta kademe” yöneticiye ihtiyâcı var imiş!

  • Osmanlı Ordusunda yok idi, 
  • Bugün de Amerikalı Coni’de yok! 
  • İngiliz Tomi’de yok!

Senin ordunda niye olsun? Bunu akıl eden birisi de hiç yok!..

Amerikalı Coni’ye ve İngiliz Tomi’ye kendi devletinin, kendi ordusunun verdiği kıymeti, hakkı hukûku

Sen, kendinden niye esirgiyorsun be adam? Yoksa sen de mi bir bozukluk var?

Biraz aklı olan bir insan;

Kendi kendine “ortada sandık” bir asker sınıfının kuluyum, kölesiyim der mi, Allah aşkına?

“Ortada sandık” bu asker sınıfının mensubu olmakdan memnun isen şâyet

Meydânlara doluşup salya sümük niye ağlaşıyorsun, be adam?

 

*  *  *  *  *

 

Gedikli erbaş” tâbiri hakkında üfürdüğü yalandan dolayı Asubay Tefrikası 6-3’de

Asubay neşetli Yrd.Doç.Dr.Hv.Öğ.Yarbay Osman YALÇIN’a kısa ve fakat unutamayacağı bir ders vermiş idik!

Bu kez de bu dördüncü kısımda “gedikli” tâbiri konusunda kendi meslekdaşımıza bir ders verelim.

Aşağıda görülen makâlesinde kıymetli bir meslekdaşımız;

Laf kıtlığında asma budamış!

Ve dahi

1909 senesinde açılan mekteb isminin “Gedikli Küçük Zâbitân İptidâî Mektebi” olduğunu yazmış!

Asubay Tefrikası 6_4_ Bosdan danası tarihciler_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

Târih yazıyorum diyerek alıp da kalemi eline yukarıdaki yazıda sözünü etdiğin;

  • Erbaş

         Ve dahi

  • Gedikli Erbaş” tâbirinin

 

Türk askerî ıstılâhına ne zamân duhûl eylediğini biliyor musun sen?

Gedikli erbaş” tâbiri,

Askerî mevzuâtımıza ilk kez 2717 sayılı şu kânun ile 25 Mayıs 1935 Cumartesi günü hulûl eyledi.

Bu târihden evvel ordumuzda “erbaş” ve “gedikli erbaş” olarak tesmiye edilmiş bir asker sınıfı yok idi.

Asubay Tefrikası 6_4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

Astsubay” dedikleri uyduruk asker sınıfı hakkında bu yalanı söyleyen meslekdaşlarımız, subaylarımızın kucağından insinler artık!

Bunu götlerinden uyduran hileci subaylarımızın ilimleri yetiyor ise şâyet, buyursunlar!

Eski Tüfek’in karşısına gelsinler hele!..

Ordumuzun “orta kademe” yöneticiye ihtiyâcı olduğu yalanını üfüren bu zübükler,

Kendi işlerini “asubay” dedikleri köle askerlerin sırtına yüklemeye çalışan kurnaz zâbitânın ta kendisidir.

Bu konuda da subaylarımızın papağanı olan meslekdaşlarımız,

Subaylarımızın bu yalanına çanak tutmak ile üç halt ediyorlar;

1.  Subaylarımızın uydurduğu ordumuzun “orta kademe” yöneticiye ihtiyâcı var yalanına ortak oluyorlar,

2. Gayri meşrû ve “ortada sandık” bir asker sınıfı olan “asubaylığı” meşrûlaşdırmaya yeltenen subaylarımızın fesat değirmenine su taşıyorlar.

3.  Ȃdî bir yalan söylüyorlar; Biraz araşdırmasını bilseler! Hele bir de okuduğunu anlayabilseler idi şâyet! Bu zevât; o vakitlerde donanma gemilerimizde en düşük rütbe ile göreve başlayan bir tayfanın, kâbiliyetine ve celâdetine koşut olarak o gemiye “reis” (komutan) olabildiğini görebilecekler idi.

 

Yeri gelmiş iken şu şerhi de buraya hakkedelim;

Subaylarımızın üfürdüğü gibi ordumuzun “orta kademe” yöneticiye ihtiyâcı yokdur. “Yönetici” dediğiniz o zikzikli şey, mahalle derneklerinde filan olur!

Kendilerini “orta düzey yöneticiliğe” lâyık gören “kes-yapışdırcı” meslekdâşlarıma buradan söylüyorum;

Ordumuzun bir tek şeye ihtiyâcı vardır; ölmeye ve öldürmeye her an hazır “subay ve erâta.”

Kendilerini ATATÜRK’den akıllı zanneden kurnaz ve fakat hâin ve fitneci subaylarımız ile

Bu kurnaz, hâin ve fitneci subaylarımızın eteğinde dolaşan “köle rûhlu meslekdaşlarım” biraz daha laklâkiyât yapsınlar bakalım. Bu konuda bugüne kadar söylediklerini de yalayıp yutmaya şimdiden hazır olsunlar!

 

*  *  *  *  *

 

İmdi teveccüh eyleyelim, küçük zâbitliğin Osmanlı Berrî (Kara) Ordusunda duhûl eylemesine...

Küçük zâbitân ismi verilen köle asker sınıfının tâlihsizliği 1909 senesinde kânunun kabul edildiği gün başladı.

Nizâmnâmesinin daha birinci maddesine “dâimî” kaydı düşülen “küçük zâbitân

Berrî (Kara) Ordumuzamenzil eşşeği” gibi rapdedildi.

Küçük zâbitânı” niçin “menzil eşşeği”ne benzetdiğimi de aşağıdaki sayfalarda belgeleri ile göreceksiniz.

Asubay Tefrikası 6_4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

Bilirsiniz, harbde firâr eden asker, kurşuna dizilerek infâz edilir.

Firâr etse bedeli, Divân-ı Harp Mahkemesinde kurşuna dizilerek ölecek!

Hamiyyet gösderip yiğitce atılarak düşmân üsdüne! Bu kez de zâbitin yerine ölecek!..

Öyle bir asker sınıfı düşünün ki! Yürümeye mecbur edildiği her iki yolun sonunda da ölüme varsın!

İşde, ordumuzdaki "asubaylık" tam da bu demek oluyor...

 

*  *  *  *  *

 

Küçük Zâbit Mektebi ismi ile açılan mekteplerin kaderi de

Tıpkı Donanmagedikli” sınıfının kaderi gibi oldu.

Bu mekteplerden birisi olan Kasımpaşa’daki Dersaâdet küçük zâbit mektebi tâlime başlayalı daha bir sene bile olmamış idi.

 

Fakat mektebde er muamelesi gören cingöz talebeler, zâbit olmayacaklarını çokdan anlamışlar idi  bile...

Bu sebepden dolayı da küçük zâbit mekteplerine talep birden bire dibe vurdu... 

  • Parası olan talebeler mektebde geçirdiği her ay için 2 lira tazminât ödeyip mektebi terk etdi. 

    (1911 senesinde; 

    mülâzım 

    (teğmen) maaşı 2,5 lira, kıdemli çavuş 

    rütbesindeki küçük zâbitin aylık maaşı ise 2 lira idi.)

  • Ekserisi firâr etdi,
  • Kimisi de intihâr...

Azrâil (as)’in intihâr kisvesi ile can almak için buralarda kol gezmeye başladığı günlerden bir gün

Küçük zâbitliğin mucidi ve dönemin Harbiye Nâzırı Müşir Mahmut Şevket Paşa, bu mektebe gitdi.

Mekteb bahcesinde içtimâ eylediği talebelere şunları vaad etdi;

Asubay Tefrikası 6-4_ Harbiye Nazırı  Darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

  Sene: 1910 

  Mekân: 1326 bütçe müzâkeresinde Meclis-i Mebûsân’a hitâben; 

  Sayfa: 329 

 

  Harbiye Nâzırı (Genelkurmay Başkanı) 

  Müşir Mahmut Şevket Paşa 

  Osmanlı Ordusunda teessüf ederim ki, bugüne kadar  küçük zâbitân heyeti yoktur.

  Vâkıa Çavuş, Bölük Emini, Başçavuş denilen şeyler vardır fakat lafzî idi.

  Mânen küçük zâbit değildir.

   Küçük zâbit 12-15 sene hizmet etmeli ki, küçük zâbit mektebinde tahsil etmeli ki küçük zâbit olabilsin.

   Biz bunu, devr-i sabıkâda dikkate aldık.

   Defaatle teklif ettik fakat düşününüz haysiyyeti Hükümeti ki zâbitânın mektepli olmasını istemiyor.

   Nerede kaldı ki küçük zâbitânı mektebden yetiştirsin.

  İşde, bu fikir, devri sâbıkta küçük zâbitân heyeti teşkiline mâni oldu.

  Fakat meşrutiyet teessüs eder etmez can attık, bu mektepleri tesis ettik!

 

 

  Merdi kıptî gibi şecaâ t arz eder iken, 

  Sirkatin fâş eyleyen Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa’nın

  1910 senesi bütçe müzâkeresi esnâsında Meclis-i Ȃyan’da söylediği bu sözlerini

  Aradan geçen 107 sene sonra

  İlk gören ve ilk okuyan da gene sizler oluyorsunuz!

Asubay Tefrikası 6_4_ Başbakan Binali YILDIRIM_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  Mektepli zâbitânın tertip etdiği Birinci Dünyâ Harbinde ölmesi istenen askerler kim?

  • Küçük Zâbitân!

  Gene mektepli zâbitânın tertip etdiği 2016, 15 Temmuz subay darbesinde ölmesi isdenen askerler kim?

  • Küçük Zâbitân!

 

  Birisi zâbit, diğeri siyâsetci olan bu iki zevâtın

  107 sene sonra söyledikleri arasında bir fark var mı, Allah aşkına?

 

Meclise peşpeşe kabul etdirdiği kânunlar ile

Alaylı zâbitânı” ordudan ihrâc eden 31 Mart zâbit darbesinin sahte kahramânı Mahmut Şevket Paşa’nın maçası tutuşdu!

Hudutlarımıza dayanan düşmânların sayısı karşısında dudağı uçuklayan Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa,

Hiçbir suçu olmadığı hâlde ordudan tard etdiği “alaylı zâbitânı” mum ile arar oldu!

Mektebli zâbitânı” ölümüne cephenin önüne sürmek isdemeyen paşamız; vatandaşın harp korkusunu ganimete çevirmesini bildi.

Ve dahi

Mektebli zâbitânın” yerine ölmesi için “mektebli küçük zâbitân” ismini verdiği yeni bir asker sınıfı teşkil etdi.

 

*  *  *  *  *

 

Der Saâdet Küçük Zâbit Mektebi;

  • 1901 senesinden beri İstanbul’da yaşayan

         Ve dahi

  • Osmanlı Ordusunda Mekâtib-i Askeriye Umum Müfettişi (Askerî Mektebler Umum Müfettişi) olarak görev yapan Alman zâbit Bodo Friedrich Borries Von DİTFURTH Paşa’nın nezâretinde teşkil edildi.

Sanki mârifet imiş gibi;

Berrî (Kara) Küçük Zâbitliğin bizim ordumuzda teşkil edilişinin bokdan şerefini

Mahmut Şevket Paşa’mıza yamamak isdeyen târih câhili zübük subaylarımız,

Bu hakikâtden niyeyse pek bahsetmezler. 

Der Saâdet Küçük Zâbit Mektebi isimli bu mekteb;

10 Temmuz 1911 Pazartesi günü

Kıdemli Çavuş” rütbesi ile 173kıdemli küçük zâbiti” ilk dönem olarak mezûn etdi.

Aşağıda;

Kağıthâne çayırında icrâ edilen

Ve

Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa’nın da iştirâk etdiği bu törene ait bir resim görüyorsunuz.

Asubay Tefrikası 6-4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

Son padişahımız Sultan Vahdettin’in Başimamı Sadık Efendi’nin oğlu idi. Padişahın ikâmet etdiği Dolmabahce sarayının karşı sokağındaki konakda yaşıyorlar idi. Babasının namaz kıldırdığı camiye ve saraya gider ve Padişah Sultan Vahdetdin’i hemen hergün görür idi. Saray bahcelerinde padişah çocukları veliaht ve sultanlar ile oyunlar oynadı. 1909 senesinde 16 yaşında bir delikanlı iken Taksim Topcular Kışlası, Nişantaşı, Yıldız Sarayı ve Dolmabahce civârında cereyân eden 31 Mart Vak’asının sokak boğuşmalarına bizzat şâhidlik etdi.

  • Balkan Harbi,
  • Birinci Cihân Harbi, 
  • Çanakkale Harbi,
  • Irak Cephelerindeki harblerde 

         Ve dahi

  • Sakarya Meydân Muharebelerinde harb etdi.

 

Bu harplerin hemen hepsinde yaralandı. Irak cephesinde harb ederken İngilizlere eşir düşdü. Hindistan’daki İngiliz esir kampına sürgün edildi.

Bu kampda tanışdığı Muhammed Ali isimli bir müslüman ile çalışarak Hintli müslümanları tek başına örgütledi. Pakistan devletinin kurulması ile neticelenen halk hareketine önderlik etdi.

Muhamed Ali isimli bu müslüman; 1947 senesinde Pakistan Devletini kuran ve ilk Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Ali CİNNAH idi. Küçük zâbit Nurettin Efendinin esir kampında müslümanlara yapdığı yardımları asla unutmadı. Pakistan’ın kurucu Cumhurbaşkanı Muhammed Ali CİNNAH Türkiye’ye ilk gelişinde, İstanbul’da konakladığı otele merhum Nurettin PEKER’i dâvet etdi.Peker 2a Pakistan’ın kurulmasındaki emeklerinden dolayı kendisine hediyeler verdi ve yardımları için bir kez daha teşekkür etdi.

Der Saadet Küçük Zâbit Mektebinden kıdemli çavuş rütbesi ile 1912 senesinde mezun olan Nişantaşı’lı Kıdemli Küçük Zâbit Nurettin (PEKER) Efendinin başçavuş rütbesi ile 1914 senesinde çekdirdiği bir resimi.

Peker-1

  

  

Yukarıda gördüğünüz resimleri ve bu bölümdeki bilgilerin bir kısmını;

Piyâde Kıdemli Küçük Zâbit merhum Nurettin (PEKER) Efendi'nin oğlu olan

Ve dahi

16 Aralık 2016 Cuma günü kendisini evinde ziyâret etdiğim Sayın Orhan PEKER’den aldım.

 

Asubay Tefrikası 6_4 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Sayın Orhan PEKER,

Babası Piyâde Küçük Zâbit Başçavuş merhum Nurettin PEKER’in yazdığı

Ve yayınlamaya ömrünün vefâ etmediği

Ve fakat

Babasının vasiyeti olarak oğlu Orhan PEKER'in yayına kendisinin hazırlayıp

Doğan Kitap’dan Temmuz 2019’da birinci baskını yayınladığı

Tüfek Omza isimli kitabının bir nüshasını kendisini ziyâretim esnâsında imzâlayıp bize verme nezâketini gösderdi.

Bu vesile ile;

Sayın Orhan PEKER‘e teşekkür ediyor, ellerinden hörmetle öpüyor

Ve

Kendisine sağlık ve esenlikler temenni ediyorum.

 

*  *  *  *  *

 

  Dönemin Harbiye Nezâreti;

  • 3 sene eğitim veren Küçük Zâbit İptidâî (İlkokul) Mektebinden neşet eden küçük zâbitânı 8 sene,
  • 2 sene eğitim veren Küçük Zâbit (Orta) Mektebinden neşet eden küçük zâbitânı da 6 sene mecburî hizmet ile cepheye sürdü.

 

Harbiye Nâzırı (Genelkurmay Başkanı) Müşir Mahmut Şevket Paşa’nın

Berrî Ordumuzda “küçük zâbit” sınıfını teşkil etmekdeki “gizli maksadı”,

Meğerse “mektepli zâbitân” yerine cephede ölecek “ucuz” ve “küçük rütbeli” askerler tertip etmek imiş!

Cephenin en önünde, zâbit yerine ölüme sürüldüğünü gören küçük zâbitân, aldatıldığını anladı!

 

Ayrıca;

Berrî (Kara)  Küçük Zâbit Mektebi;

31 Martcı zâbitân heyetimizin bu sinsi maksadını bilen padişahın irâdesine rağmen tesis edildi.

Ve dahi

"Küçük Zâbit" ismini verdiği asker sınıfını darbeci zâbitân heyetimiz, Berrî (Kara) Ordumuzda gayri meşru olarak teşkil etdi.

İşde belgesi;

Asubay Tefrikası 6_4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-4_ Harbiye Nazırı  Darbeci Müşir Mahmut Şevket Paşa_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  Sene: 1910 

  Mekân: 1326 bütçe müzâkeresinde Meclis-i Mebûsân’a hitâben; 

  Sayfa: 329 

 

  Harbiye Nâzırı (Genelkurmay Başkanı) 

  Müşir Mahmut Şevket Paşa

  Osmanlı Ordusunda teessüf ederim ki, bugüne kadar  küçük zâbitân heyeti yoktur.

  Vâkıa Çavuş, Bölük Emini, Başçavuş denilen şeyler vardır fakat lafzî idi.

  Mânen küçük zâbit değildir.

   Küçük zâbit 12-15 sene hizmet etmeli ki, küçük zâbit mektebinde tahsil etmeli ki küçük zâbit olabilsin.

   Biz bunu, devr-i sabıkâda dikkate aldık.

   Defaatle teklif ettik fakat düşününüz haysiyyeti Hükümeti ki zâbitânın mektepli olmasını istemiyor.

   Nerede kaldı ki küçük zâbitânı mektebden yetiştirsin.

  İşde, bu fikir, devri sâbıkta küçük zâbitân heyeti teşkiline mâni oldu.

  Fakat meşrutiyet teessüs eder etmez can attık, bu mektepleri tesis ettik! 

 

 

  Yukarıdaki bu belgeyi de

  Söylendiği günden 107 sene sonra ilk gören gene sizler oldunuz!

Târihin başlangıcından beri küçük zâbitlik vardiyen bosdan danaları bunları iyi öğrensinler!

 

*  *  *  *  *

 

Târih; 1914, 07 Mayıs  

Dönemin Harbiye Nâzırı (Genelkurmay Başkanı) Müşir Enver Paşa,

İçtihâd dergisinden Doktor Abdullah CEVDET’e 07 Mayıs 1914 Perşembe günü bir mülâkat verdi.

Asubay Tefrikası 6-4_ Harbiye Nazırı  Enver Paşa_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Mülâkat esnâsında muhabir Doktor Abdullah CEVDET, şöyle bir suâl tevcih etdi, Enver Paşa’ya;

Küçük zâbit mektebi açılmışdı;

  • Bu mekteblerden ordu merkezlerinde de açmak fikriniz yok mu?
  • Bundan ne derece istifâde idildi?
  • Orduda izrâsını tasavvur itdiğiniz ve şimdiden söyleyebileceniz ıslahât var mı, varsa nelerdir?

Harbiye Nâzırı Enver Paşa, şöyle cevâp verdi;

  • Küçük zâbit mekteblerinin fâidesi var. Yalnız onların maaşı 12 senelik bir müddet için aylık yalnız 200 guruş idi. Şimdi her 5 senede bir, maaşına 100 guruş zam itmek ve bu suretle 600 guruşa kadar yâni bir mülazım-ı sâni (üsteğmen) maaşına kadar çıkarmak için bir kânun yapıyoruz.
  • Küçük zâbit ne mikdar maaş almakda iken çıkarsa kendisine mülkiyede aynı maaşla memuriyyet bulmak için, Harbiye Nezâreti diğer nezâretler nezdinde tavsiyede bulunacak ve
  • Bunlardan "yemen", "asir", "hicaz" gibi, kur’a efrâdı mahallerinden alınmayan memleketlerdeki kıtaata, yalnız orada bulunduğu müddetce zâbit olmak ve
  • Avdet itdiği zamân yine küçük zâbit kadrosuna avdet itmek üzere gitmek isteyen küçük zâbitleri, zâbit yapub göndereceğiz.

 

Harbiye Nâzırı Enver Paşa küçük zâbitâna yukarıda gördüğünüz sözleri verdi.

Fakat 30 Ekim 1918 Çarşamba akşamı Osmanlı Devletinin teslim olması ile birlikde

Enver Paşa’nın verdiği bu sözlerinin hepsi suya düşdü!..

 

*  *  *  *  *

 

Târih; 1920, 04 Eylül  

1910 senesinde Meclis-i Ȃyan’da yapdığı konuşmasında Mahmut Şevket Paşa şöyle demiş idi;

Esnâyı seferde kesretli (çok) telefât (ölüm) vukû bulabilir. Bunun için de küçük zâbitân yetiştirmeli!”

31 Mart'ın darbecisi Mahmut Şevket Paşa’nın “zâbit” yerine “küçük zâbit” ölsün tuzağı çok iyi çalışıyor idi.

İstiklâl Harbinin en şiddetli günlerinde,

Teşkil edilmesinden 6 ay sonra Büyük Millet Meclisi 192 sayılı karârnâmeyi meriyyete koydu.

Bu karârnâmeye göre;ates hatti 1

Cephenin en önünde, düvel-i muazzâma gevuru ile göğüs göğüse cenk eden

Ve dahi

Ateş hattında” fevkalâde fedâkârlık gösderen küçük zâbitân,

Okuma-yazmasına bakılmadan zâbit vekilliğine (asteğmen) terfi etdirildi.

Gevur Napolyon;

Ateş hattına” sürdüğü kendi gevur neferine “mareşal batonu” vermiş idi.

 

Fakat bizim müslüman Müşir Mahmut Şevket Paşalarımız ise

Zâbitin yerine ölmesi için “ateş hattına” sürdüğü kendi müslüman küçük zâbitânına

Sâdece “zâbit vekilliği apoleti” verdi.

Asubay Tefrikası 6-4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

Ne vaad etdiler? Ne yapdılar? 

Numara 170 - Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi

H. 21 Ramazan 1327- R. 22 Eylül 1325 (M. 05 Ekim 1909)

  Madde 47:  Küçük zâbit mekteblerinden veya alay mektebinden yetişerek kıt’ada toplam 9 sene hizmet etmiş olanlar polis, jandarma, saray, müze dâireleri muhafızlığı, koruculuk, tahsildârlık, şimendifer ve şirket idârelerinde, yol ve köprülerde, askeriyeye ait fabrika, fırın, anbarlarda ve dâirelerde kâbiliyetlerine göre istihdam olunurlar.

  12 sene hizmet etmiş olanlardan imtihanla liyâkatlarını ispatlayanlar yedek subaylığa nakil edilecekleri gibi genellikle en az 300 kuruş maaşlı memuriyetlere de tercihen tayin edilirler.

  Madde 48: 9 sene hizmet edenlerden işiyle gücüyle iştigal edemeyecek veya 30.maddede zikrolunan hizmetleri yerine getirecek kudreti olamayanlar maluliyetini beyan edenler son maaşları yarısı ile emekli edilirler, “diğerlerine” emeklilik verilmez.

  12 sene hizmet edenler genellikle son seneleri maaşlarını yarısı ile berâber her sene için maaşlarının 1/6 nisbetinde bir miktar ilâveyle emekli edilirler. Ancak 30’uncu maddede zikredilen maaşlı memuriyetlere tayin olunduklarında işbu emeklilikleri geçici olarak  kesintiye uğrar.

 

Yukarıda gördüğünüz Küçük Zâbit Mektebi Nizâmnâmesinin madde 48’i hakkında yeri gelmiş iken şu hususu söyleyelim. Madde 48’de “diğerleri” dedikleri küçük zâbitândan birisi de Gâzi Piyâde Pilot Küçük Zâbit Kıdemli Başçavuş Vecihi (HÜRKUŞ) Efendi idi. 1910-1918 seneleri arasında talebelik dâhil Kara Ordumuzda piyâde, tayyâre makinist ve pilot küçük zâbit olarak vatanına tam 10 sene hizmet eden Ali Fehamoğlu Vecihi Efendi de

  • İşde bu madde 48 yüzünden emekli olamadı

         Ve dahi

  • Bir tek delikli guruş maaş bağlanamadan Berrî (Kara) Ordumuzdan terhis edildi.

 

Mondros Mütârekesini 30 Ekim 1918 Çarşamba günü imzâlayıp silâh bırakan Osmanlı Devleti,

İstiklâl Harbi süresince istihdâm etdiği İhtiyât Zâbitânını terhis etdi.

Terhis etdiği İhtiyât Zâbitânına birikmiş üç-dört aylık maaşını da peşin ödedi.

Fakat aynı dönemde harb edip aynı târihde terhis edilen küçük zâbitânâ

Devletimiz, delikli bir tek guruş vermedi...

 

*  *  *  *  *

 

Küçük zâbitsou-officier” unvânını,

Dâhiliye Nizamnâmesini aşırdığımız Fransa Kara Ordusundan 1830 senesinde ilk defâ tercüme etdik!

Fakat bu aşağılayıcı tâbire, Padişahlarımız ve Osmanlı Ordumuzda kimse itibâr etmedi.

  • Belgesini, yukarıdaki bölümde Mahmut Şevket Paşa’nın ağzından akdardık. Küçük zâbit unvânı 69 sene sonra tekrâr hortladı. İkinci defâ olmak üzere “unteroffizier” şeklinde, von Der Golç Paşa’nın tavsiyesi üzerine 1899 senesinde bu kez de Prusya Almanya’sından devşirdik.
  • Kara Ordumuzda ilk küçük zâbit mektebini 09 Eylül 1909 Perşembe günü hizmete açdık.
  • Hem ilk hem de ortaokul seviyesinde eğitim veren bu okullarımızdan ilk devre küçük zabit mezûnlarımızı da 10 Temmuz 1911 Pazartesi günü verdik.

 

Birinci Cihân Harbi ile dünyâyı ele geçirmeye daha 19’uncu asırın sonlarında karâr veren Prusya Almanyası;

  • Ordusunun vurucu gücünün erleri olduğunu 

           Ve dahi 

  • Harbi kazanmak için erlerini iyi eğitmenin şart olduğunu biliyor idi.

 

Bu maksada mâtuf olarak da küçük zâbit mektebleri açdı. Zâbitleri kadar iyi eğitim verdiği küçük zâbitânına,

6 senelik hizmeti tamamlamaları karşılığında devlet dâirelerinde çok iyi ücretli memuriyetler veriyor idi.

 

06 Ekim 1909  târihli nizâmnâmesinde “küçük zâbitliğin” “dâimî” olarak teşkil edildiği yazıyor.

Fakat

Meclis-i Mebûsân’da bir sene sonra yapdığı konuşmasında Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa,

Kara küçük zabitliğinin “sefere” özgü olarak teşkil edildiğini itirâf ediyor.

Birbirini yalanlayan bu kıvırmalara bakdığımızda aslında

Kara küçük zâbitliği için Harbiye Nezâretinin ileri sürdüğü gerekcenin “çürük” olduğu ortaya çıkıyor.

 

*  *  *  *  *

 

1326 senesi Muvazenei Umumiye Kânunu Lâyihası müzakeresi esnâsında

16 Haziran 1910 Perşembe günü Meclis-i Mebûsân’da yapdığı konuşmada;

Harbiye Nâzırı Mahmut Şevket Paşa şöyle dedi;

 

 

Esnâyı seferde kesretli telefât vukû bulabilir.

Bunun için de küçük zâbitân yetiştirmeli!”

 

 

Mahmut Şevket Paşa’nın bu cümlesinde de açıkca görüldüğü üzere

Bizim Ordumuzdaki küçük zâbitân sınıfı da aslında,

Kapıya dayanan birinci dünyâ harbi esnâsında cephede ölecek beyaz zâbitânın yerine

Ateş hattına sürmek üzere “muvakkat(geçici) olarak teşkil edilmiş idi.

Harbden sonra da lağv edilecek idi.

 

Fakat öyle yapmadılar!.. Beyaz zâbitân bu sözünden çark etdi!..

  • Kendileri yerine küçük zâbitânın gözünü kırpmadan öldüğünü gören beyaz zâbitân heyeti; harbden hemen sonra peşpeşe çıkartdığı kıvrak(!) kânunlar ile bu “muvakkat” sınıfı, “muvazzaf” yapıverdi.
  • Harp olunca, darp olunca “menzil eşşeği” gibi cephenin en önüne sürdükleri “küçük zâbitâna” bu kânunlarla vaad etdikleri hakların hiçbirisini de vermediler.
  • Osmanlı Devletinin imzâladığı Mondros Mütârekesine istinâden 1918 senesinde küçük zâbit mekteblerinin kapılarına kilit vurduk.
  • Hizmet verdiği 10 sene boyunca bu mekteplerden 3.110kıdemli ve kıdemsiz küçük zâbit” kıdemli çavuş rütbesi ile mezûn edildi.
  • Bu mektebdeki talebelerden bâzıları imtihân edildi ve zâbit tâlimgâhlarına gönderilerek zâbit oldular. Bu zâbitândan birisi de; Kasımpaşa Der Saadet Piyâde Küçük Zâbit Mektebinde talebe iken imtihân ile seçilerek 80 arkadaşı ile birlikde "zâbit tâlimgâhına" sevk edilen İsmail Hakkı SÜERDEM’dir.
  • Mahmut Şevket Paşa 1909 senesinde “Esnâyı seferde kesretli telefât vukû bulabilir!” demiş idi.

 

Bu sözü söyledikden 13 sene sonra;

1922 senesinde İstiklâl Harbi sona erdiğinde Mahmut Şevket Paşa’nın dediği oldu!

  • Beyaz zâbitânımızın yerine “mayın eşşeği” gibi “ateş hattına” sürülen bu küçük zâbitânın yaklaşık 1.800’ü, harbde zâbitânımızın yerine öldü.
  • Cepheden sağ olarak gelebilen 100 civârındaki küçük zâbitin çoğu ise zâbitliğe terfi ettirildi.
  • Bu küçük zâbitân öylesine kâbiliyetli idi ki! Tuğ, tüm hattâ korgeneral rütbesine kadar terfi etdiler.

 

Donanmamızın “gedikli”, “küçük zâbitânı” ve “gedikli zâbitânı” ile

Kara ordumuzun “küçük zâbitânı” öyle bedbaht asker sınıfları oldular ki

  • O zamânlarda kabul edilen kânunlarda bu iki sınıf asker, kimi zamân “zâbit” kabul edildi fakat zâbite verilen özlük haklarından mahrum bırakıldılar.

 

Mühendisin (Asteğmen) mâfevki (üsdü) olan bahriye gedikli zâbiti

1923 senesinde kabul edilen aşağıdaki şu kânunda “zâbit” sınıfına dâhil edilmedi. 

Asubay Tefrikası 6-4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Fakat yanlış hesâb, Bab-ı Ȃli’den döndü!

Cumhuriyetin kurucu ruhû, gedikli zâbitânın hakkını, gedikli zâbitâna teslim etdi...

Bahriye gedikli zâbitânının “zâbit” sınıfına dâhil olduğunu anladılar.

Ertesi sene kabul etdikleri 508 sayılı şu kânun ile bahriye gedikli zâbitânını, “zâbit” sınıfına dâhil etdiler.

Asubay Tefrikası 6-4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Fakat “bahriye gedikli zâbitini” “zâbit” sınıfına dâhil edeli daha 3 sene olmamışdı ki bu sefer de

Aşağıda gördüğünüz şu kânun ile zâbit vekili (asteğmen) altındaki bütün askerleri “er” kabul etdiler.

 

Asubay Tefrikası 6-4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

18 Ekim 1907 târihli La Haye (The Hague) Sözleşmesine göre harbde esir edilen askerler, iki ayrı kampda hapsedildi;

   1. Mükellef Efrâd, (diğer rütbeler)

   2. Muvazzaf Zâbit

 

Esir düşen “kıdemli/kıdemsiz küçük zâbitânı” “erâtımız” ile aynı kamplara hapsetdiler. Zâbit olduğunu söyleyip zâbitân ile aynı kampa yerleşdirilen “küçük zâbitânı” düşmâna, önce kendi zâbitlerimiz ihbâr etdi ve zâbit kampından atdırdı!

Ruslara esir düşen piyâde küçük zâbit kıdemli çavuş Süleyman NURİ, bunlardan sâdece birisidir.

 

*  *  *  *  *

 

Bilen ile bilmeyen bir olur mu Allah aşkına?

Evvelâ harp okullarımızın müfredâtına bir bakın! Sonra da Asubay Okullarının müfredâtına...

Dört sene “harb sanatı” tahsil etmiş subay ile

Bir iki sene yarım yamalak “meslek” tahsil etmiş asubay, bilgi ve harb kıymeti bakımından aynı olabilir mi?

Dört sene eğitim almış bir subayımız ile bir iki sene eğitim verdiğimiz bir asubayımız arasında emir-komuta ve sevk- idâre bakımından en az yarı yarıya bir kıymet farkı olduğunu kim inkâr edebilir?

En az dört sene eğitilmiş bir subayımızın tâlim etdirdiği erâtımız ile

Bir iki sene eğitdiğimiz asubayımızın tâlim etdirdiği erâtımız arasında harb kıymeti bakımından en az yarı yarı fark olduğunu kim bilmiyor?

Muhtemel bir dünyâ harbinde muzaffer ordu olmak isdiyor isek şâyet

Bunu ancak, dünyânın en iyi tâlimini verdiğimiz erâtımız ile yapabiliriz.

Erâta dünyânın en iyi tâlimini de ancak dünyânın en iyi tâlimli subayı ile verebiliriz.

