Yarbayıma Sadaka mı Verelim? -1-
Nerede çokluk, orada bokluk!
Kesik çayırı biçilmeyen Angara’yı
Bu aylarda daha çok seviyorum!
Çünkü
Mukîm insan sayısı son onbeş senede sebepsiz yere yirmibeşe katlanan ve
Nüfus bakımından ikinci sıraya oturan başkentimiz
Şu aylarda en sessiz, en tenhâ, en âsûde
Daha temiz ve muhakkak ki en masûm günlerini yaşıyor.
Okullar kapandı!.. Çocuk çığlıklarının şenlendirdiği okul bahçeleri ve sokaklar derin bir sessizliğe büründü!
Cüzdânı kabarık olanlar;
Yumurtadan henüz çıkmış sini kaplumbağaları gibi
İyotun sihirli kokusuna kapılıp yola çokdan düşdüler bile!
Köyünde yeri yurdu, evi barkı, tarlası takkası olanlar da;
Eğricesin tel tel eyleyerek yele garşı uçup giden gurbet guşları
gibi
Yazlamak için sılaya doğru bölük bölük göç eylediler...
Sokaklar bomboş!
Şu günlerde Angara’nın en vefâlı iki mahlûkâtı kim diye sual eylerseniz Eski Tüfek’e şâyet
İnsanı kavuran şu yaz sıcağında bile şehiri terk etmeyen “emekliler” ve “köpekler” derim, hiç düşünmeden!
Buldukları her kovuğu çekirge sürüsü gibi önce istilâ, sonra da işgâl eden Suriyeli kaçkınları saymaz isek şâyet
Sokaklar, benim gibi delikli meteliğe telli kurşun atan emeklilere ve köpeklere kaldı şimdilik...
Başkentin büründüğü bu dinginliğin tadını bir nebze çıkartmak için
Cumhuriyetimizin kurucu rûhunun mevcûdiyetinin en koyu hissedildiği semt olan Ulus’u harmanladım, dün şöyle bir... Bu rûh, Cumhuriyet düşmânlarının ağzını burnunu çarpacak kadar hâlâ kesifdir bu muhitde.
Angara’da yaşayıp da buralara hiç gelmeyen o kadar çok arkadaşım var ki! Dâvet etdim! Gel, hele bir gör dedim. Bir gevreğini ya da bir köfte ekmeğini ye, bir bardak esnaf çayını iç! Olmadı, vakdi ise şâyet kışın bol tarçınlı, mis gibi kokan sıcak sahlebini; yazın da buz gibi demirhindi şerbetini iç dedim! Gelmediler! Özellikle hanımları burun kıvırdı. Onlar da Kızılay’ı, Tunalı Hilmi’yi, Çankaya’yı filân mekân tutmuşlar hep. Her şeyin satılık olduğu; her yeri para ve herkesi kibir kokan o yerler de her niyeyse beni sıkıyor, huzûr bulamıyorum...
Ne diyelim? Sevenler sevdiği ile sevdiği mekânda olsun inşallah...
* * * * *
Yarbayıma Sadakâ Mı Verelim? başlığı ile ve iki bölüm hâlinde tertiplediğimiz bu makâlemizde inşallah
Ve dahi
Kânunsuz olarak verilmesinin
Gene kânunsuz olarak 2012 senesinde meşrûlaşdırılmasını belgeleriye anlatacağız sizlere.
* * * * *
MSB, Genelkurmay Başkanlığı ve Kurumsal Vefâ Teslisi
Gemi inşaat mühendisi ve avukat vesikalı sâbık Millî Savunma Bakanı İsmet YILMAZ, albaylarımıza;
Ve dahi
2016 senesinde gerekce olarak “kurumsal vefâ”yı tezgâha sürdüydü.
Meğerse ordumuzda “kurumsal vefâ” denen bir mefhûm da varmış!
İntisâb-tekâüd meyânında gir-çık, talebelik dâhil,
Tam 34 sene biz de asubay unvânı ile gezindik oralarda.
Fakat hiçbir Millî Savunma Bakanımızın asubaylara “kurumsal vefâ” gösderdiğine nâil de olmadık, şâhid de...
Canları sağ olsun!
Asubay dedikleri gayri meşrû asker sınıfı
için bu zevâtın “kurumsal vefâsı” var mı, ben inanmıyorum!
Varsa da ne zamân tezâhür etdirirler, bunu bir kendileri, bir de El Alîm biliyor!
* * * * *
Haydi Ton Ton!
* * * * *
Ordumuzun Hacıyatmazları: Albaylar
* * * * *
Başlıksız Makâle
Ve
MSB ve Genelkurmay Başkanlığındaki kimi subay gardeşlerimizin yapdığı kânûnsuzluğun bugüne kadar hiç anlatılmayan iç yüzünü belgeleriyle ortaya dökecek
Ve bunlardan daha da mühim olmak üzere
Böylece;
Veya
Binbaşı-yarbay-albay üçgeninde tezgâhladığı filfilli orostopollukları
Edik, yırtıldığı yerden yamanır diyerek
Târihimizin unutmaz kadim belleğine bugün, burada ilk kez teslim edeceğiz, evvel Allah.
* * * * *
MSB’nin Genelkurmay Başkanlığı ile işbirliği edip yarbaylarımıza gösderdiği “kurumsal vefâ”nın aslı şöyleydi;
Ne de gözel “1 ver, 2 al” değil mi?..
Kanı bile kan ile yumazlar be!..
Kânûnsuzluk, başka bir kânûnsuzluk ile temizlenir mi Allah aşkına?..
Velhâsılı kelâm;
Şu rezâlete ve ahlâksızlığa bakınız ki
Kotardıkları bu kaşkariko ile aslında, suçları kabâhatlerinden daha da büyük oldu!
İnsanın niyeti bozulmuş ise şâyet kânûn ne yapsın?
Rûhun şâd, mekânın cennet olsun da ey, Nâmdâr;
Demek ki;
Terâzisi tezekden olanın
Dirhemi de işde böyle, bokdan oluyor!
* * * * *
Başkomutan Mustafa Kemâl Paşa’nın ölümünü fırsat belleyip de
Kânûn devletinin kânûn ordusunda
Son seksen seneden beri kânûnsuzluk tezgâhlayan şerefsizlerin peşine düşmüş
Ve dahi
Ağaçda yaprakca kâğıdı
Gölde suca mürekkebi
Deryâda kumca kelâmı
Ucu sivrice kalemi olup da
Asubay denen biz vatan evlâdına yapılan şıfşıflı kânûnsuzlukları yazan
“Kitapsız” yazarın birisiyim ben!..
Böylesi akceli işleri çok iyi bilmesi gereken mâliyeci asubay meslekdaşlarımız,
Ve dahi
Biricik derneğimizin Genel Başkanları çelen altında elleri böğründe Dikmen yokuşunu seyreyler iken
Hâkimiyetin bilâ kayd-u şart millete ait olduğu Yüce Meclisimizde
MSB ve Genelkurmay Başkanlığımızın şunun şurasında daha 5 sene evvel
Yüce milletimizin gözleri önünde sahneye koyduğu bir başka hileyi daha makâleye dökmek
Ne tuhafdır ki
“Önce muhabere” diyen gene Eski Tüfek’in üzerine vazife oldu!
* * * * *
Bu makâlemizin özü;
Yarbaylarımıza 1989 senesinden beri kânûnsuz olarak;
Ve
Bu meseleyi de size şöyle bir tek resim ile imdi burada anlatalım.
Buradaki açıklamayı anlarsanız şâyet makâlenin bundan sonraki bölümünü okumasanız da olur!
2012 senesinde, Yüce Meclisimiz bir kânûn çıkartdı.
6318 sayılı işbu kânûn ile Asubay dedikleri uyduruk askerlerimize,
Subaylarımıza verdiklerinden tam 45 sene sonra “birinci derece dördüncü kademeyi” verecekler idi.
Verdiler de!..
Sağolsunlar, bu kânûndan sonra benim emekli maaşıma muazzam(!) bir zam yapdılar; 3 lira 91 guruş!
Fakat asubayların şalvarına sakladıkları yarbaylarımız için bu kânûn, adetâ bir çarpan etkisi yapdı.
Ne büyük ahlâksızlıkdır ki bu kânûnun içine gene kânûnsuz bir şekilde,
Evet, gene kânûnsuz bir şekilde yarbaylarımız için 2 büyük harâm lokma gizlediler!
Yarbaylarımıza;
İmdi, aşağıda
2012 senesinde meclisde kabul edilen 6318 sayılı kânûn hükümlerinin işlendiği 926 sayılı TSK Personel Kânûnunun 137’inci maddesini içeren bir çerçeve görüyorsunuz.
Kelâm isrâf etmeyelim! Bu çervenin izahâtı kendinden menkûldur.
Buyurun,
Genelkurmay Başkanlığımızın marşına basdığı MSB, 2012 senesinde meclisde işde böyle bir kânûnsuzluk yapdı.
* * * * *
2012 senesinde meclisin kabul etdiği 6318 sayılı kânûn ile bir şey daha yapdılar. Bu kânûnun 53’üncü maddesiyle, 926 sayılı kânûnun 137’inci maddesindeki aşağıda gördüğünüz şu üçüncü fıkrayı iptâl etdiler.
Sebebi de işde burada!..
* * * * *
926 sayılı kânûnun 137’inci maddesi ile bu maddeye merbut olan ve subaylarımızın EK-VI sayılı cetveli
6318 sayılı kânûndan önce şöyle idi.
İşde böylesi bir desise ile 1989 senesinde kânûnsuz olarak “gizliden” almaya başladıkları;
Ve dahi
2012 senesinden itibâren yarbaylarımız bu kez de kânûnsuz olarak “alenen” almaya devâm etdiler.
926 sayılı kânûnun 137’inci maddesi ile bu maddeye merbut olan ve subaylarımızın EK-VI sayılı cetveli
6318 sayılı kânûndan sonra işde, şöyle oldu.
Sofu soğan yemez, bulunca sapını komaz!
Vatan-millet-sakarya nâraları ile subay gardeşlerimiz, milletimize gahramanlık pazarlar iken
Diğer yandan da bir yolunu bulup bugüne kadar cebe indirdikleriyle
Yarbay gardeşlerimiz de meğerse harâm soğanları sapıyla-köküyle birlikde yutmuşlar vallahi!
* * * * *
Yarbayıma Sadaka Mı Verelim? isimli işbu makâlemizi buraya kadar okuyup anladıysanız
Hele bir de Ordumuzun Hacıyatmazları: Albaylar
Ve dahi
Haydi Ton Ton! isimli makâlelerimizi de okuyup anlamak sabrını gösderdiyseniz şâyet
Sizleri tebrik ederim!
Çünkü
Ve dahi
Harâm lokmaları yutmayı kafaya koyan kurnaz subaylarımız 1989 senesinde
Karda yürümüş ve harâm sahâlarda ayak izlerini bırakmışlardı bir kere!..
Ne de olsa
Çam, budakdan yarılır, değil mi?
* * * * *
Oğul boğa ile baba boğanın nahır aşımı konusunda tercihlerini anlatan hikâyeyi bilirsiniz.
Makâlemizin buraya kadarki bölümünü okuyanlar, üzgünüm ki
Acele edip hızlı koşan ve fakat tez yorulup süngüsü tez düşen, işde bu toy oğul boğa mesâbesinde kaldılar.
Fakat
Bundan sonraki bölümünü sonuna kadar okuyanlar ise
Serin kanlı davranıp yavaş giden ve fakat bütün nahırın tek tek aşım keyfini çıkartan baba boğa gibi
Makâlemizin tadına varacaklar, evvel Allah.
İmdi,
İnce eğirip sık dokumaya meyyâl mütetebbî okurlarımız için
İsmet ve Necdet beylerin ele ele, diz dize ve gönül gönüle verip de
2012 senesinde Angara’nın göbeğinde çevirdikleri bu şıfşıflı orostopolluğu
Teveccüh buyurursanız şâyet şöyle bir gözel tenevvür edelim, inşallah!
Millî Savunma Komisyonunun hazırladığı (1/618) sayılı raporu Yüce Meclisimiz,
24’üncü Yasama Dönemi, 2’inci Yasama Yılında ve 248 Sıra Sayısı ile gündemine aldı.
TBMM’ye verdiği 8 Mayıs 2012 târihli dilekcesinde zamânın Başbakanı Recep Tayyip ERDOĞAN şöyle dedi;
“Askerlik Kânunu ile Bazı Kânunlarda Değişiklik Yapılmasına Dâir Kânun Tasarısı” ile gerekçesi ilişikte gönderilmiştir.”
MSB’nin hazırladığı (1/618) sayılı rapor,
TBMM’ye verildiği andan itibâren aynı sayı ile kânûn tasarısı olarak meclis gündemine alındı ve aşağıda gördüğünüz komisyonlara havâle edildi.
Askeriyemizi ilgilendiren önemli hükümler içeren bu kânûn tasarısı hakkında
Plan ve Bütçe ile Adâlet Komisyonlarının rapor vermemesi kabul edilir şey değil!
Plan yok ise, bütçe yok ise, hele bir de adâlet yok ise şâyet orada kânûn yapılamaz!
Çünkü, iki şey parasız yapılamaz: Birisi aşk, diğeri de kânûn!
Tilki-avcı-oduncu hikâyesini tahattur etdiniz mi?
Demek ki işbu tezgâhın içinde bu iki komisyon da var. İşlerine gelince nasıl da üç maymun oluyorlar!
1/618 sayılı kânûn tasarısı ile aslında yapmak isdediklerini, tasarının 12’inci maddesine şöyle yazmışlar idi;
12) Astsubayların birinci dereceye yükselebilmelerine imkân tanınması amaçlanmıştır.
Bu cümleyi yazanlar böyle demişler! Fakat biz yemedik tabi ki... Yalandan ölen vekil mi var? Zart zurt osdurur gibi yalan söyle dur! Tasarıya bu cümleyi yazanlar en filfillisinden işde, böyle kuyruklu bir yalan söylemişler.
Çünkü Asubaylara “birinci dereceye yükselme” imkânı,
3815 sayılı kânûnun aşağıda gördüğünüz üçüncü maddesi ile 1992 senesinde,
Bir başka ifâde ile o târihden tam 20 sene evvel zâten verilmiş idi.
Sizi kerizci vekiller sizi!..
1/618 sayılı kânûn tasarısının madde gerekcelerine de utanmadan şunları yazdılar;
Şimdi, yukarıda gördüğünüz madde gerekcelerinden 53 ve 54’üncü maddelere şöyle bir daha bakalım!