Tâlimgâhda erâtımıza harb sanatını öğreten zâbitânımızın karârgâhda masabaşı görevlere çekilmesi ile

Osmanlı Devletinin yıkılması arasında çok ciddi ve çarpıcı bir bağlantı olduğunu ilk söyleyen kişi de

Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK oluyorum.

Buyursunlar! Osmanlı Devletinin çöküşünü bir de bu zâviyeden incelesinler.

Dört sene eğitim verdiğimiz subayımız karârgâhda öte beri göt gezdirirken

Erâtımıza harp sanatını öğretmek işini yarım yamalak tâlim verdiğin asubayın sırtına yıkan zihniyet kimdir?

Bu zihniyetin amacı nedir?

Dünyânın en iyi eğitimini verdiğimiz zâbitânımızın eğitdiği dünyânın en iyi erâtından müteşekkil bir ordu tasavvur edin hele! Peki, bunun böyle olmasını isdemeyen kimler olabilir, sizce?

Tâlimgâhda ter döküp erâtımızı harbe hazırlayan zâbitânımızı karârgâhda masabaşı görevlere çekenlerin; ordumuza ve devletimize ihânet etdiğini de gene ilk kez ben Şükrü IRBIK iddiâ ediyorum.

Bütün bu ihtimâlleri ortaya döken emekli SG asubayı ben Şükrü IRBIK,

Bugüne kadar inandığım doğrudan çark etmiş değilim!

Tam tersine, yukarıdaki cümlelerimde söylediğim her kelime,

Savunduğum hakikâte beni biraz daha yaklaşdırıyor.

Asubay Tefrikası -3-‘de

Dünyâ siyâsetinde iddiâsı olan ordularda, “astsubay” denilen “ortada sandık” bir asker sınıfı yokdur!

Asubay denilen asker sınıfı, devletimizin taraf olduğu;

  • 1952 NATO Andlaşmasına

         Ve dahi

  • 1949 Cenevre Sözleşmesine aykırıdır!

 

Ben, ordumuzdaki “uyduruk” Asubaylık sınıfı lağv edilecek diyorum ve buna inanıyorum.

Aklı başında siyâsiler ve subaylarımızın devletimize ve ordumuza hâkim olduğu gün;

Beyaz subaylarımızın icâd etdiği ve “astsubay” dediği bu gayri meşrû asker sınıfını hemen lağvedecekler.

 

*  *  *  *  *

 

Kurtul artık dün gece içdiğin horoz kanı şarabın kemendinden,

Ve haber yolla bana Çadırcı, elâ gözlerine kurt dolanlardan!

Gözüm, kör değilsen, bunca mezârı gör;

Dünyâyı saran yalan dolanları gör;

Krallar, padişahlar çürüyüp gitmiş:

Elâ gözlerine kurt dolanları gör!

Asubay denilen vatan evlatlarına bu hâinlikleri yapanların elâ gözlerine kurtlar dolalı epeyi zamân oldu!

Lâkin

Mürteşi Müşirlerden İngiliz sevicisi zâbitânın çevirdiği bu kuyruklu yalan dolanların ceremesini

  • Deniz Ordumuzda 1890 senenesinden beri
  • Kara Ordumuzda ise 1909 senesinden beri

 

Asubay dedikleri askerler çekiyor!

 

*  *  *  *  *

 

 

Ȃrif olan adamın gözü gamaşmaz! 

10 Temmuz 2012 Salı gününden beri yazdığım makâlelerim ile

Asubayların özlük hakları mücâdelesini tâkip eden emekli bir asubay olarak şu hakikâti gördüm;

  • Duygu istismarı ile hedefine ulaşmaya çalışan insanların aslında,

Zayıf şahsiyetli ve âciz insanlar olduğunu fark etdim. Yorulmadan, emek vermeden kolay ve kısa yoldan peyniri kapmaya çalışırlar. Bir nevi dilencilik yaparlar!

  • Şahsiyetli insanlar ise;

Uzun ve meşakkâtli de olsa hedeflerine; emek, sabır, akıl ve hele de kânun ile ulaşırlar!

 

 

*  *  *  *  *

 

Üç kısımdan mürekkep Asubay Tefrikası -6- isimli bu makâlemizde fâş eylediğimiz kânunlar ve belgelerden âşikâre gördüğünüz üzere;

  • Bahrî (Deniz) Ordumuzda 1890 senesinden beri, 
  • Berrî (Kara) Ordumuzda 1909 senesinde beri, 
  • Hava Ordumuzda ise teşkil edildiği 1949 senesinden beri, 

 

Beyâz zâbitân heyetimiz Türk Ordusunun hizmet çarklarını;

Küçük zâbit” dedikleri “mektebli ve muvazzaf” askerlerin alın teri, emeği, kanı ve canı ile döndürüyor!

 

 

Müteakip bölümlerin birisinde gösdereceğiz!

İstiklâl Harbinde şehid olan “zâbit” ve “Er” sınıfına dâhil etdikleri “küçük zâbitân ile efrât” sayısı da

Bu gerçeği gâyet güzel isbâtlıyor!

*  *  *  *  *

 

Bugün, 29 Kasım 2017  

 

Her yalanın bir zevâli vardır!"

Târih yazıyorum diyerek kalemi kağıdı eline alan sözde târihci subay ve asubay meslekdaşlarımızın

Küçük zâbitlik” konusunda abdestsiz üfürdükleri yalanların zevâli de bugüne kadar imiş!

 

Yukarıda ilk defâ neşretdiğimiz belgeler tahdında

Osmanlı Berrî (Kara) Ordumuzda “küçük zâbit”liğin teşkil edilmesinin

Târih dizini şöyle oluyor;

 

1. Târih: 1909, 31 Mart (Milâdî 13 Nisan) Salı;

 Meşrûtiyete karşı olan ve padişahlığı yeniden ihyâ etmek bahânesi ile

Ve aslında Osmanlı Devletini yıkmak isdeyen saltanâtperestiş mektepli beyaz zâbitân, siyâsetci, ve İngiliz muhibi vatan hâinlerinin tertiplediği

Ve dahi

Tıpkısının aynısını 15 Temmuz 2016 Cuma akşamı bizzat yaşadığımız “isyân” başladı.

 

 *  *  * 

 

2. Târih: 1909, 06 Ekim Çarşamba;

Osmanlı Berrî (Kara) Ordumuzda “küçük zâbit” ismi verilen “ortada sandık” yeni bir asker sınıfının Nizâmnâmesini Meclis-i Ȃyan kabul etdi.

 *  *  * 

 

3. Târih: 1911, 21 Ocak Cumartesi;

Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit-i İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi isimli nizâmnâme Takvim-i Vekâi’de neşir ve ilam edildi.

 

 *  *  * 

 

4. Târih: 1911, 10 Temmuz Pazartesi;

Der Saadet Küçük Zâbit Mektebikıdemli çavuş” rütbesi ile 173 küçük zâbiti mezûn etdi. Demek ki ne imiş?

  • 10  Temmuz 1911 Pazartesi gününden evvel Osmanlı Berrî (Kara) Ordumuzda “küçük zâbit” (asubay) isimli bir asker sınıfı mevcut değil imiş!
  • Küçük zâbitliğin târihini 10 Temmuz 1911 Pazartesi gününden evvele götüren bosdan danaları

         Ve hattâ

  • 2009 senesinde neşretdiği kitabın “Ön Söz”’ünde “târihin eski döneminden itibaren “astsubaylık” var” diyerek işkembeden üfüren Kara Kuvvetleri EDOK Komutanlığı,

 

Bakalım şimdi ne halt edecekler!

 

 *  *  * 

 

5. Târih: 2013,  Aralık;

 Kaynak : Kara Öğr. Albay Ali BAL, Der-Saadet (İstanbul) Piyâde Küçük Zâbit ve Küçük Zâbit İptidaî Mektepleri, Askerî Târih Araştırmaları Dergisi Yıl:11, Aralık 2013, Sayı: 22, Sayfa: 47.

Dersaadet (İstanbul) Küçük Zâbit Mektebi;

  • 1909 senesinde hizmete açıldı,
  • İlk mezunlarını 1911 senesinde 173 kıdemli çavuş küçük zâbit  olarak verdi,
  • 1921 senesine kadar tâlim ve taallüm faaliyetinde devam etdi,

          Ve dahi

  • Osmanlı Berrî (Kara) Ordusuna 546 kıdemli, 2.564 kıdemsiz olmak üzere toplam 3.110 küçük zâbit (astsubay) verdi.

Mükellefiyet-i Askeriyye Kânun-u Muvakkati mucibince

Sinn-i mükellefiyyete dâhil olarak Harbiye Nezâretinin taht-ı silâha celbetdiği 1312, 1313, 1314 ve 1315 tevellütlü talebelerden birkaç aylık tâlim ettirildikden sonra “zâbitin yerine ölmesi için” “küçük zâbit” unvânı ile cepheye sürülenlerin sayısını ise kimse bilmiyor. (MAZC, İ-44, 15 Mart 1333 (1917).

 

 *  *  * 

 

6. Târih: 1920, 14 Aralık Salı;

 82 sayılı Karâr ile (T)BMM, meclisde kabul etdiği kânunlara sayı (numara) vermeye başladı. Bu sebepden dolayı Meclis-i Ȃyan’da 06 Ekim 1909 Çarşamba günü kabul edilen Küçük Zâbit Mektebi ve Küçük Zâbit-i İbtidâî Mektebi Nizâmnâmesi’nin sayısı (numarası) yokdur.

 

  

*  *  *  *  *

 

Târih; 1925, 12 Mart   

 

  • 1909 senesinden evvel Osmanlı Kara (Berrî) Ordusunda “Küçük zâbitlik” mevcut değil idi.
  • 1909 senesinde teşkil edilen Kara (Berrî) “Küçük zâbitliği” ise muvakkat (geçici) idi.

  • Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu günde de ordusunda muvazzaf “küçük zâbitlik” mevcut değil idi.
  • Hattâ, 1925 senesine kadar bile Türkiye Cumhuriyeti Ordusunda muvazzaf “Küçük zâbitlik” mevcut değil idi. 

 

Târihin en eski döneminden itibâren astsubay sınıfı var idi!” diyen lahâna beyinlilerin suratına bir tokat daha aşkedelim, buyurun!

Küçük zâbitlik” denen uyduruk ve ortada sandık asker sınıfının 1925 senesinde dahi ordumuzda mevcut olmadığına dâir

İşde, en yüksek devlet dâiresi olan T.B.M.M.’den resmî bir belge!

Hem de Müdafaai Milliye Vekili (Millî Savunma Bakanı) Ali Fethi Bey bizzat fâş eylemiş!..

 

Asubay Tefrikası 6-4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-4_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Asubay Tefrikası 6-4, Eski Tüfek-2017     

 

Târihciyim diyerek soytarılık yapan subay ve asubaylarımızda biraz şeref ve haysiyet var ise şâyet,

O şom ağızlarını domaltıp “küçük zabitlik” hakkında bundan kelli tek kelime söz etmezler, herhâlde!..

 

*  *  *  *  *

Ordu; dürüst ve âdil olduğu kadar güçlüdür!

Orduyu idâre edenler de; dürüst ve kânuna uygun iş yapdığı kadar saygı görür!

 Küçük zâbitân ismini verdiği asker sınıfı hakkında,

 Beyaz zâbitân heyetimizin  bugüne kadar söylediği yontulmamış yalanları

Ve dahi

Yapdığı akıla hayâle gelmez hâinlikleri okudukdan sonra;

  • Şimdi hak verdiniz mi, asubaylara niye “köle” dediğime? 
  • Şimdi anladınız mı, asubaylığın niye “uyduruk” olduğunu? 
  • Şimdi idrâk etdiniz mi, “asubaylığı” niye tertip etdiklerini? 
  • Şimdi inandınız mı, asubayların niye “en çok aldatılan insanlar" olduğuna?..  

brove

  

  

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

 

 

   Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız  

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKSahil Güvenlik Komutanlık BrövesiKapak 5

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası _14_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK 

 

Asubay Tefrikası 6-3_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  Asubay Tefrikası 6-3

Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar

 

 

 

   Ey Çadırcı! Söyle bana;

   Şu serviyle süsen niye dillere desdân?

   Niye hep onlara benzetilir hür insan?

   Birinin on dili var, boşboğazlık etmez,

   Ötekinin yüz eli var, el açmaz ondan!

 

*  *  *  *  *

 

Türkiye’nin en çok aldatılan insanlarının

Asubay” denilen askerler olduğunu anlatmak için yazmaya başladığımız

Asubay Tefrikası isimli makâlemizin altıncı bölüm, birinci kısımında;kapak-6-1

Asubayların özlük hakları konusunda;

  • İcrâ makâmı” olan Genelkurmay Başkanlığı ile M.S.B,
  • Temsil makâmı” olan TEMAD,

          Ve dahi

  • Meselenin asıl muhatabı emekli ve muvazzaflarının gündemine göre,

Asubay taleplerinin neler olduğunu gördük.

 

*  *  *  *  *kapak-6-2

 

Asubay Tefrikası isimli makâlemizin altıncı bölüm, ikinci kısımında;

Cârî mevzuâtımıza göre “astsubay” dediğimiz “ortada sandık” asker sınıfının

Deniz Kuvvetlerimizde teşkil edilmesinin gizli ve sinsi maksadını fâş eyledik!

Bahriye Nâzırı Mürteşi Müşir Hasan Hüsnü Paşa,

Gedikli” diye tesmiye etdiği bu “ortada sandık” sınıfı 1890 senesinde bahriyemizde niye teşkil etmiş idi?

Kazancı, çarkcı, ateşci, elektrikci, torpidocu gibi can tehlikesi olan ve insan sağlığına son derece zararlı bu meslekleri;

  • Zâbit” değil
  • Ve fakat “zâbitden başka

         Ve

  • "Zâbit"den çok daha ucuza çalışdırılacak “başka bir asker sınıfı” yapacak
  • Hem de tıpkı “müebbet kürek mahkûmları” gibi, bu tehlikeli meslekleri, ömür boyu yapacaklar

         Ve dahi

  • Bu tehlikeli

     meslekleri, ömür boyu yapar iken de

  • Zâbitin” yerine “gedikli" ölecek idi.

 

Bahriye zâbitân heyetimiz;

  • 1890 senesinden evvel, zâten "gemi güvertesinde göt gezdiriyor" idi,
  • Gedikli” sınıfının teşkil edilmesi ile, 1890 senesinden sonra da "gemi güvertesinde göt gezdirmeye" devâm edecek idi.

 

*  *  *  *  *

 

Altıncı bölümün şu anda okuduğunuz üçüncü kısımında;

Asubay Tefrikası 6-3_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Üç vakde kadar neşredeceğimiz dördüncü kısmında ise inşallah,

Astsubay” sınıfının Kara Ordumuzda teşkil edilmesinin dehşet verici sebebini ifşâ edeceğiz!

 

*  *  *  *  *

 

Başbakanlıkda memur bir arkadaşım ile ferhande sohbet ederken kendisinden işitdim!

Rahmetli dedesi şöyle der imiş; “Kendi gelen, zemzem olur!

Kendimiz düşündük,

Kendimiz araşdırdık,

Kendimiz yazdık, çizdik!

Sonra da

Buralara kadar kendimiz geldik!

Yukarıdaki vecizin hükmü icâbı size de artık

Kendiliğinden gelen bu makâlemizi “zemzem” niyetine "içmek" kalıyor!..

 

*  *  *  *  *

 

Bilgelik çadırları dokudun mu? Dokudun!

Dert potasında yandın, kül oldun mu? Oldun!

Bir pula satdılar mı seni, kader çarşısında? Satdılar!

Ölüm cellâdı geldi, boynunu vurdu mu? Vurdu! 

Peki, sana kötü diyen var mı şu dünyâda? Var!

Aldırma be Hayyâm; sana kötü diyen, kendi hâline yansın!..

 

Çünkü;

Dünyâ üç beş bilgisizin elinde;

Onlarca her bilgi kendilerinde.

Üzülme; eşşek, eşşeği beğenir:

Hayır var, sana “kötü” demelerinde.

 

 

 

*  *  *  *  *

 

 

Bildiğiniz üzere Hava Kuvvetlerimiz, ilk üç kuvvet içinde en genç olanı...

Kuruluş târihi konusunda “târih uğrusu” havacı beyaz subaylarımız bir takım sinsi ve hâince dolap-tezgah çevirseler de

Hava asubaylığının teşkil edilmesindeki gizli maksatları hem çok kısa hem de çok çarpıcı...

Bu sebepden dolayı evvelâ hava asubaylığını anlatalım ve geçelim.

Çünkü Kara Asubaylığının tertip edilmesi konusunda kelimeleri epeyi yoracağız, inşallah!..

 

*  *  *  *  *

 

Askerî havacılığımızın filim makarasını günümüzden tam 101 sene öncesine sarmadan evvel

Filim yapımcıları

Ve hele de

Onların arkasına gizlenen beyaz subaylarımızın asubaylığa bakışını fâş eylemesi bakımından

Bu konuda çekilen iki filimden kısaca söz etmek isdiyorum.

Meraklıları bilir!  Askerî havacılığımızı anlatan, benim bildiğim önemli iki filim var;

Birincisi, 1963 senesinde çekilen “Şafak Bekcileri.

İkincisi de 2011 senesinde çekilen “Anadolu Kartalları.

Künyelerine bakdığımızda;

Bu filimlerin çekilmesinde zamânına göre hem çok para harcandığı

Hem de

Hava Kuvvetleri Komutanlığımızın doğrudan ve çok önemli yardımları olduğunu görüyoruz.

Mekân tahsis etmiş, uçakları vermiş, hava üssündeki havacı askerleri bu filimlerde bilâ ücret oynatmış...

Daha ne yapsınlar ki?.. Hava Kuvvetleri Komutanının kendisi de filimde figüranlık yapacak değil ya!

Hele “Anadolu Kartalları”’nın bir oyuncu zümresi var ki!Asubay Tefrikası 6-3_ Şafak Bekçileri_Eski Tüfek Şükrü IRBIK 

Holivud filimlerine bile taş çıkartacak kadar kalabalık hani!

Hava Kuvvetlerimizin sözde 100’üncü kuruluş yıldönümü anısına çekilen bu filfilli filim için 

Birileri tam 10.000.000 Coni Doları harcamış!

Ve dahi 

Türk sinemasının o güne kadar çekilen “en pahalı filimi” olarak târih yazmışlar! 

Fakat bu filimi, 1963 yapımı Şafak Bekcileri kadar bile seyretmeye giden olmamış!

Yapdığı hâsılât sâdece 5.810.196 Coni Doları...

Değirmenin suyu acap nereden geldi, agalar?..

3 milyon küsur Coni doları zarârı hangi aga, hangi paşa sineye çekdi acap? 

Bu hakikât bir yana, biz gelelim bu filimlerde oynatılan havacı asubaylara...

Asubay Tefrikası 6_3 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_3 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  Şafak Bekcileri’ndeki "yarım kanat" KARADAYI;

  • Uçağı tâmir eder; gazını, tuzunu tamamlar, uçuşa hazırlar, 
  • Uçuşa giden subayın kaskını taşır, emniyet kemerini takar, 
  • Uçuşdan dönen subayı karşılar, kaskını, çantasını taşır. 
  • Aklı başında pilot subaylarımız, babası yaşındaki asubaylara bugün bile "ağabey" diye hitap eder. 
  • Fakat KARADAYI cip sürerken, yanında oturan çocuğu yaşındaki üsteğmen O’na bu filimde “Gazla KARADAYI!” diyebilir! 
  • Ancak ne var ki bütün bunları yapan o asubayın bu filimde adı yok! 
  • Canını emânet etdikleri bu asubaya, pilot subaylarımız sâdece “Soyadı” ile hitap eder. Emrindeki yeyit Er Memo da O'na “Başgediklim” der. 
  • Pilot olmak için can atmış fakat olamamış "yarım kanatKARADAYI da bu filimde olmasa ki
  • O da subay olan kızı ve şehid pilot subay oğlu sâyesinde olmuş,
  • Bu filimde asubaylar yok zannedersin! Sanki Hava Kuvvetlerimizde subaylarımızdan başka asker yok!..

 

 

 

Bu filimi 27 Mayıs'ın karanlık suratlı darbeci subaylarının gölgesinde çeken Göksel ARSOY’a diyeceğimiz bir söz yok elbet!

Çünkü Göksel ARSOY, asker değildir. Babasının işci olarak çalışdığı Kayseri Hava üssünde doğmuş, havacılık sevgisi ile büyümüş. Üsdelik çok isdediği hâlde, babasının itirâzı üzerine pilot olamamış bir sinema oyuncusudur. Şafak Bekcileri'ni çekmesinin sebebi de işde, içinde ukde olan bu havacılık tutkusudur.

Bakırköylü Göksel bey, darbeci Muhsin BATUR’ların idâresindeki Hava Kuvvetlerimizin;

  • Asubayları adam yerine bile koymayan ceberrut

         Ve dahi

  • Her boku bilen subaylarının tezgahlayıp eline tutuşdurduğu senaryoya göre filimini çekdi... 

 

 

Burada sözümüz, "asubay" dedikleri "ortada sandık" askerlere, havacı zübük subaylarımızın bakış açısıdır elbetde.

Bu konuda bir hususu da yeri gelmiş iken burada anlatmayı kendime bir borç biliyorum.

Bu hâtırayı bana, 1951 neşetli Hava Makinist Asubay Sayın Ahmet KISA, bıldır anlatdı.

Asubay Tefrikası 6-3_ Hava Asubay Ahmet KISA_  Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Şafak Bekcileri filmi gösderilmeye başladığı senelerde Ahmet Bey, Bandırma Hava Üssünde görevlidir. Ankara, İstanbul ve Eskişehir'de filimi seyreden asubay arkadaşları Ahmet beyi ararlar. Bu filimde, Asubayları tahkir ve tezyif eden sahneler olduğunu söylerler.

Ahmet Bey, mesleğine olan saygısından dolayı bu kötü muameleyi kabul edemez. Asubay arkadaşları ile bir araya gelir ve Bandırma Polis Karakoluna giderler. Komiser Muzaffer TUNÇBİLEK'den, bu filimin Bandırma sinemalarında gösderilmesini engellemesini isderler. Komiser Muzaffer, 27 Mayıs subay darbesinde subayların sillesini yemiş ve haksız yere hapis yatmış bir polisdir. Fakat hapisdeyken de asubayların çok yardımını görür. Bu sebepden dolayı asubaylara olan minnet borcunu ödemek isder. Hemen bekcileri odasına çağırır ve emir verir.

O senelerde Türkiye’de hâsılât rekoru kıran Şafak Bekcileri filminin

Bandırma’daki sinemalarda gösderilmesini böylece yasaklatır.

Bu vesile ile Aydın Efesi Sayın Ahmet KISA’ya selâm ediyor, ellerinden saygı ile öpüyorum.

 

*  *  *  *  *

 

Anadolu Kartalları isimli bu rezil filimde bakınız, "asubaylar" ne yapıyor;Asubay Tefrikası 6-3_ Anadolu Kartalları_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  • Uçağı tâmir eder; gazını, tuzunu tamamlar, uçuşa hazırlar, 
  • Uçuşa giden subayın kaskını taşır, kemerini takar, 
  • Uçuşdan salimen dönsün diye subayın arkasından dualar eder, 
  • Uçuşdan dönen subayı karşılar, kaskını, çantasını taşır,
  • Geri dönmeyen pilotun dolabını boşaltır,
  • Yüzbaşının arabasını tâmir eder,
  • Üsteğmen, “makinist” dediği O’nu önce haksız yere "tersler."
  • Sonra da kendi kusurunu perdeleyip özür dilemekden kurtulmak için bir tepsi baklava ile gönlünü alır(!)
  • Bütün bunları yapan havacı asubayın adı sâdece “Şef” dir.
  • Subaylar için “gökyüzünde uçmak” âdetâ bir “kader” oluyor,
  • Asubaylara ise “ne olursan ol, gene gel!” dedirtiyorlar.
  • Bu filimde havacı asubaylara tam da “ikinci sınıf” bir “Polyannacılık” oynatmışlar. İsmini bile tefaffuz etmeye tenezzül etmedikleri “Genç Makinist Astsubay” Cem USLU’ya; “Sen de hiç uçmak isder miydin?” şeklinde ahmakca ve küstahca bir suâl soruyorlar sonra da aynı asubaya “çok, çok isderdim!” dedirtiyorlar.

 

  • Fakat “uçmayı çok isdeyen” bu havacı asubayı “uçakların görevden sapa sağlam dönmesine” râzı ediyorlar.
  • 119 dakikalık filimin sâdece 2 dakikasında asubay var. Bir dakikasında dallama bir subay, asubayı haksız yere azarlıyor. Diğer dakikasında ise gene aynı dallama subay, hıyarlığını kendince telâfi etmeye çalışıyor. Bu iki sahne ile seyircinin şuuraltına şu tehdit gönderiliyor; sopa da subayın elindedir, havuç da!..

  • Havacı subaylarımızın hepsi baş oyuncu olmuş! Filimin hangi karesine baksanız subay görüyorsunuz. Hava Kuvvetlerimizde sâdece subaylarımız var sanki. Subaylarımız doyasıya yiyor, kusasıya içiyor; çılgınca dans ediyor; delice seviyor, sevişiyor; koşuyor, uçuyor, vuruyor; yeri gelince de “makinist” dediği asubayına kızıp bağırmayı kendine hak biliyor...

  • Asubayları ise gabi, nobran, duygusuz; seveni, bekleyeni olmayan; subayın uçurduğu uçağı tamir edip uçağın gazı-tuzu, boku püsürü ile meşgul olan bir “makine” gibi tanıtmış şerefsizler...
  • Havacı asubaylar söz konusu olunca tam bir inkâr tezgâhı var burada. Bu filimde oynatdıkları asubayların hiçbirisine isimleri ile hitap etmemiş şerefsizler. Kimisi "Şef" demiş, kimisi de "makinist" demiş. Filimin sonunda gösderilen oyuncu isim lisdesinde bile asubayların adı yok! İsimlerini “Genç Makinist Astsubay”, "Naci Dizdar", “Astsubay Çavuş Dalaman”, “Bakım Astsubay Eskişehir”, Bakım Astsubay İzmir” şeklinde yazmış gerzekler...
  • Öyle ki, asubaya, vatan uğruna ölmeyi bile yasak etmişler! Vatan söz konusu olunca sâdece havacı subaylarımız ölüyor! 
 

 

 

Hava Kuvvetlerimizin “makinist” ya da “şef” dediği "asubaylara" bakışını yansıtması açısından bakıldığında

 Anadolu Kartalları isimli bu kepâze filim, 48 sene evvel çekilen Şafak Bekcileri’nin bile çok gerisine düşmüş.

Hava Kuvvetlerimizde “kırık-dökük” de olsa bugünkü subay-asubay silahdaşlığını bile anlatamamış şerefsizler.

Seyirci sayısına ve hasılâtına bakdığımızda;

  • Bu filimin, Türk milletinin gönlüne ve rûhuna hitap edemediği,
  • Bu sebepden dolayı da vatandaşın Anadolu Kartalları’na hiç rağbet etmediği açıkca görülüyor!

 

 

1963 yapımı Şafak Bekcileri’nin bıyıklı KARADAYI”’sı ile

Asubay Tefrikası 6-3_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

2011 yapımı Anadolu Kartalları’nın isimsiz ve bıyıksızŞef”inin

Bu memleketin topraklarındaki kaderleri

İtilen, kakılan, dövülen, yevmiyesi verilmeyen

Ve daha da kötüsü

Hep “olduğu yerde otlamaya mahkûm edilen

Sinemamızın unutulmaz sanatcısı Yadigar EJDER ile

 Hep “ikinci sınıf” ve “ucuz emekci” olmak konusunda birleşdi!..

Biliyorum;

Şafak Bekcileri ve Anadolu Kartalları isimli bu filimler hakkında ilk kez böyle yorumlar işitdiniz!

Bu tesbitleri de emekli SG asubay Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK gündeme getiriyorum...

Şafak Bekcileri’ni 1963 senesinde çekdiler,

Anadolu Kartallarını daha şunun şurasında 6 sene evvel, 2011 senesinde çekdiler.

Her iki filim arasında tam 48 sene “zamân” farkı var. Bu süre içinde dünyâlar yıkıldı, yeni dünyâlar kuruldu.

Ve fakat

Asubaya biçilen gömlek ve revâ görülen muâmele hususunda

Her iki filimi çeken ve çekdiren şerefsiz zihniyetler arasında en ufak bir fark var mı,

Onu da siz söyleyin gayrı!..

 

*  *  *  *  *

 

Asubaylar hakkında böyle muzâhir sözler etdiğim içinAsubay Tefrikası 6-3_ Açık Mektup_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Beni, asubayları savunan bir asubay zannetmeyin sakın!

Çünkü değilim! 

Bu konuda bugüne kadar epeyi söz söyledim.

Bugün mevcut olan vatan hâini zihniyetden bir şey talep etmiyorum!

Ordumuzun “astsubay” dediğimiz askerleri,

Anayasamıza göre gayri meşrûdur, gayri kânûnidir.

Bu “uyduruk ” ve “ortada sandık”  asker sınıfı bir an evvel ilgâ edilmelidir.

Bu hakikâti, belgeleri ile birlikde yiğitce söyleyen ilk asubay da gene ben Eski Tüfek Şükrü IRBIK oldum.

19 Ağustos 2016 Cuma günü neşretdiğim Açık Mektup isimli makâlem ile de

Bu fikrimi dosda, düşmâna alenen ilan etdim.

 

*  *  *  *  *

 

Beyaz zâbitân heyetimiz;

Şafak Bekcileri ve Anadolu Kartalları isimli filimlerde asubaylara yapdıkları muamelenin aynısını

Ve hattâ

Daha kötüsünü 1916 senesinde yapdılar.

Yapdıkları bu şerefsizliği de 1969 senesinde yazdıkları bir kitapda itiraf etdiler.

Makâlemizin bu kısmında ele alacağımız “pilot küçük zabitlik” konusunda biz,

İşde, bu kitaba kalem batıracağız, inşallah.

 

*  *  *  *  *

 

Havâî (Kara Havacılık) Ordumuzda “Pilot Küçük Zâbit” Sınıfının Teşkil Edilmesinin Sebebi;

Kuvvâ-î Havâiyyemizde “küçük zâbit” denilen asker sınıfından “pilot” yetişdirilmesinin sebebini anlamak için fazla yorulmadık!..

Çünkü

Merd-i kıptî şecaât arzederken sirkatin fâş eyler imiş ya!..

Genelkurmay Başkanlığımız işde, tam da böyle yapmış!

Lâkin,

Bu kan donduran “sirkati” fâş eylemeden evvel

Askerî havacılığımız hakkında kısa bilgiler arz edelim.

 

*  *  *  *  *

 

Hava Kuvvetleri Komutanlığımızın târihcesine bakarsanız, kuruluş senesinin 1911 olduğunu görürsünüz.

İngiliz milletinin buhar gücünü keşfetmesi ile başlayan dünyâyı sömürme yarışı,

Buhar makinesinden çok daha verimli ve kullanışlı olan “içden yanmalı motorun” icâd edilmesi ile birlikde

Çok daha yeni ve çok daha acımasız bir nitelik kazandı...

Pistonlu motoru icâd eden Amerika ve Avrupa devletleri;

Ȃdem baba - Havva anamızdan beri insanlığın en büyük hayâlinden birisi olan uçmayı mümkün hâle getirdi. Avrupalı insanların “havadan ağır makine” ismini verdiği piston motorlu uçağı;

  • Dünyâda ilk imâl eden

         Ve dahi 

  • Bu makineyi 1903 senesinde ilk uçuran millet, Amerika oldu.

 

*  *  *  *  *

 

  • Dünyâda motorlu ilk uçağı imâl eden devlet, ABD 
  • İmâl etdiği uçağı dünyâda ilk uçuran devlet, ABD 
  • Uzaya ilk kez insan gönderen devlet, ABD 
  • İcâd etdiği günden beri kendi uçağını kendisi imâl eden devlet, gene ABD 

         Ve fakat

  • Kendi Hava Kuvvetleri Komutanlığını ABD, ancak 1947 senesinde teşkil edebildi.

 

Çünkü bu seneye kadar girdiği iki Dünyâ Harbinde de askerî havacılık faaliyetlerini, Amerika’nın kara ordusu deruhde etdi.

Üsdelik Amerika,

Kendi müstakil hava kuvvetleri komutanlığını da ancak 1947 senesinde, şu kânun ile teşkil etdi.

 

Asubay Tefrikası 6-3_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK


 
 

Bölüm 201.

   (a) Savunma Bakanının başkan olduğu Millî Askerî Teşkilât kurulmuşdur.

   (b) Bu kânunun ikinci maddesi ile teşkil edilen diğer bütün kurum ve kuruluşları ile birlikde Millî Askerî Teşkilât;

        Kara  Kuvveti, Deniz Kuvveti ve Hava Kuvveti Bakanlıkları’ndan müteşekkildir.

 

 

*  *  *  *  *

 

Elin gevuru;

Kendi hava kuvvetlerini teşkil etdiği târihde; kendi imâl etdiği “jet motorlu” uçakları uçuruyor idi...

Fakat bizim her boku bilen hâin ve beyaz zâbitân heyetimiz ise;

Hava kuvvetlerimizi kurduğu târihde; masabaşında kendi imâl etdiği “kağıtdan uçakları” uçuruyor idi!..