Madde 53- Madde ile, diğer kamu personelinde olduğu gibi,” Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli personelin” de 1 inci derecenin 4 üncü kademesine kadar yükselebilmeleri amaçlanmıştır.
657 sayılı Devlet Memurları Kânûnuna göre 1965 senesinde
Ayırım-gayırım yapılmadan memurların hepsine “birinci dereceye” kadar yükselme hakkı verilmiş idi.
1967 senesinde meriyyete giren 926 sayılı TSK Personel Kânûnu ile de subay gardeşlerimize “birinci dereceye” yükselme hakkını topdan ve peşinen verdiler. Subaylarımıza bu konuda verilecek başka bir şey de kalmamış idi zâten.
Ordumuzun “iki temel unsurundan birisi olan” asubaylara ise 1967 senesinden beri “birinci dereceye yükselmek” yasak edilmiş idi. Subaylarımızdan tam çeyrek asır sonra, 1992 senesinde asubaylara “birinci dereceye” yükselme hakkı verilmiş idi. Fakat topal ördek misâli bu kânûn ile asubayların bu kez de “birinci derecenin dördüncü kademesine” yükselmesi yasak edildi. Bilmemiz gereken birinci husus budur.
İkinci hususa gelince;
İşbu tasarının 53’üncü maddesi ile “birinci derece dördüncü kademeye” yükselme imkânı vermek istediğiniz “Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli personel” ibâresi ile kimleri kasdediyorsunuz, agalar?
Subaylar olamaz! Çünkü subaylar, 1967 senesinde beri “birinci derece dördüncü kademeye” yükselme hakkına sahipler. Geriye kalıyor asubaylar ve uzman jandarmalar. Demek ki buradaki “Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli personel” ifâdesi ile kasdedilenler, subaylarımız değil! Ya da hakikâten öyle mi? Peki bu muğlak ifâde ile aslında kimler, kimlerin donunun içine saklanıyor acap?
Kânûn tasarısının aşağıda gördüğünüz 54’üncü maddesinde de şöyle buyurmuş vekillerimiz;
Madde 54- Madde ile, “Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin” 1 inci derecenin 4 üncü kademesine yükselebilmelerine imkân tanınması amacıyla gösterge tabloları yeniden düzenlenmiştir.
Hangi dağda, hangi aç kurt öldü de subaylarımıza verdikden tam 45 sene sonra
“Türk Silahlı kuvvetleri personeline” “birinci derecenin dördüncü kademesini” veriyorlar acap?
Daha da önemlisi, bu maddeyi hazırlayan kaltabânlar “Türk Silahlı Kuvvetleri personeli” ifâdesi ile kimleri kasdediyorlar? Subaylar olamaz! Çünkü subaylarımız, 1967 senesinden beri “birinci derece dördüncü kademeye” yükselme hakkına zâten sahip. Geriye kalıyor asubaylar ve uzman jandarmalar. Demek ki buradaki “Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli personel” ifâdesinden kasdedilenler, subaylarımız değil!
Ve en önemlisi, kimler için ve hangi tabloları yeniden düzenleyeceksiniz ey avanaklar? Acaba hakikâten öyle mi? Peki bu muğlak ifâde ile aslında kimler, kimlerin şapkasının içine saklanıyor acap?
Aşağıda gördüğünüz raporunda Millî Savunma Bakanlığımız;
Bu kânûn tasarısının maksadının “Asubayların birinci dereceye yükselmelerine imkân sağlamak” olduğu yalanını üfürmüş! Ve tabi ki Yüce Meclisi kandırmış!.. Sebebini yukarıdaki sayfalarda izâh etdik!
Asubayların özlük hakkını tahakkuk ettirmek için rapor hazırlayan Millî Savunma Bakanlığımız,
“Asubaylara birinci dereceye yükselme hakkının” 20 sene evvel verildiğinin farkında bile değil!
Ya da biliyor da tecâhül ediyor, ki ben bundan şüphe etmiyorum.
Bu tasarı ile asıl yapılmak isdenen, bu vakde kadar “birinci derece üçüncü kademeye” kadar yükselebilen asubaylara bu kânûn ile “birinci derecenin son kademesi olan dördüncü kademeye” yükselme hakkı vermek idi. Uyan artık İsmet Bey! Angara’nın Dikmen yokuşunda çokdan zabah oldu!..
Bu raporu hazırlayanlara yazıklar olsun!..
Meclisin ceylân gönü gaplamalı goltuğunda gündüz hülyâsına dalan İsmet efendi, gene aynı yalanı üfürmüş;
"Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin” 1 inci derecenin 4 üncü kademesine kadar yükselebilmeleri...
İsmet kardeşim, kimdir bu “Türk Silahlı Kuvvetleri personeli” dediğin adamlar, Allah aşkına?
Bir haber olsa, bir mesaj olsa ya da protokolün ön sırasında goltuk gapmak için
İsmini üsde veya öne yazdırmak için subaylarımız gözünü kırpmadan birbirini öldürür!
Fakat sıra kaltabânlık yapmaya gelince “yarbaylar” demeye hiçbir subayımızın maçası yememiş!
Kendisi gemi mühendisi olan İsmet bey, subaylarımızın fışfışlamasıyla burada iyi dümen kıvırmış vallahi!..
Komisyonun muhterem üyeleri sağ olsunlar, kerem eylediler ve
1/618 sayılı kânûn tasarısının tümü üzerinde görüşüp anlaşdılar ve maddelere geçmeyi kabul etdiler.
Vekillerimiz kânûn tasarısını, bir tek celsede görüşüp aynı gün içinde oybirliği ile kabul etdiler. İşde onların isimleri;
AKP hükûmetinin ve tabi ki sutre gerisinde MSB’nin hazırladığı kânûn teklifini aynen kabul etdiler.
Madde metininden çıkartılan üçüncü fıkra, işde şu cümle oluyor;
(Değişik fıkra: 12/02/1982 - 2596/1 md.) Albaylar ile General ve Amirallere 1500 gösterge rakamı uygulanır.
Bu fıkrayı madde metininden çıkartanlar
Bu kânûn ile yapdıkları kânûnsuzluğun kanıtlarını da karartmaya çalışdılar.
Buna tevessül edenlere 2016 senesi Temmuz’undan ben de şu resim ile
İkinci defâ selâm gönderiyorum!
Ordumuzun Hacıyatmazları:Albaylar-1-
Bu ahlâksız kânûn tasarısına böyle şekil verenlerin ar damarının çatladığı yer, işde, tam da burasıdır.
Bu kânûn tasarısının buraya kadar gördüğünüz belgelerinde;
Tasarının 12’inci maddesindeki gerekceye göre;
“Astsubayların birinci dereceye yükselebilmelerine imkân tanınması” amaçlanmış idi.
Fakat bu noktada görüyoruz ki meseleyi döndürüp dolaşdırıp yarbaylara bağlamışlar...
İşde, bunun birinci isbatı
MADDE GEREKÇELERİ
Madde 53- Madde ile, diğer kamu personelinde olduğu gibi, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli personelin de 1 inci derecenin 4 üncü kademesine kadar yükselebilmeleri amaçlanmıştır.
Madde 54- Madde ile, Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin 1 inci derecenin 4 üncü kademesine yükselebilmelerine imkân tanınması amacıyla gösterge tabloları yeniden düzenlenmiştir.