İçinde yaşadığımız 2017 senesinde de durum hâlâ aynı değil mi?..

 

*  *  *  *  *

 

Yüzbaşı Fesa ve Mülazim-ı evvel Yusuf Kenan beyleri pilotluk eğitimine gönderdiğimiz

Ve dahi

Havacılıkda Avrupa’nın en ileri devleti olduğunu zannetdiğimiz Fransa bile

Kendi “müstakil hava kuvvetlerini” 1934 senesinde kabul etdiği "kânun" ile ancak teşkil edebildi.

Lâkin gel gör ki;

Uçak imâl etmek şöyle dursun,

Satın alıp uçurduğumuz uçağın tekerinin cıvatasını bugün bile imâl edemeyen ahlâksız hava subaylarımız ise

Bizim “müstakil” hava kuvvetlerimizi taa 1911 senesinde teşkil etmişler(!) Helâl olsun vallahi!..

Üsdelik,

  • Devletimizin padişahı sarayda oturur iken,
  • Sadr-ı Ȃzamı Sadâretde durur iken,

 

Harbiye Nâzırlığındaki bir Paşa’nın imzâladığı bir kağıt parçası ile...

Bu soysuzlar, Osmanlı Devletini babalarının çift öküzlü çiftliği zannediyorlar, zâhir!..

Yalan söylemenin de bir haddi, hududu olur da!..

Fakat hava kuvvetleri komutanlığımızın böbürgen ve fakat böbürgen olduğundan daha fazla sömürgen;

Kurnaz ve fakat kurnaz olduğundan daha fazla ahmak subayları,

Hava Kuvvetlerimizin kuruluş târihi konusunda had, hudud tanımamışlar!

27 Mayıs subay darbesinin karanlık ve kapuska kokulu rüzgârı ile ayakları yerden kesilen havacı subaylarımız,

Masaya yumruğu vurmuşlar

Ve dahi

Hava Kuvvetleri Komutanlığımızın 1911 senesinde teşkil edildiğine emir-gomuta zenciri içinde karâr vermişler. Bu kepâzelik şimdilik bir kenârda dursun!

Biz şimdi gelelim, yirminci asırın ilk senelerinde Osmanlı Kara Ordusunun havâî faaliyetlerine...

Kara Ordumuzda “küçük zâbit” denilen “ortada sandık” asker sınıfını, 1909 senesinde teşkil etdik.

Zere,

Asker, gitdiği yere kendi kânununu da götürür! Kânunu yok ise şâyet asker de yokdur, askerlik de yokdur.

 

 

Zâbitân heyetimizin “resmî târih” deyip bugüne kadar üfürdüğü ısmarlama, düzmece ve ucuz yalanlarını;

 Ortaya dökdüğümüz bilgilerin göz kamaşdıran ışığının zifiri zulmeti şerham şerham yırtdığı gibi

Kerâmeti kendinden menkul kimi târihcilerin bugüne kadar yazdığı düzmece kitapları yırta yırta geliyoruz!

 

 

Ağızlarını domaltarak; “1909 senesinden evvel kara ordumuzda küçük zâbitlik var idi” diyen “târih soytarısı” subay ve asubay meslekdaşlarımız, bugüne kadar tükürdüklerini yalamaya şimdiden hazır olsunlar!..

Asubay Tefrikası 6’nın bundan sonrakini terkip edecek dördüncü kısımında;

Töre konuşacak, Han susacak!

1909 senesinden evvel Kara Ordumuzda “küçük zabit” denilen asker sınıfının mevcut olmadığını

Bugüne kadar hiç görmediğiniz ve bilmediğiniz belgeler ile isbat edeceğiz, evvel Allah!..

 

*  *  *  *  *

 

Hava  Ordumuzda “küçük zabit” dedikleri “ortada sandık” cinsinden asker sınıfının teşkil edilmesinin menhûs maksadını teşhir etmeden evvel,

Târih konusunda bir iki kelâm kaynatmaya mecbûr kaldım.

  • Ahmet Târık TEKCE'siz filim,
  • Kitapsız ilim olmaz derler!..

 

Fakat bu vecize mefhûmu muhalifinden bakdığınızda, dünyânız değişebilir.

İlimsiz kitap yazan kimi târih soytarıları;

Bildiğimiz hakikâtleri, insanlığı kandırmak ve aldatmak için kullanmakdan utanmıyorlar.

Bu sebepden dolayı ATATÜRK’ün târih konusunda irâd etdiği birkaç vecizini bu sayfaya misâfir edeceğim.

 

*  *  *  *  *

 

Târihimizi çarpıtarak kendilerine yağlı bir kemik bulmaya çalışan târih soytarıları

Evvelâ, ATATÜRK’ün çakmak çakmak yakan şu gözlerinin içine bir baksınlar!..

Asubay Tefrikası 6-3_ Kurucu Cumhurbaşkanı ATATÜRK_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Ve dahi

Akabinde de

Târih konusunda söylediği şu vecizleri bir okusunlar hele!..

“Herhangi bir târihi elinize aldığınız zamân, onun gerçeğe uygun olup olmadığına inanmak için istinad etdiği kaynak ve belgeler araştırılır. Bizim şimdiye kadar doğru bir millî târihe mâlik olamayışımızın sebebi târihlerimizin, hakikî okuyucuların belgelere dayanmaktan ziyâde ya birtakım meddahların veya birtakım kendini beğenmişlerin hakikât ve mantıktan uzak sözlerinden başka kaynak bulamamak bedbahtlığıdır.”

Birinci Cumhurbaşkanı Gâzi Mustafa Kemal, 1924.

 

*  *  *  *  *

 

Târih ne güzel aynadır!

İnsanlar, özellikle ahlâkda gelişmemiş kavimler, en büyük mukaddes mefhumlar karşısında bile hasis duygulara tâbi olmaktan nefislerini menedemiyor. Târihin sinesine geçen büyük hâdiselerde, bu hâdiseler içinde âmil ve fâil olanların hâl, hareket ve muameleleri onların ahlâk seviyelerini ne de açık gösterir.”

Kaymakam (yarbay) Mustafa Kemal, Anafartalar, 1915.

 

*  *  *  *  *

 

Becereksizliğini itiraf et, pişmân olma!

Sonradan uydurma bir eser vücuda getirerek ertesi gün pişman olmaktansa, hiçbir eser vücuda getirmemek, beceriksizliğini itiraf etmek daha iyidir.

 Birinci Cumhurbaşkanı Gâzi Mustafa Kemal, 1931.

 

*  *  *  *  *

 

Ey Hayyâm! Sen hakikâtsin, lâkin sözlerin yalan!

Tıpkı sen gibi, Havacı Osman hakikât, lâkin sözleri yalan!

Ne bilginler geldi, neler buldular!

Mumlar gibi dünyâya ışık saldılar,

Hangisi yarıp geçdi bu karanlığı?

Bir masal söyleyip uykuya daldılar!

 

*  *  *  *  *

 

ATATÜRK’ün târih konusunda irâd etdiği muhteşem sözlerinden sâdece bir ikisini sizlere hatırlatdıkdan sonra

İmdi, bu sözleri kim için söylediğini görelim.

ATATÜRK’ün unvânını taşıyan Gâzi Üniversitesinin neşretdiği bir dergi var. Senede iki kere neşredilen ve ismi “Gâzi Akademik Bakış” olan bu dergide bilim adamlarımız makâle neşrediyorlar.

Aşağıda söze konu bu derginin örütbağdaki sayfasını görüyorsunuz. 

Asubay Tefrikası 6-3_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Birinci Cumhurbaşkanımız ATATÜRK’ün yukarıdaki bölümde okuduğunuz vecizlerinin bugün birinci muhatabı, Osman YALÇIN isimli havacı bir subaydır. “Gâzi Akademik Bakış” isimli derginin Aralık 2015 sayısında, Osman YALÇIN isimli “târih kasab”ı havacı öğretmen subayımız, bir makâle neşretdi;

Türk Hava Kuvvetleri Tarihinde Hava Okulu ve Harp Okuluna Geçiş Süreci.”

Aşağıda gördüğünüz bu makâlesinde havacı Osman YALÇIN, iki hususda iki ucuz yalan yumurtalamış;

 

Asubay Tefrikası 6-3_ Hava İkmal Asubay üfürükcü Osman YALÇIN_Eski Tüfek Şükrü IRBIK


 

  •   Birinci yalan yumurtası; Hava Harp Okulunun 1951 olan kuruluş senesini, 1912 senesine tebdil etmek isdiyor. Havacı Osman, bu konuda savcı olmuş, suçlamış; hâkim olmuş, hüküm vermiş! Bu “târih sapıklığını ve uğruluğunu” şimdilik bir kenâra bırakıyorum.
  • İkinci yalan yumurtası da şu; 1916 senesinde Berrî (Kara) Ordumuzda “gedikli erbaş” denilen bir asker sınıfı mevcut imiş! Biz bu makâlemizde işde, “gedikli erbaş” tâbiri konusunda havacı Osman YALÇIN’ın burnunu sürteceğiz!..

 

*  *  *  *  *

 

Osman YALÇIN isimli hava öğretmen bu beyaz subayımızın, kendinden olmayan “diğer” sınıf askerlere bakışını, bugüne kadar yazdığı makâlelerinden biliyoruz. Fırsatını bulsa “asubay” kelimesini sözlüğümüzden kazıyıp atacak kadar mutaassıb birisidir kendisi.

Fakülte mezûnu, sonradan görme havacı Osman öğretmen;

  • Vecihi HÜRKUŞ’un “kara piyâde küçük zâbit” olduğunu bilemeyecek kadar câhil

         Ya da

         Biliyor ise şâyet,

  • Bu hakikâti söyleyemeyecek kadar da fesat, bağnaz, gâfil ve ödlek bir beyaz subayımızdır!

 

Târih şuurundan mahrum olması, "târih uğruluğu" yapmak için yanıp tutuşması bir yana; 

Elinden gelse, kendisinden başka askerlere bir yudum su vermeyecek tıynetde

Ve dahi

Diğerleri gibi her boku bildiğini zanneden öğretmen bir subayımızdır. Allah böylelerini düşmânımıza bile vermesin.

Yukarıda gördüğünüz makâlesinde Havacı Osman YALÇIN, 2015 senesinde şöyle üfürmüş;

 

 

  • Bu yıllarda (1916) önemli bir farklılık da pilot eğitiminde subayların yanında “gedikli erbaş”lara da eğitim verilmesi olmuştur.
  • Bunun Türkiye için doğruluğu, üzerinde tartışılmaya değer bir hususdur.”

 

 

Gedikli erbaş” dediği askerlerin “pilot” yapılmasını tartışmak, Havacı Osman’ın boyunu aşar!

 

Çünkü

"Gedikli erbaş" (küçük zâbit)’ların pilot yapılmasına karâr veren 1916 senesinin Karacı zâbitân heyeti,

Havacı öğretmen Osman YALÇIN’dan çok daha akıllı insanlar idi.

Masa başında oturup 101 sene geriye bakıp da târih(!) yazdığını zanneden bu beyaz subayımızın kendisi,

İstiklâl Harbinde portakalda vitamin bile değil idi.

Fakat

O günleri yaşayan dedesinden harbin ne demek olduğunu dinleyecek kadar akıllı olsa idi

Ve hele de

Genelkurmay Başkanlığının biraz sonra fâş eyleyeceğmiz kitabını okusa idi şâyet

Böyle, börkenekden külsüz üfürmez idi...

Doçent Doktor unvânı taşıyan “kitaplıOsman YALÇIN, 

1916 senesinde Osmanlı Ordusunda “gedikli erbaş” isimli bir asker sınıfı “mevcut olduğunu” iddia ediyor. Ben de Osman YALÇIN’ı bu iddiasını isbata dâvet ediyorum.

Sâhil Güvenlik Komutanlığı emeklisi asubay olan ben, “kitapsızŞükrü IRBIK ise

1916 senesi Osmanlı Ordumuzda “gedikli erbaş” isimli bir asker sınıfı “mevcut olmadığını” iddia ediyor

Ve dahi

Bu iddiamı da kânun ile bugün, burada isbat ediyorum.

Gedikli erbaş” tâbiri;

Osmanlı askerî mevzuâtına 2717 sayılı şu kânun ile ilk kez 25 Mayıs 1935 Cumartesi günü hulûl eyledi.

 

Asubay Tefrikası 6-3_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

Aşağıda gördüğünüz “erbaş” kelimesini de Birinci Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK,

Gene 1935 senesinde bizzat terkib etdi.

Havacı Öğretmen Osman, biliyor musun bu hakikâti?

Asubay Tefrikası 6-3_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

Yrd.Doç.Dr.Hv.Öğ. Yarbay Osman YALÇIN’ı tanıyanlar, bu adama söylesin!

1935 senesinden evvel ordumuzda “gedikli erbaş” olarak tesmiye edilmiş bir asker sınıfı yok idi.

Farkında olmaması anlarız,

Bilmemesini de...

Eğer bilmiyor ise şâyet,

Bilmediği bu hakikâti ben Sâhil Güvenlik Şükrü IRBIK; bugün burada, Havacı Osman YALÇIN’ın burnuna dayıyorum. Nedâmet getirsin ve bu hakikât karşısında eğilsin!

Fakülte mezunu olmasına rağmen subaydan daha da subay rengine boyanan

Ve dahi

Subay olduğu için Osman YALÇIN, bir asubaya teşekkür edemez, bunu biliyorum.

Çünkü hakkı, sâhibine teslim etmek, ancak bilim ahlâkı olan insanların işidir.

Fakat makâlemizin hemen altına bu konudaki nedâmetini itiraf etsin!

Aksi takdirde, “gedikli erbaş” kelimesi konusunda “yalancı” yaftasını boynuna kendisi takacak.

Ve dahi

Söylediği bu ucuz yalan, Havacı Öğretmen Osman YALÇIN’ın peşini bırakmayacak, haberi olsun!..

 

*  *  *  *  *

10

 

Gedikli erbaş” tâbirinden söz açılmış iken söyleyelim.

Gedikli erbaş asker sınıfının ordumuza gayri meşrû olarak sokuşdurulmasının sebebini öğrenmek isder ise şâyet

İki bölümden mürekkep şu makâlemizi okumasını Havacı Öğretmen Osman’a tavsiye ederim; “Gedikli Erbaş Sahtekârlığı

 

*  *  *  *  *

 

Bugün, 29 Ekim 2017 Pazar. Saat, 01:20

Bu kısımdaki bilgileri buraya, bugün ekledim.

Yrd.Doç.Dr.Hv.Öğ. Yarbay Osman YALÇIN’ın kim olduğunu az evvel öğrendim.

Meğerse “târih uğrusu" bu subayımız,

Hava Asubay Sınıf Okulu ikmâl sınıfından 1990 mezûnu tâze bir meslekdaşımız imiş!

Kendisi gizlemiş! Fakat, bu hakikâti biz burada fâş eyliyoruz!

Asubay Tefrikası 6-3_ Hava İkmal Asubayı Üfürükcü Osman YALÇIN_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK



Hava İkmâl Asubay Osman YALÇIN,

Okumuş, subay olmuş! Kendisini tebrik ederim.

Ancak ne var ki bu “eski asubay”, “yeni subay” arkadaşımız,

Bilim adamı olamamış!

Hava Harp Okulunun 1951 olan kuruluş senesini 1912 senesine tebdil etmekdeki hırsına bakılırsa,

Yrd.Doç.Dr. Osman YALÇIN, Prof. olmayı kafasına koymuş!

Fakat bu arkadaşımızın

Yalanlar ile, yanlışlar bir yere kadar gidebileceğini anlamasının vakdi geldi!

Subaylığa terfi etmiş “sâbık bir asubay” olarak;

Daha kendi aslının târihini bilmeden

Hava Harp Okulu’na “sahte târih” düzmeye tevessül edersen, işde böyle madara olursun! 

Şunu da söylemeye mecburum; Koz, kabuğundan çıkmış da kabuğunu beğenmemiş!

Aslını inkâr edenin akıbeti berbâd olur!

Böyle de bir durum var burada.

Yazık, sana Osman YALÇIN!

Hem de çok yazık!

 

*  *  *  *  *

 

Târih uğrusu zâbitân heyetimiz inkâr etmeye çalışsa da

Aradan geçen tam 101 sene sonra

Târihin bir hakikâti daha inşallah

Ayna olup bize işin aslını gösderecek!

Ordumuzun zâbitân heyeti de târihimiz konusunda böyle idi. Bizlere de kendi uydurdukları düzmece târihi yedirdiler.

Fakat bu yalanları bugün artık yemiyoruz.

Ve uydurdukları bu sahte târihlere karşılık olarak

Bilimin aydınlık tokadını bu zâbitân heyetimizin suratlarına birer birer aşkediyoruz!

Nasıl mı?

Şöyle;

1911 senesinde kurulduğunu üfürdükleri “hava kuvvetlerimizin” o zamândaki ismi, Tayyâre Komisyonu idi. Harbiye Nâzırlığına merbut bir şubedeki masabaşında oturan bu komisyonun üyeleri, yapdıkları kağıtdan uçakları uçuruyorlar idi... Osmanlı Devletini yıkan 31 Martcı Mahmut Şevket Paşa’nın Harbiye Nâzırlığına denk gelen bu senelerde, havâî faaliyetlerimizi Berrî (Kara) Ordumuzun askerleri icrâ ediyorlar idi.

Bir başka ifâde ile, Avrupalı Tomi’ler, Amerikalı Coni’ler;

  • Her gün yeni ve daha vurucu uçaklar imâl edip
  • Yeni pilotlar yetişdirirken
  • Bizim “Tayyâre Komisyonu”nun papatya falına bakan zâbitân heyeti,

 

Coni’nin ve Tomi’nin yazdığı havacılık kitaplarını daha tercüme etmek ile meşgul oluyorlar idi...

 

*  *  *  *  *

 

Nereye baksanız görürsünüz!

İlk pilotlarımız Mülâzım bilmem kim, Yüzbaşı filan fısdık diye dağa-daşa, gaba gumaşa yazarlar.

 

Asubay Tefrikası 6-3_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Târihden şan, şöhret kahramanlık pâyesi aşırmaya,

Devletden madalya, maaş, terfi kapışmaya gelince gözlerini kan bürüyen hâris ve beyaz zâbitân heyetimiz,

Acap hiç merâk buyurdunuz mu?

O vakitler “küçük zâbitân” dedikleri “asubayları”, niye “pilot” yapdılar?

 

*  *  *  *  *

 

Küçük zâbit” dedikleri askerleri 1916 senesinde “pilot” yapmaya karâr vermelerinin esbâb-ı mucibesini anlayabilmek için

İltifât buyurursanız şâyet,

1910’lu senelerin havacılığına şöyle bir nazâr eyleyelim.

İnsanoğlunun “havadan ağır makine” dediği uçağı icâd etdiği günlerde

Havacılık çok tehlikeli bir meslek idi...

Uçmayı anlamak, uçağı öğrenmek ve tekâmül etdirmek için yapılan denemeler esnâsında

Avrupa ve Amerika’da ölen mucit ve askerlerin sayısı belli değildir.

Uçakları sınadıkları meydanlar, düşen uçaklarda ölenlerin cesetleri ile dolu idi. Kurban Bayramında açık salhâneye dönen memleketimiz Türkiye’dekine benzer manzaralar var idi, oralarda.

Aynı senelerde, uçak imâl edeyim derken bizim memleketimizde bir tek vatandaşımız ya da askerimiz ölmedi. Tıpkı bugün cep telefonu, bilgisayar vs.’de hazıra konduğumuz gibi

O senelerde de havacılığı Coni ve Tomi, icâd etdi, biz Türkler de hazıra konduk!

Ben kendimi bildim bileli “kendi uçağını kendin yap” deyip dururuz.

Bugün, içinde yaşadığımız 2017 senesinde bile "kendi uçağımızı hâlâ kendimiz yapamıyor isek" şâyet,

Aslında bu konuda kelimeleri isrâf etmeye hiç lüzum yok demekdir.

1910’lu senelerde ilk uçağı icâd eden ve uçuran Coni’ler ve Tomi’ler,

Bu tuhaf makinenin askerî maksatlar ile bir silâh olarak kullanılacağını çokdan idrâk etmişler idi bile...

Bizim Harbiye Nâzırımız da Avrupa’daki bu gelişmeleri öküz-tiren mesâbesinde seyrediyor idi. 1911 senesinde “Tayyâre Komisyonu”’nu kağıt üzerinde teşkil etmek ile ahmak zâbitân heyetimiz,

Hava kuvvetlerimizi” kurduklarını zannetdiler!

Fakat “çocuk doğurmak” ile “çocuk evlad edinmek” aynı şey olabilir mi, Allah aşkına?

İlmini bilmediğin, imâl etmediğin uçağı uçurmak, bu senelerde çok tehlikeli bir iş idi. Tıpkı bugünkü trafik kazası haberleri gibi o senelerin gazeteleri de uçak kazasından söz eden haberler ile dolu idi. Avrupa’da, Amerika’da o senelerde havalanan uçakların çoğu tecrübesizlikden ya da arıza sebebi ile düşüyor idi. Henüz paraşütün dahi bilinmediği bu dönemde uçak yere düşünce de içindeki “pilotlar” ölüyor idi. Bu sebepden dolayı da bu senelerde uçak uçurmak mârifet ve fakat mârifetden daha çok cesâret isdeyen, yürek isdeyen bir iş idi. Kendi uçağımızı kendimizin yapması gerekdiğini anlayacak kadar da hamiyyetli ve akıllı zâbitimiz yok idi.

İşde,

Harbiye Nâzırlığımızın omuzu püsküllü garpperestiş zâbitân heyeti;

Avrupa’nın “doğurduğu” havacılığı, tıpkı "evlatlık edinir" gibi, 

Osmanlı Devletinin çil çil altın lirası ile  bu şartlar altında Avrupa’dan “satın almayı” mârifet belledi.

 

*  *  *  *  *

 

İmdi gelelim,

Harbiye Nâzırlığımızın “küçük zâbit” dediği askerleri “pilot” yapmasının pinhân-ı esbâb-ı mucibesine...

Asubayların bir zamânlar ordumuzda “pilotluk” yapdığından söz edilince, aklımıza hemen Vecihi gelir.

Öyleyse,

Osmanlı Kara Ordusundaki “küçük zâbit” sınıfının “ilk pilotu” olan Vecihi hakkında kısa bilgi verelim.

 

Asubay Tefrikası 6-3_ Kara Pilot Küçük Zabit Başçavuş Vecihi Efendi_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Vecihi (HÜRKUŞ), 1895 senesinde Üsküdar’da dünyâya geldi.

15 yaşındayken, 1910 senesinde Dersaadet (İstanbul) (Berrî) Küçük Zâbit (Orta) Mektebine kayıt yapdırdı.

12 Ağustos 1912 Pazartesi günü bu mektebden, üçüncü dönem olarak mezûn oldu.

Vecihi efendi 17 yaşında iken

Piyâde küçük zâbit onbaşı” rütbesi ile Berrî (Kara) Ordumuzda takım komutanı olarak göreve başladı.13

Yukarıda gördüğünüz tavsırı;

Piyâde Küçük Zâbit merhum Nurettin PEKER’in oğlu Sayın Orhan PEKER’i ziyâret etdiğim 16 Aralık 2016 Cuma günü kendisinden aldım.

Balkan Harbine gönüllü olarak giden Piyâde Küçük Zâbit Onbaşı Vecihi efendi;

Bolu Alayı Gerede Taburu 2’inci Bölüğünde,

Kırklareli, Pınarhisar, Saray ve Çatalca’da takım komutanı olarak görevler yapdı.

Pekiyi,

Üsküdar’lı Vecihi efendi, havacı mı idi?

El cevâp! Hayır, havacı değil idi.

Çünkü; O senelerde Osmanlı Devletinde Hava Kuvvetleri olarak bilinen bir kuvvet komutanlığımız yok idi.

1913 senesinde  Ordumuzda ilk kez başlayan havacılık faaliyetlerinde

Küçük zâbit Vecihi efendi,çavuş” rütbesi ile "gönüllü olarak" görev aldı.

Kısa süreli makinist eğitiminden sonra 1914 senesinde Bağdat Cephesi 7’inci Ordu, 2’inci Tayyâre Bölüğünde “uçak makinisti” olarak göreve başladı.

Mayıs 1915 senesinde, “çavuş” rütbesindeyken Yeşilköy Hava Mektebinde "gönüllü olarak" “pilotluk” eğitimine başladı.

Pilotluk eğitimini başarı ile tamamlamasının akabinde “başçavuş” rütbesine terfi eden Vecihi efendi, Aralık 1916’da Kafkas Cephesi 7’inci Tayyâre Bölüğüne “pilot” olarak tâyin edildi. Cephede ve düşmân mevziileri üzerinde ve gerisinde başarılı keşif-gözetleme ve muharebe uçuşları yapdı.

26 Eylül 1917 Çarşamba günü Rasıdı Yüzbaşı Şükrü (KOÇAK) efendi ile bir Rus uçağını düşürdü. 08 Ekim 1917 Pazartesi günü uçurduğu keşif uçağı ile Rus av uçağını it dalaşına zorladı. Bu vuruşma esnâsında pilot Vecihi, başından yaralandı ve Erzincan Ovasına inmeye mecbur kaldı. Burada Ruslara esir düşdü ve Hazar Denizindeki Nargin Adasına sürgün edildi. Aşağıda, Vecihi efendiyi, esir kampında Rus askerler ile çekdirdiği zoraki hâtıra tavsırında görüyorsunuz.

 

Asubay Tefrikası 6-3_ Kara Pilot Küçük Zabit Başçavuş Vecihi Efendi_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

 

 Pilot küçük zâbit başçavuş  Vecihi efendi, kendisinin “zâbit” olduğunu zannediyor idi.

 Çünkü;

 Birliğindeki “zâbit” sınıfından gomutanları O’na, “zâbit” olduğunu söylemişler

 Ve dahi 

 Takım komutanlığı görevini tevdi edip kurbanlık koyun gibi Vecihi'yi cephenin en önüne sürmüşler idi... 

 Osmanlı Devletinin de imzâlayıp taraf olduğu 1907 La Haye Sözleşmesine göre kampda esirler;

  • Er" (soldier) ve "zâbit” (officer) olmak üzere iki sınıfda ibâte ve iâşe ediliyor,  
  • Zâbite "oda" veriyor 

        Fakat

  • Zâbit hâricindeki askerlerin hepsi "koğuş"larda tutuluyor idi.

 

 Harb esirlerine yapılacak muamele konusunda

   İçinde yaşadığımız 2017 senesinde de durum hâlâ aynıdır!

 

"Subay yardımcısı" olduğunu zanneden "Asubayların" 

Haberi olsun!

 

 Hazar Denizinin ortasında yer alan ve zehirli yılanları ile meşhur Nargin Adasına vardığında

 Sorgu esnâsında künyesini soran Rus kamp komutanına Vecihi efendi, kendisinin “zâbit” olduğunu söyledi.

 Bu beyânına istinâden de Vecihi’yi, “zâbitânımızın” kaldığı bir "odaya" yerleşdirdiler.

 Fakat buradaki bizim beyaz “zâbitânımız”, Vecihi’nin “zabit” olmadığını Ruslara ihbâr etdiler.

 Bu gammazlık üzerine Rus kamp komutanı;

 Aynı kampda esir olan “küçük zâbit” Süleyman NURİ’ye yapdığı gibi,

 “Küçük zâbit” Vecihi efendiyi de “zâbitânımızın” kaldığı "odadan" çıkartdı ve erâtımızın kaldığı "koğuşa" gönderdi.

 

 

 

Birinci Cihân Harbi esnâsında dünyânın dört bir yanına sürgün edilen Osmanlı askerlerinin içindeki binlerce “ihtiyât zâbitimiz” de düşmân esir kampı komutanlarının kafasını karışdırdı. Sorguları esnâsında kendilerinin Osmanlı Devleti Berrî Ordusunda "ihtiyât zâbiti” olduğunu söyleyen askerlerimizin, 1907 La Haye Sözleşmesine göre “zâbit” mi “er” mi olduğunu muhâsım devletler tefrik edemedi. Çünkü askerimizi esir eden bu devletlerde “ihtiyât zâbiti” denilen “uyduruk” bir asker sınıfı mevcut değil idi! Bu sebepden ötürü esir edilen “ihtiyât zâbitimize” esir kamplarında “er” muamelesi yapdılar.

Fakat hukukcu olan ve 1907 La Haye Sözleşmesinden haberdâr olan kimi “ihtiyât zâbiti” buna itirâz etdi. Muhâsım devletler, içinden çıkamadıkları bu durumu, Osmanlı Devletine bildirdi.

Harbiye Nâzırlığımız, bu devletlere peşpeşe gönderdiği “yıldırım” telgraflar ile;

  • Osmanlı Devleti BerrȊ Ordusundaki “ihtiyât zâbitânın” tamamının “zâbit” sınıfına dâhil olduğunu

          Ve dahi

  • 1907 La Haye Sözleşmesine göre bunların hepsine “zâbit” muamelesi yapılmasını talep etdi.

Zâbit” olduğunu zanneden Osmanlı Berrî Ordusu “küçük zâbitânının” aynı konudaki talebi karşısında ise

Zâbit” olduğunu söyledikleri Vecihi’yi cephenin en önüne süren “zâbit” gomutanları,

Dut yemeden bülbül oldu!

 

 

Nargin adasındaki esir kampından kaçmayı başaran Vecihi efendi, İran üzerinden yürüyerek; yalın ayak başı gabak bir şekilde 13 Mayıs 1918 Pazartesi günü memleketine geri geldi. Bunu yapan bir zâbitimiz olsa idi şâyet Genelkurmay Başkanlığımız bu kaçış konusunda şimdiye kadar yüzlerce tefrikalık kahramanlık hikâyeleri düzdürür idi.

Fakat “zâbit” olmadığı için Vecihi’nin bu muazzam kaçış mâcerâsını

Fesat küpü ve beyaz “zâbitân heyetimiz" bugün bile utanmadan hâlâ inkâr etmeye çalışır.

İran sınırından başlayıp Anadolu’yu, şarkdan garba kadar başdan başa yürüyerek kateden Vecihi efendi, İstanbul’a geldi ve Millî Mücâdeleye bırakdığı yerden devâm etdi. Bu ilimizin müdafaasını deruhde eden 9’uncu Tayyâre Bölüğünde “kıdemli başçavuş” rütbesi ve "avcı pilot" unvânı ile görevine tekrâr başladı.

30 Ekim 1918 Çarşamba günü Mondros Mütârekesini imzâlayan Osmanlı Devleti, Birinci Cihân Harbinde mağlup ilan edildi. Ordumuz silah bırakdı ve askerimiz terhis edildi.

31 Aralık 1919 Perşembe günü seferberlik sona erdirilince, 6 senelik mecburî hizmetini tamamlayan Vecihi efendi

  • Gâzi” unvânı

         Ve dahi

  • Pilot küçük zâbit kıdemli başçavuş” rütbesi ile Berrî (Kara) Ordumuzdan terhis edildi. 

 

*  *  *  *  *

  •  

    Vecihi HÜRKUŞ hakkında bugüne kadar yazılan kitapların hiçbirisinde, 

    Aşağıda gördüğünüz şu bilgilerin hepsini birarada bulamazsınız;

    • 2 senesi, Der Saadet Küçük Zâbit Mektebi'nde “talebe” olarak, (1910-1912) 

     

    • 1 senesi “piyâde küçük zâbit onbaşı” rütbesi ile takım komutanı olarak cephede, (1912-1913)

     

    • 1 senesi Yeşilköy Hava Mektebinde “uçak makinist” eğitiminde, (1913) 

     

    • 1 senesi cephede muharip “uçak makinisti” olarak (1914) 

     

    • 1 senesi gene Yeşilköy Hava Mektebinde “pilotluk” eğitiminde, (1915) 

     

    • 1 senesi Nargin kampında esir” olarak, (1917) 

     

    • 3 senesi de muharip “avcı pilot” olmak üzere cephede, (1916, 1918-1919).

     

 

  • Birinci Cihân Harbi ve İstiklâl Harbinde vatanına canı bahâsına 10 sene hizmet eden Vecihi efendi, 

  • Emekli olamadan

         Ve dahi

  • Beş guruş ikramiye dahi almadan

1919 senesinde Berrî (Kara) Ordumuzdan terhis edildi...

 

Çünkü,

1909 Nizamnâmesine göre mecburî hizmetinden sonra ayrılan "küçük zâbitânın" emekli olma hakkı yok idi.

  • TBMM’nin üç takdirnâme ile taltıf etdiği ilk ve tek Türk vatandaşı olan,
  • İstiklâl Madalyası ile ödüllendirilen,
  • Asubay Tefrikası 6-3_ Eski Tüfek Şükrü IRBIKDünyânın “gelmiş geçmiş en çok uçan pilotu” unvânı verilen,
  • Türk havacılık târihinde “ilk uçak düşeren pilot” unvânını ihraz eden

  • Gâzi pilot küçük zâbit kıdemli başçavuş” unvânı ile terhis edildiği gün
  • Vecihi efendinin cebinde 5 guruş parası yok idi!..

Tıpkı,

Sokakda donarak öldüğü o soğuk Mart gecesinin sabâhında,

Cebinden 5 guruş para çıkmayan “üçüncü sınıf sinema emekcisiYadigar EJDER gibi...

Ey Ali Fehamoğlu gâzi pilot küçük zâbit kıdemli başçavuş Vecihi HÜRKUŞ!

Duy beni!

Bu vatan topraklarında senin ve Yadiğar EJDER’in kaderi

Varlıkda değil fakat yoklukda birleşdi!

Evvela rûhunuz şâd olsun,

Sonra da haberiniz...

 

*  *  *  *  *

 

Üsküdar’lı “pilot küçük zâbitVecihi ile biz asubaylar haklı olarak gurur duyarız.

O’ndan sitâyiş ile bahsetmeyi de kendi mesleğimiz için bir iftihâr vesilesi biliriz!

Peki, 

  • Küçük zâbitVecihi efendininpilot” olabilmesinin,

          Daha doğrusu,

  • Pilot” olmasına o zamânki zâbitân heyetinin izin vermesinin sebebi ne idi, hiç düşündünüz mü?
  • Enişdesi Miralay Kemâl Beyin iltimâsı ile mi “pilot” oldu, yoksa? 

 

  • Gel, Vecihi;

  Mâdemâki "bir adım öne çıkdın! ve "gönüllü oldun!

  Zâbitân heyetimiz gibi sen de bu vatanın yiğit bir evlâdısın!

  Al sana bir mektep! Oku ve pilot ol!

 

  • Sonra da al sana bir uçak;

Tıpkı zâbitânımız gibi,

 Sen de bu aziz vatana, bu yüce millete kanın ile, canın ile hizmet et, demiş olabilirler mi?

 

Zâbitân heyetimiz bu kadar mert, bu kadar cömert, bu kadar alicenâp, bu kadar vatansever mi idi?

Şan, şöhret paypaylamaya gelince gözlerini kan bürüyen bizim beyaz zâbitân heyetimiz

Piyâde küçük zâbit çavuşVecihi efendiyi;

Evvelâ niye “tayyâre makinisti”,

Akabinde niye “pilot” yapdılar dersiniz?..

 

*  *  *  *  *

 

 

Beyaz zâbitân heyetimiz “kışlada öte beri göt gezdirir” iken

Piyâde küçük zâbitVecihi efendinin “pilot” yapılmasının sebebi ne idi acap? 

Uçması için imâl edilen uçaklar, o senelerde uçmakdan daha ziyâde düşüyor idi.

Pilot için uçmak, uçak havalandıkdan iki dakika sonra mutlak ölüm demek idi!..

Bu sebepden dolayı Harbiye Nâzırlığımız, “pilot” yapacak “gönüllü zâbit” bulamadı.

Kahramanlık söz konusu olunca mangalda kül bırakmayan zâbitân heyetimizin maçası, “pilot” olmayı yemedi!..

Yürek, bilek, celâdet ve hamiyyet isdeyen böylesi tehlikeli bir görevde

Ve dahi

Harbiye Nâzırlığımızın böyle çâresiz kaldığı zor bir zamânda

Üsküdar’lı Ali Fehamoğlu piyâde küçük zâbit çavuş Vecihi efendi,

Ölüme meydân okudu,

Ve 

Bu aziz vatanı canı bahâsına müdafaaa etmek için “bir adım öne” çıkdı!

Ve dahi

Berrî (Kara) Ordumuzda hizmet etmek üzere “gönüllü pilot adayı” oldu!

 

 

*  *  *  *  *

 

Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler,

Binbir derde düşer, canlarından bezerler.

Öyleyken, ne tuhafdır, yine de övünür,

Onlar gibi olmayana adam demezler.

 

*  *  *  *  *

 

23 Temmuz 1919 Çarşamba günü

Erzurum Kurultayını küşâd ederken Mustafa Kemâl, şu harika vecizi söyledi;

Târih her milletin kanını, hakkını, mevcudiyetini hiçbir zamân inkâr edemez!”

Bizim bu makâlemize konu etdiğimiz hususda da

Târih, bir milletin değil fakat

Küçük zâbit denilen askerlerin kanını, hakkını ve mevcudiyetini inkâr edemedi.

Tam 101 sene evvel târihde vuku bulan

Ve dahi

Tam 48 sene evvel târih kitabında ölüm uykusuna yatırılan bir hakikât daha

Bugün, burada

Eski Tüfekin kaleminde tekrâr hayât buldu!

 

*  *  *  *  *

 

Uğruların vay hâline!..

Târih, böyledir işde!

Eğrisi ile doğrusu ile bir gün gelir, kendini teşhir eder!

27 Mayıs subay darbesinin hava gazı ile cezbeye tutulup

Şöhret orgazmı olan beyaz zâbitân heyetimiz,

Genelkurmay Başkanlığının arşivindeki belgeleri incelediler

Ve dahi

1969 senesinde bir kitap neşretdiler.

Bu kitabın adı “Birinci Dünya Harbi - IX’uncu Cilt, Türk Hava Harekâtı

Târih yazar uzmanı dedikleri Em.Hv.Kur.Alb. İhsan GÖYMEN’e yazdırdıkları işbu kitabı;

  • Genelkurmay Harp Târihi Başkanlığının yetkili komisyonları inceledi

         Ve dahi

  • Yayınlanmasını uygun gördü!

Bu kitabda yer alan bilgilerin ve hakikâtin asıl sâhibi Genelkurmay Başkanlığımız oluyor.

  

Asubay Tefrikası 6-3_ Genelkurmay Başkanlığı_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Bu kitabın aşağıda gördüğünüz sayfalarında,

Vecihi (HÜRKUŞ) efendi’nin unvânının “pilot astsubay” olduğunu söylemişler. Târihi inkâr edecek değiller ya! Öyle de yapmışlar.

Ancak ne var ki Genelkurmay Başkanlığımızın üfürdüğü bu iki kelimede bile bir yanlış var.

O da şudur;

Pilot” tâbiri doğru da. Bu senelerde ordumuzda “astsubay” olarak tesmiye edilmiş bir asker sınıfı yok idi ki!

Siz beyaz zâbitân heyeti;

Bu kitabı yazan(!) “albayİhsan GÖYMEN’den bahserderken “miralay” diyor musunuz? Demiyorsunuz!..

Öyle ise şâyet, 1917 senesinden bahsederken de;

1909 Nizamnâmesine tevfikan “küçük zâbit” dediğiniz Vecihi efendi’ye de siz, “astsubay” diyemezsiniz!

Terbiyesizliğin âlemi yok!

Hangi renk ve cinsden olursa olsun, her guş, kendi yuvasına aitdir!

Sen, bu yuvanın garga guşunu alıp kendi keyfine göre şu gartal guşunun yuvasına goyamazsın!

Kendi zamânına ait olan bir tâbiri, başka bir zamân zarfında da kullanamazsınız!

Bu cümleden olmak üzere,

Her tâbir, kendi zamân zarfında mazrûfdur!

Bu sözü ilk kez, Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK söylüyorum! Bilmeyenler de ilk kez öğrensin!..

Astsubay” dedikleri bu “ortada sandık” ve “ucube” tâbiri Genelkurmay Başkanlığımızın sahtekâr subayları, 1951 senesinde uydurdular. Bunu da öğrensinler artık!..

1969 senesinde yazdığın kitapda şâyet sen 1917 senesinden bahsediyor isen;

Vecihi efendi’ye “astsubay” değil fakat ”küçük zâbit” demeye mecbursun.

Bu ince mevzuyu bir kenâra bırakalım

Ve dahi

Aşağıdaki şu sayfada yazılan acı ve fakat bir o kadar da dehşet verici bilgilere bakalım.

  

Asubay Tefrikası 6-3_ Genelkurmay Başkanlığı_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Bu makâlemizin asıl konusu,

Aşağıda gördüğünüz şu sayfada gizli...

 

Asubay Tefrikası 6-3_ Genelkurmay Başkanlığı_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Münevver dediğin O’dur ki;

Herkesin okuduğunu okuya

Ve fakat

Herkesin okuduğundan, hiç kimsenin anlayamadığını anlayabile!

 

Aslında bu kitabı yazdıran ödlek zihniyetin burada itirâf etmekden korkduğu bir hâkikat daha var;

Pilot olmaya isdekli ve yürekli “zâbit” bulamadıkları için,

“Küçük zâbit” ve erâtımızdan gönüllü pilot adayı almakdan başka çâreleri kalmamış idi...

 

1916 senesine kadar sâdece zâbitândan pilot yetiştiriyorlar idi.

Düşen uçaklarda da tabii olarak hep zâbitimiz şehid oluyor idi.

Genelkurmay Başkanlığımızın 1969 senesinde yazdığı kitabın yukarıdaki sayfasında gördüğünüz bu cümleler,

Aynı zamânda şu acı hakikâtin itirafıdır; 

Asubay Tefrikası 6-3_ Genelkurmay Başkanlığı_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

Bize yıllardır yedirilen bir ezberi daha bugün, burada bozduk evvel Allah!..

"Makbûl" asker olduğumuz için “pilot” yapmamışlar Asubayları!

Biz “küçük zâbitân” kendimizi;

Çevirdiğimiz askerî havacılık foliminin “esas oğlanı” zannediyor idik!

Ne acıdır ki;

Tehlikeli sahnelerde zâbitân heyetimizin yerine “ölmesi” için oynatdığı “ikinci sınıf figüran” imişiz meğerse!..

 

*  *  *  *  *

 

Makbûl mü yâ Rab, yoksa maktûl mü?

 

11 Temmuz 2017 Salı günü neşretdiğimiz

Asubay Tefrikası 4: Erlikden Harp Okulu Komutanlığına isimli makâlemizde şöyle demiş idik;

Türk Ordusunun asubay denilen askerinin kellesi,

Subayının kellesinden daha mı ucuz?”

 

  • Asubay Tefrikası 6-3_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

  • Hakikât öyle imiş!..

 

Biz " asubaylar ";

Pilot olduğumuz için zannediyor idik kendimizi " makbûl ”

Meğerse biz " küçük zâbitân "

 Olmuşuz zâbitin yerine " maktûl..."

brove

  

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

 

   Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız  

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKSahil Güvenlik Komutanlık BrövesiKapak 5

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKSahil Güvenlik Komutanlık BrövesiAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK 

 

 

Asubay Tefrikası 6-2, Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-2

Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar

 

 

Asubay Tefrikası -6-nın birinci kısmını teşkil eden makâlemiz ile;

Türkiye’nin en çok aldatılan insanlarının kimler olduğuna dâirAsubay Tefrikası 6-1, Eski Tüfek Şükrü IRBIK 

Epeyi bilgi edinmiş idiniz. 

Lâkin,

Kırmızı buğday niyetine tarladan değil fakat

Dağarımızdan binbir emek ile derleyip de

İrili ufaklı binlerce kelimeyi sabır değirmeninde şevk ile un eyleyerek

Bunca zamândan beri sinemde biriken ter ile yoğurdukdan sonra

Ekşi mayalı, mis kokulu çıtır ekmekler pişirip

Agaya beleş! düsturu ile kapınıza kadar bilâ ücret ulaşdırsak da

Varın, siz o makâlemizdeki kelimelerin hiçbirisine kulak asmayın!

Asubay Tefrikası -6-‘nın ikinci kısmını terkip eyleyen işbu makâlemizde,

Aslında bugün sâdece bir tek bilgi öğreneceksiniz, inşallah!

Asubay Tefrikası 6-2, Eski Tüfek Şükrü IRBIK

*  *  *  *  *

 

Asubaylığın teşkil edilmesindeki sinsi maksadı fâş eylemek, bu makâlemizin elbetde yegâne hedefi değildir!

Özü itibârı ile bugünkü mevzuâtımıza göre “astsubay” olarak tesmiye etdiğimiz askerlerin,

Memleketimizin en çok aldatılan vatandaşları olduğunu belgeleri ile gözler önüne sermek sûreti ile

Asubayların aldatılmasının perde arkasını tam olarak görmek

Ve dahi

Gedikli” isimi verilen asker sınıfının donanmamızda teşkil edilmesindeki gizli maksadı ortaya çıkartmak için yazdığımız bu makâlemiz aynı zamânda;

Astsubay” denilen asker sınıfının ordumuzda teşkil edilmesine karşı duran dar kapsamlı bir “reddiye”’dir.

 

*  *  *  *  *

 

Ellerini açıp başını göğe doğru çeviren Oğuz Kağan

İkibinikiyüzyirmibeş sene evvelinden şöyle duâ etdi;


Asubay Tefrikası 6-2_Bilge Kağan_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK 

Ulu Tengri! 

 Gök Tengri!

 Gözel Tengri;

 Türk toprağında hürler yaşasın!

 Ȃdâlet hüküm sürsün sâdece!

 Türk yurdunda yoksulluk o kadar azalsın ki

Fakirlik suç sayılsın!


     Türk atası Oğuz Kağan; 


     Kendi milletine hürriyet, adâlet ve zenginlik bahşetmesi için

     Gök Tengri’ye işde, böyle yalvardı!

 

*  *  *  *  * 

 

Kendisini ziyârete gelen Romanya Dış Bakanı Vicktor Antonesko ve hanımı şerefine yemek vermek için

16 Mart 1937 Salı akşamı Ankara Park Otele giden Birinci Cumhurbaşkanı ATATÜRK,

Yemekler yenir iken sohbetin koyu bir deminde Romanya’lı misâfirlerine şöyle dedi. 

Asubay Tefrikası 6_2_Kurucu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

  • İkibin küsûr sene evvelinden Oğuz Kağan, kendi milletine “hürriyet, adâlet ve zenginlik” vaad etdi.

        Ve dahi

  • Seksen sene evvelinden Birinci Cumhurbaşkanı M. Kemâl ATATÜRK, kendi milletine “neşe” vaad etdi.

Peki,

Bizim devletimizin kimi adamları ve zâbitânı, “Astsubay” dedikleri uyduruk askerlere geçen asırlarda;

  • Neler vaad etdi?

         Ve daha da mühimi

  • Ne muâmelesi yapdı?

Bu suâllerin cevâbı da işbu makâlemizin “ast” başlıkları olacak, inşallah!

Asubay Tefrikas -6-‘nın ikinci kısmını terkip eden konumuza sayfalar dar geldi.

Bu sebepden dolayı ikinci kısmı üç “ast” başlık altında neşredeceğiz.

Bunlar;

  • Birinci kısımda, Donanma Ordumuzda Asubaylığının teşkil edilmesinin gizli maksadını,
  • İkinci kısımda, Havâî Ordumuzda Asubaylığın teşkil edilmesinin maksadını,
  • Üçüncü kısımda Berrî (Kara) Ordumuzda Asubaylığın tertip edilmesinin yürek burkan acı gerçeğini fâş eylecek,
  • Sonraki kısımlarda ise “külfetnimet” üleşimindeki akla ziyân rakamları vereceğiz, inşallah...

 

Eski Tüfek’den bugünlerde, buralarda öğreneceğiniz bilgiler karşısında

Şaşırmakdan da öte,

Afallayacaksınız!.. 

 

*  *  *  *  *

 

Asubay dedikleri asker sınıfının ihtiyâçlar silsilesindeki yerini anlamak için

İltifât buyurursanız şâyet

Evvelâ Deniz Asubaylığının ordumuzdaki târihine doğru ve kısaca bir nazâr eyleyelim.

   Genelkurmay Başkanlığı MSB diyor ki;

   Berrî (Kara) Ordumuzu, M.Ö. 209 senesinde teşkil etdik.   

   Bahrî (Deniz) Ordumuzu, 1081 senesinde teşkil etdik. 

   Deniz Harp Okuluna menşe teşkil eden “Hendesehâne” isimli mektebi, 1776 senesinde teşkil etdik.

   Kara Harp Okuluna menşe teşkil eden “Mekteb-i Ulûm-i Harbiye”’yi de 1834 senesinde teşkil etdik.   

 Harp Okullarımız hizmete açılmadan evvel Osmanlı Ordularımızda iki sınıf asker mevcut idi;

  1. Nefer (Gönüllü/Kur’alı)  

  2. Zâbit (Alaylı)  

Aynı cümleden olmak üzere gene bu târihlere kadar komutanlarımızın hemen hepsi “alaylı” idi.

Erlikden terfili başkomutanlarımızın sevk ve idâre etdiği kara ve deniz ordularımız,

Asırlar boyunca zaferden zaferlere koşdu...

Üç kıtayı yurt, denizleri göl eyleyen devletimizin yüzölçümü, 21 milyon kilometre kareye kadar genişledi.

Fakat, şu tuhaflığa bakınız ki;

Avrupa devletlerinden örnek aldığımız “harp okullarının” memleketimizde açılması ile birlikde,

Berrî ve bahrî ordularımız, muharebelerde düşmân karşısında peşpeşe mağlub edilmeye başladı.

Ve bu sözde ve şâibeli “garblılaşma” neticesinde bir şey daha oldu;

Ordumuzda çok tehlikeli bir “sınıflaşma” ve “kastlaşma” başladı...

Açdığımız her yeni asker mektebi, kendine özgü yeni ve ayrı asker sınıfları doğurdu!

Er ve zâbit”’den müteşekkil Osmanlı Devletinin iki sınıflı kavi ordu yapısını

İlk defâ teşkil etdiğimiz “gedikli” sınıfı ile 1890 senesinde, Bahrî ordumuzda bozduk!

İlk defâ teşkil etdiğimiz “küçük zâbit” sınıfı ile de 1909 senesinde, Berrî ordumuzda bozduk!

Peki,

Ordularımızın iki sınıflı sağlam bünyesini bozmak bahâsına icâd etdiğimiz bu ara sınıf” askerleri,

Paslı bıçak gibi ordumuzun döşüne saplayan beyaz zâbitân heyetimizin,

Bu “ara sınıfları” peydahlamasındaki gizli maksadı ne idi?

 

*  *  *  *  *

 

Gülgûn şarap, gül kokulu güzeller, yeşil çimen, bir somun da ekmek dedin hep;

Ey Hayyâm! Sana ayyaş diyenler utansın! Sen, güzel adammışsın be!

Sen sofusun, hep dinden dem vurursun;

Bana sapık, dinsiz der durursun.

Peki, ben ne görünüyorsam O’yum:

Ya sen? Ne görünüyorsan O musun?

 

*  *  *  *  *

 

Ordularımızdaki bu tehlikeli “kastlaşmanın” sebebini anlamak için

Evvelâ ordularımızdaki “sınıflaşmayı” ve bu sınıflaşmanın getirdiği “bölünmeyi” anlamalıyız!

Bölünmeyi iyi olarak anlar isek şâyet bölünmenin sebebi de kendiliğinden zuhûr eyleyecek, inşallah!

Ordumuzun kaşar dilimi gibi ince ince ve “sistemli” olarak sınıflara bölünmesini fâş eylemeye

Benim de eski bir mensûbu olduğum Donanmamız (Deniz Kuvvetleri) ile başlayalım...

 

*  *  *  *  *

 

A. Donanmada “Gedikli”, “Gedikli Zâbit” ve “Küçük Zâbit” Sınıflarının Teşkil Edilmesinin Sebebi;

Donanmamıza “kastlaşma”  ve “bölünme” getiren ilk tâbirât da târih sırasına göre şunlar; 

Bu tâbirâtı donanma ıslâhımıza dâhil eden Nizâm/Kânunnâmeler de gene târih sırasına göre şunlar;

1. 1701 Donanma Kânunnâmesi,

2. 1792 Donanma Kânunnâmesi,

3. 1890 Gedikli sınıfı Nizâmnâmesi,

4. 1913 Efrâd, Küçük Zâbit ve Gedik Zâbit Nizâmnâmesi.

 

*  *  *  *  *

 

İsimlerini yukarıda zikretdiğimz Donanma Nizâmnâmelerini târih sırasına göre şöyle bir görelim hele!..

1701 Donanma Kânunnâmesi;

Bahriyemize özgü olan “gedik” tâbirine ben ilk kez, donanmamızın ilk kânunu olan 1701 Donanma Kânunnâmesinde rastladım. Bu kânunnâmede “nefer”, “aga”, “reis”, “ümerâ”, “zâbit”, “gedik” ve “donanma gedikli zâbitliği” tâbirâtı var. Bu dönemde donanmamızda mektep henüz yok idi. Mekteb olmadığı için gemi tayfasının handiyse tamâmı okuma-yazma dahi bilmiyor idi. Gemicilik mesleği “usda-çırak” esâsına göre ezbere öğreniliyor idi. 1701 Kânunnâmesinden de anlaşılacağı üzere “gedikli” ve “gedikli zâbit” tâbirâtının donanmamız ıstılâhına 1701 senesinde girdiğini görüyoruz. Bu kânunda ”gedik”lerin ne olduğu ve bu “gedik”lerde hangi “zâbit”’lerin görev yapacağı açıklanmış. Fakat o dönemde donanmamız tayfası arasında henüz belirgin bir “sınıflaşma” yok! Bir başka ifâde ile “gedik”lerde görev yapan “zâbit” tayfasının tamamı, tek sınıf olarak teşkil edildi. 

  • Gedikli zâbit” ve “zâbit” tâbirâtı, donanmamızda “devâmlı” (muvazzaf) olarak görev yapan tayfanın “sınıf” ismi oldu.
  • Gedik” tâbiri ise “zâbit”lerin yapdığı “görev(kadro) anlamında kullanıldı. 

Asubay Tefrikası 6_2_ Kölelikden terfili Kaptan-ı Derya Cezayirli Gazi Hasan Paşa_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Bu dönemlerde donanma gemilerimizde en düşük rütbe ile göreve başlayan bir tayfa,

Kâbiliyetine ve celâdetine koşut olarak o gemiye “reis” olabiliyor idi.

Buna en güzel örnek ise “palabıyık” lakablı Cezâyirli Gâzi Hasan Paşa’dır.

Tekirdağlı bir tüccarın âzâd etdiği bir köle olan

Ve dahi

Cezâyir’deki korsan gemilerinde tayfalık yapdıkdan sonra

1761 senesinde Osmanlı donanmasında “kalyon kaptanı” olarak gemiciliğe başlayan Hasan,

Kaptan-ı Deryâ (Deniz Kuvvetleri Komutanı)’lığa kadar terfi edebilmiş idi.

 

*  *  *  *  *

 

Gedik” ve “gedikli” kelimelerinin anlamını öğrenmek için de sözlüğe bakdık!

TDK, ilk Türkce sözlüğünü 1944 senesinde neşretdi. Bu sözlüğümüze göre  “gedik” ve “gedikli” ne demek imiş, buyurun görelim;

Asubay Tefrikası 6_2_ TDK Sözlük_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_2_ TDK sözlük_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Hazır, TDK’ya gitmiş iken bir de “asubay” kelimesine bakalım dedik!

Çift “s” ile yazıldığına bakmayın siz!

Asubay Tefrikası 6_2_ TDK sözlük_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_2_ Evvelden Ahire Işıltılı Yansımalar_3_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 Cumhuriyetimizi;

  • 1920 senesinde kurduk,
  • 1923 senesinde ilan etdik!
  • 1928 senesinde eski yazıyı terk etdik ve Türkce harfler ile yazmaya başladık.
  • ATATÜRK, o zamânki ismi Türk Dili Tetkik Cemiyeti olan TDK’yı 1932 senesinde teşkil etdirdi.
  • Fakat TDK, ilk Türkce Sözlüğümüzü ancak ve lutfen 1944 senesinde neşredebildi.

   "Asubay" kelimesini 1944 senesinde TDK sözlüğüne böyle çift “s” ile yazan gerzeklerin; 

  • ATATÜRK’ün 11 sene evvel hazırladığı rütbe isimleri kitabından,

        Ve dahi

  • Aynı sene meriyyete koyduğu 2771 sayılı Ordu Dâhilî Hizmet Kânunundan haberi yok ki!    

  

*  *  *  *  *

 

Gedikliler ve Ȃdem SERT isimli makâlemizde 17 Şubat 2017 Cumâ günü fâş eylemiş idik!Gedikliler ve Adem SERT; Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Bu hakikâti bugün burada bir kez daha tekrâr edelim. Gerek 1701, gerekse aşağıdaki bölümde bahsedeceğimiz 1792 Donanma Nizâmnâmelerinden ortaya çıkan çarpıcı hakikât şudur; 

Bugün “çavuş” ve “başçavuş” olarak bildiğimiz ve "astsubay" sınıfına özgü olan “rütbe isimleri”, bu kânunnâmelerde “gedikli zâbit” sınıfına dâhil olan tayfaları temsil ediyor idi. Bir başka ifâde ile Deniz Kuvvetlerimizde bugün “subay ve asubay” olarak bildiğimiz asker sınıflarının her ikisi de 1701 ve 1792 kânunlarına göre “gedikli zâbit” idi.

Bugünkü mevzuâtımızda “astsubay” dediğimiz biz askerlere

gedikli” diyerek tahkir ve tezyif etmeye yeltenen

   târih câhili, yalancı, bölücü ve şerefsiz subaylarımız bu hakikâti öğrensinler!   

*  *  *  *  *

 

1792 Donanma Kânunnâmesi;

Osmanlı Donanmasına çeki düzen veren ikinci kânunnâme ise 1792 kânunnâmesidir. “Gedikli” kelimesine de ilk defâ bu kânunnâmede rastladım. 11 Temmuz 1792 târihinde meriyyete konulan bu kânunnâme ile donanmamızda ilk kez bir sınıflaşma başladı. Bunun sebebi de 1776 senesinde “hendesehâne” ismi ile ilk bahriye mektebinin teşkil edilmesi ile birlikde donanmamızda “mektebli zâbit” döneminin başlamasıdır. “Hendesehâne”den mezûn olan zâbitânın gemilerde göreve başlaması ile birlikde, donanmadaki tayfa sınıflarından birisi bu kez “zâbit” ya da “gedikli” olarak tesmiye edildi. Buradaki “gedikli” kelimesinin anlamı ise bugünkü “muvazzaf” kelimesinin ta kendisidir. 1792 Donanma Kânunnâmesi ile tayfalar, aşağıda görülen dört sınıfda tasnif edildi;

  • Birinci sınıf tayfa; “zâbitân” sınıfı olup geminin değişmez mürettebâtı idiler. “Gedikli” denilen bu sınıfdaki tayfa unvânları şunlar idi; birinci, ikinci, üçüncü reis; gemi hocası (kâtibi), vekilharç, gemi ağası, odabaşı, gemi başçavuş ve çavuşları, bölük çavuşları yerinde olan çavuşlar, serdümen, vardiyan; her batarya için bir sertop (baştopcu), her top için bir top kethüdası, topçu ustaları; kılavuz, cerrah, imam, ambarcı, kandilci, kalafatcı, burgucu, yelkenci, marangoz ve dalgıç. Bunlara “gedikli” sınıfı da denilirdi.
  • İkinci sınıf tayfa; Aylıkcı mariner (gemici)’ler idi.
  •  Üçüncü sınıf tayfa; Taşra neferâtı (dışarı erleri) denilen eski levendlerin yerine geçen tüfekciler (silâh endazlar) olup bunlar da her kazadan birer “aga” ve iki “sancakdârı” ile birlikte gelir idi.
  •  Dördüncü sınıf tayfa; Bâzı adalardan kayıkları ile katılan Rumlar idi. Osmanlı Donanmasında, hırıstiyanlar önemli bir yer işgâl etmekte idiler. Gemi ustalarının %95’i,  aylıkcı marinerlerin %75’i, topcu ve gemici erlerin yarısı hırıstiyan idi.

 

Yukarıda söz etdiğimiz donanma tayfalarından;

Birinci sınıfa dâhil olanlar “gedikli (dâimî)” bugünkü anlamı ile “muvazzaf” tayfa,

Diğer üç sınıf ise “muvakkat (geçici/mevsimlik)” bugünkü anlamı ile “sözleşmeli” tayfa idi.

Gedik” ve “zâbit” kelimelerinin 1792 senesinden sonra meriyyete konulan nizâmnâmelerde “zâbit gediği” ve “gedikli zâbit” şekline tebdil olunarak bugünkü “gedikli zâbit” tâbirine evrildiğini görüyoruz.

 

*  *  *  *  *

 

Yeri gelmiş iken târih uğrusu zâbitânımızın yapdığı bir târih sahtekârlığını burada teşhir edelim. Bugün bildiğimiz “subay” sınıfının bir zamânlar “gedikli zâbit” olduğunu beyaz subaylarımız hep inkâr ederler. Bakınız, aşağıda iki kitabdan sayfalar var. Donanma gedikli zâbitliğinden bahseden soldaki kitab, bir doktora tezi olarak yazılmış. Bu bilim adamı, kaynak olarak aldığı makâlede ne gördü ise aynısını kitabına almış.

Fakat sağ tarafda gördüğünüz kitabı Genelkurmay Başkanlığımız, Naci ÇAKIN ve Nafiz ORHON isimli emekli iki zâbitine yazdırmış.

Şöyle bir mukâyese ediniz, bakalım!

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Her iki kitabı yazan şahıslar; bu sayfalardaki bilgiyi, kendisi emekli bir bahriye zâbiti olan Safvet’in 1913 senesinde neşretdiği “1205’de Donanmamız” isimli makâlesinden almış.

Fakat beyaz zâbitân heyetimiz, nasıl da âdice bir “târih uğruluğu” yapmış, yukarıda siz kendiniz görünüz!

Okudunuz, biliyorsunuz!Gedikli Erbaş Sahtekarlığı -1- Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Ordumuzun “Gedikli Erbaş” isimli asker sınıfı hakkında Genelkurmay Başkanlığımızın çevirdiği tezgâhı

Gedikli Erbaş Sahtekârlığı isimli iki bölümlü makâlemiz ile 09 Ocak 2015 Cuma günü fâş eylemiş idik! 

Gedikli zâbit” ve “gedikli subay” tâbirâtının Türkce söz dağarımızdan silinmesi konusunda Türk Dil Kurumu ve Genelkurmay Başkanlığımızın çevirdiği çok sinsi bir kumpas var ki,

Bu tezgâhı çevirenlerin etinden et kopartacağımızı da bilsinler!

 

*  *  *  *  *

Çavuş Mustafa Kemal_ Eski üfek Şükrü IRBIK

 

Çavuş Mustafa Kemâl! isimli makâlemizde 09 Mart 2016 Çarşamba günü ile fâş eyledik! Kara Harp Okulu talebelerine “sınıf çavuşu” ve “sınıf başçavuşu” gibi rütbeler veriliyor idi. 1889 senesinde Pangaltı’daki Harbiye Mektebine kayıt olduğu gün Mustafa Kemâl efendi de sınıfının “çavuşu” oldu.

Aynı durum Bahriye Mektebi (Deniz Harp Okulu)’nde de mevcut idi. 1897 senesinde yapılan bir düzenleme ile günlük faaliyetin müfredâta uygun olarak tatbik edilmesine yardımcı olması için her sınıfın kâbiliyetli talebeleri arasından birer “sınıf onbaşısı” ve “sınıf çavuşu” tefrik edilir idi. Beyaz subaylarımızın tertiplediği Deniz Harp Okulunun “resmî ve fakat düzmece târihcelerinde bunlardan tek kelime bahsetmezler.

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Yukarıda gördüğünüz bilginin kaynağı da Şakir BATMAZ’ın 2002 senesinde hazırladığı şu doktora tezidir.

 

*  *  *  *  *

 

Donanmamızın başına tüneyen soyu bozuk beyaz zâbitânımız;

Zamâna yayarak sinsice çıkardıkları elvân çeşit kânun ile

Donanma ordumuzu “sistemli” bir şekilde, birbirini anlamayan, sevmeyen ve güvenmeyen sınıflara böldüler.

Vatan hâini ve garbperest beyâz zâbitân heyetimizin sokduğu bu fitne ve irticâdan sonra

Osmanlı Donanması denizlerde bir daha gâlibiyet yüzü görmedi...

 Donanmamızın şanlı târihindeki o ihtişâmlı günlerine tekrâr dönmesinin biricik şart vardır;

Yekpâre ve sınıfsız orduyu esâs alan 1701 Donanma Kânunnâmesini ihyâ etmek! 

Donanma Gediklisine dâir olarak bu bilgiyi ben,

Kendisi de bir donanma zâbiti olan Safvet’in 1913 senesinde neşretiği “1205’de Donanmamız” isimli makâlesinden iktibâs eden kitaplardan aldım.

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Donanma târihimiz hakkında çok kıymetli bilgiler ihtivâ eden ve eski türkce yazılmış 8 sayfalık bu makâleyi,

Bugüne kadar 105 sene geçmesine rağmen Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız bugüne kadar hâlâ Türkceye tercüme etmedi.

 

*  *  *  *  *

 

Donanmamızın zâbit hâricindeki asker sınıflarını doğru ve tam olarak anlayabilmek için

Konuya girmeden evvel üç hususda doğru bilgileri fâş eyleyelim. Bu konularımızın başlıkları şunlar;

1. “Gedikli” sınıfının teşkil edilmesi ve donanmamız askerî silsilesindeki yeri.

2. “Gedikli zâbit” sınıfının teşkil edilmesi ve donanmamız askerî silsilesindeki yeri.

3. “Küçük zâbit” sınıfının teşkil edilmesi ve donanmamız askerî silsilesindeki yeri.