İşde, bunu ikinci isbatı
Milli Savunma Komisyonu Raporu
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Milli Savunma Komisyonu 16/5/2012
Esas No: 1/618
Karar No: 6
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Tasarıda;
- Astsubayların birinci dereceye yükselebilmelerine imkân tanınması,
konularında düzenlemeler yapılmıştır.
Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin 1 inci derecenin 4 üncü kademesine kadar yükselebilmelerinin sağlandığını söylemekle
Kânûn tasarısını asıl maksadından sapdırmak
Ve dahi
Yarbaylara “2 harâm lokma” vermenin yolunu bulmak için sandalı dümenden oynatıp ilk kıvırmasını yapmış!
Kânûn tasarısının 53’üncü maddesindeki madde gerekcesinde yazan asıl maksat
Diğer kamu görevlilerinde olduğu gibi “Türk Silahlı Kuvetlerin personelinin” de “birinci derece dördüncü kademeye” yükselebilmelerine imkan sağlanması idi. “Türk Silahlı Kuvetleri personeli” dediğin askerlerin kimler olduğunu görünen o ki MSB olarak sen bilmiyorsun da!
Peki,
Aşağıda gördüğünüz subaylara ait EK-VI sayılı şu cetvel nereden çıkdı, İsmet efendi?
Ya da
Asubaylıkdan subaylığa terfi eden subaylara ait olan EK-VII sayılı şu cetvel nereden çıkdı, İsmet efendi?
İşde,
Bu kânûn tasarısında kânûna karşı bu hileleri yapanlar
Aşağıda gördüğünüz şu hükümet zevâtına hem kör hem de sersem muamelesi yapdı.
Bu kânûnu onaylayan Cumhurbaşkanına gelince...
O’na ne muamelesi yapdıkları önemli değil!..
Çünkü aşağıdakilere madik atmışlar bir kere...
Böyle siyâsilere, böyle madik atılır işde!
Ey, Bakan İsmet ve Başgomutan Necdet bey!
Bilir misiniz, ne dedi ebemdedem?
Yaz vakdi yediğin harâm hurmalar,
Kış vakdi gelince gıçını tırmalar!
Eğer var ise şâyet oralarda
Şerefli ve mert bir subayımız çıksın ortaya!
Ve dahi
Meclisde yapdıkları bu sahtekârlığı yiğitce itirâf etsin!..
Yarbay gardeşlerimize;
Ve dahi
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Çünkü
Meselâ bakınız,
Emekli subay gardeşlerimiz, bahsetdiğimiz bu “mutlu insanlar” zümresine dâhildir!
Niye diyorsanız, şöyle anlatayım...
Cumhuriyet târihimiz boyunca emekli subaylar, ölüm orucuna yatdı mı hiç?
Meclisin Dikmen Caddesine bakan giriş kapısının önünde ya da
“Açlık sınırının altında maaş alıyoruz!” diye
Farzımuhâl,
Şehit verdik, gâzi olduk!
Açlık sınırında boğulduk! diye sokaklara dökülüp de nümâyiş yapdığını gördünüz mü?
Sözgelimi,
Subay gardeşlerimizin bir demet çiçek, bir kutu lokum alıp da ellerine; televizyon televizyon dolaşarak gazetelere ziyâretler tertipleyip de
Bakınız, muhterem beyefendi! Meclis daktilocusu bile göreve şu dereceden başlıyor! Fakat benim genç teğmenim ise daha aşağı dereceden göreve başlıyor! Ayıpdır, yazıkdır, günâhdır!” dediğini duydunuz mu?
Farazâ,
TESUD’un Dünyâ Subaylar günü ismini verdiği bir gün tertipleyip de
Memleketimize dâvet etdiği misâfir ülkenin emekli subaylarına; “Valla biz Türk subaylarının hâli perli perişân! Haydi, burada yeyip içelim de... Avrupa’ya varınca, emekli Türk subaylarının şu maaş işine bir el atıverin, İsa aşkına!” dediğini okudunuz mu?
Söz temsil,
Subaylarımız emekli olunca maaşı yüzde 45 oranında azalıyor,
Subaylarımızın yüzde 50'si ek iş yaparak
Yüzde 20'si de işportacılık yaparak geçinmeye çalışıyor! diye gıçlarını yırtıyorlar mı?
Peki,
Hele bir de emekliassubaylar.org ve emekliasubaylar.org mecrâlarına bakın, Allah aşkına!
Ortalık, her dâim Perşembe pazarı gibi, toz duman... Göz gözü görmüyor! Sayfaları tıklım tıklım şikâyet dolu!.
Buralarda dertlerini yazacak iki satırlık yer bulmak için emekli asubaylar, neredeyse üsde para verecekler!..
Fakat
Emekli subaylarımızın yegâne içtimâ mekânı olan TESUD’un örün sayfasına bakınız bir de...
Bomboş! Ne ses var, ne de nefes!.. Sanki ölü subaylar derneği...
Yok!
Örnek, önümüzde; işde, emekli subay gardeşlerimiz...
Demek ki mutlu insanların öyküsü olmuyormuş!
Peki, mübârek Ramazân ayının şu vakdinde,
Üsdelik bir de insanı buharlaşdıran eyyâm-ı bâhurun merhâmetsizce üsdümüze çöküp de
Asfaltda fütursuzca yumurta pişirdiği şu günde her şey dâhil
İki bölüm, 61 sayfa ve 66.842 harf ve rakamdan mürekkep
Böyle bir öykü peydahlamaya yeltenen Eski Tüfek’in derdi ne öyleyse?..
Kurdeşen olmak bahâsına biz bu makâleyi üfürmeye çabaladığımız günlerde
İftâr-sâhur aralığında terâvih namâzı için câmiye gitmek yerine
Evde kalıp da gevur memleketinde oynanan maçlara, osdura osdura bakan cemaate bizim câmi hocasının bir diyeceği var! Ramazân ayında oynanan maçlardan dolayı câminin boşaldığından yakınan bizim başhoca şöyle yalvardı, sizler için Allah’a; “Allahım, şu mübârek Ramazân ayında câmiye gelmeyip de evlerinde maçları seyreden ümmet-i Muhammed’in sipora olan heveslerini ve heyecânlarını, no’lursun, câmimize çevir ya rabbim!”
Sünnetdir, hem de vebâli vardır! Üsdümüzde kalmasın, söylemesi bizden...
Mutlu insanlar öykü yazmıyor ise
Ve dahi biz de kurnaz davranıp bu mefhuma, muhalifinden şöyle bir dikiz atar isek şâyet
İşde, o zamân bizim, yazacak bir öykümüz oldu, demekdir.
Lâkin
Nasreddin Hoca’nın Akşehir gölünü yoğurt niyetine mayalaması misâli
Bizim bugün buraya mayalayacağımız öykü, bu seferliğine kendimiz hakkında değil!
Ramazânın şu mübârek günlerinde, hayırımıza olsun diye
Bu kez de başkası için bir öykü üfürelim, evvel Allah.
Mâdemâki mübârek günleri edâ eyliyoruz, biz de bu öyküyü, albaylarımızın gül hatırına mayalayalım öyleyse.
Albaylarımız, domuz değil!
Şu an itibârıyla kesinkes kanaat getirdim! Haklarını teslim etmeliyim!
Evet, son karârımdır; albaylarımız, domuz değil!
Çünkü “Devletin malını yemeyen domuzdur!” demişler ya! İşde bu, ebemdedem sözüne muhâlifinden bakıyor ve diyorum ki; albaylarımız, domuz değil!
Devletden her fırsatda bir şeyler yemesini bilen; bunu yapmak için de elvân türlü filfilli işi yapabilen bu subay türü, “domuz” değil fakat olsa olsa “hacıyatmaz” olabilir.
Çünkü;
Şahsî menfaatlerini tahakkuk ettirmek için, elvân türlü dolapları döndüren ve
Netice itibâriyle de her hâlûkârda zevâhiri kurtarıp cebini dolduran albay gardeşlerimiz,
Hacıyatmaz sıfatını çokdan hak ediyorlar bile...
Erken maaş kademe terfii vermek için 1/2’deyken, birin üçünü görmeden 1/4’üne çöreklenip ve albaylara özgü 1500 gösderge rakamını alan yarbaylarımızı, cürmü meşût yapdık ve fâş eyledik!
Çalışmadan, terlemeden, 1 sene fazladan maaş kademe terfii almak için kaçak yollara sapan binbaşı gardeşlerimizi de uygunsuz yerlerde suç üsdü yakaladık ve kamuoyu vicdânına teslim etdik!
Düşük profilli Başbakan Ahmet beyin kısa süren saltanât döneminin son günlerine denk gelen 2016 senesinin ilk günlerinde de
Albaylarımızın şu hakları, bir çırpıda cebellezi etdiğine de hep berâber şâhid olduk!
1.Emeklilikde şâibeli ikinci ikrâmiye; Subayların yapdığı darbe dönemlerinde kimi subaylara çifte ikrâmiye verip emekli etmişler idi. Fakat bu sefer darbesiz-marbesiz indirdiler, ikinci ikrâmiyeyi cebe.
2.Emeklilikde bile devâm eden karanlık OYAK üyeliği; Bu tatlı imtiyâz, OYAK’ın 55 senelik târihinde ilk kez albaylarımıza bahşedildi.
3.Sâbık Genelkurmay Başkanı Necdet beye göre ordumuzda 8 sınıf asker var! Bu 8 sınıf askerin yekûnu, takribî 700.000 ediyor. Fakat bunca asker sınıfı ve bu kadar askerin içinden, sâbık Millî Savunma Bakanı İsmet beyden, sayısı sâdece 6.102 olan albaylarımıza, “kurumsal vefâ” var!
4.Şimdi de yeni düşük profilli Başbakan Binali Bey de albaylarımıza yeni kıyaklar geçmek için ayağının türâbıyla işe koyuldu. Liyâkatlı albaylarımıza, 60 yaşına kadar göreve devâm etme imtiyâzı verdi.
Bu sözü ile Binali Bey, albaylarımızdan liyâkatsiz olanlarının da mevcut olduğunu itirâf etdi. Peki, bu liyâkatsiz subaylarımız, albaylığa nasıl terfi ettiler? Şemsipaşa bosdanında karpuz gibi yatarak mı?
Yazdık, çizdik! Herkes biliyor. Tabii ki bunlar, şu güne kadar ortaya çıkartabildiğimiz dümenler. Bizim kalem batırmamızı bekleyen Allah bilir, daha ne orostopolluklar var hâlilerde!
Müreffeh, mutlu, memnun, mesûd ve mesrûr etmek için hacıyatmaz albaylarımız bakalım, bundan sonra siyâsetden daha ne imtiyâzlar ve daha ne tâvizler kopartacaklar...
Fakat
Aslında herkesin tam 7 seneden beri bilip de
Hem görmek isdemediği
Ve daha da beteri görüp de idrâk edemediği “kaçak bir durum” daha var. Albaylara “1 sene erken rütbe kıdem” ulûfesi...
Lâkin
Gülden düşdüm, ölmedim!
Şu yaşın sahibiyim de Şerfem
Böyle kumpas görmedim!
Albaylara 1 sene erken “rütbe kıdem kıyağı”nı da şu 2016 senesi Şâbanında gördüm!
Binbaşı gardeşlerimizin “rütbe bekleme süresinin” 6 seneden 5 seneye düşürülmesinde oynanan oyunun aynısını,
Bu kez de albaylarımızın 3 sene olan “rütbe kıdemi bekleme süresini” 2 seneye düşürmek için oynamışlar.
“Rütbe kıdemini” 1 sene erken almak, kıdemli albay rütbesine mahsus olan “tazminâtları”, 1 sene erken cebe indirmek
Ve dahi
Niyeti olan albaylara, 1 sene erken emeklilik vermek demek oluyor.
Bu açıdan bakıldığında 1 senelik erken rütbe kıdem terfiinin, çarpan etkisi var.
Meselâ, Allah daha çok versin!
Temmuz 2016 itibâriyle makâm + hizmet tazminâtı olarak kıdemli albaylarımız 1.479,60 TL alacaklar.
Bu 1 senelik erken terfinin neticesi olarak da basit bir hesâpla 1.479,60 TLX12 = 17.755,20TL alacaklar...
Sanki kıdemli albaylığa terfi ikrâmiyesi alıyor mübârekler!..
Makâlemizin ismi, Ordumuzun Hacıyatmazları; Albaylar.
Biz O’nu güyâ dinlenmeye, eğlenmeye gönderdiydik! Tatilde yan gelip yatdığını zannediyor idik. Fakat kâğıt bile bulamadığı bir mekânda sabahın erken saatlerinde, eve içinde ekmek getirdiği poşeti kesip biçmiş! Ve üzerine bir de çizgi resim çizmiş! İşde, aşağıda gördüğünüz şu hacıyatmaz albaylarımızı da kıymetli meslekdaşım ve sanatçı Mustafa AYTAR, tatildeyken hazırlamış. Makâlemize hediye etdiği bu hârika çizgi resmi için kendisine hassaten teşekkür ediyorum! Mustafa gardeşim, ellerine sağlık!
Şimdi gelelim albaylarımızın niye ordumuzun hacıyatmazları olduğuna...
926 sayılı TSK Personel Kânûnu madde 140’a göre
Ordumuzdaki bütün subay ve asubaylar 1989 senesinden beri her 3 senede bir “rütbe kıdemi” alıyor.
Lâkin
Nasıl oluyor da albaylarımız “rütbe kıdemini” 2 senede alıyor?
Nedir bu albaylarımızın kerâmeti de kimsenin alamadığını bunlar, bir hamlede cebe indirebiliyor?
12 Eylül darbecibaşı Zottirik Kenân bile albaylarımıza böyle bir mama vermedi. Peki, ne oldu da 2009 senesinde albaylarımıza “1 senelik erken rütbe kıdem terfi maması” hediye edildi?
2009 senesinde subaylarımız tost modern darbe yapdı da bizim haberimiz mi yok?..
Albay gardeşlerimizi;
Rütbe kıdemini 1 sene erken almaya götüren dümenler silsilesini
Ve dahi
Niçin ordumuzun hacıyatmazları olduğunu
Geliniz, hep yapdığımız gibi, gene târih sırasına göre tek tek fişleyelim!
SENE: 1967
Harp okulları, 2 senelik eğitim veriyor ve asteğmen rütbesinde subay mezûn ediyor...
Albaylık dâhil, subaylarımızın toplam görev süresi 30 sene.
Aşağıda gördünüz kânûn ile albaylarımızın “rütbe bekleme süresini” 4 sene olarak tesbit etdiler.
SENE: 1971
TSK Personel kânûnunu meriyyete koyduktan sâdece 7 sene sonra aşağıdaki kânûnu piyasaya sürdüler.