 

*  *  *  *  *

 

1. “Gedikli” sınıfının teşkil edilmesi ve Donanmamız askerî silsilesindeki yeri; 

1792 kânunnâmesini hâriç tutar isek şâyet donanmamızda “gedikli” isimli asker sınıfı, ilk kez 1890 senesinde ihdâs edildi. 1792 kânunnâmesi ile teşkil edilen “dört sınıflı” teşkilâtın yerini, 1850’lerde “iki sınıflı” bir teşkilâta bırakdığını görüyoruz. Bunun sebebi de Osmanlı Bahrî ve Berrî ordularında kur’a esâsına dayalı “mükellef” askerliğin başlamasıdır. 

Osmanlı donanmasında 1792 kânunnâmesi ile teşkil edilen “dört sınıflı” teşkilâtın yerini, "mükellef" askerliğin ihdâs edilmesi ile birlikde 1846 senesinde “iki sınıflı” bir teşkilâta bırakdığını görüyoruz. İşde, bu sebepden dolayı 1890 senesine kadar Bahrî ordumuzda aşağıda gördüğünüz şu iki sınıf bahriye askeri mevcut idi;

    1. Mükellef Er 

    2. Muvazzaf (Alaylı/Mektebli) Zâbit

Bu iki sınıf askerin bugünkü sınıflarını, biliyoruz; “Zâbit ve Er." 1890 senesinde meriyyete konulan nizamnâme ile,

Donanmamızda “zâbit ve efrâd arasında” olmak üzere “gedikli” ismi ile “orta kademe” yeni ve "üçüncü" bir asker sınıfı ihdâs edildi.

 Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

1890 Nizamnâmesinin irâde buyurulması ile birlikde, bu seneye kadar donanmanın (dâimî, muvazzaf) askerlerini târif eden “gedikli” kelimesi yeni bir anlam kazandı. Beyaz zâbitân heyeti, “gedikli” kavramından “zâbit” rütbelerini ayırdı. Ve böylece zâbitân heyetimiz, “gedikli” olarak anılmakdan kurtuldu! “Gedikli” unvânını; tıpkı zâbit gibi muvazzaf olarak çalışan, zâbitin yapdığı her işi yapan hattâ yapmadığı işleri de yapan ve “çavuş, başçavuş” gibi rütbeleri de kapsayan bu yeni sınıf donanma askerlerinin sırtına yükledi. 1890 senesinde bu “gedikli” sınıfı, bugünkü anlamı ile “asubay” dediğimiz asker sınıfının ta kendisidir. Bu sınıfın akibetini, makâlemizin aşağıdaki bölümlerinde anlatacağız.

 

*  *  *  *  *

 

1890 Nizamnâmesinde çok sayıda “gedikli” kelimesi var. Ve fakat “gedikli zâbit” tâbiri hiç yok! Bu nizamnâmeyi hazırlayan donanma zâbitân heyeti nuh demiş, peygamber dememiş. Ve “gedikli” kelimesi ile “zâbit” kelimesini bir kez bile olsun yanyana kullanmamışlar! Gerek 1701, gerekse 1792 Donanma nizamnâmelerinde Osmanlı Donanma gemilerininin “dâimî/muvazzaf” tayfasını târif etmek için “zâbit” kelimesi ile aynı anlamda kullanılan “gedikli” tâbirinin, 1890 nizamnâmesi ile sinsice bir “ameliyata” tâbi tutulduğunu ve “zâbit” tanımından dışlandığını görüyoruz.

1890 Gedikli Nizamnâmesinin bir özelliği daha var; “zâbit” anlamına gelen “gedikli” tâbiri ile “zâbit” tâbiri arasındaki anlam bağını kopartdılar! Osmanlı Donanmasında kullanılmaya başlandığı senelerden beri gemilerin devâmlı çalışan tayfasını târif etmek için hem “gedikli” hem de “zâbit” sözcükleri kullanılır idi.

Fakat 1890 Gedikli Nizamnâmesi ile;

  • Zâbit” kelimesinin, sâdece “subayı” târif edecek şekilde anlamının daraltıldığı,
  • Gedikli” kelimesinin de bu nizamnâme ile yeni tertip edilen ve “subay olmayan” donanma asker sınıfının adı olarak tefrik edildiği ortaya çıkıyor.

1890 Gedikli Nizamnâmesi ile böylece;

  • Zâbit” tâbiri; “mektebli, maaşlı ve muvazzaf” donanma askerini, bugünkü ismi ile “subayı”,
  • Gedikli” tâbiri ise; “mektebli, maaşlı, muvazzaf” ve fakat “zâbit olmayan" donanma askerini, bugünkü ismi ile “astsubayı” târif edecek şekilde tanzim edildiğini görüyoruz.

 Donanmamıza özgü tâbirât olan “gedikli” ve “zâbit” kelimeleri üzerinde yapılan “ameliyatı” şöyle özetlemek mümkün.

1701 senesinden beri donanmamızda anlamdâş olarak yek diğerinin yerine ya da birlikde kullanılan bu iki tâbiri donanma zâbitânımız, tam 190 sene sonra birbirinden ayırmış;

Ve dahi

  • Zâbit” kelimesini kendilerine yamamış,
  • Gedikli” kelimesini de kendilerinden olmayan ve yeni tertip etdikleri asker sınıfına bindirmiş!
 
 
*  *  *  *  *
 
Kıymetli meslekdaşım Ayhan BAYIRLI çok şaşıracak, farkındayım!Sayın Ayhan BAYIRLI'ya Reddiye, Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Lâkin,

Hakikâtin er ya da geç, kendini teşhir etmek tıyneti vardır, değil mi?

Şahsen ben, hakikâtin kendisi olmasam da

O hakikâtin "sesi" olarak fâş eylemeye mecburum!

İşde,

Zamân, şimdi teşhir zamânıdır!

 

 Kânunnâmemize girdiği 1701 senesinden beri

Donanmamızda tam 190 sene birlikde yaşayan “gedikli zâbit” zencirini

Vatan hâini ve bölücü beyaz zâbitân heyetimiz, 1890 senesinde kırdılar.

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Kırdıkları “Gedikli Zâbit” zencirinden de ortaya aslında;

tek gövdeli ve fakat iki başlı” şöyle iki sınıf asker çıkartdılar!

  

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Donanmamızın beyaz zâbitân heyeti, derenin guşunu, o derenin daşı ile vurmuşlar! Helâl olsun vallahi!..

1890 Gedikli sınıfı nizamnâmesi ile donanmamıza kazandırılan(!) bir tâbir daha var; “sergedikli” ya da “başgedikli.” Gediklilerden fevkalâde hizmet edenlerin “sergedikli/başgedikli” rütbesine terfi ettirileceği, bu sayının da 10’u geçemeyeceği yazıyor. Bir başka ifâde ile “sergedikli/başgedikli” rütbesi, donanma “gedikli” sınıfına dâhil olan muvazzaf askerlerin en yüksek rütbesi idi.

 

*  *  *  *  *

 

2. “Gedikli Zâbit” sınıfının teşkil edilmesi ve Donanmamız askerî silsilesindeki yeri;

Donanmamız “gedikli zâbit” sınıfı hakkında 1913 ve 1914 senelerinde olmak üzere iki kânun tertip edildi.

     a. 1913 senesinde teşkil edilen Gedikli Zâbitlik;

Deniz Kuvvetlerimizde bugün “astsubay” unvânı ile bildiğimiz asker sınıfının, “resmî ve düzmece” târihcelerde 1890 senesinde teşkil edildiği söylenir. Bize de böyle yutdurmaya çalışırlar. Fakat asubaylığa nüve teşkil ilk mektebin târihini biraz daha gerilere götürmek mümkün. Deniz Kuvvetlerimizin “târih uğrusu” beyaz subayları bu hakikâti çok iyi bildikleri hâlde deniz asubaylığının târihini 1890 senesinden başlatırlar. Konuyu uzatmamak için ve “şimdilik” şerhi ile bu meseleyi bir kenara bırakalım. Ve Deniz Kuvvetlerimizin “resmî ve fakat uydurması” 1890 senesi ile yolumuza devâm edelim.

1890 senesinde teşkil edilen ilk “gedikli” sınıfının 1900’lü senelerde iflâs etmesinden sonra 1913 senesinde meriyyete konulan muvakkat (geçici) bir kânun ile “gedikli” sınıfı ikinci kez teşkil edildi.

c 1

1913 nizamnâmesi ile teşkil edilen “gedikli” sınıfı, “zâbit” sınıfına dâhil idi. Coni ordusunda “warrant officer” denilen asker sınıfının ta kendisi idi.

Bir senelik tecrübeden sonra, 1915 senesinde tatbikata konuldu. 1429 sayılı sayılı kânun ile de bu “gedikli zâbit” sınıfı 1929 senesinde lağv edildi.

Sebebi mi? Gâyet basit!

Beyaz zâbitân heyetimiz, gedikli zâbitânı kendileri için çetin bir rakip gördü de ondan...

İşde, belgesi...

İslâmiyeti kabul etdikden sonra bir gün Hz. Ömer (ra) şöyle der;

''Cahiliye döneminde yaptığım iki şey vardır ki hatırladığımda birisi beni güldürür, diğeri ise ağlatır!

  • Beni güldüren hâdise şudur; Her akşam kendi ellerimiz ile helvadan put yapar ve sonra da O’na tapar idik! Ertesi gün acıkınca da kendi ellerimiz ile yapdığımız o putu yer idik!''
  • Beni ağlatan hâdise de şudur; Kendi ellerim ile gömdüğüm kız çoçuğumu her hatırladığımda ise ağlarım!” 

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Bilge bir subay olan ve deniz târihimiz hakkında kıymetli kitaplar yazan emekli Tümamiral Afif BÜYÜKTUĞRUL;

  • Donanmamız bahriye gedikli zâbitliğin ilgâsı

        Ve dahi

  • Yerine ikâme edilen gedikli erbaşlık hakkındaki samimî fikirlerini 1967 senesinde şu sözler ile târihe kayıt etmiş.

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-2, Bahriye Gedikli Zabiti, Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Bugüne kadar yazdığı târihce kitaplarında kimi târihci asubay meslekdaşlarımızın bizlere;

Astsubay”,

Küçük zâbit

Ya da

Gedikli küçük zâbit

Diye yutdurmaya tevessül etdiği soldaki resimde gördüğünüz "ispaletli" ve "kılıçlı" bahriye askeri aslında,

Sayın BÜYÜKTUĞRUL’un 1967 senesinde yazdığı kitabın yukarıda gördüğünüz 52’nci sayfasında bahsetdiği

"Zâbit" sınıfına dâhil olan

Ve dahi

1492 sayılı kânun mucibince 1929 senesinde tasfiye edilen “bahriye gedikli zâbitliğinin” son temsilcisidir.

Bahriye gedikli zâbitlik konusunda bizim beyaz zâbitân heyetimizin yapdığı bu alicengiz oyununa bakınca,

Benim de aklıma şimdi, Hz. Ömer (ra)'in yukarıda okuduğunuz şu hazin kıssası geliverdi...

İngiliz Bahriyesi’nden aşırdıkları “Gedikli Zâbitliği” bizim beyaz zâbitân heyetimiz,

İyi taraflarını guşa çevirdikden sonra kendi bahriyemizde teşkil etdiler.

Fakat kendi elleri ile yapdıkları bu asker sınıfını beyaz zâbitânımız;

Sırf kendilerine rakip olarak gördükleri için gene kendi elleri ile yediler.

Sadr-ı âzam daşşağından düşme bizim bahriye zâbitânımız;

  • Kendilerine rakip gördüğü “Gedikli zâbitliği” subay sınıfından tasfiye etdiler,

       Ve dahi

  • Donanmanın zor ve çok tehlikeli işlerini de “gedikli” dedikleri asubayların döşüne yüklediler.

 İşde bu sebepdendir ki bahriye zâbitân heyetimiz;

 Dikensiz gül bahçesine çevirdikleri Deniz Kuvvetlerimizde

 1929 senesinden beri tam anlamı ile tatlı bir saltanât sürüyorlar... 

Asubay Tefrikası 6_2_ Beyaz Efendi Subay Kurnazo ve Kara Köle Asubay Kerizo_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

     b. 1914 senesinde teşkil edilen "Küçük Zâbitlik" ve "Gedikli Zâbitlik"; 

1914 senesinde meriyyete konulan muvakkat (geçici) bir kânun ile Osmanlı Donanmasında;

Küçük zâbit” ve “gedikli zâbit” sınıfının her ikisi de ikinci kez teşkil edildi.

c 2a

Bir senelik tatbikatdan sonra 1915 senesinde meriyyete konulan yeni bir kânun ile 1914 nizamnâmesi tasdikan kabul edildi ve meriyül icraya konuldu.

c 3

Böylece hem küçük zâbit" sınıfı hem de “gedikli zâbit” sınıfı, “muvazzaf” birer asker sınıfı hâline getirildi. “Gedikli zâbit” sınıfı, aynı nizamnâme ile teşkil edilen “küçük zâbit” ve “mühendis” (teğmen)’in mafevki ve fakat “zâbit” sınıfının ise mâdûnu idi. Bir başka ifâde ile 1914 senesinde teşkil edilip 1915 senesinde “muvazzaf(dâimî) hâle getirilen “gedikli zâbit”, “zâbit” ile “küçük zâbit” arasında yer alıyor idi. Ve İngiliz Bahriyesindeki “warrant officer” denilen asker sınıfının aynısı idi. Çünkü Bahriyemiz, İngiliz Bahriyesinin kendi Deniz Harp Okulunda 1905 senesinde tatbik etmeye başladığı eğitim/öğretim müfredâtını 1909 senesinde aynen tatbik etmeye başladı. Ve hattâ Bahriye Mekteblerimize İngiliz hocalar ve müdürler tayin etdi. Deniz Asubaylığının 125’inci kuruluş sene-i devriyyesi vesilesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığının 2015 senesinde neşretdiği aşağıda gördünüz târihce’de bile bu önemli meseleyi doğru anlatamamışlar. “Gedikli zâbit”liğin, “küçük zâbit” (astsubay) olduğunu yazmış gerzekler.

1914 nizamnâmesi ile muvakkat (geçici) olarak teşkil edilip 1915 nizamnâmesi ile “muvazzaf” yapılan ve “zâbit” sınıfına dâhil olan “gedikli zâbit” sınıfı, donanmamızdaki mevcudiyetini 1929 senesine kadar devâm etdirdi.

Bu sene içinde kabul edilen yeni bir kânun ile;

  • Gedikli”
  • Gedikli zâbit”

         Ve

  • Küçük zâbit” sınıflarının hepsi birden lağv edildi.

1927 senesinde meriyyete konulan bu kânun ile donanmamızda bu kez de “gedikli küçük zâbit” ismi ile ve gene “zâbit ile efrâd” arasında “ortada sandık” vazife yapmak üzere bugünkü “asubaylığın” aynısı olan yeni ve uyduruk bir asker sınıfı teşkil edildi.

Bugünkü mevzuâtımıza göre “astsubay” olarak bildiğimiz asker sınıfı üzerinde oynanan ihânet oyunları bunlardan ibâret değil elbet. Kendilerinin hamallık olarak addetdiği ve yapmaya tenezzül etmediği işleri yapacak yeni asker sınıfları tertiplemekde zâbitân heyetimiz, hiç vakit kaybetmedi. 1927 senesinden sonra da başka isimler ile fakat gene aynı kokuşuk zâbit zihniyeti ile “ortada sandık” ve kendi görevlerini yapdıracak yeni ve uyduruk asker sınıfları peydahladılar.

Dedelerimizin Umûmî Harb dediği Birinci Cihân Harbi'ne iştirâk eden donanma “gedikli” ve “küçük zâbit”lerden düşmân eline  düşenler, kendi zâbitânlardan ayrıldı ve esir kamplarında efrâd (er) muamelesi yapıldı. Er ile birlikde aynı koğuşlarda kaldılar. Er maaşı ve er tayını aldılar. Birinci Cihân Harbi esnâsında taraf olduğumuz 1906 Cenevre ve 1907 La Haye Sözleşmesine göre “zâbit” hâricindeki askerlerin hepsine “er” muamelesi yapılıyor idi. Donanma “gedikli”, “küçük zâbit” ve “gedikli zâbit”lerimizden düşmân eline esir düşen var mı, ne hazindir ki bilemiyoruz.

Fakat “muvazzaf” olup da düşmân kampında “mükellef er” muamelesi gören Berrî (Kara) küçük zâbitânımız, yaşadıkları acı hâtırâları yazdılar. Rusya’ya esir düşen askerlerimize de imkânları daha iyi olan binâlarda esir tutulan kendi subaylarımıza “hizmet erliği” yapdırıldığını yazan kitaplar da var. Yeri gelmiş iken bu konu ilgili bir hâtıradan kısaca bahsedelim. Muhabere küçük zâbit olan Hamit ERCAN, Başçavuş rütbesindeyken hasta olduğundan dolayı yürüyemez. 1916 senesinde İngilizlere esir düşer ve Mısır’daki Belbis esir kampına kapatılır. Gönüllü olarak çalışmak isdediğini söyler. İngilizler Hamit ERCAN’ı, tamir için zâbitânımızın hapsedildiği Seydibeşir esir kampına  gönderir.

Küçük zâbit Hamit ERCAN, Seydibeşir zâbit kampında esir zâbitânımız için;

  • Kütüphâne olduğunu,
  • Sinema oynatıldığını

        Ve dahi

  • İçki satıldığını gördüğünden hayretle bahseder.

 Buraya kadar yudumladığımız sözün özü şudur;

Akıllı değil fakat kurnaz olan zâbitân heyetimiz, “semer vuracak eşşekleri” her devirde aradılar ve buldular.

 

*  *  *  *  *

 

Seccâde niyetine üsdüne secde edip de

Güzellerin gül kokulu göğsünde namaz kılan, sen, Hayyâm!

Farkında mısın?

Eşi, dosdu verdik birer birer toprağa;

Kiminden bir taş bile kalmadı ortada.

Sen, yorgun eşşek, hâlâ bu kalleş çöldesin:

Sırtında bunca yük, yürü bakalım hâlâ!..

 

*  *  *  *  *

 

Asubaylık târihi konusunda kalem oynatan meslekdaşlarımızın hepsi, donanmamızdaki bu “gedikli zâbit” sınıfını, “asubay” sınıfı olarak kabul etmek hatâsına düşüyorlar. Böyle yapmak ile de; akıllarını dinleyerek doğruyu arayıp doğruyu anlamak ve yazmak yerine o azıcık akıllarını da beyaz zâbitânımıza ödünç veriyor ve beyaz zâbitânımızın yazdığı ezberleme ve kuru sıkı târihin papağanı oluyorlar.

2. “Küçük Zâbit” sınıfının teşkili ve donanmamız askerî silsilesindeki yeri;

Donanma ordumuzda 1890 senesinde teşkil edilen “gedikli” sınıfı, nizamnâmesinde sarahâtle ifâde edildiği üzere, “zâbit” değil idi. Bu “gedikli” sınıfı, bugün “asubay” dediğimiz asker sınıfının ta kendisidir. 1890 senesinde ilk kez teşkil edien “gedikli” sınıfının 1900’lü senelerde iflâs etmesinden sonra 1914 senesinde çıkartılan muvakkat (geçici) bir kânun ile, efrâd ve zâbit sınıflarına ilâve olarak iki yeni sınıf asker teşkil edildi;

1. Küçük zâbit

2. Gedikli zâbit

Bu kânun ile tertip edilen “gedikli zâbit” sınıfını yukarıda bölümde izâh etdik. Gene aynı kânun ile teşkil edilen “küçük zâbit” sınıfı, “asubay” muâdili olarak donanmamızda ikinci kez ihdâs edildi. Bir senelik bir denemeden sonra 1915 senesinde muvazzaf (dâimî) hâle getirilen bu kânuna istinâden “küçük zâbit” sınıfı askerler, “gedikli zâbit” ile “efrâd” arasında görev yapacak idi. Bu “küçük zâbit” sınıfı da bugün “asubay” olarak bildiğimiz asker sınıfının ta kendisi idi.

 

*  *  *  *  *

 

Donanmamızda bir zamânlar canı bahâsına vatan hizmeti görmüş; zâbitân heyetimizin yapmaya tenezzül etmediği sağlığa zararlı ve çok tehlikeli ileri yapmış “gedikli”, “gedikli zâbit” ve “küçük zâbit” sınıfları hakkında bu kısa, doğru ve son derece önemli bilgleri fâş eyledikden sonra; 

İmdi dönelim, bu üç sınıf bahriye askerinin ihdâs edilmesinin esbâb-ı mucibesine...

Buraya kadar verdiğimiz bilgiler ile bu ara sınıfların niçin teşkil edildiği konusunda belli bir fikriniz teessüs etmişdir, herhâlde.

Bildiğiniz üzere buhar makinesini İngilizler keşfetdi. İcâd etdikleri buhar makinesini İngilizler, 1850’lerden itibâren kendi donanma gemilerinde kullanmaya başladı. Bu vakde kadar yelken ile hareket ettirilen ahşap gövdeli gemiler, deniz harblerinde nal toplar oldu. Buhar teknolojisindeki bu başdöndürücü gelişmelerden dolayı; dönemin büyük devletleri, yelkenli ve ahşap gövdeli gemilerini buharlı gemiler ile değişdirmek için müthiş bir yarışa girmeye mecbur kaldı. Buhar makinesini ilk icâd eden millet, İngilizler olmuş idi. Buhar makinesini harb gemisine ilk tatbik eden millet de gene İngilizler oldu.

Buhar demek o vakitlerde kömür demek! Kömür demek; cehennem ateşi demek, insanın ciğerini çürüten toz demek, zehirli duman demek! Dünyânın buharlı ilk harb gemisi olan HMS Agamemnon’u İngilizler, 1852 senesinde hizmete aldılar ve sâdece 10 sene kullandılar. Bu gemiyi işletmek için çoğu elektrikci, motorcu, çarkcı, kazancı ve ateşci olmak üzere 860 “zâbit ve er”, geminin kazan dâiresinde hep birlikde ter döküyorlar idi.

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Donanmamızda, bugün hâlâ “muhabere” sınıfı subay yokdur.

Kara ve Hava Kuvvetlerimizde muhabere subaylarımızın yapdığı işin aynısını, Deniz Kuvvetlerimizde, telsizci asubaylarımız yaparlar.

Asubay Tefrikası 6_2_ Bahriye Telsiz Gedikli Erbaşları_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Okuduğunuz şu kelimeleri sizlere üfüren Eski Tüfek Şükrü IRBIK da

Telsizciliği tam 30 sene icrâ eden bir donanma “gediklisi” idi.

Asubay Tefrikası 6_2_ Bahriye Telsiz Gediklisi Şükrü IRBIK_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 İşde,

İstanbul / Beylerbeyi Deniz Astsubay Hazırlama Okulu'ndan 1981 senesinde mezun olan

Ve dahi

1979-1980 senesi II-C sınıfı arkadaşlarım ve ben Şükrü IRBIK...

İlk resimdeki isimsiz öğrenci, bir üst devreden bizim sınıfa gelen İzmitli arkadaşım Tunay AKIN'dır.

Asubay Tefrikası 6_2_ Bahriye Telsiz Gediklisi _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

İşde,

Deniz Astsubay Güverte Sınıf Okulundan 1982 senesinde mezun olan 92’nci dönem Deniz Astsubay Adayları...

Asubay Tefrikası 6-2_ 1982 devresi Deniz Telsiz Asubay Çavuş  Adayları_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Lâkin;

Cumhuriyetimizin ilk senelerinde; telsiz, mayın, motor, elektriktorpido vs. meslekleri zâbitân heyetimiz icrâ ediyor idi.

Asubay Tefrikası 6-2_ Bahriye Telsiz Zabitleri_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Fakat bu işleri kendilerine yakışdıramayann sadr-ı âzâm daşşağından düşme beyaz zâbitân heyetimiz,

Bu meslekleri zamân içinde “gediklilerin” döşüne yüklediler!

Asubay Tefrikası 6-2_ Deniz Asubaylığı_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

İşde belgesi...

Yukarıda kapak resimini gördüğünüz Deniz Asubaylığı târihcesinin 54 ve 55’inci sayfalarında neşredilen makâlenin sahibi Abidin DAVER’dir. İstanbul Soğukçeşme (Kara) Askerî Rüşdiyesi mezunu olan DAVER, denizciliği seven ve "sivil amiral" olarak tanınan bir kişi idi. Bu sebepden dolayı bu makâlesinde dönemin donanma gedikli zâbitliği hakkında verdiği bilgiler bilen bir kişinin kaleminden dökülmüş gerçeklerdir.

Osmanlı saltanâtının Sadr-ı âzam daşşağından düşme bahriyeli beyaz zâbitân heyetimizin;

Kendileri gibi zâbit sınıfına dâhil olan gedikli zâbit dedikleri askerler hakkındaki gerçek düşünceleri

1918 senesinde işde, aynen aşağıda gördüğünüz gibi idi...

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Kendi yapdıkları bütün işleri sübyan gediklilerin döşüne yükleyen bahriyeli beyaz zâbitânımız artık bundan sonra;

  • Gemi güvertesinde ellerinde gezdirdikleri götlerini büyütecekler,
  • Yağ, pas, tuz, barut değmeyen nasırsız elleri ile oturdukları yerde terfi-i rütbe edecekler,

       Sonracığıma;

  • Babasının gemisine komutan, ya da paşa dedesinin Deniz Kuvvetlerine başkomutan filan olacaklar idi.

        Fakat

  • Bahtı yanık garip Anadolu çocukları ise 10, 15, 20 sene aynı yerde otlayacak idi...
  • Nasıl? Gözel mi?
  • K.K.K. iken Hulusi AKAR da 2014 senesinde asubay talebelerine Balıkesir’de aynısını demiş idi...

  • Kendi yapdıkları işleri gedikli dedikleri vatan evlatlarının döşüne yüklemek ile yetinmeyen sübyancı zâbitlerimiz;
  • 25 yaşındaki delikanlıların yapabileceği kadar ağır ve zor gemicilik ve askerlik işlerini de
  • Gedikli dedikleri 13 yaşındaki sübyan çocuklarımıza yapdırdı şerefsizler...

İstanbul / Beylerbeyi’ndeki Deniz Astsubay Hazırlama Okulu’na kayıt yapdırdığım 1978 senesi Eylül ayında

Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK da 15 yaşında, Bahriyeli sübyan bir talebe idim.

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Ayaklarının altını öpdüğüm anam Şahinde IRBIK, yeğenim Ali Osman ŞAHİN ve ben Şükrü IRBIK.

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Fakat bizim 1982 devremizde 13 yaşında olan arkadaşlarım da var idi.

 

*  *  *  *  *

 

Muzaffer bir donanmaya mâlik olmak için teknolojinin dayatdığı tekâmülü inkâr etmenin artık imkânı yok idi. Osmanlı Devleti de maddî imkânlarını iyice zorlamak bahâsına bu yarışa girdi Buhar makineli ilk harb gemilerimizi, İngiltere’den satın almaya başladı. Dünyâda denizcilik konusunda yaşanan bu hızlı dönüşüm ve acımasız rekâbet, buharlı gemilerdeki yeni makineleri çalışdırabilecek uzman bir iş gücüne sahip olmayı dayatdı. 19. yüzyıl ortalarına doğru Osmanlı Donanmasındaki bu teknoloji devrimini yapacak “uzman emek gücü” mevcut değil idi. Çünkü buhar makinası imâl etmeyen ülkenin bu makinaları işletecek uzmanı da olamaz idi! Hâlihazırda donanmamızdaki gemilerde ona buna emir vermekden başka bir işe yaramayan mektepli bahriye zâbitân heyetimiz; donanmamıza yeni alınan buharlı gemilerin kömür ile çalışan makine dâiresine inmek isdemedi. Yağlı, isli, tozlu, dumanlı, gayri sıhhî ve bu çok tehlikeli işlerde çalışmaya tenezzül etmedi. Bahriye zâbitân heyetimizin yapmak isdemediği bu ağır ve tehlikeli işleri yapacak, “uzman”, “ucuz” ve fakat “ara sınıf” emekci askerlere şiddetli bir ihtiyâç  zuhûr etdi.

Batının icâd etdiği teknolojinin getirdiği yeni işleri yapmak isdemeyen bizim beyaz zâbitân heyetimiz,

Tezgahladığı yeni ve ara sınıfı askere olan ihtiyâcı, bakınız kendi sözleri ile nasıl da mâsum ve mâkul gösdermeye tevessül etdi.

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Deniz Asubay Okulunun yukarıda gördüğünüz  târihcesinde; “Subaylar ile erbaş ve erler arasında görev yapacak “astsubay” sınıfına ihtiyâç duyulmuş!” diyorlar.

19

Bu ihtiyâcı “duyan” şerefsizler kimler idi? Böyle bir ihtiyâc olduğuna kim, ne zamân, nerede karâr verdi? Buhar makinesini icâd eden İngiltere’de ve Amerikan ordusunda, 1890 senesinde sâdece iki sınıf  asker var iken sen, üçüncü bir sınıf askere olan ihtiyâcı, nerenden uydurdun be şerefsiz?

Yukarıda gördüğünüz târihi yazan subaylarımız diyorlar ki; 1890 senesinde donanmamızda “erbaş” ve “astsubay” isminde asker sınıfları var imiş! Târih yazıyoruz diye üfürün bakalım dübürünüzden, üfürebildiğiniz kadar, nâmussuzlar!

Bu cümleyi yazan avanak subaylarımız;

1890 senesinde Türkce söz dağarımızda “erbaş” ve “astsubay” kelimelerinin mevcut olmadığının farkında bile değil!

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Töre konuşunca han sükût eder! Târih uğrusu ve târih câhili” bu subaylarımız bilmez ki “erbaş” dedikleri tâbiri ATATÜRK’ün kendisi türetdi. Hem de 1890 senesinden tam 45 sene sonra, 2771 sayılı kânun ile taa 1935 senesinde...

Ayrıca

Haşmetli Kraliçenin donanmasında bugün bile hâlâ iki sınıf asker var;

     1. Er

    2. Zâbit

Sen, Donanmandaki üçüncü asker sınıfı olarak “astsubaylığı” 1890 senesinde nerenden uydurdun, be şerefsiz?

Ananızın çakır gözlü çocukları sizlersiniz öyle mi?..

Asubay Tefrikası 6-2_ İngiliz Bahriyesinde asker sınıfları_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

*  *  *  *  *

 

Tomi’lerin kıyâfetleri, işde bugün böyle!

Bizim her boku bilen bahriye zâbitânımız bir baksın hele!..

"Asubay" dedikleri "ortada sandık" bir asker sınıfı Tomi’lerde var mı imiş?

Asubay Tefrikası 6-2_ İngiliz Bahriyesinde asker sınıfları_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

 Yukarıda gördüğünüz resimlerde bir şeye daha dikkat buyurunuz;

 Bizim zottirik subayların “astsubay” dediği askere, bakınız, İngiliz Tomi’si ne diyor! 

*  *  *  *  *

 

14 Haziran 1935 Cuma günü Reisicumhur K. ATATÜRK;

Cümhuriyet Ordusunu sâdece iki sınıf askerden teşkil etdi;

     1. Erât

     2. Subay 

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Siz, ATATÜRK’ün askeri olduğunu söyleyen, bugünün zübük subayları;

Cümhuriyet Ordusuna;

  • Üçüncü,
  • Dördüncü,
  • Beşinci,
  • Altıncı,
  • Yedinci,
  • Sekizinci 

Sınıf askerleri sokuşdurmak hakkını kimden aldınız?


Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

*  *  *  *  *

 

İngiltere’nin buhar makinesini icâd etdiği senelerde bizim donanma neferimiz okuma-yazma dahi bilmiyor idi. İşde, sırf bu “uzman” “ucuz” ve “ara sınıf” emek gücünü temin etmek üzere Donanma-yu Hümâyûn, 1890 senesinde; “zâbit” ile “efrâd” arasında “ortada sandık” misâli görev yapacak “gedikli” isimli yeni bir asker sınıfı tertip etdi. Nizamnâmesini ise dört deveyi havutu ile bir lokmada yutması ile meşhur olan “yeyici” lakaplı Bozcaadalı Mürteşi Müşir Hasan Hüsnü Paşa hazırladı ve  padişaha arz eyledi.

Asubay Tefrikası 6-2_Bozcaadalı Mürteşi Müşir Hasan Hüsnü Paşa_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Bahriye Mektebi ismi ile eğitim veren Deniz Harp Okulunda bu senelerde eğitim süresi sâdece 3 sene iken,

Gedikli sınıfının eğitim süresi tam 5 sene idi.

Donanma Gedikli Sınıfı; 

  • 5 senesi talebelik (neferlik)
  • 5 sene sıbyan efrâdlığı
  • 9 sene Gedikli olmak üzere toplam 14 sene donanma askerliği yapacak idi.

Talebe olarak gemide geçirilen beş senelik tâlim taallümden sonra gediklilerimiz; 

  • Tam 14 sene donanma gemilerinde mecburî hizmet edecek,
  • Bu süreyi "sağ-sâlim"tamamlayanlar ise "maaş bağlanmadan terhis edilecekler idi. 

Vay, anam babam, vay!.. Donanmamıza asker değil de sanki kendilerine köle alıyorlar be!

Ve böylece; 

  • Gediklilerimiz, 14 senelik mecburî hizmetleri süresince donanmanın en ağır ve çok tehlikeli işlerini yaparken
  • Zâbitân heyetimiz de gemi güvertesinde, ellerinde öte beri göt gezdirecek idi.

Gedikli mektebine evvela İstanbullu çocuklarımızı aldılar. Fakat İstanbulun gün görmüş cin göz çocukları, bu yemsiz zokayı yutmadı! Gemide eğitim veren mektebe talebe bulamayınca Donanma-yu Hümâyûnumuz, bu kez de taşradan fakir fukara çocuklarını devşirmeye başladı. Gedikli onbaşı oldukdan sonra içine düşdükleri tuzağı anladıklarında, babasının evinde yiyecek ekmeği bile olmayan köylü ve fakat cin göz çocuklarımız da Gedikli sınıfına rağbet etmediler.

1890 Nizâmnâmesine göre “Gedikli” sınıfının, “zâbit” sınıfına nakil ve tahvilleri kati’yyen câiz değil idi.

Beş senelik mükemmel bir tâlim taallümden sonra donanmamızda göreve başlayan

Ve dahi

Zâbitân heyetimizin yapmak isdemediği

Ve fakat

Bahriye erlerimizin de yapamadığı ağır, tehlikeli ve karmaşık işleri yapan Gedikliler aslında;

  • Zâbitin yapdığı bütün işleri yapdığını
  • Efrâdın yapdığı bütün işleri de yapdığını
  • Fakat zâbit olmadıklarını görünce, donanma gedikli sınıfına talep bir anda dibe vurdu.

 

*  *  *  *  *

 

Bugün itibârı ile şöyle bir düşünsek!

Ordularımızda bugün subaylarımızın yapdığı hangi işleri, asubaylar yapamazlar?

Ya da

Meseleye mefhumu muhâlifinden bakalım ve şöyle bir suâl soralım!

Asubaylarımızın bugün yapdığı işlerden hangilerini subaylarımız yapamazlar?

Bu suâllerin bugün cevâbı ne ise, yüz sene evvel de aynen öyle idi...

*  *  *  *  *

 

1890 Nizamâmesinin son maddesi şöyle diyor idi; “Madde 29 — İleride icâbı hâle göre işbu nizamnâmenin “tevsi” veya “tâdili” zımnında lüzumu tahakkuk eden mevâddın derç ve ilâvesi câizdir.” Eldeki mevcut Nizamnâme, günün şartlarına göre değişiklik yapmaya cevâz verdiği hâlde bahriyeli zâbitân heyetimiz bu maddeyi, günün icâbına göre ne “tevsi” etdi ne de “tâdil”. Kendinden başkasına hayât hakkı tanımayan şerefsiz zâbitânımızın bu fesat tavrı yüzünden donanma gedikli sınıfı ölüme mahkûm edildi. Yirminci asırın başına geldiğimizde, donanmamızda mevcudu yedi yüz civârında olan gedikliler tamâmı, padişah irâdesi ile zâbit sınıfına nakledildi. Mektep gemilerine de yeni gedikli talebesi kayıt edilmedi.

Zâbit ile erat arasında “ortada sandık” misâli görev yapacak bu yeni sınıf askerler, bugünkü anlamda “asubaylığın” aynısıdır. 1890 senesinde tâlim taâllüme başlayan Donanma Gedikli mektebi; bir senesi limandaki gemide, dört senesi de denizde gezen gemideki işinin başında olmak üzere toplam beş senelik mükemmel bir eğitimden sonra ilk mezûnlarını, gedikli onbaşı rütbesi ile 1895 senesinde verdi.

 Zâbit kadar eğitimli ve donanımlı olduğu hâlde;

 Zâbitin aldığı maaşın nısfını dahi alamadığından

 Ve dahi

 Zâbit olamadığından dolayı,

 Bahriye Gedikli sınıfına talep daha ilk senelerde birden dibe vurdu... 

O an mevcut olan 700 civârındaki Donanma Gediklisinin tamâmı, padişah irâdesi ile zâbitliğe nakledildi. Ve  akabinde, Donanma sefinesinde talim taallüm veren “Gedikli mektebi” kepenk indirdi. 1900 senesinin başlarında da Donanmanın ilk “gedikli” sınıfı tamâmen iflâs etdi.

Ve böylece Donanmamızda “zâbit ile nefer arasındaortada sandık” misâli görev yapmak üzere ilk kez teşkil edilen “gedikli” sınıfı, şimdilik böylece iflâs etdi.

01 Nisan 1890 Salı günü meriyyete giren nizamnâmesinin ilgâ edildiğine dâir hiçbir belge bulamadım. Daha da hazini, gedikli sınıfı Nizamnâmesinin akıbetini, bugün Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız dahi bilmiyor!..

 

*  *  *  *  *

 

1890 senesinde ilk kez teşkil edilen “gedikli” sınıfından farklı olarak,

Muvakkat (geçici) bir kânun ile “gedikli zâbitân” sınıfı 1913 senesinde ilk kez teşkil edildi. Bu “gedikli zâbitân” sınıfı, zâbit sınıfına dâhil idi. Fakat, kendi sınıfına dâhil olan “gedikli zâbitânı” bu kez de mektepli bahriye zâbitânı kendisine çetin bir rakip olarak gördü. Bu maya da tutmadı! Ve 1915 senesinde kabul edilen bir kânun ile, zâbit sınıfına dâhil olan bu “gedikli zâbit” sınıfı da lağv edildi.

Gelişen teknolojinin dayatdığı âlet, makina ve silâhları kullanmaya, bahriye zâbitânımız hâlâ istekli değil idi. Zâbitânın yapmayı hamallık addetdiği ve fakat efrada da yapdıramadığı işleri yapacak “orta kademe” bir asker sınıfına olan şiddetli ihtiyâç azalmak şöyle dursun iyice artmış idi. İngiltere’den satın aldığımız buharlı gemileri işletecek bahriyeli askerimiz yok idi. Bembeyaz bahriye elbesesini çıkartıp, yağlı tulumu giymek isdemeyen bahriyeli kurnaz zâbitânımız, kendilerinin yapması gereken işi yapacak “ortada sandık” bir asker sınıfını ikinci kez peydahlamakda gecikmedi. Bu şiddetli ihtiyâcı tedârik etmek üzere bu kez de 1914 senesinde muvakkat bir kânun tertip etdiler. Bu muvakkat kânun ile o târihde mevcut olan zâbit ve efrâda ilâve olarak iki yeni muvazzaf asker sınıfı birden teşkil edildi;

   1. Küçük zâbit,

   2. Gedikli zâbit.

Bir senelik bir sınamadan sonra 1915 senesinde tasdikân (aynen) kabul edilip meriyyet-ül icrâya konulan bu kânun ile ihdâs edilen donanma “küçük zâbitliği”, bugün bildiğimiz “asubay” sınıfının ta kendisi idi. “gedikli zâbit” denilen asker sınıfı ise zâbitin mâdûnu, fakat küçük zâbitin mafevki idi. Zâbit hâricindeki bütün askerlerin içine tıkışdırıldığı bu yeni kânun ile Bahriyemizde bir anda 4 sınıf asker peydâ oldu...

Bahriye zâbitân heyetimizin beceriksizliği, işbilmezliği ve en çok da hâinliklerinden dolayı donanmamız, batılı donanmalar karşısında mağlubiyetler aldıkca bahriyemizi çağın gereklerine göre tanzim etmeye çalışdık. Donanmamızı ıslah ederken de gidip düşmânımız olan devletlerden yardım devşirdik, iyi mi! Küffar deyip cihâd ilan etdiğimiz bu devletlerin aklı ile sıçmaya gidip kendi donanmamızı tanzim etmeye çalışdık.

  • Gedikli” ve “gedikli zâbit” sınıfları, bizim donanmamıza özgü unvânlar. Bu tâbirâtın donanmamız ıstılâhına ne zamân dâhil edildiğini yukarıdaki bölümde açıkladık.
  • Donanmamıza ait resmî evraklarda “küçük zâbit” tâbirine 1880’lerde rastlıyoruz. Donanmamızın bağrına paslı bir kama gibi saplanan ve “ortada sandık” gibi duran “küçük zâbit” (petty officer) tâbirini ise biz, 1880’li senelerde İngiltere’den aldık! İngiltere’den aşırdığımıza delil olarak da ben, 1881-1886 senelerinde Bahriye Nâzırlığı yapdırdığımız İngiliz çaşıtı Hobart Paşa’yı ileri sürüyorum. Aksini iddia eden var ise şâyet; “iddiâsını isbata dâvet ediyorum!

Türk donanmasının rûhuna uymayan bu iki sınıfdan birisi olan “gedikli zâbit” sınıfını, subaylarımız kendilerine çetin bir rakip gördüğü için kısa sürede lağv etdiler.

Fakat bahriyemizin beyaz zâbitân heyeti, kendi yapması gereken işleri sırtına yıkdığı “küçük zâbitliğe”, denize düşeninin yılana sarıldığı gibi sarıldı ve canı bahâsına idâme etdirdi. Menfaatperest zâbitânımızın bu tek taraflı tutumu yüzünden bugün yüzlerce sıkıntısı ile karşımızda duran onbinlerce “deniz asubayı” var.

Neticeten;

İstiklâl ve Çanakkale Harplerinde, birbirinden tamâmen farklı tam 4 sınıf bahriye askeri harb etdi;

1. Mükellef Efrâd (Er)

2. Muvazzaf Küçük Zâbit

3. Muvazzaf Gedikli Zâbit

4. Muvazzaf Zâbit

Kendilerinin yazdığı ya da kendi şakşakcılarına yazdırdığı kahramanlıklar ile süslü menkıbelerinde bahriye zâbitân heyetimiz; şan, şöhret ve şeref pâyelerini sâdece kendi hânelerine ganimet kayıt eder iken

Zâbit hâricinde kalan “muvazzaf küçük zâbit” ve “muvazzaf gedikli zâbiti” ise

Nefer (er) hânesine yazdılar ve bu donanma askerlerinin adından bile bahsetmediler. 

Nereden mi biliyorum?

Çünkü sordum,

Bugüne kadar İstiklâl Madalyası tevdi edilen;

   a. Subay,

   b. Astsubay,

   c. Erbaş ve Er 

 Sayısı ayrı ayrı olmak üzere nedir? 17.12.2013.

943 890 başvuru numarası ile mesajınız başarı ile iletilmiştir.Göstermiş olduğunuz ilgiye teşekkür ederiz. 

Ve dahi

Muttali oldum!

 

MÜS.YRD.   :  32984417-1640- 980 -13/ASAL D.Loj.ve İd.Ş.                                                  02 Aralık 2013

(Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.)

 İLGİ :  26 Kasım 2013 tarihli elektronik postalarınız incelenmiştir.

 1. İlgi elektronik posta incelenmiştir.

 2. 4982 sayılı bilgi edinme hakkı kanunu ve kanuna ilişkin yönetmelik esasları gereği tarafınızca istenilen bilgiler aşağıya çıkarılmıştır. Bu kapsamda;

   a.  Subay (Askerî memurlar dâhil) 16.647,

   b.  Astsubay/Erbaş ve er 120.869 olmak üzere

  toplam 137.516 kişi İstiklal Madalyası ile taltif edilmiştir.

 Rica ederim.

                                                                                                  İMZALIDIR

                                                                                                   Nihat ÇAĞAN 

                                                                                                   Personel Albay

                                                                                                   ASAL D.Bşk.Yrd.

İşde,

Yukarıda görüyorsunuz!

 

*  *  *  *  *

 

1890 nizamnâmesinin “esbâb-ı mucibesi” yok!

Dönemin Bahriye Nâzırı Hasan Hüsnü Paşa güyâ kerem eyleyip bir emir buyurmuş!

Ve düşünüp tartışmadan donanmamızda “gedikli” isminde üçüncü bir asker sınıfını tertip etmişler.

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Yeyici, yutucu” Hasan Hüsnü Paşa’nın emir buyurup hazırlatdığı o nizamnâmenin son satırına bakıyoruz

Ve dahi

Orada şu şerhi görüyoruz;

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

26a

  

Devletin padişahı dururken, 

Sadr-ı Ȃzamı dururken,

Seraskeri dururken;

Bahriye Nâzırı bir zâbitin emir buyurup yeni bir asker sınıfı tertiplediğini söyleyen “târih câhili” zâbitân gürûhumuz,

Altı yüz seneden fazla yedi düvele nizâm veren Osmanlıyı, kabile devleti zannediyor zahir!.. 

Donanma Gedikli sınıfının teşkil edilmesi için Bahriye Nâzırı’nın emir verdiğini söyleyen târih soytarısı subaylarımız,

Demek ki nizamnâmesini görmedikleri Donanma “gedikli” sınıfı hakkında târih yazmaya tevessül etmişler!

Yazıklar olsun sizlere!.. 

Eski Tüfek de gemici tayfası idi, bilir bu işleri!

Senin Bahriye Nâzırı dediğin Mürteşi Müşir Hasan Hüsnü Paşa,

Sultan II. Abdülhamid’den izin almadan değil yeni bir asker sınıfı tertiplemek,

Kumandanı olduğu sefinedeki helâya sıçmaya bile gidemez idi...

İşde isbatı;

Osmanlı Devletinin İlk Anakânunu olan Kânun-i Esâsî, 24 Aralık 1876 târihinde meriyyete konuldu.

 “Donanma Gedikli” sınıfının teşkil edildiği 1890 senesinde meriyyetde olan işbu Kânun-i Esâsi’nin

 Yedinci Maddesi şöyle der;

Madde Yedi —  Vükelânın azil ve nasbı ve rütbe ve menasıp tevcihi ve nişan itâsı ve eyelâtı mümtazenin şerâiti imtiyaziyelerine tevfikan icrâyı tevcihatı ve meskûkât darbı ve hutbelerde namının zikri ve düveli ecnebiye ile muahedât akdi ve harb ve sulh ilânı ve kuvvei berriye ve bahriyenin kumandası ve harekâtı askeriye ve ahkâmı şeriye ve kânuniyenin icrâsı ve devairi idârenin muamelâtına müteallik nizâmnâmelerin tanzimi ve mücazaatı kânuniyenin tahfili veya affı ve meclisi umuminin akt ve tatili ve ledel iktiza heyeti mebusanın azası ve yeniden intihap olunmak şartile feshi hukuku mukaddesei Padişahi cümlesindendir.

 

*  *  *  *  *

 

1915 Nizamnâmesi meclisde müzâkere edilmiş. Fakat maddeler üzerinde hiçbir tartışma yapılmamış. “Gedikli zâbit ve küçük zâbit” sınıfı donanmamızda niye teşkil edilmiş, belli değil! Maddeler okunmuş, mebuslar dinlemiş! Maddeler reye sunulmuş, mebuslar ellerini havaya kaldırmış! Hiçbir mebus, bir tek dahi olsa fikir beyân etmeden bu kânunu kabul etmişler!

 

*  *  *  *  *

 

Resmî(!)” târihcesine bakdığımızda bahriyeli subaylarımız, Deniz Kuvvetlerimizi 1081 senesinde teşkil etdiğimizi söylüyolar. Kurulduğu ilk günlerde donanmamızın doğru dürüst bir nizâmı olmadığını ve gemilerimizi “usda-çırak” esâsına göre idâre etdiğimizi de gene aynı subaylarımız söylüyor. Donanmamıza dâir ilk kânunnâmemizi, 1701 senesinde yazmışız. Bu kânunnâmede, gemideki işlerin kısmen de olsa bir düzene göre yapıldığını ve fakat tayfa arasında hâlâ bir “sınıflaşma” olmadığını görüyoruz. 1792 Kânunnâmesi ile gemi tayfası dört sınıfa tefrik edilmiş. Bu Kânunnâmenin tatbik edilmesi ile donanmamız tayfası arasında ilk kez “sınıflaşma” başlamış.

Teşkil edildiği ve “sınıfsız” olarak hizmet verdiği 1081 senesinden, gemi tayfasını ilk kez “sınıflara” böldüğümüz 1792 senesine kadar geçen 711 sene içinde Osmanlı Donanmasının en parlak ve muhteşem dönemlerini yaşadığını görüyoruz.

Donanmamızı utanç denizinde boğan donanma mağlubiyetlerinin başlangıç döneminin ise

Donanma tayfası arasındaki bu “sınıflaşma” ile başladığını bugüne kadar görebilen bir subayımız var mı acap?

 

  • 1788 Özi bozgunu,
  • 1807 İngiliz gemilerinin İstanbul’u kuşatması,
  • 1827 Navarin bozgunu,
  • 1853 Sinop bozgunu,1877-1878 Rus bozgunu.

 

 Deniz mağlubiyetlerimizden aklıma ilk gelenler...

Bütün bu deniz mağlubiyetlerini biz, bugün Deniz Harp Okulu isimi ile bildiğimiz mektebi açdıkdan sonra yaşadık!

Donanmamızda “mektebli ilk sınıflaşma” 1890 senesinde oldu! Deniz Asubay Okulunun târihcesine bakdığımızda, Bahriye Nâzırı denen “yeyici ve yutucu” bir zâbitin emir verdiğini ve “mektebli gedikli” sınıfının ilk kez olmak üzere teşkil edildiğini görüyoruz. Nizamnâmesinde, “gedikli” sınıfı adını verdikleri askerlerin görev tanımları var. Fakat bu sınıfın teşkil edilmesinin “esbâb-ı mucibesi” (gerekcesi) yok! Çok tuhaf bir durum! Esbâb-ı mucibesi (gerekcesi)  olmayan kânun, gayri meşru demekdir!..

Deniz zaferlerimizden söz etmeye gelince;

Övüngen, böbürgen, sömürgen, semirgen ve kemirgen bahriye zâbitân heyetimiz kahramanlığı kimselere bırakmazlar! 

Fakat bu deniz zaferlerini kazanan tayfanın eğitimlerinin ne olduğuna ise hep kör bakarlar.

O muzaffer denizcilerimizin “okuma-yazma” dahi bilmediğini,

Ve dahi

Hemen hepsinin;

Alaylı”,

Gönüllü”,

Sokakdan toplama

Ya da

Köle” olduğunu ağızlarına dahi almazlar.

Deniz mağlubiyetlerimizden bahsederken de gene o aynı üfürükcü bahriye zâbitânımız;

Donanmamızı o harblerde sevk ve idâre eden zâbitân heyetimizin “mektebli” olduğundan tek kelime söz etmezler!

Beyaz zâbitân heyetimizin bizzat yazdığı

Veya

Devletin parası ile ısmarlama yazdırdığı sahte ve düzmece resmî târihimiz de

İşde, böyle zırvalar ile doludur.

 

*  *  *  *  *

 

Tam 10 sene devâm eden Birinci Cihân Hârbi, millet harbidir. Bu harbin gerçek kahramanı da Türk milletidir.

Ayrıca;

Deniz Harp Okuluna menşe teşkil eden “Hendesehâne” isimli mektebi açdığımız 1776 senesinden beri

Ve dahi

Kara Harp Okuluna menşe teşkil eden “Mekteb-i Ulûm-i Harbiyye”’yi hizmete açdığımız 1834 senesinden beri

Deniz ve Kara Ordularımız gâlibiyet yüzü görmedi...

 

*  *  *  *  *

 

15 Temmuz darbesinde bugün Coni’nin ayak izlerini arayanlar,

Gene ordumuzun içindeki subaylarımıza baksınlar!

Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda oturan siz Coniperestiş Rüşdü’ler, zottirik Kenan’lar, etekli Doğan’lar, kıvrık Hüseyin'ler, molla İ. Hakkı’lar, kambur Yaşar’lar, köstebek Hilmi’ler, sucukcu Necdet’ler;

Kendi subayına taa 1952 senesinden beri Coni hurması yedirir ise şâyet

Asubay Tefrikası -6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

O hurmalar Harp Okullarımızda semirir, semirir, semirir,

Asubay Tefrikası 6-2_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

2016 senesinin bir 15 Temmuz akşamı çıkar gelir

Ve dahi

Senin gıçını tırmalar!

 

*  *  *  *  *

 

Elde tesbih, dilde Allah, biteviye besmele çekiyorsun;

Ve fakat gene sen!

Kul hakkı yerken de besmele çekiyorsun ya! Yuf olsun senin soyuna!..

İçin temiz olmadıkdan sonra

Hacı, hoca olmuşsun, kaç para!

Hırka, tesbih, post, seccâde gözel;

Lâkin, Allah kanar mı, bunlara?

 

*  *  *  *  *

 

Sen, adam olmadıkdan sonra

Sen, adam gibi denizci yetişdirmedikden sonra

Zâbit olmuş, erbaş olmuş

Alaylı olmuş, mektebli olmuş

Demeki ki hiçbirisinin kıymeti harbiyesi yok!

 Deniz Kuvvetlerimizde “zâbit ile efrâd” arasına

üçüncü bir asker sınıfı olarak paslı kama gibi sokulan

gedikli

ya da

bugünkü ismi ile “astsubay” dediğimiz asker sınıfının

teşkil edilmesinin gizli maksadı meğerki ne imiş?

Donanmamız beyaz zâbitân heyetinin kendi saltanâtını devâm etdirmesi için;

Harb sanatının kendilerine tahmil etdiği ağır ve çok tehlikeli görevleri

Zâbit” olmayan ve “ortada sandık” bir asker sınıfının "döşüne" yüklemek!

(Devâm edecek)

  *  *  *  *  *  

 

   Eski Tüfek’den Açıklama; 07 Temmuz 2023, Cuma    

 

emekliassubaylar.org sitesinde 11 Ekim 2017 Çarşamba günü yayınladığım Asubay Tefrikası 6-2 ve 02 Şubat 2020 Pazar günü yayınladığım Asubay Tefrikası-8 isimli makâlelerimizi;

  • Genelkurmay Başkanlığı yapmış emekli subaylardan birisinin yeğâne vârisi dâva konusu etmiş

         Ve

  • Müellif Şükrü IRBIK’ın TCK Madde-125, hakâret suçundan cezâlandırılmasını talep etmiş idi.

   

(Ankara 51. Asliye Cezâ Mahkemesi, Dosya Nu.:2022/120E.) Asubay Tefrikası 6_2 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

İlgili mahkeme; ifâdesini almak üzere mezkûr yeğâne vâris müştekiyi hâkim huzûruna dâvet etdi.

Fakat bu yeğâne vâris müşteki, duruşmaya gitmedi.

Akabinde aynı mahkeme, bu şahısın bu kez de mahkeme huzûruna zorla getirilmesine karâr verdi.

Mahkemenin bu karârı üzerine yeğâne vâris müştekinin avukatı;

03 Temmuz 2023 târihindeki duruşmada, hakkımdaki şikâyetinden ferâgat etdiğini mahkemeye bildirdi.

Bu karârı yeğâne vâris müştekinin kendisine hayırlı olsun…

Bu şikâyet, evvel Allah, bizim için de hayırlara vesile oldu…

Asubay Tefrikası 6-2 ve Asubay Tefrikası-8 isimli makâlelerimiz bu şikâyet vesilesi ile ibrâ edildi.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti adına bu karâr Türk kamuoyuna da hayırlı olsun.

Eski Tüfek

 

 brove

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

 

   Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız  

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKSahil Güvenlik Komutanlık BrövesiKapak 5

Sahil Güvenlik Komutanlık BrövesiAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKSahil Güvenlik Komutanlık Brövesi



 

 

 

Asubay Tefrikası 6-1

Eylül 28, 2017

 Asubay Tefrikası 6-1

Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar

 

 15 Temmuz Vak’asının ikinci sene-i devriyyesinin üçüncü ayını teneffüs etdiğimiz şu günlerde

08 Mart 2017 Çarşamba günü bismillah vira kalem! deyip yazmaya başladığımız Asubay Tefrikasında

Kağıt-kalem meyânında rakamları birer ikişer öğütdük!

1, 2, 3, 4, 5 derken,

Şimdi sıra geldi 6’ya...

Haydi hayırlısı! Allah, devâmını getirmeyi nasip etsin, inşallah...

İlk 5 tefrikaya isim bulmakda epeyi zorlanmış idim!

Fakat altıncı makâlenin ismi, daha yazmaya başlamadan evvel dilimin ucunda bekliyor idi...

Asubay okuluna girdiğimiz ilk günden,

Emekli olmak için son mesâimizi yapdığımzı güne kadar

Ve dahi

Emekli olduğumuz ilk günden

Emekliliğimizin şu son gününe kadar en çok tekrâr etdiğimiz o kelime,

Beş altı kısımı dolduracak Asubay Tefrikası-6’nın başlığı olmak için

Senelerden beri yalvarıyor idi bana...

  • Aldatılmak

        Ya da

  • Kandırılmak!

Bu konu ile bağdaşdırmak için örnek bir şahsiyet ararken de

Türk sinemasının bahtsız ve ucuz emekcisi Adnan AYBERK geldi aklıma...

Adnan AYBERK ile asubaylar arasındaki benzerliği de

Makâlemizi okuyanlar anlayacak, inşallah.

*  *  *  *  *

Bugünün askerî, idârî ve cezâî kânunlarımıza göre “Astsubay” dediğimiz biz asker kişilere; 

  • Kimlerin, hangi sözleri verdiğini,
  • Ve bu sözlerden yerine getirilmeyenlerin nasıl savsaklanıp unutdurulduğunu, 
  • Bu sözler ile verilen hakların ise nasıl gasp edildiğini de 

Asubay Tefrikası -6-‘nın müteakip kısımlarında fâş eyleyeceğiz, evvel Allah...

*  *  *  *  *

Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askeri; Asubaylar -1- ismini verdiğimiz bu tefrikamızın

Biricik hedefi şudur

Asubay denilen biz askerlerin

Ve dahi

Asubaylık sınıfının özlük hakları konusunda;

  • İcrâ makâmı” olan Genelkurmay Başkanlığı ve M.S.B,
  •  “Temsil makâmı” olan TEMAD,

          Ve dahi

  • Emekli ve muvazzafı ile asubayların gündemine göre,
  • Asubaylığın taleplerinin neler olduğunu göreceğiz! 

Bu taleplerin tahakkuk ettirilmesi konusunda

İlgili tarafların bugüne kadar neler yapdığı da kendiliğinden ortaya çıkacak...

*  *  *  *  *

Mahlası, Yâdigâr idi!..

Doğurduğu gün anası O’nu, yâdigâr olsun diye babasına,

Babası da yâdigâr olsun diye devletine, milletine emânet etdi...

Vücud olarak, beden olarak eşi benzeri görülmemiş bu Sivas’lı,

İri kıyım ve yiğit bir çocuk idi!

Büyüyünce, karnını doyurmak için

Gurbetci babası ile birlikde Alamanya’ya gitdi. Tersanede çalışdı, çok iyi para kazandı.

Fakat, memleket hasreti ağır basınca, bir de gönlünde yatan aslan kükremeye başlayınca

Babasının yanından firâr etdi ve İstanbul’a geldi.

Sivas’da, çocuk iken çekirdek satdığı sinemalarda filimlerin sihirine kapılmış idi bir kere...

Bu sebepden dolayı ya nasib deyip, 16 yaşında Yeşilçam Sokağın yolunu tutdu.

Sinemacıların deyimi ile söyler isek; star, jön; figüran... Yadiğar, bunlardan üçüncüsü idi...

Seyircinin gözünde kahramanların böyük görünmesi için dayak yemesi isdenen adam idi!

Türk sinemasının ikinci, üçüncü sınıf yüzlerce sanatcı ve ucuz emekcisinden birisi oldu...

Baş oyuncu denen cüce adamlar, filimlerde bu dev adamı hep madara etdiler!

Oynadığı filimlerin çoğunda, aslında gerçekden dayak yedi; ağzı, burnu kırıldı...

Sinemada onu seyredenler güler iken, O aslında hep ağlayan adam oldu!

Rint bir şahıs idi! Çevresindekilerin adam alıp adam satdığı para denen şeye hiç önem vermedi...

Çok mihnet çekdi! Fakat kimseye de minnet etmedi. O’nun için varsa yoksa sinema ve seyircileri idi.

Etme, Hayyâm! Gel, dinle Eski Tüfek'i!

 

Girme, şu alçakların hizmetine;

Konma sinek gibi, pislik üsdüne.

İki günde bir somun ye, ne olur!

Yüreğinin kanını iç de boyun eğme.

 


  

  

*  *  *  *  *

Bâzen Gaffur oldu, bâzen Mazlum!

Dokuzyüz küsûr filimde oynadı. Fakat oynadığı filimlerin afişlerine çoğu kez O’nun adını bile yazmadılar.

Sinemayı hiç kimse O’nun kadar sevmedi. Ömrünü sanata adadı, sahnede yaşadı.

Fakat belediyeye ait bir bankın üzerinde soğukdan donarak öldü!

Soğuk bir kış gecesi İstanbul; şarap, çalgı, çengi, kumar ve cimâ yorgunluğunun derin uykusunda iken

Taksim Meydânındaki belediyeye ait bankın üzerinde koca bir adam,

Daha 40 yaşında iken Mart ayının dördünde son uykusuna yatdı!

Yeşilçam'ın dev adamı Adnan AYBERK_Asubay Tefrikası 6_1 Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Ücretini ödeyemediği için otelden atıldığı o gecenin ayaz soğuğunda,

Sabaha kadar sokaklarda âvâre dolaşdı.

Canlı iken O’nu oralarda, o sokaklarda kimseler tanımadı!

O son gün;

Bir akşam kahvehânesine girip bir bardak çay içecek bir lirası bile yok idi cebinde!..

Lâkin,

Sabah erkenden Gezi parkını temizlemeye gelen belediye çöpcüleri, O’nun ölüsünü orada hemen tanıdı!

Soğukdan kaskatı, mosmor kesilmiş o koca adam,

Bizleri gâh güldüren, gâh ağlatan

Fakat her dâim düşündüren filimlerin vazgeçilmez figüranı,

Yeşilçam’daki isimi ile Yâdigâr EJDER idi...

Altın kâlpli dev adamın ölümünü o günkü boyalı matbuât, şu kara ve koca harfler ile duyurdu; 

Ünlü oyuncunun yürek burkan ölümü!"

Dev Adam Yadigar EJDER_Asubay Tefrikası 6_1 Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asıl ismi Adnan AYBERK olan

Ve

Filimlerinde Gaffur ya da Mazlum lakabı ile evimize misâfir etdiğimiz Yâdigâr EJDER,

Ehl-i dil, ehl-i edep, ehl-i nâmus, mütevazı ve rint bir sinema emekcisi idi...

Hiç evlenmedi!

Parayı pulu gözü görmedi hiç. Şan, şöhret peşinde de koşmadı... Bir lokma, bir hırka dedi hep!..

Tek derdi; bir tas sıcak bir çorba, sıcak bir oda, sıcak bir yatak idi...

Bunları da bu millet ve bu devlet çok gördü O’na...

Sinema piyasasında filimcilerin en çok kandırdığı sanatcılarından birisi idi.

Oynadığı filimler için para vereceğiz diyen filimciler, çoğu zamân kandırdılar O’nu.

Birlikde oynadığı oyuncular ve filimciler O’nun sırtından geçinip servet kazandılar.Yadigar EJDER_Adnan AYBERK_ Asubay Tefrikası 6_1 Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Fakat

O, kimsenin sırtından geçinmedi, kimsenin hakkını yemedi!

Kimseyi de kandırmadı, aldatmadı...

Birkaç aylık otel borcu,

Belki de mahalle esnafına bir yüz lira veresiye bırakdı arkasında, hepsi o kadar!

Kaç filimde oynadığı,

Nerede, ne zamân ve nasıl öldüğünü dahi bilen olmadı...

Öldüğü gün cebinde beş kuruş parası bile olmayan altın kâlpli bu dev adama

Allah’dan bugün bir kere daha rahmet ve merhâmet dileyelim.

Mekânın cennet olsun inşallah, Mazlum!

*  *  *  *  *

Eyvâh, Kandırıldık!

Yenilen pehlivân, güreşe doymazmış deriz! Güreş de pehlivân da bize has ıstılâh olduğuna göre hiç şüphe yok ki bu atalar sözünü, biz Türkler türetmiş olmalıyız.

Fakat bu atasözüne son zamânlarda çetin bir rakip çıkageldi; “Aldatılan, aldatılmaya doymazmış!

Atalarımızın güreşde sırtı yere gelen pehlivânlar için söylediği bu söz, kendi dönemini aşdı ve

Şu günlerde milletimizin çok geniş bir kısmının hâl-i pür melâline tercümânlık eyler oldu...

  • Maçam yemedi,
  • Yüreğim yetmedi,
  • Ciğerim yetmedi,
  • Bilgim yetmedi,

En mühimi de

  • Aklım yetmedi, demenin adı

Vallahi kandırıldım!”, “Billahi aldatıldım!” oldu...

Devletin kasasınden bol sıfırlı haram lokmaları midene indirirken,

Askeriyenin kesesinden çok yıldızlı haksız terfileri omuzuna bindirir iken,

Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK, senin yanında yok idim!

Lâkin;

Berâber yürüdünüz sizler o yollarda hep,

Berâber ıslandınız sizler, yağan o yağmurda be!..

Yaprağını yerken; kıtır, kıtır!

Sapına gelince, meee! Öyle mi?..

Özellikle yirmibirinci asırın ilk senelerinden itibâren memleketimizde

Nezle mikrobu gibi sürat ile yayılmaya başlayan “aldatma/kandırma” hastalığı,

Yukarıdan aşağıya doğru herkesi sarmaya başladı…

İmam, bilerek ve isdeyerek osdurunca,

Cemaat de hem sıçdı, hem de sıvadı...

Memleketimiz, aldatılanlar kumpanyasının açık sahnesi olmaya başladı.

 Kandırıldım_Aldatıldım yalanları_Asubay Tefrikası 6_1 Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Recep Tayyip ERDOĞAN, Başbakan olduğu dönemde defalârca söyledi; “Ben dahi aldatıldım!