4 sene olan albaylarımızın rütbe bekleme süresi değişmedi.
Fakat bu kânûn ile subaylarımız muazzam bir kazanç elde etdi.
11’inci maddeye göre, muvazzaf subaylar içindeki albay oranının % 8 olması hükme bağlandı.
SENE: 1975
Kıbrıs Barış Harekâtının ertesi sene... Harp bitmiş, darp bitmiş! Toplam sehit sayısı 498. Şehid olan subay sayısı ise sâdece 38. Kıbrıs Fâtihi Karaoğlan, Kıbrıs’ı Yonan mezâliminden kurtarmış! Türk ordusu, adada huzur ve barışı temin etmiş. Memleketimizde askere olan ihtiyac aslında azalmış.
Fakat sâdece 38 şehid verdikleri Kıbrıs Barış Harekâtındaki ordumuzun başarısını subaylarımız, kendi hânelerine yazmışlar. Ve bu fırsatı ganimete dönüşdüren albaylar cuntası, subaylar içinde %8 olan oranı, bu kânûnun 17’inci maddesiyle %14’e çıkartmışlar. Sağa-sola eğilip bükülüp öne-arkaya kalkıp yatan albaylarımız, ordu içindeki oranlarını %75 oranında arttırmış ve hacıyatmaz gibi ayakda kalmayı becermişler. 27 Mayıs darbesinde şâhid olduk! Harb okullarında, Genelkurmay Başkanı olacaksınız nenninleriyle büyütülen subaylarımız, albaylıkdan öteye gidemeyip de föteri giyeceğini anladığı anda hemen kazan kaldırıp darbe yapmayı kendilerine hak belliyorlar. Subaylarımızın yapdığı darbelerin mihrâkını arayanlar, işde albay oranındaki bu gereksiz artışda aramalıdır.
Bu kânûn ile ele geçirdikleri en önemli mevzi ise aslında “rütbe bekleme süresindeki” zaferleri idi.
Albaylarımız, bu rütbede bundan böyle artık 1 sene fazla görev yapacaklar idi. Çünkü, canları öyle isdemiş idi.
SENE: 1982
Darbecibaşı Zottirik Kenân, 12 Eylül 1980 subay darbesi ile
Henüz bulûğa ermememiş, bıyığı bile terlememiş çocuklarımızı
İdam sephasına göndermek için dizi dizi kânûnlar tertip eylerken
Aynı günlerde aşağıdaki şu kânûnu da peydahladı...
Ve böylece ordumuzda subaylar ve asubaylar için ilk defâ “rütbe kıdemi” mefhûmunu ihdâs etdi...
Bugün de geçerli olan ve kıdem alan bütün subay ve asubaylar için “rütbe kıdemi bekleme süresinin” 3 sene olması hükme bağlandı.
Ve böylece nasıplarından itibâren 3 senelik görev süresini tamamlayan albaylara, kıdemli albay denildi.
SENE: 1989
İşde,
Albay gardeşlerimizin ordumuzun hacıyatmazları olduğunu tevsik eden bir kânûn daha...
Albaylarımızın rütbe bekleme süresi;
1967 senesinde 4 sene idi,
1975 senesinde 6 seneye yükseltildi.
1989 senesinde ise bu kez de 5 seneye indirildi.
2009 senesinde de “rütbe kıdemi bekleme” süresi 1 sene azaltıldı ve 2 seneye indirildi.
Terfi edecek çapta olmayan palamut albaylarımızın
Öfkesini söndürüp gönlünü hoş tutmak için kânûnlarımız, emme-basma tutumba gibi çalışdırıldı.
Esbâb-ı mûcibesi mi? Sormayın! Hacıyatmazlar için olmaz diye bir şey yok, şu ordumuzda... Sebep ne olursa olsun albay gardeşlerimiz gene hacıyatmaz gibi sağa sola öne arkaya sallandı, sallandı ve dimdik ayakda kaldılar.
SENE: 2009
Yirmi birinci yüzyılın dokuzuncu senesinin ilk günlerine vâsıl olduğumuz günlerden birinde
Yüce meclisimiz bir kânûn tertipledi. Bu kânûnun bir maddesinde, şöyle bir cümle zuhûr etdi.
İlk bakışda ne kadar da mâsum bir cümle gibi görünüyor, değil mi?..
2 sene hizmet etmişler ve kıdemli albay olmuşlar canım, ne var bunda? diyenlere bir sözümüz var!
Aman, dikkat! Merhâmetden marâz doğar vecizini atalarımız boşuna söylemedi.
Bu meseli terkip edesiye kadar Allah bilir;
Kaç âdemoğlu,
Kaç âdemoğlundan,
Kaç türlü
Ve
Kaç dâne kazık yedi!
İşde, bu vecizin ne kadar doğru olduğunu anlamanın biricik yolu var; bu makâleyi okumak!
Fakat yukarıdaki çerçevenin içinde gördüğünüz şu cümlenin üsdünü kazıyıp da dibine bakınca,
İnsanın kanını donduran bir sahtekârlık tezgâhı ile göz göze geleceksiniz!..
Hacıyatmaz albaylarımıza hile ile verilen kânûnsuz 1 sene erken “rütbe kıdem terfisi” meselesinin göynümde herc-ü merc olup da havilsiz ve ahlâksızca volta atdığı günlerden birinin,
2016 Şâban öğleden sonrasında
Can kardeşim Albayımı aradım. Aramızda şöyle bir muhâvere cereyân etdi, telefonda;
Hacıyatmaz Albayım, neredesin?
Hacıyatmaz mı? O da ne yahu? Sen gene neler yumurtluyorsun, bakayım!
Anlatırım! Bir yerde buluşalım seninle! Döner-ayran benden!
Buluşmak konusunda ikimiz de birbirimizi bugüne kadar hiç geri çevirmedik!
Bu kez de öyle oldu! Şöyle devâm etdi sözüne;
Ben de acıkmışdım! Karnımı doyuracak bir avanak arıyordum. Olur, buluşalım!
Neredesin şu anda?
Kızılay’da kaldırımları arşınlıyorum!
İyi, arşınlamaya devâm et! Evdeyim, yarım saate kadar o civârdaki kaldırımları ölç ve bana söyle! YKM’nin önünde buluşalım!
Tamam, koş gel!
Hanım, kısır şöleni tertipleyen komşu kadınların dâvetindeydi. Evden bu kez de sipâriş almadan sıvışdım. Telefonu evde bırakdım ve böylece hanımın uzakdan sipâriş verme ihtimâlini sıfırladım! Bugün de eve elim boş geleceğim, çok sevinçliyim! Beş dakika içinde kendimi hemen dışarı atıp İ. Melih GÖKÇEK’in mâvi otobüsüne daldım. Bu kez vakdinde geldi nasılsa! Bilet yok artık! İki sene evvel Melih bize 10 lira mukâbilinde mâvi kart satdı. Şoförün sağ yanında, ön camın dibindeki yeşil cihaza kartımı şöyle bir dokundurdum ve iki buçuk liramı Güzel Melih’in cebine atdım. Yollar bomboş! Yirmi dakikada düşdüm Adliye önüne. Akabinde, Albayım ile buluşduk! Hoşbeş ile şerbetlediğimiz on dakikalık bir yürüyüşden sonra vardık bizim dönerciye... İki döner iki ayran aparıp oturduk bir köşeye. Hem elimizdeki dönerlerimizi dişledik hem de devâm etdik muhabbete...