Cumhurbaşkanı oldukdan sonra da şöyle dedi; “Şahsım başda olmak üzere bütün ülke aldatıldı!

Belediye başkanlarını, devlet bakanlarını, polisleri, her rütbeden subayları, asubayları, sanatcıları cemaatler aldatdı.

Cüppeli hocayı da Lüpcü Fadıl aldatdı!

Şahsınız başda olmak üzere bütün ülke aldatıldı da! Cebinizden delikli bir guruş paranızı mı kapdırdınız?

Her zamân olduğu gibi yenilen yutulan, har vurulup harman savrulan vatandaşın parası oluyor hep...

Gözümüzün görmediği,

Ve hattâ

Gönlümüzün de katlanmadığı hâlde "aldatan-aldatılanlar folimi", tam gaz devâm ediyor memleketimizde;

  • Ȃmir, memurunu,
  • İşveren, işcisini,
  • İmam, cemaatini, 
  • Öğrenci ile hocası birbirini,
  • Karı-koca, yek diğerini,
  • Esnâf, veli nimeti olan müşderisini,
  • Arkadaşlar, birbirini,
  • Askerde üst’ler, ast’ını,

Kandırıyor, aldatıyor...

15 Temmuz gecesi maskeler de düşdü, takkeler de!..

Bunları 15 Temmuz 2016 Cuma gününden sonra gördük, duyduk, öğrendik!

Bu konuda bakalım daha neler duyup göreceğiz.

Siyâsetciler de seçmenlerini 10 Kasım 1938 Perşembe günü saat dokuzu beş geçeden beri kandırıyor.

Farz edelim ki suç, aldatanlarda...

Peki, aldatıldığını söyleyenlerin hiç suçu yok mu? Küllükde dolaşmayanın ayağına bok bulaşır mı?

Aldatılanlar kumpanyası oyuncularının hâl-i pür melâli bu minvâl üzere de...

Taa bin dört yüz sene evvelinden bize nasihât edip “Mü'min, aynı delikten iki defa ısırılmaz!diyen kim?

Biz, kimin ümmetiyiz, Allah aşkına?

Siyâsetcisinden, subayından bu devlet adamları aldatıldığını söylüyor da

Aslında aldatılanlar, neticede hep biz vatandaşlar değil miyiz?

Aldatıldığını söyleyen ve fakat aslında vatandaşı aldatan bu devlet adamları ölüp gidince arkasından biz vatandaşlar “Allah rahmet eylesin!” demeye isdekli miyiz?

Ya da

Merhûm Yâdigâr EJDER için gönlümüzde hissetdiğimiz rahmet ve merhâmet duygusunu

Aldatıldım diye yalanlar üfüren bu insanlar için de acap hissedebilecek miyiz?

Yâdigâr EJDER, ömrünü hasretdiği sinema sanatından, karnını bile doyuramadı.

Öldüğü gün cebinden kefen parası dahi çıkmadı!..

Kimsenin sırtından geçinmedi, kul hakkı yemedi, kimseyi de aldatmadı...

Ölüm haberini “Yâdigâr EJDER’in yürek burkan ölümü” diye duyuran gazeteler utansın!

Yürek burksa da ölümü, Allah’ın huzuruna mâsûm bir insan olarak çıkdı, bu dev adam.

Mekânı cennet olsun! 

*  *  *  *  *

Ey şarapperest Çadırcı! Neredesin sen, şimdi? 

Bilmez misin ki;

 

Niceleri geldi, neler isdediler;

Sonunda, dünyâyı bırakıp gitdiler;

Sen hiç ölmeyecek gibisin, değil mi?

O gidenler de hep senin gibiydiler!

 

*  *  *  *  *

Peki,

Aldatıldıklarını söyleyen

Ve fakat aslında biz vatandaşları aldatan devlet zevâtının ölümü nasıl olacak acap?

Gazeteler, bu zevâtın ölüm haberlerini nasıl duyuracak?

Bu insanlar, yapdıkları haksızlıkların hesâbını Hakk’ın huzûrunda nasıl verecekler?

Ve

Biz vatandaşlar, bizleri idâre etdiğini zanneden bu “kandırılmış” zevâtın ardından

Bir Elhâm okumaya isdekli miyiz?

*  *  *  *  *

Aldatanlar Ülkesinin Aldatılmaya Doymayan Askerleri; Asubaylar!

Boğa, boynuzundan; yiğit, sözünden tutulur ya!

Konu aldatılmak ise şâyet, verilen bir sözün tutulup tutulmaması söz konusudur.

Verilen bir sözün tutulup tutulmaması söz konusu ise şâyet

O zamân orada verilmiş söz ya da talep var demekdir.

Peki,

Asubaylığa taraf olanların gündemindeki talepleri nedir?

Şimdi bu talepleri, yorumsuz olarak akdaralım sizlere.

Asubaylar hakkındaki talepler lisdesini derlemeye TEMAD ile başladım.

TEMAD’ın Basın-Yayın ve Tanıtımdan Sorumlu Genel Başkan Yardımıcısı Sayın Adnan AYVACI’ya bir e-mektup gönderdim.

Dedim ki Başkanım; TEMAD’ın gündemindeki asubay talepleri nelerdir?

 

 Asubay Tefrikası 6_1 Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Sağolsunlar, Genel Başkan Yardımcımız Sayın Adnan AYVACI hemen cevâp gönderdi...

TEMAD’ın gündeminde ki Asubay talepleri şunlar imiş;

 

 

TEMAD’ın Gündemindeki Asubay Talepleri

 

 

TEMAD'ın gündemi hakkında

AA

Adnan AYVACI <Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Reply|

21 Şubat 2017, Salı 1:54 PM

To: Şükrü IRBIK (Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

 

Merhaba Sayın Şükrü IRBIK,

TEMAD’ın kısa, orta ve uzun vâdede tahakkuk ettirmek üzere gündeminde olan taleplerini size bildiriyorum

Astsubay Sorunları Ana Başlıkları;

Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekli olan ve halen görev yapan Astsubaylarımızın sorunlarına ve beklentilerimize ilişkin taleplerimiz aşağıda sunulmuştur.

   

1-Görev ve Makam Tazminatları

2-Göreve başlangıç derecesinin 9/1i yerine diğer memurlarda olduğu gibi 9/2 den başlatılması 

3-Emekli maaş bağlama yüzdelerinin artışının düzenlenmesi

4-Personel kadro düzenlenmesinin yapılması

5-Disiplin kanununun İnsan hakları ve Anayasaya göre yeniden düzenlenmesi

6-Astsubay yetiştirme okul seviyesinin ön lisans (2 yıllık meslek yüksek okulları) düzeyinden lisans (4 yıllık yüksek okul) düzeyine yükseltilmesi.

7-Tüzüğümüzde de belirtildiği üzere, üyelerimizin ihtiyacı olan huzur evi, yurt v.s gibi hizmetleri yapabilmek amacıyla gerekli olan mali imkanlara kavuşabilmek için, kooperatiflere iştirak etmek/kurmak,  şirketler kurmak/işletmek ve vakıflaşmak arzumuzla ( üye aidatları ve düzensiz bağışlar ile bu hizmetleri yapabilmenin zorluğu ortada olduğundan dolayı) çalışmalarımızı sürdürmek.

 

Selam ve sevgilerimizle

 

Adnan AYVACI

TEMAD Gen.Bşk.Yrd.(Bas:Yay veTantm.sorumlu)

 

Yukarıda gördüğünüz üzere, “temsil makâmı” olan TEMAD’ın gündeminde 7 maddelik bir talep listesi var.

*  *  *  *  *

Asubay meselesinin önemli taraflarından birisi de emekli asubaylar.

Bu konuda ortaya dökülen beyânlara bakdığımızda

Emekli asubaylarımızın 3 maddelik kısacık bir talep listesi olduğunu görüyoruz.

 

 

Emekli Asubayların Gündemindeki Asubay Talepleri

 

 

 

1. Görev başlangıç derece/kadememizdeki kânunsuzluk. (9/2)

2. Subay/asubaya bağlanan emekli maaş oranındaki adâletsizlik. (Subay; %80, Asubay; %50)

3. Tazminât.(7 çeşit tazminât)

 

 

Talep listesindeki maddeler itibârı ile asubaylıkdan beklentisi en az olanlar taraf, emekli asubaylar. 

 

 

Sâdece 3 maddelik bu talebleri yerine getirmek ile İcrâ mâkamı olan Genelkurmay Başkanlığı ve MSB,

Yüzbin emekli asubayı, sokaklardan evlerine gönderebilir.

 

Fakat bunu yapmıyorlar ise şâyet o vakit biz de şu suâli sormalıyız;

 

Eşi, çocuğu, gelini, torunu ve akrabası ile sayısı bir milyon civârında olan emekli asubayların sokaklarda dolaşıp;

  • Açlık sınırında yaşıyoruz diye ilenmesinden,
  •  Polisler ile şehir meydanlarında köşe kapmaca oynamasından,
  •  Ölüm orucuna yatmasından kimler memnun oluyor acap?

 

 

*  *  *  *  *

Asubayların talepleri söz konu edilince her niye ise Genelkurmay Başkanlığımız;

Yapacaklarından daha ziyâde yapdıklarını piyasaya sürmeyi tercih ediyor.

Bu basit “beyin yıkama” yöntemi ile;

  • Hem züğürt tesellisi niyetine umut pazarlıyor,
  • Hem de fazla diretirseniz bu verdiklerimizi de elinizden alırız diyerek aba altından sopa gösderiyor.

Bu basit alicengiz oyunları bir yana;

İçinde yaşadığımız 2017 senesinde,

Asubaylara dâir olmak üzere “icrâ makâmı” olan Genelkurmay Başkanlığımızın gündeminde

Sâdece 3 maddelik bir ”sistemli” çalışma(!) lisdesi olduğunu görüyoruz.

Genelkurmay Başkanlığının Gündemindeki Asubay Talepleri

Görev Tazminâtı; Sâdece subaylarımıza vermek üzere 1989 senesinde icâd etdiler. (Asubayları ileri sürerek Genelkurmay Başkanlığımız, şimdi de binbaşılara bu tazminâtı vermek isdiyor.)

Silâhlı Kuvvetler Hizmet Tazminâtı; Genelkurmay Başkanlığımız 2011 senesinde icâd etdi.  (Asubayları ileri sürerek Genelkurmay Başkanlığımız, şimdi de binbaşılara bu tazminâtı vermek isdiyor.)

Görev başlangıc derece/kademesi; 9/1 yerine 9/2 olması. Asubayların eğitim süresini 2002 senesinde bir seneden iki seneye yükselttiler. Verilen bu bir senelik hak; muâdili devlet memurlarına kıyâsen  asubaylara, 1 senelik hak kaybı olarak aynı sene geri döndü!

Genelkurmay Başkanlığının bugün hâlâ “çözmeye(!)” çalışdığı yukarıda gördüğünüz 3 meselenin üçünün de

Gene zamân içinde çıkartdığı kânunlar ile Genelkurmay Başkanlığının doğurduğu meseleler olduğunu görüyoruz.

Yukarıda gördüğünüz 3 madde, bugün Genelkurmay Başkanlığının gündeminde olan konular.

Genelkurmay Başkanlığının bir de görmediği(!) maddeler var ki bunları da gene kendileri doğurdular;

  • Makâm tazminâtı; sâdece subaylarımıza vermek üzere, 1982 senesinde doğurdular.
  • Temsil tazminâtı; sâdece subaylarımıza vermek üzere, 2000 senesinde doğurdular.
  • Kadrosuzluk Tazminâtı; sâdece subaylarımıza vermek, üzere 1993 senesinde doğurdular.

Şimdi, ehl-i akıl bir insan olarak ben Şükrü IRBIK,

Aklımın emrine râm olup burada şöyle düşünmeye mecburum;

Asubaylara “makâm, temsil ve kadrosuzluk tazminâtı”, Genelkurmay Başkanlığının gündeminde bile yok!

Demek ki Türk Ordusunda makâm, temsil ve kadro hakkı sâdece subaylarımıza özgü.

Peki, öyle olsun!

O zamân da şu suâlin cevâbını versinler;

Subaylarımız, kânun peydahlıyor ve diyorlar ki asubay denilen asker kişiler, “subay yardımcısıdır”. Şu anki mevzuâta göre sâdece subaylarımıza özgü olan “makâm, temsil ve kadrosuzluk tazminâtı” almayan asubaylar, nasıl oluyor da “subayların yardımcısı” olabiliyorlar?

*  *  *  *  *

Asubayların talepler lisdesini konuşmaya devâm edelim...

Asubay meselesi konusunda en dertli zümrenin, muvazzaf asubaylar olduğu görülüyor.

Çünkü en yüklü talep listesi, muvazzafların elinde. 24 maddelik bu liste, asubayların taleplerinin tamâmını kapsamıyor elbetde. Bu lisdeye yeni talepler ilâve edilebilir...

Bugün itibârı ile tahakkuk etdirilen haklarımızı lisdeye dâhil etmediğimizi söylemeye hâcet olmasa gerekdir.

Muvazzaf Asubayların Gündemindeki Asubay Talepleri

1. Birinci derecenin dördüncü kademesine yükselme sorunu. (2012/ öldüre öldüre bitirdiler. Onun da içi boş)

2. Görev başlangıç derece/kadememizdeki kânunsuzluk. (9/2).

3. Subay/asubaya bağlanan emekli maaş oranındaki adâletsizlik. (Subay; %80, Asubay; %50).

4. Tazminât haklarımız. (7 çeşit tazminât).

5. Asubay sınıf okulu mezûnlarının intibâk sorunu (2016/öldüre öldüre bitirdiler)

6. Askerî hastanelerde utanç verici sınıf ayrımı (Subaylarımızın yapamadığını 15 Temmuz’cular bir dakikada yapdı ve Askerî hastaneleri Genelkurmay Başkanlığının elinden aldı.)

7. Askerî mahkemelerde görülen dâvalarda asubay kıyımı. (Subaylarımızın yapamadığını 15 Temmuz’cular bir dakikada yapdı ve Askerî mahkemelerin kapısına kilit vurdu.)

8. Lojman tahsisinde orantısız tahsis.

9. İçhizmet Kânunu ve Askerî Cezâ Kânununda asubay aleyhine işletilen hükümler.

10. Günlük yaşantıya müdâhale eden emir komuta zenciri ve görev anlayışı.

11. OYAK. (Aidât öderken var, yönetimde yok sayılan sınıf asubaylar)

12. Orduevi, sosyal tesis ve askerî kamplarda adâletsiz tahsisler ve uygulamalar.

13. Kalkınmada öncelikli bölgelerde çalışan asubaylara kademe verilmesi.

14. Asubay Meslek Yüksek Okullarının lisans seviyesine yükseltilmesi.

15. TSK’da görev yaparken hasta olarak sağlığını kaybedenlerin mağdur edilmesi.

16. Çağdışı orduları andıran şekilci uygulamalar. (Tam kanat – kırık kanat kepâzeliği, kılıçlı – tüfekli bölücüğü)

17. İki dudak arası mesâi kavramı değiştirilmeli, âmirin başına buyrukluğuna son verilmelidir.

18. 1 sene okuyana da 8 sene okuyana da aynı hizmet süresi. Mecburî hizmet, tahsil süresi ile orantılı olmalıdır.

19. TSK’dan ayrılışlar kolaylaştırılmalıdır.

20. Asubayların meslekî memnuniyeti için çalışma şartları iyileşdirilmeli, erken emeklilik önlenmelidir.

21. Asubaylıkdan subaylığa terfi kuralları şeffâflaştırılmalı, idârenin sınırsız takdir hakkı kısıtlanmalıdır.

22. İlk rütbemiz olan “Astsubay Çavuş” ibâresinden “Astsubay” kelimesinin iptâl edilmesi.

23. Meslek unvânımız “Astsubay” kelimesinin, ATATÜRK’ün türetdiği şekili olan “Asubay” yapılması.

24. Kışlada, cephede kahraman; esir kampında hizmet eri muâmelesi. (Bu maddeyi Çavuş Mustafa Kemâl isimli makâlesi ile 09 Mart 2017 târihinde asubayların gündemine ilk dâhil eden kişi, Şükrü IRBIK’dır.)

*  *  *  *  *

Bugün Astsubay olarak bildiğimiz meslek sınıfı, 1951 senesinde teşkil edildi.

Asubaylara yeni haklar veriyoruz diye subaylarımızın piyasaya sürdüğü her yeni kânun aslında,

Asubayların aleyhine yeni ve daha büyük haksızlıklar doğurdu!

Peki,

Asubayların talepleri konusunda tarafların bu kadar farklı gündeme sahip olmasının sebebi nedir sizce?

Dokuz sınıf askeri olan bir orduda; alın terinin karşılığını âdil bir şekilde dağıtmak mümkün olabilir mi?

Kendilerinden başka diğer sınıflardaki askerlerin rütbesini dahi bilmeyen subaylarımız;

Bu askerlerin dertlerinin ne olduğunu nasıl bilsinler ki?

Sistem bütünlüğü içinde çalışıyoruz!” diyen subaylarımız doğru söylüyor!

 Asubay Tefrikası 6_1_ Genelkurmay Başkanlığı_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Çünkü;

Sistem bütünlüğü içinde çalışarak(!)” ordumuzu gene

Sistem bütünlüğü içinde!” parçalayıp kıymık kıymık "kastlara" böldüler.

Sıkıntıları çözüyoruz diyen vatan hâini subaylarımız,

Yeni sıkıntılara kapı aralayan yeni asker sınıfları doğurtdular ordumuza!

Şu gün itibârı ile ordumuzda tam sekiz çeşit akser sınıfı var!

Böyle bir manzarayı Aristo bile hayâl edemez idi!..

TSK asker mevcudu_ Asubay Tefrikası 6_1 Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Ordumuzdaki “asker sınıfları” için Genelkurmay Başkanlığımızın statü” dediğine lutfen dikkat buyurunuz.

*  *  *  *  *

1950 senesinden beri rütbe takan orgenerallerimiz, salon subaylarıdır!

Ellerine yağ-pas, enselerine güneş, postallarına çamur değmez!

Alıp tüfeği eline,

Koşup hudut boyuna,

Yatıp çamurlu sipere boylu boyuna,

Düşmâna kendisi kurşun atacak değil, herhâlde!

Eli tetikde, gözü ufukda düşmân gözleyen Mehmedciğimize 

Ateş! diye emir verse, Seri paşa Hulusi;

Asubay Tefrikası 6-1_Ateş! Ateş etdim gomutanım! Eski Tüfek Şükrü IRBIK

O ateş emri, O mehmedciğe gidesiye

Ve dahi

O Mehmetcik, o tetiği çekesiye kadar

O düşmân, senin o datlı canına ot tıkar be!

*  *  *  *  *

Kör Bakan İnsanlar, Fil ve Asubaylık!

Asubaylık konusunda söz söyleme hakkı olan 4 taraf var;

1. Muvazzaf Asubaylar

2. Emekli Asubaylar

3. TEMAD (Temsil Makâmı)

4. Genelkurmay Başkanlığı/MSB (İcrâ Makâmı)

Fakat gelin görün ki asubaylığın taleplerini çözmek şöyle dursun,

Asubayların taleplerinin ne olduğu konusunda her bir taraf, farklı bir telden kendi nağmesini çalıyor!

TEMAD Muğla İl Başkanı Halil ERGENLİ_ Asubay Tefrikası 6_1 Eski Tüfek Şükrü IRBIK

*  *  *  *  *

İnsan olmanın temel şartı ve en büyük fâzileti,

Hakkını arayacak kadar cesûr ve haysiyetli olabilmekdir.

Hakkını almak, bu yolda mücâdele etmek de cesâretli ve haysiyetli insanların işidir!

Aç köpek, (karnını doyurmak için) fırın duvarını yıkıyor ise şâyet,

Aç insan, (karnını doyurmak için) fırın duvarını niye yıkmasın?..

Açlık sınırında yaşayan asubayların, köpek kadar aklı ve haysiyeti yok mudur ki hakkını aramasın?

Hakkını almak için mücâdele eden asubayları kınayanlar, önce dönüp kendilerine baksınlar;

Bu zât-ı muhteremlerin ya karınları tokdur, açlık sınırında yaşayan asubayların hâlinden anlamaz,

Ya da

Bu zevâtın aç köpek kadar bile aklı ve haysiyeti yokdur!

*  *  *  *  *

Asubaylık meselesine taraf olanların

Asubaylığı anlamak ve târif etmek konusunda içine düşdükleri

Ve dahi

Yukarıda gördüğünüz “başıbozukluğu” ve “kavram kargaşasını” anlatacak bir resim arar iken,

Aşağıda gördüğünüz şu sessiz(!) çizgi-resimi keşfetdim!

Bir de siz bakın hele!..

 Asubay Tefrikası 6_1 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubaylar konusunda söz hakkı olan taraflardan her biri

Gündüz vakdi kör gözlüğü takıp da bakdıkları asubaylığı

Kendi görmek ve anlamak isdediği şekilde gördü, anladı ve târif etdi.

Fakat bu taraflardan hiçbirisi asubaylığın hem iç hem de dış hukûkumuza göre

  • Gayri meşrû 

       Ve dahi

  • Gayri kânûnî olduğu fark edemedi!..

*  *  *  *  *

Yadigar EJDER_Adnan AYBERK Asubay Tefrikası 6_1 Eski Tüfek Şükrü IRBIKSinema piyasasında filimcilerin en çok kandırdığı sanatcılarından birisi idi.Adnan AYBERK Yadigar EJDER_Asubay Tefrikası 6_1 Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Oynadığı filimler için para vereceğiz diyen filimciler, çoğu zamân kandırdılar O’nu.

Birlikde oynadığı oyuncular ve filimciler O’nun sırtından servet kazandılar.

Ömrünü hasretdiği Yeşilçam Sokakda karnını bile doyuramayan Yadigar Ejder,

Hep “üçüncü adamı” oynadığı Türk sinemasının “ucuz emekcisi” idi!

*  *  *  *  *

Canını fedâ etdiği Türk Devletinden ve ordusundan;Zengiin olan asker de olmaz şehit de olmaz! Asubay Tefrikası 6_1 Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  • Karnını bile doyuramayan,
  • Hep itilip kakılan, oyalanan,
  • Avutulan,

       Ve

  • En çok da aldatılan asubayları ise

      Türk Ordusunun hep “ikinci sınıf” muamele gören “fakir ve ucuz emekcisi” oldu!

 brove

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

 

 

   Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız  

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKSahil Güvenlik Komutanlık BrövesiKapak 5 

1

 

15 Temmuz Subay Darbesi; GATA'dan GEAH'a

 

Başınız ağrıyor ise şâyet o başınızı kesip atmazsınız, tedâvi edersiniz, değil mi?

Fakat

Vatanı müdafaa etmek için canını vermeye nâmusu üzerine yemin eden beyaz subaylarımız;

Askerimizin canını kurtarmak için inşâ etdiğimiz GATA’yı

İçine sızan hâinleri ayıklamak yerine MSB’den "kesdiler" ve Sağlık Bakanlığına "nakletdiler!"

"Organ naklini" işitdik, biliyoruz!

Fakat "hastane naklini" de geçen sene 31 Temmuz'da öğrendik!

Aslında GATA’yı MSB’nin elinden almak, siyâsi iktidârın yaslandığı Türkiye düşmânı devletlerin gizli bir emeli idi. 15 Temmuz’u tertipleyen Türkiye düşmânı devletler, “iti, öldürene sürükletdiler!

Ve dahi

Ver-kurtulcu” subay ve siyâsetcilerimizin sırtından bu gizli emellerine sinsice ulaşdılar.

Ve böylece;

Bizim her boku bilen subaylarımız,

Kendi menfaatlerini tahakkuk etdirmek üzere teşkil edip

Yarım asırdan beri ellerinde tuttukları çok önemli iki mevziiyi

15 Temmuz’un gâlibi olan siyâsetcilere kapdırdı; GATA ve AYİM...

AYİM, askıda çorba misâli biraz beklesin!

16 Nisan darbesinin kapısına kilit vurduğu Merâsim Sokağın soytarıları hakkında elbetde söz edeceğiz!

Biz, şimdilik bir mola verelim ve

Hâlen yayında olan Asubay Tefrikası -5- ile henüz yazmadığım Asubay Tefrikası -6- arasına

GATA hakkında yazdığımız bu makâlemizi sıkışdıralım, inşallah.

 

*  *  *  *  *

 

At izinin it izine karışdığı 15 Temmuz 2016 subay darbesinin tozu dumanı arasında

AKP hükûmetinin peşpeşe tertiplediği KHK karşı darbesinden birisi ile M.S.B.’nin elinden alınan GATA,

Sağlık Bakanlığına teslim edildi.

Orası artık Abdülhamid Hastanesi!

2

3

 

Sağlık Bakanlığı isdedi. AKP hükûmeti de hemen teslim etdi.

669 sayılı KHK’nın 107’nci maddesine müsteniden GATA’yı, Genelkurmay Başkanının elinden aldılar ve

15 Temmuz’dan tam 16 gün sonra Sağlık Bakanlığının yan cebine koydular!

Hepsi bu kadar değil elbetde!

Zamân ve zemin ile tevâfuk etdiğinden dolayı;

GATA’nın el değişdirmesinin altında yatan hakikâtleri kamuoyuna fâş edeceğim.

Hem de bu vesile ile;

Bir vakitler biz asubayların da gitmeye mecbûr edildiğimiz asker hastanelerinde

Hekim önlüklü subaylarımızın kendinden olmayanlara karşı davranış biçimini ortaya koyması için

Ankara/Etlik GATA’da yaşadığım olayların en önemsizlerinden bugün sâdece birisini anlatacağım.

*  *  *  *  *

İnsanın neresi ağrısa canı oradadır! Hakikâten doğru bir tesbit bu. Canımın, dişimde olduğunu fark etdiğim bir hâtıram var; öznesi ben, nesnesi GATA, zamân 2009 senesi, zemin de Ankara’dır. Bu durumda zannederim okuyanı da sâdece siz olacaksınız! Anlatayım, şâyet iltifât buyurursanız!

Kar yok! Fakat kuru ayazın Ankara’yı teslim aldığı kurşundan ağır ve kardan da soğuk bir kış günü evdeyim! Muvazzafken, 2009 senesinin bir mesâi sabahına, dayanılmaz diş ağrıları ile uyandım. Diş ağrıları diyorum çünkü ağzımdaki diş sayısı otuz iki bile değil. Fakat zannedersin ki otuz iki bin dişim birden ağrıyor! Etlik’deki GATA’ya bizim evden mesâfe, kuş uçusu 750 metre. Evden çıkıp doğrudan hastaneye gitmek en iyi tercih. Çünkü aklım böyle emrediyor. Fakat askerlikde emir, akılı keser, bilirsiniz! Mâlûm, sevk kağıdı olmadan, ölüyorum desen asker hastanesinde bir yudum su vermezler askere. Emirin akılı kesdiğini iyi bildiğimden dolayı, aklımın bu emrini mecbûren göz ardı etdim! Kahvaltıyı falan unutdum o sabah. Alelusûl hazırlandım ve özel şirketin tedârik etdiği araca can havli ile atdım kendimi. Bindiğim otobüs, GATA’nın yanından geçip giderken ben de ona uzakdan acı ve hüzün karışık bir his ile bakabildim ancak... Bir saatlik sarsıntılı ve bol dur-kalklı yolculukdan sonra ağrıyan dişlerimle birlikde vâsıl oldum işyerine...

Mesâinin başlaması, sabah toplantısı, ona buna dert anlatmak, sevk kağını yazdırmak ve ilk âmire imzâlatmak derken, gün, öğlen oluverdi. O gün öğle yemeğini de yiyecek durumda değildim. O zamânlarda öğle molasında Kızılay’a resmî kıyâfet ile gitmek yasak. Hastaneye de sivil kıyâfet ile gelmek yasak! Sevk kağıdını alır almaz yasaklardan birincisini fütursuzca çiğneyip çabucak resmîyete büründüm. Ve kendimi, karargâhdan dışarı atdım!

Otobüs-dolmuş ile bir iki akdarmadan sonra, oturduğum evin 750 metre ilerisindeki GATA’ya geri geldim. Vakit öğle sonrası olmuş idi. Muâyene, saat bir buçukda başlar burada. Yarım saatim daha var harcayacak! Evden kahvaltı yapmadan çıkmış idim sabahleyin. Karnım çok aç idi fakat dişimdeki dayanılmaz ağrı, açlığımı bile basdırıyor idi. Bir süreliğine öte beri pabuç esgitdikden sonra muâyene saatinden 15 dakika evvel diş bölümünün önünde buldum kendimi. Hasta bekleme mahalline varıp boş sandalyelerden birine oturdum. Sağa sola bir iki boş bakış fırlatdıkdan sonra, kayıtcı hanım geldi. Sevk evrağımı kendisine verip kayıt yapdırdım. Şurada bekleyin! Muâyene başlayınca çağıracağım dedi! Muâyene sıram gelinceye kadar ben de yakın bir sandalyeye tekrâr demir atdım. 

Hekim subaylarımızın giydiği beyaz önlükde, rütbe işâreti yokdur, bilirsiniz. Sol göğüs üzerinde rütbe brövesi taşırlar. Yarım saati daha öğütmüşdüm ki birden bire koridorun uzak ucunda beyaz önlüklü üç-beş kişi belirdi. Hekim olduğunu zannetdiğim bu kişilerden birisi, diğerlerinin hepsinin önünde, yılkı beygiri gibi yeldiriyor idi. Zannedersin bu adam komutanı değil, sanki GATA’nın sâhibi... Sürü hâlinde yürüyerek önümden geçip gitdiklerini gördükden bir iki saniye sonra, en önde yeldiren o şahıs, birden bire hışımla geri döndü! Ve gelip tam önümde dikeldi. Ben, hâlâ oturuyorum! Bir şey soracak diye beklerken hiçbir şey söylemeden, her iki eliyle “ayağa kalk” mânasına gelen bir işâret yapdı. Ben de, askerliğin verdiği çeviklik ile gayri ihtiyârî hemen ayağa kalkdım. Beyaz önlüklü bu şahıs, ayağa kalkdığımı gördükden sonra “Hah! Tamam, şimdi oldu!” der gibi başını öne arkaya bir iki kere salladı ve geri dönüp aynı hışımla yoluna devâm etdi. Ben, bu beyaz önlüklü adamın kim olduğunu ve bana ne demek isdediğini anlamaya çalışırken, O’nun arkasında dolanan beyaz önlüklü başka bir şahıs, yanıma usûlce yaklaşdı. Nâzik bir ifâde ile; “Başçavuşum, komutan yeni geldi, kendisine hastaneyi gezdiriyoruz da!” diyerek sağolsun, durumu açıkladı. Nutkum tutulmuş olmalı ki bu söze de karşılık veremedim. Zihnimin bir yarısı yaşadığım beş on saniyelik bu çarpıcı olayı anlamaya çalışırken diğer yarısı ile şunları söyletdi bana! İyi, gözel! Yeni gelen komutanı gezdirin de... Bana ne bundan? Ben, sabahdan beri canımın derdine düşmüşüm! O şahısın komutan olduğunu bilsem bile niye ayağa kalkayım? Ağrısını beynimin en ücrâ köşelerinde hissetdiğim çürük dişimi tedâvi etdirmek için geldiğim yer, hastane.... Ben de asker olmakdan önce, burada bir hastayım! GATA’ya teftiş içtimasına gelmedim ki!

*  *  *  *  *

Dünyâya hükmetme iddiası olan her devletin ordusunda, asker hastaneleri vardır. Bu asker hastanelerinin temel amacı da rütbe ayırt etmeden her askerine eşit düzeyde sağlık hizmeti vermek ve şifâ dağıtmakdır. Bu cümlenin devâmı olmak üzere bizim ordumuzun da asker hastaneleri olmalı, elbetde. Hem de dünyânın en iyi asker hastaneleri bizim ordumuzda olmalıdır. Fakat gerek muvazzaf iken gerekse emekli olduğumuz dönemde yaşadığımız hakikâtleri göz önüne alınca bu arzu ve hedefin biz asubaylar için tam anlamı ile bir karabasana döndüğünü yaşadık ve gördük!

*  *  *  *  *

Kendilerini “insan üsdü insan” addeden amiral/general denilen asker cinsi, şu katta hizmet alır! Şuradaki müstakil odalarda, birinci sınıfdan da üsdün iâşe yer, içer; oradaki şıfşıflı helâlara sıçar; tek kişilik odalarda, birinci sınıf ekiz yataklarda, tek başına yatar! Hekimler dersen, profesör subaylarımız niye var dersiniz? El pençe divân durmuşlar! Hizmet edecek amiral-general ve kendini amiral-general zanneden şizofren albay gürûhunu bekliyor...

Kendi uydurdukları sahte subay sınıfı olan “üstsubaylar” başka bir katta, başka bir bölümde muâyene edilir. Bu zümrenin de hekimleri en iyilerinden! Doçent hekim subaylarımız pervâne olmuş etraflarında. Sıranı bekle, bugün git yârın gel diyemez, kimse bunlara! Odaları, helâları gene müstakil; hizmetler, yataklar, iâşe gene birinci sınıfından...

*  *  *  *  *

 

  • Kadın pilot subayımız var mı? Oldular, var! 
  • Kadın kurmay subayımız var mı? Oldular, var!
  • Kadın hekim subayımız da var! Oldular, çok şükür!
  • Peki, kadın hemşire subayımız niye yok?

 

Erkek subayların yapdığı her işi yapmak için mesânesini çatlatmak bahâsına sidik yarışına giren kadınlarımız,

Niye hemşire subay olmak isdemez acap?

Kadınımız olsun, erkeğimiz olsun! Eğnine subay kıyâfeti giyen insanımıza pek tuhaf bir şeyler oluyor!

Hakikâten tetkik edilip ders çıkartılası bir vakıa bu!.. 

 

Asubay Tefrikası-3’ü okudunuz ve öğrendiniz, biliyorsunuz!

Coni ordusunda da

Tomi ordusunda da

Asubay” denilen uyduruk kaydırık bir asker sınıfı yokdur!

Fakat her iki orduda hem “subay” hem de “er” bay ve bayan hemşire vardır.

Kraliçenin  ordusundaki bayan subay bir hemşire, hasta bir erin yatağını yapıp altını temizlemekden tiksinmez.

Coni ordusundaki bayan subay bir hemşire de hasta bir erin yemeğini yedirip tıraş etmekden gocunmaz! Bunları biliyorum, çünkü bizzat gördüm.

Bu vatana sadâkatlarından her dâim şüphe etdiğim bizim beyaz subaylarımızın hükmetdiği Türk Ordumuzda ise

Hemşire teğmen mezûn etmek üzere 1985 senesinde gürültü ile hizmete açdıkları GATA Hemşirelik Yüksek Okulu,

GATA’nın 2007 senesinde yapdığı “ince bir balans ayarı” ile sessiz sedâsız iflâs etdi!..

Çünkü bizim beyaz bayan hemşire subaylarımız;

Erimizin altını temizlemek şöyle dursun, kendi renginden olan subayının ilacını vermeyi bile reddetdi.

GATA’nın başına belâ olan bu çete hemşire teğmenlerden ordumuz, okulu kapatarak ancak kurtulabildi.

Yüksek hemşire bayan subaylarımızı da karârgâh subayı yapıp meselenin üzerini örtdü GATA Komutanlığı...

 

*  *  *  *  *

 

Hasta tipi”, “Hasta Rütbesi” , “Statü” laflarının pek sık devriye atdığı bir hastane idi GATA...

r2

Görevde iken tedâvi olmak, şifâ bulmak,

Emekli olunca, son olarak da ölmek için kapısını çalan askerlere “hasta” muâmelesi yapamadı bir türlü!

İlgili bölüme kayıt yapdırınca yarım sayfa bir kağıt verirler. Üzerine “Hasta Tipi: Astsubay”, “Rütbesi: Başçavuş” yazarlar idi...

Emekli olduk! 15 Temmuzdan evvel gene bir iki gitdik, kapısını çaldık! Kayıt yapdıkdan sonra elime verdiği kağıda bakdım! Bir yerinde bu kez de şöyle yazıyor idi;  “Hasta Grubu: Emekli Astsubay”.

Elimize verdikleri sevk kağıtlarındaki her ne demek ise “Statü” satırına da biz "astsubayların" "ne olduğunu" yazmaya tenezzül bile etmemişler...

Ben buraya, emekli asubay  olduğum için değil fakat hasta olduğum için geldim, arkadaş! Burası hastane ise ki öyle! Ve şâyet siz de doktor iseniz ki öylesiniz! Doktor gibi davranın! Bana da her şeyden evvel hasta muamelesi yapın! Kolumdaki rütbeme değil de sızlayan kalbime; ağrıyan dişime, başıma, mideme; görmeyen gözüme, işitmeyen kulağıma... Ne bileyim, kanayan yarama bakın, Allah aşkına!..

 

*  *  *  *  *

 

Subay helâsı, üstsubay asansörü, subay berberi, subay bölümü, subay park yeri, amiral/general yemekhânesi, üstsubay bilmem nesi?.. Hepsini berhevâ etmiş! Bu tabelaları da indirmiş, 15 Temmuz!

Uyduruk bir asker sınıfı olan Asubayın ise adı yok idi, GATA’nın buralarında!.. Bir dudağı yerde, bir dudağı dağların üsdünde gezen beyaz subay doktorlarımızın evvelâ kapısını üç kere tıktalıp, akabinde aynı anda baş ve topuk selâmı verdikden sonra esâs duruşda girerdik odalarına... “Diğer hastalar” deyip battal bir torbanın içine “çöp” niyetine karışdırmışlar idi, kırk beş sene evvel...

Rütbe işâretimizin omuzda değil de pazumuzda olduğunu farketdikleri anda subay doktorlarımız, arsız manav gibi hizmet etiketini ters yüz ederdi hemen. Subaylarımıza, “buyrun komutanım, hoşgediniz!..” Biz asubaylara ise, sanki tekdir eder gibi “buyur başçavuşum, neyin vardı?” muâmelesi... Muâyene, acemi hekimlerden; odalar, ikinci, üçüncü sınıf koğuş cinsinden; yataklar, iâşe dersen dördüncü, beşinci sınıf... Bizzat gördüm ve yaşadım! Röntgen bölümünde, diş bölümünde bile subay - asubay olarak iki ayrı pencereden ve iki ayrı bölümde hizmet verdiklerini asla unutmayacağım!

Ziyâretine gitdiğim meslekdaşlarımın yatdığı odaların perişân hâlini her gördüğümde, bu acı farklılık yüreğimi hep sızlatmışdır. Asker hastanelerinin böyle derme çatma çöp odalarında ölmekdense, Eski Tüfek ben Şükrü IRBIK, sokakda ölmeyi tercih ederim, kendi adıma...

 

*  *  *  *  *

 

Beş altı sene evvel de bizim “55’lik kırmızı kartlıları” üstsubayların kuyruğuna ilişdirmişler idi. Biz muâyene kuyruğunda gubarmış hindi gibi sıra beklerken öyle bir kasılıp sınıf arkadaşlarına hava atarak subayların gıçında guyruğa giriyorlar idi ki bunlar, sormayın!..

Subaylarımızın kuyruğunda dolanan bizim bu “kırmızı kartlılar”, karârgâhın arka kapısından itile kakıla kovulup emekli edilmişler!.. 55’i beklemeyenler ise başları dik bir şekilde son selâmı verip  karârgâhın ön kapısından vedâ etmişler asubaylığa. İkisinin arasında bir sene, bilemedin beş sene var. Asubayları bölmeyi pek iyi bilen “iri kafalı” ve “anıtı büyük” birisi, bizim 55’liklere bu hakkı(!) bahşetmiş idi. Askerî hastaneleri geri verin diye hönküren beyaz subaylarımızın kuyruğunda görüyorum şimdilerde bizim bu “55’likleri" de gülmek geliyor içimden...

 

*  *  *  *  *

 

Bu vakitden sonra başkaları saltanat sürer mi?

Ya da beyaz subay sultası tekrâr hortlar mı, bilmiyorum!

Fakat bildiğim bir hakikât var; GATA Etlik hastanesinde son 45 seneden beri hükmünü sürdüren subaylarımızın saltanatı, 15 Temmuz’da zevâlini bulmuş!

Bütün kapılar, bütün odalar, bütün bölümler, bütün camekânlar herkese açık şimdilerde... En azından zâhiren öyle! Gizlisi, saklısı yok bu sivillerin! Üsdelik selâmsız sabahsız, yeniçeri agası gibi dalıyor vatandaş, doktorun odasına... Bizler gibi ıkına sıkına derdini anlatmak yerine; hekimi, hesâba çekip hemşireyi darb etmesi de cabasından...

10 senede inşâ edilen bu hastanemize, hizmete açıldığı 30 Nisan 1971 târihinde adına subaylarımız, GATA demiş idi...

4

15 Temmuz darbesinden sonra azgın subaylarımıza gem vuran siyâsilerimiz ise GEAH dedi... Hastanenin orasına burasına yapışdırdıkları kocaman canlı ekranlarda şöyle diyor, yeni idâreciler;

Gülhâne Eğitim ve Araştırma Hastanesi hizmete daha güçlü bir şekilde devâm etmektedir.

Bunu söyleyenlerin ya verdikleri hizmetden haberleri yok! Ya da akılları...

Subaylarımız elini çekeli beri burada herşey daha kötüleşmiş! Ortalık daha kirli; hastalar daha kaba ve umarsız; hekimler, hemşireler daha duyarsız...

5

Gemiyi önce fareler terk eder ya!.. Vazifeden âşina olup da ara sıra tesadüf etdiğim subay gardeşlerim ise ayaklarını çokdan çekmiş buralardan...

Kibir ve kasıntıdan burunları dağları aşan şerefsiz subaylarımız GATA’yı baykuşlara teslim etdiler! Eti de benim, kemiği de benim olsun diyen; sonsuz bir kıskançlık ile benim olmazsa kimsenin olmasın diyen alçak subaylarımızın kokuşmuş zihniyeti işde, bu neticeyi getirdi. Bütün bu kötü hekim subaylarımıza rağmen içlerinde her rütbeden güzel insanlarımız, hekim subaylarımız var idi elbet, bunu gördüm, biliyorum. Bu sözlerimiz de onlara değildir. Mâziye dönüp bakdıklarında şimdi onlar, rütbe ayırımı yapmadan asker hastalarına şifâ dağıtmanın haklı huzûrunu yaşayabilirler.

 

*  *  *  *  *

 

Bütün bu kötüleşme bir vakıa!..

Fakat arayana bir de züğürt tesellisi cinsinden güzellik(!) zuhûr eylemiş!

Bugün buraya gelen hastaların hepsi aynı rütbede eşitlenmiş; “vatandaşlık”...

GEAH’da kötüleşen her türlü hizmetden her vatandaş, payına düşeni eşit olarak alıyor. En azından öyle görünüyor!

GATA artık, GEAH oldu...

Kapısından giren her rütbeden askerimize birinci sınıf hizmet edip şifâ dağıtması için

Şu fakir devlet, GATA’ya her türlü imkânı ve parayı fazlası ile verdi.

Fakat efendilik “nöbetine tutulmuş” ve “kudret zehirlenmesine uğramış” siz beyaz subaylarımız;

İnsanca, eşitce, askerce, kardeşce ve ahlâklıca bölüşmeyi beceremediniz!

Derenin bütün suyunu kendinize akıtdınız...

Kendileri söz konusu olunca GATA’daki hizmeti oduncu kantarı ile bol keseden tartan subaylarımız

Kendilerinden başkalarına hizmet etmeye gelince, hep cimri kuyumcu terâzisi kullandı!

Hepinize yazıklar olsun!..

GATA artık yok!

Asker hastanesi olmayan dünyânın tek devleti Türkiye,

Dünyânın tek ordusu da Türk Ordusu oldu, sâyenizde!..

Ey, kendini insan üsdü insan zanneden beyaz subay gardeşlerim!

Şifâ bulmak için ayağınıza kadar gelip kapınızı çalan sizden olmayan askerlerden çok bedduâ aldınız, çok!

ATATÜRK’ün askeri olduğunu söyleyen sizler, ATATÜRK’ün Ordusunu darma dağın etdiniz, bu bir yana;

Sırf kendi menfaatinizi devâm etdirmek uğruna

Şimdi de GATA’yı bitirdiniz!

Gıçınıza gına yakabilirsiniz!

 

brove 

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

Asubay Tefrikası -5-

Ağustos 10, 2017

 Asubay Tefrikası -5- Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Asubay Tefrikası -5-

Erlikden Genelkurmay Başkanlığına

 

Makâlemizin başlığına bakıp da

Bu hikâyenin okyanus ötesindeki Coni ordusuna filan ait olduğunu zannetmeyin!

 

  Zere işde, bu hikâyemiz;

  • Zamân olarak, daha şunun şurasında bir kaç asır evvel, 
  • Mekân olarak ise kendi memleketimizde vukua geldi... 

        Ve hattâ 

 

 

*  *  *  *  *

 

Kaç kısım tutacağını bilemeden yazmaya başladığımız makâle silsilemizin

Asubay Tefrikası -4-: Erlikden Harb Okulu Komutanlığına isimli dördüncü bölümünde;

 

Osmanlı Ordusuna Er olarak girip de

Asubay Tefrikası -4- Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Zekâsı, sadâkatı, kâbiliyeti; cidâli, celâdeti ve cengâverliği ile

Mektebli zâbitân arasından sıyrılarak

Harp Okulu Komutanlığına terfi eden erlerimiz olduğunu öğrendik!

 

 

*  *  *  *  *

 

”Subay subaydır, asubay asubaydır!” diyerek ufkunun genişliğini(!) gösderen Orgeneral Hulusi AKAR’a inat

Osmanlı Ordusu erâtının hangi rütbelere ve hangi makâmlara kadar terfi edebildiklerini anlatacağımız

Şu anda okuduğunuz Asubay Tefrikası -5-: Erlikden Genelkurmay Başkanlığına isimli beşinci bölümünde ise

   Ordumuzdaki terfi konusuna zirve yapdıracağız!

   Ve dahi

  • Osmanlı Ordusunun en yüksek rütbesi olan “müşir”liğe kadar terfi edip
  • Serasker (Genelkurmay Başkanı) olan Erlerimiz olduğunu öğreneceğiz, evvel Allah.

 

*  *  *  *  *

 

Aynı Renkli Guşlar!

Aynı renkli guşlar aynı dala gonar _Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Aşağıda gördüğünüz şu iki resim arasındaki farkları umursamayın siz!

Çünkü,

Aynı renkli guşlar, aynı dala gonar! İşde, böyle bir benzerlik var ikisi arasında...

Bu sayfaya dökdüğümüz kelimeleri okuyanlara bir iyilik edin!

Kılık, kıyâfet; kaftan, kravat; saç, sakal, bıyık, tarak; sarık, mintan; ceket, cepken, gömlek sizlerin olsun da...

Bu iki resim arasındaki biricik benzerliği deviyerin hele bi, yiğitler!

Aga Hüseyin Paşa ve Seri Paşa Hulusi _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

  Bir ipucu vereyim size;

  • Birisi,  hem aga hem de paşa! Ne okuması var ne de yazması...
  • Diğeri ise sâdece paşa! Hem de “serî”sinden. Üsdelik doktoralı...

Cevâp yok mu?

Bir ipucu daha vereyim!

Bu iki er kişi;

  • Aynı renkli guş olmuş, 

Mâdemâki gene cevâp yok! Öyle ise bu makâlemizdeki kelimelerin izini takip edin!

Bakalım, sizleri bugün nereye götürecek!

 

 

*  *  *  *  *

 

 

Genelkurmay Başkanlığının örünsayfasına bakınız.

 Târihce sayfasında, Türk Ordusunun kuruluş senesinin M.Ö 209 olduğu yazılıdır.

 

Genelkurmay Başkanlığı Tarihcesi_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Yukarıdaki ekran görüntüsünü, 05 Şubat 2017 Pazar günü almış idim.

Bu sayfada görünen târihcede, “Türk Ordusu M.Ö 209 senesinde kuruldu” diyorlar idi.

Aşağıdaki ekran görüntüsünü ise 10 Ağustos 2017 Perşembe günü, yâni, bugün aldım.

Yeni yazıldığı anlaşılan bu târihcede Genelkurmay Başkanlığımız, ağız değişdirmiş ve bu kez de şöyle demiş;

Türk Ordusu’nun M.Ö 209 senesinde kurulduğu kabul edilmektedir

 

Genelkurmay Başkanlığı Tarihcesi_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Üsdelik bu güncellemeyi de aşağıda sizin de gördüğünüz gibi, 10 Ağustos 2017 Perşembe günü,

Bir başka ifâde ile bu makâlemizi yayınlamaya başladığımız gün yapmışlar...

 

Genelkurmay Başkanlığı Tarihcesi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Görünen o ki Türk Ordusunun M.Ö 209 senesinde kurulduğuna dâir olarak

Genelkurmay Başkanlığımızda 2017 Şubat ayından sonra bir şüphe teessüs etmiş!

Bu “ince balans” ayarını şimdilik bir kenara bırakalım!

Demek ki ne imiş?

Türk Ordusu, M.Ö 209 senesinde teşkil edilmiş…

Genelkurmay Başkanı dediğiniz asker kişi harbde, ordunun başkomutanı olur!..

Başkomutansız ordu olamayacağına göre

Genelkurmay Başkanlığımızın M.Ö 209 senesinde teşkil edildiğini söylediği ordumuzun,

Başkomutanlık târihinin de M.Ö 209 senesinden başlaması gerekmez mi?

Bu “ince mevzuyu” da şimdilik bir kenâra bırakalım... Bugün bizim derdimiz, deve değil!

Bakalım, heybemizden bugün ne çıkacak, göreceğiz inşallah!

 

*  *  *  *  *

 

Genelkurmay Başkanlığımızın örün sayfasındaki “Genelkurmay Başkanları” isim lisdesinin,

Mehmet İsmet İNÖNÜ ile 1920 senesinde başladığını görürsünüz.

Târihden şan-şöhret, kahramânlık pâyesi kapışmak söz konusu olduğunda;

"Zihin orgazmı" olup Osmanlı’ya sarılan bizim efendi beyaz subaylarımız,

Her niyeyse Genelkurmay Başkanlığımızın târihini 1920 senesinden başlatmışlar.

Peki,

Aşağıdaki listeye göre ilk Genelkurmay Başkanı olan İNÖNÜ, hangi devletin zâbiti idi?

Elbetde, Ordu-yu Osmânî’nin...

 

Genelkurmay Başkanlığı Tarihcesi_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Mâdemâki Türk Ordusu M.Ö 209 senesinde kuruldu diyorsunuz,

1920 senesinden evvelki Genelkurmay Başkanları kimdir?

Bu sayfada onların resimleri ve künyeleri niçin yok?

 

*  *  *  *  *

 

09 Nisan 2014, Çarşamba günü neşretdiğimiz aşağıdaki şu makâlemizde

 

   Coni ordusuna Er olarak giren Conilerin;

   Kuvvet Komuta

    Ve dahi

    Genelkurmay Başkanlığına kadar terfi etdikleri

     Ve hattâ 

  • Köpek yerine konulmayan zenci askerlerin bile Genelkurmay Başkanlığına terfi edebildiğini, söyledik!

 


Asubay Tefrikası-5_ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Üsdelik,

Zenci askerlerin Genelkurmay Başkanı olduğu o târihlerde,

Coni eyâletlerinin bâzılarında, kölelik, hâlâ resmen devâm ediyor idi...

 

*  *  *  *  *

 

Evvel’den Ȃhire Işıltılı Yansımalar -5- isimli makâlemizde, 25 Ekim 2014 Cumartesi günü söyledik!

   Coni ordusunda Erlikden terfili;

  • Kuvvet Komutanları
  • Ve hattâ 
  • Genelkurmay Başkanları var dedik!

 

  
Asubay Tefrikası_5 Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Sözünü etdiğimiz bu mesele,

Daha şunun şurasında 20, 30 sene evvel meydâna gelmiş!

Bizim ordumuzda böyle bir olayın meydana geldiğini bilmediğimiz için de

Coni’ye öykünüp durmuşuz meğerse!..

Peki,

Erlikden Orgeneralliğe terfi usûlünü

Bu sünnetsiz Coniler, kimden öğrendi, dersiniz?

 

*  *  *  *  *

 

Hayât da sonsuzdur, tabiât da sonsuzdur, askerlik sanatı da sonsuzdur...

İnsanoğlu var oldukca üçü de var olacak!..

İşde bu sebepden dolayı, bunların üçü de dâima gâlipden yanadır.

Çünkü, hayâtın da tabiâtın da askerlik sanatının da kuralı basit ve mutlakdır; mağlup olan, yok olur!

Dünyâda hiçbir millet, mağlup olanı sevmez!

Fakat Türk milleti mağlup olanı, aynı zamânda, affetmez de!

İşde, bu hakikâtin askerlik sanatına tabii bir yansıması olarak da

Türk milleti; ast subay, kast subay, üst subay, zart subay, zurt subay tanımaz, bilmez, sevmez...

Sünnetsiz gevurların " böl ve yönet " icâdıdır bunlar çünkü!

Türk milletinin töresinde, subay vardır, er vardır... Asker deyince de aklına başka sınıflar, isimler gelmez!

Tıpkı hayât gibi, tabiât gibi, askerlik sanatı gibi,

Askerlikde terfi de sonsuzdur... Sonsuz olmak zorundadır! Çünkü, can alıp can veriyorsun bu ocakda...

 

Türk Ordusunun en önemli özelliği de şudur;

  • Gâlibiyeti, sonsuz terfi ile taltıf et, 
  • Mağlub olanın da kellesini al!

 

 


Her Türk genci, askerliği böyle bilir ve bu şartlara göre asker ocağına girer idi.

 

 Berrî (Kara) Ordumuzu, M.Ö. 209 senesinde teşkil etdik.

  • Bahrî (Deniz) Ordumuzu, 1081 senesinde teşkil etdik.


Deniz Harp Okuluna menşe teşkil eden “
Hendesehâne” isimli mektebi, 1776 senesinde teşkil etdik.

Kara Harp Okuluna menşe teşkil eden “Mekteb-i Ulûm-i Harbiye’yi de 1834 senesinde teşkil etdik. 

 

Bu târihlerden evvel ordumuzda sâdece iki sınıf asker mevcut idi;

1. Nefer (Efrâd)

2. Zâbit (Subay)

 

 

Aynı cümleden olmak üzere gene bu târihlere kadar komutanlarımızın hemen hepsi alaylı idi.

Erlikden terfili başkomutanlarımızın sevk ve idâre etdiği kara ve deniz ordularımız,

Asırlar boyunca zaferden zaferlere koşdu.

Üç kıtayı yurt edinen devletimizin yüzölçümü, 21 milyon kilometre kareye kadar genişledi.

Fakat, şu tuhaflığa bakınız ki;

Avrupa devletlerinden örnek aldığımız harp okullarının memleketimizde de açılması ile birlikde,

Berrî ve bahrî ordularımız girdiği muharebelerde düşmân karşısında peşpeşe mağlub edilmeye başladı.

Ve bu sözde ve şâibeli garblılaşma neticesinde bir şey daha oldu;

Ordumuzda çok tehlikeli bir sınıflaşma ve kastlaşma başladı...

Açdığımız her yeni mektep, kendine özgü yeni ve ayrı bir sınıf doğurdu!

Sonsuz terfi esâsına göre tesis edip

 

  • tühât, 
  • Celâdet,
  • Cengâverlik 

         Ve 

  • Sonsuz terfi ile beslediğimiz askerlik ruhûmuz,

Sömürgen batı gevurundan aldığımız bu sınıflaşma ve kastlaşma neticesinde tam anlamı ile çökmeye başladı.

Sömürgen batı gevuru, kendinden olmayan milletleri sömürüyor idi.

Sünnetsiz batı kafasına göre tâlim ve taallüm eden bizim beyaz subaylarımız da

Kendi sınıfından olmayan vatan askerlerimizi sömürmeye başladı...

 

 

Aynı renkli guşları farklı dallara gondurma için

 

Yapmanız gereken tek şey var;

O guşların bir kısmını farklı renklere boyamak!

 

 

 

İşde, sırf bunu yapmak için de

Dünyânın en günahkâr devleti olan İngiltere’nin tertiplediği31 Mart Vak’ası" ile

Bölücülük” anlamına gelen “irticâ” kelimesini,

İngiliz muhibi ve hâin subaylarımız, 1909 senesinde ordumuzun içine sokdular... 

Üsdelik irticâ kelimesini bu mânâda ilk kullanan kişi de

İrticâ hareketi” olarak nitelediği 31 Mart Vak’asını basdıran Hareket Ordusunun Kurmay Başkanı olan

Kolağası Mustafa Kemal (ATATÜRK)’in ta kendisi idi! 

  • 1909 "31 Mart Vak’ası

         Ve

  • 2016 “15 Temmuz Vak'ası”,

Ordumuzdaki bu sınıflaşmanın neticesi olarak yaşadığımız felâketlerdir.

Garb sevici beyaz zâbitân heyetimizin tertiplediği  bu iki darbenin birbirine ne kadar benzediğini de

Vakdi geldiğinde fâş edeceğiz, inşallah.

 

*  *  *  *  *

 

Tedâvi maksadıyla gittiği Karlsbad’da Mustafa Kemâl,

Milleti eğitmek konusunda 1918 senesinde hâtıra defterine şunları yazdı;

 

 

Bir gün milleti idâre mevkiine gelir isem şâyet, "inkilâp" (coup) yapacağım.

Bu “inkilâp” neticesinde hiçbir zamân avamın mertebesine inmeyeceğim!

 

Bilâkis avamı, kendi "mertebeme" yükselteceğim!”

 

 

Ve Cumhuriyeti kurdukdan sonra da Birinci Cumhurbaşkanı ATATÜRK,

Tahsil, taallüm, terbiye ve terfi konusunda Türk Milletini, "aynı dala gondurmak" isdedi.

Ve dahi

Eğitim konusundaki bu hedefini de şu sözleri ile bayraklaşdırdı; “Hayâtda en hakikî mürşid, ilimdir, fendir!”

Türk milletini muasır medeniyetler seviyesinin de üsdüne yükseltmek için topyekûn bir eğitim seferberliği başlatdı.

Lâkin,

ATATÜRK’ün kıyâfetini giyip ATATÜRK’ün makâmına tüneyen subaylarımız;

Kendileri, devletin parası ile üniversiterlerde beleşinden yüksek tahsil yapar iken

Ordumuzun askerlerini kendi seviyelerine çıkartmak şöyle dursun,

Kendi parası ile yüksek tahsil yapmak isdeyen asubaylara, üniversiteye gitmeyi yasakladı!

Gevurun bile gevura yapmayacağı türden bu zulümler yetmezmiş gibi

Bu vatanın evlatlarını subay, asubay, uzman erbaş, sözleşmeli er ve sâire isimler altında sınıflara böldü!

Ve bu bölünmenin neticesinde,

Bugüne kadar geçen son 100 senede mürteci subaylarımız;

Türk Ordusuna tam 9 sınıf asker doğurtdu!

İşde, belgesi;

 

Asubay Tefrikası-5_ Ordumuzun mevcudu_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

Kışlada, karâhgâhda öte beri göt gezdiren bir subayımızı çağır ve sor;

Ordumuzda kaç sınıf asker var?

Yukarıda gördüğünüz şu asker sınıflarını tam olarak söyleyemez!

Böyle rezâlet bir durum, dünyânın hiçbir ordusunda yokdur!

 
*  *  *  *  *

 

Tezgâhladıkları elvân türlü kânûnsuzluklar ile mürteci subaylarımız,

Ordumuzda bilerek meydana getirdiği bölünme ile sınıflaşma ve cepheleşmeyi sürekli körükledi!..

Göbekden beslemeli batımeşrep subaylarımız;

Üsdün ırk olduğu sapkınlığına düşen hıristiyan batının,

Vahşi ve ilkel dediği doğu milletlerini sömürmek için

Son 200 seneden beri tatbik etdiğişarkiyât” siyâsetinin koçbaşı olarak

Memleketimizdeki “Böl ve yönet” faaliyetinin gönüllü neferâtı oldular.

Bu sömürgen, kemirgen ve böbürgen subaylarımızın vatanımıza ve ordumuza ihânetini bizzât gören ATATÜRK,

20 Temmuz 1922 Perşembe günü Ankara'da şöyle dedi;

Kahramânı da hâini de çok olan bir milletiz.”

 

*  *  *  *  *

 

Ordumuzun terfi-yü tefeyyüz târihine kısa bir bakış atdıkdan sonra

İmdi, teveccüh eyleyelim, şu bilgilere...

Pilot asubaylar_Asubay Tefrikası-5 Eski Tüfek Şükrü IRBIK

*  *  *  *  *

 

image034

  

*  *  *  *  *

 image036

 

 er

 

 *  *  *  *  *

 

image038

Asubay Tefrikası-5_ Asubaylıkdan terfili tuğgeneraller_Eski Tüfek Şükrü IRBIK

 

*  *  *  *  *

 

Asubay mısın, Er misin? isimli makâlemizi neşretdiğimiz 10 Haziran 2016 Cuma günü;

Asubay mısın? Er misin? Asubay Tefrikası-5 Eski Tüfek Şükrü IRBIK

*  *  *  *  *

 

Sözün Belgesi!

 

 

  Peki,

  • Kara Harp Okulu dediğimiz Harbiye’nin ilk komutanı, Erlikden terfili bir zâbit idi, öğrendik de... 
  • Erlikden terfili Müşirlerimiz 

         Ve hattâ

Genelkurmay Başkanlarımız olduğunu biliyor muydunuz?

 

 

msb-kapak

 

Yukarıda kapak resmini gördüğünüz işbu kitapda;

Millî Savunma Bakanlığının teşkil edildiği 1826 senesinden

Bu kitabın neşredildiği 1976 senesine kadar geçen 150 sene içinde

Türk Ordusunda Serasker (Millî Savunma Bakanı/Genelkurmay Başkanı) olarak görev yapmış subaylarımızın isimleri ve kısa özgeçmişleri mevcut.

 

*  *  *  *  *

 

Erlikden Terfili Genelkurmay Başkanları

Yukarıdaki kitabın 37 ve 38’inci sayfalarında yer alan

Ve aşağıdaki sayfalarda kırmızı çerçeve içinde gördüğünüz askerler;

Ordu-yu Osmânî’ye “Er” olarak intisab etdikden sonra

Harbiye mezûnu binlerce zâbitden daha üsdün, daha liyâkatli ve daha kâbiliyetli olduklarını isbatladılar.

Ve

Ordu-yu Osmânî’nin en yüksek rütbesi olan "Müşir" liğe kadar terfi etdiler.

Ve dahi

Serasker (Millî Savunma Bakanı/Genelkurmay Başkanı) makâmına tâyin edilmeyi başardılar.

image047

image049

 

*  *  *  *  *

 

 

Ordu-yu Osmânî’nin ilk Seraskeri (Millî Savunma Bakanı/Genelkurmay Başkanı)

Müşir Aga Hüseyin Paşa

(1 Haziran 1826 – 1 Mayıs 1827)

 

 

aga 2

 

*  *  *  *  *

 

 Erlikden Genelkurmay Başkanlığına (Serasker) terfi eden bu erlerimizin kısa künyeleri de şöyle;

 

 

Kendilerine "efendiliği" paşa babalarından mirâs olarak gören,

Kendilerinden başka herkesi de “köleliğe” mahkûm eden harbiyeli efendi beyaz subaylarımızın

Emir-gomuta zenciri içinde yazdırdığı düzmece ve sahte târih kitablarında göremezsiniz bu bilgileri...

 

 

*  *  *  *  *

 

 

 Sözün Özü; 

Aşağıda sol tarafdaki resimde gördüğünüz er kişi;

Devlet için bir tehdit hâline Yeniçerileri, Taksim'deki Topcular Kışlasında 1826 senesinde topa tutarak imhâ eden

      Ve böylece

"Vak’a-yi Hayriye”nin kahramânı olan

        Ve dahi

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi AKAR’ın ilk komutanı olan

Erlikden Seraskerliğe terfi eden Müşir Aga Hüseyin Paşa’dır!.. 

 

Muhterem okuyucular;

Bu iki resim arasındaki biricik benzerlik, işde, budur!

 


Aga Hüseyin Paşa ve Seri Paşa Hulusi

 

Prof. unvânlı, kurmay yıldızlı, yüksek rütbeli, öğretmen sıfatlı

Ve bâhusus

Târihci olduğunu söyleyen efendi beyaz subaylarımızın ağzına alamadığı bu acı hakikâti;

Genelkurmay Başkanlarıma ithâf ediyorum!

 

brove

 

 

 

 

 

Şükrü IRBIK

(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.

 

 

 

   Evvelki bölümleri ve kısımları okumak için resimleri tıklayınız   

 

Asubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIK

Sahil Güvenlik Komutanlık BrövesiAsubay Tefrikası 6_10 _ Eski Tüfek Şükrü IRBIKSahil Güvenlik Komutanlık Brövesi

 

 

 

 

 

Sayfa 1 / 17
genclige-hitabe

Son Yorumlar

Son Eklenen Mesajlar

SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN Her şeyin gönlünüzce gerçekleşeceği; sağlık, başarı ve mutluluk dolu nice yıllar diliyoruz. SİTE VE ASSUBAY GÜÇ BİRLİĞİ YÖNETİMİ
Pazar, 31 Aralık 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
Baş öğretmenimiz ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün manevi şahsında tüm öğretmenlerimizin ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN... Demokrasinin, adaletin, huzurun ve refahın hakim olduğu nice öğretmenler günü kutlamak dileklerimizle sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
Cuma, 24 Kasım 2023
SİTE-ASB.GÜÇ BİRLİĞİ PLATFORMU YÖNETİMİ
BAĞIMSIZLIK SAVAŞIMIZIN KAHRAMANI, LAİK, DEMOKRATİK CUMHURİYETİMİZİN KURUCUSU, EBEDİ ÖNDERİMİZ VE BAȘKOMUTANIMIZ BÜYÜK DEVRİMCİ GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'Ü BEDENEN ARAMIZDAN AYRILIȘININ 85. YILINDA SAYGI, ÖZLEM VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ... RUHU ŞAD, MEKANI CENNET OLSUN. 10 KASIM 1938 ! Bir devre damgasını vurmuş, dünyanın gidişatını değiştirmiş, yalnızca ya...
Cuma, 10 Kasım 2023

Son Eklenenler

Copyright © 2006 Emekli Assubaylar. Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım İhsan GÜNEŞ