Beş on gün evvel subay gardeşlerimizin yapdığı bir darbeyi daha keşfetdim!
İyi, bokunda yeni bir boncuk daha buldun demek! Peki, bana ne bundan?
Kıdemli albay rütbesiyle emekli oldun! Sen de varsın bu tost modern subay darbesinin içinde.
Allah, Allah! Sen ne diyorsun be kardeşim? Ne tostu, ne darbesi?..
Aldığımız dönerleri, çöreklendiğimiz küçük masanın etrafında hapur hupur öğütürken kafamda dolaşanları bir bir anlatdım Sayın Albayıma. Hayretden gözleri fal taşı gibi açıldı ve şöyle devâm etdi konuşmasına;
Bakıyorum da! Gün görmedik, göz değmedik konuları çıkartıyorsun ortaya! Tebrik ederim seni! Fakat, söyler misin bana deli adam? Nereye gidiyorsun sen böyle?..
Hiç düşünmeden şöyle dedim ben de...
Vallahi, ben bir yere gitmiyorum Albayım! Ucunu yakaladığım ip nereye götürürse, oraya!..
Şöyle cevâp verdi heyecânla, yüreği şefkât dolu bu yiğit insan;
Aman, Eski Tüfek, dikkat et! Ucunu tutduğun ip, yağlı urgan olmasın!”
Hiç beklemediğim bu tembih karşısında şu sözler döküldü dudaklarımdan vehleten;
Ben, asubay denen asker sınıfının kânûnlarda, kitaplarda bugüne kadar yazılan resmî târihine bakmıyorum albayım. Bu görünenleri herkes yazıp çiziyor! Ben, subaylarımızın emir gomuta zenciri içinde yalanlar ile doldurup önümüze koyduğu resmî târih dolmalarını yutmuyorum! Ben, meselenin görünmeyen tarafına; bu kânûnlarda bugüne kadar yapılan sahtekârlıklara, hilelere, kalleşliklere, şerefsizliklere kalem batırıyorum. Asubay denen askerlerin gayri resmî, hattâ, gayri meşrû târihini yazıyorum. Hâl böyle olunca da yolumuza hep kaltâbanlar, hırsızlar, hâinler ve ordubozan sahtekârlar çıkıyor! Tembihine gelince! Ölmekden korksaydım şâyet asker olmazdım. Demir ıslanmaz, deli uslanmaz! Gönlün rahat olsun Albayım. Neticede, bir can borcumuz var Çalap’a...
Susdu! Evet, dedi önce. Sonra da;
Ben de 2 senede kıdemli albay olmuşdum.
Peki, ordumuzdaki subay ve asubayların hepsi rütbe kıdemini 3 senede alır iken sen, 2 senede aldın! Ve tazminâtları 1 sene erkenden indirdin cebine. İçine siniyor mu harâm lokma?
Bak, dedi! Ağzındaki lokmayı bir kaç kere çiğneyip yutkundu ve akabinde şöyle devâm etdi sözüne;
Konuya şu ana kadar hiç bu noktadan bakmamışdım!
Eee, sözü geveleme Albayım! Ne demek isdiyorsan yekden söyle!
Vallahi ordudaki askerlerin hepsi 3 senede alırken biz albaylara “rütbe kıdeminin” 2 senede verilmesi en azından hakkaniyet ölçüsü ile bağdaşmaz! Hem vicdâna da sığmaz! Daha da önemlisi ordumuzda silâh arkadaşlığına olan inancı örseler! Doğru söylüyorsun be kardeşim! Anlaşılan o ki gene saydıracaksın biz subaylara!..
Haksız mıyım, Sayın Albayım?
Haklısın be Eski Tüfek! Saydır saydırabildiğin kadar. Hak etmişiz vallahi! Kızmam sana!..
Asıl, ben sana ve senin gibi ehli vicdân, koca yürekli subay gardeşlerime kızmam! Hem bu işleri çeviren subaylarımız dururken sana sıra gelmez! Fakat bu orostopolluğu tezgâhlayan; bu kânûnu hazırlayan ve meclisde rey verenler, paylarına düşenlerini alacak elbet, bunu da bilmiş ol Albayım...
İşde,
Albaylarımızın 1967 senesinde başlayan hacıyatmazlık dümenleri 2009 senesinde şâhikasına erişdi.
5837 sayılı kânûn teklifinin 19-̶ 26’ıncı maddeleri, sâdece Asubaylar hakkında. Bu maddelerin içinde bir tek albay kelimesi yok. Fakat 22’inci maddenin ikinci fıkrasının başına, albay bombasını gizlemiş, benim şerefli gardeşlerim. İşde, burada yapdıkları bu iş, tam anlamıyla bir kumpasdır.
Bu kânûn ile Asubayların “rütbe kıdemi bekleme süresini” 6 sene arttırdılar ve “toplam rütbe bekleme süresini” 24 seneden 30 seneye yükseltdiler. Bir hak vermek şöyle dursun, Asubayların var olan bir hakkını geri aldılar.
Fakat gündemde olmadığı hâlde, aynı kânûn ile albaylarımızın 3 sene olan “rütbe kıdemi bekleme süresini” 1 sene azaltdılar ve 2 seneye indirdiler.
Aynı kânûnun meclisde görüşülmesi esnâsında MHP, Asubaylara birinci derece dördüncü kademeye yükselme imkânı verilmesi için bir kânûn teklifi verdi. Fakat hem MSB komisyonu ve Genelkurmay Başkanlığı hem de AKP hükûmeti el birliği edip MHP’nin bu teklifini reddetdi. Buradaki konuşmalardan, Asubaylara birinci derecenin verilmesinin önündeki gerçek engelin de aslında kimler olduğunu böylece kesin olarak anlıyoruz.
Aşağıda gördüğünüz şu kânûn ile;
Asubayların “rütbe kıdemi” bekleme süresi 6 sene arttırıldı,
Albayların “rütbe kıdemi” bekleme süresi ise 1 sene azaltıldı. Ve alacakları avuç dolusu tazminâtlar Albaylarımıza 1 sene erkenden ikrâm edildi.
Böylece Asubay torbasının içine saklanan albaylarımız, gene hacıyatmaz olmayı başardılar.
“Rütbe kıdemini” 1 sene erken vermek için albayları,
2009 senesinde asubayların şalvarının içine saklayan
Zamânın MSB ve Genelkurmay Başkanı,
Bu kânûn meclisde kabul edildikden sonra
Hem bıyık altından kıs kıs gülmüşler
Hem de
Düşük profilli Başbakan Ahmet bey gibi
Herhâlde şöyle bir çak hareketi yapmışlardır!
Fakat
Evvelâ bıyık altından gülüp
Akabinde de böyle çak yapdıkdan tam 7 sene sonra suç üsdünde yakaladığım şahıslara
Ben de yazdığım bu makâlem üzerinden
Ayıp ve günâh olduğunu bilerek ve isdeyerek
2016 senesi Ramazân ayının şu mübârek gününde
Şimdi, şu kol saati hareketi ile karşılık veriyorum!
Haberleri olsun!
Albaylarımız 1 sene “erken rütbe kıdemini” almasına aldı da
Eti subayın, kemiği asubayın meselinde olduğu üzere
Asubayların hissesine de rütbe kıdeminde 3’er seneden yekûn 6 sene haybeye avara kasnak yapmak düşdü.
SENE: 2015
Biz,
Albay gardeşlerimizin “rütbe kıdemini” 1 sene erken cebe indirme dümenini araşdırırken ilginç bilgiler dokundu, gözümüze...
Millî Savunma Bakanlığı, daha doğrusu kuyruğuna takıldığı Genelkurmay Başkanlığı,
Emekli etmek için “ikinci ikrâmiyeler” ve emeklilikde de devâm eden tatlı “OYAK üyeliği” gibi havuçlar ile
Hiçbir işe yaramayan palamut albaylarımızı teselli etmeye çalışırken bakınız neler takıldı kalemimizin ucuna...
Kışlada, özellikle de karârgâhlarda palaskanı şöyle bir sallasan hani, albayların beşine onuna birden değer!
İsbatı mı?
İşde, MSB İsmet YILMAZ’ın meclis konuşması;
Türk Silahlı Kuvvetleri'nde halen 6 bin 102 albay görev yapıyor.
Bu miktar, toplam subay sayısının yüzde 16'sına tekâbül ediyor.
İdeal oran, yüzde 8'dir. (1971 senesini kasdediyor)
Diğer NATO ülkelerindeki albay oranları da şöyle;
Fransa'da yüzde 7,
ABD'de yüzde 6,
İngiltere'de yüzde 4
Bakan İsmet bey diyor ki; Albay sayısı için ideal oran, yüzde 8. Peki, bu yüzde 8’lik oranı nerenden uydurdun, Sayın Bakanım? Seri Paşa kulağına öyle mi fısıldadı yoksa? Mâdemâki albaylar için ideal oran yüzde 8 diyorsun!.. Fakat sende var yüzde 16. Demek ki şu anda ordumuzdaki albayların yarısına boş yere maaş ödüyorsun! Geriye kalan yüzde 8 albayı ne yapacaksın, Gürün’lü gözel garındaşım? Albay oranı, 1971 senesindeki oranına göre % 100 çoğalmış! Ordumuzdaki her 5 subaydan biri albay olmuş! Kurumsal vefânı gösderip onlar ile ne yapacaksın, kışlada, karârgâhda?
Gemi mühendisi ve avukat olan İsmet bey;
Meclisde yapdığı konuşmasıyla aslında 1923 sayılı kânûn ile 1975 senesinde albay oranının %8’den %14’e yükseltilme gerekcelerini kökden çürütdüğünün farkında bile değil.
Albay oranının % 8’den % 14’e yükseltilmesi için Genelkurmay Başkanlığının 1975 senesinde ileri sürdüğü ihtiyacın gerekcesi demek ki koca bir yalan imiş!
Ayrıca,
Senin verdiğin bilgiye göre bizim 4 albayımız demek ki ancak 1 İngiliz albayı ediyor!
Tıpkı İngiliz lirası gibi!..
Bu memleket; ne gözel memleket, değil mi?..
4 Türk Lirası = 1 İngiliz Lirası
4 Türk Albayı = 1 İngiliz Albayı
Bu ordu; ne gözel ordu, değil mi?..
Atatürk sizlere;
Bir Türk askerinin dünyâya bedel olduğu bir ordu bırakdı.
Fakat bugün Atatürk’ün koltuğunda oturan sizler,
4 Türk albayını 1 İngiliz albayına eşitlediniz!
Helâl olsun sizlere...
Yeri geldiğinde böbürlenmek için börkenekden külsüz üfürmeyi pek iyi bilirler.
Bizim ordumuzda 4 albayın yapdığı işi gevur İngiliz ordusunda sâdece 1 albay yapıyor! Hakikâten çok hicap edilecek bir vaziyet! Hacıyatmaz numaralarını pek iyi bilen bizim albaylarımız; çalışmaya gelince, nöbete gelince, zimmete gelince demek ki arâzi olmayı pekiyi beceriyor. Ordumuzu bu hâle ben mi getirdim ki ben utanayım?..
Peki,
Daha yüksek rütbeli subaylardaki fazlalığı ne yapacaksın İsmet bey? Dünyânın en fazla tuğ-tüm-kor-orgenerali senin ordunda! Handiyse faal tank sayısından fazla tuğ-tüm-kor-orgeneral var, bugünkü Kara Kuvvetlerimizde! Gülünç bir durum gerçekden! Bakalım, bu general mezârlığının farkına ne zamân varacaksınız.
Şimdi gelelim Albaylarımıza 1 sene erken rütbe kıdemi verilmesi için meclisde döndürülen dolaplara...
AKP milletvekili Hasan Kemal YARDIMCI’nın yazdığı 02 Ocak 2009 târihli kânûn teklifine 5 vekil daha imzâ attı.
Bu 6 vekilin 5’i AKP milletvekili, birisi de CHP milletvekili.
5 Ocak 2009 târihinde AKP milletvekili İsmail GÖKSEL ve
Buraya lutfen dikkat ediniz,
6 Ocak 2009 târihinde de AKP milletvekili emekli subay Nurettin AKMAN da bu kânûn teklifine iştirâk etdi.
Böylece, kânûn teklifine imzâ atan milletvekili sayısı 8 oldu.
İşde, imzâ veren o 8 vekil, şunlar;
Bu 8 vekilimizin iştigâl etdiği meslekleri de şöyle;
Ve böylece
Ordumuzun hacıyatmazları Albaylarımızın “rütbe kıdemi bekleme süresini” 1 sene azaltan kânûn teklifini,
2 Ocak 2009 târihinde 232 sayılı dilekce ile Meclise teslim etdiler.
AKP milletvekili Hasan Kemal YARDIMCI’nın verdiği kânûn teklifini,
Meclis, 322 Sıra Sayı ve 2/365 Esâs Numara ile gündemine aldı.
8 vekilin imzâladığı 2/365 Esâs Numaralı şu kânûn teklifi,
Aşağıda gördüğünüz şu dilekce ile 6 Ocak 2009 târihinde Meclis Başkanlığına teslim edildi.
2/365 Esâs Numaralı kânûn teklifinin Genel Gerekcesinde,
“Asubayların rütbe kıdemi bekleme sürelerinde değişiklik yapılması” derpiş ediliyor idi...
2/365 Esâs Numaralı kânûn teklifinin Madde Gerekcesinde;
“Asubayların rütbe kıdemi bekleme sürelerinin yükseltilmesi kapsamında;
Asubay üstçavuş ve Asubay kıdemli üstçavuşlar için “kademe” tanımının getirilmesi” amaçlanıyor idi.
Lutfen dikkat buyurunuz;
Yukarıda gördüğünüz kânûn teklifinin Genel Gerekcesinde ve Madde Gerekcesinde bir tek dahi olsun, albay kelimesi yok.
Fakat albayların 3 sene olan “rütbe kıdemi bekleme süresini” 2 seneye düşüren cümleyi 22’nci maddenin ikinci fıkrasının başına
İşde, bütün orostopolluk, burada gizli duruyor.
Hacıyatmaz albaylarımıza “rütbe kıdemini” 1 sene erken vermek için meclisde tezgâhlanan hileyi de
İkinci bölümde hep berâber göreceğiz, evvel Allah!
Şükrü IRBIK
(E) SG Tls.Asb. III Kad.Kd.Bçvş.
Kapak Resmi : (E) Dz.İda.Asb.Kd.Bçvş. Mustafa AYTAR
*** Devâm edecek
Kaynak; Makâlede münderiçdir